15 Eylül 2024 Pazar

932


I
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .................................................................................................................... III
ÖZET ........................................................................................................................ V
ABSTRACT ........................................................................................................... VII
KISALTMALAR .................................................................................................... IX
GİRİŞ ......................................................................................................................... 1
1.BÖLÜM: ECNEBİLERİN OSMANLI TOPRAKLARINDA MÜLK EDİNMESİ
1.1.- KAVRAMLAR ........................................................................................................ 7
1.1.1.- Mülk Nedir? ....................................................................................................... 7
1.1.1.1.- Avrupa Düşüncesinde Mülk ve Mülkiyet ................................................ 8
1.1.1.2.- İslam ve Osmanlı Düşüncesinde Mülk ve Mülkiyet ............................... 9
1.1.2.- Yabancı, Ecnebi ve Müstemen Kavramları ..................................................... 11
1.1.3.- Diğer Kavramlar .............................................................................................. 13
1.2.- OSMANLI DEVLETİ’NİN ECNEBİLERİN MÜLK EDİNİMİNE KARŞI
POLİTİKASI .................................................................................................................. 15
1.2.1.- Ecnebilerin Mülk Edinim Yasaklığına Vurgu ................................................. 16
1.2.2- Ecnebi Müslüman Tebaasının Mülk Ediniminin Yasaklığı .............................. 23
1.2.3.- Ecnebilerin Mülk Edinimi Yasağı Konusunda İstisnai Durumlar ................... 28
1.2.4.- Mülk Sahibi Ecnebiler ve Bu Mülklerin Vergileri Meselesi ........................... 31
1.3.- ECNEBİLERİN MÜLK EDİNME YÖNTEMLERİ .............................................. 34
1.3.1.- Osmanlı Tebaası Gibi Görünerek ve Nam-ı Müstear Yoluyla Alımlar ........... 34
1.3.2.- Borçlandırma Yoluyla Mülk Edinme .............................................................. 37
1.3.3- Himaye Meselesi ve Himaye Yoluyla Mülk Edinimi ....................................... 39
1.4.- 1856 ISLAHAT FERMANI VE 1862 NOTASI İLE 1867 SAFER KANUNU’NA
GİDEN SÜREÇ .............................................................................................................. 44
1.4.1.- 1856 Islahat Fermanı’nda Ecnebilere Verilen Osmanlı Topraklarında Mülk
Edinme Vaadi .............................................................................................................. 46
II
1.4.2.- 1858 Arazi Kanunnamesi ve Ecnebilerin Mülkiyet Hakkı .............................. 47
1.4.3.- 1862 Notası ve 1867 İstimlak Kanunu ............................................................ 50
1.5.- ECNEBİLERİN MÜLK EDİNMESİ HAKKINDA 1867 SONRASI BABIALİ
POLİTİKALARI ............................................................................................................. 54
2.BÖLÜM: İNGİLİZLERİN OSMANLI TOPRAKLARINDA MÜLK
EDİNMESİ
2.1- İNGİLİZLERİN MÜLK EDİNİM SÜRECİNİ HAZIRLAYAN GELİŞMELER .. 58
2.2- İNGİLİZLERİN 1867’YE KADARKİ MÜLK EDİNİMİ ...................................... 61
2.2.1- İngiliz Sermaye Sahipleri ile Osmanlı Tebaası Arasındaki Borçlu – Alacaklı
İlişkileri ....................................................................................................................... 69
2.2.2- Mülk Edinen İngilizler ve Osmanlı Tebaası Arasında Emlake Dair Anlaşmazlık
ve Davalar ................................................................................................................... 76
2.2.3- İngilizler Tarafından Kurulan Fabrika ve Üretim Tesisleri .............................. 85
2.2.4- İngiliz Himayesinde Bulunanlar ve Emlakleri .................................................. 85
2.2.5- İngilizlere Tahsis Edilen Araziler ..................................................................... 89
2.2.6- 1863 Tunus – İngiltere Mukavelesi: İngilizlerin Tunus’ta Mülk Edinim Hakkı
Kazanması ................................................................................................................... 91
2.3- İNGİLİZLERİN 1867 VE SONRASI DÖNEMDE MÜLK EDİNİMİ ................... 93
2.3.1- Çiftlik Alımı ...................................................................................................... 93
2.3.2- Arazi ve Emlak Alımı ....................................................................................... 95
2.3.3- Emlak Sahipleri Arasında Süregiden Problemler ............................................. 98
2.3.4- 1867 Sonrası Dönemin Özeti: Değişen Retorik ve Resmi Politika ................ 104
SONUÇ .................................................................................................................. 106
KAYNAKÇA ........................................................................................................ 115
EKLER .................................................................................................................. 126
III
ÖNSÖZ
Bu tezin amacı, Osmanlı Devleti’nde genelde ecnebilerin, özelde ise İngilizlerin
mülk edinimi konusunu Osmanlı arşiv belgelerinin ışığında incelemektir. İngilizler
üzerindeki odak, konunun genel olarak ecnebiler açısından da incelenmesini gerekli
kılmıştır. Zira mülk edinme konusu resmi söylemde 10 Haziran 1867 tarihine kadar tüm
ecnebilere yasak olan bir husus olmuştur. Bu noktada resmi söylem ifadesinin altını
çizmek gerekir, çünkü bu söylem ecnebilerin mülk edinmesini önleyememiş, bu yasak
çeşitli hileli yollarla aşılmıştır. Tezimizde bu hileli yollardan da bahsedilecektir.
Tez, ecnebilerin ve özel olarak İngilizlerin mülk edinmesi konusunda özgün
belgelerin incelenmesi açısından literatüre önemli bir katkı yapacaktır. Tekil olayların
anlatıldığı belgelerin yanı sıra özellikle 1863 yılında İngiltere ve Tunus arasında
İngilizlerin Tunus’ta mülk edinmesine izin veren mukavelename teze özgün bir nitelik
katmıştır. Bu vesileyle gelecekte yapılacak ve farklı bakış açılarından beslenecek olan
çalışmalar için de bir katkı olacaktır.
Tezimizin başlıca kaynakları Osmanlı arşiv belgeleri ve araştırma eserleridir.
Genel olarak ecnebilerin mülk edinmesi konusundaki en kapsamlı eser konumunda
bulunan Murat Alandağlı’nın Süreç ve Sonuçlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda
Yabancıların Mülk Edinmeleri (1830-1914) isimli eseri konunun çerçevesinin
belirlenmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Yine Ömer Lütfi Barkan’ın Türkiye’de
Toprak Meselesi ve Halil Cin’in Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması
isimli eserleri konunun temelinin oluşmasına yardımcı olmuştur. Fatih Tayfur’un
Tanzimat Modernleşmesinde İstimlak Kanununun Yeri ve Önemi isimli makalesi de
aynı şekilde önemli bir bakış açısı sağlamıştır. Konunun odak noktası olan İngilizlerin
ele alınan dönem içerisinde mülk edinmesi meselesi ise genel olarak arşiv belgelerinden
takip edilen bir husus olmuştur, zira bu konudaki literatür belgelerden bağımsız bir
çalışma ortaya konacak kadar zengin değildir. Belgeler ise çalışmaya özgünlük katan en
önemli unsurlar olmaktadır. Bunların içinde aşağıda da bahsedilecek olan 1863 tarihli
Tunus – İngiltere mukavelenamesi ele alınışı bakımından teze özgünlük katmaktadır.
Tez dönemimde ve öncesinde beni her zaman destekleyip teşvik eden ve tez
konusuna da istişarelerimiz sonucunda beraber karar verdiğim danışman hocam Prof.
Dr. Ufuk Gülsoy’a, kıymetli eleştirileriyle büyük katkıda bulunan hocalarım Dr. Öğr.
Üyesi Zekeriya Türkmen ve Prof. Dr. Davut Hut’a ve yüksek lisans döneminde
IV
tanıştığım, öğrenimim boyunca yardımlaşıp fikir alışverişinde bulunduğum ve önemli
desteğini gördüğüm arkadaşım Esra Sorgucu ‘ya teşekkür ederim.
V
ÖZET
Mülk edinimi insanlar yerleşik hayata geçtiğinden beri yaşamın önemli bir
parçası olagelmiştir. En basit haliyle güvenli bir şekilde yaşamak için haneye ihtiyaç
duyan insanlar, buna ek olarak geçimlerini sağlamak için ekecek alanlara gereksinim
duymuş ve mülkiyet anlayışı da böylece gelişmiştir. Bu da mülkiyeti, kişilerin
tasarrufunda olan taşınmazları üzerinde belirli haklara sahip olduğu hukuki bir durum
haline getirmiştir.
Mülkiyet, yüzyıllar ilerledikçe daha da gelişmiş ve bu gelişimin sonucunda farklı
değerlendirmelere konu olmuştur. Avrupa merkezli düşüncede bireysel mülkiyet ön
plana çıkmışken İslam ve Osmanlı düşüncesinde ön planda Allah’ın mülkün yegâne
sahibi olduğu fikri yerleşmiştir. Ancak bu, özel mülkün yokluğu anlamına
gelmemektedir. Özel mülk mevcuttur ve düzenlenmesi de fıkıh alanına bırakılmıştır.
Osmanlı’daki mülkiyet anlayışında da İslami bakış açısı aynen benimsenmiştir. Özel
mülk hükmünde bulunan emlak haricinde Osmanlı’da daha geniş bir alanı kapsayan
miri araziler mevcuttu ki bu arazilerin sadece tasarruf hakkına sahip olunabiliyordu.
Rakabe denen çıplak mülkiyeti ise bizzat devlete aitti. Bu arazilerin özel mülk hükmüne
geçebilmesi için padişah tarafından mülkname verilmesi gerekmekteydi.
Osmanlı sisteminde mülkiyetin özel veya miri biçiminde temellük veya tasarruf
hakkı sadece Osmanlı tebaasından bulunan Müslüman ve Gayrimüslimler için geçerli
bir haktı. Ecnebi olanlar, yani herhangi bir başka devletin tebaası olanlar Osmanlı
topraklarında mülk edinme hakkını haiz değildi. Resmi söylemde esas tutulan ve
uygulama için de temel teşkil eden bu husus 10 Haziran 1867’de çıkarılan Safer Kanunu
ile değişmiş ve artık ecnebi tebaasından bulunanlar uyrukluğunda bulundukları devletin
kanuna ek protokolü imzalaması kaydıyla Hicaz hariç Osmanlı topraklarında mülk
edinme hakkı kazanmıştır. Ancak bu, 1867 öncesi dönemde ecnebilerin mülk
edinmediği anlamına gelmemektedir. Bu konudaki mevcut yasağı aşmak için çeşitli
hileli yollara başvurulmuştur. Bunlar nam-ı müstear yoluyla mülk edinimi, yani emlakin
Osmanlı tebaasından bulunan eş veya kayınvalideler ile hizmetliler gibi kişiler adına
kaydedilmesi; tabiiyet kanununun yokluğunda Osmanlı tebaası gibi görünerek mülk
edinimi ve Osmanlı tebaasını borçlandırarak emlaklerini rehin/ipotek yoluyla elde etme
çabasıdır.
VI
Ecnebiler arasında İngilizlerin de Osmanlı topraklarına yoğun bir ilgisi mevcut
olmuş ve onlar da zaman zaman çeşitli amaçlarla emlak edinmiştir. İngilizler özellikle
İzmir başta olmak üzere Batı Anadolu bölgesini emlak edinme ve yerleşme amacıyla
tercih etmiş ve bölgede üretime dayalı girişimlerde de bulunmuşlardır. Ancak çoğu
durumda İngilizlerin bölgedeki faaliyetleri bir dizi bağlantılı ve planlı mülk
ediniminden ziyade tüccar ve sermayedarların kendi ilgi alanlarına bağlı olarak belli bir
ölçekte şekillenmiştir. Yalnızca İzmir şehri İngilizlerin yoğun olarak yerleştiği ve emlak
mevzularında söz sahibi olma noktasına geldiği bir şehir olmuştur.
1867 Safer Kanunu ile İngilizler de mülk edinme hakkı elde etmiş, ancak
İngilizlerle ilgili önemli bir ayrıntı da 1863 yılında Tunus ile İngiltere arasında
imzalanan mukavelenamedir. Buna göre İngilizler Tunus topraklarında mülk edinme
hakkı elde etmiş ve bu, hukuki olarak bir Osmanlı toprağı sayılan Tunus’ta ülke
genelinde ecnebilere resmi olarak mülk edinme hakkı verilmesinden önce olması
itibarıyla ilginçtir.
Anahtar Kelimeler: Mülk, emlak, ecnebi, Osmanlı, Safer Kanunu, İngiliz
VII
ABSTRACT
Acquisition of property has always been an important matter of life since
mankind adopted the settled lifestyle. Humans who needed a house for a safe life in the
simplest form also needed farm lands as an addendum to make their lives and therefore,
the understanding of property has been developed. And that transformed the property
into a status, in which individuals have specific rights on the immovable properties in
their possessions.
Property has evolved on the ongoing centuries and as a result of that, it became a
matter of various evaluations. While the individualistic aspect in property was
prominent in the European mentality, the idea of Allah is the sole owner of the property
was settled in the Islamic and Ottoman way of thinking. However, it doesn’t mean the
non-existence of private property. Such a type of property was existed and it’s
regulation was left to the Islamic law, fiqh. In the grasp of property in Ottoman
mentality, the Islamic perspective was adopted. Except private properties, there were
“miri lands”, which were on the ownership of the state, and which were covering vast
areas and only the right of use on these lands could be acquired. Bare ownership of
these lands, which called “raqabe”, belonged only to the state. So that these lands could
be transformed into private properties, a specific title deed must’ve been given by the
sultan.
In the Ottoman system, the right of use and possession on state and private
properties was exclusive to the Muslims and Non-Muslims, who were Ottoman
subjects. Foreigners, who were subjects of another states, hadn’t had the right to possess
a property. That notion, which was the basis of the formal speech and also the
implementation, was changed after the law introduced in 10th June 1867 and then
foreigners who are subjects of another states gained the right to acquire properties in the
Ottoman territories, except Hidjaz, on the account of having the protocol signed. But it
doesn’t mean that the foreigners haven’t acquired any kind of property before 1867. To
overcome the prohibition on that matter, they have applied some tricky methods. These
were registering the property on the name of someone else, like spouses and mothers-inlaw,
or servants; showing themselves like an Ottoman subject in the absence of a Law
of Citizenship and the effort to get properties of debtor Ottoman subjects through
mortgage.
VIII
Among foreigners, Englishmen also showed an intense interest in acquiring
properties in Ottoman territories, and sometimes they possessed some kind of properties
as well. Englishmen mostly preferred Eastern Anatolia, above all the city of İzmir, to
settle and get properties, and they took steps in the direction of manufacture in the area.
But in most cases the activities of Englishmen were shaped in a specific degree
according to the interests of tradesmen and investors, rather than a series of planned and
engaged acquisition of property. Only the city of İzmir became a place, where
Englishmen settled intensely and gained a voice in property issues.
Through the law of 1867, Englishmen gained the right of possessing properties
as well, but the important detail about Englishmen is the treaty that signed with Tunisia
in 1863. Conforming to that, Englishmen gained the right to possess property in
Tunisia, which was a part of the Ottoman Empire that time, and that was interesting
since it was before the law of 1867 that gave the same right to all kind of foreigners in
the whole empire.
Key Words: Property, Possession, Foreigner, Ottoman, Safer Law, Englishmen
IX
KISALTMALAR
M: Muharrem
S: Safer
Ra: Rebiyülevvel
R: Rebiyülahir
Ca: Cemaziyelevvel
C: Cemaziyelahir
B: Receb
Ş: Şaban
N: Ramazan
L: Şevval
Za: Zilkade
Z: Zilhicce
A.AMD.: Sadaret / Amedi Kalemi Evrakı
A.DVN.: Sadaret / Divan Kalemi Evrakı
A.} DVN.DVE.: Bâb-ı Asafi / Düvel-i Ecnebiye Defterleri
A. {DVNSNMH.d.: Nâme-i Hümayun Defterleri
AE.SMST.III: Ali Emiri, III. Mustafa
a.g.e.: Adı geçen eser
a.g.m.: Adı geçen makale
A.} M…: Müteferrik Evrakı
A.MKT.: Sadaret Mektubi Kalemi
A.MKT.MHM.: Sadaret / Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı
A.MKT.MVL.: Sadaret / Mektubi Meclis-i Vala Evrakı
A.MKT.NZD.: Sadaret / Mektubi Nezaret ve Devair Evrakı
A.MKT.UM.: Sadaret / Mektubi Umum Vilayat Evrakı
X
Bkz. / bkz.: Bakınız
BOA: Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri-Osmanlı Arşivi
C.ADL.: Cevdet Adliye
C.DH.: Cevdet Dahiliye
C.HR.: Cevdet Hariciye
Çev.: Çeviren / Çevirenler
Ed. / Yay. Haz.: Editör / Yayına Hazırlayan
HAT: Hatt-ı Hümayun
HR. HMŞ.İŞO.: Hariciye Nezareti / Hukuk Müşavirliği İstişare Odası
HR. İD.: Hariciye Nezareti / İdare
HR.MKT.: Hariciye Nezareti / Mektubi Kalemi
HR.SFR.3…: Londra Sefareti
HR.SYS.: Hariciye Siyasi
HR.TO.: Hariciye Nezareti / Tercüme Odası
HR.UHM.: Hariciye Nezareti / Umur-ı Hukukiye-i Muhtelitti Müdüriyeti
İ.DH.: İrade Dahiliye
İ.HR.: İrade Hariciye
İ.MMS.: İrade Meclis-i Mahsus
İ.MSM.: İrade Mesail-i Mühimme
İ. MTZ.SM.: İradeler Sisam
İ.MVL.: İrade Meclis-i Vala
MB. İ: Mabeyn-i Hümayun İradeleri
ML.EEM: Maliye Nezareti Emlak-i Emiriye Müdüriyeti
ML.VRD.TMT. d.: Maliye Nezareti Varidat Muhasebesi Temettuat Kalemi Defterleri
MVL: Meclis-i Vala
Nr.: Numara
XI
ŞD.: Şûra-yı Devlet
S.: Sayfa
TDV: Türkiye Diyanet Vakfı
TS.MA.d: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Defterleri
Y.A.RES: Yıldız Resmi Maruzat
Y.EE.: Yıldız / Esas Evrakı
Y.PRK. UM.: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilayetler Tahriratı
1
GİRİŞ
Osmanlı Devleti 17. yüzyıl itibarıyla farklı bir döneme doğru ilerlemekteydi.
Devlet gücünün zirvesine erişmiş ve doğal sınırlarına ulaşmıştı. Devletin en önemli
karakteristiği olan fetih hareketi eskisi kadar dinamik değildi ve yavaş yavaş durma
noktasına geliyordu. Bu dönemde Girit’in fethi 33 yıl sürmüştü ve büyük masraflara
neden olmuştu. Yüzyıl sonundaki savaşlar ise ekonomik durum üzerinde daha büyük bir
baskıda bulunacak, ancak tek etkisi bu olmayacaktı. Artık diplomasi çağının ilk adımları
atılacak ve Osmanlı Devleti antlaşma şartlarını belirleyen değil antlaşmanın tarafı olan
devletlerden biri olacaktı. Karlofça da bu konudaki dönüm noktası olmuştu.
Antlaşmanın müzakereleri ve imzalanmasında ise arabulucu olarak bir devlet öne
çıkmıştı: İngiltere. İngiltere 19. yüzyıla gelindiğinde dünyanın en büyük gücü
konumuna gelmişti. Peki İngiltere bu noktaya nasıl geldi? Bunu anlamak ve tezimizde
de neden İngiltere ve İngiliz tebaasına özel bir önem atfedildiği ve bir bakıma ecnebiler
arasında merkeze alındığı sorusunu da açık bir şekilde cevaplayabilmek için
İngiltere’nin 17. yüzyıldan sonraki gelişimine bir göz atmak yararlı olacaktır.
Karlofça Antlaşması imzalandığında İngiltere ile Osmanlı Devleti arasındaki
resmi ilişkilerin kurulmasının üzerinden 100 yıldan biraz fazla bir zaman geçmişti.
İngiliz İmparatorluğu da henüz bu yüzyılda ortaya çıkmaktaydı. İspanya ve Portekiz’in
Amerika Kıtası’nda yaptığı keşifler ve elde ettiği zenginlik İngilizlerin de gözlerini
kamaştırmış ve onları da bir arayışa itmişti. İngiltere 1655 yılında Jamaika’yı ele
geçirmişti ve bu esnada İngiliz İmparatorluğu birkaç Karayip adası, Kuzey
Amerika’daki bazı tarımsal işletmeler ve kimi Hint limanlarından ibaretti. Bu
faaliyetlerde İspanya ile olan rekabet de önemli bir yere sahipti ve İngiliz gemileri
İspanyol gemilerine tacizde bulunarak ganimet toplamaktaydı.1 Dolayısıyla İngiltere
imparatorluk sahnesine biraz geç çıkmış ve bunun ilk dönemlerinde adeta korsanlık
yöntemlerini benimsemişti.
İngiltere’nin iç siyasetine baktığımız zaman 1603 yılında Kraliçe Elizabeth’in
ölümünden sonra İskoçya Kralı James’in İngiltere ve İrlanda Kralı I. James olarak taç
giymesiyle birleşme sağlandı. Bu önemli gelişmeden sonra 1630’lara kadarki dönem
görece sakin geçti. Ancak sonrasında Kral Charles yönetiminin istenmeyen bir noktaya
evrilmesi sonucunda parlamentonun kapatılması ve İskoçlara karşı alınan mağlubiyetler
1 Niall Ferguson, İmparatorluk, Britanya’nın Modern Dünya’yı Biçimlendirişi, çev. Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 2020, s.28-33.
2
iç düzeni sarsıcı bir etkide bulundu. Aynı zamanda İrlanda’da da 1641 yılında bir isyan
çıktı ve bu da parlamento ve kralın güçleri arasındaki iç savaşa giden yolu açtı. 1649’da
Kral Charles idam edildi, sonraki süreçte de Cromwell kontrolü ele aldı.2 Bundan sonra
da İngiliz iç siyasetinde bir durulma meydana geldi ve bu süre içerisinde Amerika
kıtasındaki kolonileşme hareketi ivme kazandı ve ticaret arttı.
İngiltere’nin hem Avrupa’da hem de küresel ölçekte önemli bir güç olarak
yükselmesi ise 18. Yüzyıl başındaki İspanya Veraset Savaşı’ndan sonra meydana geldi.
Bu savaş sonunda İspanya ile Fransa güç kaybederken İngiltere küresel liderliğe doğru
önemli bir adım attı. İngiltere için bundan sonra iki önemli gelişme daha oldu:
Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi ve Yedi Yıl Savaşları. Hindistan konusundaki kilit
unsur 1600 yılında kurulan Doğu Hindistan Şirketi’ydi (East India Company). Şirket,
buradaki yerel liderlerle ilişkiler kurarak mülk edinme hakkı elde etti, ileri karakollar
kurdu ve gümrüksüz ticaret olanağına sahip oldu. 1757’de artık iyice siyasi meselelere
dahil olan şirket Bengal’de kontrolü ele geçirdi. Sonraki yıllarda şirket üzerinde
hükümetin etkisi arttı ve Hindistan kolonisi gelişirken yönetim birimlerinde İngiliz
Valiler etkin oldu.3 Hindistan’ın İngiliz kontrolü altına girmesi hiç şüphesiz İngiltere’ye
küresel ticarette çok büyük bir avantaj sağladı ve ona küresel hegemonyasını
sağlamlaştırmak adına yeni bir perspektif sundu. Bu perspektifin kilit unsuru da
Hindistan yolunu güvenlik altında tutmaktı.
1756-1763 arasında meydana gelen Yedi Yıl Savaşları ise İngiltere’nin gücünü
perçinleyen son aşamaydı. Bu savaş sonucunda Fransa Kuzey Amerika ve
Hindistan’daki tüm kolonilerini İngiltere’ye kaybetti.4 İngiltere böylece üzerinde güneş
batmayan imparatorluğunu kurdu.
Öte yandan 1699’da bıraktığımız Osmanlı Devleti’ne geri dönecek olursak 18.
Yüzyıl İngiltere için olduğu gibi Osmanlı için de farklı bir yüzyıl olacaktı. Klasik
Dönem artık bitmiş ve koşullar değişmişti. Her ne kadar bu döneme gerileme dönemi
dense de bu dönemi dönüşüm ve değişim adı altında anmakta fayda vardır, çünkü bir
devletin tüm açılardan gerilemesi mümkün değildir. Askeri ve siyasi anlamda bir
gerilemeden söz edilebilse de kültürel ve ekonomik anlamda bunun tam tersi geçerli
2 Britannica, “English Civil Wars”, https://www.britannica.com/event/English-Civil-Wars, [Erişim Tarihi:
01.10.2023].
3 Britannica, “British Raj”, https://www.britannica.com/event/British-raj , [Erişim Tarihi 01.10.2023].
4 Britannica, “Seven Years’ War”, https://www.britannica.com/event/Seven-Years-War/The-course-of-the-Seven-
Years-War , [Erişim Tarihi: 01.10.2023]
3
olabilmektedir. Dolayısıyla gerileme tabiri tek yönlü bir bakış açısından öteye
gidememektedir.
Osmanlı’nın askeri ve siyasi anlamdaki gerilemesindeki en büyük etmenlerden
biri, belki de birincisi Rusya’ydı. Rusya’nın büyük bir devlet olarak sahneye çıkması ve
güneye doğru yayılması bu bölgede bulunan Osmanlı Devleti’ni doğrudan etkiledi. Her
ne kadar yüzyılın ilk yarısında Rusya ile yapılan savaşları Osmanlı Devleti kazanmış ise
de bu kazanımlar hem eski dönemlerdeki gibi olmadı hem de ivme yüzyılın ikinci
yarısında Rusya lehine döndü. Mesela Fransa’ya verilen kapitülasyonların sürekli hale
getirilmesi 1740 yılında ve 1735-1739 savaşının hemen sonrasında meydana geldi.5
Böylece Lozan Antlaşması’na kadar sürecek olan ve devletin her alanda hareket
kabiliyetini kısıtlayan kapitülasyon rejimi yerleşme imkanı buldu.
Bundan sonraki kırılma noktası ise 1768-1774 Osmanlı – Rus savaşıydı. Bu
savaş sonunda 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması çok önemli
maddeler içermektedir. Bunlardan en önemlisi ise Kırım’ın sözde bağımsızlığıydı.
Böylece Kırım’ın 1783’te Rusya tarafından ilhak edilmesinin önü açıldı. Kırım’ın ilhak
edilmesi demek Rusya’nın Karadeniz’de bir savaş filosuna sahip olması demekti ki
Sivastopol de bunun merkezi olacaktı. Bunun yanında Rusya İstanbul’da daimî
büyükelçilik bulundurma hakkı elde etti ve Rus ticaret gemileri boğazdan serbest geçiş
imkânı kazandı.6 İstanbul’da Rus elçiliğinin bulunması da son derece etkili bir husustu.
19. Yüzyılda İstanbul Avrupalı elçiler arasındaki nüfuz yarışının bir sahnesi olduğunda
Rusya da buradaki elçisiyle sahnede önemli bir aktör oldu.
Bir diğer önemli savaş da Osmanlı ile Avusturya-Rusya arasında meydana gelen
1787 – 1792 savaşıydı. Bu savaşa başlamadan önce Osmanlı Devleti’nin düşüncesi
Küçük Kaynarca’daki kayıplarını telafi etmek ve özellikle Kırım’ı geri almak iken karşı
taraf ise Grek Projesi başta olmak üzere özellikle Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarını
paylaşmak üzere birleşti. Savaşın gidişatını ve sonucunu etkileyen olay ise Avrupa’nın
Batı’sında gerçekleşti: Fransız İhtilali. Böylece her ne kadar Osmanlı Devleti yenilmiş
olsa da sonuç itibarıyla karşı tarafın toprak kazanımı fazla olmadı ve planlanan projeler
5 Aybars Pamir, “Kapitülasyon Kavramı ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, LI/2 (2002), s.89.
6 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, 1789-1914, 11. Baskı, Der Yayınları, İstanbul 2019, s.68-69.
4
gerçekleştirilemedi. Ancak Osmanlı Devleti Kırım’ın Rus toprağı olduğunu kabul
etmek zorunda kaldı ve bu da Osmanlı psikolojisine ağır bir darbe vurdu.7
Fransız İhtilali Avrupa’da dengeleri değiştirdi ve geniş çaplı etkilerde bulundu.
Özellikle İhtilali takip eden yıllardaki Napolyon dönemi yenilik rüzgarının yayılmasını
sağladı. Milliyetçilik akımının yanı sıra cumhuriyet, anayasa gibi kavramlar da adeta
dönemin sihirli sözcükleriydi ve bir bakıma ileride meydana gelecek olan gelişmelerin
habercisi oldu. Çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin bu süreçten
etkilenmemesi imkansızdı. Bunun emareleri ise 1804 Sırp İsyanı ve sonrasında daha
ciddi sonuçlara sebep olacak olan 1821 Yunan İsyanı ile görüldü. Yunan İsyanı İngiliz –
Osmanlı ilişkilerine olumsuz etkide bulunan bir olaydı, çünkü her ne kadar o dönemde
İngiltere Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma yanlısı bir siyaset gütse de
bağımsız bir Yunan Devleti kurulması çabalarında aktif olarak yer aldı, Fransa ve Rusya
ile de ittifak yaparak Osmanlı’yı adeta köşeye sıkıştırdı. Bu dönemde Osmanlı Devleti
daha da zayıf bir görüntü çizerken bunda yine Rusya ile yapılan 1806 – 1812 savaşı
büyük bir etmendi. Yunan İsyanının başarılı olması da bu yüzyılda meydana gelen
ikinci Osmanlı – Rus savaşı olan 1828 – 1829 savaşının ardından imzalanan Edirne
Antlaşması ile mümkün oldu. Devletin 1830’lu yılları da Mehmed Ali Paşa İsyanı ile
sarsıldı ve devlet Mısır Valisi ile olan mücadelesini kendi başına yürütemedi. 1833
yılında Rusya ile Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın imzalanması ilerleyen süreçte
İngiltere’nin kayıtsız tavrında bir değişime yol açtı ve İngiltere tehlikeyi fark ederek
zorda kalan Osmanlı’nın safında yer aldı. Ancak bu yardım karşılıksız değildi; tüm
bunların sonucu 1838 yılında imzalanan ve Lord Palmerston tarafından bir şaheser
olarak nitelenen ve Osmanlı’nın iktisaden çözülmesine yol açan Baltalimanı Ticaret
Antlaşması oldu.
Dolayısıyla 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Osmanlı ile İngiltere
ilişkilerinde her ne kadar ismen iki büyük devlet karşı karşıya olsa da dengesiz bir ilişki
mevcuttu. Bu dengesiz ilişkiye verilebilecek en önemli örneklerden birisi de 1836
yılında meydana gelen Churchill olayıdır. Bir Mayıs günü ava çıkan Churchill bir
hedefe ateş etmiş, ancak Defterhane Kâtibi Necati Efendi’nin oğlunu vurmuştu. Sözde
miyop olmasından dolayı da bunu o an fark etmemişti. Hadisenin yaşandığı yerde av
yasağı mevcuttu ve av mevsimi de geçmişti. Üstelik bu durum şehir nizamını bozmuş
ve asayiş ihlal edilmişti. Bu açıdan da mesele hukuki bir boyuta sahipti. Elçilik baş
7 Uçarol, a.g.e., s.82.
5
tercümanı Pizani ise bu meseleyi kendisi ve devletinin itibarı için kullandı ve
Ponsonby’yi de etkileyerek arkasında durmasını sağladı. Mesele İngiltere lehine
sonuçlandı ve hatta Churchill olayın sonunda çeşitli imtiyazlar elde etti. Bunlar zeytin
yağı satın alma ruhsatı ve gazete çıkarma imtiyazıydı.8 Ceride-i Havadis gazetesi de
böylece ortaya çıkmış oluyordu.
Tezde anlatılacak olan hususların geçtiği döneme işte bu şekilde gelinmişti.
Tezimizin ana teması olan mülk edinimi de gelinen bu siyasal durumun neticelerinden
birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyanın muhtelif bölgelerinin İngilizlerin
çabasıyla serbest ticarete açılması tüccarların yayılmasını ve küresel alışverişin
yaygınlaşmasını sağladı. Kimi tüccarlar geçici seyahatlerle yola çıkarken kimisinin
kafasında başka projeler vardı ve hal böyle olunca kalıcı yerleşmeler görülmeye
başlandı. Kimi durumlarda da bazı sermayedar girişimciler fabrika gibi üretim tesisleri
kurmak veya çiftliklerde tarımsal üretim yapmak amacıyla harekete geçti. Tüm bunların
sonucunda mülk edinimi artmaya başladı ve zaman zaman bir sorun olarak ortaya çıktı.
Sorun olmasının arkasında yatan en önemli neden de bahsettiğimiz siyasi durum
neticesinde ortaya çıkan dengesiz diplomatik ilişkiler ve dolayısıyla Osmanlı
Devleti’nin aleyhine olan bir duruma karşı koyma konusundaki beceriksizliği olmuştu.
Hal böyle olunca ilk önce hileli yollarla mülk edinimi yaygınlaşmış, sonrasında da bu
husus resmen tanınmak zorunda kalınmıştı.
Tezimiz iki bölümden oluşmakta ve birinci bölümde ecnebilerin Osmanlı
topraklarında mülk edinimi anlatılmıştır. İlk olarak kavramlar açıklandıktan sonra
Osmanlı’nın ecnebilerin mülk edinimine karşı politikası örneklendirilmiş ve bu
konudaki istisnalardan bahsedilmiştir. Ecnebilerin bir şekilde elde etmiş olduğu mülkler
üzerinden çıkan vergi meselelerinden sonra bu ecnebilerin hangi yollarla mülk edindiği
açıklanmıştır. Sonrasında 1856 Islahat Fermanı ile 1867 Safer Kanunu arasındaki süreç
ele alınmış, Fermanda ecnebilere verilen mülk edinme vaadinden bahsedilip 1858 Arazi
Kanunnamesinde bu hakkın tanınıp tanınmadığı tartışılmıştır. Daha sonra Safer
Kanunu’nun çıkarılmasından önceki önemli dönüm noktalarından olan 1862’de
Avrupalı devletlerin verdiği notadan bahsedilmiş, ardından Safer Kanunu ve buna ek
protokol incelenmiştir. Son olarak 1867 sonrasında ecnebilerin mülk edinimine karşı
Babıali’nin tutumu ele alınmıştır.
8 Nedim İpek, “Churchill Vak'ası (1836)”, Belleten, LIX/226, (1995), s.667 – 711.
6
İkinci bölüm ise İngilizlerin mülk edinimine odaklanılmış ve ilk olarak
İngilizlerin mülk edinimi olgusunun zeminini hazırlayan gelişmeler ele alınmıştır.
Sonrasında ilk olarak 1867’ye kadarki mülk edinimi tekil belgeler ve temettuat defteri
gibi örneklerle açıklanmış ve yine bu dönemdeki İngilizlerle Osmanlı tebaası arasındaki
borçlu-alacaklı ilişkisi, emlake dair anlaşmazlıklar, İngilizlerin kurduğu fabrikalar,
İngiliz himayesinde bulunanlar ve İngilizlere tahsis edilen emlakten bahsedilmiştir.
Ardından İngilizlere Tunus’ta mülk edinme hakkı veren 1863 Tunus – İngiltere
mukavelenamesi açıklanmıştır. Sonrasında 1867 sonrasında İngilizlerin mülk edinimi
çiftlikler ile emlak ve arazi alımları açısından incelenmiş, süregiden davalara ve
problemlere göz atılmıştır. Son olarak da 1867 sonrası dönemde ecnebilerin emlak
edinimi konusundaki retorik değişiminin İngilizler özelindeki örnekleri incelenerek
bölüme son verilmiştir.
7
1.BÖLÜM: ECNEBİLERİN OSMANLI TOPRAKLARINDA MÜLK EDİNMESİ
1.1.- KAVRAMLAR
Tez metnine giriş yapmadan önce bazı kavramların izahı konunun açık bir
şekilde anlaşılması için uygun görülmüştür. Tezin temelini oluşturan ve belgelerde sıkça
geçen önemli kelimeler olan bu kavramlar dönemin tasavvurunu anlamak ve
yorumlayabilmek açısından önemlidir. Aynı zamanda anlatılacak olan hususların ne
hakkında olduğu bu kavramlar sayesinde daha öngörülebilir olacaktır.
Osmanlı Devleti’nde ecnebilerin mülk edinmesi konusunun doğru
anlaşılabilmesi için öncelikle iki temel hukuki/siyasi kavramın kısaca açıklanması
gerekmektedir: Mülk ve Mülkiyet. Bununla birlikte bu iki temel kavramın ayrılmaz
parçaları konumunda olan tasarruf, icar, rakabe, gibi kavramlar da konunun ayrıntılarını
kavramak açısından çok önemlidir. Bunların yanı sıra konumuz açısından bizatihi
ecnebi ve yabancı kavramları da önem arz etmektedir.
1.1.1.- Mülk Nedir?
Mülk, insanlık tarihi boyunca tartışılagelen en eski hukuki/siyasi
kavramlardandır. Ancak mülkün yerleşik bir kavram olarak insan ilişkilerinde etkin bir
rol oynamaya başlaması toplumun bir olgu olarak ortaya çıkarak insanların yaşamını
düzenleyen bir sistem şeklinde vücut bulmasıyla mümkün oldu. Tarih boyunca bir arada
yaşama iradesini gösteren insanlar bu yaşama eylemi kapsamındaki ihtiyaçlarını
giderebilmek için eşyaya sahip olma ihtiyacı duymuş ve bu doğrultuda önceleri doğada
boş olan arazileri, fayda elde edilebilecek hayvan veya ağaçları sahiplendi. Sonrasında
bu kapsama meskenler de girmiş ve şehir hayatının kurulmasıyla mevzu daha karışık bir
seviyeye evirildi. Bu durum da zaman içinde mülkiyete hukuksal bir boyut kazandırdı.
Mülk kelime anlamı olarak “tasarruf etmek, sahip olmak, egemen olmak”9; “Bir
şeyi ele geçirip onun hakkında söz sahibi olma durumu”10; “Tasarruf olunan şey, arazi
ve akar gibi taşınmazlar manasına gelmektedir. Çoğulu ise emlaktir”.11 Mülkiyet için ise
“insanlar arasında belli nesneler üzerinden kurulan ilişkileri belirleyen ve toplumsal
9 Mehmet Sait Özervarlı, “Mülk”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXI, (2020), s.538-539.
10 Fahri Demir, İslam Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı, İlmi Yayınlar, Ankara 1981, s.99-100.
11 Şemseddin Sami, “Mülk”, Kamus-i Türki, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2017, s.1402.
8
etkileşimden kaynaklanan haklar demeti”12 şeklinde bir tanımlama yapılabilir. Ayrıca
mülkiyet, “ehliyet noksanlığı gibi bir engel bulunmadıkça sahibine, hukuken inhisari ve
herkese karşı dermeyan edilebilir nitelikte bir tasarruf yetki ve iktidarı bahşeden bir
haktır.”13 Aynı şekilde özel mülkiyet dendiği zaman maddi varlıklar hakkındaki
sahipliğin düzenlendiği bir kurallar silsilesi akla gelmektedir. Ancak bu kavramın özel
olarak ilgilendiği nokta mülkiyetin dağıtımıdır. Dolayısıyla bir mülkün kim tarafından
ne şekilde ve ne zaman kullanılacağı gibi sorular mülkiyetin kapsamına girer.14 Roma
hukukuna göre mülkiyet herhangi bir şeyi iyi veya kötü bir şekilde kullanma hakkıdır.
Kişinin sahipliğinde bulunan nesne kendi faydası için kullanılabilir, başkasına veya
topluma kullandırılabilir, ya da imha edilebilir.15
1.1.1.1.- Avrupa Düşüncesinde Mülk ve Mülkiyet
Konu hakkında Avrupalı düşünürler birbirinden farklı yorumlarda bulunmuştur.
Pierre-Joseph Proudhon için mülkiyet “hırsızlık” demektir ve emeğin mülkiyetin temeli
olamayacağını savunur. Emeğin sadece ürüne ve gelire sahip olma hakkı verdiğini ileri
sürer. Yani artı ürünün emeği sağlayan kişinin hakkı olduğu tezini savunur. Üretim
araçları ve sermaye üzerinde de imtiyazlı bir mülkiyeti reddeder.16
Montesquieu insanların doğadaki bağımsızlık durumundan yasalar altında
yaşamak için vaz geçmesi gibi medeni kanun dairesinde yaşamak için de yine doğadaki
ortak mülkiyetten vazgeçtiğini ifade eder. Jeremy Bentham da yine paralel bir şekilde
mülkiyet unsurunun toplum hayatının doğal bir parçası olduğunu savunur. Ancak o,
doğa durumunda mülkiyetin olduğu tezini de reddeder. Mülkiyetin sadece kanunlarla
belirlenen toplumsal düzenin bir unsuru olduğu fikrini benimser. Rousseau’ya göre de
mülkiyet unsuru toplumla doğrudan ilişkilidir ve toplum durumu ortaya çıkınca
insanların doğadaki eşitliği ve özgürlüğü durumu da mülkiyetin bu şekilde ortaya
çıkmasıyla değişir.17
12 Murat Alandağlı, Süreç ve Sonuçlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancıların Mülk Edinmeleri (1830-1914),
Helke Yayınları, Ankara 2015, s.9.
13 Demir, a.g.e., s.108.
14 Fahri Bakırcı, John Locke’ta Mülkiyet Anlayışı, Babil Yayıncılık, Ankara 2004, s.138.
15 Felicien Challaye, Mülkiyetin Tarihi, çev. Turgut Aytuğ, Remzi Kitabevi, İstanbul 1969, s.5.; “Roma hukuku
mülkiyeti, jus utendi et abutendi resua, quatenus juris ratio patitur diye, hak nedeninin kapsadığı oranda, malı
kullanmak ve maldan yararlanmak hakkı olarak tanımlar.”, Pierre-Joseph Proudhon, “Mülkiyet Nedir?”, çev. Vedat
Gülşen Üretürk, Ararat Yayınevi, İstanbul 1969, s.91.
16 Challaye, a.g.e, s.101.
17 Challaye, a.g.e, s.81-83.
9
Fichte’nin tezinin temelinde özgürlük yatar. Ona göre devletin ilk görevi
insanların özgürlüğünü teminat altına almaktır. Bu teminatın en önemli göstergesi de
onların mülk edinmesini sağlamaktır. Mülkiyetin böylece bir yönü devlet garantisi iken
öteki yönü de insanların kendi rızalarıyla feragat etmesidir.18 Kant’a göre herkesin
üzerinde kendi iradesini gösterebileceği bir nesneye sahip olması aklın “postulatıdır”.19
Eşya üzerindeki mülkiyet hakkı da diğer insanlarla bir iletişim ve ilişki zemininin
olduğu medeni toplumlarda mümkündür.20
Komünist ideolojinin de Marx’ın kendi ifadesiyle ayırıcı özelliği mülkiyetin
reddinden ziyade bu mülkiyetin burjuva eline geçmesinin reddidir. Yani komünist
ideolojide esas olan ortaklaşa mülkiyet hakkıdır.21 Comte’a göre de bir mülk toplumun
iş birliği olmadan meydana getirilemediğinden ve bir yerden bir yere
götürülemediğinden dolayı onun kullanım hakları da tamamen bireysel olmamalıdır.22
John Locke’a göre mülkiyetin olmadığı yerde adaletsizlik de olmaz. Mülkiyet
fikrinin herhangi bir şey üzerindeki bir hak olduğunu, onun gaspının da adaletsizlikle
sonuçlanacağını savunur. Hatta bunun matematiksel bir önerme gibi kesin olduğunu da
ekler.23
Sir William Blackstone ise bu konuda dini nitelikte bir görüşe sahipti. Bu görüşe
göre yaratıcı dünyanın ilk zamanlarında insana dünyadaki her şey üzerinde bir
hakimiyet bahşetmiş ve bunlar mülk olarak ona hediye edilmişti.24
1.1.1.2.- İslam ve Osmanlı Düşüncesinde Mülk ve Mülkiyet
İslam’daki temel yaklaşım mülkün Allah’a ait olduğu fikridir.25 Göklerde ve
yerde olan her şeyin Allah’ ait olduğu yolunda Kuran’da çeşitli ayetler mevcuttur.26
18 Challaye, a.g.e, s.98-99.
19 Postulat: İspâta gerek duyulmadan doğru, gerçek veya gerekli olduğu kabul edilerek bir fikre temel teşkil eden, bir
fikre temel olarak alınan esas, ifâde, prensip. (Kubbealtı Lügati, “Postulat”, http://www.lugatim.com/s/POSTULAT,
[Erişim tarihi: 04.09.2023]). Yani nesneye sahip olmak olarak bahsedilen mülkiyet aklın ve mantığın bir gereği
olarak görülmektedir.
20 Adnan Güriz, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara 1969, s.231.
21 Challaye, a.g.e, s.106.
22 Challaye, a.g.e, s.117.
23 Bekir Geçit, “John Locke'da Mülkiyet Hakkının Sınırları: Doğal Hukuk Temelinde Bir Değerlendirme”,
Beytulhikme An International Journal of Philosophy, IV/1, (2014), s.99.
24 Sir Blackstone, Commentaries on the Laws of England in Four Books, vol. 2., J. B. Lippincott, Philadelphia 1753,
s.1-2.
25 Halil Cin, Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya 1992, s.9.
26 Adnan Güriz, “a.g.e.”, s.53-54.
10
Fakat bu ayetler Allah’ın ontolojik anlamda kainat üzerindeki mülkiyetini ifade eder.27
Bu anlayışın doğrudan bir sonucu olarak da insanlar yeryüzünün halifesi olarak Allah
tarafından onun malları üzerine bekçi kılınmıştır.28 İslam’daki mülkiyet anlayışının
esasları bireysel ve toplumsal refahı sağlamak için ferdin mülkiyet hakkının tanınması,
mülkiyetle ilgili mevzularda hakkın ve adaletin teslim edilmesi gibi noktalara
dayanmaktadır.29
Osmanlılar da İslam hukukunda geçerli olan mülkiyet kavramını kabul etmiş ve
özellikle mülk ve vakıf araziler konusunda fıkıh kurallarını esas almıştı. Kaldı ki
kanunnamelerde de devamlı olarak şeriata uygunluk durumuna vurgu yapılması da
İslami esasların kabul edildiğini göstermektedir.30 Osmanlı İslam hukukunda mülkiyete
gösterilen saygı ve değeri gözler önüne seren önemli esaslar da can, mal ve ırz gibi
temel hususların diğer insanlara haram kılınmış olması ve bir kimsenin rızası dışında bir
başkasının onun malı ile ilgili bir tasarrufta bulunmasının yasaklanmış olmasıdır.31
İslam hukukçuları toprağı iki ana kategoriye ayırmıştı: mülk ve mevat arazi.
Mülk arazi fıkıh kurallarıyla da sabit olduğu şekliyle tam mülkiyeti şahıslar üzerinde
olan arazi iken mevat arazi umumun faydalanabileceği bir tür kamusal arazi idi. 32
Osmanlı sisteminde ise ek olarak miri arazi en önemli arazi türü olarak örfi hukukun
kapsamına girmekteydi. Bu sistemde köylü devletin çıplak mülkiyetini (rakabe) elinde
bulundurduğu toprakta sadece tasarruf hakkına sahip olarak bir nevi kiracı
durumundaydı. Yani köylü bu duruma göre topraksız sayılamasa da mülk sahibi gibi de
değerlendirilememektedir.33 Osmanlı Devleti bu durumda özel mülkiyeti prensip olarak
İslami çerçevede kabullenmiş olmakta fakat öte yandan ülke arazisinin genelinin devlet
uhdesinde kalmasını da önemsemekteydi.
19. yüzyıl Osmanlı düşüncesinden bahsedecek olursak bu dönemde bazı
Osmanlı aydınlarının Avrupa düşüncesine paralel fikirler geliştirmeye başladığı görülür.
Bu dönemde mülkiyet hakkında görüş belirten aydınlardan birisi Serandi Arşizen’dir.
Arşizen Paris’te okurken Pellegrino Rossi’den etkilenmiş ve bu ona Tasarrufat-ı
27 Ahmet İnan, “Kur’an’da Mülkiyet”, İslami Araştırmalar Dergisi, XVI/4, (2003), s.484.
28 Alandağlı, a.g.e., s.21.
29 Alandağlı, a.g.e., s.22
30 Alandağlı, a.g.e., s.25
31 Hasan Tahsin Fendoğlu, Osmanlı Hukukunda Temel Hak ve Özgürlükler İçinde Mülkiyet Kavram ve Olgusu,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı,
İstanbul, 1992, s.151
32 Güriz, a.g.e., s.58.
33 Şahin Ceylanlı, "Osmanlı Toprak Düzeni Üzerine Bazı Düşünceler", Istanbul Journal of Sociological Studies, 0/23
(1991), s.149.
11
Mülkiye isimli eserini yazma konusunda ilham vermişti. Arşizen’in düşüncesine göre
mülkiyet hakkı toplumun temel bileşenlerindendi ve bu hakkın güvenliği büyük önemi
haizdi. Özel mülk üzerindeki her türlü müdahale kabul edilemezdir ve toplumsal
huzursuzluklara gebedir. Bir kişinin emeklerinin doğal sonucu onun mülkleridir ve onu
bundan mahrum bırakmanın hırsızlıktan farkı yoktur. Sakızlı Ohannes de benzer şekilde
düşünmekteydi ve ona göre medeniyetin temelini teşkil eden mülkiyet hakkı dışarıdan
yapılacak müdahalelerden korunmalıdır.34 İki düşünürün de fikirlerinin Locke’un
fikirleriyle benzerliği açıkça görülebilmektedir.
Ahmed Midhat Efendi ise liberal bir düşünce tarzı benimseyen bu isimlere
karşın daha korumacı bir çizgide yer almıştı. Onun görüşüne göre hükümetin en büyük
görevi tarım, sanayi ve ticareti korumaktı. Ancak onun fikirleri arasında da özel
mülkiyetin önemine yapılan atıflara rastlamak mümkündü.35
1.1.2.- Yabancı, Ecnebi ve Müstemen Kavramları
Yabancı, bir ülkenin yasalarına göre o ülkenin vatandaşı olarak tanınmayan
kişidir.36 Ecnebi kelimesinin sözlük anlamında ise yabancı, bigâne; başka bir memleket,
cinsiyet veya milliyete mensup olan, diğer bir devletin tebaasından olan kimse olarak
geçmekte ve çoğulu ecanib olarak belirtilmektedir.37 Her ne kadar bu tanımlara
baktığımız zaman iki kavram da eş anlamlı gibi gözükse de Osmanlı dönemindeki
kullanımına baktığımız zaman önemli farklılıkların olduğu görülebilmektedir.
İncelediğimiz dönem olan Tanzimat sonrası dönemde ecnebi kelimesi Müslüman olup
olmaması fark etmeksizin Osmanlı tebaasından olmayan herkesi tanımlayan bir kavram
olarak kullanılmıştı. Müstemen sözcüğü de zaman zaman bununla eş anlamlı olarak
kullanılmıştı.38 Yani ecnebi kavramı Tanzimat sonrası dönemde hukuki bir kavram
olarak kullanılması bakımından yabancı kelimesinden ayrılmaktadır.
34 M. Erdem Özgür – Şule Gündüz, “Legitimizing Private Land Ownership in the Ottoman Empire: State Policy vs
Economic Thought”, Economic Alternatives, 0/1, (2023), s.76 – 77.
35 M. Erdem Özgür – Şule Gündüz, a.g.m., s.84.
36 Selim Levi, Yabancıların Taşınmaz Mal Edinmeleri, Legal Yayınevi, İstanbul 2006, s.18. Bir devlet açısından
başka bir devletin uyruğu olan kişi yabancı olduğu gibi herhangi bir devlete uyrukluk bağıyla bağlı olmayan vatansız
kişi de yabancı sınıfına girer. Rona Aybay, Yabancılar Hukuku, Bilgi Üniversitesi, İstanbul 2005, s.12.
37 Şemseddin Sami, a.g.e, Ecnebi”, s.74.
38 Belkıs Konan, Osmanlı Devletinde Yabancıların Kapitülasyonlar Kapsamında Hukuki Durumu, (Yayımlanmamış
Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara, 2006, s.6-7.
12
Yabancı kelimesinin gündelik hayatta kullanımı yansıtan bir diğer tanımı da
toplumun mensubu bulunduğu kültür dairesinin dışında olan, konuştuğu dile aşinalığı
olmayan ve kısacası o toplumun haricinde olan kimse olarak açıklanabilir.39
Müstemen ise İslam topraklarına ticaret yapmak üzere vize ile giriş izni verilen
ve ecnebi bir devletin tabiyetinde bulunan kimseyi ifade eder.40 Aman (veya eman) ise
Darü’l İslam’a 41 gelen güvencesiz yabancıların kötü muamele görmesini engellemek
için İslam Devleti’nin başı tarafından verilen ve güven içinde ticaret ve seyahat
etmelerini ve bir sanat icra etmelerini sağlayan vizeydi.42 Bu emanı elde etmek ise
“İstiman” kavramı ile ifade edilmektedir.43 Hukuki açıdan genel olarak yerli
Gayrimüslim tebaa ile eşit haklara sahip olmuşlardır, tek fark onların başka bir devletin
uyrukluğunda olmasıydı. Bazı konularda müstemenlerin zımmi olması meselesi de
tartışma konusu olmuş ve kendisine izin verilen oturma süresinden sonra yine İslam
memleketinde ikametine devam etmek, vergiye tabi bir gayrimenkul satın almak 44,
yerli tebaadan birisiyle evlenmek gibi hususlar zımmi statüsüne geçiş minvalinde
yorumlanmıştır.45 Mesele hakkındaki bir diğer önemli nokta da müstemen kavramının
sadece İslam topraklarına gelen Gayrimüslimleri değil, Dar’ül Harb’e giden
Müslümanları da kapsamasıydı. Nitekim oraya ticaret amacıyla giden Müslümanlar da
bir müsaadeye mazhar olarak buna hak kazanmakta ve bunun getirdiği yükümlülüklere
uymak durumundaydı.46
Bu noktada zimmet ve zımmi kavramları da önemliydi. Zimmet kelimesi
sözlükte antlaşma, ahit, taahhüt altına girme, eman, güvence” gibi anlamlara gelmekte
olup47 zımmi ise İslam Devleti’nin egemenliği altında yaşayan ve onun korumasına
karşılık çeşitli yükümlülükleri yerine getiren Gayrimüslimleri ifade eder. Dolayısıyla
39 Azmi Khouli, Osmanlı Döneminde Kudüs’teki Yabancı Okullar (XIX. Yüzyıl), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalı, İstanbul,
2006, s.38.
40 Ahmet Özel, “Müste’men”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXII, (2006), s.140-143.
41 Dar’ül İslam: Müslümanların egemenliğinde bulunan toprakları ifade eder. Bunun tersini, yani İslam Devleti ile
arasında bir çatışma bulunmayan Gayrimüslimlerin hakimiyeti altındaki topraklar da Dar’ül Harb’dir. Ömer Nasuhi
Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu (Cilt 3), Bilmen Yayınevi, İstanbul 1968, s.369.
42 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, IV, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları İstanbul 2016, s. 226.; Bilmen, a.g.e, s.378.
43 Bilmen, a.g.e, s.432.
44 Buradaki vergi haraç vergisidir ve arazi de “arazi-i haraciyeden” bir parçayı ifade etmektedir. Haraç vergisi İslam
hukukunun bir parçası olduğundan bu araziyi satın alıp vergi yükümlüsü haline gelen müstemen zımmi kabul
edilmektedir. Bilmen, a.g.e, s. 435.
45 Özel, “Müste’men”.
46 Bilmen, a.g.e, s.432.
47 Eyyüp Said Kaya, Hasan Hacak, “Zimmet”, TDV İslam Ansiklopedisi, XLIV, (2013), s. 424-428.
13
zımmi Gayrimüslimleri ecnebi tebaası olan Gayrimüslimlerden ayıran İslam Devleti
tebaası olma durumuydu.48
Başlığı noktalamadan önce İngiltere’deki yabancı kavramına bakacak olursak,
her ne kadar yabancı denilen kişinin kısaca kralın yönetimi altındaki toprakları veya
tabiyeti dışında doğan kimseleri kapsadığı anlayışı mevcutsa da bunun bazı istisnaları
mevcuttu. Mesela yabancı ülkelerdeki İngiliz elçilerinin çocukları da İngiltere’de
doğmuş gibi addedilirdi. Ayrıca ticareti özendirmek maksadıyla yurtdışında doğan ve
doğum esnasında ebeveynlerin ikisinin de Kralın tabiyetinde bulunan çocuklar
İngiltere’de doğmuş addedilebilirdi.
Yabancıların İngiltere’de doğan çocukları ise doğrudan İngiliz tebaası kabul
edilirdi ve bunun bahşettiği tüm ayrıcalık ve imtiyazlardan faydalanma hakkına sahipti.
Bunun yanında yabancı doğumlu olup da İngiliz tebaası olan, haklar bakımından yerli
ve yabancı arasında konumlanan kişiler de “denizen” tabiriyle anılmaktaydı. Örneğin
bir yabancının yapamayacağı şekilde emlak alım satımında bulunabilir, ancak bu
emlakte veraset kuralları geçerli olmaz, yani bunları çocuklarına bırakamazdı. Bu kişiler
ayrıca Kraliyet Danışma Meclisi’ne veya parlamentoya katılamayacağı gibi sivil veya
askeri herhangi yüksek bir makama gelemezdi.49
1.1.3.- Diğer Kavramlar
Tez konumuz ile ilgili bilinmesi gereken kavramlar arasında mülkiyet ile ilgili
olanların başında “rakabe” gelmektedir. Rakabe, çıplak mülkiyet anlamındadır ve fıkhi
olarak mülkiyete mevzubahis olan nesnenin maddi varlığına işaret eder.50 Miri
toprakların çıplak mülkiyetinin devlete ait olması da bu minvalde o toprakların bir
nesne olarak devletin bünyesinde bulunması anlamına gelir.
Tasarruf kelimesi fıkhi anlamıyla hukuki işlemleri ifade eden bir terimdir.51
Tasarrufun sözlük anlamında kelime kökeni olarak “sarf” gösterilmekte ve malik ve
sahip olma, temellük etme; idare ile kullanma, idare etme, israf etmeme, iktisat gibi
48 Ahmet Yaman, “Zımmi”, TDV İslam Ansiklopedisi, XLIV, (2013), s.434-438.
49 Sir Blackstone, Commentaries on the Laws of England in Four Books, vol. 1., J. B. Lippincott, Philadelphia 1753,
s. 372 – 374.
50 Halit Çalış, “Rakabe”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXIV, (2007), s.427-428.
51 İbrahim Kâfi Dönmez, “Tasarruf”, TDV İslam Ansiklopedisi, XL, (2011), s.118-119.
14
anlamlara gelmektedir.52 Miri arazinin tasarrufu da idare ile kullanma anlamına gelir ve
tasarruf eden kişi ise mutasarrıf olarak adlandırılır.
Tapunun tanımı ise 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinde şöyle açıklanmaktadır:
“Tapu hakk-ı tasarruf mukabilinde virilen muacceledir ki canib-i miri içün me’muru
tarafından ahz-ü istifa kılınur.”53. Tapu kelimesinin anlamı böylece miri arazi terimi
olarak kullanıldığında sadece tasarruf yetkisinin verildiği bir belge olarak karşımıza
çıkmakta ve bugünkü tapu kelimesi ile, ki özel mülkiyetin verdiği alım, satım, kiralama
gibi her türlü hakkı içinde barındıran ve tam bir mülkiyeti ifade eden kavramdır,
karşılaştırıldığı zaman bir mahiyet farkı ortaya çıkmaktadır.
Akar kelimesi günlük dilde kiraya verilip gelir sağlayan mülk olarak kullanılsa
da terim anlamı olarak taşınmaz mal ve arazi (gayrimenkul) manasına gelmektedir.54
Nitekim sözlük manası da günlük dildeki şekliyle gelir getiren emlak ve binalar olarak
açıklanmaktadır.55
52 Şemseddin Sami, “Tasarruf”, a.g.e, s.409.
53 Düstur, 1. Cilt, Matbaa-i Amire, Dersaadet 1289, s.166.
54 Ali Şafak, “Akar”, TDV İslam Ansiklopedisi, II, (1989), s.221.
55 Şemseddin Sami “Akar”, a.g.e., s.946.
15
1.2.- OSMANLI DEVLETİ’NİN ECNEBİLERİN MÜLK EDİNİMİNE
KARŞI POLİTİKASI
Ecnebilerin mülk edinmesi hususu 19. yüzyıla kadar genel olarak meşru ve yasal
kabul edilmemiş ve meydana gelen edinimler yasadışı olarak tanımlanmıştı. Bunda şer’i
şerife yapılan atfın yanında yabancı devletlerin de tebaalarının başka bir devlet
toprağında emlak ve arazi edinimine sıcak bakmaması dönemin karakteristiği olarak
etkiliydi. Derebeylik sisteminde eğer bir kişi başka bir devletin egemen olduğu yerde
uzun süre ikamet ederse tabiiyet değiştirmiş kabul edilirdi.56 İslam dünyasında da bir
müstemen Darülislam’da kendisine izin verilen ikamet süresi bittikten sonra da
oturmaya devam eder veya Osmanlı tebaasından bir kadın ile evlenir, mülk edinirse
zımmi statüsüne geçer ve haraç verirdi.57 Dolayısıyla hem Doğu hem de Batı’da
devletler tebaalarının kendi hükümleri altında yaşamasından emin olmak istemiş, bu
nedenle diğer devletlerle yapılan ticari faaliyetler teşvik edilmişse de mülk sahipliğine
dayanan girişimler 19. yüzyıla kadar benimsenmemişti. Ancak zaman zaman bu tarz
girişimler olmuş, Osmanlı Devleti da bu duruma karşı mevzunun özellikle şer’i şerife ve
nizama aykırı olduğu noktasından hareketle önlem almaya çalışmıştı. Nitekim
reformlara dair yazılan Fransız raporunda da ecnebilerin mülkiyet hakkı elde etmesinin
devletin temelinde köklü bir değişime yol açacağı, bürokratların da bu vesileyle
Osmanlı topraklarının bir nevi istilaya uğrayacağını düşündüğü belirtilmişti.58 Halbuki
Osmanlı topraklarına özellikle ticaret için gelen müstemenlerin 19. yüzyıl öncesinde
kendi adlarına mülk edindiği ve hatta bunların önemli bir kısmına cevaz verildiği de
56 Yılmaz Altuğ, Yabancıların Arazi İktisabı Meselesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul
1976. s.55. Sir Blackstone’un eserinde de benzer bilgiler mevcuttur. İngiltere’de eğer yabancı bir kimse (alien) kalıcı
olarak mülk edinecek olursa krala bağlı olmasının şarttı. Ancak aynı zamanda bir yabancının mülk edinmesi yabancı
nüfuzunun artmasına vesile olacağından hoş görülmemişti. Yazar bu noktada Polonya örneği ile bu duruma karşı
duyulan endişeyi çarpıcı bir şekilde özetlemiştir. Rus Çariçesi (Katerina) Polonya’nın bölünmesinden önce birçok
kimseyi yüklü meblağlarla satılık olan tüm emlaki almak için Polonya’ya gönderir. Bunun yanında kamuoyunda
kendi ülkesi için propaganda yaptırmayı da ihmal etmez. Böylelikle ülkede sadece kendi çıkarlarına bağlı bir hizip
ortaya çıkmakla kalmadı, aynı zamanda asillerin nüfuzu kırıldı ve onların emlaki Rusların eline geçmiş oldu. Tüm
bunlar sonrası için gerekli olan zemini hazırladı. Bunun yanında İngiltere’de yabancıların mülk edinmesi konusunda
taşınmazlar hakkında kralın özel izni gerekirken taşınabilir mülk edinimi ve serbest ticaret hakkı mevcuttu. Ayrıca
orada kaldıkları süre boyunca ev de kiralayabilirlerdi. Sir Blackstone, a.g.e., s. 371 – 372. İngiltere’de yabancıların
yerliler ile aynı statüde mülk edinebilmesi ise 1870’de çıkarılan “The Naturalization Act” ile mümkün oldu. Böylece
her tür emlak Britanya tebaası gibi yabancılar tarafından da alınıp satılabilecek ve emlak veraset yoluyla gelecek
nesillere aktarılabilecekti. Ancak bu hak Büyük Britanya dışındaki topraklarda geçerli olmayıp yabancılara belediye
veya meclislerde söz sahibi olma hakkı da verilmemekteydi. Ayrıca burada emlak konusu haricinde başka bir hak
geçerli değildi. Son olarak yasanın çıkmasından evvelki emlake dair hususlar kapsam dışı tutulmuştu. 33 and 34
Vict., c. 14., ''The Naturalization Act, 1870.", article 2.
57 Özel, “Müste’men”; “Fıkıh ahkâmına göre toprak mülkiyetini elde etmek o toprakta ikameti ihtiyar etmek demek
olup, müste’minin ise İslâm tabiiyetine geçmedikçe İslâm memleketlerinde ikametine cevaz verilmezdi” “Nebahat
Tözeren, “Türkiye’de Ecnebilerin Mülk Edinmeleri”, IV. Türk Tarih Kongresi, 1948, s.354.
58 Kuntay Gücüm, Islahat Fermanı Sonrasında (1856 – 1871) Osmanlı Devlet Yapısındaki Değişime Fransa’nın
Etkisi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler
Anabilim Dalı, (2008), s.218.
16
görülebilmektedir. Örneğin bir İngiliz müstemen olan Sinyor David Ankara’da
Mukaddem mahallesinde müderris taifesinden Elhac Mustafa Efendi’nin hanesini 400
kuruş karşılığında satın almış ve burada oturmuştu.59 Ayrıca bir Cenevizli müstemenin
vakıf kurduğu da görülebilmektedir. 1670 tarihinde Sina Baldo Visako isimli
müstemene vakfiye verilmişti.60 O halde dönem içinde bulunulan özel durum ve siyasi
konjonktüre göre farklı uygulamalar da olmuştu. Bir sonraki başlıkta ise vurgulanacak
olan nokta mülk ediniminin yasaklığı olacaktır.
1.2.1.- Ecnebilerin Mülk Edinim Yasaklığına Vurgu
1867 yılına kadar ecnebilerin Osmanlı topraklarında mülk edinmesi yasaktı.
Fakat resmi düzeydeki bu yasağa rağmen çeşitli emlak edinimleri meydana gelmişti. 19.
yüzyıl öncesinde de Osmanlı topraklarına misafir sıfatıyla gelen konsolos ve
tüccarlardan bazısı burada evlilik yapmış ve emlak satın almıştı. Bazı yetkililer de bu
duruma göz yummuştu. Bu tarz yasak bir şekilde emlak edinen kişilerin vergi verip
vermediği de büyük bir soru işaretiydi.61
Sayda’da da Fransız konsolosu, tercümanları ve tüccarlar bazı emlak alımı
yapmıştı. Her ne kadar iki devlet arasında böyle bir antlaşma bulunmasa da bu kişiler
beş adet ev ve bir adet bahçeyi alacakları karşılığında ele geçirmişti. Üstelik avarız
vergisi de vermiyorlardı.62
Kudüs’te de aynı şekilde bazı müstemenler emlak edinmişti. Bu emlak çeşitli
bağ, bahçe ve akar gibi emlakti. Alınanlar Osmanlı tebaasından taliplerine sattırıldı ve
bir daha da böyle kimselere emlak geçirilmemesi sorumlulara tembih edildi.63
Fakat müstemenler Osmanlı topraklarının çeşitli yerlerinde 19. yüzyılda da ev ve
dükkân sahibi olmaya devam etmişti. Bunun yanında yabancı devlet tebaasının
meseleleriyle ilgilenmekle görevli olan konsolos ve konsolos vekilleri de yine bu
59 Muhammed Ceyhan, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Mülk ve Vakıf Edinimi (18. Yüzyıl), (Yayımlanmamış
Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Yeniçağ Tarihi) Anabilim Dalı, Ankara, 2016,
s.126-129.
60 Ceyhan, a.g.e., s.190.
61 BOA, AE.SMST.III, (Ali Emiri, III. Mustafa), 363 – 29038. 22 Eylül 1759 (29 M. 1173); BOA, C.HR., (Cevdet
Hariciye), 119 – 5931.
62 BOA, C.HR., 17 – 806. 21 Nisan 1765 (29 L. 1178)
63 BOA, HAT, (Hatt-ı Hümayun), 193 – 9510. 29 Ağustos 1791 (29 Z. 1205)
17
devletlerin tebaasından olmalıydı. Osmanlı tebaasına patent veya pasaport verilmesi de
kanunlara aykırıydı.64
Yabancı devlet tebaası olup Osmanlı topraklarına gelenler üç gruba ayrılıyordu.
Birincisi burada ikamet ederek görevlerini yapan elçiler ve onların maiyetindekilerdi.
İkincisi ziyaret ve seyahat etmek için gelen ve bugünkü anlamıyla turist olarak
niteleyebileceğimiz kitleydi. Üçüncüsü ise alım satım faaliyetlerinde bulunmak için
gelen ve müstemen olarak tanımlanan gruptu. Müstemenlerin reaya kızlarıyla
evlenmesi, kendileri veya kilise ve manastır için emlak ve arazi satın alması yasaktı.65
Emlak ve arazilerin ecnebiler tarafından ele geçirilmesi kimi zaman savaş
durumunun yarattığı ortamda daha kolay olmuştu. Nitekim 1828 – 1829 Osmanlı Rus
savaşı döneminde Kars’ta bazı köylerde arazilerin satışı gerçekleşti. Kars işgale
uğrayınca buradaki nüfus göç etmek istemiş ancak borçlu oldukları tüccarlar borçların
ödemesini almadan bir yere gidemeyeceklerini söyleyip onları tehdit etmişti. İnsanlar da
bunun üzerine Rusların yardımını almak istemiş ancak onlar da ellerindeki mülklerini
almıştı. İki devlet arasında antlaşma yapıldıktan sonra ise Trabzon Valisi dağılan halkı
topladı ve ele geçirilen emlakin bir kısmını parasını vererek kurtardı.66
Emlak edinmenin yanı sıra ecnebilerin esnaflık yapması da yasaktı. Fakat bu
yasağa da uyulmuyordu. İstanbul ve Eyüp, Galata ve Üsküdar’da ecnebilerden birçok
kişi esnaflık yapmaktaydı. Fakat bu konuda 1838 yılında imzalanan Baltalimanı Ticaret
Antlaşması’nın etkisi olmuş olması muhakkaktır.67
Bazı durumlarda ise kısmi istisnalar tanındığı olmuştu. Safed kazasında oturan
Avusturya, Prusya ve Rusya tebaası Yahudiler yıllık vergilerini ödemekteydi. Ancak
meydana gelen bir deprem üzerine evleri yıkılmıştı. Bunun üzerine Kudüs ve çevre
bölgelerde iskân edildiler. Yani vergilerini ödedikleri müddetçe bu insanlara bir şey
denmemişti. Fakat yine de müstemenlere arazi satışının yapılmaması ve yapılanı varsa
64 BOA, C. HR., 163 – 8103. 25 Haziran 1811 (3 Ca. 1226)
65 Fatih Tayfur, “Tanzimat Modernleşmesinde İstimlak Kanununun Yeri ve Önemi”, Türk Modernleşmesi, ed., Arif
Kolay, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2013, s.110. BOA, C. HR., 67 – 3312. 20 Kasım 1822 (5 Ra. 1238)
66 BOA, HAT, 794 – 36840. 30 Aralık 1831 (25 B. 1247)
67 Mübahat Kütükoğlu, “Baltalimanı Muahedesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, V, (1992), s.38-40.; BOA, İ.MSM.,
(İrade Mesail-i Mühimme), 3 – 37. 4 Mayıs 1844 (15 R. 1260). Esnaf kollarına göre istatistikler ise şöyleydi:
Kunduracı: İngiliz 55, Rus 1, Fransız 19, Avusturyalı 45, Yunan 596, Felemenk 8, İspanyalı 17, Napolili 19,
Trandapollü (?) 2 ve toplam 762. Terzi: İngiliz16, Fransız 3, Avusturyalı 1, Yunan 20, Sardunyalı 1, Napolili 2 ve
toplam 43. Tuhafcı (Tuhafiye): İngiliz 2, Fransız 2, Avusturyalı 4, Yunan 8, İspanyalı 1, Toskanalı 2, toplam 19.
Gediksiz satıcılık yapan: İngiliz 8, Fransız 1, Rus 3, Avusturyalı 3, Yunan 78, Venedikli 1, Kefalonyalı 3, toplam 97.
Mumcu: Yunan 13. ?: İranlı 267. Genel Toplam: Yunan 814, İranlı 267, İngiliz 81, Fransalu 65, Avusturyalu 52,
Napolili 21, İspanyalı 18, Felemenk 8, Rus 3, Trandapollü, Toskanalı ve Kefalonyalı 2, Venedikli 1, toplam 1296.
18
Osmanlı tebaasından talibine satması emri de tekrarlanıyordu. Ancak eğer emlak
Osmanlı tebaasından akrabalar üzerinde bulunur ve vergilerini diğer Osmanlı tebaası
gibi öderlerse buna göz yumulabilirdi.68
Osmanlı tebaasının da zaman zaman ecnebilere emlak satışının yasaklığı
konusunda zayıf davrandığı görülmüştü. Ferik Ömer Paşa’nın hanımı ve ortakları olan
hanımlara Ayestefanos köyü civarındaki çiftlik arazisi üzerine bölgede Müslüman
olmamasına rağmen bir istisna olarak bina yapma izni verilmişti. Fakat bu, binanın veya
arazinin ecnebilere satılmaması şartını taşıyordu. Ne var ki sonrasında yapılan
incelemelerde arazinin ecnebilere satıldığı anlaşıldı. 69
Aydın’da Canikli köyündeki Dibburnu Çiftliği de Osmanlı tebaasından olmayan
İstamadi’nin kardeşi Bani tarafından ecnebi eşinin üzerine geçirilmişti. Normalde eşler
üzerine geçirilen emlak konusunda eşler Osmanlı tebaasından olurken burada eşin
ecnebi olması dikkat çekicidir.70 Aynı şekilde Karaman’da Teke Sancağına bağlı
Elmalı’da da bazı ecnebilerin emlak ve arazi aldığı haberi alındı ve bu konuda
incelemeler başlatıldı.71
Tulca Kazasında da ecnebiler Osmanlı tebaası gibi emlak ve arazi edinmekte
hatta onların ziraat ve sanat faaliyetlerinde bulunmalarına izin verilmekteydi. Fakat bu
durum yine kanunsuzdu ve bunda yine memurların ihmali olduğu açıktı.72
Selanik’te ise evlilikler yapılmıştı. Selanikli Yahudiler, Toskanalılar başta
olmak üzere çeşitli ecnebilere kız veriyordu. Sonrasında bu evlilikler yardımıyla
ecnebilerin eline emlak geçişi oluyordu. Üstelik bu ecnebiler defterlere zımmi olarak
kaydediliyordu. Bu durum önlenmediği taktirde gelecekte daha büyük sıkıntıların
çıkacağı endişesi vardı. Ecnebilere kız verilmemesi konusunda da hahambaşı uyarıldı.73
Daha önce Osmanlı tebaasından olup sonradan başka bir devletin tabiiyetine
girenler de ecnebilerle aynı muameleye tabi tutulmuştu. Bu kişiler emlaklerini eşleri
üzerine yapıp tabiiyet değiştirdikten sonra da bu emlakleri geri üzerlerine almaya
68 BOA, C. HR., 41 – 2022. 3 Kasım 1846 (14 Za. 1262)
69 BOA, A.} MKT, (Sadaret Mektubi Kalemi), 10 – 93. 17 Ekim 1848 (19 Za. 1264)
70 BOA, A.} MKT, 214 – 71. 20 Temmuz 1849 (29 Ş. 1265)
71 BOA, A.} MKT.UM., (Sadaret / Mektubi Umum Vilayat Evrakı), 11 – 47.
72 BOA, İ.HR., (İrade Hariciye), 80 – 3925 21 Mart 1850 (7 Ca. 1266); BOA, A.} AMD., (Sadaret / Amedi Kalemi
Evrakı), 31 – 94. (9 Ekim 1851 – 13 Z. 1267)
73 BOA, İ.MVL., (İrade Meclis-i Vala), 173 – 5129.; BOA, A.} DVN, (Divan Kalemi Evrakı) 61 – 57. 27 Temmuz
1850 (17 N. 1266)
19
çalışıyordu. Bundan dolayı Osmanlı tabiiyetini terk edenlerin herhangi bir emlakle
alakası kalmamasına dikkat ediliyordu.74
İzmir’de de bazı vakıf mütevellileri ve arazi sahibi ecnebilere emlak satmıştı. Bu
yüzden Müslüman evleri de bu tarz ecnebilerin eline geçiyordu ki devletin kırmızı
çizgilerinden birisi aşılmış oluyordu. Bunu önlemek için vergi kaleminden ruhsat
verilmedikçe işlem yapılmaması gerektiği yetkililere tembih edildi.75
Yabancıların elinde bulunan bazı emlak uyruğu oldukları devlet ile Osmanlı
Devleti arasında imzalanan ahitnamelerden kaynaklanan bir istisna olmuştu. Fakat
Yunanistan ile böyle bir ahitname imzalanmadığından Resmo’da emlak tasarruf eden
Yunan tebaasının bu emlaki Osmanlı tebaasına satması gerekiyordu.76 Bu husus ise
“kat’-ı alaka” hususunun uygulanmasıydı. Kat’-ı alaka, ecnebilerin emlak ile ilişiğinin
kesilmesi uygulamasının resmi ismiydi. Buna göre ecnebiler en fazla kiracı olabiliyor,
fakat bir mülkün hiçbir şekilde sahibi olamıyorlardı.77
Fakat Yunan tebaası farklı yerlerde de emlak edinmişti. Varna’da Yunan tebaalı
Dire Kavili eski Varna muhafızı Mehmed Raif Paşa’dan bir ev ve Yasina isimli kişiden
de bir arşın arsa almıştı. Ayrıca yine burada Avusturya konsolos vekili Traski de
Müslüman mahallesinde Mumcu Hüseyin’in evini gizlice alıp ailesini buraya
yerleştirdi. Bunların haricinde yine çeşitli bağ, bahçe ve mahzen gibi emlakin alındığı
da kaydedilmişti.78
Tırhala Sancağında da yetmiş iki adet çiftlik satışa çıkarılmıştı. Tayinat-ı
lahmiyye79 müdürü Mustafa Efendi, ortağı Hristaki Efendi ve Mısırlıoğlu Bedros alıcı
konumundaydı ve görüşmeler yapılırken bir şart öne çıkarıldı: çiftliklerin bu kişilerin
mülkiyetine geçtikten sonra hiçbir şekilde ecnebilere satılmayıp daima Osmanlı tebaası
üzerinde kalması.80
74 BOA, A.} MKT.UM., 102 – 13. 27 Temmuz 1852 (9 L. 1268)
75 BOA, A.} MKT.NZD, (Sadaret / Mektubi Nezaret ve Devair Evrakı), 22 – 56. 29 Aralık 1850 (24 S. 1267)
76 BOA, HR.MKT., (Hariciye Mektubi Kalemi), 40 – 83. 18 Aralık 1851 (23 S. 1268). Emlak sahibi olan
Yunanlardan birkaçı ve emlaki şu şekildedir:
Kunduracı Mihail ve karısı Marya’nın Kestel’deki ev ve dükkânı; Hacı Kostandi ve Evarin’in aynı yerdeki dükkânı;
İskoçaki Haralanbo’nun eşi İtozobola üzerindeki bir ev; Anton Mevaco’nun kızı Elka’nın evi; Hanyalı Babazaki’nin
kızı Elka’nın ev ve mahzeni ve diğer kızı Anasta’nın iki mahzen ve bir kahvehanesi; Bolanaki Yani’nin bir ev ve bir
dükkanı; İskolozi Anton ve Nikoli’nin bir ev ve bir dükkanı; Nikola Hacı Kostantino’nun bir evi ve Moskali
Nikola’nın bir evi.
77 Fatih Tayfur, “a.g.m.”, s.121.
78 BOA, A.} MKT.MHM, (Sadaret / Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı), 39 – 12. 6 Kasım 1851 (11 M. 1268)
79 Lahm, et anlamındadır. Tayinat-ı lahmiyye ise es temini ve dağıtımı işidir. Şemseddin Sami, “Lahm”, a.g.e.,
s.1237.
80 BOA, A.} MKT.NZD., 349 – 21. 4 Aralık 1851 (9 S. 1268)
20
Ecnebilere emlak ihalesi de yasaktı. Nitekim İşkodra’da bulunan ve İngiltere
tebaasından bir kişiye belirli bir süre için ihale edilen çiftlik ve diğer emlakin ihale
müddeti dolunca bu sefer Osmanlı tebaasına verilmesi emredildi.81
Emlakin ecnebi eline geçmemesi ülkenin her tarafında titizlikle takip edilmeye
çalışılmıştı. Van’da Hörgüm ve Köşk köyleri arasında bir arazi anlaşmazlığı vardı. Köşk
köylüleri diğer köyün arazisini uzun zamandır işliyordu fakat bu büyük bir anlaşmazlığa
sebebiyet vermişti. Arazi köyler arasında paylaştırılamayınca talibine satılması
kararlaştırıldı. Fakat yine bir şart vardı: arazinin ecnebi eline geçmemesi.82
Yine aynı şart Antakya’da harap olan konak arsasının satışı meselesinde de
aranmıştı. Arsa üç bin iki yüz kuruştan fazla bir meblağ karşılığında satılamamış, bunun
üzerine tekrar müzayedeye çıkarılması istenmişti. Fakat ne olursa olsun ecnebiye
satılmaması üzerinde durulmuştu.83
Adana’da da büyük miktarlarda arazi ecnebi himayesinde olanların eline
geçmişti. Bunlar arasında konsolosluk hizmetinde çalışan tercüman ve yasakçı gibi
hizmetliler de vardı. Bu kişilere Osmanlı tebaası oldukları için ona göre davranılacaktı.
Resmi sıfatla görevli olan ecnebilere de hiçbir şekilde emlak geçirilmeyecekti.84
Emlak elde etmek isteyen bazı kimseler de misyonerlik amacı gütmüştü.
Urmiye’den Hakkari’nin Gevar kazasına gelen Amerikalılar buradaki Nasturilere
Protestanlığı benimsetme niyetindeydi. Bu nedenle bölgede bazı huzursuzluklar
meydana geldi. Rahipler burada birkaç bina inşa etmiş ve bunlar üzerinde mülkiyet
iddiasında bulunmuştu. Bölgede Müslüman (Şafi), Yakubi, Ermeni, Nasturi ve diğer
mezheplerden çeşitli insanlar vardı ve eğer bu rahipler oradan çıkarılmazsa ortalığın
daha da karışacağı ve hatta Lübnan’dan da beter olacağı endişesi vardı.85
Mersin’de ecnebilerin inşa ettiği binalar konusunda da ekonomik kaygılar ön
plana çıkmıştı. Bu binalar için civardaki arazilerden yüklü miktarda taş çıkartılıyordu ve
eğer bu taşlardan araba başına belirli bir para alınırsa hazineye önemli bir gelir
81 BOA, MB.İ., (Mabeyn-i Hümayun İradeler), 8 – 89. 12 Ağustos 1852 (25 L. 1268)
82 BOA, A.} MKT.MVL, (Meclis-i Vala Evrakı), 57 – 73. 23 Kasım 1852 (10 S. 1269)
83 BOA, A.} MKT.MVL., 59 – 7. 22 Aralık 1852 (10 Ra. 1269)
84 BOA, A.} MKT.MVL., 62 – 66. 25 Nisan 1853 (16 B. 1269)
85 BOA, A.} MKT.UM., 138 – 24. 24 Haziran 1853 (17 N. 1269); BOA, HR.MKT., 61 – 21. 14 Temmuz 1853 (7 L.
1269)
21
sağlanacaktı. Burada ecnebilerin bu tarz binalar inşa etmesi meselesinin doğruluğu veya
yanlışlığı bir yana elde edilebilecek ekonomik kazanca odaklanılmıştı.86
Stratejik olarak önemi bulunan mevkiler de mülk edinme yasağının
uygulanmaya çalışıldığı yerler olmuştu. Selanik Kalesi’nin Vardar tarafında Beşçınar
isimli yerde İngiltere tebaasından biri kargir bir bina inşasına başlamıştı. Ayriyeten
Golos Kalesi önündeki yasaklı araziye de bir bina yapma girişimi olmuştu. Kalelerin
içten yirmi beş ve dıştan iki bin beş yüz zira mesafeye kadar olan kısımları top altı
olarak geçiyordu ve buralarda güvenlik kaygısıyla herhangi bir inşaata zaten hiçbir
şekilde izin verilmiyordu.87
Saray şehrinde ise Avusturya tebaasından Yakof Elyahari iş yeri açma ve arpa
suyu imal edip satışı konusunda izin talep etmişti. Devletinin başkonsolosu da ona bu
konuda yardımcı oluyordu. Normalde ecnebilere bu tarz bir izin verilmesi ve mülk
edindirilmesi yasadışı olsa da Yakof’un böyle bir yer açma isteği dahili ticareti
ilgilendirdiğinden sadece beledi yasalara uygun olması şartı aranmıştı. Fakat buradan
Yakof’un istediğini elde ettiği anlaşılmamalıdır, çünkü mesele bir şekilde sürüncemede
bırakılmıştı.88
Ecnebilerin emlak kiralaması hususu da karışık bir görüntü arz ediyordu. Eğer
emlak kiralayabilirlerse bu sefer de tamir ettiremiyorlardı. Bunu yapabilmek için ruhsat
tezkeresi almaları gerekiyordu fakat bazı ecnebiler buna direnç gösteriyordu.89
Kudüs de ecnebilerin ilgi gösterdiği bir şehirdi. Rusya tebaasından bir kişi
burada hastane inşa ettirmek için bir arazi almıştı. Bunun dışında vakıf arazileri
mütevelliler tarafından satılırken mülk araziler de ecnebilere geçmekteydi. Burada ne
memurlar kanunlara uyuyordu ne de arazi sahipleri çıkarlarından başka bir şey
düşünüyordu. Bu gidişle Kudüs’te arazilerin çoğunun ecnebilerin eline geçeceği
endişesi hakimdi. Ele geçirilen mülklere diğer örnekler ise İspanyolların şehir içinde
aldığı bir konak ve Almanların da şehir dışında aldığı bir tarlaydı.90
İstanbul’da da Haydarpaşa civarında bir arazinin Fransızlar tarafından alındığı
söylentisi vardı. Uzunhafızzadeler ailesine ait ve Haydarpaşa sahrasının yarısı kadar
86 BOA, A.} MKT.NZD., 149 – 87. 26 Mayıs 1855 (9 N. 1271)
87 BOA, HR.MKT., 137 – 51. 26 Şubat 1856 (19 C. 1272)
88 BOA, HR.MKT, 165 – 16. 29 Ekim 1856 (29 S. 1273)
89 BOA, HR.SYS., (Hariciye Siyasi), 2925 – 10. 5 Kasım 1856 (7 Ra. 1273); BOA, HR.MKT., 443 – 35. 23 Haziran
1864 (18 M. 1281)
90 BOA, A.} MKT.MVL. 93 – 38. 13 Aralık 1857 (25 R. 1274)
22
olan bu arazinin on iki bin kese akçe karşılığından satın alındığı iddia ediliyordu. Fakat
incelemeler sonucunda bu söylentilerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Yine de arazinin
önemli bir konumda bulunması dolayısıyla ecnebilere satılmaması konusunda titiz
davranılması istendi.91
Diğer yandan Osmanlı topraklarında ecnebi tebaasından bazı kişiler ruhsatsız bir
şekilde fabrika açmıştı. Ruhsatsız hiçbir şekilde fabrika açılmayacaktı ve eğer tespit
edilirse orada görev yapan en üst düzey memur cezalandırılacaktı.92
Kıbrıs İngiltere konsolosu Mösyö Thomas da fabrika açmasa da üretime dayalı
bir proje düşünmüştü. Avrupa’da pamuk kıtlığı yaşanan bir dönemdi ve kendisi de
İngiltere’de pamuk ziraatı amacıyla kurulan bir şirketin vekiliydi. Kıbrıs’ta da Kokliya
ve Pefs köylerinde pamuk ekimine elverişli yüz yirmi beş bin dönüm arazi vardı.
Thomas 50.000 İngiliz lirası sermayeyle bu araziye üç yüz İrlandalı aile yerleştirmek
istiyordu. Önce bu aileler pamuk ekiminde çalıştırıldıktan sonra yerlilerden de istihdam
yapılacaktı. Arazinin konsolosa tesliminden itibaren beş yıl boyunca ekilmeyen yerleri
de yine devlette kalacaktı. Getirilecek çiftçiler Osmanlı tabiiyetini kabul edecek, bunlar
on iki sene askerlikten ve vergiden muaf tutulacak ve bu muafiyet arazinin teslimi
tarihinde başlayacaktı. Ayrıca Avrupa’dan getirtilecek makine ve aletlerden beş yıl
gümrük vergisi alınmayacaktı. Fakat bu proje reddedildi. Her ne kadar bu şartla
yapılacak bir projenin faydası görülse de ülkeye gelecek İslam muhacirleri olduğundan
boş araziye ihtiyaç duyuluyordu ve Kıbrıs da bu insanların yerleştirileceği bir yer olarak
düşünülmüştü. Yani görünürde öne sürülen sebep buydu. Bir diğer sebep de Mösyö
Thomas’ın görevi sırasında rahatsız edici davranışlarda bulunmuş olmasıydı.93
Bu dönemdeki bir başka ilgi çekici örnek ise 1866 yılında George J. Adams
isimli Amerikalı bir rahibin Filistin’de bir Amerikan kolonisi kurma düşüncesiydi.
Adams bu düşüncesini gerçekleştirebilmek için arkasına destek aldı ancak bu, Hariciye
Nazırı Âli Paşa tarafından reddedildi. Buna rağmen bir grup Amerikalı bölgeye geldi ve
burada ABD’nin Yafa’daki konsolos vekili Loewenthal’in Osmanlı tebaasından olan eşi
adına satın alınan arazide kulübeler inşa edildi. Ancak işlerin yolunda gitmemesi koloni
kurma konusundaki hayalleri suya düşürdü ve buraya gelen grup dağıldı. 94
91 BOA, A.} MKT.NZD, 259 – 34. 7 Temmuz 1858 (25 Za. 1274)
92 BOA, A.} MKT.UM..., 431 – 62.; BOA, A.} MKT.UM..., 436 – 56. 11 Ekim 1860 (25 Ra. 1277)
93 BOA, HR.İD.., (Hariciye Nezareti / İdare), 24 – 12. 12 Şubat 1863 (22 Ş. 1279)
94 İbrahim Serbestoğlu, Osmanlı Kimdir? Osmanlı Devleti’nde Tabiiyet Sorunu, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2014,
s.208.
23
1.2.2- Ecnebi Müslüman Tebaasının Mülk Ediniminin Yasaklığı
Ecnebilerin mülk edinim yasağı ecnebi tebaası olan Müslümanları da
kapsamaktaydı. Mülk edinme hakkı sadece Osmanlı tebaası olanların yararlanabildiği
bir haktı. Müslüman bir ülke olan İran’ın tebaasından bulunanlar üzerinden ecnebi
Müslüman tebaasına uygulanan yasağı görebilmekteyiz. İran tebaasının mülk
edinmesinin engellenmesinin ardındaki en önemli sebep ise İran’ın Bağdat ve
çevresinde, özellikle Kerbela başta olmak üzere Şiilerce kutsal sayılan bölgelerde
nüfuzunu artırmasını önlemekti.95
Osmanlı topraklarında bulunan ecnebi devletler tebaası misafir olarak kabul
ediliyordu ve bu yüzden de emlak sahibi olmaları kanunlara aykırıydı. Fakat Bağdat’ta
İran tebaası bazı kişiler bu misafirlik hükmüne uygun davranmıyordu ve 1867 yılı
öncesi dönemde bu kişilerin emlak edindiği görülmüştü. Öte yandan Bağdatlılardan da
bazı kişiler usule aykırı olarak emlaklerini satmaya gönüllüydü. Bağdat ve civarındaki
bazı bölgelerin Şiilerce kutsal kabul edilmesi ise meseleyi hassas bir noktaya
getirmişti.96
İran tebaasının Bağdat’ta aldığı emlak nihayetinde Osmanlı tebaasına sattırılmak
istenmişti. Fakat bu esnada İranlı şehzadeler de bölgede birer ikişer konak ve dükkân
satın alıp bazı yerlerde de bina inşa ettiriyordu. Bu kişilere ise her ne kadar ecnebi
olmaları dolayısıyla yasak uygulanmak gerekiyorsa da mevkileri itibarıyla bir şey
denemiyordu. Emlakin kurtarılmasına normal halktan başlanıp sıranın daha sonra onlara
gelmesi öngörülüyordu. Yani bir bakıma bu sorun adeta ertelenmişti. Öte yandan yıllar
önce bölgeye yerleşip mülk edinen ve sonrasında bunları miras bırakanlar ve onların
nesilleri ise Osmanlı tebaası olarak değerlendirildi.97
Bu arada İngilizler de Bağdat’ta İranlıların yaptığı bu yüklü emlak edinimi
karşısında ecnebi Müslüman tebaası arasında ayrımcılık yapıldığı kuşkusuna kapılmıştı.
Müslümanlar bir millet ya da “ümmet” olarak düşünüldüğünde akla ilk gelen farklı
95 Dilek Kaya, XIX. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kerbela Sancağı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul 2004, s.110. Bunun yanında
İran tarafına baktığımız zaman orada da ecnebiler için bir mülk edinme yasağı mevcuttu ve bu diğer Müslüman
devletler tebaası için de geçerliydi. Zira Osmanlı tebaasından mülk edinenlerin bunları ya İran tebaasına satması ya
da vergi ödemesi istenmekteydi. BOA, HR.TO., 104 – 78.
96 BOA, C.HR., 97 – 4806. 16 Nisan 1847 (29 R. 1263); Kaya, a.g.e., s.110-111.
97 BOA, A.} AMD., 2 – 61. 25 Aralık 1847 (26 Z. 1263)
24
tebaadan da olsalar aralarında bir ayrım olamayacağıydı. Fakat Osmanlı Devleti tabiiyet
farkına önem vermişti ve dolayısıyla İngilizlerin kuşkusu yersizdi.98
Aynı zamanda İran maslahatgüzarı Osmanlı topraklarında ecnebilerin mülk
edinmesi yasağının mevcut olmadığı şeklinde bir iddia ortaya atmıştı. Şüphesiz elindeki
en büyük argüman Bağdat ve havalisine İranlıların uzun süredir yerleşmekte olduğuydu.
Fakat bu, devletin halihazırda mücadele ettiği bir durumdu.99 Nitekim İranlıların elinde
olan emlak Osmanlı tebaasından taliplerine sattırıldıktan sonra İran tebaası üzerine
kesinlikle işlem yapılmayacaktı.100
Kerbela, Necef ve Kazımeyn kasabaları ve çevresinde ikamet edenlerin çoğu ise
emlak ve arazisinin bazısını oradaki mübarek mekanlara vakfetmişti. Bu kişiler de
emlaklerini Osmanlı tebaasına satmalıydı. Fakat bunun için verilen üç günlük süre
yetersiz bulundu. İranlıların emlaklerini vakfetmesi ise hem bu yolla en azından bir süre
için emlakleri Osmanlı tebaasına sarmaktan kurtulmak hem de vakıf adı altında
emlakleri diledikleri gibi kullanabilmek amaçlarına bağlı olabilirdi.101
İranlılar sadece Bağdat çevresinde değil Adana ve Tarsus’ta da mülk edinmişti.
Bu kişilerin tarımsal ürünlerinden öşür ve gümrük vergisi alınırken fazladan salyane
ismiyle ücret talep edilmekteydi. İran maslahatgüzarı bu durumdan şikâyet ediyordu
fakat bu, aynı zamanda yasak olan mülk edinmiş olma hususunu ortaya çıkarmıştı.102
Bu arada kanunsuz vergi alınması ziyaret için gelen veya mülk sahibi olan İranlıların
sadece bu durumda değil genel olarak rahatsız olduğu bir konuydu. Ahmed Vefik
Efendi de bu duruma işaret ederek İranlı ziyaretçilerden sadece sınırda mürur tezkeresi
için para alınması önerisini sunmuştu. İranlılardan alınan usulsüz vergilere ilginç bir
örnek ise köprünün altından akan sular kuruduğu halde alınan bir kuruşluk cisr (köprü)
akçesi isimli vergiydi.103
İran tebaasından vefat edenlerin de mülkü hazine tarafından alıkonulmuştu. İran
asıllı bir kişi her ne kadar uzun zamandır Osmanlı topraklarında yaşamış ve Osmanlı
98 BOA, A.} DVN.DVE., (Bâb-ı Asafi / Düvel-i Ecnebiye Defterleri), 16 – 80. 26 Kasım 1848 (29 Z. 1264)
99 BOA, İ.MSM., 34 – 965. 28 Eylül 1848 (29 L. 1264)
100 BOA, A.} MKT.MVL., 12 – 56. 15 Ocak 1849 (20 S. 1265)
101 BOA, HR.MKT., 32 – 76. 23 Nisan 1850 (10 C. 1266); Kaya, a.g.e., s.113.
102 BOA, HR.MKT., 35 – 4. 27 Haziran 1850 (10 Ş. 1266)
103 Kaya, a.g.e., s.106 – 107.
25
tabiiyetini kabul etmişse de yine aynı uygulama devreye sokuldu ve sefarete müdahale
hakkı tanınmadı.104
Minuçihr Han isimli kişi eski İsfahan Valisi idi ve Kerbela’da bağ, tarla ve evleri
vardı. Fakat aynı zamanda alacaklıları da vardı ve İran’da olan bu kişiler alacaklarını
mülklerinden tahsil etmek isteyebilirdi. Bu durumu önlemek için böyle bir talep
oluşması halinde yetkili mercilerin izni çerçevesinde hareket edilecekti.105
İran tebaasının elinde bulunup Osmanlı tebaasına sattırılacak olan emlak günden
güne tamire ihtiyaç duymaya başlamıştı. Tamir edilmezse bu emlakin harap olma
tehlikesi vardı. Fakat İran tebaası tamir için gerekli malzemeyi almak üzere çarşıya
indiği zaman engelleniyordu.106
İranlıların yine vergi konusunda şikâyet ettiği bir husus iane-i umumiye
vergisiydi. Sefaret de bu konuda bir girişimde bulunmaktaydı. Ziyaret amaçlı gelen
İranlılardan bu verginin istenmesine gerek yoktu, fakat Osmanlı topraklarında mülk
sahibi olan kimselerin ise bu vergiyi vermesi esastı. Dolayısıyla Osmanlı topraklarında
yerleşmiş bulunan ve mülk edinen İranlılar yerli tebaa gibi muamele görmekteydi.107
Bunun bir başka göstergesi olarak mülk sahibi olan İranlılardan asker talep
edilmişti. Ayrıca askerlik bedeli olarak da bazı kişilerden para alınmaktaydı. İranlı
yetkililer bu paraların geri ödenmesini ve İranlılardan asker talep edilmemesini
istiyordu. Fakat Osmanlı topraklarında yerleşik olarak yaşayan ve yerli statüsüne
girenler için askerlik zorunluydu. Doğacak olan çocuklarının askere gitmesini
engellemek için buradaki kadınlar kanunlara yine aykırı bir şekilde İran tebaasından
evlilikler de yapıyordu. Fakat Osmanlı topraklarında ikamet edildiği sürece devlet bu
kişiler arasından asker toplamaya devam etmişti. 108
104 BOA, A.} MKT.NZD., 27 – 4. 11 Şubat 1851 (9 R. 1267)
105 BOA, A.} MKT.UM., 61 – 19. 28 Mayıs 1851 (27 B. 1267)
106 BOA, İ.MVL., 241 – 8626. 24 Temmuz 1852 (6 L. 1268); BOA, A.} MKT.MVL., 55 – 4. 11 Ağustos 1852 (24 L.
1268)
107 BOA, HR.MKT., 119 – 82. 11 Eylül 1855 (28 Z. 1271)
108 BOA, HR.MKT., 208 – 13. 23 Eylül 1857 (3 S. 1274). 7 Nisan 1873 tarihinde Bağdat özelinde ve genelde
Osmanlı topraklarında ikamet eden İran tebaasının askerlikle mükellef tutulmasına dair itirazlar İngiliz diplomatları
vasıtasıyla Hariciye Nezareti’ne iletilmişti. İtirazların kökenindeki düşünce Osmanlı tebaasından biri ile evlenenlerin
asli tabiiyetini kaybetmemesi nedeniyle askerlikten muaf olması gerektiğiydi. Osmanlı tarafının savunduğu düşünce
ise bölgede uzun süredir yaşayan İranlıların devlet tarafından her konuda kendi tebaasından ayrı tutulmadığı ve eşit
muamelede bulunulduğu ve dolayısıyla da aynı mükellefiyetlerle yükümlü olacaklarıydı. Vedat Yurt, Osmanlı
Devleti’nde 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Evliliğe Tahdit Tedbirleri: İranlılarla Evlilik Yasağı, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim
Dalı, İstanbul, 2019, s.34; 74.
26
İranlılar Bağdat ve çevresinde emlak alırken bunları kendi ulemalarının
senetleriyle mülklerine alıyordu ki doğal olarak bunun hiçbir tanınırlığı yoktu. Fakat ne
şekilde olursa olsun emlak edinmeye devam ediyorlardı ve bu gidişle Bağdat emlakinin
yarıdan fazlası yakın zamanda İranlıların eline geçecekti. Üstelik Bağdat ve
çevresindeki Osmanlı tebaasından Şii inancı dolayısıyla İran tabiiyeti ve himayesine
geçenler vardı ve bu da iki devlet tebaasını ayırt etmeyi zorlaştırıyordu. 109
Kerbela Kaymakamı Kurbi Efendi ise İranlıların emlak edinmesi konusunda rol
oynamış bir memurdu. Kendisi İranlılara karşı fazlasıyla müsamahakâr davranıyordu ve
birçok işi de İranlı memurlara bırakmıştı. Dolayısıyla tüm bunlar açığa çıkınca azledildi.
Fakat yerine atanacak birisi bulunamayınca aynı göreve iade edildi. Gerekçe olarak da
bölgeyi uzun zamandır sorunsuzca yönettiği ve hakkında olumsuz bir şey
işitilmediğiydi. Ancak kendisine yolsuz hareketlerden kaçınması da tembih edilmişti.110
İran tebaasının emlak edinmesinin yanı sıra Osmanlı topraklarında evlenmesi de
yasaklanmıştı. 7 Ekim 1874’te ilan edilen nizamnamenin birinci maddesinde bu husus
açık bir şekilde ifade edilmişti: “Teb’a-i Devlet-i Aliyye ile teb’a-i İraniye’nin izdivacı
kemâ fi’s-sâbık (eskiden olduğu gibi) kat’iyyen memnudur.”111 Evlilik yasağı aynı
zamanda sadece İranlılar için değil diğer ecnebi devletlerin Müslüman tebaası için de
geçerliydi. İngiltere tebaasından olup Bağdat’a geçici bir süreliğine gelen Hindu ve
Afganlar Osmanlı tebaasından kadınlarla evlenmek için izin istemişti. Fakat bu gibi
kimselerin Osmanlı tebaasından kadınlarla evlenmesinin yasak olduğu, ancak Osmanlı
tebaasına geçenlerin bu yasağın haricinde tutulduğunu bildirildi.112 Aynı zamanda
Cezayir’in Fransa tarafından işgal edilmesinden sonra gündeme gelen tabiiyet sorunları
kapsamında Fransız tabiiyetini kabul eden Cezayirlilerin de Osmanlı tebaasından olan
kadınlarla evlenmesi yasaklanmıştı. Bu yasağa aykırı hareket edenler de sınır dışı
edilmişti.113
Bu nizamname çıkarılmadan önce de bazı evlilikler görülmüştü. İranlı Rıza,
Selanik’te Yakup Paşa Mahallesi’nden İbrahim’in kızı Emine’yi nikahla almıştı. Fakat
beş ay sonra ortaya Emine’nin başka bir kocası olduğu iddiası ortaya atıldı ve Emine
109 BOA, MVL., 755 – 43. 30 Mayıs 1860 (10 Za. 1276)
110 BOA, A.} MKT.UM..., 427 – 19. 17 Eylül 1860 (1 Ra. 1277)
111 Yurt, a.g.e., s.36.
112 Yurt, a.g.e., s.39.
113 Serbestoğlu, a.g.e., s.300.
27
zorla İranlı kocasının evine gitmekten alıkondu. Halbuki Emine Dersaadet’teki kardeşi
Mehmed Efendi vekaletiyle eski kocasından çoktan boşanmıştı. 114
Başka bir İranlı olan Mehmed Ali ise Bandırmalı Kadri Ağa’nın kızı ile
evlenmişti. İki taraf ihtiyarları toplanarak nişan takımı alınıp verilmişti. Fakat tepkiler
gecikmemişti. Mustafa isimli ahaliden birisi kızın annesini kızını İranlı’ya verdiği için
azarlamış ve sonrasında zaptiyelerle İranlının dükkanına girerek nişan takımını gasp
etmişti.115 İki evlilik meselesinde de en büyük tepki toplumdan gelmiş ve yerel
hükümetlerin tavrı da yine bu doğrultuda olmuştu.
Ecnebi Müslüman tebaasının emlak edinmesi özellikle Hicaz’da 1867 yılından
sonra da yasaktı. İran devleti üstelik nizamnameyi kabul etmemiş ve protokolü de
imzalamamıştı.116 Dolayısıyla İran tebaasının da emlak edinmeye hakkı yoktu. Osmanlı
tabiiyetini terk edip İran tabiiyetine girenlerin arazileri de mahlul kabul edildi.117
Hicaz bölgesi 1867 Safer Kanunu ile emlak edinme serbestisi dışında
tutulmasına rağmen yasadışı olarak bölgede ecnebi tebaasından olan Hint ve Cavalı
Müslümanlara arazi satılmıştı. Ayrıca Cidde’deki ecnebi mezarlığının genişletilmesi
veya yeni bir yer talebi de reddedildi.118
İran tebaasından Hacı Yakub ise eşi Ari bint-i Yorgi’ye borçluydu. Bu borcunu
ödemek için Ortaköy’deki hanesini sattırmak istemişti. Fakat İran henüz istimlak
protokolünü imzalamamıştı ve dolayısıyla elinde mülkünün olması yasal bir durum
değildi. Borcunu böyle bir emlakin satışıyla ödemesi de mümkün değildi.119
Yine Hicaz’da emlak satışına rastlanmıştı. Eski Medine kadısı Ataullah
Efendi’nin görevden ayrılmasına kadar ecnebi Müslümanlara yirmi dört ev ve bir
değirmen satılmıştı. 94 senesinden 96 senesi sonuna kadarki üç sene boyunca (1877-
1879), Mekke’de 97 senesinde (1879-1880) ve Naşid Paşa zamanında 90 parça ve
toplamda da 290 parça emlakin Mekke-i Mükerreme şer’i mahkemesince ecnebi
tebaasına devri yapıldı. Hicaz’da özellikle Hint ve Cavalı Müslümanlar arazi alıyordu
ve hatta bunların miktarı toplamın sekizde birine kadar yükselmişti. Bunun arkasında
114 BOA, HR.MKT., 439 – 1. 8 Haziran 1863 (20 Z. 1279)
115 BOA, HR.MKT., 484 – 88. 12 Haziran 1864 (7 M. 1281)
116 İran Devleti’nin protokolü imzalama tarihi 18 Mart 1883 idi. BOA, Y.A.RES., (Yıldız Resmi Maruzat), 19 – 29;
Alandağlı, a.g.e., s.346.
117 BOA, HR. HMŞ.İŞO., (Hariciye Nezareti / Hukuk Müşavirliği İstişare Odası), 160 – 41. 12 Aralık 1876 (25 Za.
1293)
118 BOA, Y.EE., (Yıldız / Esas Evrakı), 88 – 67. 14 Aralık 1880 (11 M. 1298)
119 BOA, HR.UHM., (Hariciye Nezareti / Umur-ı Hukukiye-i Muhtelite Müdüriyeti), 221 – 67. 15 Şubat 1881 (15 Ra.
1298)
28
memurların ihmali olduğu açıktı. Öte yandan bu tarz kişiler arasında Osmanlı
tabiiyetine geçmek isteyenler de vardı ve bu kişilere kolaylık sağlandı.120
Osmanlı Devleti ecnebilere mülk edinme konusunda Müslüman veya Hristiyan
ecnebi tebaa arasında bir ayrım yapmamıştı. Asıl mevzu başka bir devletin tabiiyetinde
bulunmaktı. Bu yüzden İran ve İngiltere tebaasından olan Müslümanlar engellemelerle
karşılaşmıştı. Bunun haricinde örneğin Fas tebaası da ecnebi tebaa hükmünde muamele
görmüştü.121 Cezayirlilerin tabiiyeti meselesi ise çetrefilli bir mevzuydu.122 Cezayir’in
1830 yılında Fransa tarafından işgalinden sonraki dönemde bir kısım Cezayirli Osmanlı
topraklarına doğru göç etti. Bu insanlar Tunus, Suriye, Adana, Kayseri gibi yerlerde
iskân ettirildi.123 Ancak özellikle Suriye’deki Cezayirlilerin tabiiyeti meselesi
Fransa’nın bu konudaki müdahaleleri nedeniyle problemli bir durum ortaya çıkardı ve
zaman zaman kimi Cezayirliler de Fransız tabiiyeti ve himayesi iddia ederek çözülmesi
zor davaların ortaya çıkmasına neden oldu. Fransa bu dönemde Suriye’de nüfuzunu
artırmak için çeşitli girişimlerde bulunuyordu. Cezayir muhacirlerinin yanı sıra
Maruniler arasında da faaliyetlerde bulunan Fransa bölgeye zaman zaman üst düzey
görevlilerini göndererek bölgedeki nabız yokluyordu.124
1.2.3.- Ecnebilerin Mülk Edinimi Yasağı Konusunda İstisnai Durumlar
Her ne kadar esas olarak ecnebilere mülk edinme hakkı verilmediyse ve edinmiş
olanların mülkü de sattırıldıysa da bazı durumlarda istisnalar uygulandı. 1867 öncesi
dönemde uygulanan bu istisnalar bazı nüfuzlu kişilere mülkname çıkarılması, çevrede
iyi bilinen ve emlak edinmesinin zararlı olmayacağı konusunda güvenilen kimselere
izin verilmesi ya da müstear isimle tasarrufa izin verilmesi gibi durumlardı.
Katolik Ermenilerin II. Mahmud zamanında İstanbul’daki evlerinin satılması ise
farklı bir örnekti ve bir istisna teşkil etmişti. Bu kişilerin yaşadığı yerler Müslümanlar
120 BOA, ŞD, (Şûra-yı Devlet), 2254 – 30. 8 Eylül 1881 (13 L. 1298); BOA, İ.DH., (İrade Dahiliye), 1295 – 102011,
21 Şubat 1882 (2 R. 1299)
121 Serbestoğlu, a.g.e, s.316.
122 Osmanlı Devleti, topraklarında iki yıldan fazla kalan Cezayirlileri kendi tebaasından gördüğünü ilan etti. Fakat iki
yıldan az kalanlar Fransız tabiiyetini seçebilecekti. Bu kişiler de iki yıllık sürenin sonunda Osmanlı topraklarını terk
etmeliydi. Nitekim bu kararların da etkisiyle Taberiya’daki 1500 muhacir kaydını yaptırdı ve kullanmakta oldukları
toprakların mülkiyet hakkı da kendilerine verildi. Ş. Tufan Buzpınar, “Suriye’ye Yerleşen Cezayirli Muhacirlerin
Tabiiyeti Meselesi”, İslam Araştırmaları Dergisi, 0/1, (1997), s.97.
123 Serbestoğlu, a.g.e., s.292; Buzpınar, “a.g.m.”, s.91. Cezayir’in Fransız işgaline uğradığı dönem hakkında farklı bir
bakış açısı için bkz. Zekeriya Kurşun, “Osmanlı Cezayiri'nin Son Müdâfiî Hamdan b. Osman Hoca (1773-1842)”,
Tarihimizden Portreler: Osmanlı Kimliği (Prof. Dr. Cevdet Küçük Armağanı), 2013.
124 Buzpınar, “a.g.m.”, s.96.
29
tarafından iskân edilmediği için evlere talep düşük olmuştu. Bu noktada yabancı elçilik
ve konsolosluk çalışanları, müstemenler gibi emlak edinmesi adet olmayan kesim
devreye girdi. Mesele için getirilen çözüm önerilerinden biri evlerden bazısının Evkaf-ı
Hümayun Nezareti tarafından satın alınarak yabancılara kiralanması ve böylece evlerin
terk edilerek harap olmasının önlenmesiydi. Ermeni Patrikliğinin de bazı evleri satın
almasına izin verildi. Bunların yanında satış muameleleri adeta kılıfına uydurularak
vakıf usulüyle bazı kesimlerin emlak tasarruf etmesinin önü açıldı.125
Manolaki Baltacı (Baltazzi) da önemli bir istisnaya konu olmuştu. İstanbul’daki
yoğun mesaisinden dolayı burada oturacağı bir eve ihtiyaç duyan Baltazzi’ye Sultan II.
Mahmud ile olan yakın ilişkileri sayesinde onun döneminde mülk edinme hakkı verildi.
Ecnebi tabiiyetinden olmasına rağmen kalben Osmanlı tebaası olarak tanınan Baltacı,
Beyoğlu Caddesi’nde Fransız kilisesi civarında Yakup Ağa’nın kız kardeşi Saide
Hanım’ın arsasının kendisine ferağ edilmesini istedi. Bu isteği bir istisna olarak kabul
edilmişti, çünkü o, diğer ecnebilerle kıyas edilemeyecek bir konumdaydı. Ancak ona
verilen senette sadece ismi yazılıp tebaası yazılmamıştı. Benzer isteklere mahal
verilmemek için kendisini kiracı gibi göstermesi de istenmişti. Üstelik arsanın
bulunduğu yer Müslüman mahallelerine uzak olduğu için burasının uygunluğu bir kez
daha teyit edildi.126
Yine İstanbul’da Kandilli’de oturan David Galavayn da önemli bir ayrıcalığa
mazhar olmuştu. Galavayn’ın burada bir evi vardı ve bu ev vefat eden annesinin üzerine
kayıtlıydı. Bunun üzerine evi eşi Anna bint-i Berdanci üzerine geçirmek istedi. Ev uzun
zamandır bu ailenin elindeydi ve kendisi de ecnebi tebaasından olmasına rağmen iyi ve
sevilen hayırsever bir insan olduğu için ona bir istisna tanındı ve isteği kabul edildi.
Genel olarak ecnebilerin emlak edinme yasağı devam etse de eskiden beri emlak
tasarruf eden bu gibi kişiler için belirli bir usul olmadığından onlara mâni
olunamıyordu.127
Bursa’da ise İngiliz Penayi Mihalapolo’nun eşi Elena üzerine kayıtlı bir evi
vardı. Bu ev yangında zarar görmüştü. Sonrasında evin yeniden inşası için gerekli
malzeme toplandı ve inşaatına başlandı, ancak bu noktada zabıta tarafından müdahale
125 Kemal Beydilli, II. Mahmud Devri'nde Katolik Ermeni Cemaati ve Kilisesi’nin Tanınması (1830), Yakındoğu
Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü, Harvard Üniversitesi 1995, s.18.
126 Abdülkerim Çalışkan, Ünal Eryılmaz, Mehmet Oğlakçı, “19. Yüzyıl Osmanlı Ekonomisinde Galata Bankerlerinin
Rolü: Baltazzi Ailesi Örneği”, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 11(2), (2021), s.975; BOA,
A.MKT.NZD., 5 – 60; BOA, İ.HR., 63 – 3080. 5 Nisan 1850 (22 Ca. 1266)
127 BOA, A.} AMD., 32 – 90. 25 Ekim 1851 (29 Z. 1267)
30
edildi. Haliyle bu durumdan dolayı zarar ettiler ve şikâyette bulundular. Bunun üzerine
müdahalenin sebepsiz olduğu ve yapılan bina kanunlara aykırı olmadığı için zabıtanın
müdahalesi engellendi.128
Musul’da da ecnebi tebaası konak vesair emlak alımı yapmıştı. Fakat burada
yerel hükümetin bu duruma karşı nasıl bir tepki vereceği konusunda bir kararsızlık
vardı. Bu emlak alımlarının arkasında ise gelecekte ecnebilere mülk edinme hakkının
resmi olarak verileceği söylentisi vardı. Bu söylenti emlake olan talebi artırmıştı.129
Akka’da Taberiye kazasında ise Yahudiler miri arazi üzerine bina inşa etmişti.
Arazi edinmenin bu kişiler için yasak olmasına rağmen her nasılsa bunu başarmışlardı.
Bunun üzerine yapılan binaların eğer Yahudilerin Osmanlı tebaasından akrabaları varsa
onların üzerine geçirilmesi önerildi. Böyle yapıldığı müddetçe binalara
dokunulmayacaktı. Bunu kabul etmeyenlerin emlaki ise Osmanlı tebaasından taliplerine
sattırılacaktı.130
İsmini bilemediğimiz bir müstemen ise zamanında irade ile emlak sahibi
olmuştu. Fakat bunun bir istisna olduğu açıktı, çünkü ona verilen emlak edinme
müsaadesi sadece eskiden eline geçenlerle sınırlıydı. Bundan dolayı almak istediği
çiftlik Osmanlı tebaasından talibine verildi.131
Hicaz da her ne kadar devletin ecnebilerin mülk edinmesi konusunda en çok
dikkat ettiği yer olsa da orada da istisna durumlar meydana gelmişti. Hint ve İran
tebaasından varlıklı bazı kimseler Hicaz’da vakıf kurmak, âtıl bölgelerde yeni binalar
yaptırmak ve bölgeyi adeta şenlendirmek istiyordu. Fakat bu kişilere izin verilmiyor ve
bu insanlar “sevaptan mahrum kalıyordu”. Bu yüzden onlara bazı şartlar dahilinde bir
istisna tanınması uygun görüldü.132
İngiltere Sefareti baş tercümanı Mösyö Pizani ise Sapanca tarafında Hasan
Bey’den bir tarla almış ve bu tarlayı eşi Anto bint-i Luka üzerine kaydettirmek istemişti.
Talep emsaline uygun görülerek yerine getirildi. Ayrıca Pizani nüfuzlu bir şahıstı ve bu
da talebin yerine getirilmesinde muhakkak etkili olmuştu.133
128 BOA, HR.MKT., 60 – 39. 12 Haziran 1853 (5 N. 1269)
129 BOA, A.} MKT.MVL., 84 – 23. 29 Ocak 1857 (3 C. 1273)
130 BOA, A.} MKT.MVL., 35 – 94. 10 Aralık 1857 (5 S. 1267); Tayfur, “a.g.m.”, s.131.
131 BOA, A.} MKT.NZD., 300 – 77. 8 Ocak 1860 (14 C. 1276)
132 BOA, A.} MKT.UM., 514 – 95. 9 Kasım 1861 (6 Ca. 1278)
133 BOA, HR.MKT., 550 – 47. 5 Temmuz 1866 (21 S. 1283)
31
1.2.4.- Mülk Sahibi Ecnebiler ve Bu Mülklerin Vergileri Meselesi
Ecnebilerin mülk sahibi olmasının olumsuz sonuçlarından birisi bazı ecnebilerin
emlak vergisi ödememesi olmuştu. Bu da hazinenin önemli bir gelirden yoksun
kalmasına neden oluyordu. İzmir şehri bu durumun en sık yaşandığı yerdi.
Ecnebi “dost” devlet tebaasının 56, 57 ve 58 (1840-1842) yıllarından kalan vergi
borcu vardı ve vergisi alınamayan mülkler için bir defter hazırlanmıştı. Vergilerin
ödenmesini sağlamak için herhangi bir yaptırım mekanizması yoktu. Yalnızca
konsolosluk ve sefaretle iletişime geçiliyor ve bazı girişimlerde bulunuluyordu.134
İzmir’de ecnebilerin elindeki emlakin kıymeti ise kesin bir şekilde
belirlenmemiş olduğundan tekrar bir tahrir işleminin yapılıp belirlenecek olan yeni
değerlere göre vergi alınması gerekliliği ortaya çıkmıştı. Alınacak olan vergi ikamet
edilen evler haricinde kiraya verilen ve boş duran evler, ticaret amaçlı kullanılan
dükkanlar gibi her türlü emlak için geçerli olacaktı.135 Nitekim 1845 yılında İzmir’de
İngilizlerin elindeki mülkler için bir temettuat defteri hazırlanmıştı.136
Fakat İzmir’deki bu sorun ilerleyen yıllarda da devam etmişti. Tanzimat
döneminden beri bölgede ecnebi tebaanın yakın çevresi üzerine kayıtlı olan emlakten
vergi tahsil edilemiyordu. Emlak maddesinde herkes eşit olarak görülmekteydi, fakat
vergilerin ödenmemesi bu eşitliğe zarar veriyordu.137
Şam’da da aynı şekilde İngiliz tebaası olan kişiler tarafından eşler üzerine
birtakım emlak geçirilmişti. Bu durumda da vergilerini yine ödemek zorundalardı.
Burada eşleri üzerine emlak geçirmelerine müsaade edilmiş görünmektedir, fakat bunun
için konulan vergi verme şartı ise yerine getirilmemekteydi.138
Vergiler sadece emlak için değil aynı zamanda beledi hizmetler için de
mevcuttu. Beyoğlu Asmalı Mescit ve Tepebaşı taraflarında fenerler kurulmuştu ve bu
fenerler için Osmanlı ve ecnebi tebaasının henüz ödemediği 240.960, 50 kuruş vergi
borcu bulunmaktaydı. Bu borç emlaklerin boyutuna göre alınacaktı.139
134 BOA, HR.SYS., 2927 – 15. 25 Nisan 1843 (25 Ra. 1259)
135 BOA, HR.SYS. 2920 – 51; BOA, HR.SYS. 2920 – 47. 12 Temmuz 1844 (25 C. 1260)
136 BOA, ML.VRD.TMT. d.…, (Maliye Nezareti Varidat Muhasebesi Temettuat Kalemi Defterleri), 17782-. 29 Aralık
1845 (29 Z. 1261).
137 BOA, HR.İD., 264 – 1. 23 Ocak 1848 (16 S. 1264)
138 BOA, A.} MKT.MVL., 18 – 88. 10 Eylül 1849 (22 L. 1265)
139 BOA, A.} MKT., 224 – 20. 12 Eylül 1849 (24 L. 1265)
32
İzmir’de ise bu sefer emlak tahriri için bir komisyon kurulmuştu. Fakat daha
önceden kurulan komisyona gereğinden fazla ecnebi üye alındığı için bir ilerleme kat
edilememişti. Bunun üzerine yeni komisyonda 14 Osmanlı üyeye karşın 6 ecnebi üye
olması kararlaştırıldı. Konsoloslar bu rakamlara itiraz etse de bunların tasarruf edilen
emlak oranına göre belirlendiği ve komisyonda siyasi meselelerin tartışılmayıp sadece
emlakle ilgili meselelerin gündemde olacağı belirtildi.140
İzmir’deki çalışmalar netice verir gibi gözüküyordu. Yapılan tahrir ve diğer
düzenlemelerle ilgili yazışmalar ve Ali Efendi’nin yazdığı numune defterleri ile
müzekkereler Meclis-i Vala’ya ulaşmıştı. Öte yandan Müslümanların oturduğu evlerin
Hristiyanlara geçirilmemesi konusunda da bir düzenleme yapılmıştı.141
İzmir’in yakınındaki Ayvalık’ta da vergi meselesi bir sorun teşkil ediyordu.
Ayvalık’ta da bir emlak tahriri yapılmış ve herkesin gücüne göre bir vergi konmuştu.
Her ne kadar bazı ecnebiler yakınları üzerindeki emlakin vergisini ödese de bu hepsi
için geçerli değildi. Verginin ödenmemesi demek borç yükünün eşitsiz bir şekilde
dağılımı demekti.142
İzmir’deki ecnebiler tarafında ise bu arada emlak vergisinin ödenmesi
konusunda bir muhalefet olmadığı düşüncesi vardı. Hatta ecnebiler emlak komisyonuna
dahi yardımcı oluyordu. Bu kişiler kazandıkları para ile emlak alıyor, mülk sahibi
oldukları yerlerde kendilerini yerli olarak görüyor ve devletin kendilerine verdiği
müsaadenin aynı zamanda fiili duruma hukuki bir zemin yarattığını savunuyorlardı. Bu
yüzden hala ecnebi tebaasının resmi olarak emlak edinmesinin yasak olması onlar
açısından haksızlıktı. Kaldı ki emlakin başka birisi üzerine geçirilmesinin büyük
sorunlara gebe olduğunun onlar da bilincindeydi. İflas konusunda emlaki fiili olarak
tasarruf eden kişinin yaşayacağı sıkıntılar buna örnekti. Vergi meselesinde ise aslında
ecnebilerin ufak bir vergi borcu olduğu ve aslında bu tarz durumlara memurların
ihmalinin sebep olduğu öne sürülüyordu. Onlara göre asıl vergi borcu Müslüman tebaa
üzerindeydi fakat memurlar ecnebileri öne atıyordu. Bu iddialarını ise emlak kalemi
defterine dayandırıyorlardı. Buna göre 1855 yılında konan arazi vergisinden ecnebilerin
140 BOA, HR.MKT., 33 – 87. 10 Mayıs 1850 (27 C. 1266)
141 BOA, A.} MKT.MVL., 37 – 29. 5 Ocak 1851 (2 Ra. 1267)
142 BOA, HR.MKT., 196 – 9. 19 Mart 1857 (23 Receb 1273); BOA, HR.SYS., 2925 – 58. 8 Haziran 1857 (15 L.
1273); BOA, HR.MKT., 257 – 21. 20 Eylül 1858 (11. S. 1275)
33
1855 ve 1856 senelerinden 4858 kuruş borcu olduğu, 1856’dan itibaren ise ecnebi ve
yerli ayrımı yapılmadığı ifade edilmekteydi.143
İzmir’de sadece İngiliz tebaası ile değil aynı zamanda örneğin Hollanda tebaası
ile de bazı sorunlar yaşanmıştı. Hollanda sefareti Osmanlı devleti tarafına yapılan asılsız
ihbarlardan şikayetçiydi. Kahvehane, meyhane gibi işletmelerde kiracıları olan
ecnebilerin bulunduğu yere konsolos görevlileri olmadan müdahale edilemeyeceği
hatırlatılıyordu. Kanuna aykırı bir durum karşısında yerel hükümetin müdahale hakkı
tanınsa da bazı hususlar emniyeti bozuyordu.144
Ecnebi tebaasının ödemediği diğer vergiler ise patent ve çarşı vergileriydi.
Burada da esasında emlak sahibi olanların yerli tebaa ile aynı vergi yükümlülüğüne
sahip olması gibi sanayi icra eden herhangi bir yabancı da Osmanlı tebaasından aynı işi
yapanların verdiği vergiyi vermekle mükellefti. Ancak bu noktada yine sıkıntı
yaşanıyordu.145
İzmir’de tekrar yapılacak olan emlak tahririne yabancı devletler farklı tepkilerde
bulunmuştu. Rusya konsolosluğu eski komisyonun çalışması halinde iş birliğini
sürdüreceğini bildirdi. Avusturya konsolosluğu tahrirden sonra bir ay boyunca inceleme
işlerine bakacağından uyum göstermişti. İngiltere ve Fransa konsoloslukları ise
sefaretten bir emir olmadıkça resmen tanımayacaklarını söylemiş, sadece defter
vereceklerini ancak bunlarda isimlerin yazılı olup meslek ve servetlerinin olmayacağı
ve tüccarın gümrük hariç diğer vergilerden muaf olduğunu ifade etmişti. Yunan
konsolosu ise İzmir’de bulunan Yunanları kendisi dahi bilemeyeceği iddiasıyla defter
vermeye yanaşmamıştı.146
Mesele özellikle İzmir’de çetrefilli bir hale gelmişti. Devlet tarafı emlak
vergisinin tahsil edilmesine çalışırken ecnebi tarafı ise aslında kendilerinin vergiye bir
muhalefeti olmadığını ifade ediyor ve durum çıkmaza sürükleniyordu. Yabancı
devletlerin sefaret ve konsoloslukları da tebaalarının vergilerini ödemesini sağlamak
yerine onların çıkarlarını öncelemekteydi.
143 BOA, HR.TO., (Hariciye Nezareti / Tercüme Odası), 162 – 5. 22 Temmuz 1862 (24 M. 1279)
144 BOA, HR.TO., 185 – 46. 28 Ekim 1862 (4 Ca. 1279)
145 BOA, HR.TO., 577 – 53; BOA, ŞD, 2390 – 53. 5 Mayıs 1866 (19 Z. 1282)
146 BOA, MVL, 876 – 33. 30 Eylül 1866 (20 Ca. 1283)
34
1.3.- ECNEBİLERİN MÜLK EDİNME YÖNTEMLERİ
Ecnebiler mülk edinme konusunda karşılarındaki yasal engeli aşmak için çeşitli
yöntemler kullanmıştı. Kullandıkları ilk yöntem ülkede henüz bir vatandaşlık kavramı
şekillenmemiş olduğundan kendilerini Osmanlı tebaası gibi göstererek mülk
edinmeleriydi.147 İkinci olarak “nam-ı müstear” yöntemi kullanılmıştır ki bu, ecnebilerin
edinmek istedikleri mülkü Osmanlı tebaasından zevce, akraba veya hizmetçileri üzerine
yapmasıydı.148 Bir diğer yöntem ise ahaliyi borçlandırıp bu yolla emlaklerini ellerinde
almaktı.149 Ecnebiler Osmanlı tebaasından kimselerin emlak ve arazilerini kiralamakta
ve aynı zamanda da kredi yoluyla ahaliyi borçlandırmaktaydı.150
1.3.1.- Osmanlı Tebaası Gibi Görünerek ve Nam-ı Müstear Yoluyla Alımlar
1867 Safer Kanunu öncesi dönemde henüz tabiiyet kanunu olmadığından
tebaanın ayırt edilmesi güçtü. Bu zaafı kullanan ecnebiler kendilerini Osmanlı tebaası
gibi göstererek emlak alımı yapmaktaydı.151 Bunun yanında daha yaygın olarak
kullanılan bir diğer yöntem ise müstear isimle, yani Osmanlı tebaasından olan eş ve
kayınvalideleri başta olmak üzere emlaki çeşitli kişiler üzerine kaydettirip tasarruf
etmekti.
İzmir’de bu durum çok yaygındı. Burada ecnebiler Osmanlı tebaasından
kadınlarla evlenip evlerini sıklıkla eş ve kayınvalideleri üzerine yapmaktaydı.
Dolayısıyla fiili tasarruf kendi ellerindeydi. Bu durum sadece İzmir’de de değil, sahil
boyunca uzanan yerleşim yerlerinde de geçerliydi. Fakat bu, vergi alındığı sürece bir
sorun olarak görülmüyordu. Bir yandan bu durum hazinenin zararına olmadığı için, öte
yandan da önlenemeyecek seviyede olduğu için bu şekilde değerlendiriliyordu.152
İstanbul Beykoz’da da yine eş üzerine emlak geçirilmesi durumu vardı fakat
burada aynı zamanda daha geniş bir proje tasarlanmıştı. Beykoz’daki Yeniçiftlik Fransız
Mösyö Galvani tarafından 120.000 kuruş karşılığında satın alındı. Ancak çiftlik
Galvani’nin eşi üzerine kaydedildi. Galvani çiftlik içinde inşaat ve ziraat gibi işler için
30.000 kuruş kadar bir meblağ harcadı ve devlete de bunun vergisini ödedi. Ardından
147 Alandağlı, a.g.e., 241.
148 Alandağlı, a.g.e., s.242.
149 Alandağlı, a.g.e., s.246.
150 Tayfur, “a.g.m.”, s.113.
151 Tayfur, “a.g.m.”, s.114.
152 BOA, İ… HR., 3 – 116. 2 Mart 1840 (27 Z. 1255)
35
Lazarist papazlarına çiftliği güya kendisine %14 hasılat vermek şartıyla kiraladı ve bu
papazlar adeta kolonizatör misyonerler gibi davranarak buraya birçok Hristiyan aile
getirdi. Çiftliğin iç kısımlarına ve ileride köy olmaya müsait yerlerine yirmi beş Katolik
aile iskân edildi. Aileler arasında Yahudi ve Arnavut da mevcuttu. Çiftlik dahilinde
bunlara ek olarak birçok bekar ve kahyaların emrinde olan Ermeni çocuklar vardı.
Böyle bir durum karşısında hükümet kayıtsız kalamazdı ve nitekim çiftliğin devletçe
satın alınmasına karar verildi.153
Ecnebilere Osmanlı tebaası isnadıyla emlak geçirilmesi gerçekten de ülkenin her
yerinde meydana gelmişti. Fakat bu yasak olduğundan ilk önce emlak edinmek isteyen
kişinin yerel mecliste araştırılıp kendisi ve ailesinin gerçekten Osmanlı tebaasından
olduğu ortaya çıkarılınca emlak sahibi olması esastı. Bu usulün uygulanacağı dört bir
yandan taahhüt edilmişti. Kıbrıs, 154 Canik, 155 Karahisar-ı Sahib, 156 Niğde, 157 Girit, 158
Berat, 159 Divriği, 160Kudüs, 161 Erzurum, 162 Bolu, 163 Diyarbakır, 164 Kürdistan Eyaleti,
165 Vidin, 166 Ege Adaları, 167 İçel, 168 Alaiye, 169 Sinop, 170 Ayvalık, 171 Rumeli, 172 Sivas
173 ve Trablusgarp’ta 174 buna dikkat edilmekteydi.
Fakat yine de bazı durumlarda hileli yollarla emlak edinimi sürmüştü. Ege
Adaları’nda da buna rastlandı. Mahkemelerde görev alan hâkim ve naipler müstear
153 BOA, İ. HR. 41 – 1905. 21 Haziran 1847 (7 B. 1263)
154 BOA, A.} MKT.UM..., 6 – 62. 19 Ocak 1850 (5 Ra. 1266)
155 BOA, A.} MKT.UM..., 27 – 21. 24 Ağustos 1850 (15 L. 1266)
156 BOA, A.} MKT.UM..., 31 – 54. “15 Eylül 1850 (8 Za. 1266)
157 BOA, A.} MKT.UM..., 26 – 97. 22 Ağustos 1850 (13 L. 1266)
158 BOA, A.} MKT.UM..., 31 – 79. 17 Eylül 1850 (10 Za. 1266)
159 BOA, A.} MKT.UM..., 31 – 75. 17 Eylül 1850 (10 Za. 1266)
160 BOA, A.} MKT.UM..., 33 – 84.3 Ekim 1850 (26 Za. 1266)
161 BOA, A.} MKT.UM..., 33 – 99. 5 Ekim 1850 (28 Za. 1266)
162 BOA, A.} MKT.UM..., 32 – 80. 25 Eylül 1850 (18 Za. 1266)
163 BOA, A.} MKT.UM..., 29 – 23. 1 Eylül 1850 (23 L. 1266)
164 BOA, A.} MKT.UM..., 33 – 57. 1 Ekim 1850 (24 Za. 1266)
165 BOA, A.} MKT.UM..., 28 – 81. 30 Ağustos 1850 (21 L. 1266). 1847 yılında kurulan Kürdistan Eyaleti Diyarbakır
merkezliydi ve Muş, Van, Hakkâri, Cizre ve Diyarbekir sancaklarından oluşmaktaydı. 1867’den sonra ise Kürdistan
ismi yerine Diyarbekir ismi kullanılmıştı. Cemal Ülke, Kürdistan Eyaleti’nin İdari Yapısı, (1847 – 1867),
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı,
Mardin, 2014, s.40 – 46.
166 BOA, A.} MKT.UM..., 32 – 79. 25 Eylül 1850 (18 Za. 1266)
167 BOA, A.} MKT.UM..., 27 – 76. 26 Ağustos 1850 (17 L. 1266)
168 BOA, A.} MKT.UM..., 28 – 33. 28 Ağustos 1850 (19 L. 1266)
169 BOA, A.} MKT.UM..., 31 – 80. 17 Eylül 1850 (10 Za. 1266)
170 BOA, A.} MKT.UM..., 25 – 69. 18 Ağustos 1850 (9 L. 1266)
171 BOA, A.} MKT.UM..., 28 – 47. 28 Ağustos 1850 (19 L. 1266)
172 BOA, A.} MKT.UM..., 32 – 40. 24 Eylül 1850 (17 Za. 1266)
173 BOA, A.} MKT.UM..., 34 – 7. 6 Ekim 1850 (29 Za. 1266)
174 BOA, İ... MVL., 197 – 6126; BOA, A.} AMD, 28 – 96. 21 Ocak 1851 (18 Ra. 1267)
36
isimle mülk edinmeye çalışan ecnebilere karşı dikkatsizdi ve bunun sonucunda hatalı
işlemler yapılmaktaydı.175
Selanik’te Hacı Lazaro’nun şikâyeti ise olaya güzel bir bakış açısı getirmektedir.
Rus tebaasından olan Hacı Lazaro, Hüsnü Paşa Selanik Valisi oluncaya değin hileli
yollarla emlak edinmişti. Fakat Paşa göreve başladıktan sonra işler değişti. Hüsnü Paşa
ilk iş olarak ecnebilerin hileli yollarla emlak edinmesi meselesine el atmış, tebaadan
birisi üzerine emlak geçirip tasarruf etmeye hakları olmadığını söylemişti. Aynı
zamanda ileride mülklerine geçme ihtimalinden dolayı borç karşılığında emlaki rehin
etmelerine de karşı çıkmış ve borçlunun mülkünü zapt edemeyeceklerini savunmuştu.
Hatta borçlu köylülerin borçlarını dört beş sene geçmeden ödemeye mecbur olmadığını
ilan etmişti. Hacı Lazaro bu durum karşısında son derece üzgündü. Artık ne o de de
diğer ecnebiler eşleri veya kayınvalideleri üzerine geçirerek ya da köylüleri borçlandırıp
emlak edinebiliyordu. 176
İzmir’de de yerel hükümet bu konuda engelleyici bir tavır takınmıştı ancak buna
itiraz gecikmedi. Avusturya sefareti bu konuda başı çekiyordu ve İzmir’de öteden beri
bu tarz aile ilişkileriyle emlak edinilmesinin öteden beri mevcut olduğu savunuluyordu.
Bu yasaklanırsa müstemenler bu durumdan büyük zarar görecekti.177
İzmir’de yerleşen Avrupalılar uzun zamandır buraya gelip yerleşmiş ve emlak
sahibi olmuştu. Burası Avrupalıların ticaretgahı haline gelmişken giderek onların
meskeni kimliğine de bürünüyordu. Bu arada bu Avrupalılardan bazısı da aslen Osmanlı
tebaası iken Avrupa’da bir müddet kalıp tabiiyetini kaybeden ancak elinde emlak kalan
kişilerdi. Diğer Avrupalılar ise daha önce de değinildiği gibi emlaklerini eşleri veya
kızları üzerine yapıyordu. Evkaf müdürleri de bu tarz işlemleri “usulüne göre” icra
ediyordu. Alınan emlak sadece şehir içinde değil, aynı zamanda şehir dışındaydı ve
buralardaki çiftlikler de ecnebilerin hedefindeydi. Hatta kimi durumlarda çiftliklere
silahlı adamlar konuluyor ve memurlar buralara sokulmuyordu. İşin ciddiyeti bazı
noktalarda asayişin bozulmasına kadar varıyordu. Emlake dair resmi işlemlerden bazısı
bu arada yasak olarak konsolosluklarda yapılmaktaydı ve bunların çoğunun takibi
zordu. Üstelik uzun zamandır ecnebilerin elinde olup da vergi toplanagelen emlaki
onların elinden almaya çalışmak büyük bir sıkıntı yaratacaktı. Bu hem hazineyi zarara
175 BOA, A.} MKT.UM..., 73 – 48. 2 Eylül 1851 (6 Za. 1267); BOA, MVL, 239 – 56. 21 Ağustos 1851 (23 L. 1267)
176 BOA, HR.MKT., 356 – 17. 17 Kasım 1860 (3 Ca. 1277)
177 BOA, HR.MKT., 420 – 71. 14 Aralık 1862 (21 C. 1279)
37
uğratacak ve hem de toplumda huzursuzluk yaratacaktı. Şehir içinde bu tarz emlak
edinilmesine göz yumulmuş fakat şehir dışındaki çiftlikler konusundaki yasaklayıcı
tutum değişmemişti.178
Halep’te de aynı yollarla emlak edinilmişti. Kimisi eşleri veya akrabaları üzerine
emlak geçirirken kimisi de kendilerini Osmanlı tebaası olarak tanıtıyordu. Bazıları da
rehin yoluyla aldıkları emlak ve akarı senet çıkartarak doğrudan tasarruf ediyordu.
Vilayet dahilinde de birçok ecnebi vardı ve dolayısıyla dikkatli bir tavır takınılmıştı.179
Devlet ecnebilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde biraz da isteksizce onların
hileli yollarla mülk edinmesine göz yummak durumunda kalmıştı. Müdahale edilmesi
durumunda birçok sıkıntı ortaya çıkacaktı. Emlak ediniminin tamamen serbest
bırakılması ise bambaşka bir soruna gebeydi. Bundan dolayı en azından emlakten vergi
alınması ve hazinenin herhangi bir zararının önlenmesi birinci öncelik konumundaydı.
1.3.2.- Borçlandırma Yoluyla Mülk Edinme
Borç ödenmesi için arazi satılması kanunen yasaktı. Ancak miri borcu olan ve
tasarrufunda miri arazi bulunanların borcunu ödeyebilmesinin miri arazinin satışına
bağlı olduğundan bunlara ruhsat verilmekteydi. Fakat bu durumda taliplerine durumun
bildirilir ve gerektiği taktirde müzayedesi aleni olarak mahalli meclisi tarafından
yapılırdı.180
Kimi durumlarda da köylü doğal şartlar karşısında zor durumda kalmıştı. 1840’lı
yıllarda Kıbrıs’ta mahsul çekirgeler tarafından telef edildiği zaman arazilerden
randıman alınamadı ve ecnebilere olan borç ödenemedi. Hal böyle olunca kimi araziler
de ecnebi alacaklıların eline geçti.181
Selanik civarında bulunan köyler ahalisi de yüksek miktarda borçlu durumdaydı
ve bu borç köylülerin ödeme kabiliyetini aşmıştı. Üstelik borcun birikmiş miktarı da
178 BOA, HR.MKT., 492 – 38. 25 Ağustos 1864 (22 Ra. 1281)
179 BOA, HR.MKT., 549 – 40. 27 Haziran 1866 (13 S. 1283)
180 BOA, A.} MKT.UM..., 453 – 40. 6 Şubat 1861 (25 B. 1277) Ağustos/Eylül 1862 (Rebiyülevvel 1279) tarihli
borçlu kişinin arazisinin borç ödenmesi için satılıp satılmaması hakkındaki nizamnameye göre Arazi Kanunnamesi
miri arazinin borç ödemesi için satılamayacağı vurgusunu yapmıştı. Ancak miri borçlar bunun dışındaydı ve bu da
hazineden ihale olunan taşınır ve taşınmaz mallar için geçerliydi. 28 Aralık 1871 (15 L. 1288) tarihli Borç için
taşınmaz satışı hakkında nizamnamede de çift kiralı (icâreteynli) tasarruf olunan vakıf taşınmazları ile miri arazinin
borçlunun rızasına bakılmayarak mülk emlak gibi satılabileceği, fakat borçlunun haline göre bir evi satılmayıp ona
bırakılacağı belirtilir. Düstur, Cilt 1, s.238 – 244.
181 BOA, A.} DVN., (Sadaret / Divan Kalemi Evrakı), 28 – 15, 15 Temmuz 1847 (1 Ş. 1263); Ecnebilerin borç
karşılığında emlak ele geçirmesi hakkında bkz. Tayfur, “a.g.m.”, s.131.
38
bulunmaktaydı ki bu, durumu çok daha zorlaştırmaktaydı. Hükümet ise bunun üzerine
borcun uygun taksitlere bölünmesi şeklinde bir çözüm yolu buldu.182
Bir diğer borç davası ise Sarraf Simon oğlu Harez’in Eski Tırhala Derbent
Nazırı Nureddin Ağa ve ortağı Şükrü Efendi ile Karayano ve kardeşi Bogori’den yirmi
beş yük elli üç bin küsur kuruş olan alacağıydı. Bu borca karşılık emlaklerin ecnebilerin
eline geçmesi korkusuyla borç ödeninceye kadar emlak satışına izin verilmedi. Emlak
sadece Müslüman ve reayadan taliplerine satılacaktı. Satılacak mülk Müslüman
mahallesinde ise sadece Müslümana satılacaktı.183
Trablusgarp’ta ise eski mutasarrıf Ali Paşa’nın varislerinin iddiada bulunduğu ve
kendilerine babaları Ali Paşa ve dedeleri Yusuf Paşa’dan intikal eden emlak ecnebi
tebaasına olan borçlara karşılık tutulmuştu. Bunlar arasında on sekiz bağ, bahçe ve tarla
gibi emlak vardı.184
Çatalca’da Karamurad Çiftliği’nin sahibi olan Besim Ağa da yine ecnebi
tebaasına borçlu durumdaydı. Bu borçlar ödeninceye değin emlak ve arazisine ait tüm
belgeler Hariciye Nezareti’nde saklandı. Böylece Besim Ağa’nın herhangi bir emlakinin
bir yolla ecnebiler tarafından alınması engellendi.
Yanya’da ise tebaadan bazı kişiler ecnebilerden aldıkları borç karşılığında emlak
ve akarlarını vefa185 yoluyla ecnebilere terk etmekteydi. Fakat bu mahzurlu bir
durumdu, çünkü bu emlak geçici olarak devredildiği zaman bir daha geri alınamama
tehlikesi her zaman mevcuttu.186
Burada esas nokta, borçlu olan kişilerin sıkı takibe alınmasıydı çünkü gerçekten
de özellikle ecnebilerce verilen borç emlaklerin gaspına dahi varabiliyordu. Bunu
önlemek için devlet bazı tedbirler almıştı. Devlet mümkün mertebe emlakin kendi
tebaası arasında el değiştirmesi için çaba sarf ediyordu, fakat bunda istediği başarıyı
elde edemediği açıktır. Her ne kadar bazı durumlarda denetim sonuç getirdiyse de geniş
Osmanlı coğrafyasında her şey amaçlandığı gibi olmamıştı.
182 BOA, İ.MVL., 211 – 6183. 28 Mayıs 1851 (27 B. 1267)
183 BOA, A.} MKT.MVL., 61 – 42. 5 Mart 1853 (24 Ca. 1269)
184 BOA, C.ADL., (Cevdet Adliye), 58 – 3508. 11 Ocak 1855 (21 R. 1271)
185 Vefa: “Vefâen ferâğ, miri arazi veya çift kiralı vakıf üzerinde tasarruf hakkı olan kimsenin bu hakkını borç
karşılığında, borcunu ödediğinde geri alma kaydıyla alacaklıya ferâğ etmesidir.” Ali Bardakoğlu, “Ferağ”, TDV İslam
Ansiklopedisi, XII, (1995), s.351-354.
186 BOA, MVL., 914 – 31. 13 Haziran 1860 (24 Za. 1276)
39
1.3.3- Himaye Meselesi ve Himaye Yoluyla Mülk Edinimi
Himaye meselesi, ahitnamelerden kaynaklanan yabancı büyükelçilik ve
konsoloslukların yerli Gayrimüslim tebaadan bazı kimseleri çeşitli hizmetler için
istihdam edebilmesi yetkisine dayanmaktaydı. Bu alanda en yaygın istihdam
tercümanlık (dragoman) şeklinde olup bunun yanında mahzenci ve simsar gibi kimseler
de istihdam edilirdi. Bunların yanında yasakçı denen yeniçeri muhafızlar da himaye
sisteminden faydalanan tek Müslüman gruptu ve ayrı bir statüye sahiptiler.187
Himaye meselesi zaman zaman ecnebilerin istismar ettiği bir husus olmuş ve bu
konuyla alakalı devlet de bazı önlemler almaya çalışmıştı. Himaye için verilen beratlar
büyükelçilik hizmetinde çalışan yukarıda da belirtilen tercüman gibi kimseler için
verilirken kimi büyükelçiler bu beratları Osmanlı Gayrimüslim tebaasından varlıklı
olanlara satmıştı.188 Fakat Osmanlı tebaasına bu şekilde berat veya patent verilmesi
yasaktı.
Fakat pratikte her zamanki gibi farklı durumlar ortaya çıkıyordu. 18. yüzyıl gibi
erken bir tarihte dahi bu konuda bazı örneklere rastlanmaktadır. Salina kazası himayeli
ve mülk sahibi olup vergi vermeyenlerin yaşadığı bir yerdi. Reayadan Şohraki İngiliz
himayesindeydi ve otuz senedir ne cizye ne de emlak vergisi vermekteydi. Kendisinin
elli adet zeytin ağacı ve bir buçuk dönüm bağı vardı. Mora reayasından Papayorgi’nin
annesi Salina reayasındandı. Çok uzun zamandır Salina’da sakindi ve İngiliz himayesi
bahanesiyle hiçbir vergisini ödememekteydi. Bir evi vardı. Veçinco ise aslen İngilizdi
ve konsolos vekiliydi. Kendi mülkü olan oturduğu ev için vergi vermiyordu. Minaki
veled-i Zafiraki Pendayoz köyünde uzun zamandır ikamet etmekteydi. O da yine kendi
mülkü olan ev için herhangi bir vergi vermiyordu. Moralı Penayoti de Salina kazasına
bağlı Galaksidi köyünde oturmakta ve İngiliz himayesi altındaydı. Doso isimli köyde
oturup yine İngiliz himayesinde olan Andriye’nin evi kendi mülküydü ve on beş adet de
zeytin ağacı vardı.189
Osmanlı Devleti ile yabancı devletler arasındaki antlaşmalara istinaden
Akdeniz’deki bazı sahil şehirlerine ve adalara uzun süredir konsolos ve konsolos vekili
tayin ediliyordu. Bunların her ne kadar kendi tebaalarından olması gerektiği üzerinde
187 Maurits H. van den Boogert, Kapitülasyonlar ve Osmanlı Hukuk Sistemi, 18. Yüzyılda Kadılar, Konsoloslar ve
Beratlılar, çev. Ali Coşkun Tuncer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s. 62.
188 Salahi R. Sonyel, “Osmanlı İmparatorluğu'nda Koruma (Protégé) Sistemi ve Kötüye Kullanılışı”, Belleten,
LV/213, (Ağustos 1991), s.359.
189 BOA, C. HR., 119 – 5931. 27 Kasım 1759 (6 R. 1173)
40
anlaşılan bir husus olsa da kanuna aykırı şekilde Osmanlı tebaasından bazı kimselere
patent veriliyordu. Bu kimseler de devletin koyduğu kanunlara uymuyor ve yukarıda da
görüldüğü gibi emlak vergisi vermiyordu. Aynı şekilde müstemenlerin de emlak ve
arazi alması yasaktı ve bu kişilerin manastır ve kiliseleri için mülk vakfetmesi de bu
kapsamdaydı.190
19. yüzyıla geçtiğimizde de yine bu tarz örnekler devam etmiştir. Edirne’de de
yine Osmanlı reayasından olup hile ile berat alan kimseler vardı. Kendilerini müstemen
olarak tanıtan bu kişilere eğer ellerinde vergi alınması gereken mülkler varsa ödeme
kabiliyetlerine göre vergi konuldu.191
İzmir’de ise yabancı devletlerden patent ve pasaport alan kimselerin bir listesi
çıkartılmıştı. Reaya statüsüne indirilen bu kişilerin sayısı ise şöyleydi: Fransa
himayesinde 110, İngiltere ve Avusturya himayesinde 7, Rusya himayesinde ise 4
kişi.192
Halep’teki müstemenler ise geniş kapsamlı faaliyetlerde bulunmuştu. Bu kişiler
Halep’te dil öğretimi hatta mezhep değiştirmeye dayalı misyonerlik faaliyetleri
amacıyla okullar açıyordu. Gayrimüslim tebaa da bu okullara rağbet gösteriyordu ve
dolayısıyla himaye vakalarında artış gözleniyordu. İlgi çekici bir nokta da bazı
Müslümanların dahi bu okullara rağbet etmesi ve örneğin Halep ulemasından
Zeytunioğlu Şeyh Akil’in oğlunu böyle bir “Frenk” okuluna yazdırmasıydı. Öte yandan
bu tarz himaye gibi bir duruma rağbet gösterilmemesi konusunda devletin farkındalığı
mevcuttu ve bunun için Osmanlı tebaası olan herkesin can, mal, ırz ve namus güvenliği
açısından eşitliği her fırsatta vurgulanıyordu. Fakat anlaşılan bunun uygulamada pek bir
etkisi olmuyordu.193
Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de yine konsoloslar yerlilerden
konsolos vekili olarak atama yapmıştı. Bu kişilerden bazısı da bölgelerindeki olayları
konsoloslara rapor ediyordu. Yani istihbarat akışı sağlanıyordu ki bu durum gayet
sakıncalıydı. 194
Yine Halep’te dost devlet konsoloslarının himayesi altında bulunduğunu iddia
eden 281 kişinin 1257 (1841) senesinden 2 yük 68 bin kuruş ödenmemiş vergi borcu
190 BOA, C. HR., 8 – 385. 23 Şubat 1792 (29 C. 1206)
191 BOA, C. HR., 33 – 1627. 30 Ekim 1802 (3 B. 1217)
192 BOA, C. HR., 91 – 4544. 28 Temmuz 1813 (29 B. 1228)
193 BOA, İ.MVL., 45 – 847. 14 Kasım 1842 (10 L. 1258)
194 BOA, C. HR., 90 – 4480. 16 Haziran 1844 (29 Ca. 1260)
41
bulunuyordu. Fakat bu kişiler borcun ödenmesine karşı çıkıyor ve konsoloslar da onları
destekliyordu.195
Temettuat defterlerinde Anadolu’da çeşitli Avrupa devletlerinin himayesini iddia
eden kişilerin elinde bulunan mülkler görülebilmektedir. 1845 İzmit Temettuat
Defterine göre en yaygın görülen mülk tipi zeytin bahçesi iken onu bağ, ev ve dükkân
takip etmektedir. İngiliz himayesi iddia eden Aleksi Praşko’nun 10.000 kese değerinde
10 dönüm zeytin bahçesi, 400 kese değerinde yarım dönüm bağı ve kasabada 5000 kese
değerinde bir evi vardı. Varakanın hasarlı olmasından dolayı ismi okunamayan bir
kişinin 5000 kese değerinde 6 dönüm zeytin bahçesi ve kasabada 4000 kese değerinde
bir evi mevcuttu. Dimitri Zafiril adlı kişinin 1500 kese değerinde 2 dönüm zeytin
bahçesi, Yorgi Mezoper’in de kasabada 2500 kese değerinde bir evi vardı. Rusya
himayesi iddia edenlerden Hırsato Kotil 1300 kese değerinde 2 dönüm zeytin bahçesi ve
kasabada 3000 kese değerinde bir eve; Kostanti Kotil ise 2000 kese değerinde 4 dönüm
zeytin bahçesi ve 1200 kese değerinde bir eve sahipti. Nemçe himayesini ise bir kişi
iddia etmekteydi ve Yani Papa Bolzon ismindeki bu şahsın adına 8000 kese değerinde 9
dönüm zeytin bahçesi ve kasabada 8000 kese değerinde bir ev kayıtlıydı. Himaye iddia
ettiği devlet bilinmeyen kişiler arasında malvarlığı oldukça geniş olanlar da vardı.
Penayot Makrioğlu’nun çeşitli yerlerde toplam 82.500 kese değerinde 82 dönüm zeytin
bahçesi, 3000 kese değerinde de 3 dönüm bağı vardı. Analosti Papasoğlu’nun 33.000
kese değerinde 27 dönüm zeytin bahçesi, 5000 kese değerinde bir dükkânı, 300 kese
değerinde bir arsası ve 5000 kese değerinde bir evi vardı. Aleksi Yayla isimli şahsın ise
30.000 kese değerinde 32 dönüm zeytin bahçesi, 1500 kese değerinde bir dönüm bağı,
5000 kese değerinde bir dükkânı ve 15.000 kese değerinde bir evi vardır. Temettuat
defterinde bahsedilen tüm malvarlığının toplam değeri ise 1.300.900 kesedir.196
Marmara ve Ekinlik adalarında da çeşitli himaye iddialarında bulunan kimselerin
elinde büyük miktarlarda emlak olduğu iddia edilmişti. Bir diğer iddia da bu kişilerin
cizye ödemediğiydi. Rum Patriği Antimos ve yakınlarının bu konuda bir uygunsuz
davranışı görülmezken Rus tacir Zaharaki Zaharof ve akrabaları ise emlak vergisi verse
de cizye ödememekteydi. Bu kişilerin çoğu da Rus ve Yunan himayesi altında olduğunu
öne sürmekteydi.197
195 BOA, C. DH., (Cevdet Dahiliye), 220 – 10957. 4 Aralık 1845 (4 Z. 1261)
196 BOA, ML.VRD.TMT. d.…, 17782-. 29. Aralık 1845 (29 Z. 1261)
197 BOA, MVL, 248 – 10. 6 Nisan 1852 (15 C. 1268)
42
Her ne kadar Osmanlı Devleti’nin himaye meselesi dolayısıyla karşı karşıya
olduğu sıkıntılı durumun yabancı devletler farkında olsa da bundaki samimiyetleri
şüpheliydi. Çünkü halen bazı kimseler için iltimas talebinde bulunmaya devam
ediyorlardı. Rus konsolos Bazili tercümanlığı hizmetinde bulunan Hace Naim ve Hace
Postros isimli önde gelen iki Beyrutlu tacir için ayrıcalık istemişti. İngiliz konsolosu da
yine tercümanı konumunda bulunan Halil Meşaka’nın hem kendisi için hem de ailesi
için iltimas talep etmişti. Fransa konsolosu da benzer şekilde kendi tercümanını öne
çıkarmıştı. Fakat bunlardan birisine olumlu bir karşılık verilmesi zincirleme bir etki
yaratacaktı. Bu yüzden de bu iltimas talepleri usulünce reddedildi. Fakat pratikte bunun
kolay olmayacağı da açıktı.198
Edirne’de de bazı memurlar bu sefer Osmanlı tebaasını kendi tebaaları olduğu
iddiasıyla himaye etmişti. Fakat Edirne’de yabancı nüfus henüz çok fazla olmadığından
mesele kontrol edilebilir bir noktadaydı. Bunun için de eyaletteki ecnebilerin isimlerinin
yazdığı bir defter çıkartılması gerekiyordu. Fakat bu defter çıkartılırken tepki
çekmemek için amaç olarak ecnebi tebaa hakkında yapılacak olan muamelelerin
kolaylaştırılması gibi bir bahane uydurulmuştu.199
Himaye konusundaki farkındalık aslında gerçekten de yüksekti. Dışarıdan
gelecek olan himayenin etkisiz kılınması için yapılacak ilk iş tebaaya adaletli
davranmak ve ülkedeki yaşamı hukuki bir zemine oturtmaktı. Tebaa eğer hükümetin
niyet ve eylemlerinden hoşnut olursa himaye aramayacaktı. Ayrıca yabancı devlet
memurlarının ülkenin iç işlerine karışmasını engelleme hususu önemli olsa da dış
politikanın içinde bulunduğu nazik durum dolayısıyla bunlara karşı da uygunsuz bir
tavır takınmaktan çekiniliyordu.200
Fakat yine de himaye konusu ciddi bir mesele olmaya devam etmişti. Musul’da
Yakubi milletinden Bihtan toplumda nüfuz sahibi bir isimdi ve ecnebiler bu kişiyi
yanlarına çekmeye çalışıyordu. Bihtan İmadiye’ye sürgün edildiği zaman da İngiltere
Musul konsolosu devreye girdi ve Bihtan’ın yaşlı ve itibar sahibi bir kişi olduğu için
affedilmesini rica etti. Fakat bu talep reddedildi.201
198 BOA, HR.MKT., 56 – 19. 31 Ocak 1853 (20 R. 1269)
199 BOA, HR.MKT., 243 – 43. 27 Haziran 1858 (15 Za. 1274)
200 BOA, A.} MKT.UM..., 323 – 17. 25 Ağustos 1858 (15 M. 1275)
201 BOA, A.} MKT.UM..., 337 – 68. 13 Aralık 1858 (7 Ca. 1275)
43
Adapazarı’nda da Osmanlı tabiiyetinde olup babalarından bağ, bahçe ve tarla
miras alan bazı kişiler ecnebi himayesine girmişti. Bu kişiler bölgede olan alışverişleri
dolayısıyla bölgedeki emlaklerinin tanınmasını talep etmişti. Fakat Osmanlı tabiiyetini
terk eden kişilerin elinde emlak bulunması yasaktı ve bu yüzden emlakler Osmanlı
tebaasına sattırıldı.202
Erzurum’da da ecnebi tabiiyeti iddiasında bulunan bazı kimselerin çeşitli vergi
kalemlerinden borcu vardı. Ancak bu borçları ödememekte diretmekteydiler. Hazine ise
bu durumdan büyük zarar ediyordu.203
Himaye iddiası en çok vergilerin ödenmemesi konusunda bir bahane olarak
kullanılmıştı. Devletin bu kişilere karşı eli de çok güçlü değildi, çünkü sefaret ve
konsolosluklar da bu konuda bazen iş birliği yapıyor gibi gözükse de aslında himaye
iddia eden kişilere arka çıkıyordu. Bu durumda borç ödemeleri sürüncemede kalıyor ve
hem hazine zarar ediyor hem de vergi yükü yerli ahaliye biniyordu. Bunun yanında
konsolosların ya da tebaadan himaye iddiasıyla konsolos vekili olanların rapor yazma
görevi de önemli bir ayrıntıydı. Konsoloslarla ilgili bu husus Kudüs Konsolosu James
Finn’in günlüğüne bir konsolosun faaliyetleriyle ilgili yazdığı satırlarda görülmekteydi.
Burada dikkat çeken noktalar Osmanlı idarecileri, başka konsoloslar ve yerel
cemaatlerin önderleriyle temas kurmak, tebaanın hak araması durumunda arabulucu
rolü oynamak, protokole dair meselelerde gerekli pazarlıkları yapmak ve her türlü
istihbaratı toplamaktı.204
202 BOA, A.} MKT.UM..., 411 – 61. 21 Haziran 1860 (2 Z. 1276)
203 BOA, MVL, 617 – 80. 23 Kasım 1861 (20 Ca. 1278)
204 Uygur Kocabaşoğlu, Majestelerinin Konsolosları: İngiliz belgeleriyle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki İngiliz
Konsoloslukları 1580-1900, İletişim Yayınları, İstanbul 2004, s.62.
44
1.4.- 1856 ISLAHAT FERMANI VE 1862 NOTASI İLE 1867 SAFER
KANUNU’NA GİDEN SÜREÇ
Islahat Fermanı, 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlayan süreçte Osmanlı
tebaasının eşitliğinin sağlanması ve genel anlamda yeni bir yönetim anlayışının
yerleştirilmesi konularında gündeme gelen ikinci önemli belgedir.205 Her ne kadar bu
belgenin temeli ilk olarak 1839’a dek gitse de onun meydana gelmesindeki en yakın
olaylar Kırım Savaşı ve ardından imzalanan Paris Antlaşması’dır. Kırım Savaşı’nın da
görünürdeki iki sebebi 1849’daki Macar mültecileri meselesi ve Kudüs’teki kutsal
mekanlar üzerinde Fransa ile Rusya arasında çıkan anlaşmazlıktı.206 Her ne kadar
Osmanlı Devleti arabuluculuk rolünü yerine getirmeye çalışmışsa da başarılı olamamış
ve taraflar arasındaki gerilim her geçen gün artmıştı. Bunun yanında Rusya’nın Osmanlı
Devleti hakkındaki tasavvurlarını yansıtan “Hasta Adam” tanımlaması da savaşa giden
yolun önünü açan önemli bir etmen oldu. 31 Mayıs 1853’te Rusya Osmanlı Devleti’ne
bir ültimatom verdi ve Prens Mençikof ile gündeme getirilen isteklerin kabulünü talep
etti. Bu talep reddedilince de Rusya askerî harekâtını başlattı ve Boğdan’a asker sevk
etti.207
Kırım Savaşı’nın müttefikler gözündeki anlamı Fransa elçisi Thouvenel’in şu
sözleriyle açık olarak anlaşılmaktadır: “Kırım savaşının asıl amacı, Rusya’nın “hasta
adamın” doğal mirasçısı olduğu yolundaki iddiasını elinden almaktı. Bugün, ani bir
ölümden kurtardığımız hastayı yaşatma görevi de bize düşüyor.”208
Savaşın bitirilmesi amacıyla 25 Şubat 1856’da Paris Kongresi toplandı.
Kongrenin katılımcıları savaşın baş aktörleri Osmanlı ve Rusya’nın yanı sıra
Osmanlı’nın yanında yer alan İngiltere, Fransa, Piyemonte ve tarafsız bir siyaset izleyen
Prusya ve Avusturya oldu. Kongrenin önemi ve ayırıcı hususu ise Osmanlı Devleti’nin
Avrupalı devletlerle eşit bir şekilde yine Avrupa düzenini sağlamak için eşitlerin
oturduğu bir masaya oturmasıydı. Böylelikle Avrupa Uyumu olarak kavramlaştırılan
husus Avrupa’nın Hristiyan devletlerine özgü bir durum olmaktan çıktı.209 Antlaşmanın
7. maddesinde kullanılan “Avrupa kamu hukuku” ifadesi bu yorumu destekler
205 Ufuk Gülsoy, “Islahat Fermanı”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXI, (2020), s.538-539.
206 Mehmet Yıldız, 1856 Islahat Fermanının Tatbiki ve Tepkiler, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, İstanbul, 2003, s.83-84.
207 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1789-1914, 13.Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2017, s.247.
208 Yıldız, a.g.e, s.121.
209 Uçarol, a.g.e, s.251.
45
niteliktedir. 210 Bu da aynı zamanda gelecekte kurulacak olan ve devletlerin dünya
ölçeğindeki önemli hususlarda din gibi etmenlerin göz ardı edilerek göreceli olarak söz
hakkı olabileceği bir sistemin kurulması konusunda önemli bir adım olmuştu.
Kongrenin çalışmalarının tamamlanmasının ardından barış antlaşması 30 Mart
1856 tarihinde imzalandı. Antlaşmanın maddeleri arasında Islahat Fermanı’nın
mevzubahis edildiği 9. maddesi dikkat çekmektedir. “Osmanlı Padişahı’nın (18 Şubat
1856’da) ilan etmiş olduğu Islahat Fermanı, diğer devletler tarafından memnuniyetle
karşılanıyordu. Ancak bu Ferman, antlaşmayı imzalayan hiçbir devlete, Osmanlı
Devleti’nin içişlerine karışma hak ve yetkisini vermeyecekti”211. Pek tabi bu hüküm
uygulamada karşılığını bulamayacaktı.
Paris Kongresi toplanmadan önce İstanbul’da Âli ve Fuad Paşalar ile İngiliz
elçisi Stratford de Redcliffe, Fransız elçisi Thouvenel ve Avusturya elçisi Anton von
Prokesch-Osten arasında gerçekleşen görüşmeler neticesinde temelde Müslüman ve
Hristiyanların eşitliğini sağlayacak bir belge üzerinde anlaşmaya varıldı. Böylelikle
İslam hukuku kaynaklı olarak uygulanagelen ve Müslüman ve Hristiyan tebaa hakkında
farklı bir sistem ortaya koyan düzenlemenin yerini vatandaşlık temelli ortak bir paydaya
dayanan yeni bir sisteme bırakması amaçlandı. Şeri hukukun uygulamalarından biri olan
din değiştirme ve dinden çıkma gibi durumların idam ile cezalandırılması hususuna da
bu minvalde son verildi.212 Bir diğer ifadeyle Osmanlı Devleti’ne tebaa arasında eşitliği
sağlama konusunda yapılan baskılar büyükelçilerle beraber kararlaştırılan bu ferman ile
sonuçlandı.213 Böylelikle Islahat Fermanı Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun aksine
Avrupalılarla meydana gelen doğrudan temas ve istişareler sonucunda vücut bulmuş bir
belge olarak tarihteki yerini aldı.214
Avrupa devletlerinin etkisi 1856 Fermanı metninden de anlaşılmaktadır:
Umum tebaa-i şahanemizin mesai-i cemile-i cemiyetkaraneleri ve müttefik-i hass-ı bahirü’l
ihlasımız olan düvel-i müfahhamanın himmet ve muavenet-i hayırhahaneleri eseri olmak
üzere Devlet-i Aliyye’mizin bu kere biinayetullahi teala haricen hukuk-ı seniyyesi bir kat
daha te’kid iylediğine ve bu cihetle şu asrın Devlet-i Aliyyemiz içün bir zaman-ı hayriyet
210 Habip Ünyılmaz, “Avrupa Uygarlık Eşiğinde Bâbıali: 1856 Paris Andlaşması Temelinde Uluslararası Hukuk ve
Osmanlı İmparatorluğu İlişkisine Avrupalıların Gözüyle Bir Bakış”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
X/2, (2019), s.424.
211 Uçarol, a.g.e., s.252.
212 Kemal Beydilli, “Paris Antlaşması”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXIV, (2007), s.169 – 172.
213 Yıldız, a.g.e, s.113.
214 Ufuk Gülsoy, “a.g.m.”
46
iktiranın mebdei olacağından dahilen dahi saltanat-ı seniyyemizin tezyid-i kuvvet ve
miknetini ve revabıt-ı kalbiye-i vatandaşi ile birbirine merbut olan ve nazar-ı muadelet eseri
müşfikanemde müsavi bulunan kaffe-i sunuf-ı tebaa-i şahanemin her yüzden husul-i
temami-i saadethal ve memalik-i şahanemizin mamuriyetini müstelzim olacak esbab ve
vesailin anbean ilerülemesi…215
1.4.1.- 1856 Islahat Fermanı’nda Ecnebilere Verilen Osmanlı
Topraklarında Mülk Edinme Vaadi
Islahat Fermanı’nın bir diğer önemli özelliği de ecnebilere emlak edinme hakkı
verilmesine dair açıkça vaatte bulunmasıydı. Bu vaat ferman metninde şöyle dile
getirilmekteydi:
Bey’-i füruht ve tasarruf-ı emlak ve akar maddeleri hakkında olan kavanin kaffe-i tebaa-i
mülükanem hakkında müsavi olduğundan kavanin-i Devlet-i Aliyye’me ve nizamat-ı
zabıta-i belediyeye ittiba’ ve imtisal iylemek ve asıl yerli ahalinin virdükleri tekalifi virmek
üzre saltanat-ı seniyyem ile düvel-i ecnebiye beyninde yapılacak suret-i tanzimiyeden sonra
ecnebiye dahi tasarruf-u emlak müsaadesinin i’ta olunması… 216
1856 öncesinde Osmanlı tebaasının emlak alım satımı konusunda kanun önünde
eşitliği bulunurken yabancıların bu konuda bir hakkı bulunmamaktaydı. Mülk arazide
intikal işlemleri fıkıh usullerine göre yapılsa da miri arazi örfi hukuka dayandığı için
belli bir hareket serbestisi tanıyordu. Fıkhi açıdan bakıldığında da din ayrılığı miras
hakkına engel olmaktaydı. Ancak miri arazide “müteveffa Müslümanın yeri kafir
karındaşına verilmek kanundur” ilkesi eski dönemlerde mevcut olmasına rağmen zaman
içinde kaldırılmıştı. Buna karşılık din ayrılığının irs ve tapu hakkına engel olduğu
hükmü yerleşti. Aynı husus 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinde de benimsendi.217 Arşiv
kayıtlarına da yansıyan bir husus olarak Osmanlı tebaasından olan bir kimsenin
arazisinin ecnebi tebaadan bulunan evladı ile anne ve babasına intikal edemeyeceği
Arazi Kanunnamesinin 110. maddesinde belirtiliyordu.218 Özellikle kapitülasyonların
getirdiği duruma binaen devlet yabancıların emlak ve arazi alımına sıcak bakmamıştı ve
kapitülasyonların devletin aleyhine dönmeye başladığı dönemde yukarıda belirtilen
ilkenin kaldırılmış olması muhtemeldir. Ancak gelinen son noktada hem yasadışı
yollarla alınan emlakin yarattığı düzensizlikler ve hem de yabancı devletlerin yaptığı
215 Düstur, Cilt 1, s.8.
216 Düstur, Cilt 1, s.12.
217 Cin, a.g.e, s.237 – 244.
218 BOA, A.} MKT.MHM., 457 – 21. 21 Haziran 1873 (24. R. 1290)
47
baskılar sonucunda devlet bu konuda bir vaatte bulunmak zorunda kalmıştı. Ancak bu
vaatte bulunurken yapılacak tüm işlemlerin kendi kanunlarına uygun olması ve
koyacağı kanunlara uyulması gerektiği hususlarını da esas tutmuştu. Ayrıca emlak
sahibi olacak yabancıların tebaa ile vergi konusunda eşit tutulması da önemli bir
husustur, zira bu, kapitülasyonların o güne kadar kurduğu imtiyazlı durumu değiştirmiş
ve aynı şekilde ortaya çıkabilecek ihtilaflarda Osmanlı mahkemelerinin yetkili kılınması
hususu da davaların yerinde görülmesi ilkesini Türk hukukunda geçerli kılmıştı.
1856 Fermanı ilkesel olarak Osmanlı topraklarında, Hicaz bölgesi hariç,
ecnebilere mülk edinme hakkını tanımakla birlikte, bu konunun hukuki ve teknik alt
yapısını oluşturacak düzenlemelere ilişkin kesin bir tarih ve ayrıntı vermiyor, bunu,
sürecin akışına bırakıyordu.
1.4.2.- 1858 Arazi Kanunnamesi ve Ecnebilerin Mülkiyet Hakkı
1858 yılında ilan edilen Arazi Kanunnamesi, eskiden beri uygulanagelen
hükümleri çağın gerekleri ile uyumlu hale getirmek, belirli bir kanun metninin
olmamasından dolayı meydana gelen karışıklıkları önlemek ve vergilendirmeyi
sağlamak gibi amaçlarla hazırlandı.219 Böylece kanunname Osmanlı toprak hukukunda
daha önce var olmayan birliği sağladı.220 Kanunname, itibari olarak araziyi beş ana
başlığa ayırır: mülk, miri, vakıf, metruk, mevat arazi.221 Ömer Lütfi Barkan’ın
kanunname ile ilgili şu değerlendirmesi de dikkat çekicidir:
Kanunname hiçbir suretle gayelerini sarih olarak açıklayan bir ideolojinin emrinde bütün
hükümlerini muayyen gayelere göre şuurlu bir şekilde sistemleştiren ve yeni bir düzen
kurmak isteyen enerji ve inkılapçı bir ruh taşımış addedilemez. Görenek, teamül
kanunnameye hakimdir. Mevcudiyetini devamlı bir ideolojiye bağlamış olmadığından zihni
ve idari şuursuzluk devirlerinde tahribata maruz kalmıştır.222
Böylece kanunnamenin pratik amaçlarla ve Tanzimat dönemi ile birlikte girilen
kanunlaştırma döneminin gereklerine uymak açısından hazırlanmış bir yasa derlemesi
219 Ömer Lütfi Barkan, Türkiye’de Toprak Meselesi, haz. Abidin Nesimi, Mustafa Şahin, Abdullah Özkan,
Gözlem Yayınları, İstanbul 1980; Erden Atilla Aytekin, “Hukuk, Tarih ve Tarihyazımı: 1858 Osmanlı Arazi
Kanunnamesi’ne Yönelik Yaklaşımlar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, (2005), s. 726.
220 Mustafa Macit Kenanoğlu, “1858 Arazi Kanunnamesi ve Uygulanması”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, 0/1,
(Bahar 2006), s.109.
221 Halil Cin, “Osmanlı Toprak Hukukunda Miri Arazinin Hukuki Rejimi ve Bu Arazinin TMK Karşısındaki
Durumu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XXII-XXIII / 1-4, (1965), s.749 – 751; Kenanoğlu, “a.g.m”,
s.111.
222 Barkan, a.g.e., s.374
48
olduğu görüşür. Bu noktada kanunun ana karakterinin inkılapçı olmaktan ziyade
gelenekçi olduğu ve yeni teamüller getirmediği anlaşılmaktadır.223 Kanunname ayrıca
miri araziyi merkeze almış, fıkhi usullere göre muamelesi yapılan mülk araziyi224 ise
kapsam dışı bırakmıştı. Miri arazi ise kanunnamede mülkiyetinin devri gündeme
getirilerek değil sadece tasarruf hakkının verildiği bir tapu anlayışıyla ele alınır. Bunun
arkasında da etkin bir vergilendirme sistemi sayesinde gelir kaynakları ile faal bir
ilişkinin kurulması ve toprağın dağıtımının yeni usullere göre icrası amaçları yer
almaktadır.225 Kanunnamedeki miri arazinin tanımı ise şu şekildedir:
Arazi-i miriye rakabesi canib-i beytü’lmale aid olarak ihale ve tefvizi taraf-ı Devlet-i
Aliyye’den icra olunagelen tarla ve çayır ve yaylak ve kışlak ve korular ve emsali yerlerdir
ki mukaddema ferağ ve mahlulat vukuunda sahib-i arz itibar olunan tımar ve zeamet
ashabının ve bir aralık mültezim ve muhassılların izn-i tefviziyle tasarruf olunur iken
muahharen bunların ilgası hasebiyle elhaletü hazihi taraf-ı Devlet-i Aliyye’den bu hususa
me’mur olan zatın izn-i tefviziyle tasarruf olunub mutasarrıfları yedlerine balası tuğralı
tapu senedleri virilür. ”226
Peki 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinde ecnebilere mülk edinme hakkı
verilmekte midir? Kanunnamenin 110, 111 ve 115. maddeleri şöyledir: “Tebaa-i
Devlet-i Aliyyeden olan kimsenin arazisi tebaa-i ecnebiyeden olan evladına ve babasına
ve anasına intikal itmez ve tebaa-i Devlet-i Aliyye’den olan kimsenin arazisinde tebaa-i
ecnebiyeden olan kimsenin hakk-ı tapusu olamaz.”227. “Tabiyet-i Devlet-i Aliyye’yi terk
iden kimsenin arazisi tebaa-i Devlet-i Aliyye’den ve anasına intikal itmeyüb filhal
mahlul olur ve hakk-ı tapu ashabı aranılmayub bi’lmüzayede talibine tefviz kılınur.”228
Medyun olan kimsenin mutasarrıf olduğu arazisini daini alacağı mukabilinde zabt
idemediği misillü ahara ferağa dahi cebr iderek bedelinden istifa-yı deyn itmeğe salahiyeti
yokdur ve medyunun vefatında gerek emval ve eşya-yı sairesi olsun ve gerek olmasun
mutasarrıf olduğu arazi hakk-ı intikale nail olan varisleri var ise anlara intikal ider yoğise ol
223 Donald Quataert, “1858 Arazi Kanunnamesi”, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve sosyal tarihi: 1600-1914,
ed. Halil İnalcık, Donald Quataert; Türkçeye çeviren Ayşe Berktay, Süphan Andıç, Serdar Alper, Eren Yayıncılık,
İstanbul 2004, s.978; Keiko Kiyotaki, Ottoman Land Policies In the Province of Baghdad: 1831-1881,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), University of Wisconsin, Madison, 1997, s.36; Mehmet Akif Aydın, “Arazi
Kanunnamesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, III, (1991), s.346-347.
224 “Kaffe-i arazi-i memlukenin rakabesi yani zatı ve mülkiyeti sahib ve maliki olan kimseye aid olarak emval ve
eşya-yı saire gibi tevarüs ider ve vakf ve rehn ve hibe ve şufa’ misillü ahkam cari olur…” “Düstur, 1. Cilt, 1289,
s.165.”
225 Tosun Arıcanlı, 19. Yy’da Anadolu’da Mülkiyet, Toprak ve Emek, Osmanlı Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım, ed.
Çağlar Keyder, Faruk Tabak; çev. Zeynep Altok; yay. haz. Ayşen Anadol, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998.
226 Düstur, Cilt 1, s.166.
227 Düstur, Cilt 1, s. 191 – 192.
228 Düstur, Cilt 1, s. 193 – 194.
49
arazi müstahık-ı tapu olub hakk-ı tapu sahibi var ise tapu-yu misl ile ana ve olmadığı
suretde bi’lmüzayede talibine tefviz olunur. 229
İlk olarak bahsedilen 110. maddede tabiiyet ayrılığı hususundan bahsedilmekte
ve tabiiyeti farklı olan kimselerin arasında verasetin mümkün olamayacağı ve tapu
hakkının da ecnebilere teşmil edilemeyeceği belirtilir. 111. Maddedeki ifade ile
Osmanlı tabiiyetinin terkinin de veraset ve mülkiyetin ortadan kalkmasına sebep olduğu
anlaşılır. 115. maddede özellikle alacaklının borçluya borcunu ödemesi için arazisi
konusunda baskı yapması yasaklanmış ve daha önce de bahsedilen bu yolla arazi
alımının önüne geçilmeye çalışılmıştı. Dolayısıyla ecnebilerin mülk edinmesi
konusunda verilen bir izin Arazi Kanunnamesi metninde mevcut değildi. Aksine,
ecnebilerin mülk edinmesi konusundaki yasakçı tavır da bu maddelerden anlaşıldığı
üzere sürdürülmekteydi.
Literatürde Arazi Kanunnamesiyle ilgili odaklanılan hususlar kanunun genel
karakteristikleri, getirdiği yenilikler ve sonuçlarıyla alakalıdır.230 İsmail Cem Islahat
Fermanı’nda bu yönde verilen taahhüdü belirtmekle yabancıların bu kanunla emlak
edinme hakkı elde etmediğini ifade etmekte231, Gülten Kazgan ise 1858
Kanunnamesinin yabancılara emlak edinme hakkı verdiğini iddia etmektedir.232 Ancak
böyle bir hakkın verilmediği bizzat kanunname metninden anlaşılmaktadır. Halil Cin’in
de belirttiği üzere kanunun kabul edildiği tarihte ecnebiler mülk edinme hakkına sahip
değildi ve bu kanuna yabancı ve Osmanlı tebaasından olanlar arasındaki veraset
ilişkisiyle ilgili bir şey konulmaması da bu açıdan doğaldır.233
229 Düstur, Cilt 1, s.195.
230 1858 Arazi Kanunnamesinin tarımsal ilişkileri istikrara kavuşturma konusundaki gayretleri taçlandıran bir başarı
olduğu konusunda bkz. Kemal Karpat, Osmanlı Modernleşmesi Toplum, Kuramsal Değişim ve Nüfus, Timaş
Yayınları: İstanbul 2019, s.95; Arazi Kanunnamesinden sonra toprakların el değiştirmesi ve mülkiyetin
yaygınlaşması konusunda bkz. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Kronik Yayınları, İstanbul 2019,
s.222; Kanunnamenin 17. Yüzyıldan beri ayanlar gibi güçlü kişiler tarafından gasp edilen toprakların mülkiyetini
temin ettiği konusunda bkz. Tevfik Çavdar, Türkiye’de Liberalizm (1860 – 1990), İmge Kitabevi, Ankara 1992, s.12;
Arazi Kanunnamesinin küçük köylünün lehinde bir tutum ortaya koyduğu ancak tarlaların büyüklüğü konusunda kati
bir sınır koymadığı konusunda bkz. Reşat Kasaba, Dünya İmparatorluk ve Toplum : Osmanlı Yazıları, çev. Banu
Büyükkal, Kitap Yayınevi, İstanbul 2005, s.146; 1858 Kanunu ile mutasarrıfların arazileri kendi adlarına
kaydettirmek için akın ettiği, ancak hükümetin zayıflığı gibi nedenlerle kırsalda durumun önde gelenler lehine olduğu
konusunda bkz. Donald Quataert, “Workers peasants and economic change in the Ottoman Empire : 1730-1914”,
The Isis Press (İsis Yayıncılık), İstanbul 1993, s.179; 1858 Arazi Kanunnamesinin merkezin çevre üzerindeki
kontrolünü artırma çabası olduğu konusunda bkz. Metin Heper, Türkiye’de Devlet Geleneği, çev. Nalan Soyak ; yay.
haz. Zeynep Öztürk, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2006, s.83; E. Atilla Aytekin, a.g.m., s. 730 – 733.
231 İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul 1975., s.266.
232 Gülten Kazgan, Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi: Birinci Küreselleşmeden İkinci Küreselleşmeye,
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006, s. 23.
233 Cin, a.g.m., s. 247.
50
1.4.3.- 1862 Notası ve 1867 İstimlak Kanunu
Babıali’nin 1856 Islahat Fermanı ile vaat etmiş olduğu ecnebilerin Osmanlı
topraklarında mülk edinebilmesi hakkındaki yasal düzenlemeleri geciktirmesi üzerine
Düvel-i Muazzama olarak bilinen İngiltere, Fransa, Rusya, Prusya ve Avusturya
temsilcileri Osmanlı Devleti’ne 15 Şubat 1862 tarihinde bir nota vererek 1856 Islahat
Fermanı ile ecnebilere mülkiyet edinme hakkının verilmesi konusundaki vaadin yerine
getirilmesini talep etti. Bunun arkasındaki etmen ise Osmanlı topraklarında çeşitli
yollarla gayrimenkul edinmiş tebaalarının zorluk çekmesi ve mevzunun son derece
karışık bir hal almasıydı. Âli Paşa da bunun üzerine bu vaadin belirli şartlar
çerçevesinde yerine getirilebileceğini bildirerek kapitülasyonlardan kaynaklanan
olumsuz duruma vurgu yaptı. Aynı şekilde Paşa, ecnebilerin Osmanlı tebaası ile aynı
hukuki yükümlülüklerle sorumlu tutulması esasını vurguladı.234 Yani ayrıcalıkların saf
dışı bırakıldığı ve eşitliğe dayanan bir sistem kurulmasına işaret etti.
Şubat ayında verilen bu notaya cevap gecikmedi. İlk olarak ecnebilerin emlak
edinmesine bazı şartlar çerçevesinde müsaade edileceği belirtildi. Devlet-i Aliye’nin
diğer milletler hakkında uluslararası hukuka uygun muamelede bulunmak istediği,
karşılığında ise aynı durumu kendisi için de talep etme hakkı olduğu ifade edildi. Ancak
uzun süredir verilegelen imtiyazlar bu durumu zedeliyordu ve değişen şartlara rağmen
bu imtiyazlar aynı kalmıştı. Bu ise sağlanması istenen ve umulan eşitliğe aykırı bir
durum yaratıyordu. Devlet-i Aliye’nin kendi hükümetine ve kanunlarına tabi olmayıp
bir davası olduğunda kendi mahkemelerinde görmeyen ecnebi bir millete emlak edinme
hakkını nasıl vereceği önemli bir soru işaretiydi. Ecnebiler diğer memleketlerde bu
hakka sahipti ancak oralarda beledi kanunlara tabiydiler ve yerlilerin ödediği vergileri
onlar da veriyordu. 30 Mart 1856’da vaat edilen mülkiyet hakkı konusunda bir itiraz
yoktu, ancak aynı zamanda adli imtiyazların da zamana uygun bir şekilde gözden
geçirilmesi gerekiyordu. Bu sorunların çözülmesi halinde Devlet-i Aliye emlak
meselesini müzakere etmeye hazırdı.235
Safer Kanunu’nun ilanından hemen önce yazılan bir tezkerede artık verilmiş
olan vaadin yerine getirilmesinin gerekliliği itiraf edilmişti. Bunun ardındaki en büyük
neden ise devlet üzerindeki siyasi baskının artırılmış olmasıydı. Aynı dönemde Girit
İsyanı da meydana gelmiş ve nihayetinde 18 Haziran 1867 (7 Safer 1284) tarihinde
234 Murat Alandağlı, a.g.e, s.257 – 258.
235 BOA, HR.TO., 472 – 36, 3 Ekim 1862 (8 R. 1279)
51
Safer Kanunu ilan edilmişti.236 Paris Büyükelçisi Mehmed Cemil Paşa Fuad Paşa’ya
Giritlilerin hareketi karşısında yayımlanacak olan toprak mülkiyeti yasasının diplomatik
bir hamle olarak kullanılacağını bildirmişti. Paşa, bu kanunun Avrupa kamuoyunda
olumlu bir etki yaratacağını düşünmüştü.237 Kanunun ilanından birkaç gün önce ise bir
tezkere kaleme alındı. Burada kanunun ilanından önce genel esaslar belirlenmiş ve konu
hakkındaki fikirlerin zemini oluşturulmuştu. Odak nokta ise vaat edilmiş bulunulan
ecnebilerin emlak edinmesi meselesinin tekrar devletin karşısına çıktığı ve ciddi bir
şekilde ele alınması gerekliliğiydi. Altı tekrar çizilen husus ise ecnebilerin kanunlara
tabi olduğu sürece emlak tasarruf edilmesine bir şey denemeyeceğiydi. Ancak Osmanlı
topraklarında misafireten bulunmaları durumunun kalıcı bir ikamete dönüşmesiyle
ülkenin her tarafına yayılmaları üzerinde düşünülmesi gereken bir konuydu. Bunun
önlenmesi için yine kadimden gelen imtiyazların kaldırılmasına işaret edilmişse de
durumun henüz “ecnebileri hükümete teslim ettirecek derecede” olmadığı da bir
gerçekti. Ancak “Avrupa’nın efkarını kazanmanın” siyaseten önemi üzerinde duruldu
ve bu meselede bir orta yol bulunmasının devletin bekası için önemli olduğu görüşü ön
plana çıktı. Bunun yanında meselenin iki boyutu olduğu belirtilerek birinci boyut yerli
tebaa ile eşit derecede mülk sahibi olmaları ve buna dair bir kanunname hazırlandığı
iken ikinci boyut ise çıkacak olan davaların görülmesi meselesi etrafında şekillenen
hukuki boyuttu.238 Bunun için de yapılacak muameleler hakkında bir mazbata
hazırlanacak ve bunu imzalayan devletlerin tebaasına emlak edinme hakkı verilecekti.
Yani burada İstimlak protokolü olarak anılan belgeye işaret edilmişti.239
18 Haziran 1867 tarihinde ilan edilen Safer Kanunu 5 maddedir. Birinci
maddeye göre ecnebilere karşı daha önce takınılan emlak edinme konusundaki olumsuz
tavır değiştirilerek onlara bu alanda izin verildi ve bu izin Hicaz bölgesi dışında tüm
Osmanlı topraklarında geçerli oldu. Ancak bu ifade fazla ucu açık kalmış olup aslında
yabancıların emlak ediniminin hoş karşılanmayacağı alanlar ayrıntılı olarak tarif
edilmemiş ve bu alanda bir boşluk yaratmıştı. Örneğin askeri alanlar ve stratejik önemi
haiz mevkiler (limanlar gibi) yabancıların emlak edinimi konusunda tasvip edilmeyecek
236 Alandağlı, a.g.e, s.255.
237 Gücüm, a.g.e., s.222.
238 BOA, HR.TO., 199 – 76, 18 Şubat 1862 (18 Ş. 1278), 6 Haziran 1867 (3 Safer 1284)
239 BOA, İ.MMS., (İrade Meclis-i Mahsus), 34 – 1417.
52
alanlardır ki bu da süreç içerisindeki belgelerden anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda bir
sarahat olmaması uygulamada çeşitli sıkıntılara yol açacaktı.240
İkinci maddede ecnebilerin emlak edinimi hususunda Osmanlı kanunlarına tabi
olacağı, Osmanlı tebaasının ödemekle yükümlü olduğu vergileri ödeyeceği, emlak
konusunda çıkacak davalarda Osmanlı mahkemelerinin karar mercii olacağı belirtilerek
kapitülasyonların bu konuda geçerli olmayacağı mesajı verildi.241
Üçüncü maddede göre bir ecnebinin borçlarından dolayı iflas etmesi durumunda
borçlarının ödenmesine karşılık arazisinin satılması konusunda karar merciinin yine
Osmanlı mahkemeleri olacağı ifade edildi. Buradaki hükmün amacı iflas eden bir
ecnebinin gerekli muamelelerinin konsoloshane tarafından yapılmasını önlemek ve
Osmanlı mahkemelerini yetkili kılmaktı.
Dördüncü maddede göre ecnebilerin vasiyetle intikal edebilecekleri emlakte
böyle bir salahiyetlerinin olacağı, ancak vasiyeti konusunda devletin rızası olmayan
metruk arazilerde böyle bir hakkın olamayacağı vurgulanıyordu.242
Beşinci maddede suret-i tanzimiye ifadesi ile kast edilen kanuna ek olarak
düzenlenen protokoldü, çünkü ecnebilerin emlak alımı için protokolün imzalanması
şartı getirildi ve bu da aslında ecnebilerin resmen emlak edinimi sürecini uzatan bir
adım oldu.
Bu protokolün ifade ettikleri kısaca açıklanacak olursa bundan böyle ecnebilere
taşınmaz sahibi olma hakkı verilmesi artık onların Osmanlı topraklarında yerleşmesini
de gerekli kılacaktı. Muahede hükümleriyle sahip oldukları haklar gelecekte de geçerli
kılınacak ve oluşabilecek sıkıntıların önlenmesi amacıyla yeni hususlar tanzim
edilecekti. Burada yabancıların önceden hak sahibi olamadığı taşınmaz edinme
konusunda artık kanuni durumun da değiştiği görülmekte ve bu konuda yabancıların
sahip olacağı haklar da kanuni güvence altına alınmaktaydı. Tanzimat ile özel bir vurgu
yapılan konut dokunulmazlığına burada da vurgu yapıldı ve tıpkı Osmanlı tebaasının
240 Bu konuyla ilintili olarak bir başka dikkat çekici nokta ise maden imtiyazı verilmesi meselesinde askeri alanlar
konusundaki titiz tavırdı. Sarıyer’deki bakır madeni sınırının dışında Tenkecek (?) deresiyle Kavakhisarı ve Fener’de
çıkarılan bakır madeni belirli şartlarla İngiliz tebaasından Mösyö Thomas Lloyd’a ilzam edilecekti. Maden için
yapılmış olan haritaya göre sınırlanmış olan arazide Sarıyer’in merkezi ile Yenimahalle ve Rumelikavağı köylerinin
ev ve mabetlerinin tamamı ile Rumelikavağı istihkâmları da vardı fakat özellikle istihkamların çıkarılarak
mukavelenamenin düzenlenmesi gerekiyordu. Madenin bu şekilde ihalesi halinde ne tür sonuçlar doğuracağı
hakkında Bab-ı Seraskeri’nin de meseleyi değerlendirmesi istenmişti. Boğaz yönündeki istihkamlar çok önemliydi,
çünkü buralar Boğaz’ın ve dolayısıyla İstanbul’un korunması açısından büyük öneme sahipti. BOA, A.} MKT.MHM.,
464 – 96. 24 Eylül 1873 (1 Ş. 1290).
241 BOA, HR.TH., (Hariciye Tahrirat), 14 – 26, 10 Şubat 1874/22 Z. 1290.
242 Cin, a.g.e, s.247.
53
evine bir gerekçe olmaksızın girilmesi ve müdahale edilmesi yasak olduğu gibi aynı
yasak yabancı uyruklu mal sahiplerinin evleri için de getirildi. Belli bir gerekçe ile eve
girilecekse de konsolos veya adamları da hazır bulunacaktı. Evin veya hanenin tanımı
yapılarak bunun oturulan ev ve buna bağlı müştemilat yani mutfak, ahır gibi kullanım
alanları ile avlu, bahçe gibi etrafı çevrilmiş alanlar olduğu belirtilmişti.
Konsoloshaneden dokuz saat mesafeden az bir uzaklıkta bulunan yerlerde devlet
memurlarının konsoloslar veya vekilleri olmaksızın bir ecnebi hanesine girmesi uygun
değildi. Ancak konsoloshane de devlet memurlarına yardıma mecburdu ve ilgili
işlemlerin bitirilmesi için yirmi dört saat mühlet verildi. Dokuz saat ve daha fazla
uzaklıktaki mahallerde ise hırsızlık, sahte para imali, silahlı isyan, cinayetin
araştırılması gibi sebepler var ise ihtiyar meclislerinden üç azayla beraber memurların
konsolos veya adamları olmadığı halde ecnebi evine girmesine izin verildi. Yapılacak
olan soruşturmanın memurlarla beraber ihtiyar azaları tarafından mühürlü bir jurnali
tabi oldukları hükümete gönderilecek ve oradan da konsoloshaneye bildirilecekti.
Hukuki meselenin bir diğer noktası olarak konsoloshaneye dokuz saatten fazla
mesafede bulunan mahallerde bin kuruştan az olan davaların ve beş yüz kuruştan fazla
cezayı öngörmeyen ceza davalarının konsolos veya adamları olmaksızın
görülebileceğiydi. Bu davalar istinaf olunursa konsolos veya adamlarının bulunması
gerekirdi.
1867 sonrasındaki yeni dönemde görüleceği üzere protokol (muhtelif yerlerde
mazbata ve kararname olarak da adlandırılır) ecnebilerin mülk edinme sürecinin
tamamlanması konusundaki önemli bir formalite olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
süreçte artık ecnebiler tabi oldukları devletler protokolü imzaladığı sürece muvazaa
yoluyla tasarruf ettikleri emlak ve arazileri kendi isimleri üzerine geçirmek için
başvurabilecekti.243
243 Amerikan tebaasının emlakini üzerine geçirmesi müsaadesine dair şu satırlar açıklayıcıdır: “Amerika tebaasından
hüccetleri muvazaa tarikiyle tebaa-i Devlet-i Aliyye’den birinin namına kayd iderek emlak iştira itmiş olan kessanın
bu tarihden i’tibaren altı ay zarfında emlaklarını nizamen lazım gelen resmin yalnız bir sülüsünü te’diye ile kendi
uhdelerine ferağ ve intikal itdirmelerine müsaade olunmuşdur. Müddet-i mezkure mürur idecek olursa kendülerinden
resm-i ferağ kamilen ahz-ı istifa olunacakdır. İşbu karar me’muriyet-i saltanat-ı seniyyeden iktiza idenlere tebliğ
olunmuş olduğundan sefaretçe dahi Amerika tebaasından alakadar olanlara bildirilmesi.”, BOA, HR.TO., 495 – 49. 3
Eylül 1873 (10 B. 1290)
54
1.5.- ECNEBİLERİN MÜLK EDİNMESİ HAKKINDA 1867 SONRASI
BABIALİ POLİTİKALARI
12 Haziran 1867 (7 Safer 1284) tarihinde çıkarılan Safer Kanunu ile artık resmi
olarak ecnebilere mülk edinme hakkı tanındı. Safer Kanunu, ecnebilerin mülk edinmesi
konusunda devletin eskiden benimsemiş olduğu yasaklayıcı politikanın resmi olarak
değiştirilmesinin bir simgesi oldu.
Kanunun birinci maddesinde belirtilen Hicaz hariç Osmanlı topraklarının her
köşesinde ecnebilerin belirli şartlar dahilinde mülk edinebileceği hususunun244 teyit
edilmesiyle önceki dönemde mevcut olan yasak kalktı. Ancak aslen Osmanlı
tebaasından olup da sonradan tabiyet değiştirenlerin durumu sonraya bırakıldı.245
İstimlak protokolünün imzalanması da bu teyit edilen mülk edinme hakkının
önemli bir parçasını oluşturdu ki sırasıyla çeşitli Avrupa devletlerinin bunu imzaladığı
görülmektedir. Protokolü ilk imzalayan devlet ise 9 Haziran 1868 tarihinde Fransa
olmuştu. Onun ardından İsveç, İngiltere, Belçika, Avusturya, Danimarka, Prusya,
İspanya, Yunanistan, Rusya, İtalya, Hollanda, Amerika, Portekiz, İran ve en son 23
Ekim 1884 tarihinde imza atan İsviçre geldi.246
Dolayısıyla bu devletler tebaasının da emlak almak isteyeceği için gereken
ilmühaberlerin Hristiyan tebaa hakkında geçerli olan beledi kanunlara uygun olarak
mahalle imamları ve muhtarları tarafından herhangi bir zorluk çıkarılmadan
hazırlanacağı belirtilir.247
Yeni kanunun uygulanması ülke genelini ilgilendiren önemli bir mesele
olduğundan bunun herkes tarafından anlaşılması da amaçlandı. Bu doğrultuda Aydın’a
kanunnamenin çeşitli nüshaları gönderildi ve kanunname hükümlerinin özellikle de köy
ihtiyar meclislerinin öncülüğünde olarak halka açıklanması istendi. Köylerde bu tarz
kanunnameleri anlayacak kişi sayısının az olması nedeniyle bu görevin gayet zor olduğu
anlaşılır. Bunun için de gerektiği zaman ek nüshaların talep edilmesi istendi ve daha
sonra da istek üzerine bu nüshalar da gönderildi.248
244 Bkz. s.159
245 BOA, C.HR., 114 – 5674. 5 Eylül 1867 (6 Ca. 1284)
246 Alandağlı, a.g.e., s.261; Tayfur, “a.g.m.”, s.131 ve protokolü imzalayan devletlerin sıralı bir dökümünü veren
tablo için yine bkz. Tayfur, “a.g.m.”, s.137.
247 BOA, HR.MKT., 639 – 77. 22 Aralık 1868 (7 N. 1285)
248 BOA, HR.MKT., 629 – 87. 15 Eylül 1868 (27 Ca. 1285, BOA, HR.MKT., 634 – 33. 2 Ekim 1868 (14 C. 1285)
55
Konunun yerelde anlaşılması bakımından önemli bir diğer husus ise
kanunnamenin yerel dillere çevrilmesi oldu. Türkçe olan metin farklı diller konuşulan
bölgelerde anlaşılamayacağından Bağdat Vilayeti için metnin Arapça çevirisi yapılıp
gönderildi. Daha sonra istek üzerine yine burası için ek nüshalar da çıkartıldı.249
Bu sırada mazbatayı imzalayan devletlerin bazısının çoğu devlet dairesi
tarafından bilinmediği fark edildi. Bunun önüne geçmek amacıyla da mazbatayı henüz
imzalayan devlet tebaasının ayırt edilmesi için Dersaadet’teki sefaretlerinden takrir
alınıp bunların Hariciye Kitabetine tasdik ettirilmesi ve son olarak gerekli devlet
dairesine müracaat edilmesi hususu uygulamaya kondu.250
Ecnebi tebaasının Osmanlı topraklarında mülk edinebilmesi mümkün olunca
buna çeşitli yerlerde izin çıktığı resmi ağızdan belirtildi. Banaluka da ecnebi tebaasının
Hristiyan Osmanlı tebaası gibi emlak edinebileceği böyle yerler arasındaydı. Her ne
kadar henüz ecnebilerin ne tür arazi veya emlaki tasarruf edeceğine dair bir kesinlik
yoktuysa da genel bir mülk edinme izni verildi.251 Balkanlar’da yer alan bir başka şehir
olan Parga’da da 1867 öncesi dönemde ecnebilerin özellikle kiralama yoluyla emlak
sahibi olduğu gözlendi. Ancak karşılaşılan çeşitli zorluklar sebebiyle bu husus halkın
kendi arasında yabancıya emlak satmamasına yol açtı. Fakat Safer Kanunu ile
nihayetinde bunun önündeki yasal engel de kaldırıldı.252
Her ne kadar 1867 tarihi ecnebilerin mülk edinmesi konusunda bir serbestiyi
ifade etse de kimi durumlarda bunun öyle olmadığı görüldü. Ferhadpaşa mahallesindeki
evini bir İngiliz şirketinin yazıcısı olan Fransız Covani ’ye kiralayan Arzuhalci İsmail
Efendi aslında usule aykırı bir davranış sergiledi. Kiraya verdiği ev Müslüman
mahallesindeydi ve bu ev cami, türbe ve okula yakın bir konumdaydı. Dolayısıyla bu
evin bir Hristiyan’a kiralanması münasip görülmedi. Ardından adı geçen Fransız evden
çıkarıldı.253 Böylece kiralama veya satın alma yoluyla olsun herhangi bir emlakin
Müslümanların yaşadığı bir mahallede olmasının mülk ediniminin tamamen
serbestliğine karşı konulan sınırlardan bir tanesi olduğu anlaşılır.
249 BOA, HR.MKT., 637, 33. 27 Kasım 1868 (11 Ş. 1285)
250 BOA, HR.MKT., 642 – 14, 27 Ocak 1869 (13 L. 1285); BOA, HR.MKT., 786 – 97 (22 Mayıs 1873 (24 Ra. 1290)
251 BOA, HR.MKT., 652 – 30. 20 Mayıs 1869 (8 Safer 1286)
252 Ahmed Cevdet Paşa, 19. Yüzyılda Osmanlı Devlet Yönetimi 4, haz. Seyit Kahraman, Yeditepe Yayınları, İstanbul
2019, s.168.
253 BOA, HR.MKT., 700 – 76. 18 Kasım 1870 (23 Ş. 1287)
56
Protokolün imzalanması konusunda ise süreç devam etmektedir. Yunanistan
başta bu protokolü imzalamamasına rağmen sonradan buna dair olumlu bir tavır takındı.
Bu devletin olumlu tavrı önemsendi, çünkü gerek İstanbul’da gerekse de taşrada Yunan
tebaası artmakta ve onlarla ilgili muamelelerin kolaylaşması için protokolün
imzalanması önem arz etmekteydi.254
Bürokratik açıdan bir başka mesele de önceki dönemde fiilen emlak tasarruf
eden ecnebilerin bu emlakleri artık kendi isimleri üzerine kaydettirmek istemesiydi. 88
senesi Ağustos’u başından (13 Ağustos 1872) 89 senesi Temmuz’u sonuna (12 Ağustos
1873) kadar bir yıl süre boyunca yabancı devletler tebaasının bu tarz emlaki kendi
isimleri üzerine kaydettirme işlemlerinden 1/3 ferağ harcı alınacağı ilgili vilayete
yazılırken gazetelere de konuya dair ilan verildi. Yunanistan, İtalya255, Rusya ve
Hollanda256 gibi devletlerin kararnameyi henüz imzaladığı ve bu da süre bitimine denk
geldiği için bu devletlerin de tebaalarına resmi bilgi verilmediğinden süre uzatımı
verildi. Ayrıca İsveç ve Amerika’nın257 da ilerleyen süreçte kararnameyi imzalayacağı
gerçeği göz önünde bulundurularak bunun hepsi için geçerli olması bakımından bu süre
içinde bulunulan Rumi yılın sonuna kadar yani gelecek Kanunuevvel ayının sonuna
kadar (12 Ocak 1874) beş ay uzatıldı.258
Avusturya tebaasından Mösyö Kazimir Flori ise halihazırda emlak sahibiydi ve
bunu 1867 öncesinde edinmişti. Flori, Aynalıçeşme’deki ev ve arsasının hüccetlerini
Avusturya sefareti kavaslarından Hüseyin kavas adına düzenlettirdi. Hüseyin kavas
sonrasında vefat etse de Safer Kanunu’nun emlak edinme konusunda getirdiği
serbestiye dayanarak bu emlakin Flori üzerine geçirilmesi işlemlerini oğlu
tamamladı.259
Kimi yerlerde ise emlak konusunda, özellikle de vergi başlığı altında bazı
sorunlar ortaya çıkmıştı. Halep’te ecnebi tebaası birikmiş borcundan dolayı mahkemeye
254 BOA, İ.HR., 258 – 15418, 13 Şubat 1873 (15 Z. 1289). Yunanistan tebaasının emlak edinme salahiyeti hakkında
bkz. İstanbul Kadı Sicilleri, İstanbul Mahkemesi 334, (H. 1280-1329 / M. 1863-1911), ed. Coşkun Yılmaz, Çeviri
Yazı/Mukabele Rasim Erol – Sabri Atay, Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2019, 42.
255 BOA, HR.MKT., 781 – 19., 8 Nisan 1873 (9 S. 1290). İtalya ve Rusya tebaalarının emlak edinme salahiyeti
hakkında bkz. İstanbul Kadı Sicilleri, İstanbul Mahkemesi 334, (H. 1280-1329 / M. 1863-1911), ed. Coşkun Yılmaz,
Çeviri Yazı/Mukabele Rasim Erol – Sabri Atay, Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2019, 43.
256 BOA, HR.MKT., 798 – 12. 21 Ağustos 1873 (26 C. 1290). Felemenk tebaasının emlak edinme salahiyeti
hakkında bkz. İstanbul Kadı Sicilleri, İstanbul Mahkemesi 334, (H. 1280-1329 / M. 1863-1911), ed. Coşkun Yılmaz,
Çeviri Yazı/Mukabele Rasim Erol – Sabri Atay, Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2019, 47.
257 İstanbul Kadı Sicilleri, İstanbul Mahkemesi 334, (H. 1280-1329 / M. 1863-1911), ed. Coşkun Yılmaz, Çeviri
Yazı/Mukabele Rasim Erol – Sabri Atay, Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2019, 137.
258 BOA, HR.MKT., 799 – 2. 27 Ağustos 1873 (3 B. 1290)
259 BOA, HR.MKT., 860 – 61. 26 Aralık 1874 (17 Za. 1291)
57
celbine çalışılmasına karşın direnç gösterdi. Sefaretler ve konsolosluklar nezdindeki
girişimlerden de bir sonuç alınamadı.260
Benzer şekilde Kadıköy’de de bu gibi bir durum yaşanmıştı. Buradaki ecnebi
tebaası yükümlü olduğu vergiyi ödememekteydi. Bu kişilerin sefaretlerine başvurduğu
halde vergileri ödemeleri gerektiği bildirilerek talepleri reddedildi.261
Safer Kanunu’nun ilanından sonra ecnebilerin mülk edinmesine karşı bir tavır
değişikliği yaşandı ve buna dair çeşitli yerlerde yeni durumlar ortaya çıktı. Bürokrasi de
bu yeni durumlara hazırlanmaya çalışıldı ve mülk edinimi hususunun tebaa ayırt
etmeksizin hukuk sistemine yerleştirilmesi için gayret sarf edildi. Ancak bu yapılırken
yine kanunda altı çizilen mükellefiyetlerin, özellikle de vergi verilmesi mükellefiyetinin
yerine getirilmesi dikkatli bir şekilde gözlendi.
260 BOA, HR.MKT., 870 – 64. 27 Mart 1875 (19. S. 1292)
261 BOA, HR.MKT., 877 – 21. 13 Mayıs 1875 (7 R. 1292)
58
2.BÖLÜM: İNGİLİZLERİN OSMANLI TOPRAKLARINDA MÜLK
EDİNMESİ
İngilizlerin Osmanlı topraklarındaki mülk edinimi çeşitli etmenlere de bağlı
olarak iki devlet arasındaki resmi ilişkilerin başlamasından sonra ortaya çıkan bir
olgudur. Bunun anlaşılabilmesi için ise ilk olarak bu süreci hazırlayan gelişmeler
incelenecek, ardından 1867 yılına kadar İngilizlerin Osmanlı topraklarındaki mülk
edinim süreci mercek altına alınacaktır.
2.1- İNGİLİZLERİN MÜLK EDİNİM SÜRECİNİ HAZIRLAYAN
GELİŞMELER
İngilizlerin Osmanlı topraklarında mülk edinmesi Osmanlı İngiliz ilişkilerinin
resmi olarak başladığı 16. yüzyılın sonlarından sonraki süreçte gelişen ticari ve
ekonomik ilişkilerin katkısıyla ortaya çıktı. 1579 yılında William Harborne, Edward
Osborne ve Richard Staper İstanbul’a gelerek kraliçenin resmi mektubunu padişaha
takdim etti ve bu girişimlerin sonucunda İngiltere’ye ilk defa olarak kapitülasyon
ayrıcalıkları tanınmasıyla resmi ilişkiler başladı.262
17. yüzyılda Osmanlı – İngiliz ticari ilişkileri gelişme fırsatı buldu. 1580 yılında
resmi ilişkilerin başlamasından sonraki dönemde Levant Company263 kuruldu ve
İstanbul’a bir temsilci atandı. Daha sonra ülkenin çeşitli yerlerinde bulunan Halep,
Trablusşam, İskenderiye, Cezayir gibi noktalarda konsolosluklar kuruldu ve ticari
ilişkiler yoğunlaştı. 1620’li yıllarda ise İstanbul, Halep ve İzmir gibi başlıca ticaret
merkezleri İngilizlerin uğrak noktası oldu. Kaldı ki İzmir’in giderek önemli bir ticaret
merkezi haline gelmesi ve etki alanını genişletmesinde İngilizlerle olan ticaretin katkısı
262 Mübahat S. Kütükoğlu, Balta Limanı’na Giden Yol, Osmanlı – İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580 – 1850), 2.
Baskı, TTK Yayınları, Ankara 2022, s. 15. Ali Kemal Meram, Belgelerle Türk İngiliz İlişkileri Tarihi, Kitaş
Yayınları, İstanbul 1969, s. 16 – 17.
263 Levant Company’nin öncüllerinden Turkey Company Kraliçe Elizabeth tarafından 2 Eylül 1581 tarihinde patenti
verilen ve “Sultanın dominyonlarında” ticaret yapma amacıyla kurulmuş İngiliz şirketidir. Patent ilk olarak yedi
yıllığına verildi ve bu sürenin sonunda karlı olup olmamasına göre uzatılması esas tutuldu. Edward Osborne şirketin
yöneticisi olarak atandı ve sadece şirkete üye olan tüccarlara ticaret yapma hakkı verildi. Aynı dönemde 1583’te
Venice Company kuruldu. İlerleyen süreçte iki şirket çeşitli sebeplerden dolayı birleşmenin daha olumlu sonuçlar
getireceğinden hareketle bu yönde karar aldı ve 7 Ocak 1592’de alınan patentle Levant Company kuruldu. Şirketin
imtiyazı on iki yıllık olarak verildi ve Richard Osborne yönetici olarak atandı. Şirketin ticaret alanı önceki iki
şirketinkileri birleştirecek şekilde Sultanın ve Venedik’in dominyonları, ki ikincisinin kapsamına Zanta, Kefalonya ve
Kandiye de dahildir, tanımlandı. Mortimer Epstein, The Early History of The Levant Company, G. Routledge & Sons,
Limited, London 1908, s.16-37; Kütükoğlu, a.g.e., s. 18 – 20.
59
büyük oldu.264 1620-1683 döneminde de iki devletin ticari ilişkileri en verimli
döneminden geçti. 265
1713 ve 1779 dönemindeki Osmanlı İngiliz ilişkileri ticaret ve diplomasinin iç
içe geçtiği bir düzlemde ilerlemişti ki diplomasi dönemin sonunda ön plana geçti. Bir
nevi ticaret acentesi gibi hareket eden Britanya büyükelçileri giderek Akdeniz
üzerindeki agresifleşen politikanın da etkisiyle politik birer figür olmaya başladı. Her ne
kadar 18. yüzyılda İngilizler tekstil sektörü bazında ekonomik bazı kazanımlar elde
etmişse de bu alanda Fransızların gerisinde kaldılar.266
19. yüzyıldaki en önemli gelişme ise Baltalimanı Ticaret Antlaşması’dır. 1834
yılında dolan 1820 tarifesinin yenilenmesi gerekiyordu ve bunun için de İngilizler
tekellerin ortadan kaldıracağı bir tarifeyi Osmanlı hükümetine kabul ettirmeyi
amaçlıyordu. 1836 yılı ortalarında bu konuda bir taslak hazırlandı. Taslağın dördüncü
maddesi hem büyük bir yenilik getiriyor hem de iki yıl sonra imzalanacak olan
Baltalimanı Antlaşması hakkında önemli bir ipucu veriyordu. Bu maddeye göre
Britanya tebaası, Osmanlı mahsulü olan tüm ürünleri istisnasız bir şekilde ihraç
edebilecekti. Ne İngilizler ne de onların vekili olan Osmanlı tebaası bütün malları tek
bir kuruş ödemeden nakletmek, tekrar satmak ve gemiye yüklemek için ihraç limanına
sevk edebilecekti. Sadece yol geçitleri ve köprü tamiri için yüke göre ödenecek
müruriye vergisi bunun dışındaydı. Bu maddeye Bab-ı Ali’nin itirazı ise bu öne sürülen
hususun öteden beri uygulanan hububat ihracına aykırı olmasıydı.
Bundan sonra İngiltere ile Bab-ı Ali arasında bu ve diğer maddelere olan itiraz
ve genel hususlar hakkındaki görüşmeler devam etti. İki yıllık bu sürecin ardından ise
16 Ağustos 1838 tarihinde Baltalimanı Ticaret Antlaşması imzalandı. Antlaşmanın
birinci kısım birinci maddesine göre eskiden beri İngilizlerin faydalanmakta olduğu
imtiyazlar aynen yürürlükte kalıyor ve herhangi bir devlet veya gemileri hakkında
tanınan/tanınacak ayrıcalıklar İngilizler için de geçerli olacaktı. İkinci madde ile ide
bazı mallara uygulanan ihraç yasağı kaldırıldı. Bu da aslında İngilizlerin birinci
önceliklerinden birisi olan tekellerin bertaraf edilmesiydi. Böylelikle İngiliz tüccarlar
264 Daniel Goffman, Osmanlı İmparatorluğu’nda İngilizler, çev. Ayşe Başçı Sander, Sabancı Üniversitesi, İstanbul
2001, s.26-33.
265 Taha Niyazi Karaca, “Dostluktan Çatışmaya: Osmanlı Dönemi Türk-İngiliz İlişkileri”, Journal of Anglo-Turkish
Relations, I/1, (Ocak 2020), s.15.
266 Michael Talbot, "British-Ottoman Relations, 1713-1779: Commerce, Diplomacy, and Violence." State Papers
Online, Eighteenth Century 1714-1782, Cengage Learning (EMEA) Ltd, 2018,
https://www.gale.com/intl/essays/michael-talbot-british-ottoman-relations-1713-1779-commerce-diplomacy-violence
[Erişim 06.07.2023]
60
Osmanlı ülkesinin tüm ürünlerini satın alabilecekti. Üçüncü madde ile de İngiliz
tüccarlar en çok müsaadeye mazhar yerli tüccar mertebesine yükseltiliyor ve ticari
bakımdan ödenmesi gereken vergiler konusunda yerli Müslüman ve Gayrimüslim tebaa
ile eşit bir konuma getiriliyordu. Dördüncü maddede İngiliz tüccarının ihraç edeceği
Osmanlı mahsullerinden alınacak vergi belirtilir. Verecekleri miktar ise dahili tüm
vergilerin amediye resmi de dahil toplamı olan %9 idi. Amediye resmi ödendikten sonra
başka bir iskeleye giderken de sadece reftiyye resmi ödenecekti. Tüccar malı iskelede
satın alırsa sadece %3 ödeyecekti.
İkinci kısmın birinci maddesinde ise Britanya İmparatorluğu mahsulü olup
Osmanlı topraklarına gelen ürünler ile alakalıdır. Bunların kıymeti üzerinden %3
gümrük vergisi alınacaktı. Bundan başka o zaman kadar çeşitli isimler altında alınmakta
olan dahili vergiler yerine %2’lik bir vergi alınacaktı. Bu miktar ödendikten sonra da
mal ister tekrar el değiştirsin ister yurtdışına çıkarılmak istensin bir daha vergi talep
edilmeyecekti. Ayrıca İngiliz tüccar iskeleye getirdiği malın %3 gümrük vergisini
ödedikten sonra tekrar bir vergi vermeden ikinci bir iskeleye götürebilecekti. Fakat malı
iskelede veya herhangi bir şehirde satarsa %2’lik ekstra bir vergi ödemek
durumundaydı.
İkinci maddedeki husus ise İngiliz tüccarın yurtdışından ithal edilen malların
ticaretini de serbestçe yapabilmesiydi. İthalat vergisi olarak %3 ödenmiş ise %2 daha
ödeyecekler, fakat %5 olan toplam vergi ödenmişse başka bir şey ödemeyeceklerdi.
Hatta bu durumda malları yurtdışına dahi götürebileceklerdi.
Üçüncü maddede ise yurtdışına çıkarılmak üzere Osmanlı ülkesine getirilen
mallar ile tüccarın elinde kalanlar yurtdışına çıktığında bunun için sadece %3’lük bir
vergi ödeneceği belirtilir.267
Baltalimanı Ticaret Antlaşması gerçekten de İngiliz tüccar için Osmanlı
pazarında karlı bir ortam yaratıyordu. Bu denli bir ticari serbestinin elde edilmesi elbette
ki mülk edinimi açısından da Osmanlı topraklarını daha çekici hale getirmişti.
267 Mübahat S. Kütükoğlu, a.g.e, s.120 – 143.
61
2.2- İNGİLİZLERİN 1867’YE KADARKİ MÜLK EDİNİMİ
Bir önceki başlıkta İngilizlerle Osmanlılar arasındaki ilişkilerin başlayıp farklı
bir noktaya evrilmesi süreci açıklandı. Bu süreç doğal olarak iki taraf tebaa ve
tüccarının, ama özellikle de İngilizlerin gidip gelmesi ve iş yapması için zemin
hazırladı. Bu kişiler zaman zaman mülk edindi ve buradaki ticaretleriyle zengin de
oldular. Aynı zamanda resmi görevlerle Osmanlı topraklarına gelen elçi ve konsolos
gibi görevliler de vardı. Bunlar da aynı şekilde görev süresince ikamet etmek için ev
alıyorlardı.
Çor erken bir dönem olan 1606 yılında İngiltere elçisi bu şekilde bir ev almıştı.
Elçi, İstanbul’da Erzurum Defterdarı İbrahim Efendi’nin evini yüz elli bin akçeye satın
almıştı. Fakat Dergâh-ı Ali müteferrikalarından Osman bu haneyi daha önce almıştı.
Bunun üzerine elçinin verdiği elli bin akçe hazineye konulmuş, yüz bin akçesi Sakız
mukataatı tarafından verilmişti.268
Yine 17. Yüzyıla uzanan hikayesiyle tüccarların Osmanlı İmparatorluğu’nu
ziyareti ve burada iş yapmasına İngiliz William Petro erken tarihli bir örnekti. Bu
beyzade ticaretle uğraşan zengin bir kişiydi. Uzun yıllardır da Osmanlı topraklarında
yaşamaktaydı. Veziriazam Kara Mustafa Paşa zamanında ise Paşa’nın adamları
babasının yüz elli bin kuruşluk malına el koymuştu. O zamanlarda beyzade daha
küçüktü ve annesiyle İstanbul’a adalet aramaya gitmişti. Fakat veziriazam onları
hapsettirdi. İngiliz elçisine de kulak asılmamıştı ve adalet arayışı da sürmekteydi.269
Sakız’daki İngiltere konsolosu da aynı şekilde ev sahibiydi ve oğlu, oğlunun eşi
ve kayın pederi ile oturmaktaydı. Fakat bir gün başlarından bir olay geçti. 1773
yılındaki olayda konsolosun oğlunun eşi evin önünde bir dilenciye para vermek üzere
para kesesini çıkartır. O esnada topçu çavuşu Mehmed Ağa’nın eşkıyalıkla meşhur oğlu
Şerif Ağa bir arkadaşıyla yoldan geçmektedir. Şerif, kesenin yeşil olduğu bahanesiyle
kadına doğru hamle yapar. Kadın ise eve doğru kaçar ve Şerif ise eve hücum etmeye
yeltenir. Arkadaşı onu engellerden konsolosun oğlu da yetişir. Sonrasında da bu ikisi
hapsedilir.270
268 BOA, TS.MA.d, (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Defterleri), 7290. 2 Eylül 1606 (28 R. 1015)
269 BOA, A. {DVNSNMH.d.., (Nâme-i Hümayun Defterleri) 6 – 24. 16 Nisan 1703 (29 Za. 1114) İngiliz tüccarların
Osmanlı topraklarında karşılaştığı zorluklar için bkz. Ahmet Büyükaksoy, James Porter’ın İstanbul Büyükelçiliği
(1747 – 1762), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2023.
270 BOA, AE.SMST.III, 22 – 1534. 30 Ocak 1773 (7 Za. 1186)
62
İzmir’de ise iki İngiliz tacir Nikola’dan pirinç alışverişi dolayısıyla alacaklıydı.
Bunun üzerine Çeşme’deki bir miktar kuru meyve ile Sakız Adası’nda bulunan bir
bahçenin alacakların karşılığında takas edilmesi kararlaştırıldı. Fakat mesele biraz
sürüncemede kaldı. Nikola’nın terekesini çıkarmakla görevli olan Ahmed Ağanın
yapması istenen ilk iş emlakleri değerine göre tespit edip müzayedeyle satmaktı. Ahmed
Ağa bir süre sonra adadan ayrılınca bu sefer de Sakız naibinden işlem yapması rica
edilmiş, ancak o, kendisine bir emir gelmedikçe bir şey yapamayacağını söylemişti. Bu
arada Çeşme’deki kuru meyveler nemli bir mahzende saklanıyordu ve çürüme
tehlikesiyle karşı karşıyaydılar. Bahçenin İngiliz tacirlere verilmesi muhtemelen bu
dönemde ecnebilerin emlak edinmesi resmi olarak mümkün olmadığından doğrudan
reddedilmiyor, fakat geciktiriliyordu.271
19. yüzyıla gelindiğinde de yine farklı örnekler meydana gelmişti. Örneğin
uluslararası ilişkilerde yaşanan herhangi bir sıkıntının Osmanlı topraklarındaki
yabancıları da etkilediği görülmektedir. İngilizlerle olan ilişkiler de 1807 yılında
bozulduğu ve tansiyon yükseldiği zaman Galata ve diğer yerlerde İngilizlerin işlettiği
mağazalar mühürlendi. İngiliz tacir Barbo’nun mağazası da bunlardan biriydi ve
mağaza mühürlenince içerisinde Fransız Galavani isimli tüccara ait mallar kalmıştı.272
Yine İzmir’de Çeşme kazasında otururken vefat eden İngiliz Barok’un evlatları
ve varislerinin mülkü olan 220 dönümlük tarlaya kasaba voyvodası Esseyid Ali Bey el
koymuştu. Varisler tarlayı geri alıp Defkar isimli bir kişiye satmışsa da bu sefer Kaptan
Paşa tarlanın geri alınması için müdahale etmeye başladı. Bu arada İngiliz tebaası olan
bir kimsenin mülkünün varislere intikali de bu dönem için ilginç bir noktaydı.273
Sınır değişiklikleri ise öngörülemez sorunlara yol açmıştı. Yunanistan
sınırındaki İstinme kazasında Dirameşter’de Kâmil Bey ve kardeşi Osman Bey Apostoli
Doma’ya yedi adet tarla satmış, sonra da Doma iki tarlayı İngiliz Petro Vendrino’ya
satmıştı. Ancak bu dönemde gerçekleştirilen bir başka satış da Osmanlı Devleti’nin o
bölgeyi Yunanistan’a vermesiydi. Yunanistan Devleti de satışı gerçekleştirilen bu
tarlaları zapt etmiş ve bunun için de herhangi bir tazminat ödememişti.274
271 BOA, C.HR., 128 – 6395. 27 Şubat 1791 (23 C. 1205)
272 BOA, C.HR., 90 – 4470. 6 Şubat 1808 (8 Z. 1222)
273 BOA, C.HR., 119 – 5910. 7 Mart 1839 (21 Z. 1254)
274 BOA, HAT, 1220 – 47731. 5 Ocak 1840 (29 L. 1255)
63
Midilli Adası’nda ise karantina kurulması rahatsızlığa sebep olmuştu. Burada
ikamet eden İngiliz doktor Konstantin Metakşa karantinanın olduğu yerde ikamet
edemeyeceğini belirtmişti. İngiliz sefareti de bunun üzerine ya evin değeri karşılığında
devletçe satın alınması ya da karantinanın başka bir yere nakledilmesi seçeneklerini
önerdi. Karantina nakli masraflı olacağından evin satışı için müzayedeye gidildi.275
Bu dönemde İzmir’deki İngilizler defterlere kaydedilmişti. İzmir gerçekten de
İngilizlerin yoğun olarak yerleştiği bir yer olduğundan bu kayıtlar çok önemliydi. Frenk
Mahallesi’nde ikinci mahallede oturan Anton Vanasi, kiraya verdiği bir odası ve evinin
altındaki duhancı dükkanının gediğinden gelir elde ediyordu. Gül Mahallesi’nde oturan
Şitil isimli İngiliz asıllı gemi görevlisi de evinin altındaki kunduracı dükkanından
kazanç sağlıyordu.276
Kudüs’teki emlak alımı ise yankı uyandırmıştı. Silverne köyünden Mehmed
Harem-i Şerif vakfından elinde olan tarlayı Osmanlı tebaasından bir Yahudi’ye sattı.
Sonra bu Yahudi de tarlayı Kudüs-i Şerif Hastanesi hekimlerinden Makoyani’ye sattı.
Bu satış işlemleri yüzünden vakıf zarar görmüş ve Yahudi de hapse atılmıştı.
Makoyani’ye de araziden çekilmesi için baskı yapıldı.277
Girit’te ise Mr. Ağniyo isimli İngiliz tacir aldığı araziyi merhum eşi üzerine
kaydettirmişti. Eşi Osmanlı tebaasından olduğu gerekçesiyle arazinin merhumenin
kardeş ve akrabalarına intikali geçerliydi. Fakat arazinin imarı için harcamalar yapan
Ağniyo da varislere bir miktar şey ayırabileceğini, ancak sonradan ilave ettiği binayı
veremeyeceğini belirtince bir orta yol bulunması gerekti.278
Başka bir veraset meselesi de İzmir’deydi. İngiliz tacir Mr. Lee, ticaretle
uğraşırken vefat etmiş ve ardında bir ev, bir mahzen ile bitişiğinde de birkaç menzil279
bırakmıştı. Lee’nin beş kızı hisselerini erkek kardeşlerine, babalarının ortağı olan
Corci’ye ve diğer erkek kardeşleri Con’a verdi. Con da sonra kendi hissesini Corci’ye
sattı. Dolayısıyla emlak artık Corci’nin malı oldu fakat bir sorun vardı. Lee’nin
275 BOA, C.HR., 99 – 4923. 14 Ağustos 1844 (29 B. 1260)
276 BOA, ML.VRD.TMT. d., 16116-. 29 Aralık 1845 (29 Z. 1261)
277 BOA, A.} MKT.MHM., 2 – 10. 3 Nisan 1846 (6 R. 1262)
278 BOA, A.} MKT., 90 – 11. 17 Temmuz 1847 (3 Ş. 1263)
279 Menzil, oturulan yer, ikamet edilen mesken, ikametgâh gibi manalarda kullanılırdı. Dolayısıyla bu bir ev
olabileceği gibi evin bir parçasını da kapsayabilirdi. Kubbealtı Lügati, “Menzil”,
https://www.lugatim.com/s/MENZ%C4%B0L, [Erişim Tarihi: 09.07.2024]
64
borçlarından dolayı çeşitli davalar çıkmıştı ve bu borçların ödenmesi için de emlakin
Osmanlı tebaasından talibine satılması gerekiyordu.280
Kudüs İngiltere konsolosunun hikayesi ise burada meydana gelenlerin bir
kısmına ışık tutmuştu. Öncelikle konsolos şehirdeki sağlıksız ortamdan kaçmak için sur
dışına yakın bir yere taşınmak istiyordu. Fakat kira bedelleri çok yüksekti ve diğer
Avrupalılar gibi ev yaptırmak için arsa almaya karar verdi. Ne var ki bu esnada Rum
Manastırı’nın arazi alımları karşısında hayrete düştü. Bu alımların arkasında da Nikforu
isimli birisi vardı ve Kudüs’teki yerlerin çoğu onun aldığı arazilerle çevriliydi. Alınan
yerler adeta bir daire oluşturuyordu ve bu dairenin merkezinde de manastır vardı.
Söylentilere göre bu araziler için ödenen meblağ Rus altınıydı ve bunların arkasında
Rus sermayesi olduğu düşünülüyordu. Ruslarla ilgili söylentileri desteklercesine şehre
Rus askeri ve üst düzey kesimlerinden ziyaretler gerçekleşiyordu. Prens Lyon, Kont
Potorlk, Mösyö do Mevardif, Prens Vyazimski gibi çara yakın üst düzey kimseler
bunlar arasındaydı.281 Bu durumun 1850 yılında bildirilmesi ise Kırım Savaşı’nın
nedenlerinden birisi olan Kutsal Yerler meselesine dair ipucu vermesi bakımından
önemlidir. Ruslar burada gerçekten de nüfuzunu artırmaya çalışıyor ve bunun için de
doğrudan veya dolaylı olarak emlak edinimine yöneliyordu.
Ayvalık’ta da yine bir çiftlik satışı gerçekleşmişti. İngiliz Yorgi İsamaki isimli
tacir Osman Ağa’dan üç yük yirmi iki bin beş yüz kuruş karşılığında bir çiftlik satın
aldı. Bunun yüz yirmi iki bin beş yüz kuruşu peşin verilip kalan kısım ise verilmedi.
Osman Ağa ise bundan kısa bir süre sonra vefat etti. Bunun üzerine varisleri çiftliğin
kendilerine devrini talep etti. Mesele ardından Ticarethanede kurulan bir komisyonda
görüşüldü. Alınan kararlar ise tacirin verdiği paranın ve kalan kısım için de verilen
tahvilin iadesi, çiftliğin İsamaki’ye geçtiği günden teslim edeceği güne kadar içerisinde
her ne ekilmişse mahsulatının ona ait olması ve ekilip de henüz mahsulatı alınamamış
olanların da zamanı geldiğinde ona teslim edilmesi, keza ağaçlarda olan meyvelerin de
yine ona teslimi ya da çiftliğin devredileceği güne kadar İsamaki’nin çiftliğe kendi malı
gibi bakmasıydı. Fakat bu sırada varis olan kişinin akli dengesi yerinde olmadığından
vasisi İbiş Ağa çağırıldı ve onun ifadesine göre ise taraflarından çiftlik devri konusunda
bir talepte bulunulmamıştı. Kaldı ki varisin maddi gücü de yoktu ve bu yüzden belirtilen
280 BOA, A.} MKT., 227 – 93. 3 Ekim 1849 (16 Za. 1265)
281 BOA, HR.TO., 214 – 20. 10 Temmuz 1850 (29 Ş. 1266)
65
meblağ tacire teslim edilemiyordu. Bunun için de çiftlik Osmanlı tebaasına satılacak ve
borç böyle ödenecekti.282
Çiftlik alıp idare eden bir başka İngiliz ise Sotri Makri idi. Çorlu’daki Türkmenli
Köyü’nde bulunan Hacıoğlu Çiftliği’ni idare eden Makri, çevre bölgelerden çiftliğe
yapılan müdahaleler konusunda şikayetçiydi. Müdahaleler kendisi ve eşinin mal ve
emlakine zarar vermeye hatta çalışanlarının canına kast etmeye kadar varıyordu.
Çiftlikte çalışan Yorgi çiftliğe işe giderken Çorlu ve Tekirdağ sekbanlarından Ahmed
Pehlivan ile Abdi Çavuş üzerine iki el ateş etmiş ve kurşunlardan biri atın başının
üzerinden geçerken ötekisi de palaskasına isabet etmişti. Bir ay sonra da benzer bir
girişimde bulunmuşlar ama Yorgi yine sağ kurtulmuştu. Bu iki kişi kefile bağlanarak bir
daha böyle bir harekette bulunmayacaklarına dair taahhüt alınmıştı.283
Trablusgarp da her ne kadar İngilizlerin mülk edinmesi konusunda öne çıkan bir
yer olmasa da burada da bazı durumlara rastlanmıştı. Şehir dışında kalan Mensiye’de bir
bahçe müteveffa Yusuf Paşa emlakindendi ve İngiltere Konsolosu Mösyö Henroz
Ateto’ya verilip damadı Viko’ya geçmişti. Fakat bahçe sonradan devlet tarafından satın
alındı.284
Bir başka İngiliz tacirin aldığı çiftlik ise Ereğli’deki Türkmenli Çiftliği idi.
Kadıköylü Emin Bey bu çiftliği İngiliz Paz isimli tacire satmıştı. Fakat sonrasında satış
işleminin iptali ve ödenen paranın Paz’a geri verilmesi istendi. Ayrıca Paz’ın bu çiftliği
ortağı Nikoli’nin ailesinden Angelifo ve Kadiko isimli kadınlar üzerine geçirmek
istediği ortaya çıkarıldı.285
Mihaliç’teki Kepsud Çiftliği de bir başka ihtilaf konusu olmuştu. Aynı yerde
bulunan Doğancı Çiftliği Bursalı Tarusoğlu Begos tarafından satın alınmışken Kepsud
Çiftliği ise iddiaya göre Con isimli tacirin eline geçti. Bu çiftlikler saray çiftliklerine
sınırdaştı ve çiftliklerin sahibi olan bu kişiler satın aldıkları hayvanları o tarafa doğru
saldı. Fakat bunların içerisinde hastalıklı hayvanlar da vardı. Bu kişilerle ilgili bir diğer
sorun da çiftliklerinde çalıştırdıkları bazı kişilerin İngiltere ve Fransa tabiiyeti
iddiasıydı. Bu arada incelemeler sonucunda Kepsud Çiftliği’nin hikayesi de ortaya
çıkarıldı. Burası önceden müteveffa Konya Valisi Hacı Ali Paşa’nın emlakindendi.
282 BOA, HR.MKT., 41 – 42. 30 Aralık 1851 (6 Ra. 1268)
283 BOA, HR.MKT., 46 – 40. 28 Mayıs 1852 (8 Ş. 1268); BOA, A.} MKT., 230 – 29. 16 Ekim 1849 (29 Za. 1265)
284 BOA, HR.MKT., 67 – 75. 29 Kasım 1853 (27 S. 1270)
285 BOA, A.} MKT.NZD., 107 – 41. 9 Ocak 1854 (9 R. 1270).
66
Valinin Konya halkına olan borcundan dolayı çiftlik alacaklıların vekili tarafından
Bursalı Hacı Mustafa’ya altmış bin kuruşa satıldı. Devir senetleri Bursa evkaf müdürü
tarafından Evkaf Nezareti’ne gönderildi. Sonrasında müdürden bir mektup geldi ve
bunda çiftliğin emlak-ı hümayuna ilhak edilmek için satın alınacağı yazıyordu.
Dolayısıyla senet işlemleri bir müddetçik ertelenecekti. Vekil de bu arada müdüre
giderek çiftliğin satışı hususunu hatırlatsa da müdür meseleyi bugün yarın diyerek
geciktirdi ve aradan beş altı ay kadar bir zaman geçti. Bundan sonra satış işlemlerine
başlandı ancak çiftlik görünürde Mustafa Ağa’ya satılmışsa da asıl müşterisi Fransa
konsolos vekili Mösyö Alfons idi. Bu sırada arazi ve mera da Con’a kiralandı. Con’a
kira akdinin feshedilmesi için iyi bir meblağ ödenirse çiftliğin satın alınması önünde bir
engel kalmayacaktı.286
İstanbul’daki bazı emlak bu arada yine müstear isimle tasarruf edilmekteydi.
Jack Alyon’un eşi üzerine Kireçkapısı ile Tophane-i Amire arasında arsa ve mağazalar
vardı. Fakat bu esnada Galata Gümrüğü’nün alanının darlığı sıkıntı yaratıyordu ve
genişletilmesine ihtiyaç vardı. Bunun için de bu emlak dokuz yüz bin frank karşılığında
satın alındı.287
Kudüs’te ise İngiliz Yahudilerinden olan Sir Mozes Montefiyori ev ve arsa alımı
yapmış ve üstelik bunların kendi üzerine kaydettirilmesini talep etmişti. Aslında
kendisine hastane yaptırmak için izin verilmişti. Fakat bu izne kendi adına emlak
geçirmesi gibi bir durum dahil değildi. Sultan Abdülmecid Montefiyori’nin hastane gibi
binalar yapmak için arazi isteğini İngiltere’nin Kırım Savaşı zamanındaki yardımlarını
da göz önüne alarak olumlu karşıladı. Fakat bu araziler sadece Kudüs’te yerleşik
bulunan Yahudiler için kullanılacaktı.288
Bosna’da yerleşmek isteyen Yüzbaşı Conez ise askerlikten istifa etmiş ve
Bosna’ya yerleşmeye niyetlenmişti. Dolayısıyla burada bir arazi edinme arzusundaydı
ve 1858 tarihinde bu arzusunu resmi makamlara iletti. Bu istek karşısında yapılan
286 BOA, A.} MKT.UM..., 218 – 71. 19 Aralık 1855 (9 R. 1272)
287 BOA, HR.MKT., 184 – 22. 31 Mart 1857 (5 Ş. 1273)
288 BOA, HR.MKT., 199 – 65. 28 Temmuz 1857 (6 Z. 1273); Ahmet Dönmez, “İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nde
Protestanlığı Yayma ve Filistin’de Yahudileri İskan Projesi (1837-1857), Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi,
0/20 (2024), s.202. Sir Montefiyori Yahudiler arasında önde gelen bir simaydı. Uzun yıllar Filistin’deki Yahudilerin
durumuyla ilgilenmiş ve zaman zaman bölgede yeni araziler edinerek iskân çalışmalarına niyetlenmişti. Mehmed Ali
Paşa zamanında bölgede 20 bin dönümlük bir arazi kiralamak istemişse de Filistin halkının olumsuz tavrına istinaden
bu talebi reddedildi. Montefiyori’nin bir başka ilginç projesi de Safed bölgesinin elli yıllığına kiralanıp burada çeşitli
köyler kurulması tasarısı idi. Tasarıya göre köyler yıllık bir kira verecek ve kendi iç işlerinde bağımsız olacaktı. Ömer
Tellioğlu, Filistin’e Musevi Göçü (1880 – 1914), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2014, s.39 – 40.
67
müzakerelerde ecnebilerin Osmanlı topraklarında devletin koyduğu kanunlara uymak
şartıyla emlak sahibi olmaları hakkında bir kanunun zaten çıkarılacağı, fakat bunun
zamana ihtiyaç olduğu ve bu isteğin de buna bağlı olduğu fikrine varıldı. Fakat
Conez’in yasalara layıkıyla uyması durumunda kendi sermayesiyle işleteceği bir
toprağın kendisine verilebileceği de Meclis-i Ali-i Tanzimat’ta kararlaştırıldı. Buradan
da bu istek hakkında olumlu bir sonucun çıktığı anlaşılmaktadır.289
İstanbul Beyoğlu’nda ise İngiliz Hastanesi için ek binalara ve dolayısıyla arsaya
ihtiyaç vardı. Bereketzade Camii müsakkafatından290 bulunan ve haritada da
işaretlenmiş olan 95 arşınlık bir arazi talep edilmişti. Arsada sadece birkaç ağaç vardı
ancak arsa, sokağın karşısında oturan imama aitti. Dolayısıyla imamın evinin önündeki
bir arsaya yapılması muhtemel bir bina onun evinin aydınlığını kesecekti. Buna karşılık
yapılacak binanın yüksek olmaması şart koşuldu. Arsanın İngiliz tarafına satılması çok
önemli görülüyordu, öyle ki arsanın her türlü gelirinin müezzine ait olduğu ancak
gerçekte hiçbir gelir getirmediği, dolayısıyla hastane için alınması durumunda faydalı
olacağı belirtiliyordu.291
Kudüs’te bir başka emlak edinme durumu ise İngiliz Con Muşolam’ın arazisiydi.
Bu araziden fazla vergi talep edilmiş ve Con, miri havuzlara akan suların arazisinden
geçirilerek ziraatının engellendiği iddia etmişti. Buna karşın ya tazminat ya da on sene
boyunca vergiden muafiyet istiyordu. Fakat bu vergi Artas köyünün vergisiydi ve onun
amacı yalnızca vergiden kaçmak olarak görülüyordu. Miri havuzlara giden su yolları
meselesi çözüldü fakat vergi konusunda taviz verilmedi.292
Yine başka bir arazi sahibi olan İngiliz tebaasından Betrondiski, üzerine bina
yaptığı arazisini Dolmabahçe’de Gazhane’ye bırakmıştı. Bina masrafı olan 51.444,5
kuruş 17 paradan 49.154,5 kuruş 17 para bazı alacaklılarla Tophane-i Amire’ye aitti.
Bu, Hazine-i Hassa’nın Tophane’den alacağı olan meblağdan düşüldü ve kalan 2290
kuruş Gazhane’ye masraf olarak kaydedildi.293
289 BOA, HR.MKT., 223 – 24. 15 Ocak 1858 (29 Ca. 1274)
290 Müsakkafat: Vakıfa gelir sağlayan ev, dükkan gibi akarı ifade eden kavramdır. Kubbealtı Lügati, “Müsakkafat”,
https://www.lugatim.com/s/M%C3%9CSAKKAFAT, [Erişim Tarihi: 09.07.2024].
291 BOA, HR.TO., 230 – 15. 15 Nisan 1858 (1 N. 1274)
292 BOA, HR.MKT., 238 – 54. 19 Mayıs 1858 (5 L. 1274)
293 BOA, HH.İ., (Hazine-i Hassa İradeler), 36 – 34. 12 Şubat 1861 (1 Ş. 1277)
68
Kudüs’te yine Yahudi milleti fakirleri için hastane yapma amacıyla arazi
alımları sürüyordu. Bu sefer de İngiltere merkezli bir cemiyet beş kıta emlak almıştı.
Hastane yapmanın bazı durumlarda bir bahane olarak kullanıldığı da açıktı.294
Devlete ait bulunan Sazlıbosna’daki çiftlik de İngiliz tebaalı birisine
devredilmişti. Fakat çiftlik öncesinde kiracıların elindeydi ve devir teslim işleri de yavaş
ilerliyordu. Bu da şikâyete neden oluyordu.295
Ancak bir başka olayda da İngiliz tebaalı Biço isimli tacir engellemeyle
karşılaşmıştı. Biço, Akif Bey’in Selanik’teki çiftliğini kiralamak istiyordu. Fakat
ecnebilerin böyle bir çiftliği kiralamasının uygun olmadığı gerekçesiyle bu talebi
reddedildi.296
İzmir’de de yine kadınlar adına emlak sahibi olma meselesi gündemdeydi.
İngiliz tebaası ve himayelileri emlak edinme konusunda serbesti tanınana kadar kadınlar
adına emlak sahibi olmaya devam etmek istemişti. En büyük dayanakları ise yüz elli
veya daha fazla senedir buna izin verilmiş olmasıydı. Sonuçta ecnebi ile evlenen
Osmanlı bir kadının tabiiyeti değişmiyordu ve emlak sahibi olması ise yasaldı. Üstelik
kayıtlarda bu kadınların tabiiyeti de yazmadığından artık ecnebi ve yerli kadınların ayırt
edilmesi de imkânsız hale gelmişti. Bu kadınların hüccetlerinde örneğin Helen bint-i
Jorj veya Meryem bint-i Jozef gibi isimler yazılıydı. Vefatlarında da emlakler ecnebi
evlatlarına intikal ediyordu. Bu intikal işlemleri için de belli bir vergi ödeniyordu.
Ödenen bir diğer vergi türü ise emlak ve arazilerin değeri üzerinden alınan binde
dörtlük bir kira idi. Dolayısıyla vergileri ödeme konusunda ecnebiler açısından bir
sıkıntı yoktu. Üstelik bizzat Evkaf Nezareti ecnebilere emlak satıyordu ve satılacak
emlak Fransız gazetesinde yayımlanıyordu. Bu da ecnebileri emlak almaya teşvik
ediyordu. Bu ecnebiler aynı zamanda şehirde kurulan emlak komisyonlarına da üye
oluyordu. Yani ecnebilerin emlak sahibi olması yasaktır deyip de emlaklerin zorla
Osmanlı tebaasına değerinden az bir miktara sattırılması büyük bir tepki çekmişti.297
Bağdat’ta ise İngiliz Mösyö Lynch’in298 bazı projeleri vardı. Lynch, Dicle ve
Fırat nehirleri boyunca ziraat yapma amacıyla kurulan bir şirketin direktörüydü. Aynı
294 BOA, HR.MKT., 372 – 82. 7 Nisan 1861 (26 N. 1277)
295 BOA, HR.MKT., 394 – 74. 25 Ocak 1862 (24 B. 1278)
296 BOA, HR.MKT., 414 – 38. 19 Ekim 1862 (24 R. 1279)
297 BOA, HR.TO.,240 – 14. 9 Nisan 1863 (19 L. 1279)
298 Aynı zamanda Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde buharlı gemi işleten Lynch ailesi (Henry Blosse Lynch, Robert,
Stephen, Michael ve Thomas Lynch) 25 Nisan 1861 tarihinde şirketlerini The Euphrates and Tigris Steam Navigation
Company Limited Şirketi ismiyle tescil ettirdi. Sena Kaya, Lynch Vapur Şirketinin Kuruluşu Dicle ve Fırat
69
zamanda Bağdat’ta ticaretle uğraşmakta ve arazi elde etmeye çalışmaktaydı. Fakat
Lynch’in arazi elde etmesi biraz sakıncalı görüldü, çünkü büyük bir sermaye ile işe
girişerek köylüleri ve çiftçileri yanına çekebilirdi. Ayrıca vergi toplanmasında
aksaklıklar ve araziler arası sınır anlaşmazlıkları da çıkması muhtemel diğer sorunlardı.
Aslında normal şartlarda gerçekten de ecnebilere Osmanlı kanunlarına uyması ve tabi
oldukları devletlerin sefaret ve konsolosluklarının müdahalesini reddetmesi durumunda
emlak sahibi olma hakkı tanınıyordu. Fakat bu durumda bu imkân dışıydı ve dolayısıyla
harap olan bir arazinin bu tarz insanlarca mamur edilmesindense öyle kalması tercih
edilirdi.299
Bazı durumlarda da eski eser çıkarma amacı vardı. Mösyö Benoto, konsolos
Mösyö Belyoti için Bodrum’da bir arazi satın almıştı. Bu arazide eski eserler için
başladığı kazılara devam etmek, keşfedeceği antika eserleri İngiltere’ye nakletmek ve
öncesinde Osmanlı Devleti’nin izniyle İngiltere’de müzede toplanan eski eserlerin
tamamlanması için Bodrum’da çeşitli eski mezarları kazmak gibi imtiyazlar istedi.300
Yassıada ise 1865 yılına gelindiğinde çarpıcı bir şekilde adeta İngiliz sefirinin
mülkü olmuştu. Öyle ki artık buraya halk arasında İngiliz adası deniyordu. Sefirin
burada birtakım mülkü vardı. Sefirden izin alınmadıkça burada emlak tahriri dahi
yapılamıyordu.301
2.2.1- İngiliz Sermaye Sahipleri ile Osmanlı Tebaası Arasındaki Borçlu –
Alacaklı İlişkileri
Aradaki ticari ilişkilerin yoğunlaşması ve bunun da gelişen diplomatik ilişkilerle
desteklenmesi iki devletin tebaası arasındaki ilişkilerin de ivme kazanmasını sağladı.
Özellikle sermaye sahibi İngilizlerin girişimleriyle borçlanma durumları görülmeye
başlandı. Zaman zaman bu borçlardan dolayı emlakler İngilizlere satıldı. İngiliz
tüccarlar çiftçilere tarımsal kredi de sağladı ve bunun en eski örneği 1839’da J.A.
Warry’nin palamut üreticilerine açtığı krediydi.302
Nehirlerindeki Faaliyetleri (1835 – 1914), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul 2024, s.34.
299 BOA, A.} MKT.UM..., 795 – 39. 10 Ağustos 1864 (7 Ra. 1281)
300 BOA, HR.TO., 241 – 68. 13 Şubat 1865 (17 N. 1281)
301 BOA, HR.MKT., 523 – 9. 20 Temmuz 1865 (25 S. 1282)
302 Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş Yayınları, Ankara 1982, s.87.
70
19. yüzyılın ilk on yılı gibi erken bir döneminde borç veren İngilizlerden bazıları
da Ovberb Vins ve Corc Vod idi. Bu kişilerin merhum Nesimi İbrahim Kethüda’dan
14.850 kuruş miktarında bir alacağı vardı. Bu borç merhumun terekesinden tahsil edilip
tüccarlara teslim edilecekti.303
Galata’da oturan İngiliz tacir Mr. Hezlakontan ise Osmanlı tebaasından Covani
Argiri, Kostandi ve İstavro’ya otuz sekiz bin yüz üç kuruş borç vermişti. Bu kişiler
ayrıca yine Galata’da oturan Mr. Charles’tan yirmi sekiz bin yedi yüz otuz sekiz kuruş
borç almıştı. Fakat borçların ödemesinde sorun yaşanıyordu ve tüccarlar ihkak-ı hak304
talebinde bulundu.305
Borç meselesi iki taraf arasında büyük bir sorun olmuştu. Osmanlı tebaasından
borçlu olanlar vade dolduğunda borcu nakit vermek yerine sehim306 teklif ediyordu.
Alacaklılar da bunu kabul etmiyordu, çünkü bu, zarara uğramalarına sebep olacaktı.307
Borçlar yüzünden bazı emlak rehin edilmişti. Osmanlı tebaasından Hacı
İstiranos Yuvan da Kırkağaç kazasındaki üç değirmen ve üç adet dükkanını Grigorya
Stratikoyla isimli İngiliz tacire olan otuz üç bin kuruş borcu karşılığında rehin bıraktı.
Fakat borcunu ödeyemedi ve bu emlaki tacirin eşine otuz bin kuruş karşılığında satarak
borcunu kapattı. Bu hanım da emlakin artık resmi sahibi olarak bunu bir başkasına
satmak istedi. Ancak ayan Halil Ağa bu emlaki az bir para karşılığında almak istemiş ve
başkasına satılmasına engel olmuştu. Mesele davalık olunca ecnebilerin Osmanlı
toprağında mülk edinmesi yasak olduğundan emlak Osmanlı tebaasından talibine
sattırıldı ve Halil Ağa’nın müdahalesi de önlendi.308
Osmanlı tebaasından Kostandi Darva ise İngiliz Corc Ergiropolo’ya borçluydu.
Otuz dört bin kuruş borcu olan Kostandi’nin bu borcu ödeyecek gücü yoktu. Bunun
üzerine Yusuf Paşa’nın Kostandi’ye borcu olan otuz yedi bin yedi yüz kuruştan bu
borcun ödenmesi formülü bulundu. Fakat Yusuf Paşa ölünce varisi bu parayı vermekten
kaçındı ve mesele Ticarethane’de görülecek bir davaya evirildi.309
303 BOA, C. HR., 40 – 1984. 4 Aralık 1809 (26 L. 1224)
304 İhkak-ı hak, devletin verdiği hakların yitirildiği ve onları geri alma yollarının tıkandığı bir durumda kişinin bu
hakları kuvvet kullanarak alması anlamındaki hukuki terimdir. Ali Kaya, “İslam Hukukuna Göre İhkak-ı Hak”,
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, VI/6, (1994), s.118.
305 BOA, C.HR., 24 – 1189. 9 Ocak 1838 (12 L. 1253)
306 Sehm: Faizi aydan aya alınmak üzere devlet hazinesine borç verilen para karşılığında alınan senet. Şemseddin
Sami, “Sehm”, a.g.e., s.752.
307 BOA, HR.SYS., 2933 – 9. 2 Nisan 1840 (29 M. 1256)
308 BOA, HR.MKT. 5 – 57. 17 Temmuz 1844 (1 B. 1260)
309 BOA, A.} DVN.DVE., 6 – 58. 30 Ekim 1846 (10 Za. 1262)
71
Hacı Nikola ise İngiliz Penayot Dimo’ya yüz yedi bin kuruş borçlu durumdaydı.
Bu borca karşılık Nikola’nın İslimye’deki çiftlik ve hayvanlarıyla İnoz’daki tahılı
yetmezse Ahyolu’daki arsası da borcun kapatılması için satılacaktı. Gerçekten de
arsanın satılması gerekti ve Bergos iskelesinde bulunan bu arsa Beşiktaşlı Tohari’ye
satıldı.310
Penayot aynı zamanda Argiri kazasından olup İstanbul’da kasaplık yapan
Radamalo’nun da alacaklısı konumundaydı. Borç miktarı sekiz bin kuruş civarındaydı.
Fakat bu borç tahsil edilemeden Radamalo vefat etti. Bunun üzerine Argiri’deki
emlakinin satışıyla borç ödenecekti.311
Selanik Mevlevihanesi şeyhi İbrahim Efendi ise Jack Abboth’a borçluydu. İki
yük seksen altı bin küsur kuruş borcuna karşılık Vardar’daki çiftliklerini rehin etmişti.
Borcun vadesi dolduğunda ise ödeyememişti ve çiftlikleri başkasına devretmek için
vekil gönderdi. Biriken borç üç yük yirmi sekiz bin sekiz yüz doksan sekiz kuruştu.
Çiftlikler Selanikli Yusuf Paşa’ya satıldı ve borç da bu şekilde ödendi.312
Abboth’a borcu olan bir başka isim ise Eski Usturumca Kazası Müdürü Kazım
Bey idi. Kazım Bey’in aşar bedeli dolayısıyla bir yük otuz beş bin altmış dokuz kuruş
borcu vardı. Onun bu borcu ödeyecek gücü yoktu, dolayısıyla emlaki sattırılacaktı.
Fakat alacaklı ecnebi tebaasından olduğu için satılacak emlak ne ona ne de başka bir
ecnebiye verilecekti. Bu arada borcun önemli bir kısmı faiz borcuydu ve yerel meclis de
bunun üzerinden yüzde yirmilik bir indirim teklifinde bulundu. Fakat Abboth bunun
çevrede verdiği diğer borçlar için sıkıntı yaratacağı için teklifi reddetti. Ne var ki bu
miktarı borç mahallinde uzlaşıyla terk edecekti.313
Sinyor Covani Marşan ise saatçi müteveffa Halim Molla Efendi’den alacaklıydı.
Bu borcun miktarı üç bin yüz kuruş idi. Fakat borcun ödenmesi konusunda istenen
gelişme gerçekleşmemiş ve yazışmalar devam etmişti.314
Selanik’te Karaferye köyünden Bedrettin ise İngiliz Yako Yasef’ten alacaklı
konumdaydı. Borcun miktarı da bin beş yüz kuruş idi. Fakat Yasef’in bu borcu
310 BOA, A.} MKT., 204 – 89. 10 Haziran 1849 (10 B. 1265)
311 BOA, HR.MKT., 31 – 52. 10 Mart 1850 (25 R. 1266)
312 BOA, A.} MKT.MVL. 46 – 9. 11 Aralık 1850 (6 S. 1267)
313 BOA, A.} MKT.MVL., 48 – 30. 15 Aralık 1851 (20 S. 1268)
314 BOA, HR.MKT., 60 – 52. 17 Haziran 1853 (10 N. 1269)
72
kapatmak için önce bölgede kendisine borçlu olanlardan alacağını tahsil etmesi
gerekiyordu.315
Bazen de iltizam konusunda davalar ortaya çıkmıştı. İngiliz Yanaki Kalavriye
Rami Çiftliği’ni iltizam etmişti fakat bu çiftliğin arazisinden bazı tarlalar Behçet
Paşa’ya satıldı. Kalavriye bundan zarar etti ve onun kefili olan Sarraf Diyooğlu
Sava’nın bu iltizamdan dolayı hazineye olan elli bin kuruşluk borcunun talep
edilmemesi istendi.316
Selanik’te yine Jack Abboth’a borcu olan isimlerden birisi de saray kapıcı
başılarından Yusuf Bey idi. İltizam gibi nedenlerden kaynaklanan bu borç dört yük kırk
bin kuruşluk bir meblağdı. Yusuf Bey de bu borca karşılık dört çiftlik ve üç çiftliğin de
hisselerini rehin bırakmıştı. Abboth ise bunu fırsata çevirmeye kalkarak bu emlaki
mülkiyetine geçirmeye çalıştı. Yusuf Bey ise ihkak-ı hak için dava açtı.317
Ticaret ve alışveriş dolayısıyla çeşitli davalar ortaya çıkmıştı. Tahir Ağa ve
İngiliz Penayi ile ortağı Kosti arasında bir kontrat yapılmıştı. Buna göre bu kişiler
15.315 kuruşluk süt almış ve bedelini de peşin vermişti. Fakat Tahir Ağa onlara sadece
9510 kuruşluk süt vermişti. Kalan altı bin küsur de yine onlara ödenecekti.318
Makri Suturi de borçlu konumunda olan bir başka İngilizdi. Silivri’de ikamet
eden Suturi vefat etmişti ve o esnada Çorlu’da bir vakıf çiftliğin kiracısıydı. Çiftliğin
senelik vergisinden Çorlu mal sandığına borçluydu. 1854-1855 (1271) senesi aşarından
mültezime zahire vermeyip hepsini kendisine saklamış ve bu zahire kendi ambarında
kalmıştı. Alacaklıları ise bununla sınırlı değildi. Hancı Pavon ve birkaç kişinin daha
Makri’den alacağı vardı. Borçlar Makri’nin ardında bıraktığı emlakten ödenecekti, ama
izlenecek yol hakkında fikir ayrılıkları vardı. Bunun arkasındaki en büyük etken ise
onun ecnebi olmasıydı.319
İngiliz Grigor Melido’nun ise Ahyolu’da Rüstem Bey’den alacağı vardı. 35.000
kuruş olan alacağı merhumun terekesinden ödenecekti. Rüstem Bey çocuksuz vefat
etmiş ve elinde bulunan emlak diğer varisler arasında dağıtılmıştı. Merhumun çiftliği ve
yüz doksan beş kil tohum kapasiteli tarlaları bu arada Grigor’un kardeşi Yani
Melido’nun alacağı karşılığında rehin edilmiş ve Grigor da vekil olarak atanmıştı. Fakat
315 BOA, HR.MKT., 65 – 84. 31 Ekim 1853 (28 M. 1270)
316 BOA, HR.MKT., 116 – 88. 15 Ağustos 1855 (1 Z. 1271)
317 BOA, HR.MKT., 146 – 71. 29 Mayıs 1856 (24 N. 1272)
318 BOA, HR.MKT., 174 – 53. 20 Ocak 1857 (24 Ca. 1273)
319 BOA, A.} MKT.UM..., 276 – 98. 2 Nisan 1857 (7 N. 1273)
73
bu noktada başka bir husus devreye girdi. Borç için miri arazinin satışı yasaktı ve bu
yüzden emlakin değeri karşılığında önce Osmanlı tebaasından talibine satılması,
buradan gelecek paranın yetmemesi durumunda da kalan kısmın varislerden tahsil
edilmesi gerekiyordu. Rüstem Bey’den kalan çiftlik vesaire Aydos’taki annesi Refiye
Hatun ile ana bir erkek kardeşleri Yusuf ve Halil, ana bir kız kardeşi Fatma ve ana baba
bir kardeşi Halil Efendi’ye kaldı ve şeri usullerle taksimi yapıldı. Melido ise alacaklarını
gerekçe göstererek tarlaları zapt etmeye kalktı ancak hükümet tarafından engellendi.320
Bir başka borç davası ise İngiliz ve Yunan tebaasından iki kişi arasındaydı.
Yunan Dife Marika, İngiliz Lambert Viyano’ya borçluydu ve borcunu ödememişti.
Viyano ise bunun üzerine Marika’nın bazı emlakini haczettirmek istiyordu.321
Silivri’de oturan İngiliz tacir Limerpopana ise Korfalo isimli çiftliği eşi adına
uzun süredir tasarruf ediyordu. Bu durum kaza ileri gelenlerinden ve meclis azasından
Muhtar Bey isimli bir şahsın da düşmanlığını çekti. Bu kişi Müslüman birisinin
bulunmayışını bahane ederek çiftlik hademesinden olan Bulgar ve diğer Hristiyanları
rahatsız ederek birinin vefatına ve bir kısmının da çiftliği terk etmesine sebep oldu. Bu
yüzden Limerpopana bin lira kadar zarar etti. Limerpopana da bu durumdan şikâyet
ederek ya çiftliğin hükümet tarafından satın alınmasını ya da asayişin sağlanmasını
istedi.322
Limerpopana aynı zamanda Osmanlı tebaasından bazı kimselerin alacaklısı
konumundaydı. Bunlardan birisi de Vizeli Ferhad Bey idi. Ferhad Bey’in borcuna
karşılık Pınarbaşı çiftliği rehin edilmişti. Fakat bu çiftlikten bir kısım mera Haçadur
isimli birisine satıldı. Bu tarz rehinde olan bir emlakin satışı ise uygun değildi.323
İngiliz Kostro isimli tacir de Aliş Paşa’nın alacaklısı konumundaydı. Borcun
miktarı yüz bin kuruştu. Bu konudaki dilekçe Silistre’de İngiltere konsolosluğu
olmadığı için Kostro tarafından Prusya konsolosuna gönderildi. O da bunu valiye iletse
de vali, İngiliz tebaasına ait bir meseleye Prusya konsolosunun bakamayacağı şeklinde
yanıt verdi. Borcun ödenmesi ise bu arada sürüncemede kalıyordu.324
Yine İngiltere tebaasından olan Çifonfo, Kostandi Pandali’den altı yük küsur
kuruş alacaklıydı. Buna karşılık bölgede bulunan bazı emlake elden çıkarılmak için
320 BOA, HR.MKT., 201 – 36. 12 Ağustos 1857 (21. Z. 1273)
321 BOA, HR.MKT., 249 – 52. 4 Ağustos 1858 (23 Z. 1274)
322 BOA, HR.MKT., 252 – 66. 15 Ağustos 1858 (5 M. 1275)
323 BOA, HR.MKT., 332 – 95. 2 Mayıs 1860 (11 L. 1276)
324 BOA, HR.MKT., 290 – 50. 31 Mayıs 1859 (28 L. 1275)
74
haciz konması alacaklı tarafının talebiydi. Nitekim borç ödenene kadar emlak başka
birisine satılmayacaktı.325
İngiliz Esperonya tacirin varisleri ve Avusturyalı Viterbo da Uncubaşı Ahmed
Ağa’nın alacaklılarıydı. Bu borçların kapatılması için merhumun bağı satılacak ve para
taksim edilecekti. Fakat bu çözüme irade ile karar verilmesine rağmen borcun ödenmesi
noktasında herhangi bir gelişme kaydedilmemişti.326
İngiliz’in İngiliz’e borcu olduğu durumlar da nadiren de olsa vardı. Rikaryo
Veloni, Meletyo’ya bir miktar borçluydu fakat Rikaryo borcun ödenmesini sürekli
geciktiriyor ve her defasında farklı bahaneler buluyordu. Bunun üzerine bir çözüm yolu
bulundu. Rikaryo’nun Gelibolu’da deniz kenarında bulunup Penayotice isimli kadının
üzerine kayıtlı olan ve üzerine ev yaptığı hane müştemilatıyla beraber satılacaktı. Elde
edilen miktar yetmezse de konsolosluk tarafından haciz konan ve Hacı Kostandi üzerine
kayıtlı olan fırınlar satılacaktı.327
Eski Postane Nazırı İsmail Bey ise Mösyö Glaver isimli İngiliz’e borçlu
durumdaydı. Bu borcu ödemek için mülkiyetindeki emlak satışa çıkarılacaktı. Fakat
resmi yazışmalar devam ediyordu ve icraatın gerçekleşmesi biraz ertelenmişti.328
Filibaki isimli doktor ise İngiliz Toma Arzerno isimli tacire borçluydu fakat
alacaklısı pek hoşgörülü bir tavır ortaya koymadı. Borç ödenemediği için Arzerno,
Filibaki’nin Arnavutköy’deki evini ele geçirmeye çalıştı. Hükümet araya girerek bu
evin başka birisine satılması ve borcun bu yolla ödenmesi kararlaştırıldı. Fakat bu sefer
de tacir doktoru ve ailesini farklı yollarla rahatsız etmeye başladı.329
Karesi sancağı Sındırgı kazasına bağlı Osmanlı köyünden altı kişiye zamanında
tacir Baltacı’nın bir adamının katledilmesinden dolayı tazminat olarak üç yüz mecidiye
altını hükmolundu. Bu kişiler de bu parayı İngiliz tüccar Sarandi’den günlük beş
mecidiye faizle on bir günde ödeyecekleri teminatıyla borç aldı. Fakat borcun sadece bir
kısmını ödeyebildiler. Kalan borç da emlak satışı yoluyla ödenecekti. Bu da mümkün
325 BOA, HR.MKT., 329 – 85. 19 Mart 1860 (26 Ş. 1276)
326 BOA, HR.MKT., 337 – 94. 10 Haziran 1860 (21 Za. 1276)
327 BOA, HR.MKT., 349 – 57. 18 Eylül 1860 (2 Ra. 1277)
328 BOA, HR.MKT., 358 – 13. 29 Kasım 1860 (15 Ca. 1277)
329 BOA, A.} MKT.NZD., 333 – 68. 2 Aralık 1860 (18 Ca. 1277)
75
olmazsa incelemelerde bulunulacak ve duruma göre para gereken kişilerden tahsil
edilecekti.330
Hüdaverdioğlu Andon Bey ise İngilizlerden birkaç kişiye borçluydu. Alacaklı
tarafı ve dolayısıyla İngiltere sefareti Andon’un emlaki ve arazisinin başka birisine
sattırılmaması veya rehin ettirilmemesini istiyordu. Hükümet de böyle bir duruma
niyetlenilmesi durumunda haber verilmesini emretmişti.331
İflas durumlarından birisi de Gebze’de yaşanmıştı. İngiliz doktor Petro
Kalaya’ya ait Turhanlı’da yer alan çiftlik üç bin dönüm tarla, geniş bir mera, birçok
ipek böceği için besin kaynağı olan otuz bin dut ağacı, su kaynakları ve su değirmeni,
birkaç kireç ocağı, tuğla dükkânı, yeni yapılmış üç bin beş yüz arşını aşkın güzel bina
ve tüm alet edevatla birlikte İngiltere kançılaryası tarafından satılacaktı. Bu konu
hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler Kalaya’nın vekili olan Dr. Parnis’e müracaat
edecekti.332
Bir başka İngiliz’in borçlu olduğu durumda da Kuruçeşmeli Kirkor İngiliz
Koket’e arsa, mağaza ve liman kiralamıştı. Bunun için de aralarında bir kontrat
imzalanmıştı. Buradan bir kira borcu kalmış ve Koket de bunun bir kısmını ödemiş
ancak sonrasında ödemediği bir miktar daha kalmıştı. Fakat bu kalan borcu ödemeye
yanaşmıyordu. Kirkor ise biriken borcun ödenmesini istiyordu.333
Fransız Nikola Zikomad ile İngiliz Anderya Durine ise birlikte Siyamlı Kostandi
Nikola’ya borçluydu. Bu borca karşılık Erdek’teki müskirat fabrikası rehin edilmişti.
Borç ödenemeyince de bu fabrika için müzayede düzenlendi ve iki yük kuruş
karşılığında Cano Kostantidi’ye devredildi.334
Rumeli’de ise Rüstemzade Mehmed Bey’in İngiliz Show isimli tacire olan borcu
için emlak satışı yerel hükümet tarafından engellenmişti. Mehmed Bey, bunun için bir
vekil tayin edecekti fakat bazı endişelerden kaynaklı olsa gerek, yerel hükümet araya
girdi ve borcun ödenmesi de ötelendi. Bu endişe ve engellemenin kaynağı ise Mehmed
Bey’in ailesinin onun için iddia ettiği akıl sağlığının yerinde olmama durumu etken
olmuş olabilir. Fakat gerekli muayeneler yapıldıktan sonra bu iddia çürütüldü ve
dolayısıyla emlak satışının önünde de başka bir engel görülmedi. Borcun ayrıntılı
330 BOA, HR.MKT., 367 – 77. 12 Şubat 1861 (1 Ş. 1277)
331 BOA, HR.MKT., 368 – 29. 21 Şubat 1861 (10 Ş. 1277)
332 Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis, “İlan”, Sayı 124, 25 Nisan 1861 (14 L. 1277).
333 BOA, HR.MKT., 403 – 3. 15 Temmuz 1862 (17 M. 1279)
334 BOA, HR.MKT., 404 – 85. 27 Temmuz 1862 (29 M. 1279)
76
dökümü ise şöyleydi: İki tane borç tahvili vardı ve tahvillerin birinde yüzlük altın yüz
kuruş kabul edilerek adı geçen tüccardan 1950 altın ile 50 bin kuruş borç 61 gün
vadeyle alındı. Vade geçerse %1 kuruş faizle ödeneceği maddesi konuldu. Diğer
tahvilde de fasulye hesabından 37.771,50 ve başka bir başlık altında 1228,50 kuruş borç
olup yine yüzlük altın yüz kuruş olarak 41 gün vadeli ve sarraf usulü ile birikmiş borç
ile ödenecekti. Borç tahvili ise ayrıydı ve Mehmed Bey bu borcun ödenmesi için emlak
satışında bulunacağını belirtti. Toplam olarak ödenmesi gereken borç ise birikmişlerle
beraber 2 yük 74.456 kuruş 10 para olarak hesaplandı ve bu borç kanuni harçlarla
beraber tahsil edilecekti.335
Osmanlı tebaasından Hoca Ferhad ise İngiliz Şarno isimli tacire borçluydu ve o,
bu borç karşılığında yalısını tacirin yine Osmanlı olan eşi Karolina bint-i Andon’a
devretti. Ferhad bu arada iflas etmiş ve evin içinde de bazı eşyası kalmıştı. Ardından
yapılan incelemelerde Ferhad’ın evi kendi rızasıyla devrettiği teyit edildi ve iflas gibi
meseleler dolayısıyla ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümü sürecine başlandı.336
Öte yandan vergi borcu ecnebilerle devlet arasında gerçekten de önemli bir
sorundu. Nitekim Çorlu’da Hacıoğlu Türkmenli Çiftliği’nin mutasarrıfı
Makrioğulları’nın 1270 senesinden 1279 senesine kadar (1854-1862) eski dönemden
birikmiş 16.124 ve 1271 (1854-1855) senesi aşar vergisinden 13.673 kuruş ve toplam
29.797 kuruş borcu vardı.337
2.2.2- Mülk Edinen İngilizler ve Osmanlı Tebaası Arasında Emlake Dair
Anlaşmazlık ve Davalar
Osmanlı ve İngiliz tebaası olan kimseler arasında 1867 yılından önce emlake
dair çeşitli anlaşmazlıklar çıkmaktaydı. Bunlardan bazısı mülke müdahale ve hukuksuz
arazi satışı gibi hususlarken kimisi de hırsızlık gibi suçlara dayanıyordu.
Vitorya isimli Gayrimüslim Osmanlı tebaasından bulunan kadının Galata’da
Sultan Bayezid mahallesinde bir evi vardı. Bu evde eniştesi İngiliz tebaalı İspirolambiri
ve kız kardeşiyle beraber oturmaktaydı. Fakat kız kardeşi öldükten sonra eniştesi evden
çıkmadı. Vitorya ne yaptıysa onu evden çıkaramadı ve bu durumdan dolayı kendisini
335 BOA, HR.MKT., 476 – 40. 9 Nisan 1864 (2 Za. 1280); BOA, HR.MKT., 484 – 73. 11 Haziran 1864 (6 M. 1281)
336 BOA, HR.MKT., 542 – 62. 24 Nisan 1866 (8 Z. 1282)
337 BOA, HR.MKT., 579 – 58. 2 Kasım 1866 (23 Ca. 1283)
77
güvende hissetmemeye başladı. Bunu doğrularcasına eniştesi sahte bir kontrat
düzenleyerek evin yarısının kendine ait olduğunu iddiaya kalkıştı.338
Devletin uzak köşelerinde ise kanunsuz bir şekilde yabancılara arazi satışı ve
çeşitli müdahalelerin olduğu iddia edilmişti. Cidde Eyaleti kapsamındaki bölge ve
Yemen sahilleri ile burasının karşı yakasında konuya dair çeşitli incelemeler yapıldı
ancak somut bir bulguya rastlanmadı. Fakat bölgedeki bazı şeyhlerin arazi satma
hevesinde olduğu da dikkatlerden kaçmadı. Bu durumun gelecekte birçok sıkıntıya yol
açacağı ise belliydi.339
Emlake müdahale edilmesi durumu yine Hacı Ahmed Şükrü Efendi’nin Tırhala
sancağında saray çiftliklerinden özel mülkiyet belgesi ile elinde olan Büyükköy
Çiftliği’ne İngiliz Praşmo isimli sülükçünün müdahalesinde mevcuttu. Praşmo, çiftliğin
beş altı dönüm kadar arazisini kazıp sülük havuzu, adamları için kalacak yer ve ahır inşa
etmişti. Çiftliğin sahibi Şükrü Efendi Trabzon’un ileri gelenlerinden ve aynı zamanda
Trabzon Büyük Meclisi azasındandı. Dolayısıyla nüfuz sahibi bir kişiydi ve böyle
birisinin emlakine yapılan müdahale hoşgörüyle karşılanamazdı. Yaptırılan tüm
binaların yıkılması, sülüklerin ortadan kaldırılması ve inşaattan dolayı kira parasının
ödenmesi emredildi.340
Ahyolu kazasında oturan İngiliz Covani Verakoli ise bir hırsızlık vakasından
mağdur olmuştu. Verakoli başka bir yerdeyken Osmanlı tebaasından Nikola Ortodos
onun evine girerek 60.400 kuruş değerinde eşyasını çalmıştı. Olayın davası Edirne’de
İngiltere konsolosu bulunmadığı için Varna’da görülmüştü.341
Gelibolu’da ise ekmekçilik yapan İngiliz tebaasından Vilon hakkında şikayetler
mevcuttu. Vilon, ürettiği ekmeği bölge esnafının belirlediği fiyattan fazlasına satmaya
çalışıyordu. Esnaf ekmeğin kıyyesini 28 ve 34’er paraya satarken Vilon ise 75 paraya
satmaktaydı. Bu da esnafı zarara uğratıyordu. Esnafın belirlediği fiyata mutabık
kalmazsa dükkânı kapatılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı.342
Sisam Adası’nda yaşanan sıkıntı daha geniş kapsamlıydı. Adada Kotra isimli
mevkide İngiltere tebaalı Covani Cecilyano bir bağ ile büyük bir bahçeye sahipti.
Cecilyano’nun iddiasına göre adaya Osmanlı askeri gönderildiği zaman askerler bu
338 BOA, A.} MKT., 53 – 71. 31 Ekim 1846 (11 Za. 1262)
339 BOA, A.} MKT., 197 – 16. 14 Mayıs 1849 (21 C. 1265)
340 BOA, HR.MKT., 38 – 95. 4 Kasım 1851 (9 M. 1268)
341 BOA, HR.MKT., 44 – 40. 19 Mart 1852 (27 Ca. 1268)
342 BOA, HR.MKT., 45 – 65. 16 Nisan 1852 (25 C. 1268)
78
bölgede ordugâh kurmuş ve ağaçların çoğunu kesmişti. Covani de 30.000 kuruş
değerinde bir zarara uğradığı iddiasıyla tazminat talep etmişti. Fakat incelemeler
sonucunda ordugâh kurulan yerle zarar gördüğü iddia edilen bağ arasında mesafe
olduğu, ayrıca etrafta bulunan bağlar için öncesinden halka haber verilip bekçi tedarik
edilmesinin sağlandığı ve onların da bekçiyle beraber askeriyeden birisinin de
bulunmasını istediği ortaya çıktı. Böylece gece gündüz denetim sağlanması mümkün
olmuş ve bir ziyan meydana geldiği haber alınmamıştı. Sadece redif askerleri
zamanında su alınan sakız dolaplı su kuyusunun bir kısmının kırık olduğu fark edildi ki
tek zarar buydu. Bu arada Covani’nin tabiiyeti meselesi de karışık bir durumdu. Kendisi
aslen Yediada’lı idi. Olaydan birkaç yıl önce Sisam’a gelmişti ve buranın kanunlarına
uymayı kabul etmiş, sonra da ismi kayıtlara geçirilmişti. İngiliz sefareti de bu davada
direttiğine göre aynı zamanda İngiltere pasaportu taşıyordu. Kaldı ki bu mesele yankı
uyandırmış ve İngiliz tebaasından birinin nasıl bu bölgede mülk edinebildiği gibi sorular
gündeme gelmişti. 343
Filibe’de Osmanlı tebaasından Nikolaki, kendi mülkiyetinde olan bir evi yine
orada oturan Vasilaki ve Elniko isimli kadınlara devretmişti. Fakat Nikolaki vefat
ettikten sonra İngiliz tebaasından Çokala isimli tacirin Osmanlı tebaasından olan eşi
veraset iddiasıyla bu kadınları evden çıkarmaya çalıştı.344
Yine Filibe’de meydana gelen başka bir davada İngiliz tebaasından Argiri Cafa
başroldeydi. Cafa, Filibeli Dallı Hacı Süleyman Efendi’nin oğulları Ali ve Mehmet’ten
yıllık 350 kuruşa bir arsa kiralayıp üzerine bir dükkân inşa ederek burada ticaret
yapmak ve dükkândan çıkarılması durumunda da verdiği akçeyi geri almak üzere
onlarla bir anlaşma yaptı. Nitekim Cafa dükkânı inşa eder ve iki yıl boyunca da burada
ticaretiyle uğraşır. Fakat sonra Ali ve Mehmet inşa için sarf edilen 1360 kuruşu
vermeden dükkânı ele geçirmeye kalkar. Zaptiyelerle beraber gelerek Cafa’yı zorla
dükkândan çıkarmaya zorlasalar da bu çabaları nafileydi. Fakat sonra zaptiye başıyla
tekrar dükkâna gelip Cafa’yı kırbaçladılar. Sonra bu ekip tekrar gelmiş ve tacirin
içerideki adamını çıkarıp kapıyı kilitlemiş ve anahtara el koymuştu. Cafa ise nereye
şikâyette bulunduysa bir karşılık alamadı. Ancak bu esnada dükkânın içinde bir defteri,
12.800 kuruş değerinde nakit parası, 1400 kuruş değerinde yüzüğü, 280 kuruş
343 BOA, İ. MTZ.SM., (İradeler Sisam), 3 – 62. 25 Nisan 1852 (5 B. 1268)
344 BOA, A.} DVN., 82 – 25. 26 Ekim 1852 (12 M. 1269)
79
kıymetinde yeni eyeri ve iki bin beş yüz kuruşluk bir tahvili bulunduğundan dolayı
zarara uğradı.345
Enfiye davası ise devletin uyguladığı bazı politikalara aykırı bir durum
oluştuğunda önlem alınmakta gecikmediğini göstermekteydi. Bursa’da oturan İngiliz
tebaalı Yanayi Mihalapolo, oğlu Telemako’yu kıyyesi elli kuruştan satmak üzere yüz
elli kıyye enfiye ile Kütahya’ya göndermişti. O da burada bunları satmak için bir
dükkân açtı. Fakat bundan sonra işler farklı bir noktaya evirildi. Belde hâkimi ile
zaptiye yüzbaşısı dükkânı ve Telemako’nun oturduğu odayı mühürleyip onu dışarı
çıkardı. Telemako ise içeride kalan enfiyeden dolayı uğradığı zararın tazminini ve
uğradığı hakaretamiz tavırdan dolayı özür talep etti. Telemako’nun satmak istediği
enfiye Osmanlı mamulü olduğundan dolayı satışı konusunda sınırlamalar vardı. Bu
durum çevrede bilinen bir husus olsa da Telemako bu konuda ikna edilemedi. İçeride
kalan enfiyesi ise ona teslim edildi.346
Midilli’de ise bir veraset davası mevcuttu. Blomar köyünden vefat etmiş bulunan
Manol Kaldi’nin terekesi varisler arasında şeri usullere göre dağıtılmıştı. Fakat Nikola
isimli varis İngiliz tabiiyetinde bulunduğu için mirastan pay alamadı. O da bunun
üzerine babasından kalan zeytin bahçesini parasını vererek satın aldığı iddiasıyla
müdahalede bulunmaya kalkıştı. Fakat onun bu müdahalesi engellendi, çünkü tabiiyet
farklılığı verasete engeldi ve dolayısıyla bu konuda Nikola’nın hiçbir hakkı yoktu.347
Bir başka emlake müdahale durumu da Silivri’de meydana gelmişti. Şerife
Zeliha Hatun, Silivri’de Süleyman Bey vakfı müsakkafatından bulunan ve her ay kırk
beş akçe kirası olan üç taşlı bir değirmen, bir fırın ve bir de demirci dükkanını
işletiyordu. Ortada herhangi bir ihtilaf yokken İngiliz Makri isimli tacirin ailesi bu
emlakin gediğine sahip oldukları iddiasıyla emlaki zapt etti. 348
Siroz’daki çiftliklerle ilgili sorun ise kontrata uygunsuz davranıştı. İngiltere
tebaasından Haris, Sirozlu Yusufpaşazade merhum Osman Bey yetimlerinin mülkü olan
Kavaklı ve Dişan çiftliklerini kira süresi bitiminde demirbaş hayvan bedeli olan 32.000
küsur kuruş ve tohumlar ile alet edevatı teslim etmek şartıyla kiraladı. Kontratın bitmiş
olmasına rağmen bu kişinin kontrat ile taahhüt ettiği hususları yerine getirmediği
345 BOA, A.} MKT.UM..., 133 – 52. 30 Nisan 1853 (21 B. 1269)
346 BOA, HR.MKT., 60 – 24. 6 Haziran 1853 (28 Ş. 1269); BOA, HR.MKT., 65 – 27.; 17 Ekim 1853 (14 M. 1270)
347 BOA, HR.MKT., 53 – 54. 26 Aralık 1852 (14 Ra. 1269);
348 BOA, HR.MKT., 69 – 62. 15 Ocak 1854 (15 R. 1270)
80
görüldü. Çiftlikler ise yeni kiracıya teslim edilecekti fakat bu noktada Haris’in tavrı bir
gecikmeye sebep oldu.349
Osmanlı Ermenilerinden Gorgi ile İngiliz Dize Estefan arasındaki ilişki ise farklı
bir örnekti. Gorgi, İstanbul’da bulunan Estefan’ın Edirne’deki alışveriş ve diğer işlerini
yürütüyor ve orada ona vekalet ediyordu. Fakat aynı zamanda onun Edirne’de geniş bir
ailesi vardı ve bu geniş ailenin satın aldığı bir akar üzerinde herhangi bir sıkıntı
çıktığında Gorgi ortaya çıkıp bunu Dize Estefan adına onun parasıyla aldığını iddia
ediyordu. Hal böyle olunca ortaya birbirinden karışık davalar çıkmaktaydı. Durumu
daha da karmaşık hale getiren hususlardan birisi ise bu mesele İngiltere konsolos
vekiline sorulduğunda onun Gorgi’yi Dize Estefan’ın adamı olarak gördüğü şeklinde bir
cevap vermesiydi. Mesele çok açık bir şekilde göründüğünden de karışıktı, çünkü
Gorgi, Estefan ile olan bağlantısını kendi işleri için kullanmaktaydı.350
İstanbul’daki bir başka ihtilafta bu sefer Sardunya tebaasından bazı kimseler de
işin içindeydi. Kılcıoğlu Vica, Galata’daki mağazasını İngiliz Martino’ya kiraladı. Fakat
Sardunyalı Levantoyito ve Covani bu konuda farklı iddialarda bulundu ve mağazayı
zapt etti. Dolayısıyla mağazanın asıl kiracısı bir süre mağazayı teslim alamadı.351
Lübnan’da ise İngiliz Kolonel Çörçil emlak-i hümayundan bir beylik arazi
dahilindeki zeytinliğe müdahale etmişti. Çörçil burada büyük bir zarara sebep olmuştu
ve bazı malları gasp etmişti. Ona buradan el çektirildi ve acilen verdiği zararı tazmin
etmesi istendi.352
İzmir’de de bir hırsızlık ve yaralama olayı meydana gelmişti. İzmirli Agoş isimli
bir şahıs Birunabad nahiyesinde ikamet eden İngiliz Torel isimli tacirin evine girdi ve
hizmetçisi İrini’yi öldürmek kastıyla birkaç yerinden bıçakladı. Ardından bir saat ile iki
parça simli eşyasını çaldı. Agoş için önce Ceza Kanunnamesinin otuz dokuzuncu
bendinde belirtilen hükümlere göre on sene pranga cezası istendi. Fakat sonra bu tarz
yaralama gibi hususların cezası en fazla üç yıl olduğundan üç sene boyunca bulunduğu
yerde pranga cezasına çarptırılıp süre bitiminde kefil alınarak serbest bırakılması
kararlaştırıldı.353
349 BOA, HR.MKT., 79 – 19. 20 Haziran 1854 (24 N. 1270)
350 BOA, HR.MKT., 128 – 93. 11 Aralık 1855 (1 R. 1272)
351 BOA, HR.MKT., 137 – 58. 27 Şubat 1856 (20 C. 1272)
352 BOA, HR.MKT., 169 – 83. 15 Aralık 1856 (17 R. 1273); BOA, HR.MKT., 158 – 17. 5 Eylül 1856 (5 M. 1273)
353 BOA, MVL, 224 – 56. 11 Aralık 1857 (23 R. 1274)
81
Zeytinburnu’nda bir arazi üzerindeki dava ise iki açıdan farklılık arz ediyordu.
Birincisi, bu dava bir şirket davasıydı, ikincisi ise Yunan ve İngiliz tebaası iki şahıs
arasındaydı. Yunan Rika Merika ve İngiliz Lambert Taroyano arasındaki bu davada
odak noktayı oluşturan ve eskiden bir hanımın mülkü olan arazi şirket adına satın
alınmıştı. Fakat sonrasında bir anlaşmazlık çıktı. Bu dönemde şirket adına bir arsanın
satın alınmış olması önemliydi, çünkü Osmanlı topraklarında tüzel kişiliklerin mülk
edinebilmesi yabancı gerçek kişilerin mülk edinmesine resmi olarak izin verilmesinden
daha sonra meydana gelmişti.354
Osmanlı tebaasından Mariya Pavlavi’nin çiftliği ise İngiliz tebaalı Tomasaryis’in
müdahalesine uğramıştı. Burgaz’da Petnehor köyü civarındaki bu çiftlik zapt edilmeye
çalışılırken Mariya da üç yıl zindanda kalmıştı. Mariya’nın ne sebeple zindana atıldığı
ve sonrasında emlak konusunda ne olduğu bilinememektedir.355
İngiltere tebaasından bir başka şahıs olan Yani Kalavurya ise müdahaleye maruz
kalmıştı. Onun da bir çiftliği vardı ve bu çiftlik İsmail Efendi isimli bir kimse tarafından
müdahaleye uğramıştı.356
İstanbul’da kiracı olan İngiliz Cozbe ise kiraladığı evi başkalarına kiralamak
istemişti. Galata’da Sandıkçılarbaşı’nda Hafize, Esma, Fatma ve Ayşe isimli hanımların
bir hanesi vardı ve bunu Cozbe’ye kiralamışlardı. Ancak o, bu tarz usulsüz bir harekete
kalkışmıştı. Bir kiracı geçici olarak kullanımında olan böyle bir evi kendi mülkü gibi bir
başkasına kiralayamazdı.357
Yine İstanbul’da Rami Çiftliği kışlası civarında Dar-ı Şura-yı Askeri azasından
İsmail Zühdü Efendi ile İngiltereli Yanaki arasında tarla dolayısıyla anlaşmazlık
çıkmıştı. İkisi de ellerindeki senetler üzerinden kendi iddialarını destekliyordu. Bu
yüzden de tarlalar arasında yeni bir sınır belirlenmesi gerekti.358
354 BOA, HR.MKT., 230 – 91. 15 Mart 1858 (12 B. 1274); Tüzel kişilerin mülk edinebilmesi 16 Ağustos 1909 (3
Ağustos 1325) Cemiyet Kanunu ile mümkün oldu. Zehra Arslan, “Ağustos 1909 Tarihli Cemiyetler Kanunu Üzerinde
Meclis-i Mebusan’da Yapılan Müzakereler ve Cemiyetlerin Yapılanmasında İttihat ve Terakki Örneği”, Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi, III/11, (Bahar 2010), s.62.
355 BOA, A.} MKT.NZD., 261 – 65. 15 Ağustos 1858 (5 M. 1275)
356 BOA, HR.MKT., 253 – 55. 1 Eylül 1858 (22 M. 1275)
357 BOA, HR.MKT., 260 – 18. 9 Ekim 1858 (1 Ra. 1275)
358 BOA, HR.MKT., 282 – 77. 29 Mart 1859 (24 Ş. 1275)
82
Eyüp’te de Dar-ı Şura azası İsmail Efendi’nin çiftliğine yine İngiliz tebaasından
Yanaki Yoras tarafından müdahalede bulunulmuştu. Durum Yanaki’ye ifade olunsa ve
müdahalesi engellenmeye çalışılsa da o bu konuda geri adım atmıyordu.359
Selanik’teki çiftlik meselesinde ise İngiliz tebaasından Aleksandri Dimitri
Eksantos, eşi Espariye adına üç seneliğine Hacı Halil Ağa, İbridan Bey ve Tevfik Bey
isimli kişilerin Siroz’da mutasarrıf olduğu çiftliği kiralamıştı. Aralarındaki kontrata göre
kira süresinin bitiminde 60.000 kuruş değerindeki tohumun kiracıya teslim edilmesi
gerekirken bu şart yerine getirilmedi. Sonrasında ise mahkeme süreci başladı. Her ne
kadar bu dönemde ecnebilerin kiralama yoluyla da olsa bir mülkü tasarruf etmesine
sıcak bakılmazken böyle bir durum olduğunda da kiracının hakkının korunmasına önem
verilmesi dikkat çekiciydi.360
Yine İngiltere tebaasından Bari isimli bir şahıs Osmanlı tebaasından Mariye
isimli bir hanımın çiftliğine müdahale etmişti. Hanımın vekili bu müdahalenin
önlenmesi için girişimlerde bulunuyordu.361
Aynaros’ta ise Kassandra isimli mevkide bulunan arazi Saint Paul manastırı
rahiplerinin mülküydü. Fakat bu arazi üzerinde bir ihtilaf mevcuttu. Bunun da
çözülmesi için bir komisyon kuruldu ve çalışmalara başladı.362
İngiliz sefareti bu arada önemli bir noktaya değinmişti. Osmanlı topraklarında
ecnebi tebaasından bazısı gerek başka bir ecnebinin gerekse de Osmanlı tebaasından
eşlerinin adına emlak elde ediyor ve bu durum da bazı sıkıntılara yol açıyordu. Mesela
bu durum iflas edenlerin emlakleri elinde tutmasına yardımcı oluyordu. Vefat
durumunda da karışık bir manzara ortaya çıkıyordu. Emlakin birtakım varisler arasında
dağıtılması gerekirken aileden bir kişi tüm emlaki eline geçiriyordu. Tüm bu sorunların
altında yatan sebep olarak Osmanlı Devleti’nin halen ecnebilerin mülk edinmesine yasal
olarak izin vermemesi görülüyordu. Bu arada İngiliz sefareti bir öneride bulundu. Şöyle
ki, emlakten elde edilecek gelirin tamamı emlakin hakiki sahibi olan kimsenin borçları
için harcanacak ya da varisler arasında paylaştırılmak üzere emlakin alım satımının tabi
olunan devlet elçisi vasıtasıyla bir konsoloshane mahkemesinin yardımıyla yerine
getirilebilmesi için Bab-ı Ali’den gereken emir verilecekti. Bu taksim işi de mesele
359 BOA, HR.MKT., 299 – 90. 9 Ağustos 1859 (10 M. 1276)
360 BOA, HR.MKT., 318 – 84. 15 Şubat 1860 (23 B. 1276)
361 BOA, HR.MKT., 347 – 59. 4 Eylül 1860 (17 S. 1277)
362 BOA, A.} DVN.DVE., 27 – 10. 11 Şubat 1862 (11 Ş. 1278)
83
hakkında yetkili olan mahkeme tarafından verilecek karara uygun olarak icra
edilecekti.363
İflas ile ilgili bir duruma da İzmir’de rastlanmıştı. İngiliz tebaasından Vitil isimli
tacir Tire’de çiftlik sahibiydi. Çiftlik Vitil’in Osmanlı tebaasından olan eşi Mari’nin
üzerine kayıtlıydı. Vitil ise fiilen çiftliği tasarruf ediyordu ve o Londra’da iken yerine
vekili Clark bakmıştı. Fakat bu esnada Vitil’in alacaklılarının vekili olan Vilkin çiftliğe
müdahale etmeye başlamıştı. Çiftliğe başka bir ecnebinin müdahale etmesi uygun
görülmeyerek iflas davası sonuçlanıncaya kadar çiftliğin emaneten Clark’a veya onun
adamı Mösyö İstab’a bırakılmasına karar verildi. Ancak Vilkin konsolosluktan bir onay
almadıkça çiftliğe olan müdahalesinden vazgeçmiyordu.364
Vitil sadece Tire’de çiftlik sahibi değildi. Aynı şekilde Torbalı kazasına bağlı
Yeniköy’de de Andoniçe isimli bir kadının çiftliğinin kiracısıydı. Burada da Vitil
kontratı bitmesine rağmen çiftlikten çıkmıyordu.365
Ayvalık’ta ise İngiliz konsolosu Sinyor Tila Marako’nun sahildeki arazisi
kamulaştırımıştı. O zamana kadar arazi için harcadığı para ve elde ettiği hasılat
dengelendiği zaman 9.385 kuruş fazlası görülünce de bu miktar kendisine iade edilmek
istendi. Fakat Marako bu meblağı almaktan imtina etti ve arazinin elinden alınmasına
karşı çıktı.
Yine İzmir’de Osmanlı tebaasından olan Annamari isimli kadın Bucak’ta bir
çiftlik sahibiydi. İngiltere tebaasından Paterson bu çiftliğe müdahale etmiş ve çiftliği
zapt etmişti. 366
Hicaz’da ise yine veraset bağlantılı bir durum vardı. İran tebaasından Mehmed
Said’in Mekke’de babasından kalan beş dükkânı ve Cidde’de ise bir evi vardı. Bu kişi
emlak vergisini düzenli olarak ödemekte ve bunların bazısından da kira almaktaydı.
Fakat eniştesi İngiltere tebaasından Sindi Mehmed Said isimli kimse bu arada bazı
iddialarda bulundu ve Mehmed Said aleyhinde mahkemeye başvurup onu bir şekilde
hapsettirdi. Mahkeme İranlı Mehmed Said’in lehine bir tavır takındı, fakat meselede can
alıcı bir nokta daha vardı: ecnebilerin emlak edinmesi yasaktı. İranlı Mehmed Said her
ne kadar senetli bir şekilde emlak sahibi olsa da kendisi ecnebi tebaasındandı ve
363 BOA, HR.SYS., 1893 – 7; BOA, MVL, 852 – 55. 22 Nisan 1862 (22 L. 1278)
364 BOA, HR.MKT., 400 – 45. 25 Haziran 1862 (27 Z. 1278)
365 BOA, HR.MKT., 403 – 94; BOA, HR.MKT, 410 – 96. 21 Temmuz 1862 (23 M. 1279)
366 BOA, HR.MKT., 472 – 1. 14 Mart 1864 (5 L. 1280)
84
dolayısıyla elinde mülk olması yasaktı. Muhtemelen zamanında babası veya dedesi
buraya yerleşmiş ve bir şekilde mülk edinmiş ve bu da veraset yoluyla intikal
edegelmişti. Dolayısıyla bu emlakin Osmanlı tebaasına sattırılması usul gereğiydi. 367
İzmir’deki bir başka olayda ise kira meselesi ön plandaydı. Mudanya’da oturan
İngiliz tacir Kataki Pavloviç koza koymak için İzmir’de bir han odası kiraladı. İddiaya
göre Pavloviç kozaları iki senedir bahsedilen odada muhafaza etmekte ve kirasını
vermemekteydi. Odanın sahibi olan Ankili de haliyle bu durumdan şikayetçiydi. Tacir
ise bu esnada kozalarla alakası olmadığını öne sürdü. İngiliz sefareti de tacirin
ifadelerine arka çıktı. Ankili ise sonrasında tacirle görüştüğünü söylemişti ve onun
ifadesine göre tacir bu sefer farklı bir tavır sergilemişti. Bir müddet sonra kozalakları
alıp kira borcunu da kapatacaktı. Ancak bu da gerçekleşmedi ve en son yirmi yedi aydır
biriken borç iki bin yedi yüz kuruş gibi bir meblağa ulaşmıştı.368
Bağdat’ta ise varisler için sıkıntılı bir durum mevcuttu. Ecnebi tebaasından vefat
edenlerin evlerinin satılması için varislere on iki günlük bir süre veriliyordu. Eğer evler
bu süre sonunda satılmamışsa hükümet görevlisi gelip evler için daha düşük bir değer
biçiyor ve varisleri bu değer üzerinden evleri hükümete teslim etmeye zorluyordu.
Hindi Seyyid Kazım’ın cenazesi de varisleri tarafından yeni usul uygulanana dek kefil
gösterilene kadar defnedilmemişti. Hatta bu esnada sahibi ecnebi olan hanelerin
tamirine dahi izin verilmiyordu.369
Osmanlı topraklarının çeşitli köşelerinde görüldüğü üzere çok çeşitli sorunlar
meydana geliyordu. Aslında bu sorunların arkasında yatan en önemli nedenlerden birisi
de gerçekten ecnebilerin yasal olarak emlak edinme hakkına sahip olmamasıydı. Eğer
devletin kurallarını kendi koyabildiği bir düzen yaratılabilseydi ecnebilere de belli
şartlarda emlak edinme hakkı daha öncesinde de tanınabilirdi. Fakat yasak konusundaki
ısrar ve yasak kalkınca meydana gelecekler hakkındaki olumsuz ve yadsınamayacak
biçimde gerçekçi olan öngörüler bunun önüne geçti ve haliyle birçok ihtilaf meydana
geldi.
367 BOA, HR.MKT., 512 – 45. 11 Mart 1865 (13 L. 1281)
368 BOA, HR.MKT., 534 – 16. 20 Aralık 1865 (1 Ş. 1282)
369 BOA, HR.TO., 243 – 64. 30 Nisan 1867 (25 Za. 1283)
85
2.2.3- İngilizler Tarafından Kurulan Fabrika ve Üretim Tesisleri
İngiliz tebaasından bazı girişimciler fabrika veya çeşitli üretim tesisi kurmak
niyetindeydi. 1867 öncesi dönemde devlet çoğunlukla fabrikaların kurulacağı yer ve
kuruluş amacı, ayrıca kaçak olup olmaması konusunda dikkatli bir tavır ortaya koyup
müsamaha göstermemeye çalıştıysa da kimi durumlarda, özellikle de devlet ve halk için
olumlu sonuçlar doğuracağı düşünüldüğünde tersi bir tavır takındı.
Mr. Bravis isimli bir İngiliz tacir 1840’lı yıllarda İngiltere’den bir buhar çarkı
getirmiş ve bununla Tarabya Köyü veya Boğaziçi’nin herhangi müsait bir yerine bir
buharlı değirmen ve bir de peksimet fırını kurmak istemişti. Bu fabrikayı Osmanlı
tebaasının birinin ismine ve 5-10 senelik bir imtiyaz gibi şartlar altında kurmayı
tasarladı. Ancak bu tasarıya olumlu bir karşılık bulamadı, çünkü kurulması istenen
üretim tesisinin benzerleri halihazırda mevcuttu ve böylesi tesisler için Osmanlı
tebaasından birisinin başvuru yapması halinde o tercih edilmekteydi. Bunun yanı sıra
bir ecnebinin böyle bir girişime kalkışmasının esnaf arasındaki dengeyi bozacağı
çekincesi de talebin reddinde etkili oldu.370
James Malhun ise halihazırda bir ipek fabrikası sahibiydi ve bu fabrikanın
bulunduğu arazi Mari Boşar’ın emlakinden olan bir mülk araziydi. Malhun, bir arzuhal
yazarak gümrükçü ve öşürcülerin kendisinden fazla vergi isteyerek kendisine zorluk
çıkarıldığından şikâyet etmişti. Bu fabrika sekiz yıldır işlemekte ve buradaki istihdam
imkanıyla iki yüz ailenin geçimi sağlanmaktaydı. Memlekete böylesine faydalı bir
girişimin engellenmeye çalışılması karşısında Malhun adeta isyan etme noktasına
gelmişti.371
İstanbul’da Yalı Köşkü’nde İngilizler tarafından bir fabrika inşa edilmişti. Fakat
zaman içinde fabrikanın artan ihtiyaçları dolayısıyla fabrikaya ait alanın ve arazinin
genişletilmesi gerekmişti. Bunun üzerine fabrikanın yakınında bulunan Zarif Paşa
konağının satın alınarak fabrikaya ilave edilmesi gündeme geldi ve bu konuda
pazarlıklar dahil her şey yapıldı.372
370 BOA, MVL, 63 – 53. 9 Ocak 1845 (14 S. 1265)
371 BOA, HR.MKT., 29 – 73. 7 Şubat 1850 (24 Ra. 1266)
372 BOA, A.} MKT.MHM., 105 – 41. 11 Ocak 1857 (15 Ca. 1273)
86
Yine İstanbul’da Büyükdere çayırı civarında Mösyö James isimli bir İngiliz
fabrika sahibiydi. Fabrikasının önündeki deniz kıyısında belirli bir yere bir rıhtım inşa
etmek istiyordu. Yapılacaklar harita üzerinde de işaretlenmişti. 373
Anadolu’da Amasya’da İngiliz Georg ve Fransız Kolon ile Liyon isimli ipek
tüccarları bir fabrika kurmuştu. Georg’a ait fabrika, kozahane, hızar ve evi vardı ancak
fabrika için herhangi bir vergi veya aidat vermiyordu. Fabrikanın bulunduğu arsa ise
Georg’un Osmanlı tebaasından eşi Ekostina üzerine kayıtlıydı. Onun vefatından sonra
ise arsa oğlu ve kızına intikal etmişti. Vergisi ödenen tek şey fabrikada üretilen ipekti.
Kozahane olarak kullanılan ve yine Ekostina üzerine kayıtlı olan mağaza için de
herhangi bir vergi ödenmiyordu. 374
İzmir’de ise birtakım ecnebiler deri fabrikası kurmak istemişti. Bu tarz yatırımlar
aslında devlet tarafından faydalı görülür ve mümkün mertebe desteklenirdi. Fakat
burada bu sefer farklı bir durum mevcuttu. Eğer böyle bir üretim tesisi ecnebiler
tarafından kurulursa bu, bölgedeki yerel debbağ esnafı için zararlı olabilirdi. Bunun
üzerine bazı çözüm önerileri düşünüldü. Öncelikle esnaf arasında durumu iyi olan
kimselerin fabrika için kurulacak kumpanyaya ortak olması fikri gündeme geldi. Bir
diğer fikir ise sadece esnaf arasında bir kumpanya teşkil edilmesiydi. 375
İngiliz Morton ve Pal isimli kişiler ise Büyükada’da ruhsatlı olarak un, peksimet
ve makarna fabrikaları işletmekteydi. Bu fabrikaların ürettiği ürünlerden İstanbul’da
kullanılacak olanlar için vergi alınmıyordu. Fakat Osmanlı topraklarının diğer
köşelerine ve yabancı ülkelere giden ürünler için vergi ödeniyordu.376
Mr. Dis ise önemli bir imtiyaza mazhar olmuştu. 1860’ların başında İzmir ve
Aydın’da inşasına başlanmış olan pamuk fabrikaları vardı ve bunların ruhsatlı olup
olmaması konusunda bazı sıkıntılar mevcuttu. Fakat pamuk ziraatının ülkenin
kalkınması için önemli bir faaliyet olduğu gerçeğinden hareketle pamuk üretimi yapmak
isteyenlere kolaylık sağlanması da istisna niteliğinde bir uygulamaydı. Mr Dis’e gelecek
olursak, İngiliz tebaasından olan bu kişi Aydın’a iki saat mesafede bulunan Alagöz
değirmeni isimli yerde altı değirmen ve üstü pamuk fabrikası olmak üzere ruhsatsız
olarak iki katlı bir binanın inşasına başlamıştı. Fakat pamuk ziraatı konusunda
373 BOA, HR.MKT., 314 – 80. 24 Kasım 1859 (28 R. 1276)
374 BOA, MVL, 605 – 69. 1 Kasım 1860 (16 R. 1277) 1 Kasım 1860 (16 R. 1277)
375 BOA, A.} MKT.UM..., 442 – 7. 13 Aralık 1860 (29 Ca. 1277)
376 BOA, MVL, 788 – 44; BOA, MB.İ., 16 – 105. 28 Kasım 1861 (25 Ca. 1278)
87
uygulanan istisnanın bir yansıması olarak ona uygun bir ruhsat verildi ve faaliyetleri
konusunda desteklendi.377
Tod isimli tacir ise engellemeyle karşı karşıya kalmıştı. İngiltere tebaasına
mensup bir tüccar olan Tod, Siroz taraflarında pamuk kozası temizlemek için iki fabrika
inşa etmek istedi ancak mahalli hükümet ona engel oldu. İngiltere Sefareti bu konuda
devreye girdi ve ruhsat verilmesi istedi. Bu esnada bölgede bu tarz fabrikaların
kurulmasının pamuk mahsulünün temizlenmesinde büyük kolaylık sağlayacağı ve
pamuğun verimini artıracağı gibi argümanlar öne sürüldü. Fakat bu argümanlara
herhangi bir olumlu karşılık verilmedi.378
Mr. Dis örneği ülkenin kalkınması için önem verilen bir sektörde yapılacak bir
yatırım için istisnalara müsaade edilebileceğinin önemli bir kanıtıydı. Ayrıca 1862
sonlarına doğru yayımlanan bir fermanla pamuk üreticilerine bazı ayrıcalıklar tanınmış
ve pamuk ekmek isteyenlerin ekili olmayan miri araziye ücretsiz sahip olabilmesine
imkân tanınmıştı. Bunun yanında Küçük Asya Pamuk Şirketi Nazilli dolaylarında
Azizbey ve Küçükköy Çiftliklerini satın alarak geniş ölçekli ürettim faaliyetlerine
girişmişti. 379 Ayrıca İngiliz sanayici Gout da Manisa ve Aydın’da kurduğu fabrikaları
Osmanlı tebaasından kimseler adına tescil ettirmişti.380
2.2.4- İngiliz Himayesinde Bulunanlar ve Emlakleri
Himaye meselesi bu dönemde dikkat çekici bir meseleydi ve özellikle
Gayrimüslim tebaa tarafından rağbet görmekteydi. Bu rağbetin sonuçlarından birisi de
zaman zaman yabancı devletler himayesinin istismar edilmesiydi. İstismarın
yansımalarından birisi de vergi ödenmemesiydi.
İzmir şehri bu tarz durumların meydana geldiği önemli bir yerdi. Burada İngiliz
tebaası olanların yanında İngiliz himayesini elinde bulunduranlar da emlak sahibi
olmaktaydı. 1845 tarihli İzmir Temettuat Defteri’ndeki kayıtlara göre İzmir’de
Köprülüoğlu Bedesteni dışında kuzey tarafında birinci adada İngiliz himayelilerin
emlakinin toplandığı görülmektedir. Burada yüklü miktarda emlake sahip olanların
başında Toto Nasraniye ve Meyhaneci İstavri gibi isimler gelmekteydi. Birincisinin
377 BOA, HR.MKT., 420 – 2. 7 Aralık 1862 (14 C. 1279); BOA, HR.MKT., 420 – 61. 14 Aralık 1862 (21 C. 1279)
378 BOA, HR.MKT., 29 – 73. 5 Ekim 1864 (4 Ca. 1281)
379 Kurmuş, a.g.e., s.65-66.
380 Kurmuş, a.g.e., s.109.
88
toplam emlaki 106.660 kuruşa denk gelirken ikincisinde bu meblağ 111.860’a
ulaşmaktaydı. Bunların yanında birkaç kişinin ortaklaşa emlakleri de mevcuttu. Markar
ve kardeşleri ile ortaklarının müştereken sahip olduğu toplam 321.300 kuruş
değerindeki emlak ve eski İngiliz konsolosunun oğlu Vera Con’un kardeşleri ve
kayınvalideleriyle ortaklaşa idare ettiği 1.020.340 kuruş değerine ulaşan emlak buna
örnekti. Diğer bir dikkat çeken isim ise 85.660 kuruş ile Estero Miçil isimli tacirdi. 381
Çanakkale’de de İngiltere konsolosu reayadan gereğinden fazla sayıda kişiye
patent vermiş ve bu kimseler özellikle tercüman ve hizmetkar adı altında istihdam
edilmişti. Ya da daha doğru bir tabirle istihdam ediliyor şeklinde gözüktü. Bu kişiler de
ellerindeki patenti göstererek kendilerinin vergi vermekten muaf olduğunu ileri sürdü.
Bunun üzerine eskiden beri uygulanmakta olagelen ya da uygulanması öngörülmüş
bulunan bir tercüman ve iki hizmetkar kadrosunun dışındaki fuzuli yere patent
dağıtılmış olan kimselerin elinden bu belgeler alındı. 382
Aslen Osmanlı tebaasından olan ve önce İngiltere’ye kaçıp sonra İngiliz
pasaportuyla dönen Midilli Adası’ndaki Bilmar-ı Bala köyünden Topal Cano da cizye
ve emlak vergisi vermekten kaçınmıştı. Kayıtlarda mevcut bulunan bu kişinin ne İngiliz
tabiiyeti ne de himaye iddiası kabul edildi. 383
Rodos ve ona bağlı yerlerde de İngiliz himayesi iddia eden kişiler mevcuttu ve
bu kişilerin tabiiyetinin incelenmesi çetrefilli bir konuydu. Bu meselede İngiliz
konsolosuyla da iş birliği yapılmaktaydı ancak mesele son derece karmaşıktı. Bu
dönemde henüz ecnebilerin Osmanlı topraklarında mülk edinmesi yasak olduğundan
incelemeler sırasında bir İngiliz tebaasının mülk edindiği görülünce bu mülkün Osmanlı
tebaasından talibine sattırılması istenmişken buraya bir parantez açıldı. Şöyle ki, eğer bu
mülk ecnebinin Osmanlı tebaasından eşi veya kayınvalidesi gibi bir kimsenin üzerine
kayıtlıysa bundan vergi alınmaya devam edildi. Dolayısıyla vergi verildiği müddetçe bu
tarz emlake dokunulmadı.384
Rodos’ta İngiliz konsolosluğunun iş birliği içindeki tavrı gibi İngiltere
Maslahatgüzarı Mösyö Elliot da aynı şekilde bu konuda taviz verilmemesi gerektiği
konusunda hassas bir tavır takınmıştı. Osmanlı Devleti’nin kanunsuz bir şekilde
381 BOA, ML.VRD.TMT. d., 16116-
382 BOA, HR.SYS., 2927 – 68. 31 Aralık 1845 (2 M. 1262)
383 BOA, HR.MKT., 32 – 59. 21 Nisan 1850 (8 C. 1266)
384 BOA, HR.MKT., 35 – 89. 20 Ağustos 1850 (11 L. 1266)
89
tabiiyetini terk edip Avrupa ülkelerinin pasaportlarını alan kimselere karşı alınan
önlemler üst düzey makamlar tarafından desteklenmekteydi. Elliot aynı zamanda İngiliz
konsoloslarını da Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmamaları ve yerel davalara
müdahale etmemeleri konusunda uyarmaktaydı. Buradaki önemli konu başlıklarından
birisi de himaye için Osmanlı tebaasına patent verilmesiydi. 385
İstanbul’daki İngiliz mahmilerinden olan Mark Jan ise çeşitli emlake sahipti.
Onun vefatından sonra oğlu Corc Pisyo ise onun elindeki emlak senetlerinin kendisine
verilmesini talep etti. Bu emlak şöyleydi: Sultan Bayezid vakfından Beyoğlu dışında
Şişli’de halihazırda Grigor ile Setamati ve Jan isimli tacirlerin tasarrufunda bulunan
otuz beş dönümlük bir bağ; Yine aynı vakıftan Tatavla’da bulunan beş yüz ziralık iki
arsa ile bir bahçe ve yine aynı vakıftan Beyoğlu Mevlevihanesi civarındaki karakol
yakınındaki bir mağaza. 386
Basra’da da bu arada himayeli olduğunu iddia eden bazı şahısların emlak sahibi
olduğuna dair bilgiler gelmişti. Burada İngiliz memurlarla İranlılar arazi sahibi
oluyordu, Musul’da da İngiliz Konsolos Mr. Sam’ın kâtibi Hace İlyas ile İtalya
konsolosu tercümanı bazı arazileri devraldı. Hatta bu kişiler bazı köylüleri himaye
iddiasında bulundu ve bu da aşar vergisinin ödenmesi noktasında tereddüt yaşanmasına
sebep oldu. Böyle durumlar mevcut olunca daha geniş çaplı iddialar da ortaya atıldı,
örneğin bazı konsolosların yirmi otuz köyü istimlak ettiği tarzında söylentiler yayıldı.
Pek tabi bunlar asılsızdı. Gerçekte ise sadece birkaç hurma bahçesi ve arazi ele
geçirilmişti. Diğer yandan Bağdad İngiliz Askeri Konsoloshanesi Viskonsolosu Ağa
Mihail’in bir kıta bağı, İngiliz tebaasından vefat eden Ağa Sacib’in varisleri ve Ağa
Yako’ya ait üç kıta bağ ile Basra’da üç-dört hane ve eski Basra Konsolos Vekili Ağa
Can Beg ve çevresinin emlaki mevcuttu. 387
2.2.5- İngilizlere Tahsis Edilen Araziler
Tahsis yoluyla verilen arazilerin çoğunu mezarlıklar oluşturmaktaydı. Ancak bu
tarz arazilerin en önemli özelliği mülkiyetin devlette kalmasıydı. Aynı zamanda
konsolosluk arazileri ve Kırım Savaşı zamanında yardımcı orduların koyunlarının
otlatılması için mera tahsisi gibi durumlar da mevcuttu.
385 BOA, İ.HR., 160 – 8553. 19 Haziran 1858 (7 Za. 1274); BOA, İ.HR…, 158 – 8405. 5 Ağustos 1858 (24 Z. 1274)
386 BOA, HR.MKT., 297 – 87. 25 Temmuz 1859 (24 Z. 1275)
387 BOA, HR.MKT., 385 – 9. 20 Temmuz 1861 (12 M. 1278)
90
Mezarlıklardan bazısı Kırım Savaşı’nda ölen Fransız ve İngiliz askerleri için
tahsis edilmişti. Bunlardan bir tanesi olan Servi Burnu’nda saray emlakinden 3600 arşın
kadar bir arsa mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde kalacak şekilde1854 yılında padişah
tarafından satın alındı. Bu arsa mukataaya bağlanmadı ve sadece savaşta ölen dost
devletler askerlerinin defnedilmesi için kullanıldı. 388
Yine Kırım Savaşı dolayısıyla İstanbul’a gelen yabancı askerler için çeşitli
ihtiyaçlarını karşılamak için bazı tahsisatlar yapılmıştı. Bunlardan birisi de Çatalcalı
Harsafi’nin İngiliz askerleri için taahhüt ettiği koyunlardı. Bu koyunlar Tekirdağ
Saray’daki Kurtdere merasına yerleştirilmek istendi, fakat bu mera Velimeşe kışlağına
ait bir yerdi. Burası İstanbul’daki orduya ve diğer yerlere verilen et tayinatı için
toplanan hayvanların kış mevsiminde muhafazasına ayrılmıştı. Dolayısıyla İngiliz
ordusu için de bir başka mera bulunması istendi.389
Konsolosluk binası için verilen izinlerden birisi İngiltere Devleti’nin Galata’da
inşa ettiği konsoloshaneye ilave edilmek için alınan 174 zira arsanın senedinin
verilmesiydi. Resmi işlerde kullanılacak böyle bir arsanın verilmesi aslında usule aykırı
bir durum yaratmamaktaydı.390
Yine Kırım Savaşı’nda ölen İngiliz askerlerinin gömüldüğü bir mekân olan
Varna kalesi dışındaki araziye duvar çekilmesi gündeme gelmişti. Fakat mezarlığın ilk
şeklinde bozulmalar da meydana gelmişti ve bundan ötürü İngiliz konsolosu bir miktar
daha arazinin mezarlığa ilave edilmek üzere tahsisini rica etmişti. Osmanlı Devleti’nin
zor gününde yanında olan devletlerin ölen askerlerinin kabirlerinin ortalıkta kalmaması
ve bir müdahaleye maruz kalmaması için duvar yaptırılmasının uygun olduğu, ancak
istenen ilave arazinin kale içinde kalmasından dolayı mezarlığın mevcut halinin
korunmasının tercih edildiği bildirildi. 391
Preveze’de bulunan ve Tepedelenli Ali Paşa emlakinden kale içinde olup
zamanında İngiltere konsoloslarının ikameti için tahsis edilen arazi konsolos Mösyö
Sander tarafından çok para harcanarak yenilendi. Bu araziye bir bahçe ve bir de
388 BOA, HR.SYS., 2926 – 69. 23 Temmuz 1854 (27 L. 1270)
389 BOA, HR.MKT., 124 – 38. 21 Ekim 1855 (9 S. 1272)
390 BOA, A.} AMD., 73 – 40. 20 Ağustos 1857 (29 Z. 1273)
391 BOA, HR.MKT., 428 – 83. 5 Mart 1863 (14 N. 1279)
91
hapishane yaptırıldı. Yine buradaki binanın konsoloshane olarak kullanılması için
mülkname çıkarıldı. 392
Kırım Savaşı çeşitli arazi tahsislerinde büyük rol oynamıştı. Müttefik devletlerin
ölen askerlerine büyük bir değer verilmişti ve onların kabirlerinin korunması bir vefa
göstergesiydi. Mezarlıkların mülkiyeti devlette kalırken konsolosluk ve sefaret binaları
gibi resmi işlemlerin yürütüldüğü binaların arazileri ise zaman zaman özel mülkname
çıkarılarak tahsis edildi.
2.2.6- 1863 Tunus – İngiltere Mukavelesi: İngilizlerin Tunus’ta Mülk
Edinim Hakkı Kazanması
10 Ekim 1863 tarihinde Tunus ile İngiltere arasında imzalanan mukaveleye göre
Britanya vatandaşları Tunus topraklarında mülk edinme hakkı elde etti. 1867 İstimlak
Kanunu’nun Osmanlı Devleti topraklarında ecnebilere mülk edinme hakkı vermesinden
dört yıl önce hukuki olarak Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Tunus’ta bu hakkın
İngilizlere verilmesi dikkat çekicidir. Tunus’ta bu dönemde 1858’de başa geçen
Mehmed Sadık beylik makamında bulunmaktaydı. Onun döneminde Tunus, Fransa’nın
muhalefetine rağmen Osmanlı’ya yakınlaşmış ve 1871 yılında çıkarılan fermanla Tunus
Beyliği Mehmed Sadık Bey ve varislerine tevdi edilmişti.393 Öte yandan Tunus
anayasası olan Kânûnu’d-Devle’ye394 göre ise devlet başkanlığı zaten 1705 yılından
itibaren beylik makamında bulunan Hüseyni hanedanına aittir.395
Tunus ve İngiltere arasında imzalanan mukavelenin önemli maddeleri
incelendiği zaman birinci maddede Britanya vatandaşlarının Tunus topraklarında
edineceği mülkler konusunda tapunun onaylanması ve mülkün mutasarrıf adına
yapılması gibi gerekli işlemler için memleketteki tüm mahkemelerin yetkilendirileceği
görülmekteydi. Bu husus hukuki bağımsızlık açısından önemliydi.
İkinci ve üçüncü maddelerde belirtilen mülk sahibi olacak Britanyalıların yerli
ahali ile vergi ve diğer yükümlülükler konusunda eşit tutulacağının beyanı Safer
392 BOA, ML.EEM., (Maliye Nezareti Emlak-i Emiriye Müdüriyeti), 5 – 21. 11 Temmuz 1865 (16 S. 1282)
393 Ahmet Kavas, “Tunus (Osmanlı Dönemi)”, TDV İslam Ansiklopedisi, XLI, (2012), s.388-393.
394 Anayasa Tunus’u mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçirdi. Yasama gücü Bey tarafından atanan atmış
üyeden (yirmisi yüksek mevkideki memurlardan ve kırkı da ileri gelenlerden olmak üzere) oluşan yüksek şuraya
verildi. Andre Raymond, British Policy Towards Tunis (1830 – 1881), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), St. Antony's
College, University of Oxford, Oxford 1953, s.287.
395 Ayhan Ceylan, “Osmanlı Coğrafyasında İktidarın Sınırlandırılması (Anayasacılık): Tunus Tecrübesi”, Divan
Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, XIII/24 (2008-1) s.148.
92
Kanunu’nun ikinci maddesini hatırlatmaktadır. Ayrıca onuncu maddede belirtilen
taşınmazlara ilişkin her türlü işlem için noter harcı gibi gerekli ücretlerin ödenmesi de
bu yükümlülükler kapsamındaydı.
Dördüncü maddede Britanyalı ve Tunuslu kişiler arasında çıkacak davaların
Britanya başkonsolosu veya vekilinin de bilgisi dahilinde bu konuda yetki sahibi bir
mahkemede görülmesi gerektiği bildirilir. Davalı tarafa temyiz hakkı da tanınır. Ancak
ihtilaf iki Britanyalı arasındaysa başkonsolos ülkede geçerli olan kanunlara göre karar
verecekti.
Beşinci maddede Britanyalıların tasarruflarında olan mülkleri dilediği gibi alıp
satmasının serbest olduğu belirtilmekle beraber bu serbestinin Tunus Beyi’nin mukavele
ile emlak tasarrufu hakkı verdiği dost devletler haricindeki devletler tebaasını
kapsamadığının altı çizilir. Bu da Safer Kanunu’na ek olarak hazırlanan protokolü
çağrıştırmaktadır.
On birinci maddede belirtilen Britanyalıların taşınmaz mülkünü elinden
çıkarmaya zorlanamaması gerektiği mülk emniyetinin güvence altına alındığını gösterir.
Mülkün istimlak edilmesinin zorunlu olduğu durumlarda da ödenecek tazminat
hakkaniyetli olacaktı. On ikinci maddeye göre de bunun adaletli bir şekilde
uygulanması için emir doğrudan Bey tarafından çıkarılacaktı.
Gerçekten de bazı noktalarda Safer Kanunu’na benzeyen mukavelename kimi
ayrıntılarda ondan farklılaşmakta ve belirli hususlarda daha detaylı bir manzara ortaya
koymaktaydı. Örneğin kamusal amaçla bir mülkün istimlak edilmesi ve bunun için
tazminat ödenmesi veya kiralık olarak mülk edinecek olanlarla ilgili bir durum Safer
Kanunu’nda belirtilmemişti.
Meseleye siyasi açıdan bakacak olursak özellikle Fransa bu durum karşısında
hoşnut değildi. Tunus’un, daha doğrusu Tunus Paşasının arzularından bihaber değillerdi
ve İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün sıkı bir savunucusu olarak
devlete bağlı bir beylik ile böyle bir antlaşma yapmış olması eleştirisi Musurus Bey’e
bildirilmişti.396
396 BOA, HR.SFR.3…, (Londra Sefareti), 86 – 8., 21 Ocak 1864. Tunus Paşası ile ilgili bir diğer belgede de şu
ifadeler geçmektedir: “Bildiğiniz üzere Babıali Tunus Paşasının yabancı limanlara konsolosluk temsilcileri atamak ve
nişan tevcihi gibi bağımsız hükümdarlara münhasır olan hakları kendisine tanıma çabalarına her daim karşı olmuştur.
Mevcut Paşa Tunus Eyaleti’nin bağımsız bir ülke manasına gelen Devlet unvanı ile bir Krallık haline getirdiğini ilan
etmiştir…” BOA, HR.SFR…3, 60 – 16., 18 Eylül 1861.
93
2.3- İNGİLİZLERİN 1867 VE SONRASI DÖNEMDE MÜLK EDİNİMİ
Safer Kanunu ile ecnebi tebaasına Osmanlı topraklarında mülk edinme hakkı
verildikten sonra İstimlak Protokolü’nü imzalayan devletler tebaası emlak ve arazi
alımlarını usulüne uygun bir şekilde yapmaya başladı ve kimileri de önceki dönemde
almış olduğu emlaki üzerine geçirme fırsatı elde etti. Bu dönemde de çiftlik ve diğer
emlak alımları yapıldığı gibi aynı zamanda ecnebi ve yerli mülk sahipleri arasında
problemler de çıkmaya devam etti. Her ne kadar ecnebilere bu dönemden sonra emlak
ve arazi edinme ruhsatı verilmişse de bunun tam bir serbestiyi ifade etmediği
anlaşılmaktadır. Arazi ve mülkün yeri, alınış amacı gibi hususlar her şartta göz önünde
bulunduruldu ve duruma göre hareket edildi. Bazı durumlarda da karşı tarafın belli
projeleri olduğu vardı ve bu da Sir Whittall’ın demiryolları hakkındaki şu sözlerini
hatırlatır: “İlk adım demiryolları yapmak olmalı. Bunlar İngilizler tarafından yapılacak,
İngilizler tarafından işletilecek ve İngilizlerin malı olacak. Çok karlı olacaklar ve
şimdiye kadar tarıma açılmamış bölgeleri çok verimli yapacaklar. Demiryolu şirketleri
küçük muhtar cumhuriyetler biçiminde gelişecek.”397 Kaldı ki Aydın Demiryolunun
yapımıyla beraber İngilizler daha fazla toprak almaya yönelmişti. Bunda toprak
fiyatlarının dönüm başına 1 -1,5 Sterlin gibi düşük fiyatlarda olması ve bazı köylülerin
bu yeni icat karşısında topraklarını neredeyse bedavaya bırakmak istemesi etkin bir rol
oynamıştı.398
2.3.1- Çiftlik Alımı
İngilizlerin çiftliklere olan ilgisi 1867 sonrasında da devam etti. Ecnebilerin bu
dönemde aldığı çiftlikler hakkında bu sefer yasal olarak resmi işlemler yapıldı. İngiltere
tebaasından Mösyö Hanson ve Fransız Balde’nin Bursa’daki çiftlik ve değirmenindeki
işlemlerin yapılması için de Müstantık Reşad Efendi görevlendirildi.399
İstanbul yakınlarındaki Çöplüce ve Arnavutköy çiftlikleri ise Eski Zaptiye
Müşiri merhum Mehmed Paşa’nın varisleri tarafından demirbaş ve hayvanlarıyla
397 Kurmuş, a.g.e, s.21.
398 Kurmuş, a.g.e., s.79.
399 BOA, HR.MKT., 580 – 30. 2 Temmuz 1867 (29 S. 1284)
94
beraber 5000 adet yüzlük Mecidi altını karşılığında Asakir-i Nizamiye’nin et tayinatı
memuru olarak da tanınan İngiliz tacir Ligoraki Kopa’ya satıldı.400
Öte tarafta Selanik’teki Sedes Çiftliği İngiliz Yakomi Rangot isimli tacire ait
olsa da muvazaa usulüyle Sirozlu Mihalaki Efendi üzerine kaydedilmişti. Rangot ise
artık bu çiftliği resmi olarak kendi üzerine geçirmek istiyordu. Bu sırada durumun
soruşturulmasına başlanmış ve Rangot’un tabiiyetine bakıldığı zaman burada biraz
karışık bir manzara ortaya çıkmıştı. Ahmed Rasim Paşa’nın Selanik’te görev yaptığı
zaman hazırlattığı defterde onun ecnebi tabiiyeti kabul edilmeyenler arasında kayıtlı
olduğu görüldü. Ancak bu kişi hiçbir zaman Osmanlı tebaası olarak da kabul
edilmemişti. Meselenin aydınlatılması ise Rangot’un geçmişinin ortaya çıkarılmasıyla
mümkün oldu. Bu kişi henüz altı aylıkken babasıyla Avusturya’ya göçmüş, burada beş
– altı yıl ikamet edip 1829’da Yunanistan’a gelmiştir. Burada da Dimetikon isimli bir
senet alarak Yunan tabiiyetine geçmiş ve 1845 yılına kadar da Yunan kimliğini
taşımıştır. O yıl İngiltere’ye giderek orada da yaklaşık beş yıl geçirmiş ve İngiliz
pasaportu almıştır. 1850 yılında da Osmanlı topraklarına gelmiş ve elindeki pasaporta
istinaden İngiliz olarak tanınmıştır. 401
1878 sonrası dönemde de bazı çiftliklerin İngilizler elinde olduğu görülmektedir.
İngiliz tebaasından Rodrigo Tay Selanik Vilayetindeki Sedes Çiftliğini tasarruf
etmekteydi. Muhtemelen Yakomi Rangot’tan sonra çiftliğin sahibi o olmuştu. Fakat o
ölünce çiftlik mahlul kalmıştı. Bunun üzerine tapu hakkı sahiplerinden önce sekiz bin
lira alınması kararlaştırılmış fakat bu meblağ fazla gelmişti. Ancak daha sonraki
görüşmelerde sekiz bin lira düşürülmedi ve bunun Nikola ve Atnaş’tan tahsili istendi.402
Ayvalık’ta ise Madam Esmeralda Baltacı’nın çiftliği ve tarlaları vardı.
Tarlalarının boyutları yüz ve bin yüz dönüm şeklinde değişmekteydi. Baltacı’nın bu
emlakine dair evraklar gerekli işlemler yapıldıktan sonra İngiliz sefaretine iade
edilmişti.403
400 BOA, HR.MKT., 764 – 57. 22 Ekim 1872 (19. Ş.1289); BOA, HR.MKT., 767 – 58. 25 Kasım 1872 (24. N. 1289)
401 BOA, HR.MKT., 795 – 38. 1 Ağustos 1873 (6 C. 1290)
402 BOA, MV., 27 – 46. 5 Ocak 1888 (20 R. 1305)
403 BOA, MV., 27 – 46. 7 Ağustos 1894 (4 S. 1312)
95
2.3.2- Arazi ve Emlak Alımı
Arazi ve emlak alımları da yine 1867 sonrası dönemde devam etti. Artık bu tarz
emlakin dini amaçlarla alınmasına da rastlanmaktaydı. Nitekim Sine’de bir arazi İngiliz
Protestan kilisesi inşa edilmek üzere alınmış, ancak İngiliz sefareti alınan bu arazinin
hükümet tarafından müzayedeye verildiği iddiasıyla bir şikâyette bulunmuş ve
meselenin doğruluğunun araştırılmasını istemiştir.404
Mösyö John Foster Gabrison’un hikayesi ise daha farklıdır. Gabrison on iki sene
boyunca Lazkiye’de İngiliz konsolos vekili olarak görev yapmıştı. Ancak artık ailesinin
geçimini daha iyi sağlayabilmek için memuriyeti bırakmaya ve Osmanlı topraklarına
yerleşmeye karar verdi. Burada yapabileceği en elverişli zanaat olarak da çiftçilik ve
ziraatı seçti. Yer olarak da yine görev yaptığı Lazkiye ile aynı coğrafyada olan Suriye
Vilayeti veya Lübnan taraflarını kendine uygun buldu. Bu dönemde bu bölgede birçok
arazi de boştaydı ve aslında ziraat yoluyla verim elde edilebilecek nitelikteydi. Gabrison
da burada kendisine tahsis edilecek bir arazi karşılığında Osmanlı tebaasının verdiği
vergileri ödeme ve diğer yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt etti.405
Yine Suriye bölgesinde ikamet eden İngiliz tebaalı Madam Tomson dul ve
yetimler için mektepler yaptırır ve mektepler için çeşitli arazi taleplerinde bulunur.
Ancak bu isteklerine kimi zaman cevap alamamıştır. Şam Vakası406 dolayısıyla
kimsesiz kalan çocukların eğitilmesi için Muallafa civarındaki Baka isimli yerde
istediği arazi de cevapsız bırakılan arazi isteklerinden birisi olmuştur. 407
Aydın’da ise bir mülk arazi bedeli karşılığında alınarak mezarlık olarak tahsis
edilmişti. Genel hijyenin korunması adına şehir içinde ölü gömülmesi yasaklanmış ve
İngiltere, Hollanda, Prusya tebaası ve Osmanlı Protestan tebaasının gömülmesi için
şehir dışında bir yer gösterilmişti. Ancak burası kış mevsiminde su baskınına uğrayan
bir yer olduğundan mezarlık için elverişli görülmedi. Bunun üzerinde şehir dışında yer
alan ve Hacı Anton Zabo’ya ait arazi bedeli mal sandığından ödenmek üzere satın
alındı.408
404 BOA, HR.MKT., 645 – 93. 2 Mart 1869 (18 Za. 1285)
405 BOA, HR.TO., 451 – 65. 24 Nisan 1869 (12 M. 1286)
406 Şam Vakası, 1858’de Cidde’de çıkan ve Fransız Konsolosu ile İngiliz Konsolos yardımcısının öldürüldüğü
olaylardan sonra 1860’da bu sefer Dürzilerle Maruniler arasında çıkan çatışmaları ifade eder. Mayıs ayında bir isyana
evrilen durum giderek şiddetlendi ve 9 Temmuz 1860’ta Araplar ve Dürziler Hristiyanlara hücum etti. Sonrasında
olaylar Lübnan’a da sıçradı. Uçarol, a.g.e., s.262 – 266.
407 BOA, HR.MKT., 681 – 18. (28 Mayıs 1869 (16 S. 1286)
408 BOA, HR.MKT., 653 – 89. 2 Haziran 1869 (21 S. 1286)
96
Yine Aydın Vilayeti dahilinde olan İzmir’de İzmir Belediye Dairesi’nin seçimi
esnasında İngiltere tebaasından da aza seçildi ancak İngiliz konsolosu bunu tanımak
istememişti. Hatta emlak komisyonu için de davet edilen azaların seçilmesine de
müdahale ederek bu konularda doğrudan kendi aracılığına başvurulması gerektiğini,
bunun da sefaretin emri olduğunu beyan etti. Ancak bu, devletin iç işlerinden
olduğundan konsolosa müdahale hakkı tanınmadı. Yaşanan bu durum aslında İzmir’de
İngilizlerin yoğun bir şekilde emlak sahibi olduğunu ve yerleştiğini açıkça gösterir. 409
İstanbul’daki bir arazi ise üzerine kurulan fabrika ve üretim tesisleriyle gündeme
gelmişti. Eyüp civarındaki Abdülvedud mahallesinde İngiliz tebaalı Kit isimli kişi bir
camiye bitişik olan arazide bir hızar fabrikası inşa etti. Bu fabrikadan zaman zaman
alevler yükseldiği bildirildi. Her ne kadar bunlara müdahale edilse de etrafta ahşap
yapıların olması sebebiyle bunun bir yangına dönmesi durumunda oluşacak zarar endişe
yarattı. İncelemelerin sonucunda alevlerin aslında Kit’in fabrika içerisindeki evinin
bacasından çıktığı anlaşıldı. Bu arada Mösyö Kit önceleri iki adet lokomobil410 işletmek
için geçici olarak izin almışsa da zamanla tüm arsa üzerine birçok bina inşa etmişti.
Hatta bir de keresteci dükkânı açarak burada büyük miktarlarda kereste topladı. Mahalle
içindeki böylesine potansiyel tehlike arz eden faaliyetleri dolayısıyla kısıtlanmaya
çalışılsa da buna direndi. Bu arada yine Eyüp’te başka bir İngiliz tebaalı kişi olan
Mösyö Haydo Enbiye Dairesinden aldığı ruhsatla bir bina yaptırdı. Bu binanın içine
makine konması için ferman alınmış ancak bu konuda kayda değer bir gelişme
yaşanmamıştı.411
Yeni bir emlak alınmasının yanı sıra emlak intikali de zaman zaman istimlak
protokolünü imzalayan bir devletin tebaası olma durumuna göre değişiklik göstermişti.
Nitekim eşleri ecnebi tebaasından olan iki kadının mülkiyetinde bulunan emlak
sefaretlerinden de durumları onaylanarak İngiliz tebaasından olan Yanko’ya intikal
eder.412
Yine İzmir’de İngiliz tebaasının yoğun bir şekilde ikamet ettiğini gösterir şekilde
buradaki ecnebi tebaalı kişiler hükümetle yapılacak emlak vergisi müzakeratı için
aralarında bir heyet seçmiş ve bu heyete Mösyö Anton Edwards başkanlık etmişti.
409 BOA, HR.MKT., 674 – 20. 16 Ocak 1870 (13 L. 1286)
410 Lokomobil, genelde tarım ve sanayi alanlarında kullanılan, koşum takımı ile sürülebilen tekerlekler üzerine
yerleştirilmiş buhar makinesi veya patlamalı motordur. (Kubbealtı Lügati, “Lokomobil”,
https://www.lugatim.com/s/lokomobil, [Erişim tarihi: 09.07.2024]).
411 BOA, HR.MKT., 712 – 24. 19 Nisan 1870 (17 M. 1287)
412 BOA, HR.MKT., 687 – 8. 7 Haziran 1870 (7 Ra. 1287)
97
Edwards konu hakkında bilgi sahibi bir kimse olarak Hariciye Nazırı ile görüşmek
istemektedir. Kaldı ki kendisinin dirayetli ve önde gelen bir kimse olduğu da teyit
edilmektedir. 413
Bu sefer de İstanbul’daki bir mezarlık meselesinde Beyoğlu’ndaki Frenk
mezarlığının kaldırıldığı zaman İngiltere tebaasından vefat edenler için Şişli civarında
tahsis edilen arazi artık daralmıştı. Bunun üzerine Malta’da vefat eden Müslümanlar
için İngiltere tarafından ücretsiz bir mezarlık tahsis edilmesi jestine bir karşılık verildi
ve 40.000 zira civarındaki bir arsa arşını 12,5 kuruştan hesaplanarak toplam 5 yük kuruş
hazineden ödenerek İngilizlere tahsis edildi. 414
Yine İstanbul’da ikamet eden Latin asıllı Amelya bint-i Kalenko’nun Perşembe
Pazarı’nda mutasarrıf olduğu ev okul yapılmak için önce İskoçya’da bulunan bir
Musevi cemiyeti tarafından satın alınmıştı. Sonrasında İngiltere sefaretinden bu evin
kiralama yoluyla İngiltere Başkonsolosu’nun üzerine geçirilmesine dair bir talep alındı.
Fakat böyle bir evin kiralanması uygun görülmeyerek bunun yerine evin doğrudan
konsolosa devredilebileceği şeklinde bir çözüm önerisi sunuldu. 415
İstanbul Tophane’de ise Hacı Memi Mahallesinde bulunan ve Sipahiler
Kethüdası Hacı Mustafa Ağa vakfından olup Topçubaşı Hacı Ahmed Ağa
tasarrufundayken mahlul olan arsa bazı cabiler tarafından hileli yollarla önce Mısırlı
Rüstem Ağa’ya satılmıştı. O da bu arsayı eşiyle beraber yine başka bir vakıf araziyle
beraber İngilizlere sattı. İngilizler ise bu arazileri inşa etmiş oldukları kiliseye ilave
etti.416
Bu sefer Suriye Vilayetinde Süveyde’de yine okul yapma amacıyla emlak
edinmek istenmiş ancak bu çaba sürüncemede kalmıştı. Öncelikle Halet Paşa İngiltere
Şam Konsolosuna Leyve köyü yakınındaki bir yeri vaat etti. Ancak bu vaat uzun süre
konsolosu oyalamak için kullanıldı. Sonrasında da buradaki arazinin verilemeyeceğini
belirtip onun yerine de Havarin kazasındaki bir araziyi işaret etti. Üstelik bu arazinin
kabul edilmemesi durumunda da konsolosa verilen vaadin nasıl yerine getirileceği
konusunda emin olamadığını söyledi.417
413 BOA, HR.MKT., 835 – 77. 10 Haziran 1874 (24 R. 1291)
414 BOA, HR.MKT., 730 – 32.7 Şubat 1872 (27 Za. 1288)
415 BOA, HR.MKT., 758 – 38. 26 Temmuz 1872 (20 Ca. 1289)
416 BOA, HR.MKT., 761 – 97. 28 Eylül 1872 (25 B. 1289)
417 BOA, HR.TO., 248 – 33. 11 Aralık 1873 (20 L. 1290)
98
Dönem içerisinde halen bazı emlak Osmanlı tebaasından kimseler üzerine kayıtlı
bulunmaya devam etmiştir. Nitekim Jack Abboth’un tasarrufunda olan bazı emlak da
tebaadan şahıslar üzerindeydi. Abboth’un vefatından sonra hükümet bu emlaki zapt
etmek için harekete geçti ancak sefaret mahalli mahkemeden çıkacak karara değin
emlake dokunulmamasını talep etti.418
2.3.3- Emlak Sahipleri Arasında Süregiden Problemler
Osmanlı topraklarındaki ecnebi ve yerli emlak sahipleri arasında emlake dair
birçok dava ve anlaşmazlık 1867 sonrasında da meydana gelmeye devam etti. Bunlar
arasında borçlu alacaklı ilişkisinden doğan problemlerin yanı sıra irsen intikal iddiaları
ve konut dokunulmazlığının ihlali gibi durumlar da mevcuttu.
İzmir’de İngiltere tebaasından vefat etmiş bulunan Gotmas’ın eşi Marice
Osmanlı tebaasından olan Patine’ye Kasap Hızır Mahallesi’nde bir Frenkhane419 ile dört
mahzenin satışını gerçekleştirmişti. Ancak bu emlak için Hollandalı Visink isimli tacirin
eşi Franceskola bint-i Siris ise kendisine irsen intikal ettiği iddiasıyla harekete geçti.
Emlakin bulunduğu arazi ise önceden mülk bir arsaydı ve Katipzade müteveffa Hacı
Abdülhamid Efendi’ye aitti. Edward Gotmas bu arsayı ondan satın aldı ve üzerine bir
Frenkhane inşa etti. 1836 yılında bu evi büyük oğlu Edward Henry Gotmas’a devretti.
Sonrasında Henri’nin akıl sağlığını yitirmesiyle eski İngiliz konsolosu Mösyö Brant ve
ondan sonra da yine eski konsolos Mösyö Pont’un vesayeti ve Anton Valsiyo
vekaletiyle bu ev kiralanmış, geliri de Henri için harcanmak üzere konsolosluğa
verilmişti. Sonrasında Henri de vefat etti ve ev irsen Hollandalı Francekola bint-i Siris’e
intikal etti. Onun tasarrufunda olan bu ev kocası Visin tarafından kiraya verilmişti.
Marice ise Henri’nin babasıyla vefatından önce evlenmişti. Bu yüzden de
konsolosluktan evin bir odasının kendisine verilmesini istedi ve oraya yerleşti. Ardından
kendisine maaş da bağlandı. Fakat sonra evin kendi malı olduğunu iddia etmeye başladı
ve evin bir kısım menzilini Mehmed Hakkı Efendi’ye, o da Bracuni’nin eşine ve en
sonunda da Patine’ye sattı. Dolayısıyla Marice hukuki olarak haksızdı.420
418 BOA, HR.MKT., 878 – 16. 22 Mayıs 1875 (16 R. 1292)
419 Frenkhane, eskiden Avrupalılara kiralanan büyük konak veya hanlardı. Kubbealtı Lügati, “Frenkhane”,
https://www.lugatim.com/s/frenkhane, [Erişim Tarihi: 09.07.2024]
420 BOA, HR.MKT., 579 – 54. 27 Haziran 1867 (24 S. 1284)
99
Yine İzmir’de Fransa tebaalı Madam Ropoli İngiliz Cimko isimli tacirin kızları
Marya ve Cercota’dan 1867 yılında bir ev satın almıştı. Ancak bu işlemden sonra
Cimko evden çıkmadı. İncelemeler sonucunda Madam Ropoli’nin ev sahibi olduğu teyit
edildi ve sonrasında da Cimko evden çıkarıldı.421
İzmir’de farklı devletler tebaası arasında rastlanan bu tarz davaların yanı sıra
farklı yerlerde Osmanlı tebaası ile İngilizler arasında da birçok sorun mevcuttu.
Osmanlı tebaasından Hacı Arifzade Emin Hilmi Efendi İngiliz tebaalı Gilbert isimli
tacire borçlu durumdaydı. Bu borç 48.634 kuruş civarında bir meblağdı. Bu borca
karşılık Hilmi Efendi’nin kargir bir mağazası rehn edildi. Trabzon Valisi ise bu
mağazanın sattırılmasını istedi.422
Edirne’de ise İngiliz tebaalı Mösyö Malgari Gelibolu İngiliz konsolos vekili
Mösyö Arjivi’nin vekili olarak eski bir bedesteni kiralamıştı. Buraya bir fabrika
yapılmak isteniyordu. Ancak yerel hükümet bu fabrikanın yapılmasını engelledi. Bu
durumdan büyük bir zarar gören Arjivi ise gelecekte bir sıkıntı çıkması durumunda
kapatılması şartıyla kendisine bu konuda izin verilmesini istedi. 423
Yine Trakya bölgesinde Abboth kardeşlerin başrolde olduğu bir borç
meselesinde Usturumca Metropoliti Dor Vitos Efendi borçlu konumundaydı. Metropolit
bu borcun ödenmesi için piskoposluğun yıllık ödeneğinden bir miktar taahhüt etmiş
ancak bunu yerine getirmediği için bu miktara haciz konularak metropolit Selanik
Ticaret Mahkemesi’ne çağrılmıştı. Haciz burada teyit edildi ve sonra metropolitin
tekrardan Selanik’e veya İstanbul’a gelmesi istendi. Metropolit bu sefer İstanbul’a
gelerek patrikhaneye müracaat etti ve burada ödenekten bir kısmının borca tahsis
edilmesine karar verildi. Alacaklılar ise bunu kabul etmedi. Davanın ticaret
mahkemesinde görülmesini ve önceden taahhüt edilen miktar üzerindeki haczin
devamını istediler. Ancak hükümet tarafı mesele ticaretle ilgili olmadığından dolayı
bunun ticaret mahkemesinde görülmesinin gereksiz olduğunu bildirdi. Asıl çözüm
yolunun Babıali, İngiltere ve Patrikhane taraflarınca ortak bir komisyon oluşturulması
olduğu öne sürüldü. Haciz meselesi ise hiçbir zaman icra edilmediğinden devam
ettirilemeyeceği, asıl problemin ise Abboth kardeşlere verilen teminat senedinin itibarı
421 BOA, HR.MKT., 581 – 80. 16 Temmuz 1867 (14 Ra. 1284)
422 BOA, HR.MKT., 584 – 59. 14 Ağustos 1867 (13 Ra. 1284)
423 BOA, A.} MKT.MHM., 396 – 4. 10 Aralık 1867 (13 Ş. 1284)
100
konusundaki ihtilaf olduğu belirtildi. Dolayısıyla mesele son derece karmaşık bir
haldeydi ve çözümü için hayli zaman gerekmekteydi. 424
İstanbul’da ise Büyükada’da Hüdaverdioğlu Kirkor’un Çakomo Lokantası
arsasındaki hissesini keşfetmek için özel memurlar gönderilmişti. Ancak bu esnada
lokantayı rehin olarak elinde tutan İngiliz tebaalı Antonaki Nikopolo isimli tacir
Kirkor’a hakaretlerde bulundu. Kirkor ise buna karşılık özür talep etti. Bu meselenin
ardında da yine borçlu-alacaklı ilişkisinden doğan bir rehin durumunun olması yüksek
ihtimaldir.425
Manastır’daki davada da İngiltere konsolosluğu tercümanı Mişo şu an elinde
bulunan evi eski mutasarrıfı ve bölgenin ileri gelenlerinden Nazif Bey ve kardeşi henüz
hayattayken zapt ettiği iddiasıyla dava edildi. Ancak Mişo bu haneyi on yedi yıl önce
belde hakiminin huzurunda iki adet hüccet ile satın almıştı.426
Antep’te ise İngiliz tacir Laskaridis’in vekili Parvigidi orada beş bahçe ve iki
değirmeni Abdülkadir Efendi’den kiralamış ve bir senelik kirasını da peşin vermişti.
Parvigidi kontratın onaylı suretlerinin teatisi için Antep Evkaf Müdürlüğü’ne müracaat
etti ancak bu emlakten bir şekilde faydalanan evkaf müdürü ve kayınpederi işlemleri
yerine getirmedi. Her ne kadar kiralama hakkının varlığı doğrulansa da bu sefer onaylı
kontratın tasdik edilmemiş olmasından dolayı vekil haksız bulundu. Bunun üzerine
İngiltere sefareti de devreye girerek dava İstanbul’a taşınmak istendi ancak mesele öte
tarafın davanın yerinde görülmesi konusunda diretmesi nedeniyle tam bir sürüncemede
kaldı. 427
İzmir’de de bu arada sorunlar devam etmekteydi. Buradaki ecnebi tebaasının
vergi vermekten kaçındığı tekrardan dile getirilmişti. Bunu önlemek için önerilen
çözümlerden birisi de vergi vermeyenlere baskı kurulması oldu. Fakat bu önerinin riskli
olduğu fark edildi, çünkü bu kişiler arkalarına konsolosluklarını alıp şikâyet edebilirdi.
Mesele ise bu arada resmen bir ikilemde kaldı: bir yandan emlak vergisinin ödenmesi
için konsolosluklardan yardım alınamazken diğer yandan da bu kişiler istemeyle
borçlarını hiçbir şekilde ödemeyecekti.428
424 BOA, HR.TO., 504 – 73. 1 Ağustos 1868 (11 R. 1285)
425 BOA, HR.MKT., 627 – 12. 30 Ağustos 1868 (11 Ca. 1285)
426 BOA, HR.MKT., 630 – 52. 30 Eylül 1868 (12 C. 1285)
427 BOA, HR.MKT., 630 – 77. 1 Ekim 1868 (13 C. 1285)
428 BOA, HR.MKT., 649 – 17. 22 Mart 1869 (8 Z. 1285)
101
Köstence’de ise İngiliz tebaalı İyonidis’in mağazası yerel memurlar tarafından
müdahaleye uğramıştı. Buraya zorla girilerek bu kişinin yüklü miktarda zahiresinin gasp
edildiğine dair bir şikâyette bulunuldu. Sefaret bu konunun üzerine gitmekte idiyse de
konu hakkında bir gelişme yaşanmadı ve mesele yine sürüncemede kaldı.429
Bir kiralama davasının meydana geldiği Mudanya’da buranın sakinlerinden
Nikola elindeki bağı hayattayken üç sene süreyle İngiltere tebaası ve Bursa
sakinlerinden olan Andonaki’ye kiralamıştı. Ardından Nikola ve Andonaki peş peşe
vefat edince Andonaki’nin varisleri bağa müdahale etmeye başladı. Nikola’nın oğlu
Yorgi ve kızı Sofice ise buna karşı çıktı ve bağın kendilerine teslimini istedi. 430
Yine İzmir’de bu sefer İngiltere tebaasından Şarlaki Vitil bir emlak davasına
karışmıştı. Vitil ile Osmanlı tebaasından Haralambo’nun eşi Meliçe isimli kadın
arasında bir ev davası çıkmıştı. İngiliz konsolosluğu Vitil’i mahkemeye tercümansız
göndermeyeceğini bildirdi, ancak hükümet tarafından bu davanın emlakle ilgili
olmasından dolayı tercümana gerek olmayacağı cevabı verildi. Bu tarz emlak ile ilgili
davaların kançılarya tarafından herhangi bir müdahale olmadan görülmesi de aslında
ecnebilerin emlak edinmesi konusunda Osmanlı Devleti ve yabancı devletler arasındaki
anlaşmanın bir gereğiydi. Osmanlı Devleti de bu tarz olası aykırı bir duruma karşı
kendince önlem alıyordu. 431
Mudanya’da ortaya çıkan durum ise Kopa isimli İngiliz tacire Edremit’te inşa
etmek istediği zeytin sıkımı fabrikası için izin verilmemiş olmasıydı. Bu tarz üretim
tesislerine zaman zaman memleketin ihtiyaçlarına göre olumlu cevap
verilebilmekteyken bu durumda izin çıkmamıştı.432
İstanbul’da İngiliz tebaalı Hebot’un içinde bulunduğu dava ise fazlasıyla
karışıktı. Öncelikle Hebot, Osmanlı tebaasından ekmekçi Hristodoro’nun alacaklısı
konumundaydı. Hristodoro’nun borcu 40 küsur bin kuruş civarındaydı. Bu borcun
karşılığında bir ev rehin edilmiş durumdaydı. Hanenin üçte bir hissesi ise
Hristodoro’nun adamı Mıgırdiç’e bırakıldı. Fakat bu noktada bir başka dava daha ortaya
çıktı, çünkü birtakım hileli yollarla bu hissenin hala satılmamış olduğu fark edildi.
Yapılan incelemeler sonucunda evin Elhac Ahmed Ağa vakfından Galata’da Sandıkçılar
429 BOA, HR.MKT., 665 – 44. 11 Ekim 1869 (5 B. 1286)
430 BOA, HR.MKT., 692 – 5. 27 Temmuz 1870 (27 R. 1287)
431 BOA, HR.MKT., 710 – 1. 23 Nisan 1871 (2 S. 1288)
432 BOA, HR.MKT., 721 – 10. 2 Kasım 1871 (18 Ş. 1288)
102
caddesi civarında Bilici sokağındaki yirmi üç ve yirmi beş numaralar olduğu belirlendi.
Evin üçte bir hissesi Mıgirdiç üzerine kayıtlı olduğu halde yukarıda bahsedilen borç
kayıtlara geçince hisse Hristodoro’ya geçti ve ondan da Hacı Hasan Efendi satın aldı.
Fakat hisse Hristodoro üzerindeyken eski senedat odası katiplerinden olup sonrasında
işten atılan Cemal Efendi bu hisseyi Mıgırdiç uhdesine geçirip temessük senedini
mühürledi, ancak vakıf ve zabıt defterlerine kayıt düşürmedi ve memurların da bu işten
haberi olmadı. Mıgırdiç de elindeki senet ile hisseyi Unkapanı tüccarından Hroszade
Hasan Efendi’ye 43.000 kuruş karşılığında sattı. 433
İngiltere tebaasından olan Esperaki Baltacı varisleri ise Mehmet Ali Paşa
varislerinden iki yüz bin kuruş alacaklı konumdaydı. Bu konu sefaretin de dahil olduğu
bir davaya dönüştü ve hatta gerekirse varislere intikal eden emlakin satılarak borcun
ödenmesi talep edildi. Fakat bu borç bir ticaret ilamına bağlı olduğu için ilam
hükmünün uygulanması üzerinde duruldu. 434
Jack Abboth’un başrolde olduğu bir diğer borç davası ise eski Zahire Gümrüğü
mültezimi Ahmed Reşid Efendi’nin Abboth’a 1273 (1856-1857) senesi Selanik sancağı
gümrükleri ile öşür gelirlerini ve Tırhala sancağı aşarını iltizam edip iki yük küsur
kuruşunu parça parça ödeyip kalan yaklaşık yedi yük elli beş bin yüz elli dokuz
kuruşunu ödeyemeden vefat edişinden kaynaklandı. Ancak Reşid Efendi’nin aynı
zamanda hazineye de borcu bulunmaktaydı ve bu borçtan dolayı bazı emlakine haciz
konmuştu. Bu nedenle de Abboth’a olan borcu ödenememişti. Hazineye olan borç
dokuz yük küsur kuruş civarındaydı ve haczedilen emlak da bunun birkaç misliydi.
Sefaret de kalan kısımdan borcun ödenmesini talep etmişse de Abboth’un elinde borca
dair herhangi bir ilam bulunmadığından bu talep geri çevrildi. Fakat bu durum
karşısında Abboth’un şikayetleri arttı. Buna karşın hazine için emlak satışı yapıldıktan
sonra kalan emlakin de bu borç için satılabileceği fikrinin uygun olabileceği
düşünüldü.435
433 BOA, HR.MKT., 790 – 42. 21 Nisan 1872 (12 S. 1289); BOA, HR.MKT., 780 – 62; BOA, HR.MKT., 824 – 59. Bu
meseleden daha önce Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis’in 7 Safer 1284 (10 Haziran 1867) tarihli 670 numaralı sayfasının
ilanlar kısmında da bahsedilmişti: “Galata’da Sandıkçılar Caddesi’nde 17 numero ile murakkam itmekçi esnafından
Hristodoro’nun mutasarrıf olduğu bir bab hanenin sülüs hissesi hükümet tarafından mezada çıkarılarak on üç bin beş
yüz guruşda takarrur iylediği münadisi Süleyman Ağa tarafından ifade olunmuş olmağla ziyadeye talib olanlar
bugünden itibaren on bir gün içinde yine Galata’da Sandıkçılar’da mukim münadi-i mumaileyhe müracaat
iylemeleri.”
434 BOA, HR.MKT., 772 – 26. 11 Ocak 1873 (12 Za. 1289)
435 BOA, HR.MKT., 816 – 22. 8 Ocak 1874 (19 Za. 1290)
103
İzmir’deki emlak meselesi de bu arada çetrefilli bir konu olmaya devam
ediyordu. Meselenin çözümü için öncelikle ecnebilerin eşitlik isteğinden vazgeçirilip
verilecek vergi miktarı oranında aza seçilmesi ve Osmanlı tebaasından birisinin
başkanlığında bir komisyon kurulması fikri gündeme geldi. Bu komisyonun başlıca
görevi ise tüm emlakin gözden geçirilip değeri fazla veya eksik yazılanların
düzeltilmesi olacaktı. En son vergi kayıtlarına bakıldığında Osmanlı tebaasının 15.815
ve ecnebi tebaasının 8992 Osmanlı Lirası vergisi görülmüş ve aza seçiminin de bu
nispette olması istenmiştir. 436
Devletin uzak bir köşesi olan Bahreyn’de ise İngiliz konsolosu buranın ileri
gelenlerinden Mehmed bin Halife ve Mehmed bin Abdullah bin Halife’yi haksız yere
Hindistan’a sürmüş ve emlaklerini gasp etmişti. Bahreyn şeyhleri Osmanlı hükümetine
yazdıkları ortak mektupta devlete olan bağlılıklarını bildirmenin yanı sıra bir sorun
olduğu zaman bunun cezasının da ancak Osmanlı Devleti’nin verebileceğinin altını
çizdi. Fakat yabancı bir devlet olan İngiltere’nin orada görevli olan konsolosunun
yaptıkları son derece adaletsizdi.437
Selanik’te bu sefer Helson Abboth’un borçlu olduğu bir dava ortaya çıkmıştı.
Abboth’un iltizam ettiği bazı kazaların aşarından kaynaklı miri borcu dolayısıyla
rehinde olan emlakinin satışı istendi. Fakat bu borcun ödemesi bir süre geciktirildi,
bunun üzerine borcun bazı başka emlakinin satışıyla ödenmesi veya bu emlaki rehn edip
belli bir gelir elde ederek borcunu kapatması fikirleri ortaya atıldı.438
Bu sefer de Ahmed Reşid Efendi’nin Jack Abboth’a olan borcu dava konusuydu.
Bu borç için emlak sattırılmak üzereyken varisler buna engel oldu ve bu da alacaklı
tarafın şikayetine yol açtı. Daha sonra da bu emlak üzerine haciz konması istendi.
Emlak ise şöyledir: Beşiktaş’ta Serencebey yokuşunda Haremeyn-i Şerifeyn vakfından
bir konak; Şişli’de Sultan Bayezid vakfından beş kargir menzil; aynı vakıftan
Nişantaşı’nda 2400, 1930 ve 2100, Çiftecevizler’de beş dönüm, Tatavla’da 560, yine
Niştantaşı’nda 4000, 28.000, 5000 dönüm, Şişli karakolu civarında 84 ve
Küçükçiftlik’te 855 zira arsalar.
Büyükada’daki davada ise bir un değirmeni ve arsası hakkında bir ihtilaf
çıkmıştı. Değirmen İngiliz tebaalı Piçi isimli tacirin eşi Eleni bint-i Yani üzerine
436 BOA, HR.MKT., 825 – 50. 25 Mart 1874 (6 S. 1291)
437 BOA, HR.TO., 457 – 84. 13 Nisan 1874 (25 S. 1291)
438 BOA, HR.MKT., 869 – 77. 18 Mart 1875 (10 S. 1292)
104
muvazaa usulüyle kayıtlıydı ve Eleni’nin bu durumu bir Osmanlı mahkemesinde ifade
etmemesi satış işlemlerinde sorun yaratmıştı. 439
Ortaya çıkan davaların ve anlaşmazlıkların çok geniş bir konu yelpazesi
mevcuttu. Borçlu ve alacaklı ilişkisinden haciz ve emlake müdahaleye kadar birçok
sorun hem Osmanlı ve İngilizler hem de İngilizlerle zaman zaman diğer devlet
tebaasından ecnebiler arasında meydana geldi. Bunların kimi çözüme kavuşturulurken
kimi ise sürüncemede kaldı.
2.3.4- 1867 Sonrası Dönemin Özeti: Değişen Retorik ve Resmi Politika
Safer Kanunu’nun çıkmasıyla beraber ecnebilerin Osmanlı topraklarında mülk
edinmesi resmi olarak mümkün oldu ve bu, belgelerin diline de yansımıştı. Artık
ecnebilerin Osmanlı topraklarında mülk edinmesinin usule aykırı olduğunu belirten
ifadeler yerine onların tasarruf haklarının korunması, işlerinin kolaylaştırılması ve
herhangi bir müdahalede bulunulmaması gibi ifadeler kullanılmaya başlandı.
Tabi daha önce de belirtildiği üzere bu konuda vergi vermek gibi şartlar da
aranmıştı. Dolayısıyla Adalar’da yaşayan bazı kimselerin vergiden muaf oldukları
iddiası da reddedildi. Emlak tasarruf eden herkesin Osmanlı tebaası gibi davranması ve
herkes hakkında eşit muamelede bulunulması bu dönemde esas tutuldu. Bunun
yapılabilmesi için ise ecnebi sıfatının arkasına sığınıp imtiyaz talebinde bulunmamak
birinci şarttı. 440
Konumuzun odak noktasında olan İngiliz tebaasının emlak edinme hakkı elde
ettiği tarih ise 6 Ağustos 1868 idi. İstimlak protokolü yayımlandıktan kısa bir süre sonra
İngiltere tarafından da imzalanmıştı. Bu vesileyle İngiliz tebaası Osmanlı topraklarında
yerli tebaa gibi belli başlı sorumlulukları yerine getirme şartıyla taşınmaz mülk edinme
hakkına resmen sahip oldu.441
İngiltere konsolos vekili Edward Baker ise Antakya’da halihazırda mülk
sahibiydi ve burada çeşitli emlak ve akarı mevcuttu. Baker burada bazı müdahalelerle
439 BOA, HR.UHM., 216 – 2. 6 Ağustos 1876 (15 B. 1293)
440 BOA, HR.TO., 495 – 26. 14 Ağustos 1867 (13 R. 1284)
441 BOA, HR.MKT., 624 – 2. 6 Ağustos 1868 (16 R. 1285).
105
karşılaşmıştı ve bunların engellenmesi ve tasarruf hakkının, ki bir üst paragrafta resmen
verildiği belirtilen haktır, korunmasını talep etti. 442
Zaman zaman yine İngiltere tebaasından olan kişilere zorluk çıkarıldığına dair
şikayetler geldi. Bu kişiler her ne kadar usule uygun bir şekilde evraklarını toplayıp
başvuru yapsa da bunlardan kimisi çeşitli sıkıntılarla karşılaştı. İngiliz sefaretinin de
şikayetlerine karşılık usulüne uygun bir şekilde emlak almak isteyen kişilerin işlerinin
kolaylaştırılması emredildi.443
Protokolü imzalayan devletler tebaasından olanlarının vergi yükümlülüğünü
yerine getirmesi İstanbul’da Çekmece sancağında çiftlik ve arazi gibi emlake sahip olan
ecnebiler vasıtasıyla tekrardan dile getirildi. Öte yandan bunu imzalamayan ve
kanunname ile getirilen hususları onaylamayan devletler tebaasının ise emlak tasarruf
edemeyeceğine dikkat çekildi. 444
442 BOA, HR.MKT., 638 – 11. 4 Aralık 1868 (18 Ş. 1285).
443 BOA, HR.MKT., 646 – 93. 11 Mart 1869 (27 Za. 1285)
444 BOA, HR.MKT., 657 – 11. 2 Temmuz 1869 (22 Ra. 1286)
106
SONUÇ
Klasik dönemde Osmanlı Devleti, olmasını istemediği hususları engelleyecek
güce sahipti. Dolayısıyla bu çağda topraklarında ecnebilerin mülk edinmesi gibi
istenmeyen ve hatta o dönem Avrupa’da da adet olmayan bir hususun meydana gelmesi
mümkün değildi. Zaman zaman İngiliz ve Osmanlı ilişkilerinin yeni başladığı
dönemlerde iki taraf arasında başlayan ticari ilişkiler dolayısıyla karşılıklı gelip gitmeler
ve bunun sonucu olarak da bazı faaliyetler söz konusu olmuşsa da devlet için beka
sorunu olacak bir durum meydana gelmedi. Bunun haricinde Osmanlı topraklarına
devletlerini temsil etmek için gelen elçi ve konsoloslar olmuş ve onlar da haliyle ikamet
etmek için ev almıştı. Fakat ilerleyen yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin siyasi ve askeri
anlamlardaki güç kaybı ve aynı zamanda İngiltere başta olmak üzere Avrupa
devletlerinin bu alanlardaki gelişimi farklı bir tablo ortaya çıkardı. On yedinci yüzyılın
bitiminde imzalanan Karlofça Antlaşması ile yeni bir dönem başlarken, kuzeyde gelişen
bir Rusya ve ona bağlı meydana gelenler on sekizinci yüzyıla damgasını vurdu. On
dokuzuncu yüzyılda ise yine Rusya ile ve aynı zamanda İngiltere ile gelgitli olan
ilişkiler devleti ve ekonomisini iyice sarstı. Bu konudaki en büyük darbe de 1838
yılında imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması oldu.
Baltalimanı ile İngiliz tüccarına Osmanlı topraklarında her türlü ticareti yapma
konusunda bir serbesti tanındı. Onlar da artık aynı yerli tüccar gibi imtiyazlı bir
konumda ticaret yapabilecekti. O dönemin şartlarında devletin bu antlaşmayı
reddetmesi veya kendisine daha faydalı olabilecek bir düzeltmeye tabi tutması mümkün
değildi. Her ne kadar bazı maddelere ve hususlara itiraz edilse de iki yıllık bir sürecin
ardından ortaya çıkan antlaşma olumsuz anlamda çığır açıcı bir karaktere sahipti. Bunun
en büyük yansımalarından bir tanesi de antlaşma metninin İngilizcesinde yer alan
“oradaki her türlü ticaret” maddesiyle İngilizlerin Osmanlı topraklarında esnaflık
yapmaya başlamasıydı. 1844 yılı gibi erken bir tarihte İstanbul’da kunduracı, terzi gibi
birçok meslek dalında İngiliz esnaflar vardı. Bir diğer önemli husus ise tekellerin
kaldırılması ve devletin aslında önemli bir gelirden yoksun kalmasıydı. Ancak İngilizler
tekellerin kaldırılmasını özellikle Mısır konusu açısından istiyordu. Mehmed Ali Paşa,
ordusu için tekeller yoluyla büyük bir kaynak yaratmış ve hem Osmanlı Devleti hem de
İngiltere’nin bölgedeki çıkarları için büyük bir tehdit olmuştu. Ayrıca Mehmed Ali,
Fransa’nın da desteğini alarak İngiltere’ye karşı adeta bir hamlede bulunmuştu. Hal
böyle olunca yeni tarife için yapılacak görüşmelerdeki ilk konu başlığı da bu olmuştu.
107
Fakat bu konuda dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da tekel sistemini ifade eden
yedd-i vahid usulüne dahil olmayıp da idaresi bizzat devlete ve hazineye ait olan
kalemlerdi. Bunlar tuz, şarap, enfiye, barut, saçma, kurşun ticareti ve padişah mülkü
olan göllerdeki sülük avıydı. İngilizler bu kalemlerdeki uygulamayı da tekel olarak
adlandırıp devamını kabul etmek istemedi.445 Bu arada başlık 2.2.2’de anlatılanlardan
Telemako’nun enfiye satışı konusunda engellenmesi de bu konuda ele alınan örneklerde
birisi olarak önemlidir.
Mülk edinme konusuna dönecek olursak, bu, resmi söylemde yasak olan bir
husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta bu konuda şer’i olarak da bir yasak
bulunduğu ve ecnebi bir devletin tebaasına mensup bir kişinin Osmanlı topraklarında
hiçbir şekilde mülk edinmesine izin verilmediği belgelerde de tekrarlanmaktadır. Fakat
bu noktada söylem ile pratik arasında her zaman bir fark olduğu unutulmamalıdır.
Söylem, olması isteneni öne çıkarıp görevlilere ve tebaaya bir tembih niteliğindeyken
pratikte olan ise devletin kontrolü dışında gelişen ve çoğu zaman da aslında önlem
alınamayan bir durumu ifade eder. Belirtildiği üzere Klasik Çağ’da devlet bu konuda
istediği şekilde düzenlemeler yaparken özellikle 19. yüzyıla gelindiğinde her şey daha
zor bir hale gelmişti. Bu noktada da devlet, zaman zaman da gönülsüz bir şekilde
ecnebilerin topraklarında emlak edinmesine bazı istisnalar tanımaya başlamış ve bazı
durumlara da göz yummuştu.
İzmir’deki yoğun İngiliz yerleşimi bu konuda önemli bir örnekti. İzmir
gerçekten de İngilizlerin yoğun olarak yerleştiği bir şehir olmuş ve burada aynı şekilde
yoğun bir ticari faaliyette bulunmuşlardı. Fakat burada vergi konusunda bir sıkıntı vardı.
Resmi söylemin aktardığına göre ecnebilerin önemli bir kısmı vergi vermiyor ve kanun
dışı olarak Osmanlı tebaasından olan eşleri vesaire üzerine emlak geçiriyorlardı. Ne var
ki ecnebiler ise bunun tersini iddia ederek aslında vergi verme konusunda bir sıkıntıları
olmadığını, hatta ecnebilerin vergi borcunun yerlilere göre daha az olduğunu
savunuyordu. Üstelik her fırsatta ecnebilerin resmi olarak emlak edinememesinin birçok
açıdan zararlı olduğu ve bunun sadece kendileri için değil, devlet ve yerli tebaa için de
böyle olduğunu dile getiriyorlardı. Anlaşılan o ki iki taraf arasında sürüncemede kalan
bir sürtüşme mevcuttu. Fakat kesin olan husus ise Osmanlı hazinesinin zarar ettiğiydi.
445 Kütükoğlu, a.g.e., s.197 – 198.
108
Bu konudaki başka türlü istisnalara baktığımız zaman ise 1.2.3’te bahsedilen
David Galavayn gibi toplumda iyi bilinen insanlara tolerans gösterilmesi, bu tarz
durumların başka yer ve zamanlarda da uygulandığı konusunda bir ipucu verir. Aslında
böylelikle Osmanlı Devleti’nin emlak ediniminde pratikte benimsediği ölçütler de
ortaya çıkar. Toplumda iyi bilinmenin yanında vergilerini vermek de her zaman devletin
istisna uygulaması için uygun bir neden olmuştu. Kudüs’teki Yahudilere dahi vergilerini
verdikleri sürece Osmanlı tebaasından olan eşleri veya akrabaları üzerine emlak geçirme
izni verilmişti. Aynı şekilde Avusturya sefareti de bunun zaten öteden beri uygulanan
bir husus olduğunu ve bunun engellenmesi durumunda büyük sıkıntılar çıkacağını
söylüyordu. Emlakin bu tarz Osmanlı tebaası üzerinde bulunması aslında her ne kadar
fiili tasarruf ecnebide olsa da yine hukuki tasarrufun Osmanlı tarafında olmasını
sağlıyordu ki devlet tarafından hiç değilse bu şekilde bir durumu desteklemek
mülkiyetin tamamının karşı tarafa geçmesine tercih edilmişti. Yani müstear isimle
yapılan emlak alımı her ne kadar yasadışı ilan edilse de derinlemesine incelendiği
zaman ikili bir karakter arz etmektedir.
Ecnebilerin başvurduğu bir diğer “yasadışı” yol ise kendilerini Osmanlı tebaası
olarak göstererek alım yapmalarıydı. 1869 yılına kadar bir Tabiiyet Kanunu’nun
olmaması Osmanlı topraklarında yaşayanların uyruğunun tespiti bakımından zorluk
yaratıyordu. Bazı memurların görevini layıkıyla yapmaması da buna eklenince
ecnebilerin bu yolla mülk edinmesi kolaylaşıyordu. Tabiiyet Kanunu’nun çıkarılmasının
arkasında hiç şüphesiz başka sebepler de vardı. Öncelikle bu kanun, Tanzimat
Dönemi’nin getirdiği yasa silsilesinin önemli bir parçasıydı. İkincisi de oluşturulmaya
çalışılan Osmanlılık anlayışı ancak böyle bir kanunla perçinlenebilirdi. Yani böylece
eskiden esas olan dinin kimliği belirleme anlayışı yerini Gülhane Hatt-ı Hümayununda
da belirtilen vatandaşlık anlayışına bırakıyordu. Böyle bir vatandaşlık hususunun
olmadığı yerde bazı sorunların olması da kaçınılmazdı. Örneğin bir müstemen ile
evlenen Osmanlı kadınının doğuracağı çocuğun tabiiyeti soru işaretiydi. Her ne kadar
genel olarak reaya çocuğunun reaya olduğu hususu uygulanagelse de III. Selim bu
konuda bir istisna yapmış ve kendi döneminde dostluğa bu çocukları müstemen kabul
etmişti. Bu da uygulamada bir standardın olmadığının göstergesiydi. Fakat tabiiyet
kanununun yarattığı boşluktan en çok yararlananlar belki de yabancı devlet
109
konsolosluklarındaki hizmetli kadrosuydu.446 Bu kişilerin tabiiyetindeki belirsizlik
onların yabancı devlet himayesi veya tabiiyeti iddia etmesine kadar varıyordu ki bu,
konumuz içerisindeki önemli başlıklardan birisidir.
Bir diğer dikkat çekici yöntem ise yerli ahaliyi borçlandırma yoluyla emlak
edinme çabasıydı. İngiliz ve Osmanlı tebaası arasında dikkat çekici sayıda borçlu
alacaklı davası mevcuttu ve bu davaların çoğunda borçların ödenemediği görülmektedir.
Bu durumda borçlunun bazı emlaki rehin ediliyor veya bizzat borç ödeninceye kadar
alacaklıya bırakılıyordu. Bu da aslında alacaklıya bu emlaki ele geçirmek için fırsat
tanıyordu. Kimi durumlarda da borçlu, emlaki alacaklının Osmanlı tebaasından olan
eşine satıyor ve borcunu ödemiş oluyordu. Borç veren İngilizler arasında ise Jack
Abboth ismi dikkati çekmektedir. Abboth, özellikle Selanik Vilayeti ve çevresinde
birçok kişiye borç vermiş ve bölgede hatırı sayılır miktarda da emlak edinmişti. Verdiği
borçlar Selanik Mevlevihanesi şeyhi İbrahim Efendi’nin iki yük seksen altı bin küsur
kuruşa ulaşan borcu gibi yüksek miktarlardaydı ve bunların karşılığında çiftlikler dahi
rehin ediliyordu. Abboth’un Eski Usturumca Kazası Müdürü Kazım Bey’e verdiği
borcun davası esnasında ondan talep edilen faiz üzerinden indirim ise bunun bölgedeki
diğer borçları için yaratacağı olumsuzluk gerekçesiyle ilk elden reddedildi. Bunun en
büyük önemi Abboth’un bölgede kurduğu finansal ağ konusunda bir ipucu vermesiydi.
Ecnebiler konusunda yasadışı olan bir diğer husus da ecnebi devletler tebaası
olan Müslümanların Osmanlı topraklarında mülk edinmesiydi. Her ne kadar
Osmanlıların konu Müslümanlar olunca “ümmet” anlayışıyla hareket etmesi
beklenebilirse de devlet bu konuda tabiiyete öncelik vermiş ve kendi tebaası olan
Müslümanlarda diğer devlet tebaasını ayrı yerler tutmuştu. Özellikle de İranlılara karşı
daha tedbirli bir tutum takınıldı. İran aslında yüzyıllardır Bağdat Vilayeti ve çevresinde
nüfuzunu yayma gayretindeydi. Bunun ardındaki temel neden ise Şiilerce kutsal kabul
edilen mekanların orada bulunmasıydı. Fakat Osmanlı Devleti özellikle mezhep
ayrımından dolayı İranlılara pek olumlu bakmıyordu. Ne var ki İranlılar Bağdat ve
çevresinde yasağa rağmen emlak ediniyordu. Hatta bunlardan bazısı uzun zaman elinde
mülk bulundurup bunları varislerine intikal ettiriyordu. Kimisi de Osmanlı tabiiyetine
geçiyordu ki bu kişilere bir şey denmiyor ve kabul ediliyordu. Fakat İranlıların büyük
çoğunluğu kendi kimliğini muhafaza ediyor ve İranlı olarak emlak ediniyordu. Yalnız
446 Serbestoğlu, a.g.e., s. 62 – 63.
110
bunlar arasında sadece sıradan halka mensup kişiler yoktu. İran Devleti’nin üst düzey
kimseleri olan şehzadeler ve yine devlet hizmetinde valilik gibi görevlerde bulunmuş
kişiler de emlak edinenler arasındaydı. Fakat bunların emlakine dokunmak sakıncalı
bulunuyordu. Bu yüzden de başlangıç olarak sıradan İranlılar hedef alınmıştı. Ancak bu
alanda da istenen pek elde edilemiyordu. İranlılarla ilgili bir diğer yasak da İranlı
erkeklerin Osmanlı kadınlarıyla evlenmesi yasağıydı. 1874 yılında buna dair bir
nizamname yayımlandı fakat bundan önce dahi özellikle toplumsal olarak zaten bu tarz
evliliklere karşı olumsuz bir tutum vardı. Bu arada evlilik yasağı aslında sadece
İranlılara karşı değil diğer ecnebi devletler tebaasından olanlara karşı da mevcuttu.
Selanik’teki Yahudiler zamanında bu konuda uyarılmıştı. Fakat ne olursa olsun
evlilikler devam etmiş ve bu yolla emlak edinimleri de meydana gelmişti. Müslüman
ecnebiler konusunda diğer devletler tebaasından bulunan Hint, Cavalı, Faslı, Cezayirli
gibi kimselere de farklı davranılmamıştı. Yalnızca Cezayir’in 1830 yılında Fransa
tarafından işgali sonrasında bazı Cezayirliler Osmanlı tabiiyetini seçti ve onlarda bu
yolda muamele yapıldı. Fransız tabiiyetini seçenler ise her zamanki ecnebi kategorisine
alındı.
Ecnebilere mülk edinme konusundaki ilk vaat ise 1856 yılında verildi. Islahat
Fermanı’nda geçen bu vaatte yakın zamanda ecnebilerin Osmanlı topraklarında resmen
mülk edinme hakkı elde edeceğini ilan ediyor, fakat bunun için bazı düzenlemelerin
yapılmasını öngörüyordu. Aynı zamanda yine sıkça zikredilen bir husus olarak bunun
için yerli tebaa ile eşit şartlarda hak ve sorumluluk sahibi olma konusunun da altı
çiziliyordu. Yani verilen vaat kelimenin tam anlamıyla liberal ve tamami bir serbestiye
dayanmıyor, aksine şartlı bir şema öngörüyordu. Kaldı ki Safer Kanunu tam on bir yıl
sonra ilan edilecekti. Hatta belki de şartlar müsait olsa daha da geciktirilecekti, çünkü
devlet bu konuda uluslararası alanda baskıyla karşı karşıya kaldı. Bu baskının en somut
göstergesi ise 1862 yılında Düvel-i Muazzama tarafından verilen nota oldu. Notada
Islahat Fermanı ile vaat edilen ecnebilerin resmi olarak mülk edinmesi hususunun artık
yürürlüğe konması isteniyordu. Böylece mülk edinen ecnebi tebaanın sorunlarına da bir
çözüm yolu bulunmuş olacaktı. Fakat Osmanlı tarafı ise kapitülasyonlar konusunda
endişeliydi. Çıkarılacak olan kanunun merkezinde eşitlik hususunun yer alması
ecnebilerden ziyade Osmanlılar için önemliydi, çünkü kapitülasyon rejimi yerli tebaa
aleyhine eşitsiz bir durum yaratmaktaydı. Yeni çıkarılacak olan kanunun da bu
kapsamda olması durumunda hiçbir anlamı olmayacaktı. Aslında kanunun
111
geciktirilmesindeki etmenlerden birisi de buydu. Fakat Girit sorunu gibi devleti
zorlayan meseleler ortaya çıkınca 1867 yılında Safer Kanunu ilan edildi. Bunun aynı
zamanda Avrupa kamuoyunda Osmanlı imajına olumlu bir katkı sağlayacağı da
düşünüldü. Şüphesiz bu, ecnebiler açısında olumlu bir gelişmeydi, hatta kimi
durumlarda yerelde dahi olumlu etkileri olduğu söylenebilir. Çünkü emlaki zaten fiilen
tasarruf eden ecnebiler bu sefer bu emlaki kendi adlarına kaydedebiliyordu. Böylece
emlakin müstear isimle tasarruf edildiği bir durumda ortaya çıkacak olumsuzluklar da
ortadan kalkıyordu. Yalnızca emlak ediniminin ecnebiler arasında yaygınlaşması ve
zaman zaman tasvip edilmeyen bölgelerde emlak edinim isteğinin çıkması gibi
olasılıklar ve sorunlar mevcuttu. Nitekim kanun bir çerçeve niteliğinde olup mevcut ve
olası durumlar için ayrıntılı bir şablon ortaya koymamıştı. Hicaz hariç Osmanlı
topraklarının genelinde mülk ediniminin serbest olduğu gibi genel ifadeler beş madde
halinde düzenlenmişti. Hal böyle olunca da bazen duruma göre hareket etme gerekliliği
oldu. Örneğin bir ecnebi askerî açıdan stratejik öneme sahip bir mevkide emlak
edinmek istediği zaman bu gerekçeyle engellendi. Ya da fabrika kurmak isteyen bir
ecnebi bölgenin üretim koşulları, esnafın içinde bulunduğu durum gibi kıstaslara
bakılarak reddedildi. Fakat bunlar belirtildiği üzere uygulamada çıkan sorunlara üretilen
çözümlerle sonuca bağlandı. Kanunun sunduğu çerçeveyi biraz genişleten ise istimlak
protokolü idi. Protokol, evin ya da hanenin tanımını yaparak bunun sınırlarını çizmiş ve
bu alana yapılacak olan müdahaleyi sınırlamıştı. Üstelik konsolosluğun ve yerel
otoritelerin herhangi bir müdahaledeki rolleri de belirlenmişti. Fakat protokoldeki asıl
amaç kanunun kabul edildiğini gösteren bir formalite ortaya koymaktı. Bu protokolü
imzalamayan devletler tebaası emlak edinme hakkına sahip olamıyordu. Nitekim İran
bu protokolü en geç imzalayan devletlerden birisiydi ve imzaladığı tarih olan 1883’e
kadar bu devletin tebaası emlak edinemiyordu. Belki de bu protokolün amaçlarından
birisi süreci biraz daha uzatmaktı, fakat Fransa ve İngiltere başta olmak üzere önemli
Avrupalı devletler kısa süre içerisinde bu protokolü imzaladı.
Bu noktada 1858 Arazi Kanunnamesi de tartışılan bir başka husustur. Arazi
Kanunnamesi de aynı şekilde Tabiiyet Kanunu gibi Tanzimat döneminin kanun
silsilesindeki önemli bir parçadır. Bu kanunname ile arazi hukukuna dair derli toplu bir
külliyat oluşturuldu ve görülecek olan davalar için bir kolaylık sağlandı. Fakat mülk ve
vakıf arazi bu kanunnamenin kapsamı dışındaydı. Odak noktasında ise miri arazi vardı.
Dolayısıyla mülk edinme konusu bu kanunnamenin kapsamına girmiyordu. Kaldı ki
112
kanunname veraset konusunda tabiiyet ayrılığının bir engel olduğunu öngörüyor ve
dolayısıyla farklı bir tebaadan olan evlada emlak intikal edemeyeceği hükmünü
koyuyordu.
İngilizlerin mülk edinmesi ise konumuzun odak noktası olması bakımından
büyük öneme sahipti. Diğer ecnebiler gibi İngilizler de Osmanlı topraklarında hem 1867
öncesi hem de sonrasında çeşitli mülkler edinmiştir. Fakat İngilizlerin mülk edinimi ve
aynı zamanda Osmanlı topraklarında ticaretle uğraşması daha farklı bir seyir izlemişti.
Britanya kökenli İngilizlerin yanında Osmanlı tebaasından da zaman zaman İngiliz
tabiiyetine veya himayesine geçenler oluyordu ve İngiliz pasaportu diğer devletlere
kıyasla daha çok rağbet görüyordu. Yani İngiliz kavramı da çeşitliliği ifade ediyordu,
fakat İngiliz pasaportu olan herkes İngiltere sefareti ve konsoloslukları tarafından
korunuyordu.
İngilizlerle Osmanlılar arasındaki borçlu – alacaklı ilişkisinden bahsedilmişti.
Fakat borç ilişkisinden başka iki taraf arasında yine çeşitli sorunlar meydana geliyordu.
Veraset, emlake müdahale, hırsızlık gibi durumlar zaman zaman meydana gelmekteydi.
Veraset konusunda İngiliz tebaadan olan varislere intikal hakkı tanınmadığı görülmüştü.
Midilli’de Manol Kaldi’nin emlaki varisler arasında paylaştırılırken İngiliz tebaasından
olan oğlu Nikola bu haktan faydalanamamıştı. Arazi Kanunnamesi de belirtildiği üzere
veraset konusunda tabiiyet ayrılığını benimsemişti ve bu konuda netti. Emlake
müdahale konusunda ise genelde çiftlikler müdahaleye maruz kalıyordu. Fakat bunun
haricinde şehirdeki ev, mağaza gibi yerler de aynı şekilde müdahaleye uğruyor ve bazı
durumlarda sahte kontratlarla mülkiyetleri gasp edilmeye çalışılıyordu.
İngilizler bir yandan da fabrika ve çeşitli üretim tesisleri kurmak için arazi satın
alıyordu. Yukarıda da belirtildiği gibi bu gibi tesislerin kurulmasında bölgenin durumu
göz önüne alınıyordu. Ayrıca mümkün oldukça bunların Osmanlı tebaasından talip
edene kurdurulması da esastı. Örneğin Mr. Bravis’in Tarabya ve Boğaziçi’nde bir
buharlı değirmen ve peksimet fırını kurma isteği reddedildi. Bu tarz yerler halihazırda
mevcuttu ve bir ecnebinin de bu tarz işletmeler açması fuzuli görüldü. Fakat Mr. Dis
örneği ise farklı bir durumdu. Dis, Aydın ve çevresinde satın aldığı arazilerde pamuk
fabrikaları inşa ediyordu. Kendisinin bunu yapmak için ruhsatı yoktu fakat yaptığı iş
ülkenin kalkınmasında önemli pay sahibi olan ziraat kollarındandı. Bunu göz önüne
alarak hükümet ona ruhsat verdi ve faaliyetlerinde ona destek oldu. Fakat Siroz’da
113
pamuk kozası temizlemek için iki fabrika inşa etmek isteyen Tod ise reddedildi.
Muhtemelen bu konuda bölgesel bir mahzur görüldü ya da bazı çekincelerden dolayı
izin verilmedi. Fakat yerel hükümetin bu konuda duruma göre hareket etme yetkisi
vardı ve memleketin faydasına olacak bir durumda olumlu bir tutum takınmaktan da
çekinilmedi.
İngiliz himayesinde bulunanların da hatırı sayılır bir emlaki vardı. Bu konudaki
en derli toplu bilgi ise 1845 İzmir temettuat defterinden elde edilebilmektedir. Bu kişiler
İzmir’in belli bir kısmında toplanmış ve burada hatırı sayılır bir emlak edinmiş
bulunmaktaydı. Bu konuda dikkati çeken bir diğer örnek ise çok daha eski tarihlerde
yine İngiliz himayesi sıfatıyla emlak edinenlere rastlanmasıdır. Bunlar çeşitli köy ve
kasabalara yayılmıştı ve buralarda ev, bahçe, zeytinlik gibi emlak edinmişlerdi. Üstelik
aralarında evli olanlar da mevcuttu. Ecnebi devletler himayesi arasında en çok rağbet
göreni ise İngiliz himayesiydi. Devlet bu himaye meselesinin ciddiyetinin farkındaydı.
Gayrimüslim tebaanın böyle şeylere itibar etmemesi için adil bir düzenin kurulması ve
bunun yasalarla desteklenmesi, ayrıca toplumda asayişin ve huzurun sağlanması
gerekliliği takdir ediliyordu. Fakat bilincin ve farkındalığın mevcudiyeti uygulamaya
yansıyamıyor ve bu durum bir sorun teşkil etmeye devam ediyordu.
İngilizlere yapılan arazi tahsisleri ise özellikle Kırım Savaşı’nda ölen askerlerin
defnedildiği mezarlıklar şeklinde olmaktaydı. Kırım Savaşı, Osmanlı tarihinin önemli
savaşlarından bir tanesiydi ve onunla aynı safta savaşan müttefik askerler her zaman
saygıyla yad edilmişti. Onlara gösterilen saygının bir göstergesi de bu mezarlık
tahsisleriydi. Kimi durumlarda tahsis edilecek olan mezarlığın masrafları hazine
tarafından üstleniyordu. Haydarpaşa Mezarlığı da 1855’te hükümet tarafından tahsis
edilen bu mezarlıklardan bir tanesiydi. İçinde altı bine yakın mezar vardır fakat
buradakilerin çoğu İstanbul’daki kolera salgınından ölmüştü. 1867 yılında mezarlık sivil
İngilizlere de açıldı ve sivil mezarlar için de bir bölümü vardır. Birinci Dünya Savaşı
sırasında mezarlık İngiliz savaş suçlularının gömülmesinde kullanıldı.447
İngilizlerin Osmanlı topraklarında mülk edinmesi hususunda dikkat çekici
başlıklardan bir tanesi ve belki de en ilginci Tunus’ta 1863 yılında İngiliz tebaasının
mülk edinim hakkı elde etmesidir. Tunus o dönemde Osmanlı Devleti’nin bir parçasıydı
447 Commonwealth War Graves, “Haidar Pasha Cemetery”, https://www.cwgc.org/visit-us/find-cemeteriesmemorials/
cemetery-details/49601/haidar-pasha-cemetery/, [Erişim: 13.07.2024].
114
ve 1867 yılında ilan edilen Safer Kanunu’nda önce orada farklı bir uygulama ortaya
çıkması düşündürücüdür. Aslında bu konu da yine teori ile pratik arasındaki çatışmanın
bir örneği sayılabilir. Teoride Osmanlı hükümranlığı altında olan Tunus, pratikte uzak
bir coğrafyada olmasının da katkısıyla görece bağımsız bir tutum sergileyebiliyordu.
Tunus’un ayrıca Kânûnu’d-Devle isimli bir anayasası vardı ve 1705 yılından beri
Hüseyni hanedanı yönetim erkini elinde tutuyordu. Bu da aslında Tunus’un merkezden
uzaklaşmasına katkıda bulunmuştu. İngiltere ile Tunus arasında 1863 yılında imzalanan
mukavelename bazı açılardan Safer Kanunu’na göre daha ayrıntılı bir tablo çiziyordu.
Bunlar arasındaki en önemli maddelerden birisi de kamusal amaç için istimlak edilecek
bir ecnebi mülkü için tazminat ödenmesiydi. Her ne kadar uygulamada muhtemelen göz
önüne alınacak bir husus olsa da böyle bir madde Safer Kanunu’nda bulunmuyordu.
1863 mukavelenamesinin neden bazı konularda daha ayrıntılı olduğu, ayrıca Tunus’ta
İngilizlerin nasıl mülk edindiği ve buraya ilgilerinin ne ölçüde olduğu gibi sorular ise
cevaplanmayı beklemektedir.
1867 yılında Safer Kanunu’nun ilan edilmesinden sonra da İngilizler Osmanlı
topraklarında mülk edinmeye devam etti. Bu dönemin en önemli ayırt edici özelliği de
istimlak protokolünü imzalayan her devlet tebaasının mülk edinme hakkı elde
etmesiydi. İngiltere de bu protokolü ilk imzalayan devletlerden birisi olarak tebaası
kendi üzerine olacak şekilde emlak edinebilmekteydi. Bu dönemde artık eskiden bir
başkasının adına alınan emlaki fiili olarak tasarruf eden kişinin üzerine geçirme
işlemleri de başlamıştı. Üstelik artık emlak edinme konusunda eski dönemin retoriği de
değişmiş ve eskiden kullanılan yasaklayıcı ifadeler yerine emlak edinmek isteyen
ecnebilerin işlerinin kolaylaştırılması, engellenmemesi, müdahale edilmemesi gibi
ifadeler belgelerde sıkça kullanılır olmuştu.
115
KAYNAKÇA
1- ARŞİV KAYNAKLARI
1.1.- Sadaret
BOA. A.AMD.: Sadaret / Amedi Kalemi Evrakı
BOA. A.DVN.: Sadaret / Divan Kalemi Evrakı
BOA. A.} DVN.DVE.: Bâb-ı Asafi / Düvel-i Ecnebiye Defterleri
BOA. A. {DVNSNMH.d.: Nâme-i Hümayun Defterleri
BOA. AE.SMST.III: Ali Emiri, III. Mustafa
BOA. A.} M…: Müteferrik Evrakı
BOA. A.MKT.: Sadaret Mektubi Kalemi
BOA. A.MKT.MHM.: Sadaret / Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı
BOA. A.MKT.MVL.: Sadaret / Mektubi Meclis-i Vala Evrakı
BOA. A.MKT.NZD.: Sadaret / Mektubi Nezaret ve Devair Evrakı
BOA. A.MKT.UM.: Sadaret / Mektubi Umum Vilayat Evrakı
1.2.- Cevdet
BOA. C.ADL.: Cevdet Adliye
BOA. C.DH.: Cevdet Dahiliye
BOA. C.HR.: Cevdet Hariciye
1.3.- Hatt-ı Hümayun
BOA. HAT: Hatt-ı Hümayun
1.4.- Hariciye Nezareti
BOA. HR. HMŞ.İŞO.: Hariciye Nezareti / Hukuk Müşavirliği İstişare Odası
BOA. HR. İD.: Hariciye Nezareti / İdare
BOA. HR.MKT.: Hariciye Nezareti / Mektubi Kalemi
BOA. HR.SFR.3…: Londra Sefareti
BOA. HR.SYS.: Hariciye Siyasi
116
BOA. HR.TO.: Hariciye Nezareti / Tercüme Odası
BOA. HR.UHM.: Hariciye Nezareti / Umur-ı Hukukiye-i Muhtelitti Müdüriyeti
1.5.- İrade
BOA. İ.DH.: İrade Dahiliye
BOA. İ.HR.: İrade Hariciye
BOA. İ.MMS.: İrade Meclis-i Mahsus
BOA. İ.MSM.: İrade Mesail-i Mühimme
BOA. İ. MTZ.SM.: İradeler Sisam
BOA. İ.MVL.: İrade Meclis-i Vala
1.6.- Mabeyn-i Hümayun Evrakı
BOA. MB. İ: Mabeyn-i Hümayun İradeleri
1.7.- Maliye Nezareti
BOA. ML.EEM: Maliye Nezareti Emlak-i Emiriye Müdüriyeti
BOA. ML.VRD.TMT.d.: Maliye Nezareti Varidat Muhasebesi Temettuat
Kalemi Defterleri
1.8.- Meclis-i Vala
BOA. MVL: Meclis-i Vala
1.9- Şura-yı Devlet
BOA. ŞD.: Şûra-yı Devlet
1.10- Topkapı Sarayı
BOA. TS.MA.d: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Defterleri
BOA. TS.MA.e: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrakı
1.11- Yıldız
BOA. Y.EE.: Yıldız / Esas Evrakı
BOA. Y.PRK. UM.: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilayetler Tahriratı
117
2- KİTAPLAR
- Alandağlı, Murat. Süreç ve Sonuçlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda
Yabancıların Mülk Edinmeleri (1830-1914). Helke Yayınları. Ankara 2015.
- Altuğ, Yılmaz. Yabancıların Arazi İktisabı Meselesi. İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi. İstanbul 1976.
- Arıcanlı, Tosun. 19. Yy’da Anadolu’da Mülkiyet, Toprak ve Emek, Osmanlı
Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım. ed. Çağlar Keyder, Faruk Tabak; çev. Zeynep
Altok; yay. haz. Ayşen Anadol. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. İstanbul 1998.
- Armaoğlu, Fahir. 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1789-1914. Timaş Yayınları.
İstanbul 2017.
- Aybay, Rona. Yabancılar Hukuku. Bilgi Üniversitesi. İstanbul 2005.
- Bakırcı, Fahri. John Locke’ta Mülkiyet Anlayışı. Babil Yayıncılık. Ankara
2004.
- Barkan, Ömer Lütfi. Türkiye’de Toprak Meselesi. haz. Abidin Nesimi, Mustafa
Şahin, Abdullah Özkan. Gözlem Yayınları. İstanbul 1980.
- Beydilli, Kemal. II. Mahmud Devri'nde Katolik Ermeni Cemaati ve Kilisesi’nin
Tanınması (1830). Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü. Harvard
Üniversitesi 1995.
- Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukukı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu (Cilt 3).
Bilmen Yayınevi. İstanbul 1968.
- Blackstone, Sir. Commentaries on the Laws of England in Four Books. Vol. 1-
2. J. B. Lippincott. Philadelphia 1753.
- Büyükaksoy, Ahmet. James Porter’ın İstanbul Büyükelçiliği (1747 – 1762).
Yeditepe Yayınları. İstanbul 2023.
- Cem, İsmail. Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi. Cem Yayınevi. İstanbul
1975.
- Ceylan, Ayhan. Osmanlı Coğrafyasında Anayasacılık: Tunus Tecrübesi.
Kitabevi Yayınları. İstanbul 2018.
118
- Challaye, Felicien. Mülkiyetin Tarihi. çev. Turgut Aytuğ. Remzi Kitabevi.
İstanbul 1969.
- Cin, Halil. Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması. Selçuk
Üniversitesi Basımevi. Konya 1992.
- Çavdar, Tevfik. Türkiye’de Liberalizm (1860 – 1990). İmge Kitabevi. Ankara
1992.
- Demir, Fahri. İslam Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı. İlmi
Yayınlar. Ankara 1981.
- Epstein, Mortimer. The Early History of The Levant Company. G. Routledge &
Sons, Limited. London 1908.
- Ferguson, Niall. İmparatorluk, Britanya’nın Modern Dünya’yı Biçimlendirişi.
çev. Nurettin Elhüseyni. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul 2020.
- Fraşerli, Mehdi. Osmanlı Devleti’nde Kapitülasyonların Uygulanışı (İmtiyazatı
Ecnebiyyenin Tatbikat-ı Hazırası). (haz. Fahrettin Tızlak). Fakülte Kitabevi.
Isparta 2008.
- Goffman, Daniel. Osmanlı İmparatorluğu’nda İngilizler. çev. Ayşe Başçı
Sander. Sabancı Üniversitesi. İstanbul 2001.
- Güriz, Adnan. Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu. Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi. Ankara 1969.
- Heper, Metin. Türkiye’de Devlet Geleneği. çev. Nalan Soyak; yay. haz. Zeynep
Öztürk. Doğu Batı Yayınları. Ankara 2006.
- İnalcık, Halil. Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar,
IV. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları İstanbul 2016.
- Karpat, Kemal. Osmanlı Modernleşmesi Toplum, Kuramsal Değişim ve Nüfus.
Timaş Yayınları: İstanbul, 2019.
- Kasaba, Reşat. Dünya İmparatorluk ve Toplum: Osmanlı Yazıları. çev. Banu
Büyükkal. Kitap Yayınevi. İstanbul 2005.
119
- Kazgan, Gülten. Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi: Birinci
Küreselleşmeden İkinci Küreselleşmeye. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
İstanbul 2006.
- Kocabaşoğlu, Uygur. Majestelerinin Konsolosları: İngiliz belgeleriyle Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki İngiliz Konsoloslukları 1580-1900. İletişim Yayınları.
İstanbul 2004.
- Kurmuş, Orhan. Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi. Savaş Yayınları. Ankara
1982.
- Kütükoğlu, Mübahat S. Balta Limanı’na Giden Yol, Osmanlı – İngiliz İktisadi
Münasebetleri (1580 – 1850). TTK Yayınları. Ankara 2022.
- Levi, Selim. Yabancıların Taşınmaz Mal Edinmeleri. Legal Yayınevi. İstanbul
2006.
- Meram, Ali Kemal. Belgelerle Türk İngiliz İlişkileri Tarihi. Kitaş Yayınları.
İstanbul 1969.
- Ortaylı, İlber. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. Kronik Yayınları. İstanbul
2019.
- Paşa, Ahmed Cevdet. 19. Yüzyılda Osmanlı Devlet Yönetimi, 4. (haz. Seyit
Kahraman). Yeditepe Yayınları. İstanbul 2019.
- Proudhon, Pierre-Joseph. Mülkiyet Nedir? çev. Vedat Gülşen Üretürk. Ararat
Yayınevi. İstanbul 1969.
- Serbestoğlu, İbrahim. Osmanlı Kimdir? Osmanlı Devleti’nde Tabiiyet Sorunu.
Yeditepe Yayınevi. İstanbul 2014.
- Uçarol, Rıfat. Siyasi Tarih, 1789-1914. Der Yayınları. İstanbul 2019.
- van den Boogert, Maurits H. Kapitülasyonlar ve Osmanlı Hukuk Sistemi, 18.
Yüzyılda Kadılar, Konsoloslar ve Beratlılar. Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları. İstanbul 2014.
- Quataert Donald. Workers Peasants and Economic Change in the Ottoman
Empire: 1730-1914. The Isis Press (İsis Yayıncılık). İstanbul 1993.
120
3- MAKALELER
- Arslan, Zehra. “Ağustos 1909 Tarihli Cemiyetler Kanunu Üzerinde Meclis-i
Mebusan’da Yapılan Müzakereler ve Cemiyetlerin Yapılanmasında İttihat ve
Terakki Örneği”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. III/11. (Bahar
2010). s.62.
- Aytekin, Erden Atilla. “Hukuk, Tarih ve Tarihyazımı: 1858 Osmanlı Arazi
Kanunnamesi’ne Yönelik Yaklaşımlar”. Türkiye Araştırmaları Literatür
Dergisi. III/5. (2005). s. 726.
- Buzpınar, Ş. Tufan. “Suriye’ye Yerleşen Cezayirli Muhacirlerin Tabiiyeti
Meselesi”. İslam Araştırmaları Dergisi. Sayı 1, (1997). s.97.
- Ceylan, Ayhan. “Osmanlı Coğrafyasında İktidarın Sınırlandırılması
(Anayasacılık): Tunus Tecrübesi”. Divan Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi.
XIII/24. (2008-1). s.148.
- Ceylanlı, Şahin. "Osmanlı Toprak Düzeni Üzerine Bazı Düşünceler". Istanbul
Journal of Sociological Studies. 0/23 (1991). s.149.
- Cin, Halil. “Osmanlı Toprak Hukukunda Miri Arazinin Hukuki Rejimi ve Bu
Arazinin TMK Karşısındaki Durumu”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi. XXII-XXIII / 1-4. (1965). s.749 – 751.
- Çalışkan, Abdülkerim – Eryılmaz, Ünal – Oğlakçı, Mehmet. “19. Yüzyıl
Osmanlı Ekonomisinde Galata Bankerlerinin Rolü: Baltazzi Ailesi Örneği”.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi. XI (2). (2021). s.975
- Dönmez, Ahmet. “İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nde Protestanlığı Yayma ve
Filistin’de Yahudileri İskân Projesi (1837-1857). Osmanlı Medeniyeti
Araştırmaları Dergisi. 0/20 (2024). s.202.
- Geçit, Bekir. “John Locke'da Mülkiyet Hakkının Sınırları: Doğal Hukuk
Temelinde Bir Değerlendirme”. Beytulhikme An International Journal of
Philosophy. IV/1. (2014). s.99.
- İnan, Ahmet. “Kur’an’da Mülkiyet”. İslami Araştırmalar Dergisi. XVI/4.
(2003). s.484.
121
- İpek, Nedim. “Churchill Vak'ası (1836)”. Belleten. LIX/226. (1995). s.667 –
711.
- Karaca, Taha Niyazi. “Dostluktan Çatışmaya: Osmanlı Dönemi Türk-İngiliz
İlişkileri”. Journal of Anglo-Turkish Relations. I/1. (Ocak 2020). s.15.
- Kaya, Ali. “İslam Hukukuna Göre İhkak-ı Hak”. Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi. VI/6. (1994). s.118.
- Kenanoğlu, Mustafa Macit. “1858 Arazi Kanunnamesi ve Uygulanması”. Türk
Hukuk Tarihi Araştırmaları. 0/1. (Bahar 2006). s.109.
- Özgür, M. Erdem– Gündüz, Şule. “Legitimizing Private Land Ownership in the
Ottoman Empire: State Policy vs Economic Thought”. Economic Alternatives.
0/1. (2023), s.76 – 77.
- Pamir, Aybars, “Kapitülasyon Kavramı ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri”,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. LI/2 (2002). s.89.
- Sonyel, Salahi R. “Osmanlı İmparatorluğu'nda Koruma (Protégé) Sistemi ve
Kötüye Kullanılışı”. Belleten. LV/213. (Ağustos 1991). s.359.
- Ünyılmaz, Habip. “Avrupa Uygarlık Eşiğinde Bâbıali: 1856 Paris Andlaşması
Temelinde Uluslararası Hukuk ve Osmanlı İmparatorluğu İlişkisine
Avrupalıların Gözüyle Bir Bakış”. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
X/2. (2019). s.424.
4- DERLEME KİTAP İÇİNDEN MAKALELER
- Tayfur, Fatih. “Tanzimat Modernleşmesinde İstimlak Kanununun Yeri ve
Önemi”. Türk Modernleşmesi. ed. Arif Kolay. Yeditepe Yayınevi. İstanbul 2013.
- Quataert, Donald. “1858 Arazi Kanunnamesi”. Osmanlı İmparatorluğu’nun
Ekonomik ve Sosyal Tarihi: 1600-1914. ed. Halil İnalcık, Donald Quataert;
Türkçeye çeviren Ayşe Berktay, Süphan Andıç, Serdar Alper. Eren Yayıncılık.
İstanbul 2004.
- Kurşun, Zekeriya. “Osmanlı Cezayiri'nin Son Müdâfiî Hamdan b. Osman Hoca
(1773-1842).” Tarihimizden Portreler: Osmanlı Kimliği (Prof. Dr. Cevdet
Küçük Armağanı). 2013.
122
5- TEZLER
- Ceyhan, Muhammed. Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Mülk ve Vakıf
Edinimi (18. Yüzyıl). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
(Yeniçağ Tarihi) Anabilim Dalı. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). 2016.
- Fendoğlu, Hasan Tahsin. Osmanlı Hukukunda Temel Hak ve Özgürlükler
İçinde Mülkiyet Kavram ve Olgusu. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı. İstanbul,
1992.
- Gücüm, Kuntay. Islahat Fermanı Sonrasında (1856 – 1871) Osmanlı Devlet
Yapısındaki Değişime Fransa’nın Etkisi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim
Dalı. 2008.
- Kaya, Dilek. XIX. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kerbela Sancağı.
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı. İstanbul 2004.
- Khouli, Azmi. Osmanlı Döneminde Kudüs’teki Yabancı Okullar (XIX. Yüzyıl).
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalı. İstanbul 2006.
- Kiyotaki, Keiko. Ottoman Land Policies In the Province of Baghdad: 1831-
1881. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). University of Wisconsin. Madison 1997.
- Konan, Belkıs. Osmanlı Devletinde Yabancıların Kapitülasyonlar Kapsamında
Hukuki Durumu. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Ankara, 2006.
- Raymond, Andre. British Policy Towards Tunis (1830 – 1881).
(Yayımlanmamış Doktora Tezi). St. Antony's College, University of Oxford.
Oxford 1953.
- Tellioğlu, Ömer. Filistin’e Musevi Göçü (1880 – 1914). (Yayımlanmamış
Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2014.
123
- Ülke, Cemal. Kürdistan Eyaleti’nin İdari Yapısı, (1847 – 1867).
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı. Mardin 2014.
- Yıldız, Mehmet. 1856 Islahat Fermanının Tatbiki ve Tepkiler.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı. İstanbul 2003.
- Yurt, Vedat. Osmanlı Devleti’nde 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Evliliğe Tahdit
Tedbirleri: İranlılarla Evlilik Yasağı. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ
Tarihi Bilim Dalı. İstanbul. 2019.
6- ANSİKLOPEDİ VE SÖZLÜK
- Aydın, Mehmet Akif. “Arazi Kanunnamesi”. TDV İslam Ansiklopedisi. III.
(1991). s.346-347.
- Bardakoğlu, Ali. “Ferağ”. TDV İslam Ansiklopedisi. XII. (1995), s.351-354.
- Beydilli, Kemal. “Paris Antlaşması”. TDV İslam Ansiklopedisi. XXXIV.
(2007). s.169 – 172.
- Çalış, Halit. “Rakabe”. TDV İslam Ansiklopedisi. XXXIV. (2007). s.427-428.
- Dönmez, İbrahim Kâfi. “Tasarruf”. TDV İslam Ansiklopedisi. XL. (2011).
s.118-119.
- Gülsoy, Ufuk. “Islahat Fermanı”. TDV İslam Ansiklopedisi. XIX. (1999).
s.185-190.
- Kavas, Ahmet. “Tunus (Osmanlı Dönemi)”. TDV İslam Ansiklopedisi. XLI.
(2012). s.388-393.
- Kaya, Eyyüp Said – Hacak, Hasan. “Zimmet”. TDV İslam Ansiklopedisi.
XLIV. (2013). s. 424-428.
- Kütükoğlu, Mübahat. “Baltalimanı Muahedesi”. TDV İslam Ansiklopedisi. V.
(1992). s.38-40.
124
- Özel, Ahmet. “Müste’men”. TDV İslam Ansiklopedisi. XXXII. (2006). s.140-
143.
- Sami Şemseddin. Kamus-i Türki. Yeditepe Yayınları. İstanbul 2017.
- Şafak, Ali. “Akar”. TDV İslam Ansiklopedisi. II. (1989). s.221.
- Yaman, Ahmet. “Zımmi”. TDV İslam Ansiklopedisi. XLIV. (2013). s.434-438.
7- KONGRE BİLDİRİSİ
- Tözeren- Nebahat. “Türkiye’de Ecnebilerin Mülk Edinmeleri”. IV. Türk Tarih
Kongresi 1948. s.354.
8- KANUN VE NİZAMNAMELER / KADI SİCİLLERİ
- Düstur. 1. Cilt. Matbaa-i Amire. Dersaadet 1289.
- İstanbul Kadı Sicilleri. İstanbul Mahkemesi 334. (H. 1280-1329 / M. 1863-
1911). ed. Coşkun Yılmaz, Çeviri Yazı/Mukabele Rasim Erol – Sabri Atay.
Kültür A.Ş. Yayınları. İstanbul 2019. 17-18 / 43 / 47 / 52 / 137.
9- SÜRELİ YAYINLAR
- Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis, Sayı: 670, (10 Haziran 1867/7 S. 1284); Sayı
124, (25 Nisan 1861/14 L. 1277.)
10- ELEKTRONİK KAYNAKLAR
- Britannica. “English Civil Wars”. https://www.britannica.com/event/English-
Civil-Wars. [Erişim Tarihi: 01.10.2023]
Britannica. “British Raj”. https://www.britannica.com/event/British-raj . [Erişim
Tarihi 01.10.2023]
Britannica. “Seven Years’ War”. https://www.britannica.com/event/Seven-
Years-War/The-course-of-the-Seven-Years-War. [Erişim Tarihi: 01.10.2023]
125
- Commonwealth War Graves, “Haidar Pasha Cemetery”.
https://www.cwgc.org/visit-us/find-cemeteries-memorials/cemeterydetails/
49601/haidar-pasha-cemetery/. [Erişim: 13.07.2024].
Kubbealtı Lügati. “Postulat”. http://www.lugatim.com/s/POSTULAT . [Erişim
tarihi: 04.09.2023].
- Kubbealtı Lügati. “Lokomobil”. https://www.lugatim.com/s/lokomobil [Erişim
tarihi: 09.07.2024].
- Michael Talbot. "British-Ottoman Relations, 1713-1779: Commerce,
Diplomacy, and Violence”. State Papers Online, Eighteenth Century 1714-1782.
Cengage Learning (EMEA) Ltd. 2018.
https://www.gale.com/intl/essays/michael-talbot-british-ottoman-relations-1713-
1779-commerce-diplomacy-violence [Erişim 06.07.2023]
-Cambridge Dictionary. “Sequestrare”.
https://dictionary.cambridge.org/dictionary/italian-english/sequestrare [Erişim
14.07.2023]
- 33 and 34 Vict., c. 14., ''The Naturalization Act, 1870."
http://www.nzlii.org/nz/legis/imp_act_1881/na187033a34vc14256.pdf
126
EKLER
Tablo 1: 1261 (1845) tarihli İzmir’deki İngiliz tebaasının temettuat defteri
* Emlak kıymeti ve temettuat miktarı kuruş cinsindendir.
ADI YAŞI OĞUL
SAYISI
EMLAKİ EMLAKİNİN
KIYMETİ
TEMETTUATI
MİMAROĞLU MAHALLESİ
Mösyö Perdi 45 4 - - 8000
İslambol
vapuru
nazırı Giş
İstamat
40 1 - - 3000
Frenk
derzisi
Vankist
40 - - - -
Rusya
başkatibi
Levranci
30 1 Hanesi
tahtında bir
bab koltuk
8400 5000
Frenk
derzisi
Yuvani
50 3 Hanesi
tahtında bir
bab odası
840 -
BIÇAKÇI MAHALLESİ
Kayıkçı
Nikola
32 3 Bir kıta kayık 500 800
Varilhane
ustalarından
Mihalaki
40 3 Varilhanede
dükkândan nısf
hissesi;
Fasulye’de
bir bab oda
6125 3000
127
gediği
Yemişçi
Diyo Sino
bazirgan
50 1 Yuvanoğlu
hanında
bir bab mağaza
gediği;
Halimağa
çarşusunda bir
bab mağaza
nısfı
11800 7000
DÖRTYOL AĞZINDAN TAKİL MAHALLESİNE KADAR
Minamin
Maltaş
50 4 - - -
Vapur
sefinesi
vekili Şitil
55 5 Hanesi
tahtında
kunduracı
dükkânı
5000 -
Terzi Anton 70 2 Beş bab menzil 86000 -
Meyhaneci
İstimat
40 5 Koltuk 4000 -
FASULYE MAHALLESİ
Meyhaneci
Yani
40 - Hane sathında
bir bab koltuk
dükkânı
gediği;
Bir bab
meyhane
gediği
38500 4000
Sabık
varilciyan
55 1 Varilhane’de
rub’ dükkân
2120 4300
128
ustabaşısı
Vasilaki
hissesi
GALAZİ MAHALLESİ
Sefayin
manavı
Kostandi
35 - Hanesi;
Hane-i
mezburesi
tahtında bir
bab koltuk
gediği
4987 1000
Petro Kilo 39 3 Hanesi odaları;
Dörtyol
ağzında bir bab
kunduracı
dükkânı
5660 1400
TUZLA BURNU MAHALLESİ
Balık ağcısı
Kostandi
Vasil
45 4 Toplam iki bab
koltuk gediği;
bir kıta ağreb
kayığı
11700 5000
Peremeci
Penayot
Kalavi
48 2 Bir kıta pereme 800 700
FRANSIZ İSPİTALYESİ KARŞISI MAHALLESİ
Yemişçi
Andriko
veled-i
Espero ve
Anton
bazirganın
hemşiresi
30 1 Mağaza ve
hane gediği; iki
bab kiracı
hanesi; üç bab
dükkan (fırın,
sigaracı ve
bakkal); beş
30970 3000
129
Nasraniye bab oda
Ayak
simsarı
Yakomaki
45 1 Hanesi 1000 2000
Frenk
meta’ı
mağazacısı
Yani
50 2 Bir kıta kortiya
kayığı
500 1000 (Oğlu
Yorgi’nin)
AYA KATERİNA MAHALLESİ
Katmerci
Yorgi
50 2 Bir bab kasab
dükkânı;
Bir bab attar
dükkânı;
Katmerci fırını
8500 -
Mihalaki 40 4 - - 4000
Kunduracı
Harlani
30 - Bağçesi
tarafından bir
mikdar arsa-i
haliyesi
1400 1000
FRENK MAHALLESİNDE DÖRDÜNCÜ MAHALLE
Şişeci Petro
Kaloni
45 2 Hanesi altında
iki adet kiracı
hanesi; iki bab
oduncu ve
ibrişimhane,
on iki adet oda;
börekçi fırını;
2 adet şişeci
dükkânı
41950 -
130
Corci
Yovanof
bazirgan
45 2 iki aded kiracı
dükkanlarından
bir bab mağaza
gediği
13400 -
GÜL MAHALLESİ
Kuyumcu
İstaso
bazirgan
40 - Bir bab kiracı
odası;
İki bab kiracı
hanesi gediği
53600 -
Yani 46 1 Hanesi odaları 1600 300
Simsar
Caniko
35 1 - - 500
KASAB HIZIR MAHALLESİ, PEŞTEMALCILARBAŞI
Bado 35 - İki meyhane 60000 -
Kazaz
Anaştaş
45 3 Bir bab
mağazası;
Hane arsasıyla
tahtında
tahtında
dükkânı;
Kazaz dükkânı
gediği
10400 -
HACI KARANTİ MAHALLESİ
Taşçı
Zafirobolo
50 2 Bir bab taşçı
dükkânı;
Bir bab kiracı
hanesi
7350 -
Balidor 1 - Hanesinde olan 2240
131
Kundo ziyade odaları;
Hanesi
tahtında bir
bab ufak
bakkal dükkânı
CAMİ-İ ATİK MAHALLESİ (YAHUDİ ASILLI İNGİLİZ TEBAASI)
Haim 65 - Yehud
hanesinin
kiracı odaları
mülk ve
gediğinden beş
sehim
itibarıyla üç
sehim
1795-20 -
Roye 22 1 Hanesinin
fazla kiracı
odaları mülk
ve gediğinden
beş hisse
itibarıyla bir
hisse
598 -
İNGİLİZ HİMAYELİLER
Meyhaneci
İstavri
60 2 Yedi bab
menzil; iki bab
mahzen; aşçı
dükkânı;
koltuk; bir bab
frenk kahvesi;
şişeci dükkânı
gediği
111.860 -
132
Toto
Nasraniye
- 3 İki bab kiracı
hanesi; yedi
bab dükkan;
iki bab
mahzen; iki
bab menzil; bir
bab koltuk; bir
bab
kahvehane; bir
bab oda gediği;
bir iskele; 18
hisse tarla; 6
meyve ağacı;
80 hisse bağ
106.600 -
Markar ve
karındaşları
45 1 Yedi bab
dükkân; sekiz
bab mahzen;
iki bab menzil;
iki bab
yazıhane; üç
bab kiracı
menzili; iki
Frenk kahvesi;
bir Frenk
lokantası; bir
iskele
321.300 -
Estero Miçil 30 1 Üç bab
mahzen; Üç
bab yorgancı,
manifaturacı
ve bakkal
dükkanı; kiracı
85.660
133
menzili
Carlo Vitil 52 4 Bir bab menzil;
iki bab
mahzen; bir
bab yazıhane;
bir bab terzi
dükkanı; bir
bab kiracı
menzili; bir
bab penbe ve
boya
mengenesi
164.660
Tomazo
bazirgan
60 - Üç bab menzil;
On beş bab
mahzen ve
yazıhane; bir
bab çubukçu
dükkanı
236.600 -
Vera Con,
kardeşleri
ve valideleri
53 3 Yirmi dört bab
mahzen ve
mahzen gediği;
on yedi bab
dükkan, iki bab
menzil; beş
bab kiracı
menzili; üç bab
yazıhane; bir
bab
kahvehane; iki
bab mağaza ve
ambarı; bir
dolma
1.020.340 -
134
BÜYÜK ARAB HANI’NDA KAİN İNGİLİZ TEBAASI
Kaytancı
Yorgi
Velfikayon
27 - - - -
Maltalı
Tomazo
22 - - - 800
VARİLHANE’DE KAİN İNGİLİZ TEBAASI
Anton 25 - - - 800
Çırak
Anaştaş
11 - - - -
FASULYE’DE BÜYÜKHAN’DA KAİN İNGİLİZ TEBAASI
Penayot 14 - - - 200
İstilyano 25 - - - 500
Haralanbi 30 - - - 800
Cigaracı
Esme
55 - - - 100
HANE VE DEKAKİNDE BULUNAN MÜTEEHHİL İNGİLİZ TEBAASI
Rençber
Manol
35 1 - - -
Kunduracı
kalfası İstati
40 1 - - -
Attar
İstirati
65 2
Peremeci
Mihal
35 - Bir kıta pereme 800 -
135
Ek 1: Baltacı Manolaki’nin ev yaptıracağı arsaya dair, BOA, İ. HR., 63 – 3080,
(1. Sayfa), 5 Nisan 1850 (22 Ca. 1266)
136
Ek 2: David Galevayn’ın Kandilli’deki evine dair istisnai uygulama, BOA, A.} AMD.,
32 – 90, (1. Sayfa), 25 Ekim 1851 (29 Z. 1267)
137
Ek 3: Bağdat’ta çoğu emlakin İranlıların eline geçmesi, BOA, MVL, 755 – 43, (Sayfa
1), 30 Mayıs 1860 (10 Za. 1276)
138
Ek 4: Lazaro’nun şikayetleri, BOA, HR.MKT., 356 – 17, (3. Sayfa), 17 Kasım 1860 (3
Ca. 1277)
139
Ek 5: 1862 notasına bir cevap niteliği taşıyan belge, BOA, HR.TO., 472 – 36, 3
Ekim 1862 (8 R. 1279)
140
Ek 6: Hint ve İran ahalisine Hicaz’da muafiyet verilmesi, BOA, A.} MKT.UM.,
514 – 95, (1. Sayfa), 9 Kasım 1861 (6 Ca. 1278)
141
Ek 7: İngilizler tarafından kurulacak pamuk fabrikalarına ruhsat verilmesi, BOA,
HR.MKT., 420 – 2, (Sayfa 1), 7 Aralık 1862 (14 C. 1279).
142
Ek 8: İngiliz Mr. Dis’e pamuk fabrikası ruhsatı verilmesi, BOA, HR.MKT., 420
– 61, (Sayfa 1), 14 Aralık 1862 (21 C. 1279)
143
Ek 9: 1863 Tunus – İngiltere Mukavelenamesi Kapağı, BOA, HR.SYS., 1613 – 8
(45. Sayfa), 10 Ekim 1863 (26 R. 1280)
144
Ek 10: 1863 Tunus – İngiltere Mukavelenamesi Girizgahı ve İlk Dört Maddesi,
BOA, HR.SYS., 1613 – 8 (46. Sayfa), 10 Ekim 1863 (26 R. 1280)
Britanya Vatandaşlarının Tunus'ta Taşınmaz Mülkiyet Edinimine Dair Britanya
ve Tunus Hükümetleri Arasında İmzalanan Mukavelename
10 Ekim 1863 Tarihinde Tunus'ta İngilizce ve Arapça dillerinde imzalandı.
Ekselanslarının emriyle parlamentonun iki kanadına da sunuldu, 1864.
145
(Kısaca) Britanya ve Tunus hükümetleri arasında imzalanan bu mukavelename,
Britanya tebaalarının Tunus Beyliği topraklarında taşınmaz mülkiyet edinimi
hakkındadır.
Buna göre Tunus Beyliği Teşkilat Kanunu'nun 11. maddesi ile yabancı
hükümetlerin Tunus hükümetiyle yapacağı düzenlemeler sonucunda şartların
oluşturulmasıyla bu kişilere taşınmaz mülkiyet sahibi olabilme hakkı verilebileceği;
buna göre yabancıların gelecekte bu konuda yaşayacağı anlaşmazlıkları önlemek ve
onların kendi adlarına mülk sahibi olmasını engelleyen adet ve yasaların lağvı
konusunda başvuru kaynağı olarak uygun görülen kurallar taraflarca kararlaştırılmıştır.
1. madde: Bu tarihten itibaren Britanya tebaalarının Tunus Beyliği topraklarında
taşınmaz mülk alımı ve sahipliği konusunda dini ve diğer yasal mahkemeler ve
otoriteler, alıcının başvurusu üzerine tapunun onaylanması ve ülkedeki kullanıma göre
bunun kendi adına transferi için kendisine hukuki onay verilmek üzere
yetkilendirilecektir.
2. madde: Taşınmaz mülk sahibi Britanyalılar yerli halkın ödediği mali ve beledi
vergileri aynen ödeyecek ve tıpkı yerliler gibi kanuni yükümlülükleri tamamıyla yerine
getirmekle mükellef olacaktır.
3. madde: Ev, depo veya herhangi bir bina sahibi olan herkes halihazırda geçerli
olan ve ileride konulacak olan beledi kanunlara uymakla mükelleftir.
4. madde: Britanya ve Tunus tebaaları arasındaki taşınmaz mülklere, her türlü
arazi ve hane sahipliğine dair tüm davalar İngiliz başkonsolosu veya vekili de hazır
olarak etkili mahkemelerde hükme bağlanmalıdır. Davalı taraf, başvuru yasama
meclisine (Meclisü’l – Ekber) ulaşana kadar temyiz hakkına sahip olmalıdır. Ancak
anlaşmazlık iki Britanya tebaası arasındaysa hüküm vermesi isteğe bağlı olacak olan
başkonsolos veya vekilinin kararı ülke yasalarına uygun olmalıdır.
146
Ek 11: 1863 Tunus – İngiltere Mukavelenamesi 4-17. Maddeleri, BOA,
HR.SYS., 1613 – 8 (47. Sayfa), 10 Ekim 1863 (26 R. 1280)
5. madde: Taşınmaz mülk sahibi Britanyalılar mülklerini yerlilere satmakta veya
devretmekte serbesttir. Fakat bu serbesti Tunus Beyi’nin mukavele ile vatandaşlarına
topraklarında alım-satım hakkı verdiği dost hükümetler için geçerlidir. Herhangi bir
ihtilafın önlenmesi için yabancılara taşınmaz mülk satışı veya devri için yapılacak tüm
işlemler şer’i mahkeme veya diğer yerli otoritelerin mührüyle sonuçlandırılmalıdır.
6. madde: Britanyalı bir mülk sahibi ardında varis bırakmadan veya mülkü
hakkında herhangi bir veraseti olmaksızın ölürse bu mülkün intikal işlemleri Tunus
147
makamlarının bir müdahale veya engellemesi olmaksızın taşınmaz mülk edinmesini
sağlayan aynı veraset yasasıyla icra edilmelidir.
7. madde: Başkonsolos veya yokluğunda onun vekili Tunus Hükümeti
topraklarında varis bırakmadan ölen Britanya tebaalarının mülklerine dair muameleyi
idare edecek ve bu yetki bu şekilde ölen Britanyalıların ev, arsa ve binaları için de
geçerli olacaktır. Ayrıca merhuma ait taşınmazın satıldığı veya devredildiği
majestelerinin temsilcisi ve başkonsolos veya onun vekili tarafından yazılan ve
mühürlenen bildirgede belirtilmeli ve madde beş kapsamında mevcut mukavelede
belirtildiği şekilde yabancı veya yerli olan alıcının yasal vasıtalar veya tapu ile ihtilaf,
satış, devir veya ipotek durumlarında adı geçen mülk üzerindeki hakkını tasdik etmek
için satış işlemi iki noter ifadesiyle ve yasal mevzuata uygun olarak yapılmalıdır.
8. madde: Önceki maddede belirtilen hükümler ve haklar başkonsolos veya onun
yokluğunda vekili tarafından parasal sıkıntı yaşayan veya borç ve yükümlülüklerini
yerine getirememesinden dolayı iflas eden Britanya tebaalarının taşınmazlarına ilişkin
meselelerde uygulanacaktır.
9. madde: Kraliçenin temsilcisi veya başkonsolosun ya da onun yokluğunda
vekilinin Britanya tebaasının mülküne dair işlemlerin tamamlandığına dair yazacağı
bildirge ile 7. ve 8. maddelerde belirtilen nedenler ve gerekçelerle bu tür malvarlığının
devrini onaylayan yasal merciler ve mahkemeler sorumluluktan ari tutulacaktır. İşlemin
uygun şekilde tamamlandığına dair mahkemeler kendi noterlerini bu tarz satış ve devir
işlemlerinde yardımcı olarak görevlendirebilecektir.
10. madde: Britanya tebaaları taşınmaz mülklere ait her türlü işlem için kanunla
belirlenen ve yerli halkın ödediği noter harcı ve diğer masrafları karşılayacaktır.
11. madde: Kamu yararının gözetildiği durumlar hariç hiçbir Britanya tebaası
taşınmaz mülkünü elinden çıkarmaya zorlanamayacaktır. Ancak istimlak işlemlerinde
Tunus Beledi Kanunu’nun 11 ve 12. maddeleri kamu yararına yapılacak zorunlu
istimlakin ve ödenecek tazminat miktarının düzenlenmesinde esas tutulacaktır.
Tazminat, istimlakin icraya konmasından önce mülk sahibini tatmin edecek şekilde
ödenecektir.
12. madde: Kamusal bir mülkün istimlakini gerekli kılan hüküm mülk sahibinin
korunması bakımından Tunus Beyi tarafından çıkarılacaktır. Başkonsolos veya
yokluğunda vekili istimlakin şimdiye kadar kabul edilen ve tazminat miktarının
148
belirlenmesi meselesine atıfla üzerinde mutabık kalınan Beledi Kanunun 11. Maddesi
hükümlerinin uygulanmasını takip etme konusunda yetki sahibi olmak için gerekli
bilgiyi edinecektir.
13. madde: İstimlakin icrası hususunda meydana gelebilecek şikâyet, suiistimal
veya yanlış anlaşılmaları önlemek niyetiyle istimlak edilecek mülkün özel olarak
belirtilmesi gereken Bey’in hükmü mülk sahibinin tazminat miktarını telafi ederek
mülkünü geri alma hakkına sahip olması için çıkarıldığı tarihten bir yıl sonraya kadar
yürürlüğe konmayacaktır.
14. madde: Bir Britanya tebaası ne zaman Tunus topraklarında bir fabrika
kurmak veya makine tesis etmek isterse bunun için imtiyaz başvurusu ve izin alınması
için Bey’in müsaadesine tabi olacaktır. Bu müsaadeye dair ekselanslarının emri, bir
dava veya ihlal vukuunda bir hükme varılabilmesi için meseledeki bazı noktaların adil
bir şekilde düzenlenebilmesi babında bir kural ve rehber olarak üzerinde anlaşılacak
şartları ayrıntıları ile belirtecektir.
15. madde: Fabrikaların taşınmaz mülk addedilen binaları ve müştemilatları bu
tarz mülkler için geçerli olan genel kural ve koşullara tabidir. Ancak yerel hükümet ve
kamusal çıkarlar için daha güvenilir olmak üzere Dışişleri Bakanı ya da Belediye
Meclisi Başkanı’nın Başkonsolosa veya onun vekiline yazacağı talep ile mali
memurların fabrikanın izin verilen asıl amacından saptırılmadığını ve üretimden önce
veya sonra hammadde üzerine konan dahili vergi ve yükümlülüklerin gerektiği gibi
ödenmesini denetleme hakkına sahip olacağı kararlaştırılmıştır.
16. madde: Elinde “Anzal” denen kiralık mülk bulunduran veya bundan sonra
bulunduracak olan Britanya tebaası bu mülk tanımını teşkil eden ve ona bağlı olan
koşullardan ve bu vesile ile belirlenen ve onaylanan şartlardan faydalanacaktır.
17. madde: Tunus’ta taşınmaz mülk sahibi Britanya tebaaları yerel yasa ve
düzenlemelere uyarak Tunuslu mülk sahiplerine verilen hak ve imtiyazlardan
faydalanacaktır. Bunun için Britanya tebaalarının (Ahdü’l- Emân) adlı teşkilat
kanunundan elde edilen yasalara dayanılarak verilen taşınmaz mülk bulundurma hakkı
teyit edilmiştir. Britanyalılar en çok müsaadeye mazhar milletin tebaaları veya
vatandaşları olarak verilen veya verilecek olan tüm bağışıklık, imtiyaz ve
muafiyetlerden faydalanacaktır.
149
Ek 12: 1863 Tunus – İngiltere Mukavelenamesi Sonsözü ve İmzalar, BOA,
HR.SYS., 1613 – 8 (48. Sayfa), 10 Ekim 1863 (26 R. 1280)
Birçok hükmünde açıkça ortaya konduğu şekliyle aralarındaki dostluğun
süresine, teyidine ve sürdürülmesine atıfla iki tarafça imzalanmak ve yürürlüğe konmak
için hazırlanan bu mukavelename önceki on dokuz sayfada zikrolunan on yedi
maddeden mürekkep olup giriş hariç üç bölümdür.
26 Rebiyülahir 1280 Hicri ve 10 Ekim 1863 tarihinde Goletta Sarayı’nda
imzalandı.
150
Richard Wood ve Muhammed Essadık (Mehmed Sadık) Bey (Arapça) tarafından
imzalandı.
Bey’in baş veziri tarafından ikinci defa imzalandı.
151
Ek 13: 1863 Tunus – İngiltere Mukavelenamesi Arka Kapağı, BOA, HR.SYS.,
1613 – 8 (49. Sayfa), 10 Ekim 1863 (26 R. 1280)
152
Ek 14: Yassıada’da İngiliz elçisinin emlak edinmesi ve adaya artık adeta “İngiliz
Adası” denmesi, BOA, HR.MKT., 523 – 9, (Sayfa 1), 30 Haziran 1865 (5 S. 1282)
153
Ek 15: Yabancıların emlak sahibi olmaları ve müstagallat-ı vakfiyenin tevsi-i
intikaline dair yeni kanun. (İ..MMS. / 34 – 1417)
“Ma’lum-ı ali buyurulduğu vechle yetmiş iki tarihinde ısdar olunan ferman-ı
alide ittihazına karar virilmiş olan mevadd-ı ıslahiye sırasında memalik-i mahrusa-i
şahanede tebaa-i ecnebiyenin dahi emlaka mutasarrıf olmalarına esasen müsaade
kılındığı beyan ve fakat bu hükmün cereyanı ecanibin emlak hakkında kavanin-i devlete
ve umur-ı zabıtaya ittiba’ iylemelerine ta'lik ile bunun içün saltanat-ı seniyye ile
devletler arasında bi’l müzakere bir karar virilmesi kaydı dahi ityan kılınmış ve bunun
icrası içün burada sefaretler tarafından birkaç def’a tebligat-ı resmiye vuku’ bulub esas
madde devletçe karargir olmuş ve saltanat-ı seniyyenin hukuk ve menafi’ne muvafık bir
suret-i tanzimiye yapıldığı halde şu va’adin incazına mani’ olacak bir şey görünmemiş
olduğundan bu babda Devlet-i Aliyye’nin aradığı şey nedir ve ne yapılmak lazım gelür
buralarının tasrih ve beyanıyla tebligat-ı vakı’aya cevablar virilmiş idi. Bu mes’ele
154
muahharen kemal-i ehemmiyet ile yine meydana çıkmış ve bir suretle tesviyesine
politikaca lüzum-ı sahih görünmüş idüğinden iş yeniden ele alınub ve çünkü evvel ve
ahir mütalaa olunduğu veçhile ecanibin emlaka mutasarrıf olmaları maddesinde
gözedecek bir muahedat-ı kadime iktizasınca bunların memalik-i mahrusa-i şahanede
bulundukları hal istisna olarak eğer sair memalikde olduğu gibi bizde dahi ecnebiler
bila-kayd kavanin-i devlete tabi’ olsalar ve memleketde bulundukça sair ahali gibi
muamele görseler burada dahi kendülerinin emlaka mutasarrıf olmalarına hiçbir şey
dinilmez ise de misaferet-i hale mahsus olması lazım gelen ve vaktiyle bir ?-i kalile içün
virilmiş olan muafiyat ve imtiyazat ile ecanibin emlaka dahi mutasarrıf olmaları ve
bununla hal-i misaferetin min cihet-i temekkün-i daimiyeye tahviliyle her tarafa
yayılmaları ihtimalinin göze alınması pek başluca düşünülecek muazzamat-ı umur-u
mülkiyeden olmasıyla burası piş-i nazar-ı dikkate konulub eğerçi bunun içün her gune
mehaziri dafi’ olmak üzre muahedat-ı kadimenin icabına virmiş olduğu hal-i istisnaya
müteallik olan ahkamının külliyen ilgasını istemek en başlu tedbir ise de ne çare ki
bizce dahi mu’terif olduğu üzre bazı ahvalimiz henüz ecanibi kamilen hükümete teslim
itdirecek derece emniyetbahş olmadığından imtiyazat-ı kadimenin kamilen ve esasen
ilgasına muvafakat olunmayacağı misillü tasarruf-u emlak hakkında vuku’ bulmuş olan
va’adin ifası ise buna ta’lik olunsa min-vech-i redd-i kat’i ma’nasına alınacağına ve şu
aralık ise Avrupa’nın efkarını kazanmağa ve hayırhah olan devletlerin bu yollarda vaki’
olan ihtaratını kabul ile anların hatırlarını mümkün mertebe ele almağa lüzum-ı sahih ve
belki ihtiyaç-ı mübrem sarih göründüğüne binaen bizce def’-i mahzur itmekle beraber
devletlerin dahi kabul idebilecekleri yolda bir şey yapılması münasib görünmekle ibtida
suret-i mahsusada cem’iyetler yapılarak icab-ı hal müzakere itdirildikde bu maddenin
iki ciheti olub birisi sırf emr-i tasarrufa aid olan mes’ele olarak bunlara esas bir mülk
her kimin uhdesinde olur ise olsun yerli ve ecnebinin bir hükm-i kanuna tabi’ olmaları
ve ifa-yı vezaifde kat’an fark olmaması kaziyyesi olduğuna ve bunu sahib-i mülk olan
saltanat-ı seniyye ta’yin idüb ecanibin ittiba’dan başka bir diyecekleri olamayacağına
binaen bunun için iktiza iden kuyudu şamil olarak bir kanunname müsveddesi yapılmış
ve diğer cihet ise yalnız emlak tasarrufuna aid olmayub umumen ecanibin zabıta ve
hususat-ı sairece ittiba’ idecekleri muamelat keyfiyeti olarak mutasarrıf oldukları
emlakin emr-i tasarrufu ve buna aid olan vezaif tamamıyla kavanin-i devlete ve usul-i
memlekete tabi’ olsa bile ecanibin zatlarına aid olan imtiyazat tamamıyla cereyan
iyledikçe bunun eseri diğer cihetde olan takayyüdatı ihlal ve emr-i idareyi duçar-ı sekte
155
ve işgal edeceği ve eğerçi şu ruhsat virildiği anda binlerce ecnebinin gelmesi ve her
tarafa gidüb mülk alması pek de umulmaz ise bu makule ahvalde her gune ihtimali
muhakkak gibi tutmak lazım geldiğinden ve şimdi ecanib mudun ve kasabatda müste’cir
suretinde ve sahra ve kura’ya dahi gidiyorlar ise de yine misafir sıfatında bulundukları
halde bu kere virilecek me’zuniyet ile emlaka mutasarrıf olub ve öteye berüye gidüb de
hal-i misaferete mahsus olmak lazım gelen imtiyazat yine tamamıyla cari olmak lazım
gelse ve mesela bir ecnebinin ikamet ideceği çiftlik dükkan ve mağaza gibi zabıta-i
memleketin haricinde bulunmak ve kura’ ve sahrada bulunacak ecanibin her da’vası
hakkında konsolos veya adamları hazır oldukları halde rü’yet olunması usulü cari olmak
farz olunsa ne hıfz-ı asayiş ve ne de icra-yı hükümet kabil olamayacağı cihetle işin asıl
şayan-ı dikkat olan yeri burası olub halbuki bu babda her ne yapılacak olsa muahedatın
esasına dokunacağından devletlerin istihsal-i muvafakatine ve bu dahi anlarla
müzakereye muhtaç olarak maslahat şöylece ortaya konulsa uzun uzadıya mübahasatı
ve umur-ı dahiliye-i Devlet-i Aliyye üzerine makalatı dai’ olacağından şübhe
olmamasıyla ve şu aralık böyle bir hale düşülmemesi pek lazım olmasıyla tasarruf-ı
emlaka dair olan kanunun neşri halinde ecanib hakkında icrası lazım gelecek muamelatı
mübeyyin bir mazbata yapılarak bunu kangı devlet kabul ve imza ider ise anın tebaasına
hükm-ü kanundan istifade müsaadesinin virilmesi muvafık-ı hal ve maslahat
görünmekle bu mazbatanın dahi bir kıt’a layihası kaleme alınmış olduğundan ve suret-i
mahsusa ve mahremanede olarak bazı sefaretlere ira’e ile efkarları daire-i matlubeye
getürildiğinden mes’ele meyane-i acizanemde dahi mevki’-i tedkike konuldukda zikr
olunan müsveddeler dahi bi’l etraf müzakere olundukda balada arz-ü beyan olunan
mütalaat ve mülahazat tamamıyla tasdik olunub şöyle ki ecanibin tasarruf-ı emlaka
me’zun olmaları uhud-ı kadimenin bunda virmiş olduğu birtakım imtiyazatın tamamıyla
ilgasına meşrut olması lazım gelür ve asıl emniyet bunda görülür ise de şimdilik
devletlerin bu dereceye getürilmesinde imkansızlık muterif ve musaddak ve bu olmaz
ise şu müsaade virilemez dinilmekde dahi madem ki esası vaktiyle kabul olunmuşdur
buna redd-i tam ma’nası virilüb bunun ise şu aralık politikaca mehazir-i ma’neviyeyi
müeddi olacağı muhakkak olduğundan işin müzakerat-ı mahsusada deveran itmiş olan
mütalaat dairesinde tesviye idilmesi tensib olunmuş ve ibtida kanun müsveddesi bend
bend nazar-ı im’andan geçirilüb hükmü ecnebilerin emlaka mutasarrıf olmaları halinde
hukuk ve vezaifde her cihetle tebaa-i saltanat-ı seniyye ile müsavi olmaları esasını ve
bunun füru’unu sarihan ve vazıhan ta’yin ile bu babda kuyud-ı lazımeyi cami’ olduğu
156
ve ale’l husus şu müsaade yalnız asıl ecnebi olanlar haklarında cari olub tebaa-i Devlet-i
Aliyye’den iken ahar devletin tabi’yetine girmiş olanların mahrum olacağına dair olan
fıkra tebdil-i ta’biyet hakkında cari olan su-i isti’malatı vaki’ olacağı cihetle sebk ve
hükmü tamamıyla tasdik olunub mazbata müsveddesi dahi görüldükde eğerçi asıl
matlab olan şey ki emlaka tasarrufa me’zun olmaları mukabilinde ecnebilerin zatlarına
aid olan hal-i istisnanın kamilen bertaraf idilmesi kaziyyesidir. Burası tamamıyla husule
gelememiş ise de anın berüsünde bir çok takayyüdat ve ahkam-ı muahedatça az çok nice
tagayyürat ve ta’dilat istihsal olunduğuna ve meclisçe bazı kuyud-ı lazıme daha ilave
kılındığına binaen şu halle bu mazbata dahi karin-i kabul olmuş olmağla zikr olunan
müsveddeler huzur-ı hakayıkmevfur-ı aliye rafi’ ve takdim kılındı her halde mükemmel
ara-yı ? bendegan olan emr-i ferman-ı hikmet beyan-ı hazret-i zıllullahileri nevechle
şerefsudur buyurulur ise isabet anda olacağı muhat-ı ilm-i alem-era-yı ali buyuruldukda
katabe-i ahvalde emr-ü ferman hazret-i men lehü’l emrindir.”
157
Ek 16: Safer Kanunu’nun mukaddimesi, birinci ve ikinci maddeleri. Düstur, 1.
Cilt
158
Ek 17: Safer Kanunu’nun diğer maddeleri. Düstur, 1. Cilt
Kanun Metni:
Memalik-i Devlet-i Aliyye’de tevsi’-i servet ve ma’muriyete medar olmak ve
tebaa-i ecnebiyenin emlake mutasarrıf olmaları maddesinden dolayı hasıl olan müşkilat
159
ve su-i isti’malat ve her türlü şübehat bertaraf olarak bu madde-i mu’tena-bahanın dahi
bir cins zabıta ve nizam altına alınmasıyla emniyet-i maliye ve mülkiye kaziyye-i
mültezimesi ikmal olunmak üzre bu defa ba-irade-i seniyye karargir olan mevadd-ı
kanuniyedir ki bervech-i ati zikr olunur
1. Madde: Düvel-i ecnebiye tebaası memalik-i şahanenin arazi-i Hicaziyyeden
maada her tarafında tebaa-i devlet-i aliyye misillü ve başka bir şart tahtında olmayarak
mevadd-ı atiyyede mezkur olduğu veçhile anların bu hususda tabi oldukları nizamat ve
vezaife ittiba kaydiyle dahil ve haric-i mudn ve kasabatda tasarruf-ı emlak hukukundan
istifade itmeğe kabul olunmuşlardır filasl tebaa-i hazret-i şahaneden olub da sonradan
tebdil-i tabiiyet itmiş olanlar bu kaideden müstesna olub anlar haklarında kanun-u
mahsusun ahkamı cari olacaktır.
2. Madde: Birinci madde ahkamı iktizasınca dahil ve haric-i şühurda emlaka
mutasarrıf olan ecnebiler emlaklarına aid kaffe-i hususatda tebaa-i Devlet-i Aliyye’nin
mükellef oldukları şeraiti ifaya mecbur olacaklar ve bu mecburiyetin netice-i meşruası
olmak üzre evvela emlakın tasarruf ve intikal ve ferağ ve istiğlali hakkında hala cari
olan ve istikbalen cereyan idecek olan kavanin ve nizamat-ı zabıta ve belediyeye ittiba
idecek saniyen her ne nam ve şekilde olur ise olsun dahil ve haric-i şuhurda tebaa-i
Devlet-i Aliyye’den olan ashab-ı emlakın mükellef olduğu ve bundan böyle olabileceği
kaffe-i tekalif ve rüsumatı ifa iyleyecek salisen emlaka müteallik kaffe-i hususatda ve
ana dair bir dava vukuunda gerek kendüleri müddei ve gerek müdde-i aleyh olsun ve
gerek iki taraf dahi tebaa-i ecnebiyeden bulunsun doğrudan doğruya Devlet-i Aliyye
mahkemelerine müracaat ideceklerdir ve ecanibin mutasarrıf oldukları emlaka aid olan
hususat zatlarına mahsus sıfat-ı tabiyet-i asliyelerinin müdahalesi olmaksızın ve
muahedat iktizasınca zatlarına ve emval-i menkulelerine aid olan muafiyat muhafaza
olunmak kaydıyla tebaa-i Devlet-i Aliyye’den olan ashab-ı emlakın haiz oldukları
hukuk ve mükellef oldukları şerait ve tabi oldukları usul üzre rü’yet olunacakdır.
3. Madde: Emlaka mutasarrıf bir ecnebinin iflas halinde sandıkları yani tesviye
me’murları müflisin uhde-i tasarrufunda olub mahiyeten ve nizamen mutasarrıfın
duyununa karşıluk olması mücaz olan emlakın satılması içün hükümet ve mehakim-i
resmiye-i Devlet-i Aliyye’ye müracaat idecekdir ve bir ecnebi mutasarrıf-ı emlak olan
bir ecnebi aleyhinde emlakdan maada bir maddeden dolayı davası olub da kançılaryası
hükmüyle davasını kazandığı halde dahi bu hükm mahkum ecnebinin ifa-yı deyne salih
160
olan emlakının satılmasını istilzam iyledikde kezalik hükümet ve mehakim-i Devlet-i
Aliyye’ye müracaat olunarak satılması nizamen mücaz olan sınıfdan olup olmadığı
evvel emirde mehakim ve hükümet-i Osmaniye tarafından ba’de’t tahkik icra
olunacakdır.
4. Madde: Bir ecnebi vasiyet ile intikali ve hibesi mücaz olan emlakını vasiyet
itmek salahiyetine nail olub hibe veya vasiyet olunmayan veyahud hibe ve vasiyet
salahiyetine kavanin-i Devlet-i Aliyye’nin mesağı bulunmayan emlak-ı metruke
hakkında nizamat-ı mevzua-i Devlet-i Aliyye icra olunacakdır.
5. Madde: Her bir ecnebi istimlak hakkında icrası içün taraf-ı Devlet-i
Aliyye’den teklif olunan suret-i tanzimiyeye mensub olduğu devlet tarafından
muvafakat olunduğu gibi işbu kanunname ahkamı fevaidinden istifade iyleyecekdir.
161
Ek 18: Yabancıların emlak sahibi olabilmesine dair kanun (protokol metni),
BOA, İ.MMS., 34 – 1417, (Sayfa 3), 6 Haziran 1867 (3 S. 1284)
Düvel-i mütehabbe süferasıyla imza olunacak mazbatanın suretidir
Kanunen ecnebilere tasarruf-ı emlak hakkı virilmesi emlaka mutasarrıf olacak
ecnebilerin gerek zatlarının ve gerek emval ve eşyalarının muahedat ile mer’i olub
bundan böyle dahi baki ve müstekarr olacağı derkar olan muafiyatına asla halel
virmeyeceğinden ve ecnebilerin bu vechle tasarruf-ı emlak hakkını haiz olmaları
memalik-i şahaneye daha külliyetlü gelüb temellük itmelerini müstelzim olacağından
Devlet-i Aliyye bu madde hakkında olan kanunun mevki’-i icraya vaz’ının bazı
mahallerde dai olabileceğini evvelce teferrus itdiği müşkülatı vaki’ olmak üzere savr-ı
atiyye-i tanzimiyenin ittihazını vazifesinden add iylemişdir
162
Memalik-i Devlet-i Aliyye’de mütemekkin olanların meskeni dahl-i taarruzdan
beri olub sahibinin rızası olmaksızın veyahud hükümetden sadır olmuş emr üzerine
ruhsat-ı lazımeyi haiz bir zabıta veya me’mur bulunmaksızın derununa kimse
giremeyeceği misillü tebaa-i ecnebiyenin dahi meskeni hasbü’l muahede olvechle dahl-i
taarruzdan beri olub tebaa-i ecnebiyeden olan hane sahibinin mensub olduğu konsolos
veya adamları bulunmadıkca zabıta me’murlarının derununa duhulü caiz olamayacakdır
Meskenden murad ikamet olunan hane ve müştemilatı yani matbah ve ahur ve
emsaliyle havlu ve bağçe vesair etrafı çevrilmiş ve haneye muttasıl olan mahaller olub
bunların harici meskenden ma’dud değildir
Konsolos bulunduğu mahalden dokuz saatden eksik mesafede kain mahallerde
me’murin-i zabıta bervech-i bala konsolos hazır olmadıkça bir ecnebinin hanesine duhul
idemeyecekleri gibi konsolos dahi hükümet-i mahalliyeye bila te’hir icra-yı muavenet
itmeğe mecbur olub şöyle ki kendüsine haber virildiği anda bizzat kendüsinin veyahud
vekilinin hareket ideceği ana kadar altı saatden ziyade vakt mürur itmeyecek ve elhasıl
hükümetin muamelat-ı lazımesi bir vakt yirmi dört saatden ziyade ta’til
olunamayacakdır
Konsolos ikametgahından dokuz saat veyahud dokuz saatden ziyade ba’di olan
mahallerde ihtiyac-ı mübrem halinde ve katl ve katline tasaddi ve harik ve bir meskun
hanede elde silah ile ya kapu vesair şeyi kırarak veya giceleyin sirkat ve müsellehan
isyan ve kalb meskukat i’mali cinayetinin taharri ve isbatı içün hükümet-i mahalliyenin
talebi üzerine kura ihtiyar meclislerinin üç nefer a’zasıyla beraber zabıta me’murlarının
konsolos veya adamları bulunmaksızın ecnebi hanesine girmeleri mücaz olabilecekdir
ve bu cinayet sahibi gerek ecnebi tebaasından ve gerek tebaa-i Devlet-i Aliyye’den
olsun ve ecnebi hanesinin gerek derun ve gerek haricinde vuku’ bulsun vesair her kangı
mahalde olur ise olsun me’murin-i zabıta olvechle hareket idebilecekdir
İşbu kuyud balada tarif olunduğu vechle mesken i’tibar olıunan mahallere
mahsus olub anların haricinde umur-ı zabıta bilakayd cereyan idüb fakat bir mücrim
tevkif olunduğu ve bu dahi tebaa-i ecnebiyeden bulunduğu halde zatına aid olan
imtiyazatının hükmüne ri’ayet olacakdır
Bervech-i bala ta’yin olunan halat-ı istisnaiyede icra-yı taharriyat iden me’mur
veyahud zabıta ve beraber bulunacak ihtiyar meclisi a’zaları taharriyat-ı vakıa’larının
memhur jurnalini tanzim ile derhal tabi’ oldukları hükümete takdim itmeğe mecbur
163
olacak deyü hükümet dahi mezkûr jurnali meskenine girilen ecnebinin derhal en yakın
mahallinde bulunan konsolos me’muruna irsal iyleyecekdir
Balada beyan olunan ahval vuku’unda me’murin-i zabıta tarafından ne suretle
hareket olunacağı ilerüde neşr-ü i’lan olunacak nizamname-i mahsusunda ta’yin
olunacakdır
Memalik-i şahanenin vilayet usul mehakimi cari olan kıt’alarında konsolos
ikametgahından dokuz saat ziyade mesafede bulunan mahallerde mehakim-i sulhiye
derecesinde bulunan kura ihtiyar meclisleriyle kaza deavi meclislerinde tebaa-i
ecnebiyeye müteallik olub re’sü’l mali bin kuruşdan ziyade olmayan deavinin ve beş
yüz kuruş ceza-yı nakdiden ziyade mücazatı müstelzim olmayan cunha ve kabahatin
konsolos veya adamları bulunmaksızın rü’yeti ca’iz olub şu kadar ki ecanibe aid olarak
balada ta’yin olunan derece ve suretde rü’yet olunan deavinin konsolos veya vekili
bulunan sancak deavi meclisine istinaf olunmak hakkı mukarrerdir bu suretle istinaf
olunan deavide konsolos veya adamlarının bulunması iktiza ider istinaf vuku’u evvelce
lahak olan hükmün ta’lik-i icrasını istilzam iyleyecekdir her halde konsolos veya
adamları bulunmaksızın kuyud-ı meşruha tahtında lahak olan hükümlerin icra-yı cebrisi
ca’iz olamayacakdır
Kura ihtiyar meclisleriyle kaza deavi meclisleri içün ta’yin olunan dereceden
ilerüde olmayan bir da’vanın konsolos hazır olmaksızın işbu mecalisde rü’yetine yine
istinaf hakkı baki olmak ve hin-i istinafda konsolos veya vekili bulunmak şartıyla tebaai
ecnebiyenin her kangı mahalde olur ise olsun muvafakat iylemelerine kendüleri
me’zun olacaklardır
Bir ecnebi davasının bervech-i meşruh konsolos bulunmaksızın rü’yetine
muvafakatini kabl’el murafaa tahriren beyan iylemek lazım gelecekdir kuyud-ı
mezkurenin emlak meselesine müteallik deaviye şümulü olmayub anlar emlaka mahsus
kanunun ta’yin itdiği şerait mucebince rü’yet ve muhakeme olunacakdır
Gerek tebaa-i Devlet-i Aliyye’nin ve gerek tebaa-i ecnebiyenin mehakim-i
Devlet-i Aliyye’de ne dürlü da’vaları olur ise olsun hin-i muhakemede tebriye-i zimmet
hakkına nail olacakları misillü mürafaaları dahi alenen cereyan idecekdir
Marü’z zikr suret-i tesviyenin ahkamı uhde-i kadime yeniden rü’yet olununcaya
değin meriyü’l icra kalacağından Devlet-i Aliyye ilerüde meseleyi müttefikan
164
kararlaşdırmak üzere müzakere-i maslahat itmekliğe düvel-i mütehabbeyi da’vet itmek
salahiyetini muhafaza ider.
165
Ek 19: İngiltere tebaasına resmen emlak tasarruf hakkı verilmesi, BOA,
HR.MKT., 624 – 2., (Sayfa 1), 8 Ağustos 1868 (16 R. 1285)
166
“Memalik-i mahruse-i hazret-i şahanede tebaa-i ecnebiyenin tasarruf-ı emlak
itmeleri hakkında cari olan memnu’iyetin ref’iyle emlak hakkında tebaa-i saltanat-ı
seniyyenin nail oldukları hukuka bunların ifa itdikleri vezaif ile mükellef olmak şart-ı
esasisi ve şart-ı saire ile nail olmalarına bi’l müsaade ol babda yapılmış olan
kanunname-i hümayun işbu hukuka nail oldukları halde memalik-i şahanede bulunacak
ecnebiler hakkında cereyan itmesi lazım gelen muamelatı mutazammın olub devletlerin
kabul ve imzalarına ta’liken bilimla suret-i matbu’ası mukaddemce vilayata ta’mimen
tesyir olunan tahrirat ile irsal kılınmış olan mazbata-i resmiyenin ahkam-ı mündericesini
bu def’a İngiltere devleti dahi tamamıyla kabul iderek işbu mazbatanın Nezaret-i Celilei
Hariciye ile İngiltere sefareti beyninde imza ve teati olunmağla karar-ı mezkurun
İngiltere devleti tebaası hakkında dahi mütesaviyen icra itdirilmesi lazım gelmiş
olmağın 6 Rebiyülahir 85 / 15 Haziran 84 tarihiyle muvarrahen gönderilen tahrirat-ı
senaveride bast-ü temhir kılınan vesaya vechile ifa-yı mukteza-yı hale hüsn-ü himmet
buyurmaları siyyakında şukka.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder