5 Eylül 2024 Perşembe

84


EĞİTİMİN SOSYAL VE TARİHİ TEMELLERİ PROGRAMI
ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE SOSYALLEŞME ARACI
OLARAK SÜRELİ ÇOCUK YAYINLARI
(Mektepli Gazetesi, Çocuk, Çocuk Sesi Dergileri Örneği)

Süreli çocuk yayınları, çocukları içinde yaşadıkları topluma hazırlayan
önemli kitle iletişim araçlarıdır. Erken Cumhuriyet Döneminde yayımlanan
süreli çocuk yayınları ise hem çocukları içinde yaşadıkları topluma
hazırlamaları, hem de dönemin genel karakteristik özelliklerini yansıtmaları
bakımından ayrı bir öneme sahiptirler.
Erken Cumhuriyet Döneminde yayımlanan süreli çocuk yayınlarının
sosyalleşme aracı olarak ele alınıp incelendiği, tarama modelinin kullanıldığı
bu araştırmada; dönemin genel belirgin özelliklerini yansıttığı düşünülen üç
süreli çocuk yayını (Mektepli Gazetesi, Çocuk, Çocuk Sesi) örnekleme
alınarak incelenmiş ve bu yayınların her biri biçim ve içerik özellikleri
bakımından değerlendirilmiştir.
Araştırma sonunda genel olarak Cumhuriyet’in erken döneminde
yayımlanan süreli çocuk yayınlarının çocuklara değer aktarımında etkisinin
olduğu; bu değerlerin daha çok Cumhuriyet’in yeni neslin yetişmesinde
önemli gördüğü beden terbiyesi, yerli malı kullanımı, kız çocuklarının eğitime
katılımının teşvik edilmesi gibi olgular çerçevesinde şekillendiği, yayınlarda
ön plana çıkan çocuk algısının çocuğun Cumhuriyet’in varisi ve koruyucusu
biçiminde oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Erken Cumhuriyet Dönemi, Sosyalleşme, Çocuk
Dergileri, Süreli Çocuk Yayınları.
iv
ABTRACT
CHILDREN MAGAZINES AS A WAY OF SOCIALISATION IN EARLY
(Mektepli Newspaper, Cocuk, Cocuk Sesi Journals Samples)

Children magazines are one of the most important ways of
socialisation for children to prepare for the society in which they live. Children
magazines which were published in Early Republican Era in Turkey are of
great importance both for preparing the children for the society and also for
representing the general characteristics of the era.
In this research which examined the children magazines as a way of
socialisation using survey model, the three magazines (Mektepli Newspaper,
Cocuk and Cocuk Sesi) which were published in Early Republican Era in
Turkey (1923-1950), were examined and evaluated in terms of form and
content.
The research findings generally indicate that the magazines which
were published in this era were effective in the children’s process of
socialisation and transferring values including such facts as physical training,
using local products and girls’ attending education which are regarded as
important for Republic to raise a new generation, and the child concept in the
magazines was presented as being heirs and protectors of Republic.
Key Words: Early Republican Era, Socialisation, Children Journals, Children
Magazines.
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa
JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI
ÖNSÖZ i
ÖZET iii
ABSTRACT iv
İÇİNDEKİLER v
I. BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Araştırmanın Problemi 1
1.2. Araştırmanın Amacı 5
1.3. Araştırmanın Önemi 6
1.4. Araştırmanın Varsayımları 8
1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları 8
1.6. Tanımlar 8
1.7. İlgili Araştırmalar 9
II. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2.1. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Eğitim ve Toplum 13
2.1.1. Erken Cumhuriyet Döneminde Eğitim 13
2.1.1.1. Atatürk Döneminde (1923-1938) Eğitim 18
2.1.1.2. Atatürk’ten Sonra (1938-1950) Eğitim 23
2.1.2. Türkiye’de 1923-1950 Yıllarında Toplumsal Hayat 24
2.2.Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınlarının Tarihsel Serüveni 27
2.2.1. Cumhuriyet’ten Önce Süreli Çocuk Yayınları 29
2.2.2. Erken Cumhuriyet Döneminde Süreli Çocuk Yayınları 33
2.3. Sosyalleşme 40
2.3.1. Sosyalleşme Kuramları 44
vi
2.3.1.1. Psikanalitik Kuramı 44
2.3.1.2. Kültürleşme Kuramı 44
2.3.1.3. Öğrenme Kuramı 45
2.3.2. Sosyalleşme Ortamları 45
2.3.3. Sosyalleşme Sürecinde Çocukluk 47
2.3.4. Sosyalleşme Süreci ve Değer Aktarımı 49
2.3.5. Kitle İletişim Araçları ve Sosyalleşme 50
2.3.5.1. Kitle İletişim Araçları 50
2.3.5.2. Sosyalleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçları 52
III. BÖLÜM
YÖNTEM
3.1. Araştırmanın Modeli 54
3.2. Evren ve Örneklem 54
3.3. Veri Toplama Araç ve Teknikleri 54
3.4. Verilerin Toplanması 55
3.5. Verilerin Analizi 55
IV. BÖLÜM
BULGULAR VE YORUM
4.1. Mektepli Gazetesi’nin Genel Özellikleri 57
4.1.1. Mektepli Gazetesi’nin Biçim Boyutu 62
4.1.2. Mektepli Gazetesi’nin İçerik Boyutu 63
4.1.2.1. Mektepli Gazetesi’nde Çocukluk Anlayışı 68
4.1.2.2.Mektepli Gazetesi’nde Hikâye, Masal ve Romanlar 70
4.1.2.3. Mektepli Gazetesi’nin Metinlerinde Değer Aktarımı 75
4.1.2.4. Mektepli Gazetesi’nde Kız Çocuklarına Yönelik Etkinlikler 76
4.2. Çocuk Dergisinin Genel Özellikleri 77
4.2.1. Çocuk Dergisinin Biçim Boyutu 80
vii
4.2.2. Çocuk Dergisinin İçerik Boyutu 81
4.2.2.1. Çocuk Dergisinde Çocukluk Anlayışı 84
4.2.2.2.Çocuk Dergisinde Yer Alan Hikâye ve Masallar 87
4.2.2.3. Çocuk Dergisinde Metinlerin Değer Aktarımı 93
4.2.2.4. Çocuk Dergisinde Kız Çocuklarına Yönelik Etkinlikler 95
4.3. Çocuk Sesi Mecmuasının Genel Özellikleri 96
4.3.1. Çocuk Sesi Mecmuasının Biçim Boyutu 101
4.3.2. Çocuk Sesi Mecmuasının İçerik Boyutu 103
4.3.2.1. Çocuk Sesi Mecmuasında Çocukluk Anlayışı 108
4.3.2.2. Çocuk Sesi Mecmuasında Hikâye, Masal ve Romanlar 112
4.3.2.3. Çocuk Sesi Mecmuasında Değer Aktarımı 120
4.3.2.4. Çocuk Sesi ‘nde Kız Çocuklarına Yönelik Etkinlikler 122
V.BÖLÜM
5.SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. Sonuç 124
5.2. Öneriler 126
KAYNAKÇA 127
EKLER 131
I. BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Problem
Erken Cumhuriyet Dönemi Türk tarihinde Cumhuriyet’in ilanıyla
başlayan süreçte Türk toplumunun kültürel, siyasal, sosyal alanlarda köklü
değişimler yaşadığı önemli bir dönemdir. Geleneksel imparatorluktan modern
devlete geçişin belirgin izlerini her alanda taşıyan bu dönemde toplumun
çağdaşlaşması yolunda pek çok yenilik yapılmıştır. Yeni Cumhuriyet’in
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, siyasi ve askeri alanda gerçekleştirdiği
başarılara kültürel ve sosyal alanlarda yaptığı reformları ekleyerek yeni Türk
devletini şekillendirmiştir. Atatürk devrimleri bir yandan yeni kurulan
Cumhuriyet’in temellerini sağlamlaştırırken diğer yandan Türk milletinin
modernleşmesi yolunda önemli adımların atılmasını sağlamıştır. Erken
Cumhuriyet dönemi aynı zamanda Türk toplumunun kapalı toplum tipinden
açık toplum tipine doğru geçiş yaptığı bir dönem olması bakımından da önem
taşımaktadır. İnformel ilişkilerin hâkim olduğu, cemaat eksenli toplum modeli
olarak tanımlanan kapalı toplumdan, formel ilişkilerin egemen olduğu, yasal
dayanaklara sahip açık toplum modeline geçiş, sosyolojik anlamda büyük bir
değişimin yaşandığının göstergesi olarak yorumlanabilir.
“Türkiye’deki İslam imparatorluğundan Türk ulusal devletine, bir
Ortaçağ teokrasisinden anayasal bir cumhuriyete, bürokratik bir feodalizmden
modern kapitalist bir ekonomiye geçişteki temel değişim, reformcuların ve
radikallerin art arda gelen dalgalarıyla, uzun bir zaman dilimi içinde
gerçekleşmiştir.”1 Bu uzun zaman dilimi içerisinde Cumhuriyet’in ilanı
kuşkusuz en önemli olaydır. Ardı ardına gerçekleştirilen Atatürk devrimleri ile
de toplumun yapısında meydana gelen önemli değişimler, Erken Cumhuriyet
Döneminin Türk tarihindeki önemini ortaya koymaktadır.
1 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu. (Çev: Boğaç Babür Turna), Ankara. 2008 s. 650.
2
İmparatorluğun geleneksel yapısından Cumhuriyetin modern yapısına
doğru geçiş kuşkusuz toplumsal hayatta da büyük değişimlere yol açmıştır.
Toplumsal yapıda meydana gelen değişmeler erken Cumhuriyet döneminde
Atatürk devrimlerinin etkin bir rol oynadığının kanıtıdır. “Atatürk İhtilâlı,
üstyapı araçları kullanılarak, bir toplumda altyapısal değişmeler yaratma
yönteminin en güzel örneğidir. Bir başka deyişle, Atatürk, elindeki siyasal
gücü kullanarak yeni bir toplumsal ve ekonomik yapı biçimlendirmiştir. Dış
etkilerin ve iç değişmelerin sonucu, 19. yüzyılda derebeyliğin ve merkezi bir
imparatorluğun çelişkili niteliklerini aynı anda içinde taşıyan ve dışa
bağımlılığın artması ile Batı Avrupa’nın uzantısı olan bir kapitalizmin
çekirdeklerinin de filizlendiği Osmanlı toplumundan, çağdaş kapitalist ilişkilere
dönük bir toplumsal yapıyı yaratabilmiştir.”2
Erken Cumhuriyet dönemindeki değişimlerin köklü, kalıcı olması ve
yeni yetişen kuşağa aktarılmasında kuşkusuz eğitimin rolü çok büyüktür.
“Paradigmal bir değişikliğin yaşandığı Cumhuriyet devrimi, toplumu hızlı bir
şekilde çağdaşlaştırmayı amaçlamıştır. Pozitivizmin değişim için önerdiği yol
eğitimdir. Toplum değişirken, sınıfsal temelli bir değişim düşünülmediğinden,
eğitimle bireyin çağdaş olması mümkündür.”3 Bilindiği gibi Cumhuriyet’in ilanı
ile gelişen modernleşme projesinin en önemli kısmı eğitim yolu ile
gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu noktada eğitimi sadece okul odaklı
düşünmemek gerekir. Çünkü bu dönemde sadece çocukların değil, genel
olarak toplumun tümünün eğitimine önem verilmiştir. Özellikle kitle iletişim
araçlarıyla toplumun tümüne ulaşmak daha kolay olduğundan harf inkılâbıyla
birlikte süreli yayınların da önemi artmıştır. Bu nedenle dönemin önde gelen
aydınları kitle iletişim araçlarıyla bu modernleşme projesinin mimarı
olmuşlardır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte başlayan “yeniliklerin toplumun her
kesimine ulaşmalı” düşüncesinin hayata geçirilmesinde kitle iletişim araçları
önemli bir misyona sahip olmuştur.
“Batılı toplumbilimcilerce ortaya atılan görüşe göre kitle iletişim araçları
ile toplumda etkili bir değişim, toplumsal değişim sağlanabilir. Özellikle, az
gelişmiş ülkeler için kurtuluş reçeteleri olarak sunulan bu görüşe göre, kitle
2 Emre Kongar, İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul. 1981, s.130.
3 Nuray Karaca, Pozitivizmin Erken Cumhuriyet Dönemine Etkisi, Ankara. 2008. s.232‐233.
3
iletişim araçları, toplumda yapılması istenen değişikliklerde, uygun araçlar
seçildiğinde ve diğer koşullar yerine getirildiğinde etkili olabilirler.
Toplumsallaşma sürecinde ise, birey toplumsal değişmeye koşut olarak
toplumsallaşacağından, iletişim araçlarının bu süreçte de etkili olabileceği
söylenebilir.”4 Bu açıdan bakıldığında kitle iletişim araçlarının, toplumun
dönüşümü için hayli çaba harcanan bir dönem olan Erken Cumhuriyet
Döneminde etkisinin daha fazla olduğu düşünülmektedir.
Erken Cumhuriyet Döneminde kitle iletişim araçları vasıtasıyla,
gerçekleşen yeniliklerin topluma benimsetilmesinin kolaylaştığı söylenebilir.
Geleneksel imparatorluktan ulus-devlete doğru geçişin yaşandığı bu
dönemde, toplumun da pek çok yönden yeniden inşasına çalışılmıştır. Bu
yeniden inşa sürecinde dönemin kitle iletişim araçlarından olan süreli yayınlar
önemli işleve sahip olmuşlardır. Çünkü süreli yayınlar vasıtasıyla toplumun
büyük bir kısmına doğrudan ulaşma imkânı elde edilmiştir. Erken Cumhuriyet
döneminde süreli yayınların pek çoğunun eğitim ile ilgili olması da dönemin
genel şartları içinde düşünüldüğünde beklenen bir durumdur.
Cumhuriyetle birlikte gerçekleşen yeniliklerin toplumun tümüne
ulaştırılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Özellikle “yarının büyükleri” ya da
“geleceğin yetişkinleri” olarak görülen çocuklar kuşkusuz yeniliklerin köklü ve
kalıcı olması için asıl hedef konumunda olmuşlardır. Çocuklar sadece okul ile
değil, kendileri için çıkarılan çocuk dergi ve gazeteleri vasıtasıyla da bu
süreçte aktif rol oynamışlardır. Çünkü çocuk; kitle iletişim araçları vasıtasıyla
içinde yaşadığı toplumun değerlerini, alışkanlıklarını, gelenek göreneklerini
kolayca öğrenebilmektedir. “Kitle iletişim araçları çocukla doğrudan bireysel
bir etkileşim içinde olmamakla birlikte toplumsallaştırıcı etkileri biricik, yani
kendilerine özgüdür. Kitle iletişim araçları günden güne düzenlenir, çocuğu
cezalandırmaz, ödüllendirmez, sevmez, hırpalamaz, ancak onun hislerine,
eylemlerine yanıt verirler. Çocuk kitle iletişim araçlarında gördüğü, duyduğu
durumları kendi ilgi alanına geçirir ve onların bir bölümü doğrudan onun
yaşam biçimini, varlığını etkiler. Çocuğun yaşamına giren bu kurallar ve
4 Aysel Aziz, Toplumsallaşma ve Kitlesel İletişim, Ankara. 1982, s.52.
4
durumlar dolaylı ya da doğrudan koşulların da etkisiyle toplumsallaşmaya
önemli ölçüde katkı sağlarlar.”5
“Kitle iletişim araçları toplumsallaşmanın önemli aracıdır. Kitle iletişim
araçlarının, toplumsal kimliğin oluşumunda diğer toplumsallaşma araçlarına
göre etkisi daha derin ve süreklidir.”6 Özellikle çocuk sosyalleşmesinin ayrı
bir önemi olan Erken Cumhuriyet Döneminde kitle iletişim araçlarının
çocuklar üzerindeki etkisi daha büyüktür. Çünkü yeni kurulan Cumhuriyet’in
varisi olarak görülen çocuklar, sadece okul ile değil dönemin önemli kitle
iletişim aracı olan süreli yayınlarla yeni Cumhuriyet’in değerlerini öğrenen bir
kitle konumuna gelmişlerdir. “Kitle iletişim araçlarını kullanan çocuklar
kendilerini ve ilişkilerini dışsal bir açıdan görebilirler. Bunun için de çocuk kitle
iletişim araçlarını gözler, düşsel anlamda onlara katılır ve onların sunduğu
örnekleri, kuralları, kalıpları kullanır. Bu kullanımların ne ölçüde başarılı
olduğu da bireyler arası etkileşimlerden açıkça anlaşılmaktadır.”7 Özellikle
kitle iletişim araçlarının çocuklar üzerindeki etkisi göz önünde
bulundurulduğunda dönemin süreli çocuk yayınlarının diğer dönemlerdeki
yayınlardan ayrı bir işlevi olduğu ileri sürülebilir.
Kitle iletişim araçları ortaya çıktığından bu yana sosyalleşmenin önemli
bir aracı olmuştur. Özellikle Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi şartları
içerisinde yeni bir toplum inşası açısından düşünüldüğünde kitle iletişim
araçlarının önemi artmaktadır. Süreli yayınların bir türü olarak görülen süreli
çocuk yayınları, hedef kitlesinde çocukların olması bakımından çok daha
farklı bir öneme sahiptir. Çünkü Cumhuriyet ile birlikte gerçekleşen
yeniliklerin halka benimsetilmesi için asıl hedef çocuklar olmuştur. Dönemin
süreli çocuk yayınları da gerek dönemin özelliklerini yansıtması bakımından
gerekse dönemin hedef kitlesi konumunda olan çocuklara hitap etmesi
bakımından kayda değer bir nitelik taşımıştır.
Türkiye’deki süreli çocuk yayınları ile ilgili araştırmalar incelendiğinde
bu çalışmaların yıldan yıla artış gösterdiği ve eski harfli çocuk dergileri ile ilgili
5 Frederick Elkin, Çocuk ve Toplum: Çocuğun Toplumsallaşması, (Çev. Nazife Güngör) Ankara. 1995,
s.103.
6 İsmail Doğan, Sosyoloji, Ankara. 2012. s.79.
7 Elkin, (1995), s.104.
5
araştırmaların yeni harfli çocuk dergilerine oranla daha fazla olduğu
görülmektedir. Fakat bu araştırmalar incelendiğinde süreli çocuk yayınlarının,
genelde bünyesindeki hikâye, masal gibi edebi türlerin incelenmesi olarak ele
alındığı ve yayınların çocuğun daha çok bilişsel gelişimi ekseninde
değerlendirildiği görülmektedir. Çocukların sosyalleşmesine önemli katkısı
olan süreli çocuk yayınlarından Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayımlananlar ile
ilgili yeterli araştırma bulunmamaktadır. Bu sebeple bu araştırmanın
problemini, Cumhuriyet’in erken dönemindeki (1923-1950) süreli çocuk
yayınlarının çocukların sosyalleşmesi açısından değerlendirmesini yaparak,
bu yayınlarda yer alan iletilerin çocuğun sosyalleşmesine getirdiği katkıların
belirlenmesi oluşturmaktadır.
1.2. Amaç
Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayımlanmış süreli çocuk
yayınlarını konu edinen bu araştırmanın genel amacı “Erken Cumhuriyet
Döneminde yayımlanan süreli çocuk yayınlarının sosyalleşme açısından
değerlendirmesini yapmaktır.”
Bu araştırmanın genel amacı doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap
aranmıştır:
1) Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarından olan “Mektepli
Gazetesi”, “Çocuk” ve “Çocuk Sesi” adlı yayınların biçim ve içerik
özellikleri nasıldır?
2) Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarının içeriğinde
çocukluk anlayışı nasıldır?
3) Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarının içeriğine dönemin
koşulları nasıl yansımıştır?
4) Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarındaki metinlerin değer
aktarımı açısından işlevi nasıldır?
5) Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarında evrensel ve milli
değerlerin aktarımı açısından belirgin bir farklılık var mıdır?
6
1.3.Önem
Çocuk edebiyatı ürünleri çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken çocukların
millî, ahlaki, sosyal ve evrensel değerlere sahip olmasını da amaçlayarak
çocukların sosyalleşmesine önemli katkılarda bulunurlar. Bu bakımdan büyük
önem taşıyan çocuk edebiyatı ürünlerinden biri de çocuk dergi ve
gazeteleridir. “Çocuk dergileri, sadece çocuk yazını okutanlar ya da yazın
veya basın tarihçileri için değil; yerli, yabancı, Türk kültürel ve sosyal
yaşamını inceleyecekler, hatta geçmişini öğrenmek isteyen sade vatandaş
için de önem taşımaktadır.”8
“Toplumsallaşma her şeyden önce bir kültüre ait, semboller, modeller
ve bilgilerin edinilme sürecidir. Kuşkusuz çocukluk, toplumsallaşmanın en
yoğun olduğu dönemdir”.9 Toplumsallaşmanın en yoğun olduğu bu döneme
hitap eden basılı yayın organlarından olan, çocuk dergi ve gazeteleri önemli
bir işleve sahiptir. Çocuk dergileri, çocuğun güncel ile olan bağını kurması
yanında eğlendiricilik ve eğiticilik vasıflarını da bünyesinde barındıran bir
nitelik taşır. Bu dergiler bilgi vermenin yanında yayınladıkları çeşitli türlerdeki
metinlerle çocukta edebi zevk oluşmasına da yardımcı olurlar.”10 Süreli çocuk
yayınlarının hem çocuğun bireysel gelişimi açısından hem de toplumsallaşma
açısından ne denli önemli olduğu ortadadır. Süreli çocuk yayınları,
yayımlandıkları dönem itibarıyla “çocuk”u yansıtması bakımından
araştırmacılar için de önemli birer kaynaktır. “Çocuk, aileden, eğitim
sisteminden, düzeninden, devlet politikasından, kısacası içinde yaşadığı
toplum koşullarından soyutlanamayacağına göre; çocuk dergilerinde,
çocuk’un yanı sıra, zamanının tüm yaşamı -belki bir ölçüde- ama gene öbür
yayın organlarında olduğundan daha samimi ve gerçekçi biçimde
sergilenmiştir.”11
8 İsmet Kür, Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınları, Ankara. 1991, s.1.
9 Doğan, (2012), s.8.
10Zeki Gürel, Fahri Temizyürek, Namık Kemal Şahbaz, Çocuk Edebiyatı, Ankara. 2007 s.38.
11 Kür, (1991), s.1.
7
“Bilindiği gibi tarih bilgilerinin bilinen en yaygın ve geçerli kaynakları
hep büyükler tarafından sonraki nesillere ulaştırdıkları, sözlü ve yazılı
kaynaklardan oluşmaktadır. Ancak tarihin tek tanıkları yetişkinler değildir.
Çocuklar, yaşadıkları döneme, korkusuz, pazarlıksız, yansız olarak tanıklık
ederler. Yayıncıları ve hazırlayıcıları büyükler olmakla birlikte hemen her
sayıda çeşitli mektuplarla, öykü ve şiirlerle dergilere girmeyi başaran
çocuklar, kendi dönemlerine ilişkin tanıklıklarını bu yolla belgelemişlerdir.
Düşünceleri büyük ölçüde yönlendirilmiş olsa da özgün düşünceleri önemli
ölçüde dergi sayfalarına yansır.”12
Ayrıca çocuk dergi ve gazeteleri yayımlandıkları dönemin genel
özelliklerini ve dönemin çocuk algısını yansıtması bakımından da ayrı bir
önem teşkil etmektedirler. “Türkiye’de yayımlanmış ve yayımlanmakta olan
çocuk dergilerini ardı ardına okuyanlar, toplumun
‘çocuk’a bakış açısının, ‘çocuk’u ele alış biçiminin geçirdiği evreleri incelemek
ve vardığı yeri görmek fırsatını bulurlar.”13
Yayımlandığı döneme ışık tutan süreli yayınlar şüphesiz sosyal
bilimlerin farklı pek çok alanında yapılacak araştırmalar için önemli birer
kaynaktır. Süreli yayınlar, özellikle eğitim sosyolojisi alanında yapılan
çalışmalar için de eğitimin toplumsal yönünü ortaya çıkarması bakımından
değerli birer sosyolojik malzemedir. Araştırmaya konu olan süreli yayınlar,
çocuk yayınları olduğu için, araştırmanın sadece eğitim sosyolojisi alanındaki
çalışanlar için değil; çocuk edebiyatı alanında çalışan araştırmacılar için de
yararlı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca araştırmanın erken cumhuriyet
döneminde eğitim ve çocuk ile ilgili yapılacak olan araştırmalara da katkı
sağlayacağı düşünülmektedir.
12 Ali Gurbetoğlu, II. Meşrutiyet Döneminde Yayımlanan Çocuk Dergilerinin İncelenmesi (1908‐1918),
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara. 2006, s.19.
14 Kür, (1991), s.1.
8
1.4.Varsayımlar
1) Süreli çocuk yayınları yayımlandıkları dönemde toplumun çocuğa ilişkin
bakışına dair önemli veriler içerirler.
2) Süreli çocuk yayınları kültür aktarımı işlevine sahip olan kitle iletişim
araçlarıdır.
3) Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınları çocukların
sosyalleşmesine önemli katkıları olan yayınlardır.
1.5.Sınırlılıklar
Bu araştırma 1923-1950 yılları arasında Türkiye’de yayın hayatını
sürdürmüş süreli çocuk yayınlarından Çocuk dergisinin 1936-1948
yıllarındaki tüm sayıları, Çocuk Sesi dergisinin yayımlanmış tüm sayıları
(1928-1948) ve Mektepli Gazetesi’nin yayımlanmış tüm sayıları (1932-1935)
ile sınırlıdır.
1.6.Tanımlar
Erken Cumhuriyet Dönemi: 1923 yılında Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte
başlayıp 1950 yılına kadar geçen süreyi ifade eder.
Çocuk: Toplumda yetişkinlerle aynı ölçüde tam bir ekonomik ve hukuksal
statü kazanamamış, reşit olmayan birisi anlamında kullanılır.
Sosyalleşme: Biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insan yavrusu
yaşadığı toplumda giderek sosyal bir varlık hâline dönüşür. İnsanın sosyal bir
varlık olması biyolojik varlığın insanileşmesi demektir. Biyolojik varlığın
insanileşmesi kendi içinde belirli aşamalara sahip olan bir süreçtir. Bu sürece
sosyalleşme denilir.14
Süreli Çocuk Yayını: Çocuklar için yayımlanan, bünyesinde çocuklara
hitaben hikâye, şiir, masal gibi edebi türleri barındıran, çocukları
14 İsmail Doğan, Eğitim Sosyolojisi, Ankara. 2011, s.103.
9
bilgilendirmek, eğlendirmek amacı taşıyan haftalık, aylık gibi belirli aralıklarla
yayımlanan gazete ya da dergilerdir.
1.7. İlgili Araştırmalar
Türkiye’de süreli çocuk yayınları ile ilgili yapılan araştırmalar iki
kategoride değerlendirilebilir. Harf inkılâbından önceki yayınlar ve harf
inkılâbının ardından yapılan yayınlar olmak üzere ayrıştırılabilecek bu
araştırmalar Türkiye’de daha çok eski harfli süreli çocuk yayınları üzerinde
yoğunlaşmıştır. Süreli çocuk yayınları ile ilgili yapılmış araştırmalar
incelendiğinde bu araştırmaların büyük çoğunluğunun Tanzimat döneminde,
Meşrutiyet döneminde ya da harf inkılâbının gerçekleştiği 1928 yılına kadar
olan dönemde gerçekleşen yayınlar üzerinde yapıldığı görülmektedir. Bu
durum, yeni harflerle yayımlanmış çocuk yayınlarının araştırmacıların ilgisini
çekecek nitelikte olmadığı ya da bu yayınlarda kayda değer bir özellik
olamayacağı yönündeki algılardan kaynaklanmış olabilir. Araştırmacıların
yeni harfli yayımlanmış çocuk yayınlarına olan ilgisi ise genelde popülerliğini
uzun yıllar korumuş Milliyet Kardeş, Doğan Kardeş gibi dergilere olmuştur.
Bu nedenle araştırmanın konusu ile ilgili olduğu düşünülen araştırmalar
oldukça azdır. Ayrıca yapılmış çalışmalarda dikkat çeken bir husus da çocuk
yayınlarının sadece çocuk edebiyatı ürünü olarak ele alındığıdır. Bu
yayınların toplumsal yapı hakkında bilgi verme ve yayımlandıkları dönemde
çocuklar için toplumsallaştıran sosyalleştirme aracı fonksiyonu adeta yok
sayılmıştır. Süreli çocuk yayınları ile ilgili yapılmış çalışmaların daha çok
Türkçe Eğitimi alanında yapılmış olması da bu görüşü desteklemektedir.
Türkiye’de süreli çocuk yayınları üzerinde gerçekleştirilen ve
araştırmanın konusu ile ilgili çalışmalar şunlardır:
• “Gürbüz Türk Çocuğu Dergisinin İncelenmesi (1926-1928
yılları)” Elif Konar, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003, İstanbul.
• “Doğan Kardeş Dergisinde Yer Alan Metinlerin Tür, İçerik ve
Anlatım Özelliklerinin Çocuk Eğitimine Katkısı Açısından
10
İncelenmesi (1-75.sayı)” Nurten Eker, Mersin Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
2006, Mersin.
• “Cumhuriyet Döneminin İlk Yıllarında (1923-1928) Yayımlanan
Çocuk Dergilerindeki Tahkiyeli Metinlerin Çocuklara Değer
Aktarımı Açısından Değerlendirilmesi” Seyhan Kübra Esmer,
Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, 2007, Ankara.
• “Türkiye’de Çocuk Dergilerinin Çocuk Eğitimine Katkısı ve
Milliyet Kardeş Dergisi” Elvan Başaran Taş, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, 2008, İstanbul.
• “Mektepli Gazetesi’nin İçerik ve Biçim Özellikleri ile Gazetedeki
Hikâyelerin Çocuğa Sunduğu Bilişsel ve Ahlaki İletiler” Güliz
Şahin, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanamamış Yüksek Lisans Tezi, 2009, Balıkesir.
Araştırma ile ilgili olduğu saptanan bu çalışmalardan ilki Elif Konar’a ait
“Gürbüz Türk Çocuğu Dergisinin İncelenmesi (1926-1928 yılları)” adlı
çalışmadır. Bu çalışma Gürbüz Türk Çocuğu dergisinin iki yıllık yayın hayatını
derinlemesine incelemektedir. Derginin yayımlandığı ve araştırmaya dâhil
edilen 1926 ile 1928 yılları arasında Osmanlı Türkçesi ile yazılmış bu dergi
araştırmanın örnekleminden olan Çocuk dergisinin önceki yıllarda
yayımlanmış sayıları olması bakımından önemlidir. Ayrıca bu çalışma
dergide sadece iki yıl gibi çok kısa bir sürede yayımlanan yazıları incelemiş
olmasına rağmen, 1926-1928 yılları bu araştırmanın tarihsel dönemini
kapsadığı için araştırma için önemli bir kaynak olmuştur. Bu nedenle bu
araştırmada gerek Çocuk dergisi ile ilgili olan kısımlarında gerekse sonuç
bölümünde bu çalışmanın verilerinden yararlanılmıştır.
Cumhuriyet dönemine iz bırakmış iki önemli çocuk yayını olan Doğan
Kardeş ve Milliyet Kardeş’in incelendiği tezler araştırma ile ilgili olarak daha
önce yapılmış çalışmalar kapsamında değerlendirilebilir. Bunlardan Doğan
Kardeş dergisinin incelendiği “Doğan Kardeş Dergisinde Yer Alan Metinlerin
Tür, İçerik ve Anlatım Özelliklerinin Çocuk Eğitimine Katkısı Açısından
11
İncelenmesi (1-75.sayı)” isimli yüksek lisans tezi Doğan Kardeş dergisinin
ortaya çıkışından yazarlarına kadar derinlemesine bir analizi içermektedir.
Bu tezden daha sonra Doğan Kardeş’i konu edinen tezler de yapılmıştır.
Dönemin popüler dergilerinden bir diğeri olan Milliyet Kardeş ile ilgili yapılan
“Türkiye’de Çocuk Dergilerinin Çocuk Eğitimine Katkısı ve Milliyet Kardeş
Dergisi” adlı yüksek lisans tez çalışması ise Milliyet Kardeş ile ilgili çok
derinlikli olmayan bir çalışmadır.
Araştırma ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalardan biri de
“Cumhuriyet Döneminin İlk Yıllarında (1923-1928) Yayımlanan Çocuk
Dergilerindeki Tahkiyeli Metinlerin Çocuklara Değer Aktarımı Açısından
Değerlendirilmesi” isimli yüksek lisans tezidir. Bu çalışmada 1928 yılına
kadar yayımlanmış 10 süreli çocuk yayınındaki tahkiyeli metinlerin değer
aktarımı açısından analizi yapılmıştır. Bu çalışmanın bulgularından
araştırmamızın son bölümlerinde yararlanılmıştır. Ancak bu çalışma genel
olarak dönemin toplumsal yapısını ortaya koymamış, daha çok incelediği
yayınları kendi bütünlüğü içinde değerlendirmiştir.
Araştırma ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda araştırmanın
örnekleminden biri olan Mektepli Gazetesi’nin incelendiği tek araştırma 2009
yılında Güliz Şahin tarafından Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde yapılan “Mektepli Gazetesi’nin İçerik ve Biçim Özellikleri ile
Gazetedeki Hikâyelerin Çocuğa Sunduğu Bilişsel ve Ahlaki İletiler” isimli
yüksek lisans tezidir. Bu tezde Mektepli Gazetesi’nin içerik özellikleri
gazetedeki metinlerin çocukların bilişsel gelişimine yönelik olarak
incelenmiştir. Ayrıca gazetenin içerik özellikleri başlığı altında gazetenin
sosyalleştirme aracı olarak değil çocuk edebiyatı kapsamında incelediği
görülmüştür. Bu nedenle Mektepli Gazetesi’nin yayımlandığı yıllar hakkında
toplumun yapısı ile ilgili bilgi verilmediği görülmüştür. Ayrıca bu çalışma
gazete içindeki çocuk edebiyatı türlerini (hikâye, masal, fıkra, roman vb.)
ayrıştırarak incelerken gazetede çocuklara hitap eden, toplumun genel
koşullarını yansıttığı düşünülen yazıların içeriğinden bahsetmemiştir. Ayrıca
gazetede değer aktarımı açısından sadece hikâye türünü yer veren çalışma
daha çok Mektepli Gazetesi’nin genel bir tanıtımı niteliğinde yapılmıştır.
12
Süreli çocuk yayınlarını konu edinen ve araştırma ile ilgili daha önce
yapılan çalışmalar incelendiğinde genel olarak bu yayınların çocuk edebiyatı
malzemesi olarak değerlendirildiği görülmektedir. Gazetelerin ya da dergilerin
içeriğindeki türlerin edebî açıdan yorumlandığı bu çalışmalar kuşkusuz çocuk
edebiyatı açısından büyük gerekliliktir. Fakat çocuklar için çıkarılan gazete ve
dergiler aynı zamanda çocukları topluma hazırlayan, onlara iyi-kötü, doğruyanlış
gibi değer yargılarını aktaran da birer kaynaktır. Bu noktada süreli
çocuk yayınlarının sosyalleştirme aracı olarak ele alındığı daha çok sayıda
çalışmaya ihtiyaç vardır. Yayımlandıkları dönemin toplumsal yapısına da ışık
tutan süreli çocuk yayınlarının sosyolojik perspektiften ele alındığı
araştırmaların sayısının arttırılmasında yarar vardır.
II. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2.1.Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) Eğitim ve
Toplumsal Hayat
Türkiye, Erken Cumhuriyet dönemi (1923-1950) olarak adlandırılan
dönemde eğitim ve öğretimin birleştirilmesi, Latin harflerinin kabulü, millet
mekteplerinin açılması gibi eğitim alanında pek çok köklü değişime sahne
olmuştur. Bu değişimlerin temelinin eğitime dayandırılması dönemin eğitime
verdiği hayati önemi ortaya koymaktadır. Erken Cumhuriyet Dönemi, gerek
eğitim ile ilgili yapılan köklü değişimlerle gerekse toplumsal hayatta yapılan
reformlarla öne çıkan ulus-devlet kurma sürecinin yaşandığı Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde önem taşıyan bir dönemdir.
2.1.1. Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) Eğitim ile İlgili
Gelişmeler
Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk Devrimleri ile beraber Türkiye’de sosyal,
kültürel ve siyasi anlamda önemli değişimler yaşanmaya başlamıştır. Ulusdevlet
kurma sürecinde toplumun yeniden inşasına çalışılan bu dönemde
toplumsal dönüşümde en önemli etkinin eğitim yolu ile yapılabileceği
dönemin aydınları tarafından bilinen bir gerçek olmuştur. Dönemin aydınları
eğitimin öneminden hareketle eğitim ile ilgili düzenlemelerin yapılmasında
etkin rol oynamışlardır. Bu nedenle Erken Cumhuriyet dönemi, eğitim ile ilgili
büyük değişikliklerin yapıldığı, köklü adımların atıldığı bir dönem olarak Türk
eğitim tarihinde önemli bir yere sahiptir.
“Cumhuriyet’in ilk yıllarının ideolojisi, yeni ulusun, yeni devletin üst
yapısını oluşturacak sosyokültürel devrimler sürecinde, eğitime giderek artan
bir değer ve önem verir. Bu eğitimin düşünce çizgisinde ise, önce laikleşme,
ikinci olarak yurttaşlık, üçüncü olarak da var olan tarım ekonomisi gereği,
14
köylüyü eğitmek, ona iş ve meslek vermek yer alır.”15 Cumhuriyet eğitimi yeni
yurttaşlar yetiştirme hedefini sürdürürken toplumun tümüne yönelik bir eğitimi
savunmuştur. Özellikle toplumun büyük bölümünün okur-yazar olmaması,
toplumun genç-yaşlı, kadın-erkek ayırt etmeksizin tümüne yönelik bir eğitim
anlayışını zorunlu kılmıştır. Nitekim Cumhuriyet’in ilk yıllarında oluşturulan
eğitim düşüncesinin alt yapısını oluşturan belgelerden biri olan ‘Maarif
Misakı’ adlı bakanlık genelgesinde dile getirilen eğitim düşüncesinin
temelinde, “eğitim etkinliklerini öncelikle halk kitlelerine ulaştırma ve
yaygınlaştırma düşüncesi yatar; ulusal ve çağdaş eğitimin tüm yurda
yaygınlaştırılması amaçlanır.”16
“Osmanlı döneminde ‘ulus bilinci’ olmadığı gibi ‘ulusal eğitim’ de söz
konusu değildi. Osmanlı toprakları üzerinde değişik uluslar olduğu gibi
değişik kültürler de vardı. Bunlar bir ‘birlik’ ve ‘bütünlük’ haline gelemiyorlardı.
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlayan ve Meşrutiyet döneminde Ziya
Gökalp ile belirgin şekilde ortaya çıkan ‘Türkçülük’ akımı, sonunda,
Cumhuriyet dönemine ‘ulusçuluk’ gibi bir eğitim ilkesi getirmiştir.”17 Ulusçuluk
ile birlikte milli eğitim/terbiye de bu dönemin eğitim alanındaki anahtar
kavramlarındandır. Atatürk, eğitimin milli olması konusuna ayrıca önem
vermiştir. Eylül 1924’te Samsun’da öğretmenlere hitap eden Atatürk ‘milli
terbiye’ kavramının önemine değinerek şunları söylemiştir:
“Milli eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık bir belirsizlik,
bulanıklık kalmamalıdır. Milli eğitim esas olduktan sonra onun
dilini, yöntemini, araçlarını da milli yapmak gereği tartışılamaz.”18
Cumhuriyet ideolojisinin oluşturduğu yeni “ulusal eğitim” eskiye ait
hemen her şeyi yıkan yeni bir eğitim anlayışı içeriyordu. Bu yeni anlayış yeni
bir insan/birey yaratmayı amaçladığından eğitim programlarından ders
kitaplarının içeriklerine kadar tüm alanda bu amacın izleri bulunmaktadır.
Örneğin, okul programlarında ve ders kitaplarında eski eğitim anlayışının
izlerinin silinmesi için çaba harcandığı bilinmektedir. “Osmanlı
İmparatorluğu’nun padişahlığın ve hilafetin övgüleri ile dolu olan eski
15 Gürsen Topses, Cumhuriyet Dönemi Eğitiminin Gelişimi, 75 Yılda Eğitim (Ed.Fatma Gök), İstanbul,
1999, s.10‐11.
16 Topses, age, s.11.
17 Cavit Binbaşıoğlu, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Bilimleri Tarihi, Ankara, 1999, s. 2.
18 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, (21. Baskı), Ankara, 2011, s.339.
15
kitapları, Türkiye Cumhuriyeti’nin okullarında bırakması elbet mümkün
değildi. İlkin, önceki devrin ideolojisine bağlı olan görüşler kitaplardan
ayıklanmış, yerine Cumhuriyetin tuttuğu esaslar konmuştur.”19
İmparatorluğun izlerinin silinip yeni cumhuriyet rejiminin benimsediği
ilkeler ders kitaplarına konmakla kalmamış; bu dönemde, hedefinde yeni bir
birey yaratma olan bir eğitim anlayışı oluşmuştur. Binbaşıoğlu bu geçiş
sürecini şöyle özetlemektedir: “Saltanat, kendi varlığını devam ettirmeye
yönelik bir kişi yetiştirmeyi yeğliyordu. Bunun için her türlü baskı ve itaate
alıştırma, eğitimde doğal karşılanıyordu. Cumhuriyette ise, eğitim, bunun tersi
yönde gelişmeye başlamış, ‘yaşamda bir iş yapacak, üretici ve kişilikli insan’
yani iyi bir yurttaş yetiştirme ile ilgili görüş ve düşünceler, resmi bir nitelik
kazanmaya başlamıştır.”20
“Kökleri Antik Yunan entelektüel eğitim felsefesinde olan, düşünce ve
beden bütünlüğüyle gelişmiş (kalagagahos), sorumluluklar taşıyabilen, kendi
kendilerini yönetebilen, problem çözebilme yetenekleri gelişmiş, üretici ve
yaratıcı insanlar yetiştirmeyi temel alan eğitim düşüncesi, Erken Cumhuriyet
dönemi eğitiminin temel ve vazgeçilemez niteliği olarak kabul edilir ve
eğitimle ilgili dünya görüşlerini her fırsatta yaşama geçirmenin yolları
aranır.”21 Bu dönemde bireyin topluma uyum sağlaması ve zihinsel gelişimi
kadar, fiziksel gelişimine de son derece önem verilmiştir. Yeni cumhuriyetin
yurttaşı zihinsel anlamda ileri düzeyde olması gerektiği kadar, fiziksel
anlamda da sağlıklı olmalıydı. “Erken Cumhuriyet döneminde, fiziksel ve
moral anlamda ‘güçlü Türkler’ yaratma tutkusu, seçkinlerin, halkın ‘marazi’
hali karşısındaki hissettikleri endişeden kaynaklanır. Burada marazilik hem
literal hem de metaforik bir mana taşır. Marazilik bir yandan, Osmanlı
İmparatorluğu’nun küllerinden doğan ve birçok cephede savaşmış olan bir
milletin görünen gerçeğini, diğer yandan ise Cumhuriyet seçkinlerinin,
19 İlhan Başgöz ve Howard Eugene Wilson, Türkiye Cumhuriyetinde Milli Eğitim ve Atatürk, Ankara
1973, s. 106.
20 Binbaşıoğlu, age, s.1.
21 Topses, age, 11‐12.
16
BTürk’ün Batılılarca, ‘Avrupa’nın hasta adamı’, zayıf ve iktidarsız olduğu
biçimindeki imajından duydukları rahatsızlığı yansıtır.”22
Cumhuriyet ideolojisinin yaratmaya çalıştığı bu yeni yurttaş, zihinsel ve
fiziksel olarak gelişmiş olmasının yanında ülkesinin gelişiminde üretici olarak
aktif rol oynayacak bir nitelikte olmalıdır. Bu “yeni yurttaş”ın nasıl olması
gerektiği ile ilgili bir diğer husus da bu yurttaşın ülkesine bağlı ve uyumlu bir
karaktere sahip olması gerektiğidir. “Bu dönemin eğitim konusu olan eser ve
çalışmaları Cumhuriyet projesinin beklentileri etrafında çeşitlenmiştir.
Topluma ve yaşadığı çevreye uyumlu bireyler yetiştirme örgün eğitim
programları dâhil olmak üzere eğitimin yaygın amaçları içinde önemli yer
tutar. Halkın eğitim yoluyla aydınlatılması konusunu eğitim düşünürleri
toplumsal bir sorumluluk olarak algılamışlardır.”23 Öyle ki bu sorumluluk
halkın kadın-erkek, genç-yaşlı ayırt etmeksizin tümüne yönelik bir eğitim
anlayışının temelini oluşturmuştur. Nitekim dönemin önemli süreli
yayınlarında bu sorumluluğun devrin aydınları tarafından yerine getirildiği
belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır.
Bu noktada yani halkın eğitimine verilen önemin en yoğun yaşandığı
bu devirde cumhuriyetin ilk beş yılının çok daha farklı öneme sahip olduğu
söylenebilir. “Cumhuriyetin ilk beş yılındaki (1923-1928) dönemi önceki
dönemlerden ayıran en önemli özellik Tevhid-i Tedrisat ile Harf Devrimidir.
Ne Osmanlı İmparatorluğu’nu düze çıkartmayı Batılılaşmakta gören Tanzimat
ve Meşrutiyet aydınları, ne de Atatürk sonrası yöneticileri bu boyutlarda
reformları gündeme getirmiş ve göze almışlardır.”24 Bu reformlardan özellikle
harf inkılâbı toplumdaki beklenen değişiminin süresini asgari düzeye
indirmeyi amaçlamıştır. Çünkü harf inkılâbının öncelikli sebebi toplumdaki
okuryazar sayısının arttırılarak toplumsal değişimin çok daha hızlı bir şekilde
gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Ayrıca bu reformlar toplumsal değişimin
eğitim yoluyla olabileceğine dair inancın da birer göstergesi olarak
yorumlanabilir.
22 Fatma Tütüncü, The National Pedagogy of The Early Republican Era in Turkey, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Middle East Technical University The Graduate School of Social Sciences, Ankara, 2007,
s. 297‐298.
23 İsmail Doğan, Türk Eğitim Tarihinin Ana Evreleri, Ankara, 2011, s.373.
24 Necdet Sakaoğlu, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, İstanbul, 1999, s.29.
17
Genel olarak Cumhuriyet eğitiminin esas amacı dönemin ileri gelenleri
tarafından cumhuriyet ilkelerini benimsemiş yeni birey/yurttaş yetiştirmek
olmuştur. Bu maksatla eğitim alanında pek çok reform yapılmıştır.
“Cumhuriyet eğitiminin eğitim ve disiplin nizamı, cumhuriyetçi, milliyetçi, laik,
devletçi, inkılâpçı vatandaşlar yetiştirmek için çalışmıştır. Cumhuriyet
eğitiminde esas prensip milli karakterde olmuştur. Çocukların ulusçu olarak
yetişmesi hedefleriyle çocuklara okulu sevdirme gayesi vardır. Eğitimin
sosyalleştirme, sistemin devamını sağlama ve sistemsel değerleri
vatandaşlara benimsetme işlevi ön saftadır.”25 Bu dönemde okulun en önemli
sosyalleştirici araç olduğunu söylemek yanlış olmaz. O nedenle okulda
Cumhuriyet ilkelerinin çocuklara benimsetilerek topluma kazandırılma amacı
ilk sırada olmuştur.
“Cumhuriyet dönemi eğitimi ve onun gelişim çizgisi, feodal ve teokratik
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküntüleri üzerinde yükselen yeni bir ulusun,
yeni bir kültürün, yani Cumhuriyet ideolojisinin oluşum sürecinin ve onun
geleceğe özleminin; gelecekteki çağdaş dünyaya taşıyıcı nitelikteki ulusal
devrimci kültür politikasının ürünüdür.”26 “Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya
konan eğitim anlayışı ve bu anlayışın temelini oluşturan insan/birey yetiştirme
disiplini, dönemin eğitim yasa ve yönetmelikleri, eğitim uygulamaları, eğitim
dergi ve makaleleri, yine dönemin eğitim uygulamalarına katkı sağlayan
eğitimci, entelektüel ve siyasetçilerin söylev, demeç ve uygulamaları ile de
desteklenmiş ve beslenmiştir. Bununla birlikte Cumhuriyet’in ilk yıllarının
kurucu tabakasının yetiştiği Son Osmanlı birikimi de bu sürecin yapı
taşlarının oluşmasında büyük bir işleve sahip özellikler içermektedir.”27 O
nedenle bu dönem, temelinde son yıllardaki Osmanlı aydınlarının birikiminin
izlerini taşıyan, Cumhuriyet ile birlikte çok daha yenilikçi ve köklü değişimlerle
beraber cumhuriyetin tuttuğu ilkelerin benimsendiği, bu ilkeleri benimsemiş,
üretici, yaratıcı yeni yurttaş/bireylerin yetişmesi gayesiyle köklü değişikliklerin
yapıldığı bir dönem olarak Türk eğitim tarihinde önemli bir yere sahiptir.
25Nurhayat Çelebi ve H. Tezer Asan, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarındaki (1923‐1946) İnsan/Birey Yetiştirme
Paradigmasının Son Osmanlı Birikimi İle Karşılaştırmalı Analizi”, Eğitim ve Öğretim Araştırmaları
Dergisi, Şubat 2013, Cilt. 2, Sayı. 1, s.144.
26 Topses, age, s.9.
27 Çelebi ve Asan, (2013), s.143.
18
2.1.1.1. Atatürk Döneminde (1923-1938) Eğitim Alanındaki
Gelişmeler
Cumhuriyet ile Türk toplumu için emperyalist devletlere karşı girişilen
savaşın sonunda Türk ulusu yeniden bir devlet olarak tarih sahnesinde yer
almıştır. “Cumhuriyet Atatürk’ün en büyük projesidir. Çünkü cumhuriyet
ayrıcalıkları iktidar eden bir rejim değil, bilakis toplumun tümünü kucaklayan
bir sistemdir.”28 Cumhuriyet, Türk ulusu için aynı zamanda yıllardır hüküm
süren uygarlıktan kalma toplumsal pek çok alışkanlığın da değişime
uğraması anlamını taşımaktadır. Türk halkı için Cumhuriyet, kendisinin artık
reaya olarak değil; birey/yurttaş olarak görülmeye başlandığının da bir
göstergesidir. Ancak Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda halkın büyük
çoğunluğu; savaştan çıkmış, yoksul ve okuma yazma bilmeyecek derecede
cahildi. Başta Atatürk olmak üzere dönemin ileri gelen aydınları
gerçekleştirilmek istenen ilerlemenin öncelikle eğitimden geçeceğini biliyordu.
“Köklü toplumsal değişim ve dönüşüm yaşayan başka toplumlarda olduğu
gibi Türkiye’de de, ulus-devlet kurma sürecinde, yeni toplumu yaratmak ve
yaratılan yeni toplumun ihtiyaçlarına ve değerlerine uygun yeni insanı
yetiştirmek için, eğitime çok merkezi bir rol biçilmiştir.”29
“Mustafa Kemal bir eğitim düşünürü değildir. O, yeni bir eğitim sistemi
önermediği gibi, bu konuya dört yanından değinen sistemli fikirler de ileri
sürmemiştir. Onun eğitimle ilgisi sosyal değişmede eğitimin oynayacağına
inandığı rol ölçüsünde olmuştur. Mustafa Kemal yeni Türkiye’nin kurulmasına
katkısı olacak kuvvetleri ölçüp biçerken eğitimi görmemezlik etmemiştir.
Cumhuriyetin bütün aydın kadrosu gibi eğitime büyük ölçüde bel bağlamış,
onun toplum değişmesinde en önemli öğelerden olduğuna inanmıştır.”30
Cumhuriyet ile birlikte ulus-devlet kurma sürecinde yeni bir “birey”
yaratma amacı vardır. Bu nedenle “Atatürk’ün eğitim vizyonunda ana hedef
bireydir. Atatürk hayal ettiği geleceğe kendine ve yaşadığı topluma katkısı
bulunan vatandaşlarla ulaşılabileceğine inanır. Toplumun başta eğitim olmak
28 Doğan, (III), 2011, s.403.
29 Fatma Gök, 75 Yılda İnsan Yetiştirme Eğitim ve Devlet, 75 Yılda Eğitim (Ed.Fatma Gök), İstanbul,
1999, s.5.
30 Başgöz ve Wilson, age, s.234‐235.
19
üzere bütün kurumları bu vatandaşın ülkesine bağlılığını ve katkısını
artıracak biçimde yapılanmalıdır.”31 Nitekim bu dönemdeki ‘İlk Mekteplerin
Müfredat Programı’ ile bu amaç açık bir şekilde ortaya konmuştur. 1926
tarihli bu program ilkokulun başlıca amacını “genç neslin, çevreye etkin bir
biçimde uyumunu sağlamak suretiyle, iyi yurttaşlar yetiştirmek”32 olarak
belirlemiştir. Aralık 1923 tarihinde yayımlanan bir genelgede de buna benzer
bir anlayış bulunmaktadır. Bu genelge “ağır bir savaşımdan sonra büyük bir
zaferle çıkan Türk ulusunun her alanda sonsuza kadar yaşamak kararını
verirken, eğitimin de, bu kararları doğrulayacak ve bunu yerleştirecek bir
nitelikte olması gerektiği vurgulamıştır. Genelgeye göre eğitimimiz, dünün kör
bir itaat isteyen, çocuğu ve genci daha edilgin bir durumda bırakan okul
eğitimi; artık yerini, genci, özgür ve sorumlu bir ulus bireyi kabul eden
etkin(faal) bir eğitime bırakmalıdır.”33
Cumhuriyet eğitimi, eğitim felsefesi açısından da modernleşme
projesinin temel felsefesini yansıtmaktadır. “Cumhuriyet döneminde eğitim
sistemi, genelde Pragmatist felsefeye ve onun eğitimde uzantısı olan
ilerlemecilik akımına dayanmaktadır.”34 Bu yeni eğitim anlayışında bilime
verilen önem artmıştır. Başka bir deyişle aklı, bilimi ve mutlak doğruları
benimseyen pozitivist bir eğitim anlayışı Cumhuriyet eğitiminin temelinde yer
almaktadır. “Cumhuriyet ideolojisinin felsefi dokusunda yer alan çağdaş
uygarlık kavramının içeriğinde kuşkusuz 18. yüzyıl aydınlanma felsefisinin
düşün çizgisi yatar. Bu düşün çizgisinde, aklı ve bilimi tek yol gösterici kabul
eden bir dünya görüşü, ulusal ve bireysel özgürlük düşüncesi, tebaa ve reaya
yerine Cumhuriyet yurttaşları yetiştirme amacı, halk egemenliği kavramı,
dinsel dogmaların skolâstik değerlerini dışlayan laik düşünce, demokrasi
bilinci vardır.”35 Laiklik bu dönemde diğer alanlarda olduğu gibi eğitimin de
altyapısını oluşturmuştur.
Cumhuriyet eğitiminin ideolojisinde ise dönemin siyasi ortamının etkisi
vardır. Dönemin iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasi ideolojisi
31 Doğan, (III), 2011, s.409.
32 Binbaşıoğlu, age, s.134.
33 Binbaşıoğlu, age, s.98.
34 Veysel Sönmez, Eğitim Felsefesi, (11. Baskı), Ankara, 2012, s. 175.
35 Topses, age, s.10.
20
eğitime de yansımıştır. “Atatürk ile Cumhuriyet Halk Partisi, modern Türk
ulus-devletinin kurulmasında belirleyici rol oynadılar. Kemalizm yeni Türk
ulus-devletinin resmi ideolojisi ilan edildi. Bu nedenle Türk milli eğitim
ideolojisi Kemalizmin damgasını taşır.”36
Karma öğretim cumhuriyet eğitiminin önem verdiği bir diğer konudur.
Kızlarla erkeklerin bir arada öğrenim görmesi çağdaş eğitimin en önemli
kısmını oluşturmaktaydı. Bu dönemde sadece eğitim politikaları ile karma
öğretim yaygınlaştırılmaya çalışılmamış, kızlarla erkeklerin bir arada öğrenim
görmesi halka pek çok araç vesilesiyle alıştırılmaya çalışılmıştır. “O döneme
ait fotoğraflar ve resimler, eğitim temasının kültürel önemine tanıklık eder:
bunlarda üniformaları içinde sağlıklı okul çocukları, okuma-yazma dersi alan
kadınlar ve oğlanlarla kızların bilimsel bir eğitim ve Cumhuriyet idealleriyle
tanıştıkları karma öğretim yapılan köy okulları tasvir ediliyordu.”37
Atatürk dönemin ilk yıllarında eğitim ile ilgili atılan en önemli adım 3
Mart 1924’te yayımlanan Tevhid-i Tedrisat Kanunudur. Bu kanun Cumhuriyet
düşüncesinin yerleştirilmesi amacına yönelik olarak yapılmış son derece
önemli bir düzenlemedir. Bu yasayla medrese-mektep ikilemi tümüyle
ortadan kaldırılmış, medreseler kapatılmış ve Türkiye dâhilinde bütün öğretim
ve ilim müesseseleri Maarif Vekâleti’ne bağlanmıştır. Şer’iye ve
Vakıflar(Evkaf) Vekâleti veya özel vakıflar tarafından idare olunan bütün
medreseler ve okullar Maarif Vekâleti’ne devredilmiştir. Böylece eğitimde her
türlü ikilik ortadan kaldırılmış ve tüm eğitim öğretim kurumlarının tek bir elden
yönetilmesi sağlanmıştır.
1 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış söylevinde
Cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal Paşa, eğitim ile ilgili düzenlemelerle ilgili
olarak öncelikle eğitim birliğini (Tevhid-i Tedrisat) vurgulayarak şöyle
demiştir:
“Türkiye’nin eğitim ve öğretim politikasının tam ve hiçbir kuşkuya
yer vermeyen bir açıklıkla belirtilip uygulanması gereklidir. Bu
politika, her anlamıyla milli bir kapsamda olmalıdır. Memleket
36 İsmail Kaplan, Türkiye’de Milli Eğitim İdeolojisi ve Siyasal Toplumsallaşma Üzerindeki Etkisi,
İstanbul, 1999, s.133.
37 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiye’sinde Mimari Kültür,
İstanbul, 2008, s.104.
21
evladının birlikte ve eşit olarak edinmeye mecbur oldukları bilimler
ve fenler vardır. Yüksek meslek ve ihtisas erbabının ayrılabileceği
eğitim dereceleri kadar eğitim ve öğretimde birlik sağlanması,
sosyal yaşantının gelişmesi ve yükselmesi için önemlidir. Bu
sebeple Şer’iye Vekâleti ile Maarif Vekâleti’nin bu konuda fikir
birliği yapması arzu edilir…”38
“Osmanlı İmparatorluğunun reform yılları boyunca süren lâiklik
kıpırdanmaları, din okullarında –medrese ve evkaf ilk okulları- hiçbir değişiklik
yapmaya cesaret edememiştir. Yeni kurulan okullar ve ordu, din
makamlarının etkisi dışına çıkarılırken hiçbir reformcu din okullarına
dokunmayı düşünmemiştir. Böylece yeni okulların yanında eskileri de
yaşamayı sürdürmüş, bu farklı eğitim kaynakları birbirinden ayrı, hatta çoğu
zaman birbirine karşı iki kuşak yetiştire gelmiştir.”39 İşte eğitim-öğretim
birliğiyle bu iki kuşak arasındaki ikilik sorununa çözüm getirilmiştir. Ayrıca bu
düzenleme sadece bu ikiliği önlemekle kalmamış, aynı zamanda Osmanlı
simgesi olarak görülen medreselerin de hayatta kalmasına izin vermeyerek
yeni Cumhuriyet’in modern eğitim kurumlarının önemini arttırmıştır. “II.
Mahmut zamanından beri mektepin karşısında, değişme alanının dışında
bırakılan, hiçbir yenilenme çabasına konu olmayarak kendi halinde kalan
medrese, yalnız Osmanlı geleneğinin bir simgesi olarak kalmıyor, aynı
zamanda Avrupa’daki din-devlet ayrımına benzer bir biçimde dinsel bir örgüt
olarak görülüyordu. Medrese, değişen dünyasal kesim karşısında
değişmeyen, dinsel olma niteliğini kazanan kesimin temeli olarak görülmeye
başlanmıştı.”40 Böylece yeni cumhuriyette eskinin önemli izlerinden biri
temelli olarak silinmiş oluyordu.
Tevhid-i Tedrisat’tan 1928 Harf Devrimi’ne kadar dört yılda Maarif
örgütünün yenilenmesi, öğretim birliğinin sağlanması, ülkenin her tarafında
ortak programların uygulamaya konulması, liselerin kısm-ı iptidai denen
hazırlık sınıfının kaldırılması, ilköğretimin parasız ve zorunlu olması yanında
orta öğretimde de parasız öğrenime geçilmesi, kadın ve erkekler için eğitimöğretimde
eşitlik ilkesinin getirilmesi, karma eğitimin ortaokul ve liselerde
yaygınlaştırılması gibi pek çok konuda yenilik yapılmıştır.
38 Sakaoğlu, age, s.23.
39 Başgöz ve Wilson, age, s.80.
40 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma,(15. Baskı), İstanbul, 2010, s.456.
22
“Atatürk Devrimi’nin getirmek ve yaymak istediği ‘Cumhuriyet Eğitimi’
1931’de Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’nin hazırladığı Tarih IV adlı kitapta şu
amaçlara bağlanmıştı:
1- Milliyetçi, halkçı, inkılâpçı, lâik cumhuriyet vatandaşları
yetiştirmek,
2- İlköğrenimi fiilen umumileştirmek, dağda yalnız yaşayan çobana
kadar bütün vatandaşlar okuma yazma öğretmek,
3- Yeni nesilleri bütün öğrenim derecelerinde genellikle
uygulamalı ve özellikle de ekonomik hayatta, dünya ve ahiret
cezaları korkusundan doğan ahlak yerine hürriyet ve düzenin
uyumuna dayanan gerçek ahlaka ve erdeme kavuşmuş tarzda
yetiştirmek,
4- Türk milletini, bu esaslara dayanarak medeniyet safında en
ileriye götürmek, yeni nesilleri Türk olmak haysiyetinin gerekli
kıldığı bu amaçlara en kısa zamanda ulaştırmak.”41
“Türkiye Cumhuriyeti ilk on yıl içinde eski eğitim sisteminin tamamını
yıkmayı ve yerine modern eğitim ilkeleri koymayı başarmıştır.”42 Laiklik,
eğitimin temelinde yer almış, hiçbir dini propagandanın okul kanalı ile
yapılmasına izin verilmemiştir. Kızların ve erkeklerin bir arada okuması
cumhuriyetin eğitim anlayışı içinde yerleşmiş, karma öğretim Türk eğitiminin
vazgeçilmez ilkelerinden biri olmuştur. Latin alfabesinin kabulü ile
memlekette okuyup yazma öğrenmeyi güç bir iş sayan gelenek yıkılmış olup,
okuma yazmayı öğrenmenin kolaylaşmasıyla okuryazar oranının artmasına
olanak sağlamıştır.
Görüldüğü gibi genel olarak Atatürk döneminin eğitim amaçlarının
önceliğini cumhuriyet ilkelerine bağlı yurttaşlar yetiştirmek oluşturmuştur.
Bunun için başta okuma-yazma oranının yurt çapında arttırılması
hedeflenmiştir. Ayrıca dönemin önde gelenlerinin fiziksel anlamda sağlıklı,
güçlü bir millet yaratma arzusu da dönemin öne çıkan gelişmelerindendir.
Bunun için zihin gelişimine olduğu kadar beden gelişimine de önem verildiği
bilinmektedir.
Atatürk’ün bir eğitimci olmamasına rağmen bu dönemde eğitim ile ilgili
önemli adımlar atması kuşkusuz onun ne kadar ileri görüşlü olduğunun bir
41 Sakaoğlu, age, s.53.
42 Başgöz ve Wilson, age, s.143.
23
göstergesidir. Gerek eğitim alanında attığı köklü adımlar gerekse eğitim ile
ilgili geliştirdiği görüşlerle Atatürk, kendinden sonrakilere de örnek olmuş bir
devlet adamıdır.
2.1.1.2. Atatürk’ten Sonra (1938-1950) Eğitim Alanında Görülen
Gelişmeler
Atatürk’ten sonra da cumhuriyet eğitiminin önem verdiği ilkeler
korunmaya devam etmiştir. Özellikle cumhuriyet eğitimin en çok üzerinde
durduğu konulardan olan herkes için eğitim ilkesi bağlamında eğitimin halkın
tümüne ulaşması konusuna önem verilmiştir. Bu dönemde öne çıkan
isimlerin başında kuşkusuz Hasan Ali Yücel gelir. Atatürk’ten sonraki
“Cumhuriyet eğitiminin en çok tartışılan bu 12 yıllık döneminde Hasan Ali
Yücel’in (1897-1961) (Bakanlığı 28.12.1938-5.8.1946) damgası vardır.
Hükümet değişikliklerine rağmen, cumhurbaşkanı ve milli şef İsmet İnönü ile
olan yakınlığı ve eğitim işlerindeki ortak anlayışları sayesinde 8 yıl görevde
kalabilmiş; ne Osmanlı Maarif nâzırları ne de Cumhuriyet’in kendisinden
önceki ve sonraki Maarif-Kültür-Milli Eğitim bakanlarından hiçbiri, Yücel kadar
uzun süre ve esaslı girişimlere önayak olarak bu mevkide kalamamışlardır.”43
Cumhuriyet dönemi eğitiminde öne çıkan konulardan bir diğeri yurt
dışından çağrılan yabancı uzmanlardır. Bu uzmanların Türkiye hakkında
verdikleri raporlarla birlikte Atatürk döneminde olduğu gibi Atatürk’ten sonra
da önemli adımlar atılmıştır. “Cumhuriyet döneminde olayların zorlaması ve
çağrılan yabancı eğitimcilerle Türk eğitimcilerin verdikleri raporların da
etkileriyle ülkenin ekonomik durumu ile eğitim gereksinmeleri daha yakından
görüşülmüş ve teknik öğretimde yeni okullar açılması yoluna gidilmiştir.
1927’de başlayan bu girişim 1935-1940’larda köy enstitülerine giden yolu
açmıştır. 1940-1950 yılları arasında ilköğretim ve teknik öğretimde hem
nicelik hem nitelik yönünden büyük gelişmeler olmuştur.”44 Atatürk’ten
sonraki dönemde eğitim alanındaki en önemli gelişmelerden biri köy
enstitüleridir. Özellikle cumhuriyet eğitimin temel amaçlarından biri olan
köylüyü eğitmek ve köydeki halkı cumhuriyet rejimine katkı sağlayacak üretici
43 Sakaoğlu, age, s.86.
44 Binbaşıoğlu, age, s. 194.
24
yurttaşlar olarak yetiştirmek olduğundan köye verilen önemin artması
beklenen bir durum olarak değerlendirilebilir.
Genel olarak cumhuriyet dönemi eğitim anlayışının bu dönemde de
devam ettiği söylenebilir. Özellikle eğitim görüşü olarak birbirine benzeyen
görüşlere sahip isimlerin bu dönemde etkili olmaları bu düşünceyi
desteklemektedir. “Bu dönemin eğitim anlayışına, Osmanlı dönemi
düşünürleri Atatürk, Baltacıoğlu, Hasan Ali Yücel, Hakkı Tonguç ve Rüştü
Uzel gibi pek çok kişinin katkıları olmuştur. Türk toplumunun ekonomik, politik
ve toplumsal yapısı, Batı dünyasının etkisi, bilim ve teknikteki gelişmeler,
yabancı uzmanların görüşleri Cumhuriyet dönemindeki eğitim anlayışını
etkilemiş ve geliştirmiştir.”45
2.1.2. Türkiye’de 1923-1950 Yıllarında Toplumsal Hayat
1923 yılında Cumhuriyet’in ilanı sadece kurulan yeni Türk Devleti’nin
yönetim şeklini belirlemekle kalmamış, beraberinde sosyal, kültürel anlamda
pek çok değişimin zeminini hazırlamıştır. Erken Cumhuriyet dönemi olarak
tanımlanan dönemde harf inkılâbı, kadınlara seçme ve seçilme hakkı
verilmesi, şapka kanunu gibi yenilikler Türk halkının sosyal yaşamını büyük
ölçüde değiştirmiştir. Kuşkusuz bu yeniliklerle birlikte dönemin toplumsal
hayatı da çok yönlü biçimde değişime uğramıştır.
Türkiye’nin sosyal yaşamında Atatürk Devrimleri adı verilen atılımlar
yeni Türk Toplumunun temellerini oluşturmuştur. “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın
ve bu savaşla birlikte başlayan Atatürk Devrimi’nin bir özelliği vardır; önce
savaş başlamış; barış sağlanıncaya kadar devrimle savaş iç içe yürümüş,
sonra da devrim kendi doğrultusunda gelişmiştir, gelişmesini sürdürmektedir.
Atatürk Devrimi bir bütündür; tümüyle yorumlanır, anlam kazanır. Bu devrim
içinde yer alan saltanatın, halifeliğin kaldırılması; Cumhuriyetin kurulması;
yasaların, eğitimin, toplum ve devlet yaşamının laikleştirilmesi gibi eylemler
45 Sönmez, age, s. 170.
25
devrim olarak adlandırılmamalıdır. Bunlar devrim sürecindeki atılımlar,
aşamalar, devrimsel eylemlerdir.”46
Atatürk Devrimlerinin önemli bir özelliği de Batı tipi bir toplum
yaratmaya yönelmiş olmasıdır. “Bir başka deyişle bu devrimler batıda görülen
toplum modellerinden esinlenerek uygulamaya konulmuştur.”47 Batı’yı esas
alan devrimler Türkiye’nin toplumsal yapısında önemli değişimleri
beraberinde getirmiştir.
“Atatürk devrimlerinin amaçlarından biri de Osmanlı İmparatorluğu’nda çok
uzun bir zamandır süregelen ‘kültürel ikilik’ sorununa çözüm getirmektir.
Toplumda aydınlarla halk kitlelerinin kullandıkları ortak bir dil ve ortak bir
yazın olmaması, bu iki grubun kültürel değerleri arasında büyük bir
farklılaşmaya yol açmıştı. Bu farklılık, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki
Batılılaşma eylemleriyle birlikte daha da belirginleşti. Çünkü Batılı kurumların,
salt öykünme yoluyla alınması, geniş halk kitlelerini devlete ve onun temsilcisi
olan aydınlara karşı daha da yabancılaştırdı. Mustafa Kemal, geniş halk
kitleleriyle aydınlar arasındaki uçurumu kapatmak istiyordu.”48 Yeni Türk
harflerinin kabulünden 3 ay önce Mustafa Kemal 9 Ağustos 1928 günü
Sarayburnu’nda halka şunları söylüyordu:
“Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya mecbur
olduğumuz son değil, lakin çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni
Türk harfleri çabuk öğrenilmelidir, her vatandaşa, kadına, erkeğe,
hamala, sandalcıya öğretiniz. Bir milletin, sosyal bir toplumun
yüzde onu, yirmisi okuma yazma bilir, yüzde sekseni, doksanı
bilmezse, bu ayıptır, bundan insan olanların utanması gerekir. Bu
millet utanmak için yaratılmamıştır, övünmek için yaratılmış, tarihini
övünmekle doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni
okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir, Türk’ün karakterini
anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardır. Artık
geçmişin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız, hataları
düzelteceğiz, bu hataların düzeltilmesinde bütün vatandaşların
çalışmalarını isterim. En nihayet bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk
toplumu yeni harfleri öğrenecektir. Milletimiz yazısı ile kafası ile
bütün medeniyet âleminin yanında olduğunu gösterecektir.”49
Görüldüğü gibi Atatürk, Harf İnkılâbı ile hem kültürel anlamda hem
sosyal anlamda diğer tüm inkılâpların temelini oluşturacak bir adım atmak
46 Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, İstanbul, 2001, s.265‐266.
47Kongar, (1981), s. 115.
48 aynı s.116.
49 Sakaoğlu, age, s.44.
26
istemiştir. Ayrıca Arapça ve Farsça sözcükler ile dolu ve hem Arap hem de
Fars dilbilgisinden etkilenen Osmanlıcaya karşın dilin Türkçeleştirilmesi
ulusal bütünlüğü sağlamak için olmazsa olmaz bir zorunluluktu. “Osmanlılar
döneminde dil, yönetici sınıf ile geniş halk kitleleri arasında bir sınıfsal
farklılaşma aracı olarak işlev görüyordu. Bu farklılaşma o denli güçlüydü ki
Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasında, kimi hükümet bildirilerini halkın
anlayacağı dile çevirmek gerekliliği doğmuştu.”50
Batıyı esas alarak çağdaş bir yapı yaratmaya yönelen bütün devrimler
aynı zamanda ulusçuluk havası içinde gerçekleşmiştir. Bu çabalardan ilki
Türk dili ile ilgili olmuştur. Böylece bu ulusçuluk anlayışının bir sonucu olarak
Türk Dili’ni inceleyip, araştırmak ve yabancı etkilerden arındırmak için Türk
Dil Kurumu kuruldu. Bu kurumun çalışmalarıyla birlikte Türkçe, çeşitli grup ve
sınıflar arası faklılaşma nedeni olmaktan çıkıp, ulusal bütünlüğü sağlayıcı bir
işlev görmeye başladı.
Atatürk devrimlerinin Türk toplum hayatında etkili olabilmesi için
okuryazar oranın arttırılması yönünde büyük bir çaba olmuştur. Çünkü
okuryazar olmayan bir toplumun daha sonraki devrimlere de ayak uydurması
beklenemezdi. Genel olarak Atatürk devrimlerinin amacı Batı tarzı modern bir
toplum yaratmak olmuştur. Bu noktada da batılılaşma devrimlerin esas
altyapısını oluşturmaktadır. “Atatürk’ün batılılaşmaya ilişkin olarak
gerçekleştirdiği eylem iki yönlüdür. Birincisi, toplumun güç dağılımını, dinselgeleneksel
nitelikten, çağdaş-demokratik niteliğe aktarmıştır. İkinci olarak
Mustafa Kemal, devrimlerini bölük pörçük uygulamalar biçiminde değil, tutarlı
bir bütünün anlamlı parçaları olarak sunmuştur topluma. Yaklaşık olarak on
yıllık bir süre içinde, bütün devrimler yeni bir düzenin ayrılmaz parçaları
olarak gerçekleştirilmişlerdir.”51 Böylece Türk toplumu temelinde Batı’yı esas
alan Atatürk Devrimleriyle birlikte sosyolojik anlamda yüzyıllarca informel
ilişkilerin hakim olduğu kapalı toplum özelliği taşıyan toplum özelliğinden,
formel ilişkilerin egemen olduğu açık toplum tipine doğru geçiş yaşamaya
başlamıştır.
50 Kongar, age, s.122.
51 Kongar, age, s.117.
27
2.2. TÜRKİYE’DE SÜRELİ ÇOCUK YAYINLARININ TARİHSEL SERÜVENİ
Süreli çocuk yayınları dünyada ilk olarak Batılı ülkelerde ortaya çıkmış;
ardından dünyanın çeşitli ülkelerinde çocuk yayını olarak adlandırılabilecek
nitelikte yayınlar görülmeye başlanmıştır. “Başlangıçta toplumun belirli
kesimlerine hitap eden basın, zaman içerisinde, toplumun tüm kesimlerine
hitap etme arayışına girmiştir. Basının kitleselleşmesi sonucunu doğuran bu
arayış, zaman içerisinde cinsiyet, ilgi ve mesleki farklılıklara dayalı yeni
haberleşme ürünlerinin doğmasına neden olmuştur. Artık toplumun
tamamına yönelik bir haberleşme aracı yerine kadınlara, çocuklara, gençlere,
değişik ilgi ve meslek gruplarına yönelik gazeteler ve dergiler çıkarılmaya
başlanmıştır. İşte süreli çocuk yayınları da bu ayrışmanın bir sonucu olarak
ortaya çıkmış ve gelişmiştir.”52
“Çocuk yayınları hakkında ilk bilinçli ve önemli girişimler, başta
İngiltere olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya ve
İskandinav ülkelerinde gerçekleşmiştir.”53 Süreli çocuk yayınlarının ortaya
çıkış amacı çocuğu ahlaki anlamda eğitmek olmuştur. Çocuk dergiciliğinin
başlangıcını ahlaki içerikli çocuk dergileri oluşturmaktadır. “İlk yayımlanan
çocuk dergileri, birtakım ahlaki değerleri içermekte ve bu dergilerde
ebeveynlere ve çocuklara yönelik ahlaki öğütler yer almaktadır.”54
“Bilinen ilk çocuk dergisi Juvenile Magazine (1788) İngiltere’de
yayımlanmıştır. Bu dergiyi, The Children’s Magazine (1799), The Child’s
Companion (1824), The Children’s Friends, The Charm (1852-54), The Boy’s
Own Magazine (1855-74) gibi dergiler takip etmiştir. Bu dönemde
Fransa’daki en önemli çocuk dergileri ise Le Museé des Familles ile
Magazine d’Education et de Récréation’dur.”55
Türkiye’de ise çocuk dergiciliğinin doğuşu Tanzimat ile birlikte
olmuştur. İlk çocuk dergileri günlük gazete ekleri olarak ortaya çıkmış fakat
bu dönemdeki çocuk dergileri uzun ömürlü olmamıştır. Tanzimat dönemi
52 Hüseyin Şimşek, “XIX. Yüzyıl Çocuk Dergiciliği ve Eğitsel İşlevi Üzerine”, Milli Eğitim Dergisi,
Sayı.151, 2001.
53 Elif Konar, Gürbüz Türk Çocuğu’nun İncelenmesi (1926‐28 Yılları), Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2003, s.2.
54 Şimşek, (2001)
55 Konar, (2003), s.2.
28
çocuk dergilerinden en uzun ömürlüsü ilk çocuk dergisi olan Mümeyyiz
dergisidir. “1869 yılında Sıtkı Efendi adlı yayıncının, aynı adlı günlük
gazetenin çocuklar için haftada bir neşrettiği Mümeyyiz’in her sayısı ayrı bir
renkte çıkarılmıştır. Çocuk eğitimi üzerine yoğunlaşan, eğitim ve öğretim
yazılarını içeren ve sekiz sayfa olarak basılan bu özel sayı Türk basın
tarihinde ilk çocuk ve eğitim dergisi olarak değerlendirilebilir.”56
Tanzimat dönemi süreli çocuk yayınlarında da amaç, tıpkı dünyadaki
ilk benzerleri gibi çocuğu ahlaki anlamda eğitmek olmuştur. “Mümeyyiz
dergisinde yazılarda çocuklara, kötü yollara sapmanın zararları anlatılırken,
çocuğun her an ‘kötü yola’ sapabilecek denetimsiz bir varlık olarak görüldüğü
anlaşılıyor.”57 Genel olarak çocuk yayınlarının ortaya çıkışının amacı
çocuğun denetimsiz bir varlık olarak görülüp, önce ahlaki anlamda çocuğu
eğitmek olduğu söylenebilir.
Türk basın tarihinde yayımlanmış süreli çocuk yayınlarının tarihsel
serüvenini Cumhuriyet’ten önce ve sonra olmak üzere iki ana başlık altında
ayırıp incelemek mümkündür. Araştırma, Erken Cumhuriyet dönemindeki
süreli çocuk yayınlarını kapsadığı için, Türkiye’deki süreli çocuk yayınlarının
tarihsel yolculuğu ilk çocuk dergisi Mümeyyiz’in yayımlandığı tarih olan
1869’dan 1950’ye kadar geçen süreyi kapsamaktadır.
56 Şimşek, (2001)
57 Şeyma Gençel, Çocuk Dergileri, Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849‐1984) İstanbul, 1984,
s.186.
29
2.2.1. Cumhuriyet’ten Önce Yayımlanan Süreli Çocuk Yayınları
Cumhuriyetten önceki süreli çocuk yayınları ilk olarak Tanzimat
döneminde ortaya çıkmıştır. “3 Ekim 1869 Cuma günü, İstanbul Camlı Han
Matbaasında 4 sayfalık ilk ‘Çocuklara Mahsus Gazete’ basılır. Mümeyyiz adlı
çocuk gazetesinin, arşivlerde sadece ilk 49 sayısı bulunmaktadır. 20 para’ya
satılan Sıtkı Bey’in bu haftalık yayını, saptanabilen en eski çocuk dergisi
olarak kabul ediliyor.”58
“En eski olmasına karşın, en yeni fikirlerin savunucusu olan Mümeyyiz,
ilk sayısında sadece erkek çocuklar için değil; aynı zamanda kız çocuklar için
yayımlandığını söyler. Çünkü Cenab-ı Allah erkeklere ihsan buyurduğu akıl
ve fikri kadınlara da vermiş olduğundan, kadınların da erkekler gibi ilim
sahibesi olmaları lazım geldiği görüşündedir.”59 Mümeyyiz ilk çocuk dergisi
olmasının yanı sıra içeriğinde de diğer çocuk dergilerine öncülük edecek
öğeler barındırmaktadır. “Ahlaki yazıların yanı sıra dergide güncel siyasi
olayların da ‘haber’ olarak yer aldığı görülür. Prusya, Fransa savaşı ile ilgili
Paris kaynaklı haberler, padişahın 16.000 çocuğu sünnet ettirmesi, 20 gün
süren düğünde ip cambazları ve hokkabazların varlığı çocuğa haber olarak
aktarılır.”60
“Tanzimat dönemindeki ikinci çocuk dergisi ise üzerinde basım yılı
bulunmayan, ancak yayınladığı ilanlardan dolaylı olarak yapılan çıkarımlarla
muhtemelen 1873 veya 1874 yılında çıkarılan Hazine-i Etfal adlı dergidir.
XIX. yüzyılın önde gelen çocuk edebiyatçılarından Mehmet Şemseddin
tarafından yayımlanan Arkadaş (1876) dergisi ise Tanzimat döneminin son
çocuk dergilerindendir. 13 sayı yayımlanabilen Arkadaş, batılı tarz çocuk
dergilerinin başında gelir.”61
Tanzimat’tan sonra süreli çocuk yayınlarına İkinci Meşrutiyet
döneminde yenilerinin eklendiği görülmektedir. Bu dönemdeki dergiler
kısmen Tanzimat dönemi yayınlarından farklılık gösterse de kendi aralarında
58 Gençel, age, s.185.
59 İsmet Kür, 1869‐1928 Yılları Çocuk Dergilerinde Eğitimci Yazarların Benimsediği Çocuk Tipleri, 1.
Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi, Ankara, (6‐8 Kasım 1996), s.145.
60 Gençel, age, s.186.
61 Şimşek, (2001)
30
kısmen birbirine benzer niteliktedir. “İkinci meşrutiyet dönemindeki süreli
çocuk yayınlarının genel özellikleri arasında özendirme dağıtmaları,
bilmeceyi doğru bilenlere hediyeler sunmaları, yayın içerisinde fıkra, öykü, şiir
gibi çeşitli edebiyat türlerine yer vermeleri, okul derslerine yardımcı bilgilere
yer vermeleri söylenebilir.”62
İkinci Meşrutiyet dönemi çocuk dergilerinin “içeriği büyük ölçüde
çocuklar için hikâyeler, fabllar, tabiat bilgileri, mektuplar ve temsillerden
oluşmakta, eğitim konusu ağırlıklı yer tutmaktadır.”63 İkinci Meşrutiyet çocuk
dergilerinde çocuklara aktarılan değerlerin başında “çalışmak, çalışkan
olmak, üretmek, ekonomik gücü elde etmek, yardımlaşmak, fakir ve
kimsesizleri korumak gibi sosyal ve siyasal konuları içeren değerler
gelmektedir.”64
Ancak dönemin genel siyasi havasının çocuk dergilerine yansımaması
biraz düşündürücüdür. İkinci Meşrutiyet dönemini ele alan araştırmalar,
dönemin özgürlükçü havasının çocuk dergilerine pek yansımadığı sonucuna
ulaşmıştır. Bu araştırmalar dönemin dergilerine yansıyan özgürlüğün sadece
Mutlakiyet dönemine ilişkin ağır eleştiri ve hakaretler olduğunu belirtmektedir.
Dönemin çocuk algısının ise Tanzimat döneminde olduğu gibi çocuğun
“geleceğin yetişkini” anlayışında temellendiği söylenebilir. “İkinci Meşrutiyet
dönemi dergilerinde çocuğa yönelik olarak düşünülen; eğitimden sağlığa, el
becerisinden çocuk oyunlarına kadar bütün faaliyetler, çocuğa görelik ve
uygunluk yönünden değil, gelecekte toplum için sunabileceği katkılar
açısından değerlendirilmiştir.”65 Çocuğa görelik ilkesinin Cumhuriyet öncesi
çocuk dergilerinde genelde önemsenmeyen bir ilke olarak kaldığı
söylenebilir.
“Genel olarak eski harfli çocuk dergilerinde terbiye, ahlak, eğitim gibi
konular işlenmiştir. Ağırlıklı olarak eğitici bir özellik taşıyan bu dergilerde,
62 Fatma Banu Deniz, İkinci Meşrutiyet dönemi Süreli Çocuk Yayınlarında Dini Motifler (Mektepli, Mini
Mini, Çocuk Dostu, Küçükler Gazetesi), Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2010, s.18.
63 aynı, s.16.
64 Gurbetoğlu, (2006) s.546.
65 Ali Gurbetoğlu, II. Meşrutiyet Döneminde Yayımlanan Çocuk Dergilerinin İncelenmesi (1908‐1918).
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2006, s. 537.
31
eğitici, ahlaki yazılara, okuyucu mektuplarına, bilmecelere, hikâyelere, eşya
ve hayvan tanıtımlarına, Osmanlı ve Avrupa basını hakkında bilgilere, yeni
gelişmelere, keşiflere, tarih, geometri, astronomi, hesap, coğrafya ve özlü
sözlere; İstanbul ve semtlerine, tarihi yapılara, Avrupa medeniyetine ait
bilgilere rastlanır.”66 Cumhuriyet’ten önce yayımlanmış süreli çocuk
yayınlarının kronolojik listesi Tablo.2.1’de gösterilmiştir.
66Ahmet Balcı, Çocuklara Rehber Dergisi’nin Çocuk Eğitimine Katkısı Açısından İncelenmesi
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hatay,
2002, s. 9.
32
Tablo.2.1.Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Yayımlanmış Süreli Çocuk Yayınları•
• Cüneyd Okay, Eski Harfli Çocuk Dergileri, s.216‐217 İstanbul: Kitap Matbaacılık, 1999.
Dergi Adı
Yayımlandığı Yıllar
Toplam
Yayımlandığı
Sayı
Basım Yeri
Mümeyyiz 1869-1870 49 İstanbul
Hazine-i Etfal 1873 1 İstanbul
Sadakat 1875 6 İstanbul
Etfal 1875 16 İstanbul
Ayine 1875-1876 41 Selanik
Arkadaş 1876-1877 13 İstanbul
Terüman-ı Hakikat 1880 26 İstanbul
Aile 1880 3 İstanbul
Bahçe 1880-1881 40 İstanbul
Mecmua-ı
Nevresidegan 1881 4 İstanbul
Çocuklara Arkadaş 1881 12 İstanbul
Çocuklara Kıraat 1881-1882 18 İstanbul
Vasıta-i Terakki 1882 4 İstanbul
Etfal 1886 23 İstanbul
Numune-i Terakki 1887-1888 9 İstanbul
Debistan-ı Hıred 1887 1 İstanbul
Çocuklara Talim 1887-1888 9 İstanbul
Çocuklara Mahsus
Gazete 1896-1908 626 İstanbul
Çocuklara Rehber 1897-1901 166 Selanik
Çocuk Bahçesi 1905 43 Selanik
Musavver Küçük
Osmanlı 1909 3 İstanbul
Mekteblilere Arkadaş 1910 14 İstanbul
Çocuk Dünyası 1913-1918 94 İstanbul
Ciddî Karagöz 1913 3 Bursa
Çocuk Yurdu 1913 7 İstanbul
Mektebli 1913 19 İstanbul
Talebe Defteri 1913-1918 68 İstanbul
Çocuk Duygusu 1913-1914 61 İstanbul
Türk Yavrusu 1913 2 İstanbul
Çocuklar Alemi 1913 10 İstanbul
Kırlangıç 1913 3 İstanbul
Çocuk Bahçesi 1914 21 İstanbul
Çocuk Dostu 1914 13 İstanbul
Mini Mini 1914 7 İstanbul
Küçükler Gazetesi 1918 8 İstanbul
Hür Çocuk 1918 3 İstanbul
Haftalık Çocuk
Gazetesi 1919 8 Bursa
Lâne 1919-1920 3 İstanbul
Hacıyatmaz 1920 1 İstanbul
Bizim Mecmua 1922-1927 74 İstanbul
33
Cumhuriyet’ten önce yayımlanan bu dergiler içerik olarak bazı
farklılıklar taşımaktadır. Özellikle dergilerde çocuk algısına yönelik farklılıklar
göze çarpmaktadır. “Etfal (1875), Çocuk Bahçesi (1905), Çocuk Dünyası
(1913-1918) gibi dergiler siyasi ve iktisadi konuları işleyerek geleceğin
siyasal açıdan uyanık insanını hazırlamakta; Çocuklara Kıraat (1881-1882),
Çocuklara Talim (1887-1888) gibi dergiler ise okuldaki öğretime destek
olmaya çalışmaktadır.”67
Cumhuriyet’ten önce yayımlanan süreli çocuk yayınlarında çocukların
eğitimine önem verildiği, bu yayınların onların sosyalleşme süreçlerinde aktif
birer rol aldıkları söylenebilir. Türkiye’de süreli çocuk yayınlarının gelişiminde
Cumhuriyet önemli bir dönemeç olmuştur. Cumhuriyet ile birlikte süreli çocuk
yayınlarında niceliksel olarak bir artış olmasının yanı sıra içerik olarak da
birtakım değişimler gözlenmeye başlanmıştır. Özellikle Harf İnkılâbıyla birlikte
süreli çocuk yayınlarının sayısındaki artış göze çarpmaktadır.
2.2.2. Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) Yayımlanan
Süreli Çocuk Yayınları
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte pek çok alanda yapılan köklü
değişimlerin varlığı eğitime ve çocuğa verilen önemi kuşkusuz büyük
miktarda arttırmıştır. “Yarının yetişkini” olarak görülen çocuklar sadece okul
ile değil, kendilerine hitap eden süreli yayınlar vasıtasıyla da önemli bir
konumda yer almışlardır. Bundan dolayı cumhuriyetin ilanıyla birlikte
başlayan süreçte süreli çocuk yayınlarının içeriği daha önem kazanmaktadır.
Bu dönemde yayımlanan dergilerin genelde eğitimciler tarafından
hazırlanmış olması da, Erken Cumhuriyet döneminde eğitime verilen önemi
göstermektedir.
Erken Cumhuriyet döneminde diğer süreli yayınlarda olduğu gibi süreli
çocuk yayınlarında da 1928’deki Harf İnkılâbının etkisi görülmüştür. “Türk
halkını yüzde yüz okuryazar yapma amacıyla gerçekleştirilen Harf Devrimi,
canlı bir yayın yaşamını da başlatıyordu.”68 “1928’deki Harf Devrimi ile
67 Meral Alpay, “Çocuk Edebiyatı”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı.8‐9, 1979‐1980, s.
173.
68 Alpay, (1979‐1980), s. 169.
34
beraber çocuk dergileri artık Latin harfleriyle ve önemli bir sorumluluğu
üstlenerek yayımlanmaya başlandı. Milli eğitim politikası gereği, bir yandan
yetişkin nüfusun yeni alfabe ile okumaya alıştırılması için çaba sarf edilmiş,
bir yandan da geleceğin büyükleri olarak benimsenen çocukların iyi bir eğitim
görmesi esas alınmıştır. Bu politikanın sonucu, 1928’den sonra birçok yeni
çocuk dergisi yayımlanmaya başlanmıştır.”69 3 Kasım 1928’deki kanunun
yürürlüğe girmesinin ardından Mehmet Faruk [Gürtunca] tarafından 2 Aralık
1928 tarihinde çıkarılmaya başlanan Çocuk Sesi, Harf İnkılâbının ardından
yeni harflerle çıkarılan ilk süreli çocuk yayını olmuştur.
Harf inkılâbı süreli çocuk yayınlarının sayısının artmasında da etkili rol
oynamıştır. Cumhuriyet’ten sonra yayımlanan süreli çocuk yayınları Tablo
2.2’de gösterilmiştir:
69 Gençel, age, s.188.
35
Tablo.2.2. Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) Yayımlanan Süreli
Çocuk Yayınları∗
Dergi Adı Yayımlandığı
Yıllar Yayıncı Basım Yeri
Yeni Yol 1923-1926 Muallim Nedim
Tuğrul Bolu-İstanbul
Musavver Çocuk
Postası 1923 Süleyman Tevfik İstanbul
Çıtı Pıtı 1923 İbnülhilmi Vasfi İstanbul
Şübbân 1923 Recai İstanbul
Talebe Mecmuası 1923 Hikmet Arif İstanbul
Haftalık Resimli
Gazetemiz 1924 Tahsin Demiray İstanbul
Resimli Dünya 1924-1925 Orhan Seyfi İstanbul
Resimli Eytâm
Mecmuası 1925 Hamid Nuri İstanbul
Sevimli Mecmua 1925 M. Zekeriya İstanbul
Mektebliler Alemi 1925 Muallim İlyas Bahri İzmir
Çiçek 1926 Ruhi İstanbul
Gürbüz Türk
Çocuğu 1926-1928 Doktor Fuad İstanbul
Çocuk Dünyası 1926-1927 Muallim Ahmed
Halid İstanbul
Çocuk Yıldızı 1927 Hocaoğlu Sâlim İzmir
Çocuk Sesi 1928-1948 Mehmet Faruk
Gürtunca İstanbul
Gençlik 1928 Cemal İstanbul
Şen Çocuk 1932-1933 Mehmet Şükrü İstanbul
Afacan 1934-1939 M. Faruk Gürtunca İstanbul
Çalışkan Çocuk 1934-1935 Refik Emin İstanbul
Mektepli Gazetesi 1932-1935 Mehmet Sami
Karayel İstanbul
Oklahama 1935-1955 Alaadin Kıral İstanbul
Olgun Çocuk 1935 Burhan Bilbaşar İstanbul
Ateş 1936-1938 Tahsin Demiray İstanbul
Çocuk 1936-1948 Dr. Fuad Umay İstanbul
Gelincik 1936 M. Faruk Gürtunca İstanbul
Öğretmen İleri 1936-1937 Nahide Bilbaşar İstanbul
Yavrutürk 1936-1942 Tahsin Demiray İstanbul
Yeni Kültür: Ailede
Çocuk, Mektepte
Çocuk
1936-1945 Kâzım Nami Duru Ankara
Cumhuriyet
Çocuğu 1938-1939 Zahide Tan İstanbul
Çocuk Gazetesi 1938 M. Muzaffer İstanbul
Asrın Çocuğu 1939-1940 Süha Tükel İzmir
Binbir Roman
(Haftalık) 1939-1952 Tahsin Demiray İstanbul
∗ Bu tablo bazı kısımlarda düzeltmeler yapılarak iki kaynaktan yararlanılarak oluşturulmuştur: Cüneyd
Okay, Eski Harfli Çocuk Dergileri, İstanbul: Kitap Matbaacılık, 1999, s.216‐217 ve Meral Alpay, “Çocuk
Edebiyatı”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı.8‐9, 1979‐1980, s. 177—180.
36
Binbir Roman
(Aylık) 1941-1947 Tahsin Demiray İstanbul
Bilmece 1943-1945 Cemile Tuna İstanbul
Çocuk Dünyası 1943 D.N. Arsan İstanbul
Çocuk Haftası 1943-1949 --- İstanbul
Çocuk Gözü 1945-1946 Faruk Gürtunca İstanbul
Doğan Kardeş 1945-1978 V. Nedim Tör İstanbul
Şen Çocuk 1945-1947 Bahaddin Yücel İstanbul
Aile 1947-1952 V. Nedim Tör İstanbul
Can Kardeş 1947 Erdoğan Egeli İstanbul
Çocuk Âlemi 1947-1951 Hamit Şendur İstanbul
Küçük Kardeş 1947-1948 V. Nedim Tör İstanbul
Armağan 1950-1957 Hamit Şendur İstanbul
Çocuk Güneşi 1950 Bilal Akıncı Trabzon
Çocuklara
Armağan 1950-1956 Çocuk Yayınları
Müessesi İstanbul
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayımlanmış çocuk dergilerine genel olarak
bakıldığında belirli ortak özellikler bulmak mümkündür. “Bu dergilerde,
Cumhuriyet devrimlerinin savunduğu fikirlerin yayılmasına özen gösterilmiştir.
Gelecek kuşak Türk gencini daha çocukluktan başlayarak tarih bilinci, vatan
sevgisi, ilerleme aşkına sahip, bilgili, sıhhatli bir kişi olarak yetiştirmek amaç
edinilmiştir. Bu amaç doğrultusunda ‘ideal Türk çocuğu’ imgesi yaratılmaya
ve çocuklara örnek olarak verilmeye çalışılmıştır. Bu anlayışla, çocuklardan
küçük bir büyük adam ciddiyeti içinde makul yaratıklar olmaları
beklenmiştir.”70
Bu dönemde yayımlanan bazı yayınların içerik yönünden ise
birbirlerinden ayrıldıkları söylenebilir. “Zekeriya Sertel tarafından 1925’te 15
günlük olarak çıkarılan Sevimli Mecmua, kendinden evvel yayımlanan çocuk
dergileri arasında içerik açısından bir dönüm noktası niteliği taşır. Gerek
işlediği konular, gerekse bu konuların dağılımındaki ağırlık ve işleniş biçimi
Sevimli Mecmua’yı diğer dergilerden çok farklı olma özelliğini kazandırmıştır.
Devrindeki dergilerin özellikleri olan haber, öğretici ve öğüt verici yazı
türlerine hiç yer vermeyen dergi bilmece-bulmaca, fotoğraf, biyografi, seri
karikatür, resimli öykü, armağanlı resim boyama gibi etkinliklere yer vermiştir.
Biyografi sayfalarında uluslararası alandaki bilim adamı ve milli kahramanlara
70 Gençel, age, s. 193.
37
yer veren dergi, fotoğrafı da yabancı ülkelerden bilgi aktaran bir araç olarak
kullanmıştır.”71
Cumhuriyet ile birlikte çocuk dergilerinde incelenebilecek bir diğer
husus da yeni rejimin bu yayınlara ne ölçüde yansıdığıdır. Yeni rejimin izleri
bazı dergilerde belirgin olarak hissedilse de Cumhuriyet’in izine rastlanmayan
dergiler de mevcuttur. Söz gelimi “Musavver Çocuk Postası Cumhuriyet’e ve
yeni rejime karşı tutumunu belirleyememiş, olumlu ya da olumsuz herhangi
bir tavır almamıştır.”72
Çocuk dergilerinin bu dönemde çoğunun biçim ve içerik yönünden
çağa ayak uydurduğu söylenebilir. Ancak çağa ayak uyduramayan dergiler
de mevcuttur. Örneğin Çocuk Yıldızı (1927) dergisi “sayfa düzeninden tarih
kaydına, şiir ve hikâyelerinden resimlere kadar on dokuzuncu asırda çıkan
birçok çocuk dergisinden bile geridedir.”73
Cumhuriyet’ten sonra Harf İnkılâbı çocuk yayınlarında da bir dönüm
noktası olmuştur. Okuryazar oranının artması, eğitime verilen hayatî önem ile
birlikte canlanan yayın hayatı çocuk dergilerinde içerik yönünde de olumlu
anlamda değişimler yapılmasına olanak sağlamıştır. Çocukların okul
derslerine yardımcı olmayı amaç edinen dergilere bu dönemde
rastlanmaktadır. Özellikle “harf devriminden sonraki dönemde çocuk dergileri
alanında belirli etki sahibi olan iki yayıncı ise özellikle üretkenlikleriyle dikkati
çekerler: Tahsin Demiray ve Mehmet Faruk [Gürtunca]. Bu yayıncılar
öğretmenlik mesleğinden geldikleri için, çıkardıkları dergilerin bir kısmını, salt
okul eğitimine yardımcı olmak üzere ünite dergisi şeklinde hazırlamışlardır.”74
Cumhuriyet döneminin önemli yayıncılarından olan Tahsin Demiray
Temel Bilgiler adlı okul programındaki konulara yönelik, yardımcı kitap
niteliğinde bir dergi çıkarmış, ancak yayıncı olarak ağırlığı, hem öğretici hem
eğitici diye nitelendirilebilen dergilere vermiştir. Cumhuriyet döneminde çocuk
dergileri konusunda etkin olan bir diğer yayıncı Mehmet Faruk [Gürtunca] da
dergilerini Sınıf Bilgileri’nin okul ünitelerine göre hazırlamıştır. Mehmet
71 Gençel, age, s.188.
72 Okay, s.179
73 Okay, s. 212
74 Gençel, age, s. 188‐189.
38
Faruk’un Harf İnkılâbından sonra yayımlanan ilk süreli çocuk yayını olan
Çocuk Sesi’nden hariç yayımladığı diğer yayınlar ise şöyledir: “Afacan
(1934), Gelincik (1936), Yavrutürk (1936), Çocuk Romanları (1941), Çocuk
Gözü (1945).”75
Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında daha uzun soluklu olarak yayın
hayatını devam ettirmiş başarılı çocuk dergileri mevcuttur. Vedat Nedim Tör
idaresinde çıkmaya başlayan Doğan Kardeş (1945) dergisi gerek 33 yıl
yayımlanan çocuk dergisi olması bakımından, gerekse çocuğa yaklaşımı ve
çocuğa bakış açısı ile bir ekol yaratmıştır. Doğan Kardeş birçok kuşaktan
çocuğa okuma ve edebiyat zevki vermekle kalmamış, ustalığını kabul ettirmiş
birçok sanatçının keşfine de yol açmıştır. “Doğan Kardeş dergisindeki bu
başarının sırrının ‘kardeş’ sözcüğünde gizli olduğu düşünülebilir. İlk sayıdan
başlayarak dergide adı geçen her küçük, adının sonuna eklenen bir kardeş
sıfatıyla anılmıştır. Büyükler de yaşlarına göre abla, amca, teyze ya da
ağabeydirler. Bu pencereden bakıldığında tüm Türkiye birbirine sıcacık
duygularla yaklaşan ve geleceğe umutla bakan kocaman bir ailedir.”76 Doğan
Kardeş pek çok yönüyle kendinden sonra çıkan çocuk dergilerine de öncülük
etmiş cumhuriyet tarihindeki çocuk dergileri arasından özel bir konuma
sahiptir.
Tanzimat’tan başlayarak Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar
değerlendirilen süreli çocuk yayınlarında pek çok farklılıklar göze çarpsa da
bazı ortak özellikler mevcuttur. “Dergiler, gerek Tanzimat, gerekse
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yüklendikleri ciddi görevle ‘ideal’ çocuğu
yaratmaya çalışmış, içeriklerine genellikle ‘her türlü’ bilgiyi almayı
amaçlamışlardır.”77
İlk Türk Çocuk dergisi olarak kabul edilen Mümeyyiz’den Harf
İnkılâbına kadar geçen sürede yayımlanan süreli çocuk yayınları
değerlendirildiğinde yine kendinden önceki dergilerde olduğu gibi çocukları
eğitmenin esas amaç olduğu görülür. İlk çocuk dergisi olan Mümeyyiz’den
75 Gençel, age, s.190
76 Nurten Eker, Doğan Kardeş Dergisi’nde Yer Alan Metinlerin Tür, İçerik ve Anlatım Özelliklerinin
Çocuk Eğitimine Katkısı Açısından İncelenmesi (1‐75. Sayı). Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Mersin, 2006, s.40.
77 Gençel, age, s. 202.
39
Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar olan süreli çocuk yayınları kıyaslandığında
yayınların dönemsel olarak içeriklerinde değişiklikler gözlense de genelde
eğitici ve öğretici konulara önem verildiği söylenebilir. “1869-1928 döneminde
yayımlanan çocuk dergilerinde eğitici ve öğretici olma amacı ağır basmakta;
içerdikleri bilmece, bulmaca ve güldürücü fıkralarla eğlendirici olmaya da
çalışmaktadırlar. 1928’den 1950’lere dek aynı amaç izlenmekte, 1950’lerde
eğlendirici, hatta boş zamanları öldürücü dergilerin sayısal üstünlüğü
almıştır.”78
Genel bir ifadeyle söylenebilir ki, Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilk
yıllarına kadar yayımlanan süreli çocuk yayınlarının hemen hepsinin çocuğa
bakış açısı onu “geleceğin yetişkini”, “yarının varisi”, “geleceğin teminatı”
olarak görmeleridir. Özellikle Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yeni Cumhuriyet’in
geleceğin yetişkinlerine emanet edilmesi anlayışı bu görüşü daha da
desteklemiştir. Bu nedenle çocuğa görelik ilkesinin göz önünde tutulmadığı
dergilerin sayıca çok olduğu düşünülebilir. Ancak Türkiye’de yayımlanmış
süreli çocuk yayınları ile ilgili daha kapsamlı araştırmalar yapılmalıdır.
Özellikle dergilerin dönemsel olarak ayrıştırıldığı araştırmalar sayıca
artmalıdır. Bilindiği gibi yayımlandıkları döneme ışık tutmaları bakımından
süreli yayınlar tarihsel araştırmalar için eşsiz bir belge niteliğindedir.
Türkiye’de yayımlanmış süreli çocuk yayınları da dönemsel olarak farklılıklar
içerirken tarihsel anlamda yayımlandıkları dönemin önemli birer tanığı
olmuşlardır.
Bu nedenle hem yayımlandıkları dönemin en gerçekçi tanıkları
olmaları bakımından, hem de Türkiye’nin değişen siyasal, sosyal hayatında
çocuk algısının uğradığı değişiklikleri göstermeleri bakımından süreli çocuk
yayınları pek çok araştırmacı için eşsiz birer kaynak durumundadır.
Araştırmacıların bu kaynakları doğru bir şekilde analiz ettiği çok sayıda daha
araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece her bir araştırma ile hem
Türkiye’de çocuk algısının tarihsel seyrinin nasıl olduğu ortaya çıkacak hem
de Türkiye’nin tarihsel dönemleri hakkında birincil kaynaklardan bilgi
edinilebilecektir.
78 Alpay, (1979‐1980), s.173.
40
2.3.SOSYALLEŞME
Çocuk, biyolojik olarak pek çok gereksinimle birlikte dünyaya gelir ve
bu nedenle tek başına hayatını sürdürmesi imkânsızdır. Doğar doğmaz
beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarının yanında çocuk; sevilme, güvende
olma gibi ikincil ihtiyaçlara da gerek duyar. Tüm bu ihtiyaçlar çocuğun
doğumundan itibaren “başkaları” ile yaşamasını gerekli kılar. “Çocuk
kendisinden önce var olan bir dünyanın içine doğar.”79 Başka deyişle çocuk,
hiçbir özelliğini bilmediği, hiç tanımadığı toplumda dünyaya gözlerini açar. Bu
noktada bireye içinde yaşadığı toplumun değerlerini, kültürünü aktaracak
aynı zamanda bireyin benlik gelişimine katkı sağlayacak sosyalleşme
olgusundan bahsedilebilir. “Çocuk doğar doğmaz topluma katılmak, toplumda
yer almak imkânına sahip değildir. Sosyal sistemlerin tamamlanabilmesi için
sadece, insanın doğuştan getirdiği biyolojik teçhizata dayanmak kâfi
değildir.”80 “Biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen insan yavrusu yaşadığı
toplumda giderek sosyal bir varlık hâline dönüşür. İnsanın sosyal bir varlık
olması biyolojik varlığın insanileşmesi demektir. Biyolojik varlığın
insanileşmesi kendi içinde belirli aşamalara sahip olan bir süreçtir. Bu sürece
sosyalleşme denilir.”81
“Sosyalleşme sürecinin ilk kez ne zaman ve nasıl başladığını kesin bir
şekilde saptamak olanaksızdır. İnsanların alet kullanmaya başladıkları
çağlarda, yani maddesel kültürün gelişmeye başlaması ile maddesel olmayan
kültürün de gelişmeye başladığı ve sosyalleşmenin daha sistemli, bilinçli bir
içerik ve süreç edindiği ileri sürülebilir. 375.000-230.000 yıl önce Asya’da
beliren Pithecanthropianlar ve Avrupa’da ortaya çıkan Neanderthalardan bu
yana sosyalleşmenin, insan yaşamı için düzenli, sürekli ve temel bir olgu
niteliği kazanabileceği söylenebilir.”82
79 Elkin, (1995) s.15.
80 Münir Koştaş, “Sosyalleşme (Socialasation)”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt.29,
Sayı.1, 1987, s.329‐330.
81 Doğan, (I), 2011, s.103.
82 Türker Alkan, Siyasal Toplumsallaşma, Ankara, 1979, s.2.
41
Sosyalleşmenin kavram itibarıyla insanın toplum halinde yaşamaya
başlamasıyla ortaya çıktığı bilinse de bu kavramın bilim tarihinde çok eskilere
gitmediği bilinmektedir. “Sosyalleşme sözcüğünün İngilizce karşılığı olan
‘socialization’ kelimesi bu dilin sözlüklerinde ve kitaplarında 19. yüzyılın
başlarında görülmeye başladı. Aynı sözcük, kısa bir süre sonra da
Fransızca’da, 1890’larda ise yavaş yavaş sosyoloji kitaplarında kullanılmaya
başladı.”83
Sosyalleşme, insanı sosyal sistemin üyesi haline getiren aktif bir
süreçtir. Sosyologlar sosyalleşmeyi çeşitli biçimde tarif etmektedirler. “Linton,
yeni doğmuş çocukların medeniyetsiz yaratıklar, cahil hayvanlar halinden bir
sosyal sistemin insan üyeleri haline gelişlerinin sosyalleşme sayesinde
olduğunu belirtir. Dollard’a göre sosyalleşme, yeni bir kişinin gruba
eklenmesini ve toplumun kendi yaş ve cinsindeki kişiden beklediği şeyleri
yerine getirir bir şahıs olmasını sağlayan süreçtir.”84
Sosyalleşmenin birey ve toplum bakımından iki boyutta etkisinden söz
edilir. “Birey açısından; toplumsallaşma bireylerde kişiliğin gelişimi ve
gerçekleşmesini, biyolojik organizmanın insanileşmesini, benliğin oluşumu ve
kimliğin kazanılması gibi etkilere sahiptir. Toplum açısından ise; kültürün bir
kuşaktan diğerine aktarılması, topluma yeni katılan bireylerin toplumun ortak
yaşamına katılımı ve sağlıklı bir biçimde adapte edilmelerine katkıda
bulunmaktır.”85 Toplumsallaşmanın bu yönüyle sadece bireyi ya da toplumu
ele alan tek yönlü değil, bireyi ve toplumu karşılıklı etkileşim hâlinde ele alan
çift yönlü bir süreç olduğu söylenebilir. Çocuk, doğduğundan beri üyesi
olduğu toplumun mevcut değerlerinin pasif bir alıcısı olarak değil; ilerleyen
yıllarda yetişkin olarak üyesi olduğu toplumun değerlerini koruyucu bir nitelik
kazanmaktadır. Yani sosyalleşme süreci bir alışveriş ve sürekli devam eden
karşılıklı bir etkileşimdir. Nitekim sosyalleşmenin yaşam boyu devam eden bir
süreç olması bu görüşü desteklemektedir.
“Sosyalleşme, sadece insanın kişiliğini değil; aynı zamanda toplum
içerisindeki sosyal sınıf ve konumunu da belirlemektedir. Birey, mensubu
83 Alkan, age, s.3.
84 Koştaş, (1987), s. 329.
85 Doğan, (I), 2011, s.104.
42
olduğu ailenin, dini ve etnik grupların, sosyal sınıfın değerlerini benimseyerek
o grubun yeni bir üyesi olarak yetiştirilir. Sosyal hareketlilik imkânlarında
büyük bir değişim olmadığı takdirde birey, yaşamını bu değerlere göre
sürdürür.”86 Sosyalleşmeye birey açısından bakıldığında sosyalleşme bireyin
toplumdaki konumunu belirlemesinden kişilik kazanmasına kadar pek çok
konuda bireyi şekillendirir. Sosyalleşmeye toplum açısından bakıldığında ise
sosyalleşmenin işlevi, yeni üyelere kültürün aktarılması ve kurulu toplumsal
ilişkilere katılmaları için onların hazırlanılmasıdır. “Sosyalleşmenin fonksiyonu
ferdin muhtaç olduğu istidat ve disiplini temin etmek, geliştirmek, toplumun
iştiyak ve arzularını, değerler sistemini, idealleri ona nakletmek ve özellikle
sosyal hayatta oynayacağı ve yerine getireceği rolleri ferde öğretmektir. Bu
bakımdan ‘sosyalleşme süreci’ ferdin dışında daima faaliyet hâlindedir.”87
“Sosyalleşme, muhtevası gereği çeşitli sosyal gruplar içerisinde geçtiği
için, toplumdaki grup ve yapılar bu sürecin mekânını oluşturmaktadırlar. Söz
konusu gruplar, bir yandan toplumun genel kültür değerlerini aktarmak
suretiyle birer amaç fonksiyonu görmekte; öte yandan grubun kendine özgü
değerlerini etkileşim halindeki yeni üyelere kazandırarak sosyalleşme
sürecinin alt kültür gruplarını teşkil etmektedirler.”88 Aile, mahalle, arkadaş
çevresi, okul, kitle iletişim araçları bu sosyal ortamlar arasında sayılabilir. Bu
gruplar, bireylerin bizzat grup içerisinde yaşayarak ve karşılıklı etkileşim
hâlindeyken toplumun bir üyesi olmayı öğrendikleri örgütlenmiş yapılardır.
Sosyalleşme, insanlar arasında karşılıklı etkileşimin bulunduğu bu grup ve
yapılara bireylerin uyumu olarak görülmektedir. Buradan hareketle
sosyalleşmenin içeriğindeki anahtar kavramın “uyum” olduğunu söylemek
yanlış olmaz. Bu süreçte uyumun gerekliliği bir anlamda toplumun devamlılığı
açısından gereklidir. Çünkü toplumun devamlılığı üyesi olan bireylerin içinde
yaşadıkları topluma bağlılıklarına bağlıdır. Bu bağlılığın sağlanması için
bireylerin üyesi oldukları toplumun sosyal ve kültürel değerlerini benimsemiş
olması gerekir. Aksi takdirde toplumla bu bağı kuramayan insanlardan oluşan
86Mehtap Yeşilorman, Çocuğun Siyasal Dünyası: Siyasal Sosyalleşmenin Sosyo‐Ekonomik ve Kültürel
Temelleri, Adana, 2004, s.7.
87 Koştaş, (1987), s.330.
88 Yeşilorman, age, s.5.
43
toplum, toplum olma özelliğini koruyamaz. Bu nedenle bireylerin üyesi
oldukları topluma “uyum” sağlamaları bir gereklilikten ziyade bir zorunluluktur.
Sosyalleşme, birey yaşadığı süre boyunca devam eden bir süreçtir.
Örneğin çocuk ilk olarak aile içerisinde sosyalleşir, okula başlayınca tekrar
yeni bir uyum sürecine tabi olur. İlerleyen yıllarda yetişkin olan birey iş
hayatında yeni bir uyum süreciyle karşılaşır. Bu süreç birey yaşadığı
müddetçe devam eder. Söz konusu durum, sosyalleşmenin bireyin
yaşamında sadece bir kez gerçekleşen ve bir daha görülmeyen bir durum
olmadığını kanıtlamaktadır. “Bireylerin öğrenme aracılığıyla dinamik bir
karakter taşıyan, toplumu ve geçirdiği değişimleri sürekli olarak takip ettiği ve
farklı sosyal grup ve yapıların getirdiği yeniliklere uyum göstermek üzere,
yaşamları içerisinde çok defa yeniden sosyalleşmeye tabi oldukları
görülmektedir.”89 Birey yaşamının her evresinde sosyalleşme süreci
içerisinde yer alır. Bu süreçte karşılaştığı insanlar, etkileşim içinde bulunduğu
kitle iletişim araçları, girdiği kültürel, dini vb. ortamların hepsi birer
sosyalleştirici konumundadır.
“Sosyalleşme yapısında karmaşıklık içeren, toplumsal anlamda
başarılı bireylerin yetişme süreci demektir. O halde insanın doğuştan taşıdığı
biyolojik potansiyelle, ekoloji ve toplumu da içine alan çevre etkenlerinin
arasındaki karşılıklı ilişkiyi içermesi gerekir. Sosyalleşme böyle
tanımlandığında ana-babaların çocukları ‘istedikleri gibi şekillendirmeleri’ gibi
dar bir tanımdan öteye gidilmiş olur. Çünkü bu durumda sosyalleşme hem
istemli bir sosyalleşmeyi hem de istem dışı bir süreç olan kültürleşmeyi
(enculturation) içerir. Bu kültürün öğrenilmesi ve insanın sosyal bir varlık
olma sürecinin tamamıdır.”90
Genel olarak sosyalleşme ile ilgili tüm görüşler değerlendirildiğinde
sosyalleşme ile ilgili şöyle genel bir tanım yapılabilir: Sosyalleşme; bireyin
doğumuyla başlayan, aile, okul, kitle iletişim araçları gibi sosyalleştirme
vasıtalarıyla bireye toplumun mevcut değerlerini, kültürünü vd. aktararak
bireyin topluma uyum sağlamasını sağlayan, aynı zamanda bireyin benlik
89 Yeşilorman, age, s.6.
90 Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan‐Aile‐Kültür, İstanbul, 1990 , s.64.
44
oluşumu ve kişilik kazanmasını sağlayan, yaşam boyu devam eden dinamik
bir süreçtir.
2.3.1. SOSYALLEŞME KURAMLARI
Sosyalleşme ile ilgili yaygın olarak bilinen üç kuram vardır. Bunlar
Freud’un öncülüğünde 1900’lü yıllarda ortaya çıkan psikanalitik kuram,
1930’larda ortaya atılan kültürleşme kuramı ve öğrenme kuramıdır.
2.3.1.1. Psikanalitik Kuram
“Toplumsallaşmanın gerek tanımlanması, gerekse süreci konusunda
ortaya atılan ve etkisini uzun süre, daha sonraki araştırmalarda sürdüren ilk
kuramsal yaklaşımdır. Bu yaklaşımın öncüleri ve güçlü savunucuları Freud,
Piaget ve Kohlberg’dir.”91
“Freud, 1900’lerde toplumsallaşma konusunda bireyin kişilik
oluşumunu, duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almıştır. Bireydeki ahlak
gelişimini ise, bireydeki ‘alt ben’ (id), ‘ben’ (ego) ve ‘üst ben’ (süper ego)
ilişkilerindeki denge kavramına bağlamıştır. Çocuğun kalıtımsal niteliğinden
doğan bu durum, daha sonra, çocuğun yakın ilişkide bulunduğu anne-baba
ve ailedeki diğer kişilerin etkisi ile biçimlenmektedir. Sonraları Freud, bireyin
toplumsallaşmasında temel aldığı kalıtımsal özelliklere ‘çevresel’ etmenlerin
etkisini benimsemiş ve böylece psikanalitik görüşe yeni bir boyut eklenmiştir.
Ancak temel etmen, bireyin kalıtımsal özellikleridir.”92
2.3.1.2 Kültürleşme Kuramı
“Toplumsallaşma olgusuna bir başka kuramsal yaklaşım, antropolojik
yaklaşımlardır. Bu yaklaşım, özellikle 1930’larda insanbilimcilerin
toplumsallaşmayı, toplumdaki kültürün bir sonraki kültüre aktarılması
biçimindeki insanbilimsel tanımlamaları ile güncellik kazanmıştır. Bu kurama
91 Aysel Aziz , (1982), s.12.
92 aynı, s.12.
45
göre, birey içinde bulunduğu kültürü öğrenir ve davranışlarına bu kültürü
yansıtır. Toplumsallaşmayı salt kültür açısından ele alan bu görüş yanında
kimi insanbilimciler, Freud’un toplumsallaşma sürecinde başat unsur olarak
gösterdiği kalıtımsal kuramı da benimseyerek toplumsallaşmada kültürleşme,
kültürleştirme yanında, bireyin kalıtımsal niteliklerinin de rol oynadığı
görüşünü benimsemişlerdir.”93
2.3.1.3. Öğrenme Kuramı
“Toplumsallaşma konusunda yoğun çalışmaların yapıldığı 1930’larda
insanbilimcilerce ortaya atılan ve sonradan etkisini uzun süre gösteren ve
araştırmacılarının çoğunluğunun temel aldığı bir başka yaklaşım “öğrenme ve
davranış kuramı” adı ile tanımlanan yaklaşımdır. Bu kurama göre
toplumsallaşma, sürdürülen düzenlerin bir etkisi ve ileride olması istenen
düzenlerin ise bir nedenidir. Böylece bu yaklaşımda, toplumsallaşma, yerleşik
yapıyı ve toplum üyelerinin kişiliğini etkilemekte, kültürün bütünleştirdiği bir
işleyiş olmaktadır.”94
Genel olarak toplumsallaşma kuramları değerlendirildiğinde ilgili
kuramların Freud’un öncülüğünü yaptığı psikanalitik yaklaşımla başladığı
görülür. Freud kuramında çocuğun ahlak gelişimi üzerinde durmuş daha
sonra bu gelişmede çevrenin de etkili olabileceği görüşünü ortaya atmıştır.
Toplumsallaşma ile ilgili bir diğer kuram da kültürleşme kuramıdır. Bu kuram
ise toplumsallaşmada kültürün önemli olduğunu, bireyin kalıtımsal
niteliklerinin etkin olmadığı düşüncesi temelinde şekillenmiştir.
Toplumsallaşma ile ilgili son olarak ortaya çıkan öğrenme kuramında ise;
bireyin toplumdaki kültürü öğrenme yolu ile aldığı, bunu davranışlarında
gösterdiği ve kendinden sonraki toplumu bu yolla etkilediği görüşüne dayanır.
2.3.2. Sosyalleşme Ortamları
Bireyin içinde doğduğu aile başta olmak üzere yaşamı boyunca
neredeyse içinde yer aldığı her ortam birer sosyalleştirici ortam niteliğindedir.
“İnsanın sosyal münasebetlerde temasa geldiği her şahıs bir bakıma
93 aynı, s.13.
94 aynı, s.14.
46
sosyalleştiricidir.”95 Genel olarak sosyalleştirici ajan bütünü ile toplumdur.
Fakat toplum içindeki mevcut çok sayıdaki alt gruplar da sosyalleştirici
görevini özellikle yerine getirmektedirler. Aile ise en başta gelen
sosyalleştirici ajandır. “Aile kendisinden sonra gelen sosyalleşme kurumlarına
gerekli materyali hazırlayan, onları destekleyen, sosyalleşmenin genel
çerçevesini ve ortamını çizen bir ön kuruluş görünümündedir.”96
“Toplumsallaşma birey açısından ‘başkası düşüncesi’ çevresinde
gelişir. İnsanlar başkalarını dikkate alarak kendilerine ve davranışlarına çeki
düzen verirler. Aileden sonra bu düşünce ilk kez sokağa yöneltilir. Mahalle ve
sokak başkası düşüncesinin kişi özelinde ilk önemli etkilere sahip olan
toplumsallaşma ortamlarıdır. Bu ortamın önemli öğeleri de arkadaş ve
arkadaş gruplarıdır. Arkadaşlar belli bir yaş grubuna uygun davranışların;
standart ve hedeflerin çocuğa benimsetilmesinde son derece işlevsel etkiye
sahiptirler. Giderek yaşama anlam kazandırma amacı ile ailenin yerine
düşünülen beraberlikler de (arkadaş grupları, alt kültürler vs.) arkadaşlığın
çocuk toplumsallaşmasındaki önemini ortaya koyar.”97 Çocuk aileden sonra
mahallede ve okulda sosyalleştirici unsur olan arkadaş çevresiyle karşılaşır.
Çocuk okulda iken aynı zamanda çevresindeki diğer örgütlü gruplarla da
iletişime girer. Örneğin bu ilişki bir kulüp, serbest zaman faaliyetleri ve daha
geçici nitelikteki arkadaş gruplarıyla ilgili olabilir.
“Aileden sonra toplumsallaşmanın diğer ortamları şöyledir: Mahalle,
sokak, okul (eğitim), kültürel ortamlar (kitabevleri, kütüphane ve kıraathane
(okumaevleri), panel ve sempozyum benzeri bilimsel ve entelektüel tartışma
platformları, siyasi partiler ve siyasi ortamlar, medya (yazılı ve sözlü/görsel
iletişim araçları), dini ortamlar (cami, kilise, havra, sinagog, tarikat, cem evi
ve benzeri ortamlar), spor, eğlence ve alışveriş merkezleri, mesleki kuruluşlar
(loncalar, ahi birlikleri, mesleki dayanışma örgütleri, sendika ve dernekler),
modern kulüpler, alt kültürler, sanal iletişim ağları, sohbet odaları, sosyal
paylaşım siteleri vs.”98 İnsanın bir arada bulunduğu pek çok ortamın birer
sosyalleşme ortamı olduğunu söylemek yanlış olmaz. 21. yüzyılda ise
95 Koştaş, (1987), s.333.
96 Alkan, age, s.84.
97 Doğan, (III), 2011, s.86.
98 Doğan, (II), 2011, s.107.
47
internetin yaygın bir şekilde kullanılmasıyla birlikte sosyal paylaşım siteleri
aktif birer sosyalleşme aracı olarak değerlendirilebilir.
2.3.3. Sosyalleşme Sürecinde Çocukluk Dönemi
Çocukluk dönemi kendi içinde tam olarak sınırlandırılmamış ve
belirlenememişse de bu dönem genel anlamda insan hayatının ilk yılları
olarak tanımlanabilir. “Bu dönem çocuk; yetişkinlere veya gençlere nazaran
daha yoğun bir etki ile karşı karşıya kalır. “Çocuk toplumdaki kuralları öteki
bireylerin bilinçli ya da bilinçsiz rehberliğinde öğrenir.”99 Yani toplumsallaşma
sürecinde çocuk, aktif bir rol alarak toplumsal değerleri içselleştirir. Böylece
hem içinde yaşadığı toplumun genel özelliklerini kavrar hem de buna uygun
hareket etmenin gerekliliğini kavramış olur. Kendisinden sonra gelen
dönemleri etkilemesi de yine çocukluk döneminin önemini ortaya
koymaktadır. Rousseau meşhur Emile ou de L’education adlı eserinde
çocuklukla ilgili şöyle der: “Çocukluk durumundan yakınılıyor; ama eğer insan
çocuk olarak yaşama başlamasaydı, insan ırkı yok olurdu.”100
Çocukluk dönemi kuşkusuz sosyalleşme sürecinin en etkili
basamağıdır. Ancak çocuğun sosyalleşebilmesi için üç ön koşula gereksinim
vardır: “Bunlardan birincisi, içinde toplumsallaşabileceği süregelen bir
toplumun, bir dünyanın varlığıdır. İkincisi, çocuğun yeterli ve gerekli biyolojik
ve kalıtsal özelliklere sahip olmasıdır. Üçüncü olarak çocuğun, öteki
insanlarla, doğası gereği birtakım ilişkiler kurma isteği içinde bulunması,
sevgi, merhamet, utangaçlık gibi duygusal birtakım deneyimler kazanması
gerekir. Bunların her biri toplumsal bilincin kazanılmasının temelini oluşturan
gerekli ön koşullardır.”101
“Toplumsallaşma perspektifinden bakıldığında çocuk yalnızca
doyurulmayı bekleyen birtakım gereksinim ve güdülere sahip bir varlık olarak
görülemez. O daha çok kalıpları, sembolleri, beklentileri öğrenme becerisine
dolayısıyla da kendisini saran dünyayı kavrama yetisine sahip biri olarak
99 Elkin, age, s.12.
100 Jean‐Jacques Rousseau, Emile ya da Eğitim Üzerine, (Çev. Yaşar Avunç), İstanbul, 2011, s.6.
101 Elkin, age, s.15.
48
değerlendirilebilir.”102 Başka bir deyişle sosyalleşmenin karşılıklı etkileşim
olduğundan hareketle çocuk da sosyalleşme sürecinde pasif olarak
görülemez. Çocuğun, sosyalleşme süreci ilk olarak içinde doğduğu ailede
başlar. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi, yaşayış biçimi, anne babanın
öğrenim düzeyi gibi değişkenlerin çocuğun sosyalleşmesini etkilediği ileri
sürülebilir. “Ana-babaların çocuklar ve aileyle ilgili temel inanç ve
değerlerinin, kendilerini ve rollerini nasıl algıladıklarının, aile süreçlerinin ve
çocuğun sosyalleşmesinin anlam kazandığı temel bağlamı oluşturur. Anababaların
çocuk gelişimi ve sosyalleşme hakkındaki inançları, güçlü
bağlamsal anlam sistemleridir. Bu sistemler çocuk yetiştirme davranışlarını
ve ana-babaların çocuklardan beklentilerini etkiler.”103 Dolayısıyla çocuğun ilk
sosyalleşme ortamı olan ailede annenin ve babanın çocuk yetiştirme
davranışları, onlardan beklentileri gibi pek çok unsur çocukların
sosyalleşmesinde belirleyici olmaktadır. “Karşılaştığı ilk toplumsal kurum olan
ailede çocuk, iyi kötü, güzel çirkin gibi ahlakî normları ve değer yargıları ile
gelenek ve göreneklerin ilk bilgisini burada alır. Bireyi toplumsal hayata
alıştırma ve hazırlamanın eğitimin temel hedeflerinden biri olduğu göz önüne
alındığında, ailenin çocuğun toplumsallaşmasında yerinin ne denli önemli
olduğu ortaya çıkmaktadır.”104
Çocukların sosyalleşmesindeki ortamların değerlendirilmesi ise kendi
içinde farklılık göstermektedir. “Ailenin kendine özgü belirli kuralları vardır.
Okul kendi ölçülerini uygular. Arkadaş kümesi kendi içinde birtakım
semboller, oyunlar geliştirmiştir. Kitle iletişim araçları kendi geleneksel
formlarına ve öyküleme biçimlerine sahiptirler. Böylece her kurum çocuğun,
daha geniş bir dünyaya uygun olarak toplumsallaşmasına yardım eder.”105
“Genel olarak çocukların yaşam deneyimlerinde toplumsallaşma kurumları
bütünüyle birbirine bağlı olarak işlevlerini sürdürürler. Her kurum ötekinden
farklı bir etki yapar. Ancak çocuğun yaşamını bölümlere ayırmazlar. Değişik
102 Elkin, age, s.12.
103 Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan‐Aile‐Kültür, İstanbul, 1990, s.77.
104 İsmail Doğan, Değişen Türkiye’de Bilim ve Kültür, Ankara, 1997, s.104.
105 Elkin, age, s.65.
49
araçlar çocuğun kişilik yapısı içinde tortulanarak onun yaşam deneyimlerine
sinerler.”106
Sosyalleşme sürecinde çocukların içinde yaşadıkları toplum tipinin de
onların sosyalleşmelerinde etkin bir rolü vardır. “Yerleşik tarımsal yaşam
biçimi, besin depolama gereksinimi ve karmaşık hiyerarşik sosyal yapının
oluşturduğu ‘sıkı’ toplumlarda sosyalleşme, çocuklarda itaat ve uyma
davranışlarını geliştirir. Daha basit sosyal yapıya sahip, besinin daha
depolandığı avcı ve göçebe toplumlarda ise çocuğun sosyalleşmesinde daha
fazla bireysel özgürlük gelişmektedir.”107
Sosyalleşme açısından bakıldığında çocukluk döneminin bireyin
sosyalleşmesinde en etkin rolü oynadığı dönem olduğu söylenebilir. Çünkü
sosyalleşme tanım itibarıyla bireye kimlik kazandırma ve onun topluma uyum
sağlamasını gerektirir. Bu nedenle çocukluk döneminin insan yaşamında
bireyin topluma daha kolay entegre olmasını sağlayacak bir dönem olduğu
gerçektir. İnsanın, toplumsal kuralları uygulamada ve kültürel değerleri
benimsemede ilk deneyimleri kişilik özelliklerine daha kolay dönüşerek onda
yerleşeceğinden insanın toplumsallaşma ve kültürlenmesinde çocukluk
yaşları çok önemlidir.
2.3.4.Sosyalleşme Süreci ve Değer Aktarımı
Sosyalleşme, bireye toplumun mevcut değerlerinin aktarımını
içerdiğinden bireyden de toplumun beklediği başka deyişle uygun gördüğü
davranışları yapması beklenir. “Sosyalleşme, kişinin grup normlarına
uymasını öğrenmesini sağlayan süreçtir yani bir nevi öğrenme sürecidir.
Bundan dolayı sosyal nizam, geniş ölçüde sosyalleşme süreci ile varlığını
muhafaza eder. Öyle ki toplum fertlerinin çoğunun, toplumun değerlerine
uygun şekilde hareket etmeleri beklenir.”108
106 Elkin, age, s. 105.
107 Kağıtçıbaşı, s.78.
108 Koştaş, (1987), s. 329.
50
“Herhangi bir toplum yapısının analiz edilebilmesi için, o toplumsal
yapıdaki kurumların, süreçlerin ve rollerin bilinmesi gerekir. Bu kurum, süreç
ve rollerin sosyal aktörler tarafından anlamlandırılmaları da değerler
aracılığıyla olabilmektedir.”109
“Birey, içinde doğduğu toplumun ve grubun kültürünü maddi ve manevi
boyutlarıyla öğrenmekte ve benimsemektedir. Bu da bireye özgü bir kimlik ve
benlik kazandırırken, aynı zamanda bireyin içinde bulunduğu toplum ve
gruba da süreklilik kazandırmaktadır.”110 Yani sosyalleşme sadece birey için
değil toplumun devamı için de gerekli bir olgudur. Sosyalleşme sürecinde
toplum; bireye kültür, değer aktarımı yaparken aynı zamanda bireyin kişilik
kazanmasında da önemli bir etki yapar. Bundan dolayı aynı toplumda
yaşayan insanların aynı yaşayış biçimlerine sahip olmaları veya aynı değer
yargılarına sahip olmaları şaşırtıcı bir durum olarak görülmez.
2.3.5. Kitle İletişim Araçları ve Sosyalleşme
2.3.5.1. Kitle İletişim Araçları
“Birtakım bilgilerin/sembollerin, birtakım hedefler tarafından üretilmesi,
geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması
sürecine kitle iletişim adı verilir. Kitle iletişiminde, kaynak ile hedef arasındaki
kanallara ise kitle iletişim araçları adı verilir.”111 “Kitle iletişim araçları, bilgi,
görüş ve düşüncelerin paylaşılmasını sağlayan; sosyal örgütlenmeyi
güçlendiren; kamuoyu oluşturan; insanın anlama, anlatma, öğrenme ve
eğitim görme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan; insan ilişkilerini geliştiren,
yeni davranış, görüş ve düşünce akımlarını yaygınlaştıran en etkili iletişim
araçlarıdır.”112
“Kitle iletişim araçlarının işlevleri genelde iletişimin işlevleri ile
benzerlik göstermektedir. Bunlar; haber, eğitim ve kültür verme, eğlendirme,
109 Ertan Özensel, s.222
110 İsmail Doğan, Sosyoloji, (10. Baskı), Ankara, 2011, s.89.
111 Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul, 1994, s.38.
112 İsmail Akay, Sosyalleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006, s. 39‐40.
51
tanıtım, propaganda ve reklam işlevleridir. İletişim olgu ve sürecinde de var
olan benzer işlevler ile kitlesel iletişimdeki benzer işlevler arasında en önemli
fark, bu işlevlerin bireysel amaçlarla değil, sayıca çok bireylerden oluşan
geniş kitlelere yönelik olarak yapılmasıdır. Bir başka deyişle, bu işlevleri
yerine getiren hizmetler (yazılı, sessel ve görsel mesajlar) aynı zaman
dilimleri içerisinde çok farklı sosyo-ekonomik düzeydeki kitlelere aynı içerikte
gönderebilmesi, sunabilmesidir. Kitle iletişiminde verilen mesajlar birey için
değil, toplum içindir.”113
“Kitle iletişim araçlarıyla toplum arasında karşılıklı etkileşim vardır.
Kitle iletişim araçları, haberleriyle, yorumlarıyla toplumu yönlendirme gücüne
sahiptir. Toplumdaki insanlar da sahip oldukları ilgileriyle, sergiledikleri
tercihleriyle kitle iletişim araçlarını, bir ölçüde de olsa yönlendirebilirler. Kitle
iletişim araçlarının işlevleri, diğer bir ifadeyle, topluma yönelik etkileri başlıca
üç grupta toplanabilir. Bunlardan birincisi kamuoyuna bilgi/haber iletmektir.
İkincisi toplumdaki birtakım çalışmalarda, örneğin politik çatışmalarda taraf
olmaktır. Üçüncüsü toplumdaki çatışmalar karşısında, uzlaştırıcı, yatıştırıcı
tavır almaktır. Kitle iletişim araçlarının bu işlevleri, kişilerin bilişsel, duygusal
gelişimlerine katkıda bulunabileceği gibi, kamuoyunda birtakım yeni
tutumların oluşmasına ya da mevcut tutumlarının değişmesine de önemli
katkıda bulunabilir.”114 Kitle iletişim araçlarının toplum yaşamında yerini
alması ile bu araçların işlevleri ve işlevleri yerine getirirken nasıl yönetileceği,
yönetilmesi gerektiği konusu bu noktada son derece önem kazanmaktadır.
Çünkü kitleleri etkileme gücünü elinde tutan kitle iletişim araçları bu gücü
bireysel menfaatler için değil, toplumun menfaatini göz önünde tutarak
kullanmalıdır. Başka bir deyişle kitle iletişim araçları kitleleri etkileme
gücünün etkililiğinin farkında olarak bu gücü doğru bir şekilde toplumun
menfaatini gözeterek kullanmalıdır.
“Kitle iletişim araçları topluma bilmediği, gitmediği yerler ve konular
hakkında bilgi vererek, dolaysız yaşam deneyimleri ile gelişen insan bilgisinin
dolaylı yaşam deneyimleri ile gelişmesini sağlar. Böylece ülkeyi dış dünyaya
bağlar, ulusal pazarları genişletir, akrabalık bağları gibi Orta Çağ ilişkileri
113 Aysel Aziz, İletişime Giriş, (2. Baskı), İstanbul, 2010, s.102.
114 Dökmen, age, s.44.
52
içinde ve küçük kümeler içinde yaşayan insanların ‘büyük topluma’, toplumun
ise geleneksel toplum yapısından ‘modernleşen toplum’ yapısına geçmesini
sağlar.”115 Bu bağlamda değerlendirildiğinde Türkiye’de geleneksel
toplumdan modern topluma geçişin yaşandığı cumhuriyetin ilk yıllarında kitle
iletişim araçlarının böyle etkilerinden yararlanıldığı ileri sürülebilir.
Kitle iletişim araçlarının etkisinin sınırlı olduğu bir görüşe göre ise; kitle
iletişim araçlarının etkisinin, toplumu tek başına değiştirici değil, toplumsal ve
ekonomik kurulu düzenin pekiştirilmesi ya da güçlendirilmesi biçiminde bir
etkisi olduğu yönündedir. Bu görüş de kitle iletişim araçlarının toplum
üzerindeki etkisinin varlığını inkâr etmemekte, ancak bu etkinin sınırlı
olduğunu savunmaktadır. Sonuç olarak hangi açıdan ele alınırsa alınsın kitle
iletişim araçları toplum üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir. Bu nedenle
sosyalleşme sürecinde kitle iletişim araçlarının oynadığı rolün büyüklüğü
inkâr edilemez.
2.3.5.2. Sosyalleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçları
Sosyalleşme yaşam boyu devam eden bir süreç olduğundan birey
hayatının her evresinde pek çok sosyalleşme vasıtasıyla karşı karşıya
kalmaktadır. Birey, kitle iletişim araçlarıyla ilk olarak sosyalleşme sürecinin ilk
ortamı olan ailede tanışır. Daha sonra girdiği diğer ortamlarda da kitle iletişim
araçlarıyla etkileşim halinde olan birey, bu nedenle hayatının hemen hemen
her döneminde bu araçlarla iç içedir. Bu nedenle bireyin sosyalleşme
sürecinin her aşamasında kitle iletişim araçlarının etkisinin önemli olduğu ileri
sürülebilir.
“Kitle araçlarından yararlanırken; vatandaşların tutum, kanaat ve
tercihlerinin oluşması ve değişmesinde olduğu kadar, kamuoyunu
yönlendirme ve eğilimlerini belirlemede de kitlesel hesaplara yönelindiği
söylenebilir. Böylece tekrarlanan ve yaygın bir zemin ya da uygulamaya
dönüşen eğilimlerin siyasal sosyalleşme sürecine yansıması beklenen bir
durumdur.”116
115 Aziz, (1982), s.52.
116 Yeşilorman, age, s.76.
53
Kitle iletişim araçlarında bilgi, haber vb. aktarımın yanında değer
aktarımı da söz konusu olmaktadır. Bireyin sosyalleşmesinde böylece etkin
rol oynayan “kitle iletişiminden aynı zamanda etkin bir propaganda aracı
olarak yararlanılmaktadır. Sıcak siyasal mücadele ortamında kullanılan kitle
iletişim araçları hem geniş kitlelere ulaşmada, hem de belirli siyasal
çevrelerin yayın organı olarak görüşlerinin yaygınlaştırılmasında güçlü birer
araç durumundadırlar.”117
Çocukların sosyalleşmesinde kitle iletişim araçlarının etkisi
değerlendirildiğinde bu etkinin çok daha fazla olduğu görülmektedir. Söz
gelimi süreli çocuk yayınlarındaki hikâyeleri okuyan bir çocuk doğrudan bir
etki ile karşı karşıya kalmaktadır. “Belirli bir zaman dilimi içinde yineleyici
yönleriyle çocuk, aktarılan öykünün özünü, ana fikrini, öğretmenin, arkadaş
kümesinin, yaşama ortamının da etkisiyle alır. Onu kendi yaşam biçimiyle,
deneyimleriyle de karşılaştırarak içinde yer aldığı toplum düzeni hakkında
bilgi edinir.”118 Bu etki televizyon vasıtasıyla da gerçekleşebilir. Örneğin kendi
ülkesinin aile yapısının doğrudan ya da dolaylı bir biçimde yansıtıldığı bir
çizgi filmi izleyen bir çocuk, ülkesindeki aile yapısı hakkında doğrudan bilgi
sahibi olabilir. Böylece yaşadığı toplumun değer yargılarını, yaşam biçimini
kendi kişisel gözlemleriyle, farkında olsun ya da olmasın, içselleştirebilir.
Görüldüğü gibi sosyalleşme süreci devam ettikçe kitle iletişim
araçlarının etkisi de devam etmektedir. Sosyalleşme ile ilgili kavramsal
tanımlardan ve örneklerden hareketle söylenebilir ki süreli çocuk yayınları
çocukların sosyalleşme sürecine doğrudan etki eden kitle iletişim
araçlarındandır ve sosyalleşme sürecinin en önemli basamağı olan çocukluk
döneminde kitle iletişim araçlarının etkisi büyüktür.
117 Yeşilorman, s. 76.
118 Elkin, age, s. 99.
III. BÖLÜM
YÖNTEM
3.1. Araştırmanın Modeli
Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında yayımlanan süreli çocuk
yayınlarının sosyalleşme aracı olarak ele alındığı bu araştırma, süreli yayınlar
vasıtasıyla dönemin çocuk algısını saptamaya yöneliktir. Geçmişe yönelik
olarak yapılan bu araştırmanın verilerini toplamak için tarama modeli
kullanılmıştır. Tarama modelinde “araştırmaya konu olan olay, birey ya da
nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları,
herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez. Bilinmek
istenen şey vardır ve oradadır. Önemli olan, onu uygun bir biçimde ‘gözleyip’
belirleyebilmektir.”119 Erken Cumhuriyet döneminin süreli yayınları üzerinde
yapılan bu araştırma nitel veri toplama tekniklerinden yararlanılarak
gerçekleştirilen tarama modelinde yapılmış betimsel bir araştırmadır.
3.2. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evrenini Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950)
Türkiye’de yayımlanmış süreli çocuk yayınları oluşturmaktadır. Evrenden
araştırmanın sınırlılığı göz önünde tutularak dönemin genel karakteristik
özelliklerini yansıttığı düşünülen üç adet süreli yayın örneklem olarak
alınmıştır. Evrenden örneklem alınırken amaçlı örnekleme yöntemi
kullanılmış, örneklemlerin kolay ulaşılabilirlik durumları göz önünde
tutulmuştur. Araştırmanın örneklemi 1936-1948 yılları arasında yayımlanan
Çocuk dergisi, 1928-1948 yılları arasında yayın hayatını sürdüren Çocuk
Sesi ve 1932-1935 yılları arasında yayımlanmış Mektepli Gazetesi’dir.
119 Niyazi Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, (18.Baskı) Ankara: Nobel Yayın Dağıtım,
2008, s.77.
55
3.3. Veri Toplama Araç ve Teknikleri
Araştırmada genel taramanın yanı sıra içerik çözümleme amaçlı belge
tarama yöntemi kullanılmıştır. “Genel tarama, hemen her araştırmada izlenen
‘alanyazın’ ya da ‘literatür’ taraması olarak bilinen bir taramadır. İçerik
çözümlemesi ise belli bir metnin, kitabın, belgenin, belli özelliklerini
sayısallaştırarak belirleme amacı ile yapılan bir taramadır. Belgelerdeki belli
bakış açıları, felsefeler, dil, anlatım vb. özellikler, derinliğine ve belli ölçütlere
göre yapılacak çözümlerle anlaşılabilir.”120 Erken Cumhuriyet dönemindeki
süreli çocuk yayınlarının belge olarak kullanıldığı araştırma, nitel
araştırmanın veri analizi süreçlerinden betimsel analiz tekniğine göre
yapılmıştır.
3.4. Verilerin Toplanması
Araştırmanın örneklemlerinden Çocuk dergisinin yayımlanmış tüm
sayılarına Milli Kütüphane’de 1956 SB 414 tasnif numarası ile Çocuk Sesi
dergisine Milli Kütüphane’de 1956 SB 392 tasnif numarası ile basılı olarak
ulaşılmıştır. Mektepli Gazetesi’nin ise tüm sayılarına Milli Kütüphane’de 1960
SB 38 tasnif numarası ile mikrofilm olarak ulaşılmıştır. Mektepli Gazetesi’nin
Milli Kütüphane’de bulunan mikrofilm numaraları ise 4139, 4140, 4141, 4142,
4143 ve 4144’tür.
Örnekleme alınan yayınların tamamı araştırmaya başlamadan önce
incelenmiştir. Yayınlarda araştırma ile ilgili olduğu tespit edilen metinler
fotokopi yoluyla çoğaltılmıştır. Yayınlarda araştırmanın konusu ile ilgili bazı
kısımlar dijital ortama aktarılmıştır.
3.5. Verilerin Analizi
“Nitel araştırmada veri analizi çeşitlilik, yaratıcılık ve esneklik anlamına
gelir. Her nitel araştırma farklı birtakım özellikler taşır ve veri analizinde
birtakım yeni yaklaşımları gerektirir. Bu nedenle araştırmacının, gerek
araştırmacının, gerek araştırmanın gerekse toplanan verilerin özelliklerinden
yola çıkarak ve var olan veri analiz yöntemlerini gözden geçirerek, kendi
120 Karasar, age, s.183.
56
araştırması için bir veri analiz plânı geliştirmesi beklenir.”121 Araştırmada
verilerin analizi yapılırken araştırmada örnekleme dâhil edilen süreli çocuk
yayınlarında yer alan metinler bir plân dâhilinde betimsel analiz süreci
aşamalarına uygun olarak yapılmıştır. Bu plân betimsel araştırmanın
aşamaları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Betimsel araştırma:
i. Betimsel analiz için bir çerçeve oluşturma,
ii. Tematik çerçeveye göre verilerin işlenmesi,
iii. Bulguların tamamlanması,
iv. Bulguların yorumlanması olmak üzere dört aşamadan
oluşur.”122
Araştırmanın örneklemindeki her bir süreli yayın, betimsel analiz
sürecinin basamakları takip edilerek analiz edilmiştir. Araştırmanın sonunda
elde edilen verilerin analizinden hareketle ulaşılan bulgular yorumlanmış ve
genel bir değerlendirme yapılmıştır.
121 Ali Yıldırım, Hasan Şimşek, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, (8. Baskı) Ankara: Seçkin
Yayıncılık, 2011, s.221.
122 Yıldırım ve Şimşek, age, s.224.
57
IV. BÖLÜM
BULGULAR VE YORUM
4.1. Mektepli Gazetesi’nin Genel Özellikleri
Mektepli Gazetesi, 22 Eylül 1932 ile 18 Temmuz 1935 tarihleri
arasında yayın hayatını sürdürmüş, sahipliğini Mehmet Sami Karayel’in
yaptığı çocuklara yönelik olarak çıkmış bir süreli yayındır. Mektepli Gazetesi,
toplamda 148 sayı (6 cilt) yayımlanmıştır. “Kız ve erkek talebe için Perşembe
günleri neşredilir” sloganıyla haftalık olarak Perşembe günleri çıkarılan
gazete, üç yıllık yayın hayatında zengin içeriğiyle dönemin öne çıkan
yayınlarındandır.
Mektepli Gazetesi’nde çocuklar için hikâye, roman, masal, şiir, fıkra,
karikatür, piyes gibi türlerle birlikte güncel haberler, tarihî yerler, faydalı
bilgiler, ilginç konular, bilimsel gelişmeler gibi farklı konular da yer almıştır.
Zengin içeriğiyle çocukları eğitmek, bilgilendirmek amacı taşıyan gazete
yayın hayatına başlarken gazetenin tanıtımını yapmak amacıyla ücretsiz
olarak verildiği ilk sayıda şöyle yapmaktadır:
“Mektepleriniz açıldıktan bir hafta sonra Perşembe günü çıkacaktır.
O gün mutlaka gazetenizi arayınız… Her hafta yeni
MÜSABAKALAR, BİLMECELER, BULMACALAR bulacaksınız.
Büyük HEDİYELER ve MÜKÂFATLAR tevzi edilecektir.
MOTOSİKLET, BİSİKLET, GRAMAFON, FOTOĞRAF, LONJİN
SAATİ, RADYO vesaireyi kazanmak için MÜSABAKALARI,
BİLMECELERİ muhakkak hallediniz. MEKTEPLİ GAZETESİ; En
güzel yazı ve resimlerle dolu olarak çıkacaktır. Resimler, Şiirler,
Yazılar, Romanlar, Hikâyeler, Garip şeyler, Heyecanlı havadisler,
Sinema, Spor, İzcilik, Tiyatro, Karikatür, Havadisler her şey
MEKTEPLİ GAZETESİnde bulunacaktır. MEKTEPLİ GAZETESİ
yalnız 5 kuruşa satılacaktır. Her Perşembe günü MEKTEPLİ
GAZETESİNİ arayınız. […]”
Mektepli Gazetesi’nin yayın hayatına başlarken çocukların gazeteye
olan ilgilerini çekmek amacıyla onlara hediye vermeyi taahhüt ettiği
görülmektedir. Gazetenin bazı sayılarında da görülen “Mektepli Gazetesi size
büyük hediyeler veren kıymetli arkadaşınızdır.” sloganıyla da bunu
58
destekleyen gazete son sayısına kadar çocukların gazeteye olan ilgilerini
canlı tutmak için okurlara armağanlar vermeye devam etmiştir. Bu
armağanlar kumbara, yazı defteri, saat, bisiklet, fotoğraf makinesi gibi
çocukların ilgilerini çekecek nitelikte olmuştur. Armağanlar vasıtasıyla
çocukların gazeteye ilgililerini sağlamaktan ziyade Mektepli Gazetesi
sloganında görüleceği gibi çocukların bir arkadaşı, dostu olmayı
amaçlamaktadır. Hediyelerin okuyucuyla gazetenin arasında bir bağ kuracağı
düşünüldüğünde gazetenin bu amaca ulaştığı söylenebilir.
Mektepli Gazetesi’nin yazar kadrosu eğitim, edebiyat ve siyaset
alanlarında tanınmış isimlerden oluşmaktadır. Mektepli Gazetesi’nin
başyazarı ve aynı zamanda sahibi Mehmet Sami Karayel, öğretmenlik
mesleğinden gelmiş önemli bir eğitimcidir. Karayel, eğitim alanında sadece
öğretmenlik değil, başka faaliyetlerle de hizmet vermiş çok yönlü bir eğitim
insanıdır. Karayel, gazetede kendini “Birinci Cildin Sonunda” [26. Sayı]
başlıklı yazıda okuyucularına şu şekilde tanıtmaktadır:
“[…] Ben yirmibeş senelik muallimim. Orta ve lise mekteplerinde
senelerce muallimlik yaptım. Altı sene Maarif müfettişliğim var. İki
mühim vilâyette de Maarif müdürü bulundum. […]
Yaşım kırkdört; tahsilimi de sorarsanız ilk, orta ve âlidir. Alaylı
değil, diplomalıyım. Mesleğime ait beş kitap yazdım. […]”
Mehmet Sami Karayel, gazetede kendi adıyla ve başka takma adlarla
en çok yazısı bulunan isimdir. Mehmet Sami’nin eğitim alanında çok yönlü
kişiliği gazetede farklı alanlardan pek çok yazı yazmasına vesile olmuştur.
Gazetenin içeriğini de böylece zenginleştiren Karayel’in “Sporcu”,
“Kalgay/Kalkay”, “Hoca” takma adları gazetede kullandığı bilinen takma
isimlerdendir. Gazetede kimi takma isimlerin de yine ona ait olabileceği
ihtimali vardır. Çünkü gazetedeki bazı takma isimlerin kime ait olduğu
bilinmemektedir. Karayel’in bilinen takma isimleri gazetede açıklığa
kavuşturulmuştur. Örneğin gazetenin “M. Sami Karayel’i Tanır Mısınız?” [148.
Sayı] başlıklı yazısında Karayel ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır:
“M. Sami Karayel’i tanır mısınız?..
[...] Ona sporcu Sami derler. Hakikaten kafasile vücudu ile Türk
sporuna bir çok hizmetler etmiştir. Onun için sporcu olduğunu
söylemez ama söz aramızda durun size ben anlatayım: M. Sami
59
çok küçük yaşta mektepte iken arkadaşından bir temiz dayak yer.
Yüz surat çürük içinde eve gelir. babası sorar: - Ne oldu? Küçük
Sami surat meydanda olduğu için tabii saklayamaz: Arkadaşından
dayak yediğini itiraf eder. Vay sen misin dayak yiyen, herkesten
dayak yemeğe utanmıyor musun diye bir temiz dayak ta
babasından yer. Ve bu dayak ona hayatta daima kuvvetli
bulunmanın lüzumunu öğretir. […]
Ona bir de deli Sami derler. O bu ismi çok sever. Benim ben
olduğumu ifade eden en güzel sözdür der. […]
[…] M. Samiye en yaraşan isim hoca Samidir. Senelerce kürsüde
binlerce Türk çocuğuna hocalık eden M. Samiyi anlatan en iyi isim
de budur. Hoca Sami!.. ona yalnız kürside çocuk okuttuğu için
değil, her şeyde herkese öncülük ettiği için de hoca derler... […]”
Mehmet Sami’nin “hoca” ismiyle yazdığı yazılar haricinde kendi ismiyle
kaleme aldığı, gazetenin okurlarla buluşması şeklinde nitelenebilecek “Baş
Başa” bölümü gazetede akla gelen en önemli köşedir. Gazetenin yayın
anlayışı ile ilgili en çok bilginin bulunduğu bu köşeyi Karayel, okuyucularla
kendi arasında özel bir bölüm görmektedir. Genelde dönemin inkılâplarının
çocuklara anlatıldığı bu bölümün amacını “29 Teşrinievvel” [1932] başlıklı
yazının ilk cümlelerinde şöyle ifade etmektedir:
“Sevgili arkadaşlarım;
Sizinle başbaşa kalmak fırsatı düştüğü zaman bu sayfadaki
yazılarımı birinci sayıdan beri ihmal etmediğimi görüyorsunuz. Bu
yazılarımı vatani ve millî inkılâbımızın heyecanlarını taşıyan
mevzulara hasretime de vakıfsınız…
Arkadaşlarımla başbaşa kaldığım zaman başka ne
konuşabilirim?... Gazetemin büyük hediyelerinden, Mekteplinin
şöyle böyle yapacağından bahsederek bu sayfanın mesuliyetini
unutarak işi ilâncılığa dökmek doğru mu? Hiç şüphesiz hayır!...”
Gazetenin yayın anlayışını Mehmet Sami’nin kendini çocukların
bilgilendirilmesi konusunda sorumlu hissetmesi belirlemiştir. Özellikle
inkılâplar ile ilgili çocukların bilgilenmesi, inkılâpları özümsemesi konusunda
yayıncı olarak üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirdiği söylenebilir.
Sorumluluk anlayışı Mehmet Sami için toplumsal aydınlanmanın da bir
gerekliliği olarak görülmüş ve bu anlayışa paralel yazılar kaleme almıştır.
Gerek kendi yazılarıyla gerek başka yazarların yazılarla bu anlayışa uygun
hareket eden Mektepli Gazetesi “yayımlamış olduğu yazılar, düzenlediği
etkinlikler ve gazetede çocuklara hitap ediş biçimiyle Cumhuriyetçi, idealist,
60
sağlıklı, yenilikçi bir profil çizmiştir.”123 Mehmet Sami’nin bu sorumluluk
bilincini taşımasında kuşkusuz öğretmen olmasının payı büyüktür. Nitekim bir
yazısında bunu dile getiren Mehmet Sami’nin çocuk yayıncısı olmak için
eğitimci olmanın gazeteci olmaktan daha önemli olduğunu şu sözlerle
belirtmektedir:
“[…] Mektep, mektepli, bu bir âlemdir. Bu âlemi ve bu kaynaşan
rüşeymî cemiyeti yakından tanımak ve temyiz etmek için onunla
kaynaşan ve senelerce yıpranan bir kafa lâzım değil mi? Yalnız bir
gazeteci olmak kâfi mi? Hayır: bu bir ihtisas meselesi, bu bir istidat
meselesi, bu bir ilim meselesidir. […]”
Mektepli Gazetesi’nin yayın politikası dönemin diğer süreli çocuk
yayınlarında olduğu gibi Atatürk’e bağlı, Cumhuriyet’in yeniliklerini
benimsemiş bir çizgi taşımaktadır. “Mektepli Gazetesi Cumhuriyet’in yeni
kurulduğu bu dönemde çağdaş uygarlık düzeyine adım atmada ve
devrimlerin çocuklara aktarılmasında büyük rol oynamıştır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin korunmasında ve çağdaş uygarlık düzeyine yükseltilmesinde
Türk halkına düşen görevleri layıkıyla yerine getirmesinin gerekliliğine
inanmış, bunları okuyucularına iletmeyi kendine vazife olarak görmüştür.”124
Gazetenin benimsediği cumhuriyetçi yayın politikası gazetenin içeriğinde öne
çıkan noktalardan birisidir. Gazetenin başyazarı Mehmet Sami Karayel’in
Atatürk ile ilgili kaleme aldığı “Ulu ve Biricik Babamız” [58. Sayı] başlıklı
yazısı gazetenin Atatürk ile ilgili yayın politikasını yansıtır niteliktedir:
“[…] Ulu Babamız, bizim candan ve kalpten sevdiğimiz, ayrılık
kabul etmez bir et kemik gibi bizimle kaynaşan, bizi anlayan ve bizi
bizim gibi düşünen ilahi bir babadır. Ulu Babamızın bize verdiği
nimetleri saymakla tüketemeyiz… Tarihî namusumuzu, millî
namusumuzu, iktisadî namusumuzu, dinî namusumuzu, lisan
namusumuzu, okuma hürriyeti namusumuzu, askerlik ve kuvvet
namusumuzu hep, hep o ilahi Babamız vermiştir. O, öyle bir Baba
ki her şeye kadir, her evladına yetişen ve hepsinin dertlerini
dinleyen bir kudrettir. […]”
Atatürk ile ilgili yazılara çokça yer veren gazetenin, Atatürk için “Gazi
Hazretleri”, “Babamız” gibi ifadeler kullanıldığı görülmektedir. Osmanlı’daki
uygulamalarla Cumhuriyet’teki yeni uygulamalar arasında karşılaştırmanın
sıklıkla yapıldığı gazetede dönemin koşullarının eskisinden çok daha iyi
123 Güliz Şahin, Mektepli Gazetesi’nin İçerik ve Biçim Özellikleri ile Gazetedeki Hikâyelerin Çocuğa
sunduğu Bilişsel ve Ahlaki İletiler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir,2009, s.121.
124 aynı, s.122.
61
olduğu gerekçelerle okuyucularına sunulmuştur. Gazetenin pek çok kısmında
eski-yeni mukayesesinin yapıldığı görülmektedir. Mehmet Sami’nin gazetede
1933 senesinde kaleme aldığı bir yazıda “eski” tanımı şöyledir:
“[…]Eski zihniyet, çölden gelen kuru bir fikir, nasırlanmış, ıslâh ve
nüfuzu kabil olmayan acûbedir.[…]”
Gazetenin eski-yeni mukayesesine sıklıkla yer vermesi gazetenin
yayımlandığı dönemdeki sorumluluk anlayışına bağlıdır. “Mektepli Gazetesi,
Cumhuriyet’in ilanı ile gerçekleştirilen devrimlere ve içinde bulunduğu
dönemin gerçeklerine tüm çıplaklığıyla değinmekte, kendisini yapılması
gerekenleri okurlara bildirmede yol gösterici olarak görmektedir.”125 Ayrıca
Mektepli Gazetesi’nin 1933 yılından itibaren “Maarif Vekaletinin takdir ve
himayesi altında neşrolunur” ifadesiyle yayın hayatına devam etmesi de
gazetenin yayın anlayışını belirgin ölçüde göstermektedir.
Mektepli Gazetesi 1932’de başladığı yayın hayatını 1935 yılına kadar
sürdürmüş, üç yıllık yayın yaşamında zengin içeriğiyle çocuklara her hafta
“arkadaş” olmayı başarabilen bir yayın olmuştur. Cumhuriyet’ten yaklaşık on
yıllık sonra yayın yaşamına başlayan gazete genel olarak Cumhuriyet’in
getirdiği yeniliklerin çocuklara tanıtılması, çocukların bilgilendirilmesi amacı
taşımıştır. Bunun yanında eğlenceli hikâyeleri, romanları, faydalı ve ilginç
yazılarıyla da çocuklara hitap eden gazete Erken Cumhuriyet Dönemi’nin
önemli çocuk yayınlarından biri olmayı başarmıştır.
Mektepli Gazetesi’nin kapanışı gazetenin 140. sayısından itibaren yer
alan yazılarda gazetenin kapanacağının sinyallerinden anlaşılmaktadır.
Gazetenin fiyatındaki düşüşler de bu kapanışın bir göstergesi olmuştur.
Mehmet Sami Karayel’in 141. sayısında derginin sonuna geldiğini
“Dökülüyoruz!..” başlıklı yazıda bu durumu şu şekilde dile getirmiştir:
“Dökülüyoruz!..
[…] Siz çocuklar ve okuyuculara şunu öğreteyim, ama iyi dikkat
ediniz. Bu sırdır. Babıâli sırlarından biri… Bir mecmua durup
dururken birdenbire fevkalade renkli ve cafcaflı çıkmağa başladı mı
biliniz ki; satışı düşmeğe başlamıştır… Son bir ümitle cafcafa
sarılmıştır.
125 Şahin, (2009) s.53.
62
[…] Bakarsınız, sene başı oldu mu türlü, türlü isimlerle ve ilanlarla,
üste de bir çok vaatlerle bir alay mecmua çıkar…
Okuyucularımızın bazıları bu işlerin iç yüzünü bilmedikleri için yeni
hevesle bu yeni çıkan mecmuaya sarılırlar… Beri tarafı bırakırlar…
Bir de bakarsınız çok geçmeden bu yeni mecmua foslar… Nihayet
mortayı çeker… Zavallı arada ne olursa yine biz eskilere olur.
Çünkü; bu gürültü arasında ne de olsa bizim satışlarımızda olur…
Lakin, dokunmaz sürünür geçerler… Ama; hiç olmazsa bize ziyan
yaparlar… İşte, bu sene bu yüzden kızmadık desek yalan
söylerim… Lakin işte; meydan, yeni camide ramazanda vaız veren
Oflu imamın dediği gibi: - Alan da kaçan mı Cennete?”
Mektepli Gazetesi’nin kapanışı Mehmet Sami Karayel’in belirttiği gibi
gazetenin satışında düşüş yaşanmasının yarattığı ekonomik yetersizlikler
olduğu düşünülmektedir. Gazetenin satışında düşüş yaşanmasının sebebinin
ise dönemin çocuk yayınlarındaki rekabetten Mektepli Gazetesi’nin olumsuz
etkilenmesi olduğu söylenebilir. Ancak Mektepli Gazetesi üç yıl gibi az süre
içinde yayın hayatını sürdürmüş bir yayın olsa da içeriğiyle Erken Cumhuriyet
Dönemi’nin önemli bir çocuk yayını olmayı başarabilmiştir.
4.1.1. Mektepli Gazetesi’nin Biçim Boyutu
Toplam 148 sayı (6 cilt) yayımlanan Mektepli Gazetesi’nin ilk 132
sayısı 25 x 19 cm, diğer 16 sayısı ise 24 x 32 cm ebatlarında basılmıştır.∗
Gazetenin bütün sayıları Perşembe günleri çıkmıştır. Gazetenin fiyatı 5
kuruştur. Sayfa sayısı 16 ile 20 arasında değişmektedir.
Gazete ilk sayısından 30. Sayısına kadar İstanbul Halk Matbaası’nda
basılmıştır. 31-35. Sayıları arası İstanbul Letafet Matbaası’nda basılan
gazete, 36-54. Sayıları arasında İstanbul Hamit Bey matbaasında basılmıştır.
55-59. Sayıları arasında İstanbul Selâmet Matbaası’nda, 60. Sayıdan itibaren
son sayıya kadar İstanbul Sebat Matbaası’nda basılmıştır.
Mektepli Gazetesi’nin abonelik fiyatı üç aylık 65 kuruş, altı aylık 125
kuruş, senelik 250 kuruştur. Yabancılar için abonelik koşulu ise, senelik 2
dolar olarak belirlenmiş fakat daha sonraki sayılarda önce 4 liraya sonra 5
liraya yükseltilmiştir. Ancak gazetenin fiyatı son sayılarında satışların
∗ Mektepli Gazetesi’ne Ankara Millî Kütüphane’de mikrofilm yoluyla ulaşıldığından gazetenin
biçimiyle ilgili bu bilgi için “Mektepli Gazetesi’nin İçerik ve Biçim Özellikleri ile Gazetedeki Hikâyelerin
Çocuğa Sunduğu Bilişsel ve Ahlaki İletiler” isimli yüksek lisans tez çalışmasından yararlanılmıştır.
63
düşmesiyle birlikte indirilmiştir. Ucuz abonelik ilanı veren gazete üç aylık
aboneliği 65 kuruştan 40 kuruşa, altı aylık aboneliği 125 kuruştan 80 kuruşa,
bir senelik abonelik ücretini ise 250 kuruştan 150 kuruşa düşürmüştür.
4.1.2. Mektepli Gazetesi’nin İçerik Boyutu
Mektepli Gazetesi’nin içeriğini Erken Cumhuriyet Dönemi’nde
yayımlanmış diğer süreli çocuk yayınlarında olduğu gibi Cumhuriyet’in
getirdiği yeniliklerin oluşturduğu söylenebilir. Gazetede yayımlandığı dönemin
anlayışına paralel olarak millî konular ile ilgili de pek çok yazı bulunmaktadır.
Millî hikâyelerin, millî bilgilerin bulunduğu gazetede çocuklara bir yandan millî
değerler kazandırılırken bir yandan da Cumhuriyet’in yönetimde, kültürde,
sosyal hayatta getirdiği yenilikler anlatılmaktadır. Bu yenilikler anlatılırken
eski uygulamaların şiddetle eleştirildiği görülmektedir. Söz konusu noktaya
örnek teşkil edebilecek “Sarayın İç Yüzü: Halife, Padişah ve Saltanat” [1933]
başlıklı yazıda Osmanlı Devleti’ndeki uygulamalar şöyle eleştirilmiştir:
“[…] Halife; sanki bütün Müslümanların başı idi… Halbuki Türk,
düşmanlar ile harp ettiği zaman en evvela Türkün düşmanları ile
birlik olan oydu.[…]
Padişah; bu, o derece manasız bir lağap idi ki. Sanki, Türk
milletinin bütün malı onundu.. Türk milletinin binlerce senelik
tarihini bile kendisine uydurarak altı yüz seneye indirdi ve asırlar
evvelki büyük ve şanlı tarihi inkâr etti ve kendi sülalesini yaşattı.
Altı yüz sene içinde ana toprakta, ana vatanda bir tek şey
yapılmadı.
Saltanat; dört duvar arasında bir mahalle teşkil eden padişahlar
sarayda milletten uzak, milletin derdini işitmeden, duymadan,
kadınlarla yaşarlardı. Bir gün Türk milletinin derdini dinlemek için
dört duvardan dışarı çıkmazlardı. […]”
Gazetede eski-yeni mukayesesinin yapıldığı yazılarda eski
uygulamaların şiddetle eleştirildiği yazılara sıklıkla rastlanmaktadır. Özellikle
gazetenin sahibi Mehmet Sami’nin yazılarında görülen bu eleştiri
yazılarından biri de 1932 yılında Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti’ni
kıyasladığı bir yazıdır. Mehmet Sami eski uygulamaları eleştirdiği bu
yazısında Osmanlı’yı ve Cumhuriyet’i şu sözlerle karşılaştırmaktadır:
“Osmanlı tarihinde yirmi sekiz Sadrazamın imzalarını bile
atamayacak kadar cahil oldukları muhakkaktır. Padişahın kuşçu ve
yahut ahçıbaşısı bakardınız sadrazam yahut nazır oluvermiş. O
zamanlar okuma yazma bilmeyen bir çok mektep müdürleri, maarif
64
müdürleri çoktu. Bu sözlerime inanınız. Şimdi halk hükûmeti,
Cumhuriyet vardır. Her şeyi milletin Vekilleri yapar.”
Dönemin yeniliklerinin çocuklara kavratılması konusunda üzerine
düşen görevi başarıyla yerine getirdiği düşünülen Mektepli Gazetesi dönemin
inkılâp ile ilgili güncel tartışmalarına da yer vermiştir. Örneğin yayımlandığı
yıllarda Arapça Ezan ve Türkçe Ezan ile ilgili tartışmalar gazeteye de yine
Mehmet Sami tarafından “Arapça Ezan mı Türkçe Ezan mı” [1933] başlıklı
yazıda şu cümlelerle yansımıştır:
“[…] Ezan demek Müslümanları, ibadete çağırmak demektir. Sizi
Arabın birisi, Arapça bir şey söyleyerek çağırsa anlar mısınız?
Hayır?.. Türkçe konuşarak çağırsa anlar ve ona göre hareket
edersiniz. Bu da gösteriyor ki, mürtecilerin, cahillerin iddiaları bilâ
tereddüt küfürdür. Asıl cehennemlik bu heriflerdir. Çünkü bizleri
Allahın huzuruna bilmediğimiz bir lisanla çağırmak istiyorlar. Gene
bilmediğimiz bir lisanla papağan gibi esiresini, üstününü yanlış
okutarak küfre sevkediyorlar. […]”
Dönemin bir diğer tartışmalarından biri olan yeni yıl ile ilgili tartışmalar
da gazeteye yine Mehmet Sami tarafından “Yılbaşı var mıdır?” [1934] başlıklı
yazıda ele alınmıştır. Mehmet Sami, yılbaşının yeni bir adet değil, eski bir
gelenek olduğundan hareketle yılbaşının Türk milleti için kabul edilemez
olduğunu şu sözlerle belirtmektedir:
“[…] Yılbaşı yoktur… Çünkü bir milletin hayatı hesaplı değildir.
Çünkü medenî bir millet mânasız şeylere tapmaz. Çünkü bir
milletin hayatı ebedidir.
Yılbaşı: bu bir yenilik değil eskiliktir. Binaenaleyh eskiyi geride
bırakmak ebediyete yürüyen adımlarımızla daima yeniye doğru
yürümek lâzımdır.
Senebaşı ihtiyar bir sakallı mı? Ne münasebet! Daima yürüyen ve
ebediyete doğru yürüyen bir millet var. İhtiyar ve sakallı ne demek?
[…]”
Mehmet Sami’ye ait bu sözler Mektepli Gazetesi’nin eskiye ve yeniye
karşı tutumunu da açıkça belirtmektedir. Bu örneklerden de hareketle
denilebilir ki Mektepli Gazetesi eskiye ait olan tüm uygulamaları şiddetle
eleştirmiş, yeni olan uygulamaların toplumun menfaatine olacağı inancını
taşımıştır. Nitekim gazetenin yazılarına bu anlayışın sıklıkla yansıdığı
görülmektedir.
65
Mektepli Gazetesi üç yıl gibi kısa bir sürelik yayın hayatında zengin
içeriğiyle çocukların ilgisini canlı tutmayı başarabilmiştir. Hikâyeleri, masalları,
resimsiz hikâyeleri, fıkra gibi türlerin yanı sıra merak uyandıran yazılarıyla da
çocukların ilgisini çekmeyi başarabilmiştir. Okurların merak anlayışını
harekete geçirecek bölümlerin farklı adlarla da gazetede yer tuttuğu
görülmektedir. “Bilmediğimiz Şeyler”, “Bilmediğimiz İnsanlar”, “Bilmediğimiz
Yerler”, “Garip Şeyler”, “İnanılmayacak Şeyler” başlıklı köşeler bunlardan
bazılarıdır. Gazetede okurlara merak uyandıran yazılar bazen farklı
köşelerde görülebilmektedir. Örneğin Mehmet Sami Karayel’in “hoca” takma
ismiyle kaleme aldığı “Hoca Diyor ki” bölümünde “Karada Yaşayan Balık var
mıdır?” “Dünya kaç yaşında?” gibi soruların yanıtının arandığı görülmektedir.
Gazetede 86. sayıdan itibaren sıklıkla görülen “Faydalı Bilgiler” köşesiyle de
okurlara öğretici ve bilgilendirici bilgiler verilmiştir. Kimi zaman “Meraklı ve
Faydalı Bilgiler” başlığı altında da yer alan köşe gazetenin önemli bir kısmını
oluşturmaktadır.
Mektepli Gazetesi’nde okurları bilgilendirici bölümlerin bazıları da tarihî
bilgilerin verildiği köşelerdir. “Tarihî Gezinti” ve “Tarih Sahifesi” başlıklı
bölümlerde okuyuculara Türkiye’nin tarihî özellikleri ile öne çıkan yerler ile
ilgili ve tarihi konular hakkında bilgi verilmiştir. “Tarihî Gezinti” bölümünde
Ankara, Bursa, İstanbul gibi Türkiye’nin önemli tarihî yerleri ile ilgili bilgiler
bulunmaktadır.
Gazete güncel konular hakkında da okuyucularını bilgilendirmeyi ihmal
etmemiştir. “Dünyanın Dört Köşesinde”, “Dünyada Neler Oluyor?”, “Dünyada
Ne Var Ne Yok”, “Dünyada Olup Bitenler”, “Resimli Dünya Haberleri” gibi
başlıklarla okurlarına dünyadan haberler aktarmıştır.
Mektepli Gazetesi’ni içerik yönünden dönemin diğer yayınlarından
ayıran en önemli özelliği yabancı dil öğretimine yer vermesidir. Yabancı dil
öğretimi 35. sayıda “Fransızca Nasıl Öğrenilir?” başlığıyla başlamış zaman
zaman ara verse de 103. sayıya kadar devam etmiştir. “Yepyeni ve
Bambaşka bir Usulle Fransızca Nasıl Öğrenilir?”, “Karşılıklı Tercümelerle
Fransızcayı Öğreniyorum”, “Fransızcayı Öğreniyorum” başlıklı derslerle
Fransızca öğretimine devam etmiştir. Mektepli Gazetesi dil öğretiminde
66
Fransızca ile yetinmemiş İngilizceye de yer vermiştir. “En Kısa Bir Zamanda
İngilizce Nasıl Öğrenilir?” başlığıyla 38. sayıda başlanan İngilizce öğretimi
birkaç sayı hariç 50. sayıya kadar devam etmiştir.
Mektepli Gazetesi’ni, dönemin diğer yayınlarından farklı kılan bir diğer
özelliği de gazetenin sinema ile ilgili pek çok yazıya sahip olmasıdır. Okurlara
dönemin sinema ve tiyatro oyuncuları hakkında bilgiler veren gazetede yer
alan yazılardan bazıları şöyledir: “Bin Çocuğun Çevirdiği Bir Film” [Sayı.17],
“Trader Hom” [Sayı. 18], “Maurice Chevalier’ın Yerini Kim Alacak?” [Sayı.
28], “Sesli Filmin Tarihi” [Sayı. 28], “Büyük Eserler Filme Alınıyor” [Sayı. 32],
“Renkli Film Nasıl Yapılır?” [Sayı. 68].
Erken Cumhuriyet Dönemi’nin genel eğitim politikasına paralel olarak
beden sağlığına ve spora verilen önemin Mektepli Gazetesi’nde de “Spor”
köşesiyle yansıdığı görülmektedir. Bu köşe, ilk sayıdan itibaren
yayımlanmaya başlanmış dönemin spor karşılaşmalarının haberlerinin
verildiği, yeni spor tanıtımlarının yapıldığı etkin bir alan olmuştur. Bu köşede
sporcu takma ismiyle yazılan yazılar gazetenin başyazarlarından Mehmet
Sami Karayel’e ait olduğu ilerleyen sayılarda anlaşılmıştır. Dönemin beden
sağlığına verilen öneminden hareketle izcilik ve jimnastik de yine gazetenin
yer verdiği konuların başında yer almıştır.
Mektepli Gazetesi’nin genel olarak en önemli köşesi gazetenin
genellikle üçüncü sayfasında yer alan Mehmet Sami Karayel tarafından
kaleme alınan “Baş Başa” adlı köşedir. Karayel, bu köşede bazen
okuyucularına duyuruları dile getirmiş, bazen önemli gün ve olaylardan
bahsetmiştir. Yerli malı konusunda da yazıların bulunduğu “Baş Başa” isimli
köşede kendi adıyla kaleme aldığı yazılarda okurlara seslenen Karayel’in
gazetede yer alan diğer köşeleri 134, 135 ve 136. sayılarda yer alan “Baş
Yazı” köşesi, 25. sayıdaki “Vatani Bilgiler” köşesi, 20 ve 21. sayılardaki “Milli
Bilgiler” köşesidir.
Mektepli Gazetesi’nde dikkat çeken bir nokta da gazetede reklamların
sıklıkla yer almasıdır. Özellikle 126. sayıdan 148. sayıya kadar tüm sayılarda
reklam bulunmaktadır. Reklamlar gazetenin son sayfalarında yer almıştır.
67
Sümerbank, İş Bankası, elektrik süpürgesi, un, spor malzemesi, fotoğraf
malzemesi gazetede yer alan reklamlardan bazılarıdır.
Gazetede dönemin diğer çocuk yayınlarında olduğu gibi çeşitli takma
isimlerle yazılmış yazılar mevuttur. Bunları kimin yazdığı bilinmemektedir.
“Büyük Ağabey” takma adıyla “Bize Yazınız; Ne olduğunu Söyliyelim” ve
“Nasıl Adam Olduğunuzu Bilin!” başlıkları altında yazılar mevcuttur. Bu yazar,
okuyuculardan gelen yazıları analiz ederek okuyucuların hatalarını
düzeltmeleri için tavsiyelerde bulunmuştur. Gazetede ayrıca “Masalcı”,
“Tebeşir”, “Seyyah” takma adıyla yazıları bulunan yazarlar da bulunmaktadır.
Bunlardan Masalcı’nın “Hık Demiş Burnundan Düşmüşün Masalı” [47. Sayı],
“Tilkiden Daha Kurnaz Dört Çocuk” [49. Sayı] gibi masalları bulunmakta;
Tebeşir’in ise “ Mavi Şeytanlar” [1. Sayı] ve ”Abbas Döndü Dolaştı” [2. Sayı]
adlı iki tane hikâyesi bulunmaktadır.
Gazetenin başyazarlarından biri de Tarık Hilmi (Ta- Hil)’dir. “Deliler
Arasında” başlıklı yazı dizisinin sahibi olan Tarık Hilmi “Hayvanların da bir
lisanı var mıdır?” , “Seyahat Maceraları” başlıklı yazılarıyla gazetede yerini
almaktadır. Ayrıca 106. sayıda gazetede ek olarak yayımlanan “Çöl Vahşileri
(Osman Amcanın Mirası)” isimli romanı da M. Sami Karayel ile birlikte
kaleme almışlardır.
Mektepli Gazetesi’nin içerik boyutunu dönemin önemli inkılâpları ile
ilgili yazılan yazılar oluşturmaktadır. Bu yazılara örnek olabilecek yazılardan
bir tanesi Galatasaray Lisesi’nden Hikmet Şahap’ın Harf inkılâbıyla ilgili
yazısıdır:
“ […] Çok güç okunan eski harfler mezara gömülür gömülmez, ana
baba, çoluk-çocuk bu yazıyı sinesine basmış ona azamî gayretini
sarf ederek öğrenip cehaleti taassubu da ortadan yok etmiştir. Bu
suretle bu derin ve ince zekanın son emeli de olmuş, Türk yurdu
cehalet ve taassup perdesinden sıyrılarak Türk vatanı fertlerinin
yegâne emeli olan yurtlarının payidar olmasına dört elle
sarılmışlardır. Bundan sonra Türkiye terakki yolunda son süratle
ilerleyecek, kendisine düşman olanları tepeleyecek, ölmiyecek
fakat yaşayacaktır.”
Gazetede harf inkılâbı ile ilgili yazıların yanı sıra Türkçe ile ilgili olarak
1933 senesinde gazetede düzenlenmeye başlanan “Öz Türkçe Yazı
Müsabakası” dır. Müsabakada çocukların sadece öz Türkçe kelimeler
68
kullanılması istenmiştir. Gazetede yazı müsabakası için çocuklara çağrı
yapılırken şöyle sesleniliyor:
“Bütün gençlik! Ve bütün Türk milleti! Ulu gazimizin gösterdiği yolu
tutarak öz dile doğru sefere çıkalım.”
Bu yarışma çocukların öz Türkçe kelimeleri öğrenip benimsemesini
kolaylaştırmaya olanak sağlamıştır. Öte yandan bu gibi müsabakalar
gazetenin okurlarıyla olan bağını da güçlendirmektedir. Mektepli Gazetesi
okurlarıyla olan ilişkisini arttırmak için yaptığı bir diğer köşe de 1934 yılında
“Mektepli Okuyucularının Sahifesi” isimlidir. Bu köşede okurların gazeteye
gönderdiği yazılar yayımlanmıştır.
Mektepli Gazetesi üç yıl sürdürdüğü yayın hayatında okurlarıyla
iletişimini canlı tutmaya çalışması, çocuklara yönelik hikâye, masal, roman,
fıkra, piyes gibi farklı türlerle oldukça kapsamlı bir içerik sunması ve dönemin
güncel gelişmeleri ile ilgili çocukları bilgilendirmesi gibi pek çok konuda iz
bırakmıştır. Gazetenin içerik boyutunu ise genelde dönemin eğitim
politikasına paralel anlayışta yazılar oluşturmuştur.
4.1.2.1. Mektepli Gazetesi’nin Çocukluk Anlayışı
Mektepli Gazetesi’nde çocukluk anlayışı Erken Cumhuriyet döneminin
diğer süreli yayınlarında da görüldüğü gibi çocuğun geleceğin yetişkini
görülmesi anlayışında temellenir. Dönemin çocuğu yaşadığı dönemin çocuğu
olmasından ziyade geleceğin yetişkini, Cumhuriyet’in bekçisi yahut
muhafızıdır. Bu anlayışla çocuklara verilen öğütlere Mektepli Gazetesi’nde de
rastlanmaktadır.
Dönemin çocuk anlayışında olduğu gibi Mektepli Gazetesi’nde de
amaç çocuğun Cumhuriyet ile birlikte getirilen yenilikleri kabullenmesidir.
Çocuktan beklenen Cumhuriyet’in inkılâplarını benimsemek kadar inkılâbın
koruyuculuğunu da üstlenmektir. 1933 yılında gazetenin başyazarı Mehmet
Sami’nin şu sözleri gazetenin çocuk algısını da ortaya koymaktadır:
69
“Türkiye’de eski zihniyeti ve eski ruhu yıkmanın, yeni ve Türklüğe
has bir varlık vücude getirmenin en büyük vazifesi inkılâbın
çocuğuna düşen bir iştir.[…]
İnkılâbın çocuğu yemek yemesinde, giyinmesinde, felsefî
görüşlerinde iğdeleşmiş, keçiboynuzu gibi kup kuru bir varlıkla
hareket edemez… mazi toprağa gömülmeli…
Mazi esasen bizim malımız olmayan ve bizimle yaşamayan bir
hayat idi… Türkün hayatî varlıkları ne sarayın zihniyetine ve ne de
onun etrafında toplanmış olan müstevli dalkavukların
yaşayışlarına, düşünüşlerine benzemiyordu ve benzemedi.
Mazinin tekkesi ve şeyhi, medresesi ve softası hortlamamak için
inkılâbın çocuğu bu köhne zihniyetin gömüldüğü mezara kuvvetli
ve imanlı bir fikirle basmalıdır. […]
[…] İnkılâbın çocuğu olan bizler, büyük bir kıskançlıkla gönül ve
kafa birliği ile inkılâbı takviye etmeli, yep yeni bir fikirle eski
zihniyetin arada sırada sırıtan dişlerini kırmalıyız. […]”
Gazetede çocuklardan beklenen, yeni inkılâpların benimsenmesi ve
bu inkılâpların koruyuculuğunu üstlenmektir. Gazetenin yayımlandığı yıllarda
bazı yeniliklerle ilgili yapılan tartışmaların varlığı da gazetenin “inkılâbın
çocuğu” diye tanımladığı çocuklardan bu konuda hassas davranmasını
gerekli kılmaktadır. Örneğin gazetenin yayımlandığı yıllarda Arapça ezan
yerine Türkçe ezan okunması ülkede bazı tartışmalara yol açmıştır. Mektepli
Gazetesi de bu ve bunun gibi konularda inkılâpların savunucusu olmuş ve
“inkılâp çocukları”ndan inkılâpların savunucusu ve koruyucusu olmasını
istemiştir.
Gazetede çocuklara verilen öğütlerde bir büyüğün küçükle konuşur
gibi bir üslup göze çarpmaktadır. Gazetenin başyazarı Mehmet Sami kimi
zaman “Baş başa” köşesinde kimi zaman başka köşelerde gazetenin sahibi
ve başyazarı olmasının verdiği sorumlulukla okurlara nasihatler vermektedir.
Çocukların millî mücadele dönemini yaşamamış olması sebebiyle bilgisiz
olduklarından hareketle onlara millî bilgileri veren gazetede Mehmet Sami’nin
“Ecnebilere karşı Türklüğü ve Türk harsını korumak” [1933] başlıklı yazısında
çocuklara millî mücadele yılları şöyle anlatılmaktadır:
“Siz bizim gibi acılar görmediniz… Babalarınıza sorar ve anlarsınız
o vakit bizim ne hicaplar duyduğumuzu, nelere maruz kaldığımızı
inanılmayacak bir masal gibi heycanla ve merakla
dinleyebilirsiniz…[…]”
70
Çocuklardan beklenen inkılâpların koruyucusu olmalarıyla birlikte pek
çok konuda da bilgi sahip olmaktır. Mehmet Sami’nin Millî Bilgiler bölümünde
kaleme aldığı “Dünya yüzünde Türk dili konuşanlar 15 milyon değil 65
milyondur. Türk nüfsu da 75 milyondur” [1933] başlıklı yazıda çocuklara
dünyada Türkçe konuşan insanların bilinenden fazla olduğu anlatılırken
çocukların da bu konuda bilinçlendirilmesi istenmektedir:
“[…] Türkçe dünya yüzünde konuşulan diller meydanında birinciler
içinde olduğu gibi toplu nüfus itibari ile de dünya milletleri içinde
birinciler meydanındadır. Bunu oku ve bil! Kendini tanı…”
Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarında görülen
inkılâplara ve Cumhuriyet’e karşı sorumluluk Mektepli Gazetesi’nde de
kendini hissettirmiştir. Bu sorumluluk anlayışıyla çocuklara hitap eden gazete
çocukları “geleceğin teminatı” ya da “geleceğin yetişkini” olarak görmektedir.
Gazetenin başyazarı Mehmet Sami Karayel’in gazetedeki şu cümleleri
gazetenin sorumluluk anlayışını göstermektedir:
“[…] İnkılâbın çocuğu gayri-ahlâkî yazıları, gayri-ahlâkî resimleri
muhitinden tard etmek için kendi kendine vazife almış vaziyettedir.
Mektep adını, mektep hayatını âlet ve vasıta ederek çocuklarımızı
gayri-ahlâki yazılar ve resimlerle karşılaştırmayız… yetişecek ve
yetişmiş çocuklarımız inkılâba emanet edilmiştir. […]Mektepli
Gazetesi, uygunsuz neşriyat ile mektep ve mekteplinin saf ve bakir
yurduna girmeğe cesaret eden cahilâne ve dekolte yazılara
hücumu vazife bilir… [...]”
Mektepli Gazetesi’nde çocuk anlayışı çocuğun “inkılâbın çocuğu”
olarak tanımlanması olarak özetlenebilir. İnkılâp yetişecek ve yetişmiş
çocuklara emanet edildiğinden çocuğun aslî görevi, inkılâbı korumak ve
yenilikleri savunmaktır. Bu görev anlayışını da Mektepli Gazetesi bir
gazetenin sorumluluğu olarak görmüş ve yayın anlayışını bu doğrultuda
sürdürmüştür.
4.1.2.2. Mektepli Gazetesi’nde Yer Alan Hikâye, Masal ve Romanlar
Mektepli Gazetesi’nin bünyesinde çok sayıda hikâye ve masala yer
verilmiştir. Gazetede yer alan hikâye, masal ve romanlar genelde çocukların
ilgilerini çekecek niteliktedir. Gazetede ayrıca çeviri hikâye ve romanlara
fazlaca yer verilmiştir. Dönemin diğer süreli çocuk yayınlarında olduğu gibi
71
kimin yazdığı bilinmeyen masal ve hikâyelere Mektepli Gazetesi’nde de
rastlanmaktadır. Örneğin “masalcı” takma isimlerle yazılmış masalları kimin
yazdığı bilinmemektedir.
Gazetedeki hikâyelerde göze çarpan nokta hikâyelerin büyük
çoğunda seyyahların yurtdışı maceraları ve onların başka ülkelere gitme ve
keşfetme isteği anlatılmıştır. Böyle hikâyelerin çocuklarda merak ve öğrenme
isteğini tetikleyici bir etki yapacağı düşünülebilir.
Gazetede masallar bazen tek tek bazen seriler hâlinde yayımlanmıştır.
Gazetede en çok yayımlanan masal serisi “Dilekle Çilek Kardeşlerin
Masalları” isimli Kemal Sahir imzalı seridir.
Araştırma kapsamında gazetede incelenen hikâye ve masallar tablo
4.1.’de gösterilmiştir.
72
Tablo.4.1. Mektepli Gazetesi’nde İncelenen Hikâye ve Masallar
Sıra
Numara
Metin Adı
Türü
Yazarı
1 1 Mavi Şeytanlar Hikâye Tebeşir
2 2-5 Büyülü Sultan Masal M. Sami
Karayel
3 3-6 Dalgaların Altında Hikâye Çev.Vedat
Galip
4 6-10 Masal… Üç Elmaslı Kırbaç Masal ---
5 11-12 İki Düşman Hikâye Çev.Vedat
Galip
6 13-14 Dişi Boanın İntikamı Hikâye Çev.Vedat
Galip
7 17-18 Fener Bekçisinin Oğlu Hikâye Vedat Galip
8 19-20 Siberyada Üç Türk Hikâye Vedat Galip
9 22-23 Pigme Cücelerin Ormanında Hikâye Çev.Vedat
Galip
10 24-25 Orangutanın Cinayeti Hikâye Çev.Vedat
Galip
11 26-27 Deniz Ortasında Hikâye Vedat Galip
12 28-29 Koçinçin Çöllerinde Hikâye Çev.Vedat
Galip
13 31-36 Altın Okun Sergüzeştleri Masal M. Sami
Karayel
14 34-36 Ea-Kiro Yanardağında Hikâye Çev.Vedat
Galip
15 37-39 Bir Damla Su İçin Hikâye Çev.Vedat
Galip
16 43-46 Arslan Yelesi Hikâye ---
17 47 Hık Demiş Burnundan
Düşmüşün Hikâyesi
Masal Masalcı
18 47-49 Esrarengiz İhtiyar Hikâye Çev.Vedat
Galip
19 49 Tilkiden Daha Kurnaz Dört
Çocuk
Masal ---
73
20 50-52 Maymunun Cinayeti Hikâye Çev.Vedat
Galip
21 51 Kurt Yavrusu Kirpiyi Kestane
Gibi Yedi
Masal Masalcı
22 52-55 Küçük Yusuf ve Orman Cücesi Masal Suat Derviş
Baraner
23 53-55 Kasadaki Adam Hikâye ---
24 56-57 Pasaportsuz Serseri Hikâye Çev.Vedat
Galip
25 58 Mehmetçik Süngü Hücumunda Hikâye M.Sami
Karayel
26 59-61 Yalandan mı Sahiden mi? Hikâye Çev.Vedat
Galip
27 62-63 Uçan Para Çantası Hikâye Çev.Vedat
Galip
28 63-64 Altın Dökülen Ağaç Masal Kemal Sahir
29 65 Uçurtma Bayramı Hikâye ---
30 65-66 Kırk Haramilere Oynanan
Oyun
Masal Kemal Sahir
31 67-68 Zilli Azrail Masal Kemal Sahir
32 69-71 Devler Arasında Masal Kemal Sahir
33 70 Cimrinin Korktuğu Başına
Geldi
Hikâye Vedat Galip
34 71 Üst Üste İki Tokat Hikâye Vedat Galip
35 72-73 Çileğin Muvaffakiyeti Masal Kemal Sahir
36 74-77 Fare, Eşek, Ayı Masal Kemal Sahir
37 75 Çıldıran Devekuşu Hikâye Vedat Galip
38 77 Fareyi Görünce Hikâye Naci Sadullah
39 78-82 Yeni Zaferler Peşinde Masal Kemal Sahir
40 79 Bir Ev Halkını Korkutan Kapı Hikâye Hikâyeci Başı
41 83-88 Dilekle Çilek İstanbul’da Masal Kemal Sahir
42 83-84 Dirilen Ölü Hikâye Çev. Erol
Tekin
43 83-84 Casus Hikâye Kemal Sahir
44 118 Maymunun Evi Masal ---
45 121-129 Bir Çin Masalı Masal Nusret Safa
74
Mektepli Gazetesi’nde çeviri hikâyelerle birlikte çeviri romanlar da
bulunmaktadır. Mehmet Sami Karayel bu konuda da gazetenin önemli
isimlerinden biri olmuştur. “Kaptan Gran’ın Çocukları” [1-59], “Esrarengiz
Ada” [38-97], “Kaptan Nemo” [104-134] , “Binbir Macera Yahut Harikulâde Bir
Seyahat” [134-148] romanları Karayel’in çevirisini yaptığı romanlardır. Çeviri
hikâyeleriyle birlikte çeviri romanları olan Vedat Galip ‘in çevirdiği romanlar
“Hırçın Kız” ve “Meteliksiz Seyyahlar” isimli romanlardır. Gazetede çeviri
romanlarıyla tanınan bir diğer isim de Turan Emin’dir. Turan Emin’in “Kırmızı
Derililer Arasında” adlı romanı gazetenin 136. sayı ile 146. sayıları arasında
yayımlanmıştır.
Çeviri romanlar haricinde gazetede yazılan romanlarda da yine
gazeten başyazarı Mehmet Sami Karayel görülmektedir. Karayel’in romanları
gazetenin “Tarihi ve Milli Roman” köşesinde yer almıştır. Karayel’in Tarık
Hilmi ile birlikte kaleme aldığı “Çöl Vahşileri (Osman Amcanın Mirası)” isimli
roman 106. sayıda gazetenin yanında ek olarak verilmiştir. Nusret Safa
Coşkun’un kaleme aldığı “Mekteplinin Büyük Tarihsel Romanı: Gökün Oğlu
Coşkun
46 124 Kardeş Sevgisi Hikâye Çev. Selçuk
Evrenos
47 124 Fatoş’un İntikamı Hikâye Meserret
Sözen
48 128 Komşu Kavgası Hikâye Sevim Levend
49 128 Vahşi Kadın Hikâye Bahaeddin
Yücel
50 129 Kurtlarla Karşı Karşıya Hikâye M.Sami
Karayel
51 130-131 Bir Yamyam Masalı Masal Macide Macid
Taş
52 131 Saç Suyu Hikâye Selahattin
Aşkın
53 141 Yırtıcı Kuş Hikâye Dündar Kat
75
Hakanın Kızı” isimli roman ise gazetenin kapanması sebebiyle
tamamlanamamıştır.
4.1.2.3. Mektepli Gazetesi’nin Metinlerin Değer Aktarımı Açısından İşlevi
Süreli çocuk yayınları sosyalleşme vasıtaları olarak değer aktarımı
işlevine sahip kitle iletişim araçlarıdır. “Değerler, insanla özdeşleşmiştir. Yani
sosyalleşme sürecinde değerler kişiler tarafından öğrenilmekte ve
üstlenilmektedir.”126 Çocukların sosyalleşme sürecinde değerleri onlara
öğreten aile, okul, çevrenin yanı sıra kitle iletişim araçları da etkin rol oynar.
Erken Cumhuriyet Döneminin kitle iletişim aracı olan süreli çocuk yayınları da
bu süreçte çocuklara değer aktarımı sağlayan vasıtalardandır.
“Değer(ler), kültürel olarak şekillendirilmiştir ve aynı zamanda kültür
üzerinde de yönlendirici olarak etki etmektedir. Bu bakımdan değerler, belli
bir kültürün gelişme süreci içinde şekil almaktadır. Bu da genel olarak
sembol, moral ve estetik normlar, davranış şekilleri olarak belirginleşir. Bu
açıdan değerler kültürün esasını oluşturmaktadır.”127 “Hiçbir toplum
düşünülemez ki, bu toplumda ideal düşünme ve davranma yolları, o
toplumda kabul edilen, iyinin, kötünün, güzelin, çirkinin vb. belirlenmesi
değerler tarafından oluşturulmamış olsun.”128
Süreli yayınlar vasıtasıyla çocuklar içinde yaşadıkları toplumun doğruyanlış,
güzel-çirkin gibi belli değerlerini benimserler. Bu süreçte süreli
yayınlar içeriğindeki yazılar, hikâyeler, masallar veya romanlar gibi farklı
türlerle aktif rol oynarlar. Mektepli Gazetesi’nde de çok sayıda yer alan
hikâyeler bu süreçte ele alınabilir. “Belirli bir zaman dilimi içinde yineleyici
yönleriyle çocuk, aktarılan öykünün özünü, ana fikrini, öğretmenin, arkadaş
kümesinin, yaşama ortamının da etkisiyle alır. Onu kendi yaşam biçimiyle,
126 Özensel, s.231
127 Özensel, s.231
128 S.237
76
deneyimleriyle de karşılaştırarak içinde yer aldığı toplum düzeni hakkında
bilgi edinir.”129
Hikâyeler gibi masallar da çocuklara yaşadıkları topluma hazırlayan,
toplumun mevcut değerlerini aktaran çocuk edebiyatı ürünlerindendir.
“Masallar, doğdukları toplumun, korku, başarısızlık, ideal gibi ortak
duygularını da yansıtır. Burada, bir milletin yaşayışına, alışkanlıklarına ve
düşünce yapısına rastlamak mümkündür.”130 Bu nedenle masalların
çocuklara yaşadıkları toplum hakkında bilgi veren, onları topluma hazırlayan
önemli bir kaynak olduğu gerçektir.
Mektepli Gazetesi’nde de araştırma kapsamında incelenen metinler
hikâye ve masal olmak üzere iki türle sınırlandırılmıştır. Tablo 4.1.’de görülen
hikâye ve masallar araştırmaya konu olmuştur. Tablodaki bazı masallar seri
hâlinde yayımlanmış fakat ayrıca belirtilmemiştir. Gazetede incelenen
hikâyelerde verilen mesajlar değerlendirildiğinde çocukları iyilik yapmaya
teşvik eden hikâyelerin sayıca üstün olduğu söylenebilir. Çocuklara sıklıkla
verilen mesajlar “yardımsever olmak, “sorumlu olmak”, “dürüst olmak” olarak
sıralanabilir.
4.1.2.4. Mektepli Gazetesi’nde Kız Çocuklarına Yönelik Etkinlikler
Mektepli Gazetesi’nde kızlara özel bölümler gazetenin ilk yıllarında
görülmemiştir. Nitekim gazetenin ilk sayılarında “Kız ve erkek talebe için
Perşembe günleri neşredilir. ‘Mektepli’ gazetesidir.” sloganı da gazetenin
cinsiyet ayrımı gözetmeden çıkarıldığını gösterir niteliktedir.
İlerleyen sayılarda gazetede kızlar için özel bölümler görülmeye
başlanmıştır. Meserret Sükûti Sözen imzalı “Kızlarımız İçin Ev Bilgisi”,
Selçuk Evrenos imzalı “Kızlarımızın Sütunu” , İffet Şükrü’ye ait “Kız
Okurlarımıza”, isimli köşeler gazetede yerini almaya başlamıştır. Meserret
Sükûti Sözen’in köşesi “Kızlarımız İçin Ev bilgisi” [121.sayı] isimli köşenin ilk
yazısında yazar kızlara şöyle seslenmektedir:
129 Elkin, age, s. 99.
130 Gürel, Z., Temizyürek, F., Şahbaz, N.K., 2007, Çocuk Edebiyatı, Öncü Basımevi, Ankara, s.45.
77
“Her hafta bu sayfada size, bir ev hanımına lâzım olan ev, elişleri
öğretecek ve bu çerçiveye dahil mevzular üzerinde bütün
müşkillerinize cevap vereceğim.”
Kızlara yönelik yazılan bu yazılar kızların ileride bir ev hanımı olacağı
anlayışından hareketle kızlara yönelik yemek yapma, dikiş dikme gibi
derslerin verildiği bölümler olmuştur. Örneğin Selçuk Evrenos’un yazdığı
“Kızlarımızın bilmesi lâzım gelen şeyler” başlıklı yazıda mürekkep lekesinin
nasıl çıkarılması gerektiği sadece kız çocuklarının bilmesi gereken bir durum
gibi anlatılmıştır. Kimi zaman yemek tariflerinin de verildiği kızlara yönelik bu
köşeler Mektepli Gazetesi’nin kız çocuklara yönelik bakışını göstermektedir.
4.2. Çocuk Dergisinin Genel Özellikleri
Çocuk 1926 yılında Ankara’da Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından
çıkarılan Türk Çocuğu dergisinin devamı olarak 1936-1948 yılları arası yayın
hayatını sürdürmüş süreli bir çocuk yayınıdır. Dergi 1926 tarihli ilk sayısında
Türk Çocuğu adıyla çıkmış, ikinci sayıdan itibaren Gürbüz Türk Çocuğu
adıyla 1935 yılına kadar yayın yaşamını sürdürmüştür. 1936 yılında ise
Çocuk ismini alarak on iki yıl boyunca tam anlamıyla çocuklar için çıkarılan
bir dergi olmuştur. “Aylık bir süreli yayın olan Türk Çocuğu tam anlamıyla bir
çocuk dergisi sayılmaz.”131 Himaye-i Etfal Cemiyeti Başkanı Doktor Fuad
[Umay]’ın sahip olduğu Türk Çocuğu dergisi genel olarak bu kuruluşun
politikalarını destekler mahiyette yayın yapmıştır. Türk Çocuğu dergisinin ilk
nüshanın başyazısında mecmua, gayesini, “Gürbüz Türk Çocuğu Niçin
İntişar ediyor?” başlıklı yazıyla şu şekilde dile getirmiştir:
“Mecmuamız birbirine sıkı münasebeti olan iki gaye ile
çıkıyor:
1.Türk Çocuğu’nu gürbüz yetiştirmek
2.Gürbüz Türk çocuklardan kuvvetli, sağlam bir millet
vücuda getirmek”132
Çocukların sağlıklı olmalarını sağlamayı kendine amaç edinen Türk
Çocuğu dergisi ikinci sayıdan itibaren isminin başına küçük puntolarla gürbüz
kelimesini ekleyerek “Gürbüz Türk Çocuğu” ismiyle yayın hayatına devam
etmiştir. Buradaki “gürbüz” kelimesi hem derginin yayımlanma gayesini
131 Cüneyd Okay, Eski Harfli Çocuk Dergileri, 1999, s.205.
132 Elif Konar, s.8
78
göstermekte hem de derginin Himaye-i Etfal Cemiyeti ile olan bağını ortaya
koymaktadır. Gürbüz Türk Çocuğu dergisi vasıtasıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti
de toplumda üstlendiği misyonu halka duyurma fırsatı yakalamıştır. “Dergi bir
taraftan cemiyetin hükümetin çocuk politikasına yön verme çabasının bir
parçasıdır, diğer taraftan da devletin çocuğa verdiği büyük önem ve değeri
yansıtır. Sağlıklı ve iyi yetiştirilmiş çocuk ile ülkenin istikbali arasındaki
bağlantı, himayeye muhtaç çocukların durumu, çocuğun beden ve ruh
sağlığını korumak için neler yapmak gerektiği ve vatana faydalı evlat
yetiştirmek için dikkat edilmesi gereken hususlar yetişkinlere yönelik yazılarla
vurgulanır.”133 Gürbüz Türk Çocuğu dergisinin ilerleyen sayılarında çocuklar
için oyunlar, şiirler, gürbüz çocuk müsabakaları, ödüllü sorular yer almaya
başlamış; fakat dergide sağlık konuları her zaman ön planda kalmıştır.
Nitekim derginin ilk sayısında da göze çarpan nokta Türk çocuklarının
sağlığına verilen önemdir. Öyle ki bu anlayışın derginin ismine kadar
yansıdığı görülmektedir.
“Gürbüz Türk Çocuğu dergisi, geleceği teminat altına almada ilk yolun
çocuğa değer vermekten geçtiğini fark eden hükümetin ciddi ve bilinçli çocuk
politikasını yansıtan bir süreli yayındır.”134 Dergi 1935 yılına kadar 108 sayı
çıkmış ve genel anlamda resmî devletin çocuk politikasının paralelinde yayın
anlayışına sahip olmuştur.
Derginin tam anlamıyla çocuklara yönelik çıkarılmaya başlanması ise
derginin ismindeki değişiklik ile kendini göstermiştir. Derginin “Çocuk” adıyla
yayımlanmaya başlandığı ilk sayısında (1936/İkincikanun) bu gerekçe
okurlara şu şekilde açıklanmıştır:
“Çocuk Esirgeme Kurumu şimdiye kadar kendisine yapılan
müracaatları nazarı dikkate alarak, Gürbüz Çocuk mecmuasını bu
sayıdan itibaren Çocuk adile ve yalnız genç okuyucuları için
çıkarmağa karar verdi.
Çocuk’a ara sıra ana babaları, çocuk terbiyecilerini
alâkadar eden yazılar da konacak, fakat bu yazılar Çocuk’un asıl
neşriyatını sayıca dahi küçültmiyecektir. […]”
133 Alev Sınar Çılgın, “Genç Cumhuriyet’in Ütopyası: Gürbüz Türk Çocuğu”, Uludağ Üniversitesi Fen‐
Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt.5, sayı.6, 2004.s.100.
134 Çılgın, age, s.118.
79
Görüldüğü gibi dergi, Çocuk adını alarak sadece çocuklara yönelik bir
yayın anlayışına sahip olacağının sinyallerini vermeye başlamıştır. Ayrıca
dergide anne babaları, öğretmenleri de ilgilendiren yazıların bulunacağını,
fakat bunların derginin içinde az yer tutacağının teminatını vermeyi de ihmal
etmemiştir.
Çocuk dergisinin sahibi bir dönem milletvekilliği yapmış, Erken
Cumhuriyet dönemimin önemli isimlerinden olan Mehmed Fuat [Umay]’dır.
“Mehmed Fuat 24 Şubat 1885’te Kırklareli’de doğdu. İlkokul ve rüşdîye
mektebini Kırklareli’de, idadiyi Edirne ‘de Edirne İdadi’nde okudu. Daha sonra
İstanbul Tıbbiye Mektebi’ne girerek 1910’da mezuniyetle doktorluk mesleğine
başladı. Balkan Harbi sonrası 28 Ağustos 1913’te Kırklareli Belediye
Tabipliğine getirildi. Burada bulunduğu süre içinde, hemşerilerinin sağlık
problemleri ile yakından ilgilendiği gibi, sosyal meselelere de el attı. Balkan
Harbi’nin bıraktığı acıları dindirmeye çalışarak, öksüz ve yetim çocukların
ihtiyaçlarını gidermek amacıyla Himâye-i Etfâl Cemiyeti (Çocuk Esirgeme
Kurumu) Kırklareli şubesini kurdu. I. Dönem Büyük Millet Meclisi’ne 1920-
1923 yılları arasında Bolu Milletvekili olarak, 1923-1950 yıllarında da II.
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Kırklareli milletvekili olarak görev
yaptı. 1934’te soyadı kanunuyla beraber Dr. Fuad Beye, Türk çocuklarına
verdiği hizmetlerden dolayı eski Türk dininde çocukların koruyucusu kutsal
ruh Umay’a atfen, Atatürk tarafından ‘Umay’ soyadı verilmiştir.”135
Çocuk, 1936’dan 1948’e kadar on iki yıl boyunca yayın hayatına
devam etmiş bir dergi olarak Cumhuriyet tarihinde yerini almıştır. Dergi, yaz
tatillerinde yayınını durdurduğu, dersler başlayınca yayınına devam ettiği için
son sayısında da okuyucularına yayına devam edeceği şeklinde açıklama
yapmış fakat bir daha yayımlanmamıştır. Çocuk dergisi son sayısında [1948]
okuyucularına şöyle seslenerek veda etmiştir:
“Sevgili okuyucular,
ÇOCUK Dergisi bu yıl da her yılki gibi yaz tatiline giriyor. Sizler
kırlarda açık havada koşup oynayıp eğlenirken derginiz de gelecek
ders yılı başında daha güzel, daha yeni bir şekilde çıkmak için
135 Veysi Akın, Bir Devrin Cemiyet Adamı Doktor Fuad Umay (1885‐1963) , Ankara, 2000, s. 1‐3.
80
hazırlıklar yapacaktır. Bu yıl içinde derginize gösterdiğiniz sevgi ve
ilgiye teşekkür eder neşeli bir tatil geçirmenizi dileriz.”
Dergi okuyucularına vedasını okul başlayınca yayınını devam edecek
biçimde yapmış ama bir daha yayımlanmamıştır. Sadece derginin son
sayısında “Altın Halka” köşesinde bu köşenin bir daha olmayacağı
okuyuculara duyurulmuştur. Fakat derginin son sayısında yayın hayatını
neden bitirdiğine dair kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Dönemin ekonomik
koşullarının yetersizliği, derginin yayın hayatının sonlanmasında etkili olduğu
düşünülebilir.
4.2.1. Çocuk Dergisinin Biçim Boyutu
Çocuk dergisinin ilk sayısı 1936 yılı İkincikanun (Ocak) ayında İstanbul
Cağaloğlu Yokuşu, 40 numara, Ülkü Basımevi’nde basılmıştır. Derginin ilk
sayısının boyutları 25 x 19 cm’dir. İlk sayıda “Himaye-i Etfal Cemiyeti
tarafından ayda bir çıkarılır.” ifadesi bulunmaktadır. Çocuk’un ilk sayısında
yıllık abone parası 125 kuruş, fiyatı 10 kuruştur.
Derginin ilk sayılarında sayfa sayısı 15 ile 16 arasında değişmektedir.
Derginin kapağında ilerleyen sayılarda “Çocuk Esirgeme Kurumu Tarafından
Ayda Bir Çıkarılır” ifadesi bulunmaktadır. Dergi önceleri ayda bir çıkarılmış, 1
İkinciteşrin 1936’dan itibaren on beş günde bir çıkarılmaya başlanmıştır.
Derginin kapağına bu tarihten itibaren “Çocuk Esirgeme Kurumu Tarafından
15 günde bir çıkarılır” ifadesi eklenmiştir.
15 Birinci Kânun 1936‘dan itibaren dergi Resimli Ay Basımevi’nde
basılmaya başlanmıştır. Derginin boyutunda bu değişimle birlikte biraz
büyüme görülmüştür. Derginin boyutu yaklaşık 2 cm artarak 27 x 21 cm
olmuştur. Derginin nüshası 5 kuruş, seneliği ise 120 kuruştur. 1937’den
itibaren ise önce aylık, sonra on beş günlük çıkan Çocuk haftalık olarak
yayımlanmaya başlanmıştır. Haftalık yayımlanması dergini nüsha fiyatını
değiştirmemiş fakat senelik aboneliğini 260 kuruşa çıkarmıştır. Haftalık
yayımlanması ayrıca derginin sayfa sayısını da azaltarak 11, 12 sayfaya
düşürmüştür.
81
Çocuk, 30 İkinciteşrin 1940’tan itibaren İstanbul’daki Güneş
Matbaasında basılmıştır. 19 Mayıs 1941’den itibaren ise Cumhuriyet
Matbaasında çıkarılan derginin hemen hemen tüm sayılarının kapağında ise
“Geliri tamamen Çocuk Esirgeme Kurumu’na aittir” ifadesi bulunmaktadır.
Çocuk, 9. Ciltten itibaren biçim ve içerik yönüyle biraz farklılaşmıştır.
Önceleri kapağında “Çocuk: Türk Çocuğunun Dergisi” biçiminde çıkan dergi
bu ciltten itibaren “Çocuk: Haftalık Okul ve Öğrenci Dergisi” biçiminde
çıkarılmaya başlanmıştır. Boyut olarak da biraz küçülen dergi, yine haftalık
yayımlanmaya devam etmiştir. Dergi yine önceki sayılarda olduğu gibi
İstanbul’daki Cumhuriyet Matbaası’nda basılmaya devam etmiştir. Dergi son
sayısına kadar bu matbaada basılmıştır.
4.2.2. Çocuk Dergisinin İçerik Boyutu
Çocuk dergisinde içerik olarak göze çarpan en belirgin özellik
Cumhuriyet ile gerçekleşen yeniliklerin sosyal, kültürel hayatta ne gibi
farklılıklara yol açtığının pek çok metin ve resimler aracılığıyla verilmesidir.
Dergiyi içerik yönünden dönemin diğer dergilerinden ayıran en belirgin
özelliklerden biri dergide yer alan Cumhuriyet öncesi ve sonrasını kıyaslayan
bölümlerin bolca yer almasıdır. Bu bölümlerde Osmanlı dönemine ait olan
uygulamalar, Türkiye Cumhuriyeti’nde değişmeye başlanan uygulamalarla
kıyaslanmış, çocuklara eski ve yeni düzen tanıtılmaya çalışılmıştır. Kimi
zaman resimlerle Cumhuriyet’ten önceki ve sonraki sosyal hayat
karşılaştırılmış; kimi zaman da dergideki metinler aracılığıyla eski-yeni
mukayesesi yapılmıştır. Örneğin “Dün Ne Haldeydik Halbuki Bugün” [1940]
başlıklı bir tabloyu okuyucularına hediye eden Çocuk dergisi, bu tabloda
Cumhuriyet Türkiye’sini Osmanlı dönemi ile karşılaştırmıştır. Bu tabloda
eğitimden hukuka, sağlıktan sosyal hayata tüm alanlarda yapılan inkılâplar
karşılaştırmalı resimlerle gösterilmiştir. Örneğin harf inkılâbıyla ilgili bir resmin
altında şu ifadeler yer almaktadır: “Bugün Türk harflerini üç ayda okuyup
yazabiliyoruz; halbuki dünkü karmakarışık Arap harfleri yıllarca sökülemezdi"
Askeri alandaki inkılaplardan da bahseden tabloda Türk ordusunun başında
değerli generallerin olduğunu önceden okuma yazma bilmeyenlerin bile paşa
82
olduğuna vurgu yapılmıştır. Tablodaki resimlerde de eski-yeni mukayesesi
dikkat çekicidir. Örneğin tabloda “bugüne ait” bölümdeki askerin zayıf, çevik,
genç bir şekilde resmedildiği görülürken, “düne ait” bölümdeki askerin
şişman, sakallı, yaşlı bir şekilde çizilmesi bir hayli ilginçtir. Dergi ayrıca
okuyucularına “canlı ayırtları ile dolu olan” bu tabloları keserek çerçeveleyip
sınıflarına asmalarını da tembih etmeyi ihmal etmemiştir.∗
Dergide eski ve yeni karşılaştırılması sadece tablolarla değil derginin
içindeki metinler aracılığıyla da yapılmıştır. Örneğin “Cumhurreisi ve Padişah”
[1940] adlı metinde “en büyük halk çocuğu” ifadesi kullanılan dönemin
cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün etrafındaki çocukları severken temsili olarak
çizilmiş resminin altında şu ifadeler yer almaktadır:
“Cumhurreisi halktan biridir. En büyük Halk çocuğudur. İşte İsmet
İnönü… O da bizim gibi, bizden biri olduğu için bizimle beraberdir.”
Aynı metinde “halktan olmayan” şeklinde tanımlanan padişahın ise
temsili çizilmiş resminin altında şu ifadeler yer almaktadır:
“Halktan olmayan padişah, bunun için halkın düşmanı idi. İstediğini
hapseder, yurdundan kovar, keyfi için adam öldürürdü.”
Metinde ayrıca küçük yaşta padişah olma uygulaması eleştirilmiş, beş
yaşına giren çocukların paşa oldukları çizilen bir resim aracılığıyla
okuyuculara eleştirel bir dille anlatılmıştır.
Eski-yeni uygulamalarının karşılaştırıldığı bir diğer metin “Eski
Günlerde Çocuk Hayatı” [1937] başlıklı kısa hikâyede dönemin çocuklarının
çok şanslı oldukları, eski devirde on yaşındaki kız çocuklarının çarşafsız
sokağa çıkamayacakları anlatılmıştır. “Cumhuriyet’in Resimli Hikâyesi” [1941]
isimli bölümde yapılan karşılaştırmada ise Cumhuriyet’ten sonra her alanda
değişimin yaşandığı vurgulanmıştır. Cumhuriyet’in çocuklara mahsus
bahçeler, oyun yerleri, spor meydanları kurduğunu eskiden ise çamurların
içinde zıp zıp oynamaktan başka bir çocuk eğlencesi olmadığı söylenmiştir.
Dergide genel olarak eski-yeni mukayesesinin yapıldığı tüm resimlerde
eskiye ait olan her şeyin kötü bir biçimde resmedildiği göze çarpmaktadır.
Özellikle padişah resimlerinin genelde büyük burunlu, çatık kaşlı, halka kötü
*Ayrıntılı bilgi için bakınız: Çocuk, 29 İlkTeşrin 1940, Cilt.4, Sayı.204.
83
muamele ettiği düşünülen sinirli bir karakterde çizildiği söylenebilir. Bazı
yerlerde çocuk yaşlarda resmedilmiş padişahların da yer aldığı dergide genel
olarak eskiye ait tüm uygulamalar şiddetle eleştirilmiştir. Bunun yanında
Cumhuriyet’ten sonraki değişimi göstermek için çizilen resimlerde başta
çocuklar olmak üzere herkes mutlu olarak gösterilmiştir. Cumhuriyet’in sosyal
hayatta, siyasette, eğitimde, hukukta, kısacası her alanda varlığını olumlu bir
biçimde hissettirdiği resimlerde göze çarpmaktadır.
Güncel konuların da yer aldığı Çocuk dergisinde dönemin önemli
olaylarına da yer verilmiştir. Örneğin Hatay’ın Türk vatanına katılması dergide
geniş bir şekilde yer almıştır. Dönemin diğer dergilerinde olduğu gibi Çocuk
dergisinde de millî bayramlar ile ilgili yapılan kutlama haberleri
bulunmaktadır. Özellikle 23 Nisan kutlamalarının dergiye coşkulu bir biçimde
yansıdığı söylenebilir.
Çocuk dergisini döneminin diğer dergilerinden ayıran en önemli
özelliklerinden biri de dergide çocukların okuldaki derslerine yardımcı olmayı
amaçlayan köşelerin bulunmasıdır. Dergide “ikilerin sayfası” , “üçlerin
sayfası” gibi bölümlerle tamamen okula yardımcı köşelerin yanı sıra
çocuklara bilgi veren köşelerin bulunması Çocuk’u dönemin diğer
dergilerinden bir hayli farklı kılmaktadır. Örneğin “Tabiat Bilgisi” adlı bölümde
çocuklara pozitif bilimler ile ilgili bilgiler verilerek deney örnekleriyle
çocukların bilimsel düşünme becerilerini, yaratıcılıklarını geliştirmeye yönelik
etkinlikler yapılarak çocukların okul derslerine faydalı olmak amaçlanmıştır.
“Küçük Kardeşler İçin Kolay Aritmetik” [1943], “Sağlık Bilgisi” [1946] gibi
bölümleriyle de çocukların derslerine yardımcı olmayı hedefleyen Çocuk
dergisinin bu yönüyle dönemin diğer dergilerinden üstün olduğu söylenebilir.
Dergide ayrıca “Küçük Yazıcılar” köşesiyle çocukların yazdıkları
şiirlere, yazılara yer verilerek çocukların yazmaya teşvik edilmesi
amaçlanmıştır. Bu etkinlik köşesinde okurların kendi yazdıkları şiirlerin,
yazıların yanı sıra kendi yazdıkları hikâyelere de yer verilmiştir.
Dergide çocukların öğrenmelerini sağlayan bilgilendirici metinlere de
sıklıkla rastlanmaktadır. Tarihi konuda “Tarihten Levhalar” bölümüyle bilgiler
veren dergide tarihteki önemli olaylar hakkında bilgi verilmiştir. Örneğin söz
84
konusu bölümün “İstanbul’u nasıl almıştık” [1946] başlıklı yazısında
İstanbul’un fethi konusunda çocuklara ayrıntılı bilgi verildiği görülmektedir.
Çocuk dergisinin içinde popüler isimlerin de bulunduğu yazar kadrosu
oldukça geniştir. Takma isimle yazılan yazılara da sıklıkla rastlanan dergide
yazısı en çok yayımlanan isimlerin başında ise Selim Sırrı Tarcan
gelmektedir. Tarcan dergideki “Çocuklara Öğütlerim”, “Öğütlerim”, “Türk
Çocuklarına Öğütlerim” gibi bölümlerle çocuklara başta sağlık konuları olmak
üzere hemen her konuda tavsiyelerde bulunmuştur.
Dergideki hikâye ve masal yazarlarından ise en çok öne çarpan iki
isim Cahit Uçuk ve Cengiz Kan’dır. Çeviri masalların da bolca yer tuttuğu
dergide “Böğürtlen Abla”, “Dileğin Babası” gibi kimin yazdığı belli olmayan
metinler de bulunmaktadır. Derginin masal yazarlarından biri de edebiyat
dünyasında da önde gelen isimlerinden biri olan Ceyhun Atuf Kansu’dur.
Kansu, yazdığı masallarla özellikle derginin son yıllarında adından söz
ettirmiştir.
4.2.2.1. Çocuk Dergisinde Çocukluk Anlayışı
Çocuk dergisinde dönemin diğer dergilerinde olduğu gibi çocuğun
yetişkinin küçük bir minyatürü olarak ele alındığı söylenebilir. Çünkü Çocuk
da içerik yönünden dönemin diğer dergilerinde olduğu gibi çocuklara verilen
sınırsız nasihatlerle doludur. Dergideki nasihatler akla gelebilecek hemen her
konu ile ilgili olmuştur. Sağlıklı olma, ahlaklı olma, iyi insan olma gibi temel
öğütlerin yanında görgü kuralları ile ilgili tavsiyelerin bolca yer aldığı dergide
“Yaşama Terbiyesi” bölümünde günlük yaşamda görgü kurallarının nasıl
uygulandığını varıncaya kadar pek çok tavsiye bulunmaktadır. Örneğin söz
konusu bölümün “Şapka” [1936] başlıklı yazısında kadın ve erkek
şapkalarının biçimlerinden bahsedilip doğru şapkanın nasıl takılması
gerektiği ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Aynı yazıda görgü kurallarının önemine
vurgu yapılarak el sıkışmak ile ilgili tavsiyeler şu şekilde ifade edilmektedir:
“Sokakta, salonda mektepte nerede olursa büyükle küçük
karşılaştığı vakit küçük önce sol eli kasketini vizyerinden veya
şapkasını yan kenarından tutup çıkarır. [...]
85
Bir salonda kadınların yaşı küçük te olsa önce erkek başı ile öne
biraz iğilerek selam verir. Kadın elini uzatırsa çabuk eli sıkılıp
bırakılır. […] Bir kadınla veya genç kızla toka ederken parmaklarını
çokça sıkmak doğru değildir. […]”
Görgü kurallarının yanında sağlık ile ilgili tavsiyelerin de çokça yer
aldığı dergi, dönemin diğer dergileriyle kıyaslandığında çocuklara yönelik
sağlık tavsiyelerinin en çok bulunduğu dergilerin başında gelir. Bu durumun
derginin Gürbüz Türk Çocuğu dergisinin devamı olmasından kaynaklandığı
ileri sürülebilir. Selim Sırrı Tarcan’ın “Terbiyeci Tarcan” imzasıyla yazdığı
yazılar derginin hemen hemen bütün sayılarında mevcuttur. Sağlık ile ilgili
yazılar genel olarak “açık havada spor yapmak”, “bulunulan ortamı
havalandırmak”, “jimnastik yapmak” gibi öğütleri barındırsa da “dişleri temiz
tutmak”, “kitap yapraklarını çevirirken parmakları tükürüklememek” gibi
öğütlere de rastlanmaktadır. Ayrıca dergide devam edilen Gürbüz Çocuk
müsabakasından haberlere de yer verilmiştir: [Haziran 1936 Sayı.6] [EK]
Dergide ayrıca yoksul ve muhtaç durumda olanlara yardım etmeleri
gerektiği de çocuklara verilen nasihatlerden biridir. Dergide bu konuyla ilgili
olarak yer yer “Çocuk esirgeme kurumuna yardım ediniz” şeklinde yazılar
göze çarpmaktadır.
Genel olarak dergide çocuk algısı ve çocukluk anlayışının çocuğun
edilgen olarak görülmesiyle oluştuğu söylenebilir. Gerek hikâye ve
masallarda gerek diğer metinlerde çocuğa sürekli öğüt verildiği göze
çarpmaktadır. Çocuğun doğruyu yanlışı ayırt edemeyen, söylenenleri yapıp,
yasaklananları yapmamaları konusunda sınırsız tavsiyeler bulunmaktadır.
Nasihat verme konusunda derginin başyazarlarından Selim Sırrı Tarcan
derginin en aktif isimlerinden biridir. Tarcan dergideki “Çocuklara Öğütlerim”,
“Yaşama Terbiyesi”, “Öğütlerim”, “Türk Çocuklarına Öğütlerim” köşelerinde
çocuklara sayısız öğüt vermiştir. Cesur olmak, sıhhatli olmak, dürüst olmak,
çalışkan olmak gibi konularda öğütler veren Tarcan, nasihatlerini daha da ileri
götürerek, çocukların ne yapmaları gerektiğini, neyi nasıl düşünmesi
gerektiğini söyleyen boyutlara varan tavsiyelerde de bulunmaktadır. Örneğin
“Türk Çocuklarına Öğütlerim” [1936] başlıklı köşesinde çocuklara “Ey Türk
çocuğu göreyim seni!. Adam ol!” diyen Tarcan “Adam Olmak” [1937] başlıklı
yazısında da “adam olmak” ifadesini şu cümlelerle açıklamıştır:
86
“[…]Adam olmak ne demektir size onu tarif edeyim: Adam özü
sözü doğru, sağlam, çalışkan, becerikli, atılgan, gözü pek, azim ve
sebat sahibi; kalbi daima ümit, cesaret, neş’e ile dolu, iyiyi ve iyiliği
seven, daima yükselen ve başkalarını yükselten bir kimseye ‘adam
olmuş!’ derler. […]”
Derginin okuyucu kitlesinin 7-12 yaş çocukları olduğu göz önünde
bulundurulduğunda Tarcan’ın “adam olmak” ile ilgili bu cümlelerinin derginin
okuyucuları tarafından tam anlamıyla anlaşılmış olmasının pek mümkün
olmadığı söylenebilir. Ancak dergide verilen öğütlerde ne çocukların
gelişimsel özellikleri dikkate alınmış, ne de çocukların kendilerine ait bir
dünyaları olduğu göz önünde bulundurulmuştur.
Dergide yer alan metinlerden “Altın Halka” köşesi çocuklara gayret
etme, fedakârlık, çalışkanlık, güzel konuşma, yardımseverlik gibi değerlerin
öneminden hareketle nasihatlerin verildiği dergide uzun soluklu olarak
kendine yer bulmuştur. Dergide verilen nasihatlerin yer aldığı köşelerin ismi
değişse de çocuklara verilen tavsiyelerin hiçbir zaman değişmediği, sürekli
devam ettiği görülmektedir. Ancak dergi nasihat verme işini öyle bir noktaya
taşımıştır ki kimi zaman rahatsız edici bir üslupla yazılan nasihatlere de
rastlamak mümkün olabilmektedir. Söz konusu noktaya örnek teşkil eden
“Öğütler” [1948] başlıklı yazıdaki şu cümleler oldukça dikkat çekicidir:
“Bugün verilen dersi yarına bırakma, öğretmen ders anlatırken
pencereden dışarıya bakma, yemekte lokmayı üstüne dökme,
derslerine iyi çalış da tahtaya kalkınca bilmiyorum diye boynunu
bükme.
Büyüğüne saygıyı, küçüğüne sevgiyi unutma, kitaplarını kirli tutma,
lokmayı çiğnemeden yutma, her söyleneni yabana atma, yolun
ortasından gitme, vakitli vakitsiz ağustos böceği gibi ötme. […]”
“Terbiyeci” ve “Terbiyeci Tarcan” isimleriyle yazdığı yazılarla derginin
aktif yazarlarından olan Selim Sırrı Tarcan’ın kimi zaman Ordu Saylavı
sıfatıyla yazılmış yazıları da bulunmaktadır. Tarcan hangi isimle yazılarını
kaleme alırsa alsın çocuklara aynı şekilde nasihat verdiği görülmektedir.
Ancak bu nasihatler iyi niyetli söylenmiş gibi gözükse de daha çok bir kişinin
kendi doğrularının bir başkasına kabul ettirilmesi şeklindedir. Nitekim
“Yaşamakta Gaye Nedir?” [1936] başlıklı yazıda Tarcan çocuklara uygun
hayat felsefesinin nasıl olması gerektiğini şu sözlerle dile getirmektedir:
87
“Bilmelisiniz ki her şeyin bir gayesi vardır. Mesela askerlikte, vatanı
korumak. Edebiyatta gaye, yüksek bir kalem sahibi olup her fikri
mükemmel ifade etmek, tahsilde gaye cehaletten kurtulmak. Öyle
ise yaşamakta gaye nedir? Bir de onu anlayalım. Yaşamakta gaye
mes’ut olmak ve etrafındakileri mes’ut etmeğe çalışmaktır. Bunun
birinci şartı da halinden memnun olmasını bilip, daima
şükretmektir. […]”
Bu yazıdan anlaşılacağı gibi Tarcan halinden memnun, itaatkâr
çocukların toplum için daha uygun olduğu görüşündedir. Tarcan’ın yaratmaya
çalıştığı çocuk tipi, itaatkâr, çalışkan, sorumluluklarını bilen, ülkesi için
çalışan adeta küçük bir yetişkindir. Dergide Tarcan’ın haricinde yazılan
yazılarda da genel olarak böyle bir çocuk tipinin arzulandığı görülmektedir.
Erken Cumhuriyet döneminin çocuğu bu dergide geleceğin yetişkini olarak
görülmüş, fakat aynı zamanda kendinden bir yetişkin gibi hareket etmesi
beklenmiştir. Bu yapılırken çocukların hiçbir şey bilmeyen, sorgulama gücü
olmayan, doğru yanlış ayrımı yapamayan, içi doldurulması gereken bir kova
yahut boş bir levha gibi görülmüştür. Öyle ki çocuklara verilen öğütlerde emir
verir gibi doğrudan bir üslup göze çarpmaktadır. Adeta çocukların yapmaları
gerekenler ve yapmaması gerekenler şeklinde bir liste biçiminde hazırlanan
metinler çocukların eleştirel düşünme becerilerini, sorgulamalarını yok sayan
niteliktedir.
4.2.2.2. Çocuk Dergisinde Hikâye ve Masallar
Dergide çocukların bilgilenmeleri, hoşça vakit geçirmesini sağlayan
hikâye ve masallar geniş bir yer tutmaktadır. Ayrıca bu hikâye ve masallar
çocukların sosyalleşmelerinde en önemli çocuk edebiyatı ürünleri olarak
dergilerin sosyalleşmedeki önemini ortaya koymaktadır. “Masalın, ulusal ve
evrensel değerlerin aktarılması ve benimsetilmesinde, çocuğun hayal
dünyasının geliştirilmesinde önemli bir yeri vardır. Çocuğun, içinde yaşadığı
toplumun ahlaki ve insani değerlerini eğlenerek ve hoşça vakit geçirerek
öğrenmesinde masalların önemli bir görev üstlendiği söylenebilir.”136 Masallar
öncelikle çocuklara yaşadıkları toplum hakkında bilgi vermeleri bakımından
önemli bir çocuk edebiyatı ürünüdür. Ayrıca masallar, çocuklara doğru-yanlış,
136 Halit Karatay, “Dil Edinimi ve Değer Öğretimi Sürecinde Masalın Önemi ve İşlevi”, Türk Eğitim
Bilimleri Dergisi, 2007, 5(3), s.470‐471.
88
iyi-kötü gibi değer aktarımı yapması bakımından da sosyalleşme sürecinde
önemli bir görev üstlenmektedir.
Süreli çocuk yayınları da bünyelerinde barındırdığı hikâye ve
masallarla çocukları içinde yaşadıkları topluma hazırlayan bir araç
konumundadır. Çocuk dergisi de yayımlandığı 12 yıl boyunca sayılarında
bolca yer verdiği hikâye ve masallarla döneminin bu konuda önde gelen
dergilerindendir. Özellikle 9. ciltten itibaren derginin büyük bir bölümünü
hikâye ve masallar oluşturmaktadır.
Çocuk dergisinin tüm sayıları incelendikten sonra araştırmaya dâhil
olacak hikâye ve masallar belirlenirken bazı hususlar göz önünde
bulundurulmuştur. Öncelikle toplam 11 cilt yayımlanmış derginin tüm
ciltlerinde yer alan hikâye ve masalların seçilmesine özen gösterilmiştir.
Araştırmanın konusuyla ilgili olmayan, herhangi bir değer aktarımı içerdiği
tespit edilmeyen hikâye ve masallar incelemeye dâhil edilmemiştir. Ayrıca
dergideki hikâye ve masallar belirlenirken farklı yazarların eserlerine yer
verilmesine dikkat edilmiştir. Araştırmanın sınırlılığı da dikkate alınarak
dergide incelenen metin sayısı 51 adet masal, 50 adet hikâye olmak üzere
toplam 101 tanedir. Araştırma kapsamında incelenmiş metinler Tablo 4.2’de
gösterilmiştir.
89
Tablo.4.2. Çocuk Dergisinde İncelenen Hikâye ve Masallar
Sıra
Cilt
Yıl
Metin Adı
Türü
Yazarı
1 1 1937 İki Küçük Kıral Masal
Selim Sırrı
Tarcan
2 1 1937 Miki General Hikâye ---
3 1 1937
Erkinlik Savaşında Küçük
Kemal
Hikâye M. Saime
4 1 1937
Yavru Kedi Nasıl
Uyuyacağını Öğreniyor
Hikâye ---
5 1 1937 Bayram Gecesinde İki Rüya Hikâye
İlhan Siyami
Tanar
6 1 1937 Fenalık Eden Cezasını Bulur Hikâye ---
7 2 1937 Buruşuk Yüzlü Kral Masal
Çev.Emine
Ortaç
8 2 1937 Tembel Haso Masal
Çev.Böğürtlen
Abla
9 2 1937 Küçük Kemal Hikâye İshak Refet
10 2 1937 Baba Sevgisi Hikâye
Mustafa Şerif
Alyanak
11 2 1938 Yalancının Mumu Hikâye
Kâzım Nami
Duru
12 2 1938 Büyük Kardeş Hikâye Çev.H.T.
13 2 1938 Sihirli Çocuk Masal Rebia Şakir
14 2 1938 Bilge Masal
İskender
Fahrettin
Sertelli
15 3 1938 Bir Bayram Hikâye Rami Uluer
16 3 1939 Küçük Postacı Hikâye
Hikmet Turhan
Dağlıoğlu
17 3 1939 Ebediyeti Arayan Prens Masal
Çev.Cemal
Silistreli
18 3 1939 Bir Ağustos Hikâyesi Hikâye
Müfize
Başaran
19 3 1939 Hırçın Kız Hikâye M.B.
20 3 1939 Düşüncesizlik Hikâye Muazzez
90
Tahsin
Berkant
21 3 1939 Görünüşe Aldanmayınız Hikâye M.B.
22 3 1939 Günal’ın Yalanı Hikâye S.Orhan
23 3 1939 İhtiyar Meşe Hikâye
Nadide
Kenter
24 4 1940 Eşeğin Rüyası Masal ---
25 4 1940 Kim Haklı? Hikâye Nihal Yalaza
26 4 1940 Akgül ile Algül Masal
Çev.Dileğin
Babası
27 4 1940 Alın Yazısı Masal Türkan Avcı
28 4 1940 Hediye Torbası Hikâye
Nadide
Kenter
29 4 1940 Küçük Hasan Hikâye
Münir Hayri
Egeli
30 5 1940 Gümüş Kürklü Tilki Masal
Çev.Hasip
Aytuna
31 5 1941 Çivili Pabuçlar Hikâye Vildan Aşir
32 5 1941 Alev’in Örtüsü Hikâye
Bedia
Çobanoğlu
33 5 1941 Yine mi Sen Küçük? Hikâye
Cevdet
Demiray
34 5 1941 Cücelerin Hikâyesi Masal
Çev.Kemal
Kaya
35 5 1941
Cümhuriyet Anne Sen Ne
Güzelsin
Hikâye Selma Tanır
36 5 1941 Tenbel Adam Masal
Çev.Hasip
Aytuna
37 5 1941
Baba Sözü Dinlemiyenin Hali
Budur
Hikâye Aycan Bürçe
38 5 1941 Anadoluya Son Gelişimiz Hikâye
Münir Hayri
Egeli
39 6 1942 Çoban ile İnci Sultan Masal Sevim Sertel
40 6 1942 Üç Kardeş ile Dilenci Masal Sevim Sertel
41 6 1942 Söz Dinleyen Eşek Hikâye ---
42 6 1942 Altın Kuş Masal Çev.Cengiz
91
Kan
43 6 1942 Zoraki Müneccim Masal Cahit Uçuk
44 7 1942 Yarım Horoz Masal Cahit Uçuk
45 7 1942
Hammal
Hikâye
Hikmet Turhan
Dağlıoğlu
46 7 1943 Gülsümün Nineye Yardımı Hikâye Cahit Uçuk
47 7 1943 İncili Kuş Masal Cahit Uçuk
48 7 1943 Bir Köy Gezisi Hikâye Cengiz Kan
49 7 1943 İki Sofra Hikâye Cahit Uçuk
50 7 1943 Ayla ile Leylâ Hikâye
Nihal Yalaza
Taluy
51 7 1943 Çayırlar Güzeli Masal
Çev.Cengiz
Kan
52 7 1943 Çetinin Serüveni Hikâye Cengiz Kan
53 8 1944 Esrarlı Ülke Masal
Çev.Rasim
Kaplan
54 8 1944 Yüksek Kalblilik Masal Madi Suten
55 8 1944 Kinci Olmayınız Hikâye A. Altıner
56 8 1944 Yaptıkları Doğru mu? Hikâye
Nihat Yalaza
Taluy
57 8 1944 Günerin Rüyası Hikâye Perihan Alaz
58 8 1944 Feleği Arayan Adam Masal M. Salman
59 8 1944 Pısırık Kurtardı Hikâye
Nihal Yalaza
Taluy
60 8 1944 Altın İbik Masal
Böğürtlen
Abla
61 8 1944 Köylü Kızla Beyaz Yılan Masal
Çev.Dileğin
Babası
62 8 1945 Cellât Masal Lütfi Erozden
63 9 1945 Gece Kuşu Hikâye Cahit Uçuk
64 9 1945 Müneccim Başı Masal Kemal Kaya
65 9 1945 Küçük Terzi Hikâye Belkıs Taşar
66 9 1945 Bir Salağın Başına Gelenler Hikâye
Çev.Rasim
Gemici
67 9 1945 Altın Yüzük Masal
Böğürtlen
Abla
92
68 9 1946 Yeşil İskarpin Masal Sebahat Enç
69 9 1946 Hak Yerini Bulmuş Masal
Çev. Nihal
Yalaza Taluy
70 9 1946 Keçi Oyunu Hikâye
Çev.Sevim
Tekeli
71 10 1946 Dağ Kokusu Hikâye ---
72 10 1946
Büyücülük Öğrenmek İstiyen
Çocuk
Masal
Çev.Cengiz
Kan
73 10 1946 Gramafon Hikâye Turhan
74 10 1946 Kardeş Kanı Hikâye Çınar
75 10 1946 Yeşil Ördek Masal
Ceyhun
Kansu
76 10 1946 Köylü Kıral Masal
Çev.Tilki
Kardeş
77 10 1946 Üç Tüy Masal
Çev.Cengiz
Kan
78 10 1947 İyiliği Çağıran Çalgı Masal
Ceyhun Atuf
Kansu
79 10 1947 Nasibini Arayan Adam Masal
Turhan
Oğuzkan
80 10 1947 Hakanın Üç Oğlu Masal
Arman Atuf
Kansu
81 10 1947 Hakanın Yeni Elbisesi Masal
Arman Atuf
Kansu
82 11 1947 Vatan Uğrunda Hikâye Amca
83 11 1947 Sihirli Horoz Masal Tezel Amca
84 11 1947 Kahraman Balıkçı Masal
Adnan
Yönder
85 11 1947 Parmak Adam Masal Tezel Amca
86 11 1947 Altın Direk Masal
İ.Zeki
Burdurlu
87 11 1947 Tamahkâr Kadın Masal ---
88 11 1947 Güler Yüzlü Kız Masal Türkân Ertuğ
89 11 1947 Tilki ile Saka Kuşu Masal Tezel Amca
90 11 1947 Küçük Çoban Masal Şermin Erim
91 11 1948 Bilge Masal İskender
93
4.2.2.3. Çocuk Dergisindeki Metinlerin Değer Aktarımı Açısından İşlevi
Sosyalleşme sürecinde kitle iletişim araçlarının en önemli işlevlerinden
biri değer aktarımıdır. Çocuklar için çıkarılan gazete ve dergiler, çocukları
içinde yaşadıkları toplum hakkında bilgilendirip, onlara toplumun mevcut
değerlerini aktararak onları topluma hazırladıkları için sosyalleşme sürecinde
aktif birer araç konumundadır. Erken Cumhuriyet döneminin önemli çocuk
yayınlarından olan Çocuk dergisi de çocukların sosyalleşme sürecinde kimi
zaman hikâye ve masallarla kimi zaman da diğer metinlerle etkili olmuş,
dönemin önemli bir yayınıdır.
Dergide incelenen 50 hikâyede verilen mesajlar değerlendirildiğinde
çocukları iyilik yapmaya teşvik eden hikâyelerin sayıca üstün olduğu
söylenebilir. Çocuklara sıklıkla verilen mesajlar yardımsever olmak ve
sorumlu olmaktır. Bu değer kavramlarının mesaj olarak verildiği “Gülsümün
Nineye Yardımı” adlı hikâye bu noktaya örnek teşkil etmektedir. Söz konusu
Fahrettin Sertelli
92 11 1948 Son yumruk Hikâye ---
93 11 1948 Evlâtlık Hikâye
Hikmet Turhan
Dağlıoğlu
94 11 1948 Perili Mağara Masal
Adnan
Yönder
95 11 1948 Prens Tonbaç’ın Serüvenleri Masal Edip Acarlı
96 11 1948 Hasan’ın Düşü Hikâye
Hikmet Turhan
Dağlıoğlu
97 11 1948 Of Masal
Hasan
Kapsel
98 11 1948 Yaralı Kuş Hikâye
Hikmet Turhan
Dağlıoğlu
99 11 1948 Ayı İninde Bir Gece Hikâye Başaroğlu
100 11 1948 Hiç-Miç Masal Melih Başar
101 11 1948 Yabani Kuğu Kuşları Masal ---
94
hikâye yaşlı bir kadına yardım etmenin önemi hikâyenin son cümlelerinde
şöyle ifade edilmiştir:
“[…] O gece Gülsüm, çok mes’ut uyudu. Çünkü nineyi, değneğini
kaka kaka pazara gitmekten kurtarmış, ihtiyar ve kör oluşundan
istifade ederek, elinden on kuruşa aldıkları ayvaları kırkar kuruşa
satmış; kendi biriktirme sandıklarına üç yüz altmış kuruş yatırmıştı.
Rahat ve mes’ut uyumak onun hakkı değil midir, çocuklar?”
Dergideki hikâyelerin içerikleri ve verdikleri mesajlardan hareketle
hikâyelerin çocukları yardımsever olmaya, çalışkan olup sorumluluk sahibi
olmaya, anne-baba ve yaşlılara değer vererek itaat etmeye sevk ettiği
söylenebilir. Çocukların yaratıcı düşüncelerini destekleyici ya da teşvik edici
hikâyelerin dergide az yer kapladığı görülmüştür. Üstelik bazı hikâyelerde
meraklı olmak, yaratıcı olmak, bağımsız olmak çocuklara zararlı bir durum
gibi anlatıldığına tanık olunmuştur. Annesinin/babasının ya da kendinden
yaşça büyük birinin söylediğini yapmayan çocukların bundan dolayı
cezalandırıldığı hikâyelere sıklıkla rastlanmıştır. Bu hikâyeler genellikle
cezasını çeken çocuğun bundan sonra annesinin/babasının ya da
büyüğünün sözünü dinleyeceğine söz vermesiyle son bulur. Örneğin “Pısırık
Kurtardı” isimli hikâyede yaz tatillerini babaannelerinin yanında geçiren iki
kardeş Erkut ve Meral’in babaannelerinin sözünü dinlemeyerek yeni yerler
keşfetmek üzere çıktıkları yolda sahipsiz bir kulübede mahsur kalmaları
anlatılmaktadır. Babaannelerinin sözlerini dinlemeyen bu çocuklar daha
sonra Pısırık isimli bir köpek tarafından kurtarılmaktadır. Bu hikâyenin
çocuklara verdiği mesaj büyüklerin sözünü dinlemenin ne kadar önemli
olduğu ve büyüklere itaatin güvenlik açısından ne kadar gerekli olduğudur.
Çocuk dergisinde incelenen toplam 51 masalda en çok “yardımsever
olmak”, “iyiliklere karşılık vermek” ve “itaat etmek” değer ifadelerindeki
mesajların bulunduğu tespit edilmiştir. İçinde yaşanılan toplumla uyum içinde
olmak da yine masallarda verilen mesajlardan biridir. Ayrıca incelenen
masallarda milliyetçilik değerlerine dair hiçbir mesajın verilmediği
görülmektedir. Hikâyelerde ise milliyetçilik değer tipine ilişkin mesajlara
rastlanmıştır. Milliyetçilik değer tipi ile ilgili hikâyelerde en çok üstünde
durulan husus “vatan sevgisi”dir. Özellikle Milli Mücadele ile ilgili anlatılan
hikâyelerde vatan sevgisinin kutsallığı vurgulanmıştır. Bu hikâyelerde küçük
95
yaşta vatan savunmasına giden çocukların kahramanlığı çocuklara örnek
olarak gösterilmiştir. Örneğin M. Saime’nin yazdığı “Erkinlik Savaşında Küçük
Kemal” adlı hikâyede dokuz on yaşlarında bir çocuk olan Kemal’in Ulusal
Savaş’ta şehit olduğu anlatılır. Hikâyede Kemal’in annesinin bebekken
beşiğini “Ölürsen şehit, kalırsan gazi” diye salladığı belirtilerek Kemal’in
doğumundan itibaren vatan için yaşadığı vurgulanmıştır. Çocuklara vatan
sevgisinin kutsallığını Kemal örneğinden yola çıkarak aktaran hikâye şu
cümlelerle sonlanmıştır:
“[…]Babası gibi, daha ilk çağrılışta Büyük Kemal’in arkasından inanla,
güvenle düşmana saldıran Küçük Kemal, artık yaşamıyordu. Fakat,
onun ateşli gözleri, düşmanın Afyonu çevreleyen tepelerden nasıl
atıldığını ve bir daha dirilmemek üzere nasıl tepelendiğini görmüştü…
Ne mutlu Küçük Kemal’e…”
Milliyetçi değerlerin anlatıldığı hikâyelerde milli bayramlara da önem
verildiği tespit edilmiştir. Ancak incelenen hikâyelerde milliyetçi değerler ve
evrensel değerler genel olarak kıyaslandığında evrensel değerlerin daha
baskın olduğu söylenebilir.
Buradan hareketle Çocuk dergisindeki hikâye ve masallar çocuklara
kişilerin iyiliğine odaklanarak yardımsever olmak, dürüst olmak, bağışlayıcı
olmak gibi değerlere ve evrensel değerlere daha çok önem verdiği
söylenebilir. Çocuk dergisindeki hikâye ve masalların ise muhafazakâr tipte,
itaatkâr, hayatın verdiklerini kabullenen ve uyumlu bir çocuk yaratmaya
yönelik olduğu söylenebilir. Çocukların yaratıcılıklarını, bağımsız
düşünmelerini teşvik edici metinlerin çok az yer kapladığı dergide çocukların
yeniliğe açık değil daha çok geleneksel değerlere bağlı kalmalarının doğru
olacağı mesajı bulunmaktadır.
4.2.2.4. Çocuk Dergisinde Kız Çocuklarına Yönelik Etkinlikler
Çocuk dergisinde kız çocuklarına yönelik olarak devam eden uzun
süreli bir köşe bulunmamaktadır. Ancak 1939 yılında birkaç sayıda görülen
“Kız Kardeşlerin Sayfası” bölümü sadece kız çocuklara hitaben yazıların yer
aldığı kısımdır. Bu sayfalarda kız çocuklarına pasta tarifi, dikiş nakış dersleri,
resimlerle elbise dikme tarifi gibi bilgiler verilmiştir. Örneğin “Anneciğim
Kendime Bir Entari Dikebilirim” [23 Haziran 1939] adlı yazıda kızlara
96
resimlerle elbise dikmenin püf noktaları anlatılmıştır. Bazen isimsiz olarak yer
alan kız çocuklarına yönelik bu yazılar bazen Ortanca Abla imzası taşıyor.
“Anneciğim! Ben Odama Bir Yastık İşleyeceğim” [7 Temmuz 1939], “Şapkamı
Kendim Yaparım” [28 Temmuz 1939] gibi isimlerle kız çocuklarına yönelik
etkinliklerin bulunduğu bölümde oyuncak bebek yapmanın, el çantası
yapmanın tarifleri de yer almaktadır.
Çocuk’ta kız çocuklarına yönelik olan yazılara bir örnek de “Küçük Ev
Kadını Oyanın Yedi Günü” [4 İlkkanun 1939] isimli yazıdır. Bu yazıda
Pazartesi’den Pazar’a Oya’nın yaptığı ev işleri kız çocuklarına örnek teşkil
etmesi bakımından anlatılmıştır. Şiir biçiminde aktarılan bu yazıdan bir örnek
şu şekildedir:
“Salı günü ütüm var/Bu gün de çamaşırlar,/Ütülenip dikilecek/Tam
iki saat uğraştım/Beceremedim çok şaştım/Koştum anneme
söyledim/Dedi:- ‘Ütüden önce/Çamaşıra güzelce/Su serp
nemlensin biraz/Böyle ütü zor olmaz”/Öğrenince yolunu/Çabuk
buldum sonunu/Bu iş çok kolay dedim/Bir de şarkı söyledim/‘İyi bir
ev kadını/Her hafta Salı günü/Unutmaz ütü yapar/Unutmaz ütü
yapar.’ “
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi Çocuk’ta kız çocuklarına yönelik
etkinlikler daha çok ev işi, temizlik, dikiş-nakış gibi faaliyetleri kapsamaktadır.
Kız çocuklarını geleceğin annesi olacak görüşünden hareketle geleceğin ev
kadını olarak görüldüğü örnek yazılardan anlaşılmaktadır.
4.3. Çocuk Sesi Mecmuasının Genel Özellikleri
Çocuk Sesi mecmuası harf inkılâbından sonra yeni harflerle
yayımlanan ilk süreli çocuk yayınıdır. Mecmua, 1928-1948 yılları arası
yayımlanmış, ilk sayısı 2 Kânunevvel 1928 Perşembe günü çıkmıştır. Çocuk
Sesi mecmuası bu ilk sayısında kendini “Haftalık Çocuk Gazetesi” biçiminde
tanıtmıştır. Ebatları 12 X 20 cm’dir. Bu ilk sayının boyutu sonraki sayılara
oranla küçüktür. İlk sayı İstanbul’da bulunan İlhami-Fevzi matbaasında 16
sayfa olarak basılmıştır. Fiyatı 5 kuruştur. Mecmuanın aboneliği, üç aylığı 75
kuruş, altı aylığı 125, seneliği 250 kuruştur.
97
İlk çıktığında 10 günde bir yayımlanan dergi 51. sayısından sonra
haftalık olmuştur. “Gördüğü ilginin bir sonucu olarak daha sık yayımlanan
Çocuk Sesi ‘gazete’ olarak anılmasına karşın döneminin en popüler çocuk
dergisi olarak kabul edilir.”137
Mecmuanın sahibi Mehmet Faruk [Gürtunca] Erken Cumhuriyet
döneminin çocuk yayınları konusunda etkin yayıncılarındandır. Galatasaray
Lisesi’nin ilk kısmında bir dönem Türkçe öğretmenliği yapan Gürtunca’nın
Çocuk Sesi’nden başka yayımladığı çocuk dergileri de bulunmaktadır. Afacan
(1934), Gelincik (1936), Yavrutürk (1936), Çocuk Romanları (1941), Çocuk
Gözü (1945) gibi dergilere de imza atan Gürtunca mecmuanın hem sahibi
hem de en çok yazısı bulunan isimlerden biridir. Gürtunca’nın Çocuk
Sesi’nde “Gürtunca Abiniz”, “Türk Çocuklarını Çok Seven Gürtunca Amca”,
“Sizi Pek Seven Dostunuz”, “Sizin Gürtunca Amcanız”, “Sizin İçin Çalışan
Gürtunca Amcanız” gibi isimlerle çocuklarla sohbet edercesine samimi bir
üslupla yazdığı yazılar belki de mecmuanın dönemin en popüler yayını
olmasının nedenlerinden biridir.
Çocuk Sesi’nin genel yayın anlayışının temelinde Cumhuriyet’in
yeniliklerinin çocuklara benimsetilmesi yatmaktadır. Harf inkılâbının ardından
yayımlanmaya başlaması, mecmuaya yeni harflerin çocuklara benimsetilmesi
ve yeni harflerle okuma öğrenen çocuklara okuma alışkanlığı kazandırma
sorumluluğu vermiştir. Çocuk Sesi de içeriği ve bünyesindeki yazılarla bu
sorumluluğun bilincinde olduğunu hissettirmiştir. Öyle ki Çocuk Sesi bir çocuk
yayını olmasına rağmen mecmuanın yeni harflerle okuma yazma öğrenen
yetişkinler için de aynı sorumluluğu taşıdığı görülmektedir. Cumhuriyet’in
kazanımlarının benimsetilmesinin yanı sıra Atatürk’ün ilkelerinin çocuklara
kazandırılması da mecmuanın genel yayın politikasının bir ürünüdür. Atatürk
ile ilgili şiirler, bilgiler ve sözlerin sıklıkla yer aldığı mecmuanın ilk sayısının
birinci sayfasında bulunan Atatürk resminin altında mecmuanın genel yayın
politikasını gösterir biçimde okuyuculara şöyle seslenilmektedir:
137 Gençel, age, s. 190.
98
“Küçük yavrular!
Büyük adam olmak için, vatanınıza büyük hizmetler edebilmek için
Büyük Gazimiz gibi çalışınız ve onun gibi düşününüz.”
Çocuk Sesi’nin okuyucularla ilk buluşması mecmuanın içerik özellikleri
ile ilgili ipuçları taşımaktadır. Mecmuanın sahibi öğretmen Mehmet Faruk
[Gürtunca] ilk sayıda okuyucularına “Çocuklarla Başbaşa” isimli yazısında şu
şekilde seslenmektedir:
“Sevgili çocuklar,
Bugün elinize aldığınız gazeteniz haftalardır size kavuşmak için
çırpınıyor. Çocukların gazetesi olmak! Bu ne büyük bir şerefti.
Her hafta Perşembe sabahları elinize geçecek olan gazeteniz
sizindir. O sizin için çalışacaktır. Eğlenceli hikayeleri, güzel şiirleri,
gülünç karikatürleri, hediyesi bol karikatürleri, hediyesi bol
müsabakaları, resimli maceraları onun sayfalarında bulacaksınız.
Çocuk Sesi şimdi küçüktür. Fakat çocuklar her gün nasıl biraz
daha büyür biraz daha serpilirse gazeteniz de her sayısında
sayfalarını biraz daha güzelleştirecektir. Onu büyütmek, onu
güzelleştirmek istiyorsanız elinizden düşürmeyiniz.
Bilmiyenlere tavsiye ediniz. Yeni harflerimizle okumaya
başlıyanlara haber veriniz. Onlar da şimdi çocuk demektir. Kızlar;
genç, ihtiyar kadınlara, erkek çocuklar; genç, ihtiyar bütün
erkeklere gazetelerinin sesini duyursunlar. […] ”
Mehmet Faruk, harf inkılâbından hemen sonra yayımlamaya başladığı
bu mecmuanın genç-yaşlı herkes tarafından okunmasını, daha çok
okuyucuya ulaşmasını istemektedir. Mecmuanın ilerleyen sayılarında da bu
isteğini dile getiren Mehmet Faruk, 28 Mayıs 1931 senesinde Çocuk Sesi’nin
150 bin okuyucusunun olduğunu söyleyerek Çocuk Sesi’nin yalnız çocukların
gazetesi olarak kalmadığını; babalar, ağabeyler, anneler, ablaların da
gazetesi olduğunu dile getirir. Mecmuanın Türkiye’nin pek çok vilayetine
ulaştığını belirten Mehmet Faruk’un böylece ilk sayıdaki amacına ulaşmış
olduğu düşünülebilir. Bu noktada yani Çocuk Sesi’nin pek çok kişiye ulaşmak
istemesinde yeni harflerle yayımlanmaya başlanan ilk süreli çocuk yayını
olmasının yüklediği bir sorumluğun etkili olduğu düşünülebilir. Nitekim 1933
senesinde “Çocuk Sesi Öldürülemez” başlıklı yazısında Mehmet Faruk
Çocuk Sesi’nin beş senedir harf inkılâbından kuvvet ve kanat aldığını ifade
99
ederek Çocuk Sesi’nin Türk yavrularının okuma ve bilme isteğini doyurmak
için her hafta yazı yazdığını belirtmiştir.
Çocuk Sesi’nin, gerek tirajı gerekse içeriğiyle dönemin en iyi çocuk
dergilerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Mehmet Faruk 14. cildin
başlangıcında Çocuk Sesi’nin sekiz yılda 800.000 Türk çocuğunun
okuduğunu ifade ederek Çocuk Sesi’nin Türkiye’deki en iyi çocuk dergisi
olduğunu belirtmektedir. Bu yazısında mecmuanın faaliyetlerini değerlendiren
Mehmet Faruk mecmuanın genel yayın politikasını şu sözleriyle dile
getirmektedir:
“ […] Türk çocuğunu önce okutmak, sonra ona ulusal duygular
aşılamak, bilgisini yüceltmek, sıhhatli, ahlâklı çocuklar yetiştirmek
ülkümüzdür. […] ”
Mecmuanın yayın politikası Gürtunca’nın bu cümlelerinden
anlaşılacağı gibi Erken Cumhuriyet döneminin genel politikasıyla paralel
olduğu söylenebilir. Dönemin eğitime verdiği önem ve ulusal duygular
mecmuanın da önem verdiği konular arasındadır. Ayrıca dönemin sağlıklı
nesil yetiştirme projesinin mecmuanın da genel amaçlarından biri olduğu
dikkat çekmektedir.
Çocuk Sesi mecmuası harf inkılâbının ardından önemli bir misyonla
yayın hayatına başlamasıyla birlikte 20 yıl kesintisiz olarak yayın yaşamına
devam etmiştir. Dönemin zor koşulları değerlendirildiğinde Çocuk Sesi’nin
bunca yıl yayınına devam etmesi büyük bir başarı olarak değerlendirilebilir.
Bu başarının öğretmenlik mesleğinden gelen, çocukları seven, aynı zamanda
yazmayı, paylaşmayı çok seven mecmuanın sahibi Mehmet Faruk
Gürtunca’ya ait olduğu söylenebilir. Gürtunca’nın çocuklara yazdığı yazılarda
onların ağabeyi, amcası gibi bir tavır takınması kuşkusuz onu dönemin diğer
yayıncılarından çok daha ayrı bir yere taşımaktadır. Ayrıca bünyesinde yer
alan çok sayıda hikâye, dünya masalları, romanlarla da çocukların ilgisini
çekmeyi başaran Çocuk Sesi dönemin en önde gelen yayınlarından biri
olmayı başarmıştır.
“Çocuk Sesi, okuyucuları ile iletişimi canlı tutma, onların dergiye
katkısını sağlamak için programlar hazırlamıştır. Daha sonra Doğan
100
Kardeş’te görülen bu tutum, hikâye, voleybol ve fotoğraf yarışmaları; başarılı
çocukların resimlerinin yayımlanması, çocuklar arasında soruşturma yapma,
dergi rozeti dağıtma şeklinde gerçekleşmiştir. Yarışmaların sonunda
çocuklara yazlık ayakkabı, ipek mendil, ramazanlık reçel, kartpostal türü
armağanlar verilmiştir.” 138
Çocuk Sesi’nin kapanışıyla ilgili ise mecmuada net bir bilgi
bulunmamaktadır. Ancak dönemin ekonomik koşullarının elverişsiz olması
dönemin yayıncılarını zor durumda bırakmış olduğu düşünülebilir. Nitekim
mecmua son sayısında [9 Şubat 1948] “Dikkat” başlığıyla çerçeve içinde
okuyucularına şöyle seslenmektedir:
“Sevgili Çocuklar, Çocuk Sesinin bu sayısı basılmak üzereyken
verdiğimiz bir kararı size de bildirmeyi ödev sayıyoruz. Kağıdın ne
kadar pahalı, bir dergiyi uzun müddet yaşatmanın ne kadar güç
olduğunu tekrar tekrar hatırlatmağa lüzum yok. Ne kadar uğraşsak,
ne kadar fedâkarlığa katlansak, size kusursuz denecek derecede
güzel bir mecmua sunamıyoruz. Bunun için Çocuk Sesini ayda bir
çıkartmağa karar verdik. Sayfalarını çoğaltacağız. İçi dışı renkli
olacak. Size ansiklopedik bilgi vereceğiz. En güzel hikâyeleri, en
tatlı masalları, en kuvvetli serüven romanlarını Çocuk Sesinde
bulacaksınız. Bütün bunlara mukabil fiyat yalnız 25 kuruş olacaktır.
Yeni çıkacak fevkalade sayınızı sabırsızlıkla bekliyeceğinizi ümit
ederken, şimdilik Allahaısmarladık sevgili çocuklar.
Çocuk Sesi”
Mecmuanın verdiği son mesajda Çocuk Sesi okuyucularına
yayıncıların yaşadıkları zorlukları anlatmaya çalışılmış fakat temelli bir
vedadan bahsedilmemiştir. Fakat bu mesajdan hareketle derginin yayın
hayatına devam etmemesinin sebebinin ekonomik yetersizlikler olduğu
düşünülebilir. Dönemin diğer yayınlarının da kapanış sebebinin maddi
yetersizlik olduğu düşünüldüğünde Çocuk Sesi’nin de kapatılmasında da
maddi faktörlerin etkili olduğu söylenebilir.
Erken Cumhuriyet yıllarının önemli bir bölümünde yirmi yıl gibi uzun bir
zaman diliminde yayın hayatını sürdüren Çocuk Sesi’nin kapatılması
Türkiye’deki süreli çocuk yayınlarının tarihsel gelişimi açısından olumsuz bir
gelişme olarak görülebilir. Mecmua yayın hayatına devam etse belki de
Doğan Kardeş gibi çocuk dergisi dendiğinde akla gelen bir yayın olabilirdi.
138 Gençel, age, s.192.
101
Fakat ekonomik yetersizliklerin sebep olduğu düşünülen kapatılma kararı
buna engel olmuştur. Ancak yine de Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayın
hayatına başlayıp bu kadar uzun yıl yayın hayatına devam etmesi bile Çocuk
Sesi’nin Türkiye’de yayımlanmış süreli çocuk yayınlarının içinde özel bir yer
edinmesini sağlamıştır.
4.3.1. Çocuk Sesi Mecmuasının Biçim Boyutu
Çocuk Sesi’nin biçim özellikleri genelde çocukların kolayca okumasına
elverişli olmuştur. Mecmuanın ilk iki sayısı sonraki sayılara göre biçim olarak
biraz farklıdır. Mecmuanın ilk iki sayısının boyutu 12 x 20 cm’dir. Bu sayılar
İstanbul’daki İlhami Fevzi matbaasında basılmıştır. İlk sayı 16 sayfa olarak
kâğıt kalitesi çok düşük olarak nitelendirilebilecek biçimde saman kâğıda
basılmış. İlk sayının kapağında 5-6 yaşlarında bir kız çocuğunun resmi
bulunmaktadır. İkinci sayısı da ilk sayısının ebatlarında aynı kâğıt kalitesinde
15 sayfa olarak çıkmıştır.
Üçüncü sayıdan itibaren mecmuanın ebatları artmış ve 19 x 27 cm
olmuştur. Bu sayıdan itibaren Bürhan Cahit ve Şürekâsı Matbaası’nda
basılan mecmuanın kâğıt kalitesi de artmıştır. Haftalık yayımlanma kararı
alan mecmuanın buna paralel sayfa sayısı da azalarak 7-8 sayfaya
düşmüştür. “Perşembe günleri çıkar biricik çocuk gazetesi” sloganıyla çıkan
mecmua 7.sayıdan itibaren pazartesi çıkmaya başlamıştır. “Pazartesi günleri
çıkar biricik çocuk gazetesi” sloganıyla yayın hayatına devam eden mecmua
bu sayıdan itibaren İstanbul’daki İlhami matbaasında basılmaya başlamıştır.
Mecmua haftalık yayımlanmasıyla birlikte sayfa sayısı azalarak 7-8 sayfa
olarak yayımlanmıştır.
Farklı matbaalarda basılan Çocuk Sesi’nin kâğıt kalitesi ve boyutları
da zamana ve matbaalara göre çeşitlilik göstermiştir. Selâmet Matbaası,
Orhaniye Matbaası, Ekspres Matbaası, Işık Matbaası, Akşam Matbaası, Halk
Matbaası, Matbaai Ebüzziya, Ülkü Matbaası, Tan Matbaası’nda basılan
mecmuanın basım yeri hep İstanbul’dur.
Çocuk Sesi’nin yayımlanma süresi de yayın hayatı boyunca çeşitlilik
göstermiştir. İlk iki sayısı aylık çıkan mecmua, üçüncü sayıdan itibaren
102
haftalık olarak yayımlanmaya başlamıştır. 1929 yılında Temmuz ayında yaz
tatiliyle birlikte “tatil günleri ayda bir çıkar” ifadesi yer almış, mecmua aylık
olarak yayımlanmıştır. Bu sayılarında sayfa sayısı da aratarak 18-19
olmuştur.
26. sayıdan itibaren on beş günde bir yayımlanan Çocuk Sesi, bu
sayısından itibaren “Maarif vekâletinin himayesinde şimdilik on beş günde bir
çıkar.” ifadesiyle yayımlanmaya başlamıştır. Bu sayıdan itibaren Ekspres
Matbaası’nda basılan mecmuanın kâğıt kalitesi de hayli artmış, saman
kâğıdın yerini kuşe kâğıt almıştır. 45. sayıdan itibaren “Maarif vekâletinin
himayesinde her ayın 1 inci, 10 uncu, 20 inci günlerinde çıkar” ifadesi
bulunan mecmua 49. Sayıdan 61. sayıya kadar on günde bir çıkmaya
başlamıştır.
2 İkinciteşrin 1942’de Çocuk Sesi biçimsel olarak çok farklı bir formatta
okuyucularıyla buluşmuştur. Gazete formatında 46 x 32 cm boyutlarında 4
sayfa olarak Tan Matbaası’nda basılan mecmuanın neden bu şekilde yayın
hayatını devam ettiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Sayfa ebatı
büyüdüğünde sayfa sayısının azalmasının maliyeti düşürdüğü
düşünüldüğünde bu değişikliğin sebebinin ekonomik yetersizlik olduğu
söylenebilir.
Çocuk Sesi’nde sayfa düzeni bazen iki, genelde üç sütun hâlinde
olmuştur. Sayfa düzeninde belirgin olarak eksik olan husus hikâye ve
masallarda görülmektedir. Çoğu hikâye ve masal bir sayfada bitirtilmemiş son
birkaç paragraf başka sayfalarda yer almıştır. Bu nedenle mecmuanın çoğu
sayısındaki hikâyeler ve masallar “devamı var” şeklinde bir notla bitirilmek
zorunda bırakılmıştır. Bu, mecmuanın biçim özellikleri ile ilgili en olumsuz
olarak değerlendirilebilecek bir durumdur.
Yazı puntosu sayıdan sayıya hatta sayfadan sayfaya değişmekle
birlikte çocukların gelişimsel düzeyine genelde uygundur. Kapak resimleri ve
mecmuanın içindeki resimlerde renk kalitesi yer yer değişmekle birlikte genel
olarak ortalama düzeydedir. Kapak fotoğraflarında çoğunlukla çocuk resimleri
bulunan mecmuanın son yıllarına doğru ise kapaklarında daha çok
mecmuanın içinde yer alan hikâye ve masallar ile ilgili resimler yer
103
almaktadır. Bu durum da mecmuanın kapak resminin mecmuanın içeriğiyle
alakalı olduğunu gösterir niteliktedir. Çocuk resimleri ve hikâyelerle ilgili
resimlerin çokça yer aldığı mecmuanın kapak resimlerinin çocukların ilgisini
çekecek nitelikte olduğu söylenebilir.
4.3.2. Çocuk Sesi Mecmuasının İçerik Boyutu
Çocuk Sesi içerik bakımından döneminde yayımlanan diğer yayınlarla
kıyaslandığında oldukça zengindir. Çocuk Sesi’ni diğer yayınlardan ayıran en
belirgin özellik mecmuanın hikâye, şiir, roman gibi türlerle birlikte çizgi
romanlar, röportajlar, fıkralar gibi türlerle okurlarına zengin bir çeşitlilik
sunmasıdır. Zengin içeriğiyle birlikte çocuklara eğlenceli vakit geçirirken aynı
zamanda bilgilendirmeyi de amaçlayan mecmua, yirmi yıl gibi uzun bir zaman
diliminde yayın hayatına devam etmesini bir noktada çocukları eğlendirirken
bilgilendirme konusunda başarısına borçludur.
Çocuk Sesi’nin yazar kadrosu mecmuanın içeriğinin ne denli güçlü
olduğunu gösterir niteliktedir. Mecmua, dönemin eğitim ve edebiyat alanında
önde gelen pek çok ismi barındırmaktadır. Eğitim ve edebiyat alanında
önemli bir isim olan Mehmet Faruk [Gürtunca] mecmuanın hem sahibi hem
başyazarı sıfatıyla ilk sayıdan son sayıya kadar aktif bir şekilde şiirleri,
yazılarıyla yer almıştır. Mecmuada Abdullah Ziya [Kozanoğlu], Sezai Attilâ,
Yaşar Nabi, Enver Arif, Selim Sırrı [Tarcan] gibi isimlerin yazar kadrosunda
yer alması Çocuk Sesi’nin içerik boyutunu daha da güçlü kılmaktadır.
Çocuk Sesi’nin içeriği mecmuanın genel yayın politikasına paralel
niteliktedir. Mecmuanın sağlıklı, ahlaklı, Türk inkılâplarına bağlı bir nesil
yetiştirme isteği mecmuanın içeriğinin de temelini şekillendirmiştir. Örneğin
sağlıklı bir nesil yetiştirme konusuna hayli önem verilen Erken Cumhuriyet
Dönemi’nde Çocuk Sesi’nde de dönemin diğer dergilerinde olduğu gibi beden
terbiyesi konusuna önem vermektedir. Açık Havada Beden Terbiyesi [1930],
İdman Şenlikleri [1931], Oynayın Jimnastik Yapın [1938], Açık Hava
Yürüyüşleri [1938], Yüzmeyi Öğrenelim [1938], Kulaç Nasıl Atılır [1938], Suya
Nasıl Dalınır? [1938], Tenis Nasıl Oynanır? [1937], Yeşilköy Çocuk
104
Kampında [1939], Vücudunuza İyi Bakın [1947] başlıklı yazılarda çocukların
beden sağlığının önemi konusunda durulmaktadır. Mecmuanın sağlık
konusuna ne kadar önem verdiğinin bir örneği olarak 1934 yılında “A’dan
Z’ye Sıhhat Alfabesi” isimli yazıda çocuklara sağlıklı olmaları için yapmaları
gerekenler anlatılmıştır. Söz konusu yazı, “A: Adalelerini kuvvetlendirmek için
kol ve bacak hareketleri yap, B: Başını serin ve temiz tut” şeklinde devam
ederek Z harfine kadar öğütleri içermektedir. Selim Sırrı Tarcan’ın sağlık
öğütlerinin de uzun bir süre mecmuada devam ettiği düşünüldüğünde
mecmuanın sağlık konusuna verdiği önem ortaya çıkmaktadır.
Mecmuanın yayın anlayışının bir sonucu olarak Çocuk Sesi,
yayımlandığı dönem itibarıyla dönemin diğer yayınlarında olduğu gibi eskiyeni
mukayesesinin bolca yapıldığı bir yayın olmuştur. İnkılâpların çocuklara
kazandırılması dönemin diğer yayınlarında da görüleceği gibi eski-yeni
mukayesesi çerçevesinde yapılmıştır. Mecmua, eskiye ait uygulamaların
yanlışlığını, Cumhuriyet ile birlikte kazanılan hakları her fırsatta
okuyucularına vurgulamıştır. Bu hakları kimi zaman hikâyelerle kimi zaman
yayınlanan makalelerle çocuklara anlatmıştır. Eski-yeni kıyaslamasına örnek
olarak gösterilebilecek 1934 yılında “Eski Yeni” isimli monolog şu cümleleri
içermektedir:
“Aman Yarabbi… Neymiş o günler!.. Babam anlattı da şaştım,
kaldım. Ne muallimi muallime; ne talebesi talebeye benzermiş.
Hocaları kıpkızıl cahilmiş, askeri cepheden kaçar, jandarması köyü
soyarmış. İsmini yazmasını bilmiyenlerden paşa, hiç mektep yüzü
görmiyenlerden vali varmış, üşümesin diye duvarlara kürk giydiren,
balıklara para atan padişahların böyle olur paşası. […]”
Muallim İhsan imzalı sonu “Yaşasın Cumhuriyet” diyerek bitirilen bu
yazı, mecmuada eski-yeni kıyaslamasının içerik olarak mecmuanın pek çok
yerinde bulunduğunun bir göstergesidir. Mecmuada bu konuyla ilgili yer alan
bir başka örnek 29 Teşrinievvel 1933’te yer alan bir yazıda görülmektedir.
Yazıda, çocuklara inkılâplar tanıtılmış, medeni kanun, maarifte inkılâp, kadın
hayatında değişmeler, yeni rakamlar, şapka inkılâbından bahsedilmiştir. Söz
konusu yazıda batıl itikatların kalktığı ise şu ifadelerle açıklanmıştır:
“Fesin ortadan kalkmasile bir çok köhne ve batıl inanışlar ocakları
da yıktı götürdü. Her yeniliği (din elden gidiyor) diye istemeyen
köhne düşünüşlü kimselerin yuvalarını da yıkmak lâzımdı. Zira bu
105
gibi yerlerde yaşayan cahil adamlar halkın her söze inanır
takımında fesat ve mikroplar aşılıyorlardı. Bu münasebetle
tekkeler, şeyhler, dervişler tamamen ortadan kaldırıldı. Türbeler
kapandı. Çünkü bütün bu yerler ve bu adamlar inkılâp düşmanı
idiler.”
Mecmua dönemin genel eğitim politikasına paralel olarak her anlamda
inkılâplara bağlı çocuklar yetiştirme amacı taşırken yerli malı kullanma
konusunu da ihmal etmemiştir. Pek çok sayısında yerli malı kullanma
konusunda teşvikte bulunulan mecmuada 20 Ağustos 1931 tarihli kimin
yazdığı belli olmayan İ. H. imzalı “Yerli Malı Kullanalım” başlıklı yazıda yerli
malı kullanımının öneminin inkılâplarla ilişkisi şu cümlelerle anlatılmıştır:
“İstiklâl harbinde biz çok şey kazandık. Sevgili topraklarımızı işgal
etmek isteyen yabancı devletleri, bir daha ayak basmamak üzere
vatanımızdan çıkardık. Lozan sulhile, hür ve müstakil bir millet
olduğumuzu bütün dünyaya ilan ettik. Birkaç sene içinde, köhne
Osmanlı imparatorluğundan kalan ne kadar fena adetlerimiz varsa
hepsini bıraktık. Lisanımıza bir türlü uyamıyan arap harfleri yerine
yeni Türk harflerini kabul ettik. Başımızdan püsküllü bir bela gibi
bizi gülünç bir şekle koyan fesi attık.Kadınlarımız kendilerini
umacıya benzeten siyah çarşaflarını çıkardılar..Her işimizde bir
yenilik, bir terakki belirdi..İktisadî hayatımızda yapılacak çok
mühim bir şey vardı..Memleketin servetini memleketten dışarı
çıkarmamak..
[…] Çocuklarım, yerli malını kullanın, arkadaşlarınızı, ana
babalarınızı yerli malı kullanmıya teşvik ediniz.
[…] Eğer hepimiz, yerli malı kullanırsak çok yakın zamanda güzel
vatanımızın kıymetli serveti yabancı ellere gitmekten kurtulur.
İstiklâl zaferini kazanan Türk, o zaman iktisat zaferini de kazanmış
olur…”
Yerli malı kullanma konusundaki nasihatlerin de inkılâplarla
bütünleştirildiği mecmuada her konuda inkılâba önem verilmiştir. Özellikle
dilde Türkçeleştirme çabalarının yapıldığı yıllarda Farsça ve Arapça kökenli
kelimelerin Türkçe karşılığı mecmuanın pek çok yerinde liste hâlinde
verilmiştir. Bu kelimelerin mecmuanın içeriğinde de kullanılmasına dikkat
edilmiştir. Örneğin hikâye kelimesi yerine “ötkünç” , dünya kelimesi yerine
“acun” kelimesi kullanılmaya çalışılmıştır. Dilde Türkçeleştirme konusunda
çabalarıyla da Çocuk Sesi dönemin diğer yayınlarının önüne geçmiştir.
Çocuk Sesi’nin içeriğiyle ilgili göze çarpan bir diğer nokta da Atatürk ve
İsmet İnönü ile ilgili yazıların mecmuanın içeriğinde fazlaca bulunmasıdır.
Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün hayatlarının anlatıldığı mecmua Atatürk‘ten
106
genellikle “Büyük Gazi”, “Gazi Hazretleri”, “Gazi Babamız” İsmet İnönü’den
ise “Millî Şef” gibi unvanlarla bahsetmektedir. Ancak mecmuanın ilk yıllarında
Atatürk ve İsmet İnönü ile ilgili yazılar, sözler daha çok yer kaplarken
ilerleyen yıllarda bu konuda bir düşüş yaşandığı söylenebilir.
Çocuk Sesi, çocuklara yaşadıkları dünya ile ilgili haber vermek, onları
her konuda bilgilendirmek maksadıyla içeriğinde güncel konulara fazlaca yer
vermiştir. Dönemin güncel olayları çocuklar için gerekli olmasına
bakılmaksızın yer almıştır. Örneğin 15 Ağustos 1932 tarihli sayıda 1932
senesinin dünya güzelinin bir Türk olması Çocuk Sesi okuyucularına büyük
bir coşkuyla anlatılmıştır. Kapağında dünya güzeli Keriman Halis Hanımın
resmi olan sayıda mecmua okuyucularına bu haberi şöyle duyuruyor:
“Türk Güzeli Dünya Güzeli Oldu.
Türkiye güzellik kıraliçesi Keriman Halis Hanım Belçika’daki cihan
güzellik müsabakasında birincilik kazanarak 1932 senesinin
güzeller güzeli oldu.
Daha birkaç sene evvel Çocuk Sesi karilerinden olan Keriman
Halis Hanımı kulübümüz namına tebrik ederiz.”
Mecmuada dönemin güncel konuları hemen her sayıda
bulunmaktadır. Örneğin deprem, sel gibi yaşanan afetler ile ilgili haberler
bulunduğu gibi spor bölümünde de oynanmış futbol maçları ile ilgili haberler
yer almaktadır. Ayrıca her milli bayramın ardından yurtta yapılan gösteriler
mecmuada geniş bir yer kaplamıştır. Dönemin güncel değişiklikleri de
çocuklara bilgi vermek ve yol göstermek maksadıyla mecmuada kendine yer
bulmuştur. Örneğin 1934 yılında soyadı kanunu ise dergiye “Babanızla
Başbaşa Verip Soy Adı Bulunuz!” başlıkla şöyle yansımıştır:
“Cumhur Başkanı Gazi, Ata Türk adını aldı. […] Dergimizin yazı
işlerine bakan Bay Faruk ta Tunca adını soy adı olarak aldı. […]
Size biz 1935 yılına kadar dört yedi gün içinde soy adları yazcağız.
Bunlardan birini babanızla seçebilirsiniz. Celasun Yiğit, Başalp
Başyiğit, Acar Kuvetli…”
Çocuk Sesi güncel konuların yanı sıra zengin içeriğiyle de çocukların
ilgisini çekmeyi başarmıştır. Özellikle gezi yazılarıyla çocukların gitmedikleri,
görmedikleri ülkeler ile ilgili çocukların ilgisini çekmeyi başaran mecmua,
“Resimlerle Dünyayı Dolaşalım” bölümünde İngiltere, Havana, Japonya,
Kanarya Adaları, Hamburg, Polonya gibi ülkeler ile ilgili çocuklara bilgi
107
vermiştir. 1931 senesinde mecmuanın başyazarı Mehmet Faruk’un
Avrupa’ya yaptığı seyahatlerden sonra çocuklara gittiği şehirlerden
gözlemlerini aktardığı “Paris Çocukları Nasıl Eğlenirler?”, “Londra Çocukları”
adlı yazılarda okurlara mektup biçiminde kaleme aldığı yazılarda resimlerle
dünyadan çocukların yaşamları hakkında bilgilendirme yapılmıştır.
Gezi yazılarında dünyadaki yerler ile birlikte Türkiye’deki yerlerin
tanıtımı da ihmal edilmemiştir. Hatta çocukların Türkiye’yi iyi tanımalarının
kendilerinin ödevleri olduğu Türkiye ile ilgili gezi yazısı serisinde şu
cümlelerle anlatılmıştır:
“Çocuklar,
Size güzel Türkiyemizin Çocuk Sesinde en küçük yerlerini bile
tanıtmağa çalışacağız. Yurdu tanımak, öz yurdumuzun köşe,
bucağını bilmek her Türk çocuğunun borcudur.”
Mecmuada çocukların bilgilendirilmesi amacı taşıyan “Hayat Bilgisi”,
“Meraklı Sayıfa” , “Tabiat Tetkiki” gibi köşelerde çocuklara farklı konular
hakkında ilgi çekici yazılar bulunmaktadır. Çocukları bilgilendirmeyi
amaçlayan bir diğer köşe olan “Bugünkü Tanınmış Adamlarımızın Çocukluk
Hatırları” bölümü ile de Hasan Ali Yücel, Prof. Dr. Saim Ali Dilemre, Prof. Dr.
Cemil Bilsel gibi toplumun aydın insanları tanıtılmıştır.
Çocuk Sesi’ni dönemin başarılı yayınlarından biri yapan özelliklerinden
biri çocukların yazılarının, şiirlerinin dergide yer almasıdır. Mehmet Faruk
çocukların yazı yazmalarına teşvik ederek pek çok çocuğun yazısını dergide
yayımlamıştır. 1937 yılında ise çocukların yazılarının yayımlandığı “Hepimiz
Gazeteci” başlığıyla gazete ebatlarında 4 sayfalık ufak bir gazete
hazırlanarak Çocuk Sesi’nin yanında ilave olarak verilmiştir. Hepimiz
Gazeteci ilk çıktığında kendini “küçük okuyucuların yazı ve resimleri ile tertip
edilmiş özel gazetedir” şeklinde tanıtmıştır. Mehmet Faruk çocuklara “küçük
muharrirler” diye seslendiği Hepimiz Gazeteci’yi Türkiye’de ilk defa çocuklar
tarafından çıkarılan matbu gazete olarak tanımlamaktadır. Türkiye’nin farklı
bölgelerinden çocukların gönderdiği şiir, hikâye, fıkra ve yazılarla oluşturulan
gazete dönemi için öncü bir nitelik taşımaktadır. Hepimiz Gazeteci’nin
2.sayısı da ilk sayısı gibi gazete formatında basılmış, sonraki sayılarda
108
mecmuanın içinde bir köşe hâlini alan Hepimiz Gazeteci mecmuanın bazı
sayılarında bulunmasa da son sayısına kadar devam etmiştir.
Çocuk Sesi’ni dönemin diğer yayınlarından ayıran en belirgin özelliği
okuyucularıyla birlikte mecmuanın büyük bir aile gibi olmasıdır. Özellikle
Çocuk Sesi okuyucularından oluşan bir kulübün kurulması bu birlikteliği
perçinlemiştir. Çocuk Sesi kulübü ile büyük bir aile gibi hareket eden Çocuk
Sesi okuyucularıyla mecmuanın sahibi Mehmet Faruk, zaman zaman bir
araya gelerek ortak faaliyetlerde bulunmuşlardır. Birlikte İstanbul’da bir araya
gelen okuyucular Mehmet Faruk Gürtunca ile birlikte sinemaya gitmişlerdir.
Bu ve bunun gibi faaliyetler çocukların mecmuayı okuma alışkanlığını
arttırmasının yanında genel olarak çocuklara okumayı sevdirme konusunda
da yardımcı olmuştur. Ayrıca mecmuanın pek çok sayısında okurlardan gelen
fotoğraflar yayımlanmıştır. Öğrencilerin, öğretmenlerin okullarında çektikleri
fotoğrafların yanı sıra küçük bebeklerin de fotoğraflarına yer verilmiştir.
4.3.2.1. Çocuk Sesi Mecmuasında Çocukluk Anlayışı
Çocuk Sesi’nde çocukluk anlayışı Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki
genel çocuk anlayışındaki gibi çocuğun “geleceğin yetişkini” olarak görülmesi
temelinde şekillenir. Çocuk, bu anlayışta içinde yaşanılan zamana ait bir
varlık değil de geleceğe ait, yarının yetişkini olarak görülür. Çocuğun aslî
görevi çalışmak ve ileriki yıllar için iyi bir gelecek oluşturmaktır. Bu temel
sorumluluğun yanında çocuğun en önemli niteliği Cumhuriyet’in bekçisi yahut
muhafızı olmasıdır. Çocuk, temel görevini yapmasının yanı sıra
Cumhuriyet’in koruyuculuğunu yapması gerektiğini unutmamalıdır.
Mecmuada bu noktaya ilişkin Amcanız F.Gürtunca ismiyle M. Faruk
Gürtunca’nın “Çalışın sevgili çocuklar çalışın yılmadan yorulmadan çalışın”
[1948] başlıklı yazısıdır. Gürtunca yazısında çocuklara şu ifadelerle
sesleniyor:
“… yurdun size ihtiyacı var. Yarın her şeyi size emanet edeceğiz.
Evet her şeyi: Egemenliğimizi, bayrağımızı, sınırlarımızı, ordumuzu
ve şerefimizi. … sizinle iftihar edelim ve gözümüz arkada
kalmasın.. bunun için çalışın, yılmadan, yorulmadan çalışın. Siz
109
Ortaasyadan, vaktiyle amansız bir kasırga gibi Batıya akın eden
yılmaz bir neslin torunlarısınız.”
Gürtunca’nın bu cümleleri mecmuanın çocuğa dair bakışını özetler
mahiyettedir. Mecmuanın çocukluk anlayışını temelde çocuğun “geleceğin
yetişkini” olarak görülmesi oluşturmaktadır. Mecmuanın sayfalarının alt
kısmında yer yer görülen “Bugünün fedakâr çocuklarısınız, yarının büyük
kahramanları olacaksınız” sloganı da bu görüşü destekler niteliktedir.
Çocuk Sesi’nde çocuklara öğüt verici nitelikte yazılar dönemin diğer
yayınlarında olduğu gibi görülmektedir. Mecmuanın başyazarı Mehmet Faruk
Gürtunca’nın çocuklara sıklıkla öğüt verdiği görülmektedir. Gürtunca’nın
üslubu çocuklarla sohbet edercesine çocuklara bir ağabey, bir amca gibi
yakın olmuştur. Mecmuada Gürtunca’dan başka isimlerin de çocuklara
verdiği öğütlere rastlanmaktadır. Bu öğütlere kimi zaman yazarların
köşesinde kimi zaman hikâyelerde, monologlarda rastlanmaktadır. Örneğin
İsmet Hulusi imzalı “Dilinizi Tutun” [1931] başlıklı monolog çocuklara fazla
konuşmamaları gerektiğini şu cümlelerle anlatmıştır:
“Dilinizi tutun, isterseniz tutmayın, bana göre hava hoş..
Söyleyeyim de, benden günah girsin, ötesine karışmam.
[…] Benim size söylemek istediğim dilinizi tutmanızın lâzım
geldiğinin sebepleridir.
Mübarek saymakla bitmez ki, bir değil, yüz değil, bin değil.. Her
gün yüz binlercesine tesadüf ediyoruz. […]”
Erken Cumhuriyet Dönemi’nin etkili isimlerinden olan Selim Sırrı
Tarcan’ın dönemin diğer çocuk yayınlarında olduğu gibi Çocuk Sesi’nde de
çocuklara verdiği sağlık öğütlerine rastlanmaktadır. Tarcan’ın öğütleri
sağlıktan başka genel konuları da kapsamaktadır. “İyi Yaşamak Sanatı” [15
Birinciteşrin 1934] başlıklı yazısında çocuklara çalışkan olmaları gerektiğini
hatırlatan Tarcan yazısına şu cümlelerle başlamaktadır:
“Türk çocukları: ananıza, babanıza, kendinizden küçük ve
kendinizden büyüklerinize, havasını aldığınız vatanınıza hayırlı
adam olmanız için her şeyden önce iyi yaşamanın yollarını
öğrenmelisiniz. Bilirsiniz ki her şey bellemekle öğrenilir. […]”
Mecmuanın sahibi Mehmet Faruk çocuklara daha çok çalışkan olmak,
yardımsever olmak, tutumlu olmak gibi konularda öğütler verdiği
110
görülmektedir. Toplumsal olaylar ile ilgili çocukların duyarlılığını arttırmayı
hedefleyen Gürtunca 21 Birinci Kanun 1936 tarihli sayıda Adana Seyhan
nehrinin taşması sonucu oluşan felaket için okuyucularından Kızılay’a para
vererek yardım etmeleri istemiştir. Toplumsal dayanışma konusunda
çocuklarda farkındalık yaratmayı amaçlayan Gürtunca’nın “Bayramda Fakir
Arkadaşlarınızı da Düşününüz” [14 Şubat 1931] başlıklı yazısında çocuklara
şöyle seslenmektedir:
“[…] Sevgili yavrular; bayram sizin kalbinizi sevindirirken;
annenizin şefkati, babanızın muhabbeti sizi nazlandırırken
düşününüz ki bayramını bayram edemiyen çocuklar da vardır.
Siz belki o gün güzel güzel eğlenirken onların boğazına bir hıçkırık
girecek, gözleri dolgun dolgun olarak sizin yeni ve temiz elbise ve
ayakkabılarınıza dalacaktır.
[…] Yardım için birkaç kuruşu verebiliyorsan durma, şurada,
soğukta anasının çıplak kolları arasında ağlıyan öksüze koş veya
mektepte fakir gördüğün arkadaşını sevindirmeği unutma!”
Gürtunca bu ve bunun gibi öğütlerle toplumsal dayanışma konusunda
çocukların duyarlılığını arttırmaktadır. Yerli malı kullanımı konusunda da
çocuklara verdiği öğütler ile Gürtunca tasarruf yapılmasının çocukların
sadece kendileri için değil, toplumsal kalkınmaya da yardımcı olacağı
konusuna vurgu yapılmıştır. 1933 senesinde “Bugün Tasarruf Haftasının
Birinci Günüdür” başlıklı yazıda çocuklara şu şekilde seslenilmiştir:
“Sizin oyuncağınızdan, boğazınızdan keseceğiniz bu paralar yarın
Türkiye Cumhuriyetinin millî servetini vücude getirecektir.”
Gürtunca, “yurdunu kuvvetlendirmek için para biriktirmek, yerli malı
kullanmak, malını hattâ zamanını boş yere israf etmemek her Türk
çocuğunun borcu olmalıdır.” diyerek yerli malı kullanımını toplumsal bir
boyuta taşımaktadır. 30 Teşrinisani 1931 yılında Türkiye’de başlayacak olan
iktisat haftası öncesi okurlarına “İktisada riayet edelim” başlıklı yazıda
seslenen Mehmet Faruk, yazının alt başlığında “Memleketimizi kurtaracak
yegâne çare paramızı başka milletlere kaptırmamakla kabil olacaktır.” diyerek
çocukların da iktisat yapmalarının memleketin kurtuluşu için gerekli görmekte
olduğunu belirtir. Gürtunca yazısında çocuklara şöyle seslenmektedir:
“ […] Milletimizi kurtaracak yegâne yol iktisattır. Belki şimdi siz
bana dersiniz:
111
- Faruk Bey, biz küçücüğüz. Para kazanamıyoruz ki iktisat yapalım.
Yoo işte burada yanılırsınız. İktisada her yerde, her zaman riayet
edebilirsiniz. Meselâ: Defterlerinizin yapraklarını lüzumsuz
koparmayınız. Eksik alacağınız bir defterin parası cebinizde kalır.
Sınıfın tebeşirlerini teneffüs aralarında tahtaya resim yaparak ziyan
etmeyin. Mektep eşyasına o kadar dikkat ediniz ki hiçbir şey
gelecek sene için yeniden alınmasın. Elbiseleri eskitmemek,
ayakkabılarınız iyi kullanmak birer iktisattır. […]”
Çocuk Sesi’nin başyazarı Mehmet Faruk Gürtunca çocuklara çalışkan
olmak, tutumlu olmak gibi konularda verdiği öğütlerin yanında çocuklara
okuma alışkanlığı kazandırma konusunda çok çaba göstermiştir. “Kitap
Okuma Zevki” [1932] başlıklı yazıda Mehmet Faruk Londra ve Paris’e yaptığı
seyahatlerde çocukların evlerinde kütüphanelerin bulunduğunu belirtmiş,
çocuklardan da paralarını tasarruf etmelerini ve paralarıyla kendilerine kitap
almalarını teşvik etmiştir.
Erken Cumhuriyet Dönemi’nin “gürbüz çocuk” yetiştirme politikasının
yansımalarının Çocuk Sesi’nde de görülmüştür. Dergide yayımlanan
gelişmiş, fizikî anlamda güçlü çocukların fotoğrafları “gürbüz çocuklar” olarak
yayımlanmıştır. “Çocukların Hakları” [23 Nisan 1930] başlıklı yazıda sağlıklı
ve oldukça “gürbüz” gözüken bir çocuğun resminin altında şöyle yazmaktadır:
“Yavrucuğum aç kolunu, geniş nefes al,
Yarın gürbüz olaraktan bir mektebe dal!”
Gürbüz olmanın çocukların aslî görevlerinden biri gibi algılandığı
Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Çocuk Sesi’nin de bu anlayıştan ayrı bir
politika sergileyeceği düşünülemezdi. Aynı yazıda çocukların istedikleri
haklar sıra ile şöyle anlatılmıştır: “Gürbüz olmak istiyoruz, Ana südü istiyoruz,
Aile doktoru istiyoruz, Yalnız yatmak istiyoruz, Her gün banyo istiyoruz,
Tozdan korunmak istiyoruz, Hürmet ve azarlanmamak istiyoruz, Çocuk
bahçeleri istiyoruz.”
Çocuk Sesi’nde çocukluk anlayışı genel olarak çocuğun geleceğin
yetişkini olarak görülmesinden şekillenmiştir. Çocuk, bu anlayışla
Cumhuriyet’in bekçisi yahut muhafızı, geleceğin teminatı olarak görülmüştür.
Bu nedenle çocuk, ailesi ve kendisinden daha çok vatanı, milleti ve
Cumhuriyet için vardır. Bu anlayış çocuğa yaşından daha büyük bir
112
sorumluluk vermiştir. Çocuk Sesi de Erken Cumhuriyet döneminin çocuğa
yönelik bu algısının paralelinde bir çocuk anlayışına sahip olmuştur.
4.3.2.2. Çocuk Sesi Mecmuasında Hikâye Masal ve Romanlar
Çocuk Sesi, dönemin diğer çocuk yayınlarıyla kıyaslandığında
bünyesinde çok sayıda hikâye, masal ve roman barındıran bir mecmuadır.
Zengin hikâye ve masallarıyla çocuklara iyi bir arkadaş olan Çocuk Sesi’nde
dönemin önemli çocuk romanları da parça parça yayımlanmıştır. Mecmuanın
çocuk romanları konusunda dönemin en önde gelen yayını olduğu rahatlıkla
söylenebilir. Korsan Çocuk, Gültekin, Keloğlan Define Peşinde:Timurlengin
Hazinesi, Kolsuz Kahraman, Kızıl Tuğ romanları dergide yayımlanan
Abdullah Ziya [Kozanoğlu] bu konuda derginin en fazla romanı yayımlanmış
olması sebebiyle en önde gelen ismidir. Dergide yayımlanan romanların
tarihi romanlar olması da dikkat çeken başka bir husustur. Koca Ahmet,
Çanakkale’de Mehmet Çavuş, Koç Mustafa, Kaan, Korsan Çocuk, Olcayto,
Kolsuz Kahraman, Gültekin Çocuk Sesi’nde yayımlanmış önemli tarihi
romanlardandır.
Hikâyeler çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak, çocuğun ufkunu
genişletmek, hayal dünyasını zenginleştirmek gibi yararların yanında çocuğu
topluma hazırlayan, toplumun değer yargılarını aktaran önemli birer çocuk
edebiyatı ürünüdür. “Hikâye ve romanlar çocukların sınırlı hayat tecrübelerini
zenginleştirir; türlü insan tipleri üzerinde düşünmelerine imkân sağlar;
gelişmekte olan değer yargılarının daha açıklık kazanmasına yardımcı olur.
Böylece çocukların içinde yaşadıkları toplumsal ve kültürel ortama uymalarını
büyük ölçüde kolaylaştırır."139 Çocuk Sesi de zengin hikâyeleriyle çocukların
sosyalleşmelerinde, onların topluma uyum sağlamalarında üzerine düşen
görevi yerine getirmiştir. Gerek 20 yıl boyunca yayımlaması gerekse hemen
her sayısında hikâyelere yer vermesi bakımından Çocuk Sesi zengin bir
hikâye arşivine sahiptir. Kimi zaman tarihi konularda kimi zaman eğlenceli
139Özensel (2003) s.107.
113
konularda kaleme alınan hikâyeler çocukları eğlendirirken bilgilendirme
maksadını da ihmal etmemiştir.
Çocuk Sesi masal konusunda da döneminin diğer yayınlarına kıyasla
oldukça zengindir. Azerbaycan masalı, İtalyan masalı, İran masalı, Hint
Masalı gibi dünya masallarından pek çok örnek bulunan mecmuada
masalların çocukların ilgisini çekecek nitelikte olduğu söylenebilir. Mecmuda
yer alan hikâye ve masalların resimlendirilmesi de çocukların hikâye ve
masalları daha ilgi çekici bir hâle getirmiştir.
Dönemin diğer çocuk yayınlarında olduğu gibi Çocuk Sesi’nde de
kimin yazdığı belli olmayan hikâye ve masallara rastlanmaktadır. Bazı hikâye
ve masallar ise takma isimle yazılmıştır. Masalcı Baba, Masalcı Nine,
Sergüzeşt Hikâyecisi, Tarihçibaşı, Masalcı gibi kimin yazdığı bilinmeyen
hikâye ve masallara mecmuanın başından sonuna kadar rastlanmaktadır.
Mecmuanın hikâye ve masal yazarlarında dikkat çeken bir diğer husus da
yazarların mecmuanın genelinde olduğu gibi kadın yazarların azlığıdır.
Masalcı Nine ya da Beyhan Abla gibi çok nadir olarak kadın yazarlar
görülmektedir.
Araştırma kapsamında mecmuada incelenen 122 hikâye 76 masal
tablo 4.3 ‘te gösterilmiştir. İncelenen hikâye ve masallar seçilirken hikâye ve
masalların yayımlandıkları yıllar dikkate alınarak hemen her yıldan
seçilmesine dikkat edilmiştir. Farklı yazarların hikâyelerine ve farklı ülkelerin
masallarına yer verilmesine de özen gösterilmiştir. Araştırmanın sınırlılığı
dolayısıyla toplam 198 metin değerlendirilmeye alınmıştır.
114
Tablo.4.3. Çocuk Sesi Mecmuasında İncelenen Hikâye ve Masallar
Sıra
Yıl
Metin Adı
Türü
Yazarı
1 1929 Ölüm Adalarında Hikâye Muallim Murat
2 1929 Afyona Giriş Hikâye Enver Arif
3 1929 Çalgıcının Bedduası Masal Enver Arif
4 1929 Bıçak Bileyici Ahmet Hikâye ---
5 1929 Üç Çörek Masal Yaşar Nabi
6 1929 Av Hikâyeleri Hikâye Avcıbaşı
7 1930 Yuva Bozan Ali Hikâye Enver Arif
8 1930 Miskin Hikâye Fahriye
9 1930 Bir Hindistan Masalı Masal Enver Arif
10 1930 Demirci ile Şeytan Masal İsmet Hulusi
11 1930 Bir Arap Hikâyesi:Kapı Hikâye ---
12 1931 Etrafında Sevgi Yaratan
Adam
Hikâye ---
13 1931 Şeytanın Üç Altın Kılı Masal Saip Ağabey
14 1931 Siganfo Kalesi Hikâye Aptullah Ziya
15 1931 Bir Parça Ekmek İçin Hikâye Muallim Murat
16 1931 Kadı’nın Doğruluğu Hikâye Va-Hi
17 1931 Akıllı Kızlar Ağası Hikâye Tarihçi Baba
18 1931 Mağrur Kıral Masal ---
19 1932 “Oh” ve Gül Mehmet Masal A.Sami
20 1932 Tavukların İsyanı Hikâye İsmet Hulûsi
21 1932 Sultan Çiçeği Masal A.Sami
22 1932 Temizliğe İhtiyaç Hikâye Bülent Adil
23 1932 Bir Karış Çocuk Masal A.Sami
24 1932 Üç Tembel Masal ---
25 1932 Tilki ve Kedi Masal ---
26 1933 İhtiyar Kaptan Hikâye Adnan Sami
27 1933 Gül Fidanı Masal ---
28 1933 Korkunç Bir Gece Hikâye Sergüzeşt
Hkâyecisi
29 1933 Gobi Çöllerinde Hikâye Sergüzeşt
115
Hikâyecisi
30 1933 Güzel Sevim Masal Masalcı Baba
31 1933 Küçük Öksüz Hikâye Adnan Fahri
32 1933 Yılan ve Balta Girmemiş
Ormanlar
Hikâye A.E.
33 1933 İki Kısmet Masal Masalcı Baba
34 1933 Hasta Fil Hikâye Adnan Fahri
35 1933 Derebeyin Oğlu ile Lalası Masal Masalcı Baba
36 1933 Kalao ve Zürafası Hikâye Adnan
37 1933 Madende Bir Facia Hikâye Adnan Fahri
38 1933 Vahşi Fil Hikâye Sergüzeşt
Hikâyecisi
39 1933 Parsla Karşı Karşıya Hikâye A.S.
40 1933 Padişahım Başaşa Hikâye Sezai Attilâ
41 1933 Prensin Beş Uşağı Masal Masalcı Baba
42 1933 Hiç Doğmıyan Yıldızlar Hikâye Ahmet Ekrem
43 1933 Kayak Hikâye Sezai Attila
44 1933 Prenses Sinderella Masal ---
45 1934 Uzun Saçlı Kız Masal Masalcı Baba
46 1934 Sihirli Zıbzıb Masal Sezai Attila
47 1934 Simonetta Hikâye ---
48 1934 Beklenilmeyen Bir Kavga Hikâye Ahmet Ekrem
49 1934 Beyaz Buz Çöllerinde Hikâye A.E.
50 1934 Sungurun Atı Hikâye A.Ekrem
51 1934 Kunduracı ile Cüceler Masal Mustafa Nüzhet
52 1934 Prenses Aysel Masal Çev.Müfide N.
53 1934 Sükût Kulesi Hikâye Sezai Attila
54 1934 Üç Altın Saçlı Şeytan Masal ---
55 1934 Bataklıkların Ejderhası Hikâye Yelman
56 1934 İki Öksüz Kardeş Hikâye Naci
57 1934 Küçük Âmâ Hikâye A.Fahri
58 1934 Meleğin Macerası Masal Çev. M.N.
59 1934 Ölüm Korkusu Hikâye A.Naci
60 1934 Beyaz Ülkede Hikâye Mustafa Nüzhet
61 1934 Amazon Kıyılarında Hikâye A.Naci
116
62 1934 Özcan Bey Aslan Avında Hikâye Avcı
63 1934 Şeker Kamışı Masal ---
64 1934 Kanlı Bir Macera Hikâye ---
65 1934 Tavus Tut Masal ---
66 1934 İmparator ve Sinek Hikâye ---
67 1934 Kaz Çobanı Kız Masal Sezai Attila
68 1934 Üç Kardeşler Masal Çev.Ali İsmail
69 1934 Gece Nöbeti Hikâye A.Naci
70 1934 Falcı Hikâye ---
71 1934 Altın Kapı Arkasındaki Prens Masal Sezai Attila
72 1934 Kaplanla Karşı Karşıya Hikâye ---
73 1934 Yeni Zelant’ta Masal Halfetili Recep
74 1934 Başsız Süvari Hikâye Sezai Attila
75 1934 Gök Yüzünde İkiz Yıldızlar Masal Masalcı
76 1934 Aydının Keşfi Hikâye Sezai Attila
77 1934 Brezilya Ormanları İçinde Hikâye A.Naci
78 1934 Solan Gülün Esrarı Hikâye Sezai Attila
79 1934 Bir Hint Bayramı Hikâye Necat Aziz
80 1934 Beyaz Balıkçıl Masal Nihal
81 1934 Lillebile Evleniyor Masal Masalcı Baba
82 1934 Mihracenin İnciler Hikâye Necat Aziz
83 1934 Altın Kuş ve İki Kardeş Masal
84 1934 Karayılan Hikâye A.Naci
85 1934 Filler Kıralı Masal ---
86 1934 Patlama Otu ve Çoban Hikâye Çev.Sezai Attila
87 1934 Şişedeki Cüce Masal Masalcıbaşı
88 1934 Cessur Talebe Hikâye F. Kâzım
89 1934 Zerrinin Rüyası Masal Mahmut Yesari
90 1934 İki Kardeşler Masal A.E.
91 1934 Bir Canlı Hedef Hikâye ---
92 1934 İki Yolcu Arkadaş Masal Çev.Sezai Attila
93 1934 Birini Bana Bırak Masal Mahmut Yesari
94 1934 İyilik Masal Sezai Attila
95 1935 Eden Bulur Hikâye Sezai Attila
96 1935 Pis Köpek Hikâye A.E.
117
97 1935 Uçurum Hikâye Sezai Attila
98 1935 Suç Ortağı Hikâye A.E.
99 1935 Uyurken Dolaşan Adam Hikâye A.E.
100 1935 Düşman Hikâye Necat Akdemir
101 1935 Korkunç Bir Gece Hikâye A.E.
102 1935 Güzel Sesli Baykuş Masal Sezai Attila
103 1935 Türkü Kızdırmağa Gelmez Hikâye ---
104 1935 Kobu-Torı Masal Masalcı Baba
105 1935 Kaçırılan Arkadaş Hikâye A.E.
106 1935 İki Kör Masal Masalcıbaba
107 1935 İnci Anası Masal Sezai Attila
108 1935 Kel Kafalı Hakan Masal Sezai Attila
109 1935 Öldüren Bulut Hikâye Sezai Attila
110 1935 Üvey Ana Hikâye A.Ekrem
111 1935 Siz Olsaydınız Ne
Yapardınız?
Hikâye Sezai Attila
112 1935 Pırlanta Kelebeğin Masalı Masal Sezai Attila
113 1935 Satıcı Erol Hikâye ---
114 1935 Kısmet Ne İse O Olur Masal Masalcı Baba
115 1935 Üç Atlılar Hikâye A.Ekrem
116 1935 Altın Saçlı ve Altın Yaldızlı Masal Masalcı Baba
117 1935 Önder’e Selam Hikâye M.F. Gürtunca
118 1935 Okuldan Sakarya Boyuna Hikâye Ahmet Ekrem
119 1935 Kır Gezintisi Hikâye Cahit Uçuk
120 1936 Büyük Altın Dağı Masal Masalcı Baba
121 1936 Kum Çöllerinde Hikâye Ahmet Ekrem
122 1936 Bacakları Tılsımlı Kuzu Hikâye ---
123 1936 Nail’in Payı Hikâye Mahmut Yesari
124 1936 Enginin Kızağı Hikâye Cahit Uçuk
125 1936 Babalrın Günahı Hikâye Ahmet Ekrem
126 1936 Güneş Baba Hikâye Yaşar Sihay
127 1936 Haydutlar Masal ---
128 1936 Evlât Fedakârlığı Hikâye Ahmet Ekrem
129 1936 Saksağanın Yuvası Hikâye Ahmet Ekrem
130 1936 Boz Kırları Geçerken Hikâye Ahmet Ekrem
118
131 1936 Yiğitlik Dediğin Böyle Olur Hikâye Ahmet Ekrem
132 1936 Hortlak Hikâye Ahmet Ekrem
133 1936 Bir Korku Hikâyesi Hikâye N. Akdemir
134 1936 Ateşle Oynamak Hikâye Ahmet Ekrem
135 1936 Hayvanların Dilleri Bir Köylüyü
Ölümden Nasıl Kurtardı
Masal Masalcı Baba
136 1936 Elmas Masal Zeki
137 1936 Prenses Çıtkırıldım Masal ---
138 1936 Yaralı Kaplan Hikâye Ahmet Ekrem
139 1936 Taş Kesilen Ülke Masal Masalcı Baba
140 1936 Can Kurtaran Hikâye Ahmet Ekrem
141 1936 Bin Bil Masal ---
142 1936 Küçük Küfeci Hikâye Ahmet Ekrem
143 1936 İstenmiyen Bir Konuk Hikâye Ahmet Ekrem
144 1936 Ay Kızının Masalı Masal Masalcı Baba
145 1936 Kötü Biten Bir Oyun Hikâye Ahmet Ekrem
146 1936 Yüz Bin Liraya Üç Nasihat Masal Masalcı Baba
147 1936 Beyin Oğlu Hikâye Ahmet Ekrem
148 1936 Elimi Öp Hikâye A.Ekrem
149 1936 Korkuya Karşı Tılsım Hikâye Ahmet Ekrem
150 1936 Bir Babanın Üzüntüsü Hikâye Ahmet Ekrem
151 1936 Orman Cücesi Masal Masalcı Baba
152 1936 Toros Ekspresi Hikâye Ahmet Ekrem
153 1936 Kaçan Köpek Hikâye Ahmet Ekrem
154 1936 Kara Kız Masal Masalcı Baba
155 1936 Dostluğa Eren Aile
Düşmanlığı
Hikâye Hikâyeci
156 1936 Heyecanlı Bir Serüven Hikâye Ahmet Ekrem
157 1936 Bir Gece Uçuşu Hikâye ---
158 1936 Büyülü Prenses Masal A.Canayakın
159 1936 Kurtarıcı Tayfun Hikâye İhtiyar Avcı
160 1937 Kastamonu Ormanlarında Hikâye A.Ekrem
161 1937 Falcı Kadın Masal Masalcı Baba
162 1938 Küçük Şehit Hikâye ---
163 1938 Kendi Çalışan Çok İş Görür Hikâye Y.S.
164 1938 Kaplan Masal Masalcı Baba
119
165 1938 Sırma Saçlı Güzel Kız Masal Masalcı Baba
166 1938 Üç Altın Elma Masal Masalcı Baba
167 1938 Saadet Çorbası Hikâye ---
168 1939 Küçük Dilenciler Hikâye Yaşar Şihay
170 1939 İki Kurbağa Masal Masalcı Baba
171 1939 Gülay’ın Kundurası Hikâye ---
172 1939 Firavun ile Sihirbaz Masal Masalcı Nine
173 1939 Çiçekler Perisi Masal Beyhan Abla
174 1940 Anam Babam Vatandır Hikâye ---
175 1940 Perilerle Kamburlar Masal ---
176 1940 Çaylağın İntikamı Hikâye ---
177 1940 Şah ile Sihirbaz Masal ---
178 1942 Mehmetçiklerden Bir Kâse
Yoğurt
Hikâye ---
179 1942 Kahraman Teğmen Hikâye ---
180 1942 Ay Sultan Masal Masalcı Baba
181 1942 Bombacılar Hikâye ---
182 1942 Kedinin Duası Masal Masalcı Baba
183 1942 70.000 Gülle Hikâye ---
184 1942 Gönül Sevince Masal Masalcı Baba
185 1942 Kıymetli Ayna Hikâye ---
186 1942 Fahrettin Tepe Hikâye ---
187 1947 Delhi Perisi Masal Bolayır Amca
188 1947 İncilerin Efsanesi Masal Masalcı Nine
189 1947 Guguk Hikâye Çev.Zeki
Tunaboylu
190 1947 Boş Evin Sırları Hikâye Adnan Tahir
191 1947 İyi Kalpli Prenses Masal Masalcı Nine
193 1947 Tek Gözlü Kahraman Hikâye --
194 Türk Kanı Hikâye Şevket Bilgisel
195 1947 Vatan Hasreti Hikâye Ş.Aygen
196 1947 Dikbaş Çavuş Hikâye Şevket Bilgisel
197 1948 Kabadayı Hikâye Şehbal Aygen
198 1948 Küçük Ali Hikâye Burhan Rıza
Aköz
120
4.1.2.3. Çocuk Sesi’nde Yer Alan Metinlerin Değer Aktarımı Açısından
İşlevi
Sosyalleşme; bireyin doğumuyla başlayan, aile, okul, kitle iletişim
araçları gibi sosyalleştirme vasıtalarıyla bireye toplumun mevcut değerlerini,
kültürünü aktararak bireyin topluma uyum sağlamasını sağlayan, aynı
zamanda bireyin benlik oluşumu ve kişilik kazanmasını kolaylaştıran, yaşam
boyu devam eden dinamik bir süreçtir. Başka bir deyişle bu süreç bir
kültür/değer aktarımı sürecidir. Birey içinde yaşadığı toplumun mevcut
değerlerini sosyalleşme süreci boyunca kazanır. Sosyalleşme süreci tek
yönlü değil toplumu da içine alan çift yönlü bir süreç olduğundan toplumun da
bu süreçte ortak değerlere sahip bireylerden oluşması sağlanmış olur.
“Değerler dayanışma araçları olarak da işlevde bulunurlar. Ortak değerler
sosyal dayanışmayı yaratan ve sürekli kılan en önemli faktörlerden biridir.”140
Kitle iletişim araçlarının sosyalleşme sürecinde değer aktarımı
açısından etkisinin önemli olduğu bilinmektedir. Erken Cumhuriyet
Dönemi’nin süreli çocuk yayınları da değer aktarımı işlevine sahip
sosyalleşme bakımından önemli birer araç konumundadır. “Çocuk dünyaya
geldiği zaman, beraberinde ne dinî, ne ahlakî, ne hukukî, ne estetik, ne lisanî,
ne iktisadî, ne de mantıkî bir vicdan getirir. Bu vicdanları ona kendi milleti,
kendi milletinin kültürü verir.”141
Dönemin 20 yıllık sürecinde aktif olarak yayın hayatına devam eden
Çocuk Sesi hem değer aktarımı işlevine sahip olması bakımından hem de
dönemin toplumsal yapısını ortaya koyması bakımından önem teşkil
etmektedir. “Herhangi bir toplum yapısının analiz edilebilmesi için, o
toplumsal yapıdaki kurumların, süreçlerin ve rollerin bilinmesi gerekir. Bu
kurum, süreç ve rollerin sosyal aktörler tarafından anlamlandırılmaları da
bilindiği gibi değerler aracılığıyla mümkün olabilmektedir. Bu nedenledir ki,
herhangi bir toplum yapısının analizine katkıda bulunacak en önemli unsur; o
toplumun sahip olduğu değer yargılarının tespiti olacaktır.”142 Erken
Cumhuriyet döneminin toplumsal yapısının analiz edilebilmesi için de
140 Ertan Özensel, “Sosyolojik Bir Olgu Olarak Değer”, Değerler Eğitimi Dergisi, C.1, S.3, 2003, s.232.
141 Ziya Gökalp, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri. İstanbul. 1973, s.42‐43.
142 Özensel, 2003, s.222, 217‐239.
121
toplumun sahip olduğu değerler hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
Bundan dolayı dönemin süreli yayınları en güvenilir kaynaklar durumundadır.
Çocuk Sesi de Erken Cumhuriyet Döneminde 20 yıl gibi uzun bir
zaman diliminde yayın hayatını sürdürmüş bir çocuk yayını olarak dönemin
en önemli kaynaklarındandır. Hikâye, masal ve romanlarıyla çocuklara değer
aktarımı yapan mecmua dönemin genel havası içinde millî mevzuların da
konu edindiği hikâye ve romanlara da yer vermiştir. Mecmuada çocuklara
millî duyguları kazandıran Ahmet Ekrem imzalı “Okuldan Sakarya Boyuna”
[1935] isimli hikâyede birbirlerini sevmeyen iki okul arkadaşının millî
mücadele yıllarında Sakarya savaşında birlik olarak kazandıkları zaferi
anlattığı hikâye şu cümlelerle bitmektedir:
“[…] Haydi dostum.. Dün okul arkadaşıydık; bu gün ise savaş
arkadaşıyız.. bu yeni arkadaşlıkta düşüneceğimiz bir tek iş var: O da
silâhlarımızın zaferi; yurdumuzun özbenliğine kavuşmasıdır!
Gerçekten silâhlarının zaferi kendisini gösterdi. Düşman on dört
günde denize döküldü. Şimdi ikisi de Cumhuriyet ordularının
subaylarından olan Nizami ile Ferit yeni okullarının önlerinden
geçtikçe eski yaramzalıklarını hatırlıyor:
- Gördün mü, Atatürk çocukları ne güzel çalışıyorlar. Diyorlardı.”
Mecmuada bunun gibi hikâyelere sıklıkla rastlanmaktadır. Öte yandan
diğer hikâyelerde verilen mesajlarda ise genel olarak “sorumlu olmak”,
“dürüst olmak” ve “itaat etmek” gibi kavramların olduğu göze çarpmaktadır.
İtaat etmek konusunda mecmuada örnek gösterilebilecek bir hikâye olan
“İstenmiyen Bir Konuk” [1936] isimli Ahmet Ekrem’in yazdığı hikâyede iki
kardeşin anne babaları evde yokken evden ayrılmalarıyla başlarından geçen
olaylar anlatılmaktadır. Hikâye çocukların anne babalarına itaat etmelerinin
önemini hikâyeyi şu cümlelerle sonlandırarak belirtmektedir:
“Olup biteni kendi ağızlarından dinledikten onlara ayrıca bir ceza
vermeğe kalkışmadılar. Çünkü çektikleri korku, onlara verilecek
herhangi bir cezadan daha ağır olmuştu. Bir daha anne ve
babalarının sözlerinden dışarıya çıkmamağa ikisi de and içtiler.”
Çocuk Sesi mecmuasında değer aktarımı açısından incelenen
metinler araştırmanın sınırlılığı dolayısıyla hikâye ve masal türleri ile sınırlı
tutulmuştur. Hikâyeler gibi Çocuk Sesi’ndeki masallarda da verilen mesajların
genelde çocukların iyiliksever olmaları, yardımsever olmaları ve itaatkâr
122
olmaları yönünde olduğu söylenebilir. Hindistan, İran, Letonya, Estonya gibi
pek çok ülkeden masalların yer aldığı mecmuada Türk masalları da yer
almakta fakat verilen mesajların genelde değişmediği söylenebilir.
4.3.2.4. Çocuk Sesi Mecmuasında Kız Çocuklarına Yönelik Etkinlikler
Çocuk Sesi’nde kız çocuklarına yönelik ilk özel bölüm 17 Nisan 1930
tarhinde 37. sayıdan itibaren başlamıştır. “Kızlar İçin” isimli bölümün ilk
sayısında Gülseren Hala isimli yazar okuyuculara bu köşenin başlangıç
amacını şöyle açıklamaktadır:
“Aziz okuyucu kızlarım. Hepinizden beş aydan beri birçok mektuplar
aldık. Bu mektuplarınızda sizin için ayrı bir sayfa istiyordunuz. Halbuki
gerek hikâyelerimiz, gerek karikatürlerimiz hem sizin için, hem erkek
kardeşleriniz için hazırlanıyordu. Nihayet bu sayıdan itibaren sizin için
de ayrı bir sayfa açıyoruz.”
Bu köşede uzun ve kısa saçlar nasıl kesilir, ilkbahar elbise modaları,
sofra süsleme teknikleri, yemek tarifleri gibi kızlara yönelik olarak hazırlanmış
faaliyetler bulunmaktadır. Güner Değer imzalı “Kızların Köşesi” bölümünde
kız çocuklarına yönelik el işi, yemek, pasta tarifi olduğu gibi jimnastik
çalışmaları ile ilgili bilgiler de bulunmaktadır. Mecmuada bu köşede yer alan
“Güzel Sofra Kurmasını Öğrenelim” [11 Ağustos 1947] başlıklı yazı şu
cümlelerle başlıyor:
“İnce, zeki bir Türk kızı, evde annesine yardım ederken, iyi bir
sofranın nasıl kurulacağını bilmelidir.”
Mecmuada kızlara yönelik yazılan yazılarda kızlara ev bilgisi verilmesi
yanı sıra kızlara bazı konularda verilen öğütler bulunmaktadır. Temiz olmak,
softada terbiyeli olmak gibi konularda öğütler veren mecmuada “Nasıl
Yemek Yemeli?” [18 ağustos 1947] başlıklı yazı kızların sofrada nasıl
davranması gerektiğini şöyle ifade etmektedir:
“[…] sofrada lüzumsuz yere çok konuşmayın. Hele ağzınızda lokma
varken, asla laf etmeyin. Yemek yerken ağzınızı şapırdatmayın.
Daima ağzınız kapalı yemek yiyin. Sonra çok aceleye de lüzum
yoktur. Sofradan büyükler kalkınca, kalkın. […]”
“Kız Arkadaşlara Bölümler”, “Kız Arkadaşların Sayfası” gibi isimlerle de
kızlara yönelik olarak devam eden köşeler de kızlara hitap eden hikâyeler de
123
bulunmaktadır. “Kız Arkadaşlara Kır Elbiseleri” başlıklı “Terzi abla” imzalı
yazıda kızların nasıl giyinmeleri gerektiği anlatılırken kızların “kukla” gibi
giyinmesi gerektiği söylenmektedir:
“… Genç kızlar daima temiz, bir kukla gibi sevimli ve iyi giyinmesini
severler.”
Çocuk Sesi’nde kızlara yönelik yazılar kızların geleceğin ev hanımı
olacağı görüşünden hareketle hazırlanmıştır. Kızların ev işlerinden sorumlu
olması ve annesine yardım etmesi istenirken, erkek çocuklar için böyle bir
sorumluluk anlayışı yoktur. Ayrıca bu anlayışta iyi bir kız çocuğundan
beklenen ev işlerinden, temizlikten anlaması, iyi yemek yapması her zaman
temiz ve düzgün giyinmesidir.
V.BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. Sonuçlar
Süreli çocuk yayınları çocukların hoşça vakit geçirirken aynı zamanda
bilgilenmelerini sağlayan önemli çocuk edebiyatı ürünlerindendir. Çocuklar
için çıkarılan gazete ve dergiler çocukları içinde yaşadıkları toplum hakkında
bilgilendiren birer kaynak durumundadır. Bu noktada çocuklar için önemli bir
sosyalleşme aracı olan süreli yayınlar bilgisayarın, televizyonun olmadığı
yıllarda çok daha önemli birer kitle iletişim aracı olmuşlardır. Ayrıca geçmiş
yıllarda yayımlanmış süreli çocuk yayınları hem sosyalleşme aracı olarak
önemli bir fonksiyona sahip olmaları bakımından hem de yayımlandıkları
döneme ışık tutmaları sebebiyle önemli kaynaklardandır.
Erken Cumhuriyet Döneminde yayımlanmış süreli çocuk yayınları
Cumhuriyet ile birlikte inkılâpların topluma benimsetildiği, yeniliklerin
toplumsal hayatın her alanında hissedilmeye başlandığı bir döneme ışık
tutmaktadır. Bu yayınların içeriklerine de dönemin genel havasının yansıdığı
görülmektedir. Gerek yayınlardaki hikâye, roman, şiir gibi türlerde gerekse
yayınların rutin olarak devam eden köşelerinde Erken Cumhuriyet döneminin
ulusalcı, inkılâpçı, Cumhuriyetçi havası net bir biçimde görülmektedir.
Dönemin koşullarının belirgin bir biçimde yayınlara yansımasının bir
göstergesi bu yayınlarda genel olarak çocuklara öğüt verici nitelikte yazıların
sıklığıdır. Öğüt verici yazılar çalışkan olmaktan temiz olmaya, sorumluluk
sahibi olmaktan sağlıklı olmaya kadar hemen her konuda olmuştur.
Çocuklara verilen öğütlerin amacı çocukların Cumhuriyet ile birlikte
gerçekleşen inkılâpların koruyucusu olmasından kaynaklandığı için hemen
her konudaki nasihatler Cumhuriyet ile ilişkilendirilmiştir. Çünkü inkılâpların
koruyucusu/savunucusu, Cumhuriyet’in bekçisi olarak görülen çocuklar
kendilerine verilecek olan emaneti korumakla mükellef birer küçük yetişkindir.
125
Çalışkan olmak, sorumlu olmak, temiz olmak gibi öğütler hep yurdun iyiliği
için görülmüştür. Bu konularda Cumhuriyet ile bağlantı kurularak çocuklara
sınırsız nasihatler verilmiştir. Yerli malı kullanımı ve tasarruf konusu da Erken
Cumhuriyet dönemi süreli çocuk yayınlarında sıklıkla karşılaşılan konulardan
biridir. Yerli malı kullanımı konusunda verilen öğütler Cumhuriyet’in ve Türk
milletinin devamlılığı ile ilişkilendirilmiştir.
Erken Cumhuriyet Dönemi’nde beden sağlığı ve beden terbiyesi
konusundaki önem dönemin süreli çocuk yayınlarına da yansımıştır.
Çocukların beden sağlıklarına ve temizliklerine önem vermeleri istenmiş,
bunun Türk milletinin devamı ve sağlamlılığı için gerekli olduğu her fırsatta
vurgulanmıştır. Dönemin çocuklarına beden sağlığı için layık görülen kavram
“gürbüz çocuk” olmuştur. “Gürbüz” çocuk: iyi beslenen, temiz, açık havada
kalmaya özen gösteren Erken Cumhuriyet Döneminin ideal çocuğudur.
Dönemin tüm çocuklarından da bu ideale ulaşmaları beklenmiştir.
Erken Cumhuriyet Dönemi süreli çocuk yayınlarında yayımlanmış
hikâye ve masallarda verilen mesajlarda ise çocukların iyilik yapmaları,
dürüst olmaları, yardımsever olmaları, sorumluk sahibi olmaları ve itaatkâr
olmaları istendiği görülmektedir. Özellikle itaatkâr olmak çoğu masalda
çocuklara verilen en belirgin mesajlardandır.
Kız çocuklarına yönelik faaliyetlerin ayrı birer köşe olarak yer aldığı
Erken Cumhuriyet dönemi süreli çocuk yayınlarında bu köşelerde kızlar için
evde yardımcı olabilecek pratik bilgilerin verildiği görülmektedir. Kızlar
geleceğin yetişkini, ev hanımı olarak görülmüş, bu nedenle ileride alacağı
sorumluluğa şimdiden alışmaları gerektiği her fırsatta vurgulanmıştır.
Erken Cumhuriyet dönemi süreli çocuk yayınlarında çocuk algısı
çocuğun Cumhuriyet’in varisi, inkılâpların koruyucusu olarak görülmesi
temelinde şekillenir. Dönemin yayınları için çocuk, içinde yaşanılan dönemin
çocuğu değil, gelecek yılların yetişkinidir. Bu nedenle yaşından çok daha
fazla sorumluluk yüklenen çocuk, kendine verilen sınırsız tavsiyelere uymak
zorundadır. Çünkü çocuk, kendisi ve ailesinden ziyade toplum için,
Cumhuriyet için, Türk milleti için ve inkılâplar için vardır. Türkiye Cumhuriyeti
Batılı toplumlara ancak yaratılmaya çalışılan bu ideal çocuklarla ulaşabilir.
126
5.2. Öneriler
Araştırmanın sonuçlarından hareketle öneriler şu şekilde sıralanabilir:
• Türkiye’de yayımlanmış süreli çocuk yayınları ile ilgili daha
kapsamlı çok sayıda araştırma yapılmalıdır.
• Erken Cumhuriyet döneminde yayımlanmış çocuk yayınları ile
ilgili araştırmalar çoğalmalıdır. Özellikle Erken Cumhuriyet
Dönemi süreli çocuk yayınlarının tümünü kapsayan çok
kapsamlı bir araştırma yapılmalıdır.
• Çocuk Sesi mecmuası harf inkılâbından sonra Latin harflerle
yayımlanmış ilk süreli çocuk yayınıdır. Ancak bu mecmua bu
çalışmaya kadar hiçbir çalışmaya konu olmamıştır. 1928-1948
yılları arasında 20 yıl gibi uzun süre yayın hayatına devam
etmiş bir mecmua hakkında daha çok çalışma yapılmalıdır.
• Süreli yayınlar ile ilgili yapılan araştırmalarda bu yayınların
sosyalleşme aracı olarak ele alındığı sosyolojik araştırmalar
yapılmalıdır. Özellikle süreli çocuk yayınları incelemesi sadece
çocuk edebiyatı alanında çalışan araştırmacıların değil, eğitim
sosyolojisi ve eğitim tarihi alanlarında çalışan araştırmacıların
da ilgisini çekmelidir.
• Türkiye’de Tanzimat döneminde yayımlanmış ilk süreli çocuk
yayını olan Mümeyyiz’den 1950 yılına kadar yayımlanmış süreli
çocuk yayınlarının kronolojisi oluşturulmalıdır.
127
Kaynakça
Akay, İsmail. (2006). Sosyalleşme Sürecinde Kitle İletişim Araçları.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Akın, Veysi. (2000). Bir Devrin Cemiyet Adamı Doktor Fuad Umay (1885-
1963). Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları.
Alkan, Türker. (1979). Siyasal Toplumsallaşma. Ankara: Ankara
Üniversitesi Basımevi.
Aziz, Aysel. (1982). Toplumsallaşma ve Kitlesel İletişim. Ankara: Ankara
Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Yayınları.
Aziz, Aysel. (2010). İletişime Giriş. (Genişletilmiş 2. Basım)
İstanbul:Hiperlink Yayınları.
Balcı, Ahmet. (2002). Çocuklara Rehber Dergisi’nin Çocuk Eğitimine Katkısı
Açısından İncelenmesi. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Hatay..
Başgöz, İ. ve Wilson, E. H. (1973). Türkiye Cumhuriyetinde Milli Eğitim ve
Atatürk. Ankara:Dost Yayınları.
Binbaşıoğlu, Cavit. (1999). Cumhuriyet Dönemi Eğitim Bilimleri Tarihi.
Ankara: Öğretmen Hüseyin Hüsnü Tekışık Eğitim Araştırma Geliştirme
Merkezi Yayınları.
Berkes, Niyazi. (2010). Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Bozdoğan, Sibel. (2008). Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet
Türkiye’sinde Mimari Kültür. İstanbul: Metis Yayınları.
Deniz, Fatma Banu. (2010). İkinci Meşrutiyet Dönemi Süreli Çocuk
Yayınlarında Dini Motifler (Mektepli, Mini Mini, Çocuk Dostu, Küçükler
128
Gazetesi). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta.
Doğan, İsmail. (1997). Değişen Türkiye’de Bilim ve Kültür. Ankara:İmaj
Yayınevi.
Doğan, İsmail. (2012a). Eğitim Sosyolojisi. (2.Baskı). Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Doğan, İsmail. (2012b). Sosyoloji. (11. Baskı) Ankara: Pegem Akademi
Yayınevi.
Doğan, İsmail. (2012c). Türk Eğitim Tarihinin Ana Evreleri: Kurumlar,
Kişiler ve Söylemler. (2. Baskı) Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Dökmen, Üstün. (1994). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Sistem
Yayıncılık.
Eker, Nurten. (2006). Doğan Kardeş Dergisi’nde Yer Alan Metinlerin Tür,
İçerik ve Anlatım Özellilerinin Çocuk Eğitimine Katkısı Açısından İncelenmesi
(1-75. Sayı). Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin.
Elkin, Frederick. (1995). Çocuk ve Toplum: Çocuğun Toplumsallaşması.
(Çev. Nazife Güngör) Ankara: Gündoğan Yayınları. (Eserin orijinali 1960’ta
yayımlandı).
Gençel, Şeyma. (1984). Çocuk Dergileri. Türkiye’de Dergiler
Ansiklopediler (1849-1984). İstanbul:Hakan Ofset Sanayi ve Ticaret A.Ş.,
ss.185-202’deki bölüm.
Gökalp, Ziya. (1973) Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri. İstanbul:
Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi.
Gurbetoğlu, Ali. (2006). II. Meşrutiyet Döneminde Yayımlanan Çocuk
Dergilerinin İncelenmesi (1908-1918). Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Gürel, Z., Temizyürek, F., Şahbaz, N.K. (2007). Çocuk Edebiyatı. Ankara:
Öncü Basımevi.
129
Kağıtçıbaşı, Çiğdem. (1990). İnsan-Aile-Kültür. İstanbul:Remzi Kitabevi.
Kaplan, İsmail. (1999). Türkiye’de Milli Eğitim İdeolojisi ve Siyasal
Toplumsallaşma Üzerindeki Etkisi. İstanbul:İletişim Yayınları.
Karaca, Nuray. (2008). Pozitivizmin Erken Cumhuriyet Dönemine Etkisi.
Ankara: Anı Yayıncılık.
Karasar, Niyazi. (2008). Bilimsel Araştırma Yöntemi. (18.Baskı). Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
Karatay, Halil. (2007). Dil Edinimi ve Değer Öğretimi Sürecinde Masalın
Önemi ve İşlevi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi. Cilt 5. (3), 470-471.
Kili, Suna. (2001). Türk Devrim Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları.
Konar, Elif. (2003). Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi’nin İncelenmesi (1926-28
Yılları). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kongar, Emre. (1981). İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal
Yapısı. (4. Baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Koştaş, Münir. (1987). Sosyalleşme (Socialasation). Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi. Cilt 29. (1), 329-334.
Kür, İsmet. (1991). Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınları. Ankara: Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını.
Kür, İsmet. (6-8 Kasım 1996). 1869-1928 Yılları Çocuk Dergilerinde Eğitimci
Yazarların Benimsediği Çocuk Tipleri. 1. Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi’nde
sunuldu, Ankara.
Lewis, Bernard. (2008). Modern Türkiye’nin Doğuşu. (Çev.Boğaç Babür
Turna) Ankara: Arkadaş Yayınevi. (Eserin orijinali 2002’de yayımlandı).
Marshall, Gordon. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. (çev. Osman Akınhay, Derya
Kömürcü) Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
130
Okay, Cüneyd. (1999). Eski Harfli Çocuk Dergileri. İstanbul:Kitap
Matbaacılık.
Özcan, Mustafa. (1987). Kitle Haberleşme Vasıtaları ve Eğitim. Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 20. (1-2), 361-373.
Özensel, Ertan. (2003). Sosyolojik Bir Olgu Olarak Değer. Değerler Eğitimi
Dergisi, Cilt 1(3) 217-239.
Rousseau, Jean-Jacques. (2011). Emile ya da Eğitim Üzerine. (3. Baskı).
(Çev. Yaşar Avunç). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. (Eserin
orijinali 1762’de yayımlandı).
Sakaoğlu, Necdet. (1992). Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi
İstanbul:İletişim Yayınları.
Şahin, Güliz. (2009). Mektepli Gazetesi’nin İçerik ve Biçim Özellikleri ile
Gazetedeki Hikâyelerin Çocuğa Sunduğu Bilişsel ve Ahlaki İletiler.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Balıkesir.
Tütüncü, Fatma. (2007). The National Pedagogy of The Early Republican Era
in Turkey. Unpublished Doctoral Dissertation. Middle East Technical
University The Graduate School of Social Sciences, Ankara.
Yaylagül, Levent. (2008). Kitle İletişim Kuramları. (2. Baskı). Ankara:Dipnot
Yayınları.
Yeşilorman, Mehtap. (2004). Çocuğun Siyasal Dünyası:Siyasal
Sosyalleşmenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Temelleri. Adana:Nobel
Kitabevi.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2011). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma
Yöntemleri. (8. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık.
131
EKLER
Ek.1 Mektepli Gazetesi’nin Kapak Örneği
(9 Mayıs 1935 Sayı.138)
132
Ek.2 Mektepli Gazetesi’nin İç Sayfalarından Bir Örnek
(16 Şubat 1933 Sayı.22)
133
Ek.3 Mektepli Gazetesi’nin İç Sayfalarından Bir Örnek
(26 Ekim 1933 Sayı.58)
134
Ek.4 Çocuk Dergisinin Kapak Örneği
(19 Ağustos 1938)
135
Ek.5 Çocuk Dergisinin İç Sayfalarından Bir Örnek
(Haziran, 1936 Sayı.6)
136
Ek.6 Çocuk Sesi Dergisinin Kapak Örneği
(6 Kânunsani 1929 Sayı.30)
137
Ek.7 Çocuk Sesi Dergisinin İç Sayfalarından Bir Örnek
(24 Birinciteşrin 1938)
138
Ek.8 Çocuk Sesi Dergisinin İç Sayfalarından Bir Örnek
(14 Kânunevvel 1931 Sayı.101)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder