15 Eylül 2024 Pazar

606


iii
ÖZET
17. YÜZYIL OSMANLI SULTANLARI VE AV: ŞİKÂR-I HÜMAYUN

Çalışmamız, birçok devlet yapılanmasında var olan saray avcılığının Osmanlı Devleti’nde olup olmadığı ve varsa bu avların neden yapıldığı sorusuna cevap arayarak ortaya çıkmıştır. Bu ilk sorunun ardından elde edilen bulgular yeni soruları doğurmuştur. Nasıl avlandılar, nerelerde avlandılar, kimlerle avlandılar, bu avların mutlaka bir maliyeti vardı, ne kadardı? Bahsettiğimiz sorular çalışma içerisindeki temel sorulardır. Bu sorulara cevap aranırken satır arasında birçok soru çalışma içerisinde tartışılmıştır. Bununla birlikte çalışmamız genel bir Osmanlı saray avcılığı değerlendirmesi yapsa da esas olarak 17. yüzyıla odaklanmıştır. Saray avcılığı değerlendirilirken bu yüzyılın sosyo-ekonomik ve siyasi bağlamı da göz önüne alınmıştır.
Öncelikle saray avcılığının bir siyasi söylem ürettiği kesindir. Osmanlı sultanları için de bu durum farklı değildir. Hüzün, keder, sevinç anlarında; antrenman için, halka görünmek için, işbaşında olduklarını göstermek için veya sadece eğlenmek için avlandıkları gibi ihtiyaç hâlinde politik bir propaganda olarak uzun süreli, kalabalık, gösterişli bir ekip ile de avlandılar. Bu ekipte reayadan bostancılara, sadrazam maiyetinden avcı hayvanlara kadar sultan için avlanan birçok katılımcı vardı. Elbette böylesi avlar saray yazarları tarafından sultanın ne kadar güçlü ve savaşçı olduğunu
The objective of this study was to search for answers whether royal hunting encountered in many state structures existed in the Ottoman Empire, and if it did, to question why it was done. The answers to the first question gave rise to new questions about how they hunted, where they hunted, who they hunted with, and, assuming there must have been a significant cost, how much the cost of those hunting activities were. The questions mentioned above are the basic questions in the study. While searching for an answer to these questions, a variety of questions were indirectly debated in the study. However, even if this study presents a general evaluation of Ottoman royal hunting, it had mainly focused on the 17th century. When palace hunting was being assessed, socio-economic and political context of that century was also taken into account.
Firstly, it is certain that palace hunting yielded a political discourse. This situation was not any different for Ottoman Sultans. They hunted in their moments of sadness, grief, bliss; for training, to appear in public, to show off their work or just for fun, and when necessary, they also hunted with a large, flashy team for long periods of time as a political propaganda. Those teams consisted of a variety of hunters. From reaya to imperial guards, and from the subordinates of the Grand Vizier to hunting animals, there were a lot of people hunting for the Sultan. Expectedly, such hunts were a considerable way for the palace writers to emphasize on how strong the Sultan was and how much of a warrior spirit he had. Finally, there was a significant cost to this entire process. Hunting, which became more frequent especially during the reign of Mehmed IV, had costs reaching 70 million akçes to the state budget in some years. These costs were jointly financed from the internal and external treasury.
Keywords: Ottoman Empire, 17th Century, Hunting, Hunter, Şikâr-ı hümayun, Politics.
v
ÖN SÖZ VE TEŞEKKÜR
Avcılık kimi zaman bir geçim metodu olarak kimi zaman bir spor, bir askerî tatbikat veya antrenman olarak kimi zamansa insan doğasında var olan bazı ilkel dürtüleri harekete geçiren bir eğlence olarak değerlendirilebilir. Bunların hepsi zaman ve bağlama göre doğru nitelendirmelerdir. Ancak avlanan kişinin padişah, han, kral veya imparator olması -tıpkı birçok başka şeyde olduğu gibi- avlanma eylemine yeni birtakım nitelemeler daha kazandırır. Öncelikle siyasi karşılığı olan tarihin bu başaktörlerinin avlanması avcılığı siyasallaştırır. İkinci olarak kalabalık maiyetleri ile yaptıkları her hareketin olduğu gibi avlanmalarının da bir külfeti vardır. Bu durum da avcılığa ekonomik bir bağlam kazandırır. Ayrıca hükümdarlar avları sırasında halk ile temas kurarlar. Böylece avcılığın sosyal bağlamı da ortaya çıkar. Tüm bu bağlam ve nitelemeler avcılığın bilhassa saray avcılığının çok yönlü olarak değerlendirilmesini zaruri kılar.
Bu çalışma Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan saray avcılığını tüm yönleriyle ortaya koymaya gayret etmiştir. Bunu yaparken elbette birçok hata ve yanlış yapılmış olabilir. Bu hata ve yanlışlar tamamen çalışmanın yazarının sorumluluğundadır. Ancak yapılan isabetli değerlendirmeler için birçok kimsenin yardımı olmuştur ve onlara teşekkür etmek boyun borcu sayılır. Öncelikle tez danışmanım olan ve sadece tez sürecinde değil 2018 yılında ilk defa geldiğim Samsun’da her anlamda desteklerini hissettiğim kıymetli hocam Prof. Dr. Rıza KARAGÖZ’e ve tezin konu tespitinden son değerlendirmesine kadar emeği büyük olan hocam Prof. Dr. Erhan AFYONCU’ya teşekkür etmeliyim. Tez izleme sürecinde verdiği katkılardan dolayı Prof. Dr. Mucize ÜNLÜ’ye ve özellikle şikâriyyelere dikkatimi çekmesi hasebiyle Prof. Dr. Yavuz BAYRAM’a ayrıca teşekkür ederim. Lisans ve Yüksek Lisans dönemlerimde akademik anlamda destekçim olan ve Doktora sürecimde de aynı desteklerini sürdüren saygıdeğer hocam Prof. Dr. Ömer İŞBİLİR’e her zamanki gibi müteşekkirim.
Macaristan’da bulunduğum iki aylık süreçte her türlü desteği veren ve tezimle ilgili fikirlerini esirgemeyen, bu anlamda kıymetli görüşlerinden yararlandığım Prof. Dr. Pál FODOR’a da ayrıca teşekkür etmem gerekir. Bu uzun süreçte birçok kıymetli hocam kaynak tavsiyeleri ve görüşleri ile çalışmanın şekillenmesinde katkıda bulundular. Onların da isimlerini burada zikretmek benim için bir ödevdir. Bu anlamda Prof. Dr. Nedim İPEK’e, Prof. Dr. Uğur DEMİR’e, Prof. Dr. Songül
vi
ÇOLAK’a ve Doç. Dr. Özlem GENÇ’e minnettarım.
Bu çalışmanın en önemli fikir ve yazım aşamaları üyelerine çalışma odası rahatlığı sunan kütüphane ve araştırma kurumlarında gerçekleşti. Öncelikle İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’ne ve çalışanlarına sundukları harika imkânlardan dolayı teşekkür ederim. Bir zamanlar çalışanı olduğum, Osmanlı tarihi çalışan herkesin adeta ikinci hanesi sayılan ve hiçbir zaman misafir gibi hissetmediğim Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nin yönetici ve çalışanlarına ayrıca minnetttarım. Son olarak gerekli kaynakların temininde oldukça istekli ve yardımsever davranan Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi’nin çalışanlarına müteşekkirim.
Teşekkürlerin en kifayetsizi elbette beni bugünlere getiren ailemedir. Zor zamanlarında dahi bana okuma fırsatı verdikleri için bugün bu satırları yazabiliyorum. Onlara olan minnetim bakidir. Son söz ve teşekkürüm ise her zaman destekçim olan kıymetli eşim Duygu ÇERİBAŞ’adır. Kendisi tez sürecindeki dalgın ve düşünceli hâllerimi sabırla idare etmiş ve son okumayı yapmıştır. Minnettarım.
Volkan ÇERİBAŞ
Atakum 2024
vii
İÇİNDEKİLER
TEZ KABUL VE ONAYI ...................................................................................................... i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK BEYANI ....................................................................... ii
TEZ ÇALIŞMASI ÖZGÜNLÜK RAPORU BEYANI ....................................................... ii
ÖZET ..................................................................................................................................... iii
ABSTRACT ........................................................................................................................... iv
ÖN SÖZ VE TEŞEKKÜR ..................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER .................................................................................................................... vii
SİMGELER VE KISALTMALAR ................................................................................... viii
ŞEKİLLER DİZİNİ .............................................................................................................. ix
TABLOLAR DİZİNİ ............................................................................................................. x
1. GİRİŞ .................................................................................................................................. 1
1.1. Kaynakların Genel Çerçevesi........................................................................................ 4
1.2. Tarihî Süreçte Kraliyet Avları: Av ve Hükümdar ......................................................... 7
1.3. Bozkırdan Saraya: Av Peşinde .................................................................................... 12
2. OSMANLI SARAYINDA AV, SAVAŞ VE İKTİDAR ................................................. 23
2.1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Saray Avcılığı ................................................................ 23
2.2. 17. Yüzyılın Avcı Sultanları: Neden Avlandılar? ....................................................... 37
2.2.1. Savaş-Av Peşinde: I. Ahmed ............................................................................... 42
2.2.2. Sefere Çıkan Sultanlar: II. Osman ve IV. Murad ................................................. 52
2.2.3. “Avcı” Mehmed ................................................................................................... 62
2.3. Nasıl Avlandılar? ........................................................................................................ 81
2.4. Nerelerde Avlandılar? ................................................................................................. 89
3. SULTANIN AVCILARI ................................................................................................ 113
3.1. Kimlerle Avlandılar? ................................................................................................ 113
3.1.1. Sadrazam ve Vezirler ......................................................................................... 118
3.1.2. Bostancıbaşı ve Bostancılar ............................................................................... 121
3.1.3. Doğancıbaşı ve Av Ağaları ................................................................................ 126
3.1.4. Diğer Görevliler ................................................................................................. 131
3.2. Avcı Hayvanlar ......................................................................................................... 134
3.2.1. Av Köpekleri ...................................................................................................... 134
3.2.2. Avcı Parslar ........................................................................................................ 141
3.2.3. Avcı Kuşlar ........................................................................................................ 144
3.3. Avlanılan Hayvanlar ve Av Etleri ............................................................................. 151
4. IV. MEHMED’İN AV MASRAFLARI ........................................................................ 155
4.1 Ön Hazırlık................................................................................................................. 155
4.2. Tayinat ve Masraf ..................................................................................................... 162
4.2.1. Zahire ................................................................................................................. 162
4.2.2. Ekmek ................................................................................................................ 175
4.2.3. Et ........................................................................................................................ 183
4.2.4. Diğer İhtiyaç Malzemeleri ve Giderler .............................................................. 188
4.3. Nakliye Masrafları .................................................................................................... 196
4.4. Av Seferlerinin Muhasebesi ...................................................................................... 200
4.4.1. Finansman .......................................................................................................... 200
4.4.2. Masraf ................................................................................................................ 202
SONUÇ ............................................................................................................................... 209
KAYNAKLAR ................................................................................................................... 214
ÖZ GEÇMİŞ....................................................................................................................... 225
viii
SİMGELER VE KISALTMALAR
AE : Ali Emiri Tasnifi
bk : Bakınız
BOA : Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi
BŞM : Başmuhasebe Kalemi
C. : Cilt
Çev. : Çeviren
Edt. : Editör
Haz. : Hazırlayan
İE : İbnülemin Tasnifi
KK : Kamil Kepeci Tasnifi
MAD : Maliyeden Müdevver Defterler
MD : Mühimme Defterleri
Nr: : Numara
S. : Sayı
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
TSMA : Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi
TSMK : Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi
ix
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1. II. Bayezid’in gürzle mandayı öldürmesi...............................................................33
Şekil 2.2. Ralamb’ın çizdiği veya çizdirdiği alay-ı hümayunda avcı kuşlar ve avcı köpekler ...................................................................................................................40
Şekil 2.3. İstanbul’da sultanların en çok tercih ettikleri avgâhlar ..........................................92
Şekil 2.4. 31 Aralık 1612-14 Mayıs 1613 tarihleri arasında Sultan I. Ahmed’in gerçekleştirdiği Edirne-Gelibolu gezilerinin rotası ve av mahalleri ........................94
Şekil 2.5. Sultan IV. Murad’ın Edirne, Revan ve Bağdat’a gidişinde avlandığı mahaller.....96
Şekil 2.6. IV. Mehmed’in Ekim 1657-Ekim 1658 tarihleri arasında gerçekleştirdiği I. Edirne gezisi ............................................................................................................97
Şekil 2.7. Sultan IV. Mehmed’in Mayıs 1659-Ekim 1660 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Bursa ve II. Edirne gezisi rotası ve av mahalleri ...........................98
Şekil 2.8. Sultan IV. Mehmed’in Mart 1663-Ekim 1665 tarihleri arasındaki İstanbul-Edirne-Gelibolu gezi rotası ve av mahalleri ..........................................................100
Şekil 2.9. Sultan IV. Mehmed’in Nisan 1666’da çıktığı Edirne gezisinin rotası ve buradaki av mahalleri ............................................................................................101
Şekil 2.10. Sultan IV. Mehmed’in 13 Ekim 1667-20 Aralık 1667 tarihleri arasında Filibe’ye yaptığı 69 günlük av gezisi rotası ve av mahalleri .................................102
Şekil 2.11. Sultan IV. Mehmed’in 9 Ağustos 1668-12 Ekim 1668 tarihleri arasında takip ettiği Edirne-Yenişehir rotası ve av mahalleri .......................................................103
Şekil 2.12. Sultan IV. Mehmed’in Yenişehir’de ikameti sırasında avlandığı mahaller .......104
Şekil 2.13. Sultan IV. Mehmed’in Selanik’te ikameti sırasında avlandığı mahaller ve Semadirek rotası ....................................................................................................105
Şekil 2.14. Sultan IV. Mehmed’in Kamaniçe seferi rotası ve gidiş-dönüş av mahalleri .....107
Şekil 2.15 Sultan IV. Mehmed’in Viyana seferi münasebetiyle Belgrad’a gidiş rotası ve av mahalleri ...........................................................................................................111
Şekil 3.1. Sultan I. Süleyman ve avcılarını pars ile ava giderken gösteren bir minyatür .....143
x
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 3.1. 1684 yılında yapılan avlarda verilen günlük tayinatlar listesi ........................... 113
Tablo 3.2. 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in avlarında verilen tayinatlar ................................................................................... 115
Tablo 4.1. 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında av mahalleri olan menzillere temin edilen zahirelerin temin edildiği mahaller .................................................. 157
Tablo 4.2. 1684 yılının sonunda Sultan Mehmed’in av için Edirne istikametine giderken geçtiği menzillerde toplanan zahirenin temin edildiği mahaller ........................... 159
Tablo 4.3. 1665 yılının Eylül ayında Edirne’den yol boyu avlanarak Gelibolu-Boğaz Hisarları ve ardından İstanbul yönüne giden Sultan Mehmed’in geçtiği menziller ve bu menzillere sürsat zahireleri temin eden kazalar .......................... 160
Tablo 4.4. 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında av mahalleri olan menzillere temin edilen zahire miktar ve fiyatı ...................................................................... 163
Tablo 4.5. 1684 yılının sonunda Sultan Mehmed’in av için Edirne istikametine giderken geçtiği menzillerde toplanan zahirenin temin edildiği mahaller ........................... 164
Tablo 4.6. 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında İstanbul’dan Edirne’ye giden Sultan IV. Mehmed’in avları için menzillere temin edilen zahire miktarı ........... 165
Tablo 4.7. 12 Aralık 1677-27 Nisan 1678 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in yaptığı avlar için menzillere temin edilen zahire miktarı ................................................. 167
Tablo 4.8. 1680 yılının Ekim ayında Edirne’ye ava giden sultana, haremine ve av ekibine gidişte, dönüşte ve şikâr-ı hümayun sırasında verilen tayinat miktarı-masrafı .... 168
Tablo 4.9. 28 Ocak 1679 ile 2 Mart 1679 tarihleri arasında Edirne-İstanbul güzergâhında ve 2 Ocak 1679 tarihli 13 günlük şikâr-ı hümayun’da yapılan arpa ve saman tayinatları .............................................................................................................. 170
Tablo 4.10. 29 Kasım 1677-20 Şubat 1678 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Çatalca ve Yapağıcı’da yaptığı avlar sırasında verilen arpa, saman ve kuru ot tayinatları .............................................................................................................. 173
Tablo 4.11. 2 Ocak 1679-14 Ocak 1679 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Havsa’da yaptığı 13 günlük avın ekmek tayinatı ................................................. 177
Tablo 4.12. 23 Nisan 1678-15 Ekim 1678 tarihleri arasındaki yaklaşık altı ayda yapılan avlar esnasında sarf edilen et miktarı, günlük et tüketimi ve tahmini kişi sayısı . 185
Tablo 4.13. 16 Ağustos 1679-27 Temmuz 1680 tarihleri arasındaki yaklaşık bir yılda yapılan avlar esnasında sarf edilen et miktarı, günlük et tüketimi ve tahmini kişi sayısı ..................................................................................................................... 185
Tablo 4.14. 1679 yılının Kasım ayında Karıştıran Çiftliğinde yapılan avlarda verilen et tayinatları .............................................................................................................. 186
Tablo 4.15. 1684 yılında yapılan avlarda verilen günlük et tayinatı ................................... 188
Tablo 4.16. 17 Ekim 1681-6 Mart 1682 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne ve çevresindeki avları için yapılan bazı masraflar ................................................ 190
Tablo 4.17. Sultan IV. Mehmed ava çıktığında görevlilerin muayyen tayinatlarına ilave olarak verilen tayinatlar ........................................................................................ 192
Tablo 4.18. Sultan IV. Mehmed’in 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında yaptığı avlar için nakliye ücretleri ........................................................................ 195
xi
Tablo 4.19. 10 Haziran 1667-7 Ağustos 1667 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne’den Dimetoka’ya yaptığı 59 günlük av seferinin masrafı ......................... 197
Tablo 4.20. Kasım 1679-Mayıs 1681 tarihleri arasındaki bir buçuk yıllık süreçte İstanbul-Edirne yolu üzerinde yapılan avların nakliye masrafı ............................ 198
Tablo 4.21. Edirne-Yenişehir menzilleri arasındaki nakliye masrafları ve Yenişehir’deki avların nakliye masrafları ..................................................................................... 199
Tablo 4.22. 7 Kasım 1679-28 Şubat 1680 tarihleri arasında yapılan avların finansmanı ... 200
Tablo 4.23. 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in avlarında sarf olunan zahirenin finansman kalemleri ........................................... 201
Tablo 4.24. 7 Kasım 1679-28 Şubat 1680 tarihleri arasında yapılan avların giderleri ....... 202
Tablo 4.25. 13 Ekim 1667-20 Aralık 1667 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne’den Filibe’ye yaptığı 69 günlük av gezisinin masrafı ............................... 204
Tablo 4.26. Ağustos 1668-Kasım 1669 tarihleri arasında Edirne-Yenişehir güzergâhında ve Yenişehir ikameti sırasında yapılan masraflar ................................................. 205
Tablo 4.27. 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in avlarının masrafı ................................................................................................... 206
Tablo 4.28. Sultan IV. Mehmed döneminde matbah-ı amirenin bazı yıllardaki masrafları 206
1
1. GİRİŞ
Tarihî süreçte avcılık çeşitli aşamalardan geçmiştir. İlk etapta insanların hayatta kalmasını sağlayan önemli bir besin temin metodu iken sonraları önemi ticari bir meta olarak devam etmiş ve en nihayetinde hükümdar saraylarında sosyal ve siyasi bir söylem hâline gelmiştir. Asya ve Avrupa coğrafyasında kurulan siyasi yapılanmaların hemen hepsinde saray avcılığı birçok benzerliklerle uygulanmıştır. Peki tüm bu coğrafyanın doğu-batı yönlü kavşak noktasında kurulan Osmanlı İmparatorluğu’nda saray avcılığı nasıl bir anlam ifade ediyordu? Osmanlı sultanları da avcılıklarını politik bir söylem olarak veya halk ile etkileşime geçmek için kullandılar mı, yoksa yalnızca spor yapmak veya eğlenmek için mi avlandılar? Nasıl avlandılar? Nerelerde avlandılar? Kimlerle avlandılar? 17. yüzyıl siyasetinde “avcı padişah” olmanın bir önemi var mıydı? Bu avların kayda değer bir maliyeti var mıydı? Varsa ne kadardı?
Yukarıda sorulan sorular çalışmanın kapsam ve çerçevesini belirlemiştir. Nitekim bu sorular şimdiye kadar bir çalışmanın konusunu oluşturmamıştır. Literatürde var olan çalışmalar ya avcılığı spor ve kültür tarihi teması içerisinde işlemişler1 ya da doğancı, zağarcı gibi sarayın avcı teşkilatlarının yapılarına odaklanmışlardır2. Buna mukabil bahsi geçen avcı teşkilatlarının taşra yapılanmaları
1 Ahmet Refik, “Türklerde Avcılık”, Hayat Mecmuası, C. 1, S. 17, 1927, ss. 329-332. Ahmet Caferoğlu, “Türklerde Av Kültürü ve Müessesesi”, VII. Türk Tarih Kongresi, TTK Yayınları, Ankara 1972, ss. 169-175. Cahit Öztelli, “Osmanlılarda Spor”, Geleneksel Türk Sporları Semineri, Güven Matbaası, Ankara 1976, ss. 47-50. Doğan Yıldız, Türk Spor Tarihi, Eko Matbaası, İstanbul 1979. Atıf Kahraman, Osmanlı Devleti’nde Spor, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1995. Mehmet Türkmen, Türklerde Geleneksel Atlı Sporların Yapılışı, Kaynağı ve Bilinmeyen Yeni Boyutları, Marmaya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1996. Özbay Güven, Gülten Hergüner, “Türk Kültüründe Avcılığın Temel Dayanakları”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 5, 1999, ss. 32-49. Hasan Basri Öngel, Türk Kültür Tarihinde Spor, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001. Hatice Akın Zorba, “Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ne Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Spor”, International Journal of Science Culture and Sport, S.2, 2014, ss. 721-732. Sinan Çaya, “Türklerde Avcılık”, Türk ve İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 3, 2015, ss. 86-95. Uğur Ünal vd., Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı’da Spor, Devlet Arşivleri Başkanlığı, İstanbul 2018. Mehmet Türkmen, Cengiz Buyar, “Osmanlı Devleti’nde Atlı Avcılıktan Bir Kesit”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.12, S.66, 2019, ss. 427-432.
2 İsmil Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, TTK Yayınları, Ankara 1988. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, C. 1 TTK Yayınları, Ankara 1988. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara 1988. Mustafa Nuri Türkmen, Osmanlı’da Av Kültürü, Bilge Kültür Sanat, 2013. Batuhan İsmail Kıran, Osmanlı Saray Teşkilatında Doğancı Koğuşu, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014. Batuhan İsmail Kıran, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğancılık”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, C. 2, S. 5, 2015, ss. 148-164. Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, Libra Yayınevi, İstanbul 2019. Aziz Altı, “Yeniçeri Ocağının Yetmiş Birinci Ortası: Seksoncular (Samsoncular)”, Tarih ve Gelecek, 2020, ss. 1038-1050. Nevzat Erkan, “Üsküdar’da Konumlanmış Bir Ocak: Tazıcılar Ocağı”, Eskiyeni, 40, 2020, s. 321-340.
2
üzerine yapılan çalışmalar ise görece fazladır3. Ancak saray avcılığının boyutları, politik kullanışlılığı, sosyal etkileşimi veya maliyet hesabı gibi siyasi, sosyal ve ekonomik bağlamlar üzerinde durulmamıştır4. Osmanlı İmparatorluğu hem Orta Asya kökenleri hem de kurulduğu çok kültürlü coğrafya hasebiyle birçok kurum ve olguyu kendisinden bazı hususiyetler katarak terkip etmiştir. Öyleyse avcılık için de aynı şeyi söylemek mümkün müdür? Bu noktada avcılık ile saray avcılığının ayrımının iyi yapılması gereklidir. Çünkü saray avcılığı bozkır kağanlıklarında, Mezopotamya’da kurulan devletlerde veya Avrupa’da, barındırdığı çeşitli benzerlikler ve farklılıklarla söylem birliğine ulaşmış bir seremonidir. Tabiatıyla sosyal ve siyasi bir bağlamı vardır. Ancak “avcılık” genel ifadesi, avlanılan hayvanların sağladığı et, kürk, diş vs. gibi artı ürün için veya sadece eğlence-spor için yapılan bir aktiviteyi ifade eder. Bu cihetten bakıldığında Osmanlı saray avcılığı; kültürel olarak birkaç kaynaktan beslenen, siyasi bir söylem mahiyetine sahip, sultanların halk ile temasını sağlayan ekonomik bir faaliyettir.
Bu cihetten bakıldığında Osmanlı saray avcılığının siyasi, ekonomik ve sosyal boyutlardan ele alınmasının zaruriyeti ortaya çıkar. Bunlara ilave olarak çalışmanın özellikle odaklandığı 17. yüzyıl, siyasi ve sosyo-ekonomik çalkantıların had safhada olduğu bir dönemdir. Böylesi bir dönem, içerisinde önemli avcı sultanlar
3 Ahmet Işık, Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiricilerinin Statüsü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1986. Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss.123-152. Yusuf Alperen Aydın, “Osmanlı Dönemi ve Öncesinde Avcı Kuşlardan Sungur Üzerine Bazı Notlar”, Tarih Dergisi, S. 57, 2013, ss. 25-44. Mustafa Alkan-Ferdi Gökbuğa, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Av Teşkilatı’nın Silistre Sancağındaki Yapılanması”, Gazi Akademik Bakış, C.9, S. 17, 2015, ss.23-39. Arif Sarı, “Osmanlı Sarayının Avcı Kuş Tedarikçileri: Sayyadân Sınıfı”, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi II Prof. Dr. Yılmaz Kurt Armağanı, edt. Hatice Oruç, Muhammed Ceyhan, Akçağ Yayınları, Ankara 2016, ss. 294-304. Ahmet Uzun, Ozan Aras, “Malî Yönleriyle Osmanlı Devletinde Çakırcılık ve Şahincilik Teşkilatı”, Liberal Düşünce Dergisi, S. 82, 2016, ss. 99-112. Fatma Erdem, Kuyud-ı Kadime Arşivi 10 Numaralı Mufassal Şahinciyan Defteri Örneğinde Osmanlı Devleti’nde Taşra Avcı Kuşu Yetiştiriciliği, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale 2019. Ferdi Gökbuğa, “Osmanlı Devleti’nde Balıkesir ve Çevresindeki Avcılık Teşkilatı’nın Yapılanması”, II. Uluslararası İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Kongresi, 2019, ss. 442-450. Mehmet İnbaşı-Tahsin Hazırbulan, “Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiriciliği/ Bâzdârânlık (Batı Anadolu Örneği)”, OMAD, C. 7, S. 19, 2020, ss. 655-677. Mehmet Yavuz Erler, “Osmanlı Devri Orta Karadeniz’de Avcı Kuşları (1485-1830)”, OMAD, C. 8, S. 22, 2021, ss. 469-493. Bülent Çelik, Mustafa Akkaya, “Osmanlı Dönemi’nde İzmir ve Çevresinde Avcılık”, Tarih ve Gelecek Dergisi, C. 7, S. 1, 2021, ss. 142-154. Emre Kundakçı, “Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’ne Göre İstanbul’da Avcılık”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S. 23, 2023, ss. 427-467.
4 Osmanlı saray avcılığının yalnızca birkaç ay veya dönemlik mali boyutlarını ortaya çıkarabilecek düzeyde bazı çalışmalar vardır. Bkz. Mustafa Nuri Türkmen, “Osmanlıda Av Seferleri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss.22-32. Uğur Kurtaran, “Sultan II. Mustafa’nın Avcılığı Üzerine Bir Araştırma”, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, S. 7, 2018, ss. 147-166. Gökay Karaduman, “Osmanlı Devleti’nde Şikâr-ı Hümayun ve IV. Mehmed’in Çatalca ve Karıştıran Avları”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 22, 2021, ss. 131-146.
3
da barındırır. Hâliyle saray avcılığının 17. yüzyılın genel siyasetine ve sosyo-ekonomik vaziyetine büyük-küçük bir etkisinin olup olmadığı da göz ardı etmememiz gereken önemli bir sorudur.
Yukarıda kaba taslağını çizdiğimiz sorular ve bağlamların bir arada işlenmesi ve cevaplanması adına çalışmamızı dört ana bölümde toparladık. Bu bölümlerin her biri çeşitli sorulardan ve düşüncelerden hareketle ortaya çıktı. Birinci bölümde, avcılığın hükümdar saraylarındaki gelişim süreçleri ve Osmanlı saray avcılığına etkisi olabilecek kültürlerdeki vaziyeti üzerinde duruldu. Bu bölümde özellikle bozkır Türk kültüründe avcılığın hayati değerine değinildi. Nitekim burada açılan konu ileriki bölümlerde Osmanlı saray avlarındaki bozkır Türk geleneğinin etkilerini tespit etmekte kullanıldı.
İkinci bölümde ilk olarak 17. yüzyıla kadar Osmanlı’da saray avcılığının ortaya çıkışı ve gelişim süreci üzerinde duruldu. Ardından 17. yüzyılın avcı sultanlarının neden, nasıl ve nerelerde avlandıkları sorularına cevap arandı. Bu bölümde avcılığın siyasi ve sosyal bağlamı ortaya konulmaya çalışıldı. Avcılığın sadece spor veya eğlence mi, savaş öncesi antrenmanı mı, bir zafer kutlama yöntemi mi, sultanlar için bir görev mi, siyasi propaganda aracı mı yoksa bunlardan hepsi, hiçbiri veya bazıları mı olduğu tartışıldı.
Üçüncü bölümde saray avlarında kimlerin sultana eşlik ettiği yani sultanın kimlerle avlandığı sorusuna cevap arandı. Sultanların geniş av ekiplerinin tanımlanması avlarda askerlerin önemli bir katılımcı grup olup olmadığını ortaya koymak açısından mühimdi. Çünkü askerlerin varlıkları veya yoklukları Osmanlı saray avlarının savaş antrenmanı özelliği olup olmadığı sorusuna da cevap verebilirdi. Ayrıca yine bu bölümde sultanın av ekibinde bulunan köpekler, kuşlar ve parslar gibi avcı hayvanlar ile büyük sürek avları sonucunda avlanan hayvanlar üzerinde duruldu.
Dördüncü ve son bölümde ise avların organizasyon süreci, insanlar ve hayvanların temel besinlerinin temin süreci, bu besinlerin av seferi için kararlaştırılan menzillere nakliyesi ve tüm bu devasa organizasyonun maliyetini ortaya koyabilmek hedeflenmiştir. Bu bölüm saray avlarının ekonomik bağlamını ortaya koymaya odaklanmıştır. Ancak belgelerin neredeyse tamamı IV. Mehmed dönemine aittir. Bu
4
sebeple son bölüm IV. Mehmed’in av masraflarını ihtiva eder. Diğer sultanların av masraflarını ortaya koyacak yeterli veri tespit edilememiştir.
1.1. Kaynakların Genel Çerçevesi
Çalışmanın temel kaynaklarını arşiv belge ve defterleri ile Osmanlı kronikleri oluşturur. Arşiv defter serilerinden temel olarak; Mühimme Defterleri, Başmuhasebe Kalemi ile Matbah Eminliği, Nüzül Eminliği, Arpa Eminliği gibi bu kalemin alt fonlarındaki defterler, Maliyeden Müdevver Defterler, Kamil Kepeci tasnifine ait defterler, Mevkufat Kalemi deftlerleri, Ruus Kalemi defter tasnifi ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nin Defter Kısmı kullanılmıştır. Defter serileri dışında müteferrik hâlde bulunan evraklardan; Ali Emiri tasnifi, İbnülemin tasnifinin Maliye ve Saray Mesalihi fonları, Cevdet tasnifi Saray fonu ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nin Evrak Kısmı kullanılmıştır.
Mühimme Defterleri’nden; av alanların korunması, avlanma yasakları ve uygulamaları, av hayvanlarının temin süreçleri, av hayvanlarının yiyecek temin-teslim süreçleri, avları sürecek reayanın tespit ve sevk işlemleri ve av görevlileri ile ilgili kararlar tespit edilmiştir. Böylece avların arka planına ve hazırlık aşamalarına dair bilgiler toplanmıştır.
Baş Muhasebe Kalemi ile Matbah Eminliği, Nüzül Eminliği, Arpa Eminliği gibi bu kalemin alt fonlarındaki defterler, Maliyeden Müdevver Defterler, Kamil Kepeci tasnifine ait defterler ve Mevkufat Kalemi defterlerinden; av öncesi ve av sırasındaki tüm maliyetlere ulaşılmıştır. Av seferi öncesinde arpa, buğday, saman, un gibi insanlar ve hayvanlar için gerekli temel ihtiyaç malzemelerinin nerelerden, ne usulle temin edildiği, hangi vasıtalarla hangi menzillere taşındığı, günlük olarak kime ne kadar tayinat verildiği ve dolayısıyla kimlerin saray avlarına katıldığı gibi bilgiler tespit edilmiştir. Ayrıca yalnızca temel ihtiyaç malzemeleri değil meşaleden, çadıra kadar gerekli tüm malzemeler ile bazı katılımcıların nafaka ve harcırah ücretlerini de tespit etmek mümkün olmuştur. Yine malzemelerin ve padişah ile av katılımcıların taşınma ve nakliyesi için tutulan arabaların, sefinelerin nerelerden ne kadara temin edildiği, taşımanın hangi güzergâh üzerinden yapıldığı veya mutfak masraflarının ne kadara ulaştığı gibi ilave bilgiler de bahsi geçen defter serilerinden tespit edilmiştir. Böylece av seferlerinin ön hazırlıktan bitimine kadar geçen süreç ve temel olarak tüm bu sürecin devlete ne kadara mâl olduğu gibi önemli bilgilere ulaşılmıştır.
5
Topkapı Müzesi Arşivi’nin defter ve evrak kısımları da ayrı ayrı incelenerek; sultanın nerelerde ne zaman avlandığı, yol üzerinde hangi menzilleri takip ettiği, kimlere ne tür ihsanlar dağıttığı, bu ihsanların ne kadar olduğu ve Enderun hazinesinden avlar için ne kadar harcandığı gibi bilgilere ulaşılmıştır.
Bu kaynak türleri dışında Ali Emiri tasnifi, alt fonlarıyla birlikte İbnülemin tasnifi, Cevfet tasnifi ve Ruus Kalemi defter tasnifleri gibi defter ve evrak tasniflerinden; avlarda kimlerin görevli olduğu, av getirenlerin ne tür ihsanlar aldığı, hangi görevlilere ne kadar tahsisat yapıldığı, nakliye için tutulan araba ve sefinelere ne kadar kira ücreti ödendiği, zahirelerin hangi usullerle temin edildiği ve ödemelerinin nasıl yapıldığı (nüzûl, sürsat, iştira gibi), zahirelerin birim fiyat ücretlerinin ne kadar olduğu, ava katılan reayaya neler tahsis edildiği, av başarısı sebebiyle kimlerin hangi görevlere yükseldiği ve başarısız olanlara ne tür yaptırımlar uygulandığı gibi daha spesifik konularda bilgilere ulaşılmıştır.
Osmanlı tarihi için önemli bir diğer kaynak seti olan kroniklerden özellikle 16 ve 17. yüzyıllar için birçok kronik kaynak olarak kullanılmıştır. Buna mukabil avcılık ile ilgili kayıtlar genel olarak birkaç satırlık bilgiyi ihtiva eder. Bu bilgilerin tespiti önemlidir ve çalışmamızda kullanılmıştır. Ancak özellikle birkaç eser ihtiva ettikleri avcılık atıflarıyla ön plana çıkar. I. Ahmed döneminin en önemli kaynaklarından biri Mustafa Sâfî’nin Zübdetü’t- Tevârih isimli eseridir. Bu eser aynı zamanda I. Ahmed dönemi avları için de en önemli kaynaktır. Sâfî’nin eserinden; sultanın gün gün nerelerde avlandığı, nasıl avlandığı, hangi tür hayvanları avladığı, kimlerle avlandığı, ne zamanlar avlandığı ve avların onun için neler ifade ettiği gibi birçok konuda veriler elde edilmiştir. Öte yandan Gani-zâde Nadirî’nin Divân ve Şehnâme’si yine I. Ahmed ve II. Osman dönemlerindeki avcılık faaliyetleri, avlanma yöntemleri ile avcılığın siyasi ve sosyal boyutları hakkında önemli bilgiler ihtiva eder. Bu dönemde I. Ahmed’in çevresindeki edebî muhitten 37 âlim, şair ve fasih; sultanın Edirne avlarını methiyyeler-şikâriyyeler ile anlatmışlardır. Sultan Ahmed de sekbanbaşı Ömer Ağa’ya bütün bu methiyye-şikâriyyelerin tek bir mecmuada birleştirilmesi ve sanatkârâne yazılmasını emretmiştir. Bu eserden sultanın avlarına sarayın bakışı, propaganda aracı olarak avcılığın kullanılış biçimi, sultanın av sırasında dağıttığı ihsanlar ve halk ile temasın nasıl gerçekleştiği hakkında bilgilere ulaşılmıştır.
6
IV. Murad dönemi için Topçular Kâtibi Abdulkadrî Efendi’nin Tarih’i sultanın av alanlarını, avlanma biçimini ve av zamanlarını tespit etmek açısından önemli bir kaynaktır. Öte yandan anonim menzilnâmeler de sultanın Revan ve Bağdat Seferleri sırasındaki avlarını ve avlaklarını tespit etmemize olanak sağlamıştır. Sultan Murad döneminin birçok konudaki önemli yazarı Evliyâ Çelebi de sultanın avcılık faaliyetlerinden bahseder.
IV. Mehmed döneminin avları için ilk müracaat edilecek eser hiç şüphesiz Abdurrahman Abdi Paşa’nın Vekâyi’nâme’sidir. Abdi Paşa sultanın yakınındaki bir görevli olarak onun nezaretinde eserini kaleme almış ve sultanın avcılığını da gün gün kaydetmiştir. Bu eserden; Sultan IV. Mehmed’in neredeyse tüm seyrüseferini, avlaklarını, avlanmaya olan tutkusunu, kimlerle nerelerde ne kadar avlandığını, avlanma biçimlerini, günü gününe avlanma vakitlerini, av hediyelerini ve avcılığı ile kişisel hayatına dair birçok bilgiyi tespit edebilmek mümkündür. Tabiatıyla bu dönem için temel kaynaklarımızdan biri bu eser olmuştur. Dönemin önemli kaynaklarından bir diğeri ise Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa’nın Zeyl-i Fezleke isimli eseridir. Hem Abdi Paşa’nın verdiği bilgileri teyit etmekte hem de özellikle sultanın saltanatının son dönemlerindeki avcılığına dair içerdiği muhteviyatla başvurduğumuz önemli kaynaklar arasındadır. Öte yandan sultanın askerî seferler sırasındaki seyrüseferi ve avcılığıyla ilgili olarak Hacı Ali Efendi’nin Tarih-i Kamaniçe’si, Hüseyin Behçetî’nin Mi’râcü’z-Zafer’i ve Teşrifatçıbaşı’nın Vekayi-i Beç isimli eseri önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Yine bu dönemde methiyye ve şikâriyye kaleme alan Mezâki ve Yusuf Nabi’nin şiirleri de kaynak değeri açısından önemli olarak zikredilmeye değerlerdir.
Tüm bunlara ilave olarak Francesco Contarini, Thomas Roe, Jean Baptiste Tavernier, John Covel, Paul Ricaut, Antoine Galland, Claes Ralamb ve Walter Leslie gibi dönemin elçi ve gözlemcilerinin sultanların avcılıklarıyla ilgili gözlemlerinden de faydalanılmıştır. Bu yazarlar bir dış göz gibi saray avlarını değerlendirmişlerdir. Av seremonilerinin ihtişamını gözler önüne serdikleri gibi halkın bu avlara bakış açısını ve avların olumsuz taraflarını rahatlıkla ifade edebilmeleri açısından kaynak değerleri önemlidir.
Son olarak yukarıda zikredilmeyen birçok müteferrik arşiv kaydı ile birçok kronik çalışmada kullanılmıştır. Ayrıca yalnızca Osmanlı Devleti için değil Asya ve Avrupa coğrafyasında kurulmuş olan siyasi yapıların saray avcılığı üzerine yapılmış
7
olan yerli-yabancı birçok araştırma eseri de incelenmiştir. Böylece Osmanlı saray avcılığı ile muasırlarının ve seleflerinin saray avcılıklarını karşılaştırma imkânı ortaya çıkmıştır.
1.2. Tarihî Süreçte Kraliyet Avları: Av ve Hükümdar
İnsan, tarım devrimine kadar -bitki ve hayvanları evcilleştirene kadar- yaşamını toplayıcılık ve avcılık ile sürdürüyordu. Yani insanın kabaca 2 milyon yıl önce ortaya çıktığını düşünürsek günümüzden 12 bin yıl önce gerçekleştiği varsayılan tarım devrimine kadarki devasa süreçte insanın hayatta kalmasını sağlayan yetisi avcılığıydı. Tarım ve hayvancılığın hikâyesi avcılığa bakıldığında çok yeni bir olgu olarak karşımıza çıkar. Tarım devrimi ile insanlar doğaya bağımlı olmak yerine ekip biçmeyi ve hayvanları avlamak yerine evcilleştirip yetiştirmeyi öğrendiler. Ancak bu avcılığın bittiği anlamına gelmiyordu. Öncelikle tarım başladığında insanlar topyekûn tarıma geçmediler. Bu süreçte tarım yapan topluluklar ile birlikte avcılıkla geçimini sağlayan toplulukların da varlığı devam etti. Hatta bunlar arasında ekonomik ilişkiler de az değildi ve böylece ürün çeşitliliği her iki toplum için de sağlanmış oluyordu5. Ancak tarım bir yerde bir kere başladığında durdurulması pek mümkün değildi ve zamanla yaygın hâle gelerek avcılığın yayılım alanlarını ele geçirdi. İnsanlar artık yaşamak için avlanmak zorunda değillerdi. Ancak bundan sonra da avcılık yok olmadı. Avcılık göçebe toplumlarda varlığını sürdürmeye devam etti. Göçebelerin en önemli gıdası hâlâ av etiydi. Yerleşik toplumlar için ise hem alternatif bir gıda anlamına geliyordu hem de ticari anlamda kürk, deri, diş vs. olarak artı ürün sağlıyordu. Ancak artık şurası bir gerçekti, avcılık kimi toplumlar için besin ve ticari meta olarak önemini muhafaza etmekle birlikte başat bir geçim modeli olma özelliğini kaybetmişti6. Tarımda yeni yöntemler verimliliği arttırdı, bolluk nüfusu patlattı ve ürünler stoklanmaya başlandı. Yiyeceklerin depolanması için ambarlar ortaya çıktı. Bu ambarlara nezaret edecek yeni gruplar peşinden geldi. Ambarlar ilk tapınakları ve onlara nezaret edenler ilk rahipleri-yöneticileri oluşturdular. Başka toplulukların ambarlara saldırmasını önlemek için savaşçılar, ürün değiş tokuşu için tüccarlar ortaya çıktı. En nihayetinde sınıflı toplum yapısı gelişimini tamamlayarak ayrıcalıklı azınlığın diğerlerinin sırtından geçinmesi ve
5 Metin Özbek, İnsanın Tarihöncesi Evrimi, ss.170-182. Nurit Bird-David, “The Giving Environment: Another Perspective on the Economic System of Gatherer-Hunters”, Current Antrpology, Vol. 31/2, 1990, s. 189-190.
6 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, University of Pennsylvania Press, 2006, ss. 3-7.
8
bunun topluma kabul ettirilmesi için silahlı savaşçıları kullandı, yani devlet ortaya çıktı7. Önce hayatın idamesi noktasında en önemli geçim metodu olarak öne çıkan avcılık, tarım devrimi ile önemini gittikçe kaybederek ticari sirkülasyona katkı sağlama özelliği ile varlığını sürdürdü. Ancak insanoğlunun devlet ve iktidar kavramlarını ortaya çıkartması ile kendisine yeni ve güçlü bir mecra daha buldu. Bundan sonra avcılık hükümdar saraylarında hem onların lehine güçlü siyasi söylemler üretti hem de onlara ait bir eğlence hâlini aldı8.
Thomas T. Allsen’ın kraliyet avları ile ilgili çığır açıcı eserinde çekirdek alan olarak tabir ettiği kabaca İran, Hindistan ve Türkistan (bu çekirdek alan genişliyor ve Uzak Asya’yı ve Batı Avrupa’yı da içerisine alıyor) bölgelerinde kurulan devlet yapılarında benzer bir kraliyet avı modeli olduğunu öne sürer. Buna göre Perslerden bile önce ilk devlet yapılarının görüldüğü Eski Mısır, Mezopotamya, Hindistan ve Çin’de kraliyet avları köklü bir kurum olarak mevcuttu. Mesela Eski Mısır’da M.Ö 2350 yılına kadar giden Firavunlar için inşa edilmiş av bahçeleri tespit edildi. Aslında bu ilk kraliyet avlarının söylemi dolaysız ve netti. Hükümdar avladığı hayvanın gücü nispetinde iktidarının propagandasını yapıyordu. Yine Eski Mısır’da firavunlar o dönemler bilinen en güçlü ve büyük hayvanlardan olan su aygırı, boğa ve aslan avlayarak halklarına güçlerinin doruklarını gösteriyor ve halkın tarlalarını bu zararlı hayvanlardan koruyarak düzeni sağlama yetilerini gözler önüne seriyorlardı9. İnsanı bir kenara koyduğumuzda besin piramidinin en tepesinde olan hayvanı avlayabilme yeteneğini gösterebilmek kralın halkına gücünü sergilemesinin en dolaysız yoluydu. Buna dair en güzel örnekleri Asur kralı Ashurbanipal’in Nineveh’de bulunan eşsiz kabartmalarında görüyoruz. Bir sahnede üzerine hızla koşan aslanı oklayan kral, diğer sahnede aslanla yüz yüzeyken onun kalbine kılıcını saplar10. Aslanı elleriyle avlayan kral, kendisini evrenin kralı olarak tanımlamaktan da geri durmaz11. Ancak bu sahneler çok büyük bir ihtimalle kurgusaldı. Aslan yavruları botanik bahçelerde büyütülerek her türlü önlemin alındığı bir ortamda krala doğru sürülüyordu. Kralın tek yapması gereken ise onları oklamaktı. Ashurbanipal
7 Chris Harman, Halkların Dünya Tarihi: Taş Devri’nden Yeni Bin Yıla, ss. 30-40.
8 . Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 7-10.
9 F. Koca, G. İmamoğlu, O. İmamoğlu, “Antik Mısırda Avcılık, Binicilik, Okçuluk ve Görsellerin Yorumlamaları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 11, S. 5, 2018, s. 1497-1498.
10 R. D. Barnett, Sculptures From the North Palace of Ashurbanipal at Nineveh (668-627 B.C.), British Museum Press, 1976, Plate L and LVII.
11 Yenal Sürün, Arkeolojik Veriler Işığında Yeni Assur’da Av ve Avcılık, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2017, s. 28.
9
aslında ne büyük savaşlara ne de avlanmak için ormanlara gitmiyordu. Onu bu kadar kudretli gösteren av enstantaneleri büyük bir ihtimalle Asurlu sanatçıların meziyetinden başka bir şey değildi12.
Kraliyet avının bu eski ama mesajı net olan enstantaneleri ileride içerisinde çok daha girift siyasi söylemler barındıran bir hâle dönüşecektir. Ancak aslan avlayan, aslanı evcilleştiren veya gücü, kudreti cihetiyle aslana benzetilen hükümdar retoriği sarayların propaganda malzemesi olmaya da devam edecektir. Mesela Ashurbanipal’ı aslan avlarken gösteren kabartmalar ile Ahameniş silindir mühürlerindeki aslan avcısı krallar veya meşhur İskender Lahti’ndeki aslan avlayan İskender ve Abdalonymos kabartmaları temelde aynı şeyleri söyler13. Aslanın bilinen en güçlü hayvan olarak tanınması ona hükümdarlara ait en ihtişamlı av hayvanı olma şerefini vermiş gibi görünür. Öte yandan, aslanın evcilleştirilerek sergilenmesi de o hükümdarın kudretini vurgulamanın diğer bir yoludur. 917’de Bizans elçisinin Bağdat’ta halifenin huzuruna yüz evcil aslan ve bakıcısı arasından geçerek çıkarılması bunun iyi bir örneğidir14.
Kudretin sergilenmesinde aslan ile yapılan bu gövde gösterileri kimi bölgelerde başka hayvanlar üzerinden de sergilendi. Bunun sebebi muhtemelen kültürel farklılıklardı. Çünkü temelde hükümdarların yaptığı, o coğrafyada bilinen en büyük veya en güçlü hayvana boyun eğdirmekti. Mesela Hindistan’da -ki özellikle Babürlerde- fil üzerinde tasarruf sahibi olmak hükümdarlar için büyük önem taşımaktaydı. Çünkü fil o bölgede ihtişamın ve görkemin simgesiydi ve onu sultası altına alabilen hükümdar için önemli bir gövde gösterisine dönüşebiliyordu. Aslan olsun fil olsun veya başka güçlü herhangi bir hayvan olsun, en nihayetinde hükümdarlar işlerinin başında olduklarını göstermek için savaşlardaki başarılarının yanında iyi bir avcı olarak bu güçlü hayvanları yere sermelerini bir propagandaya dönüştürmüşlerdir. Ancak güç ve kudret sergilemenin tek yolu aslan veya fil avlamak değildir.
İhtişamı sergilemenin bir yolu kamuya açık alanda büyük hayvanları avlamak ve bunları yazılı veya görsel olarak kaydettirmekse diğer bir yolu da mahremiyettir.
12 Kemalettin Köroğlu, “Eski Mezopotamya’da Kralların Av Partileri” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, s.6-7.
13 J.K. Anderson, Hunting in the Ancient World, University of California Press, 1985, s.76-77.
14 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, s. 150. Aynı zamanda gücünün eşsizliği ve ulaşılmazlığı vurgulanmak istenen hükümdarlara aslan benzetmesi yapılması da herhalde başka bir sebepten olmasa gerektir.
10
Hükümdarın daha az görünür olması, yani onun ulaşılmazlığı, aslında kudretinin de ulaşılmazlığını simgeler. Hükümdarlar halkın gözü önünde hatta onların da katılımıyla avlandıkları gibi etrafı çevrili, dışarıdan görünmesi mümkün olmayan suni av parklarında (paradeisos) da avlandılar. Kamusal alanda sergilenen muazzam bir ihtişam ve özel alanda yaratılan muazzam bir gizem, bu iki kanal aynı anda hükümdarın kudretini arttırdı. Av parklarının kökenleri Antik Mısır’a kadar gider. Ancak cennet yakıştırmalarının yapıldığı büyük ve ihtişamlı av parkları Persler (Ahameniş İmparatorluğu) tarafından -devlet yönetimine dair diğer pek çok olgu veya kurum gibi- geliştirildi ve muktedir saraylarının modası hâline geldi. Ahamenişler’den Avrupa’ya -ki tam manasıyla Ortaçağ Avrupa krallıklarında-, mirasçıları Sasanilerden, önce Müslüman Arap Devletleri’ne ve sonra Asya içlerine kadar (Uzak Asya’da Çin dahildir ancak Çin’de muhtemelen bağımsız bir şekilde gelişerek) yayıldı15. Av parklarına yüzlerce yabani hayvan kralların onları avlamaları için sürüldüler. Cennetten bir köşeyi andıran bu korunaklı yapılar hükümdarların gizemli bahçeleri olarak hem merak uyandırdılar hem de onların ulaşılmazlığının bir başka simgesi hâline geldiler.
Hükümdarların kamusal alanda büyük ve güçlü hayvanları avlamaları veya cennet yakıştırmalarına sebep olan özel av parklarında ulaşılmazlıklarını vurgulamaları bir dereceye kadar avlanmanın siyasallaşması anlamına geliyordu. Ancak bunun da ötesinde avcılık çeşitli dönemlerde ihtiyaca göre günlük siyasetin önemli bir bileşeni oldu. Örneğin savaşa gitmeyen/gidemeyen hükümdarlar kamusal alanda ihtişamlı maiyetleriyle büyük ölçekli avlar yaparak aslında ne kadar büyük bir savaşçı olduklarını halka göstermeye çalıştılar. Diğer taraftan haleflerinin başarılarına erişemeyenler aslında en az halefleri kadar savaşçı ve atılgan bir hükümdar olduklarını avcılık meziyetlerini sergileyerek ortaya koymayı denediler. Elbette bu sadece o ana verilen bir mesaj değildi. Büyük bir telif faaliyetiyle avcılığının propagandasını yazıya dökerek mesajlarını gelecek nesillere de ilettiler. Çünkü aslında iyi bir avcı olmak, iyi bir hükümdar veya iyi bir savaşçı olmanın ön şartıydı ve hatta bir anlamda meşruiyet aracıydı. Örneğin Karolenjlerin Dindar lakaplı ve kaynakların söylediği kadarıyla pek de parlak olmayan kralı I. Louis, babası büyük savaşçı Şarlman’dan sonra tahta geçerek aslında büyük de bir talihsizlik yaşamıştır. Babasının güçlü iktidarı onun büyük bir şanssızlığı olsa da asıl
15 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 35-52.
11
şanssızlığı aslında tahta geçtiği dönemde Karolenj ilerlemesinin o zamanki siyasal yapı gereği durmuş olmasıdır. Sonuç olarak görkemli Şarlman’dan sonra tahta geçen Louis’in babası gibi muzaffer dönüşleri olan gösterişli sefer alayları ve törenleri yoktu. Ancak tahtta uzun soluklu kalabilmek için önemli bir meşruiyete ihtiyacı vardı. Anlaşılan o ki Louis bu meşruiyeti iki kanaldan sağladı. Birincisi sonradan lakabı da olacak “Dindar” sıfatına yaptığı yatırımlardı. Diğeri ise savaşçılığını göstereceği sık ve büyük av seferleri. Karolenj Sarayı’nın yazarları iyi bir avcı olarak bilinmesine rağmen Şarlman’ın avcılığından daha çok Louis’in avcılığına atıflar yapmışlardır. Çünkü en azından Erken Modern Dönem’in sonuna kadar avcılık savaşçılığın en büyük ikamesiydi. Elbette tek başına bir işe yarayamayabilirdi. Mesela Louis de meşruiyetini sadece avlanarak değil aynı zamanda dindarlığını sergileyerek, ihtişamlı imar faaliyetlerine girişerek veya halkını gözeterek sağlamıştı16. Ancak şurası kesindir, avcılık modern döneme kadar hükümdarlar için bir meşruiyet kaynağıydı ve gerek görüldüğünde kullanıldı. Papa X. Leo’nun dinî meşruiyetinin yanına uzun av gezileri ile siyasal alanda krallar üzerindeki siyasi varlığını ispat etme çabası17 da VI. Charles’ın kızı Maria Theresa’yı ataerkil bir düzende halefi olarak kabul ettirmek için ataerkil bir uğraş olan av gezilerinde yanında götürmesi18 de avcılığın meşruiyet aracı olarak kullanıldığına örnek teşkil eder.
Anlaşılan o ki meziyetli avcılar olan kimi hükümdarlar gerektiğinde avı kendi siyasi kariyerleri için kullandılar. Ancak kimi tebaasına görünmesi gerektiği için biraz da mecburen bu seremoniyi yerine getirdi kimi ise mecburiyetten öte bir tutkuyla avlandı. En nihayetinde hemen hepsi az veya çok hükümdarlara yakıştırılan av kovalamacasına katıldılar. Eğer kudretlerini vurgulama ihtiyacı duydularsa avcılıklarını vazo resimlerinden lahit süslemelerine, mozaiklerden mermer kabartmalara, minyatürlerden destansı yazınsal eserlere kadar birçok mecrada dışa vurdular. Şüphesiz halk ile temas kurmak da hükümdarlar için önemliydi ve av sahası bunu hükümdarlara sağlıyordu. Avlaklarda fakir halka ihsanlar dağıtılır ve onların feryatlarına kulak verilirdi. Bu da temelde avcılığın sosyal boyutuydu.
16 Eric J. Goldberg, “Louis the Pious and the Hunt”, The University of Chicago Press Journal, Vol: 88/3, July 2013, s. 623-624.
17 Jeremy Kruse, “Hunting, Magnifecence and the Court of Leo X”, Renaissance Studies, Vol. 7, No. 3, 1993, ss. 252-257.
18 Thomas Stokes, Hunting with the Empress: Hunting, Gender and Dynastic Ambition at the Court Of Charles VI, Haverford College Department of History Senior Thesis Seminar, 2018, ss. 43-46.
12
Siyasi ve sosyal alandan öte bir yerde, hükümdarlar bazen sadece üzüntülü veya mutlu oldukları için ya da sadece eğlenmek için avlandılar. Ancak muhtemelen bunu içlerinden gelen bir tutkuyla yaptılar. İspanyol düşünür Jose Ortega y Gasset avcılığı bir oyalanma olarak görmenin yanlışlığını vurgulayarak şöyle der: “Ne var ki avcılık denen uğraşta, gerçek bir avcı yukarıda sayılan güç koşullarla tamamen yüz yüzedir, iç içedir. Avcılık ara sıra silahı omza vurup kırlara çıkmak değildir. Aksine her gerçek avcı varlığının bir parçasını -ne kadar olduğu önemli değil- avcılığa adamıştır. Oyalanma kavramı da pasifliğini yalnızca hoşça vakit geçirme niteliğini yitiriverir ve insanı aktifliğin doruğuna eriştirir.19” Benzer şekilde Derin Türkömer de av tutkusunun insanı kar, yağmur, dağ, bayır demeden peşinden koşturduğunu ifade ederek “Av tutkusunun köklerinde, hiç kuşkusuz, insanoğlunun doğayla ilişkisi yatmaktadır ve adına avlanmak dediğimiz olayın süreci içinde avcı, doğayla bütünleştiğini hisseder20” der. Avcı bir hükümdar da yağmura, kara, soğuğa, bazen uykusuzluk ve yorgunluğa katlanması gerektiğinin farkında olarak ava çıkar. En nihayetinde büyük kazanımları olan bir askerî seferin dışında, -bilhassa avlanmak için- hükümdarlığın verdiği doğal konfordan uzaklaşmak, hem bir siyasi çıkarı hem sosyal bir teması hem de büyük bir tutkuyu işaret ediyor olmalıdır.
Avcılığın özellikle bozkır yaşamında çok farklı bir misyonu daha vardı. Av, hükümdar saraylarında birer seremoni hâlini almışken, bozkırın hafif süvarileri için savaşın bizzat kendisiydi.
1.3. Bozkırdan Saraya: Av Peşinde
Avcılık, bozkır kağanlıklarının hafif süvariye dayalı orduları için piyade veya ağır zırhlı olan kraliyet ordularından çok daha önemliydi. Çünkü bozkırın savaşçıları için bir savaştaki en hayati olgu hızdı. Rakibinden hızlı hareket edebilmek ve bunu yaparken en az rakibi kadar isabetli ok atabilmek belki de bozkır askerinin en büyük meziyetiydi. Bozkırdaki yaşam şartları askerî yapıyı belirlese ve bu meziyetleri savaşçılarına katmaya elverişli bir ortam sağlasa da yeterli değildi. Böylesi bir ordunun dinamizmi herhalde ancak sıkı bir antrenman ile sağlanabilirdi. Avcılık işte tam bu noktada bozkır askerinin ihtiyacı olan antrenmanı sağlıyordu. Moğolların jerge, Çinlilerin xiao (daire-çit), Arapların el-halka, Batılıların daire-halka avı (ring hunt) ve Türklerin sagır dediği avlanma biçimi olan sürek avı, bir orduya askerî
19 Jose Ortega y Gasset, Avcılık Üstüne, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2022, s. 14.
20 Derin Türkömer, Av Tutkusu, Milliyet Yayınları, İstanbul 1998, s. 11.
13
meziyetlerin geliştirilebilmesi için çok önemli bir fırsat tanıyordu. Sürek avı temelde, geniş bir alandan hayvanların sürüle sürüle askerlerden oluşan bir daire içerisine kıstırılmasını ifade eder. Bunu yaparken askerler yüzlerce hayvanın peşinden koşarlar, onları ürküterek belirlenen alana sürerler. Halkanın içerisinde kalan hayvanın kaderi bir savaşta sahte ricat sonucu tuzağa düşen ve etrafı sarılan bir askerî birliğin kaderi ile aynıdır. Kapana sıkışan iki rakip de artık av olmuştur. Ancak sadece biri aynı zamanda protein de sağlar.
Sürgün avı, ölçeği itibarıyla binlerce katılımcısı olan, kimi zaman aylarca süren ve kilometrelerle ifade edilebilecek uzaklıkları içerisine alan kapsamlı bir faaliyetti. Böylesi bir faaliyetin sırf organizasyonu düşünüldüğünde bile yalnızca hükümdarların altından kalkabileceği bir uğraş olduğu hemen anlaşılabilir. Nitekim Kaşgarlı Mahmud sürek avını açıklarken hiçbir şüpheye yer bırakmadan maiyetleriyle birlikte hüküdarlara ait bir uğraş olduğunun altını özellikle çizer21. Hükümdarın emriyle başlayan ve onun emriyle biten sürek avı içerisinde barındırdığı kuralları ve ritüelleri ile hem onun konumunu ve yüceliğini kutsuyor hem de idareciler arasındaki hiyerarşiyi gözler önüne seriyordu. Sürek avında, binlerce kişi günlerce av hayvanlarını kovalaya kovalaya önceden berlirlenen bir alana, önceden belirlenen zamanda getirir ve onları insan çemberi içerisine alırlardı. Önce hükümdar avlanır sonra hiyerarşiye göre yönetici kesimine izin verilir ve en sonunda avlanma herkes için serbest bırakılırdı22. Tebaanın ve bazen başka ülke elçilerinin de izlediği bu avların devasa ölçeği ile hükümdarın ava gidiş ve gelişindeki gösterişli törenler şüphesiz onun azametini gözler önüne seriyordu. Ava gidiş ve gelişte görünen tam teçhizli askerler, avcı kuşlar, köpekler ve avcı birliklerinden oluşan devasa bir kortejin arasında hükümdar tüm bu gösterişin merkezinde, gücünü takdis ediyor olmalıdır. Tüm hayvanlar onun önüne sürüldüğü gibi ilk avlanma hakkı da onundur ve diğerleri ancak onun onayıyla avlanabilirler. O avlanmak istemediğinde veya avı bittiğinde ise herkesten yüksekte bir tepede askerlerin ve görevlilerin nasıl
21 “hükümdarların maiyetiyle birlikte yaptığı bir tür av. Hakan, adamlarını, yabani hayvanları toplayıp kendisine doğru sürmeleri için, bozkıra ve ormana gönderir. O da peşlerine düşmeden, durduğu yerde yorulmadan onları avlar.” Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t- Türk, haz. Ahmet B. Ercilasun-Ziyat Akkoyunlu, TDK Yayınları, Ankara 2015, s. 156.
22 Nüanslar olmakla birlikte genel çerçevede sürek avında usül benzerdir. Türkler, Moğollar ve Çinliler’deki uygulamalar için sırasıyla bkz. Sevim Yılmaz Önder, “Oğuz Resmi ile Avlanma”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss.18-19. Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2022, ss. 88-89. Mehmet Tezcan, “Çin’de Shang ve Chou Sülaleleri (M.Ö. II-I. Bin) Döneminde Göçebe Tesirindeki Sürek Avları”, Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 15-17.
14
avlandıklarını izler. Sürek avının her aşamasında hükümdar göz önündedir ve her şey onun kontrolünde gelişir. Avın sonlarına doğru hükümdar kalan hayvanların canını bağışlayarak çemberi açtırır ve avın bitimi de bu şekilde onun takdiriyle son bulur23.
Sürek avındaki bu hiyerarşi herhalde avın siyasi ilişkileri düzenlediği ya da en azından altını çizdiği anlamına gelir. Bu noktada Dede Korkut’taki Boğaç Han hikâyesi avlanmanın siyaset sahnesindeki önemini adeta gözler önüne serer. Boğaç Han’ın babası Dirse Han’dan habersiz kendi başına ava çıkması baba ve oğulun arasını bozmak isteyenler için bir fırsat olarak görülmüştür. Oğulun babasından habersiz ava çıkması adeta ona karşı bir başkaldırı olarak algılanmış ve kötü niyetli kimseler tarafından Dirse Han oğluna karşı kışkırtılmıştır. Nitekim bu kışkırtmalara kulak asarak oğlunu tertip edilen bir av sırasında oklayarak ortadan kaldırmak dahi istemiştir. Hükümdarın olduğu bir yerde hükümdar namzetinin bireysel olarak avlanması siyaseten bir tehdit olarak algılanmış, bir anlamda avın hiyerarşisi bozulmuştur24. Ayrıca av sahasının aslında bir siyaset sahası da olduğu yine bu hikâyeden anlaşılmaktadır. Nitekim benzer şekilde Hun İmparatoru Tuman Han’ın oğlu Maodun Han tarafından bir av sırasında öldürülmesine dair anlatılar, av sahasının bir siyasi hesaplaşma sahası olduğunu yine gözler önüne serer. Bu noktada son olarak Göktürkleri bölme planıyla MS 580 yılında Göktürk ülkesine gönderilen Çinli casus Ch’ang Sun-Sheng örnek olarak gösterilebilir. Bu casus İşbara Kağan ile iyi nişancılığı sayesinde bir yakınlık kurmuş ve onun bütün avlarına katılarak Göktürk Devleti’nin bütün hayati meselelerini ve zaaflarını öğrenerek devletine bir rapor hazırlamıştır. Bu rapordaki tavsiyelerin uygulanması sonrasında yaşanan olaylar Göktürklerin bölünmesinde etkili olmuştur25. Bu örnekler çoğaltılabileceği gibi herhalde bu kadarı bile avcılığın bozkır kağanlıklarında siyaset ile ne derece içli dışlı olduğunu göstermesi bakımından yeterlidir. Öyleyse, av sahasının kimi zaman hiyerarşiyi düzenlerken26, kimi zaman siyasi hesaplaşmalara sahne olduğunu ve hatta son örnekteki gibi siyasi yakınlıkların kurulmasında da önemli bir alan olarak temayüz etttiğini söyleyebiliriz.
23 Jean Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, çev. Aykut Kazancıgil, İşaret Yayınları, İstanbul 1994, s.181. Sevim Yılmaz Önder, “Oğuz Resmi ile Avlanma”, s. 18.
24 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı 1-2, TDK Yayınları, Ankara 2016, ss. 77-95.
25 Ahmet Taşağıl, Göktürkler I-II-III, TTK Yayınları, Ankara 2012, ss. 36-38.
26 Hiyerarşinin de ötesinde avcılık çoğu zaman toplum içerisinde öne çıkmanın da kısa bir yoluydu. Üstelik bu sadece bozkır için geçerli değildi. Örneğin göçebe cahiliye Arap toplumunda da iyi avcı olanlar toplum içerisinde saygınlık kazanıyorlardı. Metin Yılmaz, “Müslüman Arap Toplumunda Av Sanatı ve Siyasî Hayata Yansımaları: Abbâsî Örneği”, Ekev Akademi Dergisi, S. 9, 2005, s. 250.
15
Sürek avları yukarıda bahsettiğimiz siyasal etkilerin çok daha ötesinde askerî birtakım gereklilikleri de yerine getiriyordu. Çünkü binlerce askerle çıkılan böyle avlar (ki bundan sonra askerî seferlerden mülhem, bu ölçekteki avlardan av seferleri olarak bahsedeceğiz) askerî açıdan birkaç hayati fonksiyonu yerine getiriyordu. Öncelikle bu avlar hem bireysel olarak her bir askeri zor şartlara alıştırıyor ve onların atıcılık deneyimlerini arttıyor hem de kolektif olarak bir askerî birliğin birlikte manevra yapabilme kabiliyetini test ediyordu. Bu noktada Cüveynî’nin Moğol ordusunda bahisle aktardıkları çok önemlidir. O, Han’ın sürek avını tanımladıktan sonra oluşan av çemberinden hiçbir hayvanın çıkmamasına azami dikkat gösterildiğini ve bu çemberin dışına bir hayvanın çıkmasının başarısızlık olarak ele alındığını anlatır. Hatta bu başarısızlığın nedenlerinin konuşulup tartışıldığını, hata yapan asker veya askerlerin sopalandığını, çoğu zaman ise ölüme mahkûm edildiğini ifade eder27. Çünkü bir asker av çemberinde gediğe sebep olur ve hayvanları kaçırırsa belki gerçek bir savaşta çembere alınan düşman askerlerini de kaçırabilecektir. Herhalde av çemberinde başarısız olan bu askerlerin idam edilmesi diğer askerlerin av çemberini gerçek bir talim olarak ciddiye almalarını sağlamıştır. Sürek avı başlamadan önce ve avın yapıldığı sırada askerler birçok anlamda sınanıyordu. Öncelikle onlardan günlerce vahşi ve tehlikeli hayvanları kovalamaları, bir şekilde onları kendi istedikleri yöne sevk etmeleri bekleniyordu. Genellikle kış başında gerçekleşen ve gece gündüz devam eden bu av seferleri hem askerleri zor şartlara karşı hazırlıyor hem onların ve atlarının korku duygularını alıyor olmalıdır. Öte yandan askerlerin bunları yaparken hayatta kalmaları da gerekmektedir. Çünkü av çemberine doğru sürülen hayvanlar arasında aslan, kurt ve tilki gibi birçok vahşi hayvan da vardır. Böylece daha fiili olarak av başlamadan bile askerler birçok tehlikeye karşı büyük tecrübeler kazanmış olarak av çemberine dahil olurlar.
Av çemberinde askerlerin birlikte hareket edebilme kapasiteleri ölçülür. Birbiriyle omuz omuza büyük bir halka oluşturmuş binlerce asker tedricen ve aynı anda hareket ederek halkayı daraltırlar ve hayvanları iyice halkanın içine hapsederler. Senkronize olunmadığında av çemberinde gedik açılır ve hayvanlar kaçabilir. Öyleyse oluşturulan av çemberleri kolektif bir disiplini ve aynı anda hareket etmeyi gerektirir. Ayrıca bir askerin yapacağı bir hata diğer askerleri de riske atabileceği gibi kolektif bir başarısızlığı da tetikleyebilir. Herhalde bu, gerçek bir savaş
27Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, ss.86-87.
16
esnasında yapılabilecek hataların en aza indirilmesine katkı sağlıyordur. Cüveynî’nin bahsetttiği ölüm cezası da tam bu sebepten olmalıdır.
Sürek avındaki son önemli bileşen ise avcılığın ta kendisidir. At üzerinde hareket hâlindeki bir bozkır askerinin can havliyle kaçışan ve saldırganlaşmış bir yaban hayvanını tam isabetle avlaması beklenir. Nitekim yeterince hızlı olamaz ve isabetli atışlar yapamazsa kendisinin av olması işten bile değildir. Bu hem onun biniciliğini hem nişancılığını ve hem de hızını ölçen gerçek bir talimdir. Nitekim Çinlilerin gözünde Hunlar, zor coğrafi şartlar altında okçuluk ve avcılık faaliyetleri ile hayatta kalabildiler. Onlara göre Hunların savaş alanındaki meziyetleri gençliklerinden beri düzenli olarak avlanmalarında yatmaktaydı28. Öte yandan, bu büyük ölçekli sürek avları devletin komuta ve lojistik yeterliğini29 ortaya çıkarması bakımından da önemliydi ve tüm avlanma bittiğinde bozkır halkları için çok değerli olan av eti, askerî anlamda kattığı tecrübelerin yanı sıra lezzetli bir ziyafet imkânı da sunuyordu.
Bu çok yönlü sürek avları askerî, siyasi ve sosyal açılardan özellikle bozkırın göçebe devlet oluşumlarına çok önemli katkılarda bulundu. Ancak sürek avlarının sadece bozkıra özgü olduğunu veya bozkıra özgü kaldığını söylemek yanlış olacaktır. Öncelikle sürek avlarının genel hatları aynı olmakla birlikte farklı uygulamaları olduğunu ifade etmek gerekir. Mesela göçebe Türk devletleri için sürek avlarında kullanılmak üzere herhangi bir ağ veya çit varlığından bahsedilmezken Babür İmparatorluğu’nda, Çinlilerde veya Karalonjlerde halka oluşturulmasında ağlar kullanılmıştır. Öte yandan, genelde sürek avında tek bir halka oluşturulup gittikçe o halkanın daralması yaygın iken mesela Qing İmparatoru Kangxi’nin veya Babür İmparatoru Cihangir’in avlarında bitişik birden fazla halkanın oluşturulduğuna dair anlatılar mevcuttur. Ayrıca Avrasya’nın avcı imparatorlarının kimi dağlık alanlarda, kimi ormanlarda, kimi ise bozkırda halka avını hemen hemen aynıyla tatbik ettiler. Hatta öyle ki Ahamenişlerin ortak bir öge olarak birçok kraliyet sarayına hediye ettiği av parklarında da sürek avları yapıldı30. Ancak ne av parklarına ne de sürek avlarına pek sıcak bakmayan siyasal yapılar da vardı. Mesela Roma, askerî yapısının da etkisiyle Asya’daki hükümdar saraylarından bir ölçüde ayrılır. Sezar’ın ve
28 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 211-212.
29 Kraliyet avlarının lojistik bağlamda önemli bir değerlendirmesi için bkz. Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 221-222.
30 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 25-30.
17
Pompey’in onları halkın gözüne sokabilecek bir ölçüye kadar da avcılık olarak tanımlanabilecek hayvan kıyımları vardı. Ancak Roma arenalarında gerçekleşen gladyatör dövüşleri zaten ihtişamı ve gücü halka sergilemeye yarayan önemli bir kurumdu ve büyük av seferlerine pek de ihtiyaç yoktu. Öte yandan İmparator Tiberius’un ve Nero’nun av bahçeleri varsa da bu gerçek bir Pers paradeisosunun tam karşılığı değildi. Ancak yine de Roma’da Asya tipi olarak tanımlayabileceğimiz avcılık örnekleri hiç yok değildi. Mesela İmparator Domitianus’un yüzlerce hayvanı öldürdüğü av parkı vardı. İmparator ok ve yayla avlanıyordu ve onu değerlendiren Pliny’ye göre geleneksel Roma silahlarını terk edip Asya’nın gaddar ve savurgan avlarını taklit eden İmparator’un “barbarların” silahlarını kullanma becerisi halkını hiç de etkilemedi. Ayrıca Domitianus’un avlanma tarzını Trajan ile karşılaştıran Pliny, Trajan’ın ormanın açıklarında hayvanları inlerinde veya onların bizzat peşlerinden koşarak yaptığı avcılığı gerçek avcılık sayarak, önceden yakalanmış, evcilleştirilmiş ve sırası geldiğinde hükümdar için salıverilen kurmaca Asya tipi avlanma tarzını dolayısıyla Domitianus’u eleştiriyordu31. Ancak Roma sonrası Avrupa krallık saraylarında av, Asya’daki ihtişamıyla benzer şekilde sergilendi.
Zamansal ve mekânsal olarak bozkırın göçebe kültürünün dışında sürek avının veya daha küçük ölçekli avların daha çok şiirlere, daha çok çizimlere, daha çok övgülere konu olduğunu görmekteyiz. Av savaşla çok daha fazla ilişkilendirilir ve çok daha net bir söylem kazanır. Av ile savaş arasındaki bağlantıya atıflar çok fazladır, iyi bir hükümdar ve iyi bir savaşçı olmanın ön koşulu iyi bir avcı olmaktır. Savaş ve av bu kadar içli dışlı olsa da bozkırın göçebe askeri için var olan savaş talimi özelliği yerleşik hükümdar saraylarında pek de önemsenmemiş gibidir. Çoğu kere profesyonel avcılar hükümdarlara eşlik etmiş ve hatta halktan kimseler avlara katılmış ancak askerlere ve bu avların onların talimleri olduğuna dair atıflar yapılmamıştır. Hükümdar saraylarında doğan, şahin, çakır gibi av kuşları ile çita ve köpek gibi av hayvanları yetiştirilmiş, bunların bakıcıları da olan profesyonel avcılar ve altlarındaki avcı birlikler av seferlerini organize etmişler, hükümdarlar ise kendilerine özel av köşkleri inşa etmişlerdir. Öyleyse avcılığın bozkırın dışında yerleşik saraylarda tamamen profesyonelleştiğini, kurumsallaştığını ve savaş talimi özelliğini kaybetmesine karşın törensel öneminin arttığını söyleyebiliriz. Öte yandan sarayın ihtişamını yansıtan törensel avların hükümdar sarayına çıkardığı önemli bir
31 J. K. Anderson, Hunting in Ancient World, ss. 86-87, 101-103.
18
ekonomik karşılık da vardı. Mesela İslamiyet’in ilk yıllarında büyük çaplı av organizasyonları olmamasına karşın Emevilerin erken dönemlerinde, daha Yezîd b. Muaviye döneminde, Emevi sarayı avcı kuşlar ve diğer hayvanları yetiştirmeye başlamıştı. Yezîd’in köpeklerine altından halkalar taktırdığı, sırmalı çullar giydirdiği ve her köpeğine bir köle tahsis ettiği dönemin kaynaklarına yansımıştır. Sonra gelen halifeler de Yezîd’in bu büyük ve masraflı avcılığını sürdürerek adeta bir süreklilik sağladılar. Hatta birçoğu bu lüksten, şatafattan ve devlet işlerini bir kenara bırakıp av eğlencelerine dalmaktan dolayı eleştirildiler. İşte tam da bu noktada av, bozkır pratiğinden tamamen ayrılır. Bozkırda askeri dinç tutmak, savaşa hazır hâle getirmek ve bunu yaparken hükümdarın ihtişamını gözler önüne sermek gibi görevleri ifa eden avcılık, sarayda lüks harcamalar yoluyla ve yazınsal faaliyetler ile gücün şatafat ile sergilenmesine indirgendi. Emevilerin ardından Fars etkisinin daha çok hissedildiği Abbasiler döneminde ise saray avcılığı, daha da kurumsallaşarak devam etti32.
Vahşi hayvanlarla dolu av parkları, av sarayları, kalabalık ve profesyonel avcı birlikleri, özenle süslenmiş av hayvanları ve bunları karşılayacak ekonomik güç, hep birlikte kraliyet avlarının nüvesini oluşturarak yüzyıllar boyunca Avrasya coğrafyasındaki saraylarda ortak değerler hâline geldiler. Ahameniş İmparatorluğu’nun Eski Mısır’dan beri var olan av parklarını cennetten bir köşe hâline getirerek geliştirmeleri aslında bu ihtişamın sergilenmesindeki ilk adım gibi görünmektedir. Ahameniş etkisi o kadar büyük oldu ki adeta ihtişamın timsali olarak Pers krallarının yaptıkları taklit edildi. Mesela Ahamenişler’i tarih sahnesinden silen Büyük İskender, Perslerin cennete benzetilen av parklarında Semerkant’a kadar avlandı, kendi eliyle aslanlar avladı ve Pers cennetlerini Batı’ya taşıdı. Halefleri onu taklit ettiler ve Pers krallarının cennetlerini kopyaladılar33. Roma’nın ordu yapısı ve kurumlarıyla bağlantılı olarak bu kraliyet avlanma biçimi çeşitli fasılalar yaşamışsa da Orta Çağ Avrupa krallıklarında, birtakım farklılıklarla devam etti. Ahameniş mirasına Sasanilerin sahip çıkması ve av teşkilatlarını çok daha kurumsal bir hâle getirmeleri ile ise yayılım alanı genişledi. Müslüman Arapların Sasanileri bir dizi savaşın ardından yenilgiye uğratmaları ve Mezopotamya’ya girmeleri sonrasında özellikle Abbasi döneminde adeta Sasani kurumları taklit edildi. Avcılıkla ilgili her yapı ve sistem de buna dahildi. Yeknesak bir özellik arz eden kraliyet avları
32 Muhammet Manazir Ahsen, Abbasiler Döneminde Sosyal Hayat, çev. Mehmet Emin Şen, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2019, ss. 235-236. Metin Yılmaz, “Müslüman Arap Toplumunda Av Sanatı ve Siyasî Hayata Yansımaları: Abbâsî Örneği”, ss. 254-264.
33 J. K. Anderson, Hunting in Ancient World, ss. 76-82.
19
Türkistan ve Hindistan coğrafyasına da yayılarak nerdeyse tüm Avrasya’da, kimi bölgesel ve yönetimsel farklar içermekle birlikte, benzer şekilde uygulandı34.
Kraliyet avcılığı askerî anlamda bozkırdaki hayati önemini bütün coğrafyalara taşıyamasa da siyasi ve sosyal mesajını genel manada tüm Avrasya’ya taşıdı, yani kraliyet avları sosyal ve siyasi anlamda ortaklaştı. Bu ortaklığın önemli sac ayaklarından bir tanesi de av hayvanlarının çeşitli yollarla el değiştirmesidir. Kastımız nadir bulunan farklı hayvanların ve iyi yetiştirilmiş köpek ve kuş gibi avcı hayvanların ticaret, ganimet, haraç ve hediye gibi vasıtalarla krallıklar arasındaki mobilitesidir. Bu anlamda Asurlularda Mısır timsahlarını, Çin’de Hint aslanlarını, Osmanlılarda iyi yetişmiş Tibet köpeklerini ve Avrupa’da Rus şahinlerini görmek mümkün olabilmiştir. Kraliyet sarayları değerli hayvanları bulabilmek için adeta birbirleriyle yarıştı. Yeri geldiğinde halkın elindeki iyi yetişmiş avcı hayvanlara el koydular, kimi zaman onları elde edebilmek için haddinden fazla paralar ödediler ve hatta kimi zaman değerli hayvanları bulabilmek için başka topraklara hafiyeler gönderdiler35. Bu av hayvanlarını elde etmenin bir yoluydu. Diğeri ise saraylar arasındaki iyi ilişkilerdi. Mesela MS 806’da I. Nikiforus’un iyi niyet göstergesi olarak Abbasi Halifesi Harun er-Reşid’e avcı kuşlar ve köpekler göndermesi36 veya Babür İmparatoru Cihangir Şah’ın, Safevi Şahı I. Abbas’tan Avrupa menşeli av köpekleri istemesi ve Şah’ın dokuz adet köpeği Cihangir Şah’a göndermesi37 devletler arası ilişkilerde av hayvanlarının kullanıldığına dair verilebilecek onlarca örnekten birkaç tanesidir. İyi yetişmiş avcı hayvanlar veya o bölgede görülmesi hiç de mümkün olmayan farklı hayvanları birbirlerine hediye eden hükümdarlar hem kraliyet avlarının ortaklaşmasına hem de diğer saraylara yüce gönüllüklerini gösterme fırsatı buldular. Avın da ötesinde bu hayvanlar hükümdarların özel hayvanat bahçelerinde hapsedildiler ve yeri geldiğinde halka gösterilerek hükümdarın acayip ve garip hayvanlar da dahil tüm mahlukat üzerindeki sultasını simgelediler. Bu noktadaki aslan payı ise yine aslana aitti. Sergilenen aslan ona hükmeden hükümdarın kudretini ululuyordu ve hemen her kraliyet sarayına aslanlar bir şekilde ulaşmıştı.
34 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 21-31.
35 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 238.
36 Metin Yılmaz, “Müslüman Arap Toplumunda Av Sanatı ve Siyasî Hayata Yansımaları: Abbâsî Örneği”, s. 260.
37 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, s. 240.
20
Bir çerçeve çizmek gerekirse kraliyet avları genel manada -ama özellikle amaca matuf olarak- Avrasya coğrafyasında önemli benzerliklerle uygulandı. Hükümdarlar, güçlü hayvanlar avlayarak, geniş avcı birlikleri oluştururak, avcı hayvanları yetiştirerek, uzun kortejler eşliğinde gösterişli ve bol katılımlı avlar düzenleyip görünür olarak, yüksek duvarlar ardında mahremiyetlerini koruyarak, avcılığa bir bütçe ayırarak ve en nihayetinde avdaki başarılarını (mübalağalalarla bezenmiş bir hâlde) kaydettirerek, avcılıklarını iktidarlarının payandası ve halk ile temasın aracısı olarak kullandılar.
Ancak bu noktada sürek avlarına bir parantez açmak gerekir. Sürek avları; amacı, ölçeği, uygulanma biçimi ve ordu yapısına göre -avın hükümdarlara özgü yapısını muhafaza ederek- farklı bir seyir izledi. Bozkır Türk Kağanlıkları ve Moğollar gibi bozkırın hafif süvariye dayalı orduları için önemli bir savaş önü hazırlığı olarak temayüz etti. Ancak tarihî süreç içerisinde daha batıya göç eden ve yerleşik saraylarında Pers, Arap (İslam) ve Rum etkisi ile Bozkır-Türk geleneklerini bir araya getiren Türk devletlerinde, değişen yapı ile birlikte avcılık savaş talimi özelliğini önemli ölçüde kaybetmekle birlikte seremonyal saray avcılığına ve hükümdarların savaşçı özelliklerini sergilemesine hizmet etti. Mesela Memlük sultanı Sultan Baybars’ın yaptığı sürek avları MÖ 62 yılında 100 bin Hun süvarisinin katıldığı sürek avından38 şeklen hiç de farklı değildi. Av çemberi tıpkı bozkır düzenindeki gibi oluşturuluyor, av öncesi ve sonrası ziyafetler yapılıyor, hediyeleşiliyor ve ilk avı sultan yapıyordu. Ancak Baybars’ın askerleriyle bozkırın hafif süvarileri arasında fark vardı ve bu av çemberi artık bir savaş talimini temsil etmiyordu. Baybars’ın avı onun kahraman bir savaşçı olduğunun altını çiziyor, sahip olduğu emir-i şikâr, kilâbzî, sevvâk ve bâzdâr gibi av görevlileri, avcı birlikleri ile profesyonel eğitimlerden geçmiş avcı kuş ve köpekleri onun merkezde olduğu bir seremoninin ihtişamını arttırıyordu39. Ayrıca sultan halk ile de temas kuruyor adalet vadediyor ve hatta dağıtıyordu. Avcılığıyla gösterdiği savaşçılığını, yine av vesilesiyle dağıttığı adaletiyle destekliyordu. Ancak tüm bunların askerin taktik bilgisini arttırmak veya onların çetin şartlara ayak uydurabilmelerini sağlamak için yapıldığını söylemek imkânsızdır. Memlük örneği bir istisnadan ziyade yaygın bir yönelimi ve değişimi gösterir. Mesela tıpkı Sultan Baybars gibi Safevi Şahı I.
38 İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010, s. 276.
39 Samira Kontantamer, “Memlûklerde Av” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 45-53.
21
İsmail’in de Emir Şikârbaşı, sekbanbaşı, kuşçu başı gibi görevlileri, profesyonel avcıları ve avcı hayvanları vardı40. Tıpkı Baybars gibi onun da sürek avlarına binlerce kişi katılıyor, bu avlarda kilometrelerce karelik alanlar sürülüyor ve günlerce avlanılıyordu41. Türk-Moğol avcılık yöntem ve meziyetleri Safevi sarayında da neredeyse tıpatıp uygulanıyordu. Ancak bu avlar da tıpkı Baybars’ın avları gibi seremonik bir gösteriydi. Şah, savaş sonrası dönemlerde dinlenmek, eğlenmek ve gücünü barış zamanında sergileyebilmek için avlanıyordu. Şunu da ifade etmek gerekir ki şahın ordusu hafif süvari Türkmen gruplardan ve daha ağır zırhları olan başka bir süvari asker grubundan oluşuyordu. Çaldıran Savaşı’nda Osmanlı topları ve yeniçerileri karşısında varlık gösteremeyen bu gruplar zamanla geri plana itildiler ve Şah Abbas dönemine kadar tedricen ağır zırhlı merkez ordularına konumlarını kaptırdılar. Artık hafif süvari birlikler bu coğrafyadaki hiçbir devletin asli askerî unsuru değildi. Bozkırdan saraya uzanan bu serüvende avcılığın şeklen -belki de bir gelenek olarak-aynı kalsa da uygulanma amacı olarak değişmesinin asıl sebebi ise tam olarak bu olmalıdır.
Şah İsmail’in ve Baybars’ın avlarına avcılıkta uzmanlaşmış bölge halkı ve profesyonel avcılar ile askerler de katıldılar. Ancak bu avlar artık ne onların eğitimlerinin önemli bir bileşeniydi ne de onların direnç ve meziyetlerini geliştirmeyi hedefliyordu. Mutlaka askerin zinde olmasına hizmet ediyordu ancak artık esas gayeyi yansıtmıyordu. Demek oluyor ki Bilge Kağan ve Tonyukuk arasında geçen avcılığın önemine matuf konuşma, “Çinlilere direnmemizin sebebi, su ve otlak peşinde gidip avcılık yapmamızdı42”, artık bu devletler için geçerli değildi. Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti veya daha uzakta Babürler ve Gaznelilerde Safevi ve Memlük örneklerinden farklı bir durum yoktur. Babür hükümdarı Cihangir veya Ekber Şah’ın meşhur av parkları ve aralıksız aylarca süren sürek avları onların kudretini arttırmaya yönelikti43 veya Sultan Melikşah ava askerini savaşa hazırlamak için değil kendisinin bir tutkusu olduğu için ve meziyetlerini sergilemesine imkân tanıdığı için çıkıyordu. Nitekim, sık sık avladığı
40 Qiyas Şükürov, “Safevîlerde Av Geleneğinin Oluşumu ve I. Şah İsmail Dönemi Av Merasimleri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 27-28.
41 Qiyas Şükürov, “Safevîlerde Av Geleneğinin Oluşumu ve I. Şah İsmail Dönemi Av Merasimleri”, ss. 59-65.
42 Hatice Şirin User, “Göktürk Yazıtlarında Av” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, s. 32.
43 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, s. 17-21.
22
hayvanların tırnaklarını ve boynuzlarını cami minarelerinin harcına kattırması44 herhalde aşırıya kaçan ve temelde önemli bir amaca hizmet etmeyen avcılığının manevi diyeti olmalıydı.
Avrasya özelinde benzer bir yapıya bürünen saray avları biraz daha yakından bakıldığında bünyesinde yukarıda izah etmeye çalıştığımız farkları -Roma İmparatorluğu’nda veya bozkırın göçebe devletlerinde olduğu gibi- barındırıyordu. Peki, tüm bu coğrayanın ortasında kurulup Avrasya topraklarında büyük bir alana hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu’nda saray avcılığı ne için ve nasıl yapılıyordu?
44 Erdoğan Merçil, “Selçuklularda Av”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, S.8, 2018, s.139.
23
2. OSMANLI SARAYINDA AV, SAVAŞ VE İKTİDAR
2.1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Saray Avcılığı
Osmanlı İmparatorluğu, kurulduğu coğrafyadaki seleflerinin uygulama ve kurumlarıyla bozkır Türk devlet geleneğini sentezleyip zaman ve şarta bağlı olarak oluşan pratik ihtiyaçlarına göre de yer yer değiştirerek kendisine uyarlamıştır. Devlet yönetimi, toprak sistemi, askerî sistem veya bir bütün olarak hanedan veya padişahlık makamında bu sentez ve uyarlama kendisini fazlasıyla gösterir. Mesela Osmanlı padişahları bir Müslüman hükümdar olarak Sultan unvanını, bir Türk kağanı olduklarını vurgulamak için ise Han unvanını kullanmışlardır. Diğer taraftan onlar İran etkisiyle Padişah unvanına sahipken Roma İmparatorluğu mirasçılığına atfen Kayser olarak kendilerini tanımladıkları da olmuştur. Benzer şekilde Osmanlı timar sisteminin şekillenmesinde Sasani, Arap ve Türk devletlerinde görülen ikta sistemi ile Bizans’ın pronia sistemi birlikte etkili olmuştur. Diğer yandan Osmanlı merkez ordusu olan yeniçerilere benzer askerî gruplar birçok Türk ve Müslüman devletlerde görülmekle birlikte bu ocağın askerî kaynağı Osmanlıların kendi iç dinamiklerinin bir ürünü olan devşirme sistemi ile sağlanarak Osmanlılar tarafından geliştirilmiştir. Devletin ilk akla gelen kurum ve sistemlerinde görülen bu çoklu etki aslında devlet yönetimi ile ilintili olan birçok kurum ve uygulamada benzer şekilde tezahür etmiştir. Bu çalışmanın konusu olan saray avcılığının da yapısal olarak yukarıda zikrettiğimiz örneklerden farklı bir seyirde olmadığı anlaşılır.
İlk dönem Osmanlı kayıtlarının yetersizliği araştırmacılar tarafından bilinen bir konudur. Bu bağlamda ilk döneme dair bilgilerimiz daha çok 15. yüzyıl tarihçilerinin yazdıkları ile bazı yabancı kaynakların satır arası bilgilerinden ibarettir. Bu kaynak kıtlığı ilk dönem Osmanlıları ile ilgili henüz hayati bazı konuları dahi kesinliğe kavuşturamamışken ilk dönem sultanlarının avcılık faaliyetleri gibi daha tali bir konu ile ilgili geniş bir bilgi havuzuna sahip olduğumuzu söylemek elbette zordur. Ancak elimizde -çok da iddialı olmayan- genel çerçeveli bir değerlendirme yapmaya yetecek kadar da kayıt mevcuttur. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki uclarda gaza ideolojisi ile bir araya gelerek Osman Bey’in sancağı altında birleşen gaziler, hafif süvari Türkmen savaşçılardır. Hem seri hem de iyi ok ve yay kullanan bu gaziler için avcılığın önemli oduğunu varsaysak bile buna dair elimizde net bir kanıtımız yoktur. Ancak Aşıkpaşazâde’de Osman Bey’in Ertuğrul Gazi’nin vefatının ardından beylik postuna oturması faslında onunla ilgili şu satırlar, Osman Bey’in
24
Türkmen savaşçıları yanına çekmek için avcılığı kullandığına dair bir atıf olabilir: “…Anun için kim bu geldükleri vilâyetün kâfirleri Germiyânlu’dan incinürlerdi. Ve Osman Gâzi dahı ırak yirlerden av itmege başladı; gâh giceyle ve gündüz varmagıla. Kendünün yanına hayli adamlar dirildiler.45” Bu cümleden, Osman Bey’in yanına gazileri toplayabilmek için sürekli hareket hâlinde olup avlandığı ve muhtemelen avdaki etkileyici hünerleri ile bu anlamda başarılı olduğu anlaşılır. Ancak burada zikredilen “av itmeg” tabiri düşmanla savaşmak manasında da kullanılmış olabilir. Bu noktada en önemli kaynağı Aşıkpaşazâde’nin Tevârih’i olduğunu bildiğimiz Neşri de benzer şekilde şöyle der: “Ol sebebden Osman’a halkı ‘izzet idüb avda kuşda etrakûn yiğidi yiğili anun yanına cem’ olurlardı.46” Neşri’deki “avda kuşda” tabiri çok daha açık bir av imâsı olarak görülse bile onun Aşıkpaşazâde’deki bilgiyi sadece daha süslü anlatmış olma ihtimali de mevcuttur. En azından burada bahsedilen av etmek tabiri savaşmak manasında bile olsa Osmanlı tarih yazımının daha ilk eserleri arasında savaş ve av söylemlerinin birbirleri yerine kullanıldığı ortaya çıkar. Her hâlükârda savaşçı-atılgan meziyetleri ile diğer beyler arasında sivirilip etrafına Türkmenleri toplayabilen Osman Bey için “avcı” söylemi ilk dönem kayıtlarında geliştirilmiştir. Ayrıca savaşçılığıyla ön plana çıkan Osman Bey’in iyi de bir avcı olabileceği de genel kanıya aykırı olmasa gerektir.
Osman Bey’in, halefi Orhan Bey’in veya şehzadelerin -yaptıklarını varsaydığımız- avları ile ilgili kaynaklarda doğrudan kayıt yok denecek kadar azdır47. Ancak daha Osman Bey dönemi için bile, av betimlemeleri hükümdarların iktidarlarını ifade etmenin önemli bir yoludur. Avcı olan hükümdar hedefini ıskalamadan istediğini avlayarak ele geçirir. Örneğin Kemalpaşazâde, Osman Bey’in Ertuğrul Bey’den sonra amcası Dündar Bey’i de alt ederek beyliğini kılıcının gücüyle halka kabul ettirmesini şöyle açıklar: “şimşîr-i yamanıyla nahcîr amanını şikâr eyledi.48” Aşıkpaşazâde onun beylik postuna oturması ile avcı doğanın işbaşına geldiğini anlayan düşmanların kuş olup kaçıştıklarını ifade eder49. Ya da Orhan
45Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, haz. Kemal Yavuz-M.A. Yekta Saraç, K Kitaplığı, İstanbul 2003, s.323.
46 Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, haz. F.R. Unat, M. A. Köymen, C.I, TTK Yayınları, Ankara 2014, s.71.
47 Mesela Neşri’deki herhangi bir ayrıntısı olmayan kayda göre Osman Bey, İnönü beyiyle birlikte birkaç gün av ve işretle meşgul olmuştur. Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, s.77.
48 İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, I. Defter, haz. Şerafettin Turan, TTK Yayınları, Ankara 1991, s.66.
49 Kamu düşmân kuş oluban kaçarlar/Bilürler avlayıcı sunkur kopdı. Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, s. 347.
25
Bey’in büyük oğlu Süleyman Paşa’dan bahseden Ahmedî ondan aslan tutan, aslan yakalayan anlamında “şir-gir” diye bahseder50. Avla ilgili bu ilk atıfları planlı bir propaganda faaliyeti olarak görmek güçtür. Bunlar satır aralarında onların ne denli güçlü bir liderlik sergilediklerini ve ne denli cesur olduklarını (ki biri gaza önderi olarak öne çıkmışken diğeri Rumeli’deki gaza faaliyetlerinin önderidir) ifade etmek için kullanılan birtakım betimlemelerdir. Avcılık özellikle I. Süleyman zamanına kadar planlı bir propagandanın konusu olmayacak ancak güç ve kudretin sergilendiği alan olma özelliğini muhafaza edecek ve tarih anlatımında iktidar-güç kavramlarıyla olan ilintinin yer yer yansıdığı metinlerde karşımıza çıkacaktır.
Osman Bey’in Türkmen savaşçıları yanına toplamasına dair var olan zayıf atıfların ötesinde ilk dönem beylerinin ve çevresindekilerin avlarıyla ilgili dikkat çekilecek önemli bir nokta da Gazi Süleyman Paşa’nın vefatı vesilesiyle ortaya çıkar. Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki ilk fetihlerinin önderi olması vesilesiyle Rumeli fatihi olarak anılan, Umur Bey ile birlikte gazilerin önderi olarak görülen Şehzade Süleyman Paşa, tarihî kayıtların anlattığına göre bir av sırasında atının sendeleyip üzerine düşmesi ile vefat etti51. Ancak bu av kazasının ayrıntılarında birtakım farklılıklar söz konusudur. Bazı kaynaklar Süleyman Paşa’nın bir kazın ardından doğan salarken bu kazanın gerçekleştiğini yazarken52 bazısı bir geyiği53 veya canavarı54 (domuz) kovalarken şehit olduğunu yazarlar. Bunların hangisinin doğru olduğunu bilmemiz mümkün değildir. Ancak bu anlatılardaki asıl önemli kısım da zaten Süleyman Paşa’nın hangi hayvanı avlarken vefat ettiği değildir. Bu farklı anlatılardaki önemli nokta ilk dönem beylerinin avlanma alışkanlıkları ile alakalı içerdikleri önemli ipuçlarıdır. Öncelikle Süleyman Paşa’nın at sırtında yani süvari olarak avlandığını anlıyoruz. Nitekim Süleyman Paşa ve yanındaki Türkmen gazilerin Rumeli tarafına yaptıkları şok edici ve hızlı akınlardaki muhtemelen en büyük avantajları atı ve oku etkin kullanmalarıydı. Süleyman Paşa özelinde gazi
50 Hasan Akçay, Ahmedî’nin İskender-nâme’si, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa 1999, s. 222.
51 Onun Bizans ile yapılan bir savaş sırasında veya zehirlenerek öldüğüne dair rivayetler de vardır. Feridun Emecen, “Süleyman Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.38, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2010, s. 95. Ahmedî ise Süleyman Paşa’nın eceli ile öldüğünü imâ eder. Hasan Akçay, Ahmedî’nin İskender-nâme’si, s. 222.
52 Şükrullah, Behçetü’t Tevârîh, haz. Hasan Almaz, Mostar Yayınları, İstanbul 2013, s.382. Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, ss.186-187. Kemal, Selâtin-nâme, haz. Necdet Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2001, ss. 60-61.
53 Enverî, Düstûrnâme-i Enverî (Osmanlı Tarihi), haz. Necdet Öztürk, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2012, s. 24.
54 Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, ss. 378-379.
26
Türkmen beylerin akınlara çıkmadıkları zamanlarda avcılığı bir eğlence ve antrenman olarak gördüklerini düşünebiliriz. Ancak elbette elimizde bunu destekleyecek başka herhangi bir kaydın olmadığını da ifade etmeliyiz. İkinci olarak Neşri ve Şükrullah’ın aktardığı gibi şayet bu av, kaza doğan salarak gerçekleştiyse bu Osmanlı Devleti’nin daha kuruluş aşamasında bile avcı kuşlar yetiştirdiğini ya da en azından bunun teminini çeşitli yollarla sağlayabildiğini gösterir. Türkler için ne kadar önemli olduğunu bildiğimiz avcı kuşların55 gazilerin ayrılmaz bir parçası olarak yanlarında taşıma ihtimalleri olduğunu burada ifade etmek gerekir. Bu noktada son olarak, Süleyman Paşa ister geyik, ister kaz veya ister domuz avında vefat etmiş olsun onun bizzat avının peşinden koştuğunu ve avın önüne sürülmesini sağlayacak görevlilere sahip olmadığını anlıyoruz. Sonradan devletin kurumsallaşması ile birlikte ortaya çıkacak avcı birlikleri ve av teşkilatları sultanların avını seremonik bir hâle getirecektir. Avının peşinden bizzat koştuğu gibi gazayı da kendisi bizzat yapan Gazi Süleyman Paşa sonraki yüzyıllarda başa geçen sultanların gazilik yönlerine atıf yapmak istedikleri her anda türbesini ziyeret edecekleri bir şahsiyete bürünecektir. Yukarıda bahsettiğimiz Osman Bey’in avcılık meziyetleri ile savaşçı meziyetlerini desteklediği için yanına gazi savaşçı Türkmenleri toplamasına dair anekdot ve Gazi Süleyman Paşa’nın gazadan arta kalan zamanlarında avlanarak belki de avı gaza öncesi bir antrenman olarak kullanması bir arada düşünüldüğünde, kuruluş döneminde avcılığın hanedan için göçebe Türkmen bozkır devletlerinde olduğu gibi önemli bir rolü olduğunu iddia edebiliriz. Demek ki tıpkı bozkır kağanlıklarındaki gibi av, bir yandan savaş antrenmanı gibi görünürken diğer yandan hükümdarın merkezde askerlerinin ise çevresinde olduğu bir hiyerarşik düzeni teyit ediyordu ve av meziyetleri potansiyel liderliğin bir simgesi olarak öne çıkıyordu.
Kuruluş dönemi beylerinin avlarıyla ilgili bu ilk ve cılız atıfların hemen ardından I. Murad ile başlayan devletleşme süreciyle birlikte avcılığın profesyonelleştiğini söyleyebiliriz. Mesela, Neşri, I. Murad’ın avı çok sevdiğini, yüzlerce altın ve gümüş halkalı av köpekleri ile doğanları olduğunu yazar56. Sayıları yüzlerle ifade edilen av köpeklerini altın ve gümüş halkalarla süsleyerek avın ihtişamını arttırmak aslında av kortejlerinin önemli bir bileşenidir. Çünkü hem çok sayıda av köpeği hem de onların bir o kadar fazla sayıdaki bakıcıları ile bu hayvanların altın ve gümüş süslemeli takıları ava giden sultanın geçit törenine
55 Ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın üçüncü bölümüne bakınız.
56 Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ, haz. Necdet Öztürk, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2008, s. 140.
27
muhteşem bir manzara sağlayarak izleyiciler üzerindeki etkisini arttıyordu. Bu dönemde artık av köpeklerin yetiştirildiği, bunların bakıcılarını devletin istihdam edebildiği ve hatta bu hayvanları zengin mücevherlerle süslenebildiğini yani Osmanlıların selefi olan Asya imparatorluklarının saray avcılığını taklit ettiğini söyleyebiliriz. Hatta Osmanlılar en azından Yıldırım Bayezid döneminden itibaren komşu devletlere av hayvanları hediye etmeye başlamıştır. Bir anlamda Neşri’deki bilgiyi de teyit eden Memlük kayıtlarına göre, 1393 yılında Yıldrıım Bayezid Memlük Sultanı Berkuk’a beyaz bir atmaca, 1397 yılında bu sefer çeşitli cins ve sayıdaki av kuşlarını yine Berkuk’a, 1420’de Çelebi Mehmed çok sayıda av hayvanını Memlük Sultanı Şeyh el-Mahmûdî’ye ve 1428 yılında II. Murad on beş avcı kuş ile birlikte birkaç samura benzer hayvan, bir gri sincap, bir vaşak ve bir tilki (ki bunlar çok büyük ihtimalle sultanın av sırasında canlı ele geçirdiği hediye edilmeye değer ilginç hayvanlardı) Memlük Sultanı Barsbay’a hediye olarak göndermiştir57. Bu hediyelere mukabil Memlük tarafından Osmanlı sultanlarına gönderilen hediyelerin de içerisinde ilginç bazı hayvanlar vardır. Mesela, II. Murad’ın 1438 yılında Memlük Sultanı Barsbay’dan fil talebi olmuş ancak bu hayvanın kış mevsiminde gönderilmesi kolay olmadığından bir gemiyle kışın ardından gönderileceği iletilmiştir. Bunun dışında farklı tarihlerde Memlük sarayından Osmanlı sarayına filler ile at ve yaban eşeği gönderilmiştir58. Fil hükümdarlar için her zaman ilgi çekici bir hayvan olmuştur. Hindistan dışında nadir oluşu, heybeti, zekâsı ve herkesi efendi olarak kabul etmemesinin verdiği gücü hükümdarlar kullanmak istemişlerdir. Bu hayvanın özellikle II. Murad tarafından talep edilmesi aslında kendinden önceki özellikle Müslüman ve Hindu hükümdarların özel isteklerinden hiç de farklı değildir59. Özellikle de en büyük rakibi Timurluların fil üzerindeki tasarruflarının boyutları düşünüldüğünde, II. Murad’ın bu talebi çok daha anlamlı bir hâle gelmektedir.
Fatih Sultan Mehmed dönemine gelindiğinde ise evvelini bilemesek de Enderun içerisinde bir Şahinciyan bölüğü oluşturulduğunu görüyoruz. Muhtemelen çok daha önceden var olan bu bölüğü Fatih nizama sokmuştur. O, Enderun’daki
57 Cüneyt Kanat, “Osmanlı ve Memlûk Devletleri’nin Birbirlerine Gönderdiği Armağanlar”, Uluslararası Osmanlı Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İzmir, 8-10 Nisan 1999, s. 42. Ahmet Zahid Garip, “Sultanın Yeni Kıyafetleri: 15. Yüzyılda Osmanlı-Memluk Hediye Alışverişi”, APJR, 2019, ss. 273-275.
58 Ahmet Zahid Garip, “Sultanın Yeni Kıyafetleri: 15. Yüzyılda Osmanlı-Memluk Hediye Alışverişi”, ss. 275-277.
59 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 151-160.
28
şahincilerin başına Av Ağası ismiyle birini tayin ederken bu tarihten itibaren birundaki avcı zabitlerine Şikâr Ağaları denilmiştir60. Öte taraftan yine Sultan Mehmed döneminde Eflak’tan gelen sakson cinsi köpeklerin beslenmesi için yeniçeri ocağında bir saksoncubaşılık, tazı ve doğan besleyen turnacıbaşılık ve bunlardan sonra zağarcıbaşılık odaları kurulmuştur. Nitekim bunlardan da önce kökenleri I. Murad dönemine kadar giden sekbanbaşılık, Yıldırım Bayezid döneminde gelişimini sürdürmüş ve Fatih döneminde yeniçerilere denge unsuru olarak yeniçeri teşkilatı içerisine alınmışlardır61. Fatih dönemi için zikredilmeye değer bir diğer husus ise yeniçerilerin ilk isyanı olarak bilinen Buçuktepe Vak’ası ile ilgilidir. Çandarlı Halil Paşa’nın II. Murad’ı tekrar tahta çıkartmak için kışkırttığı isyan sırasında II. Murad Manisa’dan Edirne’ye davet edilmiş ve gelişi Sultan Mehmed’e bildirilmemiştir. Bu sırada genç sultan muhtemelen Çandarlı’nın girişimleriyle bir ava çıkarılmış, bu sayede oyalanmış ve II. Murad da tekrar tahta geçmiştir62. Bu olayda avcılığın genç sultanı oyalama taktiği olarak kullanılması ilginçtir. Avın siyaset sahnesine etkisi bağlamında ilk olaylardan biri olması ve genç sultanın avcılığa bir şekilde temayülü ile tahttan indirilmesine dolaylı da olsa avcılığının sebebiyeti önemlidir. Ava çıkan sultan adeta Çandarlı’nın organizasyonuyla siyaseten avlanmıştır.
Yani Fatih döneminde diğer birçok birimde olduğu gibi avcılık ve av görevlileri de bir nizama bağlanmıştır. Bu noktada İdris-i Bitlisî ve eseri Heşt Behişt’i zikretmek yerinde olacaktır. İdris-i Bitlisî eserinde -muhtemelen biraz da abartarak- Yıldırım Bayezid’in 12 bin gümüş zincirli sasan cinsi avcı köpeğinin olduğunu, her bir köpeğin bir günlük masrafı ve sekbanının ücretinin toplam 3 Rumî akçe olduğunu ve II. Bayezid’in bu sayıyı azaltarak 3 bine indirdiğini kaydeder. Bu masraflı köpeklerin her birinin bin gümüş dirhem olduğunu ifade eden İdris, onlara bakmanın ve onları çoğaltmanın sadece sultanların işi olduğunu ilave eder. Öte yandan sultanın avcı kuşlarından ve doğancı, şahinci, torumtay ve atmacacı
60 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, s. 48. Atıf Kahraman, Osmanlı Devleti’nde Spor, s.193.
61 Ayrıca Yıldırım Bayezid döneminde Niğbolu savaşında esir edilen Fransız soylularının da katıldığı bir sürek avına 6 kadar sekbanın da katıldığına dair bilgiler mevcutttur. Kavanin-i Yeniçeriyan, haz. Tayfun Toroser, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2011, ss. 124-147. Abdulkadir Özcan, “Sekban”, TDV İslam Ansikpodesi, C.36, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2009, s. 326.
62 Erhan Afyoncu, Ahmet Önal, Uğur Demir, Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016, s. 33.
29
teşkilatlarından da bahsederek Osmanlı saray avcılığının I. Murad’dan itibaren gitgide nasıl geliştiğini gözler önüne serer63.
Nihai olarak Osmanlıların I. Murad’dan itibaren av kuşları ve av köpeklerini çeşitli yollardan temin ettiğini, hatta bu hayvanları devletler arası hediye olarak kullandığını ve devletin kurumsallaşması ile birlikte yavaş yavaş avcılığın hem söylem olarak hem de sembolik olarak öneminin arttığını söyleyebiliriz. Öyle ki av ekiplerinin oluşmaya başlaması ve avcılığın ihtişamı sergileme yollarından biri hâline dönüşmesi ile birlikte padişahların avcılığı tarihî kayıtlara (elbette tarih yazımının gelişmesi bunda asıl etkili olan şeydir) daha çok yansımaya başlamıştır. Mesela II. Murad’ın ava düşkün oluşundan, Edirne civarında avlandığından ve bu avların onu rahatlattığından kaynaklar bahsederler. Benzer şekilde II. Bayezid’in Edirne’de ikamet etmekten hoşlandığı, Sakar Yaylası ve Gümülcine’de avlandığı kaynaklara yansımıştır64. Ancak hâlâ bu avların içeriklerine dair kaynaklar sessizdir. Birer anekdot olarak sultanların ava düşkün oldukları ve nerelerde ava çıktıklarına kısaca değinilir.
Ancak burada tekrar İdris-i Bitlisî’nin Heşt Behişt’ini Osmanlı tarih yazıcılığı için önemli bir dönüm noktası olarak zikredeceğiz. İdris, Osmanlı tarih yazıcılığında İran ekolünün ilk temsilcilerinden biridir. Fatih döneminde başarısız bir girişim olarak kalan ve I. Süleyman döneminde esas ürünlerini veren Şehnâmeci aktarımın da aslında ilk uygulamacılarından biri olarak sayılabilir65. İdris’in eseri aynı zamanda Timur İmparatorluğu’nun belagatı ön plana çıkaran, Timurlu tarihlerini andıran ve Timur’un büyük fetihlerini anlatan tarihlere benzeyen, meth ve övgünün ön plana alındığı bir hanedan tarihiydi. Bu tarihin yazılmasını isteyen bizzat Sultan II. Bayezid idi ve aslında bu padişahın tarih yazımına da doğrudan müdahalesi anlamına geliyordu. Bu anlamda Heşt Behişt adeta bir hanedan imajı inşasını ve II. Bayezid’in ideal bir padişah olarak sunulmasını ihtiva eder66. İdris bu eserin II. Bayezid
63 Av teşkilatları hakkında daha ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın üçüncü bölümüne bakınız.
64 Necdet Öztürk, “Osmanlı Kroniklerinde Av Kayıtları (1299-1500)”, Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 68-69.
65 Şehnamecilik ve İran tarih yazıcılığının Osmanlı’ya tesirleri hakkında ayrıntılı bilgiler için bkz. Erhan Afyouncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2018, ss. 9-28. Ayrıca İdris’ten önce bu uyarlamaları Fatih döneminden itibaren Kâşifî, Mualî, Tursun Bey ve Melik Ümmî yapmışlardı.
66 Heşt Behişt’in özellikle II. Bayezid kısmı adeta bir politik manifesto gibidir. İdris, bir yandan hanedanın hem dinî hem siyasi meşruiyetini ortaya koyarak rakip hanedanların evrensel egemenlik iddialarına karşı Osmanlı ideolojisini oluşturmaya çalışırken diğer yandan II. Bayezid’in dinî ve askerî meziyetlerini överek ideal bir hükümdar portresi ortaya koydu. II. Bayezid’in Fatih gibi bir padişahın
30
kısmında, Şehnâme’deki ideal Sasani imparatorları gibi sultanı idealize eder. Ona göre bu cihan sultanı hem en adil, en ahlaklı, en dindar hem de cihangirlikte en mahir olandır. Aynı zamanda, avcılığı kendinden önceki tüm hükümdarlardan daha iyidir. Heşt Behişt’te avcılık daha çok II. Bayezid’in muhtelif hünerlerini göstermesinin tabiatıyla İdris’in onu övmesinin bir aracı gibidir. Örneğin onun okçuluğunu övmek istediğinde avcılığına lafı getirerek avda hiçbir hayvanı ıskalamadığından hatta attığı okların çoğunun hayvanların bedenlerini delip geçerek ikinci bir hayvanı da yaraladığından bahseder. Sultanın gürzü çok seri kullanabildiğini açıklamak için ise bir kıssa anlatır. Bu kıssaya göre bir gün sultanın huzurunda aslan ve manda hikâyesi anlatılırken sultan aslan ve manda getirilmesini emretmiş, aslanhaneden getirilen bu iki hayvan boğuşurken etrafları padişahın hizmetçileri tarafından çevrilmiş. Manda ve aslanın boğuşması devam ederken manda kontrolden çıkıp sultanın üzerine doğru atılmış ancak sultan yanında bulunan ağır gürzü alıp mandadan daha hızlı hareket ederek onun kafasını ikiye ayırmış. Bu hikâyeyi daha fazla dinlenilsin diye Behram’ın hikâyesi şeklinde tertip ettiğini ifade eden İdris, bu kıssadan sultan adına üç sonuç çıkarır. Birincisi onun sezgisi ve gürzü kapma hızıdır. İkincisi o dar alanda o ağır gürzü kullanabilmesidir. Üçüncüsü ve en ilginci ise onun yırtıcının önünden mertliğe sığmayacak şekilde kaçmasına engel olan ar ve vakarıdır. Nitekim İdris’e göre sultanın o yırtıcı hayvanın önünden kaçması zaten saltanat mesnedinden vazgeçmesi anlamına gelirdi67. Yani sultan o yaban hayvanının önünden kaçmayıp onu avlayarak saltanatı hak ettiğini göstermiştir. Avcı-savaşçı-kahraman sultan söyleminin ilk örneklerini yansıtan İdris-i Bitlisî yukarıdaki gibi birçok atıfla sultanın kahramanlığını ve hünerlerini avcılık meziyetleri ile anlatır. İdris’e göre sultan o kadar güçlüdür ki bir aslan yaban eşeğini nasıl avlıyorsa o da bir aslan olarak Behram-ı Gür’ü avlar68.
Hükümdar avcılığının bir saray politikası ve iktidar propagandası hâline gelmesinin ilk örneklerini gördüğümüz Heşt Behişt’i, I. Süleyman döneminden itibaren bizzat padişahlar tarafından sipariş edilen ve onlar tarafından atanan
hemen ardından tahta çıkması ve Osmanlı-Safevi-Memlük rekabet sahasının yeni bir ideoloji ortaya koymayı adeta dayatması İdris’in Timurî tarih yazımı geleneğine aşina olması ile birleşti ve Heşt Behişt ortaya çıktı.
67 Vural Genç, “Acem’den Rum’a”: İdris-i Bidlîsî’nin Hayatı, Tarihçiliği ve Heşt Behişt’in II. Bayezid Kısmı (1481-1512), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2014, ss. 521-525. Ayrıca Heşt Behişt’in yeni bir Osmanlı ideolojisi yaratma girişimine dair ayrıntılı bilgi için bkz. Vural Genç, Acem’den Rum’a Bir Bürokrat ve Tarihçi İdris-i Bidlîsî (145-1520), TTK Yayınları, Ankara 2019, ss. 360-461.
68 Vural Genç, “Acem’den Rum’a”: İdris-i Bidlîsî, s. 520.
31
tarihçilerin kaleme aldığı şehnâme türü eserler izledi69. Bu eserler, İdris-i Bitlisî’nin betimlediği Osmanlı hanedanının meşruiyetini bir adım öteye götürerek minyatürlerle adeta gözler önüne serdi70. Bu anlamda kaleme alınan ilk eser olan Arifi’nin Şahnâme-i Al-i Osman’ı içerisindeki Süleymannâme, tıpkı İdris-i Bitlisî’nin yaptığı gibi ideal sultan portresi çizerek “sahib-kıran” diye bahsettiği I. Süleyman’ı diğer tüm padişahlardan daha üstün olarak niteler. Öte yandan bu eser saltanatı simgeleyecek tahta çıkış, savaş, kuşatma ve av gibi konuları işleyen altmış dokuz adet minyatür ile süslenmiş ve adeta saltanatın meşruiyetini resmetmiştir. Bu minyatürlerde beş tanesi de Süleyman’ı av yaparken gösterir. Metinde ise sultan, mükemmel bir devlet adamı, muzaffer bir komutan ve yetenekli bir avcı olarak sunularak minyatürler desteklenir. Ayrıca bahse konu av minyatürleri sultanın sefer ve kuşatmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında verilerek savaş-av arasındaki irtibata vurgu yapılmış gibidir. Savaş meydanının muzaffer komutanı av meydanında da mahir bir avcıdır. Savaş sonrası avcılık minyatürleri muhtemelen onun zafer sonrası kutlamaları ve düşmanını avladığının ilanıdır. Bu minyatürlerde sultan merkezde tek hareketli figür olarak avlanırken gösterilir. Diğer görevli ve askerler ise adeta bir sürek avı çemberi gibi ana sahnenin etrafında resmedilmişlerdir. Muhtemelen birer sürek avını gösteren bu minyatürlerde halka içerisine sürülmüş av hayvanları ve onları avlayan sutan baş başadır. Sultan bir sahnede kılıç ile avlanırken diğer sahnede ok bir başkasında ise Oğuzların Kayı boyunun simgesi olan şahin71 ile avlanır72. Sultan Süleyman bir minyatürde ise halefi Şehzade Selim ile avlanırken resmedilmiştir. Manisa Valisi Şehzade Mehmed’in vefatının hemen ardından gerçekleşen av sahnesi ile taht veliahdı Şehzade Selim’in (aynı zamanda Manisa’nın yeni valisi) de tıpkı babası gibi av-savaş meziyetlerine sahip olduğu vurgulanmak istenmiş gibidir73.
69 Şehnâmecilerim ürettiği bu eserlerin etki alanı ve Osmanlı tarih yazıcılığındaki yerleri hakkında bir değerlendirme için bkz. Baki Tezcan, “Tarih Üzerinden Siyaset: Erken Modern Osmanlı Tarihyazımı”, Erken Modern Osmanlılar: İmparatorluğun Yeniden Yazımı, Edr: Virginia H. Aksan-Daniel Goffman, Timaş Yay., İstanbul 2011, ss. 223-266.
70 Osmanlı minyatürlü kitapları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Emine Fetvacı, Sarayın İmgeleri: Osmanlı Sarayının Gözüyle Resimli Tarih, Çev. Nurettin Elhüseyni, Yapıkredi Yayınları, İstanbul 2013.
71 Ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın üçüncü bölümüne bakınız.
72 Filiz Adıgüzel Toprak, Arifî’nin Süleymannâme’sindeki Minyatürlerde Saltanata İlişkin Simgeler, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sanatta Yeterlilik Tezi, İzmir 2007, ss. 78-85. Ayrıca bkz. Esin Atıl, Süleymanname: The Illustrated History of Süleyman the Magnificent, National Gallery of Art, Washington, ss. 114-117.
73 Filiz Adıgüzel Toprak, Arifî’nin Süleymannâme’sindeki Minyatürlerde Saltanata İlişkin Simgeler, ss. 91-94.
32
Şehnâme türünün bu ilk eseri tıpkı ardından gelecek diğer eserler gibi iyi kurgulanmış ve tamamen saray nezaretinde ustalıkla nakşedilmiş birer propaganda metnidir ve ardıllarıyla retorikleri benzerdir. Bu türün en meşhur eserlerinden biri olan Hünernâme’de ise hanedanın bütün padişahlarının meziyetleri hem yazınsal hem görsel olarak betimlenmiştir. Bu meziyetlerin en başında gelenlerinden bir tanesi ise yine onların avcılıklarıdır. Hünernâme’nin diğer şehnâme türü eserler gibi tarihî vesika olarak kıymeti tartışmalı olarak görünüp içeriğine temkinli yaklaşmak gerekse de hanedanın kendisini nasıl gördüğü veya başkaları tarafından nasıl görünmek istediklerini ortaya koymak adına önemlidir. Örneğin Üstad Osman’ın Hünernâme’deki ilk minyatüründe devletin kurucusu ve hakkında çok az şey bilinen Osman Bey, tahtında otururken ayaklarını yalayan bir aslan ile birlikte görünür. Bağdat’tan Osman Bey’e geldiği belirtilen aslanın tarihî gerçekliği tartışmalı olsa da Osman Bey, kurucu bey olarak bir aslanın ayağına adeta kapaklandığı cesur bir lider olarak resmedilir. Diğer padişahlar için de Hünernâme’de birçok av sahnesi mevcuttur ve genel manada söylemleri birdir. Mesela Osman Bey’in ayağına kapaklanan aslan sahnesi ile Yavuz Sultan Selim’in Dulkadirli seferine giderken bir av esnasında kaplan avladığı sahne söylem olarak aynı şeyi ifade eder. Benzer şekilde -Hünernâme’nin kaynaklarından da biri olan- Heşt Behişt’in II. Bayezid kısmında anlatılan yukarıda da değindiğimiz manda ve aslanın hikâyesi Hünernâme’de resmedilmiştir. Bu minyatürde II. Bayezid elinde gürzü ile tahtında otururken o gürzü biraz önce kafasına yemiş olan manda kanlar içerisindedir ve olaya şahit olan aslan dehşete kapılmış bir şekilde adeta oradan kaçmaya çalışır74.
74 Nigar Anafarta, Hünernâme Minyatürleri ve Sanatçıları, Doğan Kardeş Basımevi, 1969, s. 25. Aynı anlatının benzer bir çizimi Talikizâde’de de vardır. Talikizâde Şehnâmesi, TPML, A. 3592, fol. 27b.
33
Şekil 2.1. II. Bayezid’in gürzle mandayı öldürmesi
Yine tıpkı Süleymannâme’deki gibi Hünernâme’de de av sahneleri genel olarak sefer öncesi ve sonrasında verilmiştir. Hanedanın resmî tarihçiliği tüm padişahları kucaklayarak her birini adeta kahraman-ı zaman olarak göstermeyi misyon edinmişse de dönemin padişahına ilave bir parantez açmaktan da geri durmamıştır. Nitekim Hünernâme’nin ikinci cildi I. Süleyman’a ayrılmışken II. Selim ve III. Murad için tasarlanan üçüncü ve dördüncü ciltleri hayata geçememiş bir plan olarak kaldı. Resmî şehnâmecilik 17. yüzyılda önemini önemli ölçüde kaybederek yeni şehnâmeciler atanmaz olsa da bu dönemin padişahları da kendileri için şehnâme türü eserler yazılmasını talep ettiler. Nitekim bu süslü anlatım onların propagandaları anlamına geliyordu. I. Ahmed kendisi için bir yönüyle de şehnâmeye benzeyen tarihini Mustafa Sâfî’ye sipariş etti. II. Osman aynı talebi Ganizâde Nadirî’ye yaparken IV. Murad Mülhemi’ye bir şehnâme yazdırdı. IV. Mehmed ise Abdi Paşa’ya bir vekayinâme yazdırarak kendi propaganda eserini sipariş etti. Anlaşılan o ki şehnâme türü eserler I. Süleyman döneminden itibaren hemen her padişah döneminde birer zorunluluk gibi sipariş edilmiştir.
Çalışmamızın konusu olan saray avcılığının propagandist vasfı açısından şehnâme türü eserler çok önemli olmakla birlikte gerçek anlamda padişahların
34
avcılığını gözler önüne seren ve onların avlarıyla ilgili birinci elden kaynak vasfı taşıyan eserler ise bize saray avcılığının bir başka boyutunu tespit etme imkânı sağlar. Örneğin Yavuz Sultan Selim döneminde divan kâtibi olan Haydar Çelebi’nin kaleme aldığı Ruznamçe, bu padişahın diğer birçok özelliği ile ilgili içerdiği önemli anekdotlara ilave olarak onun avcılığının boyutlarını da ortaya koyar. Yer yer ayrıntılı bilgiler veren bu eserde mesela kimi zaman sultanın kızgınlık anlarında, divan toplantılarının akabinde, sefer gidişi veya dönüşünde, kimi zaman tek başına veya “devletile” kimi zaman birkaç saatliğine veya uzun uzadıya günlerce ava gittiğini öğreniyoruz75. Padişahın rutin alışkanlıklarından olduğunu anladığımız avcılık aslında Haydar Çelebi aracılığıyla şehnâmedeki kahraman avcı sultan profilinin altını tam anlamıyla doldurmaktadır. Şehnâme’deki süslü anlatılar ile birlikte okunduğunda Yavuz iyi bir komutan olmakla birlikte iyi bir avcı olarak askerlerine, ricaline ve reayaya sürekli avcılığını sergiledi. Aslında aynı şey halefi Sultan Süleyman için de geçerlidir. Daha önce bahsettiğimiz Süleymannâme minyatürlerine ilave olarak Hünernâme’nin ikinci cildi de Sultan Süleyman’a ayrılmıştır. Hünernâme’deki minyatürlerde sultan bir sahnede su sığırı avlarken bir sahnede ayı ve hatta Behram ve Rüstem’den de üstün olduğunun vurgulandığı bir sahnede ise tek okuyla 3 yaban domuzunu avlar76. Tıpkı Süleymannâme’deki gibi merkezde bulunan padişah avcılık hünerleri ile muktedir bir padişah olarak resmedilmiştir. Ancak bu minyatürlerin altı da boş değildir. Çünkü Sultan Süleyman’ın ava düşkünlüğü ve iyi bir avcı olduğuna dair dönemin kaynaklarında birçok atıf bulunur. Sultan Süleyman, daha şehzadelik yıllarında Manisa’dan Batı Anadolu içlerine kadar, Belgrad seferinden itibaren Avrupa’ya yaptığı her sefer gidiş-dönüşleri ve devamlı seferler sırasında kışladığı Edirne’de ve çevresinde, Rodos seferi dönüşü yol boyunca, Budin fethi sonrası adeta fethini kutlamak ve perçimlemek adına sabık kralın av köşkünde, Irakeyn seferi sırasında Halep ve Amid
75 Ali Seslikaya, Yavuz Sultan Selim’in Sefer Menzilnâmeleri ve Haydar Çelebi Ruznâmesi: Transkripsiyon ve Değerlendirme, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2014, ss. 102, 104, 126, 127, 130, 131, 132-180.
76 Hünername, TSMK, Hazine, nr. 1524, vr. 56a-55b. Hünername’de de tıpkı Süleymannâme’deki gibi abartılı tasvirlere abartılı anlatılar eşlik etmiştir.bkz. Melis Taner, Power to Kill: A Discourse of the Royal Hunt During The Reigns of Süleyman The Magnificent and Ahmed I, Sabancı Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s. 28. Ruhi Konak, “Hünernâme II. Cilt Minyatürlerinde Kompozisyon Düzeni”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 5/2, 2014, s. 95, 104.
35
civarında, son olarak halka görünmek veya bazen sadece eğlenmek için İstanbul’daki bahçelerde biteviye avlandı77.
Sultan başarılı seferlerden sonra sevincini yaşamak için, 1521’de vefat eden oğlu Şehzade Murad’ın ve gözde oğlu Şehzade Mehmed’in ölüm haberini aldıktan sonra üzüntüsünü yaşamak için78, Safevi elçilerinin önünde büyük bir av kortejiyle geçerek kudretini göstermek için veya nikristen bacak ağrıları çektiği sırada bile belki de acısını dindirmek veya hâlâ işbaşında olduğunu halka göstererek dedikodulara mahal vermemek için avlara çıktı. Sultan için avcılığın bir rutin olduğu, üzüntülü, kederli veya sevinçli olduğu anlarda ava çıktığı bunun da ötesinde barış zamanlarında ihtişamını avcılık meziyetleriyle sergilemek ve halka görünmek istediği anlaşılmaktadır. Tüm sefer yüküne rağmen sultan avlaklara inmekten vazgeçmez. Hatta uzun ve yıpratıcı saltanatının en sıkıntılı dönemi olan son yıllarında sefere gidemeyen padişahın öldüğüne dair tevatürler ve ardından tekrar tekrar ava çıktığına dair haberler Venedik sarayına ardı ardına rapor ediliyordu79. Avrupa’da “av hastalığı” olarak bilinen yağlı protein oranı yüksek yiyecekler (özellikle et ve belki de bilhassa av eti) yemekten kaynaklanan nikris80 Sultan Süleyman’ın ava çıkmasını engellemedi. Tam aksine sürekli ava çıktığına dair haberler bu dönemde daha da arttı81.
Sultanın dayanılmaz olduğu tahmin edilen bacak ağrılarına rağmen ava çıkması onun ava ne denli düşkün olduğunu ve hâlâ işbaşında olduğunu ispat etme
77 Feridun M. Emecen, Kanuni Sultan Süleyman ve Zamanı, TTK Yayınları, Ankara 2022, s. 30, 89,96, 144, 163, 222, 256. Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları I, İsam Yayınları, 2021, s. 120, 133, 144, 150. M. Akif Erdoğru, “Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferi Ruznamesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C.XIX, S. 1, 2004, ss. 55-71. Ayrıca Sultan Süleyman 1538-1548 yılları ihtiva eden bir Filori Defteri’ne göre av getirenlere, avcı hayvan getirenlere veya avda önemli hizmeti olanlara sürekli ihsanlar dağıtır. Bu onun uzun seferlere rağmen sürekli avlaklara indiğini teyit eder. Bazı örnekler için bkz. Kaan Doğan, Kanuni Sultan Süleyman Döneminde On Yıl: Bir Filori Defteri Işığında Harcamalar ve Rumeli Güzergâhı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2017, s. 137, 156, 168, 269, 295.
78 Sultanın avcılığına örnek olması bakımından Şehzade’nin ölümü akabinde sultanın Uzuncaova’da yaptığı avın Kemalpaşazâde tarafından ayrıntılı anlatımı şöyledir: “Şehr-yârı kâm-kâr hâtır-ı âtırlarında gerd-i melâli ve keder-i infi’âli gidermeğiçün esnâ-yı irtihâlde ve menâzil ü merâhilden intikâlde safâ-yı sayde vü temâşâ-yı nahcire mâyil olub, şikâra kâbil olan kenâr-ı kûh-sârı ve meyân-ı deşt ü sahrâyı geşt ü seyrân iderek giderdi...Filibe ile Edirne arasında Uzunca ova didikleri fezâ-yı müzhet-fazâya ki, kâm-kâr padişahların şikâr-gâh-ı kadîmidir, gelindikde azîm nahcîr tedbîrin gördi. Ol deyr-bâz yazıda tîz- tâz tâzı ve yüz salub bir nice yüz âhûyı pür tek ü pûy alub gürg ü hinzîra tîr u şimşîr urdı.” Kemal Paşa-zâde, Tevarih-i Âl-i Osman: X. Defter, haz. Şefaettin Severcan, TTK Yayınları, Ankara 1996, s.117.
79 Özlem Kumrular, “XVI. Yüzyıl Avrupa Metinlerinde Avcı Sultan Portresi,” Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 42-52.
80 Metin Kunt, “Süleyman ve Nikris”, Muhteşem Süleyman, edt. Özlem Kumrular, Kitap Yayınevi, İstanbul 2007, ss. 93-99.
81 Özlem Kumrular, “XVI. Yüzyıl Avrupa Metinlerinde Avcı Sultan Portresi”, ss. 50-52.
36
çabasını (ki bu çaba Zigetvar seferinin sebepleri arasında da zikredilebilir) gösterir. Şehnâmelerdeki ideal sultan anlatısı ve dönemin kaynaklarına yansıyan kudretli sultan portresi özellikle 17. yüzyılda onun saltanatını ulaşılacak nihai hedef olarak Osmanlı elitinin önüne koydu. 17. yüzyılın yönetim tecrübesi kısıtlı olan sultanları onu taklit ettiler ve bu taklit onun kahramanlığını perçimleyen av seferlerinin de aynen kopyalanmasını bir ölçüde gerekli kıldı. Ardından tahta çıkan II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed onun askerî başarılarının gölgesinde kaldılar. Ancak genel kanının aksine saraylarına tam anlamıyla da kapanmadılar. Örneğin devlet işlerini önemli ölçüde Sokullu üzerinden yürüten ancak daha şehzadelik döneminde bile ava düşkün olduğu anlaşılan82 II. Selim, sekiz yıllık iktidar döneminde üç kere Edirne’de kışladı ve burada avlandı83, bir kış zahire kıtlığı sebebiyle bir keresinde de sağlık problemlerinden Edirne’ye geçemediyse de İstanbul’a yakın Halkalı, Çatalca ve Çorlu taraflarına av seferleri düzenledi84. Ayrıca II. Selim, Fatih döneminden itibaren korunagelen hassa şikârgâhlarının daha sıkı kontrol edilmesi ve korunması için emirler vererek bu geleneğin ve ayrıcalığın sürdürülmesini sağladı85. Öte yandan muhtemelen Manisa’daki günlerinde avlarına eşlik eden bir av ekibi olan Sultan Selim, İstanbul’da tahta çıktığında avcı sekbân olarak anılan bu ekipten kimseleri yeniçeri odalarına yazdırdı86. Böylece av sahasında muhtemelen güven ilişkisi kurduğu ekibini İstanbul’da yeniçerilere denge unsuru olarak kullandı.
Tıpkı II. Selim gibi III. Murad da tahta çıkar çıkmaz İstanbul’un çeşitli avgâhlarını dolaştı. Saltanatının özellikle ilk yıllarında hareketli bir saltanat geçirdiği Haramidere’ye ava gittiği, sık sık Üsküdar Kandilli’ye geçtiği kaynaklarda zikredilir. Ancak sultan özellikle saltanatının son yıllarında iyiden iyiye saraya kapanmıştır87. Sinan Paşa’nın, padişah hakkında “taşra çıkmazsız ki arzıhâl eyleyevüz” minvalinden şikâyetler olduğunu aktardığı ve onu ava ve Cuma namazına çıkmaya
82 Şehzadenin Batı Anadolu bölgesinde avlandığına dair örnek hükümler için bkz. Ferdiun M. Emecen, Zekai Mete, Arif Bilgin, Osmanlı İdarî Teşkilâtının Kaynakları: Şehzâde Dîvânı Defterleri Manisa Şehzâde Sarayı Dîvânı (1544-1594), Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara 2017, ss. 86, 360, 369.
83 Örneğin, II. Selim’in Edirne’de yaptığı bir sürgün avında, Üsküdar nahiyesindeki reayanın Fikeli korusunda, Edirne reayasının Çölmek Köy’de, Ada ve Çömlek nahiyeleri halkının da Timur köyünde hazır bulunmaları emredilmiştir. BOA, Mühimme Defterleri (MD), nr.7, s.412.
84 İbrahim Sezgin, “Sultan II. Selim’in Edirne ve Av Gezileri”, Türk Kültrü İncelemeleri Dergisi, 16, İstanbul 2007, ss. 1-32.
85 Şenol Çelik, “Osmanlı Padişahlarının Av Geleneğinde Edirne’nin Yeri ve Edirne Kazasındaki Av Alanları (Hâssa Şikârgâh)”, XIII. Türk Tarih Kongresi, C.III/III, Ankara 1999, s.1898.
86 Erhan Afyoncu, Ahmet Önal, Uğur Demir, Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler, s. 63.
87 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, İsam Yayınları, 2016, ss.41-89.
37
davet ettiği bir telhisi üzerine sultan, yazdığı hattında “Cumaya ve şikâra binilmediği, insandur, hastalık var, mizacımız hoş olmayıp bir zaman çıkılmaz” ifadelerini kullanır88.
Öte yandan nikris hastalığına rağmen yetmişli yaşlarında işbaşında olduğunu vurgulamak için ava çıkan Sultan Süleyman’ın ardından III. Murad dönemine gelindiğinde hastalık mazeretiyle ava ve cuma namazına gidilmemesi padişahlık makamının algısal değişimine ufak bir örnek teşkil edebilir. Son olarak III. Mehmed de daha tahta çıkmasının ardından bir ay geçmişken avlanmak için Çatalca’ya gitti, ardından ara ara Üsküdar İstavroz bahçesi taraflarına geçti. Saltanatı süresince baskılar neticesinde de olsa bir kere de sefere çıkan III. Mehmed, Eğri dönüşünde yine İstavroz bahçesine sık sık gitti. Ancak bu dönemde sultan üzerinde annesi Safiye Sultan’ın baskısı had safhadadır ve çift cepheli savaşın ağır etkileri sebebiyle saltanatının son yılları içe kapanık ve hareketsiz geçmiştir89.
Sultan Süleyman’dan sonra tahta çıkan bu üç padişah her ne kadar en azından saltanatlarının başlarında ataları gibi avcı meziyetlerini sergilemeye yeltendilerse de doğudan batıya sefere giden, gittiği her yerde avlanan ve bu avlarını kaleme aldıran Sultan Süleyman’ın askerî olduğu kadar avcılık bağlamında da gerisinde kalmışlardır. Bu dönemde çıkılan avların ise tıpkı Cuma namazı gibi halka görünme görevini yerine getirmek için yapıldığı anlaşılır90. Nitekim sultanların Cuma namazı da ava çıkmaları da halkın onları görebilmesine ve sıkıntılarını aracısız bir şekilde onlara iletebilmelerine olanak sağlıyordu. Bunun bir görev gibi görülmesi Osmanlı saray avcılığının önemli bir boyutunu ortaya koyar. Ayrıca II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed’in saltanatlarının ilk günlerinde çıktığı av gezilerini de bu cenahtan görmek gerekir. Amaç kendilerini halka tanıtmak, işbaşında olabilecek kabiliyette olduklarını göstermek, onların şikâyetlerini dinleyerek adaleti tesis etmektir. Öyleyse avcılık onlara halk ile teması sağlama noktasında önemli bir aracılık hizmeti sunar.
2.2. 17. Yüzyılın Avcı Sultanları: Neden Avlandılar?
17. yüzyılın başına doğru Osmanlı Devleti içerisinde “kriz ve değişim” olarak adlandırılabilecek yeni gelişmeler yaşanmıştır. Bu krizler ve tepkisel değişimler 17. yüzyılda padişahlık makamını da derinden etkilemiştir. Sancağa çıkma usulünün
88 Halil Sahillioğlu, Koca Sinan Paşa’nın Telhisleri, İRCICA, İstanbul 2004, ss. 83-86.
89 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s.93-130.
90 Tülay Artan, “A Book of Kings Produced and Presented as a Treatise on Hunting”, Muqarnas, edt. Gülru Necipoğlu, Julia Bailey, Bostan-Leiden 2008, ss. 301-302.
38
terki, kafes usulünün iyiden iyiye yerleşmesi ve saray, ordu ve ulemanın çeşitli sebeplerle güçlenmesi padişahlık makamının bir anlamda güçlerini çevreyle paylaşmasına sebep oldu91. Ancak padişahlık kurumunun simgesel de olsa yegâneliği ve kudreti bu yüzyıl boyunca neredeyse hiç tartışılmadı (tahttan indirmeler padişahın pratik olarak zayıfladığını ve tartışıldığını gösterse de yerine Âl-i Osman’dan bir diğer padişah getirilerek hanedanın sürekliliği onanmıştır). Padişahlık makamı bir önceki yüzyıldaki iddialarını aynıyla sürdürüyordu ve Osmanlı padişahı hem cömertliğini-hayırseverliğini, hem adaletini hem dindarlığını ve hem de savaşçı-gazi karakterini göstermek durumundaydı92.
Sultanın hayırseverliğini ve cömertliğini göstermek için çeşitli yolları vardı. Örneğin edebî hamilik yaparak hem cömertlik gösterebilir93 hem de bu cömertliğini kayıt altına aldırabilir veya kamusal inşa faaliyetleri ve vakıf baniliği ile halkın ihtiyaçlarını karşılayarak hayırsever-cömert bir padişah olarak bir anlamda görevini yerine getirebilirdi. Adaletini tebaasının şikâyetlerine açık olarak gösteren sultan dindarlığını tıpkı I. Ahmed’in yaptığı gibi cami inşa ettirerek, Kabe’yi tamir ettirerek veya IV. Murad’ın sefer geçidinde olduğu gibi kâfirle çarpışmaya giden orduya eşlik eden dervişler ve taşınan Peygamber sancağı ile bu dindarlığı vurgulayabilirdi94. Bu tür faaliyetler hemen her dönem padişahlar tarafından iktidarlarının ispatı olarak uygulandı. Ancak devletin kuruluşundan beri Osmanlı sultanlarının sahip olduğu en önemli unvanlardan biri olan gazilik ve gaza ideolojisinin95 altını dolduran atılgan,
91 Osmanlı İmparatorluğu’nda 16. yüzyıl sonundan itibaren yaşanan değişim ve 17. yüzyılda üretilen pratik çözümler ile kriz ve değişimin bir arada yaşandığına ve padişah tipolojisinin değiştiğine dair genel bilgiler için bkz. Günhan Börekçi, “İnkırâzın Eşiğinde Bir Hanedan: III.Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. yüzyıl Osmanlı Siyasi Krizi”, Divan Disiplinler Arası Çalışmalar Dergisi, 14, S. 26, 2009, ss. 45-96. Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2016, ss. 191-197. Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağının Osmanlı Sultanları-II, İsam Yayınları, Ankara 2016 ss. 11-12. Mehmet Öz, Kanun-ı Kadimin Peşinde: Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, Dergâh Yayınları, İstanbul 2019, ss.35-51. Rifa’at Ali Abou-El-Haj, Modern Devletin Doğası: 16 Yüzyıldan 17. Yüzyıla Osmanlı İmparatorluğu, İmge Kitabevi, Ankara 2018 ss. 92-93. Baki Tezcan, The Second Ottoman Empire: Political and Social Transformation in the Early Modern World, Cambridge University Press, 2010, ss. 46-78.
92 Osmanlı padişahını meşrulaştırıcı imgelerin bir değerlendirmesi için bkz. Suraiya Faroqhi, Yeni Bir Hükümdar Aynası: Osmanlı Padişahlarının Kamusal İmgesi ve Bu İmgenin Algılanması, çev. Gül Çağalı Güven, Alfa Yayınları, İstanbul 2011, ss. 1-34
93 Halil İnalcık, Şâir ve Patron: Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2003, ss. 9-71.
94 Suraiya Faroqhi, Yeni Bir Hükümdar Aynası: Osmanlı Padişahlarının Kamusal İmgesi ve Bu İmgenin Algılanması, ss. 81-83.
95 Osmanlı gaza anlayışını açıklayan derli toplu birkaç önemli kaynak için bkz. Halil İnalcık, Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak: Kuruluş, Hayykitap, İstanbul 2010, ss. 41-66. Feridun M. Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Timaş Yayınları, İstanbul 2016, ss.125-150. Cemal Kafadar, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu: İki Cihan Âresinde, Birleşik Yayınevi, Ankara 2010, ss. 97-
39
seferden sefere koşan sultan imajı 17. yüzyılda kimi sultanlar tarafından kullanılamadı. Örneğin I. Ahmed çok istemesine rağmen sefere çıkamamışken II. Osman kısa ama revizyonist saltanatına bir sefer sığdırabildi. Benzer şekilde IV. Murad 17. yüzyılın ortasında neredeyse birer istisna olarak kayda geçen iki büyük ve başarılı sefer ile saltanatını taçlandırırken akli problemleri olan kardeşi Sultan İbrahim sefere çıkmadığı gibi iktidarını kamuya sergilemek gibi bir gayeden bile uzak kalarak bu yüzyıl içerisindeki başka bir istisna oldu. Ardından tahta geçen IV. Mehmed ise seferlere çıkmasına rağmen Köprülüler iktidarının gölgesinde kaldı. Ancak sefere çıksın ya da çıkmasın saray kronikleri tüm bu padişahlar için gazi unvanını kullandı. Gazi atalara benzerliklerin altı çizilirken güncel padişahın Sultan I. Süleyman veya Sultan I. Selim ile ortak özellikleri hassaten vurgulandı.
17. yüzyılın ıslahat talepkârlarının ısrarla idealize ettiği I. Süleyman ve I. Selim dönemleri, 17. yüzyıl padişahları için de birer hedefti. I. Süleyman’dan itibaren şehnâmelerle ortaya konulan propagandist dil 17. yüzyılda da devam etti. Padişah adil, cömert-hayırsever, dindar ve savaşçı-gazi olarak idealize edildi. Diğer hasletleri haiz görünmek nispeten daha olanaklıysa da gazi-savaşçı sultan söyleminin altının doldurulması önemli bir merhaleydi. Gaza ideolojisini temsilen Eyüp’te kılıç kuşanma seremonisinin ve kılıç alayının kökenleri rivayetlerle Osman Bey’e kadar dayandırılsa da bu uygulamananın resmî bir tören hâlini alarak saltanat sembollerinden biri hâline dönüşmesinin96 17. yüzyıl başlarına, yani I. Ahmed dönemine tekabül etmesi bir rastlantıdan ziyade gaza ideolojisine yönelik bu ihtiyacı karşılamasıyla alakalı olmalıdır. Sultanın gaziliğine atıf yapan ve zamanla saltanat alametine dönüşen bu uygulama artık saltanatları öncesinde sancağa çıkamayan sultanların bir anlamda halka tanıtılması ve saltanatın aynı şekilde devam ettiğinin halka ilamı mesabesindeydi. Nitekim kılıç kuşanma töreni içerisinde hem gazilik atıflarını barındıran bir seremoni hem de padişahın halka ilk kez göründüğü bir geçit alayıydı97. Şehzadeyken sancağa çıkamayan tahta çıktıktan sonra da sefere gidemeyen sultanların bir önceki yüzyılda hem sancağa çıkarak hem bir sefere gidip dönerek halka gaziliğini-savaşçılığını sergileyen sultanlar gibi bir şansları olmadıkları düşünüldüğünde kılıç kuşanma seremonisinin ifa ettiği görev daha net
201.
96 Abdulkadir Özcan, “Kılıç Alayı”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.25, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2022, s. 408.
97 Cemal Kafadar, “Eyüp’te Kılıç Kuşanma Törenleri”, Eyüp Dün/Bugün Sempozyumu, 1993, ss. 50-61. Suraiya Faroqhi, Yeni Bir Hükümdar Aynası, ss. 80-81.
40
anlaşılabilir. Hem hanedanın gaza ideolojisine atıf hem sürekliliği vurgulayan bir tören hem de yeni sultanın halka takdim edilmesini sağlayan bir seremoni olması bakımlarından bu tören I. Ahmed’den Vahdettin’e kadar birkaç sultan hariç olmak üzere tüm Osmanlı sultanları tarafından kullanıldı.
17. yüzyılın gazi kılıcını kuşanmış sultanları arasında sefere gitmeyen-gidemeyen sultanlar için bu noksanlığı gidermenin bir diğer yolu ise av seferleri idi. Nitekim av seferleri sultanlara ihtişamlarını sergilemek için geçit töreni imkânı veriyordu. Böylece sultan kalabalık bir mahiyetle -her ne kadar sefer başarısı olmasa da- adeta başarılı bir seferden dönmüşçesine kalabalık ve etkileyici bir gövde gösterisi yapıyordu. Nitekim av ekipleri, süslü av köpekleri, av kuşları ve hatta avcı parslar sultanın ihtişamını arttırıyordu. Mesela İsveç elçisi Claes Ralamb’ın elçiliği sırasında (1657-1658) kaydettiği ve sonradan görsellerini yaptırdığı IV. Mehmed’in av korteji böylesi bir etkileyici seremoniden sahneler içerir98.
Şekil 2.2. Ralamb’ın çizdiği veya çizdirdiği alay-ı hümayunda avcı kuşlar ve avcı köpekler
Bu uzun ve kalabalık av seremonisi başlı başına bir gösteri değildi. Çünkü av seferleri sultana halk ile temas kurma ve onların sorunlarını dinleme imkânı da sunuyordu. Bu anlamda av alanları aynı zamanda halkın dertlerinin dinlendiği, çözüm bulunduğu ve adaletin tecelli ettiği sosyal alanlardı. Ayrıca özellikle 17. yüzyılda sefere çıkamayan-çıkmayan ve sancak tecrübesi olmayan sultanlar için saraya kapanmak bir tepkiye de sebep oluyordu. Sultan av seferleri ile hem gücünü
98 Karın Adahl, “Alay-ı Hümayunu Tasvir Eden Yirmi Resim”, Alay-ı Hümayun: İsveç Elçisi Ralamb’ın İstanbul Ziyareti ve Resimleri (1657-1658), İstanbul 2006, ss.78-84.
41
ve ihtişamını göstermiş hem sarayına kapanmayan hareketli bir sultanın işbaşında olduğunu ilan etmiş hem de halkın durumunu öğrenerek, dertlerine derman olarak kadim nasihatnâme geleneğindeki adil sultan imajına uygun hareket etmiş oluyordu99.
Padişahların av seferlerinin bir diğer amacı “kalplerini cenk ve savaşın manasına yakınlaştırmak” ve savaş meydanını tecrübe etmektir. Nitekim bu durum sancak tecrübesi dahi olmayan ve savaşa çıkmamış olan sultanlar için önemliydi. Sultanlar ya daha şehzadelik dönemlerinde avlara götürülerek halka takdim edilir ve savaşın manasını anlamaları sağlanır ya da küçük yaşta çıktıkları tahtın ifade ettiği manayı kavramaları için avlara çıkmaları teşvik edilirdi. İlaveten, avcılık bir spordu ve hem vücut dinçliği hem de saltanat makamını dolduracak gerekli fiziksel özelliklere sahip olabilmek için de yapılırdı.
En nihayetinde avcılık 17. yüzyıl sultanları için güçlü bir siyasi söylem manasına da geliyordu. Şehnâmeci geleneği takiple, sultanların kendileri adına talep ettikleri telif faaliyetleri saray efradına ve gelecek nesillere bir mesaj kaygısı taşıyordu. İdeal, savaşçı-atılgan padişahı tasvir etmenin önemli yollarından biri avcılıklarını methetmekti. Avcılığın savaşa olan benzerliği gerekli betimlemelerin yapılmasına olanak sağlıyordu. Avrupa ve Asya coğrafyasının geneline sari olan avcılık güzellemeleri ve aslan avlayan güçlü hükümdar türevi söylemler -dar okuyucu kitlesi olmasına rağmen- sarayın ısmarladığı telif faaliyetlerinde tam anlamıyla vücut buluyordu. Öyle ki 17. yüzyıl özelinde, sefere gidebilen padişahların avcılıklarına yapılan atıflar sefere gidemeyen padişahlarınkinden çok daha azdır. Bunun bir tesadüf olmadığı, sefere gidemeyen padişahların en başta avcılık olmak üzere diğer özelliklerinin telif faaliyetleri ile propagandasının yapıldığı ve şehnâmelerin dilini takiple bu padişahların avcılıkları ile tıpkı Sultan Süleyman gibi ideal bir padişah oldukları hassaten vurgulanmıştır. Bu sebeple avcılık, 17. yüzyıl içerisinde ihtiyaç duyulduğunda sultanların başvurduğu bir siyasi söylem olarak da temayüz etmiştir.
Yukarıda saydığımız birçok sebep her zaman sultanların neden avlandığını tam anlamıyla açıklayamayabilir. Örneğin onlar bazen sefere çıktıklarını ilan etmek
99 Örneğin Koçi Bey Sultan İbrahim’e sunduğu risalede ayda bir ava çıkmanın ve halkın durumunu sormanın önemini vurgular. “Ayda bir kere ava binip yoldaki yolculardan rastgeldiğinize sorarsınız, dünya ahvalini bir hoşça öğrenirsiniz.” Seda Çakmakcıoğlu, Koçi Bey Risaleleri, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2008, s.154.
42
için veya bazen sefer dönüşü başarılarını ilan etmek hatta kutlamak için de avlandılar. Bunun da ötesinde onlar -aslında belki de diğer sıradan avcılar gibi- bazen mutlu oldukları için bazen hüzünlü oldukları için bazense sadece eğlendikleri için ava çıktılar. Her halükârda 17. yüzyıl Osmanlı saray avcılığının birçok sebebi vardı. Bu sebeplerin kimi bazı padişahlar için geçerliyken kimisi değildi. Öyleyse bu padişahların avlanma sebeplerini çizdiğimiz çerçeve üzerinden tek tek ele almak zaruri görünmektedir.
2.2.1. Savaş-Av Peşinde: I. Ahmed
Babası III. Mehmed’in Safiye Sultan’ın gölgesinde geçen ve çeşitli isyanlarla sarsılan iktidarının hemen ardından Sultan I. Ahmed 22 Aralık 1603 tarihinde Osmanlı tahtına oturdu100. Esasen I. Ahmed tahtın en büyük namzeti değildi. III. Mehmed’in, tahtına tehdit oluşturduğu yönündeki düşünceleri ve biraz da bu şekilde yönlendirilmesi neticesinde idam ettirdiği büyük şehzade Mahmud101’un ardından şehzade Ahmed ancak tahtın doğal namzeti durumuna geldi. Nitekim Ahmed, divanında da bu duruma atıf yaparak talihinin ona tahtı getirdiğini özellikle vurgular102. Ağabeyinin idamından sonra şehzade Ahmed, Safiye Sultan ve III. Mehmed’in gezilerine dahil edilerek halka takdim edildi103. Daha önce ifade ettiğimiz gibi bu dönemde sancağa çıkma usulü kalkmıştı ve bu yeni durumda şehzadelerin halka takdimi ile saltanatın devamının vurgulanması lüzumlu bir seremoniydi.
Daha tahta çıkmadan halka takdim edilen Şehzade Ahmed, tahta çıkar çıkmaz bu sefer Sultan Ahmed olarak -ve yeni bir adetin ilk uygulayıcısı olarak- büyük bir alay ile Eyyûb el-Ensârî türbesinde fetih kılıcını kuşandı104. Halk ile doğrudan temas
100 Burada ayrıntısına girilmeyen Safiye Sultan’ın oğlu üzerindeki etkisi, aktif siyaseti, dönemin hizipleri ve sipahi isyanlarının iç yüzü ile alakalı ayrıntılı bilgi için bkz. Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I (r. 1603-1617) and His İmmediate Predecessors, The Ohio State Universtiy Doctoral Dissertation, 2010, ss. 25-76. Maria Pia Pedani, “Safiye’s Household and Venetian Diplomacy”, Turcica, S. 32, 2000, ss. 9-32. Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar, çev. Ayşe Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996, ss. 306-321.Günhan Börekçi, “İnkırazın Eşiğinde Bir Hanedan: III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasî Krizi”, ss. 93-130.
101 İ. H. Uzunçarşılı, “Üçüncü Mehmed’in Oğlu Şehzâde Mahmud’un Ölümü”, Belleten, C. XXIV, Ankara 1960, ss. 263- 267. Günhan Börekçi, “İnkırazın Eşiğinde Bir Hanedan: III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasî Krizi”, ss. 81-85.
102 “Çü ben Bahtî’ye virdün hâtırumda yoğ iken devlet/ Sana ısmarladum yâ Rab umûrum cümle ahvâlüm.” İsa Kayaalp, Sultan Ahmed Divanı’nın Tahlili, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1999, s. 199.
103 Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I (r. 1603-1617) and His İmmediate Predecessors, ss.75-76.
104 Türbeye sultanın geliş-gidişi ve alayın ayrıntılı tasviri için bkz. Abdurrahman Sağırlı, Mehmed b.
43
kurma fırsatı bulan sultanın bu ihtişamlı kılıç alayı artık babasının saltanatının sonunu ve yeni bir dönemin açıldığını adeta deklare ediyordu. Yeni sultan bundan sonra da yerinde durmadı ve halk ile temasını geziler ve avlar ile sürdürdü. Kılıç alayının ardından sekiz gün sonra 12 Ocak’ta avlanmak için Üsküdar’a geçti105 ve 17 Ocak’ta tekrar ava çıktı106. Küçük yaşta tahta çıkan sultan bu sırada henüz sünnet dahi olmamıştı. 23 Ocak’ta sünnet olan sultan 10 Şubat’ta tekrar avlanmak için sarayından ayrıldı107. Kış ayı olmasına rağmen sultanın saraya girmemesi sürekli av ve geziler tertip etmesi Venedik raporlarına da yansımış hatta hakkında -Safiye Sultan ve ekibinin saraydan çıkarılması ile iyice ıssızlaşan sarayda- ağabeyi ve öldürülen bazı kadınların kesik başlarını gördüğü ve bu sebeple saraya girmediği yönünde söylentiler dahi çıkmıştır108. Ancak sultanın bu ilk avcılık faaliyetlerini ve hareketli günlerini onun halk ile ilk teması olarak görmek herhalde doğru olacaktır.
Sultan Ahmed tahta çıktığında doğu ve batıda devlet uzun süreli savaşları yaşıyordu ve içeride Celalî ayaklanmaları en şiddetli zamanındaydı. Şehzadeliği sırasında babasının saray duvarları arasına sıkışmış saltanatına kasteden sipahi ayaklanmalarını ve Safiye Sultan’ın babası üzerindeki tahakkümüne şahit olmuştu. Ağabeyinin idamı ve hemen akabinde babasının hiç beklenmeyen ölümü ile tahtı bu kaotik sürecin sonunda içteki ve dıştaki sorunların tam ortasında devraldı. Yaşı daha 14’tü, henüz sünnet olmamıştı, sancağa çıkmadığı için bir ekibi yoktu ve babasının saltanatını gölgeleyen Safiye Sultan hâlâ siyasetin tam göbeğindeydi. Tüm bu şartlar altında onun ilk birkaç aydaki faaliyetleri olan; Safiye Sultan ve ekibini saraydan tasfiye etmesi, Eyüp’te kılıç alayı tertip ederek yeni bir gazilik-savaşçılık söylemi üretmesi ve av ve geziler ile halka sürekli görünmesi yeni-genç padişahın yeni-genç bir politik söylem geliştirdiğini gözler önüne serer109. Nitekim bundan sonra da
Mehmed er-Rûmî (Edirneli)’nin Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbar’ı ve Târîh-i âl-i Osman’ı (Metinleri, Tahlilleri), İstanbul Üniversitesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000, ss. 561-562. Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, nşr. Ziya Yılmazer, TTK Yayınları, C.I, Ankara 2003, s.374. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi (TSMA), Defter Kısmı, nr:34, vr. 234b.
105 TSMA, Defter Kısmı, nr:34, vr. 235a.
106 TSMA, Defter Kısmı, nr:34, vr. 235b.
107 TSMA, Defter Kısmı, nr:34, vr. 236b.
108 Bu konuda Contarini’nin anlattıklarından naklen, Günhan Börekçi, “İnkırazın Eşiğinde Bir Hanedan: III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasî Krizi”, s. 91.
109 Ya da bu söylemi onun adına başkaları kurguladı. Sultan Ahmed’in ilk tahta çıktığı dönemde onun resmî olarak değilse de de facto naipliğini annesi Handan Sultan ve hocasının yaptığına dair iddia ve değerlendirmeler için bkz. Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, s. 91.
44
Sultan Ahmed artık babasının saltanatının değiştiğini ve aktif-savaşçı bir padişahın işbaşında olduğunu her fırsatta göstermeye çalışmıştır110.
Dönemin kroniklerine göre avcılık genç sultanın tabiatında vardır. Bu sebeple sürekli çıktığı avlar kişisel bir tercihi veya eğlencesi olmakla beraber sefere çıkamamasını kamufle eden önemli de bir araç gibidir. Nitekim padişahı methetmek için bizzat onun emriyle kaleme alınan ve genel manada şehnâmeye benzeyen eserinde Mustafa Sâfî, onu avcı şahbazlarını (vezirlerini) düşman akbabalarının (doğuda Safeviler, batıda Habsburglar) üzerine salan kahraman bir avcı-komutan olarak betimler111. Böylece sultan çıkamadığı seferlerden, tıpkı alıcı kuşu ava yönlendiren avcı gibi, seferin asıl yöneticisi olarak merkeze yerleştirilerek gereken payı alır. Mustafa Sâfî’nin Ekim 1609’da kaleme almaya başladığı eseri hem Sultan Ahmed döneminin en önemli kaynağı hem de onun tıpkı ataları Sultan I. Selim ve I. Süleyman gibi kahraman-ı zaman bir padişah olduğunu vurgulayan propagandasıdır. Sultanın meziyetlerinin övüldüğü birinci ciltte Sâfî, bu ideal padişahın ataları gibi adil, cömert-hayırsever, dindar ve savaşçı olduğunu vurgular. Diğer hasletlerini çeşitli hikâyeler ile aktaran Sâfî, sefere gidemeyen sultanın savaşçılığını ise avcılık betimlemeleriyle anlatır. Nitekim sultanın sürekli avlanmasını, av sahasının cenk meydanına benzemesi sebebiyle olduğunu da açıkça vurgular112.
Sultanın av sahasındaki başarılarını ve örnek davranışlarını öven onlarca hikâye anlatan Sâfî, daha önce hiçbir sultanın avda onun kadar başarılı olamadığını ve hiçbirinin onun kadar hareket hâlinde bulunmadığını sık sık dile getirir113. Hatta, sultanın avlarını o kadar çok anlatır ki ara ara bu kadar av yoğunluğuna rağmen devlet işlerini ve dinî vecibelerini aksatmadığını vurgulama gerekliliği duyar. Devamında ise avlanmanın bir boş zaman eğlencesi olmadığını hatırlatarak sultanın avlanma sebeplerinden bahseder. Sultan sürekli ava çıkarak halkla bire bir temas hâlindedir, onların dertlerini dinler ve çözümler bulur. Ayrıca yaz kış dinlemeden
110 Sultan bunu ilk başta av ve gezilerle sağlamaya çalışmış ardından her fırsatta sefere gitme niyetini ortaya koymuş hatta bunu denemişse de iki cepheli savaş ve içerdeki isyanların yarattığı kaotik ortam bu niyetini gerçekleştirmesine engel olmuştur. Sultanın savaş arzusu ve bu arzunun akamete uğraması ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız. Günhan Börekçi, “Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, ss. 115-125. Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar, s. 228.
111 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, çev. İbrahim Hakkı Çuhadar, TTK Yayınları, C.II, Ankara 2003, s.47.
112 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, çev, İbrahim Hakkı Çuhadar, TTK Yayınları, C.I, Ankara 2003, ss.140, 151-152.
113 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 144-145, 153-154.
45
sultanın bu denli hareket hâlinde olup avlara çıkması sınırlardaki din ve mezhep düşmanlarına korku salmak içindir, sultan gerekli görürse üzerlerine ani bir sefer tertip edebilir114.
Sultan I. Ahmed İstanbul’un çeşitli bahçelerinde avlanırken115, iki cepheli savaş devam etmekteydi. Bu sırada artık 16 yaşına gelmiş ve saltanatını tehdit eden krizleri aşmış116 bir sultan olarak I. Ahmed, 1605 yılının Ekim ayında Çatalca’da avlandığı sırada ani bir kararla Edirne’ye gitti. Ottaviano Bon’a göre sultanın amacı tıpkı Sultan Süleyman gibi kışı avlanarak Edirne’de geçirmektir. Burada bir ordu toplayarak Belgrad’da Lala Mehmed Paşa ile birleşecek ve Habsburgları barışa zorlayacaktır. Yani sultan çok istediği sefere çıkma niyetini gerçekleştirecektir117. Ancak Bon’un üzerinde durduğu plan hayata geçemedi. Sultan alelacele üç günde gittiği Edirne’de yalnızca sekiz gün kalabildi118. O sırada Celalîlerin payitahtı tehdit etmesi sultanın apar topar gittiği Edirne’den aynı aceleyle geri dönmesine sebep oldu. Nasuh Paşa, Celalî Tavil Halil’e yenilmişti ve sultanın batı seferini gerçekleştirmesi artık mümkün değildi119. İstanbul’a döndükten biraz sonra Sultan Ahmed, Bursa’nın tehdit altında olduğuna dair Nasuh Paşa’nın manipülatif söylemlerine, zaten çok hevesli olduğu anlaşılan sefere çıkma niyetinden dolayı çabucak ikna olarak Bursa’ya gitme kararı aldı120. Ancak istediği savaş şartları burada da oluşmadı121. Sultan ancak Celalîleri Osmanlı safına katılmak yönünde ikna
114 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 185-186.
115 Ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın üçüncü bölümüne bakınız.
116 Sultan Ahmed tahta geçtiğinde bir çocuğu yoktu, bu sebeple kardeşi Musatafa’yı kadim geleneği terk ederek idam ettirmedi. Ancak hanedanın devamı için bir çocuk yapması elzemdi. İlk başta saraya hiç uğramaması ve kendisine gönderilen cariyelerle birlikte olmaması kısa bir saltanat krizine sebep olmuşsa da kısa bir süre sonra ilk cariyesi Hatice Mahfiruz’u kabul etti. Bu ilk krizin hemen ardından hanedanın hayatta olan son iki erkek üyesi Sultan Ahmed ve kardeşi Mustafa ağır bir kızamık geçirdi. Osmanlı hanedanını inkırazın eşiğine getiren bu süreci hanedanın iki erkek üyesi de sağ salim atlattı ve Sultan Ahmed tekrar halka görünmeye başlayarak hastalığının geçtiğini ilan etti. Günhan Börekçi, “İnkırazın Eşiğinde Bir Hanedan: III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasî Krizi”, ss. 90-93.
117 Osmanlı kronikleri böyle bir amaçtan bahsetmezler. Yalnızca Topçular Kâtibi, sultanın o sırada halkın huzurunu kaçıran Aynacı Hasan isimli bir eşkıyayı idam ettirmek için Edirne’ye gittiğini yazar. Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s.424. Ayrıca vezirler, sultanın o sırada böyle bir sefere çıkmasını destekleyenler ve karşı çıkanlar olarak da ikiye ayrıldı. Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, s. 115.
118 Edirne’den döndüğü gün Estergon Lala Mehmed Paşa tarafından ele geçirildi. Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, s. 121.
119 Sultan sefere gidemese de sefere gitmiş gibi bir karşılama istedi. Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, s. 119.
120 Nasuh Paşa’nın ordunun başına geçme teklifi üzerine kendisine muhalefet eden vezirler ve hocasına Sultan Ahmed’in kararlı cevabı şöyledir: “Elbette, mahmiyye-i Burusa’ya bi’z-zât, gidüp, andan öte, lâzım gelen mahalle değin, varmağa şitâb iderin.” Hasan Bey-zâde Ahmed Paşa, Hasan Bey-zâde Tarihi, çev. Şevki Nezihi Aykut, TTK Yayınları, C. III, Ankara 2004, s. 867.
121 Sultanın Bursa seferinin-gezisinin tüm ayrıntıları için bkz. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II,
46
edebildi. Burada sabık Osmanlı sultanlarının mezarlarını ziyaret eden sultan ardından bu sefer doğu sınırına Şah Abbas’ın üzerine sefere gitmeye niyetlendiyse de hocası Mustafa Efendi’nin telkinleriyle bu fikrinden de vazgeçmek durumunda kaldı ve iki hafta sonra İstanbul’a döndü122. Sultan’ın sefere gitme niyeti her ne kadar akamete uğrasa da onun aktif ve savaşçı bir padişah olma yolundaki çabaları son bulmadı. Özellikle, Sultan Süleyman’a öykündüğü, onun seferlerini okuduğu, Roma, Viyana gibi isimlerin verildiği model kaleler ile savaş taktikleri çalıştığı ve son olarak sürek avları ile savaşçı özelliklerini geliştirmeye çalıştığı anlaşılır123. Ancak bu faaliyetlerin hiçbiri gerçek bir sefer değildir. Sultan ne kadar ava giderse gitsin öykündüğü Sultan Süleyman’ın başarılı seferlerine sahip olamadı. Edirne’ye giderek tıpkı Sultan Süleyman dönemindeki gibi bir sefer yapma niyetini açıkca ortaya koysa da içerdeki kaotik ortam buna izin vermedi. Akabinde Lala Mehmed Paşa’nın batı seferleri başarıya ulaşmış ve batı sınırında Zitvatorok ile sükûnet sağlanmıştı. Sultan Ahmed artık sadece doğuda bir İran seferi gerçekleştirebilirdi. Ancak bunun önündeki en büyük engel Anadolu’daki Celalî isyanlarıydı.
Sultan Ahmed hayal kırıklığıyla sonuçlanan ilk Edirne-Bursa seferinin ardından saltanatının olgunluk dönemine girdiğini gösteren yeni birtakım faaliyetler içine girdi. İlk tahta çıktığında bir ekibi olmayan Sultan Ahmed artık yeni güvenilir bir ekip kurmaya başladı. Çeşitli evlilik ağlarıyla sadakatlerini sağladığı paşaları yüksek rütbelerle kilit noktalara atadı. Kuyucu Murad Paşa Anadolu’da Celalî temizliğiyle uğraşırken Sultan Ahmed de yönetim içerisinde adeta bir temizlik yaptı. Bunun zirve noktası gelecekteki iki sadrazamı olacak olan Nasuh ve Mehmed Paşaları reşit dahi olmayan kızlarıyla evlendirmesi oldu. Güvenilir bir ekip kuran ancak kariyerinde bir sefer başarısı bulunmayan Sultan Ahmed, bu noksanını birtakım faaliyetler ile adeta gölgelemeyi amaçladı. 1609 yılında Sultan Ahmed Camii inşaatının başlaması ve bundan birkaç yıl sonra Kabe’nin restorasyonu bu anlamda atılmış iki önemli adımdır. Yine 1609 tarihinde imamı da olan Mustafa Sâfî’den kendi dönemine münhasır bir eser kaleme almasını istemiştir. Sâfî’nin eseri tıpkı Sultan Süleyman zamanında başlayan şehnâmeleri andıran menkıbevi bir
ss. 41-44. Abdurrahman Sağırlı, Mehmed b. Mehmed er-Rûmî (Edirneli)’nin Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbar’ı, s. 590-591. Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, nşr. Mehmet İpşirli, TTK Yayınları, C.II, Ankara 2007, ss.304-307. Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, ss.425-426.
122 Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, s. 119.
123 Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, ss. 101, 107, 116.
47
eserdir. Eserin öznesi olan Sultan I. Ahmed adeta ideal bir Osmanlı padişahı olarak ele alınır. Sık sık hakkında Sultan I. Süleyman’a benzediğine dair atıflar yapılır ve diğer sultanlarla karşılaştırılarak onun üstünlükleri vurgulanır.
Tüm bunlara ilave olarak sultan, 1611-1612 yıllarında Nasuh Paşa ile Ayşe Sultan’ın ve hemen ardından Mehmed Paşa ve Gevherhan Sultan’ın nişan-nikah törenlerini tertip etti. Bu noktada Celalî isyanlarının da Kuyucu Murad Paşa maarifetiyle bastırıldığını ifade etmeliyiz. Bu sebeple bahsedilen törenler aynı zamanda yeni müreffeh günlerin de bir anlamda habercisidir124. Nitekim akabinde, 1612 yılının Kasım ayında İran ile yapılan Nasuh Paşa antlaşmasının imzalanması da artık devletin tüm cephelerdeki savaşlarının bittiğinin ilanı olmuştur. Uzun yıllar süren iki-üç cepheli savaşların ardından bu savaşlara son veren sultan konumunda bulunan I. Ahmed, zaferini bildiği yollardan kutladı. Muzaffer bir komutan gibi büyük geçit törenleriyle gidip geldiği iki büyük Edirne gezisi tertip etti. 1605’te çiçeği burnunda bir sultan olarak gittiği Edirne’den büyük bir hayal kırıklığıyla dönmüştü. Bu sefer Edirne’de halktan binlerce kişinin katıldığı, alaylarının yabancı ülke temsilcilerine izletildiği ve binlerce hayvanın avlandığı, günlerce süren büyük av seferleri tertip etti. Sâfî, sultanın Edirne’deki avlarını en ince ayrıntısına kadar tasvir edip överken sultanın çevresindeki edebi muhit onun bu avlarına onlarca methiyyeler kaleme aldılar ve bu methiyyeler bizzat Sultan Ahmed’in emriyle bir mecmuada birleştirildi125. Bu av seferleri onun hem siyasi propagandasıydı hem de özlenen barış ve istikrarı getiren sultanın halk ile yaptığı adeta bir zafer kutlamasıydı.
Sultan Ahmed doğu ve batı sınırlarında barışı tesis etmiş ve içerde Celalî isyanlarını bastırmış bir sultan olarak büyük bir alay ile çıktığı İstanbul’dan yine büyük bir alay ile Edirne’ye girdi126. Sâfî’ye göre sultanın Edirne’ye gelişi dillere destan bir izdihama sebep oldu. Ona göre bunun sebebi Edirne halkının uzun süredir
124 Günhan Börekçi, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I, ss. 234-242.
125 Sultan Ahmed’in methiyelerini içeren Fransa Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmalar bölümüne kayıtlı 1035 numaralı şiir mecmuası Sultan Ahmed’in edebî muhitini oluşturan 37 şairin manzumelerini içerir. Bizzat Sultan I. Ahmed, mukarribinden olan sekbanbaşı Ömer Ağa’ya manzumelerin bir araya getirilmesini ve sanatkârâne yazılmasını emretmiştir. Mecmuanın dijital kopyasını benimle paylaşan sayın Enes Yıldız’a teşekkür ederim. Ayrıca bu mecmua Melek Nuredini tarafından doktora tezi olarak çalışılmıştır. Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed (İnceleme-Çeviri Yazı Metin ve Mestap’a Göre Tasnifi-Tıpkıbasım), Hacı Bayram-ı Veli Üniversitesi Doktora Tezi, Ankara 2020.
126 Sultanın ikinci Edirne gezisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 147-148. Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, ss.609-614. Abdurrahman Sağırlı, Mehmed b. Mehmed er-Rûmî (Edirneli)’nin Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbar’ı, ss. 633-636.
48
sultan görmemesiydi ve Sultan Ahmed hem Edirne’ye avlanmak için giderek atalarının izinden gitti hem de yaptığı avlarla kalbini savaşın manasına yaklaştırdı127. Buna ilave olarak dönemin diğer kaynakları “zaten avcılığa meyli olan” sultanın devletin içeride ve dışarıda herhangi bir gailesi kalmaması üzerine Edirne’ye avlanmaya gittiğini yazar128. Gerçekten de sultan Edirne’ye savaşları bitiren sultan olarak gövde gösterisi yapmaya gitmiş gibidir. Edirne’de büyük av alayları düzenleyerek halkın arasından geçmiş, halkla sürekli temas hâlinde olup onların dertlerini dinlemiş, yaptığı avlara halkın büyük katılımları olmuş ve avlanma sonrası av getiren halka ihsanlar bahşetmiştir. Nitekim Sâfî’ye göre bu avların asıl amacı zaten reaya ve fukara güruhuna bol bol ihsanlar dağıtmaktır129.
Esad Efendi’den, Ganizâde Nadirî’ye, Şeyhülislam Mehmed Efendi’den Karaçelebizâde’ye kadar 37 alim, şair ve fasih sultanın Edirne avlarını methiyyeler-şikâriyyeler ile övgülere boğarak onu idealize ettiler. Sultan Ahmed de sekbanbaşı Ömer Ağa’ya bütün bu methiyye-şikâriyyelerin tek bir mecmuada birleştirilmesi ve sanatkârâne yazılmasını emretti. Mecmua’da sultanın ataları gibi Edirne’ye gelişi ve burada halk tarafından coşkuyla karşılanması farklı farklı şairlerce tıpkı Sâfî’deki gibi övgülere mazhardır130. Sultan Selim ve Sultan Süleyman döneminden beri avların avcı sultanın yolunu gözlediğine dair atıflar ile Sultan Ahmed atalarının izinden gittiği için takdir edilir131. Avda sultanın yoluna can veren avlar ile onun ihtişamı gözler önüne serilir. Av sonrası ise tıpkı kendisine ihsanlar verilen reaya gibi şairler de kendilerine av etinden hisseler dağıtan sultana minnettarlardır132.
Sultan 1612’nin aralığında ikinci defa gittiği Edirne’de yaklaşık dört ay kaldı. Dönüşünde Gelibolu’ya uğrama kararı aldı ve yol boyu avlanarak Gelibolu’ya
127 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 146.
128 Abdurrahman Sağırlı, Mehmed b. Mehmed er-Rûmî (Edirneli)’nin Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbar’ı, s.633.
129 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 166-173.
130 Bir örneği: Nezzâreler dikildi yolunda fütâdeler/Nesrin döşetdi pâyına gülzâr-ı Edrene/Râyından itdi halk-ı cihân sana inkıyâd/Hulkundan oldı nüzhet etvâr-ı Edrene. (Pertevî). Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s. 191.
131 Hazret-i şâh-ı Selîm Han-ı zemân asrından/Almasun kimse şikâruın diyü saklardı sabâ/Ol zemândan berü saklardı şikârını felek/Gele sultân-ı cihân dahi şikârını ala. (Şikâr-ı sânî-i Pâdişâh-ı âlem-penâh). Edrene saydında aheng itdi hengâm-ı şitâ/Çünkim ecdadına oldur adet-i müstahsene. (Nadirî) Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s.123, 192.
132 Şikâr ihsân idüp şâhum kerâmet âşikâr itdün/Cemâlün görmeyüp mahzûn idüm kalbüm şikâr itdün. (Şeyhülislam Mehmed Efendi). Dâ’iyân-ı devlete yine şikâr ihsân idüp/Şâh-bâz-ı himmeti itdi gönül murgın şikâr. (Aziz Efendi). Şikâr ihsân idince Nadirî’nün sayd idüp kalbin/Kerem kıldun nevâl-i himmetünden hissedâr itdün. (Gani-zâde Nadirî). Bende-i mahsûsına vâfir şikâr ihsân idüp/Murg-ı dil saydında şâhîn gibi itdi yahşi kâr. (Es’ad Efendi) Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s.203, 321, 179, 365.
49
girmeden önce Bolayır’da Gazi Süleyman Paşa’nın mezarını ziyaret etti. Daha sonra Gelibolu’ya giren sultan burada bir süre avlanıp boğaz hisarlarını gezdikten sonra tekrar Süleyman Paşa’nın türbesini ziyarete gitti. Türbenin gerekli bakımlarını yaptırdı ve türbe hizmetlilerine ihsanlarda bulundu. Gazi Süleyman Paşa, Osmanlı padişahları için gaziliğin ve Rumeli yönündeki fetihlerin temsilcisi konumundadır. Sultan Ahmed’in Süleyman Paşa’nın türbesine özel ihtimam göstermesi ve iki kere ziyaret etmesi bu noktada önemlidir. Öte yandan Gazi Süleyman Paşa’nın vefatı da birçok Osmanlı kaynağına göre bir av esnasında olmuştur. Bu anlamda Süleyman Paşa, Sultan Ahmed için hem gaziliğin simgesi hem de avcılığın meşru zeminin oluşturan bir figür olmalıdır. Sultan Ahmed’in Süleyman Paşa’ya bu özel ihtimamı Sâfî’nin Sultan Ahmed propagandası için de önemli bir çıkış noktasıdır. Nitekim Sultan Ahmed’in Süleyman Paşa’nın türbesinde -tıpkı ilk tahta çıktığında Eyyüp el-Ensarî türbesinde olduğu gibi- fetih kılıcını kuşandığını vurgular133.
Sultan Ahmed 1613’ün Mayıs ayında Gelibolu’dan İstanbul’a döndü. Sultanın İstanbul’daki günleri de tıpkı Edirne’deki günleri gibi hayli hareketli geçti. İstanbul’a döner dönmez Üsküdar’a gitti. Oradan İstavroz, Davutpaşa ve Çatalca’ya av gezileri düzenledi. İstanbul günleri 6 ay süren sultan kışın gelmesi ile üçüncü kez yeniden Edirne’ye gitme kararı aldı. Bu Edirne gezisi bir önceki gezinin bir kopyası gibidir. Sultan sürek avları tertip etmiş, uzun kortejler ile gövde gösterisi yapmış, halkın dertlerini dinlemiş ve ihsanlarda bulunmuştur. Sâfî, tam üçüncü Edirne gezisinin başında; Sultan II. Selim’den beri bir sultanın Edirne’de beş günden fazla kalmadığından, buraların harap bir hâlde olduğundan, tıpkı diğer memalik gibi buranın ihya edildiğinden, asilerin cezalandırıldığından ve memleketin harap olmuş imaretlerinin yeniden canlandırıldığından bahseder. Ardından aniden sultanın Kabe’yi tamir ettirmesine ve o sırada inşası süren Sultan Ahmed Camii’ne atıfla uzun zamandır hiçbir sultanın girişmediği bu hayırlı işlerin önemine vurgu yapar. Öte yandan ona göre, sultan İstanbul’daki bahçeleri, kasırları dolaşarak pejmurde olmuş bu yerleri ihya etmişti ve şimdi de viran olmuş, halkı fakirleşmiş Edirne’yi ihya etmek için üçüncü Edirne gezisine çıkıyordu134.
Sultanın üçüncü Edirne gezisi Kasım 1613’ten Şubat 1614’e kadar yaklaşık üç ay sürdü. Burada tıpkı bir yıl önceki Edirne gezisi gibi divanlar tertip ederek
133 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 193-199.
134 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 258-259.
50
halkın şikâyetlerini dinledi ve sürekli avlara çıktı. Sâfî’nin de dahil olduğu edebî muhiti onun bu Edirne gezisini tıpkı bir önceki gezide olduğu gibi övgülere boğarak aktardılar135. Bu noktada Sâfî sultanın Çölmek Köy’de gerçekleştirdiği bir sürek avının anlatımından önce ilginç bir anekdot paylaşır. Buna göre sultan Sâfî’den bu avını manzum olarak eserine kaydetmesini ister. Sâfî de sultanın avını manzum olarak anlatmaya başlar136. Buradan hareketle, sultanın sultan Sâfî’nin eserini ara ara incelediğini, müdahil olduğunu ve hakkında yazılanları takip ettiğini anlıyoruz. Sultanın avcı meziyetlerinin bir kere de manzum olarak övülmesini isteyerek bunların etkisini arttırmak istediği düşünülebilir.
Son olarak sultan Edirne’ye gitmeden önce hassa şikârgâhlarının koruma altına alınması, dışarıdan herhangi birinin girerek odun kesmesi veya avlanması gibi fiillerin men edilmesi minvalindeki Sultan II. Selim zamanında verilen emirleri yineleyerek bu yerlerin Osmanlı sultanına ait olduğunu deklare etti137. Benzer hükümleri İstanbul’daki bahçelerin korunması için138 de veren Sultan Ahmed bir yandan halkın gözü önünde uzun ve görkemli alaylar ile ava gidip gelirken öte yandan uzun bir süredir kendi hâline bırakılmış ve bizzat Osmanlı padişahları için rezerve edilmiş av alanlarını korudu ve oralarda avlanma ayrıcalığını sadece kendisine tanıdı. Böylece sultan büyük av seferleri ile ihtişamını gösterirken diğer yandan hassa şikârgâhlarını kendisi için rezerve ederek ulaşılmaz ve ayrıcalıklı konumunu herkese hatırlatıyordu. Ayrıca hassa şikârgâhlarının muhafazası ile ilgili verilen bu emirler yine Sultan Selim ve öncesindeki klasik dönem sultanlarının aldığı kararların bir kopyası olması bakımından da Sultan Ahmed’in selefleri ile olan bağlantısını ortaya koyuyordu. Her hâlükârda sultanın bu iki Edirne gezisi ve hassa avgâhların koruma altına alınması kararları; savaşların bitirildiği ve isyanların bastırıldığı bir dönemde, sultanın hem halka kendisini muzaffer bir padişah olarak göstermesini hem de zaferini kutlamasını sağladı.
Sonuç olarak, Sultan I. Ahmed’in ortaya koyduğu sefere gitme niyeti ve bu niyet gerçekleşemedikçe sayıları ve sıklığı artan av seferleri ile yine bu av seferlerini takiple artan propagandist söylem aslında Sultan Ahmed’in iktidar niyetini ortaya koyması açısından önemlidir. Tahta geçişini talihin bir hediyesi olarak gören Sultan
135 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 258-274.
136 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 274-299.
137 BOA, MD, nr.78/1230,1231. (5 Ramazan 1018-2 Aralık 1609)
138 BOA, MD, nr.79/8, 116, 123. (11 Muharrem 1019-5 Nisan 1610)
51
Ahmed eline geçen bu tarihî fırsatı öykündüğü ataları gibi davranarak değerlendirmeyi amaçlamış gibidir. Adil, cömert-hayırsever, dindar ve savaşçı olarak betimlenen ve idealize edilen Sultan Ahmed, gerçekten de ava gidip gelerek savaşçılığını, bu gidiş gelişlerinde ve avlar sırasında halk ile kurduğu bire bir temas vasıtasıyla adaletini-cömertliğini ve son olarak Sultan Ahmed Camii ve Kabe’nin tamiri projeleri ile dindarlığını sergileme fırsatı buldu. Öte yandan sultanın hükümdarlığını metheden eserler onun her ne kadar sürekli av ile meşgul olduğunu vurgulasa da avlar esnasında divanını toplayıp devlet ve halkın işlerini gördüğünden, halkın huzurunu kaçıran eşkıyaları cezalandırdığından ve bir vakit bile namazını kılmaktan geri kalmadığından da hassaten behsederek padişahın sadece savaşçı değil dindar, adil ve cömert-hayırsever olduğunun da altını çizdi. Bu anlamda avcı padişah söylemi ve eylemi, sultanın sadece savaşçı hasletlerini değil ideal bir hükümdarda olması gereken diğer özelliklerin sergilenmesine de alan sağladı. Öte yandan tüm bu hasletlere sahip padişah idealize edilirken sürekli olarak benzetildiği padişahlar 17. yüzyılın pendnâme tarzı eserlerinde de ideal olarak işaret edilen Sultan I. Süleyman ve I. Selim’dir. Aradaki sultanlar bir kenara bırakılarak Sultan Ahmed’in, I. Süleyman ve I. Selim’e benzerlikleri (özellikle avcılığı ve hareket hâlinde oluşu) vurgulanır. Tüm bunlar muvacehesinde, avlanmanın Sultan Ahmed’e çok önemli bir iddia ve söylem üstünlüğü kazandırdığı kanaatindeyiz. Avcılık onun için Süleyman sonrası dönemde tahta geçen diğer padişahlardan farklı olduğunu deklare etmenin bir yolu, güç ve ihtişamını gözler önüne sermenin bir aracı ve halk ile temas etmesini sağlayan bir vasıta konumundadır.
Ancak tüm bu açıklamaların yine de I. Ahmed’in neden avlandığı sorusunu tam karşılamadığını ifade etmeliyiz. Çünkü kaynakların belirttiği gibi onun zaten avlanmaya karşı bir arzusu vardı. Yani avcılık onun için bir eğlenceydi. Öte yandan sancak tecrübesi olmayan sultan için av sahnesi bir savaş meydanı anlamına da geliyordu. Yani onun için zihinsel ve fiziksel bir savaş hazırlığıydı. Hatta avcılık onun pazılarını şişiren ve vücudunu geliştiren de bir spordu. Nitekim Sâfî, onun avcılık ve ok talimleri ile günden güne kaslandığını Ottaviano Bon ise 1605’te yeniden gördüğü sultanın ilk saltanat günlerine göre olgunlaşıp kilo aldığını ifade eder.
Öyleyse başlıkta sorduğumuz neden avlandılar sorusunun Sultan I. Ahmed özelinde cevabı birden fazladır. Onun için av bir spor, bir eğlence, kalbini savaşın
52
gerçekliğine yakınlaştıran bir antrenman, halk ile temasını sağlayan önemli bir sosyal aktivite, sefere çıkamadığı için eksikliğini hissettiği bir geçit töreni, klasik dönem sultanları ile irtibatlandırılmasını sağlayan bir rabıta ve ne denli büyük, atılgan bir avcı-savaşçı olduğunun gelecek nesillere aktarımını sağlayan siyasi bir söylemdir.
2.2.2. Sefere Çıkan Sultanlar: II. Osman ve IV. Murad
II. Osman tıpkı babası I. Ahmed gibi 13 yaşında Osmanlı tahtına çıktı. Babasının vefatı ile tahta çıkabilecek durumdaki en büyük şehzade olmasına rağmen tahta amcası I. Mustafa’nın çıkarılması onun üzerinde büyük bir etki yapmış gibi görünür. Nitekim daha saltanatının ilk günlerinde bu kararda etkili olan Sofu Mehmed Paşa ve Şeyhülislam Esad Efendi’ye karşı bazı kararlar alarak dört yıllık kısa ama çalkantılı saltanatının ilk mücadelesini de vermiş oldu. Saltanatı boyunca teamül dışı ve cesur kararlar alması genellikle akıl hocaları olduğu düşünülen hocası Ömer Efendi ve Darüssaade Ağası Mustafa Ağa’ya bağlansa da genç yaşının ve karakterinin bu kararlarda etkili olduğunu söyleyebiliriz. Şehzadelik döneminde babasıyla ata bindi ve muhtemelen babasının avlarına da katılarak halka takdim edildi139. Tahta çıkar çıkmaz da tıpkı babası gibi Eyüp’te kılıç kuşanarak saltanatının sıhhati için ilk adımı attı ve yine babası gibi daha saltanatının ilk haftasında ava çıktı140.
Sultan II. Osman tahta çıktığında tahtını tehdit edebilecek bir amcası, dört tane de küçük kardeşi vardı. Bu anlamda I. Ahmed kadar eli güçlü değildi. II. Osman’ın çıkacağı av seferleri onun elini kuvvetlendirse bile tahta tercih edilmemiş bir padişah olarak daha fazlasına ihtiyacı olduğu açıktı. Nitekim II. Osman’ın daha tahta çıkar çıkmaz attığı adımlar da babasından farklılık arz eder. Askerlerin intizamını sağlamaya çalışması, kıyafet değiştirerek teftişlere çıkması, meyhanelerde yakaladığı kapıkullarını cezalandırması ve tütün yasağını uygulamaya koyması gibi sosyal-askerî disiplini sağlamaya yönelik kararlar onun babasından daha icracı bir yönetim oluşturma niyetini ortaya koyar141. Babasından daha mutlakiyetçi adımlar atarak adeta padişahlık makamının kaybettiği gücü geri almaya çalışan II. Osman’ın
139 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 239-240.
140 Baki Tezcan, Searching For Osman: A Reassessment of the Deposition of The Ottoman Sultan Osman II (1618-1622), Faculty of Princeton University Department of Near Eastern Studies PhD Thesis, 2001, s. 186.
141 Bu noktada üzerinde Kadızadelilerin etkisi olduğu da zikredilmelidir. Baki Tezcan, Searching For Osman, ss.191-192. Ayrıca kendisine sunulan Kitab-ı Müstetab’ın tavsiyelerini de dinlemiş görünür. Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar: Kitâb-ı Müstetâb, Kitabu Mesâlihi’l Müslimîn ve Menâfi’i’l-Mü’minîn, Hirzu’l- Mülûk, TTK, Ankara 1988, ss. 1-40.
53
daha ileri adımlar atması için bir sefer başarısı gereklidir. Bu bağlamda I. Ahmed’in biteviye avlanması ne kadar iktidar kaygısı ihtiva ediyorsa II. Osman’ın Lehistan seferi de o kadar iç siyasetin dinamiklerini içerisinde barındırıyordu. Nitekim Lehistan’dan istediği başarıyla dönemeyen sultan için bu sefer büyük bir fetih olarak lanse edildi ve kutlamalar yapıldı. Ancak dönemin kroniklerinde sefer sırasındaki davranışlarından dolayı sultan üstü kapalı olarak eleştirilir ve Lehistan’dan istediğini alamadan döndüğüne dair imalar yapılır142. Öte taraftan eserini muhtemelen II. Osman’ın emriyle yazan143 Ganizâde Nadirî, Şehnâme’sinde sultanın başarılı bir gazayı tamamladığını ifade ederek bu seferi bir fetih ve zafer olarak açıklar. Nitekim sultanın ihtiyacı olan da bu seferin bir fetih olarak anılmasıdır144. Benzer şekilde Halisî de Zafernâme’sinde sultanı “gazi” olarak nitelendirerek bu seferin başarılı bir fetih olduğunu vurgular. Hatta Sultan Süleyman’ın bile bu topraklara ulaşamadığını söyleyerek onun ne denli başarılı olduğunu anlatmaya çalışır145. Nadirî ve Halisî’nin eserleri tamamen sultanı methetmek ve Lehistan seferinin ne denli başarılı olduğunu açıklamak için yazılmışlardır. Bu sebeple eserlerin tarihî kaynak olarak değerleri tartışmalıdır. Bununla birlikte II. Osman’ın nezaretinde yazılan bu iki eser, dönemin saray politikasını göstermeleri bakımından oldukça önemlidir.
Zafernâme ve Şehnâme’deki ortak bir diğer unsur II. Osman’ın Lehistan seferi öncesinde ve sonrasında çıktığı avların tıpkı atalarının şehnâme geleneğindeki tasvirleri gibi kahraman-ideal sultan söylemini tamamlamak için kullanılmış olmasıdır. Halisî Sultan II. Osman’ın Hotin seferine çıktıktan sonra Bergos’ta yaptığı avı anlatır. Bu ava Darüssaade Ağası Süleyman Ağa ve Veziriazam Hüseyin Paşa da eşlik eder. Halisî sultanın her ne zaman ava çıksa eyerinin halkasına aslanları ve leoparları bağladığını ifade ederek bu av sırasında avlanan kuşların ve yabani hayvanların sayısının hesap edilemeyecek kadar fazla olduğunu söyler146. Daha Hotin yolunda aslan avlayan sultan imajını yaratan Halisî sultanı Hotin önlerinde de
142 Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, C. II, ss. 472-473.
143 Bu konudaki bir değerlendirme için bkz. Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 1985, s. 43.
144 Hatta elçi Thomas Roe’ye göre eğer tahttan indirilmeseydi sultan Habsburglar’a karşı da bir sefere çıkacaktı. Alper Başer, “İngiliz Elçisi Thomas Roe’nun Yazışmalarında II. Osman Dönemi”, History Studies, 5/2, 2013, s. 49.
145 II. Osman sefere gitmesine muhalefet edilmesine rağmen bizzat sefer kararı almıştır. Ayrıca askerin üzerinde hâkimiyet kurmak için sefer yürüyüşü sırasında talimler yaptırmış ve hatta kendi gücünü ve askerî yeteneklerini bu talimler sırasında göstermiştir. Zeynep Türk Sarıışık, II. Osman Dönemine Aid Bir Kaynak: Zafernâme, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999, ss. 70, 74-77, 131.
146 Zeynep Türk Sarıışık, II. Osman Dönemine Aid Bir Kaynak: Zafernâme, s. 75.
54
kahraman-ı zaman olarak idealize eder. Diğer taraftan Nadirî Hotin’den istediğini alamadan dönen sultanı fethini tamamlamış gazi sultan olarak ifade ederek Edirne’ye geldiğinde yaptığı avı methiyelerle anlatır. Bu av tam olarak bir sürek avıdır. Askerlerin, halkın ve av köpeklerinin katıldığı bu gösterişli sürek avında halka içerisine alınan hayvanlar birer birer avlanır. Avın başkahramanı sultan şahbaz, askerleri ise onun emrinde canlarından geçmiş kekliklerdir147. Bu anlatıyla sefer sırasında sultan ve askerlerinin arasında oluşan sorunları gölgelemek için aralarındaki sözde uyum özellikle vurgulanmış gibidir. Sultan Osman fatih olan ataları gibi başarılı bir seferden dönmüşçesine fethini Edirne’de avlanarak kutlar. Sadece asker ve reaya değil hayvanlar bile onun emrine râm olmuş ve canlarından geçmişlerdir. Sultan bir fatih olarak avlanır, savaştaki başarısızlık av ile adeta gölgelenir. Saray üretimi bu iki eser dönemin diğer kroniklerinin aksine sultanı başarılı bir gazi-avcı sultan olarak idealize ederek askerler ve rical üzerindeki tam kontrolünü avları vasıtasıyla anlatma gayreti içerisindedirler. Ancak böyle bir kontrolün olmadığı sefer dönüşü Sultan II. Osman’ın hac bahanesiyle kapıkulu askerini kırma planını devreye sokması ve akabinde tahtını ve canını kaybedeceği olaylar silsilesinin başlamasıyla adeta gözler önüne serilir.
Osmanlı tarihinde II. Osman Vak’ası veya Hâile-i Osmâniyye olarak anılan ve II. Osman’a karşı başarılı olan isyanı ifade eden olaylar silsilesi konumuz kapsamı dışında olduğu için burada ayrıntısına girilmeyecektir. Ancak şurası açık ki Sultan Osman başarısız seferinin ardından cesur bir kararla seferde dağınık vaziyetlerini gördüğü kapıkulundan vazgeçerek onları yok etmek veya ıslah etmenin yollarını aradı. Gençliğinin verdiği acelecilik ile bu girişiminde başarısız oldu. İsyan sırasında olayın vehametini anlayıp çıkacağı Anadolu-Hicaz gezisinden vazgeçtiğini açıklasa da artık asker ve ulema geri dönülemeyecek bir isyan hareketinin tam ortasındaydı. Neticede II. Osman’ın söylem değişikliği işe yaramadı ve hem tahtından hem de canından oldu.
Sonuç olarak Sultan II. Osman’ın babasına kıyasla çok daha handikaplı bir durumda tahta çıkmıştır. Ancak babasının çok istemesine rağmen bir türlü çıkamadığı askerî sefere çıktığını ama bu seferde istenilen başarıya ulaşamadığını anlıyoruz. Buna mukabil saray üretimi yarı resmî diyebileceğimiz eserler sultanın bu
147 Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, ss. 412-415.
55
seferden başarılı bir fetihle dönerek gazi sanına layık olduğunu ve asker ile ricalin üzerinde tam bir kontrol sağladığını hassaten vurguladı. Öte taraftan sultanın okçuluktaki ve ata binmedeki kişisel maharetlerini ön plana çıkararak güçlü-muktedir bir padişah imajını yaratmaya çalıştılar. Sultanın avları bu noktada önemli bir aracı olarak işlev gördü. Savaşçı padişah gazaya giderken avlandı ve gaza sonrası sürgün avı ile devlet ricaline, askere, halka ve bahsi geçen eserler aracılığıyla gelecek kuşaklara ihtişamını ve başarısını sergiledi. Sultan II. Osman gerçek bir sefere çıkarak I. Ahmed’den ayrılır. Bu sebepten olacak ki onun avlarına yapılan atıflar I. Ahmed’inkinden daha cılızdır. Elbette bunda bir ölçüde saltanat süresinin de etkisi vardır ancak örneğin Ganizâde’nin eserinde I. Ahmed’in avları uzun uzun betimlemeler ve methiyelerle anlatılırken II. Osman’ın avları kısaca anılarak asıl olan Lehistan seferi üzerinde durulur. Nitekim II. Osman’ın ihtiyacı olan avdan ziyade gerçek bir sefer başarısıdır. Öte taraftan I. Ahmed edebî çevresinden avlarını öven şiir ve methiyeler sipariş ederken II. Osman’a ithaf edilen eser, Lehistan’daki başarısını ön plana çıkaran askerî bir nitelikte olan Zafernâme’dir. Sultan Ahmed için av, sefere gidemediği için çok önemliyken sefere çıkan II. Osman için av, askerî seferinin başarılı gösterilmesinde kullanılan araçlardan sadece bir tanesi olmuştur. Yani, siyaset sahnesinde av, söylem esnekliği sağlayan kullanışlı bir görev üstlenmiştir.
II. Osman, devlete tam anlamıyla hâkim olmaya çalıştı ama bu uğurda önce tahtını sonra hayatını kaybetti. Ondan sonra tahta çıkan kardeşi IV. Murad ise II. Osman vakasının hem tecrübesi hem de travması ile tahta geçti ve ağabeyinin yarım bıraktığı işi bir ölçüye kadar başardı. IV. Murad tıpkı babası I. Ahmed ve ağabeyi II. Osman gibi çocuk yaşta tahta çıktı ve babasının başlattığı geleneği takiple Eyüp’te seremonyal bir kılıç kuşanma töreni yaptı. Onun saltanatının kabaca ilk on yılı annesi Valide Kösem Sultan’ın saltanat naibeliği ile geçti. Bu süreçte IV. Murad’ın annesinin kontrolünde olduğu anlaşılıyor. Thomas Roe, onun saltanatının daha ilk günlerinde, saltanatı süresince annesi tarafından idare edileceğini yazar. Roe’nun tahmin ettiği gibi Kösem Sultan bu on yıllık sürece adeta damga vurur. Arslanım diye bahsettiği oğlu adına birçok resmî yazışmalar yapar, devlet işlerinin yürütülmesinde bizzat takipçi olur ve hatta yabancı devletlerle ilişkileri yürütür148. Öyle ki Naîmâ “bin senesinden sonra gelen padişahların a’zamı” olarak tanımladığı
148 Özlem Kumrular, Kösem Sultan: İktidar, Hırs, Entrika, Doğan Kitap, İstanbul 2015, ss. 167-185.
56
sultanın bu on yıllık saltanat sürecini “sairleri gibi hareket buyurup on sene zamandan sonra teyakkuz gelip…” diye tanımlar149. Gerçekten de çocuk yaşta tahta çıkan Sultan Murad muhtemelen ağabeyinin katlinin de etkisiyle ilk etapta kabuğuna çekilmiştir. Ancak sultanın yaşı büyüdükçe devlet işlerine alakasının arttığı ve fiziki anlamda kendisini geliştirdiği anlaşılır. Halil İnalcık’ın yayımladığı ve 1629 Ağustosu olarak tarihlendirdiği Kösem Sultan’ın veziriazama yazdığı bir belgede Kösem Sultan, oğlu Sultan Murad’ın kendi lafını dinlemediğini soğuk havalarda sabah gidip akşam döndüğünü ve kendinin bile onu görmediğini ifade ederek veziriazamdan ona nasihat etmesini ister150. Bu tarihlendirmeye göre o sıralarda IV. Murad 18 yaşındadır ve bilfiil yönetimi devralmasına daha üç yıl vardır. Daha bu yıllarda kendi başına hareket etme ve Kösem Sultan’ın kıskacından kurtulmaya çalıştığı anlaşılır. Cirit ve ava olan merakı onun muhtemelen annesini dinlemeyerek saraydan bu ilk ayrılmalarında başlamış olmalı. Nitekim Kösem’in oğlu hakkındaki sitemkâr sözlerini doğrulayacak şekilde ve aynı zamanda Sultan IV. Murad’ın ava gittiğine dair tespit edebildiğimiz ilk kayıt olan 1628 yılının Şubat ayına ait bir mutfak muhasebe defterinden anlaşıldığı kadarıyla Sultan Murad tam da annesinin bahsettiği gibi kışın ortasında Tersane bahçesi, İstavroz bahçesi, Üsküdar, Beşiktaş ve Davutpaşa’da avdadır151. Gençliğinin ve fiziksel gücünün getirdiği güven ile artık kabuğuna sığmayan genç bir padişah görünümü verir. Kaynakların sıklıkla bahsettiği heybetli ve ihtişamlı vücudu, avcılık ve nişancılıktaki eşsiz yeteneği ve sayısız örneklerle dönem kaynaklarının hassaten vurguladığı pazı kuvveti onun cirit ve av talimleri ile oluşmuş olmalıdır152. Yani Sultan Murad için avcılık bu dönemde bir antrenman görevi görmüştür.
Öte yandan artık Sultan IV. Murad klasik dönem şehzadelerinin sancağa çıkma yaşlarına erişmişti153. Annesinin siyasi bağlantılarından ve üzerindeki vesayetinden iyiden iyiye sıkılmıştı. Bu anlamda mutlak iktidar günlerine kendisini sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda siyaseten de hazırlıyordu. Venedik elçisinin raporuna göre onun bütün işi devletle idi, her şeyi bilmek ve haberdar
149 Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, nşr. Mehmet İpşirli, TTK Yayınları, C.III, Ankara 2014, s. 943.
150 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye II, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2016, ss. 373-374.
151 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler (MAD), nr. 3043, s. 55.
152 Dönemin yerli ve yabancı birçok gözlemcisi onun eşsiz gücünden ve yeteneklerinden bahseder. Bazıları için bkz. Jean Baptiste Tavernier, 17. Yüzyılda Topkapı Sarayı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2020, s. 129. Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, haz. Seyit Ali Kahraman-, Yücel Dağlı, C. I, Yapıkredi Yayınları, İstanbul 2017, 211-216. Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, ss. 943-944.
153 Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar, s.325.
57
olmak istiyordu. Ayrıca annesine de artık mesafeliydi. Hatta annesi onunla arayı düzeltmek için ona özel bir eğlence bile tertip etmişti. Bu noktada özellikle annesinin arka çıktığı Kaptan Hasan Paşa ile kız kardeşinin evliliğine son vermesi onun iktidarı ele almak için yaptığı ilk hamlelerden biriydi154. Yine de Murad’ın gerçek anlamda annesinin vesayetinden kurtulması ve iktidar dizginlerini asker-rical-saray çevrelerinden alarak kendi elinde birleştirmesi ancak 1632 yılında Hafız Ahmed Paşa’nın sadarete getirilmesi ve bunu hazmedemeyen Recep Paşa’nın isyan tertibi akabinde yaşanan olaylar silsilesi neticesinde gerçekleşebildi. Sultan Murad tüm bu sürecin sonunda saltanatını bu yüzyıla damgasını vuran ikinci dönemine başladı.
Sultan IV. Murad iktidarı ele aldıktan sonra ölümüne kadar geçecek yedi yılda 17. yüzyılın diğer padişahlarından çok daha farklı bir padişah portresi çizdi. Önce içerideki isyanları kanlı bir şekilde bastıran sultan ardından saltanatını taçlandıracak iki büyük doğu seferine çıktı. Hem annesinin vesayetinden kurtulan hem de iktidarını asker, ulema, saray ve halka kabul ettiren sultanı artık serbest ve sürekli bir şekilde avlanırken, cirit oynarken veya emrine uymayanları kendi elleriyle cezalandırırken görmekteyiz. Öyle ki Alemdağ’a giden sultan burada avlanırken defterdarın katline dair ferman veriyordu155. Daha saltanatını gerçek anlamda ele almasının hemen akabinde tütün içmeyi ve kahvehaneleri yasaklayarak sosyal-askerî nizamı sağlamaya yöneldi. 1635 yılındaki Revan seferine kadar bir askerî sefere katılmasa da Sultan Murad annesinin ve diğer iktidar paydaşlarının kıskacından kurtulmasının hemen ardından ataları gibi av ve cirit meydanlarına inerek kendisini gösterdi. Henüz sefere katılmasa da daha önceki doğu seferlerinde yapmadığı bir şekilde 1633 yılının Eylül ayında İran seferine çıkan Sadrazam Mehmed Paşa ve askere eşlik ederek İznik’e kadar gitti. Yol boyu sürek avları yapan sultan artık kaynakların bahsettiği eşsiz gücünü ve savaş yeteneklerini sergileme fırsatı buldu. İznik dönüşü sultan bu sefer bostancılar, Enderun ağaları ve av ağalarıyla birlikte Fener Bahçe, Tuzla ve Üsküdar arasında günlük avlar ve sürek avları tertip etti156. Hemen akabinde bir İzmit-Bursa gezisine çıkan Sultan Murad buralarda bir yandan sürgün avları tertip ederek avlandı diğer yandan eşkıyaları cezalandırdı157. Böylece av mahalleri tekrar adaletin tecelli ettiği yerler olarak öne çıktı. Öte yandan İznik kadısının hem hakkında var olan şikâyetler hem de sultanın geçeceği yolları
154 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 273.
155 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 283.
156 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, ss. 986-987.
157 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 990.
58
temizlemediği gerekçesiyle örfen idamı İstanbul’da adeta infial yarattı. Şeyhülislam Ahizâde’nin önderliğinde saltanat değişikliği için bir tertip yapılabileceğine dair haberi Kösem Sultan’ın IV. Murad’a iletmesiyle apar topar başkente dönen sultan Ahizâde’yi önce Kıbrıs’a sürdü ardından idam ettirdi158. Esasen bu olay sultanın ağabeyi II. Osman gibi sefere hemen çıkmamasını açıklar niteliktedir. Her ne kadar sipahi isyanlarını bastırmış ve gücü tekeline almış olsa da Sultan Murad’ın saltanatı ve padişah olarak konumu henüz tam anlamıyla sağlam değildi. Bir yandan çıktığı av seferleri, cirit gösterileri ve bu sırada gittiği yerlerde en ufak isyan şüphesi olanları katlettirmesi hem demir yumruğunu göstererek tartışılmazlığını perçimliyor hem de padişahlık makamına duyulan saygıyı geri getiriyordu. Bu anlamda sipahi kıyımından, tütün yasağına, eşkıya katlinden av seferlerine kadar Sultan Murad’ın izlediği siyaset onun yapacağı seferler öncesi atılmış stratejik adımlar olarak düşünülmelidir. İznik, İzmit, Bursa ve İstanbul’daki bahçelerde sürekli hareket hâlinde olan sultanın bir sonraki durağı ise kadim tahtgâh Edirne’dir.
Sultanın Edirne’ye gitme sebebi o sıralarda Lehistan ile yaşanan anlaşma maddelerinin yenilenmemesidir. Esasen serdar olarak Murtaza Paşa tayin edilmişti ve sultanın Lehistan seferi yapma niyetine dair bir emare yoktu. Nitekim Edirne’de sadece eşkıya katledip avlanmaktan başka pek de bir şey yapmadı. Yaklaşık üç ay kaldığı Edirne’de av ekibiyle yaptığı günlük avlardan ziyade Sultan Süleyman’ın da önemli avgâhı olan Çölmek Köy’de sürek avları yaptı159. Bu noktada sultanın başkent İstanbul dışında eski iki başkent olan Bursa ve Edirne’ye ardı ardına gidişi ve buralarda hem eşkıya kovalamacası yaparak adaletini göstermesi hem de sürek avları yaparak savaşçılığını ve kudretini göstermesi tam Revan seferi öncesi atılmış iki önemli adım olarak dikkat çeker. Zorba sipahilerin katliyle askere, İznik kadısı ve Ahizâde’nin katliyle ulemaya gözdağı veren sultan halkın huzurunu kaçıran eşkıya katlleriyle ve sürek avlarıyla temas kurduğu kamuoyunu da arkasına aldıktan hemen sonra iki önemli seferinden biri olan Revan seferine çıkacaktır.
Sultan IV. Murad’ın 1635 yılının Mart ayında çıktığı Revan seferi toplam dokuz ay kadar sürdü. Bu seferde Revan’ı fethedip Tebriz’e kadar giden sultan kışın bastırması sebebiyle geri döndü ve 1635 yılının Aralık ayında muzaffer ve gazi bir komutan olarak İstanbul’a geri döndü. Seferden hemen önce tütün yasağının devamı
158 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 287-288.
159 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1001.
59
olarak içki yasağı getirerek meyhaneleri yıktırdı160. Sefere giderken ardında muhalefet yapabilecek hiçbir grup veya buna ev sahipliği yapabilecek hiçbir mekân bırakmak istemediği düşünülebilir. Sultan Revan’ı sadece 11 günde aldı ve ardından Tebriz’e yürüdü. Safeviler tarafından boşlatılmış bir Tebriz bulan Sultan Murad burayı tahrip ettirdikten sonra sefer mevsiminin sona ermesi sebebiyle geri döndü. Nitekim seferin amacı olan Revan artık onun fethettiği bir kaleydi. Bu çok kısa süren kuşatma ve tahribe rağmen dönemin kroniklerinden ve menzilnâmelerinden anladığımız kadarıyla sultanın Revan yürüyüşü oldukça tantanalı ve gösterişli oldu. Daha Üsküdar’dan Pendik menziline yürüyüşü esnasında avlanmaya başlayan sultan yol boyunca oturak ilan edilen menzillerde avlandı, cirit oynadı veya nişancılığını sergiledi161. Öte yandan kusurlu gördüğü kadıları, halka zulmeden eşkıyaları ve tütün yasağına uymayanları yol boyunca buldurup idam ettirdi. İstanbul başta olmak üzere eski başkentleri de gezerek gücünü, adaletini ve demir yumruğunu gösteren sultan Revan seferi sırasında da Anadolu’da kendi güç ve adaletini adeta gözler önüne serdi. Daha Revan Kalesi’nin düşüş haberi İstanbul’a ulaşalı dört gün olmuşken şehzadeler Süleyman ve Bayezid’i öldürterek162 tütün yasağı ve başkent gezileri ile başlayan iktidarı demir yumruğu altına alma stratejisinin son hamlesini gazi sıfatını kazanan muzaffer bir padişah olarak yaptı.
Sultan IV. Murad Revan’ın fethinin ardından Tebriz’e doğru yürüyüşü esnasında kaynakların ifadesi ile “nâ-hoşça” olarak tahtırevan kullanmaya başladı163. Yıllar süren hareket hâli ve her fırsatta yaptığı güç gösterilerinden olsa gerek sultan dönüş yolunun önemli bir kısmını tahtırevan ile katetmek zorunda kaldı. Ancak bu durumdan pek de hoşnut olmamış olacak ki ara ara askerin karşısına at üstünde çıkarak onlara görünmeyi ve hatta iyi oldukça cirit oynayıp avlanmayı da ihmal etmedi. İstanbul’a girmeden hemen önce İzmit’te avlanan sultan, büyük ve gösterişli bir alayla at sırtında payitahta geri döndü164.
Sultanın Bağdat seferine kadar olan İstanbul günleri de tıpkı öncesi gibi hayli hareketli geçti. Topçular Kâtibi’nin verdiği bilgiye göre kış aylarının başladığı Kasım ayından itibaren Üsküdar’a geçen sultan burada sürekli olarak avlandı. Mevsimin
160 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 289.
161Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999, ss. 12-18.
162 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 294.
163 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, s. 85.
164 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, ss. 90-155.
60
tamamen döndüğü Temmuz ayından itibaren İstavroz taraflarına, Eylül’den itibaren de Davutpaşa taraflarına geçerek kuş avları ve sürek avları yaptı165. Topçular Kâtibi’nin verdiği bilgileri Sultan Murad’a gelen hediyelerin ve onun dağıttığı inamların kaydedildiği bir defter doğrular. Defterde sultanın bulunduğu yerleri tespit etmek mümkündür. Buna göre sultan, İstanbul’a dönüşünün üzerinden henüz bir ay bile geçmemişken 19 Ocak 1636’da Davutpaşa tarafına gitti. Burada ne sıklıkla ava çıktığını bilemesek de 30 Nisan 1636 tarihinde kendisiyle sürgün avına katılan ağalara dağıttığı iki kese inam vesilesiyle bu tarihte yaptığı sürgün avını tespit edebildik. Öte yandan tıpkı Topçular Kâtibi’nin verdiği bilgilerdeki gibi Sultan Murad buradan Üsküdar’a ardından İstavroz bahçesine geçti. Bu defterden sultanın İstanbul’a geçişinin çok az olduğu ve yılın neredeyse tamamını bu üç bahçe arasında geçirdiği anlaşılıyor166. İlaveten, Revan dönüşünden bir yıl sonrasına ait bir mutfak muhasebe defteri ile Teşrifat defterine göre de Sultan IV. Murad 1637 yılı içerisinde Üsküdar, Fener, İstavroz, Kandilli, Beykoz, Davutpaşa ve İskender Çelebi bahçelerinde avlandı167. Hatta bir mutfak muhasebe defterine göre IV. Murad Bağdat seferine çıkmasına bir ay kala hâlâ Davutpaşa ve Üsküdar’da kalabalık bir maiyetle avdaydı168. Sultan İstanbul bahçelerinde avlanırken Safevi hududu da hâlâ hareketliydi. Sultan Murad’ın İstanbul’a dönüşünden sonra Revan tekrar Safevilerin eline geçti ve akabinde Erdelen Vak’ası olarak adlandırılan olayda Şam Beylerbeyi Küçük Ahmed Paşa Safevilere yenilerek öldü. Öte yandan Bağdat yıllardır Safevilerin elinden alınamamıştı. Tüm bu şartlar altında Sultan IV. Murad bu sefer Bağdat’a bizzat yürüme kararı aldı. Sultan Bağdat yürüyüşü öncesi kendisi için tehlikeli gördüğü Şehzade Kasım’ı idam ettirirerek yine ardında onu tahtından edebilecek bir tehlike bırakmak istemedi169.
Sultan Murad’ın Bağdat yürüyüşü tıpkı Revan seferinde olduğu gibi oldukça tantanalı oldu. Yol boyu avlanan, cirit oynayan sultan yine eşkıyaları, tütün içenleri
165 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1051, 1063.
166 TSMA, Defter Kısmı, nr. 525. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu defterin varlığından ilk bahseden Feridun Emecen’dir. Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s.296.
167 BOA, MAD, nr. 5095, s. 8. Enise Büşra Yılmaz Bozyak, Teşrîfât Defteri (BA, MAD, nr. 1332), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2018, s. 79, 110, 180.
168 TSMA, Defter Kısmı, nr. 935. Bu defter asıl olarak Bağdat seferinin masraflarını ihtiva eder. Nitekim defterde avlarının tam tarihi yoktur. Ancak defter 25 Şubat 1638 ile 12 Haziran 1639 tarihleri arasındaki masrafları içerir. Sultanın 4 Nisan 1638’de Bağdat seferine çıktığını biliyoruz. Öyleyse bahsi geçen avlar 25 Şubat 1638 ile 4 Nisan 1638 tarihleri arasındaki ortalama bir aylık süre içerisinde olmalıdır.
169 Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, ss. 297-298.
61
ve kusuru olanları idam etti170. Sultan Murad’ın Bağdat seferi bir yıl iki ay sürdü. 4 Nisan 1638’de çıktığı Bağdat seferinden 10 Haziran 1639’da döndü. Bu sefer esnasında mafsal ağrıları artan sultan ara ara tahtırevan kullansa da tıpkı Revan dönüşü olduğu gibi avlanmaktan ve cirit oynamaktan geri durmadı. Hastalığı nüksetmesine rağmen İstanbul’da da sarayında durmayan sultan buraya gelişinden bir hafta sonra Üsküdar’a geçti. Vefatına kadar geçen yaklaşık yedi aylık süreçte yine Üsküdar, Fener, Kandilli, İstavroz, Tersana ve Davutpaşa bahçelerinde avdaydı171. Bu sırada batı yönüne yapacağı yeni seferin hazırlıklarıyla da uğraşan sultanın ömrü bu sefer için vefa etmedi ve 9 Şubat 1640’ta vefat etti.
Sultan IV. Murad ilk on senelik saltanat döneminde adeta Kösem Sultan’ın gölgesi altında kalmış gibidir. Ancak artık on sekiz yaşına geldiğinde Kösem Sultan onu kontrol etmekte hayli zorlanmıştır. Nitekim sürekli saray dışında ve at sırtındadır. Saltanatı kendi kontrolüne aldıktan sonra ise tam anlamıyla özgürlüğüne kavuşmuş gibi sürekli hareket hâlindedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi avlanır, cirit oynar, güçlü vucudunu ve savaşçı özelliğini gösterme çabasındadır. Dönemin kaynakları da sultanın bu hareket hâlindeki tavrını destekler niteliktedirler. Sultan Ahmed’in avları, II. Osman’ın Leh seferi övüldüğü gibi IV. Murad’ın nişancılığı, avcılığı, güçlü vücudu ve başarılı seferler ile gelen gaziliği övgülere mazhardır. Ona adeta hayran olan Evliya Çelebi, onun Develi Karahisarı dağlarında gördüğü yabani bir koçu “terzi iğnesi ipekten geçer gibi” mızrağıyla avlamasını anlatır. Yalçın dağlara atını ardında bırakarak çıkmasını gören askerin üzerinde bıraktığı intibayı “parmaklarını ağızlarına götürerek hayran kaldılar” diyerek tasvir eder172. Evliya’nın renkli ve mübalağalı anlatımı bir yana sultanın böylesi kabiliyetleri asker üzerinde gerçekten etkili olmuş olmalıdır. Nitekim kimliği belirsiz Menzilnâme yazarı da aynı şekilde sultanın bu hareket hâlinde oluşu, rahatsız da olsa ata binişi, avlanırkenki meziyetleri, cirit atmaktaki mahareti, askeri ikiye bölerek taktik çalıştırması gibi sultanın seferler esnasındaki tavırlarının askerin üzerinde önemli bir etki bıraktığını aktarır173. Öte yandan sultanın Bursa’dan Edirne’ye, Konya’dan Erzurum’a kadar
170 Songül Çolak, IV. Murad’ın Bağdad Seferi Menzilnâmesi, İdeal Yayıncılık, İstanbul 2015, ss. 49-95.
171 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, ss. 1126-1127. Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 302-303. TSMA, Defter Kısmı, nr. 1080. TSMA, Defter Kısmı, nr. 1078.
172 Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, s. 211.
173 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, ss. 76-145.
62
gittiği her yerde asilik yapanları veya ahaliye zulmedenleri ölümle cezalandırması da hem halk hem de asker üzerinde etkili olmuştur.
17. yüzyılda I. Ahmed’den IV. Murad’a tüm padişahlar kendilerine biçilen sınırlı saray alanının içine hapsolmayarak mücadele ettiler. Bahsettiğimiz gibi I. Ahmed çok istese de sefere çıkamadı ancak sarayında da durmayıp biteviye avlanarak gücünü ikame etmeyi denedi. II. Osman ise doğrudan bir sefer denemesi yaptı ve erken alınmış bu kararın sonucunda tahtını ve hayatını kaybetti. IV. Murad’a gelindiğinde, onun büyüyüp yetişene kadar beklediğini görüyoruz. Saltanatının ikinci yarısındaysa bir yandan asileri katlederek padişahlık makamının serbestiyetini sağladı diğer yandan başta İstanbul olmak üzere Bursa, Edirne, İzmit ve İznik gibi önemli kentlerde avlanarak ve halkın huzurunu kaçıran eşkıyaları katlederek savaşçılığını ve adaletini gözler önüne serdi. Şartlar uygun olduğunda çıktığı sefer yürüyüşünde de benzer bir şekilde sürekli avlandı, cirit oynadı hasılı savaşçı özelliklerini sergiledi. Öte yandan ata binemeyecek durumda olmasına rağmen sürekli tahtırevan kullanmadı ve ata binerek ara ara askere görünmesi askerin üzerinde önemli derecede etki yaptı. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde Sultan IV. Murad’ın, 17. yüzyıl gibi padişahlık makamının gücünün sınırlandığı bir dönemde önce gücünü askere ve halka ispat ettiğini ardından kendisine gazi sanını veren iki büyük sefere çıkabildiğini görüyoruz. Tam bu noktada avcılık (veya gücünü göstermesine imkân sağlayan cirit gibi diğer uğraşları) onun savaşlar öncesinde ihtişamını göstermesinin ve rüştünü ispat etmesinin imkânını sağladı. Tıpkı I. Ahmed gibi onun avları da lehine bir kamuoyu oluşmasına olanak vermiş gibidir. Ayrıca sefer dönüşlerinde sultan zaferini yine avgâhlarda kutlamıştır. Bu avlar birer eğlence veya zafer kutlaması olarak pek tabii değerlendirilebilir. Ancak aynı avlar sırasında halkın şikâyetlerinin dinlenmesi ve hatta onların huzurunu kaçıranların katledilmeleri bu avlara toplumsal bir boyut daha katar. Öte yandan kaynaklarda övgülere mahzar olan kuvvetli vücudunun sergilendiği önemli mekânlardan biri yine avgâhlardır. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde Sultan IV. Murad’ın birden fazla saikten dolayı avlandığını ve bu avların onun saltanat döneminde önemli bir yer edindiğini ifade edebiliriz.
2.2.3. “Avcı” Mehmed
Otuz dokuz yıl süren IV. Mehmed dönemi, hem büyük başarılara hem de büyük başarısızlıklara sahne oldu. Nitekim bu dönemde Kandiye’den Kamaniçe’ye
63
kadar önemli kaleler birer birer alındı hatta devlet I. Süleyman’ın yaptığı gibi Viyana’yı almaya tekrar teşebbüs etme özgüvenini bile gösterdi. Ama yine aynı dönemde Viyana’dan büyük bir hezimetle geri dönüldü ve devletin önemli karakol noktaları olan Budin ve Belgrad bile savaş alanı hâline geldi. Benzer şekilde Köprülülerin sadareti döneminde bu yüzyılın en parlak dönemini yaşayan devlet Merzifonlu idaresi altında girişilen Viyana seferi sonrasında bu yüzyılın en karanlık dönemini yaşadı. Tüm bu zıtlıkların ortasında IV. Mehmed’in padişahlığı da tartışmalı bir hâl aldı. Kimi kronik yazarlarına göre uçarı bir avcı olan IV. Mehmed, kimilerine göre ordusuyla bizzat seferlere katılan kahraman bir gazidir.
IV. Mehmed, babası Sultan İbrahim’in yerine tahta çıktığında henüz sekiz yaşındaydı. İlk iş Eyüp’te kılıç kuşanan Sultan IV. Mehmed’in saltanatının çocukluk yılları payitahtta padişahlık otoritesinin noksanlığında hayli karışık geçti. Tahta geçtiği yıl olan 1648’den 1651 yılına kadar payitaht valideler mücadelesine sahne oldu. Büyük Valide Kösem Sultan ile Valide Turhan Sultan arasında geçen bu iktidar mücadelesi Turhan Sultan’ın zaferi ile sonuçlandı. Ancak 1651 yılından Köprülüler iktidarına kadar geçen süreçte payitahtta ve Anadolu’da karışıklıklar artarak devam etti. Merkezde yeniçeriler ve sipahiler arasında geçen mücadeleye saray ağalarının eklenmesi, halk ayaklanmaları ve Anadolu’da Gürcü Abdünnebi isyanı gibi ayaklanmalar bu döneme damga vurdu. Öte yandan devam eden Girit savaşı ve Venediklerin boğaz ablukası kötüye giden şartları daha fazla zorladı. Bu dönemde Tarhuncu Ahmed ve İpşir Mustafa gibi radikal önlemler alabilecek paşalar sadarete getirildiyse de kötü gidişe engel olunamadı. 1656 yılının Eylül ayında Köprülü Mehmed Paşa’nın sadarete gelmesi ile birlikte hem Devlet-i Aliyye için hem de IV. Mehmed için yeni bir dönem başladı.
Köprülü Mehmed Paşa’nın sadaretine kadar geçen sürede kronikler IV. Mehmed’den neredeyse hiç bahsetmezler. Dönemin siyasi kararlarında çocuk yaştaki sultanın pek bir etkisi olmadığı düşünülebilir. Nitekim Valide Turhan Sultan’ın padişah adına birçok işi yürüttüğü anlaşılır. Hatta IV. Mehmed tıpkı saltanatının ilk döneminde IV. Murad’ın Kösem Sultan’ın kıskacı altında olması gibi validesi Turhan Sultan’ın vesayeti altında gibidir. Bu noktada Turhan Sultan ile veziriazam arasındaki yazışmayı ihtiva eden bir belge önemli ipuçları verir. Buna göre padişahın ava gidişlerinde Turhan Sultan da onunla birlikte olmak ister. Hatta arzlara bile oğluyla birlikte katılmak ister. Ancak veziriazam arza girmenin kanuna aykırı
64
olduğunu ifade eder ancak Valide’nin ava katılabileceğini ve uygun bir bahçede ikamet edebileceğini söyler174. Bu belgeden Turhan Sultan’ın oğlunu avda bile yalnız bırakmak istemediği anlaşılır. Bunun da ötesinde arza girme niyetiyle muhtemelen çocuk yaştaki oğlunun başka kişilerin tesiri altında kalmasını istemez. Av sahasının aynı zamanda sultana yakınlaşmak ve hatta onu etkilemek için kullanılan bir siyaset alanı oduğu anlaşılır. Yani, sultanın çocukluk dönemi annesinin ve iktidar ortaklarının gözetiminde geçmiştir. Öyle ki sultanın 1652 Nisan’ında gittiği Tersane bahçesine gitmeyen Turhan Sultan’a Vezirirazam Gürcü Mehmed Paşa uyarıda bulunarak sultanı yalnız bırakmamasını tavsiye eder175. Benzer şekilde, 1654 yılının Temmuz ayında Ramazan Bayramı münasebetiyle Has Oda’daki eğlencelere katılması gereken sultanın bir gece Has Oda’da kalmasının Darüssaade Ağa’sı Behram Ağa ve Hoca Reyhan Ağa sakıncalı görerek Turhan Sultan’ı uyarırlar176. Buradaki temel amaç da küçük yaştaki sultanın saraydaki diğer klikler tarafından etki altına alınmasını önlemektir. Turhan Sultan bu anlamda IV. Mehmed’in gölgesi gibi onu takip etmiştir. Nitekim artık Büyük Valide Sultanlar devrinin son temsilcisi olan Turhan Sultan döneminde Valide Sultanlık makamının padişahı yönlendirme konusunda önemli bir kurumsal meşruiyeti vardı177. Turhan Sultan’ın bu noktada oğlunu her türlü etkiden korumaya çalıştığı aşikârdır. Ancak bu, Sultan IV. Mehmed’in Köprülüler iktidarına kadar tabir yerindeyse bir fanus içerisinde olduğu anlamına da gelmez. Muhtemelen Turhan Sultan’ın bilgisi, çoğu zaman eşliği dahilinde Sultan IV. Mehmed’in saraydan birçok kere ayrılmış ve İstanbul çevresinde avlanmıştır. Muhtemelen onun savaşçılık yönünü güçlendirmek için teşvik edildiği bu ilk avları arasında savaş meydanını andıran yüksek katılımlı sürek avları da vardır.
Naîmâ’nın verdiği bilgiden daha 1650 yılında, sultanın 10 yaşındayken bostancıbaşının eşliğinde Kağıthane’de av köpeklerinin de katıldığı büyük bir ava katıldığını öğreniyoruz. Bundan yaklaşık bir yıl sonra, 12 Aralık 1651’de, çocuk sultanın başka bir sürgün avı tertip ettiğini bir kaftan defterindeki tevcih kaydından anlıyoruz178. Bu defterden ve sultanın iç hazine harcamalarından anladığımız
174 Erhan Afyoncu, Uğur Demir, Turhan Sultan, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2015, s. 224. H. İnalcık bahsi geçen belgenin Kösem Sultan’a ait olduğunu ifade eder. Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye II, s. 377-378.
175 Erhan Afyoncu, Uğur Demir, Turhan Sultan, ss. 72-73
176 Erhan Afyoncu, Uğur Demir, Turhan Sultan, ss. 108-109
177 Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar, s.151.
178 TSMA, Defter Kısmı, nr.1995. vr.21a.
65
kadarıyla Sultan IV. Mehmed, 25 Kasım 1651 Kağıthane’de, 12 Aralık 1651’de bir sürgün avında, 26 Haziran 1652’de Üsküdar’da, 7 Eylül 1652’de Kağıthane’de, 15 Kasım 1652’de yine Kağıthane’de, 29 Nisan 1653’te Üsküdar’da, 15 Mayıs 1653’te Üsküdar’dan Ayazma’ya geçmek üzere yol üzerinde, 13 Ekim 1653’te yine Üsküdar’da sürgün avında, 5 Nisan 1654’te Tersane bahçesinde, 25 Mayıs 1654’te Üsküdar’da, 11 Ağustos 1654’te Emirgan bahçesinde, 13 Ekim 1655’te yine Emirgan bahçesinde ve 25 Temmuz 1656’da Kağıthane’deydi179. Bahsi geçen defterdeki bilgiler Sultan IV. Mehmed’in ileride saltanatını etkileyecek tutkusu olan avcılığa ne zaman başladığına dair önemli bilgiler verir. Buna göre Sultan IV. Mehmed daha Köprülü sadaretinden önce, çocukluk çağında avlanmaya başlamıştı. Elimizde bir kanıt olmasa bile Turhan Sultan’ın oğluna karşı olan yaklaşımından yola çıkarak bu avların Valide Sultan ve ekibi tarafından organize edildiği akla yatkın görünmektedir. Muhtemelen Sultan IV. Murad saltanatında olduğu gibi yeni sultan ileride çıkacağı seferler için hazırlanıyordu ve bu avlar gün geçtikçe daha çok arttı. Öyle ki, Köprülü Mehmed Paşa’nın sadaretinden sadece 12 gün önce, Limni ve Bozcaada’nın Venediklilerin eline geçmesine karşı yükselen tepkilerden bir kısmı Sultan IV. Mehmed’e karşıydı. Sultanın sürekli payitaht dışındaki bahçelerde olması tepkinin temel kaynağıydı. Nitekim sultan bu tepkilere daha fazla dayanamayarak payitahta geri dönmek durumunda kalmıştı180.
Köprülünün çeşitli şartlar öne sürerek sadarete gelmesi hem Devlet-i Aliyye’nin bu yüzyıldaki tarihi için hem de IV. Mehmed’in saltanatı için önemli bir aşama olarak dikkat çeker. Köprülü bir taraftan içte düzeni sağlarken diğer yandan Limni ve Bozcaada’yı alarak payitahta rahat bir nefes aldırdı. Köprülü sadareti aynı zamanda IV. Mehmed’e de adeta bir hareket alanı sağladı. Onun sadaretinden 12 gün önce kendisine gösterilen tepkiler neticesinde payitahta dönmek zorunda kalan Sultan Mehmed bundan sonra Edirne ve İstanbul’da biteviye avlanır. Hatta ileride
179 Bu defter 2022 yılı içerisinde Berna Mert tarafından yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır. Berna Mert, IV. Mehmed Devri Bir Kaftan Defteri (Değerlendirme-Çeviri Metin), Marmara Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2022, ss. 246, 248, 258, 263, 267, 273, 279, 294, 312, 332. Kadir Arslanboğa, Osmanlı Devleti’nde İç Hazine Harcamaları (1649-1680) 31 Yıllık Enderun Hazinesi Defteri Üzerine Bir İnceleme, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yayınları, Ankara 2014, s. 43, 45, 47.
180 Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, nşr. Mehmet İpşirli, TTK Yayınları, C.VI, Ankara 2007, ss.1695-1696. Ertuğrul Oral, Mehmed Halife Tarih-i Gilmani, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000 s. 51. Karaçelebizâde, devlet erkanına dair şikâyetlerin sultana iletildiğini ifade etse de sultana yönelik herhangi bir şikâyetten bahsetmez. Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-Ebrâr Zeyli (Tahlil ve Metin), haz. Nevzat Kaya, TTK Yayınları, Ankara 2003, s. 287.
66
Köprülü’nün halefi olan oğlu Fazıl Ahmed Paşa’nın sadareti sırasında ise bilfiil seferlere katılacak ve her fırsatta gittiği yeni coğrafyalarda avlanacaktır.
Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığının daha ilk yılında Sultan IV. Mehmed Edirne’ye yol boyu avlanarak gitti. Silahdar’ın deyimiyle sultanın amacı “memâlik-i Rûmı emn ü âbâdân eylemek” idi181. Burada tıpkı I. Ahmed ve IV. Murad’ın Edirne’ye gidişleri gibi adeta gövde gösterisi yaptı. Halktan da yüzlerce insanın katıldığı sürek avları ve akabinde av getirenlere verdiği ihsanlarla Sultan Mehmed hem avcı-savaşçı özelliklerini hem de cömertliğini ortaya koydu. Öte yandan Abdi Paşa’ya göre sultan sadece avlanmıyor divanlar topluyor ve adaleti de tesis ediyordu182.
Bundan sonra Sultan IV. Mehmed yine tıpkı IV. Murad’ın yaptığı gibi bu sefer diğer bir kadim başkent olan Bursa’ya Edirne seferinden yedi ay sonra 26 Mayıs 1659’da, Abaza Hasan Paşa isyanına yardım yataklık eden eşkıya takımını ortadan kaldırmak için gitti. Nitekim Sultan Bursa’da bir yandan tespit edilen eşkıyaları katlederken diğer yandan avlanıyordu. Ayrıca Turhan Sultan’ın Çanakkale Boğazı’na yeni inşa ettirdiği kaleleri gezen Sultan IV. Mehmed üç buçuk ay kaldığı Bursa’dan direkt olarak Edirne’ye geçti. Erdel meselesi hâlâ çözülememişti ve Sultan IV. Mehmed Edirne’de hem askere moral verecek hem düşmana tehdit oluşturacak hem de sürek avlarıyla babası Sultan İbrahim’in aksine at sırtında memleketin rahatı için çalışan bir padişah olduğunu gösterecekti. Sultanın bu ikinci Edirne gezisi yaklaşık on ay sürdü183. Dönüşünde İstanbul’da da yaklaşık on ay kalan sultan bu sefer üçüncü Edirne seferine Gelibolu üzerinden çıktı. Turhan Sultan’ın yaptırdığı
181 Sultan’ın Edirne’ye bu gidişi Köprülü’nün etkisiyle Erdel, Eflak ve Boğdan’daki karışıklığı gidermek içindir. “Elbette taht sana lâzım ise bir gün mukaddem kalkup Edirne’ye gelesin” Ertuğrul Oral, Mehmed Halife Tarih-i Gilmani, s.57. Padişahın tarihçisi Abdi Paşa da bu Edirne seferinin sebebini Erdel Beyi Rakoçi ile ittifak yapan Eflak ve Boğdan voyvodalarının “tedârükün görmek” ve memleketlerinde olan “ihtilâl ve fesâdı” defetmek olarak açıklar. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, haz. Fahri Çetin Derin, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2008, s. 116. Son olarak o sırada payitahtta bulunan İsveç elçisi Claes Ralamb da sultanın Edirne’ye geçişinde Köprülü’nün etkisi olduğundan bahseder. Ayrıca sultanın Edirne’ye gidişinde alay-ı hümayuna bizzat şahit olmuş ve sultanın avcı birliklerini sadece anlatmamış aynı zamanda resmetmiştir/resmettirmiştir. Claes Ralamb, İstanbul’a Bir Yolculuk (1657-1658), çev. Ayda Arel, İstanbul 2008. Karın Adahl, “Alay-ı Hümayunu Tasvir Eden Yirmi Resim”, Alay-ı Hümayun: İsveç Elçisi Ralamb’ın İstanbul Ziyareti ve Resimleri (1657-1658), ss.78-84
182 Sultanın ilk Edirne gezisi için bkz. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2012, ss. 126-164. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 113-137.
183 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, ss. 188-241. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 113-128.
67
kalelerin bitmek üzere olması sebebiyle burada teftişler yapan sultan yol boyunca avlanarak Edirne’ye ulaştı.
Sultanın bu üçüncü Edirne seferi toplam yedi ay sürdü. Sultan Edirne’de iken ona tüm bu hareket alanını sağlayan veziriazam Köprülü Mehmed Paşa vefat etti. Köprülü Mehmed Paşa’nın sadaretinde Sultan Mehmed onun Erdel meselesinin halli için çıktığı batı yönlü seferlere Edirne’ye giderek iştirak etti. Yine Abaza Hasan’ın isyanını bastıran Köprülü’ye tam desteğini Bursa’ya gidip kalan eşkıyaları katlederek gösterdi. Sultan IV. Mehmed daha Köprülü Mehmed Paşa dönemindeki bu faaliyetleri ile kimi kaynaklarda gazi sanına layık görüldü184. Köprülü Fazıl Ahmed Paşa sadaretinde ise sultan artık Edirne’nin de ötesine gidecek ve hatta seferlere bizzat katılarak gazi sanının altını dolduracak ve hemen hemen gittiği her yeni bölgede avlanacaktı.
Köprülü Mehmed Paşa sadaretinde payitahtın dışına çıkan IV. Mehmed, Fazıl Ahmed Paşa döneminde ise Edirne’nin de ötesinde Eğriboz’dan Kamaniçe’ye kadar uzanan kuzey güney yönlü hatta hem askere eşlik ederek bizzat seferlere çıktı hem de bu bölgelerdeki yeni avlaklarda avlandı. 7 Nisan 1663 yılında Fazıl Ahmed Paşa’nın Uyvar seferi için orduyla birlikte dördüncü kere Edirne’ye gelen Sultan IV. Mehmed’in bu Edirne seferi yaklaşık iki buçuk yıl sürdü185. Uyvar’ın fethinin ardından ise Sultan IV. Mehmed adeta kendisini avlanmaya verdi. Abdurrahman Abdi Paşa tam da bu tarihlerde sultanın en yakınlarından biri olarak eserinde onun gün gün neler yaptığını ayrıntılarıyla anlatır. Buna göre bahsi geçen iki buçuk yıl boyunca sultan avdan ava koşarken Edirne’nin de ötesine geçerek kuzeyde Yanbolu ve hatta Aydos taraflarına güneyde ise Ferecik’e kadar halkın yüksek katılım sağladığı sürek avları yaptı. Her yaptığı sürek avında fakir ve fukaraya getirdikleri av karşılığında ihsanlarda bulundu ve halkın şikâyetlerini dinleyerek adaleti tesis etti. İki buçuk yılın sonunda İstanbul’a dönerken tekrar Gelibolu’ya giden Sultan IV.
184 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, ss. 118-175-188. Mehmed Halife, Sultan IV. Mehmed’in 1658 yılında Edirne’deyken Yanova’nın Köprülü Mehmed Paşa tarafından fethinden hemen sonra fetva ile “Gâzî Sultân Mehmed Hân” unvanını aldığını yazar. Ertuğrul Oral, Mehmed Halife Tarih-i Gilmani, ss.63-64. Bu fetvanın Abaza Hasan Paşa isyanına karşı verildiğine dair bir değerlendirme için bkz. Özgün Deniz Yoldaşlar, The Realization of Mehmed IV’s Ghazi Title at The Campaign of Kamaniçe, Sabancı Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2013, ss. 33-48.
185 Şenol Çelik, “Osmanlı Padişahlarının Av Geleneğinde Edirne’nin Yeri ve Edirne Kazasındaki Av Alanları (Hâssa Şikârgâh)”, ss. 1894-1896.
68
Mehmed Osmanlı tarihinde gazilerin serveri olarak görülen Gazi Süleyman Paşa’nın türbesini de ziyaret ettikten sonra alaylarla İstanbul’a girdi186.
İstanbul’da yaklaşık altı ay ikamet eden Sultan IV. Mehmed beşinci kere Edirne’ye, Girit meselesinin kökten çözümü için Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte geçti. Sultanın Edirne’ye beşinci gidişi bir sefer veya geziden fazlasıydı. Nitekim yaklaşık 10 yıl Edirne’de ikamet eden sultan bu süre zarfında Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte seferlere de iştirak etti. 26 Nisan 1666 tarihinde Edirne’ye ulaşan Sultan Mehmed burada hem Girit seferinin hazırlıklarına nezaret etti hem de Edirne’nin kadim avgâhlarında avlandı. 1666 yılının Ekim ayında Fazıl Ahmed Paşa Girit seferinde çıkarken Sultan Mehmed Edirne’de kaldı. Çeyrek asırdır süren Kandiye kuşatmasını başarıyla sonlandırmak Fazıl Ahmed Paşa için de hiç kolay olmadı. Nitekim Paşa Kandiye önlerinde üç yıl geçirdi. Bu sırada Edirne avgâhlarında olan Sultan Mehmed hem seferin uzaması hem de Fazıl Ahmed Paşa’dan gelen telhislerin etkisiyle “asâkir-i İslâma kuvvet-i kalb” için “terk-i huzûr-ı râhat” ederek Kandiye seferine çıktı187.
9 Ağustos 1668 tarihinde Edirne’den alaylar ile yola çıkan sultanın yine Edirne’ye çok daha büyük alaylar ile muzaffer bir sultan olarak dönüşü, 6 Temmuz 1670’te, yaklaşık 2 yıl sonra oldu. Kandiye önündeki askere destek olmak için çıktığı bu seferde sultan yol boyu avlanarak Yenişehir’e ulaştı. Buranın etrafında Tırhala-Karaferye hattında sürek avları yaptı. Fazıl Ahmed Paşa’dan müjdeli haberin gelmesi uzayınca Sultan Yenişehir’de bir yıldan fazla süre kaldı.
Kandiye seferi sırasında sultanın sürekli avlanması dedikoduları da beraberinde getirmiştir. Bu noktada tıpkı Köprülü Mehmed Paşa saderetinden önceki dönemde olduğu gibi Valide Sultan’ın oğlunu zaptetmek istediği anlaşılır. W. Leslie o dönemde sultanın bitmez tükenmez avları sebebiyle az kalsın tahtını kaybedeceğini yazar188. Hatta P. Ricaut da Valide Sultan’ın oğluna dağları terk edip İstanbul’a gelmesini söylediğinden bahseder189. Öte yandan Sultan Karaferye’de avdayken
186 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 156-211.
187 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 292. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s.495, 528. P. Ricaut’a göre bu seferin bir nedeni de sultanın Edirne’den artık sıkılmış olmasıdır. Erhan Afyoncu, Uğur Demir, Turhan Sultan, ss. 173-174.
188 Özgür Kolçak, “Habsburg Elçisi Walter Leslie’nin Osmanlı Devlet Yapısına Dair Gözlemleri (1665)”, Tarih Dergisi, S. 54, 2011, ss. 84-85.
189 Paul Ricaut, The History of the Turkish Empire: From the Year 1623 to the Year 1677: Containing the Reigns of the Three Last Emperours, London 1687, s. 262.
69
bunu Valide Sultan’ın duymaması için Darüssaade Ağası’nı özellikle tembih eder190. Sultanın daha bu dönemde bile avlardan bir türlü vazgeçemediği anlaşılır.
Bu bölgede avgâhlarda günlerce avlanan sultan 1669 yılının Eylül ayında Girit’e o bölgeki en yakın kara parçalarından biri olan Eğriboz’a avlanmak için gitti. Yolda Ahmed Paşa’dan beklenen müjdeli haber gelse de planını iptal etmeyen sultan Eğriboz’a giderek burada 35 gün avlandı. Padişahın sır kâtibi Abdi Paşa’ya göre eğer sultan yolda fetih haberini almasaydı askere kuvvet vermek için Eğriboz’dan Girit’e geçecekti. Ancak bunun için herhangi bir hazırlığın olmadığı ve o sırada sultanın Eğriboz’a sadece avlanmak için gittiği anlaşılır.
Öte yandan Abdi Paşa’ya göre bu fethin gerçekleşmesi Sultan IV. Mehmed’in inadı sayesinde olmuştur. Fethin Sultan IV. Mehmed’e bağlanması onun sır kâtibi tarafından kaleme alınan bir eserde gayet tabiidir. İlaveten, Abdi Paşa’nın anlatımına göre Sultan IV. Mehmed 30 Mayıs 1670 tarihinde Timurtaş sahrasına ulaştı ve 3 Temmuz 1670 tarihine kadar iki buçuk ay Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın gelmesini bekleyerek Edirne’ye girmedi. Paşanın gelişinden sonra ise tüm vüzera at sırtında sultanı selamladı ve Fazıl Ahmed Paşa sancak-ı şerifi bizzat sultanın eline vererek tazimde bulundu. Tam bu anlatımda Abdi Paşa, “Padişahımuz hazretleri” diye bahsettiği Sultan IV. Mehmed’den ilk defa “Ebul-feth-i zaman olan azametli Gâzî pâdişâhımuz” diye bahseder191. Başarılı Kandiye kuşatmasının ardından Sultan IV. Mehmed tekrar Edirne’nin avgâhlarına çıktı. Bu sefer yanına sadrazaman Fazıl Ahmed Paşa’yı da alarak avlandı192. Sürek avları padişahın merkezde; rical, asker ve halkın onun etrafında olduğu bir çeşit seremonyal avlardı. Padişahın hem gücünü göstermesi hem de ricalin tabiiyetlerini kuvvetlendirmesi açısından sürgün avları önemliydi. Öte yandan yakalanan avlar sultana sunulur, sultan tüm avların sahibi olarak av getirenlere ihsanlarda bulunurdu. Bu anlamda Fazıl Ahmed Paşa’nın bahsi geçen avlar sırasında “rikabda bulunmaya memur” olması ve bu avlar sırasında tüm vüzeraya sultanın hediye olarak avlanan hayvanlardan hisse vermesi önemlidir. Nitekim av ganimetlerinin kağan tarafından “ülüş” edilmesi eski bir Türk geleneği olarak kağanın ve yöneticilerinin konumlarının düzenlendiği seremonilerdi193. Kandiye fethinden sonra sultanın “Ebul-feth Gâzî” olarak sır katibi Abdi Paşa
190 TSMA, Evrak Kısmı, nr. 781/12.
191 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 299-341.
192 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 344-360.
193 Fatma Ünyay Açıkgöz, XVII. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Hediye ve Hediyeleşme, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2012, s. 8.
70
tarafından nitelendirilmesi (nitekim bu eser daha yazım aşamasındayken sultan tarafından kontrol edildi), yine sultanın Fazıl Ahmed Paşa’yı iki buçuk ay bekleyerek Edirne’ye onun da dahil olduğu bir alayla seremonyal girişi ve akabinde yapılan avlara onu da yanında götürmesi bir arada düşünüldüğünde fetihte padişahın rolünün yüceltilmesinin amaçlandığı ve IV. Mehmed’in padişah otoritesini sağlamaya çalıştığı anlaşılır194.
Kandiye’nin fethinden sonraki süreçte Fazıl Ahmed Paşa IV. Mehmed’in peşinden Edirne avgâhlarındadır. Ancak bu durum fazla uzun sürmez. Lehistan’ın Kazaklara taarruzunu sonlandırmaması neticesinde sefer kararı alınır. Bu seferin şüphesiz en önemli taraflarından biri, Sultan IV. Mehmed’in Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte sefere bizzat iştirakidir. Yanova’nın 1658 yılında fethinden beri önce Köprülü Mehmed Paşa ile seferler esnasında Edirne’ye kadar giden Sultan IV. Mehmed en son Kandiye’nin fethinde Eğriboz’a kadar giderek seferde önemli bir rol oynadı. Şimdiki hâlde, Kamaniçe seferine katılması 1658’den beri ona yakıştırılan gazi unvanının fiiliyata geçmesi anlamına geliyordu195. 4 Haziran 1672 tarihinde Sultan IV. Mehmed gazi sorgucunu kuşanarak orduyla birlikte büyük ve gösterişli bir alay ile Lehistan seferine çıktı196.
Sefer sırasında Sultan Mehmed mevsimin ağır şartlarına rağmen birçok kere ordudan ayrılarak avlandı. 18 Ağustos’ta Kamaniçe önlerine ulaşan Osmanlı ordusunun taarruzu dokuz gün sonunda karşılık buldu ve 27 Ağustos 1672 tarihinde Kamaniçe fethedildi. Sultan Mehmed sefer süresince kaleyi gören yüksek bir tepeden savaşı takip etti. Fethin ardından IV. Mehmed ara verdiği avlarına geri döndü ve Lehistan bölgesinde Bucaş’a kadar avlandı ki bu avların bir kısmı bölge halkının da katıldığı sürek avlarıydı. Zaferini yeni elde ettiği bölgede yaptığı sürek avlarıyla kutlayan Sultan IV. Mehmed, dönüş yolunda gidişi sırasında avlanmadığı yeni
194 Tam bu noktada Valide Turhan Sultan’ın oğluna paşayı kontrol etmesini, ona tam olarak güvenmemesi ve ataları gibi devletin dizginlerini bizzat eline alması gerektiğini söylediğine dair P. Ricaut’un iddiaları anlam kazanır. M. Fatih Çalışır, A Virtuous Grand Vizier: Politics and Patronage in the Ottoman Empire During The Grand Vizierate of Fazıl Ahmed Pasha (1661-1676), Georgetown University PhD Thesis, Washington D.C. 2016, ss. 103-106.
195 Özgün Deniz Yoldaşlar, The Realization of Mehmed IV’s Ghazi Title at The Campaign of Kamaniçe, ss. 70-73.
196 Alayın debdebesinden etkilenen Galland’ın alay tasviri için bkz. Antoine Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar, haz. Charles Schefer, çev. Nahid Sırrı Örik, TTK Yayınevi, Ankara 1987, s.113.
71
yerlerde avlanarak yedi aylık sefer sürecinin ardından gerçek bir Gazi Sultan olarak 9 Aralık 1672’de Edirne’ye ulaştı197.
Kamaniçe fethinin ardından Sultan Mehmed, Abdi Paşa’dan fethini anlatan bir manzum yazmasını istedi. Abdi Paşa’nın gaza ve cihat söylemleri ile bezeli manzumu onun deyimiyle padişah nezdinde “fevka’l-âde pesendîde-i Sultânî” oldu198. Daha önce bahsettiğimiz gibi Sultan I. Ahmed’in avları üzerine kasideler-şikâriyyeler yazılmıştır. Sultan Osman’ın Lehistan seferi Zafernâme ile taçlanmış, IV. Murad’ın gücünden, kuvvetinden, av-savaş meziyetlerinden ve elbette Revan-Bağdat fetihlerinden dönemin kaynaklarında övgülerle bahsedilmiştir. Sultan IV. Mehmed ise hem padişahlar adına makbul hatta bir görev gibi görülen avcılığı hem de serhatlerde seferden sefere koşan gaziliğiyle övgülere mazhardır. Kamaniçe seferi için ise sadece Abdi Paşa değil Hacı Ali Efendi ve Yusuf Nabi de medhiyeler kaleme almışlardır199.
Gaza peşinde koşan gazi padişah artık Osmanlı metinlerinde İslam’ın savunucusu olarak lanse ediliyordu. Nitekim artık o gaza kılıcı ile düşman kalerini alıp küfür ile dolu köhne mabetleri İslam mabetlerine çeviren bir padişahtı200. Her ne kadar Sultan IV. Mehmed Lehistan seferinden istediğini almış olsa da Lehistan’ın anlaşma şartlarına uymaması o bölgeye ikinci bir seferin açılmasını zaruri kıldı. Edirne’de yedi ay kalan sultan II. Lehistan seferi için 13 Temmuz 1673’te yola çıktı ve 20 Eylül 1673’te İsakçı’ya ulaştı. Sultan IV. Mehmed bu sefer İsakçı’dan ileri gitmedi ve Lehsitan’ın anlaşma şartlarını tatbik etmesi için bir tehdit unsuru olarak Hacıoğlupazarı’nda kışladı. Yaklaşık bir buçuk yıl bölgede kalan sultan sefere gitmemesinin yerini yine avlanarak doldurdu. Ester ve Kavarin’de günlerce avlanan sultan Hotin’in Kırım kuvvetleri tarafından ele geçirilmesiyle Çehrin’e saldıran Rusların üzerine gitmek amacıyla Ukrayna topraklarına geçerek bazı palankaları teslim aldı. Rusların Ukrayna’dan çıkarıldığı haberi üzerine Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte 21 Kasım 1674’te Edirne’ye geri döndü. Ukrayna ve Lehistan meselelerini
197 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 365-406. Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2003, ss. 15-130.
198 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 389.
199 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2003, ss. 62-63. Ali Fuat Bilkan, Nâbî’nin Türkçe Divanı, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, ss. 168-170.
200 Kahraman Şakul, Kamaniçe Kuşatması 1672, Timaş Yayınları, İstanbul 2021, s. 91.
72
halleden Sultan IV. Mehmed bu başarılı seferlerinin ardından Kurtkayası’nda uzun bir sürek avı tertip etti. Vüzeranın da katıldığı bu sürek avı adeta gazi sultanın zaferlerini kutladığı bir av gösterisiydi. Sürek avının ardından erkan-ı devlete ziyafet verildi. Sürek avıyla başlayan kutlamalar, hemen ardından önce şehzadelerin günlerce süren sünnet düğünüyle ardından en az onlarınki kadar debdebeli ve yine günlerce süren Hatice Sultan ve Musahip Mustafa Paşa’nın nikah şenlikleriyle devam etti201.
IV. Mehmed’in çocuk padişahlıktan seferden sefere koşan ve bu sırada avlanarak gücünü herkese sergileyen gazi-savaşçı padişaha dönüşme süreci Köprülüler iktidarında gerçekleşti. Köprülülerin sefer başarıları ve sıkı yönetimleri IV. Mehmed’e adeta hareket alanı sağladı. Bir padişah olarak seferlere giderek atalarının sefer başarılarını ve av anlatılarını aynı ile tatbik ederek kendi döneminde gazi ve atılgan bir padişah olarak anıldı. Seferlere bizzat komuta eden Köprülüler başarılı yönetimleriyle fetihler dönemini yeniden başlatırken sultan bu seferlere eşlik ederek, günlerce süren avlar ile meziyetlerini sergileyerek, bu avlarda adaletini halkına göstererek ve av-savaş başarılarına methiyyeler sipariş ederek tıpkı IV. Murad gibi özlenen padişah modelini ortaya koymaya çalıştı.
Ancak Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın Kasım 1676 tarihinde vefatı ile IV. Mehmed’in saltanatında yeni bir dönem daha açıldı. Yerine gelen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadaretinde işler Viyana seferine kadar sorunsuz gitse de bu sefer sonrasında yaşanan süreç IV. Mehmed için hiç de iyi devam etmedi. Fazıl Ahmed Paşa’nın vefatından sonra İstanbul’a dönen Sultan IV. Mehmed burada tıpkı Edirne’deki gibi avgâhlardaydı. Silivri, Çatalca ve Yapağacı bölgelerinde yaklaşık üç ay boyunca avlanan Sultan kuzeyde Ruslar’ın Çehrin tehtidi üzerine sefer kararı aldı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile sefere çıkan IV. Mehmed Tuna’yı geçmedi ve Silistire’de kaldı. Burada Sultan IV. Mehmed av peşinde iken Merzifonlu Çehrin Kalesi’ni fethetti ve Sultan Mehmed’in başarılı saltanatına bir fetih daha ekledi202. Seferin ardından Sultan IV. Mehmed İstanbul’a yol boyunca avlanarak geçti ve üç gün üç gece zaferini kutladı. Ardından şairliğine güvendiği Hüseyin Behçetî’den bu fetihleriyle ilgili bir eser yazmasını istedi. Mirac’üz-zafer isimli eserinde Behçetî, kendisinin de katıldığı Çehrin seferi vesilesiyle Gazi Sultan IV. Mehmed’i ve sefer
201 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 408-446. Özdemir Nutku, IV. Mehmet’in Edirne Şenliği (1675), TTK Yayınevi, Ankara 1987, ss. 42-140.
202 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 450-471.
73
başarısını methetti203. Bu eser Sultan IV. Mehmed’in gazaları için sipariş ettiği son eserdi. Çehrin seferi dönüşünde Sultan IV. Mehmed, artık tamamen ikamet etmese de ara ara gittiği Edirne’ye 29 Ekim 1680 tarihinde tekrar gitti. Altı ay kadar Edirne’de kalan Sultan IV. Mehmed burada avlanmaya devam etti. 12 Mart 1681’de dönen sultan bu sefer de İstanbul’daki avgâhlarda biteviye avlandı. Sultanın bu seferki İstanbul ikameti bir yıldan fazla, Viyana seferi için orduyla birlikte hareketine kadar, sürdü. Ancak bu süreçte İstanbul’da sarayında durmadı. 17 Ekim 1681’de avlanmak için Çatalca’ya gidip 17 gün burada kaldı. Ardından Yapağacı’na geçip 11 gün avlanan sultan bu avlara doyamamış olacak ki Çorlu ve Karıştıran yolunu takiple 10 Ocak 1682’de Edirne’ye ulaşıp on gün de burada avlandıktan sonra geri İstanbul yönüne döndü ve 11 Şubat’ta avlanarak yürüyüşüne devam edip Çatalca’ya ulaştı. Sultan IV. Mehmed bundan sonra da neredeyse hiç sarayına geçmedi, Viyana seferi için başlatacağı yürüyüşe kadar Terkos, Tersane, Karaağaç, İstavroz, Beşiktaş, Kandilli, ve Tokat bahçeleri arasında sürekli avlandı204.
Osmanlı Devleti için önemli bir dönüm noktası olan Viyana seferinin sebepleri ve sonuçları modern tarihçiler arasında hâlâ tartışılan bir konudur. Temelde Kara Mustafa Paşa’nın Osmanlıların “kuruç” dedikleri “Hoşnutsuzlar” olarak bilinen Protestan Macar isyancılarına amcası Fazıl Ahmed Paşa’nın aksine destek vermesi ve liderleri Imre Tököli’ye yardımı savaşın çıkış noktasıdır. Osmanlıların IV. Mehmed ve Köprülüler iktidarlarında yakaladığı yeni fetihlerle gelen başarı, I. Süleyman’dan beri hiç cüret edilmeyen Viyana seferini tekrar Osmanlı Devleti’nin gündemine aldı. Tartışmalı sefer ile ilgili genelde Kara Mustafa Paşa suçlansa da konuyla ilgili son çalışmalar jeopolitik ve jeostratejik olarak Köprülüler devrinde yeniden ortaya çıkan fetihçi zihniyetin sonucu olarak Viyana Kalesi’nin Osmanlılar için artık doğal bir hedef olduğunu ortaya koyar205.
Avusturya üzerine sefere çıkılacağı belli olduğunda 6 Ağustos 1682’de Babüssaade önüne tuğlar dikildi. IV. Mehmed gazi unvanıyla tekrar gaza niyetiyle 12
203 Filiz Duman, Bir Gazavat-nâme Türü Olarak Hüseyin Behçetî’nin Mi’râcü’z-Zafer Adlı Zafer-nâmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2010.
204 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, ss. 777-787. Ayrıca sultnın İstanbul’dan korktuğu ve nefret ettiği yönündeki gözlemci ifadelerinin genel bir değerlendirmesi için bkz. Merve Çakır, IV. Mehmed’in Ailesi ve Hanedan Politikası, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2024, ss. 192-193.
205 Kahraman Şakul, II. Viyana Kuşatması: Yedi Başlı Ejderin Fendi, Timaş Yayınları, İstanbul 2021, ss. 24-68.
74
Ekim’de İstanbul’dan ayrılıp yol boyu avlanarak 7 Aralık’ta Edirne’ye ulaştı. Sultan IV. Mehmed yanına tıpkı Kamaniçe ve Çehrin’de olduğu gibi haremini ve avlarına ihtişam katacak, kuyrukları ve patileri sarılara-kırmızılara boyanmış sırmalı giysiler içerisindeki av köpeklerini de aldı206. 1 Nisan 1683’te de Edirne’den Viyana yönüne sefer yürüyüşü resmen başladı. Hava şartlarının olumsuzluğuna rağmen Sultan IV. Mehmed yolda fırsat buldukça Kaymakam Paşa veya Veziriazam Kara Mustafa Paşa ile birlikte avlandı ve hatta reayanın da katıldığı sürek avları bile tertip etti207. En nihayetinde Sultan IV. Mehmed ve Osmanlı ordusu bir aylık yürüyüşün ardından 3 Mayıs’ta Belgrad’a ulaştı. Burası Sultan IV. Mehmed’in Viyana seferini takip edeceği yerdir. Sultan Mehmed, Viyana seferi ve sonrasında yaşanan gelişmeleri buradan takip etti. 12 Ekim 1683 tarihine kadar 163 gün boyunca Belgrad’da ikamet eden sultan, başarısız seferin ardından önce Filibe’ye ardından buradaki avgâhları yetersiz bularak kışlamak üzere Edirne’ye geçti208.
Viyana hezimeti akabinde Estergon’un düşmesi ve Mora ile Bosna’ya Venedik saldırılarının başlaması ile padişahın yanında bulunan Kara Mustafa Paşa karşıtlarının da tesiri ile Sultan IV. Mehmed başarısız seferin müsebbibi olarak gördüğü Sadrazam Kara Mustafa Paşa’yı idam ettirdi. Viyana hezimeti sonrasında çok cepheli savaşların başladığı bu günler Sultan IV. Mehmed’in saltanatını bile artık sallamaya başlamışken sefer başarısızlıklarının getirdiği ağır yük onun ne bundan sonraki seferlere eşlik etmesine ne de pahalıya mal olan av seferlerini yapmasına izin verecekti. Ancak başarılı seferlerin gazi sultanı, artık gaza için sarayından ayrılmak bir tarafa avlanmak için bile önce karşısındaki muhalefeti bastırması gerekecekti. Nitekim saltanatının bu son dönemi onun avcılığa yenik düşerek bundan sonra modern tarihçiler arasındaki hovarda avcı profilini ortaya çıkaracak olaylar silsilesine sahne oldu.
Sultanın nezaretinde sipariş üzere yazılan propagandist eserlerin ve Köprülüler döneminde sadaret ile saltanat makamı arasında sağlanan uyumun tesiri ile kaleme alınan kroniklerin övgülere mazhar kıldığı sultanın avcılığı, her kesim için her zaman olumlu anlamlar ifade etmiyordu. Nitekim bu bitmek tükenmek bilmeyen avlardan özellikle sultanın sır kâtibi Abdi Paşa’nın sitayişlerle bahsetmesinin aksine
206 Kahraman Şakul, II. Viyana Kuşatması: Yedi Başlı Ejderin Fendi, s. 133.
207 Mehtap Yılmaz, Vekayi’name (Vekayi-i Bec), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. Ayrıca bkz. Şekil 2.15.
208 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 913.
75
yabancı gözlemciler halkın çok da memnun olmadığı, sürek avlarıyla tarlalarının ve mahsullerinin talan edildiği, yağmur çamur demeden sultanın onları av peşinde koşturduğu, kar ve soğuktan birçoklarının telef olduğu ve sultanın av köpeklerine soğuktan donan halkın canından daha fazla önem verdiğine dair iddialar da söz konusudur209. Hatta Habsburg elçisi W. Leslie’ye göre bu avlar halkın üzerine o kadar büyük bir yük yüklemiştir ki Kandiye seferi sırasında bir isyan çıkmasına ramak kalmıştır210. Öte yandan çalışmamızın dördüncü bölümünde ele aldığımız gibi bu sürekli avların devlete bir maliyeti vardı ve anlaşılan o ki bu küçük bir maliyet de değildi. Sefer başarıları sultana gazi sanını verdiği gibi bu maliyet ve şikâyetlerin de tolere edilmesini sağladı. Ancak Viyana seferi ile gelen başarısızlık, ardından Mora ve Bosna’nın da savaş alanı hâline gelmesi ve Budin ile en nihayetinde de Belgrat’ın düşman tehtidi ile baş başa kalması sultanın avlarını artık tartışmalı bir hâle getirdi. Öyle ki Viyana hezimeti sonrası bir meşverette sultandan artık seferlere gitmemesi ve işe yarar paşaları seferlere tayin ederek payitahttan bu süreci yürütmesi istendi211. Nitekim IV. Mehmed için son sefer Viyana oldu ve bir daha seferlere katılmadı. Ancak padişah seferleri terk etmeye çabucak ikna olmuşken avlanmayı bırakmasına dair talepleri karşılamadı veya karşılayamadı.
Viyana sonrası sultanın Edirne İstanbul arası gidiş gelişleri ve avları devam etti. Ona karşı olan muhalefet iyice güçlenene kadar Edirne’de kaldı ve hatta buradan hareketle Çorlu-Yapağacı taraflarına birkaç kere av seferi düzenledi212. Sultan
209 Jean Baptiste Tavernier, 17. Yüzyılda Topkapı Sarayı, ss.148-151. John Covel, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, Dergâh Yayınları, İstanbul 2017, ss. 135-136. Paul Ricaut, The History of the Turkish Empire: From the Year 1623 to the Year 1677: Containing the Reigns of the Three Last Emperours, London 1677, s. 88. Ayrıca bu avların halka yüklediği zahmetin ötesinde gayrimüslimlerin ihtidasına hizmet ettiği ve bu sayede mekânın fethinin kalplerinin fethiyle desteklediğine dair görüş, yorum ve bulgular için bkz. Marc David Baer, IV. Mehmed Döneminde Osmanlı Avrupası’nda İhtida ve Fetih, Hil Yayınları, İstanbul 2009, s. 282-312, 343-346.
210 Özgür Kolçak, “Habsburg Elçisi Walter Leslie’nin Osmanlı Devlet Yapısına Dair Gözlemleri (1665)”, ss. 84-85.
211 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 921.
212 Sultanın bu dönemdeki Edirne merkezli ilk seyahati Ekim 1684 tarihlidir. İkincisi Mart 1685 tarihindedir. Ardından Sultan Mehmed Nisan 1686 tarihine kadar bir yıl daha Edirne’de ikamet etmiştir. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, 1023-1036. Ayrica Silahdar’ın verdiği bilgileri av masraflarını ve menzil organizasyonlarını ihtiva eden arşiv belgeleri de teyit eder. Sultan IV. Mehmed’in avlanmak üzere Edirne’den ilk ayrılış ve geri dönüş rotaları Çatalca, Yapağacı, Kınıklı, Çorlu, Babaeski, Bergos, Karıştıran ve Hafsa menzilleri üzerinden oldu. TSMA, Defter Kısmı, nr. 6149. Özellikle sultanın mahiyetinde ava giden kişilere Karıştıran’da yapılan arpa tayinatını gösteren bir defterden onun buraya 15 Aralık 1684 ulaştığı anlaşılır. Bu bilgi Silahdar’daki tarihle birebir örtüşür. Sultan Karıştıran’da 9 Ocak 1685 tarihine kadar kalır. BOA, Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe Kalemi Arpa Eminliği Defterleri (D.BŞM.APE.d), nr. 14279. Sultan Edirne’ye ikinci kere döndükten sonra av için bir süre Edirne’den ayrılarak 19 Aralık 1685’te Bergos yoluyla Karıştıran’a geçer. 17 Şubat’a kadar toplam 61 gün burada kalıp avlanır ve tekrar Edirne’ye döner. Bu bilgiler de Silahdar’ın verdiği tarihlerle birkaç günlük sapma haricinde aynıdır. BOA, MAD, nr. 2534.
76
Mehmed Edirne’den İstanbul’a dönüşünden sonra da saraya neredeyse hiç uğramadı. Tersane, Üsküdar ve İstavroz’da avlandı. Ancak bunlar muhtemelen Sultan IV. Mehmed’in son huzur içerisinde yaptığı avlar olmalıdır. Nitekim Edirne’den döndükten bir süre sonra İstanbul’da IV. Mehmed’e karşı bir muhalefet başladı. Anadolu’da Yadigaroğlu ve Yeğen Osman gibi isyanların çıkması, Macar serhaddinde işlerin hiç de iyi gitmemesi, özellikle Mora’da Venedikliler karşısında alınan yenilgiler ve tüm bunlara rağmen sultanın gece gündüz demeden İstanbul’un bahçeleri arasında halkın gözü önünde avlanması sultanın tartışılmaya başlanmasına sebep oldu. Köprülüler sadaretinde bu denli şikâyet konusu olmayan avlar merkezdeki iktidarın kaybolması (ki bunda Viyana seferi sırasında vefat eden Valide Turhan Sultan’ın eksikliğinin de etkili olduğu düşünülebilir) ve yenilgilerin ardı ardına geldiği bu dönemde gereksiz ve müsrif bir uğraş olarak görüldü. Silahdar’ın aktardığına göre hem ulema hem de halk padişahın bu bitmek bilmeyen avlarından rahatsızdı. Özellikle Mora’dan kötü haberler gelmesi üzerine halk-ulema arasında dedikodular şayi oldu. Bu avların halka zulümden başka bir şey olmadığı ve devletin başına gelenlerin sorumlusunun sultanın av “fezahati” olduğu söylenmeye başlandı. Davutpaşa’da avda olan Sultan Mehmed’in vaaz için çağırdığı Şeyh Hüseyin Efendi ona karşı gelerek vaaz isteyenin avlanmaktan vazgeçerek payitahta gelmesini ve tahtında ibadet ve halk işleriyle meşgul olması gerektiğini söyledi. Onun yerine çağırttığı Himmetzâde Abdullah Efendi’nin de benzer nasihatler ve serzenişleri karşısında gittiği camilerde vaaz verilmesini yasaklayan IV. Mehmed’in bu dönemde avcılığının büyük bir rahatsızlık konusu olduğu açıktır. Nitekim tüm bu muhalefet karşısında artık daha fazla dayanamayan IV. Mehmed, yeni Şeyhülislam’ın da telkinleriyle bir süre için avlanmaktan vazgeçtiğini ilan ederek Davutpaşa’dan İstavroz bahçesine geçti. Silahdar, sultanın bu kararı yüzünden geceleri gözüne uyku girmediğini, bunun için devlet ricalinden müsaade istediğini ve ancak Davutpaşa’yı geçmemek şartıyla avlanmak için izin alabildiğini yazar213.
Eğriboz’dan Kamaniçe’ye kadar geniş bir coğrafyada avcılık meziyetlerini sergileyen sultanın Viyana seferi sonrasında geldiği nokta, tıpkı Köprülüler sadareti öncesinde halkın tepkisiyle sarayına dönmek zorunda kaldığı saltanatının çocukluk günlerini hatırlatır. Özellikle Budin’in kaybedilmesi sonrasında ise işler IV. Mehmed için çok daha kötü gitmeye başladı. Ulema ve halk arasında başlayan hoşnutsuzluk
213 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 1041-1045.
77
askere de sirayet etti. IV. Mehmed’in emirlerini dinlemeyen askere, çok cepheli savaşlar sonucunda boşalmış hazineyi kurtarmak için imdadiye adı altında kendilerinden para talep edilen ulemanın da tam destek vermesi ile Sultan IV. Mehmed Kasım 1687’de tahttan indirildi214.
Bir padişahta olması gereken hasletler arasında görülen avcılığın215 daha çocuk yaşlarında IV. Mehmed’e alıştırıldığı anlaşılır. Nitekim Köprülüler sadaretine kadar İstanbul’dan ayrılmayan çocuk sultan payitahtta sürek avlarında bulundu. Tam bu dönemlerde avlanmayı çok sevmiş olmalı ki Köprülülerle birlikte önce Edirne’ye kadar giderek ataları gibi bu kadim başşehirde avlandı216. Ardından atalarından da öteye giderek kuzeyde Lehistan’dan güneyde Eğriboz’a, batıda Belgrad’dan doğuda İstanbul’a kadar geniş bir coğrafyada avlandı. Psikolojik sorunları bulunan ve çok az payitahttan ayrılan Sultan İbrahim’in217 aksine o I. Ahmed, II. Osman ve IV. Murad gibi hareket hâlinde mümkünse seferlere katılmaya, değilse av seferleri yaparak bu eksikliği gidermeye çalıştı. Güçlü bir sadaret makamı oluşturan Köprülü baba ve oğula karşı denge unsuru olarak özellikle halkın katıldığı sürek avlarında boy gösterdi. İstanbul’da olmadığı uzun senelerde ise onun yerini validesi Turhan Sultan doldurdu. İstanbul’daki günlerinde halkın görebileceği seyahatler218 yaptığını anladığımız Valide Sultan, hem Eminönü’nde bir türlü bitirilemeyen camiyi tamamlatması hem de Çanakkale Boğazı’na yaptırdığı kaleler ile hanedanın imar faaliyetleri ile temsili rolünü üstlendi. Bu dönemde sadaret makamını temsilen Köprülüler seferlerde, padişahlık makamının gerektirdiği adil, cömert ve savaşçı sultan imajını ortaya koyabilmek adına IV. Mehmed Edirne avgâhlarında ve
214 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 1045-1136.
215 Gelibolulu Mustafa Âlî, Mevâ’idü’n-nefâis fî-kavâ’idi’l-mecâlis, haz. Mehmet Şeker, TTK, Ankara 1997, s. 214. Nitekim Koçi Bey de Sultan İbrahim’e sunduğu bir arzda padişahların adetleri arasında avlanmayı sayar. M. Çağatay Uluçay, “Koçi Bey’in, Sultan İbrahim’e Takdim Ettiği Risale ve Arzları”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, TTK Yayınları, Ankara 2010, s. 199.
216 Gilmani bu Edirne gezisinin onun avcılığı huy edinmesine sebep olduğunu söyler. Ardından ise hiçbir sultan avcılığa onun kadar meyletmemiştir. Ertuğrul Oral, Mehmed Halife Tarih-i Gilmani, s.111.
217 Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın sadareti sırasında Sultan İbrahim adeta onun kıskacı altında gibidir. Paşa sultanın kendi yanından pek de ayrılmasını istemez ve hatta saraydan dışarı çıkmasına engel olmaya çalışır. Kemankeş’in idamından sonra ise Sultan İbrahim ilk iş olarak Harami Deresi ve Edirne’ye ava gider. Volkan Çeribaş, “Sultan İbrahim Döneminde Sadaretin İki Farklı Yüzü: Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Hezarpâre Ahmed Paşa”, OTAM, S.51, 2022, ss. 111-114.
218 Valide Sultan oğlu Kandiye’nin fethi için Yenişehir’de iken sık sık Darüssaade ağası ile Üsküdar’a gidip gelerek halka görünür. BOA, MAD, nr. 168.
78
hanedanın merkezdeki varlığını hissettirmek için oğlu adına Valide Sultan payitahtta genel olarak bir uyum içerisinde çalışmış gibilerdir219.
Sultan Mehmed 17. yüzyılın diğer padişahları gibi atalarının izinden avlara giderken yine tıpkı ataları gibi avlarına ve katıldığı seferlere yönelik eserler de sipariş etti. Abdi Paşa, Yusuf Nabi, Hacı Ali Efendi ve Mezakî onun özellikle tam anlamıyla katıldığı Kamaniçe seferi ile birlikte avlarını övdüler. Fazıl Ahmed Paşa’nın kâtibi ve sarayının şairi olarak tanınan Mezakî, Sultan Mehmed için bir de şikâriyye kaleme alarak avgâhlardaki meziyetlerini savaşlarda da gösterdiğinden ve onun büyük bir gazi olduğundan bahsetti220. Abdi Paşa günü gününe avlarını yazarak onun savaşçılığını överken halkın onun cömertlik ve adaletinden ne kadar memnun olduğunu yazdı. Daha Yanova’nın fethi sırasında kendisine gazi sanı layık görülmüşken, Kandiye seferine katılma niyetiyle Eğriboz’a kadar gidişinden ve kalenin düşüşünden sonra Abdi Paşa sultandan “Ebul-feth Gâzî” diye bahsetti. Kamaniçe’den sonra ise sultanın gaziliği artık fiili olarak da tasdik edildi. Ancak Viyana seferi ve sonrasında yaşanan olaylar silsilesi onun hem gazi sultan imajını hem de avcı sultan imajını bozdu.
Sadaret makamının zayıflaması, Valide Sultan’ın vefatı ve Vanî Mehmed Efendi’nin sürgünü başarılı döneminin liderlerinden yoksun bir merkez ortaya çıkardı. IV. Mehmed’e seferlerden el çektirilirken avlara da çıkmaması konusunda baskı yapıldı. Sarayın içerisine hapsolmayı kabul etmeyen bu dönemin avcı sultanlarının sonuncusu olan IV. Mehmed’in avcılığı saltanatının son dört yılında “hevâ-yı nefs” olarak görüldü. Ekonomik ve askerî olarak işlerin kötü gittiği bu dönemde sultanın günlerce süren maliyetli avları tartışma konusu oldu. Otuz yıldan fazladır avgâhlarda olan sultan için bu alışkanlığın artık bir yaşam stili ve hatta iptilaya-hastalığa dönüştüğü de açıktır. Nitekim ondan daha önce gazi diye bahseden Silahdar da Viyana sonrası artık bu sanı bırakarak “padişah hazretleri” diye hitap ederken221 Viyana sonrasında sultanın avcılığa iyiden iyiye daha fazla bağlandığını,
219 Merve Çakır bu durumu “Denetimli Yetki” olarak açıklar ve değerlendirir. Ayrıntısı için bkz. Merve Çakır, IV. Mehmed’in Ailesi ve Hanedan Politikası, ss. 165-186.
220 Ahmet Mermer, Mezâki: Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı’nın Tenkidli Metni, Atatük Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 1991, s.185-202. “Murâdı bu tek ü pûdan degül sayd u şikâr ancak/İdüp rağbet silâh u harbe meşk-i gîr u dâr eyler/Zed ü berd-i adû böyle gerekdür diyü heycâda/Bu devr içre şikâr-ı düşmene saydı medâr eyler…Civân merd-i hizebr-efken ki bir rem-horde nahçîri/Gazâl-ı mihr olursa der-kemend-i iktidâr eyler/Ebu’l-fethi cihân Sultân Mehemmed Hân gâzî kim/Cihâdı şukka-pîrâ-yı livâ-yı iştihâr eyler.”
221 Marc David Baer, IV. Mehmed Döneminde Osmanlı Avrupası’nda İhtida ve Fetih, s. 340.
79
bu sebepten devlet işleriyle ilgilenmediğini ve “hizmet-i ibâdullâhı” unuttuğunu kaydeder222.
Benzer şekilde muhtemelen bir saray görevlisi olan Anonim Vekayinâme’nin meçhul yazarı içeriden bir göz olarak sultanın avlarının boyutlarını eleştirel bir dille ortaya koyar. Buna göre, sultan çevresindekiler tarafından ava ve cirite yönlendirilmiştir. Ava olan düşkünlüğü sebebiyle neredeyse bütün gününü avlarda geçirir, sürek avı yapacağı zaman binlerce insanı uzak yerlerden av toplamaya gönderir ve miriden sarf olan mala ilave olarak reayadan zahire toplanır. Hatta meçhul yazar, sultanın avlar sırasında çeşitli sebeplerle helak olan reaya için ecelleriyle öldüklerini söylediğini ifade ederek avlardan bahisle “bu kadar adem usandı ol usanmadı” der. Sultanın avlarının zahmetli ve masraflı olmasından hayli şikâyetçi görünen meçhul yazar, onun yüzlerce cariyeyle ava gittiğini, yüzlerce saray görevlisinin bu avlara sürüldüğünü, atların ve bu atları besleyecek yemlerin zahmetli temin edilme süreçlerini ve israf olarak gördüğü av saraylarının ne kadar fazlaca yapıldığını anlatır223. Meçhul yazar saraydan bağımsız bir göz olarak avların iç yüzünü özetle bu şekilde anlatırken IV. Mehmed’i nefsine uyan umursamaz bir sultan olarak tarif eder.
Sultanın avlarının zahmetli oluşu ve maliyetleri için meçhul yazarın ifadelerini arşiv belgeleri de tasdik eder. Nitekim bu avlar için günlerce önceden hazırlıklar yapılır masraflar iç ve dış hazineden ortak karşılanır ancak genellikle reayadan piyasa fiyatının altına zahire temin edilirdi224. Abdi Paşa ve diğerlerinin, avgâhlar ile savaş alanlarının birbirine benzerliği sayesinde sultanın bu avlarla savaş kabiliyetlerini nasıl ustaca gösterdiğine dair güzellemelerinin arka boyutu tıpkı J. Tavernier, J. Covel, P. Ricaut, W. Leslie ve meçhul yazarın verdiği bilgilerde olduğu gibi büyük zahmetler barındırır. Tabiatıyla Viyana seferi sonrasında yaşanılan başarısızlıklarla dolu süreçte bahsi geçen zahmetli avların hâlâ sultanın tek uğraşı olması önce halkın sonra ulemanın ve ricalin sabrını taşırdı. Siyaset sahnesinde sultanlara manevra alanı sağlayan ve gazi-adil-cömert hükümdar kimliklerinin oluşturulmasına aracılık eden bu avlar, IV. Mehmed için tam tersi bir şekilde tahtına sebep oldu.
222 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 1041.
223 Ramazan Aktemur, Anonim Osmanlı Vekayinâmesi (H.1058-1106 / M.1648-1694) (Metin Ve Değerlendirme), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, ss. 145-147.
224 Ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın dördüncü bölümüne bakınız.
80
Sonuç olarak avcılık IV. Mehmed için saltanatının ilk yıllarında bir eğlence ve savaşçı yeteneklerinin oluşmasına katkı sağlayan bir antrenman gibi görünür. Köprülüler iktidarı ile avları artan sultanın halk ile teması da artmıştır. Halka dağıttığı ihsanlar ve av esnasında halkın sorunlarını dinlediği yönündeki kayıtlar, avcılığın IV. Mehmed’e hem kendisini halka gösterme hem de onların sorunlarına çözüm bulma imkânı sağladığını ortaya koyar. Öte yandan Kamaniçe ve Çehrin seferlerinden dönüşte olduğu gibi avcılık onun için bir zafer kutlama yöntemidir. Devlet erkanının da katıldığı bu nevi uzun sürgün avlarında sultan onlara da avlardan hisseler vererek adeta kadim Türk avcılık geleneğini ihya eder. Ayrıca bu avlar Abdi Paşa, Yusuf Nabi ve Mezâki gibi önemli şair ve müverrihler tarafından sipariş üzere şehnâme geleneğini takiple methiyeler düzülerek anlatılmıştır. Büyük atalarının tarihlerini ve şehnâmelerini okuduğunu bildiğimiz IV. Mehmed’in herhâlde kendisi için sipariş ettiği eserler vasıtasıyla gelecek nesiller tarafından tıpkı ataları gibi seferden sefere koşan gazi-savaşçı sultan ve maharetli bir avcı olarak anılmak istediğini düşünebiliriz. Yani bu noktada avcılık ona siyasal bir söylem oluşturma fırsatı vermiştir.
Ne var ki sultan günümüzde savaşçı-gazi sultan yerine bir av müptelası olarak anılır. Bunun sebebi işlerin kötüye gitmeye başladığı dönemde bütün baskılara rağmen avcılıktan bir türlü vazgeçememesi gibi görünür. Öyleyse sultanın saltanatının son dönemlerindeki avcılık gayesini artık mutlak bir arzunun ve karşı koyamadığı bir dürtünün, alışkanlığın hatta iptilanın esareti olarak ifade edebiliriz. Nitekim bu avlar artık halkın sorunlarına çözüm arayan veya gelecek nesillere başarılı bir intiba bırakmak isteyen sultan davranışlarından tamamen uzaktır. İşler siyasi ve ekonomik olarak kötüye giderken uzun süreli olduğu kadar masraflı da olan av seferlerine çıkmak ve dönemin gözlemcilerinin ifade ettiği gibi halkın feryatlarına kulak asmamak herhâlde başka türlü açıklanamaz. Son tahlilde Sultan Mehmed saltanatının çeşitli dönemlerinde çeşitli gayeler ekseninde avlanmışsa da son dönemlerinde tamamen gem vuramadığı arzu ve istekleri nedeniyle avlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda avcılık kuruluştan itibaren önemli bir siyasi argüman olurken, IV. Mehmed döneminde hızla inkişaf etmiş ve bu padişahın başına gelenler sonrasında aynı hızla terk edilmiştir. Bu aynı zamanda avcılıkları ve savaşçılıkları ile gazilik iddiasını ortaya koymaya çalışan 17. yüzyıl padişahlarının da (I. Ahmed’den IV. Mehmed’e) sonunu temsil eder. Nitekim bundan sonra II.
81
Mustafa’nın gösterişsiz batı seferlerini ve Edirne avlarını saymazsak hiçbir sultan büyük bir alay-ı hümayunla sefere veya aynı büyüklükte bir ekiple ava gitmedi. Padişahlık makamının 16. yüzyıl sonunda zayıflamasına bir anlamda tepki gösteren 17. yüzyılın -bir ölçüye kadar- avcı ve savaşçı padişahlarından sonra gelenler yeni statülerini kabul etmiş gibi görünürler. Bu anlamda I. Ahmed ve IV. Mehmed arasındaki padişahların gezileri, seferleri ve bitmek bilmeyen avları onlar için adil, cömert ve savaşçı-gazi söylemleri üretilmesine olanak sağlasa da bu durum IV. Mehmed’in tahttan indirilme süreci ile birlikte son bulmuştur.
2.3. Nasıl Avlandılar?
Avın savaşa benzerliği kahraman-savaşçı sultan mitini yaratmadaki en önemli çıkış noktasıdır. Ancak hükümdar avlarının hepsi cenk meydanını andıran binlerce hayvanın avlandığı, yüzlerce kişinin katıldığı, günlerce süren ve büyük alaylarla gidilip gelinen avlar değillerdi. Sultanlar bazen sadece eğlenmek için tek başlarına ya da maiyetlerindeki az sayıdaki kişilerle avlanabiliyorlardı. Bu avlarda genelde kuş avlanır, sultan; doğan, şahin, atmaca gibi bir avcı kuşu avlamak istediği kaz, ördek, kuğu cinsinden bir kuşun üzerine salar ve avlamasını beklerdi. Ancak sultanın elinde avcı kuşu olmadan okla bir kuşu avladığı da olurdu. Mustafa Sâfî’nin aktardığına göre Sultan I. Ahmed bir keresinde Rumeli bahçesinde avlanırken av ağaları etrafa dağılmışlar ancak bir tane bile ava rast gelmemişler. O sırada Sultan Ahmed ağaç dalına tünemiş bir baykuşu görmüş ve hızlıca okunu çekerek baykuşu avlamış225. Sâfî bir başka anlatısında sultanın İstavroz bahçesinden kayıkla Göksu Nehri’ne geçtiğini anlatır. Burada sultan atıyla değil piyade bir şekilde av ararken bir kuğu görür. Yavaşça kuğuya yaklaşarak elindeki yırtıcı kuşu salar ve avı yakalar. Genelde at ile süvari bir şekilde avlanan sultan bu sefer piyade olarak avına yaklaşmıştır. Sâfî, daha önceki hiçbir padişahın piyade vaziyette bu denli “merdâne” davranarak av yakalayamadığını kaydeder226. Her ne kadar bu avlar gösterişten uzak ve debdebesiz avlar olsalar da Sâfî gibi padişahın propagandasını yapmak niyetinde olan yazarlar için birer fırsat olarak görülürler. Nitekim Sâfî, imamı olduğu sultanı her fırsatta över ve önceki padişahlarla kıyas ederek onu idealize eder. Öyle ki elinden kuş salarak bizzat bu sultan kadar avlanabilen bir sultan olmamıştır. Önceki sultanlar kendi saldıkları kuşlarla bir av yakaladıklarında harem ve belde ehli
225 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.I, s. 143-144.
226 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.I, s. 145.
82
neredeyse şenliğe eş bir sevinç gösterisinde bulunurdu. Oysa Sultan I. Ahmed sadece 1611 yılının sonbahar ve kış aylarında kendi elinden saldığı avcı kuşlar ile 110 tane kuş avlamıştır. Hatta İstavroz, Kandil, Haramideresi, Göksu, Beşiktaş ve Kağıthane’de bu avlar devam etmekte ve sultanın avladığı kuş sayısı artmaktadır227.
Sultanın kuş avları her ne kadar bir savaş provası olmasa da Sâfî betimlemeriyle avcı sultanın o sırada uğraştığı Şah Abbas’a karşı galip gelmesi adına zor bir avına dair ilginç bir betimleme daha yapar. Davutpaşa’da avda olan sultan o gün kendi eliyle saldığı kuşlarla 6 tane av yakalamıştır. Avcı sultanın saldığı yırtıcı kuş gibi sultanın namdar serdarının da nankör, ham heves ve yalancı rafizi Şah Abbas’a pençelerini geçirmesi yolunda bu avların uğur getirmesini diler228. Yani savaşa çıkamayan sultan yırtıcı kuşlara benzeyen serdarlarını av durumundaki düşman üzerine salan bir avcıdır. Tıpkı Sultan I. Ahmed gibi Sultan IV. Murad da kuş avlarına düşkündür. Revan ve Bağdat seferlerine giderken onlarca kere avlanan sultan, kendi eliyle saldığı kuşlarla biçok kere birkaç menzil arayla onlarca kuş avladı229. Seferler dışında da Sultan Murad İstanbul bahçelerinde doğan ve şahinlerle onlarca kere kuş avına çıktı230. Ayrıca sultanın gücünü ve nişancılığını gösteren ilginç bazı avları da oldu. Revan seferine giderken Akşehir yakınlarında bir dağda gördüğü ceylanın arabadan çıkıp atına binerek peşine düştü. Hiç kimsenin görmediği bu avı gören sultan IV. Murad, çok hızlı bir hareketle peşine düştüğü ceylanı elindeki mızrağı fırlatarak avladı. Menzilnâme yazarı bu av için “Alaylara karşu bir güzel şikâr olmuşdur ki, görülmemişdir” der231. Sultan IV. Murad gücü ve heybeti özellikle seferler sırasında tam anlamıyla gösterme fırsatı buldu. Bağdat seferinden geri dönüş yolunda Musul’a yaklaşmışken Kargahamamı isimli menzilde Sultan Murad, elindeki kılıçla bir deveyi hörgücünden işkembesine kadar ikiye ayırdı. Menzilnâme yazarının “Hakk Te’âlâ vücud-ı şeriflerin yavuz nazarlardan saklıya232” diye temennide bulunduğu Sultan Murad gücünü fırsat bulduğu her anda göstermeye çalıştı.
227 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.I, s. 144-145.
228 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.I, s. 147-150.
229 Sultan Murad kendi eliyle saldığı avcı kuşlarla keklik, sülün ve balıkçıldan onlarcasını avladı. Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, ss. 12-15. Songül Çolak, IV. Murad’ın Bağdad Seferi Menzilnâmesi, s. 49-53.
230 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 987, 1041, 1051, 1063, 1127.
231 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, s. 24.
232 Songül Çolak, IV. Murad’ın Bağdad Seferi Menzilnâmesi, s.98.
83
Genellikle büyük ölçekli veya küçük ölçekli sürek avları ile avlanan Sultan IV. Mehmed, bazen çok daha farklı şekillerde de avlandı. Sultanın nadiren de olsa ara ara kuş avı yaptığını kaydeden Abdi Paşa bir keresinde ise sultanın saldığı avcı kuş ile bir kuş değil karaca avladığını yazar. Genellikle sürek avları yapan sultanın bazen ordudan ayrılarak kendi eliyle pars veya samson türü av köpeği salarak avlandığını da yine Abdi Paşa’dan öğreniyoruz. Özellikle pars ile sık sık avlanan sultanın bir keresinde Abdi Paşa’ya parsın karacayı nasıl aldığını yazıp yazmadığını sorduğunu biliyoruz. Pars ile avlanmayı sevdiğini anladığımız Sultan IV. Mehmed için Nasuh Paşazâde Ömrî-i Tuğrayî tarafından çeviri bir Parsnâme de kaleme alınmıştır. Eserin müellifi bıkmadan ve yorulmadan cesaretle ava gitmeyi âdet edinmiş dediği sultandan Muhammed Gazi Han diye bahseder. Onun için çevirdiği bu eseri saygı vesilesi sayarak Sultan IV. Mehmed’e hediye eder233. Öte yandan bir arşiv belgesine göre Basra Beylerbeyi Sultan IV. Mehmed için bir fil göndermiştir. Sultan IV. Mehmed, Edirne’ye dördüncü kere gidişinden biraz sonra İstanbul’dan Edirne’ye bu filin gönderilmesini emreder234. Bu fil ile ne yaptığına dair soruyu ise Abdi Paşa eserinde cevaplar. Buna göre Sultan IV. Mehmed ava çıkamadığı yağmurlu günlerde getirttiği filin üzerine samson türü köpekler salar ve korkan filin ani hareketlerle etrafa kaçışması ile eğlenir. Bu anlamda Sultan IV. Mehmed kuş avlarına çok fazla meyilli olmaması, pars ile avlanmayı sevmesi ve fil ile eğlenmesi gibi ilginç yönleri ile diğer padişahlardan ayrışır. Nitekim sürek avlarının sıklığı ve sürekliliği de sultanın ava olan meylinin diğer 17. yüzyıl hükümdarlarından çok daha fazla olduğunu ortaya koyar. Öyle ki Sultan Mehmed avlanmak uğruna zor hava ve coğrafya koşullarında günlerce reaya evlerinde kalmayı dahi göze alabilmiştir. Özellikle methini duyduğu yerleri merak edip o bölgeye ava gitmesi bu tutkusunu ve meylini ortaya koyar. Nitekim Girit için Eğriboz’a kadar gider sultan dönüş yolunda Avrathisarı’na giderek 364 tane tavşan avlar235. Yine bu dönüş yolunda methini duyduğu yaban keçilerini avlamak adına orduyla birlikte hareket ederken yanına Kaymakam Paşa’yı da alarak Yassıköy mevkisinde ordudan ayrılarak Semadirek Adası’na gider. Bu adada sarp kayalıklarda yaşayan yaban keçilerini birkaç eşek ve katır tedarik edilerek avlamak isteyen sultan Silahdar’ın anlatımına göre bu kayalıkların sarplığından ötürü vazgeçerek dönmek ister. Ancak daha önce
233 İbn-i Nasuh Paşa, Pârs-nâme, haz. Mehdi Ergüzel, TDK Yayınları, Ankara 2009, ss. 103-107.
234 BOA, MD, nr. 35, 94/ 152. (10 Ramazan 1074-6 Nisan 1664)
235 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 336.
84
bahsettiğimiz kaftan tevcih defterine göre Sultan Mehmed Semadirek Adası’nda avlanmış ve hatta fırtınayı öngörerek adadan erken ayrılmasına mani olan Ali Paşa’ya da bir kaftan tevcih etmiştir236.
Osmanlı kaynaklarında “sürgün şikârı” olarak geçen avlar, çalışmanın birinci bölümünde bahsettiğimiz bozkır devletlerinin yaptığı ve çeşitli isimler alan (Moğolların jerge, Çinlilerin xiao (daire-çit), Arapların el-halka, Batılıların daire-halka avı (ring hunt) ve Türklerin sagır dediği) avlanma biçiminin hemen hemen aynısıdır. Yine ilk bölümde bahsetttiğimiz gibi özellikle göçebe yaşamı terk edip merkezî ordulara kavuşan ve saray hayatına geçen Türklerde sürgün avı bozkırdaki atalarıyla benzer yapılsa da farklı misyonlar üstlenmişlerdi. Nitekim bozkır kağanlıklarının siyasi güçlerini göstermek ve askerlerini savaşa hazırlamak için organize ettikleri bu avlar Osmanlı Devleti’nden de önce yerleşik Türklerde siyasi hüviyetini ve yapılma şeklini korusa da askerî talim özelliğini tamamen kaybetmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise bu durum çok daha net bir şekilde anlaşılır. Bunun en büyük kanıtı avlara katılan kişilerdir.
Öncelikle bozkırda, zorluklara göğüs gererek ve yabani hayvanlarla karşılaşarak cesaret ve disiplin içerisinde onları sürmeleri beklenen bir grup askerken Osmanlı Devleti’nde hayvanları sürenlerin kahir ekseriyeti reaya idi. Sürek avını ayrıntılarıyla anlatan kroniklerin hepsi sürgün avında reayanın kullanıldığını açık bir şekilde yazarlar. Görevli olduğu süre boyunca sultanı yakından takip eden Abdi Paşa, IV. Mehmed’in büyük sürgün avlarında reayanın kullanıldığını, hayvanları sultanın olduğu noktaya getirdikten sonra ise avlayanlar arasında onların da olduğunu ve hatta hayvanları avlayarak getiren reayaya sultanın büyük ihsanlarda bulunduğunu kaydeder. Sultanın 11 Aralık 1667 tarihinde Burçovası’nda yaptığı sürgün avına reayadan 35 bin kişinin katıldığını yazan Abdi Paşa benzer şekilde Eskizağra’da yapılan başka iki büyük sürgün avının birine reayadan 25 bin, diğerine 10 bin kişinin katıldığını ifade eder. Esasen bunlar birer örnek olmakla birlikte Abdi Paşa sultanın sürgün avlarında sıklıkla “re’âyâ ile … sürilüp” ifadesini kullanır237. Tıpkı Abdi Paşa gibi Sultan I. Ahmed’in avlarını ayrıntılarıyla kaydeden Mustafa Sâfî de sultanın 1613 yılında Edirne’nin Kurtkayası mevkisinde yaptığı şikâr için 300 bostancıya
236 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 339. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 578. Berna Mert, IV. Mehmed Devri Bir Kaftan Defteri, s. 175,640.
237 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 277, 346. Sultan Mehmed’in avlarında reayanın kullanıldığını dönemin diğer kaynakları da teyit ederler. Mehtap Yılmaz, Vekayi’name (Vekayi-i Bec), s. 28, 36, 37. Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, ss. 125-126.
85
ilave olarak padişahın gelişinden 3-4 gün önce bölgede dağ ve tepelerdeki hayvan inlerinden yabani hayvanları çıkarıp daha önce kararlaştırılan tepenin eteklerine sürmekle görevli olanların bu işlerde önceden beri görevlendirilmiş olan reaya olduğunu yazar. Yine benzer şekilde sultanın aynı yıl Çölmek Köy’de yaptığı sürgün avına reaya görevlendirilmiş ve üç gün önceden başlayarak birkaç günlük mesafedeki av hayvanlarını sultanın olduğu noktaya kadar sürmüştür. Sâfî, sultanın Edirne’ye bu gelişinde 4 kere reayanın katıldığı ve 17 kere de hassa bendegan ve ihtisaslı kulları ile sürgün avı yaptığını yazar238. Anlatımından reayanın katılmadığı diğer avların çok daha küçük ölçekli olduğu da anlaşılır.
Tüm bunlara ilave olarak Sultan Ahmed’in Edirne’de olduğu sırada yazılan 11 Aralık 1613 tarihli bir mühimme kaydında Edirne kadısına sürgün avı için “çomağ atmaya kâdir” olan ne kadar “kefere ve müslümân levendât tâ’ifesin” varsa Hamzabeylü isimli karyede avcıbaşına teslim etmesi emredilmiştir239. Aynı tarihli bir başka belgede ise sürgün avı için Kızılağaç, Kırkkilise, Hasköy ve Pınar Hisarı kadılarına kazalarındaki hasta, yaşlı ve “çomağ atmağa kâdir olmayan” kişiler haricindeki tüm reayanın Hamzabeylü karyesinde avcıbaşıya teslim edilmesi emredilmiştir240. Yine I. Ahmed’in Edirne günleri sırasında 1614 yılının Ocak ayına ait belgede sürgün avı için Hayrabolu, İpsala, Ergene Köprüsü, Babaeski ve Mahmud Paşa Hasköyü kadılarına kazalarındaki “amel-mande” ve “çomağ atmaya kudreti olmayanlar” dışındaki tüm reayanın ivedilikle Ergen Ormanı ve Kargalık isimli mahallerde avcıbaşına teslim edilmeleri emredilmiştir241. IV. Mehmed dönemine ait bir başka belgede ise sürgün avına katılmaları emrolunan reayaya verilmek üzere 60 bin akçelik ekmek tedariki emredilmiştir242. Öyleyse, sultanların sürgün avlarına halkın sürüldüğü kesin olarak anlaşılır.
Ancak askerin bu avlarda halk ile birlikte başat rolü oynayıp oynamadığı sorusu hâlâ cevapsızdır. Bunun için tekrar kroniklere baktığımızda, örneğin Mustafa Sâfî’de, sürgün avlarına reaya ile birlikte hassa bendeganın ve bostancıbaşı emrindeki bostancıların katıldığı yazılıdır. Sâfî ava katılan hiçbir askerden bahsetmez. Benzer şekilde Abdi Paşa da eserinde ava katılan askerlerden
238 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, ss. 166-186. Sultanın bu avlarında reayanın kullanıldığını bu avları manzum olarak kaydeden meçhul yazar da teyit eder. Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed (İnceleme-Çeviri Yazı Metin ve Mestap’a Göre Tasnifi-Tıpkıbasım), ss.11-125.
239 BOA, MD, nr. 80/245.
240 BOA, MD, nr. 80/246.
241 BOA, MD, nr. 80/530.
242 BOA, İbnülemin, Maliye (İE.ML), nr. 33/3208. (25 Recep 1077-21 Ocak 1667)
86
bahsetmediği gibi özellikle sultanın askerle birlikte hareket ettiği sıralarda askerden ayrılarak yanına aldığı yakın kulları ve reaya ile avlandığını yazar. Avı biten sultan tekrar askerin yürüyüşüne katılır. Ancak öte taraftan av muhasebe defterlerinde direkt olarak ava katılıp katılmadıklarını bilmesek de avlarda görevli olup tayinat alan az miktarda asker de mevcuttur243. Yine de bunlar görevleri sebebiyle ava katılsalar da bir askerî talimden bahsetmek ve sayıca bakıldığında av esnasında başat rol oynadıklarını iddia etmek imkânsızdır. Öyleyse avlarda askerlerin bozkırdakilerden farklı olarak sürgün avının en önemli katılımcıları olmadığı anlaşılır. Nitekim bozkırın zorlu şartlarında sürgün avlarında eğitilen asker ile Osmanlı’nın yerleşik merkezî askeri arasında yıllarla birlikte çok büyük eğitimsel ve taktiksel farklar oluşmuştur. Tabiatıyla Osmanlı Devleti’nde sürgün avları askerî amaçlı değil halkla temas açısından sosyal ve sultanın gücünü göstermesi bakımından siyasal bir olgudur. Elbette bu avların eğlence ve -yalnızca sultan için- çıkılacak seferlere hazırlık boyutları da vardır.
Sürgün avları için günlerce önceden birkaç günlük alanları tarayıp çomak atarak veya yüksek sesler çıkarak hayvanları yerlerinden çıkaran görevliler ve halk onları önlerine kata kata daha önceden belirlenen yere sürerdi. Sultan, bu yere bakan yüksekçe bir tepedeki otağından yüzlerce hayvanı seyreder, bazen avlanır bazen ise avlanma emri vererek bu “melhâme-i kübrâ” yı izlerdi. Genelde avın bol olduğu yerleri bulmak ve buraları korumak bostancıbaşının göreviydi. Sultanın tecrübeli avcıları, bostancıbaşının emrindeki bostancılar ve halk, günlerce evvelden sürdükleri hayvanları önceden kararlaştırılmış mevkiye getirmeye yakın bostancıbaşı tarafından sultana haber gider ve sultan tepelik alana kurulmuş çadırından önünde oluşturulan halkayı izlerdi. Sultanın avcıları sadece insanlar değil aynı zamanda eğitimli av köpekleri ve parslardı. Bitişik nizamdaki halk ve avcılar sultandan emir gelmesi üzerine yine sesler çıkararak ve çalı çırpı atarak ürküttükleri hayvanları sultanın olduğu tepeye doğru yönlendirirdi. Bu noktada devreye giren köpekler de hayvanların sürülmesinde etkiliydi. Kuytulara tünemiş olan hayvanlar korkudan tüm sahraya yayılır ve sultan dilediği gibi adeta önüne düşürülmüş bu hayvanları oklayarak avlardı244. Halkanın bozulmaması ve hayvanların boşluk bulup kaçmaması önemliydi. Ancak elbette, Cüveynî’nin Moğolların sürgün avını anlatmasındaki gibi
243 Ayrıntılı bilgi için bu çalışmanın dördüncü bölümüne bakınız.
244 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, ss. 166-186. Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed (İnceleme-Çeviri Yazı Metin ve Mestap’a Göre Tasnifi-Tıpkıbasım), ss.11-125.
87
hayvanların halka dışına kaçmasında kusuru olanlar ölümle ya da dayak ile cezalandırılmıyordu245. Nitekim Sultan I. Ahmed’in Edirne’ye yaptığı ikinci gezisinde yol üzerinde Bergos’ta bir sürgün avı yapılmış ve bu av sırasında bir erkek yaban domuzu halkı korkutarak av çemberinin dışına kaçmış. Eline mızrak alıp atına binen Sultan Ahmed veziriazamı dinlemeden bu domuzun peşinden koşmuş ve hayatını tehlikeye atmış. Ancak belli bir noktadan sonra vazgeçerek bu domuzu yakalamaları için üzerlerine av köpekleri salınmış246. Bu anlamda hayvanların bir şekilde av halkasının dışına kaçması tehlikeli görüldüğünden nizamın bozulmamasına dikkat edilirdi. Bozkır kağanlıklarında avlanma hakkı öncelikle hükümdara aitti. O avlanmasını bitirdikten sonra diğerlerine izin verir ve avlara herkes rütbesine göre katılırdı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda da önce sultan avlanır o avlanmayı bitirdiğinde ise önce yakınındaki görevlilere ve ardından halk da dahil herkese avlanma izni verirdi. Bu noktada yine av köpekleri ve parslar da ava katılırdı. Binlerce görevli ve hayvanın olduğu bu av mahalleri kroniklerde cenk meydanına benzetilir ve savaş alanının bahadırı olan sultan da savaşa meyli sebebiyle kaçışan hayvanların görüntüsünden memnun olurdu. Nitekim av alanındaki hayvanların mücadelesi düşmanla savaş meydanındaki mücadeleyi andırırken avcıların avı boğazlaması adeta sultanlara düşmanın nasıl katledildiğini işaret ediyordu247. Sultanın avlanma emrinin ardından vahşi hayvanlar reaya ve avcıların elinde can verirken sultan bu anları izler ve ölü ya da diri av getiren herkese ihsanlar dağıtmaya başlardı. Verilen ihsanlar karşılığında halk da avlarını sultana teslim ederdi. Yazarlar bu ihsanları öylesine abartırlar ki bu ihsanlar sayesinde reayanın sultana hayır duaları ettiğine, zekata ve sadakaya muhtaç olan fukaranın o günkü av sonrası zengin olduğuna ve hatta zaten tüm bu avlanmanın bir bahane olduğuna ve asıl olarak böylesi büyük avlarıın sebebinin fukaraya ihsan vermek olduğuna dair söylemler kullanırlar248.
Arşiv kayıtları ise bu noktada daha gerçekçi bilgiler verir. Nitekim IV. Mehmed’in av esnasında muhtemelen reayaya dağıtmak için muhtelif tarihlerde kendi hattıyla akçe verilmesini emretmiştir. Buna göre Sultan Mehmed, 16 Mart
245 Ancak avlarda bazı kazalar olabiliyordu. Örneğin 4 Mart 1677 tarihli bir ruus kaydına göre Edirne’de kurt avında görevli olan iki tazıcı av esnasında suya düşüp yaralanmaları sebebiyle emekli edilmişlerdir. BOA, Bâb-ı Asafî Ruus Kalemi Defter Tasnifi (A.RSK.d), nr. 1543, vr. 1.
246 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, ss. 264-265.
247 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.I, ss. 151-152.
248 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 116, 191, 215. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, ss. 172-186.
88
1665’te sürgün avı için 3 kese hurda akçe, 31 Mart’ta Hasköy’deki sürgün avı için 5 kese hurda ufak akçe ve bir kese beş yüz guruş, 29 Eylül 1665’te Burgaz’daki sürgün avı için 3 kese ellişer bin ufak akçe, 29 Aralık 1665’te Çatalca’daki sürgün avında 2 kese hurda akçe ve Nisan 1666’da Kırkkilise’deki sürgün avı için ise 3 kese kara akçe talep etti249. Talep edilen paraların neredeyse tamamının hurda, küçük veya kara akçe olarak tanımlanan ayarı düşük akçelerden250 dağıtılması kronik anlatılarının sultanın dağıttığı ihsanları mübalağalı olarak kaydettikleri fikrini güçlendirir. Buna mukabil sultanın tavşan getiren veya canavar tabir olunan domuzu avlayıp getiren reaya ve görevlilere ise “cedid” akçe, altın gibi daha değerli mukâfatlar verdiğine dair de kayıtlar söz konusudur251. Öte yandan av sırasında reayadan arzuhâl sunanlara yani muhtemelen durumunun kötü olduğunu ifade edenlere sultan tarafından akçe ve guruş cinsinden ihsanlar yapılmıştır252. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde sultanın ihsanlarının kronik yazarları tarafından abartıldığı ancak av esnasında durumunu arz edenlerin veya sultanın arzu ettiği avları getirenlerin ise daha yüksek miktarlarla mükâfatlandırıldıkları açıktır.
Avlanılan hayvanlar sultana “cömert” ihsanlar karşılığında verilir ve sultanın önünde “tepecikler” oluşturan avlanmış hayvanlar sultandan uzak olmaması kanun-ı kadîm olan gulam-ı bostanî tarafından haseki defterine kaydedilirdi253. Avın sonunda ise sultan; vüzera başta olmak üzere erkan-ı devlete, harem mensuplarına, has odalılara, nedimlerine ve bazı duacılarına rütbelerine göre ceylan, karaca ve tavşan gibi eti de yenebilen hayvanlardan hisseler dağıtırdı. Sâfî’deki bu anlatımı Sultan I. Ahmed için kaleme aldıkları şikâriyyelerle Şeyhülislam Mehmed Efendi, Karaçelebizâde Abdulaziz Efendi, Ganizâde Nadirî ve Es’ad Efendi teyit ederler254.
249 TSMA, Defter Kısmı, nr. 2352/57, 58, 59 ,60, 61. Tavernier de Sultan Mehmed’in hiç masraf etmemesine rağmen cömert göründüğünü, bir kişiye armağan vermek istediğinde o kişiye avladığı hayvanlardan birini yollayarak masraf etmediği gibi karşılık olarak gelen büyük hediyeyle kazanca geçtiğini yazar. Jean Baptiste Tavernier, 17. Yüzyılda Topkapı Sarayı, ss. 108-109.
250 Şule Pfeiffer-Taş, “16. Yüzyılda Bir Osmanlı Para Birim: Kara(ca) Akçe” Osmanlı Araştırmaları, S. 57, 2021, ss. 131-169.
251 TSMA, Defter Kısmı, nr. 2352/276, 278. TSMA, Defter Kısmı, nr. 2344/142, 152, 153, 154, 155, 158, 159.
252 TSMA, Defter Kısmı, nr. 2344/156, 161.
253 Bu bilgi yalnızca Mustafa Sâfî’de vardır. Bahsettiği deftere dair arşiv araştırmalarımız sonucunda bir bilgiye rastlamadık.
254 Şikâr ihsân idüp şâhum kerâmet âşikâr itdün/Cemâlün görmeyüp mahzûn idüm kalbüm şikâr itdün. (Şeyhülislam Mehmed Efendi). Dâ’iyân-ı devlete yine şikâr ihsân idüp/Şâh-bâz-ı himmeti itdi gönül murgın şikâr. (Aziz Efendi). Şikâr ihsân idince Nadirî’nün sayd idüp kalbin/Kerem kıldun nevâl-i himmetünden hissedâr itdün. (Gani-zâde Nadirî). Bende-i mahsûsına vâfir şikâr ihsân idüp/Murg-ı dil saydında şâhîn gibi itdi yahşi kâr. (Es’ad Efendi) Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, ss. 203, 321, 179, 365.
89
Benzer şekilde IV. Mehmed’in avlarını anlatan Abdi Paşa farklı zamanlarda sultanın; Fazıl Ahmed Paşa’ya, vüzeraya, Valide Sultan’a, Haseki Sultan’a, Darüssaade Ağası Müsli Ağa’ya, Şeyhülislam’a, Vanî Mehmed Efendi’ye ve Abdi Paşa’nın kendisine bizzat avlardan hisse verdiğini yazar255. Avlanan hayvanların en son hisse olarak dağıtılması ile son bulan sürgün avının son ritüeli verilen ziyafettir. Hemen her sürgün avından sonra bazılarına reayanın da katıldığı büyük ziyafetler verilirdi256. Böylelikle son bulan sürgün avı için sultanın halkın gözü önünde gösterişli bir alay ile şehirden çıkıp başarılı avın sonunda rengarenk giydirilmiş köpekler ve avlanıp üst üste yığılmış hayvanların görüntüsü eşliğinde şehre girişleri bu ihtişamlı avların en büyük hissesini bizzat sultana verirdi257.
2.4. Nerelerde Avlandılar?
Sultanlar ava bazen uzun hazırlık süreçleri sonunda binlerce kişiyle gittiler ya da bazen sadece yakınındaki birkaç on kişiyle avlandılar. Ancak her hâlükârda avlandıkları alanlar belliydi. Bu alanlar hassa şikârgâh diye bahsedilen sultanlara ayrılmış av alanları ve korulukları ifade ederken bazen ise payitahtın kıyı kesimlerine kondurulmuş saraylar ve etrafındaki ormanlık alanlar padişahlara ayrılarak avgâh mahalleri olarak kullanıldı. Şenol Çelik, yaptığı çalışmayla padişahlar için ayrılmış
255 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 215, 251, 280, 294.
256 Bu ziyafetlerde neler yendiğine dair Mustafa Sâfî üstü kapalı bilgiler vermekle birlikte reayaya kazan kazan pilav, zerde, pek nadiren görebilecekleri kalye (etli kabak ve patlıcan yemeği) ve nehy-i perverde denilen bir yemek verildiğini yazar. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, s. 176. Tülay Artan, nehy-i perverdenin şıradan yapılmış bir tür meyveli tatlı olduğunu düşünür. Tülay Artan, “Ahmed I’s Hunting Parties: Feasting in Adversity, Enhancing the Ordinary”, in Starting With Food: Culinary Approaches to Ottoman History, ed. Amy Singer, Markus Wiener Publishers, 2011, ss. 111-115. Arşiv kayıtlarında matbahın sarfiyatından yola çıkarak ava gidiş gelişler sırasında ve saraylarda neler yendiğini biliyoruz. Ancak direkt olarak sürgün avlarında verilen ziyafetlerde neler yendiği müphemdir. Ancak I. Ahmed dönemindeki bu ziyafetlere olmasa da IV. Mehmed döneminde “sürgün avı” olarak kaydedilmiş birkaç kayıttan ziyafetler sırasında sarf edilen ürünleri öğreniyoruz. Buna göre Sultan IV. Mehmed’in 4 Şubat 1664 ve 25 Şubat 1664 tarihlerinde yaptığı sürgün avları sırasında matbah-ı amirenin sarfiyatları şu şekildedir: Şeker, Sade yağ, Et, Pirinç, Bal, Tavuk, Piyaz-ı huşk, …?, Nişasta, Susam yağı, Piyaz, Karabiber, …?, Şehriye, Bulgur, Tarhana, Şem-i zerd, Badem, Yağ, Şir, …?, Kabak, Havuç, Kabak-ı Mısır, Maydanos. BOA, Bâb-ı Defterî Başmuhasebe Kalemi Matbah Eminliği (D.BŞM.MTE), nr. 10522/34,35.
257 Ava gidiş ve gelişlerdeki ihtişamlı görüntüleri tüm canlılığıyla anlatan birkaç önemli görgü tanığı için bkz. Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, C.II, s. 996. Karın Adahl, “Alay-ı Hümayunu Tasvir Eden Yirmi Resim”, ss. 98-100. Claes Ralamb, İstanbul’a Bir Yolculuk (1657-1658), ss. 7-8. İdüp zâhirde sürgün avı ammâ kim hakîkatde/Sürüp zulm ehlini kalb-i re’âyâyı şikâr itdi (Nadirî). Zâhirde şâh-ı âlem seyr ü şikâre çekdi/Ma’nîde ol seferden mahv oldı hasm-ı güm-râh (Nadirî). Gönüller saydıdur kasdun şikâr itmekden ey şeh-bâz/Behâneyle idersün bendegânı dâver-i i’zâz (Şeyhülislam Mehmed Efendi). Şikâr eylerler idi deşt ü sahrâsın idüp seyrân/İderlerdi kulub-ı düşmene havf ü hazer peydâ/Re’âyâ cümleten müştâk-ı zâtındır recâ eyler/K’ide mazlûm olanlar zâlim üzre bir zafer peydâ (Sâfî). Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, ss. 355, 62, 341, 350.
90
olan Edirne’deki hassa şikârgâhlar ve koruluklar belirlemiştir258. Buna göre onlarca köy ve mevki hassa avgâhları olarak tespit edilmiş ve buradaki alanlar korunmuştur.
Av alanlarının korunması önemliydi. Nitekim bu bölgeler padişah avlanmak istediği zaman onun kullanıma açılacaktı ve içerisinde onun avlanma isteğini karşılayacak sayıda-çeşitlilikte hayvan bulunması gerekiyordu. Öte yandan padişaha ait av alanlarına başka hiç kimsenin alınmaması onun siyasi anlamda gücünü ve ulaşılmazlığını da ortaya koyuyor olmalıydı259. Nitekim yaratılmış bu münhasırlık sadece padişahın sürgün avı için diğerlerine avlanma izni sağlıyordu. Ancak nihayetinde bu da sultan içindi. Yalnızca sürgün avlarında ulaşılabilir ve görünür olan sultanın ayak bastığı avgâhlara başka hiçbir ferdin girememesi sürgün avlarıyla sağlanan kolay ulaşılabilirliği dengelemiş gibi görünür. 16. yüzyılda kanunnâmelerle sağlanan bu koruma küçük bir fasılanın ardından 17. yüzyılın hemen başında I. Ahmed ile tekrar sağlandı. Atalarının izinden gitme iddiasındaki I. Ahmed avgâhların korunması konusunda da eski yasaları tecdid ederek bu temayülünü sürdürdü. Nitekim o kaynakların ittifak ettiği gibi yıllarca atıl kalmış avgâhlara inerek buraları yeniden şenlendiren ve atalarının izinden giden bir sultandı. Bu anlamda dönem kroniklerini I. Ahmed dönemindeki Kavânîn-i Yeniçeriyan da teyit eder. Buna göre Sultan Süleyman döneminde koruma altına alınan korular sonraki padişahların çeşitli sebeplerle avlanmaması nedeniyle atıl durumda kalmış, ağaçları kesilmiş ve hatta birçoğu tarla olmuştur. Bunların eskisi gibi ihya olması için korucular, bölükbaşılar ve sekbanlar görevlendirilip sıkı bir kontrol getirilmelidir260. Önceki bölümde üzerinde durduğumuz kroniklerin belirttiği özellikle III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde avgâhların atıl kaldığına ve akabinde I. Ahmed’in atalarının izinden giderek avlandığına ve buraları ihya ettiğine dair söylemler Kavanin ile birlikte teorik olarak da teyit edilir.
Öte yandan tespit edilen mühimme kayıtlarından da II. Selim döneminde koruma altına alınan avgâhların I. Ahmed döneminde aynı şekilde tekrar koruma altına alındığı anlaşılır. Mesela Edirne kadısına yazılan bir hükümde, Sultan II. Selim
258 Ayrıntısı için bkz. Çelik, Şenol, “Osmanlı Padişahlarının Av Geleneğinde Edirne’nin Yeri ve Edirne Kazasındaki Av Alanları (Hâssa Şikârgâh)”, ss. 1897-1903 Ayrıca bkz. Mehmet Ağırgan, “Edirne’de Sultanların Av Bahçesi: Hadika-i Hassa”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 72-78.
259 Avrasya coğrafyasında kurulmuş devletlerdeki benzer anlayışın ayrıntılı ifadesi için bkz. Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 16-33.
260 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, I. Ahmed Devri Kanunnâmeleri, 9. Kitap I. Bölüm, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1996, s. 213.
91
döneminde tahsis olunan Hamza Beylü ve Musa Beylü gibi önemli av mahallerini de barındıran Edirne çevresindeki koruluk alanın aynı şekilde koruma altına alınması ve içerisinde doğan veya tazıyla hiçbir ferdin avlanmasına izin verilmemesi emredilmiştir261. Üsküdar kadısına ve Kocaeli’ndeki kadılara yazılan bir başka hükümde ise sancakta bulunan Kütük İskelesi, Cebedağı, Kaşık Deryası, Akpınar ve Çal Köyleri, Göksu Deryası ve Yüzüğce? İskelesi isimli mahallerin etrafı hassa koruluklar olduğu için buralarda kimsenin ağaç kesmesine, tazı ve doğan beslemesine, av avlamasına, kömür yakmasına ve dışarıdan hiç kimsenin buralara gelmesine izin verilmemesi için emir verilmiştir262. Bir başka belgede ise bu sefer Zekeriyaköy, Sarıyer ve Tarabya hattında bulunan korulukların korunması ve kimsenin avlanmasına izin verilmemesi emredilmiştir263. İlginç bir başka belge ise bu sefer Venedik balyosuna yazılmıştır. Sultan I. Ahmed’in, Venedik balyosunun bazı adamlarının hassa avgâhı olan Kağıthane ve Kemer’de doğan ve tazılar getirerek ok-yay ile avlandıklarını duyması üzerine yazılan emirde balyosun adamlarına mukayyet olması emredilmiş ve hatta emrin birer sureti de Fransa ve İngiltere balyoslarına gönderilmiştir264. Bu işten sorumlu olan hassa bostancıbaşısı Hüseyin’e ise eğer emre uymazlar ve hassa avgâhlarında avlanmaya devam ederlerse haklarından gelmesi tembih edilmiştir265. Anlaşıldığı üzere sultana ayrılmış avgâhların korunması ve buralarda herhangi başka birisinin avlanması veya buraları ağaç kesmek ya da kömür yakmak suretiyle bozması Sultan I. Ahmed tarafından yasaklanmıştır. Sâfî’nin bahsettiği gibi Sultan Ahmed ile birlikte II. Selim’den sonra atıl kalan bu avgâhlar adeta ihya edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Kimliği belirsiz yazarın yazdığı şikâriyye de tam olarak II. Selim’den sonra buraların atıl kaldığını ve Sultan I. Ahmed’in tahta geçmesi ve ataları gibi ava meyli ile yeniden ihya edildiğini ifade eder266.
Şenol Çelik’in tespit ettiği Edirne’deki hassa avgâhları ve I. Ahmed’in hassa koruluk tayin ettiği bölgeler her ne kadar sultanların avlandıkları mahaller hakkında ipucu verse de tek başlarına yetersizdir. Nitekim avgâh olarak belirlenen her bölge
261 BOA, MD, nr. 78/1230, 1231. (5 Ramazan 1018-2 Aralık 1609)
262 BOA, MD, nr. 79/8. (24 Zilhicce 1018-20 Mart 1610)
263 BOA, MD, nr. 79/123. (11 Muharrem 1019-5 Nisan 1610)
264 BOA, MD, nr. 80/545. (3 Zilhicce 1022-14 Ocak 1614)
265 BOA, MD, nr. 80/546. (3 Zilhicce 1022-14 Ocak 1614)
266 Hazret-i şâh-ı Selîm Han-ı zemân asrından/Almasun kimse şikâruın diyü saklardı sabâ/Ol zemândan berü saklardı şikârını felek/Gele sultân-ı cihân dahi şikârını ala. (Şikâr-ı sânî-i Pâdişâh-ı âlem-penâh Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s.123.
92
her sultan tarafından kullanılmadığı gibi yıllarca hiçbir sultanın avlanmaması sebebiyle atıl kalabiliyordu. Öte taraftan sultanlar askerî seferler gibi bazı sebeplerle hassa avgâhlarının dışında da avlanabiliyorlardı. Yani hassa avgâh olarak belirlenen yerlerin bize tam anlamıyla sultanların av mahallerini işaret ettiklerini söylemek güçtür. Tabiatıyla 17. yüzyıl sultanlarının pratikte nerelerde avlandıklarını kendi dönemleri için ayrı ayrı tespit etmek gerekir. Ancak yine de özellikle İstanbul’da sultanların avlandıkları mahaller tespit edebildiğimiz kadarıyla benzerdir. (Şekil 2.3) Haritada görüldüğü üzere boğaz kıyıları ve Haliç en çok tercih edilen bölgelerdir.
Şekil 2.3. İstanbul’da sultanların en çok tercih ettikleri avgâhlar
Sultan I. Ahmed’in İstanbul’da; Davutpaşa, İstavroz, Tokat, Kandilli, Üsküdar, Beşiktaş, Kağıthane, Harami Dere, Terkos, Büyük Çekmece, Çatalca, Silivri ve Göksu vadilerinde avlandığını biliyoruz267. Hatta bunlardan İstavroz bahçesi bizzat Sultan Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi’nin anlatımına göre 1613 yılında I. Ahmed tarafından etrafındaki arazilerle birlikte çevirtilip bahçe hâline getirilmiş ve kırk gün içerisinde bahçenin içine kasır, mescit ve muhafızlar için odalar yapılmıştır268. Benzer şekilde Sultan IV. Murad da Üsküdar, Fener, İstavroz, Kandilli, Beykoz, Davutpaşa Alemdağ ve İskender Çelebi bahçelerinde avlandı269. Hatta Sultan Murad son seferi olan Bağdat seferine gitmeden bir ay önce
267 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.I, s. 144-145. Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s. 219, 308. 341. BOA, MAD, nr. 6099, s.2. BOA, MAD, nr. 2003, s.4. (6 Cemaziyelahir 1026-11 Haziran 1617)
268 Nurhan Atasoy, Hasbahçe: Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, Koç Kültür Sanat Tatım, İstanbul 2002, s. 315.
269 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 987, 1041, 1051, 1063,
93
bile Davutpaşa ve İskender Çelebi bahçelerinde avdaydı. Sefer dönüşünden vefatına kadar geçen yedi aylık sürede de sultanın Üsküdar, Fener, Kandilli, İstavroz, Tersana ve Davutpaşa’da avlandığı anlaşılmaktadır270. Saltanatının çoğunda payitaht dışında olan Sultan Mehmed ise İstanbul’da bulunduğu sıralarda ve özellikle Viyana sonrası payitahttaki mecburi ikametinde; Karaağaç, Beşiktaş, Uskumru Çayırı, Üsküdar, Fener Bahçe, Kayış Pınarı, Tersana, Davutpaşa, Büyük Çekmece, Küçük Çekmece, Yapağıcı, Silivri, Çatalca ve Kağıthane’de avlandı271.
I. Ahmed ve IV. Murad
Sultanların İstanbul dışında avlandıkları mahaller genel olarak Edirne’deki avgâhlar olmakla birlikte seferler veya geziler sebebiyle rotalarında önemli değişiklikler de olmuştur. Bu noktada padişahların güzergâhlarını ve avgâhlarını ayrı ayrı belirlemek çok daha sağlıklı bir avgâh tespitini zorunlu kılar. İlk olarak 17. yüzyılın ilk sultanı I. Ahmed aynı zamanda bu yüzyılın İstanbul dışında avlanan ilk sultanıdır. Sultan I. Ahmed 31 Aralık 1612’de çıktığı Edirne gezisine Florya’dan başlayarak Çorlu ve Burgaz üzerinden Edirne’ye 10 Ocak 1613 tarihinde ulaştı. Yolda yalnızca Büyük Çekmece menzilinde avlanan sultan; Edirne’de 4’ü reayanın katılımıyla gerçekleşen sürgün avı, 17’si hassa bendegan ile çıktığı avlar olmak üzere 21 kere avlandı. Sâfî’nin verdiği bilgiye göre 12 Ocak-31 Mart 1613 tarihleri arasında gerçekleşen bu avlarda toplam 1200 adet hayvan avlandı. Ayrıca bunlar dışında sultan kendi eliyle avcı kuş salarak keklik, kaz, ördek cinsinden 100 adet de kuş avladı272.
1127. BOA, MAD, nr. 5095, s. 8. (10 Şevval 1047-25 Şubat 1618)
270 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1126-1127. Feridun M. Emecen, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, s. 302-303. TSMA, Defter Kısmı, nr. 935. TSMA, Defter Kısmı, nr. 1080. TSMA, Defter Kısmı, nr. 1078. (29 Zilhicce 1049-25 Şubat 1640)
271 BOA, Bâb-ı Defterî Başmuhasebe Kalemi Defter Tasnifi (D.BŞM.d), nr. 337, s. 2-5. (29 Zilhicce 1088-22 Şubat 1678) BOA, D.BŞM.d, nr. 387, s. 2-3. (22 Rabiulahir 1092-11 Mayıs 1681) BOA, MAD, nr: 18299, s. 1-7. (29 Zilhicce 1092-9 Ocak 1682) Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 1064. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 212-215.
272 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, s. 166-186.
94
Şekil 2.4. 31 Aralık 1612-14 Mayıs 1613 tarihleri arasında Sultan I. Ahmed’in gerçekleştirdiği Edirne-Gelibolu gezilerinin rotası ve av mahalleri
Sultanın sürek avları Çölmek Köy, Kurt Kayası ve Kararağaç’ta gerçekleşti. Sultan I. Ahmed İstanbul’a dönmeye karar verdikten sonra aniden atalarını ve özellikle “gazilerin serveri” olarak bilinen Gazi Süleyman Paşa’nın Bolayır’daki türbesini ziyaret etme kararı alarak Gelibolu yönüne hareket etti. Sultan yol boyunca Değirmenlik, Ergene, Karapınar, Altuntaş, Kayganlı ve Kavanlı menzillerinde avlandı. Hatta Ergene, Karapınar ve Altuntaş menzillerindeki avları reayanın da katılımıyla gerçekleşen sürgün avlarıydı. Kayganlı isimli menzilde ise yanına Sadrazam Nasuh Paşa’yı alarak avlandı. Gelibolu yolunun kötü olması ve hava şartlarının muhalefetinden dolayı sadrazam tarafından askerin Gelibolu’ya gelmemesi talebi üzerine Sultan I. Ahmed’in emri ile asker Malkara havalisine çekildi. Sultan Gelibolu yoluna 3 bin kişi ile devam etti. Sultan Ahmed Bolayır’a ulaştıktan hemen sonra bu bölgede avlandı ve ardından Süleyman Paşa’nın türbesini ziyaret etti. Ardından Gelibolu’ya geçen Sultan Ahmed buradaki avından sonra bu bölgelere gelen sultanların bölgedeki kaleleri gezmeden dönmediği yönündeki telkinler neticesinde Sultaniye ve Kilid’ül-Bahr kalelerini ziyaret etti. Dönüş yolunda tekrar Süleyman Paşa’nın türbesini ziyaret edip tezyin ettiren sultan Kavak, Umurca ve Harami Dere üzerinden Davutpaşa’ya ulaştı ve 14 Mayıs 1613 tarihinde beş buçuk aylık bu gezisini tamamladı273. İstanbul günlerini de avgâhlarda geçiren Sultan I. Ahmed İstanbul’da yalnızca altı ay kaldı ve ardından tekrar Edirne’ye gitme kararı
273 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, ss. 193-206.
95
aldı. Sultan’ın bu Edirne gezisi tıpkı bir önceki gibidir. Aynı rotayı takiple 22 Kasım 1613 tarihinde yola çıkan Sultan Ahmed menziller arasında avlanarak Burgaz menziline ulaştı. Burada daha önce kararlaştırılan sürgün avı organize edildi. Bölge karyelerin reayalarının katıldığı sürgün avının ardından Sultan Ahmed 4 Aralık’ta Edirne’ye ulaştı. Sultanın Edirne’ye geliş sebebi tamamen tıpkı önceki sene gibi avlanmaktı. Nitekim Edirne’de iki ay kalan Sultan burada sürekli olarak sürgün avları tertip etti. Bunlardan en şaşaalısı yine kadim avgâh olan Çölmek Köy havalisinde oldu. Yeterince avlanıp devletin çok cepheli savaşlarını bitiren muzaffer sultan olarak gövde gösterisini de tamamlayan Sultan I. Ahmed 1 Şubat’ta payitahta dönüş için yola çıktı274. Nitekim bu Edirne gezisi onun için payitahttan son ayrılışı oldu ve bundan sonraki günleri İstanbul avgâhlarında geçti.
Sultan IV. Murad’ın İstanbul dışındaki ilk avları henüz ordunun başında sefere çıkmadan önce 1633 yılında doğu seferine uğurladığı Sadrazam Mehmed Paşa’nın doğu seferine İznik’e kadar eşlik etmesi ile gerçekleşti. Sultan Murad orduya eşlik ettiği bu gezisinde İzmit ve İznik etraflarında sürgün avları yaptı. Bundan sonra İzmit-Bursa gezilerine çıkan sultan bu bölgelerde avlandı275. Ahizâde meselesi sebebiyle erken bitirdiği bu gezinin ardından ise Lehistan meselesi bahanesiyle Edirne’ye gitti. Edirne’ye Çatalca, Çorlu, Burgaz ve Karıştıran rotasından giden Sultan Murad yol üzerinde Burgaz’da sürgün avı tertip etti. Sazlıdere menzilinde avcı kuşlar ile avlanan sultan Edirne’de Sultan Süleyman ve I. Ahmed’in de tercih ettiği kadim avgâh olan Çölmek Köy’de sürgün avı yaptı. Bunun dışında Edirne’de ara ara avcı kuşlarla avlanan Sultan Murad burada üç ay kaldıktan sonra payitahta döndü276. Sultan Murad’ın bir sonraki İstanbul dışı seyahati Revan seferi münasebetiyle oldu. Üsküdar’dan hareket eden Sultan Murad Üsküdar-Pendik arasında, Gebze’de, Hereke’de, İzmit, İznik ve Bozöyük’te kendi elinden saldığı doğanlarla avlandı277. Payitahttan uzaklaştıkça Sultan Murad’ın avlanmayı bıraktığı daha çok cirit oynadığı anlaşılır. Ancak ara ara oturak ilan ettiği avgâhlarıyla ünlü yerlerde avlanmaktan da geri durmadı. Konya’ya ulaştığında avgâh mahal olan Meram Vadisi’nde sürgün avı yaptı278. Bu arada Akçaşehir menzilinden geçerken
274 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t-Tevârih, C.II, ss. 207-274.
275 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, ss. 986-990.
276 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, ss. 998-1001.
277 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, ss. 11-15.
278 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1017.
96
yol üzerinde gördüğü ceylanın peşine takılarak onu mızrağıyla avladı279. Sultan Murad, Sivas’a geldiğinde iki gün oturak ilan etti ve kendisi Akşar menzilinde ava çıktı280. Tespit edebildiğimiz bundan sonraki ilk avı Aşkale’de Penek isimli avgâh yerde oldu281. Sultan Murad elinden saldığı doğanlarla 10’dan fazla keklik avladı. Revan’a kadar bundan sonra bir av kaydı olmayan sultan genelde tahtırevan ile geçen dönüş yolculuğunda ilk kez Diyarbakır’ın avgâh yerleri olan sahra ve mesire alanlarında avlandı282. Sık sık cirit oynayan ancak genelde tahtırevanda olan sultanın dönüş yolundaki son avı Mudurnu’da oldu. Burada elindeki Horus isimli çakırını salarak keklik avladı283.
Şekil 2.5. Sultan IV. Murad’ın Edirne, Revan ve Bağdat’a gidişinde avlandığı mahaller
İstanbul’dan bir daha ancak Bağdat seferi için ayrılan Sultan Murad Revan seferinde olduğu gibi Üsküdar’da avlanmaya başladı. Üsküdar, Maltepe ile İzmit menzilleri arasında sürgün avları ve kuş avları yaptı284. Ardından üç gün oturak ilan edilen Yenişehir’in avgâh yerlerinde avlandı285. Tespit edilebilen sonraki avı daha önce Revan seferi gidişinde de avlandığı Meram Sahrası oldu. Ardından üç gün oturak ilan edilen Ereğli Vadisi’nde sultan Murad hem kuş avları hem de sürgün avları tertip etti286. Sultan yol boyu cirit oynamaya devam ederken bazen askerlere nişancılığını sergiliyor ve bazen de onlarla talim yapıyordu287. Şehir merkezlerinde
279 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, s. 24.
280 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1019.
281 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, s. 47.
282 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1036.
283 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, s. 147.
284 Songül Çolak, IV. Murad’ın Bağdad Seferi Menzilnâmesi, ss. 49-52. Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1077.
285 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1078.
286 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1081-1083.
287 Songül Çolak, IV. Murad’ın Bağdad Seferi Menzilnâmesi, ss. 49-62.
97
avgâhlarıyla ünlü olan yerlerde avlanmaktan da geri durmayan Sultan Murad’ın bir sonraki avı Musul’un avgâh yerlerinde oldu. Hem sürgün avları hem de kuş avları yapan sultan yolun devamında Kerkük ve Şehrizor hattında şahinci ve doğancılar ile avlandı288. Bağdat’tan başarılı bir şekilde dönen Sultan Murad yol üzerinde oturak ilan edilen Sivas ve Ankara’da sürgün avları ile kuş avları yaptı289. Genel olarak tahtırevanda ve bazen cirit meydanlarında olan sultan genel olarak dinlenebileceği oturak ilan edilen menzillerde ise avlandı. İki başarılı doğu seferi sırasında Anadolu’nun birçok noktasında avlanan Sultan Murad payitahta ulaştıktan hemen sonra bu kez İstanbul’un avgâhlarında fetihlerini kutladı.
IV. Mehmed
Sultan IV. Mehmed İstanbul dışına ilk ziyareti olan I. Edirne gezisine 18 Ekim 1657’de Davutpaşa’dan çıktı. Silivri, Çorlu, Burgaz ve Havsa hattını izleyen Sultan Mehmed 10 gün sonra 28 Ekim tarihinde Edirne’ye ulaştı. Yol üzerinde Burgaz ve Babaeski menzillerinde avlanan sultanın Babaeski’deki avı bir sürgün avıydı. Ancak bu ava reaya katılmadı. Rikabında olan kullarıyla birlikte Sultan IV. Mehmed iki tarafa ayrılıp sahranın sürülmesine bizzat katılarak avlandı. Sultan Mehmed Edirne’deyken Çölmek Köy, Ahur Köy, Bosna Köy, Çardak ve Sazlı Dere mevkilerinde avlar tertip etti290. I. Edirne gezisi toplam 1 yıl sürdü. Sultan bir yılın ardından 20 Ekim 1658’de Edirne’den İstanbul yönüne tekrar yola çıktı.
Şekil 2.6. IV. Mehmed’in Ekim 1657-Ekim 1658 tarihleri arasında gerçekleştirdiği I. Edirne gezisi
288 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1090-1093.
289 Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, s. 1117-1119.
290 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 112-114. Berna Mert, IV. Mehmed Devri Bir Kaftan Defteri, ss. 76-80. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, ss. 126-163.
98
İstanbul’da yaklaşık 7 ay kalan Sultan Mehmed ikinci Edirne gezisi öncesi Bursa’ya gitmiş burada 4 ay kalmış ve ardından Edirne’ye geçmiştir. Sultanın Üsküdar’dan hareket ettiği Bursa gezisi Tuzla, İzmit, İznik ve Kestel güzergâhı üzerinden oldu.
Şekil 2.7. Sultan IV. Mehmed’in Mayıs 1659-Ekim 1660 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Bursa ve II. Edirne gezisi rotası ve av mahalleri
Bursa’ya eşkıya tepelemeye giden sultan burada türbe ziyaretleri ve eşkıya tedibi yaparken diğer yandan da avlanmaya devam etti. Bursa’nın ardından Gelibolu’ya geçen Sultan Mehmed Çardağı’ndan Gelibolu tarafına geçti ve Valide Turhan Sultan’ın yaptırdığı yeni boğaz kalelerini ziyaret etti ve bu bölgede avlandı. 27 Eylül 1659’da Bursa’dan hareket eden Sultan Mehmed’in Bursa-Gelibolu ve Gelibolu-Edirne arasındaki menzillerini ve bu süreçteki avlarını tespit edemedik. Edirne’ye 6 Kasım’da ulaşan Sultan Mehmed burada yaklaşık 9 ay kaldıktan sonra Kırkkilise-Vize-Fener yolunu takiple Davutpaşa’ya ulaştı. Temmuz 1661 tarihine kadar yaklaşık on ay İstanbul’da kalan sultanın üçüncü Edirne gezisi tıpkı bir önceki gibidir. Önce Gelibolu’ya geçen Sultan Mehmed burada bitmek üzere olan yeni kaleleri tekrar ziyaret etti ve ardından Edirne’ye geçti. Burada yedi ay kalan Sultan Mehmed Vize, Fener ve Çatalca rotasından İstanbul’a geri döndü291.
291 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss, 137-155. BOA, MAD, nr. 7371. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, ss. 188-241.
99
Sultan bu seferki İstanbul günleri bir yıl sürdü. 25 Mart 1663’te Davutpaşa’dan dördüncü kere Edirne gezisine çıktı. Bir dahaki İstanbul’a dönüşüne kadar yaklaşık 2.5 yıl boyunca Edirne’de kaldı. Davutpaşa’dan Çorlu-Burgaz-Havsa rotasıyla Edirne’ye ulaşan Sultan Mehmed buraya vardıktan hemen sonra avlanmak için Çölmek Köy’e gitti ve burada 26 gün kalarak avlandı. Ardından geri Edirne’ye dönen Sultan Mehmed bu kez Yanbolu’ya avlanmak için gitti. Önce Çölmek Köy’deki sarayına geçen sultan, Değirmendere, Kızılağaç ve Fındıklı’dan geçerek yol boyu avlandı ve Yanbolu’ya ulaştı. Burada 25 gün kalan Sultan Mehmed bu bölgede, Muharrem Ağa Çiftliği, Sarıkız ve Tavuslu Korusu’nda avlandı. Bu avlardan Sarıkız ve Tavuslu mevkilerinde olanlar sürgün avıydı. Sultan Yanbolu’dayken bir ara önce İslimye ardından Aydos’a kadar çıkıp bu bölgelerde avlandı. Ardından tekrar döndüğü Yanbolu’dan yola çıkarak bu kez Dere Köyü-Kırkkilise yoluya adeta bir üçgen çizerek yeni gördüğü yerlerde avlanarak Edirne’ye geri döndü. Dönüşünün ardından Dimetoka’ya giderek birkaç gün avlandı ve ardından Fekle’ye giderek burada bir sürgün avı yaptı. Edirne’ye tekrar dönen Sultan Mehmed bu sıralarda adeta yerinde hiç durmaz. Tekrar Çölmek Köy’e giden sultan hava muhalefeti sebebiyle ava çıkamayınca getirttiği fillerin üzerine samson köpekleri salarak eğlendi. Çölmek Köy’ün ardından önce Maraş ardından Paşa Köyü’ne gitti ve burada reaya ile sürgün avı yaptı. Edirne’ye geri dönen sultan bu bölgede biraz avlandıktan yaklaşık bir ay sonra bu sefer Dimetoka ve ötesinde Ferecik’e kadar avlanmak için gitmek istedi. Dimetoka’da payitahttan gelen şehzade ve Gülnuş Sultan’ı karşılayan Sultan Mehmed, Saltuk-Vakıf yoluyla Ferecik’e indi. Burada sürgün avı yapan Sultan Mehmed dönüşte yine tıpkı Yanbolu dönüşü olduğu gibi farklı bir yoldan giderek farklı yerlerde avlanmak istedi. İpsala, Balabancık ve Uzun Köprü yolunu takip eden Sultan Mehmed yine yol boyunca avlandı ve Uzun Köprü’den Dimetoka’ya geri döndü. Dimetoka’da olduğu sırada Ergene Korusu’nda reayanın da katıldığı büyük bir sürgün avı yapan sultan buradan tekrar Edirne’ye döndü. Ardından Kurt Kayası’na giderek tekrar sürgün avı yaptı. Bu avın ardından 23 Ağustos 1665 tarihinde Sultan Mehmed büyük bir alay eşliğinde iki yıldan fazladır kaldığı Edirne’den ayrıldı. Ancak İstanbul’a değil Boğaz Hisarları’nı görmek için Gelibolu’ya gitmeye karar verdi292.
292 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss, 155-205.
100
Şekil 2.8. Sultan IV. Mehmed’in Mart 1663-Ekim 1665 tarihleri arasındaki İstanbul-Edirne-Gelibolu gezi rotası ve av mahalleri
Edirne’den yola çıkan Sultan Mehmed ilk olarak Uzunçayır menziline ulaştı. Yolda Türbe Ovası mevkisinde parslar ile ava çıktı. Ayrıca iki kere de alaydan ayrılarak yine parslar ile avlandı. Buradan Dereköy’e geçerken yolda yanına Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’yı da alarak avlandı. Ardından Balabancık üzerinden yola devam eden sultan Gelibolu’nun bozuk yollarında çok az durarak Bolayır’a Gazi Süleyman Paşa Türbesi’ne ulaştı. Tıpkı I. Ahmed gibi o da bu türbeyi ziyaret etti ve ardından Gelibolu’ya geçti. Buradan karşı kıyıdaki Çardak’a geçen sultan avlandı ve ardından eski ve yeni boğaz kalelerini ziyaret etti. Yol üzerinde Burgos menziline gelirken avlanan sultan, tekrar Çardak’tan Gelibolu kıyısına geçip İstanbul’a dönüş yoluna çıktı. Yolların balçık olmasında dolayı çok fazla sorun yaşansa da Sultan Mehmed avlanmaktan vazgeçmedi. Balabancık menzilinde önceden hazırlanmış reaya ile birlikte sürgün avı yaptı. Ardından Silivri-Çekmece
101
yolunu takiple İstanbul’a, Avusturya elçisinin de izlediği büyük bir alayla 12 Ekim 1665 tarihinde girdi293.
Sultan IV. Mehmed 1665 yılının Ekim ayında geldiği İstanbul’da yalnızca 6 ay kadar kaldı. Nitekim bu süreçte de Fener Bahçe’den Çatalca’ya kadar av gezileri yaptı. 12 Nisan 1666’da ise bir daha ancak on yıl sonra döneceği İstanbul’dan Edirne yönüne doğru beşinci kere ayrıldı. Çatalca-Vize-Kırkkilise yolunu kullanan Sultan Mehmed Çatalca’dan itibaren yollarda sürekli avlandı. Uğraşderesi’nde vezirleriyle birlikte avlanan sultan Kırkkilise’de büyük bir sürgün avı yaptı. Bu avda Abdi Paşa’nın kaydettiğine göre 2.200 tavşan, 80 tilki, 3 kurt ve 6 karaca avlandı294.
Şekil 2.9. Sultan IV. Mehmed’in Nisan 1666’da çıktığı Edirne gezisinin rotası ve buradaki av mahalleri
Edirne’ye gelir gelmez tekrar avgâhlara inen Sultan Mehmed, Çölmek Köy, Çardak ve Fekle korularında sürgün avı yaptı. Ardından Fazıl Ahmed Paşa’yı serdar olarak Girit seferine uğurlayan Sultan Mehmed Yanbolu tarafında avlanmak için Edirne’den ayrıldı. Burada yine Aydos’a kadar çıkan Sultan Mehmed yol boyunca sürekli avlandığı Yanbolu’da 55 gün kaldıktan sonra tekrar avlanarak Edirne’ye döndü. Ardından tekrar Çölmek Köy’deki sarayına giden sultan burada ve Fekle’de defalarca sürgün avları yaptı. Ardından önce Vize tarafına ardından Dimetoka’ya avlanmak için giden sultan bu bölgede sürgün avları yaptıktan sonra tekrar Edirne’ye
293 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss, 205-213.
294 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss, 213-225.
102
sarayına döndü. Hemen ardından 13 Ekim 1667 tarihinde bu sefer Filibe’ye avlanmak için yola çıktı. Sultan Mehmed haritada görüldüğü gibi (Şekil 2.10) kısa yoldan değil dolaşarak Karapınar, Aydos ve Yanbolu etrafından Eskizağra yoluyla Filibe’ye gitti. Karapınar menzilinde iki kere sürgün avı yapan Sultan Mehmed yüzlerce karaca ve tavşan avladı. Arnavut Yakacığı mevkisinde de avlanan sultan burada bir ara Aydos’a çıkıp o bölgelerde avlandıktan sonra Yanbolu’ya ulaştı295.
Şekil 2.10. Sultan IV. Mehmed’in 13 Ekim 1667-20 Aralık 1667 tarihleri arasında Filibe’ye yaptığı 69 günlük av gezisi rotası ve av mahalleri296
Yanbolu’da üç gün kalıp avlanan Sultan Mehmed ardından Eskizağra etrafında Kademli Baba Korusu’nda Yenizağra civarında da Sülüklü Korusu’nda reaya ile birlikte sürgün avı yaptı. Eski Zağra’da bir hafta kalan sultan burada irili ufaklı 4 sürgün avı daha yaptı ve yüzlerce karaca ile birkaç domuz avladı. Yolda Ali Paşa Deresi ve Kara Orman koruluklarında sürgün avları yapan sultan 25 Kasım’da bir buçuk ayın ardından Filibe’ye ulaştı. Filibe’ye gelişinin ertesi günü tekrar ava çıkan sultan burada 3 gün üst üste avlandıktan sonra Tatar Pazarı’na gitti ve ardından Kurt Korusu isimli avgâhta sürgün avı yaptı. Bundan sonra Filibe’ye geri dönen Sultan Mehmed önce İstanimaka’ya gitti ardından Papas Korusu’na çıkarak sürgün
295 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss, 225-272.
296 Abdi Paşa’nın verdiği tarihleri yalnızca bir iki günlük fark ile bu gezinin masraflarının kaydedildiği bir defter teyit eder. BOA, MAD. nr. 4685, s. 26.
103
avı yaptı. Ardından Burçovası koruluğunda Abdi Paşa’nın ifadesiyle 35 bin reayanın katıldığı bir sürgün avı yaptı. Ardından bölgedeki avgâhlarda birkaç kere daha sürgün avı yapan sultan Filibe’den Edirne yönüne kısa yoldan dönüşe geçti ve 18 Aralık 1667’de Edirne’ye ulaştı. Sultanın Filibe’ye gidiş-dönüşü 2 aydan fazla sürdü. Filibe dönüşü 20 günden fazla bir süre ava çıkmayan Sultan Mehmed 6 Ocak’ta tekrar Çölmek Köy’e giderek burada iki gün üst üste sürgün avları yaptı. Hemen ardından da İspekli ve Gül Baba havalisinde sürgün avları yaptı. Bu avların akabinde Uzunköprü’ye giderek burada 15 gün boyunca avlandı ve yüz elliye yakın karaca avladı. Ardından Ergene Köprüsü ve Vakıflar’da avlanan sultan Edirne’ye geri dönüp hemen ardından tekrar Çölmek Köy’e gitti. Burada 3 gün kalıp avlandıktan sonra önce Sakardağı’na av için gidip sekiz gün burada kaldı ve 2 sürgün avı yaptı ardından ise Üsküdar karyesinde avlandı. Sultan Edirne çevresinde avlanırken Fazıl Ahmed Paşa’nın Kandiye kuşatması da sürüyordu. Kalenin uzun süredir alınamaması üzerine Sultan IV. Mehmed Girit’e sefer kastıyla 9 Ağustos 1668 tarihinde Edirne’den yola çıktı297.
Şekil 2.11. Sultan IV. Mehmed’in 9 Ağustos 1668-12 Ekim 1668 tarihleri arasında takip ettiği Edirne-Yenişehir rotası ve av mahalleri
297 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 273-297.
104
Sultan IV. Mehmed’in Yenişehir’e varıması 2 aydan fazla sürdü. Zorlu yolculuk esnasında Siroz, Selanik, Çitroz, Şeftali ve Platimana menzillerinde avlanan sultan (Selanik, Çitroz ve Şeftali’deki avlar reayanın katıldığı sürgün avlarıdır) 12 Ekim 1668’de Yenişehir’e vardı. Yenişehir’de kışlama kararı alan Sultan Mehmed buranın etrafında ilk kez gördüğü avgâhlarda avlandı. Selanik-Tırhala arasında özellikle avın bol olduğu anlaşılan Karaferye, Çitroz, Katrin ve Platimana’da günlerce süren sürgün avları yaptı. Özellikle Katrin’e sürekli gidip gelen Sultan Mehmed bu bölgelerin yağmurcalarını avladı. Mesela 18 Kasım’da gittiği Katrin’de 14 gün kalan sultan burada sürekli avlandı ve birçok vahşi hayvanın yanı sıra 100 yağmurca ile 156 karaca avladı. Bir başka avında ise sadece Katrin’den Yenişehir’e dönüş yolunda 119 karaca ve 13 yağmurca avladı. Sultanın Tırhala-Selanik hattında durmadan avlandığı bazı günlerde yağmur ve kardan çoğu kere otak hazırlanamadı ve sultan reaya hanelerinde uyudu. Sultan’ın Yenişehir ikameti uzayınca Doğanköy’e hasekisi Gülnuş Sultan da getirildi298.
Şekil 2.12. Sultan IV. Mehmed’in Yenişehir’de ikameti sırasında avlandığı mahaller
298 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 297-320.
105
Yenişehir merkezli Tırhala-Selanik hattında onlarca kere reaya ile sürgün avları yapan Sultan IV. Mehmed 3 Ekim 1669 tarihinde bu sefer Eğriboz’a gitmek için yola çıktı. Yol sırasında Livadya isimli mahalde Kandiye’nin fethini haber alan sultan geri dönmedi ve Eğriboz’da 35 gün kalıp avlanarak adeta fethi kutladı. Eğriboz’dan Yenişehir’e dönen Sultan Mehmed Selanik’te kışlama kararı alarak 26 Kasım’da Yenişehir’den Selanik yönüne yola çıktı. Selanik’e 6 Aralık 1669’da ulaşan Sultan IV. Mehmed 25 Nisan 1670 tarihine kadar burada kışladı. Selanik’e geleli bir hafta olmuşken sultan kadırgalarla Kesendire Adası’na geçerek burada 4 gün boyunca avlandı. Yine bu bölgede en sevdiği avgâh olduğu anlaşılan Katrin’e bazen kara yolundan bazen deniz yolundan giderek avlandı. Mesela 26 Aralık’ta gittiği Katrin’de 16 gün boyunca avlanarak 188 karaca ve yağmurca avladı. Burası dışında Karaferye’de avlanan sultan bir kere de Avret Hisarı’na giderek Abdi Paşa’nın aktardığına göre 364 tane tavşan avladı299.
Şekil 2.13. Sultan IV. Mehmed’in Selanik’te ikameti sırasında avlandığı mahaller ve Semadirek rotası
25 Nisan 1670 tarihinde Selanik’ten yola çıkan Sultan Mehmed 15 Mayıs’ta Yassıköy menziline geldiğinde Semadirek Adası’nda avlanmak istedi ve yanına Kaymakam Paşa’yı da alarak buradan adaya geçti. Adada yaban keçisi avına çıkan
299 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 319-335.
106
sultan 20 Mayıs’ta kendisini bekleyen orduya Ferecik’te katıldı. Timurtaş sahrasında beklediği Fazıl Ahmed Paşa’nın da orduya katılması ile birlikte 6 Temmuz 1670 tarihinde Sultan Mehmed sefer başarısı kazanmış muzaffer bir sultan olarak Edirne’ye girdi300.
Sultan IV. Mehmed Kandiye fethinden döndükten sonra yaklaşık bir buçuk ay ava çıkmadı. Ardından tekrar Edirne avgâhlarına inen sultanın bu seferki avlarına Fazıl Ahmed Paşa da katıldı. Ekim ayından itibaren yoğun bir şekilde avlanmaya başlayan Sultan Mehmed bu süreçte Çardak Korusu’nda, Fekle’de ve Eski Zağra’da sürgün avları yaptı. Abdi Paşa’ya göre burada yapılan sürgün avlarının birine 25 bin diğerine 10 bin reaya katıldı ve birçok vahşi hayvana ek olarak 265 adet karaca avlandı. Eski Zağra dönüşü Hafsa’da ava çıkan sultan ardından Çölmek Köy ve Cisr-i Mustafa Paşa çevresinde avlandı. Sonrasında tekrar Filibe yönüne giden Sultan Mehmed burada Filibe merkez olmak üzere Papaslı Sahrası ve Despot Yaylası’nda sürgün avları yaptı. Dönüşünde tekrar Çölmek Köy’e geçen sultan ayrıca Ergene Köprüsü civarında da ava çıktı. Sultan Edirne avgâhlarında iken kuzeyde Doroşenko’nun şikâyetleri üzerine çözülmesi gereken bir Lehistan problemi ortaya çıktı. Girit seferinden başarıyla ayrılan Sultan Mehmed için bu kez gerçek manada sefere katılma fırsatı doğdu. 23 Mart 1672’de bizzat sultanın da katılacağı Leh seferi için tuğlar çıktı. 7 Mayıs’da gazi sorguçlarını kuşanmış Sultan Mehmed ile ordusu Edirne’den hareket etti301.
300 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 335-342.
301 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 342-359.
107
Şekil 2.14. Sultan IV. Mehmed’in Kamaniçe seferi rotası ve gidiş-dönüş av mahalleri
Sultan Mehmed Değirmen Deresi, Yanbolu, Aydos yolunu takiple ilerlediği sefer yürüyüşünde ilk olarak Hoca Ömer mevkisindeyken Ahyolu tarafına avlanmak için geçti ve ikindi vaktine kadar o bölgede avlandı302. Yağmurlu ve balçıklı yolda orduyla birlikte ilerleyen sultan Divine menziline geldiğinde buradaki avgâhlarda avlandı ve ardından Varna Kalesi’ni ziyaret edip ordugâha geri döndü. Sultan Mehmed Hacıoğlu Pazarı’na geldiğinden Kadıköy tarafında ve Karasu’ya geldiğinde de Boğazköy tarafında Sadrazam ve Kaymakam Paşa’nın leventlerinden dört yüz beş yüz kişiyi yanına alarak avlandı. İki menzil sonra Deli Ali ve Suluyayla taraflarında veziriazamın adamlarını yanına alarak ava çıktı. İleriki menzil olan Babadağı’nda
302 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, s. 18.
108
Hasekisi ve şehzadesini bırakan sultan İsakçı’ya ulaştı. Burada dört gün oturak ilan edildi ve sultan yine veziriazamın maiyetindeki adamlarla ava çıktı. İsakçı’dan Kartal sahrasına geçmek üzere kurulan köptünün tamam edilmesiyle suyun karşı tarafına geçen sultan Papas Sahrası ve Beruşan yoluyla Çoçora’ya ulaştı. Burada askere sefer bahşişi ve zahire verildi. Sekiz gün ikamet edilen Çoçora’da da avlanan sultan Prut Nehri kıyısında gittikçe daha çok bataklık hâline gelen zorlu yolda ilerleyerek Lubnice menziline ulaştı. Bu menzilde yine Sadrazam ve Kaymakam Paşaların maiyetlerindeki ağalar ve leventlerden birçok atlıyla birlikte bölgede avlandı303. Yaklaşık iki buçuk aylık zorlu yürüyüşün ardından 18 Ağustos’ta Kamaniçe sahrasına ulaşıldı. Burada 9 günlük bir kuşatmanın ardından Kamaniçe Kalesi fethedildi. Fetihten sonra Bucaş’a sefer yürüyüşü devam etti. Yol boyu palankaları teslim alan Sultan Mehmed İzbrance Palankası’nın “kapudanının” iyi bir avcı olduğunu öğrenmesi üzerine onu ve adamlarına yanına alarak o bölgelerde avlandı. Bucaş’a kadar ilerleyen Sultan Mehmed burada Lehistan ile sulh anlaşmasının yapılması ile dönüş yolculuğu için emir verdi304. Geri dönüş yolu mevsimin de dönmesi ile gidiş yolundan çok daha zahmetli oldu. Muhtemelen bu sebeple özellikle İsakçı’ya kadar pek fazla avlanamayan Sultan Mehmed Edirne’ye yaklaştıkça tekrar avlanmaya başladı. İsakçı’ya geçildikten sonra ilk olarak Kurnalı Deresi’nde avlanan sultan ardından Musabey Karyesi’ne geldiğinde daha önceden Keçi Deresi taraflarında hazır edilen reaya ile birlikte sürgün avı yaptı. Hatta dönüş yolu boyunca avlanmayı bir hayli özlediği anlaşılan sultan buradayken yine avlanmak için Silistre’ye geçmeye niyet etmişse de havanın bir hayli yağmurlu olması sebebiyle bu niyetinden vazgeçmek durumunda kaldı. Yoluna orduyla birlikte devam eden sultan bu sefer Kadiköy’de yanına sadrazamı alıp ordudan ayrılarak burada hazır edilmiş reaya ile birlikte sürgün avı yaptı. Aynı şekilde bir sonraki menzil için hazır edilen reaya ile birlikte Kozluca’da sürgün avı yapan sultan Prevadi’de de vezirleriyle birlikte avlandı. Bir sonraki menzil olan Köprüköy’de de bir miktar reaya sultanın avlanması için hazır edildi. Ancak bu bölgede sultanın istediğine uygun miktarda av bulunamayınca oturak iptal edildi ve yola devam edildi. Havanın bozuk olması sebebiyle yolda pek fazla avlanamayan sultan havanın açık olduğu her anı değerlendirerek Aydos’a kadar yol boyunca avlandı. Aydos’tan itibaren iyice
303 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, s. 18-37.
304 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, s. 37-111. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 379-395.
109
sertleşen hava Edirne yakınlarında Paşa Köy mevkisinde tekrar açınca sultan vüzerayı da yanına alarak ava çıktı ve zorlu yolculuk Edirne’ye yaklaşık yedi ay sonra 9 Aralık 1672’de ulaşılması ile son buldu305.
Sultan Mehmed Edirne’ye geldikten sonra buradaki avgâhlara tekrar inse de Lehistan’ın anlaşma şartlarına uymaması nedeniyle buraya tekrar sefer kararı aldı. İlk Leh seferiyle hemen hemen aynı rotayla İsakçı’ya kadar gitse de mevsimin kışa dönmesi sebebiyle önce burada ardından Hacıoğlu Pazarı’nda kışlama kararı aldı. Hacıoğlu Pazarı’nda özellikle Ester Karyesi ve Kavarinde günlerce avlanan sultan bir ara Kazak topraklarına geçerek birkaç palankayı aldıktan sonra tekrar Edirne’ye dönüş için emir verdi ve 21 Kasım’da Edirne’ye ulaştı. Tüm bu sürecin muhtemelen yorgunluğunu atmak ve başarılarını kutlamak amacıyla 29 Ocak 1675’te tüm vüzeranın da katıldığı ve ardından ziyafetlerin verildiği adeta gövde gösterisi gibi bir sürgün avı yaptı306. Nitekim bu gövde gösterisi günlerce kutlanan şehzadelerin sünnet düğünü ve Hatice Sultan’ın Musahip Mustafa Paşa ile olan nikah töreni vesilesiyle adeta taçlandı. Bundan sonraki süreçte Sultan Mehmed 13 Nisan 1676’da İstanbul’a gidip Ekim ayına kadar burada kaldı. Ancak sarayına girmeyen sultan İstanbul günlerini avgâhlarda geçirdi. Edirne’ye döndükten hemen sonra yine bir av sırasındayken Fazıl Ahmed Paşa’nın vefat haberini aldı ve yerine Kara Mustafa Paşa’yı atadı. Şubat 1677’de tekrar İstanbul’a geçen Sultan Mehmed Çehrin seferine kadar yaklaşık 6 ay burada kaldı ve bu altı ayın üç ayını Çatalca, Silivri ve Yapağıcı taraflarına düzenlediği avlarda geçirdi. Nisan 1678’de çıkılan Çehrin seferinde Sultan Mehmed yine orduyla birlikte sefer yürüyüşüne geçti. Ancak bu kez sultan sefere bizzat katılmadı ve Silistre’ye kadar orduya eşlik etti. Hacıoğlu Pazarı’na kadar sadrazam ve orduyla yürüyen sultan bu menzilde sancak-ı şerifi Kara Mustafa Paşa’ya teslim ederek Silistre’ye çekildi. Silistre’ye gelene kadar Sultan Mehmed yol boyunca avlandı. Vize-Fener yolunu takip eden sultan Kırkkilise üzerinden Aydos’a ulaştı. Saray, Kozluca ve Aydos yakınlarında Muharrem Çelebi menzillerinde avlar tertip eden Sultan Mehmed yürüyüşüne Prevadi-Kozluca yoluyla devam edip Hazıoğlu Pazarı’na ulaştı. Buraya gelene kadar da yol boyu Lehistan seferine giderken avlandığı Kadıköy ve Kozluca gibi mevkilerde tekrar avlanma fırsatı
305 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, s. 111-129. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 352-361.
306 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 395-439.
110
buldu307. Orduyu Hacıoğlu Pazarı’ndan uğurlayan sultan Silistre bölgesine çekilerek gelişmeleri buradan takip etti. Mart 1679 tarihinde İstanbul’a 11 ay sonra dönüşüne kadar bu bölgede avlanan Sultan Mehmed son kez başarılı bir seferin ardından İstanbul’a ulaştı. İstanbul’da bir buçuk yıl kalan sultan Ekim 1680’de yol boyu avlanarak tekrar gittiği Edirne’de altı ay kaldı ve tekrar yol boyunca avlanarak geri döndü. Sultan Mehmed Viyana seferine bir yıldan fazla bir süre İstanbul’da; Terkos, Tersane, Karaağaç, İstavroz, Beşiktaş, Kandilli, ve Tokat bahçelerinde avdaydı. Hatta, 17 Ekim 1681’de avlanmak için Çatalca’ya gidip 17 gün burada kaldı. Ardından Yapağacı’na geçip 11 gün avlandı. Devamında Çorlu ve Karıştıran yolunu takiple 10 Ocak 1682’de Edirne’ye ulaşıp on gün de burada avlandıktan sonra geri İstanbul yönüne döndü. 11 Şubat’ta avlanarak menzilleri kateden sultan Çatalca’ya ulaştı ve Viyana seferine kadar İstanbul’da kaldı308.
İstanbul’dan sefer-i hümayun için hareket eden Sultan Mehmed 23 gün Çatalca’da, 3 gün Yapağıcı’nda, 13 gün Çorlu’da ve 12 gün Karıştıran’da ikamet edip avlanarak 7 Aralık 1682’de Edirne’ye ulaştı309. Edirne’deki günlerini avlanarak ve sefer hazırlıklarına nezaret ederek geçiren sultan hazırlıkların tamamlanmasından sonra 1 Nisan’da orduyla birlikte Edirne’den sefer yürüyüşüne başladı. Edirne-Filibe arası yolculuk yağmurdan ve taşan akarsulardan dolayı hayli zahmetli oldu. Ancak Sultan Mehmed buna rağmen bir haftalık filibe yolunca hemen her menzilde avlandı. Edirne’den çıkar çıkmaz Kemal Çayırı’nda ve Cisr-i Musatafa Paşa’da avlanan sultan Uzunca-abad’da Sadrazam Kara Mustafa Paşa ile birlikte avlandı. Bir sonraki menzil olan Kayalı’da Kara Mustafa Paşa ve onun maiyetindeki adamlarla birlikte sürgün avı yapan sultan bir haftanın sonunda Filibe’ye ulaştı. Burada dört gün ikamet edildi ve Sultan Mehmed, Kara Mustafa Paşa ile birlikte Filibe’de dört gün boyunca avlandı. Tatar Pazarcığı ve İhtiman yolunu takiple Sofya’ya doğru ilerleyen Sultan Mehmed yolda Tatar Pazarcığı, Saruhanlı ve Ormanlı menzillerinde ordudan ayrılarak avlandı. 17 Nisan’da Sofya’ya ulaşan sultan burada konakladığı üç günde de ordudan ayrılarak yemeklik vakitlerine kadar avlandı. 20 Nisan’da yola çıkan sultan ilk menzil olan Halka Pınarı’nda Sadrazam, Kaymakam Paşa ve Musahip Paşa ile birlikte avlandı. Saruhanlı menzilinde ise Sultan Mehmed Sadrazam Mustafa Paşa
307 Filiz Duman, Bir Gazavat-nâme Türü Olarak Hüseyin Behçetî’nin Mi’râcü’z-Zafer Adlı Zafer-nâmesi, ss.172-203.
308 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 777-787. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 462-485.
309 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s.787-789.
111
ile avdayken Kaymakam Paşa orduyla bir sonraki menzile doğru hareket etti. Şehirköyü menzilinde Kaymakam ve Musahip Paşalar ile avlanan sultan 25 Nisan’da Niş’e ulaşıp kötü hava şartları sebebiyle bir gün oturak ilan etse de kendisi avlanmaktan geri durmadı. Hatta bir sonraki Aleksince menzilinde sadrazam ile birlikte ava gitmeye niyet etmişseler de toprağın yağmur sebebiyle bataklık hâline gelmesi sebebiyle geri dönmek zorunda kaldılar. Sonraki menziller olan Kınalıoğlu ve Yagodine’de Sultan Mehmed vüzerayı da yanına alarak menzillerde hazır edilmiş reaya ile sürgün avı yaptı. Batoçin menzilinde Sadrazam ve Kaymakam Paşa ile ava çıkan sultan Hasan Paşa ve Kolar’da reaya ile sürgün avları yaptı. Hisarcık menzilinde ise yine Sadrazam Kara Mustafa Paşa ile avlandı ve 3 Mayıs’ta debdebeli bir alay eşliğinde Belgrad’a girdi310.
Şekil 2.15. Sultan IV. Mehmed’in Viyana seferi münasebetiyle Belgrad’a gidiş rotası ve av mahalleri
20 günlük bir ikametin ardından orduya serdar-ı ekrem sıfatıyla komuta eden Sadrazam Kara Mustafa Paşa’yı Belgrad’dan orduyla birlikte yolculayan Sultan Mehmed 12 Ekim 1683’e kadar 163 gün Belgrad’da ikamet etti. Başarısız Viyana seferini ardından önce Filibe’ye ardından buradaki avgâhların Edirne’dekiler kadar bol olmaması sebebiyle Edirne’ye döndü. Viyana hezimeti sonrasında saltanatı dahi tehlikeye giren Sultan Mehmed bundan sonra hiçbir sefere eşlik etmedi. Ancak sefer sonrası tahttan indirilmesine kadar geçen yaklaşık dört senenin üç senesini yine Edirne’de avgâhlarda geçirdi. Hatta Aralık 1684, Mart 1685 ve Aralık 1685
310 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, ss. 788-807. Mehtap Yılmaz, Vekayi’name (Vekayi-i Bec), ss. 13-37.
112
tarihlerinde olmak üzere 3 kere daha Edirne’den ayrılarak Çorlu’ya kadar av seferleri düzenledi311.
Yaptığımız hesaba göre Sultan IV. Mehmed, 39 yıllık saltanatının yaklaşık 17 yılını İstanbul’da ve yaklaşık 16 yılını da Edirne ile çevresindeki avgâhlarda geçirmiştir. Edirne ve İstanbul dışında; Kandiye, Kamaniçe, Çehrin ve Viyana seferleri için yollarda ve kışlamada geçirdiği toplam süre yaklaşık 4 yıldır. Sultanın geri kalan 2 yıllık süreci ise Bursa ikameti, Edirne-Bursa arası yollarda ve İstanbul- Edirne arası yollarda hatta çoğu kere yol boyu avlarda geçmiştir.
311 Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 986-1035.
113
3. SULTANIN AVCILARI
3.1. Kimlerle Avlandılar?
Padişahın avlanması için günlerce önceden başlayan sürek avı, yapısı itibarıyla önemli bir insan kaynağına ve gücüne ihtiyaç duyuyordu. Bir önceki bölümde ifade edildiği gibi bu insan gücünün önemli bir kısmını avın yapılacağı mahallin civarında yaşayan reaya karşılıyordu. Ancak elbette tek başlarına değillerdi. Padişahın profesyonel avcıları olduğu gibi sadrazam veya vezirlerin maiyetleri de av için önemli katılımcılardı. Avın yapılacağı mahallin tespitinden ve avın nizami bir şekilde başlayıp bitmesinden sorumlu olan bostancılar veya padişahın avcı hayvanlarını besleyip ava iştiraklarını sağlayan doğancılar gibi birçok profesyonel avcı grup bir sürek avında sultanın gönlünce avlanabilmesi için hazır bulunurdu. Öte yandan genelde Edirne, Çatalca ve Silivri hattında yapılan sürgün avlarına sultan tıpkı bir sefer-i hümayuna gider gibi yanına maiyetini, uzun dönemli gidilen bir yer ise haremini ve günlük ihtiyaçlarını karşılayacak görevlilerini de alırdı. Ancak bunlar bilfiil av katılımcıları değillerdi.
Tablo 3.1. 1684 yılında yapılan avlarda verilen günlük tayinatlar listesi312
Arpa
(Kile)
Ekmek (Çift)
Et (Kıyye)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Haremin Çadır Mehterleri
40
10
Kule Sofuları
3,5
0,5
Divan Çavuşları
50
26
Şikâr Ağaları
3
1,5
2
Konakçılar
6
3
1
Sipah ve Silahdar Çavuşları
2
8
2
22
Harem Ağaları
60
25
Darüssaade Ağası
20
40
15
8
2
Edirne Baltacıları
10
5
2
3,5
2
Darüssaade Ağası Tazıcısı
3
1
1
Masraf Katibi
4
1
1
Darüssaade Ağası Kuşcubaşı
1,5
4
2
0,5
Darüssaade Ağası Kahvecileri
7
5
3
1
Hazinedar Ali Ağa’nın Kahvecisi
1,5
0,5
Hazinedar Ali Ağa
10
20
4
4
1
Darüssaade Ağası Kozbekçisi
2
1
0,5
Vezzan ve Bâkî Gılmanları
1,5
8
0,5
0,5
312 BOA, D.BŞM.d, nr. 472.
114
Defterdar Vekili Mehmed Efendi
12
20
10
5
4
Hassa Arabacılarıbaşı
2
10
3
0,5
1
Hassa Çadır Kethüdası
2,5
10
2
1
1
Muhasebe Halifesi Mehmed Çelebi
1,5
4
1
0,5
0,5
Şehremini Vekili
3,5
10
6
1,5
1
Hassa Cerrahbaşı
2
6
6,5
1
1
Edirne Bostancıları Ustası ve Neferleri (41 Nefer)
8
4
1
Celeb-i Hazine Emini
2
6
0,5
Babüssaade Ağası
4
12
4
1
1
Silahdar Ağa
4
1,5
1
Kilercibaşı
3
1
1
Nüzül Kâtibi
1,5
5
2
0,5
0,5
Dergâh-ı âlî Yeniçerileri
7
130
28
Mirahur-ı evvel
12
20
15
5
3
Mirahur-ı sani
5,5
15
5
2
2
Dergâh-ı ali Kapıcılar Kethüdası
10
20
10
3
1
Küçük Ahır Kethüdası
1,5
5
5
Sultan Kapıcıları
1
0,5
Harbendeler (Burgaz Menzilinde-3 Aralık 1684)
30
7,5
Topa Arabacıları (Şikâr-ı hümayunda-50 Nefer)
50
10
Tabl u Alem Mehterleri
10
5
Harem-i hümayun
İmam-ı evvel
0,5
İmam-ı sani
0,5
İmam-ı salis
0,5
Silahdar Ağa Ahırı
1
Çukadar Ağa Ahırı
1
Rikabdar Ağa Ahırı
1
Hassa Şatırları
1
Rikap Solakları
2
Kal’î-geran?
1
Birun Kileri
0,5
Helvahane ve …Aşhane
0,5
Darüssaade Kahvecisi
4
Hazinedâr Ali Ağa’nın Kahvecisi
1
Afife Kadın’ın Kahvecisi
1
Çaşnıgiran
2
Has Ahır
0,5
Bahçe-yi Hassa Tazıcıları
2,5
Osman Çavuş
1
Papağan (mürg-i Tuti)
10
Matbah-ı Hassa Karakulak
10
Karakulak-ı Darüssaade
10
Saray-ı Amire
Matbah-ı hass
30
Darüssaade Ağası Matbahı
20
115
Kilercibaşı Matbahı
4
Darüssaade Ağası Matbahı
4
Kara kazgan
1
Hazinedâr Matbahı
3
Harem Ağaları Matbahı
4
Has Fırın
5
Harcî Fırın
6
Yemeklik-i odalık kadın
6
Piş-i hazret-i şehriyari
Beher piş 800 akçe
Piş-i darüssaade
4
TOPLAM
218
543
211
102
140
Av masraf-tayinat defterlerinden sultan ile birlikte avlara kimlerin katıldığını tespit edebilmek mümkündür (Tablo 1 ve Tablo 2). Bu bağlamda bir sürek avına padişahın haremi, mutfağı ve görevlileri, otağını kurmaya çadırcıları, av öncesi veya sonrası toplanacak divanı için divan çavuşları, ahırı ve mirahurları, baltacıları, muhtemelen eğlenmesini sağlayan papağanı veya dinî vecibeleri için birden fazla imamı gibi birçok görevli avlarda bilfiil görev almasalar da katılırlardı.
Tablo 3.2. 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in avlarında verilen tayinatlar313
Arpa
(Kile)
Ekmek
(Çift)
Saman
(Kantar)
Odun
(Çeki)
Kütük
(Adet)
Kömür
(Kıyye)
Darüssaade Ağası Dairesi
20
40
8
2
Hazinedâr Ali Ağa
10
20
4
1
Babüssaade Ağası
4
12
1
1
Kilercibaşı
3
1
1
Musahip Ağalar
30
12,5
Harem Ağaları
30
12,5
Darüssaade Ağası Tazıcısı
3
1
1
Darüssaade Ağası Baş Kahvecisi
3
5
1
Darüssaade Ağası Kahvecileri
4
2
1
Darüssaade Ağası Konakçıları
2
1
1
Darüssaade Ağası Kuşçubaşı
2
5
1
Miri Harbendeler
30
Baltacılar Ortası
10
5
3,5
2
Hazinedar Ali Ağa’nın Kahvecisi
1,5
0,5
Baş cerrahlar ve diğerleri
2
6
1
1
313 BOA, D.BŞM.d, nr. 480.
116
Silahdar Ağa
4
1,5
1
Dergâh-ı âlî Kapıcılar Kethüdası
10
20
3
2
Mirahur-ı evvel
12
20
5
3
Mirahur-ı sani
5
15
2
2
Konakçıbaşı Mustafa Ağa
3
1,5
0,5
Harem Konakçısı Osman Ağa
3
1,5
0,5
Masraf-ı Şehriyari
4
1
1
Kule Sofuları
1,5
0,5
Kapıcılar
1
0,5
Av Ağaları
5,5
2,5
2,5
Sipah Çavuşları
1
4
Silahdar Çavuşları
1
4
Bâkî Gılmanları
1,5
8
0,5
0,5
Nüzül Kâtibi
1,5
5
0,5
0,5
Hassa Arabacılarıbaşı
2
10
0,5
0,5
Şatırcıbaşı ve diğerleri
2
1
2
Edirne Bostancıları Ustası
8
41
4
2
Harem Bekçileri
2
5
1
Konyalı Emir Çelebi
2
15
0,5
Çadır Mehterleri Kethüdası
2,5
10
1
1
Harem Mehterleri
20
Küçük Ahır Kethüdası
1,5
5
Divan Çavuşları
80
Tabl u Alem Mehterleri
15
Matbah-ı hass
30
Darüssaade Ağası Matbahı
20
Matbah-ı Karakazgan
1
Hazinedarbaşı Matbahı
3
Has Fırın
6
Harcî Fırın
6
Silahdar Ağa
2
Çavuşlar Emini Osman Ağa
1
Rikap Solakları
1
Helvahane ve ..Aşhane
4
İmam-ı Evvel
0,5
İmam-ı Sani
0,5
İmam-ı Salis
0,5
Afife Kadının Kahvecisi
2
117
Harem-i Humayun Ağalarının Matbahı
4
Matbah-ı Ağa-yı der?
4
Kilercibaşı Ağanın Matbahı
4
Çaşnıgirler
0,5
Haseki Ağa
2
Has Ahır
2,5
Şemgiran
0,5
Kal’î-geran
0,5
Has Ahır Tazıcıları
1
Kilar-ı Birunî
0,5
Sarrac Şakirdleri
2
Darüssaade Ağası Kahvecisi
1
Kuşhane-i Zülüflü
3
Dergâh-ı ali Yeniçerileri
7
130
Av Ağası Selim Ağa
3
15
1,5
1
Çukadar Ağa
1
Bostancı Tazıcıları
1
Harem-i Hümayun
60
3
300
Enderun-ı Hümayun
30
2
400
Matbah-ı hass
15
Darüssaade Ağasının Matbahı
10
Papağan (Mürg-i Tuti)
10
208,5
545
81
226
5
735
GÜN (x)
106
22.101
57.770
8.586
23.956
530
77.910
Musahip Paşa
180
650
60
30
2
30
GÜN (x)
2
340
1300
120
60
4
60
Hatice Sultan (5 Mart 1685-9 Mart 1685)
7
GÜN (x)
5
35
Hatice Sultanın Harem Ağaları (5 Mart 1685-9 Mart 1685)
5
2
3
GÜN (x)
5
25
10
15
Harem-i Hümayun Ağaları (21 Şubat
9,5
3,5
118
1685-10 Mart 1685)
GÜN (x)
17
161,5
59,5
Bostancı Hasekileri
0,5
GÜN (x)
61
30,5
Hassa Bostancılarbaşı ve ortası (25 Ocak 1685-9 Mart 1685)
4
GÜN (x)
45
180
TOPLAM
22.627,5
59.070
8.775,5
24.276,5
534
77.970
Padişahın veya hareminin hizmetinde olan listelerdeki görevlilerin çoğu padişah sefere, çeşitli bahçelere geziye (biniş-i hümayun) ya da buradaki gibi bir ava (şikâr-ı hümayun) çıktığında ona eşlik ederlerdi. Bu görevliler içerisinden bazıları ise sultanın avlarına fiilî olarak katılırlardı. Bunların başında maiyetleri ile birlikte sadrazam ve vezirler, emrindeki bostancılar ile bostancıbaşı, maiyetleri ile birlikte şikâr ağaları denilen çakırcıbaşı, şahincibaşı, atmacacıbaşı, av ağası ve av köpekleri ile onların zamanla değişen bakıcı grupları gelirdi.
3.1.1. Sadrazam ve Vezirler
Gelibolulu Mustafa Âlî, Mevâ’idü’n-nefâis isimli eserinde avı sultanların mutlaka meşgul olmaları gereken bir uğraş olarak tanımlarken vezirlerin avlanmamaları ve onların devlet işleriyle meşgul olmaları gerektiğini ifade eder314. Nitekim benzer bir anlayışın ifadesi olarak Mustafa Sâfî, I. Ahmed’in avlarında onu avcı olarak konumlandırırken vezirlerini ise düşmanlarının üzerine salınan birer alıcı kuşa benzetir. Yani avcı padişah avlanırken seferlerini vezirler yapar. Nitekim hem I. Ahmed hem IV. Mehmed örneklerinde sultan avda, reaya ile temas hâlinde ve onların sorunlarını çözerken vezirleri seferlerde veya devlet işleri için payitahttadırlar. Ancak hem Mustafa Sâfî’deki betimleme hem de Gelibolulu’nun verdiği bilgiye ilave olarak özellikle sefer önceleri ve sefer dönüşlerinde vüzeranın sultanların avlarındaki önemli katılımcılar olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Sultan IV. Murad’ın Bağdat seferine çıkmadan hemen önce avlanmak için gittiği Üsküdar ve Davutpaşa’da rikabında vüzerâ-yı izâmın da olduğu anlaşılmaktadır315. Benzer
314 Gelibolulu Mustafa Âlî, Mevâ’idü’n-nefâis fî-kavâ’idi’l-mecâlis, s. 214.
315 TSMA, Defter Kısmı, nr. 935. (29 Safer 1049-1 Temmuz 1639)
119
şekilde doğudaki ve batıdaki savaşları bitiren sultan olarak Edirne’ye avlanmak için adeta gövde gösterisi mesabesinde iki uzun seyahat yapan Sultan Ahmed’in av kortejinde Nasuh Paşa dahil olmak üzere vüzera da vardır. Hatta Nasuh Paşa normalde bostancıbaşının görevi olan sürgün avının tüm organizasyonunu kendi rızasıyla “padişahın rızasına nail olmayı” dileyerek üzerine alır. Bostancıbaşı ve bostancılar reaya ile birlikte üç gün önceden avları sürmeye başlamışken Nasuh Paşa’nın davetlisi olarak diğer vüzera ve kazaskerler de bu büyük şölene katılırlar. Nitekim iki gün önceden avgâha ulaşan vüzeradan bir gün sonra Nasuh Paşa giderek hem avın durumunu kontrol eder hem de sultan için verilecek ziyafetin ön hazırlıklarına nezaret eder. Sultanın memnun olduğu bir sürgün avının organizatörü olarak Nasuh Paşa, bundan sonra da özellikle Gelibolu’ya gitmek isteyen sultanın yolda yaptığı sürgün avlarını organize etmiş ve hatta birçok menzilde bizzat sultanla birlikte avlanmıştır. İstanbul’a dönüşten sonra da Nasuh Paşa sultanın Çatalca’daki avının “mühimmat tedbirin görüp” ardından İstanbul’a dönmek için sultandan izin alır. Ancak ara ara sultanın yanına giderek devlet işlerini arz eder. Nasuh Paşa sultanın son Edirne av gezisine de eşlik ederken diğer vüzera devlet işlerini görmek için İstanbul’da kalır. Ancak ara ara sultanın buyruğu ile gelerek Sultan Ahmed ve Nasuh Paşa ile birlikte divanlara katılırlar316. Nasuh Paşa’nın Sultan Ahmed’in avlarına katılmasının ve hatta bizzat bu avları onun için organize etmesinin Sultan Ahmed nezdindeki konumunu güçlendirdiği anlaşılır. Nitekim dönemin kaynakları Nasuh Paşa’nın özellikle iki Edirne av gezisinde Sultan Ahmed ile önemli bir yakınlık kurduğu ve bu sebeple paşanın gurura kapılarak idam edilmesine giden süreçte gezilerdeki ve avlardaki faaliyetlerin etkili olduğu üzerinde özellikle dururlar317.
Nasuh Paşa örneğinden, vüzera ve bilhassa veziriazamın devlet işlerinin yürütülmesinden sorumlu iken padişahın icazeti ile onunla avlara katıldığı anlaşılır. IV. Mehmed dönemine gelindiğinde de yine benzer bir durum söz konusudur. Sultan IV. Mehmed bilhassa Edirne avgâhlarındayken sadrazamlık dönemlerinde Köprülü Mehmed ve Fazıl Ahmed Paşalar batı yönlü seferlerdedirler. Özellikle Fazıl Ahmed Paşa’nın sadareti döneminde kendisine ikinci vezirlik verilen Musahip Mustafa Paşa ve Fazıl Ahmed Paşa’ya vekalet eden Kaymakam Mustafa Paşa (Merzifonlu Kara
316 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 173-272.
317 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevarih, C.II, s. 316, 320-321. Abdurrahman Sağırlı, Mehmed b. Mehmed er-Rûmî (Edirneli)’nin Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbar’ı, s. 652. Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, s.413.
120
Mustafa Paşa) sultanın adeta gölgesi gibi onunla birliktelerdir. Mesela Fazıl Ahmed Paşa Kandiye seferindeyken Sultan Mehmed avlara bazen Kaymakam Paşa bazense Musahip Paşa ile birlikte gider. Hatta Kandiye seferi niyetiyle gittiği Yenişehir yolunda rikabındaki tüm vüzera ile sürgün avları yapar318. Edirne’deki avgâhlarda sultan ile birlikte sürgün avları yapan Kaymakam Paşa, sultanın Yenişehir etrafındaki avlarına da eşlik eder. Hatta dönüş yolunda Sultan Mehmed’in yaban keçisi avı için gittiği Semadirek Adası’nda da Kaymakam Mustafa Paşa onunla birlikte avdadır. Kandiye seferi dönüşünde ise bu kez Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, Sultan Mehmed’in avlarının en önemli katılımcısıdır. Fazıl Ahmed Paşa, Eski Zağra’dan Ergene’ye Çölmek Köy’den Fekle’ye kadar birçok avgâhda Sultan Mehmed ile avlanır319. Benzer şekilde Sultan Mehmed, Kamaniçe’ye giderken ve dönerken ara ara Fazıl Ahmet Paşa ve Kaymakam Mustafa Paşa ile onların maiyetlerini yanına alarak sürgün avları yapar320.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa daha Fazıl Ahmed Paşa’nın sadareti döneminde Musahip Mustafa Paşa ile bilikte sultanın avlarının en önemli katılımcısı konumundadır. Sultanın Edirne’deki günleri avgâhlarda geçerken Fazıl Ahmed Paşa seferlerde, kaymakam sıfatı ile Kara Mustafa Paşa ise avlarda sultanın yanındadır. Nitekim bu kaymakamlık sürecinda paşanın tıpkı veziriazamlar gibi şan ve şöhret kazandığı ve Sultan Mehmed’in gözüne girdiği kaynaklar tarafından ifade edilir321. Fazıl Ahmed Paşa’dan sonra sadaret mührünü alması da bu durumun doğruluğuna işaret eder322. Merzifonlu, sadrazamlığı sırasında da padişahın gözde avcısı olarak ona eşlik eder. Hatta bunun da ötesinde Mustafa Paşa, özellikle Çehrin seferine giderken Sultan Mehmed’in bıraktığı yerden tek başına yol boyu avlanarak sefer yürüyüşünü tamamlar323.
Viyana seferi yürüyüşünde ise Sultan Mehmed’in hemen her menzilde av eşlikçileri genelde sadrazam Kara Mustafa Paşa, Musahip Mustafa Paşa ve Kaymakam Paşa’dır. Bu noktada vüzeranın kapısında olan sekbanlar, leventler ve
318 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 240-304.
319 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 340-359.
320 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, s. 37.
321 Râşid Mehmed Efendi-Çelebizâde İsmail Âsım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, haz. Abdülkadir Özcan vd., C.1, Klasik Yayınları, ss. 257-258.
322 Bu sürecin diğer saikleri ve paşanın yükselmesinin ardındaki sebepler için bkz. Metin Aydar, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634-1683), Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Tokat 2022, ss. 451-470.
323 Filiz Duman, Bir Gazavat-nâme Türü Olarak Hüseyin Behçetî’nin Mi’râcü’z-Zafer Adlı Zafer-nâmesi, s.194, 218, 220, 226, 230, 249, 281, 283, 285, 287, 290, 312, 316, 319, 325.
121
ağaların da sultanın özellikle sürek avlarının önemli katılımcıları oldukları anlaşılmaktadır. Sultan Kamaniçe’ye giderken Sadrazam ve Kaymakam Paşalar avlara katılmasalar da sekban ve leventleri padişahın sürgün avları için sık sık görevlendirildiler324. Nitekim arşiv belgeleri de paşaların maiyetlerinin sultanın avlarındaki en kalabalık katılımcılar arasında olduklarını teyit eder. Mesela Sultan IV. Mehmed’in 29 Kasım 1677-20 Şubat 1678 tarihleri arasında Çatalca ve Yapağıcı’da yaptığı avların tayinat listesinden tespit edilen av katılımcıları arasında sadrazamın sekbanları ve ağaları da vardır. Sadrazamın sekban ve ağalarına 30 bin kile arpa ile 10 bin kantar saman tayinat verilmiştir ki toplam arpa tayinatı 90 bin kile, saman tayinatı ise 36 bin kantardır. Yani av katılımcılarına verilen toplam tayinatın üçte biri sadrazamın kapısı içindir. Ayrıca yine bu avda Vezir Musahip Paşa’ya 8.760 kile arpa, 4.380 kantar saman ve Vezir Kaymakam Paşa’ya 16.280 kile arpa, 8.880 kantar saman tahsis edilmiştir. Yani bu üç kalem toplam tayinatın yarısından fazladır325. 1679 Kasım-1680 Mart tarihleri arasında yapılan şikâr-ı hümayunlarda ise sadrazamın maiyetindekilere 1.324 çift ekmek tayinatı verilmiştir326. Tayinat miktarı yine toplam tayinatın üçte biri oranındadır. 2-14 Ocak 1679 tarihli 13 günlük av kaydında ise günlük verilen ortalama 4.000 çift ekmeğin 2.200 çifti sadrazam için 800 çifti Kaymakam için ve 500 çifti ise Musahip Paşa için tahsis edilmiştir327. Yani 4.000 çift ekmeğin 3.500 çifti zikredilen paşaların maiyetleri içindir. Bu noktada av katılımcıları arasında vüzeranın ve maiyetlerindeki sekbanlar ile leventlerin saray avlarının -reaya ile birlikte- en önemli katılımcıları oldukları kesinlik kazanır.
3.1.2. Bostancıbaşı ve Bostancılar
Padişah avlarının önemli katılımcılarından bir diğeri de bostancıbaşı ve emrindeki bostancılardır. Edirne ve İstanbul bostancıbaşılığı olarak ayrı ayrı teşkilatlanmış bostancıların uhdelerinde asayiş, seferlere katılma, bahçe levazımı görme, yol-köprü tamir etme, kale muhafazası, zahire temini gibi birden fazla görev vardır328. Ancak herhalde bunlar tali görevler olarak nitelendirilebilir nitekim esasta
324 Ayşe Handan Can, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, s. 18-37.
325 BOA, D.BŞM.d, nr. 337, s. 2.
326 BOA, D.BŞM.d, nr. 375, s. 2.
327 BOA, D.BŞM.d, nr. 351, s. 2-3.
328 Bostancı ve bostancıbaşının görevleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008, ss. 167-221, 327-428. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, TTK Yayınları, Ankara 2014, ss. 452-470.
122
ocağın temel görevi padişahın bağ-bahçe ve koruluklarını korumaktır. Öyle ki hassa korulukların koruma altına alınması veya koruluklara dışarıdan kimselerin gelerek ateş yakması veya avlanması gibi koruluğa zarar verilecek her türlü fiilin engellenmesinden sorumlu olan birim bostancıbaşılıktır329. Bu anlamda padişah avlanmak istediğinde hassa koruluğun onun için her zaman hazır tutulması gerekliydi330. Nitekim Sâfî’nin anlatımına göre Sultan I. Ahmed Edirne’ye gidip sürgün avı yapmak istediğinde bu iş için en uygun yer olarak “kadim avgâh” Çölmek Köy seçilmiştir. Burasının çok uzun zamandır sultanların ava çıkmaması sebebiyle kullanılmadığı ancak bostancıbaşı tarafından korunduğu ifade edilir331. Hassa korulukların korunması ile ilgili emirler bostancıbaşıya ya da bostancıbaşının ilamı üzerine bölge kadısına gönderilirdi332. Böylece avlanmak veya ateş yakmak gibi korulukların düzenini bozacak eylemler kontrol altına alınarak düzen sağlanırdı. Öte yandan koruluklara veya halkın tarlalarına sadece insanların değil yabani hayvanların da zarar vermesi söz konusuydu ve yine bu hususta görevli olan bostancılardı. Örneğin Sultan I. Ahmed, Fener Bahçe’de olduğu bir sırada bostancılar bölgedeki ekinlere ve bostanlara zarar veren bir yaban domuzunu yakalayıp sultana getirmişler ve onun emriyle öldürmüşlerdir333. Yine Sultan Ahmed’in başka bir bahçe gezintisinde bostancılar tarafından yakalanan bir ayı yine tarlalara zarar vermesi gerekçesiyle sultanın emriyle öldürülmüştür334. Benzer örnekler çoğaltılabileceği gibi temelde bostancılar ocağının padişah avlarıyla ilgili ilk görevinin av yapılacak hassa korulukların korunması olduğu anlaşılır.
Bostancıların saray avlarındaki ikinci önemli görevi bilfiil ava katılmaktı. Bu anlamda reaya ve kapılarıyla birlikte vüzeradan sonra sürek avlarının en önemli katılımcıları bostancılardır. Mesela 1674 tarihli bir av tayinat defterinde Sultan IV. Mehmed’in payitahtta yaptığı avlar için 400 fodula ekmek ile en çok tayinat alan grup hassa bostancılarıdır. En yüksek ikinci tayinat ise Edirne bostancılarına verilmiştir. Ayrıca aynı defterde hassa bostancılarının tayinatlarının seferde verildiği göçer zamanında ise yarıya indirildiği kayıtlıdır. Benzer şekilde Edirne bostancıları
329 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, ss. 349-352.
330 Mesela 6 Haziran 1662 tarihli bir ruus kaydına göre Hamlacıbaşı’ya Edirne Bostancıbaşılığı görevi korularda kimsenin avlanmasına izin vermemesi tembihiyle tevcih edilmiştir. BOA, A.RSK.d, nr. 1534, s.24.
331 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 166-167.
332 BOA, MD, nr: 103/244. (29 Şaban 1104-5 Mayıs 1693) BOA, MD, nr: 80/546. (3 Zilhicce 1022-14 Ocak 1614)
333 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, s. 157.
334 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 157-158.
123
için düşülen şerhte ise yalnızca sultanın avlandığı zamanlarda rikabında görevlendirildikçe tayinatların verildiği yazılıdır335. Tabiatıyla bostancıların diğer hizmetli gruplarından ayrışarak ava bilfiil iştirak ettikleri ve sayılarının da kabaca yapılan ekmek hesabıyla 200-400 aralığında olduğu anlaşılır. Nitekim bostancıların ava katıldıklarına dair bilgiyi Sultan Ahmed’in Edirne avlarını anlatan Mustafa Sâfî de teyit eder. Anlattığına göre sultanın Çölmek Köy ve Kurtkayası mevkilerinde yaptığı sürgün avlarına reaya ile birlikte bostancıbaşının emrindeki 300 kadar bostancı görevlendirilmiştir336. Sultan Mehmed’in 1677 yılının Kasım ayında düzenlediği Çatalca-Yapağıcı avlarında ise tabileriyle birlikte vüzeradan sonra en yüksek tayinatı alan av görevlileri yine bostancılardır (Edirne ve hassa bostancıları olarak ayrı ayrı)337. Bu örnekler çoğaltılabilir nitekim hemen her av masraf defterinde bostancıbaşıları veya bostancı ustası nezaretinde 40-50 kişilik bostancılar av tayinatlarından hisse almışlardır338. Tüm bunlar neticesinde bostancıların avlarda bilfiil görev aldıkları açığa kavuşur.
Öte yandan bostancılar av için yapılan göç sırasında birçok farklı görevi de ilaveten ifa etmişlerdir. Örneğin bu ocağa bağlı bostancı halifesi av için yapılan göç sırasında harem ağırlıklarının taşınmasına nezaret ederdi339. Ayrıca kozbekçi, odabaşı, usta-üstad ve baltacı gibi bostancı ocağı üyeleri de av seferlerine katılırlardı340. Bu grupların bilfiil avlandıklarına dair bir bilgiye rastlamadık. Ancak bunlar dışında avlara bizzat iştirak ettiğini kesin olarak tespit edebildiğimiz grup bostancı ocağındaki tazıcılardır. Daha önce yeniçeri ocağına mensup olan zağarcı ve saksoncuların av köpeği besleme işleri özellikle 16. yüzyıldan itibaren bostancı ocağına geçti341. Böylece bostancılar padişahın avları için tazı, sakson ve zağar gibi av köpekleri beslemeye başladılar. Nitekim Sultan Mehmed’in hemen her avına katılan tazıcılar ile birlikte “tazıcıyan-ı bostanî” veya “tazıcıyan-ı bahçe-i hassa” unvanlı av köpeği besleyen bostancı tazıcıları da vardır342. Tazıcılar normal zamanda
335 BOA, D.BŞM.d, nr. 210, s. 2, 9.
336 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 166-180.
337 BOA, D.BŞM.d, nr. 337, s. 2, 4.
338 Birkaç örnek için bkz. BOA, D.BŞM.d, nr. 337, s. 2, 4. BOA, D.BŞM.d, nr. 346, s. 5, 7, 8. BOA, D.BŞM.d, nr. 351, s. 2-8. D.BŞM.MTE.d, nr. 10562, s. 3. BOA, Ali Emiri, IV. Mehmed (AE.SMMD.IV), nr. 18/2005. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 24/2673. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 31/3583.
339 BOA, D.BŞM.d, nr. 416B, s. 3.
340 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, ss. 222-259. BOA, MAD, nr. 7371, BOA, Kamil Kepeci Tasnifi (KK), nr. 7172, s. 4. BOA, D.BŞM.d, nr. 210, s. 2. BOA, D.BŞM.d, nr. 351, s. 2-3. BOA, D.BŞM.d, nr. 480, s. 6.
341 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, s. 253.
342 BOA, D.BŞM.d, nr. 480, s. 6. BOA, D.BŞM.d, nr. 472, s. 3. BOA, KK, nr. 7172, s. 3.
124
av köpeklerini besleme ve bakım işleriyle uğraşırken sürek avları sırasında tazıları avın üzerine salarak sürek avlarının önemli bir parçasını oluşturdular.
Bostancı ocağının sürek avlarındaki bu önemli görevlerine ilave olarak bostancıbaşının avın başından sonuna kadar uzanan çok önemli ilave görevleri de vardı. Öncelikle bostancıbaşı avın başlamasından bitimine kadar tüm sürecin esas sorumlusuydu. Hassa korulukların av zamanına kadar korunması ile başlayan bu sorumluluk padişah avlanmak istediğinde de devam ederdi. İlk etapta bostancıbaşının sorumluluğu korulukları en iyi bilen kişi olmasından dolayı avın bol olduğu yeri bulmaktı. Nitekim Sultan Ahmed İstanbul’da av yapmak istediğinde hassa bostancıbaşına, Edirne’de av yapmak istediğinde de Edirne bostancıbaşısına emir giderdi. Bostancıbaşıların görevi avı bol olan meşelik yeri bulmaktı. Bu görevin ne kadar önemli olduğunu anlatan IV. Mehmed dönemine ait bir anekdot ilginçtir. Sultan Mehmed 1662 yılının Mart ayında Edirne’den İstanbul’a dönerken yolda avlanmak istemiş, Çatalca menziline gelince bostancıbaşının tespit ettiği mevkide sürek avı yapılmış ancak arzu edilen miktarda av bulunamamıştır. Bunun üzerine Sultan Mehmed “ahval bilmediği” suçlamasıyla bostancıbaşını azlederek yerine Edirne bostancıbaşısını tayin etmiştir343. I. Ahmed ve IV. Mehmed örneklerinden bostancıbaşının özellikle sürek avları için kritik bir vazife ifa ettiği anlaşılır. Nitekim sürek avının bundan sonraki aşamalarının da başsorumlusu bostancıbaşıdır. Sultanın avlanacağı uygun mevkiyi tayin eden bostancıbaşı ardından sultanın çadır kuracağı tepenin eteklerine av hayvanlarının sürülmesi için günlerce önceden av için toplanan reayayı organize ederek sürgüne nezaret ederdi. Kararlaştırılan mevkiye avlar sürüldüğünde padişahın avlanması için gereken her şeyin hazır olduğunu padişaha bildiren yine bostancıbaşıydı344.
Sürek avının sultanın arzuladığı gibi bitmesinin ardından ise muhtemelen harap olmuş koruluğu düzenleme işi yine bostancıbaşının sorumluluğundaydı. Örneğin Sultan IV. Mehmed’in 9 Kasım 1677-20 Şubat 1678 tarihleri arasında yaptığı Çatalca-Yapağıcı avlarında sadece bostancıbaşı avın bitiminden sonra bir hafta daha -27 Şubat’a kadar- ekstra tayinat almıştır345. Avın başlamasından bitimine kadar birçok önemli görevi ifa eden bostancıbaşının bir diğer görevi ise av için
343 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 154.
344 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 166-173, 241-242. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 154-155
345 BOA, D.BŞM.d, nr. 337, s. 4.
125
toplanan zahirenin artması durumunda bir sonraki av için kalan zahireyi depolamaktır. Örneğin Sultan Mehmed’in 1679 yılındaki avları için toplanan zahirenin bir kısmı iştira ve nüzüle ilave olarak bir önceki senenin avlarından kalan zahirenin Bostancıbaşı tarafından teslimiyle karşılanmıştır346. Son olarak bostancıbaşı bostancıların bakımlarını üstlendikleri tazı, samson ve zağar gibi av köpeklerinin sayılarını da kontrol eder; yeteri kadar av köpeği olmaması durumunda temini için sultana arzda bulunurdu. Mesela, I. Ahmed dönemine ait, 14 Aralık 1609 tarihli mühimme kaydında bostancıbaşı Hasan’ın arzı üzerine Hüdavendigar, Bolu ve Kocaeli sancaklarındaki kadılara; yeniçeri, azab veya sipahi dahi olsa kimin elinde ava elverişli av köpeği varsa teslim alıp bostancıbaşının tayin ettiği kişiye teslim edilmesi emredilmiştir347.
Bostancıbaşının sultanın sürgün avı için bu kadar önemli hizmetleri yerine getirmesi elbette sultan ile belirli bir oranda yakınlık kurmasını sağlayan önemli bir aracıydı. Yalnızca sürgün avları da değil mesela padişahın kayıkla yapacağı gezilerde dümencisi yine bostancıbaşıydı. Hem sürgün avları hem bu özel görevi düşünüldüğünde bostancıbaşının padişahla yakınlık kurabileceği akla gelir. Nitekim bazı kaynaklar bostancıbaşının bu özel görevleri sebebiyle vüzeranın ondan çekindiğini dahi ifade ederler348. I. Ahmed’in saltanatı sırasında Edirne bostancıbaşısının sürgün avı görevini layıkıyla yerine getirmesi üzerine Sadrazam Nasuh Paşa’nın bundan sonraki avlarda bostancıbaşının bu görevini kendi üzerine alması da burada zikredilmeye değerdir. Bostancıbaşı ve sultan arasında görece kurulan yakınlık bazen onların kariyer basamaklarını hızla tırmanmalarına sebebiyet verirken bazense bu özel görevlerde işledikleri kusurlar onların kariyerlerini bitirmiştir. Daha önce bahsettiğimiz gibi yeteri kadar avı olmayan yere padişahı avlanmak için yönledirdiği gerekçesiyle azledilen bostancıbaşılar olduğu gibi şikâr-ı hümayun esnasında av getirdiği için hilat ile ödüllendirilen bostancıbaşılar da vardı349. Ayrıca bostancıbaşıların görevlerini iyi bir şekilde ifa etmeleri onların kariyer basamaklarını kolayca tırmanmalarını da sağlıyordu. Nitekim bostancıbaşılıkta gösterdikleri başarılara binaen mirahurluk, kapıcıbaşılık, sancak beyliği, beylerbeyiliği ve hatta kaptan-ı deryalık ile vezirlik payelerine erişen bostancıbaşılar vardır. Örneğin Eylül 1661 tarihinde IV. Mehmed’in bostancıbaşısı
346 BOA, KK, nr. 2694, s. 4.
347 BOA, MD, nr. 8/1464.
348 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, s. 271.
349 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 84/10053. (26 Ramazan 1087-2 Aralık 1676)
126
olan Uzun İbrahim Ağa vezaretle Asitane Kaymakamlığı’na terfi ederken Nisan 1672’de, yine IV. Mehmed döneminde, Bostancıbaşı Mustafa Ağa vezaretle sadrazam kaymakamlığına, 1670 yılında Hacı Mustafa Ağa, 1675’te Osman Ağa ve 1678’de Yusuf Ağa bostancıbaşılıktan vezaretle kaymakamlık makamına terfi etmişlerdir350.
3.1.3. Doğancıbaşı ve Av Ağaları
“Ağayân-ı şikâr” tabir olunan av ağaları hem sürek avları hem de sultanın yaptığı kuş avlarında görev alan tek gruptur. Bunlar arasında doğancılar II. Mehmed döneminde enderun teşkilatı içerisine alınmış ve diğer birimlerden bu anlamda ayrışmıştır351. Ancak temelde ifa edilen görev ve hizmette bir farklılık söz konusu değildir. Sorumlu oldukları kuşun ismiyle anılan avcı teşkilatları arasında doğancılar Enderun teşkilatı içerisinde yer almaları hasebiyle bir av sırasında padişaha en yakın konumdadırlar. Ayrıca diğer av ağalarının da rütbe olarak üstünde oldukları anlaşılır352. Özellikle sultanların sürek avlarından ziyade günlük olarak yaptıkları kuş avlarında padişahın sürekli yanındadırlar. Mustafa Sâfî’nin anlatımından anladığımız kadarıyla Sultan I. Ahmed her ne zaman bir bahçede kuş avlasa yanında mutlaka doğancıbaşı bulunurdu. Sultan bir av gördüğünde doğancıbaşının elinden kendisi için hazırlanan doğanı teslim alarak avın üzerine salardı353.
Av sırasında sultana bu denli yakın olmak elbette onun iltifatına veya gazabına da yakın olmak anlamına geliyordu. Nitekim 1608 yılında Doğancıbaşı olan Hafız Ahmed Ağa sultana olan yakınlığını iyi kullanarak onun üzerinde hitabetiyle etkili olmuş ve ileride sadrazamlığa kadar yükselecek olan kariyerine Kaptan-ı Derya olarak devam etmiştir354. Benzer şekilde bu kez 1612 yılında yapılan çıkmada Doğancıbaşı Karakaş Mehmed Ağa, bu görevindeyken ne zaman sultanla ava çıksa avsız gelmemiş sultan her ne ister ise başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş ve bu sayede Bosna Beylerbeyliğine atanmıştır355. IV. Mehmed döneminde Doğancıbaşı olan Yusuf Ağa ise 5 Eylül 1652’de vezaretle taşra çıkmıştır356.
350 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, s. 308.
351 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar s. 48. Atıf Kahraman, Osmanlı Devleti’nde Spor, s.193.
352 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar s. 48-65.
353 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 144-145
354 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 76.
355 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, s. 145.
356 BOA, A.RSK.d, nr. 1527, s.5.
127
Doğancıbaşının sultana yakın olması fırsat olarak önünü açtığı gibi bu görevi ifa ederken yapacağı bir hata da kariyeri için kötü sonuçlanabilirdi. Örneğin, IV. Mehmed döneminde 1658 yılında Doğancıbaşılık görevini ifa eden Tiryaki İbrahim Ağa kendisine vazife olmayan konularda konuştuğu gerekçesiye Eğri eyaletine görevlendirilerek sultanın avlarından uzaklaştırılmıştır. Yerine gelen ikinci doğancı Süleyman Ağa bu rütbenin verdiği itibar ve şöhrete kapılarak bazı muhalif cümleler sarf ettiği gerekçesiyle azledilmiştir357. Zikredilen olumlu ve olumsuz örnekler çoğaltılabilir ancak esas olarak doğancıbaşının yerine getirdiği görev itibarıyla sultana yakın olduğu ve bu yakınlığın, kişisel hasletlere bağlı olarak, onun kariyerini direkt etkilediğini söyleyebiliriz.
Doğancıbaşına bağlı doğancı teşkilatı Osmanlı İmparatorluğu’nda büyük bir organizasyonu ifade eder. Enderun teşkilatı içerisindeki doğancılar odasına ilave olarak doğanların teminini ve eğitimini sağlamak adına taşrada büyük bir doğancılar teşkilatı vardı. Bu teşkilata dahil olan Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayılmış kişilerin temel görevi sarayın avları için lazım gelen avcı kuşlarını yakalamak, eğitmek ve payitahta göndermekti. Bu büyük yapılı teşkilat içerisinde taşra doğancıları tımarlı ve muafiyetli doğancılar olarak ikiye ayrılmışlardır. Muafiyetli doğancılar ise yürüttükleri işe özgü yuvacı, yavrucu, tülekçi, sayyad, tuzakçı, kayacı, dideban, gözetici ve kazıcı gibi unvanlarla alt gruplara ayrılırlardı. Esasen bu gruplar doğancı teşkilatının ne denli profesyonel çalıştığını da gözler önüne serer. Nitekim sayyadlar doğanları yakalayıp payitahta gönderirken, yuvacı ve yavrucular onların yuvalarını koruyup sağlıklı bir şekilde üremelerine ortam hazırlayarak bir anlamda avcı kuş familyasını korumakla mükelleflerdi. Öte yandan kayacılar yuvaları insanlardan koruyup yumurtadan çıkan kuşların telef olmalarını engellerken tüylekçiler doğanların ehlileştirilmesinden ve ava alıştırılmasından sorumlulardı358. Bu anlamda taşra doğancılığının profesyonel ihtisaslaşma ile genellikle babadan oğula geçerek insan gücünü diri tuttuğunu da ifade etmek gerekir. Taşrada belirli şartlar altında doğancı teşkilatına mensup olanların ihtisaslarına göre yürüttükleri avcı kuş temini ve yetiştirmesi daha sonra bu kuşların payitahta gönderilmesi ile yeni bir aşamaya evrilirdi. Nitekim bundan sonraki süreç doğancıbaşının sorumluluğundaki enderundaki doğancı teşkilatına geçerdi. Yani taşrada yakalanan,
357 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 117-118. Nazire Karaçay Türkal, Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, s. 136.
358 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar s. 91, 105-109
Ahmet Işık, Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiricilerinin Statüsü, ss. 49-54.
128
ehlileştirilen ve payitahta sunulan doğanlar bundan sonra enderun doğancıları vasıtasıyla padişahın avları için kullanılırdı. Enderun doğancılarının sayıları dönem dönem değişmekle birlikte (40 kişiyle en çok IV. Mehmed döneminde istihdam edildiler) ifa ettikleri görev temelde sultanın avlarında profesyonel avcılar olarak katılmaktı359. Bunlara ilave olarak ayrıca iki bölük hâlinde örgütlenmiş ve sayıları her dönem on altışar kişiden oluşan bir de “dış doğancı oğlanları” adı altında doğancı şakirdleri vardı. Bu şakirdler sultanın avlarına katılarak doğanlarla avlanmayı öğrenirler ve başarı durumlarına göre enderuna alınırlardı. Yani doğancı şakirdleri enderun doğancılarının insan kaynağını oluştururdu360. Tüm bu teşkilat padişahın gönlüne göre avlanmasını sağlamak adına işlerdi. Teşkilatın tepesindeki doğancıbaşı ise Has Oda’nın en nüfuzlularından biri olarak padişahın avlarında yanı başında olurdu ve av sırasında sultana en uygun olan doğanı sunardı.
Fatih döneminde Enderun teşkilatına alınan doğancılar avcı kuşlarla ilgilenen tek bölük değildi. Bunlara ilave olarak atmacacılar, şahinciler ve çakırcılar ayrı olarak teşkilatlanmışlardı. Birim amirleri olan çakırcıbaşı, şahincibaşı ve atmacacıbaşı ise “şikâr ağaları” olarak padişahın avlarında doğancıbaşı ile birlikte hizmet ediyorlardı. Nitekim bu yapının taşra teşkilatı sadece doğan değil diğer cins avcı kuşlarını da temin ediyordu. Bu anlamda doğancıbaşılık ile diğer avcı kuş teşkilatlarının içiçe geçmiş bir temin, eğitim ve teslim süreci olduğunu söylemek doğru olacaktır. Enderun doğancıbaşılığının dışında teşkilatlanan birun doğancılarının en üst yetkilisi çakırcıbaşıydı. Onun da görevi tıpkı doğancıbaşı gibi av sırasında sultana atmacagiller familyasından olan eğitimli çakır kuşunu teslim etmekti. Emri altındaki çakırcılar kethüdası ile birlikte çakırcılar tıpkı doğancılar gibi avcı kuşların bakım ve eğitiminden sorumluydular. Kuş temini ise tıpkı doğancılarda olduğu gibi taşrada atadan dededen doğancı olan tımarlı veya muaf ihtisaslı doğancılar tarafından sağlanıyordu. Payitahtta 21 bölük ve bir müteferrika bölüğü olarak teşkilatlanmış olan çakırcı neferlerinin sayısı Fatih döneminde on dört iken kuş avlarına hayli düşkün olan I. Ahmed döneminde 241, IV. Mehmed döneminde
359 Nitekim bazı ruus kayıtlarından anlaşıldığı üzere sultanın avlarına katılmayıp görevini yerine getirmeyen doğancı, şahinci ve çakırcılar ve hatta taşradan yıllardır merkeze doğan yakalayıp getiremeyenlerin gedikleri ellerinden alınmıştır. Öte yandan ölüm durumunda ise taşradaki doğancıların yerine varsa evladı yoksa kardeşi geçirilmiş ve bu görev aile içerisinde bırakılmıştır. Şüphesiz böylece avcı kuşu teşkilatının sürekliliği için nesiller arası tecrübe aktarımı gözetilmiştir. BOA, A.RSK.d, nr. 1542, vr. 1b. BOA, A.RSK.d, nr. 1537, vr. 6. BOA, A.RSK.d, nr. 1537, vr. 2a. BOA, A.RSK.d, nr. 1524, s. 34. BOA, KK, nr. 7517, s. 13, 15, 17, 21, 22, 26, 33.
360Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, ss. 48-57.
129
ise 273’e çıkmıştır361. Şikâr ağaları arasında rütbe olarak çakırcıbaşının hemen altında konumlanan şahincibaşının görevi de diğer iki ağadan farklı değildir. Şahin, zağanos, balaban ve balıkçıl gibi avcı kuşlarının av sırasında sultan için teminini sağlayan şahincibaşının emri altında şahinciler 17 bölüğe ilave olarak bir müteferrika bölüğünden müteşekkildi. Son olarak atmacacıbaşının birim amirliğinde bulunan atmacacılar avcı kuşlardan atmaca cinsi kuşların bakım ve eğitiminden sorumluydular. Nefer sayısı diğer avcı teşkilatlarına göre az olan atmacacıların birim amiri atmacacıbaşı da diğer şikâr ağalarından rütbece daha düşük seviyededir. Diğer ağalar gibi atmacacıbaşı da av sırasında sultanın yakınlarındadır ve ona avcı kuşu takdim eder362.
Doğancı teşkilatı ile birlikte bu üç avcı teşkilatı teorik olarak zikrettiğimiz gibi padişahın avlarının profesyonel katılımcılarıdırlar. Nitekim pratikte de av ağalarının neferleriyle birlikte avlara bilfiil katıldıkları anlaşılır. Sultan I. Ahmed’in kuş avlamak için küçük gruplarla çıktığı avlarda yanında doğancıbaşı ile birlikte çakırcıbaşı, şahincibaşı ve atmacacıbaşı da vardır. Örneğin Sâfî, sultanın bir avını o sırada kubbe veziri olan Halil Paşa’dan dinlediği şekliyle anlatır. Hikâyeyi anlatan Halil Paşa ise sultanın avı sırasında çakırcıbaşıdır ve rikabında iyi terbiye edilmiş av kuşlarını sultan için seçmekle görevlidir. Sultan her ne vakit av görse Halil Paşa görevli olarak sultanın eline yetiştirdiği çakırlardan birini uçurur. Sultan tek hamlede yakalattığı avları bir de yabancı elçilere izletir ki Sâfî’nin ifadeleriyle elçiler sultanın maharetlerini şaşkınlıkla izlerler363. Yine Sultan Ahmed’in doğancıbaşı ile birlikte çakırcıbaşına da iyi giden avlar sonrası hilatler verdiği anlaşılır364. IV. Mehmed döneminde ise Abdi Paşa’nın anlatımından özellikle kuş avlarına doğancıbaşı ile birlikte çakırcıbaşı ve şahincibaşının da katıldığı ortaya çıkar. Hatta 1665 yılının ocak ayına dair aktardığı bir anekdotta padişahın avlarında görevli şahincibaşının avlar hasebiyle kazandığı salahiyetleri, “müsaadeye mahzar olmasının verdiği mağrurluk” ile kötüye kullanması sebebiyle emekli edildiğini aktarır365. Bu anlatı tıpkı Sâfî’deki gibi av ağalarının avlara katıldığını ve hatta bu avlarda sultanlarla yakınlık kurduklarını teyit eder. Avcı birliklerin sultanın kuş avları için rikabında hazır bulundukları bu anekdotlar ile açığa kavuşur. Öte taraftan sürgün avlarında
361 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, ss. 72-77.
362 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, ss. 77-84.
363 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 150-151.
364 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 145-147.
365 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s.173.
130
görevli olup olmadıklarını ise arşiv kayıtlarından anlamak mümkündür. Örneğin Sultan Mehmed’in 1674 tarihli İstanbul avlarının katılımcıları arasında çakırcıbaşı, şahincibaşı ve atmacacıbaşı da vardır. Çakırcıbaşı ve şahincibaşı altışar çift ekmek tayinatı alırken atmacacıbaşı üç çift ekmek almıştır. Benzer şekilde Sultan Mehmed’in 1684 tarihinde Edirne’de yaptığı avların katılımcıları arasında av ağaları yine varlardır366. 1679 tarihli başka bir tayinat listesinde367 veya çok daha önceki bir tarihte 1657 yılı tayinat listesinde av katılımcıları arasında yine av ağalarını görmek mümkündür368. Zikrettiğimiz belgeler birer istisnadan ziyade yaygın bir durumun yalnızca birkaç örneğidir. Elbette av ağaları besledikleri avcı kuşlar sebebiyle yalnızca sultanın kuş avına çıktığı zamanlarda görev aldıkları sürgün avlarına tayinat alsalar bile katılmadıkları düşünülebilir. Ancak bazı satır arası anlatılarından sürgün avlarında da avcı kuşlarının kullanıldığı tabiatıyla şikâr ağalarının bu avlarda da bilfiil görev aldıkları anlaşılır. Nitekim sürgün avı sırasında çakır kuşunun tavşan avladığına veya “bâz” olarak bahsedilen avcı kuşun turna kuşu yakaladığına dair anlatılar söz konusudur369. Bu durumda sürgün avı için kendilerine tayinat verilen av ağalarının bu avlarda yetiştirdikleri avcı kuşlarıyla bilfiil görev aldıklarını ifade edebiliriz.
Doğancıbaşı ve literatürde “şikâr ağaları” olarak zikredilen çakırcıbaşı, şahincibaşı ve atmacacıbaşıya ilave olarak arşiv kayıtlarında bir de av ağası unvanlı bir görevli bulunur. Zikredilen görevli her masraf kaydında şikâr ağaları ile birlikte tayinat alır. Rütbe olarak şikâr ağalarının en altında bulunan atmacacıbaşına verilen tayinatla av ağasının tayinatı tüm tayinat listelerinde birbirine denktir. Ayrıca silsile-i meratip gereği çakırcıbaşı bir görevle çıktığında yerine bir alt rütbedeki şahincibaşı, onun yerine atmacacıbaşı ve atmacacıbaşının yerine de av ağası atanırdı370. Hakkında literatürde pek bilgi olmayan bu görevlinin tıpkı şikâr ağaları gibi avcı kuşlarıyla ilgilendiğini ve hatta rütbe olarak atmacacıbaşının altında konumlandığını söyleyebiliriz. Nitekim I. Ahmed’in bir avında çakırcıbaşı ile birlikte hilat alması ve bir mühimme kaydında doğan cinsi avcı kuş olan ispir kuşunu temin etmekle
366 BOA, D.BŞM.d, nr. 472, s. 2.
367 BOA, D.BŞM.MTE, nr. 10562, s. 3.
368 BOA, KK, nr. 7105, s. 32.
369 Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, ss.125-127.
370 TSMA, Evrak Kısmı, nr. 795/70. (18 Recep 1058-8 Ağustos 1648) Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 292. 10 Haziran 1661 tarihli bir ruus kaydına göre eski av ağasının oğlu Ali Ağa’ya atmacacılar ağalığı tevcih edilmiştir. BOA. KK., nr. 217, s. 131.
131
görevlendirilmesi de bu görüşü doğrular niteliktedir371.
3.1.4. Diğer Görevliler
Bir sürgün avı sahnesinde; binlerce reaya, bostancılar, ellerinde avcı kuşlar ile şikâr ağaları ve vüzera, karşılarında ise etrafı çevrili yüzlerce yaban hayvanı vardır. Bir tepenin üzerinde bulunan sultanın emri veya ilk oku ile av başlar. Bu sahnenin önemli tamamlayıcılarından biri de av köpekleridir. Osmanlı İmparatorluğu’nda av köpeklerinin en geç I. Murad döneminde sistemli bir şekilde beslendiği ve bakımlarıyla yükümlü grupların oluşturulduğu bilinmektedir372. Fatih döneminde ise yeniçeri teşkilatı içerisinde sekbanbaşı, zağarcıbaşı, saksoncubaşı ve turnacıbaşı gibi görevliler ortaya çıkmıştır. Bunlar içerisinden sekbanların varlığı I. Murad dönemine kadar gider. Ancak asıl teşkilatlanmaları Fatih döneminde gerçekleşmiştir. Yeniçeri teşkilatından ayrı bir şekilde teşkilatlanan sekbanlar Fatih’in Karaman seferi dönüşünde yeniçerilerin isyana kalkışmaları sebebiyle denge unsuru olarak teşkilatın içerisine yerleştirildiler. Görevleri ise aynıydı, padişahın avları için av köpeği yetiştirmek. Av köpeği yetiştiren diğer bir grup ise turnacılardı. Turnacılar da yine Fatih döneminde yeniçerilerin 68. ortası olarak bir av sırasında besledikleri tazı ile turna avlamaları sebebiyle oluşturulmuştur. Saksoncular, yine Fatih döneminde Eflak’tan gelen sakson cinsi köpeklerin bakım ve eğitimi için yeniçerilerin 71. ortası dahilinde teşekkül etti. Saksoncular ile birlikte kurulan zağarcılar ortasının ortaya çıkış sebebi ise avı izlemek için zağar cinsi köpeklere duyulan ihtiyaçtır373.
Av köpeği teşkilatları ile ilgili verdiğimiz bu kısa bilgiler literatürde var olan genellikle Kavânîn-i Yeniçeriyân’da geçen bilgilerdir. Teşkilat yapıları ve sayıları da Eyyübi Efendi Kanunnâmesi veya Marsigli gibi alternatif kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla zamanla artmıştır374. Ancak bizim açımızdan literatürde yer etmiş bu bilgilere ilave olarak bahsi geçen avcı birliklerinin 17. yüzyılda ne kadar etkin bir şekilde sultanın avlarına katıldıklarıdır. Öncelikle 16. yüzyılın sonundan itibaren bahsi geçen yeniçeri teşkilatı içerisindeki avcı gruplarının sultanların savaşlar vb.
371 BOA, MD, nr. 98/177. (29 Safer 1100-23 Aralık 1688) Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, s. 147.
372 Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ, s. 140.
373 Orhan Sakin, Yeniçeri Ocağı Tarihi ve Yasaları: Mebde-i Kanûn-ı Yeniçeri Ocağı Tarihi, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2019, ss. 286-288.
374 Eyyubî Efendi Kanunnâmesi, haz. Abdulkadir Özcan, İstanbul 1994, 43-48. L. F. Marsigli, Osmanlı İmparatorluğu’nun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askeri Vaziyeti, Büyük Erkânıharbiye Matbaası, Ankara 1934, ss. 77-78.
132
gibi sebeplerle avlara çıkmamasıyla bu görevlerini neredeyse tamamen terk ettikleri anlaşılır375. Nitekim 1606 tarihli Kavânîn-i Yeniçeriyân isimli eser de bu bilgiyi teyit eder. Örneğin yazara göre doğancılar gibi grupların olması sebebiyle Turnacılara avlarda ihtiyaç kalmamıştır ve bu grup “tazıları varmış desinler” diye birkaç yetersiz tazı beslerler. Benzer şekilde saksoncular da artık iyi saksonları elde edemezler çünkü bostancılar en iyi saksonları alıp bu gruba vermez olmuşlardır. Ancak yazar bu grubun padişahlar sefere gittiğinde önünde saksonların yürümesi için sakson harcını aldığını ve işi yarar olmasa da sakson beslediklerini ifade eder. Zağarcılar için de padişahların ava gitmemesinden dolayı kendilerine ihtiyaç kalmadığını ve zağar beslemeyi bıraktıklarını ancak zağar beslememelerine rağmen ekmek, halta ve zincir harcını aldıklarını söyler376. Kavânîn-i Yeniçeriyân yazıldığında I. Ahmed tahttadır. Artık bu padişah ile birlikte avlakların şenlendiğini daha önce ifade etmiştik. Her ne kadar yeniçeri ocağı içerisindeki avcı birlikler artık eskisi kadar av köpeği beslemeseler de sultanın avlarına katılan avcı köpekleri hiç yok değildi. Gerçekten de 17. yüzyılda avlara saksoncu, zağarcı, turnacı gibi yeniçeri teşkilatına dahil birlikler çok nadir katılıyorlardı. Yani genellikle av masraf kayıtlarında, görevliler arasında bu gruplar bulunmamaktadır. Nitekim avlara katıldıkları dönemler genellikle aynı zamanda sefere gidilen zamanlardır. Yani aslında avdan ziyade daha çok sefer için padişahla birlikte bulundukları anlaşılır. Bu anlamda da arşiv belgeleri Kavânîn-i Yeniçeriyân’ın verdiği bilgileri teyit eder. Örneğin Sultan IV. Mehmed’in Uyvar seferi münasebetiyle gittiği Edirne’de verilen tayinatlar arasında tazıcılar ile birlikte zağarcılara toplam 42 kile pirinç tayinatı yapılmıştır377. Ancak İstanbul ve Edirne olarak ayrı iki fasılda masrafların kaydedildiği bu defterde İstanbul’daki avlar sırasında zağarcıların tayinat almadıkları tabiatıyla ava katılmadıkları kesinken Edirne’de tayinat almalarına rağmen bunun bir av sırasında verilip verilmediği net değildir. Defterde av tayinatları özellikle “şikâr-ı hümâyun” olarak ifade edilirken zağarcıların tayinat aldığı Edirne bahsinde “şikâr-ı hümâyun” kaydı bulunmamaktadır. Edirne’ye yapılan yürüyüşün asıl sebebinin de askerî sefer olduğu düşünüldüğünde verilen tayinatın av münasebetiyle verilmiş olması pek de olası görünmemektedir.
Zağarcıların tayinat aldığı diğer masraf defterinden biri Sultan IV.
375 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, s. 253.
376 Orhan Sakin, Yeniçeri Ocağı Tarihi ve Yasaları: Mebde-i Kanûn-ı Yeniçeri Ocağı Tarihi, ss. 286-288.
377 BOA, MAD, nr. 7371, s. 54. (23 Cemaziyelevvel 1073-3 Ocak 1663)
133
Mehmed’in Kandiye seferinde olan Fazıl Ahmed Paşa’ya yardım etmek için “sefer kasdı” ile gittiği Yenişehir’de yapılan masrafları ihtiva ederken diğeri Edirne-Yenişehir arasındaki yolda yapılan masrafları içerir378. Bunlar da birer sefer kaydıdır ve yine masraf kaydında Yenişehir’de ve yol üzerinde verilen tayinatların bir av seferi sırasında verildiğine dair şerh yoktur. Ancak istisnai olarak Kandiye seferi ile Kamaniçe seferi arasındaki IV. Mehmed’in Edirne ikameti sırasında Mustafa Paşa Cisrinde yapılan avda tazıcılar ile birlikte zağarcılara on adet araba verildiği anlaşılır379. Bir başka örnekte, I. Ahmed dönemi olan 1605 gibi erken bir tarihte, tazıcılar ile birlikte saksoncular ve zağarcılar da Üsküdar, Kule bahçesi ve Beykoz bahçesindeki avlarda tayinat almışlardır380. Zikredilen örneklerden yola çıkarak Kavânîn-i Yeniçeriyan’ın bahsettiği gibi zağarcılar, saksoncular ve turnacılar gibi yeniçeri ocağı içerisindeki avcı teşkilatların artık 17. yüzyılda avlara pek de iştirak etmedikleri açıkca anlaşılır. Bu grupların yerine ise daha önce bahsettiğimiz gibi bostancılar geçmişlerdir ve padişahın hemen her avına katılarak tayinat almışlardır. Öte taraftan bu dönemde zağar, tazı, sakson gibi av hayvanlarını toplama görevleri de yeniçeriler arasındaki avcılara değil bostancılara verilmiştir381.
Ancak yeniçeri teşkilatı içerisindeki avcı birliklerinin yerine geçen tek grup bostancılar değillerdir. Masraf kayıtlarında avlara av köpeği getiren başka gruplar da vardır. Bunlardan ilki I. Süleyman döneminde Üsküdar’da kurulan tazıcılar ocağı mensuplarıdır382. Özellikle ara ara zağarcılar ile birlikte zikredilerek tayinat alan tazıcılar ayrıca padişahın hemen tüm avlarına katılarak tayinat almışlardır383. Bu anlamda yeniçeriler arasındaki avcı birliklerinin yerini bostancılar ile birlikte tazıcılar almışlardır Ancak tazıcılar ocağı da müstakil yapılı bir ocak olmanın ötesinde bostancılara tabidirler384. Bu noktada birçok belgede “tazıcıyan-i bostanî” ıstılahıyla karşılaşmak mümkündür. Öte yandan tazıcılar ile ilgili “tazıcıyan-ı hassa”, “tazıcıyan-ı bahçe-i hassa”, “tazıcıyan-ı ahur-ı küçük” veya yalnızca “tazıcıyan” gibi ıstilahlar da ara ara kullanılmıştır.385 Buradan yola çıkarak ocağın alt kollarının olduğunu ve teşkilatının literatürdeki bilgilerin aksine yalnızca tazıcıbaşı ve ona
378 BOA, MAD, nr. 4685. BOA, MAD, nr. 168. (9 Rabıulahir 1079-16 Eylül 1668)
379 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 88/10539. (24 Zilhicce 1081-4 Mayıs 1671)
380 BOA, MAD, nr. 5442, s. 7.
381 BOA, MD, nr. 78/1464. (17 Ramazan 1018-14 Aralık 1609)
382 Nevzat Erkan, “Üsküdar’da Konumlanmış Bir Ocak: Tazıcılar Ocağı”, s. 325.
383 Birkaç örnek için bkz. BOA, BŞM.MTE, nr. 10562, s. 2. BOA, BŞM.MTE, nr. 10522, s. 3. (29 Recep 1074-26 Şubat 1664)
384 Nevzat Erkan, “Üsküdar’da Konumlanmış Bir Ocak: Tazıcılar Ocağı”, s. 325.
385 BOA, BŞM.d. nr. 375, s. 6. BOA, D.BŞM.d, nr. 480, s. 10. (9 Rabiulahir 1096-15 Mart 1685)
134
bağlı tazılardan oluşmadığı düşünülebilir. İlaveten bir de “tazıcıyân-ı darüssaade” ıstılahı av masraf defterlerinde sıklıkla geçer. Darüssaade Ağası’nın sultanın avları için tazı beslediği bu kayıtlardan anlaşılır386. Ancak bu dönemde yine sultanın avları için tazı besleyen tek grup Darüssaade Ağası değildir. İki ayrı kayıttan Silahdar Ağa’nın ve Mirahur-ı evvel Ağa’nın sultanın avlarına tazılarıyla katıldıkları ve bunun için avın sonuna kadar tayinat aldıkları anlaşılır387. Bu grupların besledikleri tazılar ile tazıcılar ocağının bir bağlantısı olup olmadığı ise meçhuldur. Ancak şurası kesin ki 17. yüzyıla gelindiğinde avlara yeniçeriler gibi askerî gruplar katılmadığı gibi yeniçeri teşkilatı içerisinde spesifik görevli olarak av köpeği beslemek ile mükellef gruplar da katılmamışlardır. Bunlar yerine saraya bağlı bostancılar, onlara bağlı tazıcılar ocağı, Darüssaade Ağası, Silahdar ve Mirahur gibi saray görevlileri bu ayrıcalığı ellerine geçirmişlerdir. Nitekim Kavânîn-i Yeniçeriyân’ın bahsettiği gibi en iyi tazı ve zağarları bostancılar ele geçirdiği için yeniçeriler arasındaki avcı birlikler yine Kavânîn-i Yeniçeriyân’ın deyimiyle “tazıları varmış desinler” diye veya sefer yürüyüşü sırasında alay-ı hümayuna kattığı gösteriş dolayısıyla az da olsa av köpeği besliyorlardı.
3.2. Avcı Hayvanlar
Saray avlarının devasa insan gücüne ilave olarak önemli bir de avcı hayvan gücü vardı. Çeşit çeşit süslenmiş köpekler, kuşlar ve parslardan oluşan saray avının avcı hayvanları hem avın görsel gücünü arttırıyor hem avlanmayı kolaylaştırıyor hem de insan veya hayvan tüm avcılara hükmeden hükümdarın kudretini pekiştiriyordu. Sürek avlarının vazgeçilmez gücü olan av köpekleri ve parslar aynı zamanda sultanın tekil avlanmalarında da kullanılıyordu. Avcı kuşlar ise sultan için ehlileştirilirdi ve onun elinden her salınışında bir avla dönmesi beklenirdi. Bu büyük av organizasyonun önemli parçlarını oluşturan avcı hayvanlar çalışmamızın bu kısmında ayrı ayrı ele alınacaklardır.
3.2.1. Av Köpekleri
Köpeklerin insanlar tarafından evcilleştirilme tarihi bazı araştırmalarda MÖ 14 binli yıllara kadar uzanır. Bu ilk evcilleştirilen köpeklerin özellikle yerleşik hayata geçilmesi ile birlikte insanları dış tehditlere yani yaban hayvanlarına karşı
386 Ayrıca yine Darüssaade Ağası’na bağlı “ser-kuşçu-yı ağa-yı Darüssaade” unvanlı avcı olmaları muhtemel bir grup daha vardır. BOA, D.BŞM.d, nr. 472, s. 2. (27 Zilhicce 1095-5 Aralık 1684)
387 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 24/2681. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 24/2682. (17 Şevval 1090-21 Kasım 1679)
135
koruduğu düşünülebilir. Nitekim Antik Yunan’dan Çin’e kadar birçok devlet yapılanmasında köpeklerin evcilleştirildiği ve insanların korunmasında yardımcı olduğu yeni çalışmalarla sabittir. Köpeklerin avlarda kullanılması, yani diğerlerinden daha iyi koku alabilen, atik ve yetiştirilmeye daha müsait avcı köpeği türlerinin ortaya çıkması ise daha geç tarihlidir. Ancak Eski Mısır gibi nispeten erken tarihli siyasi oluşumlarda tazı cinsi av köpeklerinin varlığı, yerleşik hayata geçişle birlikte av sahalarına köpeklerin hızlıca inmeye başladığına dair önemli ipuçları verir. Sonraki dönemde Roma’da, Çin’de ve İran’da av köpekleri av eşlikçisi olarak zamanla çok değer verilen konumlara geldi. İslamiyet’in köpeklere necis olarak bakması konumlarını zayıflatsa da av tazıları Müslüman sarayların vazgeçilmeziydiler. Avlarda koku alma duyuları ile fark yaratan köpekler ayrıca eğitilmeye açık olmaları, insanlara sadakatleri, atiklikleri ile avın hem görsel gücünü hem de başarı oranını arttırıyorlardı. Nitekim Asya ve Avrupa coğrafyasında kurulmuş devlet yapılarında saray, en iyi av köpeklerini halktan toplardı ve avlarına sürerdi. Ayrıca av köpeği değerli bir hediye olarak da seçkinler arasında el değiştirirdi388.
Avrasya coğrafyasında av köpekleri Avrupa’dan Mezopotamya’ya İslam devletlerinden Çin’e kadar sarayların vazgeçilmez av eşlikçileri olarak kullanıldılar. Osmanlı İmparatorluğu’nda daha I. Murad devrinde altın tasmalı süslü av köpeklerinin padişahın avlarına katıldığına dair kayıtlar vardır. Fatih döneminde ise hem avcı kuşu yetiştiren birliklere hem de av köpeği bakıcılarına yeni bir nizam getirilerek kurumsallaşmaları sağlanmıştır. Devletleşme sürecinin temsilcisi I. Murad ve imparatorluk söyleminin kuvvetlendiği Fatih dönemlerinda diğer devlet kurumları gibi avcılık teşkilatlarında da düzen ve inkişafın gerçekleştiği anlaşılır. Devletin bir diğer dönüm noktasını temsil eden I. Süleyman döneminde ise tazıcılar adıyla yeni bir av köpeği birliği teşkil edilmiştir. Yine bu dönemde Bostancılar av köpeği yetiştirme işinin başaktörü olarak öne çıkmışlardır. Öte yandan Süleyman döneminin av minyatürlerinde de tavşan kovalayan veya avını dişleyen avcı köpekleri görmek mümkündür. Nitekim I. Ahmed’den IV. Mehmed’e kadar 17. yüzyıl sultanlarının avlarıyla ilgili tüm kayıtlarda av köpeklerine birçok atıf vardır. Bu anlamda devletin av köpeklerini şikâr-ı hümayun için 17. yüzyılda da istihdam ettiği kesindir. Sâfî, Nadirî, Abdi Paşa gibi yazarlar ve sultana methiye olarak kaleme alınan şiirler süslü
388 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 54-58.
136
köpeklerin yaban hayvanlarının üzerine salınmasıyla avda en önemli merhaleye geçildiğini ve ortaya çıkan görüntünün sultanı memnun ettiğini benzer ifadelerle akatarırlar389. Yine arşiv belgeleri de av köpeklerinin sarayın sürek avlarında istihdam edildiğini teyit ederler.
Tam bu noktada avlarda tavşan, tilki ve ceylan gibi av hayvanlarının üzerine salınan avcı köpeklerin saray tarafından nasıl temin edildiği ve beslenip eğitildiği ise önemli bir soru olarak karşımıza çıkar. Öncelikle sakson gibi özel cins av köpeklerinin Eflak ve Boğdan bölgelerinden Osmanlı sarayına gönderildiğini biliyoruz. Nitekim yeniçeri ocağı içerisindeki saksoncuların ortaya çıkışına da Fatih döneminde Eflak’tan gönderilen sakson cinsi köpekler etkili olmuştur. Arşiv kayıtlarından da yine Eflak ve Boğdan’ın sakson cinsi köpeklerin temininde önemli rol oynadığı anlaşılır. 1613 yılının Eylül ayında, yani Sultan Ahmed’in üçüncü Edirne gezisinden birkaç ay önce, Rumeli kadılarına ve Eflak-Boğdan voyvodalarına yazılan bir hükümde, sultanın avında kullanılacak sakson cinsi köpeklerin birçoğunun helak olması sebebiyle kadı ve voyvodaların sorumluluklarındaki bölgelerde yeniçeriden ümeraya kadar kimin elinde sakson cinsi av köpeği varsa el koyup payitahta acilen göndermeleri emredilmiştir. Ayrıca belgede bu durum “ehemm-i mühimattan” kaydıyla emredilmiştir390. Edirne’deki avlarda kullanılacak saksonların acilen İstanbul’a gönderilmelerinin talep edilme sebebi bu köpeklerin sadece avlarda kullanılmak için değil aynı zamanda ihtişamlarıyla törenlerin de vazgeçilmez birer parçaları olmasından dolayı olmalıdır. Nitekim heybetli sakson köpekleri sultanın gövde gösterisi olan bu avlardan önce Edirne’ye doğru yola çıkacak olan alay-ı hümayunda padişahın ihtişamına ihtişam katacaktır. Cüsseli vücutları ve ayı avlarında kullanılmaları ile meşhur olan saksonlar saray avları kadar törenlerin de vazgeçilmez eşlikçileridirler. Nitekim sarayın avlara pek de çıkılmadığı dönemlerde dahi sakson cinsi köpekler temin edilmiştir. 18. yüzyılın sonuna ait bir belgeden, Eflak kapı kethüdasının tazıyla birlikte dört adet sakson cinsi köpek temin ederek saraya sunduğu anlaşılır391. Öte yandan avlarda ve geçit törenlerinde kullanılan saksonlar IV. Mehmed döneminde farklı bir amaçla daha kullanıldı. Abdi Paşa’nın aktardığına göre Sultan Mehmed aşırı yağmurlu olan birkaç gün ava gidememiş ve fil getirterek üzerine sakson cinsi köpekler salmıştır. Güçlü ve kuvvetli
389 Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, ss.125-127. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 170-173.
390 BOA, MD, nr. 81/563.
391 BOA, Hatt-ı Hümayun (HAT), nr. 1407/56985.
137
olan bu köpeklerin saldırmasıyla kaçışan fil sultanın gönlünü hoş etmiş ve Sultan Mehmed ava çıkamadığı birkaç günde yine saksonları filin üzerine salarak eğlenmiştir392.
Cüsseleri ve güçleriyle ön plana çıkan saksonlarla birlikte saray avlarında zağar ve tazı cinsi köpekler de kullanılmışlardır. Bu iki köpek cinsi daha çok av takibi yapabilmeleri ve hızlı olmaları sebebiyle tercih ediliyorlardı. Nitekim yaban hayvanlarını saklandıkları yerden çıkarmada ve iz sürmedeki yetenekleri sayesinde sürgün halkasının hızla oluşmasında tazı ve zağarların çok işe yaradığı anlaşılır. Nitekim Fatih döneminde zağarcıbaşılık avı takip edebilecek sürat ve yeteneğe sahip zağarlara avlarda lüzum duyulması ile ortaya çıkmıştır. Kanuni dönemine gelindiğinde ise zağarcıbaşılığın tıpkı diğer av köpeği besleyen yeniçeri ortaları gibi önemi azalmış ve bostancıbaşılık nezaretinde kurulan tazıcılar ocağı bu görevi üstlenmiştir. Avcı kuşlar gibi bir taşra teşkilatlanması olmadığını anladığımız av köpeklerinin temini ancak hediye yoluyla veya el konulma yoluyla sağlanmıştır. Eflak, Boğdan, İngiltere, Lehistan ve Venedik’ten özellikle 16 ve 17. yüzyıllarda padişahlara hediye olarak av köpekleri geldiğini biliyoruz393. Hatta I. Süleyman döneminde, 19 Haziran 1547 tarihinde, Kral Ferdinand ile yapılan anlaşmada kral Macaristan’da sahip olduğu toprakları koruyabilmiş ancak buna mukabil 30 bin altın ödeme yapmak ve şahin ile av köpeklerinden oluşan olağan hediyeleri vermekle yükümlü kılınmıştır394. Yine I. Süleyman dönemine ait bir Filori Defterine göre sultan tazı ve avcı kuşları getirenlere ihsanlar vermiştir395. İlaveten, nadir olmakla birlikte av köpeklerinin sultana pişkeş olarak sunulduğuna dair birkaç kayıt vardır. Örneğin, Abdi Paşa Sultan Mehmed’in 1667 yılının Kasım ayında Eskizağra’da tebdil-i kıyafet kasabaya inip bir sipahinin evinde yemek yediğini ve ona ihsanda bulunduğunu yazar. Sipahi de padişaha karşılık olarak bir avcı kuşu ile bir tazıyı pişkeş olarak vermiştir. Bir başka örnekte ise aynı tarihlerde yapılan bir av akabinde şatırbaşının sultana pişkeş olarak bir tazı verdiğini yine Abdi Paşa kaydeder396.
Sultana gelen hediye ve pişkeşlerin dışında sarayın av köpeği temini hassa avgâh olarak tayin edilmiş bölgelerde avlananların av hayvanlarına el konulmasıyla
392 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, ss. 176, 178.
393 Fatma Ünyay Açıkgöz, XVII. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Hediye ve Hediyeleşme, s. 105, 169, 188, 198, 205.
394 Erhan Afyoncu, Muhteşem Süleyman, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2018, s. 87.
395 Kaan Doğan, Kanuni Sultan Süleyman Döneminde On Yıl: Bir Filori Defteri Işığında Harcamalar ve Rumeli Güzergâhı, s. 137, 158, 295, 306.
396 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 272, 276.
138
veya kadılar aracılığıyla avlanma kabiliyeti olan köpeklerin toplatılmasıyla sağlanmıştır. Örneğin, 1579 tarihli III. Murad dönemine ait, Halkalı Sarayı bahçe ustasıyla İskender Çelebi, Ferhad Paşa ve Rüstem Paşa Çiftlikleri ustalarına yazılan bir hükümde, Silivri’den İskender Çelebi Çiftliği’ne kadar olan arazide kimsenin doğan ve tazıyla avlanamayacağı eğer avlanan olursa da ellerinden doğan ve tazıların alınarak payitahta gönderilmeleri emredilmiştir397. İznik, Şile ve Sapanca taraflarındaki kadılara yazılan bir başka hükümde ise o bölgelerdeki miri korularda av yapıldığı ve av yapanların ellerindeki tüfek ve tazıların miri için zapt edilmesi emredilmiştir398. Avlanma yasağına uymayanların av hayvanlarına devlet adına el konulmasının hem bir caydırıcılık hem de saray avına hizmet edecek köpeklerin teminini sağladığı anlaşılır. Ancak bu yöntem de tek başına yeterli değildir. Öyle ki devlet av köpeği sayısında azalma olduğunda çeşitli bölge kadılarına emir çıkartarak kazalarında avlanmaya uygun olan av köpeklerinin miri hesabına toplatılmasını ve saraya gönderilmesini talep etmiştir. Tıpkı I. Ahmed’in saksonlarının helak olması sebebiyle Rumeli kadıları ve Eflak-Boğdan voyvodalarına acilen sakson temin edip göndermelerini emretmesi gibi IV. Mehmed döneminde Kasım 1678 tarihli Hüdavendigar ve Karesi’de bulunan kadılara yazılan hükümde, kazaları dahilinde ne kadar tazı varsa hepsini toplayıp rikaba göndermeleri emredilmiştir. Emrin ziyade mühim olduğu da kadılara tenbih edilmiştir399. Bu emirden yaklaşık 15 gün sonra bu kez Selanik, Vardar Yenicesi, Karaferye, Vidin, Cuma Pazarı, Serfice ve Sarıgöl’de; Yenişehr-i Fener, Tırhala ve Çatalca’da; son olarak da Köstendil Sancağı’nda bulunan kadılara, mütesellimlere, alay beylerine, serdarlara, kule erlerine ve “ağayan-ı vilayete” kazalarında her kimde şikâr-ı hümayuna “uracak” tazı varsa el koyup gelen mübaşire teslim ederek Edirne’ye göndermeleri ve kimseye bu konuda müsamaha göstermemeleri ayrı ayrı gönderilen üç emir ile tembih edilmiştir400. Üst üste giden bu emirlerden o sıralarda sürgün avları için tazıcıların elinde yeterince tazı olmadığı anlaşılır. Nitekim son hükmün üzerinden yaklaşık beş ay geçmişken bu kez de Diyarbakır, Rakka, Karaman beyleybeyileri ve kadılarına yazılan hükümde, bölgelerinde kimin elinde şikâr-ı hümayuna sürülebilecek tazı varsa alıp tazıcıbaşıya teslim etmeleri emredilmiştir401.
397 BOA, MD, nr. 39/138.
398 BOA, MD, nr. 71/282.
399 BOA, MD, nr. 96/722.
400 BOA, Cevdet, Saray (C.SM), nr. 126/6304.
401 BOA, MD, nr. 96/963.
139
Bundan sonraki süreçte Çehrin seferine katılan Sultan Mehmed başarılı sefer sonunda Silistre’den payitahta dönmüş ve ardından tekrar Edirne’ye gitmiştir. Edirne’de olduğu sırada yapacağı sürek avları için bu kez Babadağı’ndan tazılar talep edilmiş ve toplanan tazıların salimen Edirne’ye ulaşabilmesi için yol üzerindeki kadılara, ayanlara ve iş erlerine emir gitmiştir402. IV. Mehmed döneminde ardı arkası kesilmeyen sürgün avlarının neticesinde çok daha fazla tazıya ihtiyaç duyulduğu ve bu tazıların imparatorluğun çeşitli bölgelerinden temin edildiği açıktır. İlginç bir başka belge ise bu dönemde tazıların Sultan Mehmed’in avları için nerede bulunursa bulunsun teslim alındığını düşündürür. Ekim 1663 tarihli belgede, Mudanya’nın Dedeköy adlı köyünde bir sarı tazının bulunduğu rikaba iletilmiş ve bunun üzerine bahsi geçen tazının derhal alınıp gönderilmesi için emir verilmiştir403.
Saray avları için temin edilen av köpekleri, 17. yüzyılda -pek avlara katılmasalar bile- saksoncular, zağarcılar ve turnacılar gibi yeniçeri ortaları ile bostancılar ve tazıcılar ocağı tarafından alınıp beslenirdi. Ayrıca sadece devletin resmî köpek yetiştiricileri değil aynı zamanda Darüssaade Ağası veya Silahdar gibi farklı saray efradı da saray avları için tazılar besliyorlardı. Cinsi her ne olursa olsun avlarda kullanılan köpeklerin her türlü giderlerini devlet karşılıyordu. Örneğin 1605 yılının Şubat ayına ait bir defterde Sultan Ahmed’in Kule bahçesi, Üsküdar ve Beykoz taraflarında yaptığı avlarda kullanılan zağar, sakson ve tazıların tasma, zincir, tarak, hızma, kışlık çul ve yiyecek gibi giderleri için toplam 30 bin akçeden daha fazla para harcanmıştır404. Öte yandan av köpeklerine sadece av zamanlarında değil aynı zamanda yıllık olarak da tayinat verilirdi. Örneğin 1646 tarihli, Sultan İbrahim dönemine ait bir belgede, ruz-ı kasımda sakson, zağar ve diğer av köpekleri için tasma ve zincir gideri olarak 14 bin akçe Fodula Katibi’ne ödenmiştir405. Zincir ve halka gibi giderler dışında köpeklerin günlük besinlerini sağlamak için işkembeci esnafından işkembe ve kasapbaşılar tarafından koyun kellesi temin edilirdi. İstanbul, Galata, Eyüp ve Tophane’deki406 işkembeci esnafından karşılanan işkembeler karşılığında işkembeci esnafına sirkeli ve sarımsaklı işkembe ile çorba satma
402 BOA, MD, nr. 97/183.
403 BOA, MD, nr. 94/124.
404 BOA, MAD, nr. 5442, s. 3.
405 BOA, Ali Emiri, Sultan İbrahim (AE.SİBR) nr. 2/172-173.
406 Sultan II. Mustafa Edirne’ye yerleştiği sıralarda zağar ve saksonların işkembe giderlerini Edirne işkembecilerinin karşılaması için hüküm verilmiştir. BOA, MD, nr. 111/2427. (29 Rabiulahir 1113-3 Ekim 1701)
140
salahiyeti verilmişti407. Öte yandan III. Ahmed dönemine ait bir belgeden zağar ve sakson besleyen yeniçerilerin günlük olarak işkembeci esnafından o dönemde dahi işkembe aldıkları ve buna mukabil işkembeci esnafından haftalık adı altında herhangi bir ücret alınmaması ve bu emrin Sultan I. Ahmed tarafından verildiği, Sultan II. Mustafa döneminde yenilendiği, şimdi ise III. Ahmed tarafından tekrar yürürlüğe alındığı anlaşılır408.
Bunlara ilave olarak av köpeklerine şikâr-ı hümayun esnasında ekstra harcamalar da yapılırdı. Örneğin 1676 yılının şubat ayına ait bir belgede, Sultan Mehmed’in avları için götürülen tazılara un, süt, yumurta ve ekmek gibi ilave yiyecekler tayin edilmiş ve bu tayinatlar için 5.450 akçe sarfedilmiştir409. Yine 1680 yılının Ekim ayında IV. Mehmed’in sürek avlarına katılan tazıların giderleri için enderun hazinesinden 6.490 akçe sarfolunmuştur410. İlaveten, IV. Mehmed döneminde sayıları ve ava gidiş gelişleri artan tazıların eskiden beri aldıkları günlük tayinatlar yetmemeye başlamış ve muayyen tayinatlarında da artışa gidilmiştir411. Her ne kadar av köpeklerinin sayıları ve tayinatları artmışsa da IV. Mehmed döneminde devletin elindeki tazıların yine de pek yeterli olmadığı anlaşılır. Bazı saray görevlilerinin miri av köpeklerinin yanı sıra kendi hesaplarına tazılar beslemişler ve bu tazılar birçok kere sultanın avlarına götürülmüşlerdir. Örneğin, 1684 yılının Kasım ayında -ki Sultan Mehmed’in başarısız Viyana seferi ardından önce Filibe’ye ardından Edirne’ye geçtiği dönemdir- İshak Efendi isimli birinin İstanbul’da olan tazılarının sultanın rikabına, Edirne’ye gönderilmesi için bir adet sirem arabası tutulmuş ve arabacıya 1000 akçe ödenmiştir412. Tarihi tespit edilemeyen ancak Sultan IV. Mehmed’e ait olduğu anlaşılan bir hatta ise sultan, Darüssaade Ağası olan Abbas Ağa’dan elinde hazır bulunan tazıları ve Topkapı’dan aldığı siyah tazıyı aceleten kendisine gönderilen şatır kuluna teslim etmesini emretmiştir413. Kasım 1679 tarihli bir başka belgede ise sultanın avına katılan Silahdar Ağa’nın tazıları için avın son gününe kadar günlük birer kile dakik
407 Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, s. 153.
408 BOA, MD, nr. 116/304. (29 Zilhicce 1120-11 Mart 1709)
409 TSMA, Defter Kısmı, nr. 2352/727.
410 TSMA, Defter Kısmı, nr. 1118.
411 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 68/7964, 7961.
412 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 61/7148.
413 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 528/5. Belgenin IV. Mehmed dönemine ait olduğu Darüssaade Ağası Abbas Ağa’dan anlaşılmıştır. Abbas Ağa 1668-1671 yılları arasında IV. Mehmed döneminde Darüssaade Ağası olarak görev yapmıştır.
141
verilmesi Nüzül Emini’ne emredilmiştir414. Hemen hemen aynı tarihlere ait bir başka belgede, muhtemelen Sultan Mehmed’in aynı avı için kullanılan Mirahur Süleyman Ağa’nın tazıları için ise av tamamlanıncaya kadar günlük yarımşar kile dakik verilmesi yine Nüzül Emini’ne emredilmiştir415.
Son olarak Sultan Mehmed’in bazı avlarında Darüssaade tazıcısı unvanlı bir görevlinin tayinat almasından yola çıkarak Darüssaade Ağası’nın da sultanın avları için tazı beslediği anlaşılır416. Tüm bu belge ve bilgiler muvacehesinde; 17. yüzyılda sakson, zağar ve tazı cinsi av köpeklerinin sultanın sürgün avlarının çok önemli katılımcıları olduğu anlaşılır. Avların sıklığı arttıkça köpeklerin günlük tayinatlarında da artışlar olduğu yine avlanmanın sıklaştığı dönemlerde (özellikle IV. Mehmed döneminde) av köpeği temini için Anadolu’da Diyarbakır’dan Rumeli’de Köstence’ye kadar birçok noktadan av köpeği temin edilmeye çalışıldığı açıktır. Tüm bunlara rağmen av köpekleri Sultan Mehmed’in sürekli hâle gelen sürgün avları için yetersiz kalmış ve Darüssaade Ağası, Silahdar Ağa ve Mirahur gibi avlara eşlik eden saray mensupları da ilave olarak av köpeği beslemişlerdir.
3.2.2. Avcı Parslar
Thomas Allsen, Avrasya coğrafyasındaki saray avlarına odaklanan eserinde hükümdarların av eşlikçisi olarak kuş ve köpeklerle birlikte kedileri de sayar. Allsen’ın kastettiği çita ve karakulaktır. Nitekim o, Antik Mısır’dan başlayarak çitaların evcilleştirildiğini ve zamanla hükümdar saraylarının önemli av eşlikçileri hâline geldiklerini anlatır. Sasanilerden Babürlere, Emevilerden Abbasilere ve hatta Harzemşahlar ve Safevilere kadar birçok siyasi yapılanmada çitaların avlanma kabiliyetlerinden faydalanılmıştır417. Osmanlı İmparatorluğu’nun saray avlarında ise çitaların kullanıldığına dair bir atıf tespit edemedik. Ancak pars olarak ifade edilen leoparın av eşlikçisi olarak kullanıldığına dair birçok atıf söz konusudur. Allsen, yalnızca karakulak ve çitaların evcilleştirilerek av için kullanıldığını yazsa da kedigiller familyasından olan pars ve çitanın en azından Osmanlı kaynaklarında aynı hayvanı ifade ettiği veya birbirleri yerine kullanıldıkları düşünülebilir. Nitekim çitanın Ortadoğu ve Anadolu’da 19. yüzyıla kadar var olduğunu ortaya koyan
414 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 24/2681.
415 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 24/2682.
416 BOA, D.BŞM.d, nr. 375, s. 4. (29 Z 1090-31 Ocak 1680)
417 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 73-82.
142
çalışmalar söz konusudur418. Öte yandan Anadolu parsı olarak bilinen leoparın da hâlâ az da olsa Anadolu coğrafyasında yaşadığı bilinmektedir. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde aynı familyadan olan bu iki hayvandan hangisinin av sahasında kullanıldığını tahmin etmek güçtür. Ancak leoparın (pars) aksine çitanın evcilleştirilip tarih boyunca birçok siyasi yapılanmada av hayvanı olarak kullanılmasından yola çıkarak Osmanlı kaynaklarında pars olarak ifade edilen hayvanın çita olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ifade edebiliriz (biz kaynakların ifadesiyle “pars” olarak bahsetmeye devam edeceğiz).
Av köpeklerine göre parsın Osmanlı saray avında çok az hatta nadiren tercih edildiğini söylemek hiç de zor değildir. Buna mukabil emrindeki parsçılarla birlikte “parsçıbaşı” isimli bir görevlinin var olduğu anlaşılmaktadır419. II. Selim’in şehzadelik döneminde kendisine pişkeş olarak bir parsın gönderildiğine dair de bir kayıt söz konusudur420. Ayrıca II. Selim’in padişah olduğu dönemde ava elverişli on adet parsı Bağdat’tan getirttiğine dair de bir kayıt vardır421. Bağdat’tan yine benzer bir pars tedariki III. Murad döneminde yapılmıştır422. Daha önceki tarihlere dair pars ile ilgili bir kayıda rastlamadık. Ayrıca sarayın genellikle ender hayvanların beslendiği “arslanhane” isimli bir birimi vardır. Aslanhane içerisinde parsın da olduğu yapılan çalışmalardan anlaşılmaktadır423. Bu sebeple hediye olarak gelen parsların aslanhane için mi yoksa av için mi getirildiğini anlamak zordur. Ancak II. Selim’in Bağdat’tan getirttiği parsların avlanmaya elverişli olduğu tabiatıyla avda kullanıldığı düşünülebilir. II. Selim öncesi parsların avlarda kullanılıp kullanılmadığına dair bir kayıt olmasa da Hünernâme bu konuda bize önemli ipuçları verir. Hünernâme’nin birinci cildinde Nakkaş Osman, I. Murad’ı, Yıldırım Bayezid’i ve Yavuz Sultan Selim’i Hünernâme’nin ifadesiyle “kaplan” avlarken resmetmiştir424. Ancak beyaz resmedilen bu kaplanların beneklerinden kaplan değil pars oldukları anlaşılır. Öte taraftan Hünernâme’nin Sultan Süleyman’a ayrılan ikinci
418 E. Akgündüz vd., “Türkiye Biyolojik Çeşitliliğinin Coğrafi Bilgi Sistemleri Yardımıyla İzlenmesi: Nuh’un Gemisi Biyolojik Çeşitlilik Veritabanı” TMMOB Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, 2009, s. 3.
419Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 178. BOA, MD, nr. 16/113. Feridun M. Emecen, Z. Mete, A. Bilgin, Osmanlı İdarî Teşkilâtının Kaynakları: Şehzâde Dîvânı Defterleri Manisa Şehzâde Sarayı (1544-1594), Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara 2017, s. 287.
420 Feridun M. Emecen, Z. Mete, A. Bilgin, Osmanlı İdarî Teşkilâtının Kaynakları: Şehzâde Dîvânı Defterleri, s. 260.
421 BOA, MD, nr. 16/113.
422 BOA, MD, nr. 52/157.
423 Aziz Altı, “Osmanlı Devleti’nde Yırtıcı ve Yabani Hayvanlar İçin İhdas Edilmiş Bir Kurum: Aslanhane”, KARE, no. 10, 2020, s. 122.
424 Nigar Anafarta, Hünernâme Minyatürleri ve Sanatçıları, s. 2, 7, 19.
143
cildinde resmedilen iki av sahnesinde bu kez bir av olarak değil eğitimli bir avcı olarak parsın ata bindirildiğini ve ava götürüldüğünü görmekteyiz. Nitekim parslar avlara at üzerinde götürülürdü ve en önemli eğitim aşamalarından biri parsı ata alıştırmaktı. Pars at üzerinde av mahalline seyahat eder ve at üzerinden avına atılırdı425.
Şekil 3.1. Sultan I. Süleyman ve avcılarını pars ile ava giderken gösteren bir minyatür426
Tıpkı bir önceki yüzyıl gibi 17. yüzyılda da sultanlarının sürek avlarında pars kullanıldığına dair kayıtlar hayli sınırlıdır. Sultan I. Ahmed’in bir sürek avını anlatan Ganizâde Nadirî bu sürek avı sırasında köpek ve avcı kuşların ardından bu kez parsın ava katıldığını ve tilki avladığını yazar427. Benzer şekilde yine sultanın sürek avlarına katılan şairler arasından ismi bilinmeyen bir şair sultanın Edirne’deki sürgün avlarını betimlerken saksonlar ve kuşlara ilave olarak süvarilerle birlikte atın üzerinden parsın ava katıldığını kaydeder428. Bu birkaç atıf dışında parsla avlanma noktasında elimizde pek de bir bilgi yoktur. Ancak bu durum IV. Mehmed dönemi için geçerli değildir. Nitekim onun döneminde parsların avlarda kullanıldığı daha net kayıtlarla
425 İbn-i Nasuh Paşa, Pârs-nâme, ss. 112-114. Ayrıca I. Ahmed’in sürgün avını anlatan ismi bilnmeyen şair, av sahnesini anlatırken parsların ava at üzerinden atlayarak katıldığını vurgular. Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s. 120, 123.
426 Hünernâme, TSMK, Hazine, nr. 1524, vr. 52b.
427 Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, ss.125-127.
428 Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed, s. 120, 123.
144
sabittir. Abdi Paşa birçok defa sultanın pars ile avlandığını ve hatta bazen sadece avın üzerine pars salarak avlandığını kaydeder. Örneğin Sultan Mehmed’in 22 Şubat 1665’te Fekle’de yaptığı sürgün avında parsın iki tilki ve bir karaca avladığını yazar429. Sultanın Edirne’den Gelibolu’ya doğru yola çıktığı aynı yılın ağustos ayına ait başka bir kayıtta ise Abdi Paşa, yolda sultanın birkaç defa alaydan ayrılarak pars ile avlandığını ve çok sayıda av avladığını kaydeder430. IV. Mehmed’in avlarında parsların kullanıldığını arşiv belgeleri de teyit eder. Örneğin IV. Mehmed’in 1679 yılının aralık ayında Karıştıran’da yaptığı avlar için tayinat alanlar arasında hassa parsları da zikredilir ve 12 kıyye et tayinat almışlardır431. Sultan Mehmed’in parsları özellikle sevdiği ve onlarla avlanmaktan hoşlandığı anlaşılır. Nitekim bir keresinde Abdi Paşa’ya özellikle parsın karaca aldığını eserine yazıp yazmadığını sorduğunu Abdi Paşa anlatır432. Sultanın hayli sevdiğini anladığımız parslardan birisinin “sa’d-ı enâm” (yaratılmışların uğurlusu) ismiyle anıldığını yine Abdi Paşa’dan öğreniyoruz. Hatta sultan bu kadar kıymet verdiği parsını, diğer parslarını ve onların avladıkları hayvanları bir av dönüşü iltifaten Veziriazam Fazıl Ahmed Paşa’ya hediye olarak göndererek paşaya verdiği kıymeti göstermiştir433. Öte yandan Sultan Mehmed’e Edirne’deyken ara ara Çöl Beyi Abdülaziz’den (Mevalîlerin Suriye çöllerindeki lideri) pişkeş olarak pars gönderilmiştir434. Son olarak Sultan Mehmed’in parslara olan alakasından ötürü Nasuh Paşazâde Ömrî-i Tuğrâyî, Yemenî ismiyle bilinen bir alimin eserini tercüme ederek Parsnâme adıyla Sultan Mehmed’e sunmuştur435.
3.2.3. Avcı Kuşlar
Şüphesiz tarih boyunca hükümdarların en önemli av eşlikçilerinin başında yırtıcı kuşlar gelmiştir. Mezopotamya hükümdar saraylarında, Babil’de ve hatta belki de çok daha öncesinde yırtıcı kuşlar hükümdarlara hizmet ettiler. Saray avcılığı nasıl etki alanını geliştirip tüm Avrasya coğrafyasındaki saraylara yayıldıysa avcı kuşlar da hediyeleşme veya tek tipleşen yakalama-eğitme metotlarıyla tüm coğrafyaya yayıldı. Doğu’da Hindistan, Çin ve hatta Japonya’dan batıda İran krallıklarında, Arap-İslam devletlerinde daha batıda Avrupa krallıklarında avcı kuşlar en önemli av
429 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 176.
430 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 204.
431 BOA, KK, nr. 7172, s. 6. Hassa parsları tayinat olarak 12 kıyye et alırken hassa parsçılarına yarım çeki odun verilmiştir. BOA, MAD, nr. 2909, s. 4.
432 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 191.
433 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 203.
434 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 274.
435 İbn-i Nasuh Paşa, Pârs-nâme, haz. Mehdi Ergüzel, TDK Yayınları, Ankara 2009.
145
eşlikçileri olarak saray avcılığının vazgeçilmez katılımcıları oldular436. Elbette tüm bu tek tipleşmenin ortasında özellikle Orta Asya Moğol ve Türk devletlerinde avcı kuşlar bir av eşlikçisinden daha fazlasını ifade ediyordu. Kartal, şahin, doğan, çakır gibi avcı kuşlar Türklerin milli sembolleri arasındadır. Hatta öyle ki yırtıcı avcı kuşlar sadece kültürel bir sembolizmi değil aynı zamanda dinî bazı sembolizm ögelerini de içerir. Örneğin şaman ayinlerinde şamanın Gök Tanrı’yla kurduğu irtibatı sağlayan ruhsal vasıtaların başında avcı kuşlar gelir. Öte yandan avcı kuşlar Türk mitolojisinde türeyişi de sembolize eder. Yani avcı kuşlar kendilerinden türenildiğine inanılan avcı-ata ve avcı-anadır. Avcı kuşlara verilen bu önem İslamiyet sonrasında da devam etmiştir. Reşidüddin ve Ebulgazi Bahadır Han’ın eserlerinde 24 oğuz boyunun sembolleri avcı kuşlardan oluşur. Buna göre Osmanlı’nın mensubu olduğu varsayılan kayı boyunun sembolü/ongunu da şahindir. Eski Türk kültürü üzerine yoğunlaşan Yaşar Çoruhlu, Bahaeddin Ögel, Emel Esin ve Gönül Öney gibi isimler avcı kuşların sembolik anlamları üzerine çalışmalar yapmışlar ve genel manada ortak bir kanıya ulaşmışlardır. Buna göre bu kuşlar asalet ve koruyucu ruhu temsil ederler ve İslamiyet öncesi Türk devletlerinde hükümdarın ve devlet ileri gelenlerinin gücünün, kuvvetinin ve kudretinin bir göstergesidirler437. Nitekim avcı kuşların sembolize ettiği kudret ve kuvvetten bu kuşların isim veya lakap olarak hükümdar aileleri tarafından kullanılmalarıyla da faydalanılmıştır. Bu anlamda iki büyük avcı erkek kuş olan tuğrul ve çağrının iki önemli Selçuklu melikine isim veya lakap olarak verilmesi tesadüf olmasa gerektir. Yine benzer şekilde Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in babasının isim veya lakabının Ertuğrul olması bu sembolizmin uzun bir süre devam ettiğini gösteriyor olmalıdır438. Öyleyse avcı kuşların Türk kültüründe av eşlikçisi olmalarının ötesinde önemli dini ve siyasi sembolizm değerleri de vardı diyebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu’nda bunun ne ölçüde devam ettiği ise ayrı bir sorudur.
Öncelikle avcı kuşların İslamiyet öncesi dönemdeki dinî sembolizmini İslamiyet ile kaybettiğini söylemek hiç de yanlış olmasa gerektir. Ancak aynı ölçüde
436 Thomas T. Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, ss. 58-70. Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, ss. 27-32.
437 M. Said Polat, “Göçebe Türklerde Avcılık”, Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 56-57. Nalan Türkmen, “Avcı Kuş İkonografisi” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 252-253. Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi I, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2019, ss. 85-88.
438 M. Said Polat, “Göçebe Türklerde Avcılık”, s. 57.
146
siyasi sembolizminin kaybolduğunu söylemek ise oldukça güçtür. Nitekim şahin pençeli hükümdarlar veya akbabaların üzerine hükümdar tarafından salınan yırtıcı kuşa benzetilen serdarlar Osmanlı kronik betimlemelerinde ifade bulurlar. Sultan ya avını toprağa düşüren keskin pençeli avcı kuştur ya da o avcı kuşları kendi eliyle düşmanın üzerine salan gerçek avcıdır. Bu anlamda avcı kuşların siyasi kudret sembolizmi Osmanlı döneminde de devam etmiştir. Mesela Sultan I. Ahmed, avlarını anlatan bir şiirde şahbazdır ve ona ancak avlanmak yaraşır. Avlandıkça avıyla birlikte gönülleri de avlar. Başka bir şiirde sultanın avcı kuşları gönlündeki gazabıdır. Gazap kuşlarını kimi zaman haramilere kimi zaman kızılbaşa salar439. Sultan IV. Mehmed’in avlarına methiyeler düzen Mezakî ise sultanın ne denli yiğit bir avcı olduğunu ankatırken savaş ümidiyle yerinde durmadan gezip durduğunu, fetih kuşunu böylece avladığını, onun kolundaki şahini görünce insanın iftihar edeceğini ve pençesinden avını nasıl yere attığını avlanılan hayvanları asilere benzeterek anlatır440. Sultanın gücü ve kudreti metinlerde avcı-yırtıcı kuşlar üzerinden verilirken pratikte bu kuşlar sultanın avları için temin ediliyor, eğitiliyor ve bir av sırasında sultanın eline teslim ediliyordu.
İslamiyet sonrası kurulan Türk devletlerinde hem İslamiyet öncesi Türk kültürünün hem de kuruldukları coğrafyada yüzyıllardır kök salmış yerleşik bir saray avcılığı geleneğinin etkisiyle avcı kuşu teşkilatları hızla oluşturulmuştu. Selçuklulardan (özellikle Melikşah dönemi) Safevilere, Memlüklerden Babürlere Türk-İslam sentezli devletlerde doğancılık teşkilatları kurulmuş ve profesyonel avcı birlikler yetiştirilmişlerdi. Bu teskilatlar saray avının olmazsa olmazı olarak av zamanında hükümdara eşlik ederler ve av için gereken avcı kuşları yetiştirip av sırasında hükümdara sunarlardı. Hem İslamiyet öncesi Türk kültürünün hem Avrasya coğrafyasında yazının icadından önceye kadar giden saray avcılığı geleneklerinin mirasçısı olan Osmanlı İmparatorluğu’nda da çabucak profesyonelleşmiş bir avcı kuş teşkilatı olduğunu söylemek mümkündür. Bu anlamda daha beylik döneminde Gazi Süleyman Paşa’nın bir avcı kuşla avlandığı sırada atından düşerek vefat ettiğine dair kaynaklardaki atıflar önemlidir441. Henüz devlet teşkilatlanmasının oturmadığı bir dönem için bile konar-göçer eski Türk adeti olarak teşkilatlı olmasa da avcı kuş ile avlanmanın var olduğu ifade edilebilir. Nitekim bir başka ilginç kayıtta, Yıldırım
439 Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed (İnceleme-Çeviri Yazı Metin ve Mestap’a Göre Tasnifi-Tıpkıbasım), s .342, 373.
440 Ahmet Mermer, Mezâki: Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı’nın Tenkidli Metni, s. 185.
441 Şükrullah, Behçetü’t Tevârîh, s. 382.
147
Bayezid döneminde, Niğbolu Savaşı’ndan sonra esir edilen soyluların salıverilmesi karşılığında istenilen fidyeler arasında 12 adet doğan ve bir adet elmas işlemeli doğan eldiveni vardır442. Hatta yine Yıldırım Bayezid döneminde bir av için altı bin sekban ile yedi bin doğancının ava iştirak ettiğine dair bilgiler mevcuttur443. Ardından fetret devrinde Emir Süleyman’ın eline doğan alarak kaz ve ördek avladığını II. Bayezid dönemi tarihçilerinden Kemal kaydeder444. Bu kayıtlardan yola çıkarak ilk başta bir teşkilatlanma olmasa bile avcı kuşların avlarda kullanıldığı ve temin edilmeye çalışıldığı anlaşılır. I. Murad devrinden itibaren ise bir teşkilatlanmanın başladığını söyleyebiliriz. Nitekim Neşri avcılığa düşkün olan I. Murad’ın altın-gümüş süslemeli av köpeklerinin ve doğanlarının olduğundan bahseder. Yani devlet artık av köpekleri ve kuşlarını temin edip, onları tezyin edebilecek seviyeye ulaşmıştır. Fatih dönemine gelinceye kadar ise doğanlar, şahinler, atmacalar ve çakırlar kendi cinslerine göre ayrı ayrı teşkilatlanmışlardır. Fatih bunlar arasından doğancıları Enderun teşkilatına dahil ederek teşkilata son şeklini vermiştir.
Osmanlı Devleti’nin kurduğu avcı kuş teşkilatı düzenli bir teşkilat olmasının yanısıra geniş bir taşra teşkilatına sahip olmasıyla da önem arz eder. Çünkü bu sayede devlet kuş teminini bir düzene sokmuş oluyordu. Yani yalnızca el koyma veya dışardan gelecek hediyelerle değil devlet kendi taşrasında saray için av kuşları temin eden çok büyük bir organizasyon kurmuştu. Osmanlı taşra teşkilatı dahilinde kurulan av kuşu temin ve yetiştirme birimleri üzerine yapılan önemli araştırmalar vardır. Bu araştırmalar sayesinde teşkilatın Rumeli ve Anadolu’da av kuşlarını nasıl temin ettiği ve yetiştirdiği açıklığa kavuşmuştur445. Anadolu’da ve Rumeli’de otuzdan fazla merkeze ilave olarak Ege Adaları ve Kıbrıs’ta avcı teşkilatı yapılanmıştır446. Teşkilat içerisinde avcı kuşları için tuzak kuranlar, gözcülük yapanlar, yakalayanlar, eğitenler ve saraya gönderen kişiler ayrı ayrı
442 Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, s. 36.
443 Halil Kutluk, “Osmanlılarda Avcılık Teşkilatı ve Avcılık”, Orman Genel Müdürlüğü Tetkik Haberler Bülteni, S. 18, 1966, ss 211-212.
444 Necdet Öztürk, “Osmanlı Kroniklerinde Av Kayıtları (1299-1500)”, s.67.
445 Ahmet Işık, Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiricilerinin Statüsü, Batuhan İsmail Kıran, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, ss. 91-114. Mustafa Alkan-Ferdi Gökbuğa, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Av Teşkilatı’nın Silistre Sancağındaki Yapılanması”, Gazi Akademik Bakış, C.9, S. 17, 2015, ss.23-39. Mehmet İnbaşı-Tahsin Hazırbulan, “Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiriciliği/ Bâzdârânlık (Batı Anadolu Örneği)”, OMAD, C. 7, S. 19, 2020, ss. 655-677. Mehmet Yavuz Erler, “Osmanlı Devri Orta Karadeniz’de Avcı Kuşları (1485-1830)”, OMAD, C. 8, S. 22, 2021, ss. 469-493.
446 Mustafa Alkan-Ferdi Gökbuğa, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Av Teşkilatı’nın Silistre Sancağındaki Yapılanması”, s.30.
148
görevlendirilmiştir. Taşrada görevli bu kişilere çeşitli muafiyetler ve tımarlar sağlanarak sistem işler hâle getirilmiştir. Yani taşrada görece düzenli bir sistemle avcı kuşlar temin edilip ava hazır bir şekilde saraya gönderiliyordu. Avcı kuşlar için asıl av görevi ise tam bu noktada yani sarayda başlıyordu.
Saraya temin edilen avcı kuşlar cinslerine göre doğancı, çakırcı, şahinci ve atmacacı birimlerince teslim alınıyordu. Padişahın ava çıkması ile yanında giden doğancıbaşı ve diğer av ağaları en güvendikleri avcı kuşları sultana sunarak avın hızlıca yakalanmasını beklerlerdi. Padişah her an av yapmak isteyebilirdi ve bu tür avlarda sürek avları gibi ön hazırlık yoktu. Tabiatıyla padişahın yanında hazır bulunan av ağaları her an avlanacakmış gibi avcı kuşları padişah için hazır bulundururlardı. Nitekim sultana sundukları kuşun av başarısı sultan nezdinde itibarlarını arttıyordu. 17. yüzyıl sultanlarının hemen hepsi avcı kuşla avlanmışlardır. Bunlar arasında I. Ahmed avcı kuşlarla avlanmaya bilhassa düşkün gibidir. Onun kuş avlarını anlatan Sâfî, padişahın av mahaline yaklaşınca eline avcı kuşu aldığını, sakinlikle ava yaklaştığını ve avcı kuşla avlanmakta kendinden önceki tüm sultanlardan çok daha başarılı olduğunu kaydeder. Ona göre diğer sultanlar ellerinden saldıkları avcı kuşla bir av yakaladıklarında şenliğe eş bir sevinç olurken Sultan Ahmed için bu rutin bir başarıdır. İki mevsimlik süreçte bu şekilde avcı kuşlarla 110’dan fazla kuş avlamıştır447. Nitekim Sultan Ahmed kendi divanında Üsküdar bahçesi için bir bölüm kalem almış ve burada bazen sürgün avları yaparak bazen de eline aldığı şahinle kuşları avlayarak Üsküdar’ın tadını çıkardığından bahsetmiştir448.
Kuş avlarının sürek avları gibi büyük organizasyonları veya seremonyal ritüelleri yoktur. Tabiatıyla tam olarak bir gösteriş, iktidar propagandası veya halka ulaşma aracı da sayılmazlar. Nitekim genel olarak hassa bahçelerinde halkın gözünden uzak avlardır. Bu yönüyle siyasi bir kaygıdan uzak çok daha insani arzularla yapıldığı herhalde söylenebilir. Ancak elbette Sâfî gibi tarih yazarları tarafından bu avlar da sultanı övmek için bir araç olarak kullanılır. Ancak yine de siyasi söylemi sürgün avları ile kıyaslanamaz. Gerçek anlamda bir eğlenceyi veya avlanma arzusunu yansıtırlar. Nitekim bu arzuya I. Ahmed kadar olmasa da II. Osman, IV. Murad ve hatta Sultan İbrahim’in de sahip olduğu anlaşılır. IV. Murad’ın
447 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 140-151.
448 İsa Kayaalp, Sultan Ahmed Divanı’nın Tahlili, s. 54.
149
İstanbul bahçelerinde ve iki doğu seferi sırasında Anadolu’nun çeşitli ormanlık arazilerinde eline avcı kuş alarak avlandığı kayıtlarla sabittir. Hatta Horus isimli bir doğanla özellikle avlandığını Revan seferi sırasında menzil kaydı tutan yazar kaydeder449. Benzer şekilde aslında pek de avlara çıkmayan Sultan İbrahim özellikle Sadrazam Kemankeş’in ölümü sonrasında yakaladığı özgür ortamın etksiyle önce Edirne’de ardından da İstanbul’da Davutpaşa, Fener, İstavroz ve Üsküdar gibi bahçelerde avcı kuşlarla avlanmıştır450. Tarihini tespit edemediğimiz ilginç bir belgede ise (arşiv tasnifinde Sultan İbrahim dönemine ait olarak gösterilmiştir) avcı kuşlarla yapılan avların nasıl gerçekleştiğine dair ipuçları verir. Sultanın hatt-ı hümayunu üzerine yazılan arza göre, sultanın önceki gün kayıkla gittiği bir bahçeye av ağaları da gitmişlerdir. Arzdan anladığımız kadarıyla sultanın yazdığı hatt-ı hümayunun konusu kadimden beri bu görevlilerin nasıl hareket ettiklerinin kendilerine tembih edilmesidir. Arzın devamında sultanın bir bahçeye kayıkla gittiğinde av ağalarının karadan gitmeleri gerektiği, karadan gittiğinde ise onların uzakta beklemeleri gerektiği ve ancak sultan avlanmak isterse enderun doğancıbaşısının onlara haber vermesi gerekdiği dile getirilir. Ayrıca yine ancak kendilerinden hizmet istenirse bahçeye girmeleri ve sultana av ile ilgili soruları dışında hiçbir şey arz etmemeleri gerektiğinin kendilerine tembih edildiği ifade edilir451. Sultanın bir önceki avında av ağalarının davranışlarından rahatsız olduğu ve kendileriyle seyahat etmelerini istemediği açıktır. Hatta arzın devamından av sırasında sultana yakın olmak isteyen av ağalarının ona av dışında başka konular arz etmeye çalıştıkları da anlaşılır. Daha önce bahsettiğimiz gibi av mahalli aynı zamanda sultanla yakınlık kurmayı da sağlıyordu. Nitekim IV. Mehmed döneminde de gereksiz sözler söylediği bahanesiyle av ağalarından azledilenler olmuştur. Yine IV. Mehmed dönemine gelindiğinde sürgün avlarının çok fazla arttığı ve hatta bu döneme damga vurduğu söylenebilir. Ancak Sultan IV. Mehmed, avcı kuşlarla da sık sık avlanmıştır452.
Öte yandan IV. Mehmed döneminde avcı kuşla kara hayvanlarının avlandığına dair de bazı kayıtlar söz konusudur. Örneğin Abdi Paşa, Sultan
449 Yunus Zeyrek, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, s. 147.
450 BOA, MAD, nr. 5055, s. 16. (23 Recep 1056-4 Eylül 1646) Volkan Çeribaş, “Sultan İbrahim Döneminde Sadaretin İki Farklı Yüzü: Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Hezarpâre Ahmed Paşa”, ss. 111-114.
451 TSMA, Evrak Kısmı, nr. 795/58.
452 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 212, 217.
150
Mehmed’in 1667 yılının aralık ayında yaptığı bir gün sürgün avında bizzat kendi elinden bir avcı kuşu salarak karaca avladığını yazar453. Bu kayıtta iki ayrıntı önemlidir. Birincisi elbette bir avcı kuşun bir kara hayvanını avlamasıdır. İkincisi ise avcı kuşların bir sürgün avında kullanılmasıdır. Nitekim Abdi Paşa bazı sürgün avlarından sonra avlanılan hayvan miktarından bahsederken “sair vuhuş ve tuyur” ifadesini kullanır454. Yani kara hayvanları yanında “tuyur” olarak ifade ettiği kuşlar da avlanmıştır. Bunların avcı kuşla değil ok veya tüfekle avlandığı da elbette düşünülebilir. Ancak sürgün avı sırasında avcı kuşların da ava salındığını I. Ahmed’e şikâriyye yazan ismi bilinmeyen şair de tıpkı Abdi Paşa gibi ima eder455. Son olarak bir avcı kuşun bir karaca veya herhangi bir kara hayvanını avladığına dair Abdi Paşa’nın aktardıklarına ilave olarak Tavernier, müslüman hükümdarların saray avlarında Fransa’da kullanılmayan bir avcı kuşun kullanıldığını ve bunların köpekler gibi geyik, tavşan ve domuz avladığını ifade eder456. Öyleyse Abdi Paşa’daki kayıtla birlikte düşünüldüğünde IV. Mehmed’in avlarında avcı kuşların da sürgün avlarına katıldıkları ve yalnızca kuş değil bazen kara hayvanı da avladıklarını ifade edebiliriz.
IV. Mehmed döneminin, saray avcılığının hemen her alt başlığına ilave parantez açılması gereken bir dönem olduğu açıktır. Av köpeklerini fillerin üzerine salarak eğlenen veya parsla ava çıkan sultan yukarıda bahsettiğimiz gibi aynı zamanda avcı kuşlarla karaca da avlıyordu. Bu anlamda sultanın ava olduğu kadar avcı hayvanlara da düşkün olduğu anlaşılır. Nitekim ona gelen hediyelerin içeriğinde genel olarak bir av hayvanı da bulunuyordu. Pars ve av köpeklerinin yanı sıra sultana gelen hediyeler arasında doğanlar da vardı. Hatta Fazıl Ahmed Paşa ona pişkeş olarak doğan sunarken Sultan Mehmed de onurlandırmak istediği sadrazamına ara ara avladığı kuş ve diğer avlarından gönderirdi457. Pars, doğan veya av ganimetinin bir kısmı paşa ile sultan arasında gidip gelmiştir. Hatta bir keresinde Sultan Mehmed yediği keklik kebabının bir kısmını Fazıl Ahmed Paşa’ya yemesi için göndermiştir458. Son olarak IV. Mehmed dönemi gözlemcilerinin onun av hayvanlarına özellikle de avcı kuşlarına değindikleri dikkat çeker. Mesela Tavernier sultanın kuşlarının arasında boynunda değerli taş taşımayanın olmadığını ve hatta
453 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 278.
454 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 116, 310, 317.
455 Melek Nuredini, Mecmûa-i Sultan Ahmed (İnceleme-Çeviri Yazı Metin ve Mestap’a Göre Tasnifi-Tıpkıbasım), s. 124.
456 Jean Baptiste Tavernier, 17. Yüzyılda Topkapı Sarayı, ss.125-126.
457 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 158, 217, 179-180.
458 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 205.
151
kuşların boynundaki her bir taşın değerinin on bin eküyü bulduğunu ifade eder.459 John Covel ise Osmanlı doğan, şahin ve çaylaklarının dünyada eşi benzeri olmadığını ve bir şahini bir mevsimden fazla tutmadan yerine hemen yeni kuşlar edindiklerini yazar460.
3.3. Avlanılan Hayvanlar ve Av Etleri
Sultanların bizzat ellerinden salınan avcı hayvanların pençelerinde veya okları, gürzleri ve mızraklarının isabetiyle can veren hayvanlar, kaynakların övgü dolu anlatımında onların uğrunda canlarından geçmiş kurbanlardır. Kimi zaman bir tavşan kimi zaman bir balıkçıl veya kimi zaman bir kurt kendini kurban etmek için sultanın okunun önüne atlar. Bu tip betimlemeler sultanın kudretini ve yegâneliğini vurgulamak için kurgulanmış metinlerdir. Bununla birlikte avlanılan hayvanın kudretinin onu avlayana geçtiğine veya kudretin avlanılan hayvanın gücü nispetinde olduğuna dair arkaik inançların Osmanlı görsel ve yazınsal kaynaklarında da karşılığı vardır. Mesela Hünernâme’de “kaplan” avlayan I. Murad, Yıldırım Bayezid veya Dulkadir seferindeyken kaplanı kafasından gürzüyle vurarak yere seren Yavuz betimlemesi bu arkaik düşüncenin ürünü olarak aslan avlayan Asur kralının kabartmalarından söylem olarak hiç de farklı değildir. Ya da mesela I. Ahmed’in bir yaban domuzunu avlamasını Mustafa Sâfî İran şahının alt edilmesine benzetir. İslamiyet’in haram saydığı domuzu avlayan sultan aslında İslamiyet’in çerçevesine uymayan rafızi şahı avlar. Avcı sultan, hayvan sembolizminde avlayan yırtıcı avcı iken av olanlar ya kudretlerini onun ayaklarına seren zalimler ya da din düşmanıdırlar. Avlanılan hayvanın cinsi verilen mesaj ölçeğinde önemlidir. Bu sebeple güçlü bir hayvanı avlayan sultan esasen asıl gücünü o zaman gösterir. Bu her zaman bir aslan familyası olmak zorunda değildir. Örneğin halkın huzurunu kaçıran, ekinlerine zarar veren “canavar-canvar” tabir olunan domuzu veya bir ayıyı ortadan kaldıran sultan böylelikle halkının da rahatını sağlamış olur461. Yani avlanılan hayvanın gücü-cüssesi avı değerli kıldığı gibi avın halkın huzurunu sağlama misyonu da o avı değerli kılar. Avı sultan için değerli kılan bir diğer olgu ise niteliğine bakılmaksızın avlanılan hayvanların niceliği ve onun halkına dağıttığı ihsanın miktarıdır. Daha önceki hiçbir sultan zamanında görülmemiş kadar hayvanın bir
459 Jean Baptiste Tavernier, 17. Yüzyılda Topkapı Sarayı, ss.125.
460 John Covel, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, s. 165.
461 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 217, 281, 288. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 157-158.
152
sürgün avında avlanması veya hiçbir sultanın bir avda dağıtmadığı kadar para dağıtılması sultanlara övgü vesilesidir. Yazarlar bu kadar can veren hayvanın ve bu kadar dağıtılan paranın o tarihe kadar ne görüldüğünü ne de duyulduğunu hassaten vurgularlar462. Yani avlanan hayvanın niteliği ve niceliği avın değerini arttıran iki önemli unsurdur ve Osmanlı metinlerinde bu durum sultanın kudretini arttırmak için söylem olarak geliştirilmiştir. Sultanlar avlarında hem kuşlar hem de kara hayvanlarından birçok tür hayvan avlanmıştır. Tavşan, karaca, sığın, yağmurca, tilki, kurt, domuz, ayı ve vaşak bunların başlıcalarıdır. Kuş avlarında ise daha çok keklik, ördek, kuğu ve sülünün avlandığını görmekteyiz. Avlanan hayvanların bir kısmı ahaliye zarar verdiği için avlanırken bazılarının ise kürk ve diş gibi önemli yerleri kullanılıyordu. Nitekim sultan av sonrası verdiği ihsanları ölü veya diri bu hayvanları kendisine getirene veriyordu. Ancak avlanan hayvanın etini ve kürkünü sultanın verdiği ihsandan daha değerli gören bazıları ise bu avları sultana sunmadan “hırsızlık ve hile ile” çalıyorlardı463. Deri, diş, kürk, boynuz gibi işlenebilir parçalar avın saray için artı değeriyken av etlerinin tartışmalı bir pozisyonu vardır. Çünkü İslami açıdan av etini tüketmek şartlara bağlıdır ve Osmanlı saray avlarının sonunda av etlerinin yenip yenmediği bir soru işaretidir.
Saray avlarında eti yensin veya yenmesin karşılaşılan her hayvan avlanmıştır. İslami açıdan eti yenmese bile kürk, deri, diş gibi artı ürünlerini kullanmak açısından hayvan avlamak helaldir. Nitekim ayet, hadis ve icma ile avlanmanın helal kılındığı sabittir. Sabit olmayan kısım hangi hayvanın hangi şartlar altında etinin yenip yenemeyeceğidir. Öncelikle İslami açıdan domuzun haram olduğu açıktır. Öte yandan sığır manda, koyun ve deve gibi büyükbaş ve küçükbaş hayvanların etinin yenmesinin helal olduğu da İslam fıkhında sabittir. Bunlar dışında kalan hayvanlar ile ilgili ise farklı görüşler söz konusudur. Yine de genel kabule göre otçul yabani hayvanlar olan yabani sığır, dağ koyunu, dağ keçisi, geyik, ceylan, tavşan, yaban eşeği ve zebra gibi hayvanlar helal sayılmışken dört ayaklı yırtıcı hayvanlar olan kurt, aslan, kaplan, pars, köpek ve kedi gibi hayvanlar haram olarak tavsif edilmiştir. Kuşlardan ise şahin, doğan, kartal, akbaba, baykuş, çaylak ve atmaca gibi yırtıcı pençeli hayvanların yenmesi yasak kabul edilmişken tavuk, kaz, ördek, güvercin, serçe, bıldırcın, üveyik, keklik ve turna gibi kuşların etleri genel kabule göre helal
462 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.I, ss. 141-155. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 166-173. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 192, 278. Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, s. 132.
463 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 180-186.
153
sayılmıştır464. Av hayvanın cinsinden başka, avın helal sayılması için ilave bazı şartlar vardır. Öncelikle ava silah atarken besmele çekilmelidir. Besmele çekilerek vurulan av ölse dahi eti helaldir. Ancak avcı avına ölmeden önce yetişir ve vakit olmasına rağmen avını kesmezse o hayvanın eti haramdır. Öte yandan avcı kuş veya köpekle avlanılacaksa bu hayvanların eğitimli olması şarttır. Eğitilmiş avcı hayvan avı yaralamaz da boğarak öldürürse o zaman avın eti haramdır465. Avla ilgili bu temel hükümler muvacehesinde sürgün avlarından sonra avlanan hayvanların etinin yenip yenmediği sorusuna cevap arayabilirz.
Öncelikle sürek avlarında avlanılan hayvanlara para ödenmediği için muhasebe defterlerine kaydedilmezler. Ancak sultanların sürek avları sonrasında ahalinin avladığı av hayvanlarını ellerinden çeşitli ihsanlar karşılığında aldıklarına dair anlatılar söz konusudur. Yine de bu elbette tek başına av etinin yendiğine dair bir anlam ifade etmez. İlaveten, Mustafa Sâfî ve Ganizâde Nadirî de Sultan I. Ahmed’in av önü ve sonrası ziyafetlerini anlatırken herhangi bir av etinden bahsetmezler466. Ancak yine de av etinin tüketildiğine dair önemli kanıtlar da vardır. Mesela, Sultan I. Süleyman dönemine ait bir Filori Defteri’ndeki kayıtlardan, bu padişahın özellikle geyik getirenlere ihsanlarda bulunduğu anlaşılmaktadır467. Yine, Abdi Paşa av sonrası ne kadar hayvan avlandığını ifade ederken genelde yalnızca karaca ve tavşan gibi etleri yenilebilen hayvanları sayar. Diğerlerini bazen zikretse de genelde “envâ’-ı vuhûş” olarak ifade eder468. Buna ilaveten hem Sultan Ahmed’in hem de Sultan Mehmed’in ava katılamayan saray efradına, vüzera ve ulemaya yalnızca ceylan, tavşan ve karacaları hediye olarak verdikleri anlaşılır469. Yani yalnızca eti yenebilen hayvanlar hediye olarak sultan tarafından ricale gönderilmiştir. Öte yandan, Abdi Paşa’nın yazdığına göre Sultan Mehmed bir avının ardından ava katılmayan Şeyhülislam ve Vani Mehmed Efendi’ye avladığı hayvanlardan birer tane
464 Ömer Çetinkaya, İslam Fıkhında Avcılık ve Av Hükümleri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010, ss. 42-58. İsmail Yalçın, İslâm’da Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997, ss. 37-67.
465 Mustafa Boran, “İslam Hukukunda Av, Avcılık ve Bazı Güncel Problemler”, Helal ve Etik Araştırmalar Dergisi, C. 4, S.1, 2022, ss. 24-25.
466 Numan Külekçi, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, ss.130-133. Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 173-186.
467 Kaan Doğan, Kanuni Sultan Süleyman Döneminde On Yıl: Bir Filori Defteri Işığında Harcamalar ve Rumeli Güzergâhı, s. 183, 192, 193, 194, 196, 197.
468 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 116, 310, 317.
469 Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, C.II, ss. 173. Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 223, 280.
154
göndererek “kendi saydımızdur, tenavül eylesinler” yani yesinler demiştir470. Bir başka avdan sonra ise sultan bu kez Fazıl Ahmed Paşa’ya yediği kekliğin kalan kısmını göndermiştir471.
Tüm bunlara ilave olarak Mary Işın av etleri üzerine yaptığı bir çalışmada Avrupalılar kadar olmasa da Osmanlıların da av etlerini sevdiği ve mutfaklarında kullandığı sonucuna ulaşmıştır. Birçok yabancı seyyahın Osmanlıların av eti yemediği görüşüne karşın Işın, aslında özellikle avlanılan kuşların etlerinin ziyafetlerde tüketildiğini ortaya koyar. İlaveten Işın, Evliya Çelebi’nin Istıranca dağlarında yeniçerilerin avladığı alageyik, karaca ve geyik etlerinden saray için pastırma yapıldığını aktardığını ifade eder472. Gerçekten de Evliya’nın verdiği bilgileri arşiv belgeleri de teyit eder. Nitekim arşiv kayıtlarında Rumeli taraflarında, özellikle Hezargrad ve Tırnova dağlarından avcıların ahu avlayarak pastırmalarını saraya gönderdiklerine dair çok net kayıtlar vardır473. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde İslami kurallara uygun olarak avlanılan hayvanların etlerinin yendiği sonucunu çıkartmak herhalde mümkündür.
470 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 294.
471 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, s. 205.
472 P. Mary Işın, “Osmanlı Mutfağında Av Etleri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 450-456.
473 BOA, MD, nr. 85/208. (10 Şevval 1040-12 Mayıs 1631) BOA, MD, nr. 88/210. (11 Recep 1047-29 Kasım 1637) BOA, MD, nr. 85/238. (26 Cemaziyelahir 1040-30 Ocak 1631) BOA, Ali Emiri, İkinci Ahmed (AE.SAMD.II) nr. 2/136. (12 Şevval 1104-16 Haziran 1693)
155
4. IV. MEHMED’İN AV MASRAFLARI
4.1 Ön Hazırlık
Bir av seferi için tıpkı askerî bir seferde olduğu gibi; sultanın, maiyetindeki görevlilerin ve haremin geçeceği yerlerde ön hazırlıklar yapılırdı. Yani ava çıkmadan önce av için ön görülen güzergâhda gerekli olabilecek her şey önceden hazır edilirdi. Hazır edilen ihtiyaç malzemeleri, menzil denilen ve gerek iaşe temininde gerekse ticari nakliyatla özel haberleşmede kullanılan konak yerleri olarak tesis edilmiş mahallerde toplanırdı474. Saray avları için menzil organizasyonunun yapıldığı ana güzergâhı İstanbul ve Edirne şehirlerinin arasındaki kazalar-nahiyeler oluştururdu. Nitekim av alanlarının bolluğu açısından Edirne ve çevresi sultanlar tarafından özellikle tercih ediliyordu. Rumeli yönüne yapılan seferlerin de ana güzergâhı olan İstanbul-Edirne arası güzergâhın sık kullanımı dolayısıyla nispeten yolları bakımlı ve iyi durumdaydı475. Bu anlamda padişahın geçeceği menzillerdeki asıl mesele zahireyi temin etmek ve taşınması için gerekli araba ve hayvanları hazır etmekti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan başlayan batı yönlü askerî seferleri üç yol üzerinden gerçekleşmiştir476. Bu yolların Edirne’ye kadar olan kısımları aynı zamanda Sultan IV. Mehmed’in Edirne’ye av seferleri yaptığında kullandığı rotalardır. Anladığımız kadarıyla Sultan Mehmed, bu yollardan orta ve sağ kol üzerinden Edirne’ye gitmiştir. Orta kolda Çorlu, Karıştıran, Babaeski ve Havsa üzerinden Edirne’ye ulaşan sultan sağ kolda ise Vize, Fener ve Kırkkilise yolunu kullanmıştır. Sultan bir av seferine çıkmaya karar verdiğinde öncelikle ilgili bölge kadılarına fermanlar gönderilir ve gerekli hazırlıkların yapılması emredilirdi. Bu hazırlıklar temelde ihtiyaç duyulan zahirelerin çeşitli yollarla temin edilmesi, sultanın gelişine kadar menzillere kara veya deniz yoluyla ulaştırılması ve depolanması işlemlerini kapsıyordu. Örneğin Sultan Mehmed’in 1685 yılında Edirne rotalı yapacağı avları için 1684 yılının sonunda Tekirdağ kadısına, vilayet ayanına ve miri zahire kabzı ile memur olan görevliye yazılan hükümde; şikâr-ı hümayun nedeniyle Karıştıran ve Çorlu menzilleri için ilave arpa gerektiği, İstanbul ve Anadolu tarafından Tekirdağ’a gelen arpaların bir kısmının Karıştıran’a bir kısmının
474 Yusuf Halaçoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Menzil Teşkilatı Hakkında Bazı Mülâhazalar”, Osmanlı Araştırmaları, 2-2-, 1981, s. 123.
475 Sema Altunan, “XVII. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı Menzilkeş Köyler”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 25-39, 2006, s. 78.
476 Bkz. Halaçoğlu, “Menzil Teşkilatı”, s. 123. Sema Altunan, “İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller”, s. 78.
156
Çorlu’ya naklinde her bir kileye beş akçe ödeme karşılığında çeşitli kaza ahalilerinin araba temin etmekle görevlendirildiği ve bunların ivedi bir şekilde toplanması ve ilgili menzillere nakli emredilmiştir. Benzer şekilde aynı av gezisi için Gelibolu, Hayrabolu, İnecik, İpsala, Keşan, Çorlu ve Kınıklı kadılarına, vilayet ayanlarına, kethüdayerlerine ve yeniçeri serdarlarına önceden kararlaştırılmış miktar ve cinsteki zahirenin iştira yoluyla satın alınarak İstanbul-Edirne arasında belirlenmiş menzillere nakledilmesi emredilmiştir. İstanbul kaymakamı, İstanbul gümrük emini ve Üsküdar mollasından ise Çorlu menzili için belirtilen miktarda zahireyi iştira yoluyla satın alıp deniz yolundan Büyük Çekmece’ye ivedilikle naklinin sağlanması istenmiştir477.
Padişahın bir askerî sefer dışında yaptığı biniş-i hümayunlar veya şikâr-ı hümayunlar zikrettiğimiz örneklerdeki gibi önemli bir ön hazırlık sürecine sebep oluyordu. Hem menzillerin eksikleri tespit ediliyor hem çeşitli yollarla zahire temini sağlanıyor hem de bunların nakliyesi için arabalar veya gemiler hazır ediliyordu. Elbette tüm bunlar birer masraf kalemiydi. Bu masrafların karşılanması için sürecin yürütücüsü olan görevlilere hazineden para gönderiliyordu. Örneğin 1677 yılının başında sultanın Çatalca’ya avlanmaya gitmesi münasebetiyle Silivri menzilinin arpa ve saman tedariki Dimetoka’dan iştira usulüyle yapılacaktır. Bu sebeple toplam masrafın yarısı olan 157.500 akçenin divan çavuşu vasıtasıyla gönderildiğini, ivedi olarak reayaya ödemelerin yapıldığını ve zahirelerin teminine başlandığını Dimetoka naibi merkeze bildirmiştir478. Hazinenin direkt ödeme yoluyla yaptığı satın alımlara479 ilave olarak av giderleri, bazı hazine gelirlerinden mahsup edilebiliyordu. Örneğin, 1682 yılının başında Sultan Mehmed’in av münasebetiyle gittiği Silivri, Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece’de sarfedilen zahirenin temini ve İstanbul’dan gemilerle menzillere nakli için harcanan 1.331.225 akçe Halep Muhasıllığının o yılki nüzül ve avarız bedellerinden mahsup edilmiştir480. Ayrıca, ortaya çıkan masrafın yarısının hazineden direkt olarak hızlıca gönderilmesi kalan yarısının ise daha sonra bir gelirden mahsup edilmesi yaygın bir uygulama gibi görünmektedir. Böylece hem gerekli hazırlıklar ivedi bir şekilde başlamış hem de devlet bir anda tüm masrafı hazineden karşılamamış oluyordu. Örneğin, 1679 yılının mayıs ayında av sebebiyle Silivri menziline Sapanca’dan temin edilen samanın 7.170 akçelik masrafının yarısı
477 TSMA, Defter Kısmı, nr. 9311.
478 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 103/12054.
479 Diğer bazı örnekler için bkz. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 52/6040. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 53/6209. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 53/6210.
480 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 107/12463.
157
olan 3.080 akçesi hazineden nakit olarak verilmişken masrafın kalan diğer yarısı bir sene sonra 1680 yılının mayıs ayında Vidin mukataasından ve Feth-i İslam’ın cizye bedelinden mahsup edilmiştir481. Benzer şekilde aynı av seferinde Burgaz menzili için Edirne’den iştira yoluyla temin edilen zahirenin ücreti olan 384.000 akçenin yarısı hazineden nakden karşılanmışken geri kalan yarısı 1680 yılının haziran ayında Niğbolu nüzül bedelinden mahsup edilmiştir482.
Menziller için zahirelerin temin emrinin verilmesi ve ardından finansmanının sağlanmasından sonra menzillere zahire nakli aşamasına geçiliyordu. Bunun için menzile yakın yerlerden zahireler satın alınır ve bu sayede nakliye masrafı düşürülürdü. Örneğin Tablo 4.1 ve Tablo 4.2’de 1679 ve 1684 yıllarında, Sultan Mehmed’in Edirne’ye yaptığı iki ayrı av gezisi sırasında geçtiği menziller ve bu menzillere zahire temin idilen kazalar-nahiyeler gösterilmiştir.
Tablo 4.1. 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında av mahalleri olan menzillere temin edilen zahirelerin temin edildiği mahaller483
Menziller
Zahirelerin Temin Edildiği Kazalar-Livalar
Çatalca Menzili
İstanbul Hasları
Biga Livası
Karesi Livası
Hüdavendigar Livası
Kocaeli Livası
Yapağacı Menzili
Karesi Livası
Kocaeli Livası
Biga Livası
Çorlu
Hayrabolu
Terkos
Babaeski
Silivri
Çorlu Menzili
Kırkkilise
Şehrköy
Mekri
Evreşe
Çorlu
İpsala
Keşan
..?
Tekirdağı
İnecik
Eskizağra
481 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 52/6036.
482 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 52/6039.
483 BOA, D.BŞM.d, nr. 367.
158
Karinabad
Ahyolu
Rusi Kasrı
Misivri
Vize
Saray
Hayrabolu
Ereğli
Karıştıran Menzili
Yanbolu
İslimye
Pınarhisarı
…?
Babaeski
Burgaz
Ferecik
Ergene Cisri
İnöz
Edirne
Dimetoka
Çirmen
Kızılağaç Yenicesi
…?
Hayrabolu
Mahmud Paşa
Eski Zağra
Yeni Zağra
Karasu Yenicesi
Gümülcine
Sultanyeri
Saray
Vize
Çorlu
Burgaz Menzili
Uzuncaabad-ı Hasköy
Akçakızanlık
Filibe
Tatar Pazarı
Tablolar birlikte incelediğinde ilk olarak farklı tarihlerdeki iki av seferi için de zahirelerin menzillere yakın yerlerden temin edildiği anlaşılır. İkinci olarak yapılan iştiraların birbirlerinden farklı kaza ve nahiyelerden sağlandığı görülür. Örneğin Burgaz menzili için 1679 yılında yapılan zahire iştiraları Filibe, Tatar Pazarı, Akçakızanlık ve Uzuncaabad-ı Hasköy’den yapılmışken 1684 yılındaki avda yine Burgaz menzili için gereken zahire iştirası Hayrabolu, Ergene Cisri, Babaeski, İnecik, Pınarhisar, Kırkkilise, Tekirdağ ve Burgaz kazalarından yapılmıştır. Böylece sürekli avlar sırasında menzillere yakın kaza ahalilerinin yükü hafifletilmek istenmiş olmalıdır.
159
Tablo 4.2. 1684 yılının sonunda Sultan Mehmed’in av için Edirne istikametine giderken geçtiği menzillerde toplanan zahirenin temin edildiği mahaller484
Menziller
Zahirelerin Temin Edildiği Kazalar
Karıştıran Menzili
Ergene Cisri
…?
Keşan
Dimetoka
Pınarhisar
Tekirdağ
Bergos
Vize
Hayrabolu
Saray
Çorlu Menzili
Tekirdağ
Keşan
Vize
Hayrabolu
Saray
Kınıklı Menzili
Silivri
Çatalca Menzili
Çatalca
Küçük Çekmece
Büyük Çekmece
Terkos
Nahiye-yi Terkos
Üsküdar
Büyük Çekmece Menzili
Asitane-i Saadet
Ereğli
Silivri
Çatalca
Burgaz Menzili
…?
Hayrabolu
Ergene Cisri
Babaeski
İnecik
Pınarhisar
Kırkkilise
Tekirdağ
Burgaz
Sultan IV. Mehmed İstanbul’dan Edirne’ye avlanmaya gittiğinde yol boyunca sürgün avları düzenler ve hatta bazı menzillerde kırk güne kadar kalabilirdi. Bu da kalabalık av maiyetinin ve hayvanların beslenmesi için önemli bir zahire tedarikini zorunlu kılıyordu. Yukarıdaki iki örnek tablodan bu zahirelerin nerelerden temin edildiğini ortaya koymuştuk. Buna mukabil sultan Edirne’de kaldığı günlerde de tam anlamıyla ikamet hâlinde değildir ve çevre avgâhlara Edirne üzerinden av seferleri düzenler. Örneğin, 1665 yılının eylül ayında Edirne’den İstanbul’a dönecek olan
484 BOA, Bâb-ı Defteri, Mevkufât Kalemi Defterleri (D. MKF.d), nr. 27598.
160
Sultan Mehmed Gelibolu-Boğaz hisarları yönüne bir gezi gerçekleştirmiştir. Bu gezinin asıl amacı yeni yapılan hisarları kontrol etmek olsa da sultan hem yol boyunca hem Gelibolu ikameti sırasında hem de İstanbul’a dönüş güzergâhında birçok sürgün avları gerçekleştirmiştir. Bu av seferinin menzilleri için yapılan hazırlıklar sırasında gerekli olan zahire, Tablo 4.3’te gösterilen kazaların sürsat zahirelerinden temin edilmiştir.
Tablo 4.3. 1665 yılının Eylül ayında Edirne’den yol boyu avlanarak Gelibolu-Boğaz Hisarları ve ardından İstanbul yönüne giden Sultan Mehmed’in geçtiği menziller ve bu menzillere sürsat zahireleri temin eden kazalar485
Menziller
Zahirelerin Temin Edildiği Kazalar
Edirne Menzili
-
Türbe Ovası Menzili
Edirne
Ergene Cisri Menzili
Kırkkilise
Davutpaşa
Babaeski
Edirne
Ergene Cisri
Vize
Bergos
Dereköyü Menzili
Dimetoka
Ergene Cisri
Balabancık Menzili
…?
Hayrabolu
İnecik
Kavak Menzili
Kavak
İnöz
Gelibolu Menzili
Gönen
Gelibolu
Şehrköyü
Tekirdağ
Keşan
İnecik
Çorlu
Ereğli
Silivri
Mudanya
Mihaliç
Manyas
Kirmasti
Gemlik
…?
Aydıncık
Biga
Güvercinlik
485 Bazı menziller için bazı kazalardan iştira usulüyle satım alım da yapılmıştır. BOA. MAD, nr. 4750.
161
Çardak Menzili
Ezine
Balıkesir
Malya?
Burgaz Menzili
Kızılca Tuzla
Bayramiç
Lâpseki
Çan
Sultaniye Kalesi Menzili
Sultaniye Kalesi
Ezine
…?
Ayazmend
Yeni Kale Menzili
Edremit
Kemer Edremit
Sultaniye Kalesi Menzili (İstanbul’a Dönüş)
-
Burgaz
-
Çardak
-
Gelibolu
-
Kavak
-
Balabancık
-
İnecik Menzili
İnecik
Mihaliç
…?
Kirmasti
Tekirdağ Menzili
Tekirdağ
Gemlik
Burgaz
Karakaldırım Menzili
Ereğli
Çorlu
Vize
Yalakabad
Umurca Menzili
Kapıdağı ve …?
Manyas
Saray
Silivri Menzili
Silivri
Manyas
Midye
Çatalca
Terkos
Nahiye-i Yordi
…?
Pınar Hisarı
Büyük Çekmece Menzili
Bursa?
Büyük Çekmece
Küçük Çekmece Menzili
İzmit
Pazarköyü
Nahiye-i Karakarsen?
Küçük Çekmece
Davutpaşa Menzili
Üsküdar
Galata
İstanbul
162
Sultanın uzun süreli ve tekrarlanan avları sırasında günlerce ikamet edeceği menziller için hazırlıkların eksiksiz tamam edilmesi önemliydi486. Yapılan hazırlıkların ardından av için sultan yola çıkar ve menziller ile yol üzerinde yapılan avlar sonucunda temel ihtiyaçların masraf bilançosu ve tayinatı ortaya çıkardı.
4.2. Tayinat ve Masraf
4.2.1. Zahire
Sultanın bir yerden bir yere gidişi; kalabalık maiyeti, günlerce süren ikameti ve sıklıkla verilen yoğun katılımlı ziyafetleri sebebiyle pahalı bir hareketlilikti. Buna bir de şikâr-ı hümayunlar için var olan kalabalık av ekiplerinin, uzun ikametler sebebiyle haremin, maiyetiyle birlikte sadrazam ile diğer vüzeranın eklendiği düşünüldüğünde bu uzun ön hazırlıklı hareketlilik önemli bir de gider kalemi olarak ortaya çıkıyordu. Bu giderin önemli bir parçası ise zahire genel ismiyle verdiğimiz arpa, saman ve ot gibi hayvan yemleri, odun ve kömür gibi yakacak malzemeleri ve özellikle ekmek yapımında kullanılan undan müteşekkildi. Bunlar arasında hayvan yemleri asıl büyük yekûnu oluştururdu. Çünkü hayvanların tüketimi insanlara nispetle çok daha fazlaydı. Clausewitz, bir orduda bulunan hayvan istihkakının insanlara nispetle üç beş kat daha fazla ağırlıkta olduğunu vurgular487. Nitekim aşağıda verilen tablolardan da hayvan yemlerinin zahire tedarikinin en önemli parçası olduğu anlaşılır. Hayvan yeminden sonraki önemli kalem ise ekmek yapımında kullanılan undur. Un için verilen ücretler hayvan yemlerinden az olsa da undan ekmek imal etmek için ekstra başka masraf kalemleri vardı. Ekmek için aşağıda ayrı bir başlık açacağımız için burada sadece un tedarikinin masrafı üzerinde durulacaktır. Yukarıda Tablo 4.1’de verdiğimiz menziller ve menzillere zahire tedarik eden kazalar listesine ilave olarak elimizde aynı av için toplam ne kadar zahire tedarik edildiği ve bu zahirelerin ne kadara mâl olduğu bilgisi de mevcuttur (Tablo 4.4.).
486 Ancak özellikle kış aylarındaki şikâr-ı hümayunlarda menzillere çekilen zahireler hava şartlarından dolayı telef olabiliyordu. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 10/984. Öte yandan menzil hazırlığı olmayan bazı mahallere de sultan avlanmak için gidiyordu. Gerekli zahire temini ivedilikle bölgeden sağlanıyordu. Örneğin Kamaniçe seferi sonrasında Lehistan’ın anlaşma şartlarına uymaması üzerine buraya ikinci bir sefer yapmak adına Hacıoğlupazarı ve Babadağı kışlakları arasında gidip gelen ve bölgede Ester ve Kirakor karyelerinde ava giden sultanın avlandığı Kirakor menzilinde ıstabl-ı amire için gereken arpa temini Kirakor, Barta ve Sire karyeleri reayalarından temin edilmiştir. BOA, AE.SMMD.IV, nr. 26/2930, 2931, 2932. (2 Şevval 1084-10 Ocak 1674)
487 Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, Alfa Yayınları, İstanbul 2018, s. 364.
163
Tablo 4.4. 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında av mahalleri olan menzillere temin edilen zahire miktar ve fiyatı488
Çatalca Menzili
(40 Gün)
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Toplam Zahire Miktarı
96.000
6.000
60.000
6.000
1.000
Birim Fiyat (Akçe)
30
80
25
60
80
Toplam Fiyat (Akçe)
2.880.000
480.000
1.500.000
360.000
80.000
Yapağacı Menzili
(15 Gün)
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Toplam Zahire Miktarı
36.000
2.250
22.500
2.250
1.000
Birim Fiyat (Akçe)
30
80
25
60
80
Toplam Fiyat (Akçe)
1.080.000
180.000
562.500
135.000
80.000
Fenar Menzili
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Toplam Zahire Miktarı
5.500
300
3.500
300
100
Birim Fiyat (Akçe)
30
80
25
60
80
Toplam Fiyat (Akçe)
165.000
24.000
87.500
18.000
8.000
Çorlu Menzili
(20 Gün)
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Toplam Zahire Miktarı
48.000
3.000
30.000
3.000
1.000
Birim Fiyat (Akçe)
30
80
25
60
80
Toplam Fiyat (Akçe)489
1.440.000
240.000
750.000
180.000
80.000
Karıştıran Menzili
(40 Gün)
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Toplam Zahire Miktarı
96.000
6.000
60.000
6.000
1.500
Birim Fiyat (Akçe)
30
80
25
60
80
Toplam Fiyat (Akçe)
2.880.000
480.000
1.500.000
360.000
120.000
Burgaz Menzili
(5 Gün)
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Toplam Zahire Miktarı
12.000
750
7.500
750
500
Birim Fiyat (Akçe)
30
80
25
60
80
Toplam Fiyat (Akçe)
360.000
5.600
187.500
45.000
40.000
488 BOA, D.BŞM.d, nr. 367.
489 Zahire iştirası için Edirne Bostancıbşısına gönderilen miktar 30.500 esedî guruştur.
164
Toplam Fiyat (Akçe)
8.805.000
1.409.600
4.587.500
1.098.000
408.000
Toplam Zahire Miktarı
293.500
18.300
183.500
18.300
5.100
Toplam Zahire Masrafı: 16.308.100 Akçe
Buna göre Sultan Mehmed ve maiyetinin İstanbul’dan Edirne’ye gidişi yaklaşık dört ay kadar sürmüştür. Her bir menzilde günlerce ikamet eden sultan bu bölgelerde sürgün avları yapmış ve yaklaşık 120 günlük bu süreç sadece tüketilen zahire miktarı açısında 16 milyon akçeden daha fazlaya mâl olmuştur490. Un masrafı 1.409.600 akçeden biraz fazlayken hayvan yeminin masrafı 13 milyon akçeden daha fazlaya denk gelir. Isınmak ve yemek pişirmek için temin edilen odun masrafı da yine 1,5 milyon akçe civarındadır. Benzer şekilde Tablo 4.2’de 1684 yılının sonlarında yapılan avlar için zahire temin edilen yerleri vermiştik. Tablo 4.5’te de aynı av seferinde hangi menzil için ne kadar zahire temin edildiği bilgisi verilmiştir.
Tablo 4.5. 1684 yılının sonunda Sultan Mehmed’in av için Edirne istikametine giderken geçtiği menzillerde toplanan zahirenin temin edildiği mahaller491
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Kıyye)
Kütük (Araba)
Kömür (Kıyye)
Karıştıran
Menzili
30.247,5
2.123
1.730,5
6.654
50.400
145
1.725
Çorlu
Menzili
29.652,5
2.342,5
9.137,5
3.407
3.300
52
7.000
Çorlu Menzili
(Av Dönüşü)
2.605
155,5
586,5
380,5
3.166
5
740
Kınıklı
Menzili
1.461,5
69
531
124
28
Çatalca
Menzili
44.198
4.472,5
6.272,5
1.401,5
15.700
99
9.800
Büyük Çekmece
Menzili
14.515,5
Burgaz
19.854,5
1.101,5
5.187
515
40.500492
35
2.318
490 İştira yoluyla temin edilen zahirenin fiyatı ya narh-ı cari yani serbest piyasa koşullarından ya da devletin belirlediği fiyat üzerinden belirlenirdi. Ömer İşbilir, XVII. Yüzyıl Başlarında Şark Seferlerinin İâşe, İkmâl ve Lojistik Meseleleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1996, ss. 28-30. Lütfi Güçer, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, Sermet Matbaası, İstanbul 1964, ss. 115-135. Öte yandan fiyatlar bölgeden bölgeye de farkllılık gösterirdi. Tabloda verilen fiyatlar Kamaniçe seferi sırasında iştira yoluyla temin edilen zahirelerin birim fiyatlarına yakındır. Mustafa Nuri Türkmen, Kamaniçe Seferinin Lojistik Hazırlıkları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2002, ss. 139-141. Ayrıca Vakıat-ı Ruzmmerre’de verilen 1688 yılı zahire fiyatları ile hemen hemen aynıdır. Dorukhan Selçuk, “Sefer Dönemi Bir Osmanlı Kroniğinde Fiyatlar Ve Piyasa: Vâkı‘ât-ı Rûz-Merre (1688-1693)”, Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 8-1, 2023, ss. 8-20.
491 BOA, D.MKF.d, nr. 27598.
492 Defterde kıyye hesabıyla verilen ot miktarı bu kayıtta 270 araba olarak verilmiştir. Bir arabanın 100-200 kıyye arası ot aldığı varsayımında yola çıkarak bir araba miktarı ortalama olarak 150 kıyye olarak hesaplanmıştır. Dorukhan Selçuk, “Sefer Dönemi Bir Osmanlı Kroniğinde Fiyatlar Ve Piyasa: Vâkı‘ât-ı Rûz-Merre (1688-1693)”, s. 11.
165
Menzili
TOPLAM
142.534,5
10.264
23.445
12.482
113.094
336
21.583
Tabloyu oluşturmamızı sağlayan defterde zahire fiyatları verilmemiştir. Yaklaşık olarak benzer bölgelerden iştira yapıldığı düşünülüp ortalama aynı fiyatlardan zahire miktarları ele alınırsa yaklaşık 7 milyon akçe civarı bu av gezisinin zahire masrafı olarak bir tahmin yapılabilir. Ancak bu dönemde birçok etkene bağlı olarak zahire fiyatları sürekli değişkenlik gösteriyordu. Örneğin 1681 yılının sonunda yapılan Silivri, Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece avları için iştira yoluyla satın alınan arpanın bir kilesi için ödenen miktar Tablo 4.4’te 1679 yılındaki avdan farklı olarak 28 akçedir493. Bir başka kayıtta,1679 yılının başlarında Ferecik’ten yapılan zahire iştirasına göre arpanın birim fiyatı 30 akçe, samanınki 20 akçe, ununki 100 akçe ve odununki 40 akçedir494.
Menzillere farklı birim fiyatlarıyla satın alınan zahirelerin dışında çeşitli yerlerden havale edilen veya bir önceki yılın iştirasından kalan zahireler de vardı. Elbette bunlar için devlet önceki yıllarda da olsa bir para ödemişti. Aşağıdaki Tablo 4.6’da ayrıntılı bir şekilde 1679 yılının kasım ayından 1680 yılının şubat ayına kadar yaklaşık dört aylık süreçte İstanbul-Edirne arasında yapılan avlar için çeşitli birimlerden toparlanan zahire miktarı gösterilmiştir. Buna göre zahirelerin bir kısmının İstanbul’dan sefinelerle aktarıldığı, bir kısmının ambarlar veya kişilerin uhdesinde olduğu ve menzillere gönderildiği, bir kısmının hâlihazırda menzillerde var olduğu ve bir kısmının da çeşitli yerlerden bir önceki yılın iştirasından kalanların gönderilmesiyle sağlandığı anlaşılır.
Tablo 4.6. 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında İstanbul’dan Edirne’ye giden Sultan IV. Mehmed’in avları için menzillere temin edilen zahire miktarı495
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Kütük (Araba)
Kömür (Kıyye)
İştira
Anadolu’dan
55.699,5
27.293
Rumeli’den
100.359
7,437,5
53.701
7.873,5
1.161,5
İştira-yı sani
2.778,5
4.117
İştira-yı
209
52.200
493 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 107/12463.
494 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 45/5151.
495 BOA, D.BŞM.d, nr. 367. Toplam temin edilen zahire miktarları bir av seferi için fazla görünmektedir. Muhtemelen bu miktarda zahire sadece bir av için değildir. İleride yapılacak olası sefer veya ileride yapılacak geziler için fazladan temin edilmiş olmalıdır. Mesele tablonun sonunda ulaşılan arpa miktarı 412 bin kile civarıdır. Ufak bir hesaplamayla bunun on bin tondan fazlaya tekabül ettiği anlaşılır.
166
Ömer Ağa
Havaleler
130.332
9.169
54.618,5
14.573
611
368 araba
Matbah Emini Ömer Efendi’nin İştirası
10.002,5
762,5
11.335,5
3.261,5
Çatalca ve Silivri Menzilleri İçin Sefinelerle Nakledilen İstanbul Gümrük Emini’nin İştirası
49.843,5
Çatalca Menzili İçin Büyük Çekmece İskelesinden Gönderilen Zahire
5.583
İstanbul’da Yapılan Miri İştiradan
4.247
100
Silivri ve Karıştıran Menzilleri İçin Mehmed Ağa’nın Yaptığı İştira
6.000
115,5
1.876
Kefeli Ali Bey’in Yaptığı İştira
2.276,5
Yapağıcı Bina Emini İbrahim Efendi’nin Yaptığı İştira
700
Edremit’ten Yapılan İştira
64,5
Karıştıran Menzili Mübaşiri Halil Ağa’nın Yaptığı İştira
8.605
469
5.856
1.198,5
184
9.000
Odun Emini Mehmed Ağa’nın Yaptığı İştira
180
70
320
121
Mübaşir Ahmed Efendi’nin Yaptığı Miri İştira
16.007
3.575
20.477
1.099,5
206
64.600
Hasan Ağa’nın Yaptığı İştira
8.813,5
5.887
167
Çeşitli anbarlar ve Kişilerden Gönderilen Zahireler
27.464
739,5
Bir Önceki Yılın İştirasından Bakaya Kalan
245
2.833
Menzilmande Zahireler
2.393
1.530,5
TOPLAM
412.468,5
25.775,5
189.340,5
44.197,5
1.161,5
1.431
368 araba
125.800 kıyye
Tabloda ulaşılan toplam veri av için toplanan zahire miktarıdır. Eldeki veriyi dönemin ortalama fiyatlarıyla hesapladığımızda zahire, kömür ve kütük için harcanan paranın 22 milyon akçeden daha fazla olduğu ortaya çıkar496. Benzer şekilde yukarıdaki örnekten iki yıl önceki av masraf kaydına göre menziller için zahire miktarı Tablo 4.7’da verilmiştir. Bu masraf kaydı için de aynı birim fiyatlar üzerinden hesaplama yapıldığında zahire teminine harcanan paranın 15 milyon akçeden fazla olduğu anlaşılır.
Tablo 4.7. 12 Aralık 1677-27 Nisan 1678 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in yaptığı avlar için menzillere temin edilen zahire miktarı497
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Kuru Ot (Araba)
Kütük
(Çeki)
Silivri
147.330
9.830
70.000
28.700
958
5.100
Kınıklı
7.500
200
3.000
460
45
Çorlu
49.000
3.200
24.000
5.300
500
Karıştıran
14.500
1.000
8.500
1.700
500
Bergos
43.967
2.576,5
18.698
4.400
1.535
Toplam
262.297
16.806,5
124.198
40.560
3.538
5.100
Menzillere toparlanan zahire padişahın gelişiyle birlikte maiyetindeki gruplara statüleri ve sayıları nispetinde pay edilirdi. Bazı durumlarda yukarıda tablolar hâlinde toplam sayılarını verdiğimiz zahirelerin hepsi birkaç aylık bir av seferinde tüketilmez ve menzillerdeki ambarlara bir dahaki av veya askerî sefere
496 Hesaplama yapılırken ortalama baz alınan fiyatlar şöyledir: arpa’nın kilesi 30 akçe, unun kilesi 80 akçe, samanın kantarı 25 akçe, odunun çekisi 60 akçe, otun arabası 80 akçe, kütüğün arabası 80 akçe ve kömürün arabası 100 akçe.
497 BOA, D.BŞM.d, nr. 335. Günlük tayinatlar şu şekildedir: 2.300 kile şa’ir, 150 kile dakik, 130 kantar saman ve 350 Çeki hatab. 140 gün hesabıyla verilen tayinatların bir kısmı ihtiyaç fazlası olmuştur. Bunlar; 59.703 kile şa’ir, 4.193 kile dakik, 57.802 kantar saman ve 8.440 çeki odundur.
168
kadar istiflenirdi. Ancak özellikle sultanın Edirne-İstanbul arasındaki seyahatlerinin aynı zamanda uzun soluklu av seferleri olmaları ve bazen üç dört ay kadar sürmeleri hem külfeti arttırıyor hem de menzile çekilen zahirenin yetersiz kalması ve yeni satın alımlara sebep oluyordu. Nitekim yukarıdaki tablolar aracılığıyla zikrettiğimiz gibi menzillerde sultanın bir aydan fazla bile ikamet ettiği oluyordu. Ayrıca eğer Sultan Edirne’de uzun bir süre kalacaksa yanında haremi ve şayet bir askerî seferde değilse maiyeti ile birlikte veziriazam ile bazı vezirler de bulunurdu. Kalabalık maiyetleriyle harem ve vüzeranın katılımı neredeyse padişahın kendisi kadar ikinci bir masraf kalemini ortaya çıkarıyordu. Aşağıdaki Tablo 4.8’de 1680 yılının sonlarında Sultan Mehmed’in, Veziriazam Kara Mustafa Paşa’nın ve Harem’in menzillerde ve avlar sırasındaki tayinatları gösterilmiştir. Buna göre avlara sultan ile birlikte vezirazam, harem, haseki sultan ve bir kadın sultan katılmıştır. Ayrıca menzillere iştira yoluyla satılan alınan zahireler için toplam 20 milyon akçeden fazla para harcanmışken avda tahakkuk eden harcama 14 milyon akçeden biraz fazladır. İhtiyaçtan fazla olarak satın alınan zahire ise menzillerde bir sonraki ihtiyaca kadar istiflenmiştir.
Tablo 4.8. 1680 yılının Ekim ayında Edirne’ye ava giden sultana, haremine ve av ekibine gidişte, dönüşte ve şikâr-ı hümayun sırasında verilen tayinat miktarı-masrafı498
Arpa (Keyl)
Un (Keyl)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Kütük (Araba)
Kömür (Araba)
Menziller İçin Toplanan Toplam Zahire Miktarı
363.774,5
20.021,5
175.210
52.876,5
2.980,5
1.208
1.035
Toplam Zahire Masrafı (Akçe)
10.913.235
1.601.720
4.380.250
3.172.590
238.440
96.640
103.500
Toplam İştira Masrafı: 20.506.375 Akçe499
İstanbul’dan Edirne’ye Gidişte Verilen Tayinatlar
Arpa (Keyl)
Ekmek (Çift)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Kütük (Araba)
Kömür (Araba)
Rikab-ı Hümayun İçin
39.232
135.435
14.636
24.870
436
439
Bazı Kişiler
İçin
6.460
9.021
2.583
1.498
100
498 BOA, D.BŞM.d, nr. 42288.
499 Hesaplama yapılırken yine arpa’nın kilesi 30 akçe, unun kilesi 80 akçe, samanın kantarı 25 akçe, odunun çekisi 60 akçe, otun arabası 80 akçe, kütüğün arabası 80 akçe ve kömürün arabası 100 akçe olarak alınarak ortalama bir fiyat elde edilmiştir.
169
Sadrazam
İçin
19.437,5
110.936
4.234
1.996
121,5
Valide Sultan
İçin
1.759,5
3.868
1.232
1.311
38,5
11,5
Rukiye Kadın
İçin
118
240
65
125
4
3
Küçük Çekmece’de Yapılan Av Sırasında Rikab-ı Hümayun
İçin
643,5
2.430
252
1.845
Diğer
860
140
234
1.620
TOPLAM
68.510,5
262.070
23.236
33.265
121,5
478,5
553,5
Edirne’den İstanbul’a Dönüşte Verilen Tayinatlar
Arpa (Keyl)
Ekmek (Çift)
Saman (Kantar)
Odun (Çeki)
Ot (Araba)
Kütük (Araba)
Kömür (Araba)
Rikab-ı Hümayun İçin
8.537,5
28.560
3.356
2.890
40
40
Haseki Sultan
İçin
2.611
5.360
716
633,5
21
21
Sadrazam
İçin
13.639
79.645
2.882,5
1.568
81
Bazı Kişiler
İçin
3.227
1.833
2.492
96
...?-yı Hümayun
İçin
158.314,5
94.630,5
1.685
TOPLAM
186.329
113.565
103.418
7.583,5
1.766
157
61
Edirne’ye Gidiş Dönüş Toplam Tayinat
254.839,5
375.635
126.654
40.848,5
1.887,5
635,5
614,5
Şikâr-ı Hümayunda Yapılan Toplam Zahire Tayinatı
148.938,5
4.500
65.623,5
29.055,5
1.537
458,5
439
Şikâr-ı Hümayun Toplam Zahire Masrafı
5.957.540
814.380
2.953.057
1.830.486
922.200
165.060
219.500
Diğer Harcamalar (İhracat)
1.455.914 Akçe
TOPLAM MASRAF: 14.318.147 Akçe
Gidiş ve dönüş masraflarının ayrı ayrı kaydedildiği masraf defterinden derlediğimiz Tablo 4.8’deki bilgilerde yer alan şikâr-ı hümayun masrafı başlığı ilgili defterde ayrı bir kısım olarak verilmiştir. Bu kısmın ava katılanlar için av süreci
170
boyunca ve belki de normalin biraz üstünde tayinatlar şeklinde verildiği düşünülmektedir. Öyle ki ortaya çıkan zahire masrafı 14 milyondan biraz fazladır ve bu meblağ yukarıda misallerini verdiğimiz avların zahire masraflarıyla örtüşür. Öyleyse normal tüketime ilave olarak avlarda şikâr-ı hümayun için ayrı bir harcama kalemi olduğu herhalde söylenebilir. Tam bu noktada Tablo 4.9’da gösterilen veriler önemlidir. Nitekim av sırasında verilen tayinatların kişi ve gruplara göre miktarları gösterilmiştir.
Tablo 4.9. 28 Ocak 1679 ile 2 Mart 1679 tarihleri arasında Edirne-İstanbul güzergâhında ve 2 Ocak 1679 tarihli 13 günlük şikâr-ı hümayun’da yapılan arpa ve saman tayinatları500
Arpa
(Keyl)
Saman (Kantar)
Sadrazam
14.157
7.095
Musahib Paşa
4.620
2.310
Kaymakam Paşa
7.700
4.200
Sadrazama tabi ağalar (Haseki Sultan’ın eşliğinde)
155
40
Hasodabaşı
99
49,5
Kilercibaşı
99
33
Ser-hâzin-i hassa
66
33
Darüssaade Ağası
660
264
Haseki Sultan Kethüdası
825
132
Hazinedar Ali Ağa
330
132
Silahdar Ağa
82,5
33
Çukadar Ağa
66
33
Rikabdar Ağa
66
33
Musahib Şahin Ahmed Ağa
231
82,5
Hazinedâr Vekili Musahib Ahmed Ağa
231
82,5
Musahib Ahmed Ağa
231
82,5
Harem Ağaları
1.600
640
Musahib Ağalar
990
Mirahur-ı evvel
396
165
Mirahur-ı sani
99
49,5
…-i Harem
182
91
Kapıcılar Kethüdası
330
99
Silahdarlar Ağası
594
Edirne Bostancıbaşısı
925
264
Şikâr Ağaları
528
82,5
Dergâh-ı âlî Çavuşları
346,5
16,5
Haseki Ağa
165
99
İmam İbrahim Efendi
49,5
16,5
İmam Mehmed Efendi
49,5
16,5
İmam Halil Efendi
16,5
Dergâh-ı âlî Yeniçerileri
594
Şatırcıbaşı Ağa
99
66
Rikab Solakları
33
33
500 BOA, D.BŞM.d, nr. 346.
171
Matbah Emini
330
132
Hassa Aşçıbaşı
66
16,5
Dergâh-ı âlî Kapıcıları
33
16,5
Bostancılar Odabaşısı
33
16,5
Kasapbaşı
66
16,5
Birun Hazinesibaşı
49,5
Miri Kasaplar
49,5
Meşalecibaşı Hacı Hüseyin
66
Hassa Arabacıbaşı
66
33
Baltacılar
49,5
Odun Emini
66
16,5
Konakçılar
542
264
Çadır Mehterleri
132
49,5
Hazinedar Kahvecileri
66
33
Masraf Kâtibi
115,5
33
Kethüda-yı Edirne? Ve Mehmed Ağa ..?
165
66
Silahdarlar kethüdası ve Çavuşlar ..?
114
Sipahi Çavuşları
99
49,5
Hazinedâr Kâtibi Osman Efendi
82
Kozbekçi
66
Darüssaade Ağası Kahvecisi
99
Hassa Cerrahlarıbaşı
49,5
16,5
Haassa Cerrahları
49,5
Hoca Efendi
99
66
Eski Saray Baltacıları
330
82,5
Kefeli Ali Bey
33
Harem-i Hümayun hizmetindeki Bostacılar
80
32
Şehremini
132
33
Haseki Sultan Kahvecibaşı
49,5
Harem-i hümayunun Bostacı Bekçileri
33
Darüssaade Ağası Kâtibi
132
33
Ekmekçi Osman Ağa
66
33
Harem-i hümayun çadır mehterleri
33
Kule Sofuları
99
Bâkî gulamları
21
8,5
Kuşçubaşı
28
14
Bazirganbaşı Ahmed Ağa
150
60
Harem Arabaları beygirleri
580
Harem-i Hümayun hizmetindeki Divan Çavuşları
104
Hassa Tabipbaşı
66
16,5
…?
14
Nüzül Kâtibi Hüseyin Çelebi
66
Karakulak-ı sadr-ı ali
66
33
Bostancıbaşı
150
60
TOPLAM501
41.401
17.504
İlave Tayinatlar
Arpa
(Keyl)
Saman (Kantar)
Hazinedâr Ali Ağa
200
40
Silahdâr Ağa
50
501 Defterde verilen toplam; 42.779,5 kile arpa ve 18.024,5 kantar samandır.
172
Kapıcılar Kethüdası
100
Hacı Mehmed Ağa
20
10
Ser-…-ı Hassa
30
15
Baltacı Hacı Osman
25
Baltacı Hacı Ömer
10
Haseki Sultan Kahvecileri
30
Darüssaade Ağası
350
170
Derfterhane Emini Çiftliği
58
43
Sirem Arabacıları Kethüdası
10
Darüssaade Ağası Kâtibi
40
Ağayan-ı …
5,5
2,5
Hatice Sultan
500
200
TOPLAM502
1.428,5
480,5
2 Ocak 1679 Tarihinde Yapılan 13 Günlük Şikâr-ı Hümayun Tayinatı
Arpa
(Keyl)
Saman (Kantar)
Sadrazam
6.600
3.300
Musahib Paşa
1.560
780
Kaymakam Paşa
2.860
1.560
Mirahur-ı evvel
156
65
Ağa-yı sani
129
91
Dergâh-ı âlî Kapıcıları Kethüdası
72
24
Hazinedâr Ali Ağa
130
52
Edirne Bostancıbaşısı
180
60
Kapıcıbaşı Konakçısı Bayezid Bey
52
26
Çadır Mehterleri
48
18
Dergâh-ı âlî Çavuşları
96
Hassa Aşçıbaşı
24
12
Matbah-ı amire Emini
104
65
Haseki Ağa
60
36
Rikap Şatırbaşı
36
24
Masraf Kâtibi
30
12
Baltacılar Kethüdası ve Tazıcı
42,5
24
Hassa Arabacıbaşı
26
13
Kule Sofuları
36
12
Hazinedâr Vekili Musahip Ahmeh Ağa
60
30
Kahveciler ve Şakirdler
52
Sipahi Çavuşları ve Silahdarlar
12
6
Hazidedâr Ali Ağa’nın Kahvecisi
12
6
Eski Saray Baltacıları
60
24
İmam Halil Efendi
6,5
Dergâh-ı âlî Kapıcıları
12
6
Bostancı Odabaşısı
12
6
Şikâr Ağaları
120
30
Silahdâr Ağa
30
30
Çukadâr Ağa
24
12
Ser…-ı Hassa
24
12
İmam Efendi
19,5
6,5
Meşalecibaşı Hacı Hüseyin
12
6
İmam Mehmed Efendi
19,5
6,5
502 Defterde verilen toplam; 888 kile arpa ve 320,5 kantar samandır.
173
Silahdârlar
154
Harem-i hümayun Ağaları
409,5
162,5
Müteferrikalar
5
2
Bâkî Gulâmları
6
2,5
Nüzül Kâtibi Halifesi Mustafa
24
6
TOPLAM
13.355,5
6.528
Tabloda, av gezisine katılan padişah maiyeti, harem üyeleri, Sultan Mehmed’in kızı Hatice Sultan, sadrazam, darüssaade ağası ve diğer katılımcıların gezi sırasındaki arpa ve saman tayinatlarına ilave olarak 13 günlük av sırasında verilen tayinatlar ayrı olarak masraf defterindeki kayıt usulüyle verilmiştir. Tabloya göre, avlara bilfiil katılan maiyetleriyle birlikte Sadrazam, Musahip Paşa ve Kaymakam Paşa ile avda bilfiil görev almasalar da padişahın hizmetini görmekle yükümlü kişiler tayinatlarını almışlardır. 1677 yılının kasım ayıından 1678 yılının şubat sonuna kadar yaklaşık üç ay süreyle Çatalca ve Yapağıcı’na av için giden sultanın ve maiyetinin hayvanları için arpa, saman ve kuru ot tayinatları ise Tablo 4.10’da gösterilmiştir. Sadece iki menzil için yapılan arpa tayinatı 94 bin kileden ve saman tayinatı ise 36 bin kantardan fazladır. Hem arpanın hem de samanın yüzde otuzu avların en kalabalık katılımcı gruplarından olan sadrazamın sekbanları için harcanmıştır.
Tablo 4.10. 29 Kasım 1677-20 Şubat 1678 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Çatalca ve Yapağıcı’da yaptığı avlar sırasında verilen arpa, saman ve kuru ot tayinatları503
Arpa (Keyl)
Saman (Kantar)
Kuru Ot
(Deste)
Sadrazam sekbanları ve ağaları
30.200
10.002
Matbah-ı pîş-i muşarun-ileyh
1.813
1.036
Sabık Kethüda Ali Ağa
1.140
575
Kara Kulak
26,5
Tazıcıyan-ı müşarun ileyh
267
74
Vezir Musahip Paşa
8.760
4.380
Vezir Kaymakam Paşa
16.280
8.880
Haseki Sultan Kethüdası Hacı Hızır Ağa
2.075
332
Hazinedâr Ali Ağa
740
296
Hasodabaşı
142
Hassa Kilercibaşı
237
79
Silahtar Ağa
292
109,5
Baş kapı gulamı Süleyman Ağa
498
249
Harem Ağaları
6.108
2.430
Mirahur-ı evvel
984
410
Mirahur-ı sani
146
219
503 BOA, D.BŞM.d, nr. 337.
174
Otağ-ı hümayun Kapı Kethüdası
728
222
Hassa Bostancıbaşı
1240
499
Şatırlar ve Şatırlar Kethüdası
146
437
Haseki Ağa
370
222
İmam İbrahim Efendi
109,5
36,5
İmam Mehmed Efendi
109,5
36,5
İmam Halil Efendi
41,5
Eski Saray Baltacıları Kethüdası
249
83
Eski Saray Baltacıları
581
124,5
Darüssaade Ağası Kâtibi
219
83
Darüssaade Ağası Kahvecisi
146
Haseki Sultan Kahvecibaşı
124,5
Musahip Şahin Ahmed Ağa
192
96
Musahip Ahmed Ağa Hazinedâr Vekili
525
300
Matbah-ı amire emini
552
276
Kapıcıbaşı Konakçıları
576
288
Dergâh-ı âlî Yeniçerileri
547,5
91,5
Yeniçeri Çavuşları
106
Dergâh-ı âlî Çavuşları
2.470
920
Şikâr Ağaları
1168
182,5
Hassa Kapıcıları
73
36,5
Miri Kasaplar
146
109,5
Hassa Cerrahbaşı
124,5
41,5
Çadır Mehterleri
292
109,5
Kozbekçi Baltacıları
73
Hassa Arabacıbaşı
146
73
Masraf Kâtibi
207,5
83
Kasapbaşı Dilaver Ağa
73
36,5
Nüzül Emini Ali Ağa
130
52
Hatap Emini Ali ğa
246
82
Kule Sofuları
249
83
Murad Ağa ..?
103,5
41,5
Tahtırevanî Hacı Hüseyin
73
Hassa aşçılarıbaşı
142
71
Bostancılar odabaşı
69
34,5
Hazine-i amire Kethüdası
138
69
Rikab-ı hümayun Solakları
78
78
Bâkî gulamları
48
19
Hazinedâr Ali Ağa Kahvecisi
109
72
Sipahi Çavuşları
122
61
Hassa Tabipleribaşı
126
31,5
Mevkufat Halifesi Mustafa
54
27
Baltacı Hacı Ömer
28
Edirne Bostancılarıbaşı
1940
828
Baltacılar
87
29
Şehremini
370
148
Çukadar Ağa
88
44
Karakulak ..?
15,5
Silahdarlar
1.104
Musahip Ağalar
880
Kul Ahmet ..?
36
Sadrazam hanesine Silivri’den dönüş yolundaki menzillerde verilen tayinat
3.500,5
1.574
175
Darüssaade Ağası
1.280
498
Konakçılar Kapıcıbaşı
12
6
Edirne’de 70 at için verilen tayinat
70
28
Hazinedar Ali Ağa
150
Rikabdar Ağa
50
20
Mimar Ağa
35
Silivri Menzilcisi
1.000
Çatalca’da Verilen Tayinatlar
Sadrazam sekbanları ve ağaları
3.350
1.045
Mirahur-ı sani
27
18
Divan Çavuşları
135
54
Serdar İbrahim Paşa
26
5
Edirne Bostancıbaşısı
20
7
Odun Emini?
7
Sadrazam Anbarı
44
Musahip Paşa
154
Kaymakam Paşa
168
Darüssaade Ağası
50
TOPLAM
94.075
36.480
416
4.2.2. Ekmek
Ekmek, av seferlerine katılan görevli ve reayanın en önemli gıda maddesiydi. Ot, saman ve arpa gibi hayvan yiyeceklerinin ardından da en önemli masraf kalemlerinden birini oluşturuyordu. Esasen yukarıda zahire genel başlığı altında ele aldığımız unun masraf hesaplaması yapılmış doğal olarak bir av seferi sırasında tayinat olarak verilen ekmeğin ana maddesinin masrafı ortaya çıkarılmıştır. Ancak un, ekmek için en büyük masraf kalemi olsa da tek başına ekmek masrafını ortaya koymuyordu. Çünkü ekmeğin undan imali ve pişirilmesi de ilave bir masraf kalemiydi. Mesela, 18 Aralık 1679 tarihinden 17 Şubat 1680 tarihleri arasında yapılan avlar için 2.722 kile undan her bir kilesi 24 akçeden olmak üzere 179.691 çift ekmek (1 kile undan 66 çift ekmek çıkartılmıştır) pişirilmiş ve bunun için hazineden 65.340 akçe ödenmiştir504. Benzer bir başka örneğe göre ise Sultan IV. Mehmed’in 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında yaptığı avlar için yine her bir kilesi 24 akçe ve 66 çift ekmek hesabıyla, 3.834 kile undan 253.019 çift ekmek pişirilmiş ve toplam 93.016 akçe ücret ödenmiştir. Ayrıca aynı av masraf defterinde “daire-i hümayun” kaydıyla 59.070 çift ekmek ilave 22.624 akçeye mâl olmuştur505. Yukarıda verdiğimiz Tablo 4.8’de 1680 yılının sonlarında Sultan IV. Mehmed’in İstanbul-Edirne arasındaki avları için toplanan zahire miktarı gösterilmişti. Bu avlar için
504 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 75/8529.
505 BOA, D.BŞM.d, nr. 480, s. 5.
176
20.021,5 un iştira usulüyle toparlanmış ve bu undan toplam 380.135 çift ekmek imal edilmiştir. Yukarıda verdiğimiz örnek yıllar arasındaki ekmek imal fiyatı olan 24 akçe hesabıyla 380.135 çift ekmek 5.760 keyl un kullanılarak 138.230 akçeye mâl olmuştur. Geri kalan un menzilmânde olarak bir dahaki ihtiyaca binaen istiflenmiş olmalıdır. 380.135 çift ekmek için 5.760 keyl una 814.380 akçe ödenmiştir. Ekmek pişirme ücreti ilave edildiğinde toplam ekmek masrafı 952.610 akçe olarak ortaya çıkar.
Tüm bunlara ilave olarak ekmeğin imali için birtakım tali masraflar da vardı. Mesela av seferlerinde fırın-ı hass ve fırın-ı harcî (fodula) şakirdleri için ayrı ayrı tayinatlar verilir506, fırın levazımatının taşınması için arabalar veya beygirler tutulur507 ve ekmekçi olarak görevliler av seferlerinde tayinat alırlardı508. Ayrıca av seferlerine katılan reayaya da ihsanlar dışında bazen ekmek tayinatı verilirdi. Örneğin 21 Ocak 1667 tarihinde Defterdar Yusuf Efendi’ye, sürgün avı için görevlendirilen reayaya 60 bin akçelik ekmek tedarik edip Fekle’ye göndermesi bir buyruldu ile bildirilmiştir509. Yukarıdaki misallerde yapılan hesabı reaya için gönderilen ekmekler için uyguladığımızda ise 60 bin akçelik ekmek için 2.500 kile una ihtiyaç duyulduğu, bu miktarda undan ise 165.000 ekmeğin reaya için temin edildiği anlaşılır.
Şikâr-ı hümayun için un satın alımı ile başlayan ekmek tedarik süreci ardından yukarıda izah ettiğimiz gibi has ve fodula fırınlarının malzemelerinin menzillere taşınması, ekmekçilerin avlara götürülmeleri ve ekmek tabhı için hazineden ilave ücretlerin ödenmesi ile son buluyordu. Hazırlanan ekmekler bundan sonra av katılımcılarına sayı ve statüleri nispetinde dağıtılırdı. Örneğin 1679 yılının kasım ayında Sultan Mehmed’in yaptığı bir avda diğer tayinatlara ilave olarak av katılımcılarına günlük 3.776 çift ekmek verilmiştir. Verilen ekmeğin 1.324 çifti maiyetindekilerle birlikte sadrazama, 532 çifti Kaymakam Paşa’ya, 300 çifti sultanın kız kardeşi Hatice Sultan’a, 449 çifti çeşitli hizmetler gören yeniçerilere ve 177 çifti
506 BOA. KK, nr. 7105, s. 3, 5. 1657 yılının Eylül ayında yapılan avda fırın-ı hass şakirdleri günlük 45 çift ekmek, 14 kıyye et, 9 kile pirinç ve 16 kıyye sade yağ tayinat almışlardır. Fırın-ı harci şakirdleri ise 14 kıyye et, 9 kile pirinç ve 15 kıyye sade yağ tayinat almışlardır.
507 BOA, D.BŞM.APE.d, nr. 14271, s. 9. Fırın-ı hass için 4 adet, fırın-ı harcî için 3 adet beygir kiralanmıştır. D. BŞM.d 4. Fırın-ı hass için 5 çeki, fırın-ı harcî için 6 çeki odun temin edilmiştir.
508 BOA. KK, nr. 7105. 1657 yılının Eylül ayında yapılan avda hassa ekmekçibaşı günlük 14 çift ekmek tayinat almıştır.
509 BOA.İE.ML, nr. 33/3208.
177
Valide Sultan’ın hizmetini görmekle yükümlenenlere verilmiştir510. Yani IV. Mehmed’in avlarının sürekli katılımcıları olan vüzera ve maiyetlerine verilen günlük tayinatlar toplam tayinatın neredeyse yarısına tekabül ediyordu. Ancak aynı av ile ilgili başka bir defterde, Kaymakam Paşa ve Musahip Paşa’nın diğer tayinatlarıyla birlikte ekmek tayinatlarının ücretini kendi paralarıyla karşıladıkları yazılıdır. Yani vüzera kendi maiyetlerini en azından bazı avlar sırasında kendisi besliyordu. Yine bahsi geçen av esnasında diğer tayinatlarıyla birlikte 300 çift ekmek alan Sultan Mehmed’in kızı Hatice Sultan için ise bundan sonra yalnızca avlara katıldığı zamanlarda tayinat verileceği kaydedilmiştir511. Son olarak aşağıdaki Tablo 4.11’de 2 Ocak 1679-14 Ocak 1679 tarihleri arasında Havsa’da yapılan 13 günlük av sırasında verilen ekmek tayinatları gösterilmiştir. Günlük ortalama 4 bin çift ekmek tayinatıyla 13 günlük av için toplam 52.656 çift ekmek av katılımcı ve hizmetlilerine tayin edilmiştir.
Hem yukarıda verilen 1679 yılının kasım ayındaki avda dağıtılan ekmek sayısından hem de aşağıdaki tabloda verilen ekmek sayılarından yola çıkarak av katılımcı sayısını hesaplamak bir ölçüye kadar mümkün olabilir. Uzunçarşılı’ya göre bir sefer sırasında askere günlük yarım okka/640 gr ekmek verilmektedir. Yine Kamaniçe seferi sırasında da her bir askere 640 gr ekmek dağıtılmıştır512. Bu da tam olarak bir çift ekmek manasına gelir. Öyleyse reaya hariç av katılımcılarının sayısını aşağıdaki tablodan yola çıkarak 4 bin civarı olarak tespit etmek mümkündür. Bu hesaba göre ava katılan 2.200 kişi sadece sadrazamın maiyetidir. Ardından ise Musahip Paşa ve Kaymakam Paşa’nın maiyetleri avın en büyük katılımcı gruplarıdır. Elbette bu hesabın takribi bir hesap olduğunu yeniden ifade etmeliyiz. Ancak yine de bu hesap katılımcı sayısının en yüksek olduğu grupları ortaya çıkarır.
Tablo 4.11. 2 Ocak 1679-14 Ocak 1679 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Havsa’da yaptığı 13 günlük avın ekmek tayinatı513
19 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
20 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
510 BOA, D.BŞM.d, nr. 375, s. 2.
511 BOA. KK., nr. 7172, s. 7.
512 Mustafa Nuri Türkmen, Kamaniçe Seferinin Lojistik Hazırlıkları, s. 150. Viyana seferi sırasında ise asker başına 388 gr ekmek verilmiş ancak sefer sonrasında bu miktar değişiklik göstermiştir. Mesela dönüş yolunda Niş menzilinde 522 gr ve 640 gr gibi farklı ekmek tevziatları olmuştur. Gramajı düşürülse bile bunların hepsinin bir çift ekmek olduğu düşünülebilir. Meryem Kaçan Erdoğan, II. Viyana Kuşatması, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001, s. 142.
513 BOA, D.BŞM.d, nr. 351.
178
Sadrazam
2200
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
Kaymakam Paşa
800
Kapıcılar Kethüdası
20
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Haseki Ağa
20
Mirahur-ı sani
12
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
20
Ali Ağa
20
Arpa Emini
25
Arpa Emini
25
…oğlu Ağa
20
Edirne Bostancıbaşı
90
Cerrahbaşı
15
…oğlu Ağa
20
Konakçı Bayezid Bey
8
Cerrahbaşı
15
İmam-ı evvel
5
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı sani
5
İmam-ı evvel
5
Arabacıbaşı
15
İmam-ı sani
5
Şikâr Ağaları
20
Arabacıbaşı
15
Çadır Mehterleri
25
Şikâr Ağaları
20
Ambar Kâtibi
8
Çadır Mehterleri
25
Şatırlar
13
Ambar Kâtibi
8
Divan çavuşları
51
Şatırlar
13
Kapıcılar
8
Divan çavuşları
50
Eski Saray Baltacıları
20
Kapıcılar
8
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Eski Saray Baltacıları
20
Rikap Solakları
6
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Rikap Solakları
6
Kücük Ahır Hademeleri ve Mehterleri
4
Küçük Ahır Hademeleri
12
Has Ahır Şakirdleri
20
Kücük Ahır Hademeleri ve Mehterleri
4
Kücük Ahır Hademeleri
12
Has Ahır Şakirdleri
20
Sipah Çavuşları
5
Kücük Ahır Hademeleri
12
…Hacı Hüseyin
6
Sipah Çavuşları
5
TOPLAM
3907
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
3997
21 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
22 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
Sadrazam
2200
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
Kaymakam Paşa
800
Kapıcılar Kethüdası
20
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Haseki Ağa
20
Mirahur-ı sani
12
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
30
Ali Ağa
30
Arpa Emini
25
Arpa Emini
25
Edirne Bostancıbaşı
90
Edirne Bostancıbaşı
90
…oğlu Ağa
20
…oğlu Ağa
20
Cerrahbaşı
15
Cerrahbaşı
15
Konakçı Bayezid Bey
8
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı evvel
5
İmam-ı evvel
5
İmam-ı sani
5
İmam-ı sani
5
179
Arabacıbaşı
15
Arabacıbaşı
15
Şikâr Ağaları
20
Şikâr Ağaları
20
Çadır Mehterleri
25
Çadır Mehterleri
25
Ambar Kâtibi
8
Ambar Kâtibi
8
Şatırlar
13
Şatırlar
13
Divan çavuşları
50
Divan çavuşları
50
Kapıcılar
8
Kapıcılar
8
Eski Saray Baltacıları
20
Eski Saray Baltacıları
20
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Rikap Solakları
6
Rikap Solakları
6
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Kücük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Kücük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Has Ahır Şakirdleri
20
Has Ahır Şakirdleri
20
Silahdarlar
18
Silahdarlar
18
Silahdar Bayram Ağa
3
Silahdar Bayram Ağa
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Harbendeler Kethüdası
9
Harbendeler Kethüdası
9
Sipah Çavuşları
5
Sipah Çavuşları
5
…Hacı Hüseyin
6
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
4027
TOPLAM
4027
23 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
24 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
Sadrazam
2200
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
Kaymakam Paşa
800
Kapıcılar Kethüdası
20
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Haseki Ağa
20
Mirahur-ı sani
12
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
30
Ali Ağa
30
Arpa Emini
25
Arpa Emini
25
Edirne Bostancıbaşı
90
Edirne Bostancıbaşı
90
…oğlu Ağa
20
…oğlu Ağa
20
Cerrahbaşı
15
Cerrahbaşı
15
Konakçı Bayezid Bey
8
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı evvel
5
İmam-ı evvel
5
İmam-ı sani
5
İmam-ı sani
5
Arabacıbaşı
15
Arabacıbaşı
15
Şikâr Ağaları
20
Şikâr Ağaları
20
Çadır Mehterleri
25
Çadır Mehterleri
25
Ambar Kâtibi
8
Ambar Kâtibi
8
Şatırlar
13
Şatırlar
13
Divan çavuşları
50
Divan çavuşları
50
Kapıcılar
8
Kapıcılar
8
Eski Saray Baltacıları
20
Eski Saray Baltacıları
20
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Rikap Solakları
6
Rikap Solakları
6
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Kücük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Kücük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Has Ahır Şakirdleri
20
Has Ahır Şakirdleri
20
180
Silahdarlar
18
Silahdarlar
18
Silahdar Bayram Ağa
3
Silahdar Bayram Ağa
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Harbendeler Kethüdası
9
Harbendeler Kethüdası
9
Sipah Çavuşları
5
Sipah Çavuşları
5
…Hacı Hüseyin
6
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
4027
TOPLAM
4027
25 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
26 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
Sadrazam
2200
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
Kaymakam Paşa
800
Kapıcılar Kethüdası
20
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Haseki Ağa
20
Yusuf Ağa
40
Yusuf Ağa
40
Mirahur-ı sani
12
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
30
Ali Ağa
30
Arpa Emini
25
Arpa Emini
25
Edirne Bostancıbaşı
90
Edirne Bostancıbaşı
90
…….?
20
…….?
20
Cerrahbaşı
15
Cerrahbaşı
15
Konakçı Bayezid Bey
8
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı evvel
5
İmam-ı evvel
5
İmam-ı sani
5
İmam-ı sani
5
Arabacıbaşı
15
Arabacıbaşı
15
Şikâr Ağaları
20
Şikâr Ağaları
20
Çadır Mehterleri
25
Çadır Mehterleri
25
Ambar Kâtibi
8
Ambar Kâtibi
8
Şatırlar
13
Şatırlar
13
Divan çavuşları
50
Divan çavuşları
50
Kapıcılar
8
Kapıcılar
8
Eski Saray Baltacıları
20
Eski Saray Baltacıları
20
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Rikap Solakları
6
Rikap Solakları
6
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Has Ahır Şakirdleri
20
Has Ahır Şakirdleri
20
Silahdarlar
18
Silahdarlar
18
Silahdar Bayram Ağa
3
Silahdar Bayram Ağa
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Has Ahır Sarracları
25
Has Ahır Sarracları
25
Harbendeler Kethüdası
9
Harbendeler Kethüdası
9
Sipah Çavuşları
5
Sipah Çavuşları
5
…Hacı Hüseyin
6
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
4092
TOPLAM
4092
27 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
28 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
Sadrazam
2200
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
Kaymakam Paşa
800
181
Kapıcılar Kethüdası
20
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Haseki Ağa
20
Yusuf Ağa
40
Yusuf Ağa
40
Mirahur-ı sani
12
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
30
Ali Ağa
30
Arpa Emini
25
Arpa Emini
25
Edirne Bostancıbaşı
90
Edirne Bostancıbaşı
90
…….?
20
…….?
20
Cerrahbaşı
15
Cerrahbaşı
15
Konakçı Bayezid Bey
8
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı evvel
5
İmam-ı evvel
5
İmam-ı sani
5
İmam-ı sani
5
Arabacıbaşı
15
Arabacıbaşı
15
Şikâr Ağaları
20
Şikâr Ağaları
20
Çadır Mehterleri
25
Çadır Mehterleri
25
Ambar Kâtibi
8
Ambar Kâtibi
8
Şatırlar
13
Şatırlar
13
Divan çavuşları
50
Divan çavuşları
50
Kapıcılar
8
Kapıcılar
8
Eski Saray Baltacıları
20
Eski Saray Baltacıları
20
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Rikap Solakları
6
Rikap Solakları
6
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Has Ahır Şakirdleri
20
Has Ahır Şakirdleri
20
Silahdarlar
18
Silahdarlar
18
Silahdar Bayram Ağa
3
Silahdar Bayram Ağa
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Has Ahır Sarracları
25
Has Ahır Sarracları
25
Harbendeler Kethüdası
9
Harbendeler Kethüdası
9
Sipah Çavuşları
5
Sipah Çavuşları
5
…Hacı Hüseyin
6
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
4092
TOPLAM
4092
29 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
30 Zilkade 1089
Ekmek (Çift)
Sadrazam
2200
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
Kaymakam Paşa
800
Kapıcılar Kethüdası
20
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Haseki Ağa
20
Yusuf Ağa
40
Yusuf Ağa
40
Mirahur-ı sani
12
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
30
Ali Ağa
30
Arpa Emini
25
Arpa Emini
25
Edirne Bostancıbaşı
90
Edirne Bostancıbaşı
90
…….?
20
…….?
20
Cerrahbaşı
15
Cerrahbaşı
15
Konakçı Bayezid Bey
8
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı evvel
5
İmam-ı evvel
5
İmam-ı sani
5
İmam-ı sani
5
Arabacıbaşı
15
Arabacıbaşı
15
182
Şikâr Ağaları
20
Şikâr Ağaları
20
Çadır Mehterleri
25
Çadır Mehterleri
25
Ambar Kâtibi
8
Ambar Kâtibi
8
Şatırlar
13
Şatırlar
13
Divan çavuşları
50
Divan çavuşları
50
Kapıcılar
8
Kapıcılar
8
Eski Saray Baltacıları
20
Eski Saray Baltacıları
20
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Rikap Solakları
6
Rikap Solakları
6
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Has Ahır Şakirdleri
20
Has Ahır Şakirdleri
20
Silahdarlar
18
Silahdarlar
18
Silahdar Bayram Ağa
3
Silahdar Bayram Ağa
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Hademeleri
12
Has Ahır Sarracları
25
Has Ahır Sarracları
25
Harbendeler Kethüdası
9
Harbendeler Kethüdası
9
Sipah Çavuşları
5
Sipah Çavuşları
5
…Hacı Hüseyin
6
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
4092
TOPLAM
4092
1 Zilhicce 1089
Ekmek (Çift)
Sadrazam
2200
Musahip Paşa
500
Kaymakam Paşa
800
13 Günlük Toplam Ekmek Tayinatı:
52.656 (Çift)
Kapıcılar Kethüdası
20
Mirahur-ı evvel
20
Haseki Ağa
20
Yusuf Ağa
40
Mirahur-ı sani
12
Ali Ağa
30
Arpa Emini
25
Edirne Bostancıbaşı
90
…….?
20
Cerrahbaşı
15
Konakçı Bayezid Bey
8
İmam-ı evvel
5
İmam-ı sani
5
Arabacıbaşı
15
Şikâr Ağaları
20
Çadır Mehterleri
25
Ambar Kâtibi
8
Şatırlar
13
Divan çavuşları
50
Kapıcılar
8
Eski Saray Baltacıları
20
Bostancı Odabaşı Vekili
3
Rikap Solakları
6
Küçük Ahır Hademeleri
12
Küçük Ahır Kethüdası ve Mehterleri
4
Has Ahır Şakirdleri
20
183
Silahdarlar
18
Silahdar Bayram Ağa
3
Küçük Ahır Hademeleri
12
Has Ahır Sarracları
25
Harbendeler Kethüdası
9
Sipah Çavuşları
5
…Hacı Hüseyin
6
TOPLAM
4092
4.2.3. Et
Askerî seferlerde askeri beslemek için et temini hayati bir öneme sahipti. Genellikle koyun ve sığır olarak iştira usulüyle satın alınır veya sürsat bedeli olarak reayadan temin edilirdi. Sultanın avlarında da askerî seferlerdekine benzer bir temin-tayin süreci görmekteyiz. Mesela Sultan IV. Mehmed’in Kandiye seferi nedeniyle Edirne’de olduğu 1667 yılında yapılan avlar ile birlikte asker, vüzera, şeyhülislam, kazasker, divan ahalisi ve sultanın dairesi için et iştirası yapılmıştır. İştira için ödenecek olan 300.000 akçe ise Razlık kazasının avarız ve nüzül bedellerinden mahsup edilmiştir514. 1680 yılında yapılan av için gereken koyun temininde kullanılacak 417.120 akçe ise Bozulus mukataasının gelirinden karşılanmıştır. Av için toplam 1.738 baş koyun satın alınmış ve her bir koyun için 240 akçe ödenmiştir515. Her bir koyun için ödenen miktar tıpkı zahirede olduğu gibi farklılık göstermekteydi. IV. Mehmed’in uzun saltanat döneminde yıllara göre değişen birim fiyatlar ayrıca temin edilen bölgeye göre de değişiyordu516. Mesela yukarıda verilen örnekten yaklaşık 13 sene önce, 10 Haziran 1667 ile 7 Ağustos 1667 tarihleri arasında, Edirne’den Dimetoka’ya gidip burada 59 gün boyunca avlanan sultan ve av maiyeti için toplam 3.355 adet koyun birim fiyatı 180 akçeden 582.000 akçeye satın alınmıştır517. Bu örnekler birim fiyatların ve toplam maliyetin verildiği defterlerdir. Ancak genel olarak fiyatlardaki değişkenlik ve birçok defterde maliyetin açıkça yazılmaması sebebiyle kesin bir maliyet hesabı yapmak hayli güçtür. Yukarıdaki örneklere ilave olarak ortalama bir koyun bedeli sürsat yoluuyla Kamaniçe seferi sırasında 120 akçe iken II. Viyana seferi sırasında ise 170 akçe olarak tespit edilmiştir518. Elimizdeki bir av masraf defterinde ise 1679 yılında yapılan 3,5 aylık
514 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 98/11575.
515 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 107/12448.
516 Mehmet Yaşar Ertaş, Sultanın Ordusu: 1715 Mora Seferi’nde Organizasyon ve Lojistik, Kronik Yayınları, İstanbul 2018, ss. 169-170.
517 BOA, MAD, nr. 4685, s. 33.
518 Mustafa Nuri Türkmen, Kamaniçe Seferinin Lojistik Hazırlıkları, s. 153. Meryem Kaçan Erdoğan,
184
bir av sırasında 10.316 baş koyun için 1.593.720 akçe ödendiği kayıtlıdır. Buna göre bir baş koyun için ödenen ücret ortalama 155 akçedir.
Yukarıda verilen tüm bu değişken fiyatları, fiyatların belli olmadığı verilerle kıyaslayarak ortalama bir fiyat tespiti yapmaya çalışacağız. Bunu yaparken yakın tarihli kayıtların fiyatlarını ortalama fiyat olarak baz alacağız. Örneğin, 2 Nisan 1669 ile 18 Temmuz 1670 tarihleri arasındaki 16 aylık süreçte Kasapbaşı Yusuf Ağa tarafından yapılan iştira ve sürsatler neticesinde elde edilen 77.865 baş koyundan çıkan etlerin 314.358,5 kıyyesı sultanın avlarında dağıtılmıştır. Bir koyundan ortalama 16 kıyye et çıktığı da ayrıca belirtilmiştir519. Buna göre sultanın 16 aylık süreçte yaptığı avlar için toplam 19.647 baş koyun kesilmiştir. Koyun başına ortalama olarak ödenen fiyatın yazılmadığı defterde 1667 yılının yani iki yıl öncesinin koyun birim fiyatı olan 180 akçeyi kullanarak bir hesaplama yaparsak, kesin olmayan ortalama bir hesapla, 16 aylık süreçte avlardaki et tayinatı için toplam 3.536.400 akçe ödendiği ortaya çıkar. Bir başka defterde ise 16 Ağustos 1679 ile 31 Mart 1680 tarihleri arasındaki 8 ayda sultanın avlarında tüketilen et miktarı 210.458 kıyye olarak tespit edilir. Yukarıdaki örnekte 1 koyundan ortalama 16 kıyye et çıktığı yazılmıştı. Ancak bunun koyunun cinsine ve kilosuna bağlı olarak tamamen değişiklik göstereceğini ifade ederek520 bu hesapla ulaşılan ortalama koyun sayısı 13.154’tür. Elimizde yakın tarihli üç tane farklı koyun birim fiyatı vardır. Buna göre 1680 yılındaki av için bir baş koyuna 240 akçe ödenmişken, 1679 yılındaki avda 155 ve 1683 Viyana seferinde ise 170 akçe ödenmiştir. Yakın tarihli bu üç veriden yola çıkarak bir baş koyun fiyatını ortalama 180 akçe kabul edersek toplam et tayinatı masrafı 2.367.720 akçe olarak tespit edilir. Ancak bu hesabın birçok değişkeni sabit kabul ederek ve yakın tarihli fiyatlandırmaları kullanarak yapıldığını tekrar ifade etmemiz gerekir. Yine aşağıdaki tabloların ilkinde 23 Nisan 1678’den 15 Ekim 1678’e kadar altı aylık süreçte sultanın avları esnasında; has mutfağa, darüssaade ağası mutfağına, kuşhaneye, enderuna, hareme, bostancılara, baltacılara ve diğer birçok saray görevlisine verilen et miktarı kıyye cinsinden gösterilmiştir. Buna göre beş aylık süreçte tüketilen toplam 63.082 kıyye et bir önceki hesapla aynı verileri kulllanarak hesaplandığında yaklaşık 710.000 akçeye mâl olmuştur. İkinci tabloda ise 16 Ağustos 1679-27 Temmuz 1680 tarihleri arasındaki bir yıllık süreçte yapılan avlar
II. Viyana Kuşatması, s. 147.
519 BOA, KK, nr. 3972, s. 19.
520 Mehmet Yaşar Ertaş, Sultanın Ordusu: 1715 Mora Seferi’nde Organizasyon ve Lojistik, s.170.
185
esnasında sarfedilen et miktarı ay ay gösterilmiştir. Toplamda 211.415 kıyye et için aynı veriler kulanılarak hesaplama yapıldığında bu bir yıllık süreçteki avlarda yapılan et masrafının 2.378.000 akçeyi bulduğu ortaya çıkar.
Tablo 4.12. 23 Nisan 1678-15 Ekim 1678 tarihleri arasındaki yaklaşık altı ayda yapılan avlar esnasında sarf edilen et miktarı, günlük et tüketimi ve tahmini kişi sayısı521
Et (kıyye)
Günlük et (kilogram)
Tahmini Kişi Sayısı (Günlük)
23 Nisan 1678-22 Mayıs 1678
8.835
377,549
1.888
23 Mayıs 1678-20 Haziran 1678
11.895
525,841
2.629
21 Haziran 1678-20 Temmuz 1678
11.542
493,228
2.466
21 Temmuz 1678-18 Ağustos 1678
10.549
466,338
2.332
19 Ağustos 1678-17 Eylül 1678
10.335
441,649
2.209
18 Eylül 1678-15 Ekim 1678
9.926
454,469
2.272
Toplam
63.082
Tablo 4.13. 16 Ağustos 1679-27 Temmuz 1680 tarihleri arasındaki yaklaşık bir yılda yapılan avlar esnasında sarf edilen et miktarı, günlük et tüketimi ve tahmini kişi sayısı522
Et (kıyye)
Günlük et (kilogram)
Tahmini Kişi Sayısı (Günlük)
16 Ağustos- 6 Eylül 1679
13.155
766,577
3.833
7 Eylül-5 Ekim 1679
14.924
659,743
3.299
6 Ekim-4 Kasım 1679
17.745
758,303
3.792
7 Kasım-10 Kasım 1679
946
303,193
1.516
10 Kasım- 3 Aralık 1679
19.983
1.067,424
5.338
4 Aralık1679 -2 Ocak 1680
21.255
908,297
4.542
3 Ocak-1 Şubat1680
21.622
923,980
4.620
2 Şubat-2 Mart 1680
21.439
916,159
4.581
3 Mart-31 Mart 1680
15.688
693,517
3.468
1 Nisan-30 Nisan 1680
16.305
696,767
3.484
1 Mayıs-29 Mayıs 1680
16.345
722,561
3.613
30 Mayıs-28 Haziran 1680
16.918
722,962
3.615
29 Haziran-27 Temmuz 1680
15.090
667,082
3.336
Toplam
211.415
Ayrıca yukarıdaki iki tabloda kilogram cinsinden et miktarı ve günlük tahmini av katılımcı sayıları verilmiştir. Bu sayılar hesaplanırken bir kıyye et 1.282 kg kabul edilmiştir. Ayrıca bir askerin günlük et tüketimi de Marsigli’nin verdiği bilgiye dayanarak 0.200 gr olarak hesaba katılmıştır523. Sabit kabul edilen bu iki sayıyı
521 BOA, MAD, nr. 18255. Bir başka örneğe göre 1 Mayıs 1680-22 Aralık 1680 tarihleri arasındaki 8 ayda toplam 103.799 kıyye et tayinatı verilmiş ve yukarıdakilerle aynı hesap verileri kullanıldığında ortalama 1.167.000 akçe ödenmiştir. BOA, İbnülemin, Saray Mesalihi (İE.SM), nr. 11/1124.
522 BOA, D.BŞM.MTE, nr. 10562.
523 Marsigli bir askere 60 dirhem koyun veya sığır eti verildiğini ifade eder. Bu da yaklaşık olarak 200
186
değişen gün ve miktara bölerek ortalama ve tahmini olarak günlük av katılımcıları sayısına ulaşılmıştır. Esasen yukarıdaki iki tablo bir çift ekmek hesabıyla yaptığımız katılımcı sayıları ile önemli ölçüde örtüşür. Ekmek hesabında av katılımcı sayısını reaya hariç 4 bin civarı olarak tespit etmiştik. Et hesabında da av katılımcı sayısı ortalama 2 bin ila 4 bin kişi arası çıkmaktadır. Öyleyse bu verilerin önemli ölçüde doğruya yakın olduğunu ve reaya hariç av katılımcılarının muhtemelen çeşitli şartlara da bağlı olarak (mesela kalabalık maiyetleri ile birlikte vüzeranın ava katılıp katılmadığı gibi) 2 ila 4 bin kişi arasında değiştiğini ifade edebiliriz.
Tam da bu noktada av seferleri için temin edilen etlerin ne şekilde ve kimlere dağıtıldığı sorusuna cevap bulmak gerekir. Öncelikle av masraf defterlerinde et masrafı için “ziyâde-i şikâr” alt başlığı kullanılır. Tayinatlar da ziyâde-i şikâr olarak kişi ve gruplara tevzi edilir. Bu ifade muhtemelen av zamanlarında verilen etleri ifade eder. Yani et tayinatı olan kişi ve gruplara av seferleri sırasında ilave olarak verilen et ayrı bir başlıkla masraf kalemi olarak kaydedilir. Her masraf kaydında sarf edilen etlerin hangi kişi ve gruplara verildiği bilgisi yoktur. Ancak bazı masraf kayıtlarından ulaştığımız örnek iki listenin tablosu aşağıdadır. İlk tabloda tıpkı zahire tayinatında olduğu gibi kalabalık maiyetiyle birlikte vüzeranın en çok tayinatı aldığı anlaşılır. Ava fiili olarak katılan sadrazam kapısı ve av ağaları gibi gruplarla birlikte ava katılmayan sultanın kızı Hatice Sultan (aynı zamanda ava katılan Musahip Paşa’nın eşi) veya Darüssaade Ağası gibi saray efradı da et tayinatı almışlardır. Ayrıca et tayinatı alanlar arasında av için kullanılan parslardan muhtemelen padişahı eğlendirmek için ava götürülen Recep Çelebi isimli bir de hânendeye kadar geniş bir yelpaze göze çarpar.
Tablo 4.14. 1679 yılının Kasım ayında Karıştıran Çiftliğinde yapılan avlarda verilen et tayinatları524
Et (Kıyye)
Musahip Paşa
66
Kaymakam Paşa
180
Sadrazam Maiyeti
388
Hazinedâr Ali Ağa
4
Mirahur-ı evvel
15
Mirahur-ı sani
5
Kapıcılar Kethüdası
10
grama tekabül eder. L. F. Marsigli, Osmanlı İmparatorluğu’nun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askeri Vaziyeti, s. 188.
524 BOA, KK, nr. 7172.
187
Hassa Bostancıları
14
Şatırcıbaşı
8
İkinci Şatırcı
2
İmam-ı evvel
2
Dergâh-ı âlî Çavuşları
26
Haseki Ağa
6
Çadır Mehterleribaşı
12
Hassa Cerrahlarıbaşı
5
Küçük Ahır Kethüdası
2
Şeyh Vefa Ahırı Mehterleri
2
Küçük Ahır Saraçları
2
Küçük Ahır Şakirdleri
3
Tahtırevanbaşı
2
Büyük Ahır Saraçları
12
Dergâh-ı âlî Kapıcıları
2
Miri Harbendeler
4
Şikâr Ağaları
8
Meşale-keşan Kapıcıları
7
Dergâh-ı âlî Yeniçerileri
70
Ambar Kâtibi
3
Hassa Arabacıbaşı
3
Bostancıbaşı Vekili
2
Sarraçlar Kâtibi
4
Sipah Çavuşları
2
Silahdâr Çavuşları
2
Rikap Solakları
4
Kazancıbaşı
2
4 Nefer Konakçı
20
Küçük ahır Nalbantları
2
Babüssaade Ağası Hademeleri
2
Çukadar Ağa Hademeleri
2
Hassa Tabipleribaşı
7
Edirne Bostancıbaşı ve Neferleri
19
Şehremini Vekili
6
Hazinedar Vekili
3
Nüzül Kâtibi
2
Hassa Parsları
12
Hanende Recep Çelebi
2
Hassa Silahşörleri
36
Hatice Sultan
100
Darüssaade Ağası
15
Şatırcılar Kethüdası
2
Has Ahır Hademeleri
25
…?
2
Hafız Çelebi
2
Tabl u Alem Mehterleri
5
Toplam
1.143
Aşağıda verilen tablo ise 1684 yılında yapılan avlar için günlük yapılan et tayinat listesidir. İlk dikkat çeken başarısız Viyana seferi sonrası idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dan sonra yeni sadrazamın tayinat almadığı tabiatıyla
188
avlara katılmadığıdır525. Ayrıca Viyana sonrası kaptan-ı derya olan ve bundan önce sultanın hemen her avında yanında olan Musahip Mustafa Paşa da av katılımcıları arasında yoktur.
Tablo 4.15. 1684 yılında yapılan avlarda verilen günlük et tayinatı 526
Et (Kıyye)
Haremin Çadır Mehterleri
10
Divan Çavuşları
26
Sipah ve Silahdar Çavuşları
2
Darüssaade Ağası
15
Edirne Baltacıları
2
Darüssaade Ağası Kuşçubaşı
2
Hazinedar Ali Ağa
4
Defterdar Vekili Mehmed Efendi
10
Hassa Arabacılarıbaşı
3
Hassa Çadır Kethüdası
2
Muhasebe Halifesi Mehmed Çelebi
1
Şehremini Vekili
6
Hassa Cerrahbaşı
6,5
Babüssaade Ağası
4
Nüzül Kâtibi
2
Dergâh-ı âlî Yeniçerileri
28
Mirahur-ı evvel
15
Mirahur-ı sani
5
Dergâh-ı âlî Kapıcılar Kethüdası
10
Küçük Ahır Kethüdası
5
Harbendeler (Burgaz Menzilinde-3 Aralık 1684)
7,5
Topa Arabacıları (Şikâr-ı hümayunda-50 Nefer)
10
Tabl u Alem Mehterleri
5
Papağan (mürg-i Tuti)
10
Matbah-ı Hassa Karakulak
10
Karakulak-ı Darüssaade
10
Toplam
211
4.2.4. Diğer İhtiyaç Malzemeleri ve Giderler
Av seferleri için katılımcılara ve hayvanlarına temin edilen yiyecekler ile o yiyeceklerin pişirilmesi ve ısınma ihtiyacı için temin edilen odun, kömür ve kütük gibi temel ihtiyaç malzemeleri her av seferinden önce temin edilirdi. Bunların yanı sıra av seferlerinin bazı ilave harcamaları da vardı. Bunların başında geceleri aydınlatma olarak kullanılan meşale ile meşalecilerin ücreti ve otağ ile çadır kurma görevi olan çadır mehterleri veya akkâmların ücreti gelirdi. Örneğin, II. Viyana seferi için 1682 yılının ekim ayında Edirne istikametine yola çıkan Sultan Mehmed
525 Aynı defterte zahire tayinatları alanlar arasında yine sadrazam bulunmamaktadır.
526 BOA, D.BŞM.d, nr. 472.
189
yaklaşık iki aylık uzun bir yürüyüşün ardından 7 aralıkta Edirne’ye ulaşmıştır. İstanbul-Çatalca-Edirne arasında avlanan sultanın av ekibine, haremine, kız kardeşi Hatice Sultan’a, Darüssaade Ağası’na, Musahip Mustafa Paşa’ya, Kaymakam Paşa’ya ve diğer görevlilere bu süreçte toplam 35.326 top meşale verilmiştir. Birim fiyatı 5 akçe olan meşaleler için ödenen toplam ücret ise 176.840 akçedir. Ayrıca meşaleci ve çadır görevlilerinden oluşan toplam 195 görevliye 56 günlük bu süreçte 273.000 akçe ilave ücret ödenmiştir527.
Meşale-çadır giderleri ve görevlilerin nafaka ücretleri masraf defterlerinde ayrıntısı verilmeden diğer giderler arasında zikredilirler. Ancak Sultan Mehmed’in 1679 yılı başında Edirne’den İstanbul’a dönüşü sırasında alay-ı hümayun, harem, Valide Sultan ve diğer birçok görevli için meşale tedariki ayrı bir defter olarak tutulmuştur. Ayrıca aynı defterde avlar sırasında verilen meşalaler için ise ayrı bir kayıt oluşturulmuştur. Buna göre dönüş yolunda 21 Ocak 1679 tarihinde Havsa’da bir sürgün avı yapılmıştır. Bu avda has ahır, raht hazinesi, saraçhane, ağalar ahırı, Darüsaade Ağası, ağa-yı evvel, ağa-yı sani ve Emin Efendi için toplam 25 nefere her bir nefer için 22 akçeden 11 gün hesabıyla toplam 6.050 akçe ücret ödenmiştir. Aynı av için 160 top meşale, topu 5 akçeden 11 gün hesabıyla 8.800 akçeye mâl olmuştur. 2 günlük yolda kullanılan meşale masrafı ise ilave olarak 600 akçedir. Defterdeki kayıttan, Havsa’nın devamında sultanın yol üzerinde Burgaz, Çorlu ve İstanbul’da da avlandığı anlaşılır. Bu avlar toplam 33 gün sürmüştür. 33 günlük toplam meşale masrafı ve görevli ücretlerinin 7 günlük yol masrafı da dahil olmak üzere toplamı ise 77.568 akçedir. Tüm bunlara ilave olarak alay-ı hümayun için, yolda yapılan bazı başka avlar için tüm görevlilere verilen meşale ücreti ile yukarıda hesaplanan avlardaki meşale ücretinin hazineye toplam maliyeti 220.138 akçe olarak kaydedilmiştir528. Her masraf defterinde meşale maliyetleri ile ilgili bu kadar ayrıntılı bilgi bulunmamakla birlikte toplam masrafların kaydedildiği görülmektedir. Örneğin, 13 Ekim-20 Aralık 1667 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne’den Filibe’ye yaptığı 69 günlük av seferinin masraf kaydına göre bu avlar sırasında meşale ve meşale mühimmatına harcanan miktar 539.977 akçedir529. Yine pek ayrıntısı olmayan bir icmal av masraf defterine göre 7 Kasım 1679-29 Şubat 1680 tarihleri arasında yapılan avlarda meşale ve meşale mühimmatına harcanan toplam
527 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 91/10788.
528 BOA, C.SM, nr. 146/7330.
529 BOA, MAD, nr. 4685, s. 48.
190
para 802.890 akçe olarak verilmiştir530. 15 Ocak 1662-3 Ocak 1663 tarihleri arasında Sultan Mehmed’in hareket-i hümâyunları ve vüzera, kazasker, enderun gibi birçok birime yapılan harcamaları ihtiva eden bir masraf defterinde ise sultanın geçtiği Edirne-Çatalca arası menzillerde ve bu menzillerde gerçekleşen sürgün avlarında kullanılan meşale ve meşale malzemesi olarak, yağ, katran ve bez gideri 288.500 akçe olarak verilmiştir531. Tüm bu masraflara ilave olarak av seferlerinin tayinat kayıtlarına göre tespit edilen katılımcı listelerinde meşalecibaşı ile birlikte meşaleciler ve çadır mehterleri de zahire-ekmek tayinatı alan gruplar arasındadırlar532.
Av masraflarının temel giderler dışındaki bir diğer gider kalemi bazı kimselere ödenen harcırahlardır. Örneğin, 19 Ocak 1686 tarihinde Edirne’den İstanbul’a giden ve mehter oldukları ifade edilen İbrahim ve Mehmed Beyler için biner akçeden iki bin akçe yol parası ödenmiştir533. Bir başka örnekte ise Girit seferi için Yenişehir’de kışlayan Sultan Mehmed’in av için gittiği Tırhala’ya 12 Aralık 1668 tarihinde giden ordu-yı hümayun kadısı Mehmed’e Yenişehir-Tırhala yolu için ödenen harcırah 10 bin akçedir534. Ayrıca bazı ilave görevlere sürülen kişi ve gruplara harcırah ile birlikte nafaka adı altında ilave bir ücret de ödenir. Örneğin 28 Ekim 1679 tarihinde av için tutulan Edirne ve Sirem arabalarında görevlendirilen 5 Edirne bostancısına harcırah ve hizmetleri karşılığında kişi başı bin akçeden 5 bin akçe hazineden ödeme yapılmıştır535. Harcırah ücretlerine ilave olarak bazı tamirat masraflarından sultanın verdiği inamlara, bazı görevlilere verilen nafakalardan çeşitli levazım ve tamirat masraflarına kadar irili ufaklı masraf kalemleri de vardır. Örnek olarak aşağıdaki tabloda 17 Ekim 1681-6 Mart 1682 tarihleri arasında av seferleri için yapılan çeşitli masraflar gösterilmiştir.
Tablo 4.16. 17 Ekim 1681-6 Mart 1682 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne ve çevresindeki avları için yapılan bazı masraflar536
530 BOA, D.BŞM.d, nr. 363, s. 4.
531 BOA, MAD, nr. 7371, s. 2.
532 Örneğin bkz. Tablo 4.9 ve Tablo 4.10.
533 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 76/9044.
534 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 76/9044.
535 BOA, AE.SMMD.IV, nr. 45/5122.
536 BOA, D.BŞM.d, nr. 416. BOA, D.BŞM.d, nr. 416A. BOA, D.BŞM.d, nr. 416B. Sultan bu süreçte İstanbul’dan Edirne’ye yol boyu avlanarak gitti ve Edirne çevresinde avlandı. Tespit edilen güzergâh ve avlanılan yerler; Silivri, Saray, Büyük Çekmece, Çatalca, Küçük Çekmece, Terkos, Vize, Edirne, Çirmen, Bergos, Yanbolu, Cisr-i Mustafa Paşa, Eski Zağra, Keşan, Hayrabolu, Ferecik, İpsala ve
191
Miktar
At arabası, Öküz Arabası, Sirem ve Edirne Arabaları ile Arabacılara Ödenen Ücret
1.666.964 Akçe
Zahire İştirası
1.667.739 Akçe
Av Masrafı
(3.713.218 Akçe)
Sürek avlarında gönüllü veya görevli olan Tirkeşlerin ücretleri
594.480 Akçe
Altı Nefer Yedekçilerin ücreti
1.500 Akçe
Harem-i Hümayun arabalarının 141 gün boyunca hizmetinde olan 42 top arabacısının ücreti
59.220 Akçe
Harem-ı Hümayun arabaları için lazım olan halatlık urgan masrafı
3.145 Akçe
Sultanın kayıkları için lazım olan halatlık urgan, mismar ve semariyye? ücretleri
460 Akçe
Yapağacı’nda çiftlik hademelerine sultanın verdiği inamlar
6.240 Akçe
…?
4.408 Akçe
Şikâr-ı Hümayun için matbahın öküz arabası tarafından taşınma ücreti
5.360 Akçe
Darüssaade Ağası matbahı, Hasoda, Kilar-ı Amire, Matbah-ı has ve Sakayan-ı gümüş için lazın olan öküz arabaları ücreti
18.240 Akçe
Bazı mühimmat ve nafaka masrafı
9.930 Akçe
Bazı kişilerin harcırah masrafı
17.020 Akçe
Şehzade çadırı masrafı
1.507 Akçe
Yeniçeri çavuşlarını zahire masrafı ve ambarın taşınması için gereken öküz arabası masrafı
22.600 Akçe
Padişahın hizmetinde olan 2 nefer çavuşun harcırah ücreti
1.000 Akçe
5 nefer bâkî gılmanlarının harcırah ücreti
15.000 Akçe
Enderun ağalarının at ücretleri (20 Adet)
196.320 Akçe
Tazıcılar ahırının zahire ücreti
3.600 Akçe
Harem-ü hümayunun ağırlığına nezaret eden Harem ağaları, salyaneciler ve bostancılar hasekisinin harcırah ücreti
7.500 Akçe
Edirne’de Harem-i hümayun için yapılan karlık? ve hammaliye masrafı
3.560 Akçe
Harem-i hümayun için bazı meşale levazımı ücreti
310 Akçe
Has Fırın döşemesi için tuğla ücreti
205 Akçe
Baki kulu ve vezzanlar için kiralanan 2 adet beygirin kiralama ücreti
240 Akçe
Görevli iki kişi için kiralanan beygir ücreti
420 Akçe
Darüssaade kahvecisinin harcırahı ve araba ücreti
2.700 Akçe
Harem-i hümayun ağırlığına nezaret eden harem ağalarının nafakaları
4.000 Akçe
Harem-i hümayun arabalarını çeken manda ücreti
4.120 Akçe
Bazı kişilerin nafaka ve harc-ı rah ücretleri (Bostancı, vezzan-ı hazine, baki kulu, …?)
2.220 Akçe
5 nefer bâkî gılmanının nafakası
7.950 Akçe
Arabalara nezaret eden 1 nefer Edirne bostancısının nafakası
1.620 Akçe
Bazı tamirat masrafları
14.525 Akçe
Dimetoka’dır.
192
Haremeyn muhasebecisi, Feyzullah Efendi, Darüssaade Ağasının baş kahvecisi, Eski saray salyanaciler kethüdası, Timurîzâde, Darüssaade Ağasına tabi Hüseyin Ağa, Ahmed Ağa, Defterdar vekili, İshak Efendi ve Sultan pehlivanları için avda verilen ekmek, et ve zahire ücreti
52.628 Akçe
Enderun ve Harem-i humayunun ağırlıklarını taşıma hizmetinde olan Sirem arabacılarının ücret ve nafakaları
1.924.750 Akçe
Sultanın kızı Hatice Sultan, Hassa tazıcıları, Enderun kileri ve Harem-i hümayun ağırlıklarını taşıma hizmetinde olan öküz arabacılarının ücret ve nafakaları
726.440 Akçe
Toplam
7.047.921 Akçe537
Son olarak elimizde av sırasında görevli olanlara zahire, et ve ekmek dışında başka yiyeceklerin de tayinat olarak verildiğini gösteren bir defter vardır. Deftere göre günlük olarak av zamanında yağ, bal, yoğurt, soğan ve pirinç gibi birçok yiyecek görevlilerin asıl tayinatlarına ilave olarak verilir. Defterin açıklamasında sultanın İstanbul’daki avları sırasında bu ilave tayinatların günlük olarak görevlilere verildiği ve sultan Edirne’deyken de defterdeki şekliyle tayinatların görevlilere verilmeye devam ettiği bilgisi bulunur. Defterin tam tarihi belli olmamakla birlikte bir iptal kaydına 15 Aralık 1674 tarihi düşülmüştür. Bu kayıttan defterin bu tarihten hemen öncesi için verilen tayinatları ifade ettiği anlaşılır. Bu ilave tayinatların her av sırasında verilip verilmediğine dair defterdeki açıklamayı teyit edecek bir veri tespit edemedik. Ayrıca ilave tayinatların masraf bilgisine de ulaşılamamıştır. Aşağıdaki tablo defterde zikredilen ilave tayinatların türünü ve kimlere ne miktarda verildiğini göstermektedir.
Tablo 4.17. Sultan IV. Mehmed ava çıktığında görevlilerin muayyen tayinatlarına ilave olarak verilen tayinatlar538
Yevmiyye-Şehriyye539
Fodula Ekmek
Et
Pirinç
Sade Yağ
Bal
mumu
Bal
Tuz
Soğan
Yoğurt
Buğday
Zülüflü Baltacılar
60
3
1
2
3
1
Eski Saray Baltacıları
60
12
1
3
1
2
2
2
6
537 Bu toplama ilaveten; 20.966 çeki Odun, 27.460 kıyye Kömür ve 244 adet Kütük sarfolunmuştur.
538 BOA, D.BŞM.d, nr. 210.
539 Tayinatların bir kısmı günlük bir kısmı aylık verilmiştir.
193
Hassa Bostancıları540
400
98
14
40
40
6
6
Bostancı Teberdarları
25
8
1
2
1
2
2
Barutçular ve arabacılar
60
5
2
2
2
Baş kapu gulamı
20
4
10
30
30
30
Çukadar Ağa
6
3
3,5
7
10
Hekim Aşil Efendi
4
1
Sultan İmamı
4
Mirahur-ı Kebir
6
8
Mirahur-ı Küçük
6
8
Çakırcıbaşı
6
7
Şahincibaşı
6
7
Atmacacıbaşı
3
3,5
Av Ağası
3
3,5
Darüssaade Ağası Baş Sarracı
10
2,5
1,5
3
3
Babüssaade Ağası Sarracları
10
2.5
1.5
3
3
Enderun Hazinesi Sarracı
10
2.5
1.5
3
3
Hasoda Sarracları
10
2.5
3
6
6
Kilarcıbaşı Sarracları
10
2.5
3
6
6
Haseki Ağa
2
Hassa Sarracları
7
7
Çadır Mehterleri
7
1.3
Bağçe-i At? Gulamı
2
0.3
Hassa Arabacıları
8
2
Cellatlar
2
0.5
540 Seferde verilip göçerde 7 kile pirinç, 200 çift ekmek, 49 vukiyye et verilir. Yağ ve bal verilmez.
194
Hassa Müezzinleri
2
0.5
Matbah Sakaları
4
0.5
Enderun Sakaları
2
0.5
Divan Sakaları
2
0.5
Kule Bevvabları
7
1.3
Nevbet Bevvabları
25
7
Meşale Bevvabları
3
0.3
Cerrah Mehmed Usta
4
2
Oda Çorbacısı541
6
Aşçıbaşı
14
3
Matbah Üstadları
8
Darüssaade Matbahı Ustası
4
1
Darüssaade Matbahı Halifesi
4
1
Erzî?-i Kebir
4
1
Avcı
3
0.3
Aşçı Üstadları ve Şakirdleri
37
7
4
5
Helvahâne Şakirdleri
16
5
2
1
Kilar Şakirdleri
25
5
1.5
3
Has Fırın Şakirdleri
20
5
16
12
Harcî Fırın Şakirdleri
4.5
12
15
Kârhâne-i şireciyan tayinat-ı sefer
7
2.1
3
6
Kârhâne-i mastgeran tayinat-ı
3
1.5
3
6
541 Göçerde verilmez.
195
sefer
Kârhâne-i şem’giran tayinat-ı sefer
7
2
2
5
Kârhâne-i tavukçıyan tayinat-ı sefer
5
0.5
2
6
Kârhâne-i buzcıyan tayinat-ı sefer
5
1.5
1.5
3
Matbah Emini tayinat-ı sefer
40
20
1
2
Masraf Kâtibi tayinat-ı sefer
20
10
0.5
1
Matbah Kâtibi tayinat-ı sefer
5
3
5
10
Vekilharç tayinat-ı sefer
5
3
5
10
Kiler Kethüdası tayinat-ı sefer
5
3
5
10
Hassa Kiları tayinat-ı sefer
15
6
0.5
1
Kiler Meşalecileri tayinat-ı sefer
4
1
1.5
3
Kârhâne-i kal’î-geran tayinat-ı sefer
5
1.5
2
4
Kârhâne-i kassabin tayinat-ı sefer
24
6.5
Ahmed Halife tayinat-ı sefer
10
4
5
15
Toplam542
1.110,5
302,
115,5
146
3
97
13
48
1
6
542 Toplam tayinat defterin sonunda verilmiştir. Bizim ulaştığımız sayılardan farklılar vardır. Defterin sonunda verilen tayinat listesi, tabloda olmayan kalemlerle birlikte şu şekildedir: Ekmek 1069 çift, et 318 vukiyye, pirinç 29,5 kile, sade yağ 67,5 kıyye, bal 48 kıyye, soğan 16,5 kıyye, tuz 13 kıyye, yoğurt 1 tas, nohut 3 kıyye, buğday 6 kıyye, ravgan-ı şir 2 kıyye 67 dirhem, biber 40 dirhem, sirke 1
196
1
4.3. Nakliye Masrafları
Tıpkı bir askerî seferde olduğu gibi av seferlerinde de önemli masraf kalemlerinden biri nakliyedir. Çünkü her şeyden önce satın alınan zahire ve yiyecek malzemelerinin menzillere salimen taşınması şarttır. Öte yandan kalabalık maiyetleriyle padişah, harem ve vüzeranın tüm ihtiyaçlarıyla birlikte av mahalline kadar taşınması gerekir. Yani nakil vasıtalarına iki taraflı bir ihtiyaç söz konusudur. Bu durum hem nakil vasıtalarının çeşitlenmesine hem de önemli bir masraf kaleminin doğmasına sebep olur. Nitekim zahire masrafından sonra en büyük masraf kalemi nakliyedir. Av seferlerinde hem kara yolu hem de deniz yolu zahire ve muhtelif ağırlıkların taşınmasında kullanılmıştır. Kara yolu nakliyesinde sirem arabası, öküz arabası gibi çeşitli arabaların yanısıra camus, deve, katır ve beygir gibi yük ve binek hayvanları da kullanılmıştır. Deniz yolunda ise özellikle zahire naklinde Çatalca, Büyük Çekmece ve Silivri’ye çeşitli limanlardan zahire nakli yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca av için sultan ve saray ahalisinin göçleri sırasında da sefine ve kayıklar kullanılmıştır. Aşağıdaki tabloda IV. Mehmed’in 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında yaptığı avlar için deniz ve kara yolu nakliye ücretleri gösterilmiştir.
Tablo 4.18. Sultan IV. Mehmed’in 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında yaptığı avlar için nakliye ücretleri543
Akçe
30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında av için odun taşınmasında kullanılan 30 adet araba ücreti
127.200
Tekirdağ’dan diğer menzillere taşınan unun araba ücreti (Her bir kile için 5 akçe)
189.170
Burgaz ve Çorlu’dan Karıştıran’a taşınan unun araba ücreti
3.790
Silivri’den Çorlu’ya taşınan unun araba ücreti (Her bir kile için 5 akçe)
5.000
Çekmece’den Silivri’ye taşınan unun mükârî ücreti
4.583
Çekmece’den Silivri’ye taşınan unun sefine navlı (Her bir kile için 5 akçe)
1.500
Çekmece’den Silivri’ye taşınan arpanın sefine navlı (Her bir kile için 2 akçe)
12.728
Odun nakli için ödenen sefine navlı (Her bir çeki için 10 akçe)
1.460
Silivri’den Ereğli’ye taşınan arpanın sefine navlı (Her bir kile için 2 akçe)
13.124
kıyye, balmumu 3 adet, badem 30 dirhem ve şeker 1,5 kıyye.
543 BOA, D.BŞM.d, nr. 480.
197
Ereğli’den Silivri’ye taşınan arpanın sefine navlı (Her bir kile için 1 akçe)
4.100
Çekmece’den Çatalca’ya taşınan arpa ve unun araba ücreti
42.544
Silivri’den Çatalca’ya taşınan unun araba ücreti (Her bir kile için 5 akçe)
930
Çatalca’dan Silivri’ye taşınan unun araba ücreti (Her bir kile için 5 akçe)
1.200
Büyük Çekmece’den Çatalca’ya taşınan arpanın araba ücreti
21.524
Ereğli’den Çorlu’ya taşınan arpanın araba ücreti (Her bir kile için 5 akçe)
23.825
Tekirdağ’dan Büyük Çekmece’ye taşınan arpanın sefine navlı (Her bir kile için 2 akçe)
19.182
Ereğli’den Büyük Çekmece’ye taşınan arpanın sefine navlı (Her bir kile için 1,5 akçe)
8.400
Toplam
480.260
Tablodan da anlaşılacağı üzere deniz yolu nakliyesi çok daha ucuzdu ve muhtemelen kara yoluna göre çok daha az uğraş gerektiriyordu. Nitekim özellikle yağmurlu ve karlı havalarda hayvanlar ve arabalarla yapılan taşımacılıkta geçilmesi gereken onlarca bataklık yol oluşuyor ve bu durum işleri güçleştiriyordu. Ancak yine yukarıdaki tablodan da anladığımız gibi deniz yolu ile yapılan nakliye yalnızca belli başlı birkaç rota arasında mümkündü. Bu da nispeten daha pahalı ve zahmetli olan kara yolu taşımacılığının yaygın olmasına sebep oluyordu. Örneğin aşağıda verilen tabloda, Sultan Mehmed’in 1667 yılındaki Edirne ikameti sırasında yaptığı 59 günlük Dimetoka av seferinin masrafı ve masraf kalemleri gösterilmiştir. Deniz yoluyla nakliyenin mümkün olmadığı ve nispeten de yakın olarak ifade edebileceğimiz Edirne-Dimetoka güzergâhında üç farklı nakil vasıtası kullanıldığı anlaşılır. At arabaları, mükârî davarları ve camus arabaları bu av seferi için kiralanmıştır. Tutulan nakil vasıtaları için ödenen ücret 59 günlük süreçte yapılan masrafların dörtte biri seviyesindedir.
Tablo 4.19. 10 Haziran 1667-7 Ağustos 1667 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne’den Dimetoka’ya yaptığı 59 günlük av seferinin masrafı544
Miktar x 59 Gün
Ücret
Dimetoka’ya Gidiş Sırasında Tutulan At Arabaları
155 At Arabası
326.080 Akçe
Dimetoka’ya Gidiş ve Dönüş İçin Tutulan Mükârî Davarları
435 Mükârî Davarı
235.210 Akçe
Dimetoka Göçü Sırasında Çeşitli KazalardaTutulan
714 Camus Arabası
481.320 Akçe
544 BOA, MAD, nr. 4685.
198
Camus Arabaları
Meşalecilerin Ücreti
104 Nefer
157.350 Akçe
Et Tayinatı
686,5 Kıyye
582.000 Akçe
Arpa Tayinatı
936 Keyl
1.794.610 Akçe
Odun Tayinatı
267 Çeki
389.600 Akçe
Muhtelif Harcamalar
(İhracat)
-
40.206 Akçe
Toplam
4.006.376 Akçe
Zahire ve diğer ihtiyaç malzemelerinin temini kadar taşınması da hayli külfetli ve zahmetliydi. Sultan Mehmed’in av seferlerine kısa aralıklarla sık sık çıkması ise bu külfet ve zahmeti daha da arttırıyordu. Daha önce zahire masraflarını ele aldığımızda ifade ettiğimiz gibi zahire temini genel olarak birkaç av seferi için toplu olarak yapılıyor ve bu sayede nakliye masrafları düşürülebiliyordu. Ancak yine daha önce ifade ettiğimiz gibi nakliye iki ayrı masraf kalemiydi. Yani yiyecek ve ihtiyaç malzemelerinin menzillere taşınması bir masraf kalemiyken sultanın, hareminin veya vezirlerin avlara gidiş gelişleri de ayrı bir masraf kalemiydi. Örneğin aşağıdaki tabloda bir buçuk yıllık süreç içerisinde Sultan Mehmed’in ve av eşlikçilerinin avlara gidiş geliş nakliye masrafları verilmiştir. Bu bir buçuk yıllık süreçte sultan bir kere Karıştıran’a kadar av seferi yapmış ve bu sefer üç buçuk ay sürmüştür. Ardından yaklaşık dokuz aylık bir İstanbul ikametinin akabinde sultan Edirne’ye üç aylık bir av seferi daha yapmış, iki ay Edirne’de ikamet etmiş ve ardından İstanbul’a iki aylık bir yürüyüşün ardından geri dönmüştür. Tüm bu süreçteki hareketlilik; Sultan Mehmed’in, Valide ve Haseki Sultan’ın, haremin taşınma masrafı, menzillerden sürgün avının yapıldığı mahallere gidip gelme masrafları dahil olmak üzere dokuz milyon akçeden daha fazlaya mâl olmuştur. Ayrıca yukarıda verilen Tablo 4.16’dan anlaşıldığı kadarıyla Sultan Mehmed beş aylık ikametin ardından tekrar İstanbul Edirne arası yolu katetmiş ve Edirne çevresinde avlanmıştır. Bu hareketlilik süreci 6 Mart 1682’ye kadar yaklaşık altı ay kadar sürmüştür. Sultanın taşınma masrafları için at arabası, öküz, arabası ile Edirne ve Sirem arabaları tutulmuş ve toplam 1.666.964 akçe ödenmiştir545. Bunlara ilave olarak Enderun ve Harem’in ağırlıklarını taşımak için Sirem arabalarının kirasına ve sürücülerinin nafakasına toplam 1.924.750 akçe ödenmiştir. Sultanın kızı Hatice Sultan, hassa tazıcıları, Enderun kileri ve Harem-i hümayun ağırlıklarını taşıma hizmetinde olan öküz arabalarının ücreti ve sürücülerinin nafakası ise toplam 726.440 akçedir. (Tablo 4.16) Öyleyse, Viyana seferi öncesi Sultan Mehmed’in iki
545 BOA, D.BŞM.d, nr. 416.
199
yıl içerisinde yaptığı avlarda harcanan sadece taşınma ücreti 13.630.511 akçe olarak ortaya çıkar.
Tablo 4.20. Kasım 1679-Mayıs 1681 tarihleri arasındaki bir buçuk yıllık süreçte İstanbul-Edirne yolu üzerinde yapılan avların nakliye masrafı546
Akçe
7 Kasım 1679-26 Şubat 1680 Tarihleri Arasında Sultanın İstanbul, Çorlu ve Karıştıran Hattında Yaptığı Av Seyahatlerinin Taşınma Masrafları
3.711.292
Ekim 1680 ile Ocak 1681 Tarihleri Arasında Gerçekleşen İstanbul-Edirne Arası Seyahatin Masrafları
Harem-i Hümayun’un Taşınma Masrafı
150.450
Otağ-ı Hümayunun Taşınma Masrafı
290.170
Valide Sultan’ın Taşınma Masrafı
335.745
Çekmece’de Yapılan Avın Taşınma Masrafı
27.720
28 Ekim 1680 ile 9 Ocak 1681 Tarihleri Arasında Sultan IV. Mehmed’in Yaptığı Avların Taşınma Masrafı
3.434.830
Mart 1681- Mayıs 1681 Tarihleri Arasında Gerçekleşen Edirne-İstanbul Arası Seyahatin Masrafları
Sultan Mehmed’in Taşınma Masrafı
572.260
Haseki Sultan’ın Taşınma Masrafı
397.995
Sultanın Otağının Taşınma Masrafı
492.500
Toplam
9.312.957
İstanbul ve Edirne arasında sık sık hareket hâlinde olan ve avlanan Sultan Mehmed, Edirne’den çok daha uzak bölgelere de av seferleri yapmıştır. Bunlardan bir tanesi sefer niyetiyle gidilen Yenişehir’dir. Kandiye’ye geçemeyip Yenişehir’de kışlayan Sultan Mehmed’in bir yıldan fazla süren Yenişehir seyahat ve ikametinin nakliye masrafı toplam 4 milyon akçeden fazladır. 950 adet deve, Edirne ve Sirem arabaları, miri beygirler yetmediği için ilave 709 mükârî beygiri, kazalar arası nakil için öküz arabaları, Edirne’deki kiler zahiresinin Yenişehir’e nakli için çeşitli arabalar ve Yenişehir etrafında yapılan 7 adet sürgün avının mühimmatlarının taşınma masrafı için tutulan mükârî beygirlerin masrafları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo 4.21. Edirne-Yenişehir menzilleri arasındaki nakliye masrafları ve Yenişehir’deki avların nakliye masrafları547
Akçe
Mükârî develeri ücretleri
1.426.500
546 BOA, D.BŞM.d, nr. 365.
547 BOA, MAD, nr. 4685.
200
Edirne ve Sirem arabalarının kira ücretleri
320.690
Mükârî beygirlerin kira ücretleri
1.010.325
Öküz arabalarının kira ücretleri
720.700
Şikâr-ı hümayun mühimmatının nakliyesi
638.360
Toplam
4.116.575
Son olarak sultanın İstanbul bahçeleri arasındaki bazı avları için ise kayıklar kiralanmıştır. Örneğin sultanın 9 Nisan 1662-17 Temmuz 1662 tarihleri arasındaki av seyahatleri için 137.320 akçe kayık ücreti ödenmiştir. 18 Haziran 1662-8 Ağustos 1662 tarihleri arasındaki avları için ise 41.462 akçe kayık ücreti ödenmiştir548.
4.4. Av Seferlerinin Muhasebesi
4.4.1. Finansman
Şikâr-ı hümayunların masraf bilgilerini yukarıda türlerine ayırarak ortaya koymaya çalıştık. Ancak elbette bunlar dağınık bilgiler olup uzun soluklu bir av seferinin toplam mâliyetini ortaya koymaya yetmezler. Elimizdeki verileri toparlayarak bu başlık altında bir masraf derlemesi yapmaya çalışacağız. Ancak bundan önce devletin bu masrafları nasıl finanse ettiğini ortaya koymaya çalışcağız. İlk olarak, daha önce belirttiğimiz gibi vüzera kalabalık maiyetiyle katıldığı bazı av seferlerinde özellikle kendi masrafını kendi cebinden karşılamıştır. Örneğin Kasım 1679’da Sultan Mehmed’in Karıştıran’da yaptığı avda en çok tayinatın verildiği Musahip Paşa ve Kaymakam Paşa ekmek, et, arpa, saman ve odun giderlerini kendi ceplerinden karşılamışlardır549. Benzer şekilde 1679 yılına ait bir av muhasebe defterine göre, sultanın avlarının gelirleri arasında Sadrazam, Musahip Paşa ve Kaymakam Paşa’ya yapılan zahire tayinatları da vardır. Yani vüzeraya yapılan 770.898 akçelik zahire tayinatı av sırasında kullanılmıştır (Tablo 4.22). Bir diğer belgeye göre 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında yapılan avların finansmanını sağlamak adına 480.000 akçe Sadrazam tarafından karşılanmıştır550. Öyleyse IV. Mehmed’in avlarının baş takılımcıları arasında olan özellikle Sadrazam, Musahip Paşa ve Kaymakam Paşa’nın av seferlerinde en azından kendi maiyetlerinin masraflarını karşıladıklarını söyleyebiliriz. Vüzera dışında av masrafları Birun ve Enderun hazinesi tarafından karşılanmaktadır. Daha önce zahire iştiralarının bazen başka bir yerin cizye veya mukataa gibi gelirlerinden mahsup edildiğini ifade etmiştik. Esasen bunlarda hazinenin kasasına girmesi gereken paralar olup kasaya
548 BOA, MAD, nr. 7371.
549 BOA, KK, nr. 7172.
550 BOA, D.BŞM.d, nr. 480.
201
girmeden av masraflarına doğrudan harcanmışlardır. Yani hem vüzeradan hem de muhtelif kazaların hazineye gitmesi gereken gelirlerinden mahsup yoluyla av seferlerine finansman yaratılmış ancak elbette bunlar yetersiz kalmıştır. Bu noktada asıl büyük finansman ise doğrudan iç ve dış hazineden karşılanmıştır. Aşağıdaki tabloda 7 Kasım 1679-28 Şubat 1680 tarihleri arasında Sultan Mehmed’in avları için gereken meblağın nerelerden temin edildiği gösterilmiştir. Buna göre asıl meblağ Enderun ve Birun hazinelerinden sağlanmıştır. Yaklaşık 34 milyon akçenin en büyük payı olan 18 milyon akçe enderun hazinesinden, yani hazine-i hassa denilen sultana tahsisli ihtiyat hazinesinden karşılanmıştır. Dış hazineden ödenen miktar ise 11 milyon akçeden fazladır.
Tablo 4.22. 7 Kasım 1679-28 Şubat 1680 tarihleri arasında yapılan avların finansmanı551
Gelirler
Enderun Hazinesinden
18.000.000 Akçe
Önceden yapılmış iştiraların bakayasından
3.917.830 Akçe
Vezirlere yapılan zahire tayinatından
Sadrazam
533.322 Akçe
Musahip Paşa
47.880 Akçe
Kaymakam Paşa
189.696 Akçe
Birun Hazinesinden
11.150.968 Akçe
Şikâr-ı Hümayun Toplam Geliri: 33.839.686 Akçe (281.997 Guruş)
1685 yılının ocak ayına ait hazine kethüdasının bir arzından, o yıl yapılan avlar için yola çıkıldığında Enderun hazinesinden tahsis edilen 150 kese akçenin sarf edildiği anlaşılır. Bu miktar yetmeyince 55 kese akçe ve 370,5 guruş Birun hazinesinden temin edilmiştir. Hazine kethüdası devam eden avlar için gerekecek olan arpa, saman, odun, nakliye, meşale ve diğer ihtiyaçlar için toplam 160 kese akçenin ancak yeteceğini ve bu meblağın Enderun hazinesinden karşılanmasını arz etmişse de 130 kese akçenin geri kalan av giderleri için temin edilmesi emredilmiştir552. Böylece Birun hazinesinden 2.204.460 akçe temin edilirken enderun hazinesinden 11 milyon akçe sultanın o yılki avları için temin edilmiştir553. Bir başka defterde ise aynı tarihli avların zahire masrafı için nüzül emini tarafından temin edilen meblağın kalemlere göre değişimi aşağıdaki tabloda verilmiştir.
551 BOA, D.BŞM.d, nr. 363.
552 TSMA, Evrak Kısmı, nr. 450/59
553 Bir kese 40 bin akçe olarak hesaplanmıştır. Baki Çakır, “Kese”, TDV İslam Ansikpodesi, C. EK-2, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2019, s. 42.
202
Tablo 4.23. 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in avlarında sarf olunan zahirenin finansman kalemleri554
Gelirler
Hazine-i Amire
6.251.159 Akçe
Sadrazam
480.000 Akçe
Enderun Hazinesi
600.000 Akçe
Matbah-ı Amire Emini Mehmed Efendi
300.000 Akçe
Toplam
7.631.159 Akçe
Tüm bunlar muvacehesinde Sultan IV. Mehmed’in av seferlerinin finansman kalemleri şöyledir;
a.
Önceki yıllardan bakaya kalan iştira zahiresi,
b.
Sadrazam, Musahip Mustafa Paşa ve Kaymakam Paşa’nın katıldıkları avlar için yaptıkları ödemeler,
c.
Bir mahallin cizye veya mukataa gelirlerinden mahsuben yapılan ödemeler,
d.
Tüm bunların kifayet etmediği noktada iç ve dış hazineden ortak sağlanan nakit akçe.
4.4.2. Masraf
Av seferlerinin masrafları gidilen yerin uzaklığına, ikamet süresine, maiyetin sayısına göre değişkenlik gösterir. Ancak tıpkı bir askerî sefer organizasyonu gibi yapılan hazırlıkları ve masraf kalemleri aynıdır. Yukarıda verdiğimiz masraf kalemleri hemen her av seferinde ortak olarak görülmektedir. Elimizde Sultan Mehmed’in birkaç aylık dönemde yaptığı avların masraflarını özet olarak gösteren bazı masraf defterleri vardır. Örneğin aşağıdaki tabloda 7 Kasım 1679-28 Şubat 1680 tarihleri arasında Sultan Mehmed’in avlarının kalem kalem ve yekûn masrafı gösterilmiştir.
Tablo 4.24. 7 Kasım 1679-28 Şubat 1680 tarihleri arasında yapılan avların giderleri555
Giderler
Zahire İştirası
Arpa
325.696,5 Keyl
Un
16.263,5 Keyl
Saman
152.288 Kantar
Odun
27.659 Adet
Ot
5.761,5 Adet
Kütük
751 Adet
554 BOA, D.BŞM.d, nr. 480.
555 BOA, D.BŞM.d, nr. 363.
203
Kömür
700 Adet
Koyun
10.316 Ruus
TOPLAM
25.960.606 Akçe
İhracat
Mükârî beygirlerin ücreti (7 Kasım 1679 ile 28 Şubat 1680 arası)
3.653.532 Akçe
Meşaleciyan ve meşale mühimmatı ücreti (7 Kasım 1679 ile 28 Şubat 1680 arası)
802.890 Akçe
Şikâr-ı hümayun hizmeti için tutulan Edirne ve Sirem arabacılarının ücreti
168.356,5 Akçe
Ekmek tabhı, sefine navlu ve sair ihtiyaçlar için verilen ücret
1.739.093 Akçe
Toplam
7.879.080 Akçe
Şikâr-ı Hümayun Toplam Gideri: 33.839.686 Akçe (281.997 Guruş)
Tabloya göre, Sultan Mehmed’in üç buçuk aylık bu avının zahire iştirasından nakliye masrafına, ekmek tabhından meşale ücretine kadar tüm masrafı yaklaşık 34 milyon akçedir. Elimizdeki diğer verilerden ise sultanın yılın devamındaki avlarını ve bu avların masraflarını tespit etmemiz mümkündür. Buna göre Sultan Mehmed 1680 yılının Ekim ayında Edirne’ye yol boyu avlanarak 3 ayda gitmiş ve burada 6 ay kadar kalmıştır. Gidiş yolunda sultanın ve hareminin yol boyu taşınma masrafı ve av ekiplerinin ava gidiş geliş masraflarının toplamı 4.238.915 akçedir (Tablo 4.20). 3 aylık yürüyüşün ve avların diğer sarfiyat ile birlikte zahire masrafı ise 14 milyon akçeden daha fazladır (Tablo 4.8). Öyleyse 1679 yılının Kasım ayından 1681 yılının Ocak ayına kadar yaklaşık 14 aylık süreçte Sultan Mehmed’in av masrafı 52 milyon akçeden daha fazlaya tekabül eder. Bu meblağı daha net anlayabilmek için bir karşılaştırma yapacak olursak, 1671-1672 yılının bütçesine göre Rumeli’den hasıl olan mukataa, gümrük ve âdet gelirleri 58 milyon akçe, aynı yıl iç hazineye yapılan borç 64 milyon akçe ve 1669-1670 yılının bütçe açığı ise 44 milyon akçe civarındadır556. Buna mukabil 1672 Kamaniçe seferinin asker maaş ve bahşişleri, eyalet askerinin masrafları ve kapıkulunun iaşe masrafları hariç toplam masrafı 695 milyon akçeden daha fazla ve Viyana seferinin yapıldığı 1683 yılı sefer ağırlıklı
556 Mehmet Genç, Erol Özvar, Osmanlı Maliyesi: Kurumlar ve Bütçeler, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, C.II, İstanbul 2006, s. 211. Mehmet Genç, Erol Özvar, Osmanlı Maliyesi: Kurumlar ve Bütçeler, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, C.I, İstanbul 2006, s. 219.
204
ruznamçe defterine göre ise gider 683 milyon akçeden fazladır557. Öyleyse bir yıllık av masrafının bütçedeki birçok kalemden daha yüksek bir meblağa denk geldiği ve önemli bir külfet olduğu ancak bir askeri sefer masrafıyla kıyaslandığında onda bir orana sahip olduğu söylenebilir.
1676 yılının kasım ayında vefat eden Fazıl Ahmed Paşa’dan sonra Sultan Mehmed Viyana seferine kadar İstanbul-Edirne arasında sürekli hareket hâlindedir. Dolayısıyla sürekli menzillere zahire tedarik edilirken buna paralel nakliye masrafları da artmıştır. Dolayısıyla 1680 yılı için ulaştığımız 52 milyon akçelik toplam masraf miktarı bu hareketli sürecin etkisiyle gerçekleşmiştir. Nitekim Fazıl Ahmed Paşa’nın sadareti sırasında on yıl Edirne’de ikamet ettiği süreçte sultan Edirne çevresinde avlanmış ve dolayısıyla İstanbul-Edirne arası yolu katetmediği için masrafları azalmıştır. Ancak bu noktada da sultanın uzun soluklu Edirne merkezli av seferlerini zikretmek gerekir. Nitekim daha öne bahsettiğimiz gibi on yıllık Edirne ikameti sırasında sultan Yenişehir’den Filibe ve hatta Kamaniçe’ye kadar birçok yere gitmiş ve bunların çoğu avlanma niyetiyle yapılmıştır. Örneğin Sultan Mehmed 10 Haziran 1667- 7 Ağustos 1667 tarihleri arasında Edirne’den Dimetoka’ya 59 gün süren bir av seferi yapmıştır. Bu av seferinin tüm maliyeti 4 milyon akçeden fazladır (Tablo 4.19). Hatta devamında Sultan iki ay Edirne’de kaldıktan sonra bu kez Dimetoka’ya göre çok daha uzak olan Filibe’ye 69 gün süren bir av seferi yapmış ve bu av seferi yaklaşık 12 milyon akçeye mâl olmuştur. Yani Sultan Mehmed’in 1667 yılında gerçekleştirdiği Edirne merkezli Dimetoka ve Filibe av seferlerinin hazineye toplam maliyeti yaklaşık 16 milyon akçeye tekabül eder.
Tablo 4.25. 13 Ekim 1667-20 Aralık 1667 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in Edirne’den Filibe’ye yaptığı 69 günlük av gezisinin masrafı558
Miktar x 69 Gün
Ücret
Filibe Göçü Sırasında Tutulan At Arabaları
182 At Arabası
656.140 Akçe
Filibe’ye Gidiş ve Dönüş İçin Tutulan Mükârî Davarları
350 Mükârî Davarı
587.650Akçe
Filibe Göçü Sırasında Çeşitli Kazalarda Tutulan Camus Arabaları
1.357 Camus Arabası
885.775 Akçe
Meaşaleciyan Ücreti ve
115 Nefer
539.977 Akçe
557 Mustafa Nuri Türkmen, Kamaniçe Seferinin Lojistik Hazırlıkları, ss. 163-164. Meryem Kaçan Erdoğan, II. Viyana Kuşatması, s. 186.
558 BOA, MAD, nr. 4685.
205
Meşale Malzeme Ücretleri
Et Tayinatı
724,5 Kıyye
739.880 Akçe
Arpa Tayinatı
70.359 Keyl (69 günlük toplam)
1.544.185 Akçe
Saman Tayinatı
12.268 Kantar (69 günlük toplam)
225.952 Akçe
Ot Tayinatı
2.205 Araba (69 günlük toplam)
220.500 Akçe
Un İştirası
3.663 Keyl
183.115 Akçe
Karapınar, Eski Zağra ve Bahşayişburcu Menzillerinde Verilen İnamlar
-
141.650 Akçe
Odun Tayinatı
717 Çeki
224.210 Akçe
Muhtelif Harcamalar
(İhracat)
-
6.046.600 Akçe
Toplam
11.995.634 Akçe
Dimetoka ve Filibe’de yaptığı uzun soluklu avlardan yaklaşık bir yıl sonra bu kez Sultan Mehmed “sefer kastıyla” Kandiye önlerindeki askere moral vermek için Selanik-Yenişehir hattına doğru hareket etmiştir. Sultanın sefer niyetiyle çıktığı bu seyahati daha önce bahsettiğimiz gibi aslında tam bir av seferidir. Sultan Yenişehir etrafında sürekli avlanır. Sultanın yaklaşık bir buçuk yıl süren bu seyahat ve ikametinin tam masrafını ortaya koymak hayli zor olsa da Yenişehir’e gidiş için menzillere hazır edilen zahire masrafı, nakliye masrafı, Yenişehir’de yapılan yedi sürgün avının nakliye masrafı ve son olarak Yenişehir’de IV. Mehmed için elden geçirilen odanın toplam masrafı yaklaşık 17 milyon akçe olarak tespit edilmiştir559.
Tablo 4.26. Ağustos 1668-Kasım 1669 tarihleri arasında Edirne-Yenişehir güzergâhında ve Yenişehir ikameti sırasında yapılan masraflar560
Akçe
Menziller için toplanan zahire ücretleri (arpa, buğday, et, sade yağ, bal, odun, saman)
11.853.050
Mükârî develeri ücretleri
1.426.500
Edirne ve Sirem arabalarının kira ücretleri
320.690
Mükârî beygirlerin kira ücretleri
1.010.325
Öküz arabalarının kira ücretleri
720.700
Erkan-ı devlete verilen meşale ve mühimmatlar
750.490
Yenişehirde yapılan yedi sürgün avının mühimmat nakliyesi
638.360
Yenişehir’de IV. Mehmed için yenilenen odanın masrafı
199.050
Toplam
16.919.100
Elimizdeki bir diğer tarihli masraf derlemesi ise Viyana seferi sonrasına aittir. Hem Osmanlı Devleti hem de IV. Mehmed’in saltanatı için önemli bir dönüm
559 Tırhala-Karaferye hattında yapılan avların masraflarına, Yenişehir dönüşü kışlanan Selanik’te yapılan masraflara ve dönüş yolunun zahire-nakliye masraflarına ulaşılamamıştır.
560 BOA, MAD, nr. 3491. BOA, MAD, nr. 7400. BOA, MAD, nr. 4685.
206
noktası olan başarısız seferin ardından IV. Mehmed’in avlarına hemen her kesimden tepkiler yükselse de o avlanmaya devam etmiştir. 1684 yılının Aralık ayında ve 1685 yıllarının Mart ve Aralık aylarında olmak üzere üç kere daha Edirne’ye gitmiştir. Bu üç av seferinden elimizde olan 1684 yılına ait masraf kaydı aşağıdaki tabloda verilmiştir. Buna göre yaklaşık 4 aylık bu av seferinin toplam masrafı 11 milyon akçeden fazladır. Masraf, sultanın önceki avlarına göre nispeten düşük görünmektedir. Sultanın Viyana sonrası yaptığı avlara Sadrazam, Musahip Paşa561 ve Kaymakam Paşaların katılmaması masrafta bir miktar düşüşe neden olmuş olmalıdır (Tablo 3.2). Ancak ulaşılan bu meblağın yalnızca 4 aylık masraf kaydı olduğunu ifade etmek gerekir. Nitekim bundan sonra da Sultan Mehmed avlanmaya durmadan devam etmiştir. Mesela daha önce Marc David Baer tarafından kullanılan bir belgeye göre çeşitli masraflar için sultandan ödeme emri istenmiştir. Bu arzda av masrafları için talep edilen meblağ ise 91 kese akçe ve 186 guruşdur. Ancak bu isteğin avların total masrafı için değil zaten yapılmış masrafların yetersiz kaldığı noktada ilave olarak istendiği arzdaki ifadelerden anlaşılır. Yani Haziran 1685 tarihli belgeye göre o tarihte sultanın devam eden avları için bir kese 40 bin akçe hesabıyla 3.662.320 akçe ilave ödeme istenmiştir. Öyleyse sultanın 1685 yılındaki masrafının 15 milyon akçeden çok daha fazla olduğu anlaşılır.
Tablo 4.27. 30 Kasım 1684-15 Mart 1685 tarihleri arasında Sultan IV. Mehmed’in avlarının masrafı562
Giderler
Arpa
Buğday
Saman
Odun
Kuru Ot
Kütük
Kömür
Bâ-emr-i şerif İştira
47.766
6.683
25.826
9.515
1.662
482,5
179
İştira-yı Atik
8.223
9.058
2.658
İştira-yı Cedid
12.331,5
4.070
1.232,5
İştira-yı Sani
2.653
4.081
602
3.669
İştiranın Toplam Maliyeti
4.843.249 Akçe
Mübayaa
51.296
48.555
10.734
68,5
29.656
Mübayaanın Toplam Maliyeti
5.753.928 Akçe
Ekmek tabhı, sefine navlu ve mükârî ücretleri
717.637 Akçe
561 Paşa bu ava katılmış ancak yalnızca iki günlük tayinat almıştır.
562 BOA, D.BŞM.d, nr. 480.
207
TOPLAM
11.420.354 Akçe
Sultan Mehmed’in avları için yaptığı tüm bu masraflara ilave olarak matbah-ı amire de ilave masraflar yapmıştır. Nitekim avlardan önce ve sonra sultan, harem, vüzera ile birlikte birçok av görevlisine ziyafetler verilmiştir. Aşağıdaki tabloda Sultan Mehmed’in saltanatı sırasındaki muhtelif tarih aralıklarında matbah-ı amirenin yaptığı harcamalar gösterilmiştir. Buna göre sultanın saltanatının ilk yılları olan 3 Ağustos 1649-22 Temmuz 1650 tarihleri arasında matbah-ı amirenin yıllık harcaması 33.853.685 akçedir. 20 Kasım 1660-9 Kasım 1661 tarihleri arasında ise sultan İstanbul’da, Edirne yolunda ve Edirne’de avlardadır. Nitekim sultanın sıklaşan avlara matbah-ı amirenin harcamalarına da yansımış ve yaklaşık 14 milyon akçe artışla masraf 47 milyon akçeyi bulmuştur. Yine Edirne-İstanbul arasında avların arttığı 15 Ocak 1662-3 Ocak 1663 tarihleri arasında masraf 44 milyon akçe civarındadır. 20 Şubat 1671-8 Şubat 1672 tarihler arasında Sultan Edirne’de Fazıl Ahmed Paşa ile Kandiye dönüşünde avlaklardadır. Fekle, Eski Zağra, Çölmek Köy, Despot Yaylası ve Filibe arasında neredeyse her gün avlanan sultanın bu dönemki matbah-ı amire harcamaları 50 milyon akçeye ulaşmıştır.
Tablo 4.28. Sultan IV. Mehmed döneminde matbah-ı amirenin bazı yıllardaki masrafları563
Akçe
3 Ağustos 1649-22 Temmuz 1650
33.853.685
20 Kasım 1660-9 Kasım 1661
47.296.348
15 Ocak 1662-3 Ocak 1663
44.291.079
20 Şubat 1671-8 Şubat 1672
50.427.922
2 Aralık 1677-4 Ağustos 1680
169.890.588
27 Aralık 1685-16 Kasım 1686
53.840.546
Fazıl Ahmed Paşa’nın vefatının ardından sıklıkla İstanbul-Edirne arasında avlanan sultanın bu dönemde avlarının sıklığına paralel olarak mutfak harcamaları da artmış hatta tepe noktasına ulaşmıştır. 2 Aralık 1677-4 Ağustos 1680 tarihler arasındaki yaklaşık iki buçuk yıldaki mutfak masrafı yaklaşık 170 milyon akçedir. Bu da yıllık bazda yaklaşık 68 milyon akçeye tekabül eder. Nitekim bu tarihler arasında sultanın 52 milyon akçeyi bulan yıllık av masrafı da olduğu düşünülürse toplam av masrafının tespit ettiğimiz 52 milyon akçeden de çok daha fazla olduğu anlaşılır. Son olarak sultanın saltanatının sonlarına doğru, 27 Aralık 1685-16 Kasım 1686 tarihleri arasında matbah-ı amirenin masrafı 53 milyon akçeyi bulmuştur. Bu dönemde Sultan Mehmed hâlâ Edirne ve İstanbul arasında avlaklardadır.
563 BOA, MAD, nr. 5054. BOA, MAD, nr. 5051. BOA, MAD, nr. 7371. BOA, MAD, nr. 4772. BOA, MAD, nr. 4897. BOA, MAD, nr. 4893.
208
Tabloda verdiğimiz masraf kayıtlarının daha net anlaşılabilmesi için bir karşılaştırma yapmak gerekirse, örneğin Sultan IV. Murad döneminde, 19 Şubat 1629-7 Temmuz 1629 tarihleri arasındaki yaklaşık 6 aylık dönemde matbah-ı amirenin masrafı 14.797.024 akçedir564. Sultan Mehmed’in hemen ardından tahta geçen kardeşi II. Süleyman döneminde, 9 Nisan 1690-1 Mart 1691 tarihleri arasında matbah-ı amirenin bir yıllık masrafı 27 Aralık 1685-16 Kasım 1686 tarihleri arasındaki masrafa göre yarı yarıya düşüşle 26.771.448 akçe olarak tespit edilmiştir565. Öyleyse, Sultan Mehmed’in 3-4 aylık dönemler hâlinde 15 milyon ila 50 milyon akçe arasında değişen net av masraflarına dolaylı etkisi sebebiyle matbah-ı amire masraflarını da eklemek doğru olacaktır. Eldeki verilerden sadece avlar sırasında matbah-ı amirenin yaptığı masraf bilgisine ulaşılamamıştır. Ancak tabloda verilen bilgiler ile ardından verilen misaller karşılaştırıldığında Sultan Mehmed’in avlarının matbah-ı amireye ilave olarak takribi 15-20 milyon akçe masrafa sebep olduğu anlaşılır. Bu da av masraflarının yıllara göre -matbahın ilave harcamalarıyla-30 milyon ile 70 milyon akçe arasında değişiklik gösterdiğini ortaya çıkarır. Bu durum Sultan IV. Mehmed’in avlarının Viyana seferi sonrasında tartışılır hâle gelmesinde ekonomik saiklerin de katkısı olduğunu ortaya koyar. Nitekim Viyana sonrası artık bütçe açık vermeye başlar. Örneğin 1678-1679 yılının bütçesinde devlet 42 milyon akçe fazla vermişken, IV. Mehmed’in tahttan indirildiği 1687-1688 yılında 200 milyon civarında açık vermiştir566. Bunda 1683 yılı sonrasında başlayan savaş dönemiyle birlikte yukarıda yaptığımız hesaplara göre sultanın avlarının da bir ölçüde etkisi olmuştur.
564 BOA, MAD, nr. 697.
565 BOA, MAD, nr. 18495.
566 Mehmet Genç, Erol Özvar, Osmanlı Maliyesi: Kurumlar ve Bütçeler, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, C.II, s. 219.
209
SONUÇ
Bir geçim metodu olarak insanlık tarihinin önemli bir parçası olan avcılık, kraliyet saraylarında hem siyasi bir söylem hem de sosyal bir etkileşim modeli hâlini aldı. Kraliyet avları çeşitli farklılıklara rağmen benzer bir söylem ve eylem bütünlüğü taşıyarak neredeyse tüm Avrasya coğrafyasındaki saraylarda yapıldı. Bu coğrafyanın tam ortasında kurulan Osmanlı İmpraratorluğu’nda da saray avcılığı gelişmiş ve kendinden önceki devletlerle çeşitli noktalarda ortaklaşarak benzer bir siyasi söylem üretmiştir.
Daha 16. yüzyılda özellikle İdris-i Bitlisî ve ardından başlayan şehnâmeci gelenek ile birlikte avcılık, sarayın politik propagandası hâlini aldı. Osmanlı Devleti’nin birçok anlamda zirvesini temsil eden I. Süleyman devrinde saray avcılığı siyaseten zirveye ulaştı. 17. yüzyıla gelindiğinde I. Ahmed ile birlikte saray avcılığı adeta eskiye öykünmenin bir dışa vurumu hâline geldi. Başarılı askerî seferleriyle I. Süleyman’a erişemeyen sultanlar avcılık meziyetleriyle onun gibi bir padişah olduklarını ortaya koymaya çalıştılar. Elbette avcılık bunun yegâne yolu değildi. Ancak yaratılmak istenen savaşçı-gazi sultan söyleminin altını dolduran önemli bir bileşendi.
Ancak avcılık sadace siyasi bir söylem üretmiyordu. Sancağa çıkamayan veya bir önceki yüzyıldaki gibi seferlere gidemeyen sultanlar için halka görünmenin ve onlarla iletişim kurmanın da bir yoluydu. Tıpkı Cuma namazları gibi av seferlerinde de sultanlar halkın sorunlarını dinler, ihsanlar dağıtır ve bir ölçüde adaleti tesis ederlerdi. Böylece sadece savaşçı-gazi değil aynı zamanda adil ve cömert olduklarını da gözler önüne sererlerdi. Nitekim İstanbul’un yanı sıra Bursa ve Edirne gibi iki önemli kadim başkent, sultanların av gezileri için en çok kullandıkları ve halka sık sık göründükleri şehirlerdi. Öte yandan sancağa çıkamayan ve genelde çocuk yaşta tahta çıkan 17. yüzyıl sultanları için avcılık bir spor ve hatta savaş talimi sayılabilirdi. Çünkü avcılık sayesinde çocuk yaştaki sultanlar güçleniyor ve atıcılıklarını geliştiriyorlardı. Ayrıca sürgün avlarının savaş meydanlarını andıran bir hüviyeti de vardı. Birçok kronik yazarının da ifade ettiği gibi avcılık onların kalplerini savaşın manasına yakınlaştıyordu. Demek oluyor ki savaş ve yönetim tecrübesi olmayan sultanlar için avcılık sadece fiziksel değil mental olarak da onları gelecekte çıkacakları seferlere hazırlıyordu. Ayrıca bu av seferleri onlara önemli bir
210
de geçit töreni imkânı sunuyordu. Böylece her ne kadar sultan sefere gidememiş de olsa tıpkı seferden başarıyla dönmüş gibi uzun bir kortej eşliğinde şehirlere giriyor, süslü av hayvanları ve belki de başarılı geçmiş bir avın ardından vahşi hayvan cesetleri eşliğinde ihitşamlı bir geçit töreni düzenleyebiliyordu.
Tüm bunlara ilave olarak sultanlar sadece üzüntülü oldukları, mutlu oldukları, sıkıntılı ve kederli oldukları için, sefer dönüşlerinde zaferlerini kutlamak için veya sadece eğlenmek için de avlandılar. Sultan I. Ahmed’den IV. Mehmed’e kadar olan padişahların hemen hepsi bir şekilde avlara çıkmışlardır. Kimisi birkaç kere büyük sürgün avları yapmışken kimisi onlarca hatta belki yüzlerce kere avgâhları reaya ve av görevlileriyle sürmüşlerdir. Mesela savaşa gidemeyen Sultan I. Ahmed için aslında savaşçı yönünün ne kadar kuvvetli olduğunu halkına ispat etmenin yöntemi avlarıydı. Ayrıca I. Süleyman’a ne kadar çok benzediğini ve tıpkı onun gibi avlandığını yazan Sâfî ve edebî muhiti tarihe onunla ilgili gereken notu düşmüşlerdi. Şehnâmeci geleneği takiple avları üzerinden az veya çok sultanları övmek 17. yüzyılda adeta vazgeçilmezdi.
II. Osman için av, belki de I. Ahmed için olduğu kadar önemli değildi. Nitekim onun avcılığına atıflar çok daha azdır. Ayrıca o daha atılgan davranıp bir sefere çıkabildi. Ancak bu sefer istenilen başarıyı ve kamuoyu desteğini getirmedi. Bu noktada zafer gibi göstermek istediği bu seferi tıpkı atası I. Süleyman gibi Edirne avgâhlarında kutladı. Halk ile muzaffer bir padişah olarak temas kurdu. Nadirî ve Halisî ise bu seferin ne kadar başarılı olduğunu ifade ederken onun avcılığına da temas ettiler. Onlara göre, “şahbazın” yani sultanın, o gün avladığı av hesap edilemeyecek kadar fazladır. Böylece muzaffer sultan avgâhta da gereken zafere ulaşmış ve sefer başarısını pekiştirmiştir.
IV. Murad ise ağabeyi kadar hızlı ve keskin bir siyaset gütmedi. Önce ipleri eline aldı ardından halka kendisinin işbaşında olduğunu çeşitli vasıtalarla gösterdi. Halkın huzurunu bozan eşkıyaları katlederken avcılıktaki maharetlerini de gözler önüne serdi. Savaşçı bir padişahın işbaşında olduğunu halkına göstermekle kalmadı, kaynakların ittifak ettiği üzere olağanüstü gücünü cirit gibi güç gösterisine müsait oyunlarla da sergiledi. Çekinilecek güçlü bir sultan imajını yarattıktan sonra ise iki büyük sefer yaptı. Seferler sırasında yol boyu hem avlandı hem cirit oynadı hem de asileri katletti. Onun için avcılık, yaratmak istediği imajın adeta tamamlayıcısıydı.
211
Sultan IV. Mehmed için ise avcılık bambaşka bir konumdaydı. Onun dönemine uzaktan bakıldığında aslında saltanat makamı için yeniden bir inkişaf dönemi nitelemesi yapılabilir. Nitekim at sırtından inmeyen bir padişah olarak sultan sürekli avlardadır. Bununla yetinmeyerek orduya moral vermek için Edirne ve ötesine de geçer. Zaman ilerledikçe bu kez sultanı seferlerde bizzat ordunun başında görürüz. Hareketli ve seferden sefere koşan, zafer için rahatını terk eden bir padişah görüntüsü vardır. Bu anlamda klasik dönem padişahlarından hiç de farklı değil gibidir. Nitekim onun döneminde devlet tekrar Viyana önlerine kadar gidebilme cüreti göstermiştir.
Ancak bu uzaktan bakma yöntemi içerisinde onlarca sorun barındırır. Nitekim Sultan Mehmed, Köprülü vezirler seferdeyken bir şekilde işin başında kendisinin olduğunu göstermeliydi. Hem avlara çıkıp halk ile temas kurdu hem de başarılı seferlere iştirak etmese bile Edirne avgâhlarında paşalarla birlikte avlanarak muzaffer bir komutan gibi av şölenleri düzenledi. Böylece başarılı seferlerin başaktörü olmaya çalıştı. Nitekim Abdi Paşa’ya yazdırdığı eserde bunun izleri satır aralarından çok rahat anlaşılır. Öyle ki Köprülü Fazıl Ahmed Paşa Kandiye önlerindeki mukavemeti kırmaya çalışırken Yenişehir etrafındaki avgâhlarda avlanan Sultan Mehmed, Abdi Paşa’ya bu çektiği sıkıntıların hep milletinin selâmeti için olduğunu yazdrıyordu. Ayrıca başarılı sefer dönüşü arkadan gelen paşayı bekleyerek Edirne’ye en önde girdi. Abdi Paşa’ya göre ise zaten Kandiye sultanın inadı sayesinde alındı. Benzer şekilde Kamaniçe’nin muzaffer kahramanı da Sultan IV. Mehmed’dir. O artık resmen “gazi” sultandır. Hem de küffar memleketlerini İslam’a kazandıran bir gazi sultan. Hemen dönüşünde de övgü dolu avları başlar ki yanında fethin başaktörü olan paşalar vardır. Avcı sultan artık gazi sultandır. Avları ise savaş meydanında ne kadar hünerli olduğuna halkına tahayyül ettirmenin bir yoluna dönüşür. Bundan sonra da avlar hemen her gün yapılacak kadar sık hâle gelir. Başarısız Viyana seferi sonrası ise sultan bu kez gazi unvanı elinden alınmış bir avcıya dönüşür. Onun zahmetli ve maliyetli avlarını gölgeleyen başarılı askerî seferler konu dışı kalınca savaşçılığının ispatı olan avlarına olan eleştiriler artar. Yüzyıl başında padişahların bir ödevi gibi algılanan avcılık ortaya çıkan başarısız ortam ve artık aşırıya kaçan avlar sebebiyle padişahın gereksiz bir eğlencesi olarak algılanır. Nitekim de öyle gibidir.
Sultan Mehmed’in çocuk yaşlarında başladığı avcılık zaman içerisinde spor, geçit töreni, halk ile temas gibi birçok amaca matuf olarak yapılmış olabilir. Ancak
212
onun diğer sultanlardan o veya bu şekilde farklı olarak avcılığa tutku derecesinde düşkün olduğu anlaşılır. Viyana seferine kadar olan süreçteki avları da bu tutkunun bir tezahürü olmakla birlikte sefer sonrası değişen şartlar bu tutkuyu çok daha açık bir biçimde ortaya çıkarır. Çünkü hükümdarlara tavsiye edilen, belki planlı bir şekilde alıştırılan, onlara yaraşır bir aktivite olarak görülen avcılık bu hükümdar için artık tamamen tenkit edilen bir şey hâlini alır. Ancak geçen yıllar içerisinde avcılık onun için öylesine bir alışkanlık ve iptilaya dönüşmüştür ki artık büyük tepkiler bile onu bu alışkanlığından vazgeçiremez. Halk ile teması sağlayan, Cuma namazı gibi hükümdarlara adeta bir ödev gibi görülen avcılıktan vazgeçirilmeye çalışılır. Seferlere gitmemeyi kabul eden sultan ise avcılıktan vazgeçemez. Yer yer kendi lehine siyasi bir söylem oluşturmasına da izin veren bu avlar onun siyaseten sonu olur.
Sultan Mehmed sarayına kapanmayıp iktidara ortak olmaya çalışan son 17. yüzyıl padişahıdır. Avcılık ona bu imkânı vermiştir. Ancak işlerin kötüye gittiği bir dönemde bu imkânı elinden alan yine avcılığı olmuştur. Çalışmanın son bölümünde görüldüğü gibi bu avlar aynı zamanda önemli de bir maddi külfettir. Siyasi anlamda avların yarattığı hoşnutsuzluğu ekonomik anlamda aynı avların sebep olduğu buhran da körüklemiş olmalıdır.
Sultanlar; eğlenmek, üzüntülerini dağıtmak, sevinçlerini yaşamak ve daha birçok sebep için avlandılar. Ancak şüphesiz bu avlar birçok kere siyasi propaganda için de yapıldı. Hatta kimi zaman işe de yaradı. Bu bağlamda bakıldığında saray avcılığı bir yönüyle 17. yüzyılda önemli bir siyasi söylemdi ve kimi zaman çeşitli amaçlara matuf yapılıyordu. Avgâhlar her padişahın sefer ve gezi rotasına veya arzusuna göre değişiyordu. Avlandıkları alanlar Musul’dan Yenişehir ve Kamaniçe’ye kadar geniş bir alandı. Avlarına binlerce kişi katıldı. Bunların büyük çoğunluğu ise reayaydı. Genel kanının aksine askerler avların önemli katılımcıları değillerdi. Bu noktadan bakıldığında 17. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde avcılık askerler için bir savaş antrenmanı sayılamazdı. Yalnızca sultanın savaş alanını tahayyül etmesini sağlayan bir gösteri olabilirdi. Yine de özellikle Sultan Mehmed’in vezirlerinin maiyeti ve muhtemelen askerleri avlara katıldı. Ancak bunlar -düzenli bir antrenmandan ziyade- reayanın temin edilemediği noktada yani ihtiyaç hâlinde avlara sürüldüler.
213
Bahsi geçen avlar birkaç saatlik eğlenceler değillerdi. Nitekim bir sürgün avı günlerce sürer, halk ve görevliler birkaç kasabalık alandan av hayvanlarını çeşitli yollarla süre süre önceden kararlaştırılan mevkiye getirirler ve av çemberini oluştururlardı. Bu çember içerisindeki yaban hayvanlarını önce sultan avlar ardından herkese avlanma izni verirdi. Bu sırada sultanın gönlünce avlanması için yetiştirilen av köpekleri, avcı kuşlar ve avcı parslar hayvanlara atılırlardı. Yüzlerce hayvan o çember içerisinde can verirken ele geçirdikleri avları sultana sunan halk ise ödüllendirilirdi. Bu uzun soluklu ve yorucu sürecin bitiminde, başarılı avın ardından ziyafet verilir ve sürgün avı ritüeli tamamlanırdı. Tüm bu süreç halk ile kurulan temas bakımından sosyal, geliştirdiği söylem cihetiyle siyasi ve ortaya çıkan maliyet yönünden ekonomikti. Yani saray avcılığı bir boş zaman eğlencesinden, spor aktivitesinden veya savaş öncesi yapılan antrenmandan çok daha girift bir organizasyondu.
Çalışmanın başında, kuruluştan I. Süleyman dönemine kadar saray avcılığının aşama aşama nasıl önemli bir siyasi söylem ve sosyal bir organizasyon hâlini aldığı üzerinde durmuştuk. Buradan hareketle 17. yüzyıl içerisindeki önemini de irdelemeye çalıştık. Peki sonraki yüzyıllarda Osmanlı sarayında avcılık ne ifade ediyordu? Sosyo-ekonomik ve siyasi bir etkisi var mıydı, belki de daha doğru ifadeyle böyle bir etkisi kalmış mıydı? Bu sorular çalışmamızın sonucunda ortaya çıkan ancak bu çalışmanın sınırlarını aşan sorulardır. Öyle ki iktidar söyleminin özellikle 18. yüzyıldan itibaren -bu yüzyılda yaşanan fikri ve sosyo-ekonomik gelişmelerle birlikte- çok daha farklı ve çeşitli mecralara kaydığı ön kabulünden hareketle saray avcılığının eski bir siyasi söylem ve sosyal olgu olarak kaldığını düşünebiliriz. Ancak bu düşünce tamamen varsayımsaldır. Öyleyse, avcılığın özellikle 16 ve 17. yüzyıllarda Osmanlı eliti ve halk için ifade ettiği anlam ile sonraki yüzyıllardaki saray avcılığının hüviyeti -belki bu çalışma hareket noktası kabul edilerek- karşılaştırılmaya, dolayısıyla araştırılmaya muhtaçtır.
214
KAYNAKLAR
1.Arşiv Belgeleri
1.1. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi (TSMA)
Defter Kısmı
Nr. 34, 525, 935, 1078, 1080, 1118, 1995, 2344/142, 152, 153, 154, 155, 156, 158, 159, 161; 2352/57, 58, 59 ,60, 61, 276, 278; 6149, 9311.
Evrak Kısmı
Nr. 450/59, 781/12, 795/58, 795/70.
1.2. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
Ali Emiri, IV. Mehmed (AE.SMMD.IV)
Nr. 10/984, 18/2005, 24/2673, 24/2681, 24/2682, 26/2930, 26/2931, 26/2932, 31/3583, 45/5122, 45/5151, 52/6036, 52/6039, 52/6040, 53/6209, 53/6210, 61/7148, 68/7961, 68/7964, 75/8529, 76/9044, 84/10053, 88/10539, 91/10788, 98/11575, 103/12054, 107/12448, 107/12463, 528/5.
Ali Emiri, Sultan İbrahim (AE.SİBR)
Nr. 2/172, 2/173.
Ali Emiri, İkinci Ahmed (AE.SAMD.II)
Nr. 2/136.
Bâb-ı Asafî Ruus Kalemi Defter Tasnifi (A.RSK.d)
Nr. 1524, 1527, 1534, 1537, 1542, 1543.
Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe Kalemi Defter Tasnifi (D.BŞM.d)
Nr. 210, 335, 337, 346, 351, 363, 367, 375, 387, 416, 416A, 416B, 472, 480, 42288.
Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe Kalemi Arpa Eminliği Defterleri (D.BŞM.APE.d)
Nr. 14271,14279.
Bâb-ı Defterî, Başmuhasebe Kalemi Matbah Eminliği (D.BŞM.MTE)
Nr. 10522, 10562.
Cevdet, Saray (C.SM)
Nr. 126/6304, 146/7330.
Bâb-ı Defteri, Mevkufât Kalemi Defterleri (D. MKF.d)
Nr. 27598.
Hatt-ı Hümayun (HAT)
Nr. 1407/56985.
İbnülemin, Maliye (İE.ML)
Nr. 33/3208.
İbnülemin, Saray Mesalihi (İE.SM)
Nr. 11/1124.
Kamil Kepeci Tasnifi (KK)
215
Nr. 217, 2694, 3972, 7105, 7172, 7517.
Maliyeden Müdevver Defterler (MAD)
Nr. 168, 697, 2003, 2534, 2909, 3043, 3491, 4685, 4750, 4772, 4893, 4897, 5051, 5054, 5055, 5095, 5442, 6099, 7371, 7400, 18255, 18299, 18495.
Mühimme Defterleri (MD)
Nr. 7, 8/1464, 16/113, 35, 39/138, 52/157, 71/282, 78/1230, 78/1231, 78/1464, 79/8, 79/116, 79/123, 80/245, 80/246, 80/530, 80/545, 80/546, 81/563, 85/208, 85/238, 88/210, 94/124, 94/152, 96/722, 96/963, 97/183, 98/177, 103/244, 111/2427, 116/304.
2. Kaynak Eserler
Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi’nâme, haz. Fahri Çetin Derin, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2008.
Akçay, Hasan, Ahmedî’nin İskender-nâme’si, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa 1999.
Aktemur, Ramazan, Anonim Osmanlı Vekayinâmesi (H.1058-1106 / M.1648-1694) (Metin Ve Değerlendirme), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019.
Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2022.
Âşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi, haz. Kemal Yavuz-M.A. Yekta Saraç, K Kitaplığı, İstanbul 2003.
Bilkan, Ali Fuat, Nâbî’nin Türkçe Divanı, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1993.
Can, Ayşe Handan, Hacı Ali Efendi ve Tarih-i Kamaniçe’si, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2003.
Covel, John, Bir Papazın Osmanlı Günlüğü, Dergâh Yayınları, İstanbul 2017.
Çakmakcıoğlu, Seda, Koçi Bey Risaleleri, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2008.
Çolak, Songül, IV. Murad’ın Bağdad Seferi Menzilnâmesi, İdeal Yayıncılık, İstanbul 2015.
Duman, Filiz, Bir Gazavat-nâme Türü Olarak Hüseyin Behçetî’nin Mi’râcü’z-Zafer Adlı Zafer-nâmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2010.
Emecen, Feridun M., vd., Osmanlı İdarî Teşkilâtının Kaynakları: Şehzâde Dîvânı Defterleri Manisa Şehzâde Sarayı Dîvânı (1544-1594), Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara 2017.
Enverî, Düstûrnâme-i Enverî (Osmanlı Tarihi), haz. Necdet Öztürk, Çamlıca Yayınları, İstanbul 2012.
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı 1-2, TDK Yayınları, Ankara 2016.
Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, haz. Seyit Ali Kahraman-, Yücel Dağlı, C. I, Yapıkredi Yayınları, İstanbul 2017.
Eyyubî Efendi Kanunnâmesi, haz. Abdulkadir Özcan, İstanbul 1994.
Galland, Antoine, İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar, haz. Charles Schefer, çev. Nahid Sırrı Örik, TTK Yayınevi, Ankara 1987.
Gelibolulu Mustafa Âlî, Mevâ’idü’n-nefâis fî-kavâ’idi’l-mecâlis, haz. Mehmet Şeker, TTK, Ankara 1997.
216
Hasan Bey-zâde Ahmed Paşa, Hasan Bey-zâde Tarihi, çev. Şevki Nezihi Aykut, TTK Yayınları, C. III, Ankara 2004.
Hünernâme, TPML H. 1524.
İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, I. Defter, haz. Şerafettin Turan, TTK Yayınları, Ankara 1991.
İbn-i Nasuh Paşa, Pârs-nâme, haz. Mehdi Ergüzel, TDK Yayınları, Ankara 2009.
Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-Ebrâr Zeyli (Tahlil ve Metin), haz. Nevzat Kaya, TTK Yay., Ankara 2003.
Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t- Türk, haz. Ahmet B. Ercilasun-Ziyat Akkoyunlu, TDK Yayınları, Ankara 2015.
Kavanin-i Yeniçeriyan, haz. Tayfun Toroser, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2011.
Kayaalp, İsa, Sultan Ahmed Divanı’nın Tahlili, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1999.
Kemal Paşa-zâde, Tevarih-i Âl-i Osman: X. Defter, haz. Şefaettin Severcan, TTK Yayınları, Ankara 1996.
Kemal, Selâtin-nâme, haz. Necdet Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2001.
Külekçi, Numan, Ganî-zâde Nâdirî Hayâtı, Edebî Kişiliği, Dîvânı ve Şeh-nâmesinin Tenkidli Metni, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 1985.
Marsigli, L. F., Osmanlı İmparatorluğu’nun Zuhur ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askeri Vaziyeti, Büyük Erkânıharbiye Matbaası, Ankara 1934.
Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-nümâ, haz. F.R. Unat, M. A. Köymen, C.I, TTK Yayınları, Ankara 2014.
Mermer, Ahmet, Mezâki: Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı’nın Tenkidli Metni, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 1991.
Mert, Berna, IV. Mehmed Devri Bir Kaftan Defteri (Değerlendirme-Çeviri Metin), Marmara Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2022.
Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, çev, İbrahim Hakkı Çuhadar, TTK Yayınları, C.I, Ankara 2003.
Mustafa Sâfî, Zübdetü’t- Tevârih, çev, İbrahim Hakkı Çuhadar, TTK Yayınları, C.II, Ankara 2003.
Naîmâ Mustafa Efendi, Tarih-i Naîmâ, nşr. Mehmet İpşirli, TTK Yayınları, C.II, Ankara 2007.
__________________, Tarih-i Naîmâ, nşr. Mehmet İpşirli, TTK Yayınları, C.VI, Ankara 2007.
__________________, Tarih-i Naîmâ, nşr. Mehmet İpşirli, TTK Yayınları, C.III, Ankara 2014.
Nuredini, Melek, Mecmûa-i Sultan Ahmed (İnceleme-Çeviri Yazı Metin ve Mestap’a Göre Tasnifi-Tıpkıbasım), Hacı Bayram-ı Veli Üniversitesi Doktora Tezi, Ankara 2020.
Oral, Ertuğrul, Mehmed Halife Tarih-i Gilmani, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000.
Ralamb, Claes, İstanbul’a Bir Yolculuk (1657-1658), çev. Ayda Arel, İstanbul 2008.
Râşid Mehmed Efendi-Çelebizâde İsmail Âsım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, haz. Abdülkadir Özcan vd., C.1, Klasik Yayınları.
217
Ricaut, Paul, The History of the Turkish Empire: From the Year 1623 to the Year 1677: Containing the Reigns of the Three Last Emperours, London 1687.
Sağırlı, Abdurrahman, Mehmed b. Mehmed er-Rûmî (Edirneli)’nin Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbar’ı ve Târîh-i âl-i Osman’ı (Metinleri, Tahlilleri), İstanbul Üniversitesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000.
Sakin, Orhan, Yeniçeri Ocağı Tarihi ve Yasaları: Mebde-i Kanûn-ı Yeniçeri Ocağı Tarihi, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2019.
Sarıışık, Zeynep Türk, II. Osman Dönemine Aid Bir Kaynak: Zafernâme, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999.
Seslikaya, Ali, Yavuz Sultan Selim’in Sefer Menzilnâmeleri ve Haydar Çelebi Ruznâmesi: Transkripsiyon ve Değerlendirme, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2014.
Şükrullah, Behçetü’t Tevârîh, haz. Hasan Almaz, Mostar Yayınları, İstanbul 2013.
Talikizâde Şehnâmesi, TPML, A. 3592.
Tavernier, Jean Baptiste, 17. Yüzyılda Topkapı Sarayı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2020.
Topçular Kâtibi, Topçular Kâtibi Abdulkâdir (Kadrî) Efendi Tarihi, nşr. Ziya Yılmazer, TTK Yayınları, C.I, Ankara 2003.
Yılmaz, Mehtap, Vekayi’nâme (Vekayi-i Bec), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
Zeyrek, Yunus, IV. Sultan Murâd’ın Revân ve Tebriz Seferi Rûz-nâmesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.
3. Araştırma Eserleri
Abou-El-Haj, Rifa’at Ali, Modern Devletin Doğası: 16 Yüzyıldan 17. Yüzyıla Osmanlı İmparatorluğu, İmge Kitabevi, Ankara 2018.
Açıkgöz, Fatma Ünyay, XVII. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Hediye ve Hediyeleşme, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2012.
Adahl, Karın, “Alay-ı Hümayunu Tasvir Eden Yirmi Resim”, Alay-ı Hümayun: İsveç Elçisi Ralamb’ın İstanbul Ziyareti ve Resimleri (1657-1658), İstanbul 2006, ss. 74-113.
Afyoncu, Erhan, Uğur Demir, Turhan Sultan, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2015.
Afyoncu, E. vd., Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016.
Afyoncu, Erhan, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2018.
_____________, Muhteşem Süleyman, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2018.
Ağırgan, Mehmet, “Edirne’de Sultanların Av Bahçesi: Hadika-i Hassa”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 72-78.
Ahmet Refik, “Türklerde Avcılık”, Hayat Mecmuası, C. 1, S. 17, 1927, ss. 329-332.
Ahsen, Muhammet Manazir, Abbasiler Döneminde Sosyal Hayat, çev. Mehmet Emin Şen, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2019.
Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, I. Ahmed Devri Kanunnâmeleri, 9. Kitap I. Bölüm, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1996.
Akgündüz, E. vd., “Türkiye Biyolojik Çeşitliliğinin Coğrafi Bilgi Sistemleri Yardımıyla
218
İzlenmesi: Nuh’un Gemisi Biyolojik Çeşitlilik Veritabanı” TMMOB Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, 2009.
Alkan, Mustafa, Ferdi Gökbuğa, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Av Teşkilatı’nın Silistre Sancağındaki Yapılanması”, Gazi Akademik Bakış, C.9, S. 17, 2015, ss. 23-39.
Allsen, Thomas T., The Royal Hunt in Eurasian History, University of Pennsylvania Press, 2006.
Altı, Aziz, “Osmanlı Devleti’nde Yırtıcı ve Yabani Hayvanlar İçin İhdas Edilmiş Bir Kurum: Aslanhane”, KARE, no. 10, 2020, ss. 120-139.
________, “Yeniçeri Ocağının Yetmiş Birinci Ortası: Seksoncular (Samsoncular)”, Tarih ve Gelecek, 2020, ss. 1038-1050.
Altunan, Sema, “XVII. Yüzyıl Sonlarında İstanbul-Edirne Arasındaki Menziller ve Bazı Menzilkeş Köyler”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 25-39, 2006, ss. 75-99.
Anafarta, Nigar, Hünernâme Minyatürleri ve Sanatçıları, Doğan Kardeş Basımevi, 1969.
Anderson, J.K., Hunting in the Ancient World, University of California Press, 1985.
Arslanboğa, Kadir, Osmanlı Devleti’nde İç Hazine Harcamaları (1649-1680) 31 Yıllık Enderun Hazinesi Defteri Üzerine Bir İnceleme, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yayınları, Ankara 2014.
Artan, Tülay, “A Book of Kings Produced And Presented As a Treatise on Hunting”, Muqarnas, edt. Gülru Necipoğlu, Julia Bailey, Bostan-Leiden 2008, ss. 299-330.
___________, “Ahmed I’s Hunting Parties: Feasting in Adversity, Enhancing the Ordinary”, in Starting With Food: Culinary Approaches to Ottoman History, ed. Amy Singer, Markus Wiener Publishers, 2011, ss. 93-138.
Atasoy, Nurhan, Hasbahçe: Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, Koç Kültür Sanat Tatım, İstanbul 2002.
Atıl, Esin, Süleymannâme: The Illustrated History of Süleyman the Magnificent, National Gallery of Art, Washington 1986.
Aydar, Metin, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1634-1683), Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Tokat 2022.
Aydın, Yusuf Alperen, “Osmanlı Dönemi ve Öncesinde Avcı Kuşlardan Sungur Üzerine Bazı Notlar”, Tarih Dergisi, S. 57, 2013, ss. 25-44.
Baer, Marc David, IV. Mehmed Döneminde Osmanlı Avrupası’nda İhtida ve Fetih, Hil Yayınları, İstanbul 2009.
Barnett, R. D., Sculptures From the North Palace of Ashurbanipal at Nineveh (668-627 B.C.), British Museum Press, 1976.
Başer, Alper, “İngiliz Elçisi Thomas Roe’nun Yazışmalarında II. Osman Dönemi”, History Studies, 5/2, 2013, ss. 45-55.
Bird-David, Nurit, “The Giving Environment: Another Perspective on the Economic System of Gatherer-Hunters”, Current Antrpology, Vol. 31/2, 1990, ss. 189-196.
Boran, Mustafa, “İslam Hukukunda Av, Avcılık ve Bazı Güncel Problemler”, Helal ve Etik Araştırmalar Dergisi, C. 4, S.1, 2022, ss. 18-33.
Bozyak, Enise Büşra Yılmaz, Teşrîfât Defteri (BA, MAD, nr. 1332), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2018.
Börekçi, Günhan, Factions and Favorites at the Courts of Sultan Ahmed I (r. 1603-1617) and His İmmediate Predecessors, The Ohio State Universtiy Doctoral Dissertation, 2010.
219
_____________, “İnkırâzın Eşiğinde Bir Hanedan: III.Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasi Krizi”, Divan Disiplinler Arası Çalışmalar Dergisi, 14, S. 26, 2009, ss. 45-96.
Caferoğlu, Ahmet, “Türklerde Av Kültürü ve Müessesesi”, VII. Türk Tarih Kongresi, TTK Yayınları, Ankara 1972, ss. 169-175.
Çakır, Baki, “Kese”, TDV İslam Ansikpodesi, C. EK-2, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2019, ss. 42-43.
Çakır, Merve, IV. Mehmed’in Ailesi ve Hanedan Politikası, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2024.
Çalışır, M. Fatih, A Virtuous Grand Vizier: Politics and Patronage in the Ottoman Empire During The Grand Vizierate of Fazıl Ahmed Pasha (1661-1676), Georgetown University PhD Thesis, Washington D.C. 2016.
Çaya, Sinan, “Türklerde Avcılık”, Türk ve İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 3, 2015, ss. 86-95.
Çelik, Bülent, Mustafa Akkaya, “Osmanlı Dönemi’nde İzmir ve Çevresinde Avcılık”, Tarih ve Gelecek Dergisi, C. 7, S. 1, 2021, ss. 142-154.
Çelik, Şenol, “Osmanlı Padişahlarının Av Geleneğinde Edirne’nin Yeri ve Edirne Kazasındaki Av Alanları (Hâssa Şikârgâh)”, XIII. Türk Tarih Kongresi, C.III/III, Ankara 1999, ss. 1887-1903.
Çeribaş, Volkan, “Sultan İbrahim Döneminde Sadaretin İki Farklı Yüzü: Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Hezarpâre Ahmed Paşa”, OTAM, S.51, 2022, ss. 99-125.
Çetinkaya, Ömer, İslam Fıkhında Avcılık ve Av Hükümleri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010.
Clausewitz, Carl Von, Savaş Üzerine, Alfa Yayınları, İstanbul 2018.
Çoruhlu, Yaşar, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi I, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2019.
Emecen, Ferdiun M., İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Timaş Yayınları, İstanbul 2016.
Doğan, Kaan, Kanuni Sultan Süleyman Döneminde On Yıl: Bir Filori Defteri Işığında Harcamalar ve Rumeli Güzergâhı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2017.
_________________, İmparatorluk Çağının Osmanlı Sultanları-II, İsam Yayınları, Ankara 2016.
_________________, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları I, İsam Yayınları, 2021.
_________________, İmparatorluk Çağınını Osmanlı Sultanları II, İsam Yayınları, 2016.
_________________, Kanuni Sultan Süleyman ve Zamanı, TTK Yayınları, Ankara 2022.
_________________, “Süleyman Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.38, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2010, ss. 94-96.
Erdem, Fatma, Kuyud-ı Kadime Arşivi 10 Numaralı Mufassal Şahinciyan Defteri Örneğinde Osmanlı Devleti’nde Taşra Avcı Kuşu Yetiştiriciliği, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale 2019.
Erdoğan, Meryem Kaçan, II. Viyana Kuşatması, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001.
Erdoğru, M. Akif, “Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos Seferi Ruznâmesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C.XIX, S. 1, 2004, ss. 55-71.
220
Erkan, Nevzat, “Üsküdar’da Konumlanmış Bir Ocak: Tazıcılar Ocağı”, Eskiyeni, 40, 2020, ss. 321-340.
Erler, Mehmet Yavuz, “Osmanlı Devri Orta Karadeniz’de Avcı Kuşları (1485-1830)”, OMAD, C. 8, S. 22, 2021, ss. 469-493.
Ertaş, Mehmet Yaşar, Sultanın Ordusu: 1715 Mora Seferi’nde Organizasyon ve Lojistik, Kronik Yayınları, İstanbul 2018.
Faroqhi, Suraiya, Yeni Bir Hükümdar Aynası: Osmanlı Padişahlarının Kamusal İmgesi ve Bu İmgenin Algılanması, çev. Gül Çağalı Güven, Alfa Yayınları, İstanbul 2011.
Fetvacı, Emine, Sarayın İmgeleri: Osmanlı Sarayının Gözüyle Resimli Tarih, Çev. Nurettin Elhüseyni, Yapıkredi Yayınları, İstanbul 2013.
Garip, Ahmet Zahid, “Sultanın Yeni Kıyafetleri: 15. Yüzyılda Osmanlı-Memluk Hediye Alışverişi”, APJR, 2019, ss. 272-294.
Gasset, Jose Ortega y, Avcılık Üstüne, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2022.
Genç, Mehmet, Erol Özvar, Osmanlı Maliyesi: Kurumlar ve Bütçeler, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, C.I-II, İstanbul 2006.
Genç, Vural, “Acem’den Rum’a”: İdris-i Bidlîsî’nin Hayatı, Tarihçiliği ve Heşt Behişt’in II. Bayezid Kısmı (1481-1512), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2014.
__________, Acem’den Rum’a Bir Bürokrat ve Tarihçi İdris-i Bidlîsî (145-1520), TTK Yayınları, Ankara 2019.
Gökbuğa, Ferdi, “Osmanlı Devleti’nde Balıkesir ve Çevresindeki Avcılık Teşkilatı’nın Yapılanması”, II. Uluslararası İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Kongresi, 2019, ss. 442-450.
Goldberg, Eric J., “Louis the Pious and the Hunt”, The University of Chicago Press Journal, Vol: 88/3, July 2013, ss. 613-643.
Güçer, Lütfi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, Sermet Matbaası, İstanbul 1964.
Güven, Özbay, Gülten Hergüner, “Türk Kültüründe Avcılığın Temel Dayanakları”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 5, 1999, ss. 32-49.
Halaçoğlu, Yusuf, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Menzil Teşkilatı Hakkında Bazı Mülâhazalar”, Osmanlı Araştırmaları, 2-2-, 1981, ss. 123-132.
Harari, Yuval Noah, Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens, çev. Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, İstanbul 2015.
Harman, Chris, Halkların Dünya Tarihi: Taş Devri’nden Yeni Bin Yıla, çev. Uygur Kocabaşoğlu, Yordam Yay, İstanbul 2013.
İnalcık, Halil, Devlet-i Aliyye II, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2016.
___________, Devlet-i Aliyye Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2016.
___________, Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak: Kuruluş, Hayy Kitap, İstanbul 2010.
___________, Şâir ve Patron: Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2003.
İnbaşı, Mehmet, Tahsin Hazırbulan, “Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiriciliği/ Bâzdârânlık (Batı Anadolu Örneği)”, OMAD, C. 7, S. 19, 2020, ss. 655-677.
İşbilir, Ömer, XVII. Yüzyıl Başlarında Şark Seferlerinin İâşe, İkmâl ve Lojistik Meseleleri,
221
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1996.
Işık, Ahmet, Osmanlı Devleti’nde Avcı Kuşu Yetiştiricilerinin Statüsü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1986.
Işın, P. Mary, “Osmanlı Mutfağında Av Etleri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 451-456.
Kafadar, Cemal, “Eyüp’te Kılıç Kuşanma Törenleri”, Eyüp Dün/Bugün Sempozyumu, 1993, ss. 11-12.
_____________, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu: İki Cihan Âresinde, Birleşik Yayınevi, Ankara 2010.
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010.
Kahraman, Atıf, Osmanlı Devleti’nde Spor, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1995.
Kanat, Cüneyt, “Osmanlı ve Memlûk Devletleri’nin Birbirlerine Gönderdiği Armağanlar”, Uluslararası Osmanlı Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İzmir, 8-10 Nisan 1999, ss. 35-52.
Karaduman, Gökay, “Osmanlı Devleti’nde Şikâr-ı Hümayun ve IV. Mehmed’in Çatalca ve Karıştıran Avları”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 22, 2021, ss. 131-146.
Kıran, Batuhan İsmail, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğancılık”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, C. 2, S. 5, 2015, ss. 148-164.
__________________, Avcılığın Osmanlı Devlet Yapılanmasındaki Yeri: Doğancılar, Libra Yayınevi, İstanbul.
__________________, Osmanlı Saray Teşkilatında Doğancı Koğuşu, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014.
Koca, Feyzullah, vd., “Antik Mısırda Avcılık, Binicilik, Okçuluk ve Görsellerin Yorumlamaları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 11, S. 5, 2018, ss. 1495-1502.
Kolçak, Özgür, “Habsburg Elçisi Walter Leslie’nin Osmanlı Devlet Yapısına Dair Gözlemleri (1665)”, Tarih Dergisi, S. 54, 2011, ss. 55-89.
Konak, Ruhi, “Hünernâme II. Cilt Minyatürlerinde Kompozisyon Düzeni”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 5/2, 2014, ss. 93-117.
Kontantamer, Samira, “Memlûklerde Av” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 45-53.
Köroğlu, Kemalettin, “Eski Mezopotamya’da Kralların Av Partileri” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 3-12.
Kruse, Jeremy, “Hunting, Magnifecence and the Court of Leo X”, Renaissance Studies, Vol. 7, No. 3, 1993, ss. 243-257.
Kurtaran, Uğur, “Sultan II. Mustafa’nın Avcılığı Üzerine Bir Araştırma”, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, S. 7, 2018, ss. 147-166.
Kumrular, Özlem, “XVI. Yüzyıl Avrupa Metinlerinde Avcı Sultan Portresi,” Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 42-56.
______________, Kösem Sultan: İktidar, Hırs, Entrika, Doğan Kitap, İstanbul 2015.
Kundakçı, Emre, “Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’ne Göre İstanbul’da Avcılık”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S. 23, 2023, ss. 427-467.
222
Kunt, Metin, “Süleyman ve Nikris”, Muhteşem Süleyman, edt. Özlem Kumrular, Kitap Yayınevi, İstanbul 2007, ss. 93-99.
Kutluk, Halil, “Osmanlılarda Avcılık Teşkilatı ve Avcılık”, Orman Genel Müdürlüğü Tetkik Haberler Bülteni, S. 18, 1966.
Lewin, Roger, Modern İnsanın Kökeni, çev. Nurdan Soysal, Say Yayınları, İstanbul 2015.
Merçil, Erdoğan, “Selçuklularda Av”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, S.8, 2018, ss. 136-146.
Nutku, Özdemir, IV. Mehmet’in Edirne Şenliği (1675), TTK Yayınevi, Ankara 1987.
Önder, Sevim Yılmaz, “Oğuz Resmi ile Avlanma”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, C.1, S.1, 2009, ss. 12-21.
Öngel, Hasan Basri, Türk Kültür Tarihinde Spor, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001.
Öz, Mehmet, Kanun-ı Kadimin Peşinde: Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, Dergâh Yayınları, İstanbul 2019.
Özbek, Metin, İnsanın Tarihöncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul 2010.
Özcan, Abdulkadir, “Kılıç Alayı”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.25, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2022, ss. 407-410.
________________, “Sekban”, TDV İslam Ansikpodesi, C.36, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2009, ss. 326-328.
Öztelli, Cahit, “Osmanlılarda Spor”, Geleneksel Türk Sporları Semineri, Güven Matbaası, Ankara 1976, ss. 47-50.
Öztürk, Necdet, “Osmanlı Kroniklerinde Av Kayıtları (1299-1500)”, Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 65-71.
Pedani, Maria Pia, “Safiye’s Household and Venetian Diplomacy”, Turcica, S. 32, 2000, ss. 9-32.
Peirce, Leslie P., Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar, çev. Ayşe Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996.
Polat, M. Said, “Göçebe Türklerde Avcılık”, Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 55-63.
Roux, Jean Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, çev. Aykut Kazancıgil, İşaret Yayınları, İstanbul 1994.
Sahillioğlu, Halil, Koca Sinan Paşa’nın Telhisleri, İRCICA, İstanbul 2004.
Şakul, Kahraman, II. Viyana Kuşatması: Yedi Başlı Ejderin Fendi, Timaş Yayınları, İstanbul 2021.
______________, Kamaniçe Kuşatması 1672, Timaş Yayınları, İstanbul 2021.
Sarı, Arif, “Osmanlı Sarayının Avcı Kuş Tedarikçileri: Sayyadân Sınıfı”, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi II Prof. Dr. Yılmaz Kurt Armağanı, edt. Harice Oruç, Muhammed Ceyhan, Akçağ Yayınları, Ankara 2016, ss. 294-304.
Selçuk, Dorukhan, “Sefer Dönemi Bir Osmanlı Kroniğinde Fiyatlar Ve Piyasa: Vâkı‘ât-ı Rûz-Merre (1688-1693)”, Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 8-1, 2023, ss. 1-36.
Sezgin, İbrahim, “Sultan II. Selim’in Edirne ve Av Gezileri”, Türk Kültrü İncelemeleri Dergisi, 16, İstanbul 2007, ss. 1-32.
Stokes, Thomas, Hunting with the Empress: Hunting, Gender and Dynastic Ambition at the
223
Court of Charles VI, Haverford College Department of History Senior Thesis Seminar, 2018.
Şükürov, Qiyas, “Safevîlerde Av Geleneğinin Oluşumu ve I. Şah İsmail Dönemi Av Merasimleri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss. 56-71.
Taner, Melis, Power to Kill: A Discourse of the Royal Hunt During The Reigns of Süleyman The Magnificent and Ahmed I, Sabancı Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009.
Taş, Şule Pfeiffer, “16. Yüzyılda Bir Osmanlı Para Birim: Kara(ca) Akçe” Osmanlı Araştırmaları, S. 57, 2021, ss. 131-169.
Taşağıl, Ahmet, Göktürkler I-II-III, TTK Yayınları, Ankara 2012.
Tezcan, Baki, “Tarih Üzerinden Siyaset: Erken Modern Osmanlı Tarihyazımı”, Erken Modern Osmanlılar: İmparatorluğun Yeniden Yazımı, edt. Virginia H. Aksan-Daniel Goffman, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, ss. 223-266.
__________, Searching For Osman: A Reassessment of the Deposition of The Ottoman Sultan Osman II (1618-1622), Faculty of Princeton University Department of Near Eastern Studies PhD Thesis, 2001.
__________, The Second Ottoman Empire: Political and Social Transformation in the Early Modern World, Cambridge University Press, 2010.
Tezcan, Mehmet, “Çin’de Shang ve Chou Sülaleleri (M.Ö. II-I. Bin) Döneminde Göçebe Tesirindeki Sürek Avları”, Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 13-27.
Toprak, Filiz Adıgüzel, Arifî’nin Süleymannâme’sindeki Minyatürlerde Saltanata İlişkin Simgeler, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sanatta Yeterlilik Tezi, İzmir 2007.
Türkmen, Mehmet, Cengiz Buyar, “Osmanlı Devleti’nde Atlı Avcılıktan Bir Kesit”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.12, S.66, 2019, ss. 427-432.
________________, Türklerde Geleneksel Atlı Sporların Yapılışı, Kaynağı ve Bilinmeyen Yeni Boyutları, Marmaya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1996.
Türkmen, Mustafa Nuri, Kamaniçe Seferinin Lojistik Hazırlıkları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2002.
___________________, Osmanlı’da Av Kültürü, Bilge Kültür Sanat, 2013.
___________________, “Osmanlıda Av Seferleri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss.22-32.
Türkmen, Nalan, “Avcı Kuş İkonografisi” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 251-266.
Türkömer, Derin, Av Tutkusu, Milliyet Yayınları, İstanbul 1998.
Uluçay, M. Çağatay, “Koçi Bey’in, Sultan İbrahim’e Takdim Ettiği Risale ve Arzları”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, TTK Yayınları, Ankara 2010, ss. 177-199.
User, Hatice Şirin, “Göktürk Yazıtlarında Av” Av ve Avcılık Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2008, ss. 29-44.
Uzun, Ahmet, Ozan Aras, “Malî Yönleriyle Osmanlı Devleti’nde Çakırcılık ve Şahincilik Teşkilatı”, Liberal Düşünce Dergisi, S. 82, 2016, ss. 99-112.
Uzunçarşılı, İ. H., “Üçüncü Mehmed’in Oğlu Şehzâde Mahmud’un Ölümü”, Belleten, C. XXIV, Ankara 1960, ss. 263-268.
224
_______________, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, C. 1 TTK Yayınları, Ankara 1988.
_______________, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara 1988.
_______________, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, TTK Yayınları, Ankara 1988.
Ünal, Uğur, vd., Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı’da Spor, Devlet Arşivleri Başkanlığı, İstanbul 2018.
Yalçın, İsmail, İslâm’da Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997.
Yarcı, Güler, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, 1/1, 2009, ss.123-152.
Yıldız, Doğan, Türk Spor Tarihi, Eko Matbaası, İstanbul 1979.
Yıldız, Murat, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008.
Yılmaz, Metin, “Müslüman Arap Toplumunda Av Sanatı ve Siyasî Hayata Yansımaları: Abbâsî Örneği”, Ekev Akademi Dergisi, S. 9, 2005, ss. 9-22.
Yoldaşlar, Özgün Deniz, The Realization of Mehmed IV’s Ghazi Title at The Campaign of Kamaniçe, Sabancı Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2013.
Zorba, Hatice Akın, “Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ne Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Spor”, International Journal of Science Culture and Sport, S.2, 2014, ss. 721-732.

1. ÇERİBAŞ, Volkan. "Sultan İbrahim Döneminde Sadaretin İki Farklı Yüzü: Kemankeş Kara Mustafa Paşa Ve Hezarpâre Ahmed Paşa," Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi OTAM , S. 51, 2022, ss. 99-125. 2. ÜNLÜ, Mucize, Volkan Çeribaş. "Kalebend Defterlerine Göre Osmanli’da Kadın Mahkûmlar (1800-1815)," Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, C.6, S.16, 2019, ss. 535-553. 3. ÇERİBAŞ, Volkan. "Kalebend Defterlerinde Geçen Suç ve Ceza Türleri: 33 Numaralı Kalebend Defteri Örneği," History Studies, C.10, S.9, 2018, ss. 85-101. 4. ÇERİBAŞ, Volkan. "Vezirköprü'den Payitahta Yapılan Sikayetler ve Taşra Yönetim Düzenindeki Değişime Dair Örnekler (1700-1800))." TARİH BOYUNCA VEZİRKÖPRÜ, Serander Yayınevi, Ankara 2022, ss. 189-201.