5 Eylül 2024 Perşembe

27


iv
v
8-10 YAġ ÇOCUĞA SAHĠP TEK ÇOCUKLU VE ÇOK ÇOCUKLU EBEVEYNLERĠN ÖZ-YETERLĠLĠK ALGISI VE ÇOCUKLARINDAKĠ AYRILMA VE GENEL KAYGI DÜZEYĠ ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN KARġILAġTIRMALI OLARAK ĠNCELENMESĠ
ÖZET
Bu çalıĢmada, tek çocuklu ve çok çocuklu ebeveynlerin öz yeterlilik algısı ve çocuklarındaki ayrılma kaygısı ve genel kaygı düzeyi karĢılaĢtırılmalı olarak incelenmesi amaçlanmıĢtır. AraĢtırma, 8-10 yaĢ çocuğa sahip ebeveynlere çevrimiçi platform aracılığı ile ulaĢtırılıp, elektronik ortamda yürütülmüĢtür. AraĢtırmaya 295 anne 107 baba olmak üzere toplam 402 ebeveyn katılım sağlamıĢtır. AraĢtırmada eriĢebilir örnekleme yöntemi kullanılmıĢtır. AraĢtırmaya katılan ebeveynlerden demografik özellikleri ile ilgili bilgi toplamak için kiĢisel bilgi formu kullanılmıĢtır. Çocuklarındaki genel kaygı ve ayrılma kaygısını ölçmek için Çocuklarda Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Ebeveyn Formu, ebeveyn öz yeterliliğini ölçmek için ise Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği kullanılmıĢtır. Elde edilen veriler ikili karĢılaĢtırma için t testi, çoklu karĢılaĢtırma için varyans analizi yöntemi ile analiz edilmiĢtir. Ayrıca değiĢkenlerin iliĢkisini belirlemek için korelasyon analizi yapılmıĢtır. AraĢtırmanın bulgularına bakıldığında çok çocuklu ebeveynlerin tek çocuklu ebeveynlere göre çocuklarında genel kaygı ve ayrılma kaygısı toplam puan ortalaması anlamlı Ģekilde yüksek olduğu gözlemlenmiĢtir. Bu bulgu literatür ile paralellik göstermektedir. Tek çocuklu ebeveyn olmak ile çok çocuklu ebeveyn olmak karĢılaĢtırıldığında Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutu incelendiğinde anlamlı bir fark bulunmamıĢtır. Fakat çocuk sayısı kendi arasında teker teker incelendiğinde Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin alt boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuĢtur. Yeterlilik ve rol dengeleme alt boyutu toplam puan ortalaması göre iki çocuklu ebeveynlerin bir, üç, dört çocuklu ebeveynlere göre daha yüksektir. Rol doyumu alt boyutu toplam puan ortalaması incelendiğinde bir çocuklu ebeveynlerin iki, üç ve dört çocuklu ebeveynlere göre anlamlı Ģekilde daha yüksek
vi
bulunmuĢtur. Ölçeğin yatırım alt boyutu toplam puan ortalamasına bakıldığında dört çocuklu ebeveynlerin aldığı toplam puan ortalaması anlamlı bir Ģekilde bir, iki, üç çocuğu olan ebeveynlerden daha yüksek bulunmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Ayrılma Kaygısı, Ebeveyn Öz Yeterliliği, Çocuklarda Genel kaygı
vii
A RECĠPROCAL INVESTĠGATĠON OF THE RELATĠONSHĠP BETWEEN SELF-EFFĠCACY PERCEPTĠONS AND SEPARATĠON / GENERAL ANXĠETY OF PARENTS WĠTH 8-10 YEARS-OLD ONE-CHĠLD AND
ABSTRACT
In this study, it is aimed to compare the self-efficacy perception of only a child and multi-child parents and the level of separation anxiety and general anxiety in their children. The research was conducted electronically through online platform to parents with 8-10 year old children. A total of 402 parents, including 295 mothers and 107 fathers, participated in the study. The accessible sampling method was used in the research. A personal information form was used to collect information about the demographic characteristics of the parents participating in the study. Parental Form of the Anxiety and Depression Scale was used in Children in order to measure the general anxiety and separation anxiety in their children, and Self-Perception Scale Related to the Parental Role was used to measure parental self-efficacy. The data obtained were analyzed by T-test for binary comparison, and variance analysis method were used for multiple comparison. In addition, correlation analysis was performed to determine the relationship between the variables. The result of study observed that multi-child parents had a significantly higher average total score of General Anxiety and Separation Anxiety in their children while the rate of score compared to single-child parents. This finding is directly proportionate to the literature. Compared to being a parent with one child and being a parent with many children,the result of examination of the Competence, Role Satisfaction, Role Balancing, and Investment sub-dimensions of the Self-Perception Scale Related to the Parenting Role, there was not determined significant difference. However, when the number of children was examined one by one, there was a significant difference in the sub-dimensions of the Self Dec Perception Scale related to the Role of Parenting. The Qualification and Role Balancing sub-dimension is higher for parents with 2 children than for parents with 1,3,4 children according to the total score average. When the total score average of the role satisfaction sub-dimension was
viii
examined, it was found that the parents with 1 child were significantly higher than the parents with 2, 3 and 4 children. When the total score average of the Investment sub-dimension of the scale was examined, the total score average of the parents with 4 children was significantly higher than that of the parents with 1, 2, 3 children.
Keywords: Separation Anxiety Disorder, Parental Self-Efficacy, General Anxiety in Children.
ix
ĠÇĠNDEKĠLER
ONUR SÖZÜ ............................................................................................................... i
ÖNSÖZ ....................................................................................................................... iii
ÖZET ........................................................................................................................... v
ABSTRACT .............................................................................................................. vii
ĠÇĠNDEKĠLER ......................................................................................................... ix
ÇĠZELGELER LĠSTESĠ ......................................................................................... xv
I. GĠRĠġ ................................................................................................................... 1
AraĢtırmanın Amacı ve Hipotezleri .................................................................... 5
A.
AraĢtırma Problemi ............................................................................................. 6
B.
Varsayımlar......................................................................................................... 6 C.
Sınırlılıklar .......................................................................................................... 6 D.
Tanımlar .............................................................................................................. 6 E.
1. Ebeveyn Öz yeterliliği ................................................................................... 6
2. Çocuklarda Ayrılma Kaygısı ......................................................................... 7
3. Genel Kaygı ................................................................................................... 7
II. ARAġTIRMANIN KURAMSAL TEMELĠ ..................................................... 9
Öz Yeterlilik ....................................................................................................... 9 A.
1. Algılanan Ebeveyn Öz Yeterliliği ................................................................ 10
Ebeveynlikte Diğer Kendilik Algıları ............................................................... 12 B.
1. Ebeveynlik Doyumu .................................................................................... 12
a. Süreç modeline göre ebeveynlik doyumu ................................................. 13
2. Ebeveyn Rol Dengelemesi ........................................................................... 14
a. Sınır Teorisi‘ne göre ebeveyn rol dengelemesi ......................................... 14
x
3. Ebeveyn Yatırımı ......................................................................................... 15
a. Ebeveynlerin yatırım kaynaklarına iliĢkin modeller .................................. 16
KardeĢ Sayısı ve Doğum Sırasının KiĢilik GeliĢimi ile ĠliĢkisi ........................ 16
C.
1. Doğum Sırasının Ailede Yansımaları .......................................................... 17
2. KardeĢi Olan ve Olmayan Çocukların KiĢilik GeliĢimi ............................... 18
Kaygı ................................................................................................................. 21 D.
1. Psikoloji Kuramlarına Göre Kaygı .............................................................. 23
a. Psikodinamik Kurama Göre Kaygı ............................................................ 23
b. BiliĢsel Kurama Göre Kaygı ...................................................................... 24
c. Kaygıda Biyolojik Model .......................................................................... 25
2. Çocuk ve Ergenlerde Kaygı ......................................................................... 27
a. Çocuk ve Ergenlerde Ayrılma Kaygısı ...................................................... 28
b. Çocuk ve Ergenlerde Genel Kaygı ............................................................ 30
8-10 YaĢ Çocuğunun GeliĢim Özellikleri ......................................................... 32 E.
1. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda Duygusal GeliĢim ................................ 32
2. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda BiliĢsel GeliĢim .................................... 34
3. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda Fiziksel GeliĢim ................................... 35
4. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda Sosyal GeliĢim ..................................... 35
GeliĢimsel Süreçlerin Bağlanma ile ĠliĢkisi ...................................................... 37 F.
1. Bağlanmanın KiĢilik GeliĢimi ile ĠliĢkisi ..................................................... 38
2. Bağlanma Kuramına Göre Orta Çocukluk Dönemi ..................................... 39
III. YÖNTEM ........................................................................................................... 41
AraĢtırma Modeli .............................................................................................. 41 A.
Evren ve Örneklem ........................................................................................... 41 B.
Veri Toplama Araçları ...................................................................................... 42 C.
1. Demografik Bilgi Formu .............................................................................. 42
xi
2. Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği .......................................... 42
3. Çocuklar Ġçin Anksiyete Depresyon Ölçeği Ebeveyn Formu ...................... 43
IV. BULGULAR ...................................................................................................... 45
Örnekleme Ait Sosyodemografik Bilgiler ........................................................ 45
A.
ÇalıĢmada Kullanılan Ölçeklerin Genel Toplam Puanları ve Alt Boyut B.Puanlarının Betimleyici Ġstatistik Tablosu ............................................................. 46
AraĢtırma Ölçek ve Alt Boyutları için Normallik Varsayımının Ġncelenmesi . 46 C.
Kullanılan Ölçekler Ġçin Ġç Tutarlılık Güvenilirlik Katsayıları ........................ 47 D.
Formu Dolduran KiĢinin Çocuğa Yakınlık Derecesi DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve E.Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arasındaki Farkın Ġncelenmesi ................................................................................................. 47
Çocuk Sayısına Göre Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği F.ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi .................................................................. 49
Birden Fazla Çocuğa Sahip Olma Durumu DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve Ergenler G.Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortlamaları Arası Farkın Ġncelenmesi .......... 52
Eğitim Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve H.Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi ................................. 54
ÇalıĢma Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Ġ.Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Aras Farkın Ġncelenmesi .................................. 58
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Toplam Puan J.Ortalaması ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyutlarının Toplam Puan Ortalamasının KarĢılaĢtırılması .................................. 60
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Genel Kaygı Alt K.Boyutu Ortalama Puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyutları Ortalama Puanlarının KarĢılaĢtırılması ............................................ 61
xii
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Ayrılma Kaygısı Alt L.Boyutu Ortalama Puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyutları Ortalama Puanlarının KarĢılaĢtırılması ............................................ 62
V. TARTIġMA, SONUÇ VE ÖNERĠLER .......................................................... 63
TartıĢma ............................................................................................................ 63 A.
1. Ebeveynlerin Yeterlilik, Rol Doyumu, Rol Dengeleme ve Ebeveynlik Yatırımı Düzeylerinin Değerlendirilmesi ................................................ 63
a. Ebeveynlerin anne ve baba olması ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ........ 63
b. Tek veya çok çocuğa sahip olmak ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ........ 66
c. Çocuk sayısı ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 69
d. Ebeveynlern eğitim seviyesi ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ........................... 72
e. Ebeveynlerin çalıĢma durumu ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ........................... 74
2. Çocukların Ayrılma Kaygısı ve Genel Kaygı Düzeyinin Değerlendirilmesi76
a. Tek veya çok çocuğa sahip olmak ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi .......................................................... 76
b. KardeĢ sayısı ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................................................ 78
c. Ebeveynlerin eğitim durum seviyeleri ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi .......................................................... 79
d. Ebeveynlerin çalıĢma durumu ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi ........................................................................... 81
e. Tek veya çok çocuğa sahip olmak ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi .......................................................... 82
xiii
f. Çocuk sayısı ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi ............................................................................................ 83
g. Ebeveynlerin eğitim seviyesi ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi.......................................................... 84
h. Ebeveynlerin çalıĢma durumu ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 86
Çocukların Ayrılma Kaygısı ve Genel Kaygı Düzeyi ile Ebeveynlerin B.Yeterlilik, Rol Doyumu, Rol Dengeleme, Yatırım Düzeyleri Arasındaki ĠliĢkinin Değerlendirilmesi ................................................................................................... 87
1. Arasındaki ĠliĢkinin Değerlendirilmesi ........................................................ 87
a. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin yeterlilik düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi .............................................................................. 87
b. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin rol doyumu düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 89
c. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin ebeveynlik yatırım düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 90
d. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin rol dengeleme düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 91
e. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin yeterlilik düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 92
f. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin rol doyum düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi ............................................................ 94
g. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin ebeveynlik rol dengeleme düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi .............................. 94
h. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin ebeveynlik yatırım düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi................................................. 95
Sonuç ................................................................................................................ 97 C.
Öneriler ........................................................................................................... 100 D.
VI. KAYNAKÇA ................................................................................................... 103
xiv
ÖZGEÇMĠġ ............................................................................................................ 143
xv
ÇĠZELGELER LĠSTESĠ
Sayfa
Çizelge 1. Sosyodemografik DeğiĢkenler Ġçin Sayı ve Yüzde Dağılımının Ġncelenmesi ........................................................................................... 45
Çizelge 2. ÇalıĢmada Kullanılan Ölçeklerin Genel Toplam Puanları ve Alt Boyut Puanlarının Betimleyici Ġstatistik Tablosu ............................................ 46
Çizelge 3. AraĢtırma Ölçek ve Alt Boyutları için Normallik Varsayımının Ġncelenmesi ........................................................................................... 47
Çizelge 4. Kullanılan Ölçekler Ġçin Ġç Tutarlılık Güvenilirlik Katsayıları ............ 47
Çizelge 5. Formu Dolduran KiĢinin Çocuğa Yakınlık Derecesi DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arasındaki Farkın Ġncelenmesi ........................................ 49
Çizelge 6. Çocuk Sayısına Göre Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi ................ 51
Çizelge 7. Birden Fazla Çocuğa Sahip Olma Durumu DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortlamaları Arası Farkın Ġncelenmesi ...................................................................... 54
Çizelge 8. Eğitim Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi ........................................................................................... 57
Çizelge 9. ÇalıĢma Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı
xvi
Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi ........................................................................................... 60
Çizelge 10. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Arasındaki Korelasyon Tablosu .................................................................................................. 61
Çizelge 11. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Genel Kaygı Alt Boyutu Arasındaki Korelasyon Tablosu .............................................................................. 61
Çizelge 12. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Ayrılma Kaygısı Alt Boyutu Arasındaki Korelasyon Tablosu ............................................................ 62
1
I. GĠRĠġ
Türkiye‘de aile kavramı; çocuklar, ebeveynler ve kan bağı sebebi ile bir araya gelmiĢ bireylerden oluĢan, toplumun değerli bir parçası olarak tanımlanmaktadır (Kasapoğlu vd., 2011: 51). Amerika‘da ise ailenin tanımı kan bağı olan bireylerle sınırlandırılırken, Afrika kültüründe sadece kan bağı değil, psikolojik bağı olan insanların da aile olabileceği öne sürülmüĢtür (Gladding, 2020: 3-4). Toplumdan topluma aile tanımı değiĢse de çocukların kiĢilik ve duygusal geliĢimi açısından ailenin önemi değiĢmemektedir. Çocukların büyüme aĢamasında yaĢadıkları olumlu ya da olumsuz duygusal geliĢmeler, aile dinamikleri ile iliĢkilendirilebilmektedir (EkĢi, vd., 2016: 1055; Vaillant 1971: 109). Aile dinamikleri aynı zamanda kardeĢ faktörünü de içermektedir (Tannenbaum, 2012: 58).
KardeĢler aynı ev içinde olsalar dahi aynı çevreyi paylaĢmamaktadırlar (Plomin, 2014; akt. Santrock, 2012: 73). Doğum sırası ve kardeĢ sayısı çocukların aynı çevreyi paylaĢamamasındaki baĢlıca sebepler arasında yer almaktadır (Adler, 2014: 157). KardeĢ sayısı, çocuğun duygusal ve davranıĢsal problemleriyle iliĢkilendirilebilen, aile yapısının önemli bir parçasıdır (Jia vd., 2021: 2). Çünkü çocukların kardeĢleriyle kurdukları sosyal iliĢkiler, onları hayata hazırlamaktadır (Adler, 2014: 157). Çocukların, kardeĢleri arasındaki duygusal bağın yansımaları yetiĢkinlik hayatlarında da görülebilmektedir (Brody vd., 1994: 129).
Ebeveynler, maddi ya da manevi sebeplerden ötürü tek çocuğa sahip olmayı seçebilmektedirler (Rossberg, 2008: 28). Tek çocuk olmak, beraberinde kardeĢi olan çocuklara göre farklılıkları da getirmektedir. Ev içinde kendinden büyükler dıĢında biriyle etkileĢim kurmadan büyümek bu farklardan biridir (Adler, 1931: 18). Bir diğer fark ise ebeveynin dikkatinin sadece tek bir çocukta toplanmasıdır (Polit ve Falbo, 1987: 309-311). Bu farklılık tek çocuklarda ailenin kaynaklarının bölünmemesi ile avantaja dönerken, sosyal açıdan problem yaĢayayabilmeleri ile dezavantaja dönüĢebilmektedir (Coan, Garia ve Sabuncu, 2018: 41, Thompson,
2
1974: 95). Toplum içinde bazı mitler ise tek çocuğu Ģımarık çocuk olarak tanımlamaktadır (Nyman, 1995: 55).
Çocuğun kardeĢinin olması beraberinde iki önemli fenomeni getirmektedir. Bunlardan biri doğum sırasıdır (Adler, 2014: 157). Ġlk çocuk olmanın dezavantajı, kardeĢin olmasıyla beraber alıĢılan düzenin kaybedilmesidir (Adler, 1956: 86). KardeĢi doğduktan sonra ilk çocuk en büyük çocuk konumuna geçmektedir. Ġlk çocuklar daha disiplinli, vicdanlı, idealist olabilmektedirler (Sulloway, 1996: 77-86A, Davis, 1997: 221). Ortanca çocuklar ne ailenin en büyük çocuğu ne en küçük çocuğudur. Bu durum onları sıradan bir konuma sokmaktadır (Kidwell, 1982: 226). Sıradan bir konuma sahip olmak onları dezavantajlı yapsa dahi ortanca kardeĢler arkadaĢlık kurma becerisi yüksek ve akran yönelimli olabilmektedirler (Salmon, 2003: 73). Küçük kardeĢler ise sosyal iliĢkilerinde canlı ve aile içinde kural tanımaz bir konuma geçebilmektedirler (Dixon, 2008: 125, Sulloway: 1995: 77). KardeĢ sayısının artmasında gözlemlenen bir diğer unsur ise, bu artıĢ oranıyla ailenin maddi manevi yatırımlarının bölünmesidir. KardeĢ sayısı arttıkça Ģefkat, ilgi, maddi kaynaklar çocuklar üzerinde dağılarak azalmaktadır (Downey, 2001: 497-504).
Adler (1927: 20-30), kardeĢ sayısının çocuk ile ebeveyninin iliĢkisine etki ettiğini öne sürmektedir. Bağlanma kuramına göre çocuklar, ebeveyni ile güvenli bir iliĢki kurmazlarsa duygu durum problemleri yaĢayabilmektedirler (Bowlby, 1969: 16-20, Bowlby, 1977: 203). Bağlanma figürü ile güvenli bağ kuramayan çocuklar daha fazla kaygılanma ve ebeveynine yapıĢma eğilimi göstermektedirler (Bowlby, 1969: 255). KardeĢ sayısı, bağlanma üzerinden dolaylı olarak çocuğun duygularıyla iliĢkilendirilebildiği gibi doğrudan da iliĢkilendirilmektedir. KardeĢler arası sağlıklı iletiĢim duygu ve davranıĢ sistemini etkilemektedir (Dunn, 1988: 120, Saroglou ve Fiasse, 2003: 25-26). Literatüre bakıldığında kardeĢ sayısı ile bireyin ileriki yaĢlarda görülen kaygıları, depresif düzeyi, takıntılı zorlantılı davranıĢları ile çalıĢmalar yapıldığı gözlemlenmiĢtir (Ansari, 2008: 129; Chandola ve Tiwari, 2016: 96; Demiriz ve UlutaĢ, 2003: 3)
Mitchell‘a (1940), göre kardeĢ doğumundan sonra çocuklar ailedeki konumları dolayısıyla endiĢelenebilmektedirler (Mitchell, 1940; akt. Aras, 2001: 13). Bu endiĢe kimi zaman ebeveyne yapıĢma haliyle kendini gösterebilmektedir (Bernstein, 1990, akt. ErermiĢ, 2009:15). Bu yapıĢma hali çocuklarda en sık
3
görülen kaygı olan ayrılma kaygısını oluĢturmaktadır (Costello vd., 2003: 840-842). Ayrılma kaygısı, 2 yaĢa kadar normal kabul edilmektedir (Manassis, 2004: 380). 8-10 yaĢ grubu çocuklarda ayrılma kaygısı okul reddi, okula gitmek istememe ile kendini gösterebilmektedir (Öztürk ve UluĢahin, 2018: 607). Çocukların endiĢeleri sadece doğum sırasıyla değil, ebeveynlerin tutumları ve bağlanmanın zayıflaması ile de iliĢkili olabilmektedir. Ebeveynler, yaptıkları davranıĢlarla istemeden çocukların kaygılarını pekiĢtirebilmektedirler (Aydın, 2013: 2, Bowlby, 1969: 255).
Çocuklukta görülen bir diğer kaygı ise genel kaygıdır (Spence, 1998: 545). Genel kaygı, bireyin hemen hemen hayatın her alanı ile endiĢelenmekten kendini alıkoyamamasıdır. Aile, gelecek, akademi, maddi konular endiĢelenilen alanlar arasında yer alabilmektedir (Dugas ve Robichaud, 2007: 8-9). Orta çocukluk döneminde olan çocuklar, en çok okul sebebiyle endiĢelenmektedirler (Kahve vd., 2020: 174). Genel kaygı düzeyi yüksek çocuklar hassas bir yapıda olup, olumsuza çabuk odaklanma eğilimi gösterebilmektedirler. Tırnak yeme, saç yolma gibi iĢlevsiz bazı davranıĢlarda bulunabilmektedirler (Yörükoğlu, 2021: 309, Puliafico ve Kendall, 2006: 175). Literatürde kardeĢ sayısının çocuklardaki kaygıyı yordadığı ile ilgili araĢtırmalar mevcuttur (Alisinanoğlu ve UlutaĢ, 2003: 67, Duman, 2008: 73, Kartöz, 2016: 26).
Aile dinamikleri, çocuklar kadar ebeveynleri de duygusal ve davranıĢsal açıdan etkilemektedir (Brody, 1998: 5). Bu dinamikler arasında, çocuk sayısı da yer almaktadır (Adler, 2014: 157). Çocuk sayısı aile içi etkileĢimde önemli bir yere sahiptir çünkü ebeveynleri duygusal ve davranıĢsal açıdan etkileyebilmektedir. Örneğin çocuk sayısı arttıkça ebeveyn kaygısı artabilmektedir (1988: 90-98). Östberg ve Hagekull‘a (2000: 622) göre çocuk sayısı, ebeveyn stresini arttıran faktörler arasındadır. Bununla beraber çok çocuklu ailelerin otoriter tutumlarında artıĢ olduğunu gösteren çalıĢmalar literatürde mevcuttur (Sak vd., 2015: 980, Özyürek ve Tezel ġahin, 2005: 29-32). White‘a (2004: 11-35) göre çocuk sayısındaki artıĢ ebeveynin çocuklara hatalı yaklaĢmasına sebep olabilmektedir. Çocuklara verilen aĢırı hoĢgörü, korumacılık, sınırsızlık, telafi hali, mükemmelliyetçilik, çocuğu olgun birey gibi görme, yüceltme bu davranıĢlar arasındadır. Ebeveynler zorlukları sadece çocuk sayısı
4
artınca yaĢamamaktadırlar. Ebeveynin dikkatini çekebilmek için kimi zaman tek çocuklar da rahatsız edici davranıĢlarda bulunmaktadırlar (Adler, 1931: 18).
Adler‘e (2014: 157) göre, kardeĢ sayısı önemlidir fakat kiĢilik geliĢimi açısından çocukların ebeveynleriyle kurdukları iliĢkiden daha sonra gelmektedir. Çocuğun duygusal geliĢiminin iliĢkilendirildiği en değerli alanlardan biri ebeveyn ile çocuk arasındaki etkileĢimdir (Coleman, vd., 2010: 125). Ebeveynin çocuklarıyla sağlıklı iliĢki kurmasını, ebeveynlik becerilerine olan inancı yordayabilmektedir (Ardelt ve Eccles, 2001: 966). Ebeveynin, ebeveynlik becerilerine olan inancı literatürde ebeveyn öz yeterliliği olarak adlandırılmaktadır. Aynı zamanda ebeveynin, çocuğunun ihtiyaçlarını karĢılayıp karĢılayamacağı ile ilgili düĢüncelerinin ve yargılarının bütünü olarak da tanımlanabilmektedir (Bandura, 1997: 37). Çocuklar için ebeveynin duygu ve düĢünce önemlidir çünkü ebeveynin verdiği tepkiler çocukların olaylara vereceği tepkileri oluĢturabilmektedir. Örneğin kaygılı bir ebeveyn, çocuğuna dünyayı kaygılı algılatabilmektedir (Aydın, 2013: 2). Annenin ebeveynlik rolüne verdiği atıf, çocuklarıyla olan iliĢkisini yordamaktadır. Bu rolde annenin yeteri kadar iyi olmadığına olan inancı, ebeveyn ve çocuk arasındaki olması gereken güvenli bağlanmaya zarar verebilmektedir (Yavuzer, 1990: 83).
8-10 yaĢ aralığı ergenlik öncesi dönem olup, orta çocukluk döneminin yaĢ aralığının içine girmektedir (Gander ve Gardiner 1972: 340). Orta çocukluk dönemi araĢtırmacılarca yeterince önem gösterilmemiĢ, üzerine diğer yaĢ dönemleriyle nispeten daha az sayıda araĢtırma yapılmıĢtır (Sümer ve ġendağ, 2009: 87). Yine de bu dönemin önemi farklı kuramcılar tarafından vurgulanmıĢtır. Freud (1905), Psikoseksüel GeliĢim Kuramı‘nda bu dönemi gizil dönem olarak adlandırmıĢtır. Bu dönemde yaĢanan takılma hali, çocuğun yetiĢkinlikte sağlıklı iliĢki kuramamasına sebep olabilmektedir (Freud, 1926b: 210). Erikson orta çocukluğu ―çalıĢkanlığa karĢı yeterlilik duygusu‖ olarak sınıflandırdığı geliĢim aĢamasına yerleĢtirmiĢtir. Bu dönemde olası baĢarsızlık hali çocuklarda yetersizlik inancı oluĢturabilmektedir (Erikson, 1950: 258-261). Bu dönemde çocukların aile içinde ve sosyal hayatlarındaki iliĢkiler bir önceki döneme göre daha karmaĢık hale gelmiĢtir (Dwyer, 2005: 155-170). Orta çocukluk döneminde, ebeveyn hala öncelikli bağlanma figürüdür ve ebeveynin yaklaĢımı çocukların duygusal geliĢimiyle iliĢkilidir (Levitt vd., 1993: 812).
5
Güvenli bağlanan çocuklar bu dönemde sosyal açıdan uyumlu çocuklar olabilmektedirler (Kerns vd., 2007: 34).
AraĢtırmanın Amacı ve Hipotezleri A.
Bu araĢtırmada; 8-10 yaĢında çocuğa sahip, tek çocuğu olan ve çok çocuğu olan ebeveynlerin öz yeterlilik algısı, çocuklarındaki genel kaygı ve ayrılma kaygısı düzeyinin karĢılaĢtırmalı olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. AraĢtırmada 8-10 yaĢ grubu çocukların ebeveynleriyle çalıĢılmasındaki amaç; ergenliğin neredeyse baĢlangıcı sayılabilecek bu dönemin ergenlik çatıĢmasının sağlıklı atlatılabilmesi için önemli bir dönem olduğu varsayımına dayanmaktadır. 8-10 yaĢ grubu çocuklarla ayrılma kaygısı ve genel kaygı düzeyleri üzerine yapılan çalıĢmaların, literatürde sınırlı olduğu görülmüĢtür. Bu sebeple araĢtırmanın literatüre katkı sağlayabileceği düĢünülmektedir.
Öz yeterliliği yüksek bir ebeveyn, çocuğuna ergenliğin baĢlangıcı olan bu süreçte iyi bir rol model olabileceği düĢünülmektedir. Çocukların duygusal ve sosyal geliĢiminde önemli bir yeri olduğu varsayımı ile ebeveyn öz yeterliliği bir diğer değiĢken olarak seçilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda elde edilecek bulguların, klinik alanda çalıĢan uzmanlara, ebeveynlerle yaptıkları danıĢmanlık sürecinde katkı sağlayacağı düĢünülmektedir.
Hipotez 1: Çok çocuklu ebeveynlerin öz yeterliliği tek çocuklu ebeveynlerin öz yeterliliğinden anlamlı düzeyde yüksektir.
Hipotez 2: Çok çocuklu ebeveynlerin çocuklarındaki ayrılma kaygısı düzeyi, tek çocuklu ebeveynlerin çocuklarındaki ayrılma kaygısı düzeyinden anlamlı düzeyde yüksektir.
Hipotez 3: Çok çocuklu ebeveynlerin çocuklarındaki genel kaygı düzeyi, tek çocuklu ebeveynlerin çocuklarınki genel kaygı düzeyinden anlamlı düzeyde yüksektir.
Hipotez 4: Ebeveynlerin öz yeterliliği ile çocuklarındaki genel kaygı düzeyi arasında anlamlı iliĢki vardır.
Hipotez 5: Ebeveyn öz yeterliliği ile çocuklarındaki ayrılma kaygısı düzeyi arasında anlamlı iliĢki vardır.
6
AraĢtırma Problemi B.
AraĢtırma problemi, ebeveynin çok ya da tek çocuğa sahip olmasının ebeveynin algılanan öz yeterlilik düzeyi, çocuklarındaki ayrılma kaygısı ve genel kaygı düzeyi arasında fark ya da benzerlik olup olmadığını karĢılaĢtırmalı olarak incelemektedir.
Varsayımlar C.
AraĢtırmada kullanılan Çocuklar Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Ebeveyn Formu‘nun çocuklarda ayrılma kaygısı ve genel kaygı düzeyini ölçtüğü varsayılmıĢtır. Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin ebeveynlerin algıladıkları ebeveyn öz yeterliliğini ölçtüğü varsayılmıĢtır. Ebeveynler doldurdukları ölçeklerin gerçeği yansıttığı, samimi yanıtladığı varsayılmıĢtır.
Sınırlılıklar D.
AraĢtırma Ġstanbul‘da yaĢayan 8-10 yaĢ grubuna sahip ebeveynlere çevrimiçi platform aracılığı ile gönderilip elektronik ortamda yürütülmüĢtür. Ebeveynlerin öz yeterlilik seviyesini ölçmek üzere ―Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‖ uygulanmıĢtır. Çocuklarındaki ayrılma kaygısı ve genel kaygıyı ölçmek üzere ―Çocuk ve Ergenlerde Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‖ ebeveyn formu uygulanmıĢtır. AraĢtırma sonucunda elde edilen veriler, belirlenen ölçüm araçlarının sonuçları ve demografik bilgi formunda ebeveynlerin girmiĢ olduğu bilgiler ile sınırlıdır.
Tanımlar E.
1. Ebeveyn Öz yeterliliği
Öz yeterlilik, bireylerin yapmıĢ olduğu eylemi gerçekleĢtireceğine olan inançları ile ilgili bir kavram olup, bireyin kiĢisel yeteneğinin eylemleri üzerine etkinliği ile de açıklanabilmektedir (Bandura, 1977: 193). Öz yeterlilik, bireyin davranıĢlarını motive ederek, kiĢinin hayatındaki engelleri kolaylıkla aĢıp aĢabileceğine olan inancını belirlemektedir (Bandura, 2002: 270-271). Bu inanç, hayatın geneli anlamına gelmeyip hayatın spesifik bazı alanlarına göre de
7
değiĢiklik gösterebilmektedir. Örneğin yaptığı iĢ konusunda öz yeterliliği yüksek olan bireyin, ebeveynlik konusunda öz yeterliliği yeterince yüksek olmayabilir (Bandura, 2006: 307).
Algılanan ebeveyn öz yeterliliği, ebeveynin çocuğunu yetiĢtirirken kendi ebeveynliğini değerlendirmesini içermektedir ve anne babanın ebeveynlik ile ilgili düĢünceleri, davranıĢları ve duyguları ile bağlantılıdır (Bandura, 2002: 271). BaĢka bir deyiĢle, ebeveynin ebeveynlik rolünü gerçekleĢtirip gerçekleĢtiremeyeceğine iliĢkin tahminlerini kapsamaktadır (Coleman vd. 2010: 126). Ebeveynlik öz yeterliliği yüksek olan bireyler, çocuklarına karĢı zorlu Ģartlarla mücadele ederken daha az zorlanmaktadırlar ve kendilerini daha güçlü hissetmektedirler (Bandura, 1989: 1177). Bunun sonucunda çocukta bir takım olumlu geliĢmeler olabilmektedir (Jones ve Prinz, 2005: 358).
2. Çocuklarda Ayrılma Kaygısı
Ayrılma kaygısı, çocuğun bağlandığı kiĢilerden ayrılmada ve tek kalmada güçlük yaĢadığı, bununla beraber bağlandığı kiĢilerin baĢına kötü bir Ģey geleceği korkusu taĢımasıyla karakterizedir (APA, 2013: 309). Ayrılma kaygısı bağlanmanın zayıflaması sonucunda çocuğun anneye bağımlı hale gelmesi ile iliĢkilendirilmektedir (Yörükoğlu, 2021: 309, Bowlby, 1969: 255). Bu bağımlılık halinde, çocuklar bakım veren yanlarından ayrıldığında sanki bir daha hiç gelmeyecekmiĢ gibi endiĢelenmektedirler (Freud: 1901: 247).
Bireylerin yetiĢkinliklerinde ortaya çıkan bazı psikolojik bozukluklar ile çocukluklarında geçirdikleri ayrılma kaygısı arasında iliĢki olduğuna dahil çalıĢmalar mevcuttur (Brückl vd., 2007: 52-55, Aschenbrand vd., 2003: 1480-1484). Ayrılma anksiyetesi en sık görülüp en erken teĢhis edilebilen anksiyete bozuklukları arasındadır. 5 ve 11 yaĢ arasındaki çocuklarda yaygınlığının %1,09 ile %4.1 olduğunu gösteren çalıĢma olmasıyla beraber aynı konuda yapılan baĢka bir çalıĢma %2 ile %13 arası olduğunu raporlamıĢtır (Costello vd., 2003: 840-842, Cartwright-Hatton vd., 839-832).
3. Genel Kaygı
DSM-5‘e göre genel kaygı; huzursuzluk, kısa sürede yorulma, odaklanmada ya da zihni boĢaltmada güçlük çekme, kolay öfkelenme, kas gerginliği, uykuda
8
bozukluklar gibi altı problemin en az üçünün bulunması ile karakterizedir (APA, 2013: 222). Rahatsızlık veren orantısız ve hayatın her alanına yayılmıĢ kaygılar, belirsizliğe tahammülsüzlük, mükemmeliyetçilik genel kaygı düzeyi yüksek bireylerde gözlemlenen özellikler arasındadır (Clark, Ball ve Pape, 1991: 253-254, Buhr & Dugas, 2002: 256-257). Mennin vd., (2005: 1304-1306), yapmıĢ oldukları çalıĢmada hayatın her alanında endileĢelenme ile duygu düzenleme beceri eksikliği arasında iliĢki olduğunu gözlemlemiĢlerdir.
Genel kaygı, bireyleri çoğunlukla sağlık, akademi, aile ve gelecek alanlarında endiĢendirerek sürekli önlem almaya itmektedir (Dugas ve Robichaud, 2007: 8-9). Belirsiz uyaranlar, tehdit unsuru olarak görülmektedir (Barrett vd., 1996: 188-189). Çocuklarda görülen genel kaygı; çocuğun günlük hayatta orantısız kaygılı olma hali, kendini sakinleĢtirememesi, çeĢitli fiziksel semptomlar, zaman zaman korkma olarak kendini gösterebilmektedir (Carthy vd., 2010: 385). Kessler vd., (1994: 17) yapmıĢ oldukları çalıĢmada genel kaygı bozukluğunun %5 gibi bir yaygınlığı olduğunu bulmuĢlardır.
9
II. ARAġTIRMANIN KURAMSAL TEMELĠ
Öz Yeterlilik A.
Öz yeterlilik sosyal öğrenme kuramının yedi temel ilkesinden biridir (Bandura & Kupers, 1964: 2). Ġngilizce‘si self-efficacy olan terim, Türkçe‘ye öz yeterlilik olarak çevrilmektedir. Burada sözü edilen self; öz, efficacy terimi ise etki olarak anlamını taĢımaktadır (Zulkosky, 2009: 94). Bazı kaynaklarda ise efficacy terimi yetkinlik olarak Türkçe‘ye çevrilmektedir (Zorbaz, 2018:145). Öz yeterlilik kavramının kullanımı, 1977 yılında Bandura ile baĢlamaktadır. Bandura‘nın sosyal biliĢsel teorisinde ilk defa kullanılmıĢtır (Bandura, 1989: 1177). Öz yeterlilik, tanım olarak kiĢinin davranıĢınlarının sonucununda baĢarı elde edeceğine olan inancını kapsamaktadır (Bandura, 1977: 193). Drosten (2019: 23) ise öz yeterliliği; bireyin kendi fikirlerine göre davranıĢlarını belirlemesi, hedeflerine ulaĢabilme yeteneği, gelecekte olası değiĢikliklerle mücadele yeteneği olarak tanımlamaktadır.
Hayatımızdaki durumlar; duygu, düĢünce, davranıĢ etkileĢimi boyutunda incelenebilir. Bireyin kendini algılayıĢ biçimi davranıĢlarını yordamaktadır (Miele, 2009: 34). Öz yeterlilik, biliĢsel bir durum olup baĢarı beklentilerimiz ve deneyimlerimiz tarafından Ģekillendirilmektedir (Adler, 1927: 100). DüĢük öz yeterliliğe sahip bireylerin gelecek hakkında karamsar düĢünceleri, onları kaygılı olmaya sürüklemektedir. Bununla beraber yüksek öz yeterliliğe sahip bireyin, zorluklara karĢı kendine olan inancı vardır (Bandura, 1989: 1177). Örneğin, ebeveynliğinden Ģüphesi olan anne çocuğunu nasıl teskin edeceğini bilemeyebilir (Drosten, 2019: 23). Bir baĢka deyiĢle insanlar davranıĢlarının sonucunda bir Ģey değiĢmeyeceğine inanırlarsa, sonucu gerçekleĢtirmek için çalıĢmayacaklardır. Çünkü bireyin davranıĢlarına olan inancı, amacı üzerindeki motivasyonu arttıracaktır (Bandura, 1994: 72).
Öz yeterliliğin birçok iĢlevi vardır. Öz yeterliliğe sahip olan birey davranıĢlarında kendine inanma eğilimi içindedir (Bandura, 1994: 72). Bununla
10
birlikte algılanan öz yeterlilik bireyde ne kadar güçlüyse birey çabalarında o kadar ısrarcı olmaktadır (Bandura, 1977: 194). Öz yeterlilik düzeyi uzmanlık deneyimi ile karĢılıklı etkileĢim içindedir. Uzmanlık deneyimleri, öz yeterliliği arttırmaktadır. Öz yeterlilik arttıkça performans da artmaktadır (Adler, 1927: 194). Öz yeterlilik arttıkça birey, stresli durumlara karĢı kendini teskin ederek kaçınma davranıĢını en aza indirmektedir (Bandura, 1994: 72, Bandura, 1977: 100). Bunlarla beraber öz yeterlilik sadece Ģu anımıza değil geleceğimize de etki etmektedir. Uzun vadede belirlediğimiz hayat amaçlarımız öz yeterlilik seviyesi ile Ģekillenmektedir (Bandura, 1989: 1185).
Ġçsel ve dıĢsal faktörler öz yeterlilik düzeyini belirleyebilmektedir. Ailenin çocuğunu ihmal etmesi, Ģımartması ve çocuğun doğuĢtan eksik bir organla doğması öz yeterliliğini olumsuz etkileyebilmektedir (Adler, 1927: 95-105). Sosyal ve kültürel etmenler de bireyin öz yeterliliğini geliĢtiren kavramlar arasında en önemli etmen akranlardır. Eğitim-öğretim yıllarında sosyal bir gruba dahil olduğunu hissetmek bireyin özyeterliliğini arttırmaktadır. (Miele, 2009: 55). Bandura (1994: 2), öz yeterliliği yordayabilen dört etmenden bahsetmektedir. Bunlar; bireyin baĢarılı deneyimi, gözlem, sözel olarak birilerini ikna etmesi, duygusal ya da fizyolojik tepkiler olarak ayrılmaktadır.
1. Algılanan Ebeveyn Öz Yeterliliği
Bebeğin doğumu ile beraber annenin inançları, düĢünceleri, davranıĢları, korkuları, kaygıları farklı bir hal almaya baĢlamaktadır (Stern, 1995: 41-59). DeğiĢen bu sistem çocuğun duygusal geliĢimi ile iliĢkilendirilmektedir (Coleman, vd., 2010: 125). Duygusal geliĢim, annenin duygularının bebeğe empati yoluyla geçmesiyle de olabilmektedir (Sullivan, 1953: 218). Bebeğin duygusal geliĢimi annenin duygularıyla bağlantılı olduğu kadar davranıĢlarıyla da bağlantılıdır (Clark vd., 1994: 135). Örneğin; ebeveynin doğru disiplin anlayıĢı çocukla arasındaki bağı güçlendirirken yanlıĢ bir disiplin anlayıĢı çocukta psikopatoloji oluĢturabilmektedir (Ong vd., 2018: 38). Ebeveynin davranıĢ sistemini duyguları kadar inanç sistemi de etkilemektedir. Annenin annelik yapacağına olan güveni, çocuğun duygusal geliĢimi ile olumlu düzeyde iliĢkilendirilmektedir (Leahy-Warren & McCarthy, 2011: 802).
11
Yeterlilik, kiĢinin davranıĢınlarının sonucunun baĢarıya gideceğine olan inancını kapsamaktadırmaktır (Bandura, 1977: 193). Algılanan ebeveyn öz yeterliliği, ebeveynin çocuğunu yetiĢtirirken kendi ebeveynlik becerilerini değerlendirmesidir (Bandura, 2002: 271). Bu değerlendirme ebeveyn rolündeki yetkinliklerine iliĢkin tahminlerini içermektedir (Coleman vd. 2010: 126). Çünkü öz yeterlilik düzeyi ile biliĢ arasında iliĢki vardır (Albert Bandura, 1969: 214). Ebeveyn öz yeterliliği artan anne babanın, ebeveynlik yapma becerilerine güvenleri de artmaktadır. Ebeveyn öz yeterliliği düĢtüğünde anne babalar çocuklarının zor zamanlarında etkili ebeveynlik yapamamaktadırlar (Teti ve Gelfand‘a 1991: 918).
Ebeveynin öz yeterlilik düzeyi ile iliĢkili birtakım faktörler vardır. Bunlardan biri çevredir. Ebeveynin destekleri, ebeveyn becerilerini arttırabilmektedir (Jones ve Prinz, 2005: 342). Annenin kendi annesiyle olan iliĢkisi de çocuğuyla olan iliĢkideki inançlarının temelini oluĢturabilmektedir (Stern, 1995: 41-59). Ailenin içinde bulunduğu ekonomik durum, ailenin eğitim seviyesi bireyin öz yeterliliğini yordayabilmektedir (Miele, 2009: 34). Ebeveyn öz yeterliliğini etkileyen bir diğer faktör ise ebeveynin tükenmiĢlik sendromu yaĢayıp yaĢamama halidir. TükenmiĢlik sendromu yaĢayan ebeveynler anneliklerinde ya da babalıklarında kendilerini yeterli görememektedirler (Mikolajczak ve Roskam, 2019: 44-45). Annenin duygu durum bozukluğu, çocuktaki gerçek bir davranıĢ problemi, ebeveyn rolündeki iĢlevsiz baĢa çıkma davranıĢları düĢük anne öz yeterliliği ile iliĢkili olduğu gözlemlenmiĢtir. Ebeveynlik konusunda bireyin kendisini eğitme ihtiyacının da ebeveyn öz yeterliliği ile pozitif düzeyde iliĢkili olduğu bulunmuĢtur (Coleman vd. 2010: 124-127). Bandura (1994: 2), bireyin kendini yeterli görmesinde; yaĢadığı deneyim, birini deneyimi yaĢarken izlemesi, sosyal desteği ve kendini kaygılı hissetmesinin de etkili olduğunu vurgulamıĢtır.
Ebeveyn öz yeterliliği ebeveynliğin sağlıklı bir yapıya gidip gitmemesini etkilemektedir (Coleman vd. 2010: 126). Ebeveyn öz yeterliliği doğrudan iliĢkilendirilebildiği kavramlardan biri ebeveynin iyi oluĢ halidir (Affleck vd., 1991, akt. Trivette vd., 2010: 6). Bununla beraber olumlu bir ebeveyn çocuk etkileĢimiyle de doğrudan iliĢkilendirilmektedir (Guzell & Vernon-Feagans, 2004:144). Ebeveyn öz yeterliliği çocuğun kiĢilik geliĢimini yordamaktadır (Feldman vd., 2004: 1786). Ebeveyn çocuğu etkilediği gibi, çocuğun
12
psikopatolojisi de ebeveyn öz yeterliliğini etklebilmektedir. Otizm spektrum, karĢıt gelme bozukluğu ya da davranım bozukluğuna sahip çocukar, ebeveynin kendisini yetersiz hissetmesine sebep olabilir (Jones ve Prinz, 2005: 342).
KiĢisel yeterlilik inançları ebeveynlerin davranıĢlarının temelini oluĢturmaktadır (Bandura‘ya, 1977: 195). Çocuklar ebeveynleriyle kurdukları iliĢkide, ebeveynlerin kendilerinde yarattığı içsel temsilini taĢımaya devam etmektedirler (Bowbly, 1969: 258-269). Literatürde ebeveyn öz yeterliliği ile çocuklardaki davranım sorunları ve kaygı düzeyi arasında ters orantı olduğunu gösteren çalıĢmalar mevcuttur (Bogenschneider vd., 1997: 354, Hill ve Bush, 2001: 957). Ardelt ve Eccles (2001: 966) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, yüksek öz yeterliliğe sahip ebeveynlerin, çocuklarını yetiĢtirirken olumlu stratejiler kullanması sayesinde çocuklar akademik anlamda ve sosyal alanda iyi yerlere gelmelerine yardımcı oldukları bulgusuna ulaĢmıĢlardır (Ardelt ve Eccles, 2001: 950). Yüksek ebeveyn yeterliliği çocuk ebeveyn arasındaki bağı güçlendirmektedir (Jones ve Prinz: 2010: 126). Öz yeterliliği düĢük ebeveynler ise çocuklarını çocuklarını problemli olduğu konusunda etiketleme eğilimi içine girebilmektedirler (Coleman vd., 2010: 126)
Ebeveynlikte Diğer Kendilik Algıları B.Kendilik, bireyin sosyal hayatından ya da deneyimlerinden ipucu yakalayarak benliği konusunda varsaydığı düĢünceleri içermektedir (Shavelson vd., 1976: 408). MacPhee vd., (1986) bireylerin; ebeveynlik rolünü yapabileceklerine olan inançları, ebeveynlikten aldıkları keyif ve haz, ebeveynliğinin diğer rolleri arasında çatıĢma yaratıp yaratmaması ve bu role yaptıkları her türlü yatırım olarak dört baĢlıkta ebeveynlerin kendilik algılarını sınıflandırmıĢtır. Bu baĢlıklar ve iliĢkili olduğu alanlar aĢağıda açıklanmıĢtır.
1. Ebeveynlik Doyumu
Ebeveynlik doyumu; bireyin ebeveynlik rolünden aldığı memnuniyeti, hoĢnutluğu, endiĢeyi ifade etmek için kullanılan, ebeveynliğin duygusal bir boyutunu tanımlamayan bir kavramdır. Ebeveynlik doyumu, aynı zamanda bireyin ebeveynlik rolüne karĢı motivasyonu ile iliĢkilidir (Johnston and Mash, 1989: 173). Ebeveynlik doyumu, ebeveynin çocuğa olan sağlıklı yaklaĢımı ile
13
iliĢkilidir (Trivette vd., 2010: 5). Ebeveynlik doyumu, anne babanın çocuğa olan yaklaĢımından aldığı keyfi, mutluluğu ve hazzı içermektedir (Mouton ve Tuma, 1988: 220). Ebeveynlik rol doyumu, ebeveynlik öz yeterliliğine sahip bireyde daha fazla olduğu gözlemlenmiĢtir (Johnston and Mash, 1989: 167).
a. Süreç modeline göre ebeveynlik doyumu
Çocukların ebeveynleriyle kurdukları iliĢki, hayatlarında önemli bir yere sahiptir (Bosacki, 2007: 156-157). Belsky‘e (1980: 321) göre ebeveynlerin, çocuklarıyla ile olan sağlıklıklı iletiĢimi, ebeveynin duygu durumu ve stresle baĢa çıkma gibi etmenleri içeren ebeveyn motivasyonuyla iliĢkilidir. Bu iletiĢimde çocuğa ait nitelikler çocuğun ebeveynin davranıĢını algılama hali iken bağlamsal kaynaklar ebeveyni etkileyen dıĢ etmenlerdir. Bu etmenler; iĢ, aile iliĢkileri, eĢ desteği gibi kaynakları içermektedir (Belsky, 1984: 83).
Belsky (1984: 5) çocuğuna kötü davranıĢlar sergileyen ebeveynler üzerinde araĢtırma yapmıĢ; ebeveynin psikolojik durumunun, ebeveyn davranıĢları üzerinde etkili olduğunu gözlemlemiĢtir. Orraschel vd., (1980: 14) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, depresif ebeveynlerin, çocuklarına Ģefkatli bir ortam hazırlamadıklarını gözlemlemiĢlerdir. Türkiye‘de Öç (2006: 128) tarafından yapılan çalıĢma, Belsky‘ın görüĢünü destekler Ģekilde; ebeveyn psikopatolojisi çocuk psikopatolojisi ile iliĢkili olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır.
Belsky (1984: 86) psikolojik faktörlerin içine ebeveynin geçirdiği çocukluğu da dahil etmektedir. Ebeveynin çocuğu ile iliĢkisinde, olumsuz tutum gördüğü ebeveyn ile özdeĢleĢip aynı davranıĢları tekrar etme eğiliminde olabilmektedirler ya da tam tersi olarak telafi edici bir Ģekilde ebeveynin yaklaĢımından zıt bir Ģekilde de çocuklarına yaklaĢabilmektedirler. Crandel vd., (1997: 258) tarafından yapılan çalıĢma, bu görüĢü destekler Ģekilde güvenli bağlanmaya sahip olmayan ebeveynlerin çocukları ile zaman geçirirken yeterli samimiyete eriĢemedikleri sonucuna ulaĢılmıĢtır (Cradel vd., 1997: 258). Ebeveyn tutumuna etkisi olabilecek bir diğer faktör çocukla iliĢkili olan özelliklerdir. Bu özelliklerin baĢında mizaç gelmektedir (Belsky, 1984: 86). Bates‘in (1980: 316), yapmıĢ olduğu çalıĢmada zor mizaca sahip çocukların, ebeveynlerin ebeveynlik görevini kesintiye uğratacakları sonucu ortaya çıkmıĢtır. Burke vd. (2008: 689) tarafından yapılan çalıĢmada, zor mizacın ebeveynin
14
davranıĢlarıyla, ebeveynin davranıĢlarının da çocukların zor mizacıyla iliĢkisi olabileceği bulgusuna ulaĢmıĢtır.
Ebeveynin sosyal desteğe sahip olup olmaması, ebeveyn davranıĢlarını yordayabilmektedir. Bununla beraber iĢ, evlilik çatıĢması, sosyal iliĢkiler; ebeveynin çocuğuna olan yaklaĢımını doğrudan ya da dolaylı olarak değiĢtirebilme gücüne sahiplerdir (Belsky, 1984: 84-86). Jouriles vd., (1999: 354-355), yapmıĢ oldukları çalıĢma sonucunda ebeveynlerin, birbirleri ile olan uyumu arttıkça, çocuklarındaki problem davranıĢların azaldığını gözlemlemiĢtir. Atzaba- Çünkü ebeveynlerin sosyal hayatlarında kendilerini iyi hisseden bireyler olmaları, çocuklarının davranıĢsal sorunlarının azalmasıyla iliĢkilidir (Poria ve Pike, 2005: 536-539). Bu çalıĢmaların Belsky‘ın modelini destekler nitelikte olduğu düĢünülmektedir. Özetle; Ebeveyn DavranıĢlarının Belirleyicisi Olarak Süreç Modeli ebeveynliğin; anne babanın geçmiĢi, sosyal çevresi, evliliği, iĢ ve çocuğun karekteri ile iliĢkili olduğu görüĢüne sahiptir (Belsky, 1984: 85-88).
2. Ebeveyn Rol Dengelemesi
Sosyal rol; sabit olmayın değiĢime uğrayabilen, belirli bir sosyal konuma bağlı tüm normlar olarak tanımlanmaktadır (Bailey, 2007: 65). Ebeveynlik rol dengesi kavramı; bireylerin ebeveynlik rolü ile hayatındaki farklı roller arasında denge kurmasıdır (Perry-Jenkins vd., 2000: 982). Bireyin ebeveynlik rolünde denge yakalayabilmesinin, çocuğun geliĢimi üzerinde etkisi vardır. Çünkü ebeveyn dengeyi yakaladığında çocukla daha kolay uyumlanır (Lerner ve Galambos, 1985: 1160). Ebeveynin, ebeveynlik rolü ile diğer rolleri dengeleyememesi genelde karĢımıza iĢ-aile çatıĢması olarak çıkmaktadır. ĠĢ-aile çatıĢması bireyin sınırlı enerji ve zaman kaynakları sebebi ile bir baĢka rolde olma halindeki zorlukları kapsamaktadır (Greenhaus & Beutell, 1983: 77).
a. Sınır Teorisi’ne göre ebeveyn rol dengelemesi
ĠĢ ve aile çoğu bireyin hayatında değerli bir yere sahiptir (Fu ve Shaffer, 2001: 502). Özellikle annelerin de iĢ hayatına katılımı ile beraber, iĢ aile arasındaki sınırlar araĢtırmacılar tarafından önem verilmeye baĢlanmıĢtır (Duxbury ve Higgins, 2001, akt. Kapız, 2002: 141). Bu araĢtırmaların baĢında gelen Sınır Teorisi; iĢ, aile ve diğer rolleri araĢtıran baĢlıca yaklaĢımlardan olup hayattaki rollerin karıĢmaması ve belirli sınırlar halinde olması gerektiğini
15
savunmaktadır (Nippert-Eng, 1996: 103-110). Bu rollerin birbiri sınırlar dahilinde ayrılması önemlidir çünkü aksi takdirde bireyin yaĢam doyumunu düĢürecektir (Qiu ve Fan, 2015: 337)
Clark (2000: 755), sadece iĢ ve aile sınırlarını içeren ĠĢ-Aile Sınır Teorisi adlı kuramı geliĢtirmiĢtir. ĠĢ-Aile Sınır teorisi Sınır Teorisinden farklı olarak sadece iĢ aile sınırlarını konu alması yönünden farklılık gösterirken, günlük hayattaki sınırları fark etmek ve muhafaza etmek iki yaklaĢımın da ortak noktasıdır (Qiu ve Fan, 2015: 337). ĠĢ aile çatıĢması yaĢayan ebeveynler, aile hayatına vakit ayıramadıkları için suçluluk hissedebilirler. Bunun sonucunda da ebeveynlikten aldıkları doyum düĢebilmektedir (Aycan ve Eskin, 2005: 461-467). Kimi zaman iĢ stresi yaĢayan ebeveynler, daha müdahaleci kontrolcü yapıda kalara duygularına ket vurmakta çocuklarıyla yeterli bağı kuramamaktadırlar (Costigan vd., 2003: 398-407). Akçınar ve Özbek (2006: 857) yapmıĢ oldukları çalıĢma sonucunda iĢ-ile çatıĢması yaĢayan ebeveynlerin disiplin anlayıĢlarının daha sert olup çocuğu ile bağ kurma davranıĢ düzeyleri daha düĢük olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır
Clark (2000: 755), sınırları fiziki sınırlar (oda, ev, iĢ yeri), psikolojik sınırlar (duygu durumu), geçici sınırlar (mesai saatleri) olarak üç gruba ayırmıĢtır. Birey bu sınırları ayırırken ayrıĢtırma strateji ile davranıĢları ile alanlarını ayırırken, bütünleĢtirme stratejisi ile uygulayan sınırlar arasında ayrım yapmamaktadır. BütünleĢtirme stratejisinin sonucu iki alandaki duyguları birbirine karıĢtırmaktır (Kossek vd., 2006: 350). Brough vd., (2005: 231) yapmıĢ olduğu çalıĢmada, bütünleĢtirme stratejisi kullanan bireylerin evliliğinden ve çocuğuyla vakit geçirmekten aldığı hazzın düĢmekte olduğunu gözlemlemiĢtir. Bu strateji sadece aileyi değil bireyin yaptığı iĢden aldığı doyumu da olumsuz etkilemektedir (Noor, 2002: 655-658).
3. Ebeveyn Yatırımı
Ġnsan yavrusunun doğada olan birçok türün aksine doğduktan uzun bir süre bakıma muhtaçtır (Bogin, 1997: 64). Bu bakıma muhtaçlık beraberinde ebeveyni çocuğun belli ihtiyaçlarını karĢılaması hususunda sorumlu tutmaktadır (Bardeira ve Seidl-de-Moura, 2012: 355). Greenberger ve Goldberg (1989: 23) ebeveyn yatırımını; ebeveynin ebeveynlik görevinde kendini sorumlu hissetmesi,
16
çocukların gerek duygusal gerek fiziksel ihtiyaçlarını karĢılaması olarak tanımlamaktadır. Ebeveynin çocuğa yatırım yapması, ebeveyn olmanın olmazsa olmazları arasındadır (Baumrind ve Thompson, 2002: 3). Trivers‘in (1972: 57 anne yatırımı daha küçük yaĢtaki çocuklar için baba yatırımından daha fazla iken çocuk büyüdükçe babanın yatırımı çocuk üzerinde artmaktadır.
Trivers (1972: 52), ebeveyn yatırımını ilk kez kullanıp, doğada çocuk sahibi olan türlerin ebeveynliğe ve diğer uğraĢılara ne kadar zaman ayıracağı konusunu ele alan ekolojik bir kuram ortaya atmıĢtır (Geary, 1998: 33). Bu uğraĢılar ekonomik, düĢünce ve sosyal boyut olarak sınıflandırılabilir (Blake, 1981: 44). Ebeveyn yatırımı aynı zamanda ebeveynin ebeveynliğe kattığı anlamı içermektedir (Ishinger-Tallman vd., 1993: 568). Greenberger ve Goldberg‘e (1989: 23) göre ebeveyn yatırımı bir sorumluluk kavramı olup bireyin ebeveynlik rolünü ne derecede gerçekleĢtirdiği ne derece sahiplendiğini de içermektedir.
a. Ebeveynlerin yatırım kaynaklarına iliĢkin modeller
Kaynakların Seyrelmesi Modeli: Kaynakların seyrelmesi modeli; ebeveynin çocuklarına verecekleri ilgi, sevgi, dikkat gibi her türlü kaynağın çocuk sayısı arttıkça mecbur olarak bölüneceğini söylemektedir (Downey, 2001: 497-504). Bu yüzden tek çocuk, ebeveyn kaynaklarından en fazla verim alan çocuktur (Winnicot, 2014: 33). Yılmaz vd., (2018: 425) tarafından yapılan çalıĢma, bu modeli destekler Ģekilde çocuk sayısı arttıkça ebeveyn yatırımının azaldığı sonucuna ulaĢmıĢtır. Blake (1981: 422) ebeveyn yatırımlarını zorunlu gereksinimler (barınma, beslenme vb.), kiĢisel geliĢim alanları, dıĢ dünyaya çocuğu kazandırmak olarak üç alan olduğunu öne sürmüĢtür.
Birleşme Modeli: D BirleĢme modeline göre en son doğan kardeĢ, ilk kardeĢe göre daha az entelektüel seviyede büyümesini sağlayacaktır. Ġlk doğan çocuğa göre dezavantajlıdır (Jager, 2009: 4).
KardeĢ Sayısı ve Doğum Sırasının KiĢilik GeliĢimi ile ĠliĢkisi C.
Uzmanlar yaklaĢık 1874‘ten beri kardeĢ sayısının bireyin kiĢiliği ile olan iliĢkisini araĢtırmaktadırlar (Sulloway, 1999: 191). Çünkü kardeĢ iliĢkisi hayattaki en uzun süreli, en karmaĢık fakat en önemli bağlardan biridir (Goel & Aggarval, 2012: 93). Adler, kardeĢ sayısının bireyin ruh sağlığı ile olan iliĢkisini
17
araĢtıran öncül isimlerdendir (Sulloway, 1999: 191). Adler‘e (2014: 157) göre kiĢilik geliĢiminde, doğum sırası ve kardeĢ sayısı ebeveynlerden sonra gelen değerli bir unsurdur.
Adler‘e (2014: 157) göre çocuklar sosyal olmayı ilk kardeĢlerinden öğrenekmektedirler çünkü kardeĢler oyunlarında gerçek hayatın dramasını canlandırarak birbirlerini hayata hazırlamaktadırlar. Adler‘e (1927: 66) göre bireylerin hayatta baĢlıca istekleri güç ve iktidar sahibi olmaktır. KardeĢlerin bulundukları konum, güç ve iktidar mücadelesi ile iliĢkilidir. Adler‘e (1937: 213) göre bu mücadele; kardeĢlerin ebeveynin ilgisini çekebilme yolunda, güç ve iktidar elde etmeye çalıĢması dolayısıyla birbirlerini rakip olarak görmeleriyle açıklanabilmektedir.
1. Doğum Sırasının Ailede Yansımaları
Adler‘e (1956: 86) göre kardeĢin doğması ilk çocuğun ev içinde tahtını paylaĢması dolayısıyla, ilk çocuğu dezavantajlı konuma sokmaktadır. Ev içindeki tek egemenliğinin son bulması ilk çocukların kiĢilik geliĢimine yansımaktadır. Çünkü bu aynı zamanda anne ve babayı da paylaĢmak anlamına gelmektedir (Sulliwan ve Schwebel, 1996: 55). Ġlk çocuklar kardeĢleri doğduğunda onların bakımı ile de görevlendirilmektedirler. Bu da çocuğa aile içinde küçük yaĢlarda sorumluluk alma bilincini kazandırabilmektedir (Coan, Garia ve Sabuncu, 2018: 39). Bir baĢka deyiĢle çocuğun ailedeki konumu, aile içinde farklı beceriler geliĢtirmesini sağlayabilmektedir (Adler, 1937: 213). Ġlk çocuklar ailedeki bu konumları sebebiyle, diğer çocuklara göre kardeĢlerine karĢı daha merhametli olup, bunun yanında daha hırslı ve okul hayatında daha baĢarılı olabilmektedirler (Sulloway, 1999: 192).
Sulloway‘e (1996: 86) göre ailenin büyük çocukları vicdan sahibi ve daha baskın karakterler olarak adlandırılmaktadır. Perlin ve Grater (1984: 26), doğum sırası ve baskın olmak üzerine yapmıĢ oldukları çalıĢmada; ilk doğan çocukların ailede daha dominant olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır. Faraji (2020: 119) ise yapmıĢ olduğu çalıĢmada borderline kiĢilik bozukluğuna sahip bireylerin üçte birinin ailelerin ilk çocukları olduğunu gözlemlemiĢtir. Davis (1997: 221) ise yaptığı çalıĢmada, ilk doğan çocukların daha sonra doğan çocuklara göre prestij sahibi olma isteklerinin daha yükek olduğu bulgusuna ulaĢmıĢtır. Ġlk çocukların
18
aile içi ve toplum kurallarına uyma eğilimi daha fazla iken, sonra doğan çocuklar ise daha deneyime açık çocuklar olduğu gözlemlenmiĢtir (Davis, 1997: 221, Sulloway, 1999: 192). Ġlk çocuklar yeni iĢ, ev gibi giriĢimlere daha kolay ayak uydurma eğilimindedirler (Sulloway, 1999: 197).
Sulloway (1996: 118), küçük kardeĢleri sosyal iliĢki kurmada daha açık, büyük kardeĢleri ise biraz daha baskın karakterler olarak açıklamıĢtır. Ġlk doğan çocuktan farklı olarak, hayatta bambaĢka stratejiler ve yollar seçebilmektedirler. Dixon (2008: 125) da Sulloway‘ın (1996) küçük kardeĢler için olan söylemine paralel olarak, küçük kardeĢleri insan iliĢkilerinde daha canlı olduğunu düĢünmektedir. Küçük kardeĢler aynı zamanda sosyal iliĢkilerinde daha uzlaĢmacı bir yapıya sahip olabilmektedirler Davis (1997: 221). DıĢarıya daha uzlaĢmacı iken ev içinde küçük kardeĢler daha isyankar olabilmektedirler. Bu farklılılığın sebebi, olası ebeveyn kayırrmasına yönelik bir savunmadır (Sulloway, 1995: 77). En küçük çocuklar Adler‘e (2015: 132) göre, küçük çocuklar ablalarını ya da ağabeylerini rakip olarak görebilmektedir. Ablanın ya da ağabeyin iyi yerlere gelmesi, en küçük çocuğu olumsuz etkileyebilmektedir. Bu sebeple aile içinde rahatsız edici bir hırsa sahip olabilmektedirler.
Doğum sırasına göre ilk ve son çocuk olmamak, benzersizlik teorisi ile açıklanmaktadır. Bu teoriye göre ilk ve son doğan çocuklar doğum sırası gereği aile içinde farklı bir konuma sahipken, ortanca çocuklar daha sıradanlığı temsil etmektedirler (Kidwell, 1982: 226). Ortanca çocuklar, küçük ve büyük kardeĢlerine göre daha fazla akran yönelimli olma eğilimindedirler. Bu yüzden arkadaĢlık kurma becerisi, diğer kardeĢlerine kıyasla daha çok geliĢmiĢtir (Salmon, 2003: 73). Son doğan çocuklara ailelerin yatırımının, daha küçük yaĢ kardeĢi olmadan alan tek üye olması ortanca çocuklar için dezavantajdır (Sulloway, 1996: 305, Salmon, 2003: 74).
2. KardeĢi Olan ve Olmayan Çocukların KiĢilik GeliĢimi
Ailelerin tek çocuğa sahip olmayı istemesinin ardında; çocuklara verilecek ilginin bölünme ihtimali, birden fazla çocuk beraberinde daha fazla fiziksel yorgunluğu ve zorlukları getirecek oluĢu gibi sebepler yatabilmektedir (Rossberg, 2008: 28). Ebeveynlerin çocuk sahibi olmasıyla beraber, çocuklarına ayırdıkları maddi yatırımlar da zorunlu olarak bölünecektir (Blake, 1981: 422). Maddi
19
imkanların bölünme sebebini Winnicott (2014: 33), ebeveynlerin tek çocuk tercih etmesindeki öncelikli neden olduğunu öne sürmektedir. Çünkü bazı ebeveynler, maddi kaynaklarını çocuk sayısına göre bölmek yerine tek bir çocuğu olabilecek en iyi Ģekilde maddi anlamda desteklemeyi daha anlamlı bulmaktadırlar.
Tek çocuklar imkanların bölünmemesi açısından avantajlı gibi görünseler de Adler‘e (1931: 18) göre kiĢilik geliĢimi açısından dezavantajlılardır. Çünkü tek çocuklar içinde bulundukları, konum gereğince kardeĢin verdiği sosyal ortamdan mahrum kalmaktadırlar. Doğum sırasının çocukluk döneminde yarattığı Ģemaları inceleyen çalıĢmada; Adler‘in (1931) görüĢünü destekler nitelikte, tek çocukların kardeĢi olanlara göre sosyal ortamda problem yaĢayabildikleri sonucuna ulaĢılmıĢtır (Ardebili ve Golshani, 2016: 19). Adler (1964: 132), tek çocuklardan ailelerin beklentisi olması onları kendini merkeze alıp bu beklentilere göre yaĢamalarına sebep olmaktadır. Bu çocuklar, tek baĢına iktidar olmak ve tek baĢına hükmetmek gibi iĢlevsiz bir inançla hayatlarını devam ettirmektedirler. Nyman (1995: 55), kardeĢ iliĢkilerinin olmamasının tek çocukları, baĢına buyruk ve Ģımarık yaptığını öne sürmüĢtür. Tek çocuğa sahip olan ebeveynler çocuklarına normalinden fazla; hoĢgörülü, korumacı, sınırsız, telafi edici ve mükemmelliyetçi yaklaĢabilmektedirler. Bunlarla beraber çocuğu olgun birey gibi görme ve yüceltme eğilimi gösterebilmektedirler (White, 2004: 11). Bu yüzden Adler‘e (2014:158, 2015: 132) göre tek çocuklar, ailesi tarafından Ģımartılma ihtimali olan çocuklardır. Demir (2020: 805), lise öğrencileri ile yaptığı araĢtırmada, kardeĢ sayısı arttıkça bireyde iyi oluĢ halinin düĢtüğü bulgusuna ulaĢmıĢtır.
Olumsuz durumların aksine tek çocuğa sahip olmanın hayatta bazı avantajları da olabilmektedir. Maddi kaynakların bölünmemiĢ olması, tek çocukları daha iyi yerlere getirebilmektedir (Winnicot, 2014: 33). Çünkü kardeĢ sayısı arttıkça çocukların kaliteli eğitim alma düzeyleri düĢmektedir (Berber: 1990, akt. Esra Nimsi, 2022: 24; Çankırlı, 2021: 154). Ebeveynin yaptığı yatırımları, öz güven kaynağı olarak içselleĢtirebilmektedirler (Adler, 1964: 132). Aynı zamanda literatüre bakıldığında tek çocukların yaratıcı ve zeki oldukları görülmektedir. KardeĢi olmadığı için herhangi anlaĢmazlık ve çatıĢma da yaĢamamaktadırlar (Coan, Garia ve Sabuncu, 2018: 41). Sulloway‘e (1999: 192-197) göre ebeveynin tutumundan ötürü, tek çocuklar otorite karĢısında kendilerini
20
daha iyi ifade etmektedirler ve tek çocuklarla ilgili olumsuz hipotezlerin aksine psikopatolojiye sahip ve sosyalleĢemeyen bireyler değillerdir. Buna ek olarak kardeĢ sayısı arttıkça son doğan çocuklar daha immature olma eğilimi içine girmektedirler (Adler, 2014: 158). Falbo ve Polit (1986: 187) de yaptıkları çalıĢmada, tek çocukların okulda daha baĢarılı olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır.
Çocuk sayısı arttıkça ebeveyn davranıĢlarında da değiĢiklik olabilmektedir White‘e (2004: 11-20). Aile tutumları ve çocuk sayısı arasındaki iliĢkiye bakıldığında Aydoğdu ve Dilekmen (2016: 581) yaptıkları çalıĢma sonucunda, tek çocuklu olan ailelerin çok çocuklu ailelere göre daha fazla koruyucu tutum sergiledikleri bulunmuĢtur. Özçelik ve Arslan (2020: 27) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, araĢtırma sonucunda tek çocuğa sahip anneler daha fazla çocuğa sahip annelere göre çocuklarına daha demokratik tutum sergilemekte olduğu bulgusuna ulaĢılmıĢtır. Literatürde bu hipotezi destekleyen baĢka çalıĢmalar da mevcuttur. Örneğin; Sak vd.,‘nin (2015: 980) yaptığı çalıĢmada çocuk sayısı arttıkça ailelerin daha otoriter tutumunda artıĢ olduğunu saptamıĢtır. Otoriter tutumun anne babanın çocuklar üzerinde egemenliğini kısa yoldan sağlayabileceği için, ebeveynlerin bu yolu seçtiği düĢünülmektedir. Skeer vd., (2009: 70) tarafından ergenlerle yapılan çalıĢmada kardeĢ sayısının artması madde kullanımını arttırdığı bulgusuna ulaĢılmıĢtır.
Literatürde çocuk sayısının aile içindeki sistemi etkilediğini gösteren araĢtırmalar mevcuttur. Örneğin; Oskay (1990: 228), ergenlerle yaptığı çalıĢmada çocuk sayısının ergen çocuğu olan ailelerde aile içi çatıĢmaya etki eden faktör olduğunu bulmuĢtur. Bu çalıĢmaya göre, çocuk sayısı arttıkça buna bağlı olarak aile içi çatıĢma da artmaktadır. YaĢar (2009: 94) yapmıĢ olduğu çalıĢmada, kardeĢ sayısı ile çocukların annelerinin reddedici olarak algılamaları arasındaki iliĢkiye bakmıĢ, kardeĢ sayısı arttıkça çocukların annelerini daha reddedici algıladıkları bulgusuna ulaĢmıĢtır. Bunun yanı sıra Angeles (2010: 537) yaptığı araĢtırmada daha farklı bir bulguya ulaĢarak, çocuk sahibi olmakla ebeveynin psikolojik sağlamlığı arasında pozitif yönlü iliĢkisi olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. AraĢtırma sonucunda, üç çocuk sahibi olan ebeveynlerin, tek çocuk sahibi olan ebeveynlerle karĢılaĢtırıldığında yaĢam memnuniyetlerinin fazla olduğu bulunmuĢtur.
21
Kaygı D.
Kaygı ilk araĢtırılmaya baĢlandığında ―angst‖ kelimesi ile açıklanmıĢtır. Fransa halı Ġngiliz halı bu sözcüğü ―anxiete‖ olarak adlandırırken, Türkçe‘ye ―bunaltı‖ olarak geçmiĢtir (Öztürk ve UluĢahin, 2015: 57). Kaygı; mutsuzluk, korku, çaresizlik duygularını da içinde barındıran; bireyi güvensiz, huzursuz, tehlikede ve kontörlün elden kaydığını hissettiren bir duygudur (Cüceloğlu, 1990: 27; Atkinson vd., 1985: 465). Freud (1950), kaygıyı tariflemeye baĢladığında yıllarca acıyı anımsatan bir duygu olarak anlatmıĢ, hazsızlık olarak isimlendirmiĢtir (Freud, 1950, akt. Akthar, 2017: 8). Freud‘a (1930: 46) göre, kaygı bütüm semptomların içinde vardır.
Freud (1977: 59), kaygı olaya verilen olması gereken kaygı ya da nevrotik kaygı olarak ikiye ayrılmaktadır. Normal kaygı bireyi durumlar karĢısında daha güçlü kılarken, nevrotik kaygı acizlik hissettirip bireyi olumsuz etkilemektedir (Atkinson vd., 1985: 484). Freud‘e (1981: 395) göre kaygının belirsizlik içerip nesnesinin olmamasına vurgu yapmıĢtır. Kaygının bir diğer özelliği ise korkuda da görev alan otonom sinir sistemini harekete geçirmesidir. Otonom sinir sisteminin, bireyi tehlikelerden koruma iĢlevi vardır (May, 2020: 98). Otonom sinir sistemi uyarıcı görevi yapmaktadır. Bunun sonucunda, normal kaygı bireyi harekete geçirerek, hayatın sağlıklı devamlılığını sağlarken; nevrotik kaygı ise hayatta bir takım sosyal ve duygusal sorunlar çıkarmaktadır (Geçtan, 1981: 92).
Freud (1926d: 93), kaygının tetikleyicisinin zaten bireyde var olduğunu, uyaranla karĢılaĢtığında ortaya çıktığını dile getirmiĢtir. Tetiklenme sonunda kaygı, beyin yapısında biliĢsel merkezlerden ziyade duygu durumu düzenleyen merkezlerde kendini göstermektedir (Martin vd., 2009: 550). Etkinliğini duygusal sistemde gösterse de kaygı biliĢsel sistemi zayıflatmaktadır. Bireyin öğrenme, ilgi duyma, merak etme becerilerini olumsuz etkilemektedir (Maslow, 2001: 69). Beraberinde olumsuz düĢünceleri ve inançları getirmektedir (Özer, 2008: 27). Bunun sebebi kaygı sırasında, otonom sinir sisteminin aktif olmasıdır (May, 2020: 99). Stres verici uyarana tepkimiz aĢağıdan yukarı olurken; bunun tehlikeli bir unsur olmadığını anladığımızda, yukarıdan aĢağı dikkatimiz aktif olmaktadır. Anksiyete bozukluğu yaĢayan bireylerden bu sistemi kullanmada bozulmalar meydana gelmektedir. (Kim vd., 2011: 404-408).
22
VaroluĢcu yaklaĢıma göre kaygı, hiçliğe karĢı duyulmaktadır (Maclntyre, 2001: 34). Frankl (1994: 191-102) kaygıyı, elde etmek istediğimiz hem de reddettiğimiz bir durum olması sebebiyle, insanda çatıĢma yarattığını dile getirmiĢtir. Heidegger (2008: 246), kaygıyı incelerken özellikle korkudan farklı bir duygu olduğunu vurgulamıĢtır. Korkunun bir nesnesi varken, kaygının nesnesinin hiçlik olduğunu tanımlamıĢtır. Kierkegaard (2006: 21-23); soyut ve gözle görülemeyen bir durumun, bireyde somutlaĢıp anlam kazanması olarak kaygıyı ifade etmektedir. Daha eski zamanlarda insanların beslenme, barınma gibi kaygıları varken modern çağ ile beraber kaygılar farklılaĢmıĢtır. Yeterli olabilmek, grup içindeki rekabet, sosyal hayat gibi modern çağa özgü kaygı alanları oluĢmuĢtur (May, 2020: 98).
Kaygı günlük hayatta sıklıkla yaĢadığımız baĢlıca duygulardandır (Öner ve Le Compte: 3-10). Bunun aĢırı uçlarda ve uzun süreli olması, kiĢinin hayatını iĢlevini olumsuz bir Ģekilde etkilemesi kaygı bozukluğunu oluĢturmaktadır. Kaygı, tarih boyunca farklı yaklaĢımlarla anlamlandırılmaya çalıĢılmıĢtır; örneğin, psikodinamik kuram kaygıyı bilinç dıĢı ile açıklarken, davranıĢçı kuramlar model alma, ödül sistemi, gözlem yapma gibi süreçlerle açıklamıĢtır (Atkinson vd., 1985: 464-466). Korku ve kaygılar, ortaya çıktığı duruma ve yere göre sim almaktadırlar (Kahve vd., 2020: 152). DSM-5 kaygı bozukluklarını Ģöyle sınıflandırmaktadır:
 Özgül Fobiler
 Sosyal Kaygı Bozukluğu
 Panik Bozukluk
 Agorafobi
 Yaygın Kaygı Bozukluğu
 Ayrılma kaygısı Bozukluğu
 Seçici KonuĢmazlık (APA, 2013: 113-129).
23
1. Psikoloji Kuramlarına Göre Kaygı
a. Psikodinamik Kurama Göre Kaygı
Psikodinamik kuram; semptom ile bireyin iç dünyasındaki çatıĢma arasında bağlantı kurarak, bireyin kendisine ya da çevresine karĢı beslediği bastırılmıĢ duyguları ortaya çıkartmaya çalıĢmaktadır (Beutel vd., 2019: 2). Psikodinamik kuram kaygıyı açıklarken ise nesne iliĢkileri ve kiĢiler arası iliĢkilerden yola çıkmaktadır (Slavin-Mulford ve Hilsenroth, 2012: 179). Psikodinamik kurama göre bastırılmıĢ duygular açığa çıkıp, uygun bir Ģekilde ifade edilirse birey kaygısından sıyrılmaktadır (Freud, 1974: 410). Psikanalitik kurama göre ise ego idi dizginlemeye yönelik baskılama yaparken oluĢabilecek bir uyumsuzluk içsel çatıĢma yaratıp anksiyete oluĢturmaktadır (Öztürk ve UluĢahin, 2018: 59). Ayrıca psikanalitik kurama göre kaygı; ayrılık kaygısı, iğdiĢ edilme kaygısı, id veya impulsif kaygı, süper ego kaygısı olarak dört temel bileĢenden oluĢmaktadır (Klein, 1948, akt. ÖzakkaĢ, 2014: 16).
Freud (1974: 403-404) kaygıdan bahsettiği ilk seminerlerinde; libidonun isteklerini bastırmak ve görmezden gelmenin kaygıya sebep olduğunu dile getirirken, ileriki çalıĢmalarında kaygıyı id, ego, süper egoyu kapsayan yapısal kuramıyla, daha sonra ise doğum deneyimiyle açıklamıĢtır. Yani anksiyete özünde bir nesnenin kaybedilmesine olan tepkidir (Freud, 2021: 246). Freud‘a (1991: 410) göre düĢünce bastırılsa bile duygular bastırılmamaktadır, duygular bastırılmaya çalıĢıldığında kendilerini kaygı olarak göstermektedirler (Freud, 1981: 410, Freud, 1974: 409). Freud (2021: 39-42), kaygının patoloji olarak kendini göstermesine kaygı nevrozu diyerek; genel sinirlilik, kaygılı beklenti hali, tedirginlik semptomlarını içerdiğini öne sürmüĢtür.
Freud (1974, 407-409), kaygının kaynağını açıklarken bebeklik deneyimi olan doğumu baz almaktadır. Hayatta karĢılaĢılan diğer kaygıların ise bu kaygının tetikleyicisi olarak görmektedir. Falcao (2013: 148), Freud‘un (1974) bu görüĢüne benzer Ģekilde kaygıyı iki gruba ayırmıĢtır. Birincisi doğum deneyimini tetikleyici kaygılar, ikincisi ise bireyi güvende hissettirmeyecek bir durumla karĢılaĢıldığında, tehlikeden kaçınmak amacıyla oluĢan kaygılardır. Freud (1981: 393-395) ise kaygıları gerçekçi ve nevrotik olmak üzere iki alanda değerlendirmektedir. Gerçekçi kaygı, mantık çerçevesi içinde
24
değerlendirilebilirken nevrotik kaygıda bu bulunmamaktadır. Nevrotik kaygı, ruhsal bir yıkılmayı tariflemektedir (Winnicott, 1974, akt. Akthar, 2014: 8). Freud (1936), nevrotik kaygının bireyde içgüdüleri sebebiyle cezalandırılacakmıĢ hissi bıraktığını öne sürmektedir (Freud, 1936, akt. Geçtan, 2003: 60)
Psikodinamik kuram kaygıyı genel manada aĢırı koruyucu anne babanın varlığı, olumsuz ve tutarsız ebeveyn yaklaĢımları, belirsiz erken yaĢ deneyimleri, bağlanma stilleri ile açıklıyor olsa da araĢtırmacılar kendilerince farklı görüĢlere sahiptirler (Beutel, vd., 2019: 3). Horney (1950: 19) nevrotik kaygının var olmasını bilinç dıĢındaki düĢmanca dürtülerin sebep olduğunu öne sürmektedir. Sullivan (1953: 218-220) ise hayatın ilk yıllarında bakıcının vermediği onaylanma ve empati kuramaması dolayısıyla kaygıyı açıklamaktadır. From-Reichmann (From-Reichman, 1955 akt., Christoph vd., 1995:6) de Sullivan‘a katılarak ebeveyn yaklaĢımı dolayısıyla kaygı oluĢtuğunu vurgulamaktadır. Fairbairn (1952: 42-45) ise 0-1 yaĢta ebeveyn iliĢkilerinin kaygı oluĢumunda etkisi olduğunu vurgulayarak, kaygının ebeveynden ayrılma ilgili olan süreçte bebeğin içselleĢtirdiği çatıĢma olduğunu söylemektedir. Freud (1974: 395), kaygıyı sınıflandırmadan önce korku ve kaygı arasındaki farka odaklanmıĢtır. Bu farkı belirledikten sonra kaygı üzerine çalıĢmalarını arttırmıĢtır. Geçtan (2003: 60) Freud‘un (1936) kaygı hakkındaki yorumlarını gerçeklik anksiyetesi, nevrotik anksiyete, suçluluk anksiyetesi olarak üç baĢlığa toplamıĢtır.
b. BiliĢsel Kurama Göre Kaygı
Kaygı ve biliĢ birbirleriyle bağlantılıdır (Beuzen ve Belzung, 1995: 113-116). BiliĢ sistemi; geleceğe yönelik organize olma, tahmin etme, ön görme, seneler sonrası için plan yapma iĢlevini içermektedir. Bu ön görebilme kapasitesi, biliĢsel anlamda kaygının çıkıĢ noktası sayılmaktadır (Eysenck, 1992: 4-5). BiliĢsel kurama göre problem, bilgiyi iĢleme süreçlerinden kaynaklı olarak; olaylara yüklenen değer ve anlam, bireyin geçmiĢini ya da geleceğini nasıl değerlendirdiği düĢünceleri ile oluĢmaktadır. DıĢ dünyadan gelen ilk bilgi duyudan geçerek algı düzeyine geçer, biliĢ ise algı ve duyulardan aldığını yorumlamaktadır (Türkçapar, 2018: 62). Kaygı düzeyi yüksek birey, bu yorumlama sonrasında, tehlikenin ona yakınlığını ve ne derece etkileyeceğini hesaplayıp, büyütüp bundan kaçınmak için çaba sarf etmektedir (Leahy, 2007: 144-145). OluĢan kaçınma davranıĢları kaygıyı pekiĢtirerek, bireyin hayatında
25
kaygının kalıcığını arttırmaktadır (Cartwright-Hatton vd., 2004: 422). Nötr uyaranla beraber elektrik Ģoku verilen salyangoz, nötr uyaranı gördüğünde kabuğuna çekilme eğilimi içine girmektedir. Yapılan bu deney, geliĢmemiĢ sisteme sahip canlıların dahi kaçınma davranıĢı içine girebileceklerini göstermektedir (Boland vd., 1985: Akt., Tarhan, 1991: 64).
Clark ve Beck (2010: 419), kaygı seviyesi yüksek bireylerin, gelen bilgiyi taraflı bir Ģekilde iĢleme eğilimi olduklarını dile getirmiĢtir. Tehdit, tehlike ve kırılganlık Ģemaları kaygılı bireyde sık görülmektedir. Çünkü kaygılı bireylerin dikkat yanlılığı olumsuza yöneliktir (Puliafico ve Kendall, 2006: 175). Anksiyete, beraberinde kiĢisel savunmasızlığı da getirmektedir. Fiziksel ve psikolojik tehdite dikkat verme eğilimi bu sebeple görülmektedir. Bununla beraber geleceğe dahil olumsuz otomatik düĢünceler gözlemlenmektedir (Kendall ve Ingram, 1987 :570-574). En üst seviyedeki kaygı hali yaĢayan birey bu olumsuz düĢünceler, kontrol altına alma ve ona karĢı koyma becerisini kaybedip kaydetmeme arasında gidip geldiği durumdur (Leahy, 2007: 144-145).
BiliĢsel kuram, yoğun kaygı halinin bireydeki beĢ alanla iliĢkili olduğunu öne sürmektedir; duygusal, fizyolojik, düĢünsel, kiĢiler arası iliĢkiler, davranıĢlar bu alanlar arasındadır (Friedberg ve McClure, 2002: 220-228). Kaygı düzeyi yüksek bireyler iĢlevsel olmayan düĢünce sistemine sahip olabilmektedirler. Bu düĢünce sisteminin ana unsularını bireyin anksiyetesini tetikleyen beklentiler, taraflı düĢünmesi, olaylara verilen gerçekçi olmayan yorumlar oluĢturabilmektedir (Cartwright-Hatton vd., 2004: 422). Bu durum, beraberinde ―ya gerçekleĢirse‖, ―ya olursa‖ gibi varsayımları getirmektedir. Bu varsayımların en alt katmanında ―tehlikedeyim‖ varsayımını aktifleĢtirmektedir (Beck ve Clark, 1988: 24-30).
c. Kaygıda Biyolojik Model
Kaygı, nörolojik ve fizyolojik tepkilerin de eĢlik ettiği temel bir duygu sayılmaktadır (Livesey, 1986: 83-90). Kaygıda devreye giren sempatik sinir sistemi sonucunda savaĢ ya da kaç mesajı önce amigdalaya, oradan hipokampuse aktarılmaktadır (Kostowski, Plaznik ve Stefanski, 1989: 393-396; LeDoux, 1992: 345). Kaygıya ve strese karĢı duyarlı bir yapı olan hipokampüs, anksiyete
26
bozukluğunda rol oynamaktadır (Martin vd., 2009: 550-551). Kaygı seviyesi arttığında:
 Kan basıncında artma, kanda pıhtılaĢma, iç organlardan kan alınıp çizgili kaslara yönlendirilme gerçekleĢmekte ve mide bağırsak daha hareketli çalıĢmaktadır (ġahin, 2019:119-120).
 Vücut kanı hayati organlara iletmeyi amaçlayarak kalp atıĢı ve nefes alıĢ-veriĢ hızlandırmaktadır (May, 2020: 99; Lepola, 1989, akt. Tarhan, 1991: 66).
 Göz bebekleri, tehlike anında daha iyi görebilmek için biraz daha büyümektedir (May, 2020:99).
 Vücutta su kaybını önlemek amacıyla tükürük salınımı azalma meydana gelmekte bunun sonucunda ağız kurumaktadır (ġahin, 2019: 119-120; May, 2020: 99 ).
Anksiyete bozukluğuna sahip bireylerde, amigdala ve subgenual singulat kortekste artan aktivasyon gözlemlenmiĢtir (Monk vd., 2008: 573). Amigdala, duygusal belleğimiz olup bizi etkileyen rahatsız edici olayların depolanmasında ve geri çağırılmasında görevlidir. Amigdala bireyin kendisi dıĢında geliĢen olaylara karĢı gerekli duygu düzenlemeyi sağlamaktadır (Davis, 1992: 354-356). Bununla beraber yapılan çalıĢmalar kaygı bozukluklarında dorsolateral ve ventrolateral prefrontal korteks aktivitesinin azaldığını göstermiĢtir (Monk vd., 2008: 572-574). Anksiyete bozukluklarında hipokampal alanda aĢırı aktivite oluĢmaktadır (Joseph vd., 1991, akt. Kuğu ve Bolayır, 2001: 133). Anksiyete oluĢumunda sadece beyindeki bölgeler değil nörotransmitterler de rol oynamaktadırlar. GABA‘nın azalması anksiyeteyi arttırmaktadır, glutamatın azalması ise anksiyeteyi düĢürmektedir (Martin vd., 2009: 550-551).
Kaygı bozukluğu olan çocuk ve ergenlerde yapılan beyin izleme çalıĢmalarında, prefrontal korteks ve amigdala arasında normal dıĢı örüntüler olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır (Swartz vd., 2014: 1315-1317). Amigdala, bebeği dıĢ tehlikelerden korumak için beyinde geliĢmiĢ ilk kısım olup dıĢarıdan gelen tehlikeye verilen yanıt yönünde önemli göreve sahiptir (Graham vd., 2016: 17-23). Bu yüzden kaygı artıĢında beyindeki biliĢsel yapılardan daha çok duygusal süreçleri düzenlemekte görev limbik sistem etkilenmektedir (Martin vd., 2009:
27
549-551). YetiĢkinlerle yapılan bir çalıĢmada; çocuklarla yapılan çalıĢmalara paralel olarak, anksiyete durumunda amigdalada hiperaktivite, prefrontal korkteskste yavaĢlık gözlemlenmiĢtir (Kim vd., 2011: 407).
2. Çocuk ve Ergenlerde Kaygı
Kaygı insanlarda bebeklikten bu yana gözlemlenmektedir. Bebeğin ihtiyaçlarını, bakım verenin yeteri kadar karĢılamaması ya da geç karĢılaması durumunda, bebekler ağlayarak ya da sallanarak endiĢesini dile getirmektedirler (Fenichel, 1945, akt. Öztürk ve UluĢahin, 2018:59). YetiĢkinler, bir tehlike gördüklerinde kaçma ya da savaĢma eğilimi gösterebilirlerken, çocuklar bağlandığı kiĢiye doğru yaklaĢmaktadırlar (Hornstein, Fanselow ve Eisenberger, 2016: 642). Freud‘a (1936: 78) göre, bu yaklaĢım sonucu çocuk anneden doyum alamadığında, içsel çatıĢmalara girmekte, gelecek ile alakalı endiĢeleri artmaktadır.
Çocuk ve ergenlerin tehlike olarak atfettiği durumlar: DıĢ görünüĢlerine yapılan yorumlar, eleĢtiri almaları, gelecek beklentileri, akademik anlamda fazla beklenti içine giren büyükleri ve maruz kalabileceği zorbalıklar Ģeklinde sıralanabilmektedir (Ormrod, 2003: 379-381). Kaygılı olan çocuklar hayatlarında daha az risk alıp, kurallara harfiyen uyma eğilimi göstermektedirler. Hassas yapıları, arkadaĢlarına karĢı onları fedakar yapmaktadır. Bu yüzden okulda arkadaĢları ve öğretmenleri tarafından sevilmektedirler (Yörükoğlu,2021: 309). Kaygılı çocuklar, arkadaĢları arasında sevilse dahi, akran iliĢkilerinde endiĢeleri devam etmektedir. ArkadaĢlık iliĢkilerinde dıĢlanma ve istenmeme kaygıları yaĢayabilmektedirler (Hecebil, 2019: 108-109). Kaygılı çocuklar kendilerini sakinleĢtirmekte zorluk çekmektedirler ve sık sık ―korkuyorum‖, ―emin değilim‖, ―endiĢeleniyorum‖ gibi söylemlerde bulunabilmektedirler (Norton ve Norton, 2022: 46).
Birçok çocuk kaygı ve korku yaĢayabilmektedir. Bazı kaygılar ve korkular geliĢim aĢamasında normal kabul edilirken bazıları ise patolojik olarak görülmektedir (Manassis, 2004: 381). Çocuklardaki kaygıların kaynaklarını birçok kuram kendi çerçevesine açıklamıĢtır. DavranıĢçı modele göre, çocuklar kaygılarını anne ya da babayı modelleyerek öğrenmektedirler (Bandura, 2006: 61-64). BiliĢsel kurama göre çocuklarda kaygı oluĢumu çocuğun kaygı içeren
28
olaylara diğer olaylardan daha fazla dikkat vermesi, olaylara iliĢkin iĢlevsiz inançlar, hatalı düĢünce süreçleri ile bağlantılıdır (Puliafico ve Kendall, 2006: 175-177; Kendall ve Ingram 1987: 570-573). KiĢilerarası iliĢkiler teorisine göre travma, annenin bağ kurma kapasitesi, çocuğun içinde bulunduğu aile yapısı, çocuğa olan yanlıĢ davranıĢlar çocuklarda kaygı oluĢumu ile iliĢkilendirilmektedir (Weems ve Sticke, 2005: 118-119).
Çocuklarda kaygılar yaĢın getirdiği geliĢim aĢamasına göre değiĢebilmektedir. Daha genç yaĢlarda akademik anlamda kaygılar baskınken, çocuğun yaĢı ilerledikçe sağlık alanında kaygılar artmaktadır (Kahve vd., 2020: 174). Kaygılı çocukların duygusal durumlarına göz attığımızda sadece kaygı duygusu değil, üzülme ve heyecanlanma düzeyi de artmaktadır. Yoğun kaygı sebebi ile tırnak yeme, saç oynama gibi kendilerini yatıĢtırıcı davranıĢlarda bulunabilmektedirler (Yörükoğlu, 2021: 309). Bunlarla beraber, kaygılı çocuklar yaptıkları davranıĢlardan emin olmakta zorlanmaktadırlar. Bu yüzden sürekli ebeveynin onayına ihtiyaç duyabilemektedirler (Hecebil, 2019: 162-163). Kaygılı çocuklarda çok fazla bedensel Ģikayet ve huzursuzluk hali gözlemlenmektedir. BaĢ dönmesi, fazla terleme, mide ağrısı, bağırsak problemleri görülen bedensel Ģikayetler arasında yer almaktadır (Friedberg ve Mcclure, 2002: 218).
a. Çocuk ve Ergenlerde Ayrılma Kaygısı
Ayrılma anksiyetesi bozukluğu, çocuk ve ergenler arasında en fazla görülen ruhsal bozukluklar arasında yer almaktadır (Shear vd., 2006: 1081). Özellikle 13-18 ay dönemi anneden ayrılamamanın üst noktalara çıktığı dönemdir (Kegan, Kearsley & Zelazo, 1978: 243). Bu dönemden çocukluğa doğru bakım verenden ayrılma seviyesinde düĢüĢ olması beklenmektedir. Bu düĢüĢün olmaması sorun olarak kabul edilmektedir (Kliegman vd., 2007: 117-122). Ayrılma kaygısı yaĢayan çocuklar, genellikle bakım verenin baĢına bir Ģey geleceği düĢüncesine kapılmaktadırlar. Bu düĢünce sonucu annelerinin yanından ayrılmakta güçlük çekmektedirler (Yörükoğlu, 2021: 309-310)
Bowlby‘e (1969: 255) göre çocukların yaĢadığı ayrılma kaygısının altında bağlanmanın zayıflaması, çocukların yaĢadığı korkutucu deneyimler veya erken yaĢta gerçekleĢen mecburi ayrılıklar olabilmektedir. Rank (1988: 38) ise çocuklardaki ayrılma kaygısını doğum travması ile açıklamaktadır. Çocuklar
29
doğum sırasındaki olumsuz yaĢam deneyimini çocukluk boyunca aĢmaya çalıĢmaktadır (Rank: 1988: 37-39). Freud (1974: 406-408) ayrılma kaygısını, çocuğa annesinin gittiğini hatırlatan yabancı bir kiĢi ile karĢılaĢması ile tetiklemesiyle açıklamaktadır. Buradaki kaygı, Freud‘a (1936: 78) göre libidonun anneye yöneltilememesinden doğan kaygıdır. Libido yerini kaygıya bırakmaktadır. Fallik dönemde görülen kastırasyon kompleksi de bir çeĢit ayrılık kaygısıdır (Freud, 1936: 78).
DSM-5 tanı ölçütleri kitabı, ayrılma kaygısı bozukluğu tanısının konulabilmesi için sekiz kriter belirlemiĢ, tanı konabilmesi için bunlardan üçünün sağlanması gerektiğini bildirmiĢtir. Bu kriterler:
 Bağlandığı kiĢilerden ayrılmada güçlük yaĢamak.
 Bağlandığı bireylerin baĢına kötü bir Ģey geleceği düĢünmek.
 Kaygıların çocuğu sosyal hayatından alıkoyması.
 Tek baĢına kalma konusunda zorlanmak.
 Bağlandığı kiĢiler yanında ya da evde olmadan uykuya dalmakta zorluk çekmek.
 Bu kaygıyı hatırlatıcı rüyalar görmek.
 Bağ kurduğu bireyden ayrıldığında ya da ayrılmak üzereyken bedeninde rahatsız edici duyum hissiyatı yaĢamak, olarak sınıflandırılmaktadır (APA, 2013: 309).
Spitz (1965: 156); ayrılma kaygısını yabancı korkusu olarak adlandırarak, bebeğin nesne iliĢkileri yeteri kadar geliĢmediği için yabancı gördüğünde annesinin onu tamamıyla terk ettiği düĢüncesine kapılması olarak tariflemiĢtir. Bowlby (1982: 329) Spitz‘in (1965) aksine bebeğin yaĢadığı korkunun, Freud‘un (1926) tanımladığı gibi gerçekçi kaygıya benzer bir duygu olduğunu dile getirmiĢtir. Bowly (1982: 329), o yaĢlardaki çocuklarda bakım veren ile ayrım yaĢandığında oluĢan hoĢnutsuzluk ve rahatsızlık halinin sebebini bağlanmanın doğal akıĢında gelen duygu olduğunu öne sürmüĢtür. Ainsworth vd., (1978: 151-167), çocuklarda ayrılma kaygısını geliĢimsel bir aĢama olarak da tanımlamaktadır. 6-8 aylıkken bebekler bakıcı ile bağ kurar onlar yanında yokken
30
kendilerini iyi hissetmezken, 3 yaĢlarına geldiğinde bu kaygı ile baĢ etme becerisi de yavaĢ yavaĢ geliĢmeye baĢlamaktadır (Ainsworth vd., 1978: 151-167).
Ayrılma kaygısını çocuğun akademik hayatını etkilemektedir. Yoğun kaygı ve çekingenlik hali, çocuğun okulda potansiyelinin altında kalması ve derse ilgisinin düĢmesine sebep olmaktadır (APA, 2013: 309). Bunlarla beraber ayrılma kaygısını önemli kılan bir diğer faktör yetiĢkinlikte görülen psikiyatrik bozukluklarla anlamlı bir iliĢkisi olmasıdır. Literatüre bakıldığında yetiĢkinlerde görülen duygu durum bozuklukları, panik bozukluk, kapalı alan fobisi, sosyal kaygı bozukluğu ile çocuklukta görülen ayrılma kaygısı bozukluğuyla iliĢkili olduğu gözlemlenmiĢtir (Brückl vd., 2007: 52-55, Aschenbrand vd., 2003: 1480-1484). Ayrılma anksiyetesi bozukluğu çocuklarda en erken ve en sık görülen anksiyete bozuklukları arasındadır. 5 ve 11 yaĢ arasındaki çocuklarda yaygınlığının %1,09 ile %4.1 olduğunu gösteren çalıĢma olmasıyla beraber aynı konuda yapılan baĢka bir çalıĢma %2 ile %13 arası olduğunu raporlamıĢtır (Costello vd., 2003: 840-842, Cartwright-Hatton vd., 839-832).
Ayrılma anksiyetesi bozukluğunun psikiyatri kliniklerine baĢvuru sebeplerinde çoğunlukla okul reddi, okula gitmek istememe, fiziksel yakınmalar gözlemlenmektedir (Öztürk ve UluĢahin, 2018:607). Çocuklarda görülen ayrılma kaygısının; çocuğun mizacı, bağlanma üzerine problemler yaĢanması, annenin psikopatolojisi ile iliĢkili olduğunu gösteren literatürde çalıĢmalar mevcuttur (BellibaĢ, BüküĢoğlu ve ErermiĢ, 2005: 39, Manassis ve Bradley, 1994: 369-366, Unnehr vd., 1998: 82-83, Biderman vd., 2001: 54-56). AĢırı korumacı ve çocuğunun risk almasına izin vermeyen ebeveyn yaklaĢımı, ayrılma kaygısı düzeyini arttırabilmektedir (Nazlıoğlu, 2019: 54).
b. Çocuk ve Ergenlerde Genel Kaygı
DSM-5‘e göre Yaygın Anksiyete Bozukluğu tanısı için huzursuzluk, çabuk yorulma, odaklamada ya da zihni boĢaltmada güçlük çekme, kolay kızma, kas gerginliği, uykuda bozukluklar gibi altı problemin en az üçünün gözlenmesi gerekmektedir. YetiĢkin tanısını konulurken altı maddeden üçü aranmakta iken çocuklarda birinin olması yeterlidir. (APA, 2013: 222). Freud (2021: 39) ise genel kaygıyı anksiyete nevrozu olarak adlandırıp; sinirlilik hali, kaygı atakları, fobik kaçınmanın olduğunu belirtmiĢtir. Genel anksiyete, yaĢam kalitesini
31
düĢürerek kiĢiyi hayatta sürekli önlem almaya itmektedir. Bireylerin sağlık, akademi, aile, gelecek çoğunlukla endiĢelendikleri alanları oluĢturmaktadır (Dugas ve Robichaud, 2007: 8-9). Bunun yanında kaygı engellenme ve hayattan keyif alamama hissiyatı yaratmaktadır (Atkinson vd., 1985: 494).
Genel kaygı düzeyi yüksek bireyler, kaygılarının kendilerine yardımcı olduğunu düĢünmektedirler. Bununla beraber gelecekte yaĢama eğiliminde olup, sürekli ―ya … olursa ― Ģeklinde bir düĢünce silsilesi ile hayata bakmaktadırlar (Robichaud ve Dugas, 2018: 9-35-36). Belirsiz durumlara karĢı tolerans düĢüklüğü genel kaygı düzeyi yüksek bireylerde görülen bir baĢka bir örüntüdür (Barrett vd., 1996: 188). Barkobec vd., (1983: 10); bireyde olumsuz etkileri olan, genellikle kontrol edilemez biliĢ ve zihindeki görseller olarak kaygıyı tanımlamıĢtır. Freud (1977: 59), kaygıyı normal kaygı ve nevrotik kaygı olarak ikiye ayırmaktadır. Clark ve Beck (2010: 6-7), kaygının normal olup olmadığını ayırt etmek için; iĢlevsiz düĢünce içeriğine sahip olması, günlük hayatın iĢlevselliğini bozması, uzun sürmesi, sempatik sinir sisteminin yanlıĢ yerde aktif olması, uyaranlara karĢı aĢırı duyarlı olunası Ģeklinde beĢ kriter belirlemiĢtir. Genel kaygı bozukluğu tanısı almıĢ bireylerde, bu durumla mücadele edilmesini zor kılan kaygının aĢırılığıdır (Robichaud ve Dugas, 2018: 35-36). Genel kaygı düzeyi yüksek birey; aklına gelen düĢünceden aĢırı Ģekilde rahatsız olduğu için düĢünceyi bastırma ve düĢünceden kaçınma eğilimine girmektedir. Genel kaygıya sahip bireyler, endiĢeyi kontrol edilemez ve dayanılmaz buldukları için güvenlik davranıĢları geliĢtirmektedirler (Wells, 2009: 302-307).
Maier, (2000: 34) tarafından yapılan çalıĢmada, kadınlarda yaygın anksiyete bozukluğunun erkeklerden fazla olduğu gözlemlenmiĢtir. Yaygın anksiyete bozukluğunun, genetik ile iliĢkili olabileceğini öne süren çalıĢma literatürde mevcuttur (Noyes vd., 1987: 1022-1023). Buna rağmen, oluĢum sebebinin ne olduğu tam olarak anlaĢılamamıĢtır. Çevresel faktörlerin ve genetiğin beraber rol oynadığı düĢünülmektedir (Keeton vd., 2009:172). Yapılan bir araĢtırma genel kaygının, baĢlangıç yaĢlarının sekiz yaĢın sonları ve onlu yaĢlar olduğunu bildirmektedir (Keller vd., 1992: 596-598).
Yaygın anksiyete bozukluğuna sahip çocuklarda, olumsuza dikkat verme eğilimi gözlemlenmektedir (Puliafico ve Kendall, 2006: 175). Huzursuzluk, yüzde kızarma, kaslarda gerginlik, terleme, mide ağrıları görülen fizyolojik
32
semptomlar arasında yer almaktadır (Ginsburg, Riddle ve Davies, 2006: 1184-1186). Yaygın anksiyete bozukluğu çocukları sosyal, akademik ve duygusal alanlarda etkilemektedir (Ialongo vd., 1994: 452). Yaygın anksiyete bozukluğundaki olumsuz biliĢler beĢ ile dokuz yaĢ aralığında baĢlayıp, ergenlik dönemine doğru daha açık dile dökülebilir hale gelebilmektedir (Kendall, Jeremy ve Peterman, 2015: 519).
Genel kaygı bozukluğu tanısı konulması için baĢlangıç olarak sekizli yaĢların ortası kabul edilmektedir. Kız çocuklarında bu tanı daha yaygın olmakla birlikte, gösterdikleri semptomlar aynı olduğu gözlemlenmiĢtir (Keeton vd., 2009: 172). Ergen beyninde, nörol beyaz ve gri madde yoğunluğunda değiĢiklik olmakla beraber sinaptik budamadaki değiĢiklikler, biliĢsel anlamda geliĢme ile ters düĢmektedir. Bunlarla beraber üst biliĢ geliĢmediği için beyin anksiyete yaĢamaya daha el veriĢli hale gelmektedir (Kendall vd., 2015: 519). Wells (2004: 167), üst biliĢi düĢünme üzerine düĢünme olarak tanımlamıĢtır. Üst biliĢin yanında çalıĢma belleği de anksiyete bozukluğu ile iliĢkilendirilemektedir (Kendall vd., 2015: 519).
8-10 YaĢ Çocuğunun GeliĢim Özellikleri E.
1. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda Duygusal GeliĢim
Duygular bebeklik ve çocukluk döneminde Ģekil almaya baĢlamaktadır (BaĢaran, 2000: 95). Sağlıklı bir duygusal geliĢim beraberinde duygusal yeterliliği getirecektir (Denham, 1998: 103-107). Bakım verenin çocuğuna yaklaĢımı, ihtiyaçlarını sağlıklı bir Ģekilde karĢılaması çocuğun duygusal geliĢimi ile yakından iliĢkilidir (Baymur, 1994: 77). Ebeveynin çocuğun duygusunu olduğu gibi kabul etme hali çocuğun da kendi duygularını tanımasına yardımcı olmaktadır (Webb ve Musello, 2019: 128). Bir baĢka ifadeyle bakım veren çocuğun duygularını anlaması yönünde model olmaktadır (Ramsden ve Hubbard, 2002: 657-659). Çocukların yaĢı ilerledikçe sadece kendisinin değil, arkadaĢlarının da duygusunu anlama becerisi geliĢmektedir. Altı yaĢından sonra çocuklar duygusal empatiden çıkıp zihinsel empatiye geçmektedirler. Orta çocukluk dönemine tekabül eden bu yaĢlarda çocuklar baĢkasının bakıĢ açısını daha kolay anlayabilmektedirler (Tarhan, 2006: 100).
33
8-10 yaĢ grubu çocuklar, Freud‘un (1905) latent (gizil) dönem dediği psikoseksüel geliĢim evresinin yaĢ aralığına girmektedir. Bu dönem okul öncesi dönemden baĢlayıp, tekabül eden ilk beĢ yıl ile ergenliğe kadar devam eden cinsel çatıĢmalarını geri plana itildiği süreçtir (Freud, 1926b: 210). Bu yaĢ grubundaki çocuklarda ergenliğin vereceği çalkantılı sürece hazırlık olarak libido geri çekilmiĢtir. Geri çekilen libido, yaratıcılıkla dıĢa vurulmaktadır (Freud, 1905; akt. Garcia, 1995: 499). Freud (2011: 51-55), diğer psikoseksüel dönemlerde oral, anal, genital bölge gibi erojen bölgeler tariflerken latent dönemde erojen bölge tariflememiĢtir.
Freud‘a (1908) göre latent dönemde çocuğun anne babasına olan cinsel düĢkünlüğünün yerini; sosyal iliĢkileri, akademik becerileri, baĢarı isteği almaktadır (Freud, 1908; akt. Öztürk ve UluĢahin, 2018:91). Freud (1905: 178), bu dönemde çocukların bu denli akranlara ve çevreye yöneliminde cinselliğin; utanç, iğrenme ve ahlak gibi sebeplerle bastırmalarının rolü olduğunu öne sürmektedir. Bu dönemde, bağlanma figürlerine ebeveynlerin dıĢında akranların da eklendiği gözlemlenmektedir (Kerns, Tomich ve Kim, 2006: 19-21). Çocuğun hayatında akranlarının da olması, çocuğu benmerkezci yapıdan çıktıp empati becerisinin geliĢmesine sebep olmaktadır (Piaget, 1999: 67).
Erikson (1950: 258-261), psikososyal geliĢim aĢaması olarak tanımladığı geliĢim evreleri içinde orta çocukluk dönemi; ―çalıĢkanlığa karĢı yeterlilik duygusu‖ veya ―aĢağılık duygusuna karĢı iĢ yapıcılık‖ olarak adlandırılmaktadır. Bireyin hayatta bir eylemi gerçekleĢtireceğine olan inancının temelleri bu yaĢ grubunda atılmaktadır (Maree, 2021: 1111). 5-12 yaĢ aralığını kapsayan bu evrede çocuklar, verilen zor görevleri baĢarmada daha az zorlanmaktadırlar. Çocukların yeni yetenekler kazanmak için uğraĢıları vardır. Bu yaĢ grubu çocukların kendilerince bağ kurdukları insanlarca yeni yeteneklerinin ve baĢarılarının takdir edilmesi gerekmektedir (Erikson, 1968: 184-185). Bu dönem çocuğunda gerileme söz konusuysa kendini yetersiz görme hissi ortaya çıkabilmekedir (Erikson, 1963: 269). BireyselleĢmenin adımları atıldığı bu dönemde, çevresine yönelik kendince yeni yorumlar getirebilmektedirler. Çocuğun hayatında baĢarı önemli bir yer tutmaktadır (Santrock, 2011: 16-17). Çocuğun okuldaki baĢarısı öğretmeniyle kurduğu duygusal bağ ile yakından ilgilidir (Adler, 2021: 140). Erikson‘un okul çocuğunu sınıflandırdığı bu evre ile
34
Freud‘un latent dönemi okul çağındaki çocuklarda sosyal çevrenin önemi noktasında benzerlik gösterdikleri düĢünülmektedir.
2. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda BiliĢsel GeliĢim
YaĢam boyu geliĢim yaklaĢımına göre 8-10 yaĢ evresi orta ve geç çocukluk döneminin yaĢ aralığı içine girmektedir. Bu yaĢlar çocuğun ilkokul çağı içerisinde olup, akademik anlamda yeteneklerinin geliĢtiği yaĢlardır (Santrock, 2011: 16-17). 8-10 yaĢ grubundaki çocuklar dünyanın her yerinde genellikle bir öğrenim aĢaması sürecindedirler. Okul eğitiminin olduğu toplumda çocuk okulda öğrenim görürken, ilkel kabilelerde çocuklar ebeveynlerinden bir Ģeyler öğrenme merakı içindedirler (Öztürk ve UluĢahin, 2018: 100). Orta çocukluk döneminde öğrenmeye bu denli düĢkünlük, düĢünme tarzının değiĢerek biliĢsel yönde büyüme sağlamasından kaynaklanmaktadır (Havighurst, 1972; akt. Gander ve Gardiner 1972: 341).
Bu dönemdeki çocuklarda biliĢsel anlamda çeĢitli özellikler geliĢtirmektedir. Kelime hazinesinin geliĢmesi, matematik iĢlemlerini daha kolay yapmak, bir nesneyi detaylı tarif edebilmek, gruplandırma yapmak bu özellikler arasında yer almaktadır (Yavuzer, 2022: 111-112). Bruner‘e (1966) göre bu dönemde çocuğun hayatına semboller dahil olduğu için; atasözleri ve matematiksel formülleri çocuklar anlamaya baĢlamaktadırlar (Bruner, 1966; akt. Çoknaz, 2020: 82). Bunun yanı sıra bu yaĢ grubu içinde olan çocuklar, dili doğrudan somut nesneler üzerinde manipületif bir Ģekilde kullanılabilmektedir (Bruner, 1960; akt. Grider, 1993: 10-11).
Piaget (1954), geliĢim dönemlerini biliĢsel farklılıklara göre sınıflandırarak; 7-11 yaĢ arası çocukların somut olan durumlara karĢı düĢünce, muhakeme yapma gibi becerilerinin arttığı bu döneme somut iĢlemler dönemi demiĢtir (Piaget, 1954; akt. Santrock, 2012: 288). Bu dönemde mantık kullanımı artmaktadır. Çocuklar duygusal olarak zorlanacakları davranıĢı yapmadan önce küçük yaĢ grubu çocuklara nazaran düĢünme eğilimi göstermektedirler (Piaget, 1999: 60). Somut iĢlem döneminde çocuklar kiĢiler arası iliĢkiler konusunda daha ayrıntılı düĢünebilmektedirler. Aynı zamanda grup içinde daha çok iĢ birliğine girme eğilimindedirler (Piaget, 1967; akt. Knight, 2014: 209). Çünkü bu dönemde çocuklar benmerkezcil yapıdan artık çıkmıĢlardır (Piaget, 1932: 17-20).
35
3. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda Fiziksel GeliĢim
Fiziksel büyümeenin fazik bir Ģekilde gerçekleĢtiği ergenlik dönemine nazaran, bu dönem daha durağan geçmektedir. 11 yaĢlarında bir kız çocuğu 145 santim civarı iken erkekler genelde kızlardan biraz daha kısa olarak 143 santim civarlarındadır (Santrock, 2011: 278). Daha küçük yaĢlarda ise farklı olarak kızlar erkek çocuklarından hem daha kısa hem daha haffilerdir (ġemin, 1992: 24) Bu dönem çocuklarında önemli fiziksel değiĢimlerden biri kas ve yağ kütlesinde gözle görülür artıĢtır (Havighurst, 1972; akt. Gander ve Gardiner 1972: 341). 8-10 yaĢ grubu çocuklar geliĢen kaba motor becerileri sayesinde spor ve dans alanlarında kendilerini gösterebilmektedirler (Gallahue, Werner ve Luedke, 1975: :11). Beyin yapısının geliĢimi ise hala devam etmektedir (Diamond vd., 1994: 203-25, Passler vd., 1985: 365-368).
4. 8-10 YaĢ Aralığındaki Çocuklarda Sosyal GeliĢim
Çocuklar, çevrelerini gözlemleyerek sosyal dünyalarını zenginleĢtirirler. Aile ve arkadaĢ faktörleri de bu geliĢmeyi dıĢarıdan etkilemektedirler (Bandura, 2001: 15). Orta çocukluk döneminin özelliklerinden biri, aile dıĢında çevrenin de çocuğun davranıĢlarını Ģekillendiriyor oluĢudur, bu yaĢlarda geliĢen iĢ birliği yapma özelliği buna katkı sağlamaktadır (Strauss ve Ziv, 2012: 189-190). Bu dönem çocuklarında okul, çocuğun çevresini modellemesi için önemli bir kaynak sayılmaktadır (Bandura vd., 1996: 1209). Dökmen‘e (2009: 58) göre akran faktörü bireyin hayatında önemli olmakla beraber, hangi sosyal çevrenin daha çok anlam ifade edeceği konusu değiĢiklik göstermektdir. Çünkü akranlarla beraber aile yapısı da çocukların davranıĢsal arzularını, aktivite duygularını, kiĢisel standartlarını ve duygusal durumlarını fazlasıyla etkilemektedir. Örneğin; ekonomik düzeyi düĢük ailede büyümüĢ çocuklar, bunun yansımalarını dolaylı olarak hayatlarına taĢıyabilmektedir (Bandura, 2001: 15). Bu taĢıma Ģu Ģekilde gerçekleĢmekedir; çocuk önce aileye dikkat edip gördüklerini hafızasına yerleĢtirmektedir. Zihninde yer alan davranıĢı bir Ģekilde hayata döktükten sonra bu davranıĢ pekiĢtireçle karĢılaĢmasıyla öğrenme gerçekleĢmiĢ olmaktadır (Bandura 1977: 17-22).
Orta çocukluk dönemi okul çağı olduğu için çocuklar konforlu sosyal ortamlarından çıkarak dıĢarıya açılmaktadırlar (Havighurst, 1972; akt. Gander ve Gardiner 1972: 341). Bu dönemde çocuklarda karĢıt görüĢe sahip olmak, rekabet
36
etmek, kolay etkilenmek ve sorumluluk almak gibi sosyal alanlarda artıĢ gözlemlenmektedir (Yavuzer, 2022: 112-113). Sosyal alanda artıĢ beraberinde dönemde çocuğun özdeĢim kuracağı insan sayısını da arttırmaktadır. Bu kimi zaman çocuğun öğretmeni, kimi zaman akranı olabilmektedir. Artık çocuk toplumsal kuralları, normları sadece ebeveyninden değil çevresinden de alıp geliĢtirmektedir (Freud, 1908; akt. Öztürk ve UluĢahin, 2018:91). Bir baĢka deyiĢle kurallar çocuğa göre artık bir üst mertebeden koyulmamaktadır. Artık oyunlarında kazanmak, kaybetmek gibi değerler vardır. Bu dönem çocuğuna göre kurallar önemlidir, sorgulanmaz ve değiĢtirilemez (Piaget, 1932: 17-30).
Bandura‘ya (1977: 192) göre biliĢsel süreçler yeni davranıĢ kazanılmasında ve bu davranıĢların kalıcı olmasında önemli rol oynamaktadır (Bandura‘ya, 1977: 192). Sosyal öğrenme kuramında, bilinçdıĢı süreçlerden farklı olarak; baĢkalarının eylemlerini gözlemlenmesine dayalı dolaylı öğrenmeden ya da deneyimleyerek öğrenmeden bahsedilmektedir. Birey bir baĢkasının davranıĢını gözlemleyerek, yeni bir davranıĢın nasıl oluĢturulduğu konusunda zihninde harita oluĢturmaktadır (Bandura, 1971: 3). Bandura (2006: 61), gözlemleyerek öğrenme ile beraber insan davranıĢlarına etki eden bir mekanizmanın da pekiĢtireçler olduğunu söylemektedir. PekiĢtireçler sayesinde, bir davranıĢ ödüllendirildiğinde davranıĢın yapılma sıklığının artmaktadır (Dökmen, 2009: 60). Örneğin; ilk okul döneminde olan bir çocuk, ebeveynine oyun oynarken arkadaĢına vurduğunu söylediğinde ebeveyn bunu takdir ederse, çocuğun bu davranıĢını tekrarlama olasılığı artmaktadır (Bandura, 2002: 270).
8-10 yaĢ aralığı dilin geliĢtiği, akranların ve toplumun önem kazandığı yaĢların baĢlangıcı olarak görülmektedir. Çünkü çocuklar artık anne babalarından daha çok dıĢarıda vakit geçirmektedirler (Gander ve Gardiner, 2015: 340-341). ArkadaĢla geçirilen vakitler, çocuklarda akranlarla kurdukları bağın düzeyini arttırarak sosyal doygunluk hali yaĢatmaktadır. Bu yaĢlarda kurulan sosyal iliĢkiler, aynı zamanda çocukların kendi cinsiyetleriyle iliĢkili görüĢlerini de oluĢturmasına yol açmaktadır (Yavuzer, 2018: 26-28). Kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle oyun kurmakta, karĢı cinsle sıra arkadaĢı olmaktan haz almamaktadırlar. Cinsellik ile ilgili konuları konuĢmama hatta kaçınma eğilimi göstermektedirler (Yörükoğlu, 2021: 78).
37
Ahlak geliĢimi çocuğun içinde bulunduğu toplumun kurallarına ayak uydurması, bir baĢkasına neyin faydalı olduğu neyin zarar verdiğini ayırt etmesi demektir (Yavuzer, 2022: 117). Psikanalitik, davranıĢçı ve sosyal öğrenme teorileri ortak olarak çocuklarda ahlak geliĢiminin kaynağını anne baba ya da diğer yetiĢkinler olarak belirlemiĢlerdir (Aronfreed, 1968; Freud, 1930; Skinner, 1971; Hoffman, 1970 akt. Turiel, 2012: 19). Erikson (2014: 73), beĢli yaĢlarla oluĢmaya baĢlayan, üst benliğin içsel ahlakın geliĢiminde rol aldığını dile getirmiĢtir. Piaget (1932: 281-305), yaptığı çalıĢmalar sonrasında bu yaĢ çocukların otonom ahlaka sahip olduğu ve eylemi cezai yaptırımlarda eylemi yapan kiĢinin düĢüncesinin önemli olduğu görüĢüne sahiptirler.
GeliĢimsel Süreçlerin Bağlanma ile ĠliĢkisi F.
Bowbly (1982: 3), çocukların annelerinden uzaklaĢtıklarında farklı kaygı düzeylerinde tepki verdiğini gözlemlemiĢtir. Çocukların kaygılarının farklılaĢması temelinde, Bağlanma Kuramı‘nı oluĢturmuĢtur. Bowlby‘nin (1977: 203-204), bağlanma kuramı bütün memelileri kapsamaktadır. Bowlby‘e (1973: 125) göre güvenli bağlanmaya sahip çocuklar, ebeveynleri uzaklaĢtığında onları güvenli bir üst olarak görme eğilimi içinde olmaktadırlar. DıĢ dünyayı keĢfe çıkarken daha az endiĢelenmektedirler. Ebeveynin çocuğun ihtiyaçlarına karĢı hassas olduğunda, çocukta güven duygusu yarattığını dile getirmiĢtir. Bakım verene güvenen bebek, ileride kendine güvenen bir ruhsal kimliğe sahip olacaktır (Erikson, 1963: 249).
Bebeğin yanından uzaklaĢtığında, bebekte davranıĢ ve duygu değiĢikliğine yol açan birey ―bağlanma figürü‖ olarak adlandırılmaktadır (Bowbly, 1979: 148-151). Çocuk bağlanma figüründen besin alabilme ve güvenlik ihtiyacı bakım veren ile çocuk bağının temellerini atmaktadır. Çünkü doğada memeliler hem beslenmek hem yırtıcılardan korunmak için annenin varlığına ihtiyaç duymaktadırlar (Bowlby, 1973: 223-225). Ainsworth vd., (1978: 807-811), bir yaĢında ve bir buçuk yaĢında olan bebeklerle yaptığı çalıĢma sonucu, annelerinin yokluğundaki davranıĢlarını bebeklerin kaygı düzeylerine göre; güvenli, kaçıngan, kaygılı bağlanma olarak isimlendirmiĢlerdir. Güvenli bağlanan bebeklere göre ebeveyn güvenli bir üstken kaçıngan bağlanan bebekler ebeveynin yokluğundan hiç etkilenmeme eğilimindedirler. Kaygılı bağlanmaya sahip
38
bebekler ise ebeveynin oradan gitmesi konusunda yoğun endiĢe yaĢamaktadırlar. Bebeğin bakım verenin ona dikkatini vermesinn bağlanma davranıĢı üzerinde etkisi vardır. Bunun yanında anne bu dikkati ne kadar etkili kullandığı da önemlidir (Bowlby, 1969: 257).
Cassidy‘e (1999: 3-20) göre bağlanmanın bir özelliği de içsel çalıĢma modeli denilen; bireyin bir baĢkasının gözünde değerli ve sevilebilir olup olmayıĢını belirlemesidir. Bağlanmanın devamlılığında benlik temsilleri giderek benlikle bütünleĢir ve kiĢiler arası iliĢkilerimizde kendini gösterir. Böylece birey bağlanma figürü hayatında olmasa dahi onun ikameleri ile yaĢamını sürdürmektedir (Bartholomew ve Horowitz, 1991: 226). Bununla beraber bağlanma çok fazla kiĢiyle değil, sadece bir ya da az sayıda kiĢiye karĢı olup, bağlanma figürü değiĢse de hayat boyu devam etmektedir (Bowbly, 1977: 203).
1. Bağlanmanın KiĢilik GeliĢimi ile ĠliĢkisi
Bowbly, (1976: 207), psikiyatrik hastalığa sahip ergenlerin anne babalarında; çocuğun bakımı konusunda tepkisiz ve eleĢtirel olmaları, ebeveynlerin kendi aralarında problem yaĢamaları gibi ortak noktalar gözlemlemiĢtir. Bunlarla beraber annenin erken dönem çocukluk yaĢantıları da çocuklarıyla olan bağlanma düzeyini etkilemektedir. Çocukluğunda ne yaĢadığını hatırlamayan ya da hatırladıkları arasında anlamlı bir iliĢki olmayan annelerin çocuklarında, genelde güvensiz bağlanma örüntüsü gözlemlenirken, mutlu bir çocukluk yaĢayan annelerin ise çocuklarında genelde güvenli bir bağ kurduğu gözlemlenmiĢtir (Bowbly, 1988: 137). Bağlanma stili annenin geçmiyle iliĢkili olabildiği gibi aynı zamanda kaygı seviyesiyle de iliĢkilidir. Literatüre bakıldığında, yapılan çalıĢmaların sonuçları çoğunlukla birbiri ile örtüĢmektedir. Güvensiz bağlanma stiline sahip bireylerde kaygı seviyesinin de yüksek olduğu araĢtırmalarca bulunmuĢtur (Dilmaç vd., 2009 :139, Ceyhan, 2006:67, Mikulincer ve Sheffi, 2000:169).
Bowlby‘e (1969: 12; 1977: 203) göre, çocuğun ilk dokuz ay bakım veren ile kurduğu bu iliĢki, ileriki zamanlarda kuracağı iliĢkilerin temelini atarken, çocuğun stresle nasıl baĢ edebileceği ile de yakından iliĢkilidir. Bağlanma teorisi, bireyde oluĢan psikolojik bozuklukların bağlanma davranıĢındaki sapmalardan kaynaklı olduğunu öne sürmektedir. (Bowlby 1976: 202). Dozier vd., (1991: 400-
39
414), iliĢkilerinde kendilerini değersiz gören ve saplantılı bağlanma bozukluğuna sahip olan bireylerin, daha fazla psikiyatrik semptom gösterdiğini belirtmiĢtir. Kaygılı bağlanmanın bireyde oluĢan kronik anksiyete (Hazan ve Shaver, 1990: 278) ve mutsuzluk (Carnelley, Pietromonaco ve Jaffe; 1994: 130-139) ile pozitif yönde iliĢkili olduğunu gösteren çalıĢmalar mevcuttur. Mikulincer‘e (1997: 34) göre güvenli bağlanma, belirsizliğe karĢı toleransı güçlendirmektedir.
2. Bağlanma Kuramına Göre Orta Çocukluk Dönemi
Ainsworth‘a (1985: 810) göre bağlanma yaĢ alma ile yok olmayıp, bireyin hayatında varlığını sürdürmektedir. Orta çocukluk dönemini kapsayan 8-12 yaĢ grubu çocuklarda ebeveyn, hala öncelikli bağlanma figürü olarak çocuğun hayatında yer almaktadır (Levitt vd., 1993: 812). Daha küçük yaĢlarda çocuklar bağlanmayı daha farklı becerilerle sağlarken bu yaĢtaki çocuklar biliĢsel süreçlerden yararlanabilmektedirler. Fakat Bowlby‘e (1982) göre ilk okula geçmiĢ olmasına rağmen erken çocukluk yıllarının örüntüleri çocukta gözlemlenir. Ağladığında, üzgün olduğunda annesinin kucağında sakinleĢmesi bu davranıĢlardan bazılarıdır. Bu sayede ebeveynin neyi ne amaçla yaptığını küçük yaĢlara göre daha kolay anlarlar. Bu dönemde bağlanmanın ifadesinde etkili bir öğe olan dil devreye girer. Çocuklar, bağlanma figürüne olan ihtiyalarını açıkça söze dökerler (Bowlby, 1982, akt. Dwyer, 2005:157). Bu dönemde çocukların kurdukları iliĢkilerde, ebeveynleriyle kurdukları bağın yansımaları görülmektedir (Granot ve Meyselles, 2001:533).
40
41
III. YÖNTEM
Bu bölümde araĢtırmada hangi model kullanıldığı, verilerin kimlerden alındığı, hangi veri toplama araçları kullanıldığı, veriler hangi yöntem ile analiz edildiği konusu ele alınacaktır.
AraĢtırma Modeli A.
8-10 yaĢ çocuğa sahip tek çocuklu ve çok çocuklu ailelerin öz yeterlilik algısı, çocuklarındaki ayrılma kaygısı bozuklu ve genel kaygı bozukluğu karĢılaĢtırılmalı olarak incelenmiĢtir. AraĢtırmada iliĢkisel tarama modeli kullanılmıĢtır. ĠliĢkisel tarama modeliyle yapılan araĢtırmalarda, değiĢkenler arasında anlamlı düzeyde birbirlerini yordayıp yordamadığı konusunda sonuç çıkarmaya çalıĢılmaktadır (Gürbüz ve ġahin, 2018: 106).
Evren ve Örneklem B.
AraĢtırma evreni Ġstanbul ilinde 8-10 yaĢ aralığında çocuğu olan 402 anne-babayı içermektedir. Verilere Büyükçekmece ilçesinde ilköğretim okulunda görev yapan rehberlik uzmanları aracılığı ile ulaĢılmıĢtır. EriĢebilir / kolayda örnekleme yoluyla veriler toplanmıĢtır. Bu örneklem yöntemi ulaĢılabilir en kolay örneklem grubunu seçmek ve kaynaklardan tasarruf sağlamak için kullanılan bir örneklem yöntemidir (Patton, 2005; akt. Baltacı, 2018: 259). ÇalıĢmanın yapılabilmesi için Ġstanbul Aydın Üniversitesi etik kurulundan izin alınmıĢtır.
AraĢtırmada kullanılan veriler çevrimiçi anket yöntemi ile toplanmıĢtır. Çevrimiçi anket yöntemi internette katılımcıların duygu ve düĢüncelerini anlatan formu doldurduktan sonra gönder butonu kullanıp kaydetmesi ile yapılmaktadır. Ġnternet anketleri etkili ve düĢük maliyetli araĢtırma olması dolayısıyla avantajlıdır (Shaughnessy, Zechmeister ve Zechmeister, 2018: 147-148). Anket internet ortamında yayılmıĢtır Veriler Google form ile doldurulmuĢtur.
42
Veri Toplama Araçları C.
AraĢtırmada verilerin toplanması için ―Demografik Bilgi Formu‖ ―Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Depresyon Ölçeği‘nin Ebeveyn Formu‖ ve ―Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı‖ ölçeği kullanılmıĢtır. Çocuk ve Ergenlerde Anksiyete ve Depresyon Ölçeğine ait ayrılma kaygısı bozukluğu ve genel kaygı bozukluğunu ölçen 13 madde araĢtırmada kullanılmıĢtır.
1. Demografik Bilgi Formu
Ebeveynlerin doldurulması için oluĢturulan ölçek, formu dolduran ebeveynin çocuğa yakınlık derecesi, 8-10 yaĢında çocuğu olup olmadığı, tek çocuklu ve çok çocuklu olup olmadığı, çocuklarının ya da çocuğunun yaĢı, eğitim durumu, çalıĢıp çalıĢmadığı ile ilgili bilgileri içermektedir.
2. Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği
Ölçek; MacPhee, Benson ve Bullock (1986) tarafından ortaya çıkmıĢtır. Güler ve Yetim (2008: 35) ölçeği Türkçe‘ye uyarlamıĢtır. Ölçek 22 madde içermektedir. Ölçeğin test- tekrar test güvenilirlik puanı 59 ve 70 arasında değiĢmekte olup iç tutarlılık puanı ise 61 ile 68 arasında değiĢmektedir (Güler ve Yetim, 2008: 36-42). Ölçeğin ölçmek istediği alanlar Ģu Ģekildedir:
 Bireyin ebeveynlik ile ilgili yeterlilik algısı alt baĢlığı ile ebeveyn yeterliliği ölçülmek istenmiĢtir. 2, 6, 10, 14, 18, 21 maddeleri bu alt baĢlığı ölçmektedir. Bu maddenin iç tutarlılık kat sayısı 68 bulunmuĢtur (Güler ve Yetim, 2008: 37).
 Ebeveynlikten aldığı doyum alt baĢlığı ile ebeveynlik rolünden bireyin aldığı doyum ölçülmek istenmiĢtir. 4, 8, 12, 16, 20 maddeleri bu alt baĢlığı ölçmektedir. Bu maddenin iç tutarlılık kat sayısı 65 bulunmuĢtur (Güler ve Yetim, 2008: 37).
 Ebeveynlik yaptığı yatırım alt baĢlığı ile de bireyin ebeveynlik rolüne ne kadar yatırım yaptığı ölçülmek istenmiĢtir. 1, 5, 9, 13, 17 maddeleri bu alt baĢlığı ölçmektedir. Bu maddenin iç tutarlılık kat sayısı 70 bulunmuĢtur (Güler ve Yetim, 2008: 37).
43
 Ebeveynliğin hayatındaki diğer roller ile ne derecede dengeli olduğunu ölçmek üzere rol dengelemesi alt baĢlığı altında ölçülmek istenmiĢtir. 3, 7, 11, 15, 19, 22 maddeleri bu alt baĢlığı ölçmektedir. Bu maddenin ise iç tutarlılık kat sayısı 61 bulunmuĢtur (Güler ve Yetim, 2008: 37).
Test maddeleri ―öte yandan‖ ile bağlanan ters maddeler içermektedir. Testi dolduran bireyler aynı soruda bulunan iki zıt düĢünce için ―Bana göre gerçekten doğru‖ ya da ―Bana göre kısmen doğru‖ seçeneklerinden birini iĢaretlemeleri istenir (Güler ve Yetim, 2008: 36).
3. Çocuklar Ġçin Anksiyete Depresyon Ölçeği Ebeveyn Formu
Spence (1997) tarafından ölçek geliĢtirilmiĢtir. Chorpita vd., (2005) ölçeği yenilemiĢlerdir. Ölçeğin son hali 47 maddeden oluĢmaktadır. Ölçeğin ebeveyn formu ve çocuk formu mevcuttur. Ölçek, DSM-IV‘e göre hazırlanmıĢtır. Anksiyete bozuklukları ve depresyonu sorgulayan ölçekte; sosyal fobi için 9, ayrılık anksiyetesi için 7, yaygın anksiyete bozukluğu için 6, takıntı ve zorlantı bozukluğu için 6 madde ve depresyon için 10 madde bulumaktadır. Asla, bazen, sık sık, her zaman olmak üzere ölçek sıfırdan üç puana kadar puanlanmaktadır. Türkçe geçerlilik güvenilirlik çalıĢması 2016 yılında Görmez vd., (2016) tarafından yapılmıĢtır. Geçerlilik ve güvenilirlik çalıĢmasında 7-18 yaĢ grubu çocuk ve ergenler örneklem alınarak belirlenmiĢtir. Ölçeğin iç tutarlılık değeri 95 olarak bulunmuĢtur (Görmez vd., 2016: 84-85).
44
45
IV. BULGULAR
Örnekleme Ait Sosyodemografik Bilgiler A.
ÇalıĢmaya, 295 anne (%73,4) ve 107 baba (%26,6) olmak üzere toplam 402 kiĢi katılmıĢtır. 8-10 yaĢ arası çocuğu olan 402 kiĢi (%100,0) olduğu bulunmuĢtur. Çocuk sayısı incelendiğinde, 1 çocuğu olan 107 kiĢi (%26,6), 2 çocuğu olan 170 kiĢi (%42,3), 3 çocuğu olan 86 kiĢi (%21,4) ve 4 çocuğu olan 39 kiĢi (%9,7) olduğu bulunmuĢtur. Birden fazla çocuğa sahip olan 295 kiĢi (%73,4) ve birden fazla çocuğa sahip olmayan 107 kiĢi (%26,6) olduğu bulunmuĢtur. Katılımcıların eğitim durumu incelendiğinde, ilkokul mezunu 43 kiĢi (%10,7), ortaokul mezunu 53 kiĢi (%13,2), lise mezunu 115 kiĢi (%28,6), ön lisans mezunu 52 kiĢi (%12,9), lisans mezunu 101 kiĢi (%25,1), ve yüksek lisans/doktora mezunu 38 kiĢi (%9,5) olduğu bulunmuĢtur. ÇalıĢma durumu incelendiğinde, çalıĢan 170 kiĢi (%42,3) ve çalıĢmayan 232 kiĢi (%57,7) olduğu bulunmuĢtur.
Çizelge 1. Sosyodemografik DeğiĢkenler Ġçin Sayı ve Yüzde Dağılımının Ġncelenmesi
DeğiĢkenler
KiĢi Sayısı (n)
Yüzde (%)
Formu dolduran kiĢinin çocuğa yakınlık derecesi
Anne
295
73.4
Baba
107
26.6
8-10 yaĢ arası çocuğunuz var mı
Evet
402
100.0
1 çocuk
107
26.6
2 çocuk
170
42.3
3 çocuk
86
21.4
4 çocuk
39
9.7
Birden fazla çocuğa sahip olma durumu
Evet
295
73.4
Hayır
107
26.6
Eğitim Durumu
Ġlkokul
43
10.7
Ortaokul
53
13.2
Lise
115
28.6
Ön Lisans
52
12.9
Lisans
101
25.1
Yüksek Lisans / Doktora
38
9.5
ÇalıĢma Durumu
Evet
170
42.3
Hayır
232
57.7
46
ÇalıĢmada Kullanılan Ölçeklerin Genel Toplam Puanları ve Alt Boyut B.Puanlarının Betimleyici Ġstatistik Tablosu
ÇalıĢmada kullanılan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puanının en düĢük değeri 0 ve en yüksek değeri ise 17 puan aldığı bulunmuĢtur. ÇalıĢmada kullanılan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puanının en düĢük değeri 0 ve en yüksek değeri ise 21 puan aldığı bulunmuĢtur. ÇalıĢmada kullanılan Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puanının en düĢük değeri 8 ve en yüksek değeri ise 23 puan, rol doyumu alt boyut toplam puanının en düĢük değeri 8 ve en yüksek değeri ise 18 puan, yatırım alt boyut toplam puanının en düĢük değeri 6 ve en yüksek değeri ise 17 puan ve rol dengeleme alt boyut toplam puanının en düĢük değeri 7 ve en yüksek değeri ise 22 puan aldığı bulunmuĢtur.
Çizelge 2. ÇalıĢmada Kullanılan Ölçeklerin Genel Toplam Puanları ve Alt Boyut Puanlarının Betimleyici Ġstatistik Tablosu
Ölçek
Alt Boyutlar
En Küçük Değer
En Büyük Değer
x
Ss
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği
Genel kaygı
0
17
5.38
3.333
Ayrılma kaygısı
0
21
5.97
4.328
Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği
Yeterlilik
8
23
14.65
2.677
Rol Doyumu
8
18
13.10
1.869
Yatırım
6
17
11.91
2.128
Rol dengeleme
7
22
14.92
3.410
AraĢtırma Ölçek ve Alt Boyutları için Normallik Varsayımının Ġncelenmesi C.
Kullanılan ölçek ve alt boyutlar için normallik varsayımının incelenmesinde iki kriter göz önüne alınmıĢtır. Ġlk olarak ortalama ve medyan değerleri arasındaki farkın az olması kriteri incelenmiĢtir. Son olarak eğiklik ve basıklık değerlerinin standart hata değerleri ile çarpımı sonucu elde edilen değerin ±2,00 aralığında olması beklenmektedir. Yapılan incelenmeler sonucunda çalıĢma ölçek ve alt boyutlarının ilgili iki kriteri de sağladığı görülmüĢ ve normal dağılım varsayımının sağlandığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu sonuç ile birlikte parametrik testlerin kullanılmasına karar verilmiĢtir.
47
Çizelge 3. AraĢtırma Ölçek ve Alt Boyutları için Normallik Varsayımının Ġncelenmesi
Ölçek
DeğiĢken
Ortalama
Medyan
Eğiklik
Standart Hata
Basıklık
Standart Hata
Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı
Yeterlilik
14.65
14.00
0.216
0.122
-0.633
0.243
Rol Doyumu
13.10
13.00
0.199
0.122
1.073
0.243
Yatırım
11.91
12.00
-0.525
0.122
0.411
0.243
Rol dengeleme
14.92
15.00
-0.241
0.122
-0.842
0.243
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon
Genel kaygı
5.38
5.00
0.952
0.122
1.401
0.243
Ayrılma kaygısı
5.97
5.00
1.347
0.122
1.412
0.243
Kullanılan Ölçekler Ġçin Ġç Tutarlılık Güvenilirlik Katsayıları D.
ÇalıĢmada kullanılan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin Cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısı, 0,881 olarak hesaplanmıĢtır. ÇalıĢmada kullanılan Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Cronbach alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısı, 0,693 olarak hesaplanmıĢtır.
Çizelge 4. Kullanılan Ölçekler Ġçin Ġç Tutarlılık Güvenilirlik Katsayıları
Ölçek
K
Cronbach Alfa
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği
13
0.881
Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği
22
0.693
Formu Dolduran KiĢinin Çocuğa Yakınlık Derecesi DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve E.Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği’nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arasındaki Farkın Ġncelenmesi
Formu dolduran kiĢinin çocuğa yakınlık derecesi değiĢkeni için katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin alt boyut toplam puan ortalamaları arası
48
fark Bağımsız Örnek t-Testi ile incelenmiĢtir. Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(399)= -0,698; p>0.05. Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(399)= -1,724; p>0,05. Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı ve ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(399)= -1,411; p>0,05.
Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(399)= 0,291; p>0,05. Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(399)= 1,220; p>0,05. Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(399)= -1,909; p<0,05. Formu dolduran babaların yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları, formu dolduran annelerin yatırım alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre formu dolduran babalar yatırım alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir. Formu dolduran anne ve formu dolduran baba ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(399)= 1,988; p<0,05. Formu dolduran annelerin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları, Formu dolduran babaların rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre formu dolduran anneler rol dengeleme alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
49
Çizelge 5. Formu Dolduran KiĢinin Çocuğa Yakınlık Derecesi DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arasındaki Farkın Ġncelenmesi
Ölçek/Alt Boyut
Formu dolduran kiĢi
N
x
Ss
t
Sd
P
Genel kaygı
Anne
294
5.32
2.977
-0.698
399
0.149
Baba
107
5.58
4.178
Ayrılma kaygısı
Anne
294
5.74
4.167
-1.724
399
0.085
Baba
107
6.58
4.725
Yeterlilik
Anne
294
14.68
2.679
0.291
399
0.771
Baba
107
14.59
2.695
Rol Doyumu
Anne
294
13.17
1.778
1.220
399
0.223
Baba
107
12.92
2.102
Yatırım
Anne
294
11.79
2.060
-1.909
399
0.047*
Baba
107
12.24
2.281
Rol dengeleme
Anne
294
15.10
3.378
1.988
399
0.045*
Baba
107
14.41
3.478
*p<0.05
Çocuk Sayısına Göre Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği F.ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği’nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Çocuk sayısı değiĢkeni için katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin alt boyut toplam puan ortalamaları arası fark Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) ile incelenmiĢtir.
Çocuk sayısı kategorilerine göre Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(3,398)= 8,685; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, dört çocuğu olan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalaması, bir çocuk, iki çocuk ve üç çocuğu olan kiĢilerin Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre dört çocuğu olan bireyler Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
50
Çocuk sayısı kategorilerine göre Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(3,398)= 12,634; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, dört çocuğu olan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalaması, bir çocuk, iki çocuk ve üç çocuğu olan kiĢilerin Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre dört çocuğu olan bireyler Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Çocuk sayısı kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(3,398)= 5,241; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, iki çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalaması, bir çocuk, üç çocuk ve dört çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre iki çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Çocuk sayısı kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(3,398)= 3,183; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, bir çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalaması, iki çocuk, üç çocuk ve dört çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre bir çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
51
Çocuk sayısı kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(3,398)= 9,537; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, dört çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalaması, bir çocuk, iki çocuk ve üç çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre dört çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Çocuk sayısı kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(3,398)= 5,903; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, iki çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalaması, bir çocuk, üç çocuk ve dört çocuğu olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre iki çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Çizelge 6. Çocuk Sayısına Göre Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Ölçek/Alt Boyut
Çocuk Sayısı
n
x
Ss
F
sd
p
Genel kaygı
1
107
4.26
2.985
8.685
3
398
0.000*
2
170
5.60
3.047
3
86
5.52
2.945
4
39
7.21
4.948
Ayrılma kaygısı
1
107
5.16
3.337
12.634
3
398
0.000*
2
170
5.50
3.376
3
86
6.21
5.030
4
39
9.69
6.494
52
Çizelge 6. (devamı) Çocuk Sayısına Göre Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Ölçek/Alt Boyut
Çocuk Sayısı
n
x
Ss
F
sd
p
Yeterlilik
1
107
14.55
2.600
5241
3
398
0.001*
2
170
15.17
2.502
3
86
13.80
2.807
4
39
14.56
2.900
Rol Doyumu
1
107
13.55
1.829
3.183
3
398
0.024*
2
170
12.94
2.043
3
86
13.05
1.541
4
39
12.69
1.673
Yatırım
1
107
11.34
2.273
9.537
3
398
0.000*
2
170
11.71
2.231
3
86
12.57
1.419
4
39
12.95
1.877
Rol dengeleme
1
107
14.87
3.265
5.903
3
398
0.001*
2
170
15.64
3.377
3
86
13.98
3.228
4
39
13.97
3.703
*p<0,05
Birden Fazla Çocuğa Sahip Olma Durumu DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve Ergenler G.Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği’nin Alt Boyut Toplam Puan Ortlamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Birden fazla çocuğa sahip olma durumu değiĢkeni için katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin alt boyut toplam puan ortalamaları arası fark Bağımsız Örnek t-Testi ile incelenmiĢtir.
Birden fazla çocuğa sahip olan ve birden fazla çocuğa sahip olmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= 4,615; p<0,05. Birden fazla çocuğa sahip olan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları, birden fazla çocuğa sahip olmayan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre birden fazla çocuğa sahip olan
53
katılımcılar Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
Birden fazla çocuğa sahip olan ve birden fazla çocuğa sahip olmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= 2,109; p<0,05. Birden fazla çocuğa sahip olan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları, birden fazla çocuğa sahip olmayan Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre birden fazla çocuğa sahip olan katılımcılar Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
Birden fazla çocuğa sahip olan ve birden fazla çocuğa sahip olmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(400)= -0,716; p>0,05.
Birden fazla çocuğa sahip olan ve birden fazla çocuğa sahip olmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(400)= -1,153; p>0,05.
Birden fazla çocuğa sahip olan ve birden fazla çocuğa sahip olmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(400)= -0,123; p>0,05.
Birden fazla çocuğa sahip olan ve birden fazla çocuğa sahip olmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(400)= -0,200; p>0,05.
54
Çizelge 7. Birden Fazla Çocuğa Sahip Olma Durumu DeğiĢkeni Ġçin Çocuk ve Ergenler Ġçin Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin Alt Boyut Toplam Puan Ortlamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Ölçek/Alt Boyut
Birden fazla çocuğa sahip olma durumu
N
x
Ss
T
sd
P
Genel kaygı
Evet
295
5.83
3.350
4.615
400
0.000*
Hayır
107
4.14
2.963
Ayrılma kaygısı
Evet
295
6.24
4.574
2.109
400
0.036*
Hayır
107
5.21
3.475
Yeterlilik
Evet
295
14.60
2.692
-0.716
400
0.474
Hayır
107
14.81
2.639
Rol Doyumu
Evet
295
13.04
2.001
-1.153
400
0.250
Hayır
107
13.28
1.439
Yatırım
Evet
295
11.91
2.217
-0.123
400
0.902
Hayır
107
11.93
1.870
Rol dengeleme
Evet
295
14.89
3.433
-0.200
400
0.842
Hayır
107
14.97
3.360
*p<0.05
Eğitim Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve H.Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Eğitim durumu değiĢkeni için katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin alt boyut toplam puan ortalamaları arası fark Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) ile incelenmiĢtir.
Eğitim durumu kategorilerine göre Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(5,396)= 3,662; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, eğitim durumu lise mezunu olan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalaması, eğitim durumu ilkokul, ortaokul, ön lisans, lisans ve yüksek lisans olan kiĢilerin Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir.
55
Buna göre eğitim durumu lise mezunu olan bireyler Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Eğitim durumu kategorilerine göre Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(5,396)= 6,062; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, eğitim durumu lise mezunu olan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalaması, eğitim durumu ilkokul, ortaokul, ön lisans, lisans ve yüksek lisans olan kiĢilerin Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre eğitim durumu lise mezunu olan bireyler Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Eğitim durumu kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(5,396)= 7,998; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, eğitim durumu lisans mezunu olan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalaması, eğitim durumu ilkokul, ortaokul, lise, ön lisans ve yüksek lisans olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre eğitim durumu lisans mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Eğitim durumu kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(5,396)= 5,243; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, eğitim durumu lise mezunu olan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalaması, eğitim durumu ilkokul, ortaokul, lisans, ön lisans ve
56
yüksek lisans olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre eğitim durumu lise mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Eğitim durumu kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(5,396)= 3,051; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, eğitim durumu ön lisans mezunu olan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalaması, eğitim durumu ilkokul, ortaokul, lise, lisans ve yüksek lisans olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre eğitim durumu ön lisans mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
Eğitim durumu kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; F(5,396)= 3,215; p<0,05. Farklılığın hangi kategoriden kaynaklandığının bulunması için yapılan Tukey-B (Post Hoc) çoklu karĢılaĢtırma sonucuna göre, eğitim durumu lisans mezunu olan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalaması, eğitim durumu ilkokul, ortaokul, lise, ön lisans ve yüksek lisans olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre eğitim durumu lisans mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
57
Çizelge 8. Eğitim Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Ölçek/Alt Boyut
Eğitim Durumu
N
x
Ss
F
sd
p
Genel kaygı
Ġlkokul
43
4.56
2.413
3.662
5
396
0.003*
Ortaokul
53
5.23
3.593
Lise
115
6.17
3.601
Ön Lisans
52
5.85
3.888
Lisans
101
4.51
2.972
Yüksek Lisans
38
5.82
2.381
Ayrılma kaygısı
Ġlkokul
43
5.07
2.604
6.062
5
396
0.000*
Ortaokul
53
7.47
5.465
Lise
115
6.70
5.009
Ön Lisans
52
6.60
4.687
Lisans
101
4.27
3.098
Yüksek Lisans
38
6.32
2.326
Yeterlilik
Ġlkokul
43
13.40
2.195
7.998
5
396
0.000*
Ortaokul
53
14.28
2.332
Lise
115
14.70
2.646
Ön Lisans
52
13.67
2.203
Lisans
101
15.82
2.903
Yüksek Lisans
38
14.71
2.525
Rol Doyumu
Ġlkokul
43
13.23
2.515
5.243
5
396
0.000*
Ortaokul
53
12.13
1.481
Lise
115
13.62
1.963
Ön Lisans
52
13.12
1.767
Lisans
101
13.11
1.661
Yüksek Lisans
38
12.71
1.271
Yatırım
Ġlkokul
43
11.26
2.846
3.051
5
396
0.010*
Ortaokul
53
12.32
2.026
Lise
115
12.23
2.061
Ön Lisans
52
12.25
1.725
Lisans
101
11.71
2.017
Yüksek Lisans
38
11.21
2.029
Rol dengeleme
Ġlkokul
43
14.56
2.639
3.215
5
396
0.042*
Ortaokul
53
14.66
3.425
Lise
115
15.08
3.685
Ön Lisans
52
13.77
4.264
Lisans
101
15.59
2.930
Yüksek Lisans
38
14.95
2.847
*p<0,05
58
ÇalıĢma Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Ġ.Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Aras Farkın Ġncelenmesi
Ebeveynlerin çalıĢma durumu değiĢkeni için katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin alt boyut toplam puan ortalamaları arası fark Bağımsız Örnek t-Testi ile incelenmiĢtir.
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= 2,744; p<0,05. ÇalıĢan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları, çalıĢmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre çalıĢan katılımcılar Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= 3,586; p<0,05. ÇalıĢan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamaları, çalıĢmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre çalıĢan katılımcılar Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin ayrılma kaygısı alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= 3,157; p<0,05. ÇalıĢan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları, çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamalarından daha
59
yüksektir. Buna göre çalıĢan katılımcılar Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= -4,094; p<0,05. ÇalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamaları, çalıĢan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre çalıĢmayan katılımcılar Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol Doyumu alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık yoktur; t(400)= 1,697; p>0,05.
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır; t(400)= -1,900; p<0,05. ÇalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamaları, çalıĢan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Buna göre çalıĢmayan katılımcılar Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
60
Çizelge 9. ÇalıĢma Durumu DeğiĢkeni için Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Toplam Puan Ortalamaları Arası Farkın Ġncelenmesi
Ölçek/Alt Boyut
ÇalıĢma Durumu
N
x
Ss
t
Sd
P
Genel kaygı
Evet
170
5.91
4.179
2.744
400
0.006*
Hayır
232
5.00
2.480
Ayrılma kaygısı
Evet
170
6.86
5.325
3.586
400
0.000*
Hayır
232
5.31
3.281
Yeterlilik
Evet
170
15.14
2.625
3.157
400
0.002*
Hayır
232
14.30
2.663
Rol Doyumu
Evet
170
12.66
1.523
-4.094
400
0.000*
Hayır
232
13.42
2.031
Yatırım
Evet
170
12.11
1.876
1.697
400
0.109
Hayır
232
11.77
2.288
Rol dengeleme
Evet
170
14.56
3.317
-1.900
400
0.043*
Hayır
232
15.18
3.460
*p<0,05
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Toplam Puan J.Ortalaması ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyutlarının Toplam Puan Ortalamasının KarĢılaĢtırılması
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı ve ayrılma kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde orta düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,401; p<0,001. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı ve ayrılma kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,227; p<0,001. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı ve ayrılma kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki yoktur; r=0,050; p>0,05. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı ve Ayrılma kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde orta düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,412; p<0,001.
61
Çizelge 10. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyut Arasındaki Korelasyon Tablosu
Ölçek/Alt Boyut
Genel kaygı ve Ayrılma kaygısı
Yeterlilik
-0.401***
Rol Doyumu
-0.227***
Yatırım
0.050
Rol dengeleme
-0.412***
*p<0,05;**p<0,01; ***p<0,001.
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Genel Kaygı Alt K.Boyutu Ortalama Puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyutları Ortalama Puanlarının KarĢılaĢtırılması
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,302; p<0,001. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,156; p<0,001. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki yoktur; r=-0,008; p>0,05. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,310; p<0,001.
Çizelge 11. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Genel Kaygı Alt Boyutu Arasındaki Korelasyon Tablosu
Ölçek/Alt Boyut
Genel kaygı
Yeterlilik
-0.302***
Rol Doyumu
-0.156***
Yatırım
0.008
Rol dengeleme
-0.310***
*p<0,05;**p<0,01; ***p<0,001.
62
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Ayrılma Kaygısı Alt L.Boyutu Ortalama Puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Alt Boyutları Ortalama Puanlarının KarĢılaĢtırılması
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılık Kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,376; p<0,001. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılık kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,243; p<0,001. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılık kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki yoktur; r=-0,086; p>0,05. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılık kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde orta düzeyde bir iliĢki vardır; r=-0,422; p<0,001.
Çizelge 12. Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon ve Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin Ayrılma Kaygısı Alt Boyutu Arasındaki Korelasyon Tablosu
Ölçek/Alt Boyut
Ayrılma kaygısı
Yeterlilik
-0.0376***
Rol Doyumu
-0.243***
Yatırım
-0.086
Rol dengeleme
-0.422***
*p<0,05;**p<0,01; ***p<0,001.
63
V. TARTIġMA, SONUÇ VE ÖNERĠLER
Bu baĢlıkta ölçeklerin analizi sonucunda elde edilen bulgular ile ilgili tartıĢma, sonuç ve önerilere yer verilmiĢtir.
TartıĢma A.
1. Ebeveynlerin Yeterlilik, Rol Doyumu, Rol Dengeleme ve Ebeveynlik Yatırımı Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Veri toplamak için kullanılan Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin dört alt boyutu bulunmaktadır. Yeterlilik, ebeveynin ebeveyn rolünde kendini yeterli hissetmesini ile iliĢkili iken, ebeveynlik doyumu ise bireyin ebeveynlik rolünden aldığı memnuniyeti tanımlamaktadır (Johnston ve Mash, 1989: 173). Ebeveyn yatırımı; ebeveynin ebeveynlik görevinde kendini sorumlu hissedip çocukların gerek duygusal gerek fiziksel ihtiyaçlarını karĢılamasıdır (Greenberger ve Goldberg, 1989: 23). Rol dengeleme alt boyutu ise ebeveynlik rolünün hayattaki diğer rollerle olan dengesini ölçmektedir (Güler ve YetiĢ, 2008: 35). Bu nedenle tartıĢma bu dört alt boyut ekseninde yapılacaktır.
a. Ebeveynlerin anne ve baba olması ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
AraĢtırmanın bulgularına bakıldığında Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyutunda anne ve babaların aldığı toplam puan ortalamasında anlamlı bir fark gözlemlenmemiĢtir. DeleĢ ve Kaytez (2022: 73) tarafından ebeveynlerle yapılan çalıĢma, araĢtırmamızı destekler Ģekilde anne ve babaların ebeveyn öz yeterliliği arasında iliĢki saptanmaması ile sonuçlanmıĢtır. Yapılan araĢtırmadaki bulgudan farklı olarak, BüyüktaĢkapu (2012: 28) ve Yang vd., (2020: 284) tarafından yapılan araĢtırmaların sonuçlarında annelerin, ebeveyn öz yeterliliği ortalama puanları babaların öz yeterlilik ortalama puanlarından daha yüksek bulunmuĢtur. Yapılan çalıĢmalarla bu araĢtırmanın farklı sonuçlar çıkmasında, araĢtırmaların örneklem gruplarının üç yaĢ ve
64
öncesini kapsaması olduğu düĢünülmektedir. Zorunlu ihtiyaçlar bu yaĢlarda daha çok anne tarafından karĢılandığı için, annelerin kendilerini bebekleri üzerinde yetkin görebileceği düĢünülmektedir.
AraĢtırmanın bulgularına bakıldığında Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algıları Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyutunda anne ve babaların aldığı toplam puan ortalamasında anlamlı bir fark gözlemlenmemiĢtir. Yurt dıĢı literatürüne bakıldığında Yang vd., (2020: 283) yapmıĢ olduğu çalıĢmada anne ve babaların ebeveynlik memnuniyetini karĢılaĢtırmıĢtır. Annelerin ebeveynlik memnuniyetini babalardan daha yüksek bulmuĢtur. Delveccihio vd., (2016: 1988) tarafından yapılan çalıĢma, babaların ebeveynlik rol doyumunu annelerden fazla bularak literatürden farklı bir sonuç çıkarmıĢtır. Türkiye‘de Ger (2021: 90-92) tarafından yapılan çalıĢmada anneler, babalara göre rol doyumu alt kategorisinden daha fazla puan elde etmiĢlerdir. Türkiye‘de literatüre bakıldığında ebeveynlik rol doyumunu anne baba ile karĢılaĢtıran çalıĢmaların kısıtlı olduğu görülmüĢtür. Aynı zamanda, Türkiye‘de ve yurt dıĢında yapılan çalıĢmaların tek bir sonuç üzerinde hem fikir olamaması; cinsiyet dıĢında bireysel farklılıkların ve çiftler arası iliĢkilerin de ebeveynlik doyumu ile iliĢkili olabileceğini düĢündürmektedir.
Annelerin rol dengeleme alt boyutu, babalara göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuĢtur. Rol dengeleme alt maddesi bireyin hayattaki farklı roller arasında dengeyi kurabilme becerisini yansıtmaktadır (Güler ve Yetim, 2008: 35). Toplumumuzda kadınların çalıĢması, aile bütçesine katkı sağlamak amacıylayken, erkeğin çalıĢması daha ailenin temel geliri olarak görülebildiği düĢünülmektedir. Anne çalıĢarak babanın üstündeki maddi yüküne yardımcı olduğu düĢünülmektedir (Arpacı ve Ersoy, 2007: 49). Bu da annelerin, ana maddi kaynak olma ile ilgili kaygılarını azalttığı ve bu sebeple babalardan daha fazla rolleri dengeleyebildiği düĢünülmektedir. Literatüre bakıldığında; Pekdemir ve Koçaoğlu‘nun (2014: 328) kadınların erkeklere göre rol dengesini daha iyi kurduğunu gösteren araĢtırması mevcuttur. AraĢtırma sonucu, yapılan bu araĢtırmayı destekler niteliktedir. Yurt dıĢındaki çalıĢmalara bakıldığında, Marks (2004: 1088) vd., evli çiftler ile yaptığı çalıĢmada annelerin, babalara göre rol dengeleme ile alakalı ölçek puanı daha yüksek bulmuĢtur. Bu veri bu araĢtırmayı desteklemektedir. Ballıca (2010: 80) ise yaptığı çalıĢmada kadınların ve erkeklerin hayatlarındaki rol dengelerini araĢtırmıĢ ve anlamlı bir iliĢki
65
bulamamıĢtır. Gutek vd., (1991: 564-567) yapmıĢ olduğu çalıĢmada; kadınların erkeklere göre iĢ ve aile hayatını dengeleme konusunda daha baĢarılı olduğunu gözlemlemiĢtr. Bu durum bu araĢtırmayı desteklemektedir.
Annelerin çocuklarıyla gerek çocuğun ihtiyacını karĢılamak gerek bağ kurmak için geçirdiği vaktin, ebeveynliğin ve dıĢarıda geçirilen zaman arasındaki dengeyi kurmada yardımcı olduğu düĢünülmektedir. Babaların ise daha uzun mesai yapma ihtimalleri, çocuğun temel ihtiyaçlarını karĢılamada evde anneden daha az görev alması gibi durumları, rol dengeleme konusunda annelerden daha az puan ortalamasına sahip olmasını açıklayabileceği Ģeklinde yorumlanmaktadır.
Babaların yatırım alt boyutu ortalama puanı annelerin aldığı puandan daha yüksektir. Anne ve babanın kalıp rolleri zamanla değiĢmiĢ ve birbirine karıĢma haline girmiĢtir (Herzog, 2007; akt. Tezel ġahin ve Özbey, 2007: 41). Toplum babalardan artık sadece çalıĢmasını beklememektedir. Babaların çocuk bakımından da sorumlu olduğu düĢüncesi yayılmaya baĢlamıĢtır. Çocukların ihtiyaçları ve çeĢitli sorumluluklarını baba da paylaĢmaya baĢlamıĢtır (Harris ve Morgan, 1991; akt. Kuzucu, 2011: 80). Batı toplumlarında boĢanmıĢ erkeklerin tek baĢına çocuk bakımını da üstlendikleri gözlemlenmiĢtir. DeğiĢen Ģartlar doğrultusunda babalar da çocuklar ile ilgili bilgi birikimini geliĢtirmeye mecbur kalmıĢlardır (Mcbride ve Mcbride, 1990: 6-10). Bu görüĢ araĢtırmamızdaki babaların yatırım alt baĢlığından daha fazla puan elde etmesini destekler nitelikte olduğunu düĢünülmektedir. Aydın ve Egin (2018: 178) tarafından yapılan araĢtırma sonucunda yatırım alt boyutu ortalama puanı, annelerle kıyaslandığında babalarda daha yüksek bulunmuĢtur. Bu araĢtırma sonucu bizim araĢtırmamızı destekler niteliktedir. Yurt dıĢındaki literatüre bakıldığında McBride ve Rane (2006: 182) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, ebeveynlerin rol yatırımlarını incelemiĢlerdir. AraĢtırma sonucunda annelerin ebeveynlik rolüne iliĢkin yapmıĢ oldukları yatırım, babalardan daha yüksek bulunmuĢtur. Türkiye ile yurtdıĢı arasındaki bu fark, iĢ hayatına atılan annelerin mesai saatlerin uzunluğu sebebiyle zorlanması, ekonomik imkansızlıklardan ev iĢleri paylaĢacak destekler alamaması farklı rollerde anneyi bölmekte ve çocuğuna yatırımı azalabileceği düĢünülmektedir. Bu sebeple babalarına çocuklarına yatırım yapma ihtiyacı doğduğu düĢünülmektedir. Türkiye‘deki kadınların üstlendiği roller gereği annelerin çocukların yemek, bakım ve temizlik iĢleri ile sorumlu olduğu
66
düĢünülmektedir. Babaların, ev iĢi yüklerinin az olması sebebi ile babalık rollerine yapacağı yatırımda annelerden daha çok zaman ayırabilecekleri düĢünülmektedir. Bununla beraber 8-10 yaĢ çocuğu daha küçük yaĢta anne bakımına ihtiyacı olan kardeĢi olabilir. Bunun sonucunda anne bakıma muhtaç kardeĢle ilgilenirken, baba vaktini orta çocukluk döneminde olan çocukla geçiriyor olabileceği Ģeklinde araĢtırma sonucu yorumlanabilir.
ġahin, vd., (2017: 339-342) tarafından babaların çocuklarıyla vakit geçirmesi ile ilgili yapılan çalıĢmada babaların günde ortalama 1-2 saat çocuklarıyla vakit geçirdiğini belirtmiĢtir. Bu süre araĢtırmaya katılan babalar tarafından yetersiz görülmektedir. Babalar yapılan çalıĢmada vakit geçirme süresinin azlığını çalıĢma Ģartlarının zorluğu ve çalıĢma saatlerinin uzunluğu olarak belirtmiĢtir. Lamb‘e (2001: 20-30) göre babalar çocukların hayatında cinsel, duygusal, biliĢsel geliĢiminde önemli bir yere sahiptirler. Babalarının göstereceği ilgi ve ebeveynlik çocukların ihtiyaçları arasındadır. Günümüzde babaların çocukları üzerindeki farkındalıkları artmaktadır. Babaların zamanını kısıtlı görmesinin ebeveynlik konusunda kendisini geliĢtirmek için daha fazla çabalamasına sebep olabileceği düĢünülmektedir. Bu da yatırım alt boyutu toplam puan ortalamasının annelerinkinden daha fazla çıkmasına sebep olduğu tahmin edilmektedir.
b. Tek veya çok çocuğa sahip olmak ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Yapılan analiz ıĢığında tek çocuklu ebeveyn olmak ile çok çocuklu ebeveyn olmak karĢılaĢtırıldığında Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlililk boyutu alt ölçeğinde herhangi anlamlı bir fark gözlemlenmemiĢtir. Ebeveynin birden fazla çocuğa sahip olmasının; ebeveynlerin fiziksel yorgunluğunu, maddi harcamalarını arttıracağı düĢünülmektedir. Bunlarla birlikte, evde daha fazla problem yaratabileceği sebebiyle, ebeveyn öz yeterliliğinin düĢeceği hipotezi oluĢturulmuĢtur. Yurtiçinde bu konuyla alakalı literatür tarandığında, hem 8-10 yaĢ çocuk sahibi hem de tek çocuk ve çok çocuklu ebeveynleri karĢılaĢtıran, yeterli çalıĢmaların olmadığı tespit edilmiĢtir. Bu sebeple, yapılan araĢtırma benzer çalıĢmalarla karĢılaĢtırılmıĢtır. Kurt ve Aslan (2020: 224) tarafından yapılan çalıĢmada ebeveyn tek çocuklu olması ya da ikiden fazla çocuğa sahip olması arasında anlamlı bir iliĢki bulunmamıĢtır. Kuzu
67
(2019: 37) tarafından ebeveyn öz yeterliliği ile bir, iki ve üç çocuklu aileler karĢılaĢtırılmıĢtır. Tek çocuklu ailelerin öz yeterlilik düzeyi ile iki ve üç çocuğa sahip ailelerin öz yeterlilik düzeyi arasında anlamlı bir iliĢki olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Literatüre bakıldığında gözlemlenen bu sonuçların araĢtırmamızla uyumlu olduğu sonucuna varılmıĢtır.
Adler‘e (1931: 18) göre tek çocuklar ebeveyn dikkatini çekebilmek için belli baĢlı hareketlerde bulunmaktadırlar. Anneyi de kimi zaman zorlayan bu davranıĢlar ―anne kompleksi‖ olarak adlandırılmaktadır (Adler, 1927; akt. Nuys ve Whitman, 1964: 2). Thompson (1974: 95) aynı zamanda tek çocuklar için kiĢiler arası iliĢkilerde problemler yaĢayan çocuklar olarak tanımlamıĢtır. Tek çocuk, dezavantajı olması ile beraber aile içindeki maddi imkanları bölmeyerek aileyi maddi konuda çok çocuklu ailelere göre daha az yetersiz hissetirebileceği Ģeklinde yorumlanabilir. Bunun yanında aile fiziksel olarak tek çocuğa sahip olmaktan ötürü, daha az efor sağlayabilme olasılığı aileyi yetersiz hissetmesini önleyeceği düĢünülmektedir. Tek çocuk olmanın da çok çocuğa sahip olmanın da kendi içinde ebeveyn öz yeterliliği için avantajları olabileceğinden, araĢtırmada anlamlı bir sonuç çıkmadığı yorumu yapılabilir. Bu araĢtırma sonucunda anlamlı bir fark gözlemlenmemiĢ olabilir.
Yapılan analiz sonucunda tek çocuklu ebeveyn olmak ile çok çocuklu ebeveyn olmak karĢılaĢtırıldığında; Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyutunda, anlamlı herhangi bir fark gözlemlenmemiĢtir. Ebeveyn tek çocuğa sahip olduğunda, çocukla ilgili daha az problem yaĢayabileceği varsayımı ile ebeveynlik rol doyumunun artmıĢ olabileceği düĢünülmüĢtür. AraĢtırmanın bu sonucunu karĢılaĢtırmak için literatüre bakıldığında tek çocuk ve çok çocuk olmak ile ebeveyn rol doyumu arasındaki iliĢkiyi içeren çalıĢmalara eriĢilememiĢtir. Winnicott‘e (2014: 33) göre tek çocuklu ebeveynler kaynaklarını tek bir alana yönlendirebilmektedirler. KardeĢi olmayan çocuklarla yapılan bir çalıĢma doğrultusunda; tek çocukların kardeĢi olan çocuklara göre, okulda daha baĢarılı oldukları gözlemlenmiĢtir (Chen ve Liu, 2014: 415). Okulda baĢarılı olan çocukların ebeveynlerinin, ebeveynlik konusunda daha fazla memnuniyete sahip olabileceği düĢünülmektedir. Aynı zamanda tek çocuk ebeveyninin ilk çocuk deneyimidir. Bu da ebeveyni çocuk büyütme konusunda daha kaygılı yapabilmektedir. Kaygılı ebeveynler
68
çocuklarına karĢı davranıĢ bozukluğu gösterebilmektedirler (Lam, 1991: 190). Tek çocuklu ebeveyn olmanın, ebeveynlik doyumuna hem olumlu hem olumsuz etkileri olabileceği düĢünülmektedir. Buna göre, yapılan analiz sonucunun anlamlı çıkmadığı düĢünülmektedir. Sonucun anlamlı çıkmaması ebeveyn rol doyumuna etki eden daha baskın faktörlerin olabileceğini düĢündürmektedir. Literatüre bakıldığında, ebeveynin sosyal desteği olup olmaması bu faktörlerin baĢında gelmektedir (Angley vd., 2015: 72). Ebeveyn rol doyumunu sağlayan bir diğer faktör ise çocuğun mizacıdır (Coleman ve Karraker, 2000: 20).
Yapılan araĢtırma sonucunda, tek ve çok çocuklu ebeveyn olmak karĢılaĢtırıldığında Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt baĢlığı toplam puan ortalamasında anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır. Çok çocuklu olmak, ebeveynlere daha fazla zaman ve enerji harcattığı düĢünülmektedir. Bu sebeple, ebeveynliğe yönelik rol dengesinin bozulacağı varsayımı ile karĢılaĢtırma yapılmıĢtır. Çıkan bu sonucun karĢılaĢtırılması amacıyla literatür araĢtırıldığında, tek çocuk ve çok çocuk olmak ile ebeveyn rol doyumu arasındaki iliĢkiyi içeren çalıĢmalara rastlanılmamıĢtır. Tek çocuklu ebeveynlerin, çok çocuklu ebeveynlere göre daha az ev iĢi yoğunluğu yaĢayacakları düĢünülmektedir. KardeĢi olan çocuklar, birbirleri ile olan iletiĢim sebebi ile daha sosyal olabilmektedirler. Bu yüzden, tek çocuklar sosyal beceri konusunda eksik olarak da adlandırılmaktadır (Falbo, 2012: 42). KardeĢin yokluğunda, iĢ yükü ev içinde azalırken, kardeĢin olması ebeveyne küçük kardeĢe bakım için destek olabilmektedir. Bu sebeple araĢtırma sonucunda tek çocuklu olup olmamanın, ebeveyn rollerini dengelemeyle iliĢkili olmadığı düĢünülmektedir.
Yapılan araĢtırma sonucunda, tek çocuklu ebeveynler ve çok çocuklu ebeveynler karĢılaĢtırıldığında Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt baĢlığı toplam puan ortalamasında anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır. Bu karĢılaĢtırma; ebeveynin birden fazla çocuğa sahip olmasının, çocuklara ayrılan zaman ve dikkat dolayısıyla ebeveyn yatırımının düĢebileceği varsayımı ile yapılmıĢtır. AraĢtırmanın sonucunu karĢılaĢtırmak için literatüre bakıldığında, tek çocuk ve çok çocuk olmak ile ebeveyn rol doyumu arasındaki iliĢkiyi içeren çalıĢmalara rastlanılmamıĢtır. Blake‘e (1981: 435-440) göre çocuk sayısı arttıkça aile içinde çocuğa yapılan yatırımlarda azalma görülmektedir.
69
Çünkü tek çocuk bütün yatırımı üzerine toplamaktadır. Blake (1981: 435-440) tarafından yapılan araĢtırmanın, yapılan araĢtırma ile farklı sonuç çıkmasında kültürün etkisi olabileceği düĢünülmektedir. Türkiye‘de çocuk sayısına verilen önem, aile büyüklerinin de ebeveynlere destek olması yapılan araĢtırmanın sonucundaki farklılığı açıkladığı düĢünülmektedir. Çocuğa yapılan yatırımın tek çocuk ve çok çocuk olma ile alakalı anlamlı bir değiĢiklik göstermemesinde; ebeveynlerin çocuk sayısının artıp azalmasına bağlı olarak sorumluluklarının değiĢmediği yorumu yapılabilir.
c. Çocuk sayısı ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Çocuk sayısı kategorisine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin alt maddelerinin hepsinde anlamlı farklılık saptanmıĢtır. Yeterlilik alt boyutunda iki çocuğu olanların bir, üç, dört çocuğu olanlara göre puan ortalaması anlamlı Ģekilde yüksek çıkmıĢtır. Özdemir (2019: 63) yapmıĢ olduğu çalıĢmada iki çocuğa sahip ebeveynlerin öz yeterlilik algılarını üç ve üçten fazla çocuğa sahip ebeveynlerden yüksek bulmuĢtur. Kotil (2010: 143) tarafından yapılan araĢtırma ise yapılan bu araĢtımadan farklı olarak ebeveyn öz yeterliliği ile çocuk sayısı arasında bir iliĢki bulamamıĢtır. Kurt ve Aslan (2020: 224) yapmıĢ oldukları çalıĢmada çocuk sayısı ile ebeveyn öz yeterliliği arasında bir iliĢki gözlemlemlememiĢtir. Yurt dıĢındaki araĢtırmalara bakıldığında Hong ve Liu‘nun (2019: 2274) yurt dıĢında yapmıĢ olduğu çalıĢma sonucu araĢtırmamızı destekler nitelikte olup, iki çocuğa sahip ailelerin, ebeveyn öz yeterliliği anlamlı olarak tek çocuğa sahip ebeveynlerden daha yüksek bulunmuĢtur. Burada birinci çocuğun deneyimi ile aile ikinci çocukta ebeveynlik rolünde kendilerini daha yetkin görebildiği düĢünülmektedir. Kaynakların seyrelmesi modeline göre kardeĢlerin doğumu ile beraber ebeveyn yatırımı daha da azalcaktır (Downey, 2001: 497-504). AraĢtırma bulgusu kaynakların seyrelmesi modeline göre yorumlandığında, ebeveynler elindeki sınırlı kaynaklar azaldıkça kendilerini yetersiz hissedebildiği düĢünülmektedir.
Çocuk sayısı kategorisine göre, Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt baĢlığı ile anlamlı bir farklılık saptanmıĢtır. Bir çocuğu olan ebeveynlerin, Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalaması, iki çocuk, üç çocuk ve dört çocuğu
70
olan kiĢilerin Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Yılmaz vd., (2018: 425) tarafından yapılan çalıĢmada; tek çocuklu ebeveynlerin rol doyumunun iki, üç, dört ve üstü çocuğu olan ebeveynlerden anlamlı olarak daha yüksek bulunmuĢtur. Sonuç araĢtırma sonucunu destekler niteliktedir. Öztürk ve Giren (2015: 489) yapmıĢ olduğu çalıĢmada rol doyumu ve çocuk sayısını karĢılaĢtırdığında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Marini (1980: 238) yaptığı araĢtırma sonucunda, ebeveyn çocuk sayısı ile ebeveynlikten alınan doyum arasında negatif yönlü iliĢki olduğunu raporlamıĢtır. Yurt dıĢında yapılan bu çalıĢma, bu araĢtırma sonucunu destekler niteliktedir. Burada çocuk sayısının bir olması çocuğun maddi ve manevi imkanlarında artıĢ gösterebildiği düĢünülmektedir. AraĢtırma sonucu genelde literatürle benzerlik göstermektedir. Çocuk sayısının azlığı aynı zamanda ev içinde de fiziksel yorgunluğun azlığı anlamına gelmektedir. Bu da ebeveynin, ebeveynlik rolü ile ilgili doyumu arttırabileceği olarak yorumlanabilir. Bu artıĢ aileye rol doyumu olarak gelebileceği tahmin edilmektedir.
Çocuk sayısı kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Bu farklılığa göre; dört çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamasından bir, iki, üç çocuğu olanlara göre daha fazla puan elde etmiĢtir. Dört çocuğu olan bireylerin ebeveynlik rolüne yatırım yapması sevindirici olduğu düĢünülmektedir. Çünkü daha fazla çocuk, beraberinde daha fazla sorumluluğu getirdiği düĢünülmektedir. Ailenin ebeveynlik rolünü geliĢtirici aktiviteler yapması, çocuklarının duygusal ihtiyacını desteklemektedir. Çocuk sayısı arttıkça, çocukların ihtiyacı da artmaktadır. Daha fazla ihtiyaç, peĢinde daha fazla ebeeyn ilgisini getirebileceği Ģeklinde araĢtırma sonucu yorumlanmaktadır. Yılmaz vd., (2018: 425) tarafından yapılan çalıĢma, bizim çalıĢmamızın tersi bir sonuca ulaĢmıĢtır. Bu çalıĢmaya göre 4 çocuğa sahip bireylerde Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt boyutu puanı diğer çocuk sayılarına göre daha düĢüktür. Özbiler vd., (2021) tarafından yapılan çalıĢma, bu araĢtırmanın sonucunda olduğu gibi çocuk sayısı arttıkça çocuklara yapılan yatırımın da arttığını gözlemlemiĢtir (Özbiler vd., 2021: 70-72). Kaynakların seyrelmesi modeline göre kardeĢlerin doğumu ile beraber
71
ebeveyn yatırımı daha da azalcaktır (Downey, 2001: 497-504). AraĢtırmamızın bulguları kaynakların seyrelmesi modeline ve literatüre zıt bir sonuç ortaya koymuĢtur. Kaynakların seyrelmesi modeli ile tutarlılığın sağlanmaması, örneklem grubunun kültürel farklılıklarından kaynaklı olabileceği düĢünülmektedir. Türk kültüründe aile kurmaya verilen önemin ve toplumumuzda ―doğan çocuk bereketiyle gelir‖ gibi inançların, ebeveynlerin çocuk sayısına paralel olarak içsel motivasyonunu arttırabileceği düĢünülmektedir. Çocuk sayısının ebeveynlerdeki kaygı seviyesini arttırdığı düĢünülmektedir. Ebeveyn, kaygıyla baĢ edebilme sebebiyle yatırım kollarını geniĢletebileceği Ģeklinde çıkan sonuç yorumlanabilir. Literatür yorumlandığında anlamlı ortak bir sonuç olmadığı, bulguların tutarsızlık gösterdiği düĢüncesine varılmıĢtır. Bu tutarsızlığın sebebinin, ebeveyn yatırım düzeyiyle iliĢkili farklı baĢka unsurların olabileceği ile açıklanabileceği düĢünülmektedir.
Çocuk sayısına göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyutu toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Ġki çocuğu olan bireyler, Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir. Özmete ve Eker (2013: 44) tarafından yapılan çalıĢma sonucunda, çocuk sayısındaki artıĢ ebeveynin iĢ ve aile çatıĢmasını aĢabilmek için belirli stratejiler oluĢturması için zorladığı ortaya çıkmıĢtır. Yurt dıĢı literatürüne bakıldığında, Nomaguchi (2009: 15) yapmıĢ olduğu araĢtırmaya göre, tek çocuğa sahip olan ebeveynlerin iki ve üç çocuğa sahip ebeveynlerden rol dengeleme puanı daha yüksek olduğunu gözlemlemiĢtir. Bu araĢtırmanın eski zaman dilimini kapsaması ve bu zamanda maddi imkanların sınırlı olması araĢtırma sonuçları arasındaki fark ile iliĢkili olduğu düĢünülmektedir. Çocuk sayısı arttıkça, paralelinde rol dengeleme azalmaktadır. Bu çalıĢma, literatürden farklı olarak iki çocuklu ebeveynlerin diğer çocuk sayısına sahip ebeveynlere göre rol dengelemeyi daha fazla sağladığını bulmuĢtur. KardeĢlerin birbirlerine destek vermesi, ebeveynin ebeveynlik rolünü dengelemesiyle iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir.
AraĢtırma doğrultusunda, tek çocuklu olmak ve çok çocuklu olmak arasında Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik, rol dengeleme, rol doyumu alt baĢlıkları altında anlamlı bir iliĢki bulunmamıĢtır. Fakat rol doyumu
72
alt baĢlığında bir, rol dengeleme alt baĢlığında iki, yeterlilik alt baĢlığında iki çocuğa sahip olmak anlamlı olarak yüksek bulunmuĢtur. AraĢtırmanın bu sonuçları karĢılaĢtırıldığında çocuk sayısının azlığı ebeveynlerde yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme konusunda artıĢ olabileceği Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Bu alt baĢlıklardan farklı olarak, yatırım alt boyutunda çocuk sayısının fazla olması ile artıĢ gözlemlenmiĢtir. Çocuk sayısı artıĢında ebeveynin kaygılarını dindirmesi ve Türk kültüründeki çocuk sayısında verilen değerlerin bu sonuçla iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir.
d. Ebeveynlern eğitim seviyesi ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Eğitim durumu kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin bütün alt boyutlarında toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık olduğu gözlemlenmiĢtir.
Lisans mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamasından anlamlı olarak daha fazla puan elde etmiĢlerdir. Karaçöl (2021: 31) tarafından yapılan çalıĢma, yapılan araĢtırmanın sonucunu destekler nitelikte olup; üniversite ve yüksek öğrenim mezunu olan ebeveynlerin, ebeveyn öz yeterliliği yüksek olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. Kuzucu (2011: 81) babalar ile yaptığı çalıĢmada öğrenim düzeyi artan babaların, çocuk yetiĢtirme konusunda kendisine olan güveni de arttığı sonucuna ulaĢmıĢtır. Yabancı literatüre bakıldığında Teti ve Gelfand (1991: 925) yapmıĢ oldukları çalıĢma da Türkiye‘de yapılan bu çalıĢmaları destekler niteliktedir. Teti ve Gelfand‘a (1991: 925) göre öğrenim durumu daha iyi olan ebeveynler ebeveynlik becerilerine inanma eğilimi içinde olabilmektedirler. Alanyazı sonucu ve araĢtırmanın sonucu göz önüne alındığında lisans mezunu olan ailelerin kendini geliĢtirme ve öğrenme konusunda alıĢkanlığı olabileceği düĢünülmektedir. Öğrendikçe kendilerini ebeveynlik alanında yeterli görebileceği düĢünülmektedir.
Eğitim durumu kategorisinde rol doyumu alt boyutuna toplam puan ortalamasına bakıldığında, anlamlı bir fark olduğu bulunmuĢtur. Eğitim durumu lise mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
73
Tambulut ve Eker (2019: 170-173) yapmıĢ oldukları çalıĢma sonucunda, yapılan bu çalıĢmanın aksine eğitim düzeyi ile ebeveynlik rol doyumu arasında anlamlı bir fark gözlemlememiĢtir. Yılmaz (2018: 424) yapmıĢ olduğu çalıĢmada, ebeveynlik eğitim seviyesi arttıkça ebeveynlerdeki doyumun arttığını gözlemlemiĢtir. ġener (2011: 555) tarafından yapılan çalıĢma da ebeveyn eğitim düzeyi ile ebeveyn rol doyumu arasında pozitif yönlü iliĢki olduğu ile sonuçlanmıĢtır. Yapılan araĢtırmanın literatüre farklı bir katkı sağladığı düĢünülmektedir. Literatür çoğunlukla eğitim düzeyi ile ebeveynlik doyumu arasında iliĢki bulamamıĢ ya da pozitif yönlü korelasyon bulmuĢtur. AraĢtırmanın 8-10 yaĢ çocuklarla yapılması sonucun literatürle farklı çıkmasıyla iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir. Somut iĢlem dönemindeki çocukların, lise mezunu ebeveynlerinin çalıĢmamaları ve orta düzey bilgiye sahip olmaları ön görüsüyle annelerinin doğal yaklaĢımlarından ve yanında olmalarından daha fazla doyum alabileceği; bu doyumun da anneye rol doyumu olarak yansıyabileceği düĢünülmektedir. Ebeveynliği optimum bilgi düzeyi ile yaĢamak, ebeveynlik konusunda anne-babaları daha az kaygılandırdığı düĢünülmektedir. Bu sebeple ebeveynlikten aldıkları doyumu artabileceği Ģeklinde yorumlanabilir.
Yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık gözlemlenmiĢtir. Ortaokul mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir. Literatürde eğitim düzeyi arttıkça ebeveynlik yatırımının da arttığı sonucuna ulaĢan çalıĢmalar mevcuttur (Yılmaz, 2018: 424, Ülker, 2016: 69). Yapılan araĢtırmanın bulgusunun farklı bir bulgu olduğu düĢünülmektedir. Bu farklılığın kaynağı çocukların yaĢ grubu ile bağlantılı olabileceği düĢünülmektedir. Bu yaĢ grubu çocukların ebeveynlerinden alacağı yatırım ihtiyacını akranlarla ya da öğretmenlerle doldurabildiği düĢünülmektedir. Bu yüzden ebeveynlik konusunda üst düzey bilgiye sahip olmaktan daha çok, ebeveyn yatırımının kalitesinin önemli olduğu düĢünülmektedir. Ebeveynin çocuğa yaptığı duygusal yakınlık ile okulda öğrenilen bilgiler arasında bir iliĢki olmadığı Ģeklinde araĢtırma sonucu yorumlanabilir. Burada ebeveynliğin yatırım boyutunun biliĢsel süreçlerden daha çok duygusal süreçler ile iliĢkili olabileceği yorumu yapılabilir. ġener ve
74
Karacan‘ın (1999: 28-39) ebeveynliğin içgüdüsel olabileceği düĢüncesi, araĢtırmanın sonucuna dahil bu yorumumuzu destekler niteliktedir.
Ġstatistiki olarak anlamlı bir farklılık rol dengeleme alt boyutunda da gözlemlenmiĢtir. Lisans mezunu olan bireyler rol dengeleme alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢlerdir. Yurt dıĢı literatürüne bakıldığında, Milkie vd., (2010: 1340) yapmıĢ oldukları çalıĢmada anneler için rol dengeleme ile eğitim durumu arasında anlamlı bir iliĢki bulunmazken babalarda üniversite mezunu olanlar rol dengeleme konusunda anlamlı olarak daha fazla puan almıĢlardır. Üniversite mezunu bireylerin, daha alt eğitim düzeylerine sahip bireylere göre Ģirketlerde, kurumlarda daha üst pozisyona sahip olma ihtimalleri iĢ yüklerini azalttığı düĢünülmektedir. Bunun yanı sıra, masa baĢı ya da daha az fiziksel efor sarfedilen iĢlere üniversite mezunlarının istihdam edildiği düĢünülmektedir. Böylece aile ve iĢ dengesini üniversite mezunları daha kolay kurabileceği çıkarımı yapılabilir. AraĢtırmanın bu bulgusu literatürü destekler niteliktedir.
e. Ebeveynlerin çalıĢma durumu ile yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme, yatırım alt boyutları arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin alt boyutlarının toplam puan ortalamalarına bakıldığında, yatırım alt boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır. Gottfried vd.,‘nin (2002: 207-220) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, anne baba ne kadar çalıĢırsa o kadar çocukla geçirmesi gereken zamandan kayıp yaĢanacağını dile getirmiĢtir. Bu durum ebeveynin çocuğa yatırım yapmasını azaltacağını düĢündürmektedir. Ebeveyn yatırımı; çalıĢma saatlerinin çocuklara uygunluk derecesi, ebeveynin iĢiyle evi arasındaki dengeyi kurabilmesi ve de ebeveyn tutumları gibi faktörlerle de iliĢkilidir. Nock ve Kingston (2008: 80-84) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, çalıĢan ve çalıĢmayan ebeveynlerin çocuklarına yaptıkları zaman yatırımını karĢılaĢtırmıĢlardır. Bu karĢılaĢtırma sonucu yapılan araĢtırmayı destekler nitelikte anlamlı bir sonuç bulunmamıĢtır. Seçer vd., (2008: 419) tarafından yapılan çalıĢma ebeveynin çalıĢma durumu ile çocuğuna gösterdiği ilgiyi karĢılaĢtırmıĢtır. ÇalıĢan annelerin çocuklarına olan ilgi seviyelerini çalıĢmayan annelere göre anlamlı olarak fazla bulmuĢtur. AraĢtırmalar arasındaki bu farkın; örneklem grubundaki iĢ tatmini, mesai saatleri, maddi kazanç gibi değiĢkenlerle iliĢkili olabileceği yorumu yapılabilir.
75
ÇalıĢan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamaları, çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalamalarından daha yüksektir. Yurt dıĢında Jakson ve Scheines (2005: 18) tarafından yapılan araĢtırmanın sonucu, yapılan çalıĢmayı destekler niteliktedir. Annenin çalıĢma ve üretme hali, sadece kiĢilik özelliklerine değil kendisinin ebeveynlik rolüne de olumlu katkıda bulunmaktadır. Kendine inancı artan anne, ebeveynliğini de yeterli görüp, maddi gücü de elinde hissedebilmektedir (Jackson ve Scheines, 2005: 18). ÇalıĢmayan anneler için ise tam tersi durum söz konusu olabilmektedir. Ev iĢine gün boyu maruz kalmak anneyi fiziksel anlamda yorabilmektedir. Bu durum, çocuk ile olan iliĢkisine negatif yansıyabilmektedir (Sandrock, 1983; akt. AktaĢ, 1994:36). Türkiye‘de Özkubat ve Elibol (2018: 217) yapmıĢ oldukları araĢtırmada, çalıĢmayan annelerin puan ortalamalarının, çalıĢan annelere oranla yüksek olduğu gözlemlemiĢlerdir. Bu sonuç, annelerin çocuklarına ayırdıkları zaman diliminin artması ebeveynlerin öz yeterliliğinde de artıĢ sağlayabileceği Ģeklinde yorumlanmaktadır. Bununla beraber Kırıkkale ili‘nde kadınların çalıĢma oranı Ġstanbul‘a göre daha düĢüktür (Tüysüz ve Kader, 2021: 139). Kırıkkalede çalıĢan bir annenin bulacağı iĢ imkanı ve Ģartları ile, Ġstanbul‘da yaĢayan annelerin bulacakları iĢ imkanı ve Ģartları aynı olmadığı düĢünülmektedir. Aynı zamanda kreĢ ve okul alternatiflerinin de fazla olması metropol Ģehrin avantajlarından biridir. Ġki araĢtırma sonucu, metropol bir Ģehirde yaĢayan ebeveyn ile metropol olmayan bir Ģehirde yaĢayan ebeveynin yaĢam Ģartları arasındaki farkı yansıtıyor olabileceği düĢünülmektedir.
ÇalıĢmayan katılımcılar, çalıĢan katılımcılara göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol doyumu alt boyutundan anlamlı olarak daha fazla puan elde ettiği gözlemlenmiĢtir. Literatüre bakıldığında babalarla yapılan çalıĢmalara eriĢilemediği için araĢtırma sonucu, sadece anneler üzerinde yapılan çalıĢmalarla karĢılaĢtırılacaktır. Yabancı literatüre bakıldığında Hoffman (1989: 285-289) ve Pietromonaco (1987: 470-477) tarafından yapılan çalıĢmalarda; çalıĢan ebeveynin, ebeveynlik doyumunun daha yüksek olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. Türkiye‘de yapılan bir çalıĢma sonucunda, annelik memnuniyeti ile çalıĢma durumu arasında anlamlı bir iliĢkiye rastlanmamıĢtır (Gözübüyük
76
Bayraktaroğlu, 2010:50). ĠĢ stresi, uzun ve yorucu çalıĢma saatleri, biriken ev iĢi, çocukla geçirilen sınırlı vakit gibi sebeplerle; ebeveynin rol doyumunun düĢebileceği düĢünülmektedir. Yurt dıĢı çalıĢmaları ile yapılan bu araĢtırma karĢılaĢtırıldığında; çalıĢma Ģartları, mesai saatleri, yapılan iĢin prestiji, kiĢinin iĢi yaparken aldığı haz, maddi gelir gibi etkenlerin sonuçlar arası farklılıkla iliĢkisi olabileceği yorumu yapılabilir.
ÇalıĢmayan katılımcılar, çalıĢan katılımcılara göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin rol dengeleme alt boyutundan anlamlı olarak daha fazla puan elde ettiği gözlemlenmiĢtir. Türkiye‘de Yılmaz vd., (2018: 425-430) tarafından yapılan çalıĢmada ise ebeveyn rol dengelemesi ile çalıĢma durumu değiĢkeni arasında anlamlı bir iliĢki bulunmamıĢtır. Yılmaz (2018: 425-430) tarafından yapılan çalıĢmaya babaların dahil olmaması, bizim araĢtırmamız ile farklı sonuçların çıkmasıyla iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir. Voydanoff (1988: 754-760), yapmıĢ olduğu araĢtırmada, çalıĢma saatleri uzadıkça ebeveynin iĢ-aile rol dengesinin bozulacağı hipotezini üretmiĢtir. Fakat çalıĢma sonucunda bu hipotezi doğrulayamamıĢtır. Türkiye‘de mesai saatlerinin fazla olması, Ġstanbul ilindeki ulaĢım problemi, annenin çalıĢtığı iĢte harcadığı efor, iĢ hayatının stresi ve gerginliği bu puan üzerinde etkili olabileceği düĢünülmektedir. ÇalıĢmayan ebeveynlerin, evden uzaklaĢma ve uzun saatler dıĢarıda kalma zorunlulukları yoktur. Bu durumun ebeveynin rol dengelemesinin kolaylık sağlayabileceği düĢünülmektedir. Anne babaları örneklem alıp, ebeveynlik rol dengelemesi ve ebeveyn çalıĢma durumu arasındaki iliĢkiyi kıyaslayan çalıĢmaların son derece sınırlı olduğundan, yapılan çalıĢma literatüre katkı sağlayacağı düĢünülmektedir.
2. Çocukların Ayrılma Kaygısı ve Genel Kaygı Düzeyinin Değerlendirilmesi
a. Tek veya çok çocuğa sahip olmak ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi
Tek çocuklu ve çok çocuklu olan ebeveynlerin çocuklarındaki kaygı seviyesi karĢılaĢtırıldığında; çok çocuklu ebeveynlerin çocuklarının, tek çocuklu ebeveynlere göre genel kaygı seviyesinin anlamlı olarak daha fazla olduğu bulunmuĢtur. Demiriz ve UlutaĢ‘ın yaptığı çalıĢma sonucunda, kardeĢ sayısı arttıkça çocuklardaki kaygı seviyesinin de anlamlı bir Ģekilde artıĢ olduğu
77
gözlemlenmiĢtir (Demiriz ve UlutaĢ, 2003: 3). Bu araĢtırma, yapılan araĢtırmayı destekler niteliktedir. Yang vd., (1995: 1309) çocuklarla yaptığı çalıĢmada kardeĢi olan ve olmayan çocukların kaygısı üzerine inceleme gerçekleĢtirmiĢtir. KardeĢi olmayan çocukların kaygı seviyesini kardeĢi olanlara göre daha yüksek bulmuĢtur (Yang vd., 1995:1309). Türkiye‘de, Teze ve Arslan (2022: 150) tarafından 8-10 yaĢ çocuklarla yapılan çalıĢmada; kardeĢi olmayan çocukların, kardeĢi olan çocuklara göre kaygı seviyesi anlamlı Ģekilde daha yüksek bulunmuĢtu. Teze ve Arslan (2022) yapmıĢ oldukları çalıĢma Karaman ilinde olması ve sadece annelerle yapılması dolayısıyla yapılan araĢtırmadan farklı sonuç çıktığı düĢünülmektedir. Karaman ilinde kadınların istihdam oranı Ġstanbul Ġlindeki hem kadın hem erkeklerin istihdam oranından daha düĢük olduğu varsayımı ile evde anneye yardımcı olan çocuğun olmasının annenin annelik rolünü kolaylaĢtırdığı düĢünülmektedir. Ġstanbul metropol bir Ģehir olması ve çalıĢan sayısının fazla olması dolayısıyla araĢtırma sonuçları arasında farklılık çıktığı düĢünülmektedir. Annenin çalıĢmaması sebebiyle kendini yeterli hissetmesi ebeveynlikte de kendini yetersiz görüp kaygılandırdığı, bu durumun ilk çocuk olması sebebiyle de arttığı düĢünülmektedir. Qin vd., (2016: 8751) yapmıĢ oldukları çalıĢma sonucunda, kardeĢi olmayan çocuklar ile olan çocukların kaygı seviyesi arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Östberg (2010: 622), yapmıĢ olduğu çalıĢmada; kardeĢ sayısının artması ile ebeveynin stresi arasında pozitif yönde iliĢki olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. Adler (1927: 20-30), bağlanmayı etkileyen faktörler arasında kardeĢ sayısının ve kardeĢlerin birbiriyle olan iletiĢiminin de olabileceğini belirtmiĢtir. Teti vd., (1995: 1510-1516) yapmıĢ oldukları çalıĢmada; yeni kardeĢ sahibi olan çocukların, ebeveyniyle bağlanma düzeyinde negatif yönde farklılıklar olabileceği sonucuna ulaĢmıĢtır. Bu araĢtırmalar, çalıĢmamızın bulgusunu desteklediği düĢünülmektedir.
Literatürde araĢtırma sonuçlarının tutarsız olması konusunda; kardeĢ sahibi olup olmamanın yanı sıra, genel kaygıyı etkileyen farklı değiĢkenlerin de olabileceği yorumu yapılabilir. Kaynakların seyrelmesi modeline göre kardeĢlerin doğumu ile beraber ebeveyn yatırımı daha da azalcaktır (Downey, 2001: 497-504). Östberg ve Hagekull‘a (2000: 622) göre çocuk sayısı, ebeveyn stresini arttıran faktörler arasındadır. KardeĢ sayısının ebeveyne verdiği fiziksel efor ve ebeveynin süreci yönetmek konusundaki kaygıları, ebeveynin kaynaklarının
78
sınırlı olması gibi etkenler ebeveynin stresini ve psikolojik sağlamlılığını olumsuz yönde yordayabildiği düĢünülmektedir. Bowbly (1973: 224), çocukların ebeveynlerine bağlanma iĢlevinde, ebeveynlerini model almasının da yer aldığını belirtmiĢtir. Ebeveynin çocuklarla baĢa çıkma konusundaki çaresizliği, çocuklarda kendini kaygı olarak gösterebileceği düĢünülmektedir.
b. KardeĢ sayısı ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Çocuk sayısı kategorisi incelendiğinde dört çocuğu olan ebeveynler tek, iki ve üç çocuğu olan ebeveynlerden Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢlerdir. Bu fark anlamlı olduğu tespit edilmiĢtir. Girgin (2021: 54) 9-12 yaĢ aralığındaki çocukları incelemiĢ kardeĢ sayısı ile durumluluk kaygı ve sürekli kaygı arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Özdemir ve Yalçın (2021: 244) ergenlerle yaptığı çalıĢmada kardeĢ sayısı ile depresyon, anksiyete düzeyi arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Tekindal vd., (2010: 85), ilköğretim öğrencileri ile yaptığı çalıĢmada kardeĢ sayısı ile sürekli kaygı arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Kartöz (2016: 26) özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklarla yaptığı çalıĢmada, iki ve daha fazla kardeĢi olan çocukların kaygı seviyesini bir kardeĢi olan çocuklara göre anlamlı olmamakla beraber, fazla bulmuĢtur. Duman (2008: 73) yapmıĢ olduğu çalıĢmada 4 ve yukarı kardeĢi olan çocuklarda, daha fazla sürekli kaygı ve durumluluk kaygısı gözlemlemiĢtir. Özdal (2003: 94), yapmıĢ olduğu çalĢmada kardeĢ sayısı artmasıyla beraber çocuklarda durumluluk kaygı ve sürekli kaygının da arttığını belirtmiĢtir. Alisinanoğlu ve UlutaĢ (2003: 67) çocuklardaki kaygıyı konu aldıkları çalıĢmada kardeĢ sayısı ve çocuklardaki sürekli kaygı düzeyi arasındaki iliĢkiyi de analiz etmiĢtir. KardeĢ sayısının arttığında çocuklardaki sürekli kaygı da artıĢ gösterdiği çalıĢma sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Çıkan sonuç çalıĢmamızı destekler niteliktedir.
Literatüre bakıldığında, tutarlı sonuçlara varılmaması ile beraber; çoğunlukla kardeĢ sayısının çocuklardaki kaygı ile pozitif yönde iliĢkili olduğu ya da anlamlı bir iliĢki olmadığı görüĢlerine ulaĢılmıĢtır. Kaynakların seyrelmesi modeline göre kardeĢlerin doğumu ile beraber ebeveyn yatırımı daha da azalcaktır (Downey, 2001: 497-504). Çocuk sayısının artması, anne ve babanın çocuklarına verdikleri dikkati azaltabilmektedir. Çocuğu duygusal olarak
79
besleyen kaynakların azalması, çocuklarda kaygı düzeyinin artmasına sebep olabileceği düĢünülmektedir. Östberg ve Hagekull‘a (2000: 622) göre çocuk sayısı, ebeveyn stresini arttıran faktörler arasındadır. Alexander (1988: 90-98) yapmıĢ olduğu çalıĢmada, çocuk sayısının artmasıyla ebeveyn kaygısı arasında pozitif yönlü iliĢki olduğu sonucuna varmıĢtır. KardeĢ sayısının artmasıyla ebeveynde oluĢabilecek kaygılar, fiziksel olarak yorulması gibi etmenler ebeveynin stresini arttırması ile iliĢkili olduğu düĢünülmektedir. Bowbly (1973: 224), çocukların ebeveynlerine bağlanma iĢlevinde, ebeveynlerini model almasının da yer aldığını belirtmiĢtir. Bandura‘ya (1986) göre ise çocuklar, ebeveyn kaygısını izleyerek modellemektedirler (Bandura, 1986, akt. Çetin ve Avcı:172). Ebeveynin çocuklarla baĢa çıkma konusundaki çaresizliği, model alma ve bağlanmanın iĢevi gereğince çocuklarda kaygı düzeyini arttırabileceği düĢünülmektedir. Ebeveynin telaĢlı ve baĢa çıkamaz halleri, çocuklarında dünyanın tehlikeli bir yer olabileceği inancı geliĢtirmesine sebep olabileceği düĢünülmektedir.
c. Ebeveynlerin eğitim durum seviyeleri ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi
Yapılan araĢtırma sonucunda ebeveynlerin eğitim durumuna göre Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamaları arasında, istatistiki olarak anlamlı bir farklılık olduğu söylenebilir. Buna göre; eğitim durumu lise mezunu olan bireyler, Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir. Bora (2019: 43) ebeveynlerin kaygıları ile çocuklarındaki kaygıları karĢılaĢtırdığı çalıĢmasında, ebeveyn eğitim durumu düĢtükçe çocuklarındaki ayrılma kaygısı ve genel kaygının arttığını gözlemlemiĢtir. Varol (1990: 97-98) ve Gülay (2008: 5) yapmıĢ oldukları çalıĢmalarda ise ebeveyn eğitim durumu ile çocuklardaki kaygı arasında anlamlı bir iliĢkiye rastlamamıĢtır.
Yapılan çalıĢmanın sonucunda; lisans, ilkokul, ortaokul, yüksek lisans, ön lisans, lise eğitim durumları ile çocuklarındaki genel kaygı seviyesinin sırası ile azaldığı gözlemlenmiĢtir. Lisans mezunu ebeveynlerin çocuklarında genel kaygı seviyesinin en düĢük olması, ebeveynin yeteri kadar önemseme ve bilme hali ile iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir. Böylece ebeveynlerin nevrotik kaygı yerine
80
normal kaygıya sahip oldukları düĢünülmektedir. Freud‘a (1977: 59) göre normal kaygının bireyi geliĢtiren tarafı vardır. Normal kaygı ebeveyni, ebeveynlik rolünde geliĢtirerek kendini yetkin hissetmesine sebep olabileceği düĢünülmektedir.
ÇalıĢma sonucuna göre lisans mezunu bireylerden sonra çocuklarındaki kaygı düzeyi en düĢük ebeveynler, ilkokul ve ortaokul mezunu ebeveynlerdir. Bu bulgu araĢtırmada çarpıcı bir bulgu olduğu düĢünülmektedir. Ġlkokul ve ortaokul mezunu olması sebebiyle, ebeveynlerin çalıĢmama ihtimalleri dolayısıyla ebeveynlik rolüne kendilerini daha fazla adadıkları düĢünülmektedir. AdanmıĢlık ve diğer rollerle bölünmeme, ebeveyni daha az kaygılandırıp çocuğuna da daha az kaygı empoze etmesine sebebiyet veridiği düĢünülmektedir. Ayrıca ilkokul ve ortaokul mezunu ebeveynlerin daha az bilinçli olması, kendilerinde daha az kaygı yaratacağı, bu sebeple çocuklarına daha az kaygı aĢılayacağı düĢünülmektedir. Ortaokul ve ilkokul mezunu ebevenynlerin çocuklarındaki kaygı seviyesi, bu nedenle yüksek lisans mezunu olan bireylerden daha az çıkmıĢ olabilececeği düĢünülmektedir.
Erikson‘un (1968: 184-185) psikososyal geliĢim kuramı çerçevesinde değerlendirildiğinde; 8-10 yaĢ, çocuğun okul baĢarısına değer verdiği dönemdir. Bu dönemde çocuk akademik anlamda yeteri kadar kendini gösteremez ise aĢağılık ve yetersizlik duygusuna kapılabilmektedir. Yüksek lisans mezunu ebeveynlerin çocukları, ilkokul ve orta okul mezunu ebeveynlerin çocuklarına göre entelektüel seviyesi daha yüksek okullarda ve sosyal ortamlarda bulunabilirler. Bu durumun onları akademik ve sosyal anlamda kendilerini, ilkokul mezunu ebeveynlerin çocuklarına göre daha fazla kıyaslayabileceği çevrede bulunmasına yol açabilir. Kıyaslamalar sonucunda ortaya çıkabilecek olası yetersizlik duygusunun, kendini çeĢitli kaygılarla gösterebileceği düĢünülmektedir. Lise, ön lisans, yüksek lisans eğitim düzeyleri arasında literatürü destekler Ģekilde ebeveynlerin eğitim düzeyi arttıkça, çocuklarındaki kaygı seviyesi azaldığı gözlemlenmiĢtir. Ebeveyn öğrenim durumu ile çocuklardaki kaygı seviyesi arasındaki bu negatif korelasyon, ebeveynlerin okuma ve öğrenme alıĢkanlıkları arttıkça ebeveynlik konusunda daha az kaygılandıkları Ģeklinde yorumlanabilir.
81
d. Ebeveynlerin çalıĢma durumu ile çocukların genel kaygı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi
Yapılan araĢtırma sonucunda, çalıĢan ebeveynlerin çocuklarında, çalıĢmayan ebeveynlerin çocuklarına göre genel kaygı seviyesi anlamlı olarak daha yüksek bulunmuĢtur. Literatüre bakıldığında araĢtırmamızın bulgularını destekleyen çalıĢmalara rastlanmıĢtır (Çetin ve Eker, 2019: 1226, Küçüködük, 2015: 88, ġimĢek, 2020: 27). Demiriz ve UlutaĢ (2003: 6) 9-12 yaĢ çocukların kaygı seviyelerini çeĢitli değiĢkenlerle inceledikleri çalıĢmada, çocukların sürekli kaygısında anlamlı bir artıĢ gözlemlemiĢtir (Demiriz ve UlutaĢ, 2003: 6). Saygı (2011: 92) yaptığı çalıĢmada, çalıĢmayan annelerin çocuklarıyla daha kolay uyumlandığı bulgusuna ulaĢmıĢtır. ġimĢek (2020: 30) ve Kılıç (2018: 77) ise yapmıĢ olduğu çalıĢmada ebeveyn çalıĢma durumu ile genel kaygı arasında bir iliĢki tespit etmemiĢtir. Yapılan çalıĢma, genel olarak literatürü destekler nitelikte olduğu düĢünülmektedir.
Efeoğlu‘na (2006: 19) göre çalıĢma hayatı aileyi olumsuz etkileyebilmektedir. Ebeveynler çocukları ile geçirecekleri zamanı, uzayan mesai saatlerinde ya da mesai saatleri sonrası dinlenme ile harcayabilmektedirler. ÇalıĢan annelerin, çocuklarına ve ailesine vakit ayıramaması kimi zaman kendilerini suçlu hissetmelerine sebep olabileceği düĢünülmektedir. Bu durumun ebeveyn-çocuk iliĢkisini olumsuz etkileyebileceği düĢünülmektedir. Östberg‘e (2010: 622) göre ebeveyn stresini arttıran etmenler arasında ev iĢi ve mesleki iĢ yükü bulunmaktadır. Bandura (2006: 61), bireylerin sosyal iliĢkilerinde modelleyerek öğrenebileceğini öne sürmektedir. Bandura‘nın (2006: 61) kuramı doğrultusunda, çocuğun ebeveynin kaygısını ve stresinı modelleyebileceği yorumu yapılabilir. Piaget (1954), 7-11 yaĢ arası çocukların somut olan durumlara karĢı düĢünce, muhakeme yapma gibi becerilerinin arttığı olan bu döneme somut iĢlemler dönemi demiĢtir (Piaget, 1954; akt. Santrock, 2012: 288). Henüz soyut düĢünme becerisine sahip olamayan çocuk; annesinin ve babasının prestij, birikim, yatırım gibi konularla ilgili neden çalıĢması gerektiğini tam olarak kavrayamadığı düĢünülmektedir. Annesinin ve babasının çalıĢma saatlerinden ötürü; onları daha az gören çocuk, anne babayı somut olarak görmeye odaklı olmasının genel kaygı seviyesi ile iliĢkili olduğu düĢünülmektedir.
82
e. Tek veya çok çocuğa sahip olmak ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi
Tek ve çok çocuklu ebeveynlerin, çocuklarındaki ayrılma kaygısı düzeyi karĢılaĢtırılmıĢtır. Çok çocuklu ebeveynlerin, tek çocuklu ebeveynlere göre çocuklarındaki ayrılma kaygısı anlamlı olarak fazla olduğu bulunmuĢtur. Teze ve Arslan (2022: 150), 8-10 yaĢ grubu çocuklarla yapmıĢ oldukları çalıĢmada, yapılan bu araĢtrmadan farklı olarak; tek çocukların kardeĢi olan çocuklara göre ayrılma kaygısı seviyesinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. Çetin (2017: 55) tarafından yapılan araĢtırma sonucu, çok çocuklu ebeveynlerin çocuklarında ayrılma kaygısı tek çocuklu ebeveynlere yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmamızı destekler niteliktedir. Ayrılma kaygısı bozukluğu alan çocuklarla yapılan bir araĢtırmada ise %22.4‘ü ailenin tek çocuğu olup %77.6‘sının kardeĢi olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır (Kültür vd, 2003:3). Tek çocuk olmak ve çocuk çocuk olmanın ayrılma kaygısı üzerine etkisi konusunda literatür tutarsızlıklar göstermektedir. Yapılan çalıĢmanın bulgusu bağlanma kuramı ve Bandura‘nın sosyal öğrenme kuramı çerçevesinde açıklanabilir. Çocuk sayısı arttıkça ebeveynim alacağı sorumluluk da arttığı düĢünülmektedir. Östberg ve Hagekull‘a (2010: 622) göre; çocuk sayısı, çocuk bakımındaki güçlük, zor çocuk mizacı, ev iĢi yükü ebeveynin stresini arttıran etmenler arasındadır. Bandura‘ya (1986) göre ise çocuklar, ebeveyn kaygısını izleyerek modellemektedirler (Bandura, 1986, akt. Çetin ve Avcı:172). Reich (2000: 67), yaptığı çalıĢma sonucunda ebeveyn kaygı seviyesi yükseldiğinde, çocukların da kaygı seviyesi yükselmektedir (Reich, 2000:67). Lamb‘e (1980: 147) göre çocuklarda ayrılma kaygısı anne ile bağlanma ile iliĢkilendirilmektedir. Kaynakların seyrelmesi modeline göre kardeĢlerin doğumu ile beraber ebeveyn yatırımı daha da azalcaktır (Downey, 2001: 497-504). Yapılan araĢtırmanın bulguları, bu modeli destekler niteliktedir. Bowlby (1969: 257), bakım verenin bebeğe dikkatini vermesinin bağlanma davranıĢı üzerine etkisi olduğunu bildirmiĢtir. Bunun yanında anne bu dikkati ne kadar etkili kullandığı da önemlidir. Annenin odağının dağılmamıĢ olması, bağ kurma açısında önemli yere sahip olduğu düĢünülmektedir. Çocuk sayısının artması annenin çocuğu ile olan bu tarz iliĢkilerine ket vurabileceği düĢünülmektedir. Çocuğun annedeki doyumu yapıĢarak alma eğilimi gösterebileceği düĢünülmektedir.
83
f. Çocuk sayısı ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalaması, çocuk sayısı kategorisinde karĢılaĢtırılmıĢtır. Dört çocuğu olan ebeveynlerin çocuklarındaki ayrılma kaygısı toplam puan ortalaması bir, iki, üç çocuğu olan ebeveynlere göre anlamlı olarak daha fazla olduğu tespit edilmiĢtir. Literatüre bakıldığında orta çocukluk döneminde ayrılma kaygısı ve çocuk sayısını karĢılaĢtıran çalıĢmaların sınırlı olduğu görülmüĢtür. Bu sebeple yapılan araĢtırma sonucu çoğunlukla, okul öncesi kuruma devam eden çocuklarla yapılan çalıĢmalarla karĢılaĢtırılmıĢtır. ErermiĢ vd., (2009: 20) ve Ayaz (2020: 36) yapmıĢ oldukları çalıĢmalarda kardeĢ sayısını ile ayrılma kaygısı arasında anlamlı bir iliĢkiye rastlamamıĢlardır. Çıkrıkçı (2020: 57), Nazlıoğlu (2019: 59) ve Küçüködük (2015: 85) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, kardeĢ sayısı arttıkça çocuklarda ayrılma kaygısının düĢtüğü sonucuna ulaĢmıĢlardır. Teze ve Arslan (2018: 150), 8-10 yaĢ çocuklarla yapmıĢ oldukları çalıĢmada, yapılan bu araĢtrmadan farklı olarak, tek çocukların kardeĢi olan çocuklara göre ayrılma kaygısı seviyesi daha yüksek bulmuĢtur. Teze ve Arslan (2022) yapmıĢ oldukları çalıĢma Karaman ilinde olması ve sadece annelerle yapılması dolayısıyla yapılan araĢtırmadan farklı sonuç çıktığı düĢünülmektedir. Karaman ilinde kadınların istihdam oranı Ġstanbul Ġlindeki hem kadın hem erkeklerin istihdam oranından daha düĢük olduğu varsayımı ile evde anneye yardımcı olan çocuğun olmasının annenin annelik rolünü kolaylaĢtırdığı düĢünülmektedir. Ġstanbul metropol bir Ģehir olması ve çalıĢan sayısının fazla olması dolayısıyla araĢtırma sonuçları arasında farklılık çıktığı düĢünülmektedir. Annenin çalıĢmayıp çocuğuna endeksli ve bağımlı hayat yaĢama olasılığı ve annenin ilk çocuğu olması sebebiyle deneyimsiz olma hali araĢtırmalar sonuçları arasındaki farkı meydana getirdiği düĢünülmektedir. Östberg ve Hagekull‘a (2010: 622) göre; çocuk sayısı, çocuk bakımındaki güçlük, stresini arttıran etmenler arasındadır. Çetin (2017: 55) tarafından yapılan araĢtırma sonucu, çok çocuklu ebeveynlerin çocuklarında ayrılma kaygısı tek çocuklu ebeveynlere yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmamızı destekler niteliktedir.
Literatüre bakıldığında kardeĢ sayısı ve çocuklardaki ayrılma kaygısı ile yapılan çalıĢmaların sonuçlarında tutarsızlık olup; çoğunlukla kardeĢ sayısının
84
artmasıyla, çocuklarda ayrılma kaygısının azaldığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Literatürdeki tutarsızlık, kardeĢ sayısı dıĢında farklı etmenlerin de çocukların ayrılma kaygısıyle iliĢkilendirilebileceği Ģeklinde yorumlanabilir. AraĢtırma sonucunun, literatürden farklı olmasının sebeplerinden biri; yapılan çalıĢmalardaki kardeĢlerin birbirlerine olan destekleyici yaklaĢım farklılıkları olabileceği düĢünülmektedir. Literatürde yapılan çalıĢmaların birçoğunun 4-6 yaĢ grubunu kapsaması da araĢtırma sonucundaki farklılığu oluĢturabileceği düĢünülmektedir. Bernstein‘e (1990) göre kardeĢ doğumu, çocuklarda ayrılma anksiyetesini arttırmaktadır (Bernstein, 1990, akt. ErermiĢ, 2009:15). Yeni kardeĢin doğumu sebebiyle ebeveyni paylaĢamama, araĢtırma sonucunun öncül sebebepleri arasında yer aldığı düĢünülmektedir. Ebeveynin kaygılı ve kontrolcü yaklaĢımı, çocuklarda ayrılma kaygısını yordayıcı etmenler arasıda yer alabilmektedir (Muris vd., 1998: 708). AraĢtırma sonucu kardeĢ sayısının artması, ebeveynleri daha stresli ve daha kontrolcü yapabileceği Ģeklinde yorumlanabilir. Kaynakların seyrelmesi modeli, kardeĢlerin doğumu ile beraber ebeveyn yatırımı daha da azalcağını söylemektedir (Downey, 2001: 497-504). Bu model ıĢığında; çocuklara ayrılan ilgi ve dikkatin bölünmesinin, çocuklarda ebeveyne yapıĢma ve ayrılamama davranıĢı geliĢtirmesinde etkisi olabileceği düĢünülmektedir.
g. Ebeveynlerin eğitim seviyesi ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkisinin değerlendirilmesi
Ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveyn eğitim durumu toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık olduğu gözlemlenmiĢtir. Buna göre eğitim durumu lisans mezunu olan bireyler Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyut toplam puan ortalamasından daha az puan elde etmiĢtir. Küçüködük (2015: 80) yaptığı çalıĢma sonucunda annelerin eğitim düzeyi azaldıkça çocukların ayrılma kaygısının arttığını bildirmiĢtir. Moss vd., (1998: 1399-1402), Ayaz, (2020: 36) ve Bilaç vd., (2014: 174) yapmıĢ oldukları çalıĢmada çocuklarda ayrılma kaygı bozukluğu ile ebeveynlerinin eğitim seviyesi arasında anlamlı bir iliĢkiye rastlamamıĢtır.
Yapılan çalıĢmada ebeveynlerin sırasıyla ortaokul, lise, ön lisans, yüksek lisans, ilkokul, lisans eğitim durumlarına bakıldığında, çocukların ayrılma kaygısı düzeyinin azaldığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Lisans mezunu ebeveynlerin en düĢük
85
ayrılma kaygısı seviyesine sahip olmaları, çocuk bakımı konusunda bilinçli olmalarının çocuklarının kaygılarını azaltabileceği yorumu yapılabilir. ÇalıĢma sonucuna göre lisans mezunu bireylerden sonra çocuklarında ayrılma kaygısı düzeyi en düĢük ebeveynler, ilkokul mezunu ebeveynlerdir. Bu sonucun araĢtırmada çarpıcı bir bulgu olduğu düĢünülmektedir. Ġlkokul mezunu olan ebeveynlerin çalıĢmama ihtimalleri göz önünde bulundurularak ebeveynlik rolüne kendilerini daha fazla adadıkları düĢünülmektedir. ĠĢ-aile rol bölünmesi durumları yaĢanmadığından çocuklarla geçirilen vaktin çalıĢan annelere göre daha fazla olabilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında ebeveynin ev içinde daha az kaygılı ve stresli olabileceği düĢünülmektedir. Böylece ebeveyn çocuğuna da daha az kaygı empoze etmesi yorumu yapılabilir. Ayrıca ilkokul mezunu ebeveynlerin daha az bilinçli olması, ebeveynlik konusunda daha az kaygılanması ile iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir. Bu sebeple çocuklarına daha az kaygı aĢılayacağı yorumu yapılabilir.
Yüksek lisans mezunu ebeveynlerin, çocuklarındaki ayrılma kaygısı puanı ilkokul mezunu ebeveynlerden daha yüksek çıkma sebebini üç unsurun açıkladığı düĢünülmektedir. Bunlardan biri ebeveynlerin fazla öğrenme ve bilme sebebiyle, çocuklarına yaklaĢımında çok hassas ve kaygılı davranabilecekleridir. Freud (1977: 59) bireyi geliĢtirmeyen bu kaygıyı, nevrotik kaygı olarak adlandırmıĢtır. Ġkinci olarak; yüksek lisans mezunu ebeveyn iĢ yerinde üst düzey bir konumda olabilmektedir. Bu konumun verdiği sorumluluk ve uzayan mesai saatleri dolayısıyla çocuklarına yeteri kadar vakit ayıramayabilirler. Bu sebeple, çocuklarındaki ayrılma kaygısı düzeyinin, ilkokul mezunu ebeveynlerden fazla olabileceği düĢünülmektedir.
Erikson‘un (1968: 184-185) Psikososyal geliĢim kuramı çerçevesinde bakıldığında, 8-10 yaĢ çocuğun okul baĢarısına değer verdiği dönemdir. Bu dönemde çocuk akademik anlamda yeteri kadar kendini gösteremez ise aĢağılık ve yetersizlik duygusuna kapılabilmektedir. Yüksek lisans mezunu ebeveynlerin çocukları, ilkokul mezunu ebeveynlerin çocuklarına göre entelektüel seviyesi daha yüksek okullarda ve sosyal ortamlarda bulunabilirler. Bu durumun onları akademik ve sosyal anlamda kendilerini, ilkokul mezunu ebeveynlerin çocuklarına göre daha fazla kıyaslayabileceği çevrede bulunmasına yol açabilir.
86
Kıyaslamalar sonucunda ortaya çıkabilecek olası yetersizlik duygusunun, kendini çeĢitli kaygılarla gösterebileceği düĢünülmektedir.
Diğer eğitim durumları kategorileri ne bakıldığında, literatürü destekler Ģekilde eğitim durumu azaldıkça ayrılma kaygısı düzeyi artmıĢtır. Ebeveyn öğrenim durumu ile çocuklarındaki ayrılma kaygısı seviyesi arasındaki bu negatif korelasyon, ebeveynlerin bilinçlenmesi arttıkça ebeveynlik konusunda daha az kaygılandıkları Ģeklinde yorumlanabilir. Bu da onları, çocukların karĢısında daha kapsayıcı bir ebeveyn profiline yaklaĢtırdığı düĢünülmektedir.
h. Ebeveynlerin çalıĢma durumu ile çocukların ayrılma kaygısı düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Yapılan araĢtırma sonucunda çalıĢan ebeveynlerin çocukları, çalıĢmayan ebeveynlerin çocuklarına göre ayrılma kaygısı seviyesi anlamlı olarak daha yüksek bulunmuĢtur. Tekinceer‘in (2021: 5) yapmıĢ olduğu çalıĢma araĢtırmamızın sonuçlarını destekleyen nitelikte olup; annelerin çalıĢma durumu halinde çocuklarındaki ayrılma kaygısı artmaktadır. Çetin ve Eker (2019: 1224-1227) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, çalıĢan ebeveynlerin çocukları, çalıĢmayan ebeveynlerin çocuklarından ayrılma kaygısı seviyesi anlamlı olarak yüksek bulunmuĢtur. Çetin (2017: 55) ise yapmıĢ olduğu çalıĢmada, annenin çalıĢma durumu ile ayrılma kaygısı değiĢkeni arasında bir iliĢkiye rastlamamıĢtır. Yurt dıĢı literatürüne bakıldığında Peleg vd., (2006: 986) tarafından yapılan çalıĢmada çalıĢan annelerin çocuklarında ayrılma kaygısı, çalıĢmayan annelere göre daha fazla bulunmuĢtur. Anaokul sürecinde çalıĢan annelerin çocukları, çalıĢmayan annelerin çocuklarına göre daha fazla zorlanmıĢ, daha fazla davranıĢ problemleri göstermiĢlerdir. Yabancı literatürde bulunan bu çalıĢma, yapılan araĢtırmayı destekler niteliktedir. Stifter vd., (1993: 1451) yapmıĢ olduğu çalıĢmada annelerin hem kaygılı hem çalıĢan olma halinde çocuklarında kaygılı ve kaçıngan bağlanma yapısı geliĢtirdiği sonucuna ulaĢmıĢtı.
Yapılan araĢtırmanın bulguları, çoğunlukla literatürü destekler niteliktedir. Çocuklar anneleriyle vakit geçirme sırasında, bağ kurma ihtiyaçlarını karĢılamaktadırlar. Annenin çocuğu ile kaliteli vakit geçirmesinde önemli engellerden biri annenin çalıĢma durumudur (Razon, 2011: 148-149). Ebeveynlerin yoğun çalıĢma temposu çocuklarına daha az vakit ayırmalarına
87
sebep olabilmektedir. Bu durumun çocuklarındaki ayrılma kaygısı düzeyini arttırdığı düĢünülmektedir. Hock vd., (1987: 220), yapmıĢ olduğu çalıĢmada ebeveynin kendi isteği ile çalıĢıp çalıĢmama durumu da çocuklarındaki ayrılma kaygısını etkilediği sonucuna ulaĢmıĢtır. Ġstemeden çalıĢan anneler çocukları konusunda, çocukları konusunda daha endiĢelililerdir Hock vd., (1987: 220). Piaget (1954), 7-11 yaĢ arası çocukların somut olan durumlara karĢı düĢünce, muhakeme yapma gibi becerilerinin arttığı fakat henüz tam olarak soyut kavramları anlayamadıklarını dile getirmiĢtir (Piaget, 1954; akt. Santrock, 2012: 25). Soyut düĢünme becerisine sahip olamayan çocuk; annesi ve babasının önemsediği prestij, birikim, yatırım gibi konuları anlayamamaktadır. Bu durum, ebeveynin neden çalıĢması gerektiğini tam olarak anlamlandıramamasına sebep olabileceği Ģeklinde yorumlanmaktadır. Annesini ve babasını somut olarak yanında görme isteği çocuklarda ayrılma kaygısı seviyesini yordadığı düĢünülmektedir.
Çocukların Ayrılma Kaygısı ve Genel Kaygı Düzeyi ile Ebeveynlerin B.Yeterlilik, Rol Doyumu, Rol Dengeleme, Yatırım Düzeyleri Arasındaki ĠliĢkinin Değerlendirilmesi
1. Arasındaki ĠliĢkinin Değerlendirilmesi
a. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin yeterlilik düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyutuna toplam puan ortalaması ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki olduğu bulunmuĢtur. Bu zayıf düzeyde de olsa ebeveynlerde, ebeveyn öz yeterliliği arttıkça çocuklarda görülen genel kaygının azaldığını göstermektedir. Türkiye‘de ebeveyn öz yeterliliği ile çocukluk dönemi kaygılarını karĢılaĢtıran çalıĢmalar son derece sınırlıdır. Arslan‘ın (2019: 43) 3-6 yaĢ arası çocuklarla yaptığı çalıĢmada ebeveynin yetkinliği ile çocuklarındaki endiĢe arasındaki iliĢkiyi karĢılaĢtırmıĢ, çocukların endiĢeli ve ağlamaklı oluĢ düzeyi ile ebeveyn yetkinliği arasında, zayıf düzeyde negatif iliĢki bulmuĢtur. Bu sonuç yapılan araĢtırmayı desteklemektedir. Topaloğlu (2013: 77) ise yaptığı çalıĢmada okul öncesi çocukların kaygıları ile
88
anne-babaların algıladıkları ebeveyn öz yeterliliğini karĢılaĢtırmıĢtır. Bu karĢılaĢtırmada anlamlı bir fark bulamamıĢtır. Literatüre bakıldığında Bogenschneider vd., (1997: 354), yüksek öz yeterliliği olan ebeveynlerin çocuklarında daha az davranıĢ sorunu olduğunu bulmuĢtur. Hill ve Bush (2001: 957) ebeveyn öz yeterliliğinin çocuk kaygısıyla ters orantılı olduğunu yaptıkları çalıĢmada bulmuĢlardır. Hill ve Bush‘un (2001: 957) araĢtırması, yapılan çalıĢmayı destekler niteliktedir. Jones ve Prinz‘in (2005: 358) yaptıkları araĢtırmaya göre anne baba öz yeterliliği çocukları arasındaki iliĢkiyi güçlendirmektedir. Çocuklardaki duygusal ve davranıĢsal problemlerin oluĢmamasında ya da mücadele edilmesinde ebeveynin önemli bir gücü olduğunu yaptıkları çalıĢmada açıklamıĢlardır. Bu görüĢün araĢtırma sonucunu destekler nitelikte olduğu düĢünülmektedir. Yapılan araĢtırmanın bulguları genel olarak literatürle tutarlılık göstermektedir.
Yurt dıĢında otizm tanılı almıĢ çocuklarla Rezendes ve Scarpa (2011: 4) tarafından yapılan çalıĢmada, ebeveyn öz yeterliliği ve ebeveyn kaygı/depresyonu arasındaki iliĢkiyi incelemiĢtir. Ebeveyn öz yeterliliği ile ebeveyn kaygı/depresyon arasında negatif yönlü anlamlı bir korelasyon bulunmuĢtur. McClure vd., (2001: 8) tarafından yurt dıĢında yapılan bir çalıĢmada, ebeveyn kaygısı arttıkça çocuklarındaki kaygı seviyesinin arttığı sonucuna ulaĢmıĢtır. Bu iki araĢtırmadaki veriler bizim araĢtırmamızın sonuçları ile yorumlandığında, annenin kaygılı hallerinin çocuk tarafından örnek alınabileceği düĢünülmektedir. Ebeveynin hayattaki problemler karĢısında aĢabilecek gücü olduğuna inanmasına çocuğun Ģahit olması, çocuğun kendisinde de kaygılarının üstesinden geleceği inancını yaratıyor olabilir. Bu sebeple, ebeveyn öz yeterliliği ile çocuklarındadaki kaygı seviyesinin negatif yönlü iliĢkisi olduğu düĢünülmektedir.
Çocuğun yoğun kaygı yaĢaması, ebeveynin de anneliğini sorgulamasıyla ve kendini suçlamasıyla iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir. Yapılan bu yorum, Scheel ve Rieckmann‘in (1998) araĢtırması ile desteklenebilir. Scheel ve Rieckmann‘e (1998: 21) göre, çocuklardaki duygusal ve davranıĢsal problemler, ebeveyn yeterliliğini düĢürmektedir. Bandura (1994: 2), bireyin kendini yeterli görmesinde duyguların da etkisi olduğunu söylemektedir. Ebeveyn öz yeterliliği düĢük bireylerde buna bağlı olarak endiĢeli haller gözlemlenebilmektedir. Kendini sakinleĢtiremeyen ebeveyn, çocuğuna da kendini sakinleĢtirme
89
konusunda model olamayacağı düĢünülmektedir. Kaygılı ebeveynlerin, çocuklarına dıĢ dünyanın tehlikeli bir yer olabileceğini anımsattıkları için çocuklarındaki kaygı seviyesini arttırttırdıkları düĢünülmektedir. Bowbly (1973: 224), çocuğun ebeveyne bağlanma iĢlevinde, ebeveynin davranıĢlarını öğrenme ve model alma avantajı olduğunu belirtmiĢtir. Sullivan (1953: 218) kaygının ebeveynden bebeğe empati yoluyla geçtiğini bildirmiĢtir. Bu görüĢ araĢtırmamızı destekler niteliktedir. Ebeveyni modelleyen çocuk, etraftaki tehlikelerden kendisini koruyacaktır. Çocuklar, öz yeterliliği düĢük bir ebeveynden baĢa çıkma davranıĢlarını öğrenme konusunda eksik kalabilirler. Bu durumun, kaygı seviyesindeki artıĢla iliĢkili olduğu düĢünülmektedir.
b. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin rol doyumu düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Çocuklardaki genel kaygı ve ebeveynlerindeki rol doyumu alt baĢlığına baktığımızda anlamlı yönde negatif zayıf düzeyde bir iliĢki tespit edilmiĢtir. Zayıf düzeyde ebeveynlerin, ebeveynlikten aldığı doyum arttıkça çocuklarındaki genel kaygı düĢmektedir. DeğiĢkenler arasındaki iliĢkiyi literatürle karĢıĢaĢtırılmak üzere bakıldığında bu konuda sınırlı sayıda çalıĢmalara ulaĢılmıĢtır. Bu yüzden yapılan araĢtırma, az sayıda araĢtırma ile karĢılaĢtırılmıĢtır. Lamb vd.,‘nin (1979), yapmıĢ olduğu çalıĢmalar sonuçlarında, ebeveynlik rol doyumunun anne babaların ebeveynlik becerilerine güvenmesini arttırdığı ortaya çıkarmıĢtır. Rol doyumu artan ebeveyn, ebeveynliğini daha daha duyarlı yapmaktadır (Lamb vd., 1979, akt. Çetin ve Avcı, 2022:174). Lange vd., (2005: 91) yapmıĢ oldukları çalıĢmada ebeveyn ebeveynlikten memnun olmayan ailelerin çocuklarında daha fazla kaygı gözlemlemiĢtir. Ogelman ve Topaloğlu (2012: 254), yapmıĢ oldukları çalıĢmada rol doyumu ile çocukların kaygı seviyesi arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Literatürde, ebeveyn doyumu ve çocuklardaki kaygı ile yapılan çalıĢmalar az sayıda olduğu için bu çalıĢma önem arz ettiği düĢünülmektedir. Ebeveynin rolünden aldığı memnuniyet arttığında, çocuğuyla alakalı problemleri daha yapıcı çözmektedirler. Bunlarla beraber çocuklarıyla daha sağlıklı bağlar kurduğu düĢünülmektedir. Ebeveynlikten doyum alan anne ya da baba bunu aile iliĢkilerine de yansıtabilir. Bu da çocuğunu daha güvenli bir ortamda büyütmesine sebep olabileceği düĢünülmektedir. Cohn ve Tronick (1987: 952) yapmıĢ oldukları deneyde, ebeveynin çocuğuna olumlu duygularla yaklaĢması çocukta
90
pozitif duygulara sebebiyet verdiğini gözlemlemiĢti. Yapılan deney, araĢtırmamızı dolaylı yoldan destekler nitelikte olduğu düĢünülmektedir.
c. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin ebeveynlik yatırım düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği yatırım alt boyutu ile çocuklarındaki genel kaygı düzeyi arasında negatif yönde anlamlı bir iliĢki tespit edilmemiĢtir. Literatüre bakıldığında yapılan araĢtırma ile karĢılaĢtılmak üzere yeteri kadar çalıĢmaya ulaĢılamamıĢtır. Ogelman ve Topaloğlu (2012: 253); yapmıĢ oldukları çalıĢmada, bizim çalıĢmamıza paralel olarak ebeveyn ilgisinin artmasıyla çocukların kaygı seviyesi arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin diğer alt boyutlarında anlamlı fark tespit edilirken ebeveyn yatırımı ile çocuklardaki kaygı arasında bir anlam tespit edilmemesi, ebeveynin çocuğa ayırdığı zaman ve sorumluluktan farklı olarak genel kaygı düzeyi ile iliĢkili farklı etmenler de olabileceği düĢünülmektedir. Bu etmenler; çocuğun mizacı, kaygıya yatkınlığı, olumsuz yaĢam deneyimi gibi etmenler olabilir. Bunun yanı sıra ebeveyn çocuğuyla ilgilenmesi ve zaman geçirmesinin niceliği kadar niteliği de önemli olması, çalıĢma sonucunun manidar çıkmamasında etkili olabileceği düĢünülmektedir. Bakıcı faktörü de ebeveyn yatırımı ile kaygı arasındaki iliĢkinin anlamsız çıkmasına etki edebileceği düĢünülmektedir. Annenin yokluğunda onunla geçirdiği eğitici, öğretici zaman ve bakım ihtiyacını karĢılaması çocuğun ihmal edilmediği anlamına taĢıyabilir. Freud (1905: 178), bu dönemde çocukların akranlara ve çevreye de yöneldiklerini dile getirmiĢtir. Ebeveynden alınamayan ilgiyi, çocuk akranlarla da tolere edebileceği düĢünülmektedir. AĢırı koruyucu ebeveyn yaklaĢımlarının, çocuklardaki kaygıyı arttırdığı söyleyen çalıĢmalar literatürde mevcuttur. (Kortlander vd., 1997: 311). Rol yatırımı değiĢkeni ile anlamlı bir iliĢki çıkmaması; ebeveynin aĢırı ilgili ve müdeaheleci olduğunda zamanlarda da çocuklarda kaygı seviyesinde artıĢ gözlenmelenmesi ile iliĢkili olduğu düĢünülmektedir.
91
d. Çocukların genel kaygı düzeyi ile ebeveynlerin rol dengeleme düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Rol dengeleme alt boyutuna bakıldığında ise genel kaygı toplam puan arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde iliĢki olduğu bulunmuĢtur. Zayıf düzeyde, ebeveynin günlük hayatındaki rolleri ile ebeveynliği ne kadar dengeli götürürse o kadar çocuğundaki kaygı seviyesi azalmaktadır. Literatüre bakıldığında yapılan çalıĢma ile karĢılaĢtırılacak sınırlı sayıda araĢtırmaya eriĢilmiĢtir. Yabancı literatüre bakıldığında aile iĢ yaĢamındaki rol dengeleri bozulmasının çocukların duygu durum problemleri yaĢadığını gösteren çalıĢmalar mevcuttur (Strazdins vd., 2013: 105, Veiera vd., 2016: 428). Vahedi vd., (2018: 258) yapmıĢ oldukları çalıĢmada; ebeveynlerin rol dengeleyebilmesi ile çocuklarında anksiyete ve depresyonu içeren içe atım problemleri arasında iliĢki olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır. Literatürde rol dengeleme ve çocuklardaki kaygı ile ilgili çalıĢmalar sınırlı sayıda da olsa, yapılan çalıĢmanın literatürü destekler sonuca ulaĢtığı düĢünülmektedir.
Bandura‘ya (1982: 125) göre ebeveynin hayatındaki fiziksel yorgunluk hali, ebeveynlik becerilerine olan güvenini azaltabilmektedir. Rol dengesinin bozulması, iĢ ve aile çatıĢması olarak adlandırılmaktadır. ĠĢ aile çatıĢmasının ev içine yansıyan baĢlıca durumlarından biri ev içi stresin artmasıdır (Boles ve Johnston, 1997: 20-27). Efeoğlu ve Özgen (2007: 247) tarafından yapılan çalıĢmada rol dengesi bozulan bireyin sadece ev içinde stresi artmadığı, bunun yanında iĢ stresi de arttığı gözlemlenmiĢtir. ĠĢ ve aile arasında sınırın çizilmemesi sonucunda ebeveynlerde fiziksel anlamda da yorgunluk gözlemlenebilmektedir. Bu da ebeveyne günlük hayatındaki strese etki eden etmenler arasındadır (Giallo ve Dunning, 2012: 149-157). Bir diğer sonucu ise ev içinde mutsuzluk halidir (Aziz ve Cunnigham, 2008: 358-364). Ebeveynin hem çocuğuna hem kendisine ayırdığı vakti planlayabilme becerisi rol dengeleme alt boyutuna etki ettiği düĢünülmektedir. Günlük hayattaki özel hayatına, çocuğu ile olan vakte getirilen dengeli planlama ebeveyni ruhsal açıdan daha güçlü kıldığı tahmin edilmektedir. Bu psikolojik sağlamlık hali sonucunda çocuğu ile olan iliĢkisini düzenleyip, ebeveynlik ile ilgili stresli olayları daha kolay aĢabileceği düĢünülmektedir. Clark‘a (2000: 755) göre iĢ aile arasında denge kurulmadığında bir çatıĢma ortaya çıkmaktadır. BütünleĢtirme stratejisi ile iĢ ile aile hayatındaki dengeyi
92
sağlayamayan birey, iĢ hayatındaki olumsuz duyguları aileye yansıtabilmektedir. Bu teoriye göre ebeveynlerin stresi, kaygıları ev içi iletiĢime etki edebileceği düĢünülmektedir. Bu da ebeveynlerin çocuklarının ihtiyaçlarını yanıtlama ve onlarla bağ kurmada eksiklikler ortaya çıkartabilmektedir. Bunun sonucunda çocukların genel kaygı seviyesinde artıĢ olabileceği düĢünülmektedir.
e. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin yeterlilik düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılma kaygısı alt boyutuna bakıldığında toplam puan ortalaması ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyut toplam puan ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde, zayıf düzeyde bir iliĢki tespit edilmiĢtir. Bu bize zayıf düzeyde ebeveynin, ebeveynlik ile ilgili yeterlilik algısı arttıkça çocuklarındaki ayrılma kaygısı azaldığını göstermektedir. Yurt dıĢında Hsu ve Sung (2008: 297), Herren vd., (2012: 53), Albanese vd., (2019: 333) tarafından yapılan çalıĢmalarda; ebeveyn öz yeterliliği arttıkça çocuklarda ayrılma kaygısı düĢtüğü sonucuna ulaĢılmıĢtır. Murry ve Brody (1999: 470-482) yapmıĢ oldukları çalıĢmada; ebeveyn öz yeterliliği arttıkça, çocuğun kendini sakinleĢtirme becerisinin de arttığını gözlemlemiĢtr. Hill ve Bush (2001) tarafından yapılan çalıĢma, yapılan araĢtırmayı destekler nitelikte olup; ebeveyn öz yeterliliğinin çocuğun kaygısıyla ters orantılı olduğu bulgusuna ulaĢmıĢtır. Çetin ve Avcı (2022: 172) yapmıĢ oldukları çalıĢmada babaların ebeveynlik öz yeterliliği ile çocuklarındaki ayrılma kaygısı arasında bir iliĢki bulunmamıĢtır. Çetin (2017: 47) yapmıĢ olduğu çalıĢmada ebeveyn yeterliliği ile çocuklarındaki ayrılma kaygısı arasında anlamlı bir iliĢkiye rastlamamıĢtır.
Literatüre bakıldığında yapılan araĢtırmanın sonucunu destekleyen çalıĢmalar olmakla beraber, iki değiĢken arasında anlamlı iliĢki bulamayan araĢtırmalarda mevcuttur. Bu tutarsızlığın sebebinin, çocukla ilgili ya da çevresel Ģartlarla ilgili değiĢkenlerin de ayrılma kaygısında rol oynuyor olabileceği yorumu yapılabilir. DüĢük yeterliliğe sahip ebeveynler, aynı zamanda çocuğunu sorunlu olarak adlandırma eğilimi içinde olabilirler. Bununla beraber, yetersizlik inancına sahip ebeveynler zorlandıklarında iĢlevsiz davranıĢlar gösterebilirler (Coleman, 1988: 67). Bunların; ceza vermek, görmezden gelmek gibi davranıĢlar olabileceği düĢünülmektedir. Yeterliliği yüksek ebeveyn; çocuğundan gelecek
93
sinyalleri fark edip, çocuğun ihtiyacını karĢılamaya yönelik davranabilecektir. Kendini yeterli hissedip ergenlik çağında çocuğu olan anneler, çocuklarına karĢı daha az suçlayıcı davranmakta ve çocuklarıyla daha fazla sorunları hakkında konuĢmaktadırlar (Bogenschneider vd.:1997, 352). Olumsuz ebeveyn davranıĢları çocukla anne arasındaki bağlanmayı bozarak, çocuğun annesine yapıĢma eğilimi göstermesine sebebiyet vermektedir (Bowlby, 1969: 255).
Sullivan (1953: 218) kaygının ebeveynden bebeğe empati yoluyla geçtiğini bildirmiĢtir. Bu görüĢ araĢtırmamızı destekler niteliktedir. Kendini ebeveynlik konusunda güvende hisseden birey ev içinde eĢi ile daha uyumlu olabileceği düĢünülmektedir. Bu da ev içi çatıĢmaların azalabileceği, çocuğun daha güvenli ortamda büyüyebileceği yorumu yapılabilir. Çocuğun ebeveynden ayrıĢamaması ebeveynin de annelik becerisi konusunda kendisini suçlamasına sebep olabileceği düĢünülmektedir. Dolayısıyla çocukta görülen problem ebeveyni de yetersiz hissettirebileceği düĢünülmektedir. Yapılan bu yorum, Scheel ve Rieckmann‘in (1998: 21) araĢtırması ile desteklenebilir. Scheel ve Rieckmann‘e (1998: 21) göre, çocuklardaki duygusal ve davranıĢsal problemler, ebeveyn yeterliliğini olumsuz yönde yordamaktadır.
Bandura (1994: 2), bireyin kendini yeterli görmesinde duygu durumunun etkili olduğunu söylemektedir. Kaygılı ebeveynlerin ebeveynlik becerilerine olan inancı düĢtüğü düĢünülmektedir. Kaygılı ebeveynler, çocuklarına dıĢ dünyanın tehlikeli bir yer olabileceğini düĢündürdükleri için çocuğun ebeveyne yapıĢma davranıĢını arttırabilecekleri düĢünülmektedir. Bowbly (1973: 224), çocuğun ebeveyne bağlanma iĢlevinde, ebeveynin davranıĢlarını öğrenme ve model alma avantajı olduğunu belirtmiĢtir. Ebeveyni modelleyen çocuk etraftaki tehlikelerden kendisini koruyacaktır. Çocuğun öz yeterliliği düĢük bir ebeveynden, problemlerle baĢa çıkma davranıĢlarını öğrenememesini ayrılma kaygısı seviyesindeki artıĢla iliĢkili olduğu düĢünülmektdir. Ebeveynden problemlerle baĢa çıkma ve kendini korumayı öğrenemeyen çocuğun ebeveyne hala ihtiyaç duyduğunu hissettiği için yapıĢma eğilimi olduğu düĢünülmektedir.
94
f. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin rol doyum düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Rol doyumu alt boyut toplam puan ortalaması ile ayrılma kaygısı toplam ortalama puan arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır. BaĢka bir deyiĢle; zayıf düzeyde, ebeveynin ebeveynlik rolünden aldığı doyum arttıkça ayrılma kaygısının azaldığı söylenebilir. Ebeveyn rol doyumu ile çocuklarındaki ayrılma kaygısı seviyesini araĢtıran çalıĢmalar literatürde sınırlı olup (Mouton ve Tuma, 1988: 223; Johnston and Mash, 1989: 167; Çetin, 2017:48).
Literatürde, ebeveyn doyumu ve çocuklardaki ayrılma kaygısı ile yapılan çalıĢmalar az sayıda olduğu için bu çalıĢma önem arz ettiği düĢünülmektedir. Ebeveynin rolünden aldığı memnuniyet arttığında ebeveynlerin; çocuğuyla alakalı problemleri daha yapıcı çözüp, çocuğuyla daha sağlıklı bağlar kurduğu düĢünülmektedir. Ebeveynlikten doyum alan anne ya da baba bunu aile iliĢkilerine de yansıtabilir. Bu da çocuğunu daha güvenli bir ortamda büyütmesine sebep olabileceği düĢünülmektedir. Rol doyumuna sahip ebeveynin, yüz ifadesinde bunu göstereceği düĢünülmektedir. Cohn ve Tronick (1987: 952) yapmıĢ oldukları deneyde, ebeveynin çocuğuna olumlu duygularla yaklaĢması çocukta pozitif duygulara sebebiyet verdiğini gözlemlemiĢtir. Yapılan deney, bu çalıĢmayı dolaylı yoldan destekler nitelikte olduğu düĢünülmektedir. Ebeveynin; ebeveynlik rolünden aldığı haz, çocukla kurduğu bağlanmayı da güçlendirdiği düĢünülmektedir. Çocukla kurulan güvenli bağ arttıkça, çocuklarda anneyi güvenli liman olarak algılama eğilimi artmaktadır, bu da ayrılma kaygısı düzeyini düĢürmektedir (Bowlby, 1969: 255).
g. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin ebeveynlik rol dengeleme düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Ayrılma kaygısı toplam puan ortaması ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamasına bakıldığında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde orta düzeyde bir iliĢki görülmüĢtür. Literatüre bakıldığında doğrudan ayrılma kaygısı ve ebeveynin rol dengelemesi arasındakı iliĢkiyi araĢtıran çalıĢmaların son derece sınırlı olduğu gözlemlenmiĢtir. Bu sebeple yapılan araĢtırma dolaylı olarak iliĢkilendirilen
95
araĢtırmalarla karĢılaĢtırılmıĢtır. Yabancı literatüre bakıldığında aile iĢ yaĢamındaki rol dengeleri bozulmasının çocukların duygu durum problemleri yaĢamasıyla negatif yönde iliĢkili olduğunu gösteren çalıĢmalar mevcuttur (Strazdins vd., 2013: 105, Veiera vd., 2016: 428). Vahedi vd., (2018: 258) yapmıĢ oldukları çalıĢma sonucunda; rol dengelemesi sağlayamayan ebeveynlerin çocuklarında anksiyete ve depresyonu içeren içe atım problemleri rastlanabilmektedir. Yapılan çalıĢmanın bulguları literatür ile tutarlılık göstermektedir.
Ebeveynler, aile ile iĢ hayatındaki rollerinde denge sağlayamadıklarında, psikolojik problemleri artabilmektedir. Rol dengesinin bozulmasıyla beraber ebeveynin çocuğuna karĢı müdahaleci ve kontrolcü davranıĢları fazlalaĢmaktadır. Bu davranıĢ örüntüsü, ebeveyn çocuk iliĢkisine zarar vermektedir (Costigan vd., 2003: 398-407). Noor (2000: 650-655) yapmıĢ olduğu çalıĢma sonucunda, roller arasındaki çatıĢmanın, diğer rollleri de olumsuz yordayabileceği bulgusuna ulaĢmıĢtır. Bu durum ebeveyn günlük hayatında ebeveynlik ve diğer rolleri dengelediğinde, çocuklarda anneye yapıĢma halinin de azalabileceğini düĢündürmektedir.
Clark‘a (2000: 755) göre iĢ aile arasında denge kurulmadığında bir çatıĢma ortaya çıkmaktadır. BütünleĢtirme stratejisi ile iĢ ile aile hayatındaki dengeyi sağlayamayan birey, iĢ hayatındaki olumsuz duyguları aileye yansıtabilmektedir. ĠĢ-Aile Sınır Teorisi‘ne göre incelendiğinde ebeveynlerin stresi, olumsuz duyguları ev içi iletiĢime etki etmektedir. Bu da ebeveynlerin çocuklarının ihtiyaçlarını yanıtlama, onların yanında olduğunu hissettirme becerilerinde eksiklik ortaya çıkartabilmektedir. Bunun sonucunda ihtiyacını karĢılayamayan çocuğun, ebeveyne yapıĢma eğilimi artacağı düĢünülmektedir.
h. Çocukların ayrılma kaygısı düzeyi ile ebeveynlerin ebeveynlik yatırım düzeyi arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi
Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt boyutu ile ayrılma kaygısı arasında anlamlı bir iliĢki tespit edilememiĢtir. Ebeveynin, çocuğunun sorumluluğunu alması, onunla vakit geçirmesi, çeĢitli ihtiyaçlarını karĢılaması çocuğu sakinleĢtireceği sonucunda oluĢan güven duygusuyla kaygılarının azalabileceği düĢünülmüĢtü. Ogelman ve Topaloğlu (2012: 253);
96
yapmıĢ oldukları çalıĢmada, bizim çalıĢmamıza paralel olarak ebeveyn ilgisinin artmasıyla çocukların kaygı seviyesi arasında anlamlı bir iliĢki bulamamıĢtır. Çetin (2017: 43) yapmıĢ olduğu çalıĢma sonucunda anne ve babaların çocuklarına gösterdikleri ilgi ile çocuklarındaki ayrılma kaygısı arasında anlamlı bir fark bulamamıĢtır. Bu sonuç araĢtırmamızın sonucunu destekler niteliktedir. Çetin ve Avcı (2022: 170) yapmıĢ oldukları çalıĢmada babaların ebeveynliğe yönelik ilgisi arttıkça, çocuklarındaki ayrılma kaygısının azalacağı sonucuna ulaĢmıĢlardır. Örneklem grubunun yaĢ farklılıkları dolayısıyla Çetin ve Avcı‘nın (2022) çalıĢmasının bizim çalıĢmamızdan farklı sonuç elde ettiği düĢünülmektedir.
Ebeveynler gereğinden fazla ilgili olduğu ve çocuğun üzerine düĢtüğü zamanlarda, aĢırı korumacı tutuma girdiği düĢünülmektedir. AĢırı koruyucu ebeveyn yaklaĢımları, çocuklarda ayrılık kaygısını yordayabilmektedir (Ankay, 1992; akt. Çıkrıkçı, 2020 :7). Bowlby (2013) de literatüre paralel olarak aĢırı ilgi ile korumacı aile yaklaĢımı ile çocukların ebeveynlerine bağımlı hale gelebileceğini söylemiĢtir (Bowbly, 2013; akt. Kortlander vd., 1997: 311). Rol yatırımı değiĢkeni ile anlamlı bir iliĢki çıkmaması, ebeveynin aĢırı yatırım yaptığı zamanlarda da az yatırım yaptığı zamanlarda da çocuklarda kaygı seviyesinin artma ihtimalinin olması ile yorumlanmaktadır. Freud (1905: 178), bu dönemde çocukların akranlara ve çevreye de yöneldiklerini dile getirmiĢtir. Ebeveynden alınamayan ilgiyi, çocuğun akranlarıyla tolere edebileceği düĢünülmektedir.
Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım boyutu hariç diğer alt boyutları çocukların ayrılma kaygısı ve genel kaygısı ile iliĢkili olduğu araĢtırmanın bulguları arasındadır. Yatırım alt boyutu ayrılma kaygısı ve genel kaygı ortalama puanı üzerinde anlamlı iliĢki bulunmaması farklı Ģekillerde yorumlanabilir. Ebeveynin yokluğunda da aile büyükleri ya da bakıcı gibi bir baĢka bakım verenin olması; çocukların beslenme, bakım verme, oyun oynama ihtiyaçlarının karĢılanabildiğini göstermektedir. Ayrıca ebeveynin aĢırı yatırım yaptığı durumlarda, yaklaĢımlarını aĢırı korumacı ebeveyn modeline çevirebilme ihtimalleri vardır. Bu olasılıkların yanı sıra, çocuklarda ayrılma kaygısı ve genel kaygı seviyelerini yordayacak, çocuklarda ebeveynin yaptığı yatırımdan daha öncelikli değiĢkenler olabilir. Çocuğun mizacı, ebeveynin geçirdiği zamanın kalitesi, çocuğun yaĢadığı olumsuz yaĢam deneyimleri, sosyal destekleri bu değiĢkenler arasında olabileceği düĢünülmektedir.
97
AraĢtırma bulgularında çalıĢan ebeveynin, çalıĢmayan ebeveynlere göre ebeveyn öz yeterlilik düzeyi daha yüksek bulunmuĢtur. Aynı zamanda ebeveyn öz yeterliliği arttıkça, çocuklarda ayrılma kaygısı ve genel kaygı seviyesi düĢmektedir. Bunlara karĢılık, çalıĢan bireylerin çocuklarında ayrılma kaygısı ve genel kaygı daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuçların araĢtırmada tartıĢmaya değer yerler olduğu düĢünülmektedir. Bu hususta, ebeveynin kendini yeterli hissettiği durumların kimi zaman çocuklara geçmediği yorumu yapılabilir. AraĢtırma örnekleminin, 8-10 yaĢ grubu, somut iĢlem dönemindeki çocuklardan oluĢması da bu bulguya sebep olmuĢ olabileceği düĢünülmektedir. Somut iĢlem dönemi, geliĢim aĢaması gereği daha somut ve gerçekçi bakıĢ açısına sahiptir (White ve Ferstebberg, 1978: 99). Çocuğun annesinin yanında olma halinin, çocuklardaki ayrılma kaygısı ve genel kaygı seviyesi üzerinde, ebeveynin kendisini yeterli hissetmesi kadar iliĢkili olabileceği düĢünülmektedir. Ayrıca iĢ hayatının getirdiği uzun çalıĢma saatleri, beklentiler, fiziksel yorgunluk gibi dezavantajların da ebeveynin kendisini yeterli hissetse dahil çocuklarıyla olan iliĢkilerine yansıyabileceği yorumu yapılabilir.
Yapılan çalıĢma kardeĢ sayısının artması ile çocuklarda ayrılma kaygısı ve genel kaygı düzeyinde artıĢ olduğu bulgusuna ulaĢmıĢtır. Bu sonuç genel olarak kardeĢ sayısındaki artıĢ sebebi ile ebeveynin çocuklarını ihmal edebileceği varsayımı ile yorumlanmıĢtır. Bozgun ve Pekdoğan, (2018: 989) yaptıkları çalıĢmada 4 kardeĢ üstü ailelerin çocuklarında fiziksel ve duygusal ihmal düzeyinin anlamlı bir Ģekilde fazla olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır. Güler ve Tuncay (2021: 201-202) yapmıĢ oldukları çalıĢmada, kardeĢ sayısındaki artıĢın çocuklukta yaĢanılan duygusal ve fiziksel ihmali zayıf düzeyde olumlu yönde yordadığı sonucuna ulaĢmıĢlardır. Literatürde varsayımımızı destekler Ģekilde; çocukluk dönemi duygusal ihmalin kaygı düzeyi ile pozitif yönde iliĢkisi olduğunu gösteren çalıĢmalar mevcuttur (ġenkal, 2013: 93; Örsel vd., 2011: 132).
Sonuç C.
AraĢtırma 8-10 yaĢ çocuğu olan tek çocuklu ve çok çocuklu ebeveynlerin algıladıkları öz yeterlilik çocuklarındaki ayrılma kaygısı ve genel kaygı düzeylerini karĢılaĢtırmak amacıyla yapılmıĢtır. AraĢtırma ile ilgili veriler ebeveynlerden toplanmıĢtır. AraĢtırma sonuçları bize tek çocuklu ebeveynlerin
98
çocuklarındaki ayrılma kaygısı ve genel kaygı seviyesinin anlamlı olarak çok çocuğa sahip ebeveynlerden daha yüksek olduğunu göstermektedir. AraĢtırmaya bir, iki, üç ve dört çocuğu olan ebeveynler katılmıĢtır. AraĢtırmanın diğer bir değiĢkeni olan ebeveyn öz yeterliliğidir. AraĢtırma sonucunda ebeveyn öz yeterliliği ile ebeveynlerin tek veya çok çocuklu olması arasında anlamlı bir fark gözlemlenmemiĢtir.
AraĢtırmadan alınan diğer sonuçlar Ģu Ģekildedir:
 Formu dolduran anneler ve babalar arasında Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Babaların yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları annelerinkinden daha yüksektir. Formu dolduran annelerin ise rol dengeleme alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
 Eğitim durumu kategorilerine göre Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı ve ayrılma kaygısı alt boyutları toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Eğitim durumu lise mezunu olanlar iki alt boyut alt boyut toplam puan ortalamasından da daha fazla puan elde etmiĢtir.
 Eğitim durumu kategorilerine göre Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin bütün alt boyutlarında toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık olduğu bulunmuĢtur. Eğitim durumu lisans mezunu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik alt boyutu ve rol dengeleme alt boyutu toplam puan ortalamalarından daha fazla puan elde etmiĢtir. Rol doyumu için lise mezunu, yatırım alt boyutu için ön lisans mezunu ebeveynler daha fazla puan elde etmiĢtir.
 ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği‘nin genel kaygı ve ayrılma kaygısı alt boyutlarının toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Buna göre çalıĢan katılımcıların çocuklarında Genel kaygı ve ayrılma kaygısı ortalama puanı daha yüksek bulunmuĢtur.
99
 ÇalıĢan ve çalıĢmayan katılımcıların Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme alt boyutlarında toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık gözlemlenmiĢtir. Buna göre çalıĢan katılımcılar Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği‘nin yeterlilik alt boyutundan daha fazla puan elde ederken çalıĢmayan katılımcılar rol doyumu ve rol dengeleme alt boyutundan daha fazla puan elde etmiĢtir.
 Rol doyumu alt boyutuna bakıldığında bir çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol doyumu alt boyut toplam puan ortalamasından anlamlı olarak daha fazla puan elde etmiĢtir. Yatırım alt boyut toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Dört çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yatırım alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir. Rol dengeleme alt boyutuna bakıldığında toplam puan ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı bir farklılık vardır. Ġki çocuğu olan bireyler Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin rol dengeleme alt boyut toplam puan ortalamasından daha fazla puan elde etmiĢtir.
 Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin genel kaygı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme alt boyutlarıyla toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki vardır. Bu alt boyutlar arttıkça genel kaygı puanı düĢmektedir.
 Çocuk ve Ergenler için Anksiyete ve Depresyon Ölçeği'nin ayrılık kaygısı alt boyut toplam puanı ile Ebeveynlik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Ölçeği'nin yeterlilik, rol doyumu, rol dengeleme alt boyut toplam puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf düzeyde bir iliĢki olduğu bulunmuĢtur. Bu alt boyutlar arttığında ayrılma kaygısı toplam puan ortalaması düĢmektedir.
 Çocuk sayısına göre ayrılma kaygısı toplam puan ortalaması ile genel kaygı toplam puan ortalamasına bakıldığında ayrılma kaygısı düzeyi toplam puan ortalamasında çocuk sayısının artması ile paralel Ģekilde artıĢ
100
gözlemlenmiĢtir. Genel kaygı düzeyi toplam puan ortalaması ise sırası ile bir, üç, iki, dört olarak yukarı çıkmaktadır. Her iki alt boyut için de dört çocuğa sahip olmak 8-10 yaĢ aralığındaki çocukları için alt boyut toplam puan ortalamasında artıĢ olduğu görülmüĢtür.
 Çocuk sayılarına göre alt boyutlar teker teker incelendiğinde iki çocuğa sahip olan ebeveynlerin bir, üç ve dört çocuğa sahip ebeveynlere göre yeterlilik alt ölçeğinden aldıkları toplam puan ortalaması anlamlı olarak yüksek bulunmuĢtur.
Öneriler D.
AraĢtırmacılar için öneriler:
 AraĢtırma bir psikiyatri merkezinde ayrılma kaygısı bozukluğu, genel kaygı bozukluğu tanısı almıĢ çocuklarla yapılabilir.
 Türkiye‘de ebeveyn özyeterliliği ile ilgili az sayıda çalıĢma bulunmaktadır. Bu çalıĢmayı arttırmak için farklı değiĢkenlerle ebeveyn öz yeterliliği arasındaki iliĢki incelenebilir.
 AraĢtırma farklı yaĢ grubu örneklemleri üzerinde yapılabilir.
 ĠĢ yerleri çalıĢma saatlerinde esneklik ve çalıĢanın özel hayatına da alan açan bir politika izlemelidir. Bu sayede birey aile bireylerinde problem yaĢamayabilir ve iĢ-aile dengesini kolay kurabilir.
Uygulayıcılar için öneriler:
 Bu araĢtırmada çocuk sayısı arttığında çocuklarda genel kaygı ve ayrılma kaygısının arttığı tespit edilmiĢtir. Sonucun ruh sağlığı uzmanlarına çocukları değerlendirme aĢamasındaki süreçte yardımcı olabileceği düĢünülmektedir.
 Çocuk sayısının artması ailede genel kaygı ve ayrılma kaygısının arttığı sonucuna göre çok çocuklu ailelere çocuklarına yönelik manevi ve maddi imkanları en verimli Ģekilde nasıl kullanabilecekleri ile ilgili eğitimeler, konferanslar gerçekleĢtirilebileceği düĢünülmektedir.
101
 AraĢtırmanın bir diğer sonucu ise ebeveynlerin özyeterlilik düzeyi arttıkça çocuklardaki ayrılma ve genel kaygı düzeyinin düĢtüğünü göstermektedir. Buna göre bu tür kaygılarla çalıĢan uzmanların, çocukların ebeveynleri ile çalıĢılacakları alanlardan biri de ebeveyn öz yeterliliği olduğu düĢünülmektedir.
102
103
VI. KAYNAKÇA
MAKALELER
ADLER, A. (1937). How position in the family constellation influences life-style. Internal Journal of Individual Psychology, 3, 211-227.
AINSWORTH, M. D. S., BLEHAR, M. C., WATERS, E., & WALL, S. N. (1978). ―Patterns of attachment: A psychological study of the strange situation‖, Infant Mental Health Journal, 1(1), 68-70.
AINSWORTH, M.D.S. (1985). ―Attachments across the life span. The Bulletin of New York Academy of Medicine, 61(9), 792-812 ASCHENBRAND, S. G., KENDALL, P. C., WEBB, A., SAFFORD, S. M., & FLANNERY-SCHROEDER, E. (2003). ―Is childhood separation anxiety disorder a predictor of adult panic disorder and agoraphobia? A seven-year longitudinal study‖, Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 42(12), 1478-1485.
AKTAġ, Y. (1994). ―ÇalıĢan anne ve çocuğu‖, YaĢadıkça Eğitim, 36, 7-11. ALEXANDER, D., POWELL, G. M., WILLIAMS, P. D., WHITE, M. A., & CONLON, M. (1988). ―Anxiety levels of rooming-in and non-rooming-in parents of young hospitalized children‖, Maternal-Child Nursing Journal, 17(2), 79–99.
ATZABA-Poria, N. ve PĠKE A. (2005). ―Why the Ethnic Minotirty(Indıan) Children Living in Britain Display More Ġnternalizing Problems than Their English Peers? The Role of Social support and Parental Stle as Mediators‖, International Journal of Behavioral Development, 29 (6), 532-540.
AKÇINAR, Ö. ve ÖZBEK, E. (2006) ―ĠĢ-Aile ÇatıĢmasının Depresyon, Ebeveynlik DavranıĢları ve Çocukların Sosyal-DaranıĢsal GeliĢimi ile ĠliĢkisi‖, Nesne Psikolojisi Dergisi, 9(22), 838-861.
104
ALĠSĠNANOĞLU, F., ve ULUTAġ, Ġ. (2003). ―Çocukların Kaygı Düzeyleri ile Annelerinin Kaygı Düzeyleri Arasındaki ĠliĢkinin Ġncelenmesi‖, Eğitim ve Bilim Dergisi, 28(128), 65-71. ALBANESE, A. M., RUSSO, G. R., & GELLER, P. A. (2019). ―The role of parental self‐efficacy in parent and child well‐being: A systematic review of associated outcomes‖, Child: care, health and development, 45(3), 333-363. ANGELES, L. (2010). ―Children and life satisfaction‖, Journal of happiness Studies, 11(4), 523-538. ANGLEY, M., DIVNEY, A., MAGRIPLES, U., KERSHAW, T. (2015) ―Social Support , Family Functioning and Parenting Competence in Adolescent Parents‖. Maternal Child Health Journal, 19(1), 67-73
ANSARI, M. A. (2008). ―Correlation Of Obsessive Compulsive Disorder With Birth Order-One‖, Journal of The Liaquat University Of Medical And Health Sciences, 7(2), 129-132.
ARDEBILI E.F. & GOLSHANI F. (2016). ― Early maladaptive schemas and aggression based on the birth order of children‖, Modern Applied Science, 10(9), 14-21.
ARPACI, F. ve ERSOY A.F. 2007. ― Kadının çalıĢmasının ailenin yaĢam kalitesine etkisinin incelenmesi. ―, Aile ve Toplum, 3(11), 41-50. ARSLAN, H., & ÖZÇELĠK, A. D. Ö. (2020). ―3-5 yaĢ arası çocukların anne tutumlarının incelenmesi‖, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(38), 18-30. AYDIN, A. (2014). ―Kaygı Bozukluğu Olan Çocuklar için BiliĢsel DavranıĢçı Terapide Anne Babaların Tedaviye Katılımı‖, Türk Psikiyatri Dergisi, 25(3), 181-189.
AYDIN, A., & EGĠN, C.T. (2018). ―Zihin Engelli, Serebrap Palsili ve Otizmli Çocuk Ebeveynlerinin Psikolojik Dayanıklılık ile Ebeveynlik Algılarının KarĢılaĢtırılması‖, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 37(1), 171-188.
105
AYCAN, Z. ve ESKĠN, M. (2005). ―Relative contributions of childcare, spousal support, and organizational support in reducing work– family conflict for men and women: The case of Turkey‖, Sex Roles, 53(7), 453–471. AYDOĞDU, F., & DĠLEKMAN, M. (2016). ―Ebeveyn tutumlarının çeĢitli değiĢkenler açısından değerlendirilmesi‖, Bayburt Eğitim Fakültesi Dergisi, 11(2), 569-585. AZĠZ, S. ve CUNNINGHAM, J. (2008), ―Workaholism, work stress, work-life imbalance: exploring gender‘s role‖, Gender in Management, 23(8), 553-566. BALAT, G., SEZER, T., & TUNÇELĠ, H. (2015). ―Okul Öncesi Eğitim Kurumuna Devam Eden Çocukların Annelerinin Öz Yeterlilik ve Öfke Düzeyllerinin Ġncelenmesi‖, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 0(29), 47-63. BALTES, P. B. (1987). ―Theoretical propositions of life-span developmental psychology: On the dynamics between growth and decline‖, Developmental psychology, 23(5), 611.
BANDURA, A. (1977). ―Self-efficacy: toward a unifying theory of behavioral change‖, Psychological review, 84(2), 191-215. BANDURA, A. (1982). ―Self-Efficacy Mechanism in Human Agency‖, American Psychologist, 37(2), 122-147.
BANDURA, A. (1989). ―Human agency in social cognitive theory‖, American Psychologist, 44(9), 1175-1184 BANDURA, A. (1989). ―Regulation of cognitive processes through perceived self-efficacy‖, Developmental Psychology, 25(5), 729–735.
BANDURA, A. (2001). ―Social cognitive theory: An agentic perspective‖, Annual review of psychology, 52(1), 1-26.
BANDURA, A. (2002). ―Social cognitive theory in cultural context‖, Applied psychology, 51(2), 269-290.
106
BANDURA, A., BARBARANELLI, C., CAPRARA, G. V. & PASTORELLI, C. (1996).‖ Multifaceted Impact of Self Efficacy Beliefs on Academic Functioning‖, Child Development, 67(3), 1206-1222.
BANDURA, A. & KUPERS, C.J. (1964). ―Transmission of Patterns of Self-Reinforcement Through Modeling‖, Journal of Abnormal and Social Psychology, 69, 1, 1-9.
BANDURA, A. (1994). ―Self Efficacy. Encyclopedia of Human Behavior‖, New York: Academic Press, 4, 71-81.
BANDEIRA, T. T. A., & SEIDL-DE-MOURA, M. L. (2012). ―Mothers and fathers‘ beliefs about parental investment‖, Paidéia, 22(53), 355-363. BAILEY, S. J. (2007). ―Family and work role-identities of divorced parents: The relationship of role balance to well-being‖, Journal of Divorce & Remarriage, 46(3-4), 63-82. BALTACI, A. (2018). ―Nitel araĢtırmalarda örnekleme yöntemleri ve örnek hacmi sorunsalı üzerine kavramsal bir inceleme‖ Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(1), 231-274. BARRETT, P. M., RAPEE, R. M., DADDS, M. M., & RYAN, S. M. (1996). ―Family enhancement of cognitive style in anxious and aggressive children‖, Journal of abnormal child psychology, 24(2), 187-203.
BARTHOLOMEW, K. & HOROWITZ, L.M. (1991). ―Attachment Styles Among Young Adults: A Test of a Four-Category Model‖, Journal of Personality and Social Psychology, 61(2), 226. BATES, J. E. (1980). ―The concept of difficult temperament‖, Merrill-Palmer Quarterly of Behavior and Development, 26(4), 299-319. BECK, A. T., & CLARK, D. A. (1988). ―Anxiety and depression: An information processing perspective‖, Anxiety research, 1(1), 23-36.
BEIDEL, D. C., & TURENR, S. M. (1997). ―At risk for anxiety for anxiety, I: psychopathology in the offspring of anxious parents‖, Journal of American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 36(7), 918-926.
107
BĠEDERMAN, J., FARAONE, S. V., HIRSHFELD-BECKER, D. R., FRIEDMAN, D., ROBIN, J. A., & ROSENBAUM, J. F. (2001). ―Patterns of psychopathology and dysfunction in high-risk children of parents with panic disorder and major depression‖, American Journal of Psychiatry, 158(1), 49-57. BELLĠBAġ, E., BÜKÜġOĞLU N., ERERMĠġ, S. (2005). ―Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu Tanılı Bir Grup Çocukta Mizaç Özellikleri‖, Ege Tıp Dergisi, 44(1), 39-44.
BELSKY, J. (1980). ―Child maltreatment an ecological integration‖, American Psychological Associaton, 35(4), 320–335.
BELSKY, J. (1984). ―The determinants of parenting: A process model‖, Child Development, 55(1), 83–96. BEUNTEL, M. E., GREENBERG, L., LANE, R. D., & SUBIC‐WRANA, C. (2019). Treating anxiety disorders by emotion‐focused psychodynamic psychotherapy (EFPP)—A n integrative, transdiagnostic approach. Clinical psychology & psychotherapy, 26(1), 1-13. BĠLAÇ, Ö., ERCAN, E.S., UYSAL, T., & AYDIN, C. (2014). ―Ġlköğretim öğrencilerinde anksiyete ve duygudurum bozuklukları yaygınlığı ve sosyodemografik özellikler‖, Türk Psikiyatri Dergisi, 25(3), 171-180. BOGENSCHNEIDER, K., SMALL, S. A., & TSAY, J. C. (1997). ―Child, parent, and contextual influences on perceived parenting competence among parents of adolescents‖, Journal of Marriage and the Family, 59(2), 345-362. BOZGÜN, K., & PEKDOĞAN, S. (2018). ―Öğretmen Adaylarının Çocukluk Dönemi Ġstismar ve YaĢantılarının Bazı DeğiĢkenler Açısından Ġncelenmesi‖, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 17(67), 982-996.
BLAKE, J. (1981). ―The only child in America: Prejudice versus performance‖, Populationand Development Review, 7(1),43-54. BLAKE, J. (1981). ―Family size and the quality of children‖, Demography, 18(4), 421-442.
108
BRODY, G.H. (1998). ―Sibling Relationship Quality: It‘s Causes and Consequences‖, Annual Review of Psychology, 49, 1-24. BRODY, G. H., STONEMMAN, Z., & MCCOY, J. K. (1994). ―Forecasting sibling relationships in early adolescence from child temperaments and family processes in middle childhood‖, Child development, 65(3), 771-784.
BROUGH, P., O‘DRĠSCOLL M.P., & KALLIATH, T.J. (2005). ―The Ability of ‗Family Friendly‘ Organizational Resources to Predict Work-Family Conflict and Job and Family Satisfaction‖, Stress and Health, 21(4), 223-234. BRUMARIU, L. E. (2015). ―Parent–child attachment and emotion regulation‖, New directions for child and adolescent development, 2015(148), 31-45. BRUCKL, T. M., WITTCHEN, H. U., HOFLER, M., PFISTER, H., SCHNEIDER, S., & LIEB, R. (2007). ―Childhood separation anxiety and the risk of subsequent psychopathology: Results from a community study‖, Psychotherapy and Psychosomatics, 76(1), 47-56. BOGENSCHNEIDER, K., SMALL S.A., TSAY, J.C. (1997). ―Child, Parent and Contextual Influences on Perceived Parenting Competence Among Parents of Adolescents‖, Journal of Marriage And Family, 59(2), 345-362
BOGIN:, B. (1997). ―Evolutionary hypotheses for human childhood‖, Yearbook of Physical Anthropology, 104(225), 63-89
BOLES, J.S., JOHNSTON, M.W, HAIR, J.F. (1997). ―Role Stress, Work-Family Conflict and Emotional Exhaustion: Inter-Relationships and Effects on Some Work-Related Consequences.‖ The Journal of Personal Selling and Sales Management, 17(1), 17-28. BORKOVEC, T. D., ROBINSON, E., PRUZINSKY, T., & DEPREE, J. A. (1983). ―Preliminary exploration of worry: Some characteristics and processes‖, Behaviour research and therapy, 21(1), 9-16. BOSACKI, S. L. (2007). ―Children's understandings of emotions and self: are there gender differences?‖, Journal of Research in Childhood Education, 22(2), 155-172.
109
BOWLBY J. (1977) The Making and Breaking of Affectional Bonds: I. Aetiology and Psychopathology in the Light of Attachment Theory. The British Journal of Psychiatry, 130(3), 201-210. BUHR, K., & DUGAS, M. J. (2002). ―The intolerance of uncertainty scale: Psychometric properties of the English version‖, Behaviour research and therapy, 40(8), 931-945.
BURKE, J. D., PARDINI, D.A., & LOEBER, R. (2008). ―Reciprocal relationships between parenting behavior and disruptive psycho-pathology from childhood through adolescence‖, Journal of Abnormal Child Psychology, 36(5), 679–692.
BÜYÜKTAġKAPU, S. (2012). ―Annelerin özyeterlik algıları ile 1-3 yaĢ çocuklarının geliĢimlerinin incelenmesi‖, Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(1), 18-30. CART-WRĠGHT‐HATTON, S., ROBERTS, C., CHITSABESAN, P., FOTHERGRILL, C., HARRINGTON, R. (2004). ―Systematic Review of the Efficacy of Cognitive Behaviour Therapies for Childhood and Adolescent Anxiety Disorders‖, British Journal of Clinical Psychology, 43(4), 421-436. CLARK, D. M., BALL, S., & PAPE, D. (1991). ―An experimental investigation of thought suppression‖, Behaviour research and therapy, 29(3), 253-257.
CEYHAN, A. (2006). ―Üniversite öğrencilerinin geçmiĢte yaĢadıkları ayrılık kaygısının öğrenilmiĢ güçlük, kaygı ve psikolojik belirtileri yordama düzeyi‖, Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 6(1), 53-73 CHEN, W.C. (2015). ―Academic Performance of Only Children Who Monopolize Parental Resources: The Case of Taiwan‖, Sociological Perspectives, 58(4), 609-626.
LIU, R.X., LIN, W., & CHEN, Z.Y. (2010). ―School Performance, Peer Association, Psychological and Behavioral Adjustments: a Comparison Between Chinese Adolescents With and Without Siblings‖, Journal of Adolescence, 33(3), 411-417.
110
CARNELLEY K.B., PIETROMONACO P.R., & JAFFE K. (1994). ―Depression, Working Models of Others, and Relationship Functioning‖, Journal of Personality and social Psychology, 66(1), 127-140. CARTHY, T., HORESH, N., APTER, A., & GROSS, J. J. (2010). ―Patterns of emotional reactivity and regulation in children with anxiety disorders‖, Journal of Psychopathology and Behavioral Assessment, 32(1), 23-36. CARTWRIGHT-HATTON, S., MCNICOL, K., & DOUBLEDAY, E. (2006). ―Anxiety in a neglected population: Prevalence of anxiety disorders in pre-adolescent children‖, Clinical psychology review, 26(7), 817-833.
CHANDOLA, R. ve TIWARI S. C. (2016). ―Birth Order Significantly Affects The Mental Health Emotionally As Well As Psychologically‖, The international journal of Indian Psychology, 3(4), 96-104. CHORPITA B.F., MOFFITT C.E., GRAY J. (2005). ―Psychometric properties of the Revised Child Anxiety and Depression Scale in a clinical sample‖, Behaviour Research and Therapy, 43(3), 309-322. CLARK, D. A., & Beck, A. T. (2010). ―Cognitive theory and therapy of anxiety and depression: Convergence with neurobiological findings‖, Trends in cognitive sciences, 14(9), 418-424.
CLARK, D. B., SMITH, M. G., NEIGHBORS, B. D., SKERLEC, L. M., & RANDALL, J. (1994). ―Anxiety disorders in adolescence: Characteristics, prevalence, and comorbidities‖ Clinical Psychology Review, 14(2), 113–137.
CLARK, S. C. (2000). ―Work/Family Border Theory: A New Theory of Work/Family Balance.‖ Human Relations, 53(6), 747-770. CRANDELL, L. E., FITZGERALD, H. E., & WHIPPLE, E. E. (1997). ―Dyadic synchrony in parent–child interactions: A link with maternal representations of attachment relationships‖, Infant Mental Health Journal: Official Publication of The World Association for Infant Mental Health, 18(3), 247-264.
111
COAN, A., GARCIA, K. D., SABUNCU, P. (2018). ―Birth order theory and habit formation: a literature review‖, Obrazovanie Lichnosti, 3, 37-43.
COHN, J.F. & TRONICK. E.Z. (1987) ―Mother-infant face-to-face interaction: the sequence literature‖, Adolesence, 14(76), 952-970.
COLEMAN P. K. & KARRAKER K. H. (1998). ―Self efficacy and parenting quality findings and future applications‖, Developmental Review, 18(1), 47-85. COLEMAN, P.K. & KARRAKER, K.H. (2000). ―Parenting Self-Efficacy Among Mothers of School Age Children: Conceptualization, Measurement and Correlates‖, Family Relations, 49(1), 13-24. COLEMAN, P. K., TRENT, A., BRYAN, S., KING, B., ROGERS, N., & NAZĠR, M. (2010). ―Parenting behavior, mothers' self-efficacy beliefs, and toddler performance on the Bayley Scales of Infant Development‖, Early Child Development and Care, 172(2), 123-140.
COSTIGAN, C. L., COX, M. J. ve CAUCE, A. M. (2003). ―Workparenting Linkages Among Dual-Earner Couples at the Transition to Parenthood‖ Journal of Family Psychology, 17(3), 397–408. COSTELLO, E. J., MUSTLLO, S., ERKANLI, A., KEELER, G., & ANGOLD, A. (2003). ―Prevalence and development of psychiatric disorders in childhood and adolescence‖, Archives of general psychiatry, 60(8), 837-844. CRITS-CHRISTOPH, P., CRITS-CHRISTOPH, K., WOLF-PALACIO, D., FICHTER, M., & Rudick, D. (1995). Brief supportive-expressive psychodynamic therapy for generalized anxiety disorder‖, Dynamic therapies for psychiatric disorders (Axis I), 43-83.
ÇETĠN, E. & EKER E. (2019). ―4-6 YaĢ Arası Çocukların Kaygı Düzeylerinin Demografik DeğiĢkenlere Göre Değerlendirilmesi‖, Journal Of Social, Humanities And Administrative Sciences, 5(21), 1221-1228 ÇETĠN, S.B. ve AVCI Ö.S (2022) ―Çocuklarda Ayrılık Kaygısı ile Anne-Babanın Ayrılık Kaygısı ve Ebeveynlğe Yönelik Tutumlar‖, YaĢadıkça Eğitim Dergisi, 36(1), 162-182.
112
DAMERDZIEVA, A., & POP-JORDANOVA, N. (2019). ―Brain Rate Parameter in Children with General Anxiety Disorde‖, Prilozi, 40(1), 41-50. DAVIS, J. N. (1997). ―Birth order, sibship size, and status in modern‖, Canada. Human Nature, 8(3), 205-230. DAVIS, M. (1992). ―The role of the amygdala in fear and anxiety‖, Annual review of neuroscience, 15(1), 353-375. DELEġ B. ve KAYTEZ N. (2022). ―Okul Öncesi Dönem Çocuğu Olan Anne Babaların ÇatıĢma Durumları ve Öz Yeterlik Algılarının Ġncelenmesi‖, Journal of Child and Development, 5(9), 67-77. DELVECCHIO E, DI RIOSO D & SALCUNI S. (2016) ―Self-perperction of pareantal role, family functioning, and familistic beliefs in Italian Parentss: Early Evidence‖, Frontiers in Psychology, 6(1), 1983-1991. DEMĠR, Ü. (2020). ―KardeĢ durumu ve mutluluk: Çanakkale'de lise öğrencileri üzerine bir araĢtırma‖, MANAS Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, 9(2), 798-808. DEMĠRĠZ, S., ve ULUTAġ, Ġ. (2003). ―9-12 YaĢ Çocuklarının Kaygı Düzeylerinin Bazı DeğiĢkenlere Göre Ġncelenmesi‖, Ege Eğitim Dergisi, 3(1), 1-9.
DEREN, S. (1999). Angst ve Ölümlülük. Doğu Batı DüĢünce Dergisi, (6). 111-126 DIAMOND, A., & TAYLOR, C. (1996). ―Development of an aspect of executive control: Development of the abilities to remember what I said and to do as I say, not as I do‖. Developmental psychobiology, 29(4), 315-334. DILMAÇ, B., HAMARTA, E., & ARSLAN, C. (2009). ―Üniversite Öğrencilerinin Sürekli Kaygı ve Denetim Odaklarının Bağlanma Stilleri Açısından Ġncelenmesi‖, Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 9(1), 127-159. DOWNEY, D. B. (2001). ―Number of siblings and intellectual development: The resource dilution explanation‖, American psychologist, 56(6-7), 497-504.
DOZIER, M., STEVENSON A.L., LEE S.W., VELLIGAN D. I. (1991). ―Attachment Organization and Familial Overinvolvement for Adults with
113
Serious Psychopathological Disorders‖, Develeopment and Paychopathology, 3(4), pp. 475-489. DURSUN, ġ., ve BIÇAKÇI, M. (2015). ―Bir-Üç YaĢ Arası Bebeğe Sahip Annelerin Annelik Becerilerinde Öz Yeterliliklerinin Ġncelenmesi‖, Hacettepe University Faculty of Health Sciences Journal, 1, 613-628.
DUNN, J. (1988). ―Sibling Ġnfluences On Childhood Development‖, Journal of Child Psychology and Psychiatry, 29(2), 119-127. DUNNING M.J., GIALLO R. (2012). ―Fatigue, Parenting Stress, Self-Efficacy and Satisfaction in Mothers of Infants and Young Children‖, Reproductive and Infant Psychology, 30(2), 145-159.
DWYER, K. M. (2005). ―The Meaning and Measurement of Attachment in Middle and Late Childhood‖, Human dDevelopment, 48(3), 155-182.
EIDEN, R. D., TETI, D. M. & Corns, K. M. (1995). ―Maternal Working Models of Attachment, Marital Adjustment, and the Parent‐ child relationship‖, Child Development, 66(5), 1504-1518 EFEOĞLU, Ġ.E. ve ÖZGEN H. (2007). ―ĠĢ-Aile YaĢam ÇatıĢmasının ĠĢ Stresi, ĠĢ Doyumu ve Örgütsel Bağlılık Üzerindeki Etkileri: Ġlaç Sektöründe Bir AraĢtırma‖, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16(2), 237-254. EKġĠ H., SEVĠM, E., KURT, B. (2016). ―Psikolojik doğum sırası ile yetersizlik duygusunun yetiĢkin bağlanma stillerini yordama düzeyinin incelenmesi‖, Ġlköğretim Online, 15(3), 1054-1065. ERERMĠġ. S., BELLĠBAġ, E.., ÖZBARAN, B., BÜKÜġOĞLU, N.D., ALTINTOPRAK, E., BĠLDĠK, T., & ÇETĠN S.K. (2009). ―Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu Olan Okul Öncesi YaĢ Grubu Çocukların Annelerinin Mizaç Özellikleri‖, Türk Psikiyatri Dergisi, 20(1), 14-21. ERYILMAZ A. (2011). ―YaĢam Boyu GeliĢim YaklaĢımı‖, Psikiyatride Güncel YaklaĢımlar, 3(1), 49-66.
FALBO, T. (2012). ―Only children: An updated review‖. Journal of Individual Psychology, 68(1), 38-49.
114
FALBO, T., & Polit, D. F. (1986). ―Quantitative review of the only child literature: research evidence and theory development‖, Psychological Bulletin, 100(2), 176-189
FELDMAN, R., EIDELMAN, A. I., & Rotenberg, N. (2004). ―Parenting stress, infant emotion regulation, maternal sensitivity, and the cognitive development of triplets: A model for parent and child influences in a unique ecology‖, Child Development, 75(6), 1774–1791.
FU, C. K. ve SHAFFER, M.A. (2001). ―The Tug of Work and Family‖, Personnel Review, 30(5), 502-522. GARCIA, J. L. (1995). ―Freud's psychosexual stage conception: A developmental metaphor for counselor‖, Journal of Counseling & Development, 73(5), 498-502. GINSBURG, G. S., RIDDLE, M. A., & DAVIES, M. (2006). ―Somatic symptoms in children and adolescents with anxiety disorders‖, Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 45(10), 1179-1187. GRAHAM, A. M., BUSS, C., RASMUSSEN, J. M., RUDOLPH, M. D., DEMETER, D. V., GĠLMORE, J. H., STYNER, M., ENTRINGER S., WADHWA P. D., & FAIR D.A. (2016). ―Implications of newborn amygdala connectivity for fear and cognitive development at 6-months-of-age‖, Developmental cognitive neuroscience, 18(16), 12-25. GRANOT, D. & MAYSELESS, O. (2001). ―Attachment Security and Adjustment to School in Middle Childhood‖, International Journal of Behavioral Development, 25(6), 530-541 GREENBERGER, E. ve GOLDBERG, W.A. (1989). ―Work, Parenting and the Socialization of Children‖, Developmental Psychology, 25(1), 22-35. GREENHAUS, J. H., & BEUTELL, N. J. (1985). ―Sources of conflict between work and family roles‖, Academy of management review, 10(1), 76-88. GOEL, M., & AGGARWAL, P. (2012). ―A comparative study of self confidence of single child and child with sibling‖, International Journal of Research in Social Sciences, 2(3), 89-98.
115
GORMEZ, V., KILINÇASLAN, A., ORENGUL, A. C., EBESUTANĠ, C., KAYA, I., CERĠ, V., … CHORPITA, B. (2017). ―Psychometric properties of the Turkish version of the Revised Child Anxiety and Depression Scale–Child Version in a clinical sample‖, Psychiatry and Clinical Psychopharmacology, 27(1), 84-92 GÜLER, K., & TUNCAY, A. M. (202), ―YetiĢkinlerde Beden Ġmgesi BaĢ Etme Stratejileri ve Çocukluk Çağı Travmaları Arasındaki ĠliĢkinin Ġncelenmesi‖, Akademik Hassasiyetler, 8(17), 193-221. GULER, M., ve YETIM, Ü. (2008). ―Ebeveyn rolüne iliĢkin kendilik algısı ölçeği: geçerlik ve güvenirlik çalıĢması‖, Türk Psikoloji Yazıları, 11(22), 34-43.
GUTEK, B. A., SEARLE S., KLEPA L. (1991). ―Rational Versus Gender Role Explanations for Work Family Conflict‖, Journal of Applied Psychology, 76 (4): 560-568.
GUZELL, J.R. & Vernon-Feagans, L. (2004). ―Parental Perceived Control Over Caregiving and It‘s Relationship to Parent-Inflant Interaction‖, Child Devolopment, 75(1), 134-146.
HAZAN C. & SHAVER P.R. (1994), ―Attachment as an Organizational Framework for Research on Close Relationships‖, Psychological Inquiry, 5(1), 1-22. HERREN, C., IN-ALBON, T., & SCHNEIDER, S. (2013). ―Beliefs regarding child anxiety and parenting competence in parents of children with separation anxiety disorder‖, Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, 44(1), 53-60.
HILL, N.E. & BUSH K.R (2001). ―Relationships Between Parenting Environment and Children‘s Mental Health Among African American and European American Mothers and Children‖, Journal of Marriage and Family, 63(4), 964-966.
HOFFMAN, W. L. (1989). ―Effect of Maternal Employment in the Two-parent Family‖, American Psychologist, 44 (2), 283-292.
116
HORNSTEIN, E. A., FANSELOW, M. S., & EISENBERGER, N. I. (2016). ―A safe haven: Investigating social-support figures as prepared safety stimuli‖, Psychological science, 27(8), 1051-1060. HONG X., LIU Q. (2019). ―Parenting stress, Social Support and Parenting Self-efficacy in Chinese Families: Does the Number of Chilren Matter?‖, Early Child Delopment and Care, 194(14), 2269-2280 IALONGO, N., EDELSO, G., WERTHMER-LARSON, L., CROCKETT, L., & KELLAM, S. (1994). ―The significance of self-reported anxious symptoms in first-grade children‖, Journal of Abnormal Child Psychology, 22(4), 441-455.
INGRAM, R. E., & KENDALL, P. C. (1987). ―The cognitive side of anxiety‖, Cognitive Therapy and Research, 11(5), 523–536.
ISHINGER-TALLMAN, M., PASSLEY, K., & BUEHLER, C. (1993). ―Developing a middle-range theory of father involvement post-divorce‖, Journal of Family Issues, 14(4), 550–571. JAGER M. M. (2009). ―Sibship size and educational attainment. A joint test of the confluence model and the resource dilution hypothesis‖, Research in social stratification and mobility, 27(1), 1-12. JIA, C., YANG, Z., XIN, T., LI, Y., WANG, Y., YANG, T. (2021). ―Differences in school performance between only children and non-only children: Evidence from China‖, Frontiers in Psychology, 12, 608-704. JOHNSTON C. ve MASH, J. E. (1989). ―A measure of parenting satisfaction and effi cacy‖, Journal of Clinical Child Psychology, 18 (2), 167-175.
JONES, T. L., & PRINZ, R. J. (2005). ―Potential Roles of Parental Self-Efficacy in Parent and Child Adjustmen,: A Review‖, Clinical Psychology Review, 25(3), 341-363.
JOURĠLES, E.N., BOURG, W.J. and FARRĠS, A.M.(1999). ―Marital Adjustment and Child Conduct Problems: A Comparison of the Correlation Across Subsamples‖, Journal of Consulling Clinical Psychology, 59(2), 354-357.
117
KAPIZ Ö.Z. (2002). ―ĠĢ-aile yaĢamı dengesi ve Dengeye Yönelik Yeni Bir YaklaĢım: Sınır Teorisi‖, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(3), 139-153.
KEARNEY, C. A., SIMS, K. E., PURSELL, C. R., & TILLOTSON, C. A. (2003). ―Separation anxiety disorder in young children: A longitudinal and family analysis‖, Journal of Clinical Child and Adolescent Psychology, 32 (4), 593-598. KEETON, C. P., KOLOS A. C., & WALKUP, J. T. (2009). ―Pediatric generalized anxiety disorder‖, Pediatric Drugs, 11(3), 171-183. KELLER, M. B., LAVORI, P. W., WUNDER, J., BEARDSLEE, W. R., SCHWARTZ, C. E., & ROTH, J. (1992). ―Chronic course of anxiety disorders in children and adolescents‖, Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 31(4), 595-599. KERNS, K. A., ABRAHAM, M. M., SCHLEGELMILCH, A., & MORGAN, T. A. (2007). Mother–child attachment in later middle childhood: Assessment approaches and associations with mood and emotion regulation‖, Attachment & Human Development, 9(1), 33-53. KERNS, K. A., TOMICH, P. L., & KIM, P. (2006). ―Normative trends in children's perceptions of availability and utilization of attachment figures in middle childhood‖, Social Development, 15(1), 1-22. KESSLER, R. C., MCGONAGLE, K. A., ZHAO, S., NELSON, C. B., HUGHES, M., ESHLEMAN, S., WITCHEN, H.U., & Kendler, K. S. (1994). ―Lifetime and 12-month prevalence of DSM-III-R psychiatric disorders in the United States: results from the National Comorbidity Survey‖, Archives of general psychiatry, 51(1), 8-19.
KIDWELL, J.S. (1982). ―The neglected birth order: Middleborns‖, Journal of Marriage and the Family, 44(1), 225–235. KIM, M. J., LOUCKS, R. A., PALMER, A. L., BROWN, A. C., SOLOMON, K. M., MARCHANTE, A. N., & WHALEN, P. J. (2011). ―The structural and functional connectivity of the amygdala: from normal emotion to pathological anxiety‖, Behavioural Brain Research, 223(2), 403-410.
118
KNIGHT, R. (2014). ―A hundred years of latency: From Freudian psychosexual theory to dynamic systems nonlinear development in middle childhood‖ Journal of the American Psychoanalytic Association, 62(2), 203-235. KOKKO H. & JENNIONS M.D. (2008). ―Parental Investment, Sexual Selection and Sex Ratios‖, Journal Of Evolutionary Biology, 21(4), 919-948.
KORTLANDER, E., KENDALL, P. C., & PANICHELLI-MINDEL, S. M. (1997). ―Maternal expectations and attributions about coping in anxious children.‖, Journal of Anxiety Disorders, 11(3), 297-315 KOSSEK, E. E., LAUTSCH, B. A., & EATON, S. C. (2006). ―Telecommuting, control, and boundary management: Correlates of policy use and practice, job control, and work–family effectiveness‖, Journal of Vocational Behavior, 68(2), 347-367. KOSTOWSKI, W., PLAZNIK, A., & STEFANSKI, R. (1989). ―Intra-hippocampal buspirone in animal models of anxiety‖, European journal of pharmacology, 168(3), 393-396. KUĞU, N., & BOLAYIR, E. (2001). Anksiyete bozukluklarında PET ve SPECT bulguları. Bull Clin Psychopharmacol, 11, 132-142. KURT ġ.H., ASLAN D. (2020) ―Okul Öncesi Dönem Çocuğu Olan Annelerin Öz-Yeterlik, Psikolojik Sağlamlık ve Ebeveyn Tutumlarının Ġncelenmesi‖, Kadem Kadın AraĢtırmaları Dergisi, 6(2), 211-240 KUZUCU, Y. (2011). ―DeğiĢen babalık rolü ve çocuk geliĢimine etkisi‖, Türk Psikolojik DanıĢma ve Rehberlik Dergisi, 4(35), 79-89. KÜLTÜR, Ç. S. E., TĠRYAKĠ, A., & ÜNAL, F. (2003). ―Ayrılık Kaygısı bozukluğu olan çocuklarda sosyodemografik ve klinik özellikler‖, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 10(1), 3-8. LAMB, M.E. (1980). ―The Father‘s Role in the Facilitation of Inflant Mental Health‖, Infant Mental Health Journal, 1(3), 140-149. LANGE, G., SHERIN, D., CARR, A., DOOLEY, B., BARTON, V., MARSHALL, D., MULLIGAN A., LAWLOR, M., BELTON, M., & DOYLE M. (2005). ―Family factors associated with attention deficit hyperactivity
119
disorder and emotional disorders in children.‖, Journal of Family Therapy, 27(1), 76-96. LEAHY-WARREN, P., & MC. CARTHY, G. (2011). ―Maternal parental self-efficacy in the postpartum period‖, Midwifery, 27(6), 802-810.
LERNER, J. V., & GALAMBOS, N. L. (1985). ―Maternal role satisfaction, mother-child interaction, and child temperament: A process model‖, Developmental Psychology, 21(6), 1157–1164.
LEVITT, M.J., GUACCI-FRANCO, N. & LEVITT, J.L. (1993). ―Convoys of Social Support in Childhood and Early Adolescence: Structure and Function‖, Developmental Psychology, 29(5), 811-818 NOYES Jr, R., CLARKSON, C., CROWE, R. R., YATES, W. R., & MCChESNEY, C. M. (1987). ―A family study of generalized anxiety disorder‖, The American journal of psychiatry, 144(8), 1019-1024. MAĠER, W., GANSĠCKE, M., FREYBERGER, H. J., LINZ, M., HEUN, R., & LECRUBIER, Y. (2000). ―Generalized anxiety disorder (ICD‐10) in primary care from a cross‐cultural perspective: a valid diagnostic entity‖, Acta Psychiatrica Scandinavica, 101(1), 29-36. MAREE, J. G. (2021). ―The psychosocial development theory of Erik Erikson: critical overview‖, Early Child Development and Care, 191(7-8), 1107-1121. MARTIN, E. I., RESSLER, K. J., BINDER, E., & NEMEROFF, C. B. (2009). ―The neurobiology of anxiety disorders: brain imaging, genetics, and psychoneuroendocrinology‖, Psychiatric Clinics, 32(3), 549-575. MARKS, S.R., HUSTON, E.M., JOHNSON, E.M., MACDERMID S.M. (2004). ―Role Balance Among White Married Couple‖, Journal of Marriage and Family, 63(4), 1083-1098.
MANASIS, K. (2004). ―Childhood anxiety disorders: Approach to intervention.‖ Canadian Family Physician, 50(4), 379-384. MANASSIS, K., & BRADLEY, S. J. (1994). ―The development of childhood anxiety disorders: Toward an integrated model‖, Journal of Applied Developmental Psychology, 15(3), 345-366.
120
MARINI, M.M. (1980), ―Effects of The Number and Spacing of Children on Maritan and Parental Satisfaction‖, Demography, 17(3), 225-242. MCBRIDE, B. A., & MCBRIDE, R. J. (1990). ―The Changing Roles of Fathers: Some Implications for Educators‖, Journal of Home Economics, 82(3), 6-10
MCBRIDE, B.A., RANE, T.R. (2006). ―Role Identity, Role Investments, and Paternal Involvement: Implications for Parenting Programs for Men‖, Early Childhood Research Quaterly, 12(2), 173-197. MCCLURE, E. B., BRENNAN, P. A., HAMMEN, C., LE BROCQUE, R. M. (2001). ―Parental Anxiety Disorders, Child Anxiety Disorders, and the Perceived Parent–Child Relationship in an Australian High-Risk Sample.‖, Journal of abnormal child psychology, 29(1), 1-10. MILKIE, M.A., KENDIG, S.M. NOMAGUCHI K.M., DENNY K.E. (2010). Journal of Marriage and Family, 72(5), 1329-1343
MIKULINCER, M. (1997). ―Adult Attachment Style and Information Processing: Individual Differences in Curiosity and Cognitive Closure‖, Journal of Personality and Social Psychology, 72(5), 1217–1230. MOHAMMADĠ, M. R., POURDEHGHAN, P., MOSTAFAVĠ, S. A., HOOSHYARI, Z., AHMADI, N., & KHALEGHI, A. (2020 ― Generalized anxiety disorder: Prevalence, predictors, and comorbidity in children and adolescents‖, Journal of anxiety disorders, 73, 1-8. MOSS, E., ROUSSEAU, D., PARENT, S., ST‐LAURENT, D., & SAINTONGE, J. (1998). Correlates of Attachment at School Age: Maternal Reported Stress, Mother‐Child Interaction, and Behavior Problems‖, Child development, 69(5), 1390-1405. MONK, C. S., TELZER, E. H., MOGG, K., BRADLEY, B. P., MAI, X., LOURO, H. M. C., CHEN G., MCCLURE-TONE E.B., ERNST M. & Pine, D.S. (2008). ―Amygdala and ventrolateral prefrontal cortex activation to masked angry faces in children and adolescents with generalized anxiety disorder‖, Archives of general psychiatry, 65(5), 568-576.
121
MURIS P, MEESTERS C, MERCKELBACH H, SERMON A, ZWAKHALEN S. (1998). ―Worry in normal children‖, J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 37(7), 703–710. MURRY, V.M. & BRODY, G.H (1999). ―Self-regulation and Self-worth of Black Children Reared in Economically Strressed, Rural, Sing Mother-Headed Families: The Contribution of Risk and Protecrive Factors‖, Journal of Family Issues, 20(4), 458-484. MUOTON, P. Y. ve TUMA, J. M. (1988). ―Stres, locus of control and role satisfaction, in clinic and control mothers‖, Journal of Clinical Child Psychology, 17(3), 217-224. NOCK, S.L & KINGSTON, P.W. (1988). ―Time With Children: The Impackt of Couples‘ Work-Time Commitments‖, Social Forces, 67(1), 59-85 NOMAGUCHI K.M. (2009). ―Change in Work-Family Conflict Among Employed Parents Between 1977 and 1997‖, Journal of Marriage and Family, 71(1), 15-32
NOOR, N. (2002). ―Work-Family Conflict, Locus of Control, and Women's Well-Being: Tests of Alternative‖, The Journal of Social Psychology, 142(5), 645-662.
ONG, M. Y., EILANDER, J., Saw , S. M., Xie, Y., Meaney , M. J., & Broekman, B. F. (2018). ―The influence of perceived parenting styles on socio-emotional development from pre-puberty into puberty‖, European Child & Adolescent Psychiatry, 27(1), 37-46. ORRASCHEL, H., WEISSMAN, M.M., & KIDD, K.K. (1980). ―Children and Depression: The Children of Depressed Parents; the Childhood of Depressed Patients; Depression in Children‖, Journal of Affective Disorders, 2(1), 1-16 OSKAY, G. (1990). ―Değer yargılarından kaynaklanan ana-baba, ergen çatıĢmasının sosyo ekonomik ve benzeri değiĢkenler açısından incelenmesi‖, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(5), 221-244.
122
ÖÇ, Ö. Y., ġĠġMANLAR, ġ. G., AĞAOĞLU, B., TURAN, Ü., ÖNDER, E., & KARAKAYA, I. (2006). ―Anne-babalarında ruhsal bozukluk olan çocukların ruhsal durumlarının değerlendirilmesi‖, Klinik Psikiyatri, 9(1), 123-30. ÖNGĠDER, N. (2014). ―BiliĢsel DavranıĢçı Terapi‘nin Duygu Durum ve Anksiyete Bozukluğu Olan Çocuk ve Ergenlerde Kullanımı: Bir Gözden Geçirme ÇalıĢması‖, Journal of Cognitive Behavioral Psychotherapy and Research, 3, 73-83. ÖRSEL, S., KARADAĞ, H., KAHĠLOĞLULLARI, A. K., & AKTAġ, E. A. (2011). ―Psikiyatri hastalarında çocukluk çağı travmalarının sıklığı ve psikopatoloji ile iliĢkisi‖, Anatolian Journal of Psychiatry/Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12(2), 130-136. ÖSTBERG, M., & HAGEKULL, B. (2000). ―A Structural Modeling Approach to the Understanding of Parenting Stress‖, Journal of Clinical Child Psychology, 29(4), 615-625.
ÖZBĠLER, ġ., AKACAN B., BENGĠSOY A. (2021). ―Annelik Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı Covid-19 Karantina Sürecinde Mutluluğun Yordayıcısı Olabilir mi?‖, Aile Psikolojik DanıĢmanlığı Dergisi, 4(1), 51-73.
ÖZDEMĠR, E. ve YALÇIN, H. (2021). ―Anne-Baba Tutumlarının Ergenlerdeki Depresyon, Anksiyete ve Stres Düzeylerine Etkisi‖, Karatay Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, 3(7), 229-248.
ÖZMETE E., EKER I. (2013). ―ĠĢ-Aile ÇatıĢması ile BaĢa Çıkmada Kullanılan Bireysel ve Kurumsal Stratejilerin Değerlendirilmesi‖, Sosyal Güvenlik Dergisi, 3(1), 19-49. ÖZTÜRK, M., GĠREN S., (2015). ―Annelerin Ebeveynlik Algıları ile Çocuklarının Problem DavranıĢlarının ÇeĢitli DeğiĢkenler Açısından Ġncelenmesi‖, Erzincan Üniversitesi Eğitim Faküktesi Dergisi, 17(2), 477-503. ÖZKUBAT, S. ve ELĠBOL, F. ―Ebeveyn Özyeterliklerinin ÇeĢitli DeğiĢkenler Açısından Ġncelenmesi‖, Uluslararası Olitik, Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Kongresi, 3(3), 212-220.
123
ÖZYÜREK, A. ve TEZEL ġAHĠN, F. (2005). ―5-6 YaĢ Grubunda Çocuğu Olan Ebeveynlerin Tutumlarının Ġncelenmesi‖, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 25(2), 19-34. PASSLER, M. A., ISAAC, W., & HYND, G. W. (1985). ―Neuropsychological development of behavior attributed to frontal lobe functioning in children‖, Developmental Neuropsychology, 1(4), 349-370.
PEKDEMĠR, I. ve KOÇAOĞLU, M. (2014). ―ĠĢkoliklik ile iĢ yaĢam dengesi arasındaki iliĢkide kiĢilik özelliklerinin aracılık rolü üzerine bir araĢtırma.‖ Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 14(1), 309-337. PELEG, O., HALABY, E., & WHABY, E. N. (2006). ―The relationship of maternal separation anxiety and differentiation of self to children's separation anxiety and adjustment to kindergarten: A study in Druze families‖, Journal of anxiety disorders, 20(8), 973-995. PERLĠN, M., & GRATER, H. (1984). ―The relationship between birth order and reported interpersonal behavior‖, Individual Psychology: Journal of Adlerian Theory, Research & Practice, 40(1), 22–28.
PERRY-JENKINS, M., REPETTI, R. L., & CROUTER, A. C. (2000). ―Work and family in the 1990s‖, Journal of Marriage and the Family, 62(4), 981–998.
PIETROMONACA, P. R., MANIS, J., MARKUS, H., (1987). ―The Relationship of Employment to Self-Perception and Well-Being in Women: A Cognitive Analyses‖, Sex Roles, 17 (8), 467-477. POLIT, D. F., & FALBO, T. (1987). ―Only children and personality development: A quantitative review‖, Journal of Marriage and the Family, 49(2), 309-325. PULĠAFĠCO, A. C., & KENDALL, P. C. (2006). ―Threat-related attentional bias in anxious youth: A review‖, Clinical child and family psychology review, 9(3), 162-180.
124
RAMSDEN, S. R. & Hubbard, J. A. (2002). Family expressiveness and parental emotion coaching: Their role in children‘s emotion regulation and aggression. Journal of Abnormal Child Psychology, 30(6), 657–667.
REICH, W. (2000). ―Diagnostic Interview for Chilren and Adolescents (DICA)‖, Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 39(1), 59-66. RIBEIRO, R. L., ANDREATINI, R., WOLFMAN, C., VIOLA, H., MEDINA, J. H., & DA CUNHA, C. (1999). ―The ―anxiety state‖ and its relation with rat models of memory and habituation‖, Neurobiology of learning and memory, 72(2), 78-94.
QIN, Q., FU, Y.X., MENG, H.Q., XIANG, H., JIANG, J.Z., HUANG, Y., & ZHANG, M.L. (2016). ―Using the Strengths and Difficulties Questionnaire to Questionnaire to Screen For Child Mental Health in the Twins and the Only-Child‖, Int J Clin Exp Med, 9(5), 8749-8754.
QIU, L., & FAN, J. (2015). ―Family Boundary Characteristics, Work-Family Conflict, and Life Satisfaction: A Moderated Mediation Model‖, International Journal of Psychology, 50(5), 336-344.
SALMON, C. (2003). ―Birth order and relationships‖, Human Nature, 14(1), 73–88. SAK, R., SAK Ġ.ġ., ATLI S., ġAHĠN B. (2015). ―Okul öncesi dönem: Anne baba tutumları‖, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11(3), 972-991.
SAROGLOU, V. ve FIASSE, L. (2003). ―Birth Order, Personality, And Religion: A Study Among Young Adults From A Three-Sibling Family‖, Personality and Individual Differences, 35(1), 19-29. STRAUSS, S., ve ZIV, M. (2012). ―Teaching is a natural cognitive ability for humans‖, Mind, Brain, and Education, 6(4), 186-196. SUMER, N., & SENDAĞ, M. (2009). ―Attachment to parents during middle childhood, self-perceptions, and anxiety‖, Turk Psikoloji Dergisi, 24(63), 86-101
125
SCHEEL, M. J., & RIECKMANN, T. (1998). ―An empirically derived description of selfefficacy and empowerment for parents of children identified as psychologically disordered‖ The American Journal of Family Therapy, 26(1), 15-27. ÖZ, N. & SONGUL, Y.A.ġ.A (2008). ―Okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocukların annelerinin ebeveynliğe yönelik tutumları‖, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21(19), 413-428. SLAVIN-MULFORD, J., & HILSNROTH, M. J. (2012). Evidence-based psychodynamic treatments for anxiety disorders: A review. Psychodynamic psychotherapy research, 117-137.
SKEER, M., MCCORMICK, M.C., NORMAND, S.L., BUKA S.L. & GILAN S.E. (2009). ―A prospective study of familial conflict, psychological stress, and the development of substance use disorders in adolescence‖, Drug Alcohol Depend, 104(1-2), 65-72 SHAVELSON, R. J., HUBNER, J. J., & STANTON, G. C. (1976). ―Self-concept: Validation of construct interpretations‖, Review of educational research, 46(3), 407-441.
SHEAR, K., JIN, R., RUSCIO, A. M., WALTERS, E. E., and KESSLER, R. C. (2006). ―Prevalence and correlates of estimated DSM-IV child and adult separation anxiety disorder in the national comorbidity survey replication‖ American Journal of Psychiatry 163(3), 1074–1083. SPENCE, S. H. (1998). ―A Measure of Anxiety Symptoms Among Children‖, Behaviour Research and Therapy, 36(5), 545-566. STIFTER, C. A., COULEHAN, C. M., & FISH, M. (1993). ―Linking employment to attachment: The mediating effects of maternal separation anxiety and interactive behavior‖, Child development, 64(5), 1451-1460. STRAZDINS, L., OBRIEN, L. V., LUCAS, N., & RODGERS, B. (2013). ―Combining work and family: Rewards or risks for children's mental health?‖, Social Science & Medicine, 87(2013), 99-107. SULLIVAN, B. F., & SCHWEBEL, A. I. (1996). ―Birth-order position, gender, and irrational relationship beliefs‖, Individual Psychology, 52(1), 54-64.
126
SULLOWAY, F. J. (1995). ―Birth order and evolutionary psychology: A meta-analytic overview‖ Psychological inquiry, 6(1), 75-80.
SULLOWAY, F. J. (1999). “Birth Order”, Encyclopedia of creativity, 1, 189-202. SWARTZ, J. R., PHAN, K. L., ANGSTADT, M., FITZGERALD, K. D., & MONK, C. S. (2014). ―Dynamic changes in amygdala activation and functional connectivity in children and adolescents with anxiety disorders‖, Development and psychopathology, 26(2), 1305-1319. ġAHĠN, M. (2019). ―Korku, Kaygı ve Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları‖, Avrasya Sosyal ve Ekonomi AraĢtırmaları Dergisi, 6(10), 117-135. TAMBULUT A., ve EKER E. (2019). ―Bakıcı Annelerin Ebeveyn Rolüne ĠliĢkin Kendilik Algısı, Psikolojik Dayanıklılıkları ve Depresyon Düzeylerinin Demografik DeğiĢkenler ile ĠliĢkisinin Ġncelenmesi‖, Sosyal ÇalıĢma Dergisi, 3(2), 147-176
TANNENBAUM, M. (2012). ―Family Language Policy As A Form Of Coping Or Defence Mechanism‖, Journal of Multilingual and Multicultural Development, 33(1), 57-66. TEKĠNDAL, M.A., ERYAġ N. ve TEKĠNDAL B. (2010). ―Ġlköğretim Okullarındaki Öğrencilerin Sürekli Kaygı Düzeylerinin ÇeĢitli DeğiĢkenlere Göre Ġncelenmesi‖, Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, (26), 79-93. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/296432 TEZE, S. & ARSLAN, E. (2022). ―8-10 YaĢ Çocuklarda Ayrılık Kaygısı Değerlendirme Ölçeği Türkçe‘ye Uyarlama ÇalıĢması ve Ayrılık Kaygısının Ġncelenmesi‖, Okul Psikolojik DanıĢmanlığı Dergisi, 5(1), 134-156. TEZEL ġAHĠN, F., COġGUN, A. A., KILIÇ, Z. N. A. (2017). ―Babaların Çocuklarıyla Vakit Geçirme Durumlarına ĠliĢkin GörüĢlerinin Ġncelenmesi‖, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 37(1), 319–343. TEZEL ġAHĠN, F., OZBEY S. (2007). ‗Aile Eğitim Programına Baba Katılımının Önemi‖, Toplum ve Sosyal Hizmet, 18(1), 39-48.
127
TRIVETTE C.M., DUNST C.J. & HAMBY D.W (2010). ―Influences of Family-Systems Intervention Practices on Parent–Child Interactions and Child Development‖, Topics in Early Childhood Special Education, 30(1), 3-19 TETI, D. M. & GELFAND, D. M. (1991). ―Behavioral competence among mothers of infants in the first year: The mediational role of maternal self‐efficacy‖, Child Development, 62(5), 918-929. THOMPSON, V.D. (1974). ―Family Size: Implicit Policies and Assumed Psychological outcomes‖, Journal of Social Issues, 30(4), 93-124
TURIEL, E. (2012). ―Moral reasoning, cultural practices, and social inequalities‖, Innovación educativa (México, DF), 12(59), 17-32. TUYSUZ, S., & MUTLU, K. (2021). ―Kadın istihdamının coğrafyası ve bölgesel yakınsama‖, Türk Coğrafya Dergisi, (77), 131-144. UNNEWEHR, S., SCHNEIDER, S., FLORIN, I., & MARGRAF, J. (1998). ―Psychopathology in children of patients with panic disorder or animal phobia‖, Psychopathology, 31(2), 69-84. VAUGHAN, J., CODDINGTON, J. A., AHMET, A. H., & ERTEL, M. (2017). ―Separation anxiety disorder in school-age children: What health care providers should know‖, Journal of Pediatric Health Care, 31 (4), 433-440. VOYDANOFF, P. (1988). ―Work Role Characteristics, Family Structure Demands, and Work/Family Conflict‖, Journal of Marriage and the Family, 50(3), 749-761. YANG, B., OLLENDICK, T. H., DONG, Q., XIA, Y., LIN, L. (1995). ―Only Children and Children With Siblings in the People's Republic of China: Levels of Fear, Anxiety, and Depression‖, Child Development, 66(5), 1301-1311. YANG, X., SUN & K., GAO. (2020). ―Social Support, Parental Role Competence And Satisfaction Among Chinese Mothers and Fathers in the Early Postpartum Period‖, Women and Birth, 33(3), 280-285
128
YILDIZ T.G., ġAHĠN, F., HAKTANIR, G., HOLLOWAY, S. (2018). ―Turkish Adaptation of the Berkeley Parenting Self-Efficacy Scale Revised‖, Journal of Education and Future, 2021, (19), 13-23. YILMAZ, H., ÜLKER M., YILMAZ, A.S., (2018) ―Kadınlarda Ebeveynlik Rollerine ĠliĢkin Kendilik Algısı‘nın ÇeĢitli DeğiĢkenler Açısından Ġncelenmesi‖, Manas Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, 7(2), 415-431. VAHEDI, A., KRUG, I., FULLER-TYSZKIEWICZ, M., & WESTRUPP, E. M. (2018). ―Longitudinal associations between work-family conflict and enrichment, inter-parental conflict, and child internalizing and externalizing problems‖, Social Science & Medicine, 211, 251-260.
VAILLANT, G. E. (1971). ―Theoretical Hierarchy Of Adaptive Ego Mechanisms: A 30- Year Follow-Up Of 30 Men Selected For Psychological Health‖, Archives of General Psychiatry, 24(2), 107-118. VIEIRA, J. M., MATIAS, M., FERREIRA, T., LOPEZ, F. G., & MATOS, P. M. (2016). ―Parents work-family experiences and children‘s problem behaviors: The mediating role of the parent–child relationship‖, Journal of family psychology, 30(4), 419-430. WEEMS, C. F., & STĠCKLE, T. R. (2005). ―Anxiety disorders in childhood: Casting a nomological net‖, Clinical Child and Family Psychology Review, 8(2), 107-134. WELLS, A. (1995). ―Meta-cognition and worry: A cognitive model of generalized anxiety disorder‖, Behavioural and cognitive psychotherapy, 23(3), 301-320. WHITE, K. M., & FERSTENBERG, A. (1978). ―Professional specialization and formal operations: the balance task‖, The Journal of Genetic Psychology, 133(1), 97-104. ZULKOSKY, K. (2009, April). ―Self‐efficacy: a concept analysis‖, In Nursing Forum, 244(2), 93-102. ZAJONC, R. B., & MARKUS, G. B. (1975). ―Birth order and intellectual development‖, Psychological review, 82(1), 74-88.
129
ZORBAZ, S. D. (2018). ―Ebeveyn Özyetkinliğinin Yordayıcısı Olarak Ebeveyn–Çocuk ĠliĢkisi‖, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 46, 144-153.
KĠTAPLAR
ADLER, A. (2021). Çocuk Eğitimi. Ġstanbul: Say Yayınları
ADLER, A. (1927). Ġnsanı Tanıma Sanatı. (Çev. K. ġipal). Ankara: Say Yayınları.
ADLER, A. (1927). Understanding human nature. New York: Greenberg
ADLER, A. (1931). What Life Should Mean to You. New York: Perigree Books
ADLER, A. (1956). The Individual Psychology of Alfred Adler: A systematic presentation in selections from his writings. HL Ansbacher, RR Ansbacher (Eds). New York: Basic Books.
ADLER, A. (1964). Social interest: A Challenge to Mankind, trans. John Linton and Richard Vaughn New York. NY: Capricorn Book
ADLER, A. (2014). YaĢamın Anlam ve Amacı. (11. Baskı) (Çev.: Kamuran ġipal), Ankara: Say Yayınları
ADLER, A. (2015). Ġnsan Tabiatını Tanıma. (12. Baskı). (Çev.: Ayda Yörükan), Türkiye ĠĢ, Ġstanbul: Bankası Kültür Yayınları. AINSWORTH M, BLEHAR M, WATERS E, WALL, S. (1978). Patterns of Attachment. New York: Psychology Press.
AKTHAR S. (2017). Acının Kaynakları: Korku, Açgözlülük, Suçluluk, Kandırma, Ġhanet ve Ġntikam. Ġstanbul: Psikeist Yayınları
ATKINSON, R., ATKINSON, R., SMITH, E., BEM, D., & HILGARD, E. (1985). Introduction to Psychology. San Diego: Harcourt Brace Javanowich Publishers.
BOWLBY John (1973), Attachment and Loss: Vol 2 Seperation: Anxiety and Anger, Basic Books, New York.
BANDURA, A. (1971). Social Learning Theory. Englewood Cliffs. New York: General Learning Press.
130
BANDURA, A. (1977). Social Learning Theory. Englewood Cliffs. NJ: Prentice Hall.
BAġARA, Ġ. E. (2000). Eğitim Psikolojisi. Ankara: Feryal Matbaası
BAYMUR, F. (1994). Genel Psikoloji. Ġstanbul: Ġnkılâp Kitabevi
BOWLBY John (1979), The Making and Breaking of Affectional Bonds. London: Routledge Prewss.
BANDURA A. (1997) Self-efficacy: The Exercise of Control. New York: W.H. Freeman and Company.
BANDURA, A. (2006). Guide for constructing self-efficacy scales. In F. Pajares, & T.C.Urdan (Eds.), Self-efficacy beliefs of adolescents (307–337). Greenwich, CT: Information Press.
BANDURA, A. (2006). Autobiography. MG Lindzey & WM Runyan (Eds.), A history of psychology in autobiography (Vol. 9). Washington, DC: American Psychological Association.
BANDURA A. (1973). Aggression: A Social Learning Analysis. Englewood Cliffs, NJ: PrenticeHall.
BLACKHAM, H. J. (2005). Altı VaroluĢçu DüĢünür. (Çev. Ekin UĢĢaklı). (Birinci basım). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
BOWLBY, J. (1969). Bağlanma. Çev.T. V. Soylu. Ġstanbul: Pinhan.
BOWLBY, J. (1982). Attachment and Loss: Vol. 1. Attacment (2nd ed.) New York: Basic Books.
BUTCHER J.N., MINEKA S. ve HOOLEY J.M (2013). Anormal Psikoloji. Ġstanbul. Kaknüs Yayınları.
CASSIDY, J. (1999) The nature of the child’s ties. J. Cassidy ve P. Shaver, (Ed.), Handbook of attachment: Theory, research and clinical applications. New York: Guilford.
ÇANKIRILI, A. (2021). Tembel Çocuk Yoktur. Ġstanbul: Ezgi Matbaacılık.
CÜCELOĞLU D., (1990) Ġnsan ve DavranıĢı. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.
131
ÇOKNAZ H. (2020). Psiko-Motor GeliĢim Doğum Öncesinden Ölüme Kadar. Ankara. Gazi Kitabevi.
DENHAM, S. A. (1998). Emotional development in young children. New York: Guilford. DROSTEN, B. (2019) Self-efficacy Shapes Modernization: Evidence from Smallholder Farmers in Ghana. https://tinyurl.com/yjbjevwy adresinden edinilmiĢtir.
DÖKMEN, Z. Y. (2009). Toplumsal Cinsiyet: Sosyal Psikolojik Açıklamalar. Ġstanbul: Remzi Kitabevi DUGAS, M.J. & ROBICHAUD M. (2007). Cognitive – Behavioral Treatment for Generalized Anxiety Disorder From Science to Practice. Newyork: Routledge Press
EYSENCK, M.W. (1992). Anxiety: The Cognitive Perspective. London: Psychology Press ERIKSON, E. H. (1950). Childhood and society. New York, NY: Norton. ERIKSON, E. H. (1963). Childhood and society. New York: Norton Press
ERIKSON, E. H. (1984). Ġnsanın sekiz çağı (Çev. Bedirhan Üstün & Vedat ġar) Ankara: Birey ve Toplum.
ERIKSON, E. H. (2014). Ġnsanın 8 Evresi (Çev. Akkaya, G., 2. Baskı). Ġstanbul: Okyanus Yayınları.
FAIRBAIRN, W.R.D. (1952). An object-relations theory of the personality. New York: Basic Books.
FRANKL V., (1994). Duyulmayan Anlam Çığlığı Psikoterapi ve Hümanizm. (Çev. S. Budak). Ankara: Öteki Yayınevi
FREUD, S. (1905). Three essays on the theory of sexuality. Connecticut: Martino Fine Books
FREUD, S. (1926b). The question of lay analysis: Conversations with an impartial person. New York: W.w. Norton & company inc
FREUD S. (1926d). Inhibitions, Symptoms and Anxiety. Londinhon: Hogarth
132
FREUD, S. (1930). Civilization and it’s Discontents. New York: Warbler Press.
FREUD, S. (1936). The problem of anxiety. New York: W W Norton & Company.
ERIKSON, H. E. (1963). Childhood and society. New York: Norton & Company Inc.
FREUD S. (1974), New Introductory Lectures in Psychoanalysis. New York: W.W. Norton.
FREUD, S. (1977). EndiĢe. (Çev. Leyla Özcengiz), Ġstanbul: Dergah Yayınları.
FREUD, S. (1981). Volume XVI Introductory Lectures on Psychoanalysis (Part III). J Strachey (Ed. and Trans.). London: The Hogarth Press.
FREUD S. (1997). Psikopatoloji Üzerine. (Budak S, Çeviri Ed.). Ġstanbul: Öteki Yayınevi.
FREUD, S. (2011). Cinsellik Üzerine (Çev. Ġlhan, H., Ġstanbul: Umut Yayıncılık.
FREUD S. (2021). Günlük YaĢamın Psikopatolojisi (Dorlion, Çeviri Ed.). EskiĢehir: Dorlion Yayınları.
FRIEDBERG R.D. & MCCLURE J.M. (2002). Clinical Practice of Cognitive Therapy with Children and Adolescent. New York: Guilford Press
FROMM-REICHMANN, F. (1955). Psychiatric aspects of anxiety. In C.M. Thompson, M. Mzer, & E. Witenberg (Eds.), An outline of psychoanalysis (pp. 113-133). N.Y.: Modern Library. GRIDER, C. (1993). Foundations of Cognitive Theory: A Concise Review. Washington DC: Eric Press
GALLAHUE, D. L., WERNER, P. H., & LUEDKE, G. C. (1975) A Conceptual Approach To Moving and Learning. New York: John Wiley & Sons. inc.
GANDER M.J & GARDINER H.W. (2015). Çocuk ve Ergen GeliĢimi. (Dönmez A. & Çelen N, Çeviri Ed.) Ġstanbul. Ġmge Kitabevi.
GEARY, D.C. (1998). Male, female: The evolution of human sex differences. Washington, DC: American Psychological Association.
133
GEÇTAN E. (2003). Psikodinamik Psikiyatri ve NormaldıĢı DavranıĢlar. Ġstanbul. Metis Yayıncılık
GOTTFRIED, A. E., GOTTFRIED, A. W., & BATHURST, K. (2002). Maternal and dual-earner employment status and parenting. In M. H. Bornstein (Ed.), Handbook of parenting, Vol. 2: Biology and ecology of parenting (2nd ed., pp. 207–229). Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, Inc.
GINSBURG, H.P. ve OPPER, S. (1988). Piaget’s Theory of Intellectual Development. America: International Psychotherapy Institu E-books. Elde Edilme Tarihi: 12 Eylül 2022, https://www.spc4erp.com/uploads/about-1471606029-piagets-theory-of-intellectual-development.pdf .
GUNGOR, E. (2000a). Ahlak psikolojisi ve sosyal ahlak. Ġstanbul: Ötüken Yayınları.
GÜRBÜZ, S. ve ġahin F. (2018). Sosyal Bilimlerde AraĢtırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
HAMMEN, C. (1999). Children of affectively ill parents. Risk and outcomes in developmental psychology. Steinhausen, H. C. ve Verhulst, F. C. (Ed.), New York: Oxford University Press. HECEBĠL S. (2019). Çocuk Psikolojisi. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.
HEĠDEGGER M. (2008). Varlık ve Zaman; (Çev: Kaan H. Ökten); Ġstanbul: Agora Kitaplığı. HOCK, E., DEMEIS, D., & MCBRIDE S. (1987). “Maternal Separation Anxiety: It’s Role in the Balance of Employment and Motherhood in Mothers of Infants. A. Gotifried (Ed.), Maternal Employment and Children Development: New York: Longitudinal Research, Plenum Press.
HORNEY K., (1950). Neurosis And Human Growth. New York: W.W. Norton & Company Inc KAGAN, J., KEARSLEY, R. B., & ZELAZO, P. R. (1980). Infancy, its place in human development. Cambrige: Harvard University Press.
134
KAHVE A.C., GÜLLÜ B.Ü., YILDIRIM D.G., CANTEKĠN D., TUNA E., OKUMUġ F.E., ÇENESĠZ., G.Z., SARISOY., GÜZEL H.ġ., CÖMERT I.T., DĠKMEER Ġ., SELVĠ K., AVCIOĞLU M.M., DEMĠR Ö.Ö., DEMĠRSÖZ T ve ġĠMġEK Y. (2020). DSM-5’e Göre Anormal Psikoloji. Ankara: Nobel Yayıncılık.
KASAPOĞLU A., GÜNEġ F., GÖKÇE B., ÇETĠN B.O., KAYA N.Ç., BARAN
A.G., ODABAġ Z.Y., TURHANOĞLU A.K., AYAN D., TURAN F. (2011). AĠLE SOSYOLOJĠSĠ. EskiĢehir: Anadolu Üniversitesi Web-Ofset Tesisleri.
KIERKAGAARD, S. (2006). Kaygı Kavramı, (Çev. T. Armaner). Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları. KLĠEGMAN, R. M., BEHRMAN, R. E., JENSON, H. B., & STANTON, B. M. (2015). Nelson textbook of pediatrics Elsevier. Philadelphia: Health Sciences Publisher.
LEAHY R. L. (2004). BiliĢsel Terapi ve Uygulamaları. (H. Hacak. M. Macit. F. Özpilavcı). Ġstanbul: Literal Yayıncılık.
MACLNTYRE A. (2001). VaroluĢçuluk; (Çev: Hakkı Hünler), Ġstanbul: Paradigma.
MASLOW, A. (2001). Ġnsan Olmanın Psikolojisi, (Çev. O. Gündüz), Ġstanbul: KuraldıĢı Yayınları.
MAY R. (2020). Kaygının Anlamı. A Babacan. Ġstanbul. Okuyanus Yayınları. MIELE, D. (2009). Handbook of motivation at school. K. R. Wentzel, & A. Wigfield (Eds.). New York, NY: Routledge, 2. Education.
MIKOLAJCZAK M. & ROSKAM I. (2019). Ebeveynler TükenmiĢlik ve Kaçınmanın Yolları (Belge C, Çeviri Ed.) Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları.
NĠMSĠ, E. (2022). Anne Baba Tutumları: Çocuğun Okul BaĢarısına Etkisi. Ġstanbul: Tilki Kitap Matbaa. NIPPERT-ENG, C.E. (1996). Home and Work. Chicago, IL: University of Chicago Press. NORTON C.C & NORTON B.E. (2022). Deneyimsel Oyun Terapisi. (Çev. G. Aysan). Ankara: Görünmez Adam Yayıncılık.
135
ORMROD, J.E. (2003). Educational Psychology. New Jersey: Merril Prentie Hall Press.
ONUR B. (2014). GeliĢim Psikolojisi; YetiĢkinlik, YaĢlılık, Ölüm. Ġstanbul, Ġmge Kitabevi.
ÖNER N. ve L COMPTE A. (1985). Süreksiz Durumluk / Sürekli Kaygı Envanteri El Kitabı. ĠstanbuĢ: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. ÖZTÜRK O. M. & ULUġAHĠN A. (2018). Ruh sağlığı bozuklukları, Ankara: Nobel Tıp Kitapevleri.
ÖZAKKAġ T. (2014). Anksiyete Bozuklukları ve Tedavisi. Ġstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.
PIAGET, J. (1932), The moral judgment of the child. New York: Harcourt Brace Jovanovich.
PIAGET J. (1999). Çocukta Zihinsel GeliĢim. (Çev. Hüsen Portakal). Ġstanbul: Cem Yayınevi.
RANK O. (2019). Doğum Tramvası. (S Yücesoy). Ġstanbul. Metis Yayınları. 3. Baskı. RAZON, N. (2011). ÇalıĢan anne ve çocuğu: Ana-baba okulu. H. Yavuzer (Ed.). Ġstanbul, Remzi Kitabevi.
ROBICHAUD M. & DUGAS M.J. (2018). Yaygın Kaygı Bozukluğu ÇalıĢma Kitabı. Ġstanbul: Psikonet Yayınları
ROSSBERG, E. (2008). Tek çocuk-tamam mı devam mı? (Çev. N. Altay). Ġstanbul: Turkuaz Kitaplığı.
SANTROCK W. J. (2019). YaĢam Boyu GeliĢim: GeliĢim Psikolojisi (Yüksel G, Çeviri Ed.). Ġstanbul: Nobel Yayıncılık. SLAVIN-MULFORD, J., & HILSNROTH, M. J. (2012). Chapter 7: Evidence-based psychodynamic treatments for anxiety disorders: A review. Psychodynamic psychotherapy research, ed. Rosenbaum J.F. 117-137. USA, Humana Press.
SPITZ, R. A. (1965). ―The First Year of Life‖, New York: International Universities Press.
136
STERN, D.N. (1995). Motherhood Constellation: A Unified View of Parent-Infant Psychotherapy. New York: Basic Books.
SULLĠVAN, H.S. (1953). The interpersonal theory of psychiatry. New York: Norton Press.
SULLOWAY, F. J. Born To Rebel. New York: Pantheon Books, 1996. ġENER, ġ. KARACAN, E. (1999). ―Anne-Bebek-Çocuk EtkileĢiminde Olumlu ve Olumsuz Özellikler. Ben Hasta Değilim Çocuk Sağlığı ve Hastalıklarının Psikososyal Yönü. (Ed: Aysel EkĢi), Ġstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.
ġEMĠN, R.U. (1992). Gençlik Psikolojisi. (3. Basım). Ġstanbul: Remzi Kitabevi
TARHAN, N. (2006). Duyguların Psikolojisi ve Duygusal Zeka. Ġstanbul: TimaĢ Yayınları.
TRIVERS, R. (1972). Parental investment and sexual selection. In B. Campbell (Ed.), Sexual selection and the descent of man, 1871-1971 (pp. 136-179). New York, NY: Aldine de Gruyter.
TURKÇAPAR H. (2012). BiliĢsel DavranıĢçı Terapi: Temel Ġlkeler ve Uygulama. Ġstanbul. Epsilon Yayınevi. YAVUZER H. (1990). Çocuk Psikolojisi. Ġstanbul. Remzi Kitabevi. YAVUZER H. (2000). Eğitim ve GeliĢim Özellikleri ile Okul Çağı Çocuğu. Ġstanbul. Remzi Kitabevi. YÖRÜKOĞLU A. (2021). Çocuk Ruh Sağlığı, Ġstanbul. Özgür Yayınları.
WEBB, J. ve MUSELLO C. (2014) Çocukluktaki Ġhmalin Ġzi: BoĢluk Hissi. Ġstanbul: Sola Yayınları. WELLS, A. (2009). Metacognitive therapy for anxiety and depression. Guilford Press. WELLS, A. (2004). A cognitive model of GAD: Metacognitions and pathological worry. New York: The Guildford Press.
WHITE, C. (2004). The seven common sins of parenting an only child: A guide for parents and families. San Francisco, CA: John Wiley & Sons.
137
WINNICOTT, D. W. (2014). Çocuk, aile ve dıĢ dünya. (N. Nirven & N. Diner, Çev.), Ġstanbul: Pinhan.
TEZLER
ARAS, M. (2021). ―Savunma Mekanizmalarının KardeĢ Sayısı ve Doğum Sırasına Göre Ġncelenmesi‖ YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul GeliĢim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitütüsü.
AYAZ, G. (2015). ―Çocuklarda ayrılık kaygısı bozukluğu geliĢimi ile annenin kiĢilik özellikleri ve bağlanma stili arasındaki iliĢkinin değerlendirilmesi‖ YayımlanmıĢ Uzmanlık Tezi, Üniversitesi, Edirne.
BALLICA, S. (2010). ―ĠĢ görenlerin iĢ yaĢam dengesi algılamaları ile cinsiyet rolleri ve bireysel özelliklerinin iliĢkisi: büyük ölçekli bir iĢletmede inceleme.‖ YayımlanmıĢ Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
BORA, A. (2019). ‖Okul öncesi eğitime devam eden çocukların kaygıları ile ebeveynlerinin kaygıları arasındaki iliĢkinin incelenmesi‖, YayınlanmıĢ Yüksek lisans tezi. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
ÇETĠN, S. B. (2017). ―Çocuklarda ayrılık kaygısı ile anne-babanın ayrılık kaygısı ve ebeveynliğe yönelik tutumları‖, YayımlanmamıĢ Yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
ÇIKRIKÇI A. (2020). ―Okul Öncesi Eğitime Yeni BaĢlayan Çocukların Ayrılma Kaygıları ile Annelerinin Kaygıları Arasındaki ĠliĢki‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
DURSUN, A. (2010). ―Okul öncesi dönemdeki çocukların davranıĢ problemleriyle anne-baba tutumları arasındaki iliĢkinin incelenmesi‖. YayımlanmamıĢ Yüksek lisans tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
EFEOĞLU, Ġ. E. (2006). ĠĢ-Aile YaĢam ÇatıĢmasının ĠĢ Stresi, ĠĢ Doyumu ve Örgütsel Bağlılık Üzerindeki Etkileri: Ġlaç Sektöründe Bir ÇalıĢma. (Doktora tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. FARAJĠ, H. (2020). ―Borderline kiĢilik bozukluğunda duygu düzenleme ve ilk nesne iliĢkileri ile ruhsal iĢleyiĢin rorschach testindeki
138
görünümü‖, Doktora Tezi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, DoğuĢ Üniversitesi.
GER S. (2021) ―Hatırlanan Anne-Baba Kabul ve Reddi ile Ebeveyn Öz Yeterliliği, Evlilik Doyumu ve YaĢam Doyumu Arasındaki ĠliĢkide Temel Psikolojik Ġhtiyaçların Aracı Rolü‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitiüsü
GÖZÜBÜYÜK BAYRAKTAROĞLU, M. (2010). ―Anaokulunda Çocuğu Olan ÇalıĢan ve ÇalıĢmayan Annelerin Rol Memnuniyetine Göre Depresyon ve Kaygı Belirtileri Düzeylerinin KarĢılaĢtırılması, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
GÜLAY, H. (2008). ―5-6 yaĢ çocuklarına yönelik akran iliĢkileri ölçeklerinin geçerlik güvenirlik çalıĢmaları ve akran iliĢkilerinin çeĢitli değiĢkenler açısından incelenmesi‖, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü
GÜLEÇ, N. A. (1998). ―The Effect of Maternal Role Satisfaction, Father Involvement and Maternal Working Status on Maternal Involvement‖, Unpublished Master‘s Thesis, Boğaziçi University.
KARAÇÖL, E. (2021). ―Sağlık çalıĢanlarının ebeveyn özyeterliliklerinin değerlendirilmesi ―, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
KARTÖZ, M. (2016) ―Özgül Öğrenme Güçlüğü Olan Çocuklar ile Sağlıklı Çocukların Anksiyete ve Depresyon Düzeyleri Açısından KarĢılaĢtırılması‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
KÜÇÜKÖDÜK, C. (2015). ―3-5 YaĢ arasında ve anaokuluna giden çocuk annelerinin ayrılma kaygısı ve bağlanma biçimleri ile çocuğun davranıĢları ve ayrılma kaygısı arasındaki iliĢki: BiliĢsel esnekliğin Aracı Rolü‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
KOTĠL Ç. (2010). ―Okul Öncesi Eğitim Kurumuna Yeni BaĢlayan 5 YaĢ Çocukların Sosyal-Duygusal Uyum Düzeylerine Annenin Ebeveyn Öz Yeterlilik Algısı ile Okul Beklentilerine Uyum Düzeyinin Etkisi‖,
139
YayımlanmıĢ Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü KUZU, B. (2019). ‖Ebeveynlerin öz yeterlilik algılarıyla duygu sosyalleĢtirme davranıĢları arasındaki iliĢkinin incelenmesi‖ YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
NAZLIOĞLU, A. G. (2019). ―Çocuğun ayrılık kaygısı ile annelerinin kaygı düzeyleri ve ebeveynlik tutumları arasındaki iliĢki‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara
NUYS, V., & WHITMAN, D. (1964). "Effect of birth order upon affiliation with fraternities and sororities", Graduate Student Theses, The University of Montana.
ÜLKER, M. (2016). ―Kadınlarda Çocukluk Dönemi Mutluluk Anıları ile Ebeveynlik Rollerine ĠliĢkin Kendilik Algısı Arasındaki ĠliĢki‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tez, Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik DanıĢma Anabilim Dalı. OGELMAN, H. G., & Topaloğlu, Z. Ç. (2014). 4-5 YaĢ Çocuklarının Sosyal Yetkinlik, Saldırganlık, Kaygı Düzeyleri Ġle Anne-Babalarının Ebeveyn Özyeterliliği Algısı Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 14(1), 241-271. ÖZDAL, F. (2003). ―Ġlköğretim Dört ve BeĢinci Sınıfa Devam Eden, Anne-Babası ile YaĢayan ve Baba Yoksunu Olan Çocukların Kaygı Düzeylerinin Ġncelenmesi‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
ÖZDEMĠR G., (2019). ―Annelerin 3-6 YaĢ Çocuklarına Sağladıkları Ev Ortamının Uyarıcılığı ile Ebeveyn Öz Yeterlilik Düzeyi Arasındaki ĠliĢki‖, YayımlanmıĢ Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ÖZKUL, F. B. (2015). ‖48-60 aylık çocukların babalarının ebeveyn öz yeterlik algılarının incelenmesi‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
140
SAYGI, D. (2011). ―Ebeveyn – çocuk iliĢkisi Ölçeği‘nin türkçe ‘ye uyarlanması ve anne – çocuk iliĢkisinin bazı değiĢkenler açısından incelenmesi (Ġstanbul Örneklemi).‖ YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi. Ġstanbul. ġENER KONUK, D (2011) ―Annelik Öz-Etkinliliği ve Benlik Saygısını Yükseltme Programının Etkisi.‖ YayımlanmıĢ Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları HemĢireliği Anabilim Dalı, Ġstanbul. ġENKAL, Ġ. (2013). ―Üniversite Öğrencilerinde Çocukluk ÇağıTravmaları ve Bağlanma Biçiminin Depresyon ve Kaygı Belirtileri ile ĠliĢkisinde Aleksitiminin Aracı Rolünün Ġncelenmesi.‖ YayımlanmamıĢ Yükske Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı Klinik Psikoloji Bilim Dalı, Ankara.
ġĠMġEK, Y. (2020). ‖Annelerdeki depresyon belirtileri ve çocuklardaki kaygı belirtileri arasındaki iliĢkinin incelenmesi: Anne-çocuk bağlanma stillerinin aracı rolü‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul ġehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
TOPALOĞLU, Z. Ç. (2013). ‖4-5 YaĢ Çocuklarının Sosyal Yetkinlik, Saldırganlık, Kaygı Düzeyleri ile Anne-Babalarının Ebeveyn Öz Yeterlilik Algısı Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesi‖, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
VAROL, ġ. (1990). ―Lise son sınıfı öğrencilerinin kaygı düzeylerini etkileyen bazı etmenler‖, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun.
YAġAR, F. (2009). ‖Ġlköğretime devam eden öğrencilerin anne-çocuk iliĢkisini kabul ve reddedici algılama düzeyinin annenin evlilik doyumu ve evlilik uyumu düzeyiyle iliĢkisi‖, YayımlanmıĢ Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
141
KONFERANS, BĠLDĠRĠ
MACPHEE D., BENSON, J. B. ve BULLOCK D. (1986). Infl uences on maternal self-perceptions. Paper presented at the Fifth Biennial International Conference on Infant Studies in Los Angles
LAMB, M. E. (2001). Kültürlerarası bakıĢ açısı ile babanın çocuk geliĢimindeki rolü ve önemi. Çocuğun YaĢamında Babanın Rolü ve Önemi Sempozyum Raporu. Anne Çocuk Eğitim Vakfı Yayını, Ġstanbul, 18-38
Tarhan N. (1991). Anksiyetenin Nörobiyolojisi. Psikofarmokolojide Yenilikler Sempozyumu‘nda sunulmuĢtur. Ġstanbul, Türkiye.
142
143
ÖZGEÇMĠġ

: Eylül 2017 – Ocak 2018
Ġstanbul Florance: Stajyer
Nightangale: Ocak 2017 – Haziran 2017
SERTĠFĠKALAR
Deneyimsel Oyun Terapisi 1. Düzey (2020)
Deneyimsel Oyun Terapisi 2. Düzey (2021)
Aile DanıĢmanlığı (2021)
EMDR 1. Düzey Eğitimi (2020)
Çocuk ve Ergenlerde BiliĢsel DavranıĢçı Terapi (2020)
144

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder