SELÇUKLU TARİHİ



Büyük Selçuklu Devleti
Selçukluların kurduğu ilk devlettir.



Göçebe Türklerde bozkırdaki ırmakları geçiş büyük önem arzediyordu.Oğuznamede salı keşfeden kişi boyun önemli bir atası sayılmaktadır.Hanedanın atası olan Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbasi halifesinin koruyucusu konumuna erişti. 1092 yılında Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın ölümünden sonra bölünmeye uğradı. Selçuklular tarafından kurulan diğer devletler Kirman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'dir. 1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, Iran, Irak, Suriye, Arap Yarımadası ve Doğu Anadolu'ya egemen olmuş bir Türk devletidir. Kapladıkları alan doğuda Balkaş ve Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve Akdeniz sahilleri , kuzeyde Aral Gölü, Hazar Denizi , Kafkasya, Karadeniz; güneyde Arabistan dahil Umman Denizi'ne kadar ulaşıyordu (10.000.000 km2).

Kuruluş

Kınık boyu Orta Asya'daki Oğuz boylarından biriydi. Selçuk Bey Hazar Imparatorluğunda subaşı(Ordu komutanı) görevindeydi. Selçuk Bey giriştiği taht mücadelesini kaybedince 10. yüzyılın ikinci yarısında ailesi ve ordusu ile birlikte Iran yönüne göç ettiler. Bu göçebe topluluk Karahanlılara ve Samanilere savaşlarda asker vererek karşılığında geniş otlaklar elde etti. Burada müslümanlığı benimsedikten sonra Samaniler Devletinin yönetiminde söz sahibi oldu. Samaniler Devleti yıkılınca Selçuk Bey, Müslüman halkıyla birlikte Horosan bölgesine yerleşti. Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha da güneye indiler.

Selçuk Bey'in oğlu Arslan Bey'in yönetiminde, Karahanlıları ve Gaznelileri endişelendirecek kadar güçlendiler. Arslan Bey'in Gaznelilerce tutuklanması ve 1032'de ölmesinden sonra, Selçuk Bey'in torunları Tuğrul Bey ve Çağrı Bey bağımsızlıklarını elde etmeye giriştiler. Selçukluların teşkilatlı devlet düzenine girmesi bu döneminde oldu. Devletin ilk yöneticisi Tuğrul Bey'di. Selçuklular 1035'te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan içlerine doğru ilerlediler. 1037'de de, bugünkü Türkmenistan’da yer alan Merv kentini ele geçirdiler. 1038'de Gaznelileri ikinci kez yendiler ve Nişabur kentine girerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Tuğrul Bey sultan sanıyla hükümdar ilan edildi ve Büyük Selçuklu Devleti de böylece kurulmuş oldu.

Dandanakan ve Pasinler savaşları


Gazneli I. Mesut, Büyük Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak amacıyla güçlü bir orduyla Selçuklu topraklarına girdi. Gazneli ve Büyük Selçuklu orduları, Merv yakınlarında Dandanakan denen yerde karşılaştılar. Mayıs 1040’ta yapılan Dandanakan Savaşı'nda, Büyük Selçuklular Gazneli ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin Harzem ve Horasan'da varlığı kesinlik kazandı. Tuğrul Bey, bu savaşın ardından giriştiği fetihlerle bütün Iran'ı denetimi altına aldı. 1041'de Kirman, 1042'de Harzemşahlar ve Kakuveyhîler, Cürcan'da Ziyarîler ve Misafirîler, Hamedan ve Isfahan şehirleri, 1051'te Şiraz'daki Kalicarîler, 1052'de Umman, 1054'te Tebriz'deki Revadîler, Diyarbakır'daki Mervanîler, Hille'deki Mezyedîler, Musul'daki Ukaylîler, 1056'da Huzistan'daki Hezâresbîler ve Büveyhoğulları'nın toprakları Büyük Selçuklu Devleti'ne katıldı. Devletin sınırları, batıda Bizans, güneybatıda Abbasiler, kuzeybatıda Gürcistan topraklarına dayandı.

18 Eylül 1048'de Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası'nda birleşik Bizans-Gürcü ordusuyla yaptığı Pasinler Savaşı'nı kazanan Büyük Selçuklular, Doğu Anadolu içlerine akınlar düzenlemeye başladılar. Islam dünyasının dinsel önderi konumundaki Abbasiler, bu dönemde Bağdat'ı elinde tutan Büveyhilerin siyasal baskısı altındaydı. Tuğrul Bey, Halife Kâim'in çağrısı üzerine 15 Aralık 1055'te Bağdat'a girdi ve Büveyhileri halifeliğin merkezinden çıkardı. Bu olayın ardından Büyük Selçukluların Islam dünyasındaki itibarı arttı.

Alparslan ve Melikşah Karakuş Dönemleri

Tuğrul Bey 1063 yılında ölünce kardeşi Çağrı Bey'in oğlu Alp Arslan tahta geçti.
Malazgirt Meydan Muharebesi
Alp Arslan Büyük Selçuklu topraklarını daha da genişletti. 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Bizans Imparatoru Romen Diyojen'i yenerek tutsak aldı. Malazgirt zaferinin asıl önemi, Anadolu'yu Türklere açmış olmasından gelir. Anadolu içlerine akınlarını sürdüren Büyük Selçuklu komutanları yeni topraklar ele geçirdiler ve bağımsız yeni devletler kurdular.

Alp Arslan 1072'de ölünce Büyük Selçuklu Devleti’nin başına oğlu Melikşah geçti. 1072-1092 arasında hüküm süren Melikşah dönemi, Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi oldu.

Süleyman Şah komutasında Anadolu'yu fetheden Türk ordusu 1077'de tarihi Hıristiyan şehirlerinden Iznik'i alarak Marmara Denizi, 1081'de Izmir'in fethiyle Ege, 1084'te Sinop'u fethiyle Karadeniz kıyılarına ulaştı. Ocak 1085'te Antakya ve 28 Şubat 1087'de Urfa ele geçirildi.

Diğer bölgelerde de seri fetihler devam etti. 1071'de Selçuklu komutanı Atsız Bey Suriye, Lübnan, Kudüs ve Filistin'i fethetti. Ekim 1074'te Akka'yı, 10 Haziran 1076'da bölgenin merkezi Şam'ı Türk topraklarına kattı. 1076'da Kahire'yı başarısız kuşatma girişiminde bulundu.

Artuk Bey ise Ocak 1077'de Lahsa, Katif, Kuveyt ve Bahreyn'i aldı. Haziran 1087'de Lübnan'da Sayda zaptedildi.

1070-1072 arasında geçici olarak Selçukluların eline geçen Hicaz 1080'den sonra kalıcı olarak Türk topraklarına katıldı ve Kızıldeniz'e çıkıldı. 1092'de Yemen, Aden ve Lahec'in fethiyle Hint Okyanusu'na ulaşıldı.

Doğuda ise 1074'te Semerkant fethedilerek Batı Karahanlı Devleti, 1089'da Kaşgar fethedilerek Doğu Karahanlı Devleti Selçuklu tâbiyetine alındı.

Selçukluların saldırılarına maruz kalan Bizans Imparatorluğu özellikle Komnen Hanedanını hüküm sürdüğü 1081-1185 yılları arasında Malazgirt Savaşı'nın yarattığı bozgun durumunu durdurmuş ve Komnen Restorasyonu diye adlandırılan dönemde Selçuklu yayılması engellenmiş ve geriletilmiştir. Bunda Anadolu'da Haçlı Seferlerinin yarattığı yeni güç dengesi ve özellikle II. Ioannes Komnen'nin başarılı diplomasisinin de büyük payı vardır.

Melikşah Büyük Selçuklu Devletinin en parlak döneminin yaşandığı zamandır. Bu önemli devlet adamının 37 yaşındayken 1092 yılında bir saray entrikası neticesinde öldürülmesi Ortadoğu tarihinin yazgısını değiştirebilecek nitelikte bir olaydır. Nitekim dört yıl sonra Andolu ve Suriye üzerinden Kudüs'e yönlenen I. Haçlı Seferi karşısında derli toplu bişr güç bulamadığından başarıya ulaşmı ve iki yüzyıl sürecek Müslüman-Haçlı mücadelesi başlamıştır.

Gerileme ve Dağılma dönemi

Melikşah'tan sonra sırasıyla başa geçen I. Mahmud (1092-1094), Berkyaruk (1094-1105), Müizzeddin Melikşah (1105-1105) ve Mehmed Tapar (1105-1118) dönemlerinde Büyük Selçuklu Devleti gücünü ve eyaletlerdeki merkezi denetimini giderek yitirdi. 1118'de tahta çıkan Ahmed Sencer’in ülke topraklarını yeniden birleştirme çabası da başarılı olduysa da devlet hiçbir zaman Melikşah dönemindeki sınırlarına ve otoritesine kavuşamadı. 1128 yılında Doğudaki Doğu ve Batı Karahanlı Devletlerine boyun eğdiren Karahitaylar Selçuklu Devleti ile komşu oldu ve baskı yaratmaya başladı. 1141 yılında Karahitay ve Selçuklu orduları arasındaki Katvan Savaşı'nda yenilgiye uğrayan Selçuklu Devleti hızlı bir dağılma sürecine girdi. Karahitayların devletin en verimli toprakları olan Maveraünnehir'i işgal etmeleri Selçuklu Devleti'nin ekonomisini ve ordusunu iyice sıkıntıya soktu. Sultan Sencer, giderek artan ekonomik buhran nedeniyle ayaklanan göçebe Oğuzlara 1153'te tutsak düştü. Iki yıl sonra kaçarak kurtulduysa da ülkede iktidarını yeniden sağlayamadan 1157’de öldü. Büyük Selçuklu Devleti böylece sona erdi.

Hanedan üyeleri yönettikleri bölgelerde bağımsız davranmaya başladılar. Daha önce bağımsızlıklarını ilan etmiş olan Selçuklu hanedanın kurduğu devletlerden yalnızca Anadolu Selçuklu Devleti, yüz yılı aşkın bir süre daha ayakta kalabildi. Ayrıca devletin gerilemesinin sebepleri arasında Haçlı seferleri, Fatimiler ile olan çatışmalar, Hasan Sabbah'ın Batinilik propogandaları ve Oğuz boylarının ayaklanmaları sayılabilir. Bunun sonucunda ise Abbasi padişahları Selçuklu egemenliğinden kurtulmak için bir takım çalışmalar yürütmüştür. Bunlar Selçuklu Devleti'nin yıkılmasına neden olan etkenler ve nedenlerdir. Özet olarak Selçuklu Devletinin yıkılma nedenleri olarak aşağıdaki nedenler sayılabilir:

* Merkezi otoritenin zayıflaması
* Taht kavgaları
* Oğuz isyanları
* Haçlı seferleri
* Atabeylerin bağımsız hareket etmesi
* Abbasi halifeliğini korumak için büyük mücadelelere girmeleri
* Fatimiler ve Şiilerin yıpratmaları
* Şehzade ayaklanmaları
* Karahitayların istilası
* Batınilik hareketleri
* Ülke topraklarının hanedan üyelerinin ortak malı sayılması
* Kötü yönetim

Hükümdarları
Büyük Selçuklu Sultanları

1. Selçuk Bey 1000 – 1038
2. Tuğrul Bey 1037 - 1063
3. Alp Arslan 1063 - 1072
4. Melikşah 1072 - 1092
5. I. Mahmud 1092 - 1093
6. Berkyaruk 1093 - 1104
7. Müizzeddin Melikşah 1105
8. Mehmed Tapar 1105 - 1118
9. II. Mahmud (Selçuklu) 1118 - 1131 Batı Iran ve Irak'ı hükmetmişti
10. Ahmed Sencer 1131 - 1157 Doğu Iran'ı hükmetmişti



ANADOLU SELÇUKLULARI



Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar ailesinden Süleyman Şah tarafından, Anadolu'da kurulmuştur. Malazgirt Zaferiyle, Anadolu kapılarını Türklere açan Sultan Muhammed Alparslan, bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine Anadolu'yu Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi. Bunlardan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Selçuk Bey'in oğlu Arslan Yabgu'nun torunu olup, Anadolu'daki fetih harekâtından sonra Antakya'dan Anadolu'ya girdi. 1074 yılında Konya ve havalisini mahallî Rum despotlarından alarak, fetihlere devamla İznik önlerine geldi. 1075 senesinde İznik'i fethederek, emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı. Böylece Türkiye Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu.

Devlet teşkilatı
, sağlam bir esasa sahipti. Türkiye Selçukluları; Karahanlı, Büyük Selçuklu ve Abbasîlerin yanında diğer Türk ve İslam devletlerinin teşkilatlarından da büyük ölçüde faydalandılar. Bunları mükemmel bir şekilde kendi bünyelerine uydurdular. Sultanlar, devletin idaresinde hissedilen ihtiyaçlara göre teşkilatlarını genişlettiler ve zaman zaman da yenileme yoluna gittiler. Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin; bölünmeye ve saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü. II. Kılıç Arslan'dan sonra merkeziyetçilik geliştirildi.

Ordu; Gulamân-ı Saray, hassa ordusu, hânedâna mensup meliklerin kuvvetleri, Türkmen kuvvetleri, tâbi kuvvetler, ücretli askerler ve donanmadan oluşurdu. Ordunun ve idarenin esasını, mahallinde çiftçilerin ödediği vergilerle beslenen Türk iktâ askerleri teşkil ederdi. Orduda, dinî vazifeleri görmek ve gazâ ruhunu canlı tutmak maksadıyla âlim, dedrviş ve mutasavvıflar bulunurdu. Silah olarak, ok, yay, kılıç, kargı, çomak, gürz, mızrak, topuz, nacak, mancınık, merdiven, seyyar kule kullanılırdı. Ordudaki birlikler, çeşitli bayrak, tuğ ve alem taşırlardı.

Adlî Teşkilat
: Türkiye Selçuklularında, şer'î davalara her şehirde bulunan kadılar bakardı. Konya'da oturan baş kadıya Kâdı'l-kudât denirdi. Bu kadılar, tereke (miras), hayrat işleri ve vakıfların idaresine bakarlardı. Selçuklularda örfî davalara bakan mahkemeler de bulunurdu. Bu mahkemeler, asayiş, devlet âmirlerine itaatsizlik ve siyasî suçlar gibi davalara bakarlardı. Bu örfî mahkemelerin başında, emîr-i dâd bulunurdu. Kadıların verdikleri hükme itiraz edilemezdi. Ancak yanlış verilen bir hüküm olursa, diğer kadılar tarafından altı imzalanarak, sultana arz edilirdi. Kadıların yüksek medrese tahsili görmüş, İslam ahlakıyla ahlaklanmış kimseler olması şarttı. Müftîler, Hanefî mezhebine göre fetva verirlerdi.

 

Eğitim, Kültür ve Edebiyat: Anadolu Selçuklu sultanları, kültür ve medeniyet hizmeti için, ilme ve âlimlere değer verdiler. Bir ilim ocağı olan medreselerde eğitim ve öğretim ücretsizdi. Vakıf gelirleri, onların geçimini temin ederdi. Medreselerde İslam ilimlerinden; tefsir, hadîs, hadîs usulü, kelâm, kelâm usulü, fıkıh, fıkıh usulü ve tasavvuf yanında, matematik, astronomi, tıp ve felsefe gibi bilimler de öğretilirdi. Genellikle, medresenin yanında, dârüşşifa denilen hastane, cami, kütüphane, zâviye, kervansaray, imaret de bulunurdu. Bunlar da birer ilim irfan yuvasıydı. İslam ülkelerinden bir çok âlim, Anadolu'daki ilim yuvalarına gelip ders verdiler. Başta sultan olmak üzere devlet adamlarından ve halktan iyi muamele gördüler. Türkiye Selçuklu Devletini, ilim ve irfan yuvası haline getiren değerli âlimlerin arasında; Şihabüddin-i Sühreverdî, Necmeddîn-i Râzî, Muhyiddîn-i Arabî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî, Hacı Bektaş-ı Velî,



Anadolu Selçuklu Sultanlarının Tahta Çıkış Tarihleri
PadişahlarSaltanat Yılları
Kutalmışoğlu Süleyman Şah1076
Birinci Kılıç Arslan1092
Şehinşah (Melikşah)1110
Birinci Rükneddin Mesud1116
İkinci Kılıç Arslan1155
Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci Hükümdarlığı)1192
Rükneddin Süleyman Şah1196
Üçüncü Kılıç Arslan1204
Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci Hükümdarlığı)1205
Birinci İzzeddin Keykavus1211
Birinci Alâeddin Keykubad1220

SAVAŞLAR

Malazgirt Meydan Muharebesi

Malazgirt Muharebesi: Giovanni Boccacio'nun De Casibus Virorum Illustrium adlı eserinin Fransızca çevirisinden alıntı.

Tarih 26 Ağustos 1071
Bölge Malazgirt, Bizans Ermenistanı (GünümüzdeTürkiye)
Sonuç Selçuklular'ın kesin zaferi.


Taraflar
Bizans İmparatorluğu
Peçenek ve Kumanparalı askerleri. Büyük Selçuklu Devleti
Peçenek ve Kuman paralı askerleri.
Kumandanlar
IV. Romen Diyojen
Nikeforos Bryennios
Theodore Alyates
Andronikos Doukas Alparslan
Afşin Bey
Artuk Bey
Süleyman Şah
Güçler
40.000[1]-70.000[2] 20.000[3]-30.000[1]
Kayıplar
2.000[4]-8.000[3]
4.000 esir[4]
(ordunun yarısından fazlası kaçmış) Bilinmiyor.

Malazgirt Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojenarasında gerçekleşen bir savaştır. Alp Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, "Türklere Anadolu'nun kapılarında kesin zafer sağlayan son temsili savaş" olarak bilinir.

Savaş Öncesi Durum

1060'lar süresince Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan Türk müttefiklerinin Ermenistan ve Anadolu'ya doğru göç etmesine izin verdi ve Türklerburalarda şehirlere ve tarım alanlarına yerleştiler. 1068 yılında Romen Diyojen Türklere karşı bir sefer düzenledi, fakat Koçhisar şehrini geri almasına rağmen Türk atlılarına yetişemedi. 1070 yılında Türkler (Alparslan komutanlığında), günümüzde Muş'un bir ilçesi olan Malazgirt'te Manzikert (Bizans dilinde Malazgirt) ve Erciş kalelerini ele geçirdi. Daha sonra Türk ordusu Diyarbakır'ı aldı ve Bizans yönetimindeki Urfa'yı kuşattı. Ancak alamadı. Türk Beylerinden Afşin Beyi de güçleri arasına katıp Halep'i aldı. Alp Arslan Halep'te konaklarken Türk atlı birliklerinin bir kısmına ve Akıncı Beylere Bizans şehirlerine akınlar düzenlemesine izin verdi. Bu sırada da Türk akınlarından ve son gelen Türk ordusundan çok rahatsız olan Bizanslılar tahta ünlü komutan Romen Diyojeni çıkardılar. Romen Diyojen'de büyük bir ordu kurup Konstantinopolis (bugünküİstanbul)'ten ayrıldı(13 mart 1071). Ordunun mevcudu 200.000 olarak tahmin ediliyor.12. yüzyılda yaşamış Ermeni bir tarihçi olan Edessalı Matta Bizans ordusunun sayısını 1 milyon olarak veriyor.

Bizans ordusu düzenli Rum ve Ermeni birlikleri dışında ücretli Slav, Got, Alman, Frank, Gürcü, Uz, Peçenek, Kıpçak askerlerinden oluşuyordu. Ordu ilk olarak Sivas'ta dinlendi. Burada halkın coşkuyla karşıladığı imparator halkın dertlerini dinledi. Halkın Ermeni taşkınlık ve barbarlığından yakınmaları üzerine kentin Ermeni mahallelerini yıktırdı. Pekçok Ermeni'yi öldürüp, önderlerini sürgüne yolladı. Haziran 1071'de Erzurum'a vardı. Orada, Diyojen'in generallerinden bazıları Selçuklu bölgesine ilerlemeyi sürdürmeyi ve Alp Arslan'ı hazırlıksız yakalamayı teklif etti. Nikeforos Bryennios da dahil diğer generallerin bazıları da bulundukları yerde bekleyip pozisyonlarını güçlendirmeyi önerdi. Sonuç olarak ilerlemeye devam etme kararı verildi.


Diyogen, Alp Arslan'ın çok uzakta olduğunu veya hiç gelmeyeceğini düşünerek, ve Malazgirt'i ve hatta Malazgirt yakınındaki Ahlat kalesini hızlıca geri ele geçirebileceğini ümit ederek Van Gölü'ne doğru ilerledi. Öncü kuvvetlerini Malazgirt'e gönderen imparator ana kuvvetleriyle yola çıktı. Bu sıradada Halep'te bulunan sultana elçiler göndererek kaleleri geri istedi. Elçileri Halep'te karşılayan Sultan teklifi reddetti. Mısır'a hazırladığı seferden vazgeçip Malazgirt'e doğru 20.000-30.000 kişilik ordusuyla yola çıktı. Casuslarının verdiği bilgiyle Bizans ordusunun büyüklüğünü bilen Alp Arslan Bizans İmparatorunun gerçek hedefinin İsfahan'a (Bugünkü İran) girmek ve Büyük Selçuklu Devletini yıkmak olduğunu sezdi.

Ordusundaki yaşlı askerilerin yolda kalmasına neden olan cebri yürüyüşüyle Erzen ve Bitlis yolundan Malazgirt'e varan Alp Arslan komutanlarıyla savaş taktiklerini görüşmek için Savaş Meclisini topladı. Romen Diyojen ise savaş planını hazırlamıştı. İlk saldırı Türklerden gelecek ve bu saldırıyı kırmaları durumunda da karşı saldırıya geçeceklerdi. Alp Arslan ise "Hilal Taktiği" konusunda komutanlarıyla uzlaşmıştı.

Muharebe 26 Ağustos Cuma sabahı çadırından çıkan Alp Arslan Malazgirt'le Ahlat arasındaki malazgirt ovasında, kendi ordugahının 7-8 km uzağında, ovaya yayılmış durumdaki düşman birliklerini gördü. Savaşı önlemek için imparatora elçiler göndererek Sultan barış önerisinde bulundu. İmparator, Sultanın bu önerisini ordusunun büyüklüğü karşısında bir korkaklık olarak yorumladı ve öneriyi reddetti. Gelen elçileri soydaşlarını Hristiyan topluluğuna geçmelerine ikna etmek üzere ellerine birer haç tutuşturarak geri yolladı.

Düşman ordusunun büyüklüğünün kendi ordusundan daha büyük olduğunu gören Sultan Alp Arslan savaştan sağ çıkma ihtimalinin düşük olduğunu sezdi. Askerlerinin de hasımlarının sayı fazlalığı karşısında tedirginliğe düştüğünü farkeden Sultan eski bir Türk töresi uyarınca kefene benzeyen beyaz kıyafetler giydi. Atının da kuyruğunu bağlattı. Yanındakilere Şehit olduğu taktirde vurulduğu yere gömülmesini vasiyet etti. Komutanlarının savaş alanından kaçmayacağını anlayan askerlerin maneviyatı arttı. Askerlerinin Cuma namazına İmamlık eden Sultan atına binip ordusunun önüne çıkıp moral yükseltici ve maneviyat artırıcı kısa ve etkili bir konuşma yaptı. Allah'ın Kur'an'da zafer vaadettiği ayetleri okudu. Şehitlik ve Gazilik makamlarına erişileneceğini söyledi. Tamamı Müslüman olan ve büyük çoğunluğu Türklerden oluşan Selçuklu ordusu savaş pozisyonuna geçti.

Bu sırada Bizans ordusunda dinsel ayinler yapılmakta ve Papazlar askerleri kutsamaktaydı. Romen Diyojende eğer bu savaşı kazanması durumunda (ki buna inancı tamdı ününün ve saygınlığının artacağından emindi. Bizans'ın eski ihtişamlı günlerine döneceğini hayal ediyordu. En ihtişamlı zırhını giydi ve inci beyazı atına bindi. Ordusuna zafer durumunda büyük vaatlerde bulundu.Tanrı tarafından şeref, şan, onur ve kutsal savaş sevapları verileceğini duyurdu. Alp Arslan savaşı kaybetmesi durumunda her şeyini ve atalarından miras kalan Selçuklu devletini de kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Romen Diyojen ise savaşı kaybetmesi halinde devletinin çok büyük güç, prestij ve toprak kaybedeceğini biliyordu. Her iki komutan da kaybetmeleri durumunda öleceklerinden emindi.

Romen Diyojen ordusunu geleneksel Bizans askerî kaidelerine göre düzenlemişti. Ortada birkaç sıra derinlikte çoğu zırhlı, piyade birlikleri ve bunların sağ ve sol kollarında süvari birlikleri yerleştirilmişti. Romen Diyojen merkeze; General Bryennios sol kanata ve Kapodokyayalı General Alyattes ise sağ kanata komuta ediyordu. Bizans ordusunun gerisinda büyük bir rezerv bulunuyordu ve bu özellikle taşra eyaletlerinde nüfuzlu kişilerin özel ordularının mensuplarından oluşuyordu. Geri rezerv ordusunun komutanı olarak genç Andronikos Doukas seçilmişti. Romen Diyojen'in bu tercihi biraz şaşırtıcı idi; çünkü bu genç komutan eski imparatorun yeğeni ve Caesar Yannis Doukas'ın oğlu olup, bu kişiler açıkca Romen Diyojen'in imparator olmasının aleyhindeydiler.

Savaş öğle saatlerinde Türk atlılarının toplu ok saldırısına geçmesiyle başladı.Türk ordusunun çok büyük bir çoğunluğu atlı birliklerden oluştuğundan ve nerdeyse hepsinde de ok olduğundan bu saldırı Bizanslılarda önemli miktarda asker kaybına neden olmuştu. Ama yine de Bizans Ordusu saflarını bozmaksızın korudu. Bunun üzerine ordusuna yanıltıcı bir çekilme buyruğu veren Alp Arslan gerilerde gizlediği küçük birliklerinin tarafına doğru çekilmeye başladı. Bu gizlediği birlikler az miktarda organize olmuş askerlerden oluşuyordu. Türk ordusunun arka saflarında bir Hilal biçiminde yayılmışlardı. Türklerin hızlıca çekildiğini gören Romen Diyojen Türklerin saldırı gücünü yitirdiğini ve sayıca fazla olan Bizans ordusundan korktukları için kaçtıklarını düşündü. En baştan beri Türkleri yeneceğine inanmış imparator bu bozkır taktiğine kanıp kaçan Türkleri yakalamak için ordusuna Saldır buyruğu verdi.Çok az zırhları olduğu için hızlıca geri çekilebilen Türkler, zırh yığınına dönmüş Bizans süvarileri tarafından yakalanamayacak kadar hızlıydı. Ancak buna rağmen Bizans ordusu Türkleri kovalamaya başladı. Yan geçitlerde pusu kurmuş Türk okçuları tarafından ustaca vurulan ama buna aldırmayan Bizans ordusu saldırıya devam etti. Türkleri iyice kovalayıp yakalayamayan, üstüne bir de çok yorulan (üstlerindeki ağır zırhların etkisi büyüktü) bizans ordusunun hızı durma noktasına geldi. Türkleri büyük bir hırsla kovalayan ve ordusunun yorulduğunu anlayamayan Romen Diyojen yine de takip etmeye çalıştı. Ancak bulundukları mevziden çok ileri gittiklerini ve çevreden saldıran Türk okçularını görüp kuşatıldığını çok geç zamanda anlayan Diyojen geri çekilme buyruğu verme ikilemindeydi. Tam da bu ikilemdeyken geri çekilen Türk süvarilerinin yönlerini tam Bizans ordusu üzerine geçip hücuma kalkmaları ve geri çekilme yollarının da Türkler tarafından kapatıldığını gören Diyojen paniğe kapılarak 'Çekil' buyruğu verdi. Ancak ordusu çevrelerindeki Türk hatlarını yarıncaya kadar yetişen Türk ordusunun ana kuvvetleri Bizans ordusunda tam bir panik başlattı. Kaçmaya kalkan generalleri görüp daha da paniğe kapılan Bizans askerleri en büyük savunma güçleri olan zırhlarını da atıp kaçmaya çalıştı. Bu sefer de ustaca kılıç kullanan Türk kuvvetleriyle eşit duruma düşüp büyük çoğunluğu yok oldu.

Türk Soyundan gelen Uzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar; Afşin Bey, Artuk Bey,Kutalmışoğlu Süleyman Şah gibi Selçuklu komutanları tarafından verilen Türkçe emirlerden etkilenen bu süvari birlikleri de soydaşlarının yanına katılınca Bizans ordusu süvari gücünün önemli bir kısmını kaybetti. Sivas'ta soydaşlarına yaptıklarının acısını çıkartmak isteyen Ermeni askerleri herşeylerini bırakıp savaş alanından kaçınca Bizans ordusu için durumun vahameti arttı.

Ordusunu komuta etme olanağının kalmadığını gören Romen Diyojen yakın birlikleriyle kaçmaya kalktıysa da artık bunun imkânsız olduğunu gördü. Sonuçta tam bir bozgun havasına giren Bizans ordusunun büyük bölümü akşam hava kararıncaya kadar yok edildi. Kaçamayıp sağ kalanlar teslim oldular.İmparator omzundan yaralı olarak ele geçirildi.

Tüm dünya tarihi için büyük bir dönüm noktası niteliğinde olan bu savaş zafer kazanan komutan Alp Arslan'ın yenik İmparator IV. Romen Diyojen'le antlaşma yapmasıyla son buldu. İmparatoru bağışlayan ve ona iyi davranan Sultan antlaşmaya göre İmparatoru serbest bıraktı. Antlaşmaya göre imparator kendi fidyesi için 1.500.000 dinar, vergi olarak da her yıl 360.000 dinar ödeyecek ayrıcaAntakya, Urfa, Ahlat ve Malazgirt'i de Selçukluya bırakacaktı. Tokat'a kadar kendisine verilen Türk birliği eşliğinde Konstantinopolis'e doğru yola çıkan imparator Tokat'ta toplayabildiği 200.000 kadar dinarı kendisiyle birlikte gelen Türk birliğine verip Sultan'a doğru yola çıkardı. Tahta kendi yerine VII. Mikhail Dukas'ın çıktığını öğrendi.

Romen Diyojen ise geri dönmekte iken Anadolu'ya dağılmış ordunun kalanlarından derme çatma bir ordu düzenlemiş ve kendisini tahttan indirenlerin ordularına karşı iki çatışma yapmıştır. Her iki muharebede yenilerek Kilikya'da bir küçük bir kaleye çekildi. Orada teslim oldu; keşiş yapıldı; katır üzerinde Anadolu'dan geçirildi; gözlerine mil çekildi; Proti (Kinalıada)'daki manastıra kapatıldı ve orada birkaç gün içinde yaraları ve enfeksiyon nedeni ile öldü.
Romanos Diogenes'in esareti

Alp Arslan İmparator Romen Diyojen'i rezil ederken. Boccaccio'nun De Casibus Virorum Illustrium eserinin 15. Yüzyıl'da resmedilmiş bir Fransız çevirisi.

İmparator IV. Romanos(Romen Diyojen) Alp Arslan'ın huzuruna çıkarılınca, Alp Arslan ile aralarında şu dialog gerçekleşmiştir:

Alp Arslan: "Eğer ben senin önüne esir olarak getirilseydim ne yapardın?" Romanos: "Ya öldürürdüm, ya da zincire vurup Konstantinopolis sokaklarında gezdirtirdim." Alp Arslan: "Benim vereceğim ceza çok daha ağır. Seni affediyorum, ve serbest bırakıyorum."

Alp Arslan ona makul bir naziklikle muamele etti ve ona savaştan önce de yaptığı gibi barış antlaşması önerdi.

Romanos bir hafta boyunca Sultan'ın esiri olarak kaldı. Cezası sırasında, Sultan şu diyarların teslim olması karşılığında Romanos'a Sultan'ın masasında yemek yemek izni verdi: Antakya, Urfa, Hierapolis (Pamukkale yakınlarında bir kent) ve Malazgirt. Bu antlaşma hayatî önem taşıyan Anadolu'yu sağlama alacaktı. Alp Arslan Romanos'un hürriyeti için 1.5 milyon altın istedi, fakat Bizans bir mektupla bunun çok fazla olduğunu belirtti. Sultan da 1.5 milyon istemek yerine her yıl toplam 360.000 altın isteyerek kısa-vadeli harcamalarını kesmiş oldu.Sonunda, Alp Arslan Romanos'un kızlarından birisiyle evlendi. Sonra Sultan Romanos'a bir sürü hediyeler verdi ve Konstantinopolis yolunda onun yanına eskort olarak iki komutan ve yüz adet Memlük askeri verdi. İmparator planlarını yeniden kurmaya başladıktan sonra, otoritesinin sarsılmış olduğunu gördü. Özel muhafızlarına zam vermesine karşın Doukas ailesine karşı savaşlarında üç kez yenildi ve tahttan indirilip, gözleri çıkartılıp Proti adasına sürüldü; az bir vakit sonra gözleri kör edilirken bulaşan bir enfeksiyon sonucu öldü. Romanos savunmak için çok çaba sarf ettiği Anadolu'ya son ayak bastığında yüzü yara bere içindeyken eşeğe bindilip gezdirilmişti.
Sonuç:

VII. Mikhail Dukas, Romanos Diyojen'in imzaladığı antlaşmanın geçersiz olduğunu ilan etti. Bunu haber alan Alparslan da ordusuna ve Türk Beylerine Anadolu'nun fethi emrini verdi. Bu emir doğrultusunda Türkler Anadolu'yu fethe başladılar. Bu saldırılarda sonu Haçlı Seferleri ve Osmanlı İmparatorluğu'na varacak bir tarihi süreci başlamıştır.

Bu savaş, Anadolu'nun Türklerin tam olarak eline geçmesi için, savaşçı olan Türklerin, eski Cihad Akınlarını tekrar başlatacağını gösteriyordu. Abbasiler döneminde biten bu akınlar, Avrupayı İslam tehdidinden kurtarmıştı. Ancak Anadolu'yu ele geçiren ve Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu arasında tampon bölge oluşturan Bizans devletinin çok büyük bir güç ve toprak kaybına neden olan Türkler, aradaki bu bölgeyi ele geçirerek Avrupa'ya başlayacak yeni akınların habercisi oluyordu. Ayrıca İslam dünyasında büyük bir birlik sağlamış olan Türkler bu birlikteliği Hıristiyan Avrupa'ya karşı kullanacaktı. Bütün İslam dünyasının Türklerin önderliğinde Avrupa'ya akın başlatmalarını önceden gören Papa, önlem olarak Haçlı seferlerini başlatacak ve bu da kısmi olarak işe yarayacaktı. Ancak yine de Türklerin Avrupa'ya yaptığı akınları durduramayacaktı. Malazgirt savaşı, Türklere Anadolunun kapılarını açan son savaş olarak bilinir.

^ Savaş öncesi Bizans birliklerinde yer alan Peçenek ve Kumanlar savaş başladıktan sonra Selçuklu tarafına geçmiştir.

MİRYOKEFALON SAVAŞI (1176)
Türkiye Selçuklu ordusu, sayı itibarıyla Bizans ordusuna denk olmakla beraber askerî teçhizat açısından aynı denkliğe sahip değildi. II. KılıçArslan, ordusunu Bizans ordusunun ilerlediği vadiye hâkim olacak şekilde yüksek tepelere yerleştirdi. Böylelikle Türk kuvvetleri Bizans ordusuna göre daha fazla hareket imkânına kavuşmuş oluyordu. 17 Eylül 1176 ‘da Bizans ordusunun tamamı geçitten içeri girince. Türk ordusu taarruza başladı Bu sırada akan bir fırtına yüzünden göz gözü görmez hâle geldi. Fırtına dinince manzara korkunç şekliyle ortaya çıktı Vadi. hayatını kaybeden ya da yaralanan insan ve hayvanlarla doluydu Günün sonunda Bizans ordusunun büyük bir bölümü yok edildi.
Türklerin elinden kurtulan İmparator Manuel de farklı durumda değildi; şaşkın, çaresiz ve perişan vazıyette bir ağacın altında öylece oturmuş kalmıştı Bir Bizans atlısı, imparatoru Türklerin eline esir düşmekten son anda kurtarmıştı. Dehşet içinde kalan imparator Manuel. komutanlarını çadırında toplamış ve kaçış planını açıklamıştı. Herkes imparatorun aklını kaçırdığını sandı, özellikle komutanı bu plana şiddetle itiraz etti.


Bizans tarihçisi Niketas’ın rivayetine göre. toplantının yapıldığı çadırın önünde bulunan ve konuşulanları duyan bir asker şöyle haykırmıştı: “Sendeğil misin bizi Tann’nın terk ettiği dar geçide zorla tıkıştıran… Bu felaket vadisinde, bu cehennemi andıran boğazda ne İşimiz vardı? Biz basit insanların Türklerle ne alıp vereceği vardı? Şimdi bu adamlar bu dar. ne sakladığı görünmez vahşi toprakta bizi sarmış bulunuyorlar ve bizi tuzağa düşürdüler, şimdi sen bize ihanet edip bizi koyunlar gibi boğazlanmak üzere düşmanlara bırakıyorsun haaal* İmparator, nöbetçinin bu ağır sözleri üzerine kaçma teşebbüsünden vazgeçmişti.

Sabahleyin Türkler, Bizans ordusu üzerine tekrar saldırıya geçti. Bizans ordusu taarruzu püskürtmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Bizans ordusundan son kalanlar da yok edilmek üzereyken Sultan II. Kılıç Arslan taarruzu durdurma emri vererek İmparator Manuere elçi gönderdi, tazminat ödemesi. Eskişehir ve Uluborlu’daki kaleleri yıkması karşılığında barış yapılabileceğini belirtti Sultan düşmanı tamamen yok etmektense istediği şartlarda antlaşma yapılmasının Türkler için
daha faydalı olacağını düşünmüştük.


Büyük Selçuklu Devleti: Anadolu'ya Giden Yolda Bir İmparatorluğun Doğuşu

Türk-İslam tarihinin en önemli devletlerinden biri olan Büyük Selçuklu Devleti, sadece askeri zaferleriyle değil, aynı zamanda kültürel ve bilimsel katkılarıyla da tarihe yön vermiştir. Orta Asya’dan başlayan serüven, İran topraklarında bir cihan imparatorluğuna dönüşmüş ve nihayetinde Anadolu'nun kapılarını Türklere açan bir dönüm noktası olmuştur. Bu yazıda, Selçukluların ortaya çıkışı, devletleşme süreci, en parlak dönemleri ve Anadolu’daki etkileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.


---

Selçukluların Kökeni ve Yükselişi

Selçuklular, Oğuz Türklerinin Kınık boyuna mensup bir boydu. Adlarını boyun lideri olan Selçuk Bey'den alırlar. 10. yüzyılın sonlarına doğru Cend bölgesinde yaşayan Selçuklular, burada İslamiyet’i kabul etmişler ve yavaş yavaş siyasal bir güç hâline gelmişlerdir.

Selçuk Bey’in torunları olan Tuğrul Bey ve Çağrı Bey, Selçukluları kısa sürede güçlü bir orduya dönüştürmüş, Gazneliler ve Karahanlılara karşı başarılı seferler düzenlemişlerdir. 1040 yılında Gaznelilerle yapılan Dandanakan Savaşı, Büyük Selçuklu Devleti’nin resmen kuruluşunu sağlamıştır.


---

Büyük Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu ve Genişlemesi

1040 yılında kurulan devletin ilk sultanı Tuğrul Bey olmuştur. Başkent olarak İran’daki Nişabur seçilmiş, ardından Rey ve İsfahan gibi şehirler yönetim merkezi hâline gelmiştir. Tuğrul Bey, Abbâsî Halifeliği ile yakın ilişkiler kurmuş ve 1055 yılında Bağdat’a girerek halifeyi Şiî Büveyhîler’in baskısından kurtarmıştır. Bu olayla Selçuklular, İslam dünyasında meşruiyet kazanmışlardır.

Onun ardından tahta geçen Alp Arslan dönemi, Selçukluların Anadolu’ya yöneldiği kritik bir dönemdir. 1071 yılında Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes ile yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi, sadece Selçuklular için değil, Türk tarihi için de bir dönüm noktasıdır. Bu zafer, Anadolu’nun Türkleşmesinin kapılarını açmıştır.


---

Melikşah Dönemi: İmparatorluğun Altın Çağı

Alp Arslan’ın oğlu olan Melikşah, Büyük Selçuklu Devleti’ni en geniş sınırlara ulaştıran padişahtır. Onun döneminde devlet, doğuda Maveraünnehir’den batıda Anadolu içlerine, kuzeyde Kafkasya’dan güneyde Basra Körfezi’ne kadar uzanan devasa bir imparatorluğa dönüşmüştür.

Melikşah’ın veziri olan Nizamülmülk, sadece siyasi dehasıyla değil, kurduğu Nizamiye Medreseleri ile de İslam dünyasında derin izler bırakmıştır. Bu medreseler, bilim ve ilim adamlarının yetiştiği merkezler olmuş, devlet yönetimi ve adalet anlayışı kurumsallaşmıştır.


---

Selçuklu-İslam Kültürü ve Bilime Katkıları

Selçuklular sadece savaşçı bir millet değil, aynı zamanda bilim ve kültürün hamisi olmuşlardır. Özellikle Horasan ve İran bölgesinde kurdukları medreseler, dönemin en ileri eğitim kurumlarıydı. Bu okullarda astronomi, matematik, tıp, felsefe ve dini ilimler öğretilmiştir.

Ömer Hayyam, Gazali, Biruni, Ferdowsi gibi isimler bu dönemde ya yaşamış ya da Selçuklu kültüründen etkilenmiştir. Aynı zamanda mimari alanda da büyük eserler inşa edilmiş, camiler, kervansaraylar ve medreselerle şehirler süslenmiştir.


---

Devletin Zayıflaması ve Dağılması

Melikşah’ın ölümünden sonra taht kavgaları, vezirlerin suikastle ortadan kaldırılması ve Haçlı Seferleri’nin başlamasıyla birlikte devlet zayıflamaya başlamıştır. 1092 yılında hem Melikşah’ın hem de Nizamülmülk’ün ölmesi, Büyük Selçuklu Devleti'nin çöküş sürecini hızlandırmıştır.

Bir süre sonra Selçuklu Devleti parçalanmış ve çeşitli Selçuklu kolları ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi, Anadolu’da kurulan Anadolu Selçuklu Devletidir.


---

Anadolu Selçuklu Devleti ve Mirası

Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya akınlar yoğunlaşmış ve Süleyman Şah liderliğinde 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur. Başkent önce İznik, sonra Konya olmuştur. Anadolu Selçukluları, Anadolu’nun imarını sağlamış, ticaret yollarını güvence altına almış ve büyük mimari eserler bırakmışlardır.

Selçuklu kervansarayları, medreseleri ve camileri, bugün hâlâ Anadolu’nun birçok şehrinde ayakta durmaktadır. Bu mimari miras, hem Türk-İslam kimliğini hem de sanat anlayışını yansıtmaktadır.


---

Sonuç: Bir Medeniyetin İzleri

Büyük Selçuklu Devleti, Türklerin İslam dünyasındaki yükselişinin sembolü olmuş, hem doğuda hem batıda iz bırakan bir medeniyet kurmuştur. Bilime, eğitime ve sanata verdikleri önemle sadece bir imparatorluk değil, aynı zamanda bir kültür ve düşünce medeniyeti inşa etmişlerdir.

Selçukluların bıraktığı miras, Osmanlı’ya ve modern Türkiye’ye kadar uzanan derin bir köktür. Bu kök, bugün Anadolu’nun dört bir yanında yükselen minarelerde, medrese taşlarında ve halkın kültürel kodlarında yaşamaya devam etmektedir.


---

Etiketler:

#SelçukluTarihi #BüyükSelçukluDevleti #Malazgirt #Melikşah #Nizamülmülk #TürkTarihi #İslamTarihi #AnadoluSelçukluları #TürkMedeniyeti #OrtaÇağTarihi #TarihBlogu #SelçukluMimarisi


---
The Great Seljuk Empire: The Rise of a Civilization on the Road to Anatolia

One of the most important states in Turkish-Islamic history, the Great Seljuk Empire, shaped the course of history not only with its military victories but also with its cultural and scientific contributions. Their journey, which began in Central Asia, transformed into a world empire in Iranian lands and eventually opened the gates of Anatolia to the Turks. In this article, we will explore the origins of the Seljuks, their state-building process, their golden age, and their lasting impact on Anatolia in detail.


---

Origins and Rise of the Seljuks

The Seljuks belonged to the Kınık tribe of the Oghuz Turks. They took their name from their leader Seljuk Bey. In the late 10th century, the Seljuks lived in the region of Jend, where they converted to Islam and gradually began to rise as a political power.

Seljuk Bey’s grandsons, Tughril Beg and Chaghri Beg, turned the Seljuks into a strong military force. They carried out successful campaigns against the Ghaznavids and Karakhanids. The Battle of Dandanqan in 1040 was a turning point, marking the official foundation of the Great Seljuk Empire.


---

Foundation and Expansion of the Empire

After their victory at Dandanqan, Tughril Beg became the first sultan of the empire. The capital was initially Nishapur, later moved to Rey and Isfahan. Tughril established close ties with the Abbasid Caliphate, and in 1055, he entered Baghdad, saving the caliph from the Shiite Buyid control. This event granted the Seljuks political legitimacy in the Islamic world.

Under his successor Alp Arslan, the Seljuks turned their attention to Anatolia. The decisive Battle of Manzikert in 1071 against the Byzantine Emperor Romanos IV Diogenes opened the gates of Anatolia to Turkish migration and settlement — a historical turning point in Turkish history.


---

The Golden Age Under Sultan Malik Shah

Malik Shah, the son of Alp Arslan, led the Great Seljuk Empire during its most glorious period. Under his rule, the empire stretched from the Amu Darya in the east to central Anatolia in the west, and from the Caucasus in the north to the Persian Gulf in the south.

His vizier, Nizam al-Mulk, was a political genius and a strong supporter of education. He established the renowned Nizamiyya Madrasahs, which became leading centers of science, theology, and administration. These institutions trained scholars and bureaucrats who shaped the future of the Islamic world.


---

Seljuk-Islamic Culture and Contributions to Science

The Seljuks were not only warriors but also patrons of science and culture. Particularly in the regions of Khorasan and Iran, they built madrasahs that offered education in astronomy, mathematics, medicine, philosophy, and Islamic sciences.

Important figures like Omar Khayyam, Al-Ghazali, and Al-Biruni either lived during this era or were heavily influenced by the Seljuk cultural environment. Architecturally, they built mosques, caravanserais, and madrasahs, leaving behind a rich and lasting legacy.


---

Decline and Fragmentation of the State

Following Malik Shah’s death in 1092 and the assassination of Nizam al-Mulk, the empire began to weaken. Internal power struggles, rebellions, and the onset of the Crusades further destabilized the empire.

Eventually, the Great Seljuk Empire fractured into smaller Seljuk principalities. Among them, the most notable was the Sultanate of Rum, established in Anatolia.


---

The Anatolian Seljuks and Their Legacy

After the Battle of Manzikert, Turkish migrations into Anatolia increased rapidly. In 1077, Suleiman Shah founded the Anatolian Seljuk Sultanate with its initial capital in Nicaea (Iznik), later moved to Konya.

The Anatolian Seljuks restored order, secured trade routes, and developed cities with major architectural works. Their caravanserais, madrasahs, and mosques still stand today in many parts of modern Turkey. These structures reflect both the spiritual and artistic soul of the Seljuk civilization.


---

Conclusion: The Legacy of a Civilization

The Great Seljuk Empire symbolized the rise of the Turks in the Islamic world. It was not only a political and military power but also a civilizational force that promoted science, art, and education.

Their legacy shaped the Ottoman Empire and continues to influence modern Turkey. From towering minarets to ancient madrasahs and living traditions, the echoes of the Seljuks are still felt across Anatolia today.


---

Tags:

#SeljukHistory #GreatSeljukEmpire #ManzikertBattle #MalikShah #NizamAlMulk #TurkishHistory #IslamicHistory #AnatolianSeljuks #SeljukArchitecture #MedievalHistory #HistoricalBlog


---


---

伟大的塞尔柱帝国:通往安纳托利亚之路上的文明崛起

伟大的塞尔柱帝国是土耳其-伊斯兰历史上最重要的国家之一。它不仅以军事胜利闻名,还以其在文化和科学领域的贡献而载入史册。从中亚出发的征程在伊朗土地上发展为一个世界帝国,最终为土耳其人打开了安纳托利亚的大门。本文将详细探讨塞尔柱人的起源、建国过程、黄金时代以及他们对安纳托利亚的深远影响。


---

塞尔柱人的起源与崛起

塞尔柱人属于乌古斯突厥人的克尼克部落。他们以部落首领**塞尔柱·贝伊(Selçuk Bey)的名字命名。10世纪末,塞尔柱人居住在捡得(Jend)**地区,在那里皈依伊斯兰教,并逐渐成为一股政治力量。

塞尔柱·贝伊的孙子**图格鲁尔·贝伊(Tughril Beg)和查赫里·贝伊(Chaghri Beg)**将塞尔柱人发展成强大的军事力量。他们对加兹尼王朝和喀喇汗王朝展开了成功的军事行动。**1040年的丹丹坎战役(Battle of Dandanqan)**成为塞尔柱帝国正式建立的重要转折点。


---

帝国的建立与扩张

战胜加兹尼王朝后,图格鲁尔·贝伊成为帝国的第一位苏丹。最初的首都是尼沙布尔,随后迁至雷伊(Rey)和伊斯法罕(Isfahan)。他与阿拔斯哈里发建立了密切关系,1055年进入巴格达,将哈里发从什叶派的布韦希王朝控制中解救出来。这一事件为塞尔柱人赢得了伊斯兰世界的政治合法性。

其继任者阿尔普·阿尔斯兰(Alp Arslan)将注意力转向了安纳托利亚。1071年,他在**曼齐克特战役(Battle of Manzikert)**中击败拜占庭皇帝罗曼努斯四世,为土耳其人打开了安纳托利亚的大门,这是土耳其历史上的重大转折点。


---

马利克·沙阿时期的黄金时代

**马利克·沙阿(Malik Shah)**是阿尔普·阿尔斯兰的儿子,他领导下的塞尔柱帝国达到了最鼎盛时期。帝国疆域从东部的阿姆河延伸到安纳托利亚中部,从北部的高加索一直到南部的波斯湾。

其著名宰相尼赞姆·穆勒克(Nizam al-Mulk)不仅是政治天才,也是教育制度的改革者。他创立了著名的尼扎米耶学院(Nizamiyya Madrasahs),这些学院成为当时的科学、神学与政治管理中心,为伊斯兰世界培养了大量人才。


---

塞尔柱-伊斯兰文化与科学贡献

塞尔柱人不仅是战士,也是科学与文化的守护者。特别是在呼罗珊与伊朗地区,他们建立的宗教学院教授天文学、数学、医学、哲学与伊斯兰教法等课程。

欧玛尔·海亚姆(Omar Khayyam)、伊玛目·加扎利(Al-Ghazali)、**比鲁尼(Al-Biruni)**等伟大人物在此期间生活或受到塞尔柱文化影响。建筑方面,他们留下了许多清真寺、驿站和学院,构建了独特的艺术与精神遗产。


---

帝国的衰落与分裂

随着马利克·沙阿和尼赞姆·穆勒克于1092年相继去世,帝国迅速走向衰落。内部的权力斗争、叛乱以及十字军东征的开始使国家日益分裂。

最终,大塞尔柱帝国分裂为几个小的塞尔柱王朝。其中最重要的是在安纳托利亚建立的鲁姆苏丹国(Sultanate of Rum)。


---

安纳托利亚塞尔柱人及其遗产

曼齐克特战役后,土耳其人迅速向安纳托利亚迁徙。1077年,苏莱曼·沙阿(Suleiman Shah)在尼西亚(现伊兹尼克)建立了安纳托利亚塞尔柱苏丹国,后来将首都迁至科尼亚(Konya)。

安纳托利亚塞尔柱人稳定秩序、保障贸易道路安全,并建设了众多宏伟建筑。他们的驿站(Kervansaray)、宗教学校和清真寺至今仍保留在土耳其各地。这些建筑反映出塞尔柱文明的艺术精神与信仰体系。


---

结语:一个文明的遗产

大塞尔柱帝国标志着土耳其人在伊斯兰世界中的崛起。它不仅是一个政治与军事帝国,更是一种文化与思想的文明力量。

他们的遗产深刻影响了奥斯曼帝国和现代土耳其。从安纳托利亚各地高耸的宣礼塔,到古老的宗教学校,以及人们的日常文化中,今天仍然可以感受到塞尔柱的回响。


---

标签:

#塞尔柱历史 #大塞尔柱帝国 #曼齐克特战役 #马利克沙阿 #尼赞姆穆勒克 #土耳其历史 #伊斯兰历史 #安纳托利亚塞尔柱 #塞尔柱建筑 #中世纪历史 #历史博客


---









5 yorum:

  1. türkler her ne kadar bugün zayıf gözükselerde şunu anladım islamiyete sıkı sıkı sarıldığı devirlerde ilerlemiştir gelecek günlere asırlara imzasını atacaklar gibi geliyor müslüman birliğine kavuşacaktır

    YanıtlaSil
  2. Kıpçak boylarından olduğumu sanıyorum bizimliler niye bizansla iş birligi yapmış acaba çok moralim bozuldu :(

    YanıtlaSil
  3. babamin buyuk dedelerimiz selcuklu Artùklu , cok guzel bilgi icin tesekkurler

    YanıtlaSil