5 Eylül 2024 Perşembe

17


Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “Suça Sürüklenen Çocuklar, Suç Mağduru Çocuklar ve Ceza Adalet Sisteminde Yer AlmamıĢ Olan Çocuklarda Nöropsikolojik Özellikler ile Dikkat Yanlılığının Değerlendirilmesi” adlı bu çalıĢmanın, akademik kural ve etik değerlere uygun bir biçimde tarafımca yazıldığını, yararlandığım bütün eserlerin kaynakçada gösterildiğini ve çalıĢma içerisinde bu eserlere atıf yapıldığını belirtir; bunu Ģerefimle doğrularım.

Suça Sürüklenen Çocuklar, Suç Mağduru Çocuklar ve Ceza Adalet Sisteminde Yer AlmamıĢ Olan Çocuklarda Nöropsikolojik Özellikler ile Dikkat Yanlılığının Değerlendirilmesi
Turnitin Bilgileri
Ödev Numarası
2031127951
Rapor Tarihi
07/03/2023
Benzerlik Oranı
Alıntılar hariç: %15 Alıntılar dahil: %19
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE,
Yukarıda bilgileri bulunan öğrenciye ait tez çalışmasının a) Kapak sayfası, b) Giriş, c) Ana Bölümler ve d) Sonuç kısımlarından oluşan toplam 112 sayfalık kısmına ilişkin olarak Turnitin adlı intihal tespit programından Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Çalışması Orijinallik Raporu Alınması ve Kullanılması Uygulama Esaslarında belirlenen filtrelemeler uygulanarak yukarıdaki detayları verilen ve ekte sunulan rapor alınmıştır.
Danışman tarafından uygun olan seçenek işaretlenmelidir:
(x) Benzerlik oranları belirlenen limitleri aşmıyor ise:
Yukarıda yer alan beyanın ve ekte sunulan Tez Çalışması Orijinallik Raporunun doğruluğunu onaylarım.
( ) Benzerlik oranları belirlenen limitleri aşıyor, ancak tez/dönem projesi danışmanı intihal yapılmadığı kanısında ise:
Yukarıda yer alan beyanın ve ekte sunulan Tez ÇalıĢması Orijinallik Raporunun doğruluğunu onaylar ve Uygulama Esaslarında öngörülen yüzdelik sınırlarının aĢılmasına karĢın, aĢağıda belirtilen gerekçe ile intihal yapılmadığı kanısında olduğumu beyan ederim.
Gerekçe:
Benzerlik taraması yukarıda verilen ölçütlere uygun olarak tarafımca yapılmıĢtır. Ġlgili tezin orijinallik raporunun uygun olduğunu beyan ederim.

Ġ Ç Ġ N D E K Ġ L E R
ġEKĠLLER LĠSTESĠ……………………………………………………………………….ĠV
TABLOLAR LĠSTESĠ………………………………………………………………………V
KISALTMALAR LĠSTESĠ………………………………………………………………...VĠ
ÖZET…………………………………………………………...…………………………...VĠĠ
ABSTRACT……………………………………………………..………………………...VĠĠĠ
TEġEKKÜR……………………………………………………..…………………………..ĠX
GĠRĠġ………………………………………………………………………….. ....................... 1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM 1
GĠRĠġ 1
1.1. SUÇ KAVRAMI………………………………………………………………………….. 1
1.2. ÇOCUK KAVRAMI……………………………………………………………………… 2
1.2.1. Uluslararası Hukukta Çocuk……………………………………………………………. 3
1.2.2. Ulusal Hukukta Çocuk………………………………………………………………….. 5
1.2.2.1. SSÇ ve Mağdur Çocuklara Yönelik Koruyucu-Destekleyici Tedbirler……………… 6
1.3. SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK………………………………………………………… 8
1.3.1. Suça Sürüklenen Çocukların Cezai Sorumluluğu……………………………………...10
1.3.2. Çocukların Suça Sürüklenmesindeki Risk Faktörleri………………………………… . 11
1.3.2.1. Bireysel Faktörler…………………………………………………………………… 12
1.3.2.2. Ailesel Faktörler…………………………………………………………………… .. 14
1.3.2.3. Çevresel Faktörler…………………………………………………………………… 15
1.4. MAĞDUR ÇOCUK…………………………………………………………………… ... 16
1.4.1. Çocukların Mağduriyetindeki Risk Faktörleri………………………………………… 18
1.5. SUÇA SÜRÜKLENEN VE MAĞDUR ÇOCUKLARLA YAPILAN ARAġTIRMALAR...........................................................................................………………19
1.6. YÜRÜTÜCÜ ĠġLEVLER……………………………………………………………… . 20
1.6.1. Yürütücü ĠĢlevlerin Tanımı…………………………………………………………… 20
1.6.2. Yürütücü ĠĢlevlerin BileĢenleri……………………………………………………… ... 21
1.6.2.1. Ketleme/Ġnhibisyon Kontrolü……………………………………………………… .. 22
1.6.2.2. ÇalıĢma Belleği……………………………………………………………………… 22
ii
1.6.2.3. BiliĢsel Esneklik…………………………………………………………………… .. 23
1.6.3. Yürütücü ĠĢlevlerin Nöroanatomisi…………………………………………………… 23
1.6.4. Yürütücü ĠĢlevlerin GeliĢimi………………………………………………………… .. 24
1.7. DĠKKAT………………………………………………………………………………… 25
1.7.1. Dikkat Türleri………………………………………………………………………… . 25
1.7.2. Dikkat Yanlılığı……………………………………………………………………… .. 27
1.8. YÜRÜTÜCÜ ĠġLEVLER VE DĠKKAT YANLILIĞINA ĠLĠġKĠN ÇOCUKLARLA YAPILAN ARAġTIRMALAR. ............................................................................................... 27
1.9. AMAÇ…………………………………………………………………………………… 30
1.9.1. Hipotezler……………………………………………………………………………… 30
ĠKĠNCĠ BÖLÜM 31
YÖNTEM 31
2.1. ARAġTIRMANIN ÖRNEKLEMĠ……………………………………………………… 31
2.2. VERĠ TOPLAMA ARAÇLARI………………………………………………………… . 31
2.2.1. KiĢisel Bilgi Formu…………………………………………………………………… 31
2.2.2. Wisconsin Kart EĢleme Testi………………………………………………………… . 32
2.2.3. Stroop Testi TBAG Formu…………………………………………………………… . 33
2.2.4. Raven Standart Progresif Matrisler Testi (RSPM)…………………………………… . 34
2.2.5. Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu (BIS-11-KF)………………………………… . 35
2.2.6. Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testi………………………………………………… 35
2.2.7. Dot-Probe (Nokta Sonda) Görevi…………………………………………………… ... 35
2.3. ÇALIġMADA YAPILAN ĠġLEMLER………………………………………………… . 37
2.4. ĠSTATĠSTĠKSEL ANALĠZ………………………………………………………………39
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 40
BULGULAR 40
3.1. SOSYODEMOGRAFĠK VERĠLERĠN ANALĠZĠ……………………………………… . 40
3.1.1. YaĢ…………………………………………………………………………………… .. 40
3.1.2. Cinsiyet……………………………………………………………………………… ... 41
iii
3.1.3. Eğitime Devam Etme Durumu…………………………………………………………41
3.1.4. ÇalıĢma Durumu……………………………………………………………………… . 41
3.1.5. Kendine Zarar Verme Durumu……………………………………………………… ... 42
3.1.6. Kaçma Durumu……………………………………………………………………… .. 42
3.1.7. Zararlı AlıĢkanlık……………………………………………………………………… 42
3.1.8. Ebeveynlerin Durumu………………………………………………………………… 45
3.1.9. Ebeveynlerin Eğitim Düzeyleri……………………………………………………… .. 45
3.1.10. Ebeveynlerin Gelir Düzeyleri……………………………………………………… ... 46
3.1.11. Ebeveynlerin Adli Sisteme Dahil Olma Durumları………………………………… .. 46
3.1.12. Ebeveynlerin UyuĢturucu Madde Kullanım Durumu……………………………… ... 47
3.1.13. KardeĢlerin Adli Sisteme Dahil Olma Durumları…………………………………… 47
3.1.14. KardeĢlerin UyuĢturucu Madde Kullanım Durumu………………………………… . 48
3.1.15. ArkadaĢların Adli Sisteme Dahil Olma Durumları………………………………… .. 48
3.1.16. ArkadaĢların UyuĢturucu Madde Kullanım Durumu………………………………… 48
3.2. BARRATT DÜRTÜSELLĠK ÖLÇEĞĠ KISA FORMUNA ĠLĠġKĠN ANALĠZLER…… 51
3.3. RAVEN STANDART PROGRESĠF MATRĠSLER TESTĠNE ĠLĠġKĠN ANALĠZLER...52
3.4. STROOP TESTĠ TBAG FORMUNA ĠLĠġKĠN ANALĠZLER………………………… . 53
3.5. ĠSTANBUL 5 KÜP PLANLAMA KULESĠ TESTĠNE ĠLĠġKĠN ANALĠZLER……… .. 55
3.6. WISCONSIN KART EġLEME TESTĠNE ĠLĠġKĠN ANALĠZLER…………………… .. 57
3.7. DOT PROBE GÖREVĠNE ĠLĠġKĠN ANALĠZLER…………………………………… .. 60
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 64
TARTIġMA 64
4.1.NÖROPSĠKOLOJĠK ÖZELLĠKLER VE DĠKKAT YANLILIĞININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ.....................................................................................................…65
SONUÇ……………………………………………………………………………………… 71
KAYNAKÇA………………………………………………………………………………... 74
EKLER……………………………………………………………………………………… 90
ÖZGEÇMĠġ………………………………………………………………………………… 98
iv
ġEKĠLLER LĠSTESĠ
ġekil 2.1 Veri Toplama Araçları……………………………………………………………...37
ġekil 2.2 Dot-Probe Görevi Deneme Örneği…………………………………………………38
v
TABLOLAR LĠSTESĠ
Tablo 3.1 Grupların YaĢlarına ĠliĢkin Veriler………………………………………………..41
Tablo 3.2 Grupların Sosyodemografik Bilgilerine ĠliĢkin Veriler…………………………...44
Tablo 3.3 Grupların Aile ve ArkadaĢlarına ĠliĢkin Veriler…………………………………..49
Tablo 3.4 Grupların Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formuna ĠliĢkin Verileri……………...51
Tablo 3.5 Grupların Raven Standart Progresif Matrisler Testine ĠliĢkin Verileri……………52
Tablo 3.6 Grupların Stroop Testi TBAG Formuna ĠliĢkin Verileri………………………….54
Tablo 3.7 Grupların Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testine ĠliĢkin Verileri……………….57
Tablo 3.8 Grupların Wisconsin Kart EĢleme Testine ĠliĢkin Verileri………………………..60
Tablo 3.9 Grupların Dot Probe Görevine ĠliĢkin Doğru Cevap Puanları ve Toplam Tepki Süresi………………………………………………………………………………………….62
Tablo 3.10 Grupların Dot Probe Görevine ĠliĢkin Deneme Süreleri…………………………63
vi
KISALTMALAR LĠSTESĠ
akt. Aktaran
APA Amerikan Psikiyatri Birliği
BIS-11-KF Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu
BM BirleĢmiĢ Milletler
ÇHDS Çocuk Haklarına Dair SözleĢme
ÇHKĠAS Çocuk Haklarının Kullanılmasına ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesi
ÇKK Çocuk Koruma Kanunu
DEHB Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
DSM Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı
IAPS Uluslararası Duygusal Resim Sistemi
Ġ5KPKT Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testi
KDTKUHY Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik
KĠOÇ Korunma Ġhtiyacı Olan Çocuk
ms. Milisaniye
örn. Örneğin
PFK Prefrontal Korteks
RSPM Raven Standart Progresif Matrisler Testi
SSÇ Suça Sürüklenen Çocuk
TCK Türk Ceza Kanunu
TDK Türk Dil Kurumu
TMK Türk Medeni Kanunu
TSSB Travma Sonrası Stres Bozukluğu
TÜĠK Türkiye Ġstatistik Kurumu
UNICEF BirleĢmiĢ Milletler Çocuklara Yardım Fonu
WHO Dünya Sağlık Örgütü
WKET Wisconsin Kart EĢleme Testi
vii
ÖZET
Çocukların son yıllarda giderek artan bir oranda “suça sürüklenen çocuk” ve “mağdur çocuk” sıfatıyla ceza adalet sistemine dahil olması pek çok açıdan ciddi bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu tez çalıĢmasının temel amacı; suça sürüklenen çocukların yürütücü iĢlev becerileri ve dikkat yanlılığı açısından mağdur çocuklar ve ceza adalet sistemine dahil olmamıĢ çocuklara göre farklılık gösterip göstermediğini değerlendirmektir. AraĢtırmanın örneklem grubunu Antalya Adliyesinde haklarında ceza dava dosyası açılmıĢ olan 12-18 yaĢ aralığındaki 30‟u suça sürüklenen ve 30‟u mağdur sıfatına sahip olan çocuk ile 25‟i herhangi bir suça sürüklenme – mağduriyet öyküsü bulunmayan kontrol grubundaki toplam 85 çocuk oluĢturmuĢtur. Bu bağlamda, yürütücü iĢlevler Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu, Raven Standart Progresif Matrisler Testi, Stroop Testi TBAG Formu, Wisconsin Kart EĢleme Testi ve Ġstanbul 5 Küp Planlama Testi ile ölçülürken dikkat yanlılığı ise Dot-Probe göreviyle ölçülmüĢtür. Her üç grup için çocukların okuma – yazma bilmemesi, mental retardasyona sahip olması ve ana dilinin Türkçe olmaması dıĢlama kriterleri olarak belirlenmiĢtir. ÇalıĢma sonucunda suça sürüklenen çocukların Barratt Dürtüsellik Ölçeğinden aldıkları puanın mağdur çocuklara ve kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunurken yürütücü iĢlevleri değerlendiren diğer araçlarda kontrol grubunun suça sürüklenen ve mağdur çocuklara göre anlamlı olarak daha iyi performans gösterdikleri bulunmuĢtur. Dikkat yanlılığı açısından ise, kontrol grubundaki çocukların, suça sürüklenen ve mağdur çocuklara göre olumsuz uyaranlara karĢı daha az dikkat yanlılığı sergilediği bulunmuĢtur. Son olarak, kontrol grubunun yürütücü iĢlev becerilerinin, suça sürüklenen çocuk grubu ve mağdur çocuk grubuna göre daha iyi olduğu tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Suça sürüklenen çocuk, mağdur çocuk, yürütücü işlevler, dikkat yanlılığı
viii
ABSTRACT
EVALUATION OF NEUROPSYCHOLOGICAL CHARACTERISTICS AND ATTENTION BIAS IN JUVENILE OFFENDERS, JUVENILE VICTIMS AND THE JUVENILES WHO HAVE NOT PARTICIPATED IN THE CRIMINAL JUSTICE SYSTEM
In recent years, the increasing inclusion of children in the criminal justice system as "juvenile offender" and "juvenile victim" emerges as a serious problem on several counts. The aim of this study is to evaluate whether juvenile offenders differ from juveniles who have not participated in the criminal justice system and juvenile victims in terms of executive function skills and attentional bias. The participants were 85 children between the age of 12 - 18. There were two case groups which have open criminal case file in Antalya Courthouse and one control group. The first case group consisted of 30 juvenile offenders and the second case group consisted of 30 juvenile victims. Control group consisted of 25 juveniles who did not have an experience of being juvenile offender or juvenile victim. In this context, children‟s executive functions were measured with the Barratt Impulsivity Scale Short Form, Raven Standard Progressive Matrices Test, Stroop Test TBAG Form, Wisconsin Card Matching Test and Ġstanbul 5 Cube Planning Test, while attentional bias was measured with the Dot-Probe task. For all three groups, illiteracy, mental retardation and being non-native speaker of Turkish were determined as exclusion criteria. As a result of the study, it was found that the scores of the juvenile offender group on the Barratt Impulsivity Scale were significantly higher than the children in the juvenile victim group and the children in the control group. For other tests that measure executive functions in the study, the scores of the control group were significantly higher than juvenile offenders and juvenile victims. In terms of attentional bias, it was found that the children in the control group exhibited less attentional bias to negative stimuli than the juvenile offenders and victims. Finally, it was found that the executive function skills of the control group were better than the juvenile offender and juvenile victim groups.
Keywords: Juvenile offender, juvenile victim, executive functions, attentional bias
ix
TEġEKKÜR
Yüksek lisansa baĢladığım ilk günden itibaren tüm süreç boyunca desteğini esirgemeyen, motivasyonumu kaybettiğim her anda beni devam etmem için ayağa kaldıran, çalıĢkanlığına, bilgisine ve azmine hayran olduğum çok değerli danıĢman hocam Doç. Dr. Seda BAYRAKTAR‟a; tez savunma sınavımda sundukları katkılarından ötürü değerli hocalarım Doç. Dr. Selin SERT SÜTÇÜ ve Dr. Öğr. Üyesi Ece Naz ERMĠġ‟e; veri toplama aĢamasında yardımları ve katkıları dolayısıyla Antalya Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü bünyesinde birlikte çalıĢtığım arkadaĢlarıma; uzak mesafelerde olsak da her zaman bir arada olduğumuzu hissettiğim arkadaĢlarım Zeynep ÖZEL, G. Kevser EKĠZ ve ġeyma AKPINAR‟a; eğitimim konusunda beni her zaman destekleyen canım aileme; tezimi yazarken yanımda keyifle kıvrılıp uyuyarak bu zorlu dönemi bir nebze keyifli hale getiren kedi dostlarım MeloĢ ve DidoĢ‟a; bana içinden çıkılamaz sandığım her durumda baĢka bir seçeneğin daha olabileceğini gösteren, bu süreçte sabrını, desteğini ve sonsuz sevgisini yürekten hissettiğim Halil DÖNMEZ‟e ve son olarak çalıĢmaya katılan tüm çocuklara çok teĢekkür ederim.
BüĢra PATĠZ
Antalya, 2023
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
GĠRĠġ
1.1. Suç Kavramı
Tüm dünyada görüldüğü gibi ülkemizde de önemli bir toplumsal sorun olan suç kavramı Türk Dil Kurumu (TDK, 2022) tarafından “Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranıĢ” ve “Yasalara aykırı davranıĢ, cürüm” olarak tanımlanmıĢtır. Latince "crimen" olarak adlandırılan suç, literatürde ise; toplum ya da devlet tarafından oluĢturulan kanunlar kapsamında, yapılması yasaklı olan, yapılması halinde cezalandırılan fiil Ģeklinde tanımlanmaktadır (Ögel, 2007). Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğünün Adli Ġstatistik Verileri doğrultusunda, ülkemizde 2021 yılındaki ceza dava dosyalarının sayısı 3.290.195 olarak karĢımıza çıkmakta ve 2021 yılında açılan dosya sayılarının 2020‟e kıyasla %22,6 oranında arttığı görülmektedir.
Bireylerin toplumsallaĢma sürecinde yeterince geliĢim gösterememesi ve toplum kurallarına uymaması sonucunda suç davranıĢı meydana gelmektedir. Dolayısıyla insanın bulunduğu her yerde suç davranıĢı görülmektedir (Freedman, 2003, s.36). Bazı insanların davranıĢı sonucunda suç oluĢurken, diğerleri bunu çözmeye çalıĢır, bazıları suçluları yargılarken, diğerleri suçun mağdurlarına yardım eder. BaĢka bir deyiĢle, kriminal sistemdeki her bir nokta ele alınması gereken psikolojik süreçlerden oluĢur (Canter, 2010). Suç ve suçlu kavramlarına bakıldığında bu bireylerin oldukça karmaĢık duygu, düĢünce ve davranıĢlara sahip olabilecekleri; birtakım psikolojik değerlendirmelerin yapılması ve anlaĢılması için sahip oldukları karmaĢık olgular hakkında bilgi sahibi olunması gerektiği ifade edilmektedir (Bayraktar, 2022). Evrensel olması nedeniyle suç, çeĢitli toplumlar ve farklı disiplinler tarafından araĢtırılan, düĢünülen ve önlenmesine yönelik çözüm bulunmaya çalıĢılan bir kavram olmuĢtur. Platona göre suçun kaynağı psikolojik temelli bir hastalık olup kiĢideki arzu, öfke, kıskançlık gibi güçlü duygularla birlikte haz odaklı yaĢamak ve eğitimsizlik suçu tetikleyen ana faktörlerin baĢında gelmektedir (Polat, 2009). Aristoteles sosyolojik Ģartların bireylerin suç iĢleme davranıĢı üzerinde etkili olduğunu öne sürerek suç iĢleyen insanların toplum düĢmanı olduklarını ve en ağır cezalara çarptırılmaları gerektiğini ifade etmiĢtir. Hippocrates ise sosyolojik Ģartların haricinde beden yapısı ile kiĢilik faktörlerinin suç davranıĢı ile iliĢkisinin olduğunu iddia etmiĢtir. Orta çağda suç Ģeytani bir eylem olarak görülmüĢ ve suçlular ağır cezalara çarptırılmıĢtır (Yavuzer, 2011). Orta Çağ‟ın sonlarına doğru suç olgusunun sonuçlarına yönelik modern arayıĢlar baĢlamıĢ; Thomas More, Jean-Jack Rousseau ve Hobbes gibi dönemin ileri gelenlerinin eserlerinde ideal devlet düzeninin nasıl
2
olması gerektiği, bu düzende toplumsal güvenliğin ve adaletin nasıl sağlanacağı, kurallara uyulmaması halinde devlet tarafından hangi yaptırımların uygulanacağı gibi konular ele alınmıĢtır. (Bakırcı, 2008; Rosenfeld, 1984).
Ġlk çağlardan beri birçok alanda geliĢen ve değiĢen dünyada suç olgusu da daha karmaĢık bir hale gelmiĢtir. Farklı bir zaman diliminde iĢlenen bir fiil suç olarak tanımlanmazken baĢka bir zaman diliminde suç olarak kabul edilebilmekte; aynı Ģekilde bir toplum açısından suç olarak kabul edilmeyen bir fiil diğer bir toplum açısından suç olarak tanımlanabilmektedir. Suça iliĢkin yaptırımlar da zamana ve mekâna göre farklılaĢmaktadır. Hukuk düzeninin bulunduğu toplumlarda suçlar ve suça iliĢkin yaptırımlar yazılı olarak kanun koyucular tarafından düzenlenmiĢtir. Ceza Hukukuna göre suç “Genel olarak hukuk düzeninin ceza tehdidi ile yasakladığı fiil” olarak tanımlanmaktadır (Toroslu, 2019, s.92). Diğer bir tanımda ise suç; devlet tarafından kabul edilmiĢ ceza hukuku normlarına karĢı gelen, kasten ya da ihmal sonucu ortaya çıkan hukuka uygun olmayan davranıĢ olarak belirtilmiĢtir (Brodeur ve Ouellet, 2004). Ġddia edilen eylemi nedeniyle bir kiĢiye cezai müeyyide uygulanmasının koĢulu kiĢinin ceza sorumluluğuna sahip olmasıdır. Ceza sorumluluğu ise kiĢiye suçun isnat edilebilmesi ve kiĢinin cezai ehliyetinin bulunmasıyla mümkün olmaktadır (Aslan, 2011). Bu noktada yetiĢkin suçluluğu ile çocuk suçluluğunu birbirinden ayırt ederek değerlendirmek gerektiği düĢünülmüĢ ve kanun koyucular tarafından çocuklara özgü yasalar ve usuller oluĢturulmuĢtur.
1.2. Çocuk Kavramı
YaĢam süreci döllenmeyle baĢlayıp farklı evrelerden geçerek ölüm ile sonlanmaktadır. Ġnsan yaĢamının en önemli ve özel evrelerinden biri olan çocukluk dönemi farklı kültürlere, zamanlara ve yaklaĢımlara göre birçok disiplin tarafından açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Diğer bir deyiĢle, çocuk kavramı dünden bugünlere kadar bilim insanlarının, din bilginlerinin, düĢünürlerin, eğitimcilerin, yöneticilerin yani odak noktası çocuk olan farklı alanlardan kiĢilerin tanımlamaya çalıĢtığı nadide bir kavram olarak karĢımıza çıkmaktadır (Tan, 1989). TDK‟ye (2022) göre ise çocuk kavramı “Küçük yaĢtaki erkek veya kız”, “Soy bakımından oğul veya kız, evlat”, “Bebeklik ile erginlik arasındaki geliĢme döneminde bulunan oğlan veya kız, uĢak” Ģeklindeki ifadelerle tanımlanmaktadır.
Tarihsel sürece bakıldığında, ilk olarak Platon ve Aristo‟nun çocukluk dönemine iliĢkin felsefi görüĢlerini ileri sürdükleri görülmektedir. Platon çocukların bazı bilgilere doğuĢtan itibaren sahip olduklarını düĢünürken Aristo ise çocukların yalnızca deneyimleri aracılığıyla bilgi edindiklerini ve doğuĢtan getirdikleri herhangi bir erdemlerinin olmadığını
3
iddia etmiĢtir. 17. yüzyıla gelindiğinde Locke tarafından çocukların boĢ bir levha olarak doğdukları yani Aristo‟yla paralel olarak yalnızca deneyimleri doğrultusunda geliĢim gösterdikleri düĢüncesi ortaya konmuĢtur. 18. yüzyılda ise Rousseau bu görüĢün aksine çocukların doğuĢtan iyi ahlaklı ve özgür olarak doğduklarını öne sürmüĢtür. Her ne kadar yüzyıllar boyunca çocuk kavramı üzerine birçok görüĢ ortaya konsa da bilim insanları tarafından çocuk geliĢimi üzerine çalıĢmalar ancak 19. yüzyıldan itibaren yapılmaya baĢlanmıĢtır (Kail, 2010, s.4-5). GeliĢim psikolojisine göre çocukluk ve ergenlik dönemleri iki ayrı kategori olarak ele alınmakta; son dönemlerde ergenliğin genellikle bireylerin prefrontal kortekslerinin geliĢimini tamamladığı dönem olan 20‟li yaĢların ortalarına ulaĢmasıyla sona erdiği ifade edilmektedir. Yapılan çalıĢmalara göre, çocukların sancılı olan bu döneme geçiĢle birlikte kiĢilik yapılarını geliĢtirirken karmaĢık duygular hissettikleri, bu nedenle de gerek toplum düzenine gerek hukuk kurallarına uyma konusunda problem yaĢayabildikleri, depresif veya saldırganlık eğiliminde olabildikleri ve bu dönemde yaĢadıkları problemlerin çözülmemesi halinde gelecek yaĢam dönemlerini olumsuz Ģekilde etkileyebileceği ortaya konmuĢtur (Siyez ve Aysan, 2007, s. 146-147). Farklı disiplinler tarafından evrensel olarak net bir sınır belirlenmemiĢ olsa da günümüzde çeĢitli uluslararası belgeler ve hukuk düzenimiz kapsamında, “çocuk” tanımı için çocukluk dönemi ile ergenlik döneminin bir kısmını kapsayan 0-18 yaĢ arası dönem standart olarak belirlenmiĢtir.
1.2.1. Uluslararası Hukukta Çocuk
BirleĢmiĢ Milletler‟in (BM) 20.11.1989 tarihinde kabul ettiği BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Haklarına Dair SözleĢme 2.9.1990 tarihinde ABD, Somali ve Kuzey Sudan haricindeki sözleĢmeye taraf olan 196 ülkede yürürlüğe girmiĢtir. Ġlgili sözleĢme 09.12.1994 tarihinde 4058 sayılı Kanun kapsamında onaylanmasının uygun bulunmasının ardından 27.01.1995 tarihinde Resmi Gazete‟de yayınlanarak iç hukukumuzun parçası olmuĢtur. SözleĢmenin ilk maddesinde; “Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır” denilerek çocuk kavramı yaĢ sınırı üzerinden tanımlanmıĢtır (Çocuk Haklarına Dair SözleĢme [ÇHDS], 1989). Bu sözleĢme, niteliği bakımından çocuk hakları konusunda evrensel bir iyi niyet bildirgesi olması haricinde imzacı devletleri yükümlendirici ve bağlayıcı olması açısından da önemlidir (Çınar, 2020).
BM tarafından 14.12.1990 tarihinde kabul edilen Özgürlüğünden Yoksun BırakılmıĢ Çocukların Korunmasına ĠliĢkin BirleĢmiĢ Milletler Kuralları diğer adıyla Havana Kuralları, infaz kurumlarında bulunan özgürlüklerinden yoksun haldeki çocukların barındırıldıkları
4
Ģartlarla ilgili asgari standartlar oluĢturmayı hedeflemektedir. Ġlgili belgede, “On sekiz yaşın altındaki herkes çocuk sayılır.” ifadesiyle BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Haklarına Dair SözleĢme ile benzer bir çocuk tanımı yapılmıĢtır (Havana Kuralları, 1990). Havana Kurallarında, bir sebepten hapishanelere alınan çocukların savunmasız ve güçsüz olmaları nedeniyle özel bakıma ve korumaya ihtiyaçlarının oldukları, çocukların insan haklarına saygı gösterilen ortamlarda ve Ģartlarda ıslah edilmeleri gerektiği, yine de çocukların özgürlüklerinin kısıtlanmasına her koĢulda en son çare olarak baĢvurulması gerektiği vurgulanmıĢtır (Aslan, 2011).
BM tarafından 29.11.1985‟te kabul edilen Çocuk Mahkemeleri Yönetimi Hakkında BirleĢmiĢ Milletler Asgari Standart Kurallar diğer adıyla Pekin Kuralları; suça sürüklenen çocukların yargılanmaları ve hayata dair yönlendirilmeleri konularında asgari standartların oluĢturulmasının amaçlandığı kurallardır. Çocuk kavramı, kuralların ikinci maddesine göre “Bir çocuk birbirinden farklı hukuk sistemleri içerisinde işleyebileceği bir suçtan ötürü kendisine yetişkinlerden farklı davranılan küçük veya genç kişidir.” olarak tanımlanmıĢtır. Bu maddenin devamında ise suça sürüklenen çocuk kavramının ise “Bir çocuk suçlu, suç işlediği iddia edilen ya da bir suçu işlediği anlaşılan bir küçük ya da genç bir kişidir.” Ģeklinde tanımlandığı görülmektedir (Pekin Kuralları, 1985). Bu kurallara göre söz konusu çocuklar olduğunda, iyileĢtirmenin ön planda tutulması gerektiğinin ve yaptırımlara karar verilirken yalnızca suçun ağırlığının değil, suç iĢleyen çocuğun içinde bulunduğu koĢulların da dikkate alınması gerektiğinin önemi vurgulanmaktadır.
BM tarafından 14.12.1990 tarihinde kabul edilen Çocuk Suçluluğunun Önlenmesine ĠliĢkin BirleĢmiĢ Milletler Yönlendirici Ġlkeleri diğer adıyla Riyad Ġlkelerine göre ise; çocukluğun erken dönemlerinden itibaren çocukları toplumun bir parçası haline getirerek, onların geleceklerini Ģekillendirecek bir yol izlemelerine yardımcı olunarak, çocuklara özgü yargılama, rehabilitasyon ve beceri kazanmalarına yönelik faaliyetler yapılması için kamu kurum ve kuruluĢları kurularak çocuk suçluluğunun önlenebileceği belirtilmektedir (Riyad Ġlkeleri, 1990). Bu ilkelerde çocuk kavramının tanımına yer verilmezken genellikle çocuğun suça yönelmesinde etkili olan sosyalleĢme süreçlerinin üzerinde durulmuĢtur.
Avrupa Konseyi üyesi devletler tarafından 25.01.1996 tarihinde imzalanan ve 01.07.2000 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarının Kullanılmasına ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesi daha sonra BM üyesi olan bütün devletler tarafından onaylanmıĢ; ülkemizde de 18.01.2001 tarihinde onaylanarak iç hukukumuzda yürürlüğe girmiĢtir. Bu sözleĢmede çocukluk yaĢı 18 yaĢ ve altı olarak kabul edilmiĢ; sözleĢmenin ikinci maddesinde “Bu Sözleşmenin amacı, çocukların yüksek çıkarları için, haklarını geliştirmek, onlara usule
5
ilişkin haklar tanımak ve bu hakların, çocukların doğrudan ve diğer kişiler veya organlar tarafından bir adlî merci önündeki, kendilerini ilgilendiren davalardan bilgilendirilmelerini ve bu davalara katılmalarına izin verilmesini teminen kullanılmasını kolaylaştırmaktır.” ifadesiyle sözleĢmenin amacı açıkça tanımlanmıĢtır (Çocuk Haklarının Kullanılmasına ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesi [ÇHKĠAS], 1996).
1.2.2. Ulusal Hukukta Çocuk
Anayasamız (1982) incelendiğinde “küçük” ile “çocuk” ifadelerinin bulunduğu görülse de anayasamızda herhangi bir çocuk tanımı yer almamaktadır. Ancak kanunlarımız incelendiğinde çocuk tanımına ve çocuklar ile ilgili çeĢitli düzenlemelere yer verildiği görülmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK, 2002) 28. maddesinde “Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren başlayarak elde eder.” Ģeklinde kiĢiliğin baĢlangıcı ifade edilmiĢ; fiil ehliyeti kavramı açıklanırken çocuk kavramından bahsedilmiĢtir. TMK‟nin (2002) 11. maddesindeki “Erginlik on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlar.” Ģeklindeki ifadeden on sekiz yaĢını doldurmamıĢ kiĢilerin çocuk olarak kabul edileceği anlaĢılmaktadır. Medeni Kanuna göre erginlik yaĢına eriĢmeden önce belirli koĢulların bulunması halinde evlenme ve mahkeme kararıyla ergin kılınma Ģeklindeki iki yolla ergin olma imkânı bulunmaktadır (Akipek ve ark., 2016, s.296). Ancak TMK‟deki düzenlemeler kiĢinin borç altına girebilmesi ve hak sahibi olmasıyla ilgili olduğundan kiĢinin 18 yaĢından önce ergin kılınması, bu kiĢinin ceza sorumluluğu yönünden çocuk olması haline mani olmamaktadır (Solmaz, 2015, s.39).
Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda (TCK, 2004) bir önceki 765 sayılı TCK‟nin (1926) aksine çocuk kavramının tanımına yer verilmiĢtir. 5237 sayılı TCK‟nin 6/1. maddesinin b bendinde “Çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi anlaşılır.” ifadesiyle çocuk tanımı açıklanmıĢtır. Bir kiĢinin suç olarak öngörülen bir fiil nedeniyle cezalandırılabilmesi için isnat yeteneğinin bulunması gerekmektedir. Ġsnat yeteneği, doğru ile yanlıĢı, haklı ile haksızı birbirlerinden ayırt edebilme ve buna göre davranabilmeyle iliĢkilidir (Hakeri, 2020, s.281). TCK (2004) kapsamında bazı hallerin isnat yeteneğini etkilediği kabul edilmiĢ olup bu hallerden biri olan yaĢ küçüklüğüne iliĢkin düzenlemeler 31. maddede düzenlenmiĢtir. Bu maddenin gerekçesinde; “Küçüklerin ceza sorumluluğu olup olmadığı çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce yaş küçüğün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu
6
hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” ifadesi bulunmaktadır.
Amacı “Korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek” olduğu belirtilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun (ÇKK, 2005) 3. maddesi kapsamında çocuk tanımı “daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi” olarak yapılmıĢtır. Aynı madde kapsamında “suça sürüklenen çocuk (SSÇ)” ve “korunma ihtiyacı olan çocuk (KĠOÇ)” tanımlarına da yer verilmiĢtir. ÇKK‟ye göre, Korunma Ġhtiyacı Olan Çocuk “Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu”; Suça Sürüklenen Çocuk ise “Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu” ifade etmektedir (ÇKK, 2005). Kanun kapsamında mağdur çocuk kavramı korunma ihtiyacı olan çocuk kapsamında ele alınmakta, dolayısıyla hem suça sürüklenen çocuklar, hem mağdur çocuklar hem de korunma ihtiyacı olan çocuklara uygulanmaktadır.
1.2.2.1. SSÇ ve Mağdur Çocuklara Yönelik Koruyucu-Destekleyici Tedbirler
Çocuk Koruma Kanununun (2005) 11. maddesinde: “Bu Kanunda düzenlenen koruyucu ve destekleyici tedbirler, suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu olmayan çocuklar bakımından, çocuklara özgü güvenlik tedbiri olarak anlaşılır.” Ģeklindeki ifadeden ÇKK‟nin 5. maddesindeki koruyucu ve destekleyici tedbirlerin aynı zamanda güvenlik tedbiri olduğuna iĢaret edilmiĢtir. Öte yandan çocuk mahkemeleri tarafından bu tedbirlere iliĢkin kararların hem suça sürüklenen çocuklar için hem de korunma ihtiyacı olan ya da bir suçun mağduru olan çocuklar hakkında da verildiği bilinmektedir. ÇKK‟nin 5. maddesinin 1. fıkrasında bu tedbirler; DanıĢmanlık, Eğitim, Bakım, Sağlık ve Barınma Tedbiri olarak yer almaktadır. Bu tedbirlerin nasıl uygulanacağına dair düzenlemeler 24.12.2006 tarihli, 26386 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelikte (KDTKUHY, 2006) bulunmaktadır.
Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmeliğe göre, danıĢmanlık tedbiri “Bir çeşit rehberlik tedbiridir.” (KDTKUHY, 2006). Kanundaki tanımına göre ise “Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve
7
gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye yönelik tedbirdir” (ÇKK, 2005, 5/1-a. maddesi). “Danışmanlık tedbirleri, çocuğun ailesi yanında korunmasını sağlamak veya çocuk hakkında verilen tedbir kararlarının uygulanması sırasında onu desteklemek ya da uygulanması muhtemel tedbirler hakkında bilgilendirmek amacıyla uygulanır.” (KDTKUHY, 2006, 12/2. maddesi). “Tedbirin yerine getirilmesi sırasında bir veya birden fazla kişinin danışman olarak görevlendirilmesi mümkündür” (KDTKUHY, 2006, 12/3. maddesi). “Danışmanlık hizmeti, kurumlarda görevli sosyal çalışma görevlileri ile alanında meslekî eğitim almış görevlilerce yürütülür.” (KDTKUHY, 2006, 12/5. maddesi).
Çocuk Koruma Kanununun (2005) 5/1. maddesinin b bendinde “Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine yönelik tedbirdir.” Ģeklinde eğitim tedbiri açıklanmıĢtır. ÇKK‟deki düzenlemeye ek olarak KDTKUHY‟de “Gündüzlü veya yatılı şekilde eğitim alması mümkün olmayan çocukların evde eğitilmelerinin ve özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların ihtiyaçları doğrultusundaki kurumlara devamının da bu tedbir kapsamında yerine getirileceği” düzenlenmiĢtir (KDTKUHY, 2006, 13/1. maddesi).
Çocuk Koruma Kanununun (2005) 5/1. maddesinin c bendinde “Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine yönelik tedbirdir.” Ģeklinde bakım tedbiri açıklanmıĢtır. Bazı durumlarda çocuk hakkında hem bakım hem de sağlık tedbirinin uygulanması gerekebilmektedir. Bu durumda çocuklar açısından ne Ģekilde uygulama yapılması gerektiğini KDTKUHY “…öncelikle suça sürüklenen veya korunma ihtiyacı olan çocuklardan tedavisi gereken ağır ruhsal hastalığı veya madde bağımlılığı nedeniyle fiziksel sorunları olanların rehabilitasyonu bu amaçla kurulmuş resmî veya özel sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilir. Bunlardan bakım tedbirini gerektirenler, yatarak tedavileri tamamlandıktan sonra bakım amacıyla aile yanına veya bu amaçla kurulmuş resmî veya özel kuruluşa yerleştirilir.” Ģeklinde açıklamıĢtır (KDTKUHY, 2006, 14/3. maddesi).
Çocuk Koruma Kanununun (2005) 5/1. maddesinin d bendince “Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına yönelik tedbirdir” Ģeklinde sağlık tedbiri açıklanmıĢtır. KDTKUHY (2006) 16/4. maddesinde “Akıl hastalığı veya madde bağımlılığı sebebiyle sağlık tedbirine hükmetmeye ve kısıtlamaya resmî sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Ancak, çocuğun akıl hastalığı
8
veya madde bağımlılığının açıkça belli olduğu hallerde; kendisi veya anası, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin tedavi talep etmesi üzerine veya re’sen rapor alınmadan da sağlık tedbirine karar verilebilir.” ifadesiyle sağlık raporu olmadan da tedbir kararı verilebilmesine imkân tanınmıĢtır.
Çocuk Koruma Kanununun (2005) 9. maddesinin 1. fıkrasında Acil Koruma Kararı açıklanmıĢtır. Buna göre “Derhâl korunma altına alınmasını gerektiren bir durumun varlığı hâlinde çocuk, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından bakım ve gözetim altına alındıktan sonra acil korunma kararının alınması için Kurum tarafından çocuğun Kuruma geldiği tarihten itibaren en geç beş gün içinde çocuk hâkimine müracaat edilir. Hâkim tarafından, üç gün içinde talep hakkında karar verilir. Hâkim, çocuğun bulunduğu yerin gizli tutulmasına ve gerektiğinde kişisel ilişkinin tesisine karar verebilir”. Aynı maddenin 2. fıkrasında “Acil korunma kararı en fazla otuz günlük süre ile sınırlı olmak üzere verilebilir. Bu süre içinde Kurumca çocuk hakkında sosyal inceleme yapılır. Kurum, yaptığı inceleme sonucunda, tedbir kararı alınmasının gerekmediği sonucuna varırsa bu yöndeki görüşünü ve sağlayacağı hizmetleri hâkime bildirir. Çocuğun, ailesine teslim edilip edilmeyeceğine veya uygun görülen başkaca bir tedbire hâkim tarafından karar verilir.” Ģeklinde bu kararın sınırı ve karar sonrası çocuk yönünden nelerin yapılması gerektiği açıklanmıĢtır.
1.3. Suça Sürüklenen Çocuk
Çocuk suçluluğu konusu dünya üzerinde 19. yüzyıldan sonra önem kazanmaya baĢlamıĢ, bu konunun geliĢimi 1899 yılında Illinois/Chicago‟da “Ġlk genç suçluluğu yasası” nın kabul edilmesiyle hız kazanmıĢtır (Shoemaker, 2010, s.3). Batı literatüründe “Juvenile Delinquency” olarak açıklanan bu terimin Polat (2002) tarafından ülkemizde “reĢit olmayanın suçluluğu” Ģeklinde çevrilebileceği belirtilerek bu tanımın hem çocukluk dönemini hem de ergenlik döneminin önemli bir kısmını kapsadığı ifade edilmiĢtir. Suça sürüklenen çocuklarla ilgili ülkemizde yapılan ilk çalıĢma Rıdvan Nafiz tarafından 1927 yılında Ġzmir hapishanesinde bulunan 107 çocuk ile gerçekleĢtirilmiĢ ve bu çalıĢmada suça sürüklenen çocuklar “mücrim çocuk” olarak ifade edilmiĢtir (Akyüz, 2011).
Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) tarafından 2022 yılında yayımlanmıĢ olan “Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar” baĢlıklı 2021 yılı istatistiğine göre; 2021 yılında suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimlerine 132 bin 943 çocuk getirilmiĢ olup bu çocukların %36,6‟sına yaralama, %27‟2‟sine hırsızlık, %5,1‟ine uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %4,3‟üne tehdit, %3,8‟ine ise cinsel suçlar isnat
9
edilmiĢtir. 2020 yılı istatistiğine bakıldığında, 2020 yılında suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimlerine 114 bin 38 çocuğun getirildiği ancak bir sonraki yılda bu sayının yaklaĢık %16 oranında arttığı görülmektedir.
Adli Ġstatistikler (2021, s.78) incelendiğinde ise; çocukların sürüklendiği suçlar, çoğunlukla Ģiddet içermeyen suçlardan oluĢmaktadır. 2021 yılında Türkiye genelinde suça sürüklenen çocuklar hakkında açılan ceza davalarındaki suç türlerine bakıldığında; büyük bir farkla ilk sırada malvarlığına karĢı suçlar gelmektedir. Açılan davalardaki suç sayısının, suç türlerine göre dağılımı incelendiğinde; malvarlığına karĢı suçlar %40,8 ile en çok dava açılan suçlar olurken ikinci sırada %19,5 ile hürriyete karĢı suçlar gelmektedir. Dolayısıyla çocuklar hakkında açılan davalardaki suç sayılarının yaklaĢık %60‟ı sadece bu iki suç türüne aittir. Telafisi mümkün olmayan en ağır suçlar olarak değerlendirilebilecek hayata karĢı suçlarda ise bu oran %1 olarak görülmektedir.
Bir çocuğun iĢlediği bir fiilin ceza kanununu ihlal etmesi halinde çocuk suçluluğu ortaya çıkmaktadır. Literatüre bakıldığında, çocuğun kiĢilik geliĢimini henüz tamamlayamaması ve cinsiyet, yaĢ, ergenlik dönemi, eğitim, aileye iliĢkin nedenler, göç, ĢehirleĢme, sanayileĢme vb. nedenlerle suça yönelmesi dikkate alındığında suçlu çocuk ve çocuk suçluluğu kavramlarının kullanılmasının tercih edilmediği görülmekte; suçlu çocuk yerine suça itilen çocuk ya da suça sürüklenen çocuk ifadelerinin kullanılmasının daha uygun olduğu vurgulanmaktadır (Gökpınar, 2007). Alfieri‟nin “Suçu cemiyet hazırlar, fert iĢler.” sözü bu durumu özetlemektedir (Saldırım ve Karacık, 2001). Çocukların geliĢimi sürecindeki her dönemin sonraki dönemleri etkilediği bilinmektedir. Diğer bir deyiĢle “Çocuklar donmamıĢ beton gibidir, üzerlerine ne düĢse iz bırakır.”. Dolayısıyla bu dönemde maruz kaldıkları her Ģeyin henüz muhakeme yetenekleri tam anlamıyla geliĢmemiĢ olan çocukların davranıĢları üzerinde önemli bir iĢlevinin olduğu açıktır. Çocuklar koĢulsuz sevgiyle korunması ve desteklenmesi gereken bireylerdir. Suça sürüklenen çocuklar da ihtiyaç duydukları alanlarda yeterli desteği alamamıĢ olduklarından aynı zamanda mağdur çocuk olarak değerlendirilebilir. Zira ÇKK‟de de çocuk suçun iĢleyeni olmaktan çıkarılarak, o suça sürükleneni olarak kabul edilmiĢ ve böylece fail konumundaki çocuk aynı zamanda o suçun mağduru durumuna getirilmiĢtir. Bu nedenle suça sürüklenen çocuğa uygulanacak olası yaptırımlarda, bunların çocuğun fiiliyle ve durumuyla orantılı olması ve suça sürüklenen çocuğun cezalandırılması değil korunması hedeflenmektedir (Aydın, 2009).
10
1.3.1. Suça Sürüklenen Çocukların Cezai Sorumluluğu
Ceza sorumluluğu, bireyin suç iĢlediğinde tam anlamıyla bilince ve iradeye sahip olması temeline dayanır (Cantürk, 2005). Çocuk Mahkemeleri Yönetimi Hakkında BirleĢmiĢ Milletler Asgari Standart Kurallar diğer adıyla Pekin Kurallarına (1985) göre çocuklar için ceza sorumluluk yaĢı belirlenirken çocuğun zihinsel, ruhsal ve kültürel bakımdan olgun olduğu kabul edilen yaĢın altında tutulmaması gerektiği ifade edilmiĢtir. Bu açıdan her ülkenin kanunlarına göre ceza sorumluluğu açısından belirlediği yaĢ sınırları bulunmaktadır. Suça sürüklenen çocukların suçun yetiĢkinler tarafından iĢlenmesi durumundan ayrılmasında önemli bir kriter olan yaĢ sınırı dünya üzerinde 7-18 yaĢları arasında değiĢmektedir. Bu açıdan sözleĢmeye taraf ülkelerde bu genel ilke çerçevesinde kendi toplumsal yapısına uygun olduğunu kabul ettiği asgari yaĢ sınırları belirlenmiĢtir. Örneğin, Oklahoma (ABD), Hindistan, Ġrlanda, Pakistan, Sudan ve Hong Kong‟da ceza sorumluluğunun baĢlangıç yaĢı 7; Nevada (ABD), Washington, Kuzey Ġrlanda, Ġskoçya‟da 8; Ġran‟da (kız çocukları için) ve Malta‟da 9; Ġngiltere, Galler, Avustralya, Malezya ve Yeni Zelanda‟da 10; Yunanistan ve Hollanda‟da 12; Fransa, New York (ABD), Ġllinois (ABD) ve Cezayir‟de 13; Ġtalya, Ġspanya, Teksas (ABD), Bulgaristan, Macaristan ve Japonya‟da yaĢı 14; Danimarka, Finlandiya, Ġzlanda, Norveç ve Ġran‟da (erkekler için) 15‟tir. Polonya, Portekiz ve Arjantin‟de ise ceza sorumluluğunun baĢlangıç yaĢı 16‟dır. Belçika, Panama, Brezilya ve Lüksemburg‟da ise cezai sorumluluk yaĢı 18 olarak kabul edilmiĢtir (Ceza Sorumluluğunun Değerlendirilmesi Rehberi, 2010, s.1).
Ülkemizde suça sürüklenen çocukların ceza ehliyeti, yaĢa, duyma ve konuĢma yetisine ya da farik ve mümeyyiz olup olmamaya göre değiĢkenlik göstermektedir. Burada farik olma doğru olanı, suç niteliğinde olandan ayırabilme ve uygulayabilme yeteneği olarak; mümeyyiz olma ise aklı baĢında olma durumu Ģeklinde açıklanmaktadır. 765 sayılı TCK‟de yer alan farik mümeyyizlik kavramı 5237 sayılı Yeni TCK ile terk edilerek bu kavram "iĢlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ya da davranıĢlarını yönlendirme yeteneği" olarak tanımlanmıĢtır (Cantürk, 2005).
Türk Ceza Kanununda (2005) ceza sorumluluğu yaĢ küçüklüğüne göre üç ayrı grupta incelenmektedir:
a. Türk Ceza Kanununun 31/1. maddesinde 12 yaĢını doldurmamıĢ suça sürüklenen çocuklar hakkında; “Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.” ifadesi bulunmaktadır.
11
“Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar” baĢlıklı 2021 yılı istatistiğine göre; 2021 yılında 11 yaĢ ve daha küçük yaĢta olan 3 bin 173 suça sürüklenen çocuk güvenlik birimlerine getirilmiĢtir (TÜĠK, 2022).
b. Türk Ceza Kanununun 31/2. maddesinde 12-15 yaĢ aralığındaki suça sürüklenen çocuklar hakkında;
“Fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmuş olup da 15 yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz” ifadesi bulunmaktadır.
“Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar” baĢlıklı 2021 yılı istatistiğine göre; 2021 yılında 12 yaĢını doldurmuĢ olup 15 yaĢını doldurmamıĢ olan 35 bin 496 suça sürüklenen çocuk güvenlik birimlerine getirilmiĢtir (TÜĠK, 2022).
c. Türk Ceza Kanununun 31/3. maddesinde 15-18 yaĢ aralığındaki suça sürüklenen çocuklar hakkında;
“Fiili işlediği sırada 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz” ifadesi bulunmaktadır.
“Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar” baĢlıklı 2021 yılı istatistiğine göre; 2021 yılında 15 yaĢını doldurmuĢ olup 18 yaĢını doldurmamıĢ olan 93 bin 628 suça sürüklenen çocuk güvenlik birimlerine getirilmiĢtir (TÜĠK, 2022).
1.3.2. Çocukların Suça Sürüklenmesindeki Risk Faktörleri
Suçla ilgili davranıĢların temelinin doğum öncesine dayandığı ve bütün hayat boyunca genetik, biyolojik, bireysel ve çevresel faktörlerin karmaĢık etkileĢimleri sonucunda meydana geldiği kabul edilmektedir. Çocuk suçluluğunun nedenleriyle ilgili yapılan çalıĢmalarda, çocukların suça sürüklenmesine neden olan çok sayıda unsur bulunduğu görülmektedir (Ögel, 2014). Çocukların suça sürüklenmesinin altında yatan nedenlerin incelenmesi, suça
12
yönelmelerine neden olan risk faktörleri ile suçtan uzak kalmalarını sağlayan koruyucu faktörlerin belirlenmesi, suça sürüklenen çocuk sorunuyla ilgili etkili müdahale yollarının geliĢtirilmesi yönünden oldukça önemlidir (Aksel ve Yılmaz Irmak, 2014).
Risk faktörleri ve koruyucu faktörlerin sınıflandırılmasında birçok farklı yaklaĢım bulunmaktadır. Bunlardan en sık kullanılan ve kabul edilen yaklaĢım, temelini Bronfenbrenner‟in (1977) Ekolojik Modeli‟nden alan çok boyutlu psikososyal yaklaĢımdır. Tüm faktörlerin birbirleriyle iliĢkili olduğunu ifade eden bu çok boyutlu yaklaĢımda ise risk faktörleri, sırayla bireysel, ailesel ve çevresel risk faktörleri Ģeklinde gruplandırılmaktadır. Devam eden bölümde de suça sürüklenen çocuklar açısından risk faktörleri modele uygun olarak bireysel, ailesel ve çevresel faktörler açısından incelenecektir.
1.3.2.1. Bireysel Faktörler
Suça yönelik davranıĢlar açıklanırken bireysel risk faktörlerinin üzerinde durmak oldukça önemlidir. Öte yandan bireysel risk faktörlerinin suça sürüklenen çocukların geliĢim düzeyine göre değerlendirilmesi gerektiği ve bu risk faktörlerinin diğer risk faktörleriyle etkileĢimi neticesinde suça sürüklenmeye neden olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır (DeMatteo ve Marezyk, 2005).
Ergen ile yetiĢkin arasındaki tek farkın yaĢ olmadığı bilinmekte, ergenlik döneminin çocukluk ve yetiĢkinlik süreci arasındaki tehlikeli ve zikzaklı bir dönem olduğu ifade edilmektedir (Bayraktar, 2017). Ergenlik dönemi incelendiğinde, bu dönemde biyolojik yönden büyük bir değiĢimin yaĢandığı, sosyal çevre ile farklı iliĢkiler kurulduğu, ergenlere has psikolojik biçimlenmenin kazanıldığı bilinmektedir. Ergenlik dönemi, bireyin yaĢamındaki diğer dönemlere kıyasla suça yönelme olasılığının en fazla olduğu dönem olarak öne çıkmaktadır (Eyüboğlu ve Eyüboğlu, 2018). Yapılan bir çalıĢmada, suça sürüklenen ergenlerin, yasalara uyma konusunda daha düĢük yeterlilikte ahlaki davranıĢ sergiledikleri gösterilmiĢtir (Brugman ve Aleva, 2004). Shader (2001) tarafından yapılan bir çalıĢmada gelecek yıllarda ortaya çıkabilecek suçlu davranıĢının öngörülebildiği en iyi davranıĢ özelliğinin 13 yaĢından önce kendini gösteren saldırganlık davranıĢı olduğunu; birçok çalıĢma sonucuna göre de çocuklarda dürtüsellik, risk alma davranıĢı, hiperaktivite, dikkat ve konsantrasyon problemleri, düĢük eğitim motivasyonu, düĢük okul performansı ve düĢük okula bağlılık gibi faktörlerin çocukların suça sürüklenmesi açısından yüksek risk teĢkil edebildiğini ifade etmiĢtir.
Mizaç, suça yönelik davranıĢlarla ilgili genetik ve biyolojik temeli bulunan bireysel risk faktörlerinden biridir. Mizaç ile çocukların suça sürüklenmesi arasındaki iliĢkiyi
13
inceleyen araĢtırmalara göre, kendini denetlemede güçlük ve olumsuz tepkiselliğin empati yapma ve ahlaki muhakeme benzeri değiĢkenlerle yakından iliĢkili olduğu, ayrıca aile ve çevreyle ilgili faktörlerin etkisiyle davranıĢ problemlerini ve olumsuz sosyal yaĢantıları tetikleyebildiği ortaya konmuĢtur (Baglivio ve ark., 2016; DeLisi ve Vaughn, 2014). DavranıĢsal aktivasyon ve davranıĢsal inhibisyonun suça sürüklenen çocuklar üzerindeki etkisi araĢtırıldığında ise bir uyarana tepki olarak verilen korku, kaygı, utangaçlık duygularını içeren davranıĢsal inhibisyonun düĢük seviyede bulunmasıyla dürtüsellik, hiperaktivite, agresyon ve yenilik arayıĢını içeren davranıĢsal aktivasyonun yüksek seviyede bulunmasının antisosyal davranıĢlar için risk faktörü olduğu bulunmuĢtur (Wasserman ve ark., 2003).
Suça sürüklenen çocukların zeka düzeyiyle ilgili yapılan çalıĢmada, düĢük zeka düzeyine sahip olan çocukların çoğunlukla davranıĢsal ve biliĢsel dürtüsellik sergiledikleri ve bu durumun çocukları daha çok suça sürüklediği; düĢük zeka seviyeli çocukların engellenme ve düĢük baĢarı nedeniyle girebildikleri depresif duygu durumunun çocukları suça yönelme açısından daha riskli bir grup haline getirdiği ortaya konmuĢtur (Koolhof ve ark., 2007).
Madde kullanımı ve suça sürüklenme arasındaki iliĢki farklı Ģekillerde ortaya çıkabilmektedir. Genel itibariyle suça sürüklenmenin mi madde kullanımına yol açtığı ya da madde kullanımının mı suça sürüklenmeye neden olduğu halen tartıĢılmaktadır. Zira madde kullanımı sonucunda bireyler davranıĢlarının kontrolünü yitirerek suç davranıĢına yönelebilirken aynı zamanda bağımlılık nedeniyle madde satın alabilmek için her türlü yola baĢvurarak suça yönelebilirler. Yapılan bir metaanaliz çalıĢmasında, ergenlik dönemindeki madde kullanımının çocukluk dönemindeki kullanıma kıyasla daha yüksek düzeyde risk oluĢturduğu; alkol ve madde kullanımının ciddi bir risk faktörü olduğu bulunmuĢtur (Assink ve ark., 2015).
Psikiyatrik bozukluklar ile çocuklardaki suça süreklenme durumu arasında da iliĢki olduğu çeĢitli araĢtırmalarda ortaya konmuĢtur. 2013 yılında 291 suça sürüklenen çocukla yapılan bir çalıĢmada çocukların %80‟inin psikiyatrik problemlerinin olduğu ve bu çocukların travmatik stres bozukluğu, depresyon, anksiyete, öfke, dikkat sorunları ve davranıĢ bozukluğu gibi rahatsızlıklara sahip olduğu belirtilmiĢtir (Moore ve ark., 2013). Bu konuya iliĢkin yapılan baĢka bir meta analiz çalıĢmasında, suça sürüklenmeyle en çok iliĢkili olan psikiyatrik problemlerin DEHB ve dürtüsellik olduğu ortaya konmuĢtur (Pratt ve ark., 2002).
Çocukların sahip oldukları nöropsikolojik faktörlerin de suça sürüklenme ile iliĢkili olduğu bilinmektedir. Nöropsikolojik faktörler ve bu faktörlerle suça sürüklenme arasındaki iliĢkiler diğer bölümde ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.
14
1.3.2.2. Ailesel Faktörler
Gladding‟e (2007, s.6) göre aile, bireyler arasında biyolojik ve psikolojik bir iliĢkinin bulunduğu, tarihsel, duygusal ve ekonomik yönlerden birlikteliğin mevcut olduğu ve kendini hanenin bir ferdi olarak algılayan kiĢilerin oluĢturduğu bir birliktir. Çocukların karĢılaĢtığı ilk sosyal grup olan aile, çocuğun en çok iletiĢim kurduğu, kimliğini edindiği, sosyal rolleri, ahlaki değerleri ve toplumsal normları öğrendiği yerdir. Dolayısıyla aile, çocuğun davranıĢ ve tutumlarının Ģekillenmesinde en güçlü etkiye sahip olan sosyal gruptur (Bartollas ve Schmalleger, 2017). Loeber (1990, s.16) suça sürüklenen çocuklara iliĢkin risk faktörleriyle ilgili gerçekleĢtirilen çalıĢmaları taramıĢ olup ebeveynlerin sağlık problemleri, evlilikle ilgili sorunları, yetersiz denetim ve disiplini, ilgisizliği, olumsuz tavırları, agresif davranıĢları, suça karıĢmaları ya da ebeveynlerden birinin yokluğu gibi unsurların çeĢitli araĢtırmalarda risk faktörü olarak belirlendiğini ortaya koymuĢtur.
Genetik araĢtırmalar incelendiğinde, ailenin bir ferdinin suç iĢlemesinin, diğer aile bireylerinin de suça yönelmesiyle yüksek oranda iliĢkisinin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ancak buradaki husus, suçun kalıtımsal olarak doğrudan transferi değil, suçla iliĢkili olduğu bildirilen saldırganlık, zekâ düzeyi, dürtüsellik gibi genetik özelliklerin dolaylı yoldan çocuklara aktarılmasıyla suç davranıĢının gözlenme olasılığıdır (Ögel, 2014, s.7).
Anne ve babaların ebeveynlik becerilerinin niteliği, çocuklar üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Kendilerine yönelik olumsuz ebeveynlik tutumları sergileyen ebeveynlerle büyüyen çocukların, destekleyici ve baskıcı olmayan kontrol sahibi tutuma sahip ebeveynlerle büyüyen çocuklara kıyasla daha çok suça yöneldikleri ifade edilmiĢtir (Wright ve Cullen, 2001). Ailelerin çocukların davranıĢlarını doğru Ģekilde yapılandıramaması, çocuklarıyla aralarında güçlü ve sevgiye dayalı bir bağ kuramaması ve çocukları kontrolsüz bırakması çocukların suça sürüklenme ihtimalinin artmasına sebep olmaktadır. Bu anlamda ebeveynlerin tutarlı disiplin uygulamaları çocukların suç davranıĢını önlemede ve suç davranıĢından caydırmada önemli bir faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır (Hoge ve ark., 1994). Ebeveynlerin disiplin ve denetim sağlamak için Ģiddete baĢvurması da çocukların davranıĢ problemleri sergilemesi bakımından risk teĢkil etmektedir. Çocukların ebeveynleri tarafından fiziksel Ģiddete uğraması; gelecek yaĢamlarında ahlaki değerleri tam olarak içselleĢtirememeye, antisosyal davranıĢlara ve suçluluğa kadar uzanan davranıĢsal ve biliĢsel problemlere neden olabilmektedir (Ulukol, 2009). Fiziksel ve cinsel istismara uğrayan çocukların istismara uğramamıĢ olan çocuklara göre gelecek yaĢamlarında Ģiddet içeren davranıĢları daha sık sergilediği ortaya konmuĢtur (Lansford ve ark., 2012).
15
Yapılan araĢtırmalarda, ergenlerin suça sürüklenme olasılığı ile ebeveynlerin eğitim seviyesi arasında ters bir iliĢkinin bulunduğu ifade edilmiĢtir (Gültekin Akduman ve ark., 2017). Zira ebeveynlerin eğitim düzeyinin artmasıyla davranıĢlarının çocuklar açısından önemini fark ederek daha bilinçli Ģekilde hareket etmeleri, ev ortamını çocuklar açısından daha uygun hale getirmek için çaba göstermeleri ve çocukların da eğitime devam etmesi konusunda rol model olmaları beklenebilir.
AraĢtırmalar incelendiğinde, parçalanmıĢ ailelere sahip çocukların diğer çocuklara göre daha fazla suç iĢleme eğilimine sahip oldukları görülmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, yapısal olarak parçalanmıĢ yani ebeveynlerin boĢandığı ya da fiilen ayrı yaĢadığı ailelere nazaran aile içi yoğun çatıĢmaların yaĢandığı evliliklerin, suçluluk üzerindeki etkisinin daha çok olduğudur (Bartollas ve Schmalleger, 2017). Biyolojik babaya sahip olmayan suça sürüklenen çocuklarla yapılan bir çalıĢmada; suça sürüklenme yaygınlığının babanın kayıp olduğu ve sevgisini göstermeyen bir annenin bulunduğu koĢulda %62 oranında, parçalanmamıĢ ancak çatıĢma bulunan ailede %52 oranında, parçalanmamıĢ ve çatıĢmanın olmadığı ailede, sevgisini gösteren anneyle büyüyen çocuklarda ise %26 oranında olduğu, parçalanmıĢ bir ailede sevgi gösteren anneyle büyüyen erkek çocuklarında ise %22 oranında bulunduğu bildirilmiĢtir. Dolayısıyla, parçalanmıĢ bir aileye sahip olmanın, çatıĢmalı bir ailede büyümek kadar güçlü bir risk faktörü teĢkil etmediği ve sevgisini gösteren bir annenin varlığının babanın bulunmama halini dengelediği değerlendirilebilir (McCord, 1991).
Ailesel risk faktörlerinden diğeri de büyük ve kalabalık ailelerde yaĢamaktır. Büyük ailelerde yaĢayan çocukların ebeveynlerinin her çocuk için ayırabileceği maddiyat ve zaman kaynakları azalacağından çocuk sayısı arttıkça ebeveynlerin çocuklar üzerindeki kontrolleri azalmaktadır. Bu hususta belirleyici hususlardan önemli olanı ailelerin sosyoekonomik yapısıdır (Downey, 2001).
1.3.2.3. Çevresel Faktörler
GeliĢim dönemleri incelendiğinde, çocukların özellikle ergenlik dönemine geçiĢle birlikte arkadaĢ çevresi birincil sosyalleĢme alanı haline gelmektedir. Dolayısıyla bulunulan arkadaĢ grubunun niteliği ve olumsuz özellikler barındırıp barındırmamasının çocukların suça sürüklenmeleri üzerinde etkisi bulunmaktadır. Hele ki çocuğun olumsuz bir grup içerisinde kabul görmek, dıĢlanmamak ve gruba ait hissetmek gibi endiĢeleri varsa gruptaki diğer bireylerin davranıĢlarını taklit ederek bu ihtiyaçlarını gidermeye çalıĢabilir ve böylece suça sürüklenebilir. Olumsuz bir arkadaĢ grubu, ebeveynlerinin sevgisinden yoksun olan ve ailesi tarafından denetimi sağlanmayan antisosyal çocuğun dikkatini ve ilgisini çekerek çocuğun
16
benlik kavramının geliĢiminde negatif etkide bulunabilir (Susanu, 2019). Öte yandan bir çeteye katılarak çete üyesi rolünü üstlenen çocukların kriminal davranıĢlara sahip arkadaĢlarıyla geçirdikleri zamana göre suça sürüklenme yönünden daha çok risk altında oldukları bulunmuĢtur (Walters, 2019).
Okul çocuğun bilgi edinme, geliĢme, toplumsallaĢma ve değer yargıları edinme gibi ihtiyaçları konusunda oldukça gerekli bir kurumdur. Çocukların okul ve eğitim motivasyonu da suça sürüklenme konusunda önemli bir faktördür. Yapılan bir çalıĢmada, literatüre paralel olarak, çocuğun okula olan bağlılığının azalmasıyla eğitimini yarıda bırakma durumunun gerçekleĢtiği ve bu durumun çocukların mükerrer Ģekilde suça sürüklenmesinde önemli bir risk faktörü oluĢturduğu ortaya konmuĢtur (Erbay ve Gülüm, 2018).
Çocukların büyüdükleri ortam ve yaĢamlarını sürdürdükleri yerlerin de suça sürüklenmeyi etkileyebildiği değerlendirilmektedir. Yapılan çalıĢmalarda, fiziksel açıdan yaĢam Ģartları uygun olmayan, sürekli göç alan, yozlaĢmıĢ değerlerin ve normların kuĢaktan kuĢağa yoğun Ģekilde geçtiği, yüksek dozda madde ve alkol tüketiminin bulunduğu, toplumsal güvenliğin sağlanamadığı, suç ve suçlu oranlarının yüksek düzeyde olduğu mahalle ve semtlerde büyüyen çocukların suça yönelme ve suça devam etme oranlarının yüksek seviyelerde seyrettiği bildirilmiĢtir (Farrington ve Welsh, 2008).
1.4. Mağdur Çocuk
TDK‟ye (2022) göre mağdur kavramı “Haksızlığa uğramıĢ (kimse), kıygın” olarak tanımlanmaktadır. Ġngilizcede ise mağdur kavramı için “victim” sözcüğü kullanılmakta, bu sözcük geçmiĢ medeniyetlerdeki kurban kavramıyla eĢ anlamlı olarak kullanılmaktayken 15. yüzyılın sonlarından itibaren iĢlenen fiilin sonucunda ölen ya da yaralanan bireyleri tanımlamak amacıyla kullanılmaya baĢlamıĢtır. Mağdur kavramının kapsamlı olarak tanımı ise Mendelson tarafından “fiziki, psikolojik, ekonomik, politik ve sosyal, aynı zamanda doğal nedenlere bağlı olarak zarara uğrayan birey” olarak yapılmıĢtır (Polat, 2014).
“Mağdur çocuk” kavramı ise herhangi bir nedenden dolayı zarar gören çocuk olarak açıklanmaktadır. Çocuğun ihmali, istismarı, Ģiddete uğraması, suça sürüklenmesi, göç etmesi, çalıĢtırılması veya ebeveyn kaybı gibi nedenler çocuğun mağduriyetine yol açabilmektedir (Aslan, 2019).
TÜĠK tarafından 2022 yılında yayımlanmıĢ olan “Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar” baĢlıklı 2021 yılı istatistiğine göre; 2021 yılında mağduriyet nedeniyle güvenlik birimlerine toplam 207 bin 999 çocuk getirilmiĢ olup bu çocukların %10,6‟sının takibi gereken olay mağduru çocukların oluĢturduğu; 186 bin 14 çocuğun %57,4‟ü yaralama,
17
%13,1‟i cinsel suçlar, %12,4‟ü aile düzenine karĢı suçlar, %4,5‟i tehdit, %12,6‟sı da bu sebepler dıĢında kalan diğer sebeplerden dolayı mağdur olduğu görülmüĢtür. 2020 yılı istatistiğine bakıldığında, 2020 yılında mağduriyet nedeniyle güvenlik birimlerine 170 bin 961 çocuğun getirildiği ancak bir sonraki yılda bu sayının yaklaĢık %22 oranında arttığı görülmektedir.
Çocukların mağdur olma hali ya da çocuklara yönelik yapılan kötü muameleler, literatürde “çocuk ihmali ve istismarı” olarak yer almaktadır (Polat, 2014). Çocuğa yönelik kötü muameleler; ihmal, fiziksel istismar, duygusal/psikolojik istismar ve cinsel istismar baĢlıkları altında dört grupta incelenmektedir (World Health Organisation [WHO], 2006). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabında (DSM-5) ise çocuğa yönelik istismar ve ihmal, “çocuğu boĢlama”, “çocuğa bedensel sömürü”, “çocuğa ruhsal sömürü” ve “çocuğa cinsel sömürü” olmak üzere “çocuğa kötü davranma ve çocuğu boĢlama sorunları” baĢlığı altında ele alınmıĢtır (APA, 2013). Kaplan (1996) çocuk ihmalini, baĢta ebeveynler olmak üzere, çocuğun bakımından sorumlu yetiĢkinlerin, temel gereksinimlerini karĢılamada ihmalkâr davranmaları neticesinde, çocuğun fiziksel, duygusal veya sosyal geliĢiminin engellenmesi Ģeklinde açıklamıĢtır. Ġhmal ve istismar kavramlarını birbirinden farklılaĢtıran asıl nokta; ihmalin pasif, istismarın ise aktif Ģekilde meydana gelmesidir (akt. Ġbiloğlu ve ark., 2018). Fiziksel istismar, çocuğun vücuduna karĢı gerçekleĢtirilen kaza haricindeki her türlü yaralayıcı ve zarar verici davranıĢı kapsamaktadır. Fiziksel istismar, dıĢarıdan görülebilen zararla tanılanmasına karĢın etkileri yalnızca vücut yaralanmalarıyla sınırlı kalmamakta ve çocukta çoğunlukla psikolojik, duygusal, sosyal ve zihinsel problemler de görülebilmektedir (Pelcovitz ve ark., 2000). Duygusal/psikolojik istismar, çocuğun ebeveynleri veya bakımverenleri tarafından geliĢimsel açıdan uygun ve destekleyici bir ortamın sağlanamaması Ģeklinde tanımlanabilir. Çocuğun hareketlerinin kısıtlanması, küçümsenmesi, suçlanması, tehdit edilmesi, korkutulması, reddedilmesi, çocukla alay edilmesi ve çocuğa yönelik ayrımcılık yapılması, düĢmanca muamele edilmesi gibi davranıĢlar duygusal istismar davranıĢları olarak gösterilebilir (WHO, 2006). Çocuğun cinsel istismarı ise, bir çocuğun tam olarak anlamadığı ve bilgilendirilmiĢ rızasının bulunamadığı ya da geliĢimsel açıdan çocuğun henüz hazır olmadığı ya da gerek yasaları gerekse toplumun sosyal normlarını ihlal eden herhangi bir cinsel davranıĢa çocuğun maruz kalması Ģeklinde tanımlanmaktadır (United Nations International Children's Emergency Fund [UNICEF], 2015). Çocuğa yönelik cinsel istismar biçimleri temas içermeyen ve temas içeren cinsel istismar olarak ayrılmaktadır. Çocuğa yönelik istismarlar içerisinde fark edilebilmesi en zor olan ve çoğunlukla gizli kalan cinsel istismar çocuk üzerindeki etkileri açısından önemli bir olgu olmakla birlikte bu kavram
18
çok geniĢ bir spektrumda kullanılmaktadır. Cinsel istismarın Ģiddet içermesi gerekli olmamakla birlikte, cinsel organı teĢhirle baĢlayarak çocuk pornografisi ve çocuk fuhuĢu da dâhil olmak üzere vajinal veya anal penetrasyona kadar uzanan bir alanda cinsel istismardan bahsedilebilmektedir (Dokgöz ve Kar, 2018). Çocuğun ihmali ya da istismarı dıĢındaki diğer tüm suçlar neticesinde de çocuk mağdur sıfatıyla adli sistemde yer alabilmektedir.
Ulusal hukukumuza bakıldığında; TCK‟de (2005) mağdur çocuğun tanımının yapılmadığı, öte yandan mağdur çocuk kavramına dair yaĢ ayrımlarının düzenlendiği görülmektedir. TCK‟nin 103. maddesi çocukların cinsel istismarı suçuna özgü düzenlenmiĢtir. Ġlgili maddenin 1. fıkrasında “Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır.” ifadesiyle cezanın niteliği açıklanmıĢ; aynı fıkra kapsamında “Cinsel istismar deyiminden; a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.” ifadesiyle cinsel istismar tanımı yapılmıĢtır. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise cinsel istismar suçunun nitelikli olması hali açıklanmıĢtır. TCK‟nin 104. maddesinde ise reĢit olmayanla cinsel iliĢki suçu yer almaktadır. Buna göre “Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, on beş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Burada söz konusu olan suçun mağduru 15 yaĢını bitirmiĢ ancak 18 yaĢını tamamlamamıĢ ve aynı zamanda fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği geliĢmiĢ kiĢiler olarak anlaĢılmaktadır.
1.4.1. Çocukların Mağduriyetindeki Risk Faktörleri
Çocukların suça sürüklenmelerindeki risk faktörlerinin benzer Ģekilde çocukların mağduriyeti açısından da risk teĢkil ettiği ifade edilebilir. Zira her suça sürüklenen çocuk diğer taraftan mağdur çocuk olarak değerlendirilebilir. Çocuğun ihmali ve istismarında da bireysel, toplumsal, kültürel ve sosyal etkenler rol oynamaktadır. Çocuğun ihmali söz konusu olduğunda, farklı yaĢ dönemlerine göre risk faktörleri değiĢkenlik göstermektedir. Örneğin, ergenlik döneminde olan ve diğer aile bireylerinin bakımını üstlenen ya da evin ekonomik
19
geçimini sağlayan çocukların geliĢimsel açıdan bazı ihtiyaçları gözden kaçırılarak ihmali söz konusu olabilir. Öte yandan daha özel bir yaklaĢıma ihtiyacı olan, özel gereksinimli çocukların da bu konuda deneyimsiz ve yeterli bilgiye sahip olmayan ebeveynlere sahip olması halinde de ihmale ve istismara maruz kalma olasılıkları bulunmaktadır (Hicks ve Stein, 2015, s.225). Çocukların ebeveynlerin adeta bir eĢyası olarak değerlendirildiği, yani çocuğun öz-değerinden çok olası ekonomik getirisine odaklanıldığı topluluklar ile fiziksel Ģiddetin terbiye aracı Ģeklinde kullanıldığı kültürlerde çocukların fiziksel istismara maruz kalma riskinin daha fazla olduğu ortaya konmuĢtur (Sedlak ve ark., 2010). Ebeveynlerin psikiyatrik bozukluklara sahip olması da çocuk ihmali ve istismarı konusunda önemli bir risk faktörüdür.
Kendi ebeveyni tarafından istismara maruz kalan, tutarsız bir ebeveyn tutumuyla büyüyen ve bu nedenle depresyon veya travma sonrası stres bozukluğu öyküsü bulunan ebeveynlerin bu istismar davranıĢını özellikle erkek çocuklarına sergileyebilecekleri bulunmuĢtur (Petersen ve ark., 2014, s.77). Genel itibariyle çocuk ihmal ve istismarına yol açan toplumsal risk faktörleri ise; sosyal ayrıĢmalar, erken yaĢta evliliğin normalleĢtirilmesi, kanunların iĢleyiĢinde aksaklıklar, çocuğa az değer verilmesi, savaĢlar, yaygın silahlanma, terörün varlığı, Ģiddetin normalleĢtirilmesindeki artıĢ, yetersiz akademik eğitim, sosyal iliĢkiler ve komĢuluk iliĢkilerinin yetersiz olmasıdır (WHO, 2017).
1.5. Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocuklarla Ġlgili Yapılan AraĢtırmalar
Literatürde suça sürüklenen çocuklarla ve mağdur çocuklarla ilgili yapılan çalıĢmalar incelendiğinde; genel itibariyle çocukların suça sürüklenmesiyle iliĢkili olarak ergenlik dönemi (Brugman ve Aleva, 2004; Güçlü ve AkbaĢ, 2019: 323; Ögel, 2014), erken yaĢta görülen davranıĢ problemleri (Fergusson ve ark., 2005; Shader, 2001), psikiyatrik bozukluklar (Moore ve ark., 2013; Pratt ve ark., 2002), aile yapısı (Köknel, 2001; Thompson ve Bynum, 2016), ebeveynlik özellikleri (Loeber, 1990; Wright ve Cullen, 2001), madde kullanımı (Assink ve ark., 2015; Belenko ve ark., 2017; Köksal, 2014), toplumsal problemler (Farrington ve Welsh, 2008; GönültaĢ ve Kelebek, 2017; Neto, 2009) , arkadaĢlık iliĢkileri (Gül ve GüneĢ, 2009; Susanu, 2019; Walters, 2019) ve eğitim hayatı (Cullen ve ark., 2008; Erbay ve Gülüm, 2018; Maguin ve Loeber, 1996) konularına odaklanıldığı; çocukların mağduriyetiyle iliĢkili olarak ise cinsiyet (Priebe, 2009; Fuller-Thomson ve Agbeyaka, 2020; Ullman ve Filipas, 2005), yaĢ (Cammack ve Hogue, 2017; Finkelhor ve ark., 2005), aile yapısı (Mansbach-Kleinfeld ve ark., 2015; Santrock, 2012; Straus ve Smith, 2017), ebeveyn tutumları (Giardino ve ark., 2018; Putnam, 2003), arkadaĢlık iliĢkileri (Hébert ve ark., 2017; López ve ark., 2012) ve toplumsal problemler (Doidge ve ark., 2017; Hinds ve Giardino,
20
2017) konularına odaklanıldığı görülmüĢ; bu çalıĢmada ise objektife yakın değerlendirme yapmak amacıyla suça sürüklenen ve mağdur çocukların nöropsikolojik özellikleri ile dikkat yanlılıklarının kontrol grubuna göre farklılık gösterip göstermediği üzerine çalıĢılması amaçlanmıĢtır.
1.6. Yürütücü ĠĢlevler
Yürütücü/yönetici iĢlevler, birçok farklı alanda bulunan araĢtırmacılar tarafından çalıĢılan bir konu haline gelmiĢtir. Adli nöropsikoloji de bu alanlardan biri olup adli süreçleri nöropsikolojik ilkeler ve uygulamalar bağlamında değerlendirmektedir (Hom, 2003). Bu kavram üzerine her ne kadar yaygın Ģekilde çalıĢmalar yapılsa da araĢtırmacıların yürütücü iĢlevler kavramı hakkında anlaĢmaya vardıkları ortak bir tanım bulunmamaktadır (Martin ve Failows, 2010). Aynı Ģekilde yürütücü iĢlevlerin bileĢenleri ve nasıl ölçüleceğine dair farklı görüĢler bulunmaktadır. Devam eden bölümlerde farklı tanımlara ve açıklamalara yer verilerek yürütücü iĢlevler kavramı açıklanacaktır.
1.6.1. Yürütücü ĠĢlevlerin Tanımı
Yürütücü iĢlev tanımı yapılmadan önceki dönemde Baddeley ile Hitch (1974) tarafından merkezi yönetici kavramı ortaya konmuĢtur. Ancak o tarihte merkezi yönetici kavramı çalıĢma belleği çerçevesinde tanımlanmıĢ ve çalıĢma belleğinin merkezi yönetici bileĢeniyle birlikte fonolojik döngü ve görsel mekânsal kopyalama bileĢenlerinden oluĢtuğu bir model oluĢturulmuĢtur (Baddeley ve Della Sala, 1996). Ġlerleyen süreçte bu modele epizodik tampon eklenmiĢ ve çok bileĢenli bir çalıĢma belleği modeli oluĢturulmuĢtur (Baddeley, 2000). Diğer taraftan araĢtırmacılar yürütücü iĢlevler hakkında daha kapsamlı tanımlamalar yapmıĢtır.
Welsh ve Pennington (1988) tarafından yürütücü iĢlevler, gelecekteki bir hedefe ulaĢmak amacıyla o duruma iliĢkin problem çözme kurulumunu devam ettirme yeteneği Ģeklinde açıklanmıĢtır. Buradaki problem çözme kurulumu; bir tepkiyi engelleyebilme niyetini, gelecekteki hedefe ulaĢmak için bilgilerin belleğe kodlanmasını ve yapılacak eylemlerin planlanması gibi süreçlerin bir ya da daha fazlasını kapsayabilmektedir.
Pennigton ve Ozonoff (1996) yürütücü iĢlevlerin altı ayrı baĢlıkta incelenebileceğini ortaya koymuĢlardır. Bunlar; kurulumu değiĢtirebilme/bozucu etkiye karĢı koyabilme, planlama, çalıĢma belleği, bağlamsal bellek, ketleme ve zamansal-mekansal olarak olayları bütünleĢtirebilme/akıĢkanlıktır.
Hughes ve Graham (2002), yürütücü iĢlevlerin amaca yönelik davranıĢlardan sorumlu olan bir dizi biliĢsel süreci içeren Ģemsiye bir terim olduğunu ortaya koymuĢtur. Benzer
21
Ģekilde, Sue Baron da (2004) yönetici iĢlevlerin Ģemsiye bir terim olduğunu ifade etmiĢ; bu konuda yapılan çalıĢmalar neticesinde ortaya çıkan çeĢitli teorik bakıĢ açıları ile ampirik ve klinik verilerin bir sonucu olarak, yürütücü iĢlevlerin ketleme, biliĢsel esneklik, çalıĢma belleği ve kurulumu değiĢtirme gibi bileĢenlerinin daha belirgin hale geldiğini belirtmiĢtir.
Zelazo ve arkadaĢları (2003) yürütücü iĢlevleri sıcak ve soğuk yürütücü iĢlevler olmak üzere iki ayrı grupta ele almıĢtır. Buna göre soğuk yürütücü iĢlevler biliĢsel süreçlere karĢılık gelmekteyken sıcak yürütücü iĢlevler duygu ile ilgili süreçlere karĢılık gelmektedir. Sıcak yürütücü iĢlevler duygu ve motivasyonun düzenlenmesiyle ilgili problemlerde kullanılırken soğuk yürütücü iĢlevler genellikle bağlamsal ve soyut problemler için görev almaktadır.
Goldstein ve arkadaĢları (2004) tarafından yürütücü iĢlevler; kiĢinin herhangi bir faaliyete dikkatini verebilmesine, yaratıcı ve esnek Ģekilde düĢünebilmesine, duygularını yönetebilmesine, dürtülerini kontrol edebilmesine, etkinlik planlaması yapabilmesine ve baĢlatabilmesine, performansı hakkında öz-değerlendirme yapabilmesine, hatırlamasına ve önemli bilgileri ustaca yönetebilmesine olanak sağlayan beceriler olarak açıklanmıĢtır.
Seligman ve arkadaĢları (2008) yürütücü iĢlevleri, ön ve arka beyin bölgelerindeki çeĢitli duyu sistemlerindeki bilgileri kullanarak ve gerektiğinde değiĢtirerek bireylerin davranıĢlarını modüle eden ve üreten yüksek biliĢsel süreçler olarak tanımlamıĢtır. Bu iĢlevler, amaca yönelik eylemler ile gündelik hayattaki birbirinden bağımsız faaliyetleri yönetirken dikkatle alakalı kaynakların kontrolü esnasında gerekli olan davranıĢsal ve biliĢsel bileĢenleri kapsamaktadır.
Öktem (2009) ise yürütücü iĢlevleri, bireylerin bağımsız ve amaca yönelik davranıĢlarını baĢarılı Ģekilde gerçekleĢtirmesine hizmet eden ve karmaĢık bir dikkate dayalı olan iĢlevler olarak tanımlamıĢtır (akt. Çapa Tayyare, 2020).
1.6.2. Yürütücü ĠĢlevlerin BileĢenleri
Yürütücü iĢlevlerin tanımlanmasında ortak bir görüĢ olmadığı gibi yürütücü iĢlevlerin bileĢenlerinin neler olduğuna dair de farklı görüĢler ve ayrımlar bulunmaktadır. Bu konuya dair en ciddi tartıĢmalardan biri yönetici iĢlevlerin tek boyutlu mu yoksa çeĢitli alt boyutlara mı sahip olduğudur (Best ve Miller, 2010). Ancak son araĢtırmalara göre, Miyake ve arkadaĢlarının (2000) önerdiği gibi, yürütücü iĢlevlerin bütüncül bir modele sahip olduğu ve temel olarak üç bileĢenden oluĢtuğu kabul görmektedir. Bu bileĢenler ketleme (inhibitory control), çalıĢma belleği (working memory) ve biliĢsel esneklik (cognitive flexibility) olarak belirtilmektedir (Diamond, 2013; Rosen ve ark., 2019).
22
1.6.2.1. Ketleme/Ġnhibisyon Kontrolü
Ketleme içerden gelen yatkınlığa ve dıĢardan gelen uyaranlara karĢı bireyin dikkatini, , düĢüncelerini, davranıĢını ve duygularını kontrol edebilmesi ve daha uygun/gerekli davranıĢı sergileyebilme becerisidir (Diamond 2013). Diğer bir tanıma göre değiĢen beklentilerin dikkate alınarak bozucu etki neticesinde alıĢılagelmiĢ davranıĢ örüntüsünün bastırılabilmesi yeteneği olarak açıklanmaktadır (Spreeen ve Strauss, 1991). Dikkat ketlemesi, seçilen Ģeye odaklanmayı sağlamaktadır. Buna göre bazı uyaranlar görmezden gelinebilirken belirli bir hedefe yönelik durumlara dikkatin yöneltilmesi tercih edilebilir (Posner ve DiGirolama, 1998). ÇalıĢma belleğine hizmet eden biliĢsel ketleme ise istenmeyen ya da yabancı düĢüncelere direnç göstermeyi sağlamaktadır (Diamond, 2013). DavranıĢsal ketleme ise baskın haldeki bir davranıĢı baskılayabilme, süregelen bir davranıĢı durdurabilme ve birbiriyle çekiĢmeli olan durumlarda istenen davranıĢın sergilenebilmesi becerisidir (Barkley, 1997). DavranıĢsal ketleme diğer bir deyiĢle öz-kontrol becerisi özetle dürtüsel davranmama ile iliĢkilidir. Diğer bir yönüyle de daha ilginç iĢler yapabilme ya da daha iyi zaman geçirebilme cazibesine rağmen doyumun ertelenerek görevde kalma disiplinine sahip olmakla ilgilidir (Diamond, 2013).
1.6.2.2. ÇalıĢma Belleği
ÇalıĢma belleği sınırlı bir kapasiteye sahip olup öğrenme, anlama ve akıl yürütme gibi karmaĢık eylemler için gerekli olan bilgiyi geçici Ģekilde saklayan ve iĢleyen, uzun süreli bellek ile eylem arasında arayüz görevi görerek düĢünce süreçlerini destekleyen bir biliĢsel sistemdir. ÇalıĢma belleği üzerine de birçok yaklaĢım bulunmaktadır. Ancak çoğu teori, çevresel tabanlı depolama sistemlerinin bulunduğu sınırlı dikkat kapasitesine sahip olan sistem ihtiyacı üzerinde fikir birliğine sahiptir (Baddeley, 2003). ÇalıĢma belleği, aktarılan bilgiyi hızlı ve aktif olarak geri alınabilir halde tutmak amacıyla dikkati kontrol edebilme yeteneği olarak da tanımlanabilir. Buna ek olarak, çalıĢma belleği kapasitesi gelen bilgiyi koruyabilme yeteneğini yansıtmasının yanında akıcı zekanın gereksiz bilgileri devre dıĢı bırakabilme yeteneğine de sahiptir (Engle, 2002). Zira çalıĢma belleği ve ketleme/inhibisyon kontrolü birbirini destekleyerek çalıĢmaktadır. ÇalıĢma belleği sözel ve görsel-uzamsal olmak üzere iki bileĢenden oluĢmaktadır. Ġlk bakıĢta alakasız gibi görünen öğeler arasındaki iliĢkileri görebilme ve bütündeki parçaları ayırabilme yeteneği için çalıĢma belleği ciddi önem taĢımaktadır. Öğelerin parçalanarak yeni aĢamalarla birleĢtirilmesini içeren yaratıcılık olgusunun çalıĢma belleği kapasitesiyle iliĢkisi bulunmaktadır (Diamond, 2013).
23
1.6.2.3 BiliĢsel Esneklik
BiliĢsel esneklik, bir konuya dair düĢünme biçimini değiĢtirebilmeyi, yanıldığını kabul edebilmeyi, değiĢen taleplere ya da önceliklere uyum gösterebilmeyi, ani ve beklenmeyen fırsatlardan yararlanabilecek Ģekilde esnek olmayı içermektedir (Diamond 2013). BiliĢsel esneklik kavramı davranıĢ esnekliği ile dikkat esnekliği bileĢenlerini içermektedir (Garon ve ark., 2008). BiliĢsel esneklik bakıĢ açısındaki değiĢimini de kapsamaktadır. Bu değiĢim için önceki bakıĢ açısından vazgeçmek ve çalıĢma belleğine yeni bakıĢ açısını iletmek gerekmektedir. Benzer Ģekilde biliĢsel esneklik problem çözme sürecinde iĢe yaramayan yolun değiĢimini ve yeni bir yol bulmayı da sağlar. Dolayısıyla biliĢsel esneklik temel iki bileĢenin, yani ketleme ve çalıĢma belleğinin, üzerine inĢa edilir ve geliĢimi diğerlerine nazaran daha geç olur (Diamond, 2013).
1.6.3. Yürütücü ĠĢlevlerin Nöroanatomisi
Yürütücü iĢlev fonksiyonları ile frontal lob fonksiyonları kavramları nöropsikoloji alanında genellikle birbirlerinin yerine kullanılagelmiĢtir (Welsh ve Pennington, 1988). Yapılan çalıĢmalarda beyin korteksinin yaklaĢık üçte biri oranındaki alanı frontal lobun oluĢturduğu; motor korteks, prefrontal korteks ve premotor korteks olmak üzere üç ana frontal lob bölümünün yürütücü iĢlevlerden sorumlu olduğu ortaya konmuĢtur (Fuster, 1989). Prefrontal korteks, tüm kortekste yaklaĢık %33 oranında bir alana sahiptir (Öktem, 2013). Frontal lobun önemli bir parçası olan prefrontal korteksin kortikal sistemlerin aktif hale gelmesinde, inhibe olmasında ve adaptif Ģekilde çalıĢmasında önemli bir iĢlevinin olduğu ortaya konmuĢtur (Mesulam, 2000). Fonksiyonel görüntüleme teknikleri vasıtasıyla, frontal lobda bulunan birtakım fonksiyonel aktiviteler ile yürütücü iĢlevler arasında yakın bir iliĢkinin bulunduğu görülebilmektedir (Golman-Rakic ve Leung, 2002). Ancak yapılan çalıĢmalara göre, yürütücü iĢlevlerden sorumlu olan tek beyin bölgesinin frontal lob olmadığı; beyindeki subkortikal bölgelerin de yönetici iĢlevlerin sürdürülmesinde önemli bir rolünün bulunduğu ifade edilmektedir (Fuster, 2000). Bu subkortikal bölgelerden üçünün yürütücü iĢlevlerle iliĢkili olduğu belirtilmiĢ; bahsi geçen bölgeler dorsolateral prefrontal döngü, orbitoprefrontal döngü ve anterior singulat döngü olarak ortaya konmuĢtur (Alexander ve ark., 1986). Dorsolateral prefrontal döngünün görevleri; çalıĢma belleği, dikkatin oryantasyonu, planlama, problem çözme ve biliĢsel esneklik iĢlevleridir (Alvarez ve Emory, 2006). Orbitoprefrontal döngünün ise; dürtü kontrolü, sosyal ve çevresel olarak uyumlu davranıĢlar sergilenmesi ve öznel duygusal tepkiler üzerinde etkili bir rolü bulunmaktadır (Rolls ve Grabenhorst, 2008). Anterior singulat döngünün rol aldığı süreçler; dürtüler, deneyim,
24
davranıĢın harekete geçirilmesi, uygunsuz tepkilerin engellenmesi, karar verme ve motivasyondan oluĢmaktadır (Allman ve ark., 2001). Prefrontal korteksin (PFK) sağ ve sol hemisferlerindeki farklılığa bakıldığında ise; sağ PFK‟nin epizodik bellek iĢlevleri ve bilginin geri çağrılmasından sorumlu olduğu, sol PFK‟nin ise semnatik bellek iĢlevleri ve bilginin kodlanmasından sorumlu olduğu ifade edilmiĢtir (Babacan Yıldız, 2015).
1.6.4. Yürütücü ĠĢlevlerin GeliĢimi
Frontal lobun belli bölgeleri erken çocukluk döneminde hızla geliĢmesine ve değiĢmesine rağmen genel itibariyle beyindeki diğer bölgelere göre daha geç geliĢmektedir (Anderson ve Reidy, 2012). Yürütücü iĢlev becerilerinin geliĢimi prefrontal korteksin geliĢimiyle paralel Ģekilde seyretmekte ve prefrontal korteksin olgunlaĢması da bireylerin yetiĢkinlik dönemlerine kadar devam etmektedir (Powell ve Voeller, 2004). Prefrontal korteksin geliĢimiyle artan yürütücü iĢlev becerileri aynı zamanda çevresel uyaranlar ve deneyimler tarafından da etkilenmektedir (Diamond, 2013). Örneğin; uyaran sağlama, duyarlılık, özerkliği destekleyici veya saldırganca davranıĢlar gibi ebeveynlere ait bazı davranıĢların çocuklardaki yönetici iĢlev becerileriyle iliĢkisinin bulunduğu raporlanmıĢtır (Fay-Stammbach ve ark., 2014). Benzer Ģekilde çocuğun yaĢadığı ev ortamındaki (Hughes ve Ensor, 2009) ve mahalle ortamındaki (St. John ve Tarullo, 2019) düzensiz Ģartların ve kaosun çocukların yürütücü iĢlev becerileri üzerinde etkisinin bulunduğu ortaya konmuĢtur. Prefrontal korteksin bireylerin hayatlarındaki ikinci on yıllık kısmında olgunluğa eriĢtiği belirtilmektedir (Bodimeade ve ark., 2013).
Yürütücü iĢlev becerilerinin hayatın henüz ilk yılında ortaya çıktığı ve çocuklarda iki ila beĢ yaĢ arası dönemde önemli geliĢmelerin meydana geldiği ifade edilmiĢtir (Zelazo ve Müller, 2002). Yapılan araĢtırmalara göre çocuklarda en baĢta geliĢen yürütücü iĢlev bileĢeni çalıĢma belleğidir (Garon ve ark., 2008). Dürtüsel tepkileri bastırmayla iliĢkili olan dikkat kontrolünün ise bebeklerin 7. ve 12. aylarında belirginleĢtiği ortaya konmuĢtur. Daha sonra üç yaĢ itibariyle ketleme/inhibisyon kontrolüyle birlikte biliĢsel esneklik iĢlevi geliĢmeye baĢlamaktadır. En erken dönemde ortaya çıktığı düĢünülen çalıĢma belleği becerisinin 16 yaĢ civarında geliĢtiği düĢünülmektedir. Stratejik planlama, hedef belirleme, organizasyon ve düĢünme becerilerinin ise geç ergenliğe yani 21 yaĢ civarına dek süren olgunlaĢma sürecinin bulunduğu açıklanmıĢtır. (Anderson ve ark.,2010).
25
1.7. Dikkat
Dikkat, zihinsel aktivitenin bir konsantrasyonu olup insan beynindeki biliĢsel süreçlerin, çevrenin ve hafızanın sınırlı kısımlarını alabilmesine izin verir (Matlin, 2009). Dikkat kavramı hakkında yapılmıĢ pek çok tanım bulunmaktadır.
Meldman dikkat kavramı hakkında psikoloji ve psikiyatri literatüründe yer alan tanımlamaların bir listesini hazırlamıĢ ve hazırladığı listeye göre dikkat kavramı; farkındalık hali, bilinç düzeyi, kuvvet, bir iĢlev, bir süreç, uyanıklık hali, bir yönelim reaksiyonu olarak çeĢitli Ģekillerde tanımlanmıĢtır (akt. Shinar, Zaidel, Pearlberg, 1978).
Baymur (1994) dikkat kavramını; çevrede bulunan çeĢitli uyaranlar arasından sadece o anda bireyin gereksinimleri ve hedefleri doğrultusunda ihtiyaç duyduğu Ģey ile ilgilenmesine yarayan sinir sisteminin en önemli bileĢeni olarak açıklamıĢtır. Diğer bir deyiĢle dikkat mekanizması, algının aktif ve seçici yanı olup gelen verilerin hafızaya aktarılıp aktarılmayacağına karar vererek ihtiyaç duyulmayan uyaranlara odaklanmayı önlemektedir.
Eyesenck ve Keane (2000) tarafından dikkat kavramı, duyu organları vasıtasıyla ulaĢılabilen ve bu sayede farkında olunan fenomenal çevrede ortaya çıkan uyarıcılara zihinsel alıcıların yönlendirilme süreci olarak açıklanmıĢtır.
Franken (2003); çekici ya da itici vasıftaki belirgin uyarıcıların bireylerin biliĢsel mekanizması tarafından sınıflandırılması olarak dikkat kavramını açıklamıĢtır. Franken‟e (2003) göre, organizma açısından yaĢamsal bir önemi bulunan dikkat iĢlevi, organizmanın sürekli maruz kaldığı sınırsız sayıdaki uyarıcı arasından gerekli olan bilginin seçilmesini sağlayarak organizmaya amaca odaklanarak hareket etme imkânı verir. Bunu da otomatik bir Ģekilde ödül veya cezayı öngören motivasyonel bir anlamlılığı bulunan ipuçlarına yönelerek yapar. Dikkatin ve motivasyonun bazı uyarıcılara yaklaĢmayı ya da onlardan kaçınmayı sağlama gibi benzer hedeflere ulaĢmak için çalıĢtığını ifade etmektedir.
Bireylerde dikkat iĢlevinin sağlıklı olması halinde yönelim, dikkati sürdürme ve konsantrasyon gibi becerilerinde problem yaĢanmadığı ancak dikkat iĢlevlerinde bozukluk olması halinde zihinde karıĢıklık ile birlikte konsantrasyon ve dikkati sürdürmede güçlük gözlenebildiği ifade edilmiĢtir. Diğer biliĢsel süreçlerle olan iliĢkisi nedeniyle dikkat iĢlevlerinin sağlıklı olması özellikle bellek iĢlevleri olmak üzere diğer tüm biliĢsel iĢlevler açısından önemli bir önkoĢul olarak ortaya çıkmaktadır (Mesulam, 2000).
1.7.1. Dikkat Türleri
Tüm bellek iĢlevlerinin yürütülmesi açısından önkoĢul olarak belirtilen dikkat iĢlevi hakkında literatürde farklı tanımlar ve açıklamalar olduğu gibi dikkatin türleri hakkında da
26
farklı görüĢlerin olduğu görülmektedir. Ġlgili çalıĢmada ise dikkat ve hedef uyarıcı arasındaki iliĢkiye göre yapılmıĢ olan sınıflandırmaya yer verilecektir. Bu sınıflandırmaya göre dikkat; sürdürülen dikkat, seçici dikkat ve bölünmüĢ dikkat olarak üç baĢlığa ayrılmaktadır.
Sürdürülen dikkat, sürekli ve tekrarlayan bir aktiviteyi belirli bir süreliğine tutarlı bir davranıĢ sergileyerek sürdürme yeteneğini ifade etmektedir. Sürdürülen dikkati bozulan bireylerin bir göreve yalnızca birkaç saniye ya da dakika odaklanabildikleri veya kısa sürelerde dahi dikkat performanslarında önemli ölçüde dalgalanmaların görülebildiği açıklanmıĢtır. Yüksek düzeydeki sürdürülen dikkat, bireyin zihninde aynı anda birden çok bilgiyi tutabilme ile kontrol edebilme yeteneğini barındıran zihinsel kontrolü veya çalıĢma belleği yapısını kapsamaktadır (Mateer ve ark., 1996).
BölünmüĢ dikkat, birden çok uyarıcının varlığında kullanılan dikkat kapasitesidir. Bireylerin sınırsız sayıdaki uyarıcılar arasında en az iki uyarıcıya odaklanması gerektiği durumlarda devreye girmektedir. Organizmanın en az iki uyarıcıya bilinçli Ģekilde dikkatini yöneltmesi halinde bölünmüĢ dikkatten bahsedilebilir (Pashler, 1998).
Seçici dikkat, dikkati dağıtan ya da çeldiren uyaranların varlığında davranıĢsal veya biliĢsel bir seti sürdürme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Seçici dikkat konusunda eksiklikleri olan bireyler, hem dıĢ görseller ve sesler hem de iç çeldiriciler (endiĢeler, zihinsel geviĢ getirme, duyumlar veya düĢünceler) dahil olmak üzere, dıĢsal veya alakasız uyaranlar nedeniyle kolayca görevden çekilmektedir (Mateer ve ark., 1996).
Seçici dikkat; otomatik dikkat ve kontrollü dikkat süreçleri olarak iki farklı Ģekilde gerçekleĢmektedir. Kontrollü dikkat evresi, bireylerin ilgili uyaranı aktif Ģekilde araması halinde geçerli olan, kontrollü, farkındalığa dayalı, yönlendirilmiĢ bir süreçtir. Yukarıdan aĢağıya olan bu süreç prefrontal korteksle iliĢkilidir. Otomatik dikkat evresi ise, bireylerin kontrolü ve farkındalığı dıĢında, herhangi bir sürprizle, tehditle ya da beklenmedik bir uyaranla karĢılaĢması durumunda iĢleyen bir süreçtir. AĢağıdan yukarıya olan bu süreç ventral prefrontal korteks ve temporopariyetal korteksle iliĢkili olup uyarana karĢı dikkat yanlılığı meydana getirir (Cisler ve Koster, 2010).
Yapılan araĢtırmalara göre çocukların odaklanmıĢ dikkat kapasitesinin yaklaĢık 7 yaĢ döneminde geliĢtiği, dikkati sürdürebilme yeteneği geliĢiminin ise ergenlik dönemine kadar devam ettiği ortaya konmuĢtur (McKay ve ark., 1994). Çocukların dikkat geliĢimi ile yaĢ döneminin dikkat performansındaki etkileri birtakım görevlerle ve nöropsikolojik testlerle incelenebilmektedir. Seçici dikkat testleri açısından gerekli olan frontal lob bölgesiyle iliĢkili olan ketleme ve kurulum oluĢturma gibi prosesler çocukluk çağı boyunca geliĢmektedir (van der Molen, 2000).
27
1.7.2. Dikkat Yanlılığı
Dikkat yanlılığı, bireyin bir uyarıcıya dikkatini yöneltmesi, bir uyarıcıdan dikkatini uzaklaĢtırması ve iki uyarıcının olduğu durumlarda bir uyarandan diğer uyarana dikkatini kaydırması olarak üç Ģekilde açıklanabilmektedir (Posner ve ark., 1980). Benzer Ģekilde, bireylerin yaĢantılarıyla ve deneyimleriyle iliĢkilendirdiği nesne ve olaylara yönelme eğiliminin daha fazla olması Ģeklinde de tanımlanabilir. (Miller, 2013). Bahsi geçen eğilim dikkat yanlılığı olarak yer almaktadır.
Çevremiz Ģekil, renk, boyut ve hareket bakımından değiĢken ve öznel olarak farklı duygusal anlamlar barındıran özelliklerle çevrilidir. Dolayısıyla, çevredeki önemli bilgilerin baĢarılı olarak seçilebilmesi için özel dikkat kaynaklarına gereksinim duyulmaktadır. Ani yüksek sesler ve ani hareketler gibi tehdit barındırdığı atfedilen çevresel uyaranlar diğer uyaranlara nazaran kiĢinin dikkatini daha çabuk çeker. Zira evrimsel bakıĢ açısına göre, tehditlere karĢı duyarsız olmamak ve olabildiğince tehlikeden kaçınmak hayatta kalabilmek için gerekli bir koĢuldur. Dikkat yanlılığı, nötr uyaranlardan ziyade tehditsel uyaranlara karĢı seçici bir Ģekilde katılma süreci olarak açıklanmaktadır (Eysenck, 1992). Bununla birlikte Wells ve Matthews (1994) tarafından belirli uyaranlar (örn. kızgın yüz) ve bireyin hedefleri (örn. reddedilmekten kaçınma) arasındaki iliĢki sebebiyle tehdide karĢı dikkat yanlılığının oluĢtuğu öne sürülmüĢtür. Diğer bir çalıĢmada ise hedefe iliĢkin uyaranların olması durumunda tehdide yönelik dikkat yanlılığının geçersiz hale geldiği gösterilmiĢtir (Vogt ve ark., 2013). Yapılan çalıĢmalarda, bireyler tehditsel uyaranlara maruz kaldıklarında, farkındalıkları dıĢında otomatik olarak amigdalanın aktive olduğu gösterilmiĢtir. Genellikle aĢağıdan yukarıya dikkat süreci olarak adlandırılan bu sürecin, bilinçli kontrol dıĢında meydana geldiği belirtilmektedir (Adolphs ve Tranel, 2004). Tehlikeyle iliĢkilendirilen uyarandan dikkati ayırarak diğer uyarana yönlendirilmesi ise dikkatin kaydırılması Ģeklinde açıklanmaktadır (van Rooijen ve ark., 2017).
1.8. Yürütücü ĠĢlevler ve Dikkat Yanlılığına ĠliĢkin Çocuklarla Yapılan AraĢtırmalar
Miller (1997) tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada, ergenlerin Ģiddet davranıĢlarıyla yürütücü iĢlevleri arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmanın bulgularına göre Ģiddet davranıĢı yüksek olan grubun kontrol grubuna göre Wisconsin Kart EĢleme Testi (WCST)‟nin neredeyse bütün kategorilerinde daha düĢük skorlar elde ettiği ortaya konmuĢtur.
Dalgleish ve arkadaĢlarının (2001) yaptığı çalıĢmada ise Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı almıĢ 9-17 yaĢ arasındaki çocuklardan oluĢan çalıĢma grubunun tanı
28
almamıĢ kontrollere göre sosyal tehlike barındıran uyaranlara karĢı seçici olarak daha fazla dikkatlerini yönelttikleri, depresyonla iliĢkili olan uyaranlardan dikkatlerini kaçırdıkları ve bu kaçınmanın yaĢla birlikte azaldığı gösterilmiĢtir.
Beers ve De Bellis‟in (2002) cinsel ya da fiziksel yollarla olumsuz muameleye maruz kalmıĢ 14 ergen ve bu ergenlerle sosyodemografik olarak eĢleĢtirilen 15 sağlıklı ergeni WCST, Stroop Testi ve Sayı Dikkat Testi kullanarak karĢılaĢtırdıkları bir çalıĢmada, olumsuz muamele sebebiyle TSSB tanısı alan grubun olumsuz muameleye maruz kalmamıĢ olan sağlıklı kontrol grubuna göre yürütücü iĢlev ve dikkat açısından anlamlı olarak azalan bir performans gösterdikleri bulunmuĢtur. TSSB tanılı ergenlerin daha fazla dürtüsellik gösterdikleri ve dikkatlerinin dağıldığı; dikkatlerini ölçen uzun süreli testlerde de daha çok hata yaptıkları bulunmuĢtur.
Rosser ve arkadaĢları (2005) tarafından yapılan çalıĢmada, eroin madde bağımlılığı bulunan ergenlerin frontal lob iĢlevlerini ölçen bir görev olan Hanoi Kuleleri performansı, sağlıklı kontrol grubuyla kıyaslanmıĢ; bulgulara göre, eroin madde bağımlısı olan ergenlerin görevleri tamamlarken daha çok hamle sayısı yaptığı, öte yandan görevleri sağlıklı kontrollere göre daha kısa bir sürede tamamlandığı bulunmuĢtur.
Yürütücü iĢlevlerin sosyal biliĢ iĢlevlerini ölçen Gözlerden Zihin Okuma testinin uygulandığı bir çalıĢmada, alkol bağımlısı ebeveynlere sahip olan çocukların test performanslarının sağlıklı ebeveynlere sahip olan çocukların performanslarına göre daha düĢük olduğu bulunmuĢtur (Hill ve ark., 2007).
Fikke ve arkadaĢlarının (2011) lise çağındaki ergenlerle yaptığı bir çalıĢmada; çeĢitli psikiyatrik hastalıklara sahip olan ve kendine zarar verme davranıĢı sergileyen ergenler kendilerine verdikleri zararın Ģiddetine göre sınıflandırılmıĢ ve sağlıklı yürütücü iĢlevlere sahip olan ergenlerle karĢılaĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmanın bulgularına göre, yüksek Ģiddetli kendine zarar verici davranıĢlar sergileyen gruptaki ergenlerde çalıĢma belleğinde bozukluklar saptanırken, düĢük Ģiddetli kendine zarar verici davranıĢlar sergileyen gruptaki ergenlerde inhibisyon kontrolünün bozulduğu bildirilmektedir.
Yürütücü iĢlevlerin kuĢak yönünden incelendiği bir çalıĢmada 3-11 yaĢ arası çocuklardan özkontrolü daha kötü olanların, 30 yıl sonra özkontrolü daha iyi olan çocuklara göre ekonomik kazançlarının daha az, sağlık durumlarının daha kötü ve suç iĢleme eğilimlerinin daha fazla olduğu saptanmıĢtır (Moffitt ve ark., 2011).
Kayan‟ın (2014) kaygı yakınmaları olan çocuk ve ergenlerde dikkat yanlılığını ölçtüğü çalıĢmasında; Dot-probe Dikkat Yanlılığı Testindeki ayrıĢma indeks puanının hem kaygı bozukluğu tanısı bulunan çocuk ve ergenlerden oluĢan çalıĢma grubunda hem de herhangi bir
29
tanı almamıĢ çocuk ve ergenlerden oluĢan kontrol grubunda pozitif olduğu, ayrıĢma indeks puanının çalıĢma grubunda kontrol grubuna kıyasla daha yüksek olmasına rağmen aradaki farkın istatiksel anlamlılığının bulunmadığı ifade edilmiĢtir.
Hırsızlık suçu iddiasıyla 12-18 yaĢ arasındaki erkek ergenlerle gerçekleĢtirilen çalıĢmada, çalıĢma grubunda psikiyatrik durum açısından en sık gözlenen bozuklukların dikkat eksikliği, hiperaktivite ve depresif bozukluğun olduğu belirtilmiĢtir. Ayrıca, yürütücü iĢlev performansları bakımından çalıĢma grubunun puanlarının kontrol grubuna kıyasla daha düĢük olduğu görülmüĢtür (ġenses ve ark., 2014).
Üney‟in (2014) obezitesi olan 11-18 yaĢ arasındaki çocukları normal sınırlarda kiloya sahip olan akranlarıyla yürütücü iĢlevler bakımından karĢılaĢtırdığı çalıĢmasında; obezitesi olan çocukların Stroop testinde daha düĢük performans gösterdikleri; öte yandan obezitesi olan çocukların yürütücü iĢlevlerinin bir kısmında bozulma olmasına rağmen genel itibariyle bir bozulmanın olmadığı ortaya konmuĢtur.
Kavanaugh ve arkadaĢları (2016) tarafından, çocukluk döneminde süregelen Ģekilde kötü muameleye maruz kalma halinin bireylerin yürütücü iĢlev fonksiyonlarında bozulmaya neden olabileceği hipotezinden yola çıkılarak gerçekleĢtirdikleri çalıĢmada olumsuz muamele görmüĢ çocukların kontrol grubuna kıyasla farklı bir biliĢsel kontrol sistemine sahip olduğu ortaya konulmuĢtur. Ġnhibisyon kontrolü ve çalıĢma belleği gibi özkontrolle iliĢkili iki önemli iĢlevin değerlendirilmesi sonucunda kötü muameleye maruz kalmıĢ olan grubun kontrol grubuna kıyasla daha düĢük performans skorları elde ettiği belirtilmiĢtir.
Ünsal (2018) tarafından gerçekleĢtirilen bir çalıĢmada, internet bağımlısı olan 12-17 yaĢ arasındaki ergenlerin yürütücü iĢlevleri, sağlıklı grupta yer alan aynı yaĢ dönemindeki ergenler ile karĢılaĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmanın bulgularına göre, internet bağımlılığı olan ergenlerin yürütücü iĢlev test performanslarının sağlıklı ergenlere göre anlamlı derecede düĢük olduğu bulunmuĢtur.
Malkoç (2020) tarafından kekeleyen, kekemeliği iyileĢen ve tipik geliĢim gösteren olmak üzere üç gruptan oluĢan 7-11 yaĢındaki çocuklarla yürütülen çalıĢmada; kekemelik öyküsü bulunan gruptaki çocukların tipik geliĢim gösteren gruptaki çocuklara göre duygusal
uyaranlara karĢı dikkat yanlılığı gösterdikleri bulunmuĢtur. Ayrıca kekeleyen ve kekemeliği iyileĢen çocuklara duygusal uyaranlar sunulduğunda tepki sürelerinin anlamlı olarak uzadığı bildirilmiĢtir.
30
1.9. Amaç
Literatür incelendiğinde çocukların hangi sebeplerle veya hangi faktörlere bağlı olarak suça sürüklenen çocuk ya da suç mağduru çocuk olabileceğine iliĢkin çeĢitli çalıĢmaların yapıldığı görülmektedir. Yapılan çalıĢmalara bakıldığında, suça sürüklenen çocuklara kıyasla herhangi bir suçun mağduru olan çocuklara iliĢkin yapılan çalıĢmaların daha az olduğu, çocuk mağduriyeti konusunda da çoğunlukla çocuğun ihmal ve istismarı konusunun üzerinde durulduğu görülmektedir.
Bu tez çalıĢmasında ise suça sürüklenen çocuklar, suç mağduru çocuklar ve suça sürüklenme ile mağduriyet öyküsü bulunmayan çocukların nöropsikolojik özelliklerinin, yürütücü iĢlevleri ile dikkat yanlılığı üzerinden değerlendirilerek birbirleriyle karĢılaĢtırılması amaçlanmıĢtır. Ġlgili literatür incelendiğinde, bu çalıĢmadaki ölçüm teknikleri kullanılarak suça sürüklenen, suç mağduru ve kontrol grubundaki çocukların yürütücü iĢlev becerilerinin ve dikkat yanlılıklarının karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır.
1.9.1. Hipotezler
1. Suça sürüklenen çocuk grubunun yürütücü iĢlev fonksiyonları, mağdur çocuk grubu ve kontrol grubuna göre daha kötüdür.
2. Suça sürüklenen çocuk grubu, mağdur çocuk grubu ve kontrol grubuna göre olumsuz uyaranlara karĢı daha çok dikkat yanlılığı gösterme eğilimindedir.
3. Kontrol grubunun yürütücü iĢlev fonksiyonları, suça sürüklenen çocuk grubu ve mağdur çocuk grubuna göre daha iyidir.
31
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
YÖNTEM
2.1. AraĢtırmanın Örneklemi
ÇalıĢma grubunun örneklemini Antalya Adliyesinde 12 – 18 yaĢ arası herhangi bir nedenle hakkında ceza dava dosyası açılmıĢ olan ve davaya suça sürüklenen çocuk (SSÇ) sıfatıyla katılmıĢ olan 30 çocuk ile mağdur sıfatıyla katılmıĢ olan 30 çocuk olmak üzere toplamda 60 çocuk oluĢturmaktadır. Kontrol grubunun örneklemi ise herhangi bir ceza dava dosyasında suça sürüklenme – mağduriyet öyküsü bulunmayan ve Antalya ilinde yaĢayan 12 – 18 yaĢ arası 25 çocuktan oluĢmaktadır.
ÇalıĢma grubunun dahil edilme kriterleri 12-18 yaĢ aralığında, okuduğunu anlayabilecek düzeyde okuma-yazma bilen, ana dili Türkçe olan, mental retardasyonu bulunmayan, Antalya Adliyesinde herhangi bir nedenle hakkında ceza dava dosyası açılmıĢ ve davaya suça sürüklenen çocuk veya mağdur sıfatıyla katılan, çalıĢma için gönüllü olan çocuklar olarak belirlenmiĢtir. Kontrol grubunun dahil edilme kriterleri ise 12-18 yaĢ aralığında, okuduğunu anlayabilecek düzeyde okuma-yazma bilen, ana dili Türkçe olan, mental retardasyonu bulunmayan, Antalya ilinde yaĢayan, herhangi bir ceza dava dosyasında suça sürüklenme – mağduriyet öyküsü bulunmayan, çalıĢmaya katılmasına yönelik ebeveynleri tarafından onay alınmıĢ ve çalıĢma için gönüllü olan çocuklar Ģeklinde belirlenmiĢtir. Okuma – yazma bilmeyen, mental retardasyona sahip olan ve ana dili Türkçe olmayan çocuklar ise çalıĢmaya dahil edilmemiĢtir.
2.2. Veri Toplama Araçları
KiĢisel Bilgi Formunu doldurmalarının ardından katılımcılara Wisconsin Kart EĢleme Testi, Stroop Testi T-Bag Formu, Raven Standart Progresif Matrisler Testi, Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu, Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testi ve IAPS üzerinden elde edilen fotoğrafların Superlab deney programı ile düzenlenmesiyle oluĢturulan Dot-Probe Görevi uygulanmıĢtır.
2.2.1. KiĢisel Bilgi Formu
Katılımcıların demografik bilgilerini öğrenmeye yönelik hazırlanmıĢ formdur. Bu demografik bilgiler içerisinde yaĢ, cinsiyet, eğitim durumu, ikamet ettiği yer, meslek ve gelir düzeyi gibi sosyoekonomik statüyü belirlemeye yönelik soruların yanı sıra katılımcıların
32
kronik rahatsızlık, kendilerine zarar verme davranıĢı, sigara, alkol, uyuĢturucu madde kullanımı, evden/kurumdan kaçma davranıĢı, ebeveynlerinde, kardeĢlerinde, arkadaĢ çevresinde suç/mağduriyet geçmiĢi ve uyuĢturucu madde kullanımı ile ebeveynlerinin sosyodemografik bilgilerine dair sorular bulunmaktadır.
2.2.2. Wisconsin Kart EĢleme Testi (WKET)
Berg (1948) tarafından kavramsallaĢtırma ve soyutlama becerilerini değerlendirmek üzere geliĢtirilen bu teste son Ģeklini Heaton (1981) vermiĢtir (akt. Üney, 2014). Ülkemizdeki standardizasyon çalıĢmaları ise KarakaĢ (2004) tarafından yapılmıĢtır. Testte dört model kart ve 64‟er adet tepki kartından oluĢan iki ayrı deste bulunmaktadır. Kartlarda farklı renklerde (sarı, mavi, yeĢil, kırmızı) ve miktarlarda (bir, iki, üç ve dört) artı, yıldız, üçgen ve daire Ģekilleri yer almaktadır. Katılımcılara destelerdeki kartları model kartlar ile eĢlemeleri sonrasında verdikleri tepkilerin doğruluğuna veya yanlıĢlığına iliĢkin geri bildirim verilir. Katılımcıların, bu geri bildirimleri dikkate alarak kuralı tespit etmeleri ve sırasıyla renk, Ģekil, miktar, renk, Ģekil, miktar kategorilerini tamamlaması beklenmektedir. Katılımcıların art arda 10 kez doğru eĢleme yapmasının ardından doğru eĢleme ilkesinin değiĢmiĢ olduğu bir sonraki kategoriye geçilir. Katılımcının altı kategoriyi tamamlaması veya her iki destedeki kartların tamamını kullanması halinde test sona erer. Testte toplamda 13 ayrı puan hesaplanmaktadır. Bu puanlar Ģu Ģekildedir:
1. Toplam Tepki Sayısı (WKET 1): Katılımcının doğru ve yanlıĢ olan tüm tepkilerinin toplamıdır.
2. Toplam YanlıĢ Sayısı (WKET 2): Katılımcının o kategoride geçerli olan eĢleme ilkesinin haricinde yaptığı yanlıĢ eĢleĢtirmelerin toplamıdır.
3. Toplam Doğru Sayısı (WKET 3): Katılımcının o kategoride geçerli olan eĢleme ilkesine göre doğru yaptığı eĢleĢtirmelerin toplamıdır.
4. Tamamlanan Kategori Sayısı (WKET 4): Katılımcının altı kategori arasında tamamladığı kategori sayısıdır.
5. Perseveratif Tepki Sayısı (WKET 5): Katılımcının ardıĢık 10 doğru tepkiden sonra bir önceki kategori için doğru olan eĢleme ilkesine göre veya kendisinin geliĢtirdiği bir perseverasyon ilkesine göre tekrarladığı tepkilerin toplamıdır.
6. Perseveratif Hata Sayısı (WKET 6): Perseveratif tepki olup aynı zamanda yanlıĢ olarak belirlenen tepkilerin toplamıdır.
33
7. Perseveratif Olmayan Hata Sayısı (WKET 7): Toplam hata sayısından perseveratif hata sayısının çıkarılmasıyla elde edilir.
8. Perseveratif Hata Yüzdesi (WKET 8): Toplam perseveratif hata sayısının toplam tepki sayısına bölünüp 100‟le çarpılmasıyla elde edilir.
9. Ġlk Kategoriyi Tamamlamada Kullanılan Tepki Sayısı (WKET 9): Ġlk kategorinin tamamlanmasında kullanılan toplam doğru ya da yanlıĢ tepki sayısıdır.
10. Kavramsal Düzey Tepki Sayısı (WKET 10): En az üç tane art arda gelecek Ģekilde verilen doğru tepkilerin toplamıdır.
11. Kavramsal Düzey Tepki Yüzdesi (WKET 11): Kavramsal düzey tepki sayısı toplam tepki sayısına bölünüp 100 ile çarpıldığında elde edilir.
12. Kurulumu Sürdürmede BaĢarısızlık (WKET 12): Katılımcının art arda beĢ ila dokuz doğru tepki verdiği ancak doğru tepkileri 10‟a tamamlayamadığı tepki bloklarının sayısıdır.
13. Öğrenmeyi Öğrenme (WKET 13): En az üç kategoriyi tamamlayan katılımcıların her bir kategorideki hata sayısının o kategorideki tepki sayısına bölünerek 100 ile çarpımı sonucunda elde edilir. Bir önceki kategorinin hata yüzdesinden bir sonraki kategorinin hata yüzdesi çıkarıldıktan sonra aritmetik ortalamaları hesaplanarak bulunur.
2.2.3. Stroop Testi TBAG Formu
Testin orijinal formu ilk defa Stroop (1935) tarafından seçici dikkat ve tepki inhibisyonunu değerlendirmek için geliĢtirilmiĢtir. Stroop etkisi ifade ettiği renk haricinde bir renk ile basılmıĢ olan ve uyuĢmayan uyarıcıların renklerinin söylenmesinin gerektiği durumlarda ortaya çıkmakta ve otomatik okuma tepkisinin renk söylemeye bozucu etki yapması sonucunda artan tepki süresini ifade etmektedir (Macleod, 1992). ÇalıĢmada kullanılacak olan Stroop testi TBAG Formu ise orijinal Stroop Testi ile Victoria Formunun (Spreen ve Strauss, 1991) birleĢtirilmesiyle oluĢturulmuĢtur. Ülkemizdeki standardizasyon ve geçerlik-güvenilirlik çalıĢmaları KarakaĢ ve arkadaĢları (1999) tarafından yapılmıĢtır. Stroop Testi TBAG Formu odaklanmıĢ dikkati, alıĢılagelen davranıĢ örüntüsünü bastırabilme ve olağandıĢı bir davranıĢı gerçekleĢtirme yeteneğini, algısal kurulumu bozucu bir etki altında ve değiĢen talepler doğrultusunda değiĢtirebilme becerisini ölçmektedir (KarakaĢ ve Doğutepe-Dinçer, 2011).
Stroop Testi TBAG Formu 14.0 cm x 21.5 cm boyutlarındaki dört adet karttan ve kayıt formundan oluĢmaktadır. Her kartın üzerinde 24 adet “uyarıcı” madde bulunmaktadır.
34
Kartlarda sarı, mavi, kırmızı ve yeĢil renkleri ile bu renklerin isimleri kullanılmaktadır. Stroop Testi TBAG Formu beĢ bölüm Ģeklinde katılımcılara sunulmaktadır. Uygulama sıralarına göre katılımcılar tarafından 1. bölümde 1. kartta bulunan siyah renkte basılmıĢ renk isimleri okunmakta; 2. bölümde 2. kartta bulunan farklı renklerde basılmıĢ renk isimleri okunmakta; 3. bölümde 3. kartta bulunan renkli basılmıĢ dairelerin rengi söylenmfekte; 4. bölümde 4. kartta renk ismi olmayan nötr kelimelerin sahip olduğu renkler söylenmekte; 5. bölümde 2. kartta bulunan farklı renklerde basılmıĢ renk isminden oluĢan kelimelerin renkleri söylenmektedir. Uygulama süresi toplamda yaklaĢık 10 dakikadır. Katılımcıların her bölümde görevi tamamlama süresi, hata sayısı ve düzeltme sayısı uygulayıcı tarafından kaydedilir. Testin olabildiğince kısa sürede en az düzeltme ve hata sayısıyla tamamlanması katılımcının testi baĢarılı bir Ģekilde tamamladığını göstermektedir. Testi uygulamak için belirli bir yaĢ grubu olmamakla birlikte Stroop Testi TBAG Formu akıcı okuma becerisine sahip kiĢilere uygulanabilmektedir.
2.2.4. Raven Standart Progresif Matrisler Testi (RSPM)
Testin orijinal formu analitik değerlendirmeyi, problem çözmeyi, düzenli düĢünmeyi, soyutlamayı ve zihinsel faaliyet hızını ölçme amacıyla Raven tarafından 1938 yılında geliĢtirilmiĢ olup 1947 ve 1956 yıllarında teste birtakım değiĢiklikler kazandırılmıĢtır (O‟Leary ve ark., 1991). RSPM Spearman‟ın “g faktörü” nü yani genel yeteneği ölçmektedir. Genel biliĢsel yetenek, zekayı oluĢturan yaratıcılık, hız, düĢünmede çeĢitlilik, doğru çözüme ulaĢılamadığında doğaçlama ve çok aĢamalı planlar yapabilme yeteneği, düĢünce ve davranımları daha dakik ve düzenli hale getirme becerisi gibi üst düzey zihinsel süreçlerle ilgilidir (KarakaĢ ve Doğutepe-Dinçer, 2011). Testin ülkemizdeki geçerlik çalıĢması BiLNOT-Çocuk Bataryası kapsamında yapılmıĢtır.
Test A, B, C, D, E olmak üzere beĢ setten ve toplam 60 maddeden oluĢmaktadır. Her sette giderek artan zorlukta olmak üzere 12 madde bulunmaktadır. A ve B setlerinin her birindeki maddelerde 6 seçenek varken C, D, E setlerinin her birindeki maddelerin 8 seçeneği bulunmaktadır. Test uygulanırken çocuk tarafından anlamsız Ģekillerin kavranması, iliĢkiler sistemini tamamlayacak Ģeklin özelliğinin belirlenmesi ve sistematik bir irdeleme yaklaĢımının geliĢtirilmesi gerekmektedir (KarakaĢ ve Doğutepe-Dinçer, 2011). RSPM maddeleri puanlanırken verilen her doğru cevap 1 puan olarak kaydedilmektedir. Testten alınabilecek en yüksek puan 60‟tır. Testte süre sınırlaması bulunmamaktadır. Ancak testin tamamlanma süresi önemli olduğundan teste baĢlandığı anda süre tutulur ve tamamlama süresi Kayıt Formuna yazılır.
35
2.2.5. Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu (BIS-11-KF)
Ölçek, ilk olarak Barratt (1959) tarafından dürtüselliği değerlendirmek için geliĢtirilmiĢ ve zamanla çeĢitli revizyonlar geçirmiĢ olup günümüzde kullanılan versiyonu, Patton, Stanford ve Barratt (1995) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu ise Spinella (2007) tarafından düzenlenmiĢtir. Ölçeğin kültürümüze uyarlama çalıĢmalarını Tamam, Güleç ve KarataĢ (2013) yapmıĢtır. Ölçek 15 maddeden ve 3 alt boyuttan (dikkat dürtüselliği, motor dürtüsellik, plan yapmama) oluĢmaktadır. (1) Nadiren / Hiçbir Zaman, (2) Bazen, (3) Sıklıkla, (4) Hemen her zaman / Her zaman yanıtlarından oluĢan 4‟lü Likert tipi bir ölçme aracıdır. 1, 5, 6, 11, 15 maddeleri ters kodlanarak hesaplanmaktadır. Dürtüsellik seviyesi ölçeğin toplam puanının yüksekliğinden anlaĢılmakta, puanın yüksekliği dürtüsellik seviyesinin de yüksekliğini göstermektedir.
2.2.6. Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testi (Ġ5KPT)
Bu test Cinan (2015) tarafından Hampshire Ağaç testi ile Londra Kulesinden esinlenerek planlama becerisini değerlendirmek amacıyla geliĢtirilmiĢtir. Ayrıca kule görevlerinin iĢler bellek gibi dikkat grubunu içeren yürütücü iĢlevlere de duyarlı olduğu bilinmektedir. Katılımcılar bu teste bilgisayar uygulaması üzerinden eriĢmekte ve mouse vasıtasıyla problemleri çözmeye çalıĢmaktadırlar. Testteki ilk iki aĢama “alıĢtırma görevi” olarak adlandırılmakta ve testte giderek artan zorluklardan oluĢan toplam 10 görev bulunmaktadır. Her aĢamada katılımcının planlama becerisini kullanarak çözmesi gereken bir problem bulunmaktadır. Onuncu aĢamanın problemi testte bulunan en zor görevdir. Katılımcının verilen problemleri çözmesi için farklı yollar bulunmaktadır. Fakat her problem için “en iyi” olan çözüm yolu bulunduğundan katılımcının uygulamada baĢarılı olması için o çözüm yolundan gitmesi gerekmektedir. Katılımcılardan 3 ayrı çubuğa rasgele dağıtılmıĢ olan farklı numaralandırılmıĢ halkaları (1,2,3,4,5) ilk sıradaki çubuğa 5‟ten 1‟e olacak Ģekilde en az hamleyle yerleĢtirmeleri beklenmektedir. Her görev öncesinde katılımcılara planlama için 10 saniyelik süre verilmektedir.
2.2.7. Dot-Probe (Nokta Sonda) Görevi
Ġlk olarak Posner ve arkadaĢları (1980) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Daha sonra dikkat yanlılığını değerlendirmek için MacLeod ve arkadaĢları (1986) tarafından uyarlama çalıĢmaları yapılmıĢtır. Dot-probe görevinde bir bilgisayar ekranının alt ve üst ya da sağ ve sol kısımlarında yer alan iki kelime ya da iki resim gösterilmektedir. Kullanılan resimler duygusal içerikli uyaranlardır. Uyaran çiftleri nötr-nötr, pozitif-nötr ve negatif-nötr olarak belirlenir. Ġki uyaran resim ya da kelime eĢ zamanlı olarak ekranda görüntülenir. Seçilen
36
kelime ya da resimler ekranda belli bir süre kaldıktan sonra kaybolmaktadır. Uyaran kaybolduktan sonra bu iki farklı uyarandan birinin olduğu yerde nötr bir prob belirerek katılımcıdan bu probun yerini olabildiğince hızlı bulması beklenmektedir. Katılımcının probun konumunu belirlemek için uygun olan tuĢa (örneğin, sağda ise „M‟, solda ise „X‟) basması gerekmektedir. Tepki zamanının kısa olması katılımcının halihazırda o yere baktığını gösterirken tepki zamanının uzun olması katılımcının baktığı diğer yerden dikkatini o yere yönelttiğini göstermektedir.
ÇalıĢmada Dot-probe görevinin oluĢturulması, uygulanması ve verilerin kaydedilebilmesi için Superlab Deney Programı kullanılmıĢtır. Görevde kullanılacak olan negatif, pozitif ve nötr uyaran olarak kullanılan resimler Uluslararası Duygusal Resim Sistemi‟nden (International Affective Picture System, [IAPS]) seçilmiĢtir (Lang ve ark., 2008). IAPS, farklı semantik kategorileri kapsayan duygusal yönden uyarıcı, uluslararası düzeyde eriĢilebilir standart renkli fotoğraflar setidir. Kullanılacak resim çiftleri belirlenirken bu konuda yapılmıĢ önceki çalıĢmalar taranmıĢtır. Görevde kullanılmak üzere 88 adet nötr görsel uyaran, 24 adet negatif görsel uyaran ve 24 tane pozitif görsel uyaran seçilmiĢtir. Negatif görsel uyaran olarak seçilen resimlerde vahĢi hayvan resimleri, olumsuz duygu ifadesine sahip insan yüzleri ya da doğal afet, trafik kazası gibi fiziksel bütünlüğü tehdit edecek imgeler bulunmaktadır. Pozitif duygusal uyaran olarak seçilen resimlerde ise olumlu duygu ifadesine sahip insan yüzleri, sevimli yavru hayvanlar, bebek ve küçük çocuk imgeleri bulunmaktayken, nötr görsellerde günlük hayatta kullanılan nesne resimleri seçilmiĢtir. Her bir uyaran çifti için sekiz deneme tipi oluĢturulmuĢtur: (1) negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta solda, (2) negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta sağda, (3) negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta sağda, (4) negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta solda (5) pozitif görsel uyaranın konumu sağda, nokta sağda (6) pozitif görsel uyaranın konumu sağa, nokta solda (7) pozitif görsel uyaranın konumu solda, nokta sağda (8) pozitif görsel uyaranın konumu solda, nokta solda Ģeklindedir. Tüm resimler, 8.5 cm x 7.5 cm. boyutlarında ve aralarında ekranın tam merkezinde “Courier New” yazı karakteriyle 70 punto büyüklüğünde oluĢturulan sabitleme (+) iĢareti konularak gösterilmiĢtir. Resim çiftlerinin biri ekranın sağında, biri ekranın solunda olacak Ģekilde eĢ zamanlı olarak 1000 ms. boyunca sunulmuĢtur. 1000 ms. sonrasında sağda ya da solda nokta (probe) çıkmaktadır. Katılımcının noktaya tepki verme süresi 1500 ms. ile sınırlandırılmıĢtır. 1500 ms. içerisinde yanıt verilmediği takdirde „‟tepki verilmedi„‟ olarak değerlendirilmiĢtir ve yanlıĢ olarak kabul edilmiĢtir. Katılımcının bir denemeyi tamamlaması en fazla 3000 ms. sürmektedir.
ÇalıĢmada kullanılan veri toplama araçlarına iliĢkin bilgiler ġekil 2.1‟de sunulmuĢtur.
37
VERĠ TOPLAMA ARAÇLARI
Wisconsin Kart EĢleme Testi (WKET)
Stroop Testi TBAG Formu
Raven Standart Progresif Matrisler Testi (RSPM)
Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu (BIS-11-KF)
Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testi (Ġ5KPT)
Dot-Probe (Nokta Sonda) Görevi
*ÇalıĢma belleği
*Soyut düĢünme
*Özellik belirleme
*Perseverasyon
*KavramsallaĢtırma
*Dikkat süreçleri
*Bilgi iĢleme hızı
*Ġnhibisyon kontrolü
*Bozucu etkiye karĢı koyabilme hızı
*Analitik irdeleme
*Problem çözme
*Düzenli düĢünme
*Soyutlama
*Zihinsel faaliyet hızı
*Görsel-mekansal algılama yeteneği
*Motor dürtüsellik
*Dikkat dürtüselliği
*Plan yapamama
*Planlama becerisi
*Ġnhibisyon
*Dikkat yanlılığı
*Dürtüsellik
*Ġnhibisyon
ġekil 2.1 Veri Toplama Araçları
2.3. ÇalıĢmada Yapılan ĠĢlemler
ÇalıĢmanın gerçekleĢmesi için öncelikle Akdeniz Üniversitesi Etik Kurulunun E-55578142-050.01.04-205167 sayılı üst yazısı ekinde gönderilen 21.10.2021 toplantı tarihli 354 karar sayılı Etik Kurul Ġzni alınmıĢtır. Ardından Adalet Bakanlığı Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri BaĢkanlığının 11.11.2021 tarihli E-10228849-601-0001-2020-274/1520 sayılı Yüksek Lisans Tez ÇalıĢması Ġzni alınmıĢtır. Bu izinlerin alınmasının ardından veri toplama aĢamasına baĢlanmadan önce araĢtırmada kullanılacak nöropsikolojik testler olan Wisconsin Kart EĢleme Testi, Stroop Testi TBAG Formu ve Raven Standart Progresif Matrisler Testinin uygulanması için Nörometrika Medikal Tıp Teknolojileri Ltd. ġti. tarafından düzenlenen sertifikalı uygulama eğitimi alınmıĢtır.
Uygulamalara baĢlarken, çalıĢma grubundaki çocuklara ve ebeveynleri tarafından onay alınmıĢ olan kontrol grubundaki çocuklara aydınlatılmıĢ onam formu sunulmuĢ ve uygulamalar hakkında gerekli bilgiler verilmiĢtir. Uygulamalar sessiz ve aydınlık olan, dikkat dağıtıcı unsurlar barındırmayan bir odada bireysel olarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Uygulamalar
38
esnasında, odada sadece araĢtırmacı ve çocuk bulunmuĢtur. Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi ve Dot-Probe Görevi uygulanırken Lenovo V155 81V50010TX model bilgisayar kullanılmıĢtır.
Katılımcılar KiĢisel Bilgi Formunu doldurduktan sonra Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu ve Raven Standart Progresif Matrisler Testini bireysel olarak tamamlamıĢlardır. Stroop Testi TBAG Formu ve Wisconsin Kart EĢleme Testi ise uygulayıcı tarafından çocuklara uygulanmıĢtır. Daha sonra bilgisayar temelli görevler olan Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi ve Dot-Probe Görevi katılımcılara sunulmuĢtur. Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi uygulaması için katılımcıya Mouse ile uygulamayı gerçekleĢtirmesi gerektiği yönergesi verilmiĢtir.
Son olarak çocuklar Dot-probe görevine yönlendirilmiĢtir. Çocuktan bilgisayar ekranının ortasında belirecek olan sabitleme (+) iĢaretine bakması ve resimlerden sonra çıkan noktanın olduğu konuma en hızlı Ģekilde tepki vermesi istenmiĢtir. Çocuğun klavyedeki herhangi bir harf tuĢuna basmasıyla sabitleme (+) iĢareti ekranda 500 ms. kalarak görev baĢlamıĢ ve 24 çift nötr-nötr uyaran, 20 çift pozitif-nötr uyaran, 20 çift ise negatif-nötr uyaran içeren resimlerden oluĢan uygulama yapılmıĢtır. Dot-probe görevine iliĢkin deneme örneği ġekil 2.2‟de sunulmuĢtur.
ġekil 2.2 Dot-Probe Görevi Deneme Örneği
39
Her bir uygulama öncesinde çocuklara gerekli yönergeler verilmiĢtir. Uygulamaların tümünün tamamlanma süresi yaklaĢık 75 dakikadır.
2.4. Ġstatistiksel Analiz
Ġstatistiksel analizler SPSS 22.0 sürümü kullanılarak (Statistical Package for the Social Sciences, SPSS Inc.) tamamlanmıĢtır. Analizlerde %95 güven aralığında anlamlılık değeri p<0.05 olarak kabul edilmiĢtir. Uygulamaların araĢtırmacı tarafından birebir yürütülmesi ve ve uygulama esnasında kontrol edilmesi nedeniyle kayıp veriyle karĢılaĢılmamıĢtır.
Olgulara ait kategorik düzeyde olan verilerin analizi için Pearson Chi-Square (Kikare) testi ile Fisher‟s Exact testi kullanılmıĢtır. Sürekli verilerin analizi için ise öncelikle verilerin normal dağılım gösterip göstermedikleri incelenmiĢtir. Bu amaçla, örneklem sayıları nedeniyle Shapiro - Wilk testi verilerine bakılmıĢtır. Teste göre anlamlı değere sahip olmayan verilerin histogram grafikleri de incelenerek normal dağılım gösterdikleri kabul edilmiĢ; teste göre anlamlı değere sahip olan veriler için ise çarpılık basıklık değerleri incelenerek -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kalan verilerin de normal dağılım gösterdiği kabul edilmiĢ (Tabachnick ve Fidell, 2013) ve bu verilerin analizinde parametrik testler uygulanmıĢtır.
ÇalıĢma kapsamında, suça sürüklenen çocuklar, suç mağduru çocuklar ve ceza adalet sisteminde yer almamıĢ olan çocuk grupları arasında yapılan uygulamalardan elde edilen puanlardan normal dağılıma sahip olanların farklılaĢtırıp farklılaĢmadığının belirlenebilmesi için Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılmıĢtır. Varyansların homojen olup olmadığı Levene testi ile analiz edilmiĢtir. Gruplar arası anlamlı bir farkın bulunduğu tespit edilen verilerin varyanslarının homojen olması halinde hangi grubun ya da grupların birbirinden ne yönde farklılaĢtığı Tukey testiyle analiz edilmiĢtir. Varyansların homojen olmadığı durumlarda ise farklılaĢan grup ya da grupları tespit edebilmek için Games Howell testi kullanılmıĢtır. Üç grup arasında farklılığın etki büyüklüğü Eta squared (η2) ölçümü ile belirlenmiĢtir.
Normal dağılım göstermeyen verilerin ölçümü için ise non-parametrik testlerden biri olan Kruskal-Wallis H testi kullanılmıĢtır. Buna göre gruplar arasında anlamlı farkın bulunması halinde hangi grubun birbirinden farklılaĢtığını tespit edebilmek için Mann-Whitney U testi ikili gruplar halinde uygulanmıĢtır.
40
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BULGULAR
ÇalıĢmanın bu bölümünde suça sürüklenen çocukların yürütücü iĢlev fonksiyonları ve dikkat yanlılığı açısından mağdur çocuklar ve hiçbir adli olaya karıĢmamıĢ olan çocuklara göre farklılık gösterip göstermediği çerçevesinde oluĢturulan hipotezlerin testi, çocuklarla yapılan çalıĢmalardan toplanan verilerin betimsel-istatistiksel analizleri ile bu analizlerin yorumlarına ve değerlendirmelerine yer verilmiĢtir. Ġlk olarak demografik bilgi formu aracılığıyla toplanan verilerin betimsel analizleri sunulmuĢ sonrasında da uygun istatistiksel test yöntemleriyle hipotezlerin analizleri yapılmıĢtır.
3.1. Sosyodemografik Verilerin Analizi
3.1.1. YaĢ
Olguların yaĢlarının normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen (S-W=.000, p<.05), mağdur (S-W=.003, p<.05) ve kontrol grubunda (S-W=.041, p<.05) normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde ise her bir grubun verileri -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığından verilerin normal dağıldığı kabul edilmiĢtir. YaĢ değiĢkeninin varyanslarının homojen olduğu görülmüĢtür (F(2, 82)=3.90, p>.05). Suça sürüklenen çocukların yaĢ ortalaması 15.97; mağdur çocukların yaĢ ortalaması 15.34; kontrol grubu çocukların yaĢ ortalaması ise 15.00 olarak görülmüĢtür.
Suça sürüklenen çocuklar grubunun yaĢ ortalaması (Ort=15.97, Ss=1.35) ile kontrol grubunun yaĢ ortalaması (Ort=15.00, Ss=1.36) arasında anlamlı bir fark bulunmuĢtur (F(2,82)=3.90, p=.024, Ƞ2=.08). Diğer gruplar arasında yaĢ değiĢkeni açısından anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p<.05).
41
Tablo 3.1 Grupların YaĢlarına ĠliĢkin Veriler
Grup
YaĢ
Ort
Ss
Suça Sürüklenen Çocuklar
15.97 1.35
Mağdur Çocuklar
15.34 1.30
Kontrol Grubu
15.00 1.36
3.1.2. Cinsiyet
Olguların cinsiyet dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %23.3‟ünün (n=7) kadın, %76.7‟sinin (n=23) erkek; mağdur çocukların %36.7‟sinin (n=11) kadın, %63.3‟ünün (n=19) erkek; kontrol grubundaki çocukların ise %56‟sının (n=14) kadın, %44‟ünün (n=11) erkek cinsiyetine sahip olduğu görülmüĢtür. Kikare analizine göre cinsiyetin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=6,22, p=.045)].
3.1.3. Eğitime Devam Etme Durumu
Olguların eğitime devam edip etmeme durumu incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %50‟sinin (n=15); mağdur çocukların %20‟sinin (n=6); kontrol grubundaki çocukların ise %4‟ünün (n=1) eğitimini yarıda bıraktığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre eğitime devam etme durumunun çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=15.88, p=.000)].
3.1.4. ÇalıĢma Durumu
Olguların bir iĢte çalıĢıp çalıĢmama durumu incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %46.7‟sinin (n=14); mağdur çocukların %10‟unun (n=3); kontrol grubundaki çocukların ise %4‟ünün (n=1) gelir getiren herhangi bir iĢte çalıĢtığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre çalıĢma durumunun çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=18.34, p=.000)].
42
3.1.5. Kendine Zarar Verme Durumu
Olguların kendilerine zarar verici bir davranıĢ sergileyip sergilememe öyküsü incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %30‟unun (n=9), mağdur çocukların %10‟unun (n=3) kendine zarar verici davranıĢlarının olduğu; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin (n=0) kendine zarar verici davranıĢlarının olmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre kendilerine zarar verici davranıĢın bulunmasının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=10.42, p=.003)].
3.1.6. Kaçma Durumu
Olguların kaldıkları evden ya da kuruluĢtan kaçma öyküsünün bulunup bulunmadığı incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %36.7‟sinin (n=11), mağdur çocukların %20‟sinin (n=6) kaldıkları evden ya da kuruluĢtan kaçtıkları; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin (n=0) kaçma davranıĢlarının olmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre kendilerine zarar verici davranıĢın bulunmasının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=11.46, p=.003)].
3.1.7. Zararlı AlıĢkanlık
Olguların sigara kullanma alıĢkanlığı incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %60‟ının (n=18); mağdur çocukların %43.3‟ünün (n=13); kontrol grubundaki çocukların ise %20‟sinin (n=5) sigara kullandığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre sigara alıĢkanlığının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=8.96, p=.011)].
Olguların alkol kullanma alıĢkanlığı incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %56.7‟sinin (n=17); mağdur çocukların %33.4‟ünün (n=10) alkol kullandığı; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin (n=0) alkol kullanmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre alkol kullanma alıĢkanlığının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=20.46, p=.000)].
Olguların uyuĢturucu madde kullanma durumu incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %20‟sinin (n=6); mağdur çocukların %3.4‟ünün (n=1) uyuĢturucu madde kullandığı; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin (n=0) uyuĢturucu madde kullanmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre uyuĢturucu madde kullanma alıĢkanlığının
43
çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=7.16, p=.016)].
44
Tablo 3.2 Grupların Sosyodemografik Bilgilerine ĠliĢkin Veriler
Sosyodemografik Özellikler
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol Grubu
n %
n %
n %
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Eğitim Durumu
Eğitime Devam Ediyor
Eğitime Devam Etmiyor
ÇalıĢma Durumu
ÇalıĢıyor
ÇalıĢmıyor
Kendine Zarar Verme
Var
Yok
Kaçma DavranıĢı
Var
Yok
Zararlı AlıĢkanlık
Sigara
Alkol
UyuĢturucu Madde
7 23,3
23 76,7
15 50
15 50
14 46,7
16 53,3
9 30
21 70
11 36,7
19 63,3
18 60
17 56,7
6 20
11 36,7
19 63,3
24 80
6 20
3 10
27 90
3 10
27 90
6 20
24 80
13 43,3
10 33,4
1 3,4
14 56
11 44
24 96
1 4
24 96
1 4
0 0
25 100
0 0
25 100
5 20
0 0
0 0
45
3.1.8. Ebeveynlerin Durumu
Olguların ebeveynlerinin hayatta olup olmama durumu incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %90‟ının (n=27); mağdur çocukların %93.3‟ünün (n=28); kontrol grubundaki çocukların ise hepsinin (n=25) ebeveynlerinin hayatta olduğu anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre ebeveynlerin her ikisinin hayatta olma halinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırmadığı bulunmuĢtur (p>.05).
Olguların ebeveynlerinin medeni durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %73.3‟ünün (n=22); mağdur çocukların %63.3‟ünün (n=19); kontrol grubundaki çocukların ise %68‟inin (n=17) ebeveynlerinin evli olduğu anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre ebeveynlerin medeni halinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırmadığı bulunmuĢtur (p>.05).
3.1.9. Ebeveynlerin Eğitim Düzeyleri
Olguların annelerinin eğitim düzeyleri incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların annelerinin %10‟unun (n=3) okuryazar olmadığı, %56.7‟sinin (n=17) ilkokul mezunu olduğu, %20‟sinin (n=6) ortaokul mezunu olduğu, %6.7‟sinin (n=2) lise mezunu olduğu, %6.7‟sinin (n=2) ise üniversite mezunu olduğu; mağdur çocukların annelerinin %56.7‟sinin (n=17) ilkokul mezunu olduğu, %20‟sinin (n=6) ortaokul mezunu olduğu, %10‟unun (n=3) lise mezunu olduğu; %13.3‟ünün (n=4) ise üniversite mezunu olduğu; kontrol grubundaki çocukların annelerinin %20‟sinin (n=5) ilkokul mezunu olduğu, %12‟sinin (n=3) ortaokul mezunu olduğu, %40‟ının (n=10) lise mezunu olduğu; %28‟inin (n=7) ise üniversite mezunu olduğu anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre annelerin eğitim düzeyinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=22.32, p=.002)].
Olguların babalarının eğitim düzeyleri incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların babalarının %56.7‟sinin (n=17) ilkokul mezunu olduğu, %16.7‟sinin (n=5) ortaokul mezunu olduğu, %16.7‟sinin (n=5) lise mezunu olduğu, %10‟unun (n=3) ise üniversite mezunu olduğu; mağdur çocukların babalarının %36.7‟sinin (n=11) ilkokul mezunu olduğu, %10‟unun (n=3) ortaokul mezunu olduğu, %36.7‟sinin (n=11) lise mezunu olduğu; %16.7‟sinin (n=5) ise üniversite mezunu olduğu; kontrol grubundaki çocukların babalarının %20‟sinin (n=5) ilkokul mezunu olduğu, %8‟inin (n=2) ortaokul mezunu olduğu, %16‟sının (n=4) lise mezunu olduğu; %56‟sının (n=14) ise üniversite mezunu olduğu anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre babaların eğitim düzeyinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da
46
kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=19.58, p=.002)].
3.1.10. Ebeveynlerin Gelir Düzeyleri
Olguların annelerinin çalıĢma durumu ve aylık gelir düzeyleri incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların annelerinin %50‟sinin (n=15) gelir getiren herhangi bir iĢte çalıĢmadığı, %26.7‟sinin (n=8) aylık gelirinin 5000 TL‟den daha az olduğu, %20‟sinin (n=6) aylık gelirinin 5000 - 7500 TL arasında olduğu; mağdur çocukların annelerinin %50‟sinin (n=15) gelir getiren herhangi bir iĢte çalıĢmadığı, %10‟unun (n=3) aylık gelirinin 5000 TL‟den daha az olduğu, %16.7‟sinin (n=5) aylık gelirinin 5000 - 7500 TL arasında olduğu, %16.7‟sinin (n=5) aylık gelirinin 75000 TL‟den daha fazla olduğu; kontrol grubundaki çocukların annelerinin %32‟sinin (n=8) gelir getiren herhangi bir iĢte çalıĢmadığı, %36‟sının (n=9) aylık gelirinin 5000 - 7500 TL arasında olduğu, %32‟sinin (n=8) aylık gelirinin 75000 TL‟den daha fazla olduğu anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre annelerin gelir düzeylerinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=22.72, p=.001)].
Olguların babalarının çalıĢma durumu ve aylık gelir düzeyleri incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların babalarının %10‟unun (n=3) gelir getiren herhangi bir iĢte çalıĢmadığı, %16.7‟sinin (n=5) aylık gelirinin 5000 TL‟den daha az olduğu, %36.7‟sinin (n=11) aylık gelirinin 5000 - 7500 TL arasında olduğu, %30‟unun (n=9) aylık gelirinin 75000 TL‟den daha fazla olduğu; mağdur çocukların babalarının %3.3‟ünün (n=1) gelir getiren herhangi bir iĢte çalıĢmadığı, %3.3‟ünün (n=1) aylık gelirinin 5000 TL‟den daha az olduğu, %50‟sinin (n=15) aylık gelirinin 5000 - 7500 TL arasında olduğu, %43.3‟ünün (n=13) aylık gelirinin 75000 TL‟den daha fazla olduğu; kontrol grubundaki çocukların babalarının %12‟sinin (n=3) aylık gelirinin 5000 - 7500 TL arasında olduğu, %88‟inin (n=22) aylık gelirinin 75000 TL‟den daha fazla olduğu anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre babaların gelir düzeylerinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=24.79, p=.000)].
3.1.11. Ebeveynlerin Adli Sisteme Dahil Olma Durumu
Olguların annelerinin sanık ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme dahil olma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %20‟sinin (n=6); mağdur çocukların %10‟unun (n=3); kontrol grubundaki çocukların ise %4‟ünün (n=1) annelerinin adli sisteme girdiği anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre annelerin sanık ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme girme
47
durumunun çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırmadığı bulunmuĢtur (p>.05).
Olguların babalarının sanık ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme dahil olma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %33.3‟ünün (n=10); mağdur çocukların %40‟ının (n=12); kontrol grubundaki çocukların ise %8‟inin (n=2) babalarının adli sisteme girdiği anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre babaların sanık ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme girme durumunun çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=7.49, p=.024)].
3.1.12. Ebeveynlerin UyuĢturucu Madde Kullanım Durumu
Olguların annelerinin uyuĢturucu madde kullanma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %6.7‟sinin (n=2); mağdur çocukların %3.3‟ünün (n=1) annelerinin uyuĢturucu madde kullandığı; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin annesinin uyuĢturucu madde kullanmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre annelerin uyuĢturucu madde kullanımının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırmadığı bulunmuĢtur (p>.05).
Olguların babalarının uyuĢturucu madde kullanma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %10‟unun (n=3); kontrol grubundaki çocukların %4‟ünün (n=1) babalarının uyuĢturucu madde kullandığı; mağdur çocukların ise hiçbirinin babasının uyuĢturucu madde kullanmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre babaların uyuĢturucu madde kullanımının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırmadığı bulunmuĢtur (p>.05).
3.1.13. KardeĢlerin Adli Sisteme Dahil Olma Durumu
Olguların kardeĢlerinin sanık/ssç ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme dahil olma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %43.3‟ünün (n=13); mağdur çocukların %20‟sinin (n=6); kontrol grubundaki çocukların ise %4‟ünün (n=1) kardeĢlerinin adli sisteme girdiği anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre kardeĢlerin sanık/ssç ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme girme durumunun çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=12.05, p=.002)].
48
3.1.14. KardeĢlerin UyuĢturucu Madde Kullanım Durumu
Olguların kardeĢlerinin uyuĢturucu madde kullanma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %13.3‟ünün (n=4); mağdur çocukların %10‟unun (n=3) kardeĢlerinin uyuĢturucu madde kullandığı; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin kardeĢinin uyuĢturucu madde kullanmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre kardeĢlerdeki uyuĢturucu madde kullanımının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırmadığı bulunmuĢtur (p>.05).
3.1.15. ArkadaĢların Adli Sisteme Dahil Olma Durumu
Olguların arkadaĢlarının sanık/ssç ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme dahil olma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %83.3‟ünün (n=25); mağdur çocukların %60‟ının (n=18); kontrol grubundaki çocukların ise %8‟inin (n=2) arkadaĢlarının adli sisteme girdiği anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre arkadaĢların sanık/ssç ya da mağdur sıfatıyla adli sisteme girme durumunun çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=31.99, p=.000)].
3.1.16. ArkadaĢların UyuĢturucu Madde Kullanım Durumu
Olguların arkadaĢlarının uyuĢturucu madde kullanma durumları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların %33.3‟ünün (n=10); mağdur çocukların %13.3‟ünün (n=4) arkadaĢlarının uyuĢturucu madde kullandığı; kontrol grubundaki çocukların ise hiçbirinin arkadaĢının uyuĢturucu madde kullanmadığı anlaĢılmıĢtır. Kikare analizine göre arkadaĢ çevresindeki uyuĢturucu madde kullanımının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur [X2(2, N=85)=11.59, p=.003)].
49
Tablo 3.3 Grupların Aile ve ArkadaĢlarına ĠliĢkin Veriler
Aile ve ArkadaĢ Bilgileri
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol
Grubu
n %
n %
n %
Ebeveynlerin Durumu
Anne - Baba Sağ
Anne Sağ - Baba YaĢamıyor
Baba Sağ - Anne YaĢamıyor
Anne - Baba YaĢamıyor
Ebeveynlerin Medeni Hali
Evli
BoĢanmıĢ/Fiilen Ayrı YaĢıyor
Hayatta Değil
Annenin Eğitim Düzeyi
Okuryazar Değil
Ġlkokul Mezunu
Ortaokul Mezunu
Lise Mezunu
Üniversite Mezunu
Babanın Eğitim Düzeyi
Okuryazar Değil
Ġlkokul Mezunu
Ortaokul Mezunu
Lise Mezunu
27 90
2 6,7
0 0
1 3,3
22 73,3
7 23,3
1 3,3
3 10
17 56,7
6 20
2 6,7
2 6,7
0 0
17 56,7
5 16,7
5 16,7
28 93,3
0 0
2 6,7
0 0
19 63,3
11 36,7
0 0
0 0
17 56,7
6 20
3 10
4 13,3
0 0
11 36,7
3 10
11 36,7
25 100
0 0
0 0
0 0
17 68
8 32
0 0
0 0
5 20
3 12
10 40
7 28
0 0
5 20
2 8
4 16
50
Üniversite Mezunu
Annenin Gelir Düzeyi
ÇalıĢmıyor
5000 TL‟den az
5000-7500 TL arası
7500 TL‟den fazla
Babanın Gelir Düzeyi
ÇalıĢmıyor
5000 TL‟den az
5000-7500 TL arası
7500 TL‟den fazla
Suç/Mağduriyet GeçmiĢi
Annede mevcut
Babada mevcut
KardeĢlerde mevcut
ArkadaĢlarda mevcut
UyuĢturucu Madde Kullanımı
Annede mevcut
Babada mevcut
KardeĢlerde mevcut
ArkadaĢlarda mevcut
3 10
15 50
8 26,7
6 20
0 0
3 10
5 16,7
11 36,7
9 30
6 20
10 33,3
13 43,3
25 83,3
2 6,7
3 10
4 13,3
10 33,3
5 16,7
15 50
3 10
5 16,7
5 16,7
1 3,3
1 3,3
15 50
9 30
3 10
12 40
6 20
18 60
1 3,3
0 0
3 10
4 13,3
14 56
8 32
0 0
9 36
8 32
0 0
0 0
3 12
22 88
1 4
2 8
1 4
2 8
0 0
1 4
0 0
0 0
51
3.2. Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formuna ĠliĢkin Analizler
Suça sürüklenen çocuklar, mağdur çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formundan aldıkları puanlar analiz edilmiĢtir.
Bu amaçla öncelikle grupların bu teste göre normallik dağılımları analiz edilmiĢtir. Olguların dürtüsellik puanlarının normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.127, p>.05), mağdur çocukların (S-W=.087, p>.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.082, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde de her bir grubun verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların testten aldıkları puanların farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği toplam dürtüsellik puanlarının bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=5.94, p=.004, Ƞ2=.12). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, suça sürüklenen çocukların dürtüsellik puanlarının (Ort=31.17, Ss=7.31) mağdur çocukların dürtüsellik puanlarından (Ort=26,77, Ss= 6,24) ve kontrol grubundaki çocukların dürtüsellik puanlarından (Ort=25.96, Ss=4.23) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Mağdur çocuklar ile kontrol grubundaki çocukların dürtüsellik puanları arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05).
Tablo 3.4 Grupların Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formuna ĠliĢkin Verileri
Grup
Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu Puanları
Ort
Ss
F
p
Ƞ2
Suça Sürüklenen Çocuklar
31.17 7.31
Mağdur Çocuklar
26.77 6.24
5.94 .004 .12
Kontrol Grubu
25.96 4.23
52
3.3. Raven Standart Progresif Matrisler Testine ĠliĢkin Analizler
Suça sürüklenen çocuklar, mağdur çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların Raven Standart Progresif Matrisler Testinden aldıkları puanlar analiz edilmiĢtir.
Bu amaçla öncelikle grupların bu teste göre normallik dağılımları analiz edilmiĢtir. Puanların gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.092, p>.05), mağdur çocukların (S-W=.130, p>.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.699, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde de her bir grubun verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların testten aldıkları puanların farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=25.70, p=.000, Ƞ2=.38). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, kontrol grubundaki çocukların RSPM testinden aldıkları puanların (Ort=45.68, Ss= 6.27) suça sürüklenen çocukların puanları (Ort=36.53, Ss= 5.64) ile mağdur çocukların puanlarından (Ort=38.10, Ss= 4.69) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocuklar çocukların RSPM skorları arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05).
Tablo 3.5 Grupların Raven Standart Progresif Matrisler Testine ĠliĢkin Verileri
Grup
Raven Standart Progresif Matrisler Testi Puanları
Ort
Ss
F
p
Ƞ2
Suça Sürüklenen Çocuklar
36.53 5.64
Mağdur Çocuklar
38.10 4.69
25.70 .000 .38
Kontrol Grubu
45.68 6.27
53
3.4. Stroop Testi TBAG Formuna ĠliĢkin Analizler
Suça sürüklenen çocuklar, mağdur çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların Stroop Testi TBAG Formundaki 5. bölüme ait süre (STP5_süre), hata (STP5_hata) ve düzeltme puanları (STP5_düzeltme) ile Fark 3 puanları analiz edilmiĢtir.
Bu amaçla öncelikle grupların bu alt testlere göre normallik dağılımları analiz edilmiĢtir. STP5_süre puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05) ve mağdur çocukların (S-W=.004, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği; kontrol grubundaki çocukların (S-W=.534, p>.05) verilerinin ise normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. STP5_süre puanları açısından normal dağılım göstermeyen grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde her iki grubun verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. STP5_hata puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05) ve mağdur çocukların (S-W=.000, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği; kontrol grubundaki çocukların ise STP5_hata puanlarının hepsi 0 olduğundan normallik dağılımının hesaplanamadığı anlaĢılmıĢtır. STP5_hata puanları açısından normal dağılım göstermeyen grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde her iki grubun verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. STP5_düzeltme puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.015, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.003, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.000, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. STP5_düzeltme puanları açısından grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde grupların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. Fark 3 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05) ve mağdur çocukların (S-W=.019, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği; kontrol grubundaki çocukların (S-W=.392, p>.05) verilerinin ise normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. Fark 3 puanları açısından grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde normal dağılım göstermeyen grupların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların STP5_düzeltme puanlarının farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=12.46, p=.000, Ƞ2=.23). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, kontrol grubundaki çocukların düzeltme puanlarının (Ort=0.76, Ss= 0.88) suça sürüklenen çocukların düzeltme puanları (Ort=2.13, Ss= 1.31) ile mağdur çocukların puanlarından (Ort=2.00, Ss= 1.05) anlamlı olarak daha düĢük
54
olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların STP5_düzeltme puanları arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05).
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların STP5_süre, STP5_hata ve Fark 3 puanları arasındaki farkın belirlenmesi amacıyla yapılan analizlere göre; STP5_süre [X2(2, N=85)=18.49, p=.000)], STP5_hata [X2(2, N=85)=9.01, p=.011)] ve Fark 3 [X2(2, N=85)=21.95, p=.000)] puanlarının hepsinde gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu bulunmuĢtur. Hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; STP5_süre puanı açısından, suça sürüklenen çocukların süre puanlarının kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=135.00, z= -4.06, p=.000). Yine mağdur çocukların süre puanlarının kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=180.00, z= -3.30, p=.001). STP5_hata puanı açısından, suça sürüklenen çocukların hata puanlarının kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=262.50, z= -2.96 p=.003). Yine mağdur çocukların hata puanlarının kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=312.50, z= -2.12, p=.034). Fark 3 puanı açısından ise, suça sürüklenen çocukların Fark 3 puanlarının kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=117.50, z= -4.35 p=.000). Yine mağdur çocukların Fark 3 puanlarının kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=150.50, z= -3.80, p=.000). Suça sürüklenen çocuklar ve mağdur çocuklar arasında STP5_süre, STP5_hata ve Fark 3 puanları açısından anlamlı bir farklılık bulunamamıĢtır (p>.05).
Tablo 3.6 Grupların Stroop Testi TBAG Formuna ĠliĢkin Verileri
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol Grubu
F/X2
p
Ort Ss
Ort Ss
Ort Ss
STP5_süre 25.75 7.55 23.71 5.25 19.68 2.55 X2= 18.49 .000
STP5_hata 0.37 0.61 0.17 0.38 0.00 0.00 X2= 9.01 .011
STP_düzeltme 2.13 1.31 2.00 1.05 0.76 0.88 F= 12.46 .000
Fark3 Puanı 11.99 6.46 10.67 4.08 7.17 1.68 X2= 21.95 .000
55
3.5. Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testine ĠliĢkin Analizler
Suça sürüklenen çocuklar, mağdur çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testine ait puan, hareket fazlası, toplam çözme süresi ve toplam ilk hareket süresine iliĢkin veriler analiz edilmiĢtir.
Bu amaçla öncelikle grupların bu alt testlere göre normallik dağılımları analiz edilmiĢtir. Test puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.013, p<.05) ve mağdur çocukların (S-W=.038, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği; kontrol grubundaki çocukların (S-W=.209, p>.05) verilerinin ise normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. Test puanları açısından normal dağılım göstermeyen grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde her iki grubun verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. Hareket fazlalığının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.007, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.040, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.017, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Hareket fazlası puanları açısından normal dağılım göstermeyen grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde grupların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. Toplam çözme süresinin gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.014, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.009, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği; kontrol grubundaki çocukların (S-W=.141, p>.05) verilerinin ise normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. Test puanları açısından normal dağılım göstermeyen grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde her iki grubun verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. Toplam ilk hareket süresinin gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.006, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.010, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.047, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Toplam ilk hareket süresi puanlarında normal dağılım göstermeyen grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde grupların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların Ġ5KPT puanlarının farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=51.26, p=.000, Ƞ2=.55). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, kontrol grubundaki çocukların testten aldıkları puanların (Ort=5.48, Ss=1.69) suça sürüklenen çocukların puanları (Ort=1.7, Ss= 1,39) ile mağdur çocukların puanlarından (Ort=2.53, Ss=1.22) anlamlı olarak daha yüksek olduğu
56
bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların testten aldıkları puanlar arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05). Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların testteki hareket fazlalıkları arasındaki farkın belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği hareket fazlası puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=28.15, p=.000, Ƞ2=.40). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, suça sürüklenen çocukların testi tamamlamadaki hareket fazlalığının (Ort=92.50, Ss=47.72) mağdur çocukların hareket fazlalığı (Ort=65.37, Ss=28.90) ile kontrol grubundaki çocukların hareket fazlalığından (Ort=23.92, Ss=12.29) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Ayrıca mağdur çocukların hareket fazlalığının (Ort=65.37, Ss=28.90) kontrol grubundaki çocukların hareket fazlalığından (Ort=23.92, Ss=12.29) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların toplam çözme süresi ve toplam ilk hareket süresine iliĢkin veriler arasındaki farkın belirlenmesi amacıyla yapılan analizlere göre; toplam çözme süresi [X2(2, N=85)=41.58, p=.000)] ve toplam ilk hareket süresi [X2(2, N=85)=42.63, p=.000)] puanlarına göre gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu bulunmuĢtur. Hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; suça sürüklenen çocukların toplam çözme süresinin mağdur çocuklara (U=295.00, z= -2.29, p=.022) ve kontrol grubundaki çocuklara (U=51.50, z= -5.47, p=.000) göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Ayrıca mağdur çocukların toplam çözme süresinin kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=51.50, z= -5.47, p=.000). Toplam ilk hareket süresi bakımından; suça sürüklenen çocukların ilk hareket süresinin kontrol grubundaki çocuklara (U=43.50, z= -5.60, p=.000) göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Ayrıca mağdur çocukların ilk hareket süresinin kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur (U=44.50, z= -5.59, p=.000).
57
Tablo 3.7 Grupların Ġstanbul 5 Küp Planlama Kulesi Testine ĠliĢkin Verileri
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol Grubu
F/X2
p
Ort Ss
Ort Ss
Ort Ss
Toplam Puan 1.70 1.39 2.53 1.22 5.48 1.69 F= 51.26 .000
Hareket Fazlası 92.50 47.72 65.37 28.90 23.92 12.29 F= 28.15 .000
Top. Çözme Süresi 628.03 224.14 516.13 150.88 328.80 54.40 X2= 41.58 .000
Top. Ġlk Hareket Süresi 549.97 208.18 457.93 138.11 282.72 46.03 X2= 42.63 .000
3.6. Wisconsin Kart EĢleme Testine ĠliĢkin Analizler
Suça sürüklenen çocuklar, mağdur çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların Wisconsin Kart EĢleme Testine ait WKET1, WKET3, WKET4, WKET5, WKET6, WKET8, WKET9, WKET11, WKET12 puanlarına iliĢkin veriler analiz edilmiĢtir.
Bu amaçla öncelikle grupların bu alt testlere göre normallik dağılımları analiz edilmiĢtir. WKET1 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.000, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.003, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Bu grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde suça sürüklenen çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. WKET3 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.098, p>.05) ve mağdur çocukların (S-W=.314, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği; kontrol grubundaki çocukların (S-W=.022, p<.05) verilerinin ise normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde ise kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. WKET4 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.001, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.000, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.022, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Bu grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. WKET5 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.124, p>.05) ve kontrol grubundaki
58
çocukların (S-W=.064, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği; mağdur çocukların (S-W=.029, p<.05) verilerinin ise normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde ise mağdur grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. WKET6 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.784, p>.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.088, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği; mağdur çocukların (S-W=.026, p<.05) verilerinin ise normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde ise mağdur grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. WKET8 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.659, p>.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.185, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği; mağdur çocukların (S-W=.021, p<.05) verilerinin ise normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde ise mağdur grubundaki çocukların verilerini -1,5 ile +1,5 değerleri arasında kaldığı görülmüĢtür. WKET9 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.002, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.002, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.000, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Bu grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. WKET11 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.163, p>.05), mağdur çocukların (S-W=.359, p>.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.173, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. WKET12 puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.000, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.000, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Bu grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde mağdur çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların WKET3 puanlarının farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermediği bulunmuĢtur (F(2,82)=2.44, p=.094). Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların WKET5 puanlarının farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=11.90, p=.000, Ƞ2=.22). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, suça sürüklenen çocukların WKET5
59
puanlarının (Ort=28.47, Ss=13.32) mağdur çocukların puanları (Ort=19.97, Ss= 8.83) ile kontrol grubundaki çocukların puanlarından (Ort=14.88 Ss=8.24) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Mağdur çocuklar ile kontrol grubundaki çocukların testten aldıkları puanlar arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05). Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların WKET8 puanlarının farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=13.48, p=.000, Ƞ2=.24). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, suça sürüklenen çocukların WKET8 puanlarının (Ort=21.18, Ss=7.68) mağdur çocukların puanları (Ort=15.37, Ss= 4.93) ile kontrol grubundaki çocukların puanlarından (Ort=12.95 Ss=5.19) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Mağdur çocuklar ile kontrol grubundaki çocukların testten aldıkları puanlar arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05). WKET11 puanlarının farkının belirlenmesi amacıyla yapılan varyans analizine göre, çocukların elde ettiği puanların bulundukları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösterdiği bulunmuĢtur (F(2,82)=14.39, p=.000, Ƞ2=.26). Hangi grupların birbirlerinden ne yönde farklılaĢtığını tespit etmek için yapılan analizlerde, kontrol grubundaki çocukların WKET11 puanlarının (Ort=70.12, Ss=13.92) suça sürüklenen çocukların puanları (Ort=49.25, Ss= 14.98) ile mağdur çocukların puanlarından (Ort=59.46 Ss=14.14) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Ayrıca mağdur çocukların WKET11 puanlarının (Ort=59.46 Ss=14.14) suça sürüklenen çocukların puanlarından (Ort=49.25, Ss= 14.98) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların WKET1, WKET4, WKET9 ve WKET12 verileri arasındaki farkın belirlenmesi amacıyla yapılan nonparametrik analizlere göre; WKET1 [X2(2, N=85)=17.43, p=.000)], WKET4 [X2(2, N=85)=20.92, p=.000)] ve WKET9 [X2(2, N=85)=11.36, p=.003)] puanlarına göre gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu; WKET12 [X2(2, N=85)=4.16, p=.125)] puanlarına göre ise anlamlı bir fark olmadığı bulunmuĢtur. WKET1 puanı açısından hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; kontrol grubundaki çocukların WKET1 puanının, suça sürüklenen çocuklara (U=151.00, z= -3.98, p=.000) ve mağdur çocuklara (U=211.00, z= -2.83, p=.005) göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların WKET1 puanları arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05). WKET4 puanı açısından hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; kontrol grubundaki çocukların WKET4 puanının, suça sürüklenen çocuklara (U=146.50, z=-4.33, p=.000) ve mağdur çocuklara
60
(U=237.50, z= -2.85, p=.004) göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Ayrıca mağdur çocukların WKET4 puanının, suça sürüklenen çocuklara (U=293.00 z=-2.45, p=.014) göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. WKET9 puanı açısından hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; kontrol grubundaki çocukların WKET9 puanının, suça sürüklenen çocuklara (U=207.00, z= -2.87, p=.004) ve mağdur çocuklara (U=196.50, z= -3.05, p=.002) göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların WKET9 puanları arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05).
Tablo 3.8 Grupların Wisconsin Kart EĢleme Testine ĠliĢkin Verileri
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol Grubu
F/X2
p
Ort Ss
Ort Ss
Ort Ss
WKET1 120.60 13.33 114.97 16.95 99.16 21.03 X2= 17.43 .000
WKET3 72.30 8.62 77.13 8.93 74.39 8.89 F= 2.44 .094
WKET4 4.27 1.41 5.13 1.11 5.84 .47 F= 12.46 .000
WKET5 28.47 13.32 19.97 8.83 14.88 8.24 F= 11.90 .000
WKET8 21.18 7.68 15.37 4.93 12.95 5.19 F= 13.48 .000
WKET9 18.67 8.88 18.33 8.06 12.48 3.95 X2= 11.36 .003
WKET11 49.25 14.98 59.46 14.14 70.12 13.92 F= 14.38 .000
WKET12 1.07 1.05 1.13 1.50 0.48 .65 X2= 04.16 .125
3.7. Dot Probe Görevine ĠliĢkin Analizler
Suça sürüklenen çocuklar, mağdur çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların Dot Probe Görevine ait toplam tepki süresi, görevdeki doğru cevap puanları ile deneme1 (negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta solda), deneme2 (negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta sağda), deneme3 (negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta sağda) ve
61
deneme4 (negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta solda) sürelerine iliĢkin veriler analiz edilmiĢtir.
Bu amaçla öncelikle grupların bu alt testlere göre normallik dağılımları analiz edilmiĢtir. Toplam tepki süresinin gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.000, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.007, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde suça sürüklenen ve mağdur çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. Doğru cevap puanlarının gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.018, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.000, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde suça sürüklenen ve kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. Deneme sürelerinin gruplara göre normallik dağılımları incelendiğinde, deneme1 puanında; suça sürüklenen çocukların (S-W=.190, p>.05) ve mağdur çocukların (S-W=.112, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği ancak kontrol grubundaki çocukların (S-W=.004, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. Deneme2 puanında; suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği ancak mağdur çocukların (S-W=.173, p>.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.581, p>.05) verilerinin normal dağılım gösterdiği bulunmuĢtur. Çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde suça sürüklenen çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. Deneme3 puanında; suça sürüklenen çocukların (S-W=.047, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.033, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.040, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde, kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür. Deneme4 puanında ise; suça sürüklenen çocukların (S-W=.000, p<.05), mağdur çocukların (S-W=.007, p<.05) ve kontrol grubundaki çocukların (S-W=.019, p<.05) verilerinin normal dağılım göstermediği bulunmuĢtur. Grupların çarpıklık ve basıklık değerleri incelendiğinde, suça sürüklenen çocuklar ile kontrol grubundaki çocukların verilerinin -1,5 ile +1,5 değerleri dıĢında kaldığı görülmüĢtür.
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların görevdeki toplam tepki süresi ve doğru cevap puanları arasındaki farkın belirlenmesi amacıyla yapılan nonparametrik analizlere göre; toplam tepki süresi [X2(2, N=85)=6.28, p=.043)] ve doğru cevap puanlarına
62
[X2(2, N=85)=19.03, p=.000)] göre gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu bulunmuĢtur. Toplam tepki süresi açısından hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; kontrol grubundaki çocukların toplam tepki süresinin mağdur çocuklara (U=238.00, z= -2.32, p=.021) göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ve mağdur çocuklar ile suça sürüklenen çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların toplam tepki süreleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05). Doğru cevap puanları açısından hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; kontrol grubundaki çocukların doğru cevap puanlarının, suça sürüklenen çocuklara (U=133.50, z= -4.19, p=.000) ve mağdur çocuklara (U=189.50, z= -3.23, p=.001) göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların doğru cevap puanları arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05).
Tablo 3.9 Grupların Dot Probe Görevine ĠliĢkin Doğru Cevap Puanları ve Toplam Tepki Süresi
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol Grubu
F/X2
p
Ort Ss
Ort Ss
Ort Ss
Doğru
Cevap Puanı 64.97 2.31 65.67 1.52 66.80 1.47 X2= 19.03 .000
Top. Tepki
Süresi (ms.) 178751.73 29254.94 203999.30 73003.56 168801.32 30685.67 X2= 6.28 .043
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların görevdeki deneme süreleri arasındaki farkın belirlenmesi amacıyla yapılan nonparametrik analizlere göre Deneme1 süresi [X2(2, N=85)=24.59, p=.000)], Deneme2 süresi [X2(2, N=85)=8.46, p=.015)] ve Deneme3 süresine [X2(2, N=85)=21.86, p=.000)] göre gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu bulunmuĢtur. Deneme4 süresine [X2(2, N=85)=3.15, p=.207)] göre ise gruplar arasında anlamlı bir farkın olmadığı bulunmuĢtur. Deneme1 süresi açısından hangi gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğunu belirlemek için yapılan analizler sonucunda; kontrol grubundaki çocukların Deneme1 süresinin, suça sürüklenen çocuklara (U=113.00, z= -4.43, p=.000) ve
63
mağdur çocuklara (U=123.50, z= -4.25, p=.000) göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Deneme2 süresi bakımından, kontrol grubundaki çocukların Deneme2 süresinin, suça sürüklenen çocuklara (U=205.00, z= -2.87, p=.004) ve mağdur çocuklara (U=246.00, z= -2.18, p=.029) göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Deneme3 süresi bakımından, kontrol grubundaki çocukların Deneme3 süresinin, suça sürüklenen çocuklara (U=110.00, z= -4.48, p=.000) ve mağdur çocuklara (U=176.00, z= -3.36, p=.001) göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların Deneme1, Deneme2 ve Deneme3 süreleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p>.05).
Tablo 3.10 Grupların Dot Probe Görevine İlişkin Deneme Süreleri
Suça Sürüklenen Çocuklar
Mağdur Çocuklar
Kontrol Grubu
F/X2
p
Ort Ss
Ort Ss
Ort Ss
Deneme1 13285.70 1327.86 13190.23 1386.10 11804.88 556.95 X2= 24.59 .000
Deneme2 12480.17 963.62 12448.73 1068.06 11830.68 543.66 X2= 8.46 .015
Deneme3 13560.07 1520.02 13041.00 1461.08 11825.56 574.81 X2= 21.86 .000
Deneme4 12298.83 1039.90 12344.37 1308.83 11782.44 578.92 X2= 3.15 .207
64
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TARTIġMA
Çocukların son yıllarda giderek artan bir oranda “suça sürüklenen çocuk” ve “mağdur çocuk” sıfatıyla ceza adalet sistemine dahil olması pek çok açıdan ciddi bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. TÜĠK verileri incelendiğinde 2020 yılında güvenlik birimlerine suça sürüklenme nedeniyle 132 bin 943 çocuğun; mağduriyet nedeniyle ise 207 bin 999 çocuğun getirildiği, bu sayıların bir önceki yıla göre sırayla yaklaĢık %16 ve %22 oranında arttığı görülmektedir. Literatür incelendiğinde çocukluk ve ergenlik dönemlerini belirli geliĢim basamaklarını izleyerek suçtan ve mağduriyetten uzak bir Ģekilde sürdürmesi hedeflenen çocukların hangi sebeplerle veya hangi faktörlere bağlı olarak SSÇ ya da mağdur olabileceğine iliĢkin çeĢitli çalıĢmaların yapıldığı görülmektedir. Zira bu durumu önlemeye yönelik atılacak adımların temeli risk faktörlerini doğru Ģekilde belirlemekten geçmektedir. Yapılan bir sistematik analize göre, literatürde çocuk suçluluğu ve kural dıĢı davranıĢ kavramlarıyla ilgili toplam 8926 adet tez, makale veya projeden oluĢan çalıĢmanın bulunduğu ortaya konmuĢtur (DuruĢan, 2021). Diğer bir çalıĢmada ise ülkemizde mağdur çocuklarla ilgili yapılan çalıĢmaların bibliyografik analizi yapılmıĢ ve 1980-2018 yılları arasında mağdur çocuklarla ilgili toplam 597 çalıĢmanın olduğu, bu çalıĢmaların 64‟ünün suç mağduru çocuklar hakkında olduğu görülmüĢtür (Aslan, 2019). Bu açıdan suça sürüklenen çocuklara kıyasla herhangi bir suçun mağduru olan çocuklara iliĢkin yapılan çalıĢmaların daha az olduğu, çocuk mağduriyeti konusunda çoğunlukla çocuğun ihmal ve istismarı konusunun üzerinde durulduğu söylenebilir.
Bu tez çalıĢmasında ise Antalya ilinde yaĢayan 12 - 18 yaĢ arasındaki suça sürüklenen çocuklar, suç mağduru çocuklar ve suça sürüklenme ile mağduriyet öyküsü bulunmayan çocukların nöropsikolojik özelliklerinin yürütücü iĢlevleri ile dikkat yanlılığı üzerinden değerlendirilerek birbirleriyle karĢılaĢtırılması amaçlanmıĢtır. Mevcut çalıĢmada öncelikle sosyodemografik bilgileri alınan çocukların yürütücü iĢlevleri; çalıĢma belleği, soyut düĢünme, kurulumu değiĢtirme ve zihinsel esneklik bağlamında WKET; bilgi iĢleme hızı, inhibisyon kontrolü, bozucu etkiye karĢı koyabilme hızı ve dikkat süreçleri bağlamında Stroop Testi TBAG Formu; analitik irdeleme, problem çözme, düzenli düĢünme ve soyutlama bağlamında RSPM; dürtüselliğin değerlendirilmesi bağlamında Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu; planlama becerisi bağlamında Ġ5KPT ile ölçülürken dikkat yanlılıkları ise Dot-Probe Göreviyle tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Ġlgili literatür incelendiğinde bahsi geçen ölçüm
65
teknikleri kullanılarak suça sürüklenen, suç mağduru ve kontrol grubundaki çocukların yürütücü iĢlev becerilerinin ve dikkat yanlılıklarının karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır.
4.1. Nöropsikolojik Özelliklerin ve Dikkat Yanlılığının Değerlendirilmesi
Suça sürüklenen, mağdur ve kontrol grubundaki çocukların dürtüsellik düzeylerinin belirlenmesi ve karĢılaĢtırılması amacıyla uygulanan Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu sonucuna göre gruplar arasında anlamlı bir farkın olduğu tespit edilmiĢtir. Buna göre suça sürüklenen çocukların toplam dürtüsellik puanlarının mağdur çocuklara ve kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Dürtüsellik kavramı, sabırsızlık, dikkatsizlik, risk alma, heyecan ve zevk arayıĢı, zarar görme duygusunun hafife indirgenmesi ve dıĢa dönüklük olarak kendini göstermektedir (Yazıcı ve Yazıcı, 2010). Dürtüselliğin saldırganlık ile iliĢkisinin olduğu (Stanford ve ark., 2005), bunun dıĢında ayrıca plan yapamama ve engellenmeye yönelik toleransın düĢük oluĢunu da yansıttığı bulunmuĢtur (Oquendo ve Mann, 2000). Dürtüselliği yüksek olan çocuk ve ergenlerin dürtülerini denetleme konusunda ihtiyaç duyduğu desteği almadığı durumlarda hukuki ve toplumsal kurallara uymakta zorlanarak suça sürüklenmeye yatkın hale geldiği söylenebilir. Ayrıca ergenlerin dürtülerini denetleme becerisiyle davranıĢlarını yönlendirebilme yeteneğinin iliĢkili olduğu ifade edilmiĢtir (Soysal, 2015). Dürtüsellik puanı yüksek olan çocukların davranıĢlarını yönlendirme becerilerinin azalmıĢ olabileceği ve buna bağlı olarak suça sürüklenebildiği düĢünülmektedir. Hırsızlık suçu iddiasıyla 12-18 yaĢ arasındaki erkek ergenlerle gerçekleĢtirilen çalıĢmada, suça sürüklenen çocukların kontrol grubuna göre Barratt Dürtüsellik Ölçeğinden anlamlı olarak daha yüksek puan aldıkları bulunmuĢtur (ġenses ve ark., 2014). Tüm bu veriler doğrultusunda çalıĢma bulgusunun literatüre uygun olduğu görülmekle, suça sürüklenmede dürtüselliğin önemli bir etken olduğu görülmüĢtür.
Grupların RSPM testindeki performansları karĢılaĢtırıldığında kontrol grubundaki çocukların testten aldıkları puanın, suça sürüklenen ve mağdur çocukların puanına göre anlamlı ölçüde yüksek olduğu bulunmuĢtur. Buna göre kontrol grubunun analitik irdeleme, problem çözme, düzenli düĢünme ve soyutlama becerilerinin çalıĢmaya katılan suça sürüklenen ve mağdur çocuklardan daha iyi düzeyde olduğu söylenebilir. RSPM puanına göre suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocuklar arasında anlamlı bir farkın olmadığı görülmüĢtür. Literatüre bakıldığında ceza yargılamasına ssç ya da mağdur sıfatıyla dahil olmuĢ çocuklar ile hiç dahil olmamıĢ çocukların RSPM kullanılarak karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Bu çalıĢmada, RSPM testinin uygulaması esnasında katılımcının
66
testi tamamlama motivasyonunun yüksek olması ile teste yoğunlaĢabilme becerisinin testten alınan puan üzerinde etkisinin olabileceği gözlenmiĢtir. Mağdur çocuklara bu testin dahil oldukları yargılamaya iliĢkin bir duruĢma öncesinde ya da sonrasında uygulanmasının teste yoğunlaĢmalarında sorun teĢkil etmiĢ olabileceği değerlendirilmektedir. Diğer bir taraftan suç mağduru çocukların suçun niteliğine göre yürütücü iĢlevlerinde bozulmalar meydana gelmiĢ olabileceği söylenebilir. ÇalıĢmada mağdur çocukların %40‟ının (n=12) cinsel istismar suçu mağduru olduğu bulunmuĢtur. Cinsel istismar mağduru çocuklarda %30-50 oranında rastlanan TSSB‟nin en sık görülen ruhsal bozukluk olduğu ifade edilmektedir (Öztop ve Özel-Özcan, 2010). Literatür incelendiğinde TSSB semptomlarının yürütücü iĢlev performansı üzerinde etkili olabileceğine iliĢkin araĢtırmalar bulunmaktadır. Bu çalıĢmadaki mağdur çocukların travma sonrası stres bozukluğu geliĢtirip geliĢtirmediği, geliĢtirmiĢ ise de tanı alıp almadığı bilinmemektedir. Yapılan bir çalıĢmada, yürütücü iĢlevlerdeki bozulmanın TSSB tanısı almıĢ olmaktan bağımsız bir Ģekilde travmanın kendisinden kaynaklandığı, bu sebeple TSSB tanısı bulunan veya bulunmayan tüm travma mağdurlarında benzer nörobiliĢsel bozuklukların ortaya çıktığı bulunmuĢtur (Barrera ve ark., 2013).
ÇalıĢmaya katılan çocukların Stroop Testi TBAG Formundaki performansları; bozucu etkiye direncin ölçüldüğü 5. bölümdeki süre, hata ve düzeltme puanları ile 5. bölüm ile yüksek korelasyona sahip olan fark 3 puanları (KarakaĢ ve ark., 1999) üzerinden değerlendirilmiĢtir. Buna göre, Stroop Testi 5. bölüme ait süre, hata ve düzeltme puanları ile fark 3 puanları arasında gruplar arasında anlamlı bir farklılığın olduğu bulunmuĢtur. Aradaki fark incelendiğinde ise bu puanların tümünde suça sürüklenen ve mağdur çocukların performanslarının kontrol grubundaki çocuklara göre daha kötü olduğu bulunmuĢtur. Suça sürüklenen ve mağdur çocuklar arasında bulunan mağdur çocukların lehine olan farkın ise anlamlı olmadığı bulgusu ortaya çıkmıĢtır. Stroop interferansı, iki uyaranın olduğu durumlarda dikkatin istenen uyarana yönlendirilmesi gibi frontal bölge iĢlevleriyle iliĢkilidir (Freeman ve Beck, 2000). Buna göre, olgu gruplarının dikkatlerini istenen uyarana yönlendirme becerilerinde bozulma olduğu anlaĢılmaktadır. Bu sonuç RSPM testi sonucu elde edilen bulgularla tutarlılık göstermektedir. Literatürde de benzer bulguların olduğu görülmektedir. Ketleme diğer adıyla inhibisyon kontrolü içerden gelen yatkınlığa ve dıĢardan gelen uyaranlara karĢı bireyin dikkatini, davranıĢını, düĢüncelerini ve duygularını kontrol edebilmesi ve daha uygun/gerekli davranıĢı sergileyebilme becerisidir (Diamond 2013). Yapılan bir gözden geçirme çalıĢmasında, çocukluk döneminde olumsuz muameleye uğramıĢ olma durumu neticesinde en sık raporlanan ve en Ģiddetli olan bozukluğun yürütücü iĢlevlerdeki bozukluklar olduğu; olumsuz muameleye maruz kalmıĢ çocukların kontrol
67
grubuna kıyasla farklı bir biliĢsel kontrol sistemine sahip olduğu; inhibisyon kontrolü ve çalıĢma belleği gibi özkontrolle iliĢkili iki önemli iĢlevin değerlendirilmesi sonucunda olumsuz muameleye maruz kalmıĢ olan grubun kontrol grubuna kıyasla daha düĢük performans skorları elde ettiği belirtilmiĢtir (Kavanaugh ve ark., 2016). Hırsızlık suçu iddiasıyla 12-18 yaĢ arasındaki erkek ergenlerle gerçekleĢtirilen çalıĢmada, dürtüsellik puanlarının yanısıra suça sürüklenen çocukların kontrol grubuna göre Stroop Testindeki 5. bölümü anlamlı olarak daha uzun sürede tamamladıkları ortaya konmuĢtur (ġenses ve ark., 2014). Bu çalıĢmaya göre uyuĢturucu madde kullanma alıĢkanlığının çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur. UyuĢturucu madde kullanımının inhibisyon kontrolü becerisini bozduğuna dair çeĢitli araĢtırmalar bulunmaktadır. Madde kullanımı olan ergenlerin Stroop testi performanslarının değerlendirildiği çalıĢmalara göre madde kullanan katılımcıların daha kötü düzeyde Stroop testi performansı gösterdiği bulunmuĢtur (Cardinal ve ark., 2006; Hagen ve ark, 2016). Ayrıca bu çalıĢmada ebeveynlerin gelir düzeylerinin çocukların suça sürüklenen, mağdur ya da kontrol grubunda bulunma durumunu anlamlı olarak farklılaĢtırdığı bulunmuĢtur. Literatüre bakıldığında sosyoekonomik düzeyin dikkate iliĢkin beceriler kapsamında incelendiği çocuk ve ergenlerle yapılan pek çok çalıĢmanın olduğu görülmektedir. Stevens ve arkadaĢlarının (2009) yaptığı bir çalıĢmaya göre düĢük sosyoekonomik düzeydeki çocukların baskın tepkileri durdurma ve bilgileri filtreleme gibi dikkate iliĢkin iĢlevlerde eksiklik yaĢadığı gösterilmiĢtir. Bu bulgular doğrultusunda Stroop Testine iliĢkin bulguların literatürle tutarlı olduğu görülmektedir.
Olgu grupları ile kontrol grubundaki çocukların çalıĢma belleği, soyut düĢünme, kurulumu değiĢtirme ve zihinsel esneklik becerilerinin incelenmesi amacıyla WKET‟in WKET1 (Toplam tepki sayısı), WKET3 (Toplam doğru sayısı), WKET4 (Tamamlanan kategori sayısı), WKET5 (Toplam perseveratif tepki sayısı), WKET8 (Perseveratif hata yüzdesi), WKET9 (Ġlk kategoriyi tamamlamada kullanılan tepki sayısı), WKET11 (Kavramsal düzey tepki yüzdesi) ve WKET12 (Kurulumu sürdürmede baĢarısızlık) puanları analiz edilmiĢtir. Buna göre gruplar arasında WKET3 ve WKET12 puanları açısından anlamlı bir fark bulunamamıĢtır. WKET1, WKET4, WKET5, WKET8, WKET9 ve WKET11 puanları açısından ise gruplar arasında anlamlı bir farklılığın olduğu; suça sürüklenen çocukların toplam tepki sayısı (WKET1), perseveratif tepki sayısı (WKET5), perseveratif hata yüzdesi (WKET8), ilk kategoriyi tamamlamada kullanılan tepki sayısı puanlarında kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek puan aldığı, kontrol grubunun ise tamamlanan kategori sayısı (WKET4) ve kavramsal düzey tepki yüzdesi (WKET11) puanlarında suça sürüklenen
68
çocuklardan anlamlı olarak daha yüksek puan aldığı bulunmuĢtur. Yürütücü iĢlevler ve çalıĢma belleği kapasitesi arasında çok güçlü bir korelasyonun bulunduğu bildirilmiĢtir (Mccabe ve ark., 2010). ÇalıĢma belleği kapasitesi gelen bilgiyi koruyabilme yeteneğiyle birlikte akıcı zekanın gereksiz bilgileri devre dıĢı bırakabilme yeteneğine de sahiptir (Engle, 2002). Zira çalıĢma belleği ve ketleme/inhibisyon kontrolü birbirini destekleyerek çalıĢmaktadır (Diamond, 2013). Buna göre suça sürüklenen çocukların diğer gruptaki çocuklara kıyasla çalıĢma belleğinde bozulmalar olduğu ifade edilebilir. Ayrıca WKET performansının kuralları öğrenme hakkında da bilgi sunduğu yönünde görüĢ bulunmaktadır (Perrine, 1992). Dolayısıyla suça sürüklenen çocukların kurallara uymakta zorlanmasının yanısıra toplumsal ve hukuki anlamda kuralları öğrenmede güçlük çektiği söylenebilir. Bu çalıĢmadaki mağdur çocukların ise toplam tepki sayısı (WKET1) ile tamamlanan kategori sayısı (WKET4) puanlarında kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düĢük puana sahip olduğu; ilk kategoriyi tamamlamada kullanılan tepki sayısı (WKET9) puanında ise kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek puan aldıkları bulunmuĢtur. TSSB tanısı alan çocuklar ve eĢleĢtirilmiĢ sağlıklı kontrol grubundaki çocuklarla yapılan bir çalıĢmada olgu grubunda bulunan çocukların tamamlanan kategori (WKET4) ve perseveratif hata sayısı (WKET6) puanları yönünden kontrol grubundan anlamlı ölçüde düĢük performans sergilediği bulunmuĢtur (Beers ve De Bellis, 2002). Bu çalıĢmadaki mağdur çocukların TSSB tanısı alıp almadığı bilinmemekle birlikte travmanın kendisinin yürütücü iĢlevlerde bozulmaya yol açtığı bulgusu dikkate alındığında (Barrera ve ark., 2013) Beers ve De Bellis‟in çalıĢma bulgusunun bu çalıĢmadaki bulgularla tutarlı olduğu söylenebilir. Bu çalıĢmada suça sürüklenen çocukların perseveratif tepki sayısı (WKET5) ve perseveratif hata yüzdesinin (WKET8) kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek olduğu bulunmuĢtur. Stroop Testinden farklı olarak WKET‟teki ketleme, katılımcının perseverasyon göstermesi yani sözel geribildirime karĢın davranıĢa ısrarcı olarak devam etmesidir (KarakaĢ, 2004). Yapılan bir çalıĢmada, WKET perseverasyon puanları yüksek olan çocukların saldırgan davranıĢlarını kontrol etme becerilerinin düĢük olduğu bulgusu ortaya konmuĢtur. Bu bulgu, fazla perseverasyon gösteren çocukların uygunsuz davranıĢları bastırmada zorlanarak Ģiddet davranıĢlarının engellenmesinde yeterli olmadıkları Ģeklinde açıklanmıĢtır (Kramer ve ark., 2011). Literatürdeki bulguların bu çalıĢmayla tutarlı olduğu söylenebilir.
Planlama becerisini değerlendirmek amacıyla Cinan (2015) tarafından Londra Kulesi ve Hampshire Ağaç Testinden esinlenerek geliĢtirilen Ġ5KPT‟ye ait puan, hareket fazlası, toplam çözme süresi ve toplam ilk hareket süresine iliĢkin gruplara ait veriler analiz edilmiĢtir. Bulgular incelendiğinde tüm boyutlar açısından anlamlı bir farkın olduğu
69
görülmüĢtür. Buna göre, kontrol grubunun testten aldıkları puanların suça sürüklenen çocukların puanları ile mağdur çocukların anlamlı olarak daha yüksek olduğu; hareket fazlalığı, toplam çözme süresi ve toplam ilk hareket süresinin ise kontrol grubuna göre mağdur çocuklarda anlamlı olarak daha yüksek olduğu; suça sürüklenen çocuklarda ise anlamlı olarak mağdur çocuklardan daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Buna göre mağdur çocukların ve suça sürüklenen çocukların planlama becerilerinde bozukluk olduğu, bu bozukluğun suça sürüklenen çocuklarda en fazla olduğu yorumu yapılabilir. Literatüre bakıldığında suça sürüklenen ve suç mağduru çocukların Ġ5KPT ile değerlendirildiği bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Genel olarak kule testleri incelendiğinde, değerlendirilmesi amaçlanan planlama becerisinin sınırlı bir zaman çizelgesini kapsadığı belirtilirken problem çözme becerisinin ise geçmiĢ, gelecek ve Ģimdiki zamanı kapsayan geniĢ bir zaman çizelgesini kapsadığı görüĢü ortaya konmuĢtur (Tunstall, 1999). Bu çalıĢmadaki suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların da planlama ve problem çözme becerilerinde bozukluk olduğu ifade edilebilir. Rosser ve arkadaĢları (2005) tarafından yapılan çalıĢmada, eroin madde bağımlılığı bulunan ergenlerin frontal lob iĢlevlerini ölçen bir görev olan Hanoi Kuleleri performansı, sağlıklı kontrol grubuyla kıyaslanmıĢ; elde edilen bulgulara göre, eroin madde bağımlısı olan ergenlerin görevleri tamamlarken daha çok hamle sayısı yaptığı, öte yandan görevleri sağlıklı kontrollere göre daha kısa bir sürede tamamlandığı bulunmuĢtur. Madde bağımlılığı olan bireylerin testi daha kısa sürede tamamlaması bu çalıĢmadaki bulguyla çeliĢmektedir. Ancak buradaki çeliĢkinin Hanoi Kuleleri testinin yönergesinde bulunan hem az süre hem de az hareket ifadesinden olabileceği düĢünülmektedir. Zira Ġ5KPT‟deki yönergeye göre katılımcıların yalnızca daha az hareket yapması gerektiği bilgisi sunulmaktadır. Ayrıca planlama becerisini ölçen kule testlerinde hedefe yakın görünen ancak yapıldığı takdirde hamle sayısını arttırarak doğru çözüme ulaĢılmasını engelleyecek hareketlerin yapılmasına yönelik güçlü bir eğilim oluĢtuğunda; bu hareketlerin ketlenmesi ve uzaklaĢtırıcı bir hamlenin yapılması baĢarılı sonuç için gerekli olabilmektedir. Bunun gibi “problem çözücü anahtar hareketler” hakkında yapılan değerlendirmeler kule testlerindeki ketleme iĢlevini de ortaya koymaktadır (Cinan, 2015). Bu çalıĢmada görülen suça sürüklenen ve mağdur çocukların planlama ve problem çözme becerilerindeki bozulmanın, ketleme iĢlevleri açısından da bozulmayı yordadığı; bu açıdan Ġ5KPT bulgularının Stroop Testi bulgularıyla tutarlı olduğu değerlendirilebilir.
Suça sürüklenen çocuklar, suç mağduru çocuklar ve kontrol grubundaki çocukların dikkat yanlılıklarının değerlendirilmesi amacıyla çocuklara olumlu ve olumsuz resim uyaranların bulunduğu Dot-Probe Görevi uygulanmıĢtır. Buna göre, toplam tepki süresi ve
70
doğru cevap puanlarına göre gruplar arasında anlamlı bir fark olduğu bulunmuĢtur. Kontrol grubundaki çocukların toplam tepki süresinin mağdur çocuklara göre anlamlı olarak daha düĢük olduğu; doğru cevap puanlarının ise suça sürüklenen çocuklara ve mağdur çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuĢtur. Buna göre mağdur çocukların biliĢsel iĢlevlerinde kontrol grubuna göre bir farklılaĢma olduğu söylenebilir. Doğru cevap puanları açısından ise literatür incelendiğinde, görevdeki yanlıĢ cevapların dikkat ve konsantrasyondaki azalma ile dürtüsel tepki stillerinin fazlalığı faktörleriyle iliĢkilendirildiği görülmüĢtür (Eggers ve ark., 2013). Bu bulgunun bu çalıĢmadaki bulguyla tutarlı olduğu, suça sürüklenen çocuklar ve mağdur çocukların doğru cevaplarının daha az olmasıyla bu çocukların dikkat ve konsantrasyonunda bozulma ve daha çok dürtüsel tepki stillerini kullanmalarıyla iliĢkili olduğu Ģeklinde yorumlanabilir.
Dot-Probe Görevi kapsamında gruplardaki çocukların deneme1 (negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta solda), deneme2 (negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta sağda), deneme3 (negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta sağda) ve deneme4 (negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta solda) süreleri de incelenmiĢtir. Buna göre gruplar arasında deneme1, deneme2 ve deneme3 sürelerine göre anlamlı bir farklılığın olduğu; kontrol grubunun deneme1, deneme2 ve deneme3 sürelerinin suça sürüklenen çocuklar ve mağdur çocuklardan anlamlı olarak daha düĢük olduğu görülmüĢtür. Ancak deneme4 süresi açısından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıĢtır. Gruplar arasında noktanın ve negatif uyaranın aynı konumda olduğu iki denemeye bakıldığında; negatif görsel uyaranın konumu sağda, nokta sağda koĢulunda (deneme2 süresi) farklılık bulunurken negatif görsel uyaranın konumu solda, nokta solda koĢulunda (deneme4 süresi) farklılık bulunmamıĢ olmasının, katılımcıların baskın olarak sağ ya da sol el kullanma durumuyla iliĢkili olabileceği düĢünülmüĢtür. Dot-Probe görevinde katılımcıların duygusal uyaranı yani negatif görseli inhibe ederek çalıĢmayı sürdürmesi gerekmektedir. Bu çalıĢmada ise nokta konumu ile negatif görsel uyaranın konumunun zıt olduğu durumlarda; suça sürüklenen çocuklar ve mağdur çocukların tepki sürelerinin, kontrol grubundaki çocuklardan anlamlı olarak uzadığı bulunmuĢtur. Bu bulgu, suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocukların negatif duygusal uyaranı ketleyerek göreve devam etme becerilerinin kontrol grubundaki çocuklara göre daha yetersiz olduğunu göstermektedir. Dalgleish ve arkadaĢlarının (2001) yaptığı çalıĢmada, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı almıĢ 9-17 yaĢ arasındaki çocuklardan oluĢan çalıĢma grubunun tanı almamıĢ kontrollere göre sosyal tehlike barındıran uyaranlara karĢı seçici olarak daha fazla dikkatlerini yönelttikleri, depresyonla iliĢkili uyaranlardan ise dikkatlerini kaçırdıkları ve bu kaçınmanın yaĢla birlikte azaldığı gösterilmiĢtir.
71
SONUÇ
Yürütücü iĢlev fonksiyonları ve dikkat yanlılığı açısından suça sürüklenen çocukların, mağdur çocuklar ve hiçbir adli olaya karıĢmamıĢ olan çocuklara göre farklılık gösterip göstermediği değerlendirilen bu çalıĢmada; suça sürüklenen çocukların Barratt Dürtüsellik Ölçeğinden aldıkları puanın mağdur çocuklara ve kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu, yürütücü iĢlevleri değerlendiren diğer araçlar Raven Progresif Matrisler Testi, Wisconsin Kart EĢleme Testi, Stroop Testi TBAG Formu ve Ġstanbul 5 Küp Planlama Testi skorlarına göre kontrol grubunun suça sürüklenen ve mağdur çocuklara göre anlamlı olarak daha iyi performans gösterdikleri bulunmuĢtur. Ayrıca Dot - Probe görevi performanslarına göre kontrol grubundaki çocukların, suça sürüklenen ve mağdur çocuklara göre olumsuz uyaranlara daha az dikkat yanlılığı sergilediği bulunmuĢtur. Son olarak, kontrol grubunun yürütücü iĢlev becerilerinin, suça sürüklenen çocuk grubu ve mağdur çocuk grubuna göre daha iyi olduğu tespit edilmiĢtir.
ÇalıĢmadaki sınırlılıklar incelendiğinde öncelikle katılımcı sayısının az olması göze çarpmaktadır. Bu çalıĢmadaki uygulamaların yoğun olması ve uzun sürmesi nedeniyle çalıĢmaya katılım konusundaki motivasyon az olmuĢtur. Diğer bir sınırlılık ise gruplardaki cinsiyet dağılımının eĢit olmamasıdır. Suça sürüklenen çocukların büyük çoğunluğunun erkek olması çalıĢmadaki gruplar arası cinsiyet dengesinin kurulmasını zorlaĢtırmıĢtır. Kullanılan ölçüm araçları suça sürüklenen çocuklar ile mağdur çocuklara adliye ortamında uygulanırken kontrol grubuna adliye haricindeki ortak bir mekanda uygulanmıĢ olması diğer bir sınırlılık olarak karĢımıza çıkmaktadır. Suça sürüklenen ve mağdur çocuklar ile adliye dıĢındaki herhangi bir mekanda görüĢme olanağı bulunmadığından bahsedilen Ģekilde bir yöntem uygulanmıĢtır. Diğer bir sınırlılık ise yürütücü iĢlevlerin Barratt Dürtüsellik Ölçeği Kısa Formu, Raven Standart Progresif Matrisler Testi, Stroop Testi TBAG Formu, Wisconsin Kart EĢleme Testi ve Ġstanbul 5 Küp Planlama Testi ile; dikkat yanlılığının ise Dot-Probe göreviyle ölçülmüĢ olmasıdır. Grupların yürütücü iĢlevleri ile dikkat yanlılığının değerlendirilmesinde diğer ölçüm araçları çalıĢmaya dahil edilememiĢtir. Ayrıca, çalıĢmanın kesitsel olması bu bulguların genellenebilirliğinde bir sınırlılık olarak ortaya çıktığından bu çalıĢmadaki bulguların boylamsal araĢtırmalardan elde edilecek bulgularla desteklenmesi gerektiği düĢünülmektedir. Son olarak, bu çalıĢmada suça sürüklenen çocuklar ve mağdur çocuklar açısından mükerrerlik durumuna göre bir ayrım yapılmamıĢ olduğundan gelecek çalıĢmalarda bu durumun gözetilmesinin önemli olduğu değerlendirilmektedir.
72
Suça sürüklenen ve suç mağduru olan çocukların sayısı ülkemizde her geçen gün artmaktadır. Bu artıĢın farkında olan araĢtırmacılar çocukları suça iten ve suç mağduru olmalarına iliĢkin nedenleri genellikle bireysel, ailesel ve çevresel nedenler üzerinden ele almıĢlardır. Suça sürüklenen çocukların nöropsikolojik özelliklerinin araĢtırıldığı çalıĢma sayısı ülkemizde oldukça kısıtlıdır. Ayrıca suça sürüklenen çocukların, mağdur çocuklar ile suça sürüklenme ve mağduriyet öyküsü olmayan çocukların yürütücü iĢlevleri ve dikkat yanlılığı açısından karĢılaĢtırıldığı herhangi bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Bu çalıĢmadan elde edilecek bulgular ile suça sürüklenen çocukların nöropsikolojik özelliklerinin değerlendirilmesinin çocuğun suça iliĢkin algısının ne yönde olduğuna dair ayrıntılı bir bilgi sunacağı düĢünülmektedir. Ayrıca yürütücü iĢlev fonksiyonlarının diğer gruplara kıyasla daha kötü olduğu saptanması halinde suça sürüklenen çocukların uygun koĢullarda rehabilite edilerek tekrar ceza yargılama sistemine dâhil olmalarının azaltılabileceği düĢünülmektedir. Mağdur çocuklar açısından ise; yaĢadıkları mağduriyetin çocukların biliĢsel süreçlerine yaptığı etki anlaĢılarak mağdur çocukların travma sonrası büyüme ve geliĢimlerine katkı sağlayacak ve tekrar mağduriyet yaĢamalarını önlemeye yönelik programların geliĢtirilmesine faydalı olabileceği değerlendirilmektedir.
Adli sisteme girmelerinin ardından suça sürüklenen çocuklar ile suç mağduru çocuklar hakkında 5395 sayılı ÇKK‟ye göre ihtiyaç duyulan konularda DanıĢmanlık, Eğitim, Bakım ve Sağlık Tedbiri kararları yetkili Çocuk Mahkemeleri tarafından verilmekte ve bu tedbirlere iliĢkin uygulamalar denetlenmektedir. Öncelikle bu denetim mekanizmasının ülke genelinde standartlaĢtırılmasının verilen tedbir kararlarının çocuklar açısından yararlı olması ve mükerrer suça sürüklenme ya da mağduriyetin azaltılması noktasında önemli olacağı düĢünülmektedir. Bahsi geçen tedbirler haricinde birtakım uygulamaların da suça sürüklenen ya da mağdur çocuklara faydalı olabileceği düĢünülmektedir. Özellikle suça sürüklenen çocukların toplumsal kuralları ve kültürel değerleri uygulamalı olarak öğrenebilmeleri, doğru rol modeller edinmeleri ve aynı zamanda sorumluluk bilinci kazanmaları için huzurevinde kalan bireyleri düzenli olarak ziyaret etmeleri ve birlikte zaman geçirmeleri sağlanabilir. Suça sürüklenen çocuklara sorumluluk bilinci kazandırması öngörülen diğer bir uygulama ise bu çocukların yetkili gözetiminde olmak üzere sokaktaki ya da barınaklardaki hayvanların bakımına katkı sağlamaları, gerekli koĢullara sahip olmaları halinde bu hayvanları sahiplenmeleridir. Bahsi geçen iki durumun sadece suça sürüklenen çocuklara değil daha geniĢ açıdan toplumsal faydaya hizmet etmesi beklenebilir. Hem suça sürüklenen hem de mağdur çocuklar bakımından faydalı olacağı düĢünülen diğer bir uygulama ise çocukların Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesindeki ilgi duydukları bireysel ya da takım oyunlarıyla ilgili
73
kurslara belirli protokoller kapsamında mahkeme aracılığıyla yönlendirilmesidir. Böylece çocukların Ģiddet davranıĢlarının kontrol altına alınabileceği, takiplerinin sürdürülebilir hale geleceği ve disiplin kazanmalarının sağlanabileceği düĢünülmektedir.
Uygulamalara bakıldığında gerekli önlem ve tedbirlerin genellikle olaylar öncesinde değil olaylar gerçekleĢtikten sonra alındığı ve uygulandığı göze çarpmaktadır. Bu durum herhangi bir sebeple çocukların suça sürüklenen çocuk ya da suç mağduru çocuk olarak adli sisteme dahil oldukları durumlarda da geçerli olabilmektedir. Henüz adli sisteme girmemiĢ ancak riskli grupta olduğu belirlenen çocuklar için birtakım uygulamaların gerçekleĢtirilmesinin bu çocukların adli sisteme dahil olma olasılığını azaltabileceği düĢünülmektedir. Bunlardan biri okul takip programlarıdır. Buna göre, boĢanma aĢamasında olan ebeveynlerin çocuklarının sınıf öğretmeni ve rehber öğretmeni boĢanma davasının devam ettiği mahkeme tarafından bilgilendirilebilir ve öğretmenlerden çocukta bu süreçte gözlemlenebilecek olumsuz davranıĢların takip edilmesi istenebilir. Çocukta olumsuz davranıĢların gözlenmesi halinde ilgili mahkemeye bilgi verilerek çocuk hakkında tedbir kararı verilmesi talep edilebilir. Böylece çocukta olası bir suça sürüklenme ya da mağduriyet öyküsünün önüne geçilebileceği düĢünülmektedir.
Sonuç olarak bu çalıĢmada, suça sürüklenen ve mağdur çocukların nöropsikolojik özellikleri ile dikkat yanlılıklarının kontrol grubuyla kıyaslanarak incelenmesinin gelecekte yürütülecek benzer çalıĢmalara fikir sağlaması yönünden önemli olduğu değerlendirilmektedir. Diğer çalıĢmalarda olduğu gibi bu çalıĢmada da üstte bahsedilen sınırlılıklar bulunmakta, bu sınırlılıkların farkında olarak daha kapsamlı çalıĢmaların yapılması beklenmektedir.
74
KAYNAKÇA
Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü. (2021). Adli Ġstatistikler.
https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/310520221416422021H%C4%B0ZMETE%C3%96ZELK%C4%B0TAP.pdf adresinden 05.11.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Adolphs, R. ve Tranel, D. (2004). Impaired judgments of sadness but not happiness following bilateral amygdala damage. Journal of Cognitive Neuroscience, 16(3), 453-462. doi:10.1162/089892904322926782
Akipek, J. G., Akıntürk, T. ve AteĢ, K. D. (2016). Türk medeni hukuku başlangıç hükümleri - Kişiler hukuku (Cilt I). Beta Yayınevi.
Aksel, ġ. ve Yılmaz Irmak, T. (2014). Gelişim psikolojisi bakış açısıyla çocuk suçluluğu (2.Baskı). Ege Üniversitesi Yayınları.
Akyüz, Y. (2011). Türk eğitim tarihi açısından “suçlu çocuk” kavramına bir bakıĢ ve ilk önemli araĢtırma. S. Hançerli, B. Sevinç, C. Gürer ve M. C. Öner (Ed.), Suça sürüklenen ve mağdur çocuklar (s. 54-59) içinde. Sabev Yayıncılık.
Alexander, G. E., DeLong, M. R. ve Strick, P. L. (1986). Parallel organization of functionally segregated circuits linking basal ganglia and cortex. Annual Review of Neuroscience, 9(1), 357-381.
Allman, J. M., Hakeem, A., Erwin, J. M., Nimchinsky, E. ve Hof, P. (2001). The anterior cingulate cortex: The evolution of an interface between emotion and cognition. Annals of the New York Academy of Sciences, 935(1), 107-117. https://doi.org/10.1111/j.1749-6632.2001.tb03476.x
Alvarez, J. A. ve Emory, E. (2006). Executive function and the frontal lobes: A meta-analytic review. Neuropsychology Review, 16(1), 17-42. https://doi.org/10.1007/s11065-006-9002-x
American Psychiatric Association (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5. Baskı). American Psychiatric Association. Anderson, P. J. ve Reidy, N. (2012). Assessing executive function in preschoolers. Neuropsychology Review, 22(4), 345-360. https://doi.org/10.1007/s11065-012-9220-3 Anderson, V., Spencer-Smith, M., Coleman, L., Anderson, P., Williams, J., Greenham, M., Leventer, R. J. ve Jacobs, R. (2010). Children‟s executive functions: Are they poorer after very early brain insult. Neuropsychologia, 48(7), 2041-2050. https://doi.org/10.1016/j.neuropsychologia.2010.03.025
75
Aslan, B. (2011). Ceza hukukunda yaş küçüklüğü (2. Baskı). Seçkin Yayıncılık. Aslan, Y. (2019). Türkiye'de mağdur çocuk kapsamında yapılan çalıĢmaların bibliyografik analizi. Sosyal Çalışma Dergisi, 3(1), 92-107. Assink, M., Van der Put, C. E., Hoeve, M., De Vries, S. L. A., Stams, G. J. J. M. ve Oort, F. J. (2015). Risk factors for persistent delinquent behavior among juveniles: A meta-analytic review. Clinical Psychology Review, 42, 47–61. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2015.08.002
Aydın, M. (2009, Nisan 27-29). Suça sürüklenen çocuklara yönelik alternatif yaptırımlar. Uluslararası Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Uluslararası Sempozyumu, Ankara, Türkiye.
Babacan Yıldız, G. (2016). Yürütücü ve yönetsel iĢlevler. O. Tanrıdağ. (Ed.), Davranış nörolojisi - beyin - davranış ilişkilerinin organizasyon prensipleri, sendromları ve hastalıkları (s.107-115) içinde. Nobel Tıp Kitabevleri.
Baddeley, A. D. (2000). The episodic buffer: A new component of working memory? Trends in Cognitive Sciences, 4(11), 417–423. https://doi.org/10.1016/S1364-6613(00)015382
Baddeley, A. D. ve Della Sala, S. (1996). Working memory and executive control. Philosophical Transactions of the Royal Society of London. Series B: Biological Sciences, 351(1346), 1397-1404. https://doi.org/10.1098/rstb.1996.0123
Baddeley, A. D. ve Hitch, G. (1974). Working memory. The Psychology of Learning and Motivation, 8, 47–90. https://doi.org/10.1016/S0079-7421(08)60452-1
Baglivio, M. T., Jackowski, K., Greenwald, M. A. ve Wolff, K. T. (2014). Comparison of multisystemic therapy and functional family therapy effectiveness: A multiyear statewide propensity score matching analysis of juvenile offenders. Criminal Justice and Behavior, 41(9), 1033-1056. https://doi.org/10.1177/0093854814543272
Bakırcı, F. (2008). Hobbes‟ta sözleĢmenin kökeni akıl mıdır? Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 63(03), 1-48. https://doi.org/10.1501/SBFder_0000002071
Balo, Y. Z. (2015). Çocuk ceza hukuku (2. Baskı). Seçkin Yayıncılık.
Barkley, R. A. (1997). Behavioral inhibition, sustained attention, and executive functions: Constructing a unifying theory of ADHD. Psychological Bulletin, 121(1), 65-94. doi: 10.1037/0033-2909.121.1.65
Baron-Cohen, S., Wheelwright, S., Hill, J., Raste, Y. ve Plumb, I. (2001). The “reading the mind in the eyes” test revised version: A study with normal adults, and adults with asperger syndrome or high-functioning autism. The Journal of Child Psychology and Psychiatry and Allied Disciplines, 42(2), 241-251. doi:10.1017/S0021963001006643
76
Barratt, E. S. (1959). Relationship of psychomotor tests and EEG variables at three developmental levels. Perceptual and Motor Skills, 9(1), 63-66. https://doi.org/10.2466/pms.1959.9.g.63
Barrera, M., Calderón, L. ve Bell, V. (2013). The cognitive impact of sexual abuse and PTSD in children: A neuropsychological study. Journal of Child Sexual Abuse, 22(6), 625-638. doi: 10.1080/10538712.2013.811141
Bartollas, C. ve Schmalleger, F. (2017). Juvenile delinquency (3. Baskı). Pearson Education.
Baymur, F. (1994). Genel psikoloji (14. Baskı). Ġnkılâp Yayınevi.
Bayraktar, S. (2015). İnsanlığın kanayan yarası çocuk istismarı ve ihmali. Nobel Tıp Kitabevleri.
Bayraktar, S. (2022). Adli psikoloji (2. Baskı). Anı Yayıncılık.
Beers, S. R. ve De Bellis, M. D. (2002). Neuropsychological function in children with maltreatment-related posttraumatic stress disorder. American Journal of Psychiatry, 159(3), 483-486. https://doi.org/10.1176/appi.ajp.159.3.483
Belenko, S., Knight, D., Wasserman, G. A., Dennis, M. L., Wiley, T., Taxman, F. S. ve Sales, J. (2017). The juvenile justice behavioral health services cascade: A new framework for measuring unmet substance use treatment services needs among adolescent offenders. Journal of Substance Abuse Treatment, 74, 80–91. https://doi.org/10.1016/j.jsat.2016.12.012
Best, J. R. ve Miller, P. H. (2010). A developmental perspective on executive function. Child Development, 81, 1641-1660. https://doi.org/10.1111/j.1467-8624.2010.01499.x
BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması Hakkında Asgari Standart Kurallar- Pekin Kuralları (1985, 29 Kasım). https://magdur.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/23102020131606PEK%C4%B0N%20KURALLARI.pdf adresinden 04.11.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Bodimeade, H. L., Whittingham, K., Lloyd, O. ve Boyd, R. N. (2013). Executive functioning in children with unilateral cerebral palsy: Protocol for a cross-sectional study. BMJ Open Accessible Medical Research, 3. doi:10.1136/bmjopen-2012-002500
Brodeur, J. P. ve Ouellet, G. (2004). What is a crime? A secular answer. What is a crime? Defining criminal conduct in contemporary society (s.1-33) içinde. UBC Press.
Bronfenbrenner, U. (1977). Toward an experimental ecology of human development. American Psychologist, 32(7), 513–531. https://doi.org/10.1037/0003-066X.32.7.513
77
Brugman, D. ve Aleva, A. E. (2004). Developmental delay or regression in moral reasoning by juvenile delinquents? Journal of Moral Education, 33(3), 321-338. https://doi.org/10.1080/0305724042000733082
Cammack, A. L. ve Hogue, C. J. (2017). Retrospectively self-reported age of childhood abuse onset in a United States nationally representative sample. Injury Epidemiology, 4(1), 1-6. https://doi.org/10.1186/s40621-017-0103-1
Canter, D. (2010). Forensic psychology: A very short introduction. Oxford University Press.
Cantürk, G. (2005). Çocuk suçluluğunda adli psikiyatrik değerlendirme. Sted Dergisi, 14(2), 31-34.
Cardinal, R. N., Winstanley, C. A., Robbins, T. W. ve Everitt, B. J. (2006). Limbic corticostriatal systems and delayed reinforcement. Annals of the New York Academy of Sciences, 1021(1), 33-50. https://doi.org/10.1196/annals.1308.004
Cinan S. (2015). Bilişsel planlama ve İstanbul 5 küp planlama kulesi. Pia Yayınları.
Cisler, J. M. ve Koster, E. H. (2010). Mechanisms of attentional biases towards threat in anxiety disorders: An integrative review. Clinical Psychology Review, 30(2), 203-216. https://doi.org/10.1016/j.cpr.2009.11.003
Cullen, F. T., Unnever, J. D., Hartman, J. L., Turner, M. G. ve Agnew, R. (2008). Gender, bullying victimization, and juvenile delinquency: A test of general strain theory. Victims and Offenders, 3, 331-349. https://doi.org/10.1080/15564880802338468
Çapa Tayyare, B. (2020). Serebral palsili çocukların yönetici işlev düzeylerinin değerlendirilmesi ve nöro-geribildirim uygulamalarının etkinliğinin incelenmesi. [YayımlanmamıĢ Doktora Tezi]. Kocaeli Üniversitesi.
Çınar, A. R. (2020). Çocuk ceza hukuku - Suça sürüklenen çocukların ceza sorumluluğu ve yargılanmaları. Yetkin Yayınevi.
Çocuk Haklarının Kullanılmasına ĠliĢkin Avrupa SözleĢmesi (1996, 25 Ocak). https://cocukhaklari.barobirlik.org.tr/dokuman/mevzuat_uamevzuat/cocukhaklarininkullanilmasinailiskin.pdf adresinden 30.10.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Çocuk Suçluluğunun Önlenmesine ĠliĢkin BirleĢmiĢ Milletler Yönlendirici Ġlkeleri -
Riyad Ġlkeleri (1990, 14 Aralık). https://magdur.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/23102020131635R%C4%B0YAD%20 %C4%B0LKELER%C4%B0.pdf adresinden 01.11.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Dalgleish, T., Moradi, A. R., Taghavi, M. R., Neshat-Doost, H. T. ve Yule, W. (2001). An experimental investigation of hypervigilance for threat in children and adolescents
78
with post-traumatic stress disorder. Psychological Medicine, 31(3), 541-547. doi:10.1017/S0033291701003567
DeLisi, M. ve Vaughn, M. G. (2014). Foundation for a temperament-based theory of antisocial behavior and criminal justice system involvement. Journal of Criminal Justice, 42(1), 10-25. https://doi.org/10.1016/j.jcrimjus.2013.11.001
Dematteo, D. ve Marczyk, G. (2005). Risk factors, protective factors, and the prevention of antisocial behavior among juveniles. K. Heilbrun, N. E. S. Goldstein ve R. E. Redding (Ed.), Juvenile delinquency: Prevention, assessment, and intervention (s.19-45) içinde. Oxford University Press.
Diamond, A. (2013). Executive functions. Annual Review of Psychology, 64, 135-168. doi:10.1146/annurev-psych-113011-143750
Doidge, J. C., Higgins, D. J., Delfabbro, P. ve Segal, L. (2017). Risk factors for child maltreatment in an Australian population-based birth cohort. Child Abuse & Neglect, 64, 47-60. https://doi.org/10.1016/j.chiabu.2016.12.002
Dokgöz, H. ve Kar, H. (2018). Çocukta cinsel istismar. Türkiye Klinikleri J Child Psychiatry-Special Topics, 4(1), 8-16.
Downey, D. B. (2001). Number of siblings and intellectual development: The resource dilution explanation. American Psychologist, 56(6-7), 497-504. https://doi.org/10.1037/0003-066X.56.6-7.497
DuruĢan, E. (2021). Türkiye’de suça sürüklenen çocuklar üzerine yapılan çalışmaların analizi: Sistematik derleme. [YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi]. Ġstanbul Üniversitesi.
Eggers, K., De Nil, L. F. ve Van Den Bergh, B. R. H. (2013). Inhibitory control in childhood stuttering. Journal of Fluency Disorders, 38(1), 1-13. https://doi.org/10.1016/j.jfludis.2012.10.001
Engle, R. W. (2002). Working memory capacity as executive attention. Current Directions in Psychological Science, 11(1), 19–23. https://doi.org/10.1111/1467-8721.00160
Erbay, A. ve Gülüm, Z. (2018). Çocuklarda suç tekrarını yordayan risk faktörleri. Adli Tıp Bülteni, 23(3), 162-168. doi: 10.17986/blm.2018345599
Eysenck, H. J. (1992). The definition and measurement of psychoticism. Personality and Individual Differences, 13(7), 757-785.https://doi.org/10.1016/0191-8869(92)90050-Y
Eyüboğlu, M. ve Eyüboğlu, D. (2018). Suça sürüklenen çocuklarda psikiyatrik bozukluklar, sosyodemografik özellikler ve risk faktörleri. Klinik Psikiyatri Dergisi, 21(1), 7-14. doi:10.5505/kpd.2018.02997
79
Farrington, D. P. ve Welsh, B. C. (2008). Saving children from a life of crime: Early risk factors and effective interventions. Oxford University Press.
Fay‐Stammbach, T., Hawes, D. J. ve Meredith, P. (2014). Parenting influences on executive function in early childhood: A review. Child Development Perspectives, 8, 258-264. https://doi.org/10.1111/cdep.12095
Fergusson, D. M., John Horwood, L. ve Ridder, E. M. (2005). Show me the child at seven: The consequences of conduct problems in childhood for psychosocial functioning in adulthood. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 46(8), 837-849. https://doi.org/10.1111/j.1469-7610.2004.00387.x
Fikke, L. T., Melinder, A. ve Landrø, N. I. (2011). Executive functions are impaired in adolescents engaging in non-suicidal self-injury. Psychological Medicine, 41(3), 601-610. doi:10.1017/S0033291710001030
Finkelhor, D., Ormrod, R., Turner, H. ve Hamby, S. L. (2005). The victimization of children and youth: A comprehensive, national survey. Child Maltreatment, 10(1), 5-25. https://doi.org/10.1177/1077559504271287
Franken, I. H. A. (2003). Drug craving and addiction: Integration psychological and neuropsychopharmacological approaches. Neuro-Psychopharmacology & Biological Psychiatry, 27 (4), 563-79. https://doi.org/10.1016/S0278-5846(03)00081-2
Freedman, J. L., Sears, D. O. ve Carlsmith J. M. (2003). Sosyal psikoloji (4. Baskı). (A. Dönmez, Çev.). Ġmge Kitapevi (Orijinal eserin basım tarihi 1970).
Freeman, J. B. ve Beck, J. G. (2000). Cognitive interference for trauma cues in sexually abused adolescent girls with posttraumatic stress disorder. Journal of Clinical Child Psychology, 29(2), 245-256.
Fuller-Thomson, E. ve Agbeyaka, S. (2020). A trio of risk factors for childhood sexual abuse: Investigating exposure to parental domestic violence, parental addiction, and parental mental illness as correlates of childhood sexual abuse. Social work, 65(3), 266-277. https://doi.org/10.1093/sw/swaa019
Fuster, J. M. (1989). The prefrontal cortext: Anatomy, physiology and neuropsychology of the frontal lobe (2. Baskı). Raven Press.
Fuster, J. M. (2000). Memory networks in the prefrontal cortex. Progress In Brain Research, 122, 309-316. https://doi.org/10.1016/S0079-6123(08)62147-0
Garon, N., Bryson, S. E. ve Smith, I. M. (2008). Executive function in preschoolers: A review using an integrative framework. Psychological Bulletin, 134(1), 31-60. doi:10.1037/00332909.134.1.31
80
Giardino, A. P., Lyn, M. A. ve Giardino, E. R. (Ed.). (2018). A practical guide to the evaluation of child physical abuse and neglect (3. Baskı). Springer.
Gladding, S. T. (2007). Family therapy: History, theory, and practice (5. Baskı). Pearson.
Goldman-Rakic, P. S. ve Leung, H. C. (2002). Functional architecture of the dorsolateral prefrontal cortex in monkeys and humans. D. T. Stuss ve R. T. Knight (Ed.) Principles of frontal lobe function (s. 85-95) içinde. Oxford University Press.
Goldstein, S., Naglieri, J. A., Princiotta, D. ve Otero, T. M. (2014). Introduction: A history of executive functioning as a theoretical and clinical construct. S. Goldstein ve J. A. Naglieri (Ed.), Handbook of executive functioning (s. 3-12) içinde. Springer.
Gökpınar, M. (2007). Sosyal ve kriminal boyutlarıyla çocuk suçluluğu. TBB Dergisi, 72, 206-233.
GönültaĢ, B. M. ve Kelebek, G. (2017). Metropollerde önemli bir realite: Göç, çocuk suçluluğu ve sosyal hizmet odağında çözüm önerileri. Türkiye Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi, 1(2), 141-155.
Güçlü, Ġ. ve AkbaĢ, H. (2019). Suç sosyolojisi: Kavram-teori-uygulama (2. Baskı). Gazi Yayıncılık.
Gül, S. K. ve GüneĢ, Ġ. D. (2009). Ergenlik dönemi sorunları ve Ģiddet. Sosyal Bilimler Dergisi, 11(1), 79-101.
Gültekin Akduman, G., Akduman, B. ve Cantürk, G. (2007). Ergen suçluluğunda bazı kiĢisel ve ailesel özelliklerin incelenmesi. Türk Pediatri Arşivi, 42(4), 156-161.
Hagen, E., Erga, A. H., Hagen, K. P., Nesvåg, S. M., McKay, J. R., Lundervold, A. J. ve Walderhaug, E. (2016). Assessment of executive function in patients with substance use disorder: A comparison of inventory-and performance-based assessment. Journal of Substance Abuse Treatment, 66, 1-8. https://doi.org/10.1016/j.jsat.2016.02.010
Hakeri, H. (2020). Ceza hukuku genel hükümler (17. Baskı). Astana Yayınları.
Hébert, M., Moreau, C., Blais, M., Lavoie, F. ve Guerrier, M. (2017). Child sexual abuse as a risk factor for teen dating violence: Findings from a representative sample of Quebec youth. Journal of Child & Adolescent Trauma, 10(1), 51-61. doi: 10.1007/s40653-016-0119-7
Hicks, L. ve Stein, M. (2015). Understanding and working with adolescent neglect: Perspectives from research, young people and professionals. Child & Family Social Work, 20(2), 223-233. https://doi.org/10.1111/cfs.12072
Hinds, T. S. ve Giardino, A. P. (2017). Child physical abuse: Current evidence, clinical practice, and policy directions. Springer.
81
Hoge, R. D., Andrews, D. A. ve Leschied, A. W. (1994). Tests of three hypotheses regarding the predictors of delinquency. Journal of Abnormal Psychology, 22(5), 547- 559. doi: 10.1007 / BF02168937.
Hom, J. (2003). Forensic neuropsychology: Are we there yet? Archives of Clinical Neuropsychology, 18(8), 827-845. https://doi.org/10.1016/S0887-6177(03)00076-3
Hughes, C. ve Graham, A. (2002). Measuring executive functions in childhood: Problems and solutions? Child and Adolescent Mental Health, 7(3), 131-142. https://doi.org/10.1111/1475-3588.00024
Hughes, C. H. ve Ensor, R. A. (2009). How do families help or hinder the emergence of early executive function? C. Lewis ve J. I. M. Carpendale (Ed.), Social interaction and the development of executive function: New directions in child and adolescent development (s. 35–50) içinde. John Wiley & Sons.
Kail, R. V. (2010). Children and their development (6. Baskı). Pearson.
KarakaĢ, S. (2004). BİLNOT bataryası el kitabı: Nöropsikolojik testler için araştırma ve geliştirme çalışmaları. Dizayn Ofset.
KarakaĢ, S. ve Doğutepe-Dinçer, E. (2011). BİLNOT - Çocuk: Nöropsikolojik testlerin çocuklar için araştırma ve geliştirme çalışmaları. Nobel Tıp.
KarakaĢ, S., Erdoğan, E., Sak, L., Soysal, A. ġ., Ulusoy, T., Ulusoy, Ġ. Y. ve Alkan, S. (1999). Stroop testi TBAG formu: Türk kültürüne standardizasyon çalıĢmaları, güvenirlik ve geçerlik. Klinik Psikiyatri, 2(2), 75-88.
Kavanaugh, B. C., Dupont-Frechette, J. A., Jerskey, B. A. ve Holler, K. A. (2017). Neurocognitive deficits in children and adolescents following maltreatment: Neurodevelopmental consequences and neuropsychological implications of traumatic stress. Applied Neuropsychology: Child, 6(1), 64-78. https://doi.org/10.1080/21622965.2015.1079712
Kayan, E. (2014). Kaygı yakınmaları olan çocuk ve ergenlerde dikkat yanlılığı, yürütücü işlevler ve olumsuz düşünceler. [YayımlanmamıĢ Doktora Tezi]. Marmara Üniversitesi.
Koolhof, R., Loeber, R., Wei, E. H., Pardini, D. ve Collot D‟escury, A. (2007). Inhibition deficits of serious delinquent boys of low intelligence. Criminal Behavior and Mental Health, 17, 274-292. https://doi.org/10.1002/cbm.661
Köknel, Ö. (2001). Kimliğini arayan gençliğimiz. Altın Kitaplar Yayınevi.
82
Krämer, U. M., Kopyciok, R. P., Richter, S., Rodriguez-Fornells, A. ve Münte, T. F. (2011). The role of executive functions in the control of aggressive behavior. Frontiers in Psychology, 2(152), 1-10. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2011.00152
Lang P. J., Bradley M. M. ve Cuthbert B. N. (2008). International affective picture system (IAPS): Affective ratings of pictures and instruction manual. University of Florida, Gainesville, FL.
Lansford, J. E., Wager, L. B., Bates, J. E., Pettit, G. S. ve Dodge, K. A. (2012). Forms of spanking and children's externalizing behaviors. Family Relations, 61(2), 224-236. https://doi.org/10.1111/j.1741-3729.2011.00700.x
Loeber, R. (1990). Development and risk factors of juvenile antisocial behavior and delinquency. Clinical Psychology Review, 10(1), 1-41. https://doi.org/10.1016/0272-7358(90)90105-J
Lopez, V., Bilbao, M. D. L. Á. ve Rodríguez, J. I. (2012). Classroom matters: The incidence of classroom climate on perceptions of peer intimidation and victimization. Universitas Psychologica, 11(1), 91-101.
MacLeod, C. M. (1992). The Stroop task: The “gold standard” of attentional measures. Journal of Experimental Psychology: General, 121(1), 12–14. doi:10.1037/0096-3445.121.1.12
MacLeod, C. M., Mathews, A. ve Tata, P. (1986). Attentional bias in emotional disorders. Journal of Abnormal Psychology, 95(1), 15. https://doi.org/10.1037/0021-843X.95.1.15
Maguin, E. ve Loeber, R. (1996). Academic performance and delinquency. Crime and Justice, 20, 145-264. https://doi.org/10.1086/449243
Malkoç, G. (2020). Kekemeliği iyileşen, kekemeliği devam eden ve tipik gelişim gösteren çocuklarda dikkat yanlılığı, yürütücü işlev becerileri ve mizaç özelliklerinin karşılaştırılması. [YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi]. Üsküdar Üniversitesi.
Mansbach-Kleinfeld, I., Ifrah, A., Apter, A. ve Farbstein, I. (2015). Child sexual abuse as reported by Israeli adolescents: Social and health related correlates. Child Abuse & Neglect, 40, 68-80. https://doi.org/10.1016/j.chiabu.2014.11.014
Martin, J. ve Failows, L. (2010). Executive function: Theoretical concerns. B. W. Sokol, U. Müller, J. I. M. Carpendale, A. R. Young ve G. Iarocci (Ed.), Self and social regulation:Social interaction and the development of social understanding and executive functions (s. 35-55) içinde. Oxford University Press.
83
Mateer, C. A., Kerns, K. A. ve Eso, K. L. (1996). Management of attention and memory disorders following traumatic brain injury. Journal of Learning Disabilities, 29(6), 618-632. doi: 10.1177/002221949602900606
Matlin, M. W. (2009). Cognition (7. Baskı). John Wiley & Sons.
McCabe, D. P., Mcdaniel, M. A., Hambrick, D. Z., Roediger, H. L., Mcdaniel, M. A., Balota, D. A. ve Hambrick, D. Z. (2010). The relationship between working memory capacity and executive function. Neuropsychology, 24(2), 222–243. https://doi.org/10.1037/a0017619.
McCord, J. (1991). Family relationships, juvenile delinquency, and adult criminality. Criminology, 29(3), 397-417. https://doi.org/10.1111/j.1745-9125.1991.tb01072.x
Mesulam, M. M. (2000). Principles of behavioral and cognitive neurology (2. Baskı). Oxford University Press.
Miller, E. D. (1997). Executive functions deficits in incarcerated adolescent sexual offenders as measured by the Wisconsin Card Sorting Test (WCST). [YayımlanmamıĢ Doktora Tezi]. Adler School of Professional Psychology.
Miller, P. M. (2013). Principles of addiction: Comprehensive addictive behaviors and disorders. Elseiver.
Moffitt, T. E., Arseneault, L., Belsky, D., Dickson, N., Hancox, R. J., Harrington, H., Houts, R., Poulton, R., Roberts, B. W., Ross, S., Sears, M. R., Thomson, W. M. ve Caspi, A. (2011). A gradient of childhood self-control predicts health, wealth, and public safety. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 108(7), 2693–2698. doi: 10.1073/pnas.1010076108
Moore, E., Gaskin, C. ve Indig, D. (2013). Childhood maltreatment and post-traumatic stress disorder among incarcerated young offenders. Child Abuse Neglect, 37, 861–70. https://doi.org/10.1016/j.chiabu.2013.07.012
Neto, F. (2009). Behavioral problems of adolescents from returned Portuguese immigrant families. North American Journal of Psychology, 11(1), 133-142.
Okan Ġbiloğlu, A., Atlı, A., Oto, R. ve Özkan, M. (2018). Çocukluk çağı cinsel istismar ve ensest olgularına çok yönlü bakıĢ. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 10(1), 84-98. https://doi.org/10.18863/pgy.336520
O'Leary, U. M., Rusch, K. M. ve Guastello, S. J. (1991). Estimating age‐stratified WAIS‐R IQS from scores on the raven's standard progressive matrices. Journal of Clinical Psychology, 47(2), 277-284. https://doi.org/10.1002/1097-4679(199103) 47:2<277::AID-JCLP2270470215>3.0.CO;2-I
84
Oquendo, M. A. ve Mann, J. J. (2000). The biology of impulsivity and suicidality. The Psychiatrics of North America, 23 (1), 11-25. https://doi.org/10.1016/S0193-953X(05)70140-4
Ögel, K. (2014). Çocuk, suç ve bireyselleştirilmiş iyileştirme. Çocuklar için Adalet Projesi.
Ögel, K. (2007). Riskli davranışlar gösteren çocuk ve ergenler. Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği Yayınları.
Öktem, Ö. (2013). Davranışsal nörofizyolojiye giriş. Nobel Tıp Kitapevi.
Özgürlüğünden Yoksun BırakılmıĢ Çocukların Korunmasına ĠliĢkin BirleĢmiĢ Milletler Kuralları - Havana Kuralları (1990, 14 Aralık). https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/ Dokuman/10122019102928ozgurluk.pdf adresinden 01.11.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Öztop, D. B. ve Özcan, Ö. Ö. (2010). Cinsel istismar vak'alarının sosyodemografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi. Yeni Symposium, 48(4).
Pashler, H. E. (1998) The psychology of attention (2. Baskı). The MIT Press.
Patton, J. H., Stanford, M. S. ve Barratt, E. S. (1995). Factor structure of the Barratt impulsiveness scale. Journal of Clinical Psychology, 51(6), 768-774. https://doi.org/10.1002/1097-4679(199511)51:6 <768::AI DJCLP22705 10607>3 .0. CO;2-1
Pelcovitz, D., Kaplan, S. J., Ellenberg, A., Labruna, V., Salzinger, S., Mandel, F. ve Weiner, M. (2000). Adolescent physical abuse: Age at time of abuse and adolescent perception of family functioning. Journal of Family Violence, 15, 375–389. https://doi.org/10.1023/A:1007506313663
Pennigton, B. F. ve Ozonoff, S. (1996). Executive functions and developmental psychopathology. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 37 (1), 51-87. doi:10.1111/j.1469-7610.1996.tb01380.x
Perrine, K. (1993). Differential aspects of conceptual processing in the category test and wisconsin card sorting test. Journal of Clinical and Experimental Neuropsychology, 15(4), 461-473. https://doi.org/10.1080/01688639308402571
Petersen, A. C., Joseph, J. ve Feit, M. (Ed.). (2014). New directions in child abuse and neglect research. The National Academies Press.
Polat, A. (2014). Viktimoloji (mağdurbilim). Legal Yayıncılık.
Polat, O. (2002). Çocuk suçluluğu. https://www.kriminoloji.com/Cocuk_suclulugu-Oguz_Polat.htm adresinden 25.10.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Polat, O. (2009). Kriminoloji ve kriminalistik üzerine notlar. Seçkin Yayıncılık.
85
Posner, M. I. ve DiGirolamo, G. J. (1998). Executive attention: Conflict, target detection and cognitive control. R Parasuraman (Ed.), The Attentive Brain (s. 401–423) içinde. MIT Press.
Posner, M. I., Snyder, C. R. ve Davidson, B. J. (1980). Attention and the detection of signals. Journal of Experimental Psychology: General, 109(2), 160-174. https://doi.org/10.1037/0096-3445.109.2.160
Powell, K. B. ve Voeller, K. K. (2004). Prefrontal executive function syndromes in children. Journal of Child Neurology, 19, 785-797. https://doi.org/10.1177/08830738040190100801
Pratt, T. C., Cullen, F. T., Blevins, K. R., Daigle, L. ve Unnever, J. D. (2002). The relationship of attention deficit hyperactivity disorder to crime and delinquency: A meta-analysis. International Journal of Police Science & Management, 4(4), 344-360. https://doi.org/10.1350/ijps.4.4.344.10873
Priebe, G. (2009). Adolescents' experiences of sexual abuse: prevalence, abuse characteristics, disclosure, health and ethical aspects. [YayımlanmamıĢ Doktora Tezi]. Lund University.
Putnam, F. W. (2003). Ten-year research update review: Child sexual abuse. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 42(3), 269-278. https://doi.org/10.1097/00004583-200303000-00006
Resmi Gazete (1995, 27 Ocak). Çocuk Haklarına Dair SözleĢme. http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22184.pdf adresinden 13 Ekim 2022 tarihinde alınmıĢtır.
Resmi Gazete (2005, 15 Temmuz). Çocuk Koruma Kanunu.
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf adresinden 07 Kasım 2022 tarihinde alınmıĢtır.
Resmi Gazete (2006, 24 Aralık). Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik. https://www.mevzuat.gov.tr/File/GeneratePdf?mevzuatNo=10884&mevzuatTur=KurumVeKurulusYonetmeligi&mevzuatTertip=5 adresinden 07 Kasım 2022 tarihinde alınmıĢtır.
Resmi Gazete (2004, 26 Eylül). Türk Ceza Kanunu. http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf adresinden 23 Ekim 2022 tarihinde alınmıĢtır.
86
Resmi Gazete (2001, 08 Aralık). Türk Medeni Kanunu. http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4721.pdf adresinden 25 Ekim 2022 tarihinde alınmıĢtır.
Rolls, E. T. ve Grabenhorst, F. (2008). The orbitofrontal cortex and beyond: From affect to decision-making. Progress in Neurobiology, 86(3), 216-244. https://doi.org/10.1016/j.pneurobio.2008.09.001
Rosen, M. L., Hagen, M. P., Lurie, L. A., Miles, Z. E., Sheridan, M. A., Meltzoff, A. N. ve McLaughlin, K. A. (2019). Cognitive stimulation as a mechanism linking socioeconomic status with executive function: A longitudinal investigation. Child Development, 1-18.doi:10.1111/cdev.13315
Rosser, R., Stevens, S. ve Ruiz, B. (2005). Cognitive markers of adolescent risk taking: A correlate of drug abuse in at-risk individuals. The Prison Journal, (85)1, 83-96. https://doi.org/10.1177/0032885504274292
Saldırım, M. ve Karacık, N. (2001, Mart 29-30). Suça itilmiş çocukların yeniden sosyalizasyonu projesi. I. Ulusal Çocuk ve Suç: Nedenler ve Önleme ÇalıĢmaları Sempozyumu, Ankara, Türkiye.
Santrock, J. W. (2012). Life-span development (14. Baskı). McGraw-Hill.
Shader, M. (2001). Risk factors for delinquency: An overview. US Department of Justice, Office of Juvenile Justice and Delinquency Prevention, 1-11.
Shinar, D., Zaidel, D. M. ve Pearlberg, W. T. (1978). Driver performance and individual differences in attention and information processing. US Department of Transportation.
Shoemaker, D. J. (2010). Theories of delinquency: An examination of explanations of delinquent behavior (6. Baskı). Oxford University Press.
Siyez, D. M. ve Aysan, F. (2007). Ergenlerde görülen problem davranıĢların psiko-sosyal risk faktörleri ve koruyucu faktörler açısından yordanması. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 20(1), 145-171.
Soysal, H. (2015). Dürtü kontrol bozukluklarının adli psikiyatrik yönleri. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(1), 16-29. doi: 10.5455/cap.20141108010848
Spinella, M. (2007). Normative data and a short form of the Barratt Impulsiveness Scale. International Journal of Neuroscience, 117(3), 359-368. https://doi.org/10.1080/00207450600588881
Spreen, O. ve Strauss, E. (1991). A compendium of neuropsychological tests: Administration, norms and commentary. Oxford University Press.
87
Stanford, M. S., Helfritz, L. E., Conklin, S. M., Villemarette-Pittman, N. R., Greve, K. W., Adams, D. ve Houston, R. J. (2005). A comparison of anticonvulsants in the treatment of impulsive aggression. Experimental and Clinical Psychopharmacology, 13(1), 72-77. https://doi.org/10.1037/1064-1297.13.1.72
Stevens, C., Lauinger, B. ve Neville, H. (2009). Differences in the neural mechanisms of selective attention in children from different socioeconomic backgrounds: An event related brain potential study. Developmental Science, 12(4), 634-646. https://doi.org/10.1111/j.1467-7687.2009.00807.x
St. John, A. M. ve Tarullo, A. R. (2019). Neighbourhood chaos moderates the association of socioeconomic status and child executive functioning. Infant and Child Development, 1-19. doi:10.1002/icd.2153
Straus, M. A. ve Smith, C. (2017). Family patterns and child abuse. Physical Violence in American Families (s. 245-262). Routledge.
Stroop, J. R. (1935). Studies of interference in serial verbal reactions. Journal of Experimental Psychology, 18(6), 643-662. https://doi.org/10.1037/h0054651
Sue Baron, I. (2004). Delis-Kaplan executive function system. Child Neuropsychology, 10(2), 147-152. doi: 10.1080/09297040490911140
Susanu, N. (2019). The group of friends as factor of socialization and juvenile delinquency. New Trends in Pshychology, 1(1), 101-110.
ġenses, A., AkbaĢ, S., Baykal, S. ve Karakurt, M. N. (2014). Hırsızlık suçuna sürüklenmiĢ erkek ergenlerin psikiyatrik tanı dağılımları ve nöropsikolojik özellikleri. Adli Tıp Dergisi, 28(3), 223-233. doi:10.5505/adlitip.2014.28290
Tabachnick, B. G. ve Fidell, L. S. (2013). Using multivariate statistics (6. Baskı). Pearson.
Tamam, L., Güleç, H. ve KarataĢ, G. (2013). Barratt dürtüsellik ölçeği kısa formu (BIS-11-KF) Türkçe uyarlama çalıĢması/short form of barratt impulsiveness scale (BIS-11-SF) Turkish adaptation study. Nöro-Psikiyatri Arşivi, 50(2), 130-134. https://doi.org/https://doi.org/10.4274/npa.y6296
Tan, M. (1989). Çağlar boyunca çocukluk. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 22(1), 71-88. https://doi.org/10.1501/Egifak_0000000859
Thompson, W. E. ve Bynum, J. E. (2016). Juvenile delinquency: A sociological approach. Rowman & Littlefield.
Toroslu, N. ve Toroslu, H. (2021). Ceza hukuku genel kısım (26. Baskı). SavaĢ Yayınevi.
Tunstall, J. R. (1999). Improving the utility of the Tower of London: A neuropsychological test of planning. Griffith University.
88
Türk Dil Kurumu (2022). https://sozluk.gov.tr/ adresinden 20.10.2022 tarihinde alınmıĢtır.
Türkiye Ġstatistik Kurumu (2022). Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Guvenlik-Birimine-Gelen-veya-Getirilen-Coc uk-Istatistikleri-2021-45586#:~:text=T%C3%9C %C4%B0K%20Kurumsal &text=G%C3%BCvenlik%20birimlerine%20gelen%20veya%20getirilen%20%C3%A7ocuklar%C4%B1n%20kar%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20olay%20say%C4%B1s%C4%B1%202021,artarak%20499%20bin%20319%20oldu adresinden 15.11.2022 tarihinde alınmıĢtır.
UNICEF. (2010). Ceza sorumluluğunun değerlendirilmesi rehberi.
UNICEF. (2015). Cinsel istismar mağduru çocuklara bakım kılavuzu. (K. Kurtul, Çev.). Uluslararası Kurtarma Komitesi Yayını (Orijinal eserin basım tarihi 2012).
Ullman, S. E. ve Filipas, H. H. (2005). Gender differences in social reactions to abuse disclosures, post-abuse coping, and PTSD of child sexual abuse survivors. Child Abuse & Neglect, 29(7), 767-782. https://doi.org/10.1016/j.chiabu.2005.01.005
Ulukol, B. (2009, Eylül 12). Çocuk istismarı ve çocuk suçluluğu ilişkisi. Ġstanbul Tabip Odası Çocuk ve ġiddet ÇalıĢtayı, Ġstanbul, Türkiye.
Üney, E. (2014). Obezitesi olan 11-18 yaşlarındaki çocuk ve ergenlerde yürütücü işlevlerin değerlendirilmesi. [YayımlanmamıĢ tıpta uzmanlık tezi]. Dokuz Eylül Üniversitesi.
Ünsal, G. S. (2018). İnternet bağımlılığı olan ergenlerin yürütücü işlevlerinin sağlıklı kontrollerle karşılaştırılması [YayımlanmamıĢ tıpta uzmanlık tezi]. Dokuz Eylül Üniversitesi.
Van der Molen, M. W. (2000). Developmental changes in inhibitory processing: Evidence from psychophysiological measures. Biological Psychology, 54, 207-239. https://doi.org/10.1016/S0301-0511(00)00057-0
Van Rooijen. R., Ploeger, A. ve Kret, M. E. (2017). The dot-probe task to measure emotional attention: A suitable measure in comparative studies? Psychonomic Bulletin & Review, 24(6), 1686-1717. https://doi.org/10.3758/s13423-016-1224-1
Vogt, J., De Houwer, J., Crombez, G. ve Van Damme, S. (2013). Competing for attentional priority: Temporary goals versus threats. Emotion, 13(3), 587-598. https://doi.org/10.1037/a0027204
Walters, G. D. (2019). Gang influence: Mediating the gang–delinquency relationship with proactive criminal thinking. Criminal Justice and Behavior, 46(7), 1044-1062. https://doi.org/10.1177/0093854819831741
89
Wasserman, G. A., Keenan, K., Tremblay, R. E., Coie, J. D., Herrenkohl, T. I., Loeber, R. ve Petechuck, D. (2003). Risk and protective factors of child delinquency. US Department of Justice, Office of Juvenile Justice and Delinquency Prevention, 1-18.
Wells, A. ve Matthews, G. (1994). Attention and emotion: A clinical perspective. Routledge.
Welsh, M. C. ve Pennington, B. F. (1988). Assessing frontal lobe functioning in children: Views from developmental psychology. Developmental Neuropsychology, 4(3), 199 230, doi: 10.1080/87565648809540405
World Health Organization. (2017). Child maltreatment: The health sector responds. WHO.
World Health Organization. (2006). Preventing child maltreatment: A guide to taking action and generating evidence. WHO.
Wright, J. P. ve Cullen, F. T. (2001). Parental efficacy and delinquent behavior: Do control and support matter? Criminology, 39(3), 677-706. https://doi.org/10.1111/j.1745-9125.2001.tb00937.x
Yavuzer H. (2011) Çocuk ve suç (13.Baskı), Remzi Kitabevi.
Yazıcı, K. ve Yazıcı, A. E. (2010). Dürtüselliğin nöroanatomik ve nörokimyasal temelleri (Neuroanatomical and neurochemical basis of impulsivity). Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2(2), 254–280.
Yıldırım, E. A., KaĢar, M., Güdük, M., AteĢ, E., Küçükparlak, Ġ. ve Özalmete, E. O. (2011). Gözlerden zihin okuma testinin Türkçe güvenirlik çalıĢması. Türk Psikiyatri Dergisi, 22(3), 177-186. doi : 10.5080 / u6500
Yogev-Seligmann, G., Hausdorff, J. M. ve Giladi, N. (2008). The role of executive function and attention in gait. Movement Disorders, 23(3), 329-342. doi: 10.1002/mds.21720
Zelazo, P. D. ve Müller, U. (2002). Executive function in typical and atypical development. U. Goswami (Ed.), Blackwell Handbook of Childhood Cognitive Development (s. 445-469) içinde. Blackwell Publishing.
Zelazo, P. D., Müller, U., Frye, D., Marcovitch, S., Argitis, G., Boseovski, J., Chiang, J. K., Hongwanishkul, D., Schuster, B. V ve Sutherland, A. (2003). Monographs of the society for research in child development, Blackwell Publishing.
90
EKLER
EK 1: KĠġĠSEL BĠLGĠ FORMU
91
92
EK 2: AYDINLATILMIġ ONAM FORMU
93
94
EK 3: WISCONSIN KART EġLEME TESTĠ KAYIT FORMU
95
EK 4: STROOP TESTĠ TBAG FORMU KAYIT FORMU
96
EK 5: RAVEN STANDART PROGRESĠF MATRĠSLER TESTĠ KAYIT FORMU
97
EK 6: BARRATT DÜRTÜSELLĠK ÖLÇEĞĠ -11
98

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder