OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNİ SULTAN
SÜLEYMAN DÖNEMİ OSMANLI-SAFEVİ İLİŞKİLERİ
(1533-1555)
OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ
OSMANLI-SAFEVİ İLİŞKİLERİ
(1533-1555)
Eylül 2020
ÖZET
Kanuni Sultan Süleyman‟ın saltanatı sırasında ve Osmanlı döneminin sonraki yıllarında,
Sultan Süleyman döneminin siyasi, askeri tarihini içeren birçok eser kaleme alınmıĢtır. XVI.
Yüzyılın ilk dönemlerinde baĢlayan Osmanlı- Safevi iliĢkileri, yıllar içinde büyük bir
mücadeleye dönüĢmüĢ ve pek çok Osmanlı kaynağında bu iki devletin iliĢkilerine geniĢçe
yer verilmiĢtir. Bu tezde, Kanuni Sultan Süleyman döneminin 1533-1555 yılları arası
Osmanlı- Safevi siyasî ve askerî iliĢkileri, bazı Osmanlı vakayinameleri ve yakın dönemde
yazılan Osmanlı-Safevi iliĢkilerine dair belli baĢlı eserler mukayese edilerek bir kritik
çalıĢması hazırlanmıĢtır. Bu tezin ilk bölümünde Osmanlı yazarlarının, eserlerini hangi siyasî
ortamda ele alındığının daha iyi aktarılabilmesi için, öncelikle Osmanlı- Safevi iliĢkilerinin
nasıl baĢladığına dair; genel olarak Safevilerin ortaya çıkıĢı ve Safevi Devleti‟nin kuruluĢuna
yer verilecektir. Diğer üç bölümü ise, tezin temelini oluĢturan Sultan Süleyman‟ın Safeviler
üzerine üç büyük seferi oluĢturacaktır. Bu çerçevede, bahsedilen dönemde Osmanlı
Devleti‟nin ve Safevi Devleti‟nin birbirlerine karĢı kaynaklarda nasıl bir politika izlediği;
hangi Osmanlı yazarlarının bu dönem hakkında bilgiler sunduğu; bu yazarların Osmanlı
Devleti‟nin Safeviler ile iliĢkilerine dair görüĢ ayrılıklarının neler olduğu ve tarihsel
gerçekliği ne ölçüde yansıttıkları hususundaki sorulara bu tezde cevap aranmıĢtır.
Bilim Kodu: 117514
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Kaynakları, Kanuni Sultan Süleyman, Safevi, Sefer
Sayfa Adedi: 104
Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. Ahmet GÜNEġ
Öğrenci ORCID ID: 0000-0002-8136-1136
v
According to Ottoman Authors Ottoman- Safevid Relations At The Peripod Of
Kanuni Sultan Süleyman (1533-1555)
(M. Sc. Thesis)
Hande Rana MEMĠġ
ANKARA HACI BAYRAM VELI UNIVERSITY
THE INSTITUTE OF GRADUATE STUDIES
September 2020
ABSTRACT
During the reign of Kanuni Sultan Süleyman and in the later years of the Ottoman period,
many works have been written including the political, military history of the Sultan
Süleyman at the period. That beginning in the early XVI. Century the Ottoman- Safevid
relations, has turned into a great struggle over the years and the relations of two states
broadly contains in many Ottoman sources. Ġn this thesis, including Ottoman- Safevid
political, military relations between 1533-1555 years prepared a consideration study by
comparison some Ottoman chronicles and some sources about Ottoman- Safevid relations
written recently. Ġn the first part of this thesis, primarily written emergence of the Safevids
and foundation of the Safevid State for better express of the Ottoman authors how political
environment written works. The other three parts constitute -basis of thesis- of the Sultan
Süleyman three voyage intended for Safevids. As a result, in this thesis searched for an
answer; in sources Ottoman Empire and Safevid State against each other what kind of pursue
a policy, which Ottoman authors written about this period, about Ottoman- Safevid relations
of this Ottoman authors divergence and their to what extent reflect historicity.
Science Code: 117514
Key Words: Ottoman Souces, Kanuni Sultan Süleyman, Safevid, Voyage
Page Number: 104
Supervisor: Prof. Dr. Ahmet GÜNEġ
Student ORCID ID: 0000-0002-8136-1136
vi
TEŞEKKÜR
Pandemi sebebiyle kütüphanelerin kapalı olduğu süreçte, bünyesinde bulundurduğu
el yazması eserleri dijital ortamda araĢtırmacılara sunan Türk Tarih Kurumu çalıĢanlarına
ve birçok dijital belgeyi eriĢime açan Devlet ArĢivleri BaĢkanlığı memurlarına teĢekkür
ederim. Yüksek Lisans ders döneminde kendisinden istifâde etme fırsatı bulduğum; tez
konumun Ģekillenmesinde ve yazım sürecinde beni yönlendiren ve bu çalıĢmada da sık sık
ders notlarından faydalandığım danıĢman hocam Prof. Dr. Ahmet GüneĢ‟e çok teĢekkür
ederim. Son olarak, hayatım boyunca her ânımda maddi ve manevî yanımda olan aileme
çok teĢekkür ederim.
vii
İÇİNDEKİLER
ÖZET ........................................................................................................................... iv
ABSTRACT ................................................................................................................. v
TEġEKKÜR ................................................................................................................ vi
ĠÇĠNDEKĠLER .......................................................................................................... vii
KISALTMALAR ......................................................................................................... x
1. GĠRĠġ .................................................................................................................... 1
2. SAFEVĠLERĠN KÖKENĠ VE IRAKEYN SEFERĠ ÖNCESĠ OSMANLI –
SAFEVĠ ĠLĠġKĠLERĠ ................................................................................................... 9
2.1. Safevilerin Kökeni ve ġeyh Cüneyd‟in Anadolu‟daki Faaliyetleri ..................... 9
2.2. II. Bayezid Dönemi Osmanlı- Safevi ĠliĢkileri (1481-1512) .............................. 11
2.3. Yavuz Sultan Selim Dönemi Osmanlı- Safevi ĠliĢkileri (1512-1520) .............. 14
2.4.Yavuz Sultan Selim‟in Ölümünden Sonra Osmanlı- Safevi ĠliĢkileri
(1520-1533) ...................................................................................................................... 20
3. OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNĠ SULTAN SÜLEYMAN‟IN
IRAKEYN SEFERĠ (1533-1535) ............................................................................... 23
3.1. Osmanlı Yazarlarına Göre Sefere Yol Açan Sebepler ........................................ 24
3.2. Ġbrahim PaĢa‟nın Ġran Üzerine Hareketi ............................................................... 28
3.3. Ġbrahim PaĢa‟nın Tebriz‟e Yönelmesi ................................................................... 30
3.4. Kızılcadağ‟da YaĢanan Hâdiseler ve Gazan Kalesi‟nin Yapımı ....................... 33
3.5. Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġstanbul‟dan Hareketi ve Tebriz‟e GiriĢi ............. 34
3.6. ġah Tahmasb‟ın Hareketi ........................................................................................ 37
3.7. Osmanlıların Bağdat‟ı Fethi ve Kanuni Sultan Süleyman‟ın Bağdat‟taki
Faaliyetleri ........................................................................................................................ 38
3.8. Osmanlı Yazarlarına Göre Ġskender Çelebi‟nin Ġdamı........................................ 39
viii
3.9. ġah Tahmasb‟ın Yeniden Tebriz‟e Hâkim Olması ve Sultan Süleyman ile
MektuplaĢmaları .............................................................................................................. 41
3.10. Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı Ordusunun Ġstanbul‟a DönüĢü ............ 43
3.11. Ġbrahim PaĢa‟nın Ġdamı ve Osmanlı Yazarlarının Ġbrahim PaĢa
Hakkında Tutumu ............................................................................................................ 44
3.12. Osmanlı Yazarlarına Göre Irakeyn Seferi‟nin Neticesi .................................... 47
4. OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNĠ SULTAN SÜLEYMAN‟IN
ĠKĠNCĠ ĠRAN (TEBRĠZ) SEFERĠ (1548-1549) ........................................................ 49
4.1. Osmanlı Yazarlarına Göre Ġkinci Ġran Seferi‟ne Hareketin Sebepleri:
Elkas Mirza‟nın Ġlticası ................................................................................................... 49
4.2. Kanuni Sultan Süleyman‟ın Yeniden Ġran Üzerine Hareketi ............................. 53
4.3. Kanuni Sultan Süleyman‟ın Tebriz‟e GiriĢi ......................................................... 55
4.4. Osmanlıların Van Kalesi‟ni Yeniden Ele Geçirmesi .......................................... 57
4.5. Safevilerin Kars Kalesi‟ne Baskını ve Bu Baskına Dayalı Olarak YaĢanan
Hadiseler ........................................................................................................................... 58
4.6. Elkas Mirza‟nın Faaliyetleri ................................................................................... 60
4.7. Elkas Mirza‟nın ġah Tahmasb‟ın Yanına Getirilmesi ve Ölümü ...................... 63
4.8. Ġskender PaĢa‟nın Hoy‟a Saldırması ve Ahmet PaĢa‟nın Gürcistan Üzerine
Gönderilmesi .................................................................................................................... 66
4.9. Osmanlı Ordusunun Ġstanbul‟a DönüĢü ve Osmanlı Yazarlarına Göre
Ġkinci Ġran Seferi‟nin Neticeleri ..................................................................................... 68
5. OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNĠ SULTAN SÜLEYMAN‟IN
ÜÇÜNCÜ ĠRAN (NAHÇIVAN) SEFERĠ VE AMASYA ANTLAġMASI
(1553-1555) ................................................................................................................ 71
5.1. Sultan Süleyman‟ın Ġkinci Ġran Seferi‟nin Ardından ġah Tahmasb‟ın
Doğu Anadolu‟daki Faaliyetleri .................................................................................... 71
5.2. Osmanlı Vakayinamelerinde Veziriazam Rüstem PaĢa‟nın Hareketi ............... 73
5.3. Kanuni Sultan Süleyman Önderliğinde Osmanlı Ordusunun Ġstanbul‟dan
Hareketi ............................................................................................................................. 74
5.4. Osmanlı Yazarlarına Göre ġehzade Mustafa‟nın Katli....................................... 76
5.5. Halep‟te Geçirilen KıĢın Ardından Osmanlı Ordusunun Hareketi.................... 79
5.6. Safevi Cephesinde YaĢanan GeliĢmeler ............................................................... 82
ix
5.7. BarıĢa Doğru: Amasya AntlaĢması (1555) ........................................................... 84
6. SONUÇ ................................................................................................................... 89
KAYNAKÇA ............................................................................................................. 91
EKLER ....................................................................................................................... 95
ÖZGEÇMĠġ .............................................................................................................. 103
x
KISALTMALAR
Bu çalıĢmada kullanılmıĢ kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aĢağıda sunulmuĢtur.
Kısaltmalar Açıklamalar
bkz: Bakınız
C. : Cilt
çev. : Çeviren
Ed. : Editör
Ev. Nr : Evrak Numarası
H. : Hicri
hz. : Hazırlayan
İA: Ġslam Ansiklopedisi
M. : Miladi
ö. : Ölümü
S. : Sayı
s. : Sayfa
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
TSMA : Topkapı Sarayı Müzesi ArĢivi
TTK : Türk Tarih Kurumu
v. : Varak
yy. : Yüzyıl
1
1. GİRİŞ
Osmanlı tarihyazımı açısından vakayinamelerin varlığı büyük bir öneme sahiptir. Osmanlı
tarih yazıcılığı geleneği, hanedanın ideolojisini savunma amacıyla ortaya çıkmıĢ ve dönemin
eserleri hanedanın hakimiyetini nasıl hak ettiklerini gösteren olayları içerseler de, iyi bir
Ģekilde incelendiği surette bu eserler önemli bir tarihi kaynak konumundadır.
„Devlet geleneği‟ olarak adlandırılan Osmanlı tarih yazıcılığı, özellikle XV. ve XVI. Yüzyıl
eserleri daha çok padiĢahların siyasi ve askeri baĢarıları etrafında ĢekillenmiĢtir. Modern
dönem ile birlikte ele alınan konuların çerçevesi daha geniĢlemiĢ olsa da, esas itibariyle
hanedanın siyasi ve askeri tarihi etrafında ĢekillenmiĢtir.
Osmanlıların, Safevi ġiiliğine karĢı Sünniliği savunmasını üstlenmesinde de bu eserler bir
araç görevi görmüĢtür. Dönemin Osmanlı kaynaklarında Safevi kızılbaĢlarından bahsedilen
bölümlerde, kızılbaş-ı evbâş, kızılbaş-ı bed-fercâm, kızılbaş-ı bed-nihâd, kızılbaş-ı bed-ma‟âş
gibi; Safevi Ģahı Tahmasb‟a karĢı ise, Tahmasb-ı bed-kerdâr, şah-ı bed-nihâd, mülhid gibi
düĢmanca ifadeler yer almaktadır.1 Aynı Ģekilde, dönemin mektuplarında da, Safevilere karĢı
benzer ifadeler bulunmaktadır. Mesela, Veziriazam Ġbrahim PaĢa‟nın Kanuni Sultan
Süleyman‟a gönderdiği 4 Temmuz 1534 (22 Zilhicce 940) tarihli mektupta, kızılbaş-ı evbâş,
düşman-ı bî-din, fitnesâz gibi ifadeler geçmektedir.2
Osmanlı- Safevi iliĢkilerine dair günümüzde de birçok çalıĢma hazırlanmıĢtır. Yukarıda da
değinildiği üzere, günümüzde yapılan araĢtırmalarda Osmanlı vakayinameleri olabildiğince
objektif bir süzgeçten geçirilerek kullanılmıĢtır. Dolayısıyla Osmanlı- Safevi iliĢkilerinin
dayandığı zemin üzerine dair pek çok görüĢ mevcuttur. Bunlardan birisi de: „„Osmanlı-Safevi
düşmanlığı, tabii, ilk önce iki devletin Yakın Doğu‟nun önemli uluslararası ticaret yollarını
kontrol etmek uğruna “jeopolitik” bir rekabetten kaynaklanıyordu. Fakat bu rekabetin daha
önceki dönemlerden, örneğin Osmanlı-Akkoyunlu karşıtlığından önemli farkı onun dinselmezhepsel
düzlemde cereyan etmesindedir.‟‟3 Birçok çalıĢmada bu çatıĢmanın temel
nedeninin mezhepsel ve ideolojik karĢıtlıktan doğan bir çatıĢma olduğu yazılsa da, altında
1Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, Ġstanbul, Matbaa-i Amire, 1341, s.342; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman,
Türkiye Yazma Eserler Kurumu BaĢkanlığı, Ġstanbul 2019, s.370; Feridun Bey, Münşeat‟üs- Selâtin, Ġstanbul
1274, c.I, s.543; Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t- Tevarih, hz. Ġsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1999, c.IV, s.343; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Âhbâr, hz. Ali ÇavuĢoğlu, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2019, s.965; Solak-zâde Tarihi, hz. Vahid Çabuk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989,
c.I, s.432
2 Bkn. Tayyip Gökbilgin, „„Arz ve Raporlarına Göre Ġbrahim PaĢa‟nın Irakeyn Seferi‟ndeki Ġlk Tedbirleri ve
Fütuhatı‟‟, Belleten c.XXI, sayı 83, Temmuz 1957, s.453 (Topkapı Sarayı ArĢivi, No:E.4080)
3 ġahin Mustafayev, „„Safevi Tarih Yazımında Osmanlılar (ġah Ġsmail ve ġah Tahmasb Devirleri‟‟ Türk Tarihi
Araştırmaları Dergisi, sayı 1, 2017, s.10
2
yatan asıl neden yine siyasi ve ekonomik sebeplerdir. Nitekim Safevi Devleti, Osmanlı
Devleti‟nin dikkatini ancak devletin toprak bütünlüğünü tehdit etmeye baĢlayınca çekmiĢtir.
Aynı Ģekilde Rhoads Murphey, „„Süleyman‟s Eastern Policy‟‟ baĢlıklı yazısında da, bu iki
devletin düĢmanlığının yalnızca ideolojik meselelere dayanmadığını belirtmektedir.4
Genel olarak dönem eserlerinde ve bazı modern dönem çalıĢmalarında, Osmanlı- Safevi
savaĢlarının din uğruna yapıldığı vurgulanmıĢtır. KızılbaĢlık ve ġiilik, Ġslam dini için tehlike
olarak kabul edilmiĢ ve bu topluluğa karĢı savaĢmak cihad olarak tanımlanmıĢtır. „Gaza ve
cihad‟ın Osmanlılar tarafından bir meĢruiyet aracı olarak benimsendiği kabul edilirse,
Osmanlı yazarlarının da Osmanlı- Safevi iliĢkilerine bakıĢ açıları bu minvalde
yorumlanabilir.5 Bu bağlamda, XVI. ve XVII. Yüzyıl eserleri incelendiğinde, yazarların ġii
Safevi Devleti‟ne karĢı savaĢı meĢrulaĢtırma ve padiĢah Sultan Süleyman‟ı haklı çıkarma
gayelerinin olduğu anlaĢılmaktadır. „„Müslüman bir hanedana karşı yapılan savaşı haklı
göstermek ve Osmanlı tebasının çoğunluğu arasında taraftar bulan Safevilerin meşruiyet
iddialarının önünü almak için Osmanlılar karşı saldırıya geçtiler. Takip eden propaganda
çabaları, Safevileri kafir olarak gösteren bir imaj yarattı.‟‟6
Safevi kaynaklarında ise, tam tersi bir imaj söz konusudur. Örnek vermek gerekirse, Safevi
Ģahı Tahmasb eseri Tezkire‟de, Osmanlıların kendilerini kâfir olarak görmelerine sertçe karĢı
çıkmıĢ, hatta rüyasında Hz. Peygamber‟i ve Hz. Ali‟yi gördüğünü ve onların kendisini fetihle
müjdelediğini belirtmiĢtir.7
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Osmanlı- Safevi ĠliĢkilerine Dair Kaynaklar
Kanuni Sultan Süleyman dönemini içeren –Sultan Süleyman‟ın saltanatı sırasında ve daha
sonraki yıllarda- Tevârih-i Âl-i Osman, Süleymannâme ve umumî tarihler gibi birçok eser
kaleme alınmıĢtır. Bu tezde ağırlıklı olarak, Osmanlı siyasi tarihinin önemli kaynaklarından
olan bazı Osmanlı vakayinameleri kullanılarak, 1533-1555 yılları arası Osmanlı-Safevi
savaĢları irdelenmiĢtir. Bu Ģekilde, Osmanlı yazarlarının Osmanlı-Safevi iliĢkilerine bakıĢ
açılarına, Kanuni Sultan Süleyman‟ın 1533-1555 yılları arasındaki Safevi seferlerini nasıl
4 R. Murphey, „„Süleyman‟s Eastern Policy‟‟, Suleyman The Second And His Time, ed. Halil Ġnalcık, Cemal
Kafadar, Ġstanbul 1993, s.231)
5 „„En büyük cihad, cihadı engelleyenlerle yapılır‟‟ denilerek, Müslümanlarla da cihad yapılabileceği
savunulmuĢtur.
(Prof. Dr. Ahmet GüneĢ, „Tarih AraĢtırmalarında Usûl‟ dersi notlarından alıntılanmıĢtır.)
6 Ahmet GüneĢ, „„Tarih, Tarihçi ve MeĢruiyet‟‟, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi, Sayı:17, Ankara 2005, s.24-25 (Verilen sayfa numarası derginin aslındaki sayfa numarası değil, OTAM
Dergisi‟nin dijital arĢivindeki sayfa numarasıdır.)
7 ġah Tahmasb-ı Safevî, Tezkire, çev. Hicabi Kırlangıç, Atlas Yayınları, Ankara 2015, s.39
3
yazdıklarına, eserlerinde ne gibi etkenlerin rol oynadığına ve böylece bu devletlerin
iliĢkilerinin Osmanlı yazarlarına ne Ģekilde yansıdığına değinilmeye çalıĢılmıĢtır. Kanuni
Sultan Süleyman‟ın Safevi seferleri bahsinin geçtiği pek çok vakayiname bulunmaktadır. Bu
çalıĢmada, XVI. yüzyıl yazarlarından Lütfi PaĢa, Matrakçı Nasuh, Celalzâde Mustafa Çelebi,
Feridun Bey, Ramazanzâde NiĢancı Mehmet PaĢa ve Gelibolulu Mustafa Âli‟nin; XVII.
yüzyıl yazarlarından Peçevî Ġbrahim Efendi, Solakzade Mehmet Hemdemî, Karaçelebizâde
Abdülaziz Efendi ve MüneccimbaĢı Ahmet Dede‟nin Tarîh‟leri ile yakın dönem
tarihçilerinden bazılarının da konuyla ilgili eserleri incelenerek, karĢılaĢtırılmalı bir Osmanlı-
Safevi siyasi ve askeri iliĢkileri (1533-1555) çalıĢılacaktır. Bu eserlerle birlikte, ulaĢılabilen
bazı Safevi kaynakları da Osmanlı kaynaklarına karĢı bir karĢılaĢtırma unsuru olarak
çalıĢmada kullanılacaktır.
Eserlerin mâhiyetini belirleyen en önemli hususlardan biri, yazıldıkları dönem olmuĢtur.
Kanuni Sultan Süleyman dönemi doğu seferine/seferlerine bizzat katıldıklarından dolayı -
yazarın kendi yaĢadığı dönemdeki hâdiseleri eserinde konu alması ayrı bir önem
taĢıyacağından- Lütfi Paşa‟nın8 (ö.1563/970) Tevârih-i Âl-i Osman‟ı, Matrakçı Nasuh‟un9
(ö.1564/971) Mecmâu‟t- Tevârih ile Mecmû-ı Menâzil eserleri ve Feridun Bey‟in10
8Lütfi PaĢa‟nın doğum tarihiyle ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Gelibolulu Âli ve Peçevî onun Arnavut
kökenli olduğunu belirtmektedirler. II. Bayezid dönemi ortalarında saraya alındığı ve Enderun‟da tahsil gördüğü
bilinmektedir. Çuhadarlık, çeĢnigirbaĢılık, miralemlik, sancak beyliği, beylerbeyliği ve vezirlik görevlerinden
sonra 13 Temmuz 1539‟da (26 Safer 946) Ayas PaĢa‟nın ölümü üzerine veziriazamlığa getirilmiĢtir. Karaman
beylerbeyiliği görevi sırasında (1533/940) Karaman askeriyle birlikte Irakeyn Seferi‟ne katılmıĢtır. Lütfi PaĢa
hakkında daha fazla bilgi için bkn. Mehmet ĠpĢirli, „„Lutfi PaĢa‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ankara 2003, c.27, s.234-
236. Lütfi PaĢa‟nın Tevârih-i Âl-i Osman eseri, Ġstanbul Matbaa-i Âmire 1341 basımı Türk Tarih Kurumu
Kütüphanesi‟nde A.II/1213 numaralı yerde mevcuttur. Aynı zamanda Kayhan Atik tarafından Lütfi Paşa ve
Tevârih-i Âl-i Osman baĢlığıyla, sadeleĢtirilmiĢ hâli ve tıpkıbasımı doktora tezi olarak hazırlanmıĢ (Kayseri
1996) ve Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanmıĢtır. Bu tezde, Lütfi PaĢa‟nın Tarih‟ine dair, Tarih Kurumu
Kütüphanesi nüshasından ve Kayhan Atik‟in yayınladığı tıpkıbasımdan yararlanılmıĢtır. (Ankara 2001)
9Asıl adı Nasuh b. Abdullah olan ve silahĢör, nakkaĢ, ressam, tarihçi yönleriyle bilinen Matrakçı Nasuh‟un
hayatı hakkında bilinenler oldukça azdır. Küçük yaĢta saraya alınan Nasuh, II. Bayezid döneminde Enderun‟da
eğitim görmüĢtür. (H. Yurdaydın, „„Matrakçı Nasuh‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ankara 2003, c.28, s.143-145)
Mecmû-ı Menâzil (Beyân-ı Menâzîl-i Sefer-i Irakeyn adıyla yayınlanan) eserinde, bizzat katıldığı Irakeyn
seferinin, sefer menzillerini minyatürleriyle birlikte vermiĢtir. Ayrıca Sadrazam Rüstem PaĢa‟ya atfedilen ve
Rüstem PaĢa tarihi olarak bilinen Mecmau‟t- Tevârih/Târih-i Âl-i Osman adlı eserin Matrakçı Nasuh‟a ait
olduğu tespit edilmiĢtir. Bu eser de Matrakçı‟nın en önemli eserlerinden birisidir. Ġnsanın yaratılıĢının tarihinden
baĢlayan bu eserin IV. Cildi olarak kabul edilen kısmı, 1299-1561 (699-968) yılları arası Osmanlı tarihini
içermektedir. Mecmû-ı Menâzil eseri, Hüseyin Yurdaydın tarafından Beyân-ı Menâzîl-i Sefer-i Irakeyn adıyla
Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmıĢtır. Mecmau‟t- Tevârih eseri‟nin tıpkıbasımı, Rüstem Paşa Tarihi
Olarak Bilinen Târih-i Âl-i Osman adıyla Göker Ġnan tarafından Yazma Eserler Kurumu tarafından
yayınlanmıĢtır. (Ġstanbul 2019). Bu tezde, Matrakçı Nasuh‟un eserlerine dair, Hüseyin Yurdaydın‟ın ve Göker
Ġnan‟ın hazırladığı çalıĢmalar kullanılmıĢtır.
10Asıl adı Ahmed eĢ-ġehîr bi-Ferîdun et-Tevkīî olarak bilinen Feridun Bey‟in hayatı hakkında fazla mâlumat
bulunmamaktadır. Dîvân-ı Hümâyun kâtipliği, reîsülküttaplık (12 Haziran 1570/8 Muharrem 978), niĢancılık
(1574/982) görevlerinde bulunmuĢtur. Osmanlı niĢancılarının en meĢhurlarından birisidir. 1554 senesinde
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Nahçıvan seferine katılmıĢtır. En ünlü eseri, III. Murat dönemine kadar padiĢah
mektuplarını da içeren MünĢeâtü‟s-Selâtîn‟dir. Eserini 1575 yılında Sultan III. Murat‟a sunmuĢtur. Bu eser iki
4
(ö.1583/991) MünĢeâtü‟s-Selâtîn baĢlıklı eseri, bu minvalde ayrı bir ehemmiyet
kazanmaktadır. Nitekim bu yazarlar, mezkur seferlerde ordunun hareketlerinin çoğunun gün
gün tarihlerini ve sefer menzillerini vermektedirler. Bununla birlikte eserlerinde, eserlerini
daha sonra kaleme alan XVII. Yüzyıl yazarlarına göre, daha nesnel bir tutum takınmıĢlardır.
Bahsedilen dönemi ihtiva eden önemli eserlerden biri, Celalzâde Mustafa‟nın11 (ö.
1567/975), Kanûnî Sultan Süleyman döneminin 1555 yılına kadar hâdiselerini içeren
Tabakātü‟l-Memâlik ve Derecâtü‟l-Mesâlik adlı eseridir. Gelibolulu Mustafa Âli, Peçevî
Ġbrahim ve Solakzâde Mehmet Hemdemî eserlerinde –Kanuni dönemine dair kısımlarda-
Celalzâde‟nin adını anmakta ve ondan alıntılar yapmaktadır.
Ramazanzâde Mehmet Çelebi12 (ö.1571/979) asıl adı Siyer-i Enbiyâ-i Ġzâm ve Ahvâl-i
Hulefâ-i Kirâm ve Menâkıb-ı Âl-i Osmân olan umumi tarihinin üçüncü bölümünü Osmanlı
Devleti tarihine ayırmıĢtır. Eserin bu bölümünün çoğunluğunu Kanuni Sultan Süleyman
dönemi hâdiseleri oluĢturur. Ramazanzâde, eserinde hâdiseleri kronolojik olarak aktarmaya
özen göstermiĢ ve Kanuni dönemi bölümünde ağırlıklı olarak padiĢahın savaĢlarını ve
fetihlerini iĢlemiĢtir. Târih-i NiĢancı olarak da bilinen bu eserinde, yararlandığı kaynakları
belirtmemektedir.
Şeref Han13 (ö.1603/1012) Farsça yazdığı ve 1597 yılında tamamladığı eseri ġerefnâme‟yi
Sultan III. Mehmet‟e ithaf etmiĢtir. Eserin ilk bölümü Kürt tarihini, ikinci bölümü
Osmanlıların Anadolu‟ya gelmelerinden, XVI. yüzyıl sonlarına kadar geçen zaman diliminde
cilt halinde yayınlanmıĢtır. Bkn. TBMM Kütüphanesi 5035. (Ġstanbul 1264-1265, 1274-1275); Feridun Bey
hakkında bilgi için bkn. Abdülkadir Özcan, „„Feridun Ahmed Bey‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 1995, c.12,
s.396-397
11 Koca NiĢancı olarak da bilinen Celâlzâde Mustafa‟nın 895-896 (1490-1491) yıllarında doğduğu düĢünülür.
1516 (922) yılında Dîvân-ı Hümâyun kâtipliğine getirilmiĢ, 1525/931 senesinde reisülküttap makamına
getirilmiĢtir. Bu görevde iken, 1533 Irakeyn Seferi‟ne katılmıĢ, sefer sırasında niĢancılığa getirilmiĢtir. 1567
yılında vefat etmiĢtir. (1534/940) bkn. Celia Kerslake, „„Celâlzâde Mustafa Çelebi‟‟, TDV İslâm Ansiklopedisi,
DĠA, Ġstanbul 1993, c.7, s.260-262; Kaya ġahin, Tabakatü‟l Memalik‟e dair detaylı bir çalıĢma hazırlamıĢtır.
Bkn. Kanuni Devrinde İmparatorluk ve İktidar- Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, Yapı Kredi
Yayınları, 2014
12 Merzifon‟da doğan ve uzun süre divan kâtipliklerinde bulunan Mehmet Çelebi, Küçük NiĢancı ya da
Ramazanzâde unvanlarıyla anılmaktadır. 1554 (961) yılında reisülküttaplık, 1558 (965) yılında niĢancılık
görevine atanmıĢtır. Ramazanzâde Mehmet‟in hayatı için bkn. Abdülkadir Özcan, „„Mehmed Çelebi,
Ramazanzâde‟‟, İslâm Ansiklopedisi, Ankara 2003 c.28, s.449-450; Bu tezde Zafer KarakuĢ‟un „„Tevki‟i
Mehmet PaĢa‟ya Göre Osmanlı Tarihi‟‟ baĢlıklı yüksek lisans tezinde verilen, Ramazanzâde‟nin Tarih‟inin
tıpkıbasımından yararlanılmıĢtır. (Konya 1992)
13 ġeref Han 1533 yılında Safevi Devleti‟ne iltica eden ve Tekelü Ulama Han tarafından öldürülen ġeref Han‟ın
torunudur. Erken yaĢta ġah Tahmasb‟ın sarayına alınmıĢ, burada eğitim almıĢtır. Emîrü‟l-ümerâlık ve
sancakbeyliği gibi devlet vazifelerinde bulunmuĢtur. 3 Aralık 1578 yılında (3 ġevval 986) III. Murat döneminde
Osmanlı Devleti‟ne iltica etmiĢtir. Van Beylerbeyi Hüsrev PaĢa vasıtasıyla Bitlis beyliğine getirilmiĢtir.
Osmanlı- Ġran savaĢlarına katılmıĢtır. PadiĢah III. Mehmet döneminde tamamladığı eseri ġerefnâme, alanın
önemli kaynaklarından birisidir. Farsça‟dan Arapça‟ya çevrilen eseri, Mehmet Emin Bozarslan Arapça‟dan
Türkçe‟ye çevirmiĢtir. (ġeref Han, Şerefname, Ant Yayınları Ġstanbul 1971)
5
Osmanlı Devleti‟nde ve Safevi Devleti‟nde yaĢanan önemli hâdiseleri içermektedir.
ġerefname‟nin bir özelliği de hâdiseleri kronolojik sıraya göre –yıl yıl baĢlıkla- ele almasıdır.
Osmanlı ve Safevi cephesinde yaĢananları ayrı ayrı ve özet halinde, nispeten tarafsız bir
Ģekilde ele almıĢtır.
Gelibolulu Mustafa Âli‟nin14 (ö.1600/1008) eseri Künhü‟l-Ahbâr, 1596 senesine kadar
Osmanlı tarihini içermektedir. Mustafa Âli Künhü‟l-Ahbâr‟da, Kanuni Dönemi Osmanlı-
Safevi meseleleri bahsinde, Kanuni devri müverrihlerinden Celalzâde Mustafa ve
Ramazanzâde Mehmet Çelebi‟ye yer yer atıfta bulunmaktadır. Bu isimler dıĢında, çağdaĢı
olan diğer yazarlardan istifade etmediği görülmektedir.15
Peçevî İbrahim Efendi16 (ö.1649?/1059) en geniĢ bölümünü Kanuni Sultan Süleyman devrini
oluĢturan eseri Târih-i Peçevî‟de; Celalzâde Mustafa, Ramazanzâde Mehmet Çelebi,
Gelibolulu Mustafa Âli ve Hasan Beyzâde Ahmet PaĢa gibi isimlerin eserlerinden
faydalanmıĢtır. Peçevî Ġbrahim, halk arasında dolaĢan rivayetleri de yer yer eserine eklemiĢtir.
Ġki ciltten oluĢan Târih-i Peçevî, XVII. Yüzyıla kadar Osmanlı tarihinin önemli
kaynaklarından birisidir.
Solakzâde Mehmet Hemdemî (ö.1658/1068)17 Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢundan 1657
yılına kadar tarihini içeren eseri Târih-i Solakzâde‟de, Kanuni dönemi hâdiselerinde yer yer
Celalzâde Mustafa‟nın adını zikretmekle birlikte, en fazla Hasan Beyzâde Ahmet PaĢa‟nın
14 28 Nisan 1541 (2 Muharrem 948) gecesi Gelibolu‟da doğmuĢtur. Muhafazakârlık, divan kâtipliği, tımar
defterdarlığı, hazine defterdarlığı, yeniçeri kâtipliği, defter emîni, sancakbeyliği gibi, kısa zamanlı da olsa birçok
vazifede bulunmuĢtur. Devlet hizmetlerinde pek dikkat çekemese de, edebî faaliyeti ve tarihçiliği ile büyük bir
Ģöhret kazanmıĢtır. Âlî‟nin en önemli eseri; 1591-1599 yılları arası yazdığı Künhü‟l-Ahbâr‟dır. Ali ÇavuĢoğlu,
Âli‟nin Künhü‟l-Ahbâr eserinin tıpkıbasımını yayınlamıĢtır. (Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-Ahbâr, haz. Ali
ÇavuĢoğlu, TTK Yayınları, Ankara 2019) Âli hakkında ayrıca bkn. Bekir Kütükoğlu, „‟Âlî Mustafa Efendi‟‟,
TDV İslâm Ansiklopedisi, DĠA, 1989, c.2, s.414-416
15 Ayrıca bkn. Tufan Gündüz, „„Âlî‟nin Künhü‟l-Ahbar‟ında Safeviler‟‟, Uluslararası Gelibolulu Mustafa Âli
Çalıştayı Bildirileri Nisan 2011, TDK Yayınları Ankara 2014, s.161-165
161574/982 tarihinde Macaristan‟ın Pecs Ģehrinde dünyaya gelmiĢtir. Osmanlı tarih yazıcılığında Peçevî
unvanıyla anılmaktadır. Babasının 1533-1535 Irakeyn Seferi‟ne katıldığı bilinmektedir. Ġbrahim Efendi‟nin en
önemli eseri Tarih‟i, özel bir ismi bulunmadığından Târih-i Peçevî ya da Peçevî Tarihi Ģeklinde kullanılmaktadır.
Eserini 1640‟tan sonra (1050) yazmaya baĢlayan Peçevî, eserinde Kanuni Sultan Süleyman döneminden, Sultan
IV. Murad‟ın vefatına kadar yaĢanan hâdiseleri iĢlemektedir. Bekir Sıtkı Baykal, Peçevî Tarihi baĢlığıyla bu
eseri sadeleĢtirerek yayınlamıĢtır. Peçevî Ġbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, (II Cilt), hz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999; Erika Hancz, „„Peçuylu Ġbrâhim‟‟, İslâm Ansiklopedisi, Ġstanbul 2007, c.34, s.
216-218
17 Hayatı hakkında oldukça az bilgi bulunan Solakzâde Mehmet Hemdemî, XVII. Yüzyılın önemli
müverrihlerinden birisidir. Tarih-i Solakzâde olarak da bilinen Tarih‟ini, padiĢah IV. Mehmet döneminde,
HasodabaĢı Hasan Ağa‟nın teĢvikiyle kaleme aldığı bilinmektedir. Dr. Vahid Çabuk bu eseri Solak-zâde Tarihi
baĢlığıyla sadeleĢtirerek yayınlamıĢtır. Bkn. Vahid Çabuk, Solak-zâde Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1989; Abdülkadir Özcan, „„Solakzâde Mehmed Hemdemî‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 2009, c.37,
s.370-372
6
(ö.1636/1045) Telhis-i Tâcü‟t- Tevârih‟inden alıntılar yer almaktadır. Hasan Beyzade
Ahmet‟in kaynakları arasında ise, (Kanuni devri hâdiselerinde) Matrakçı Nasuh, Celalzâde
Mustafa ve Ramazanzâde Mehmet Çelebi bulunmaktadır. Solakzâde, Kanuni dönemi doğu
seferleri ile ilgili, diğer kaynaklarda yer almayan ya da kısaca yer verilen rivayetleri de detaylı
olarak kaleme almıĢtır.
Müneccimbaşı Ahmet Dede‟nin18 (ö. 1702/1113) Arapça kaleme aldığı, Câmiʿu‟d-düvel adlı
eseri, Türkçe tercümesine verilen ismi ile Sahâifü‟l- Ahbâr olarak bilinmektedir. Osmanlı
âlimi ve müverrihi olan MüneccimbaĢı‟nın bu eseri, insanlık tarihinin yaratılıĢından itibaren,
1670 (1081) yılına kadar yaĢanan hâdiseleri ihtivâ etmektedir. Birçok XVI. yüzyıl Osmanlı
kaynağına göre, daha sade ve anlaĢılır ifadeler kullanan MüneccimbaĢı‟nın, eleĢtirel
tarihçiliğe yönelen ilk müverrihlerden olduğu kabul edilmektedir. Nedim Efendi tarafından
tercüme edilen Sahâifü‟l- Ahbâr, Kanuni Sultan Süleyman dönemi ve Safevi seferleri
hakkında malumat içermektedir.
Osmanlı döneminde yazılan vakayinameler ile birlikte Cumhuriyet döneminde farklı
zamanlarda yazılan Osmanlı- Safevi iliĢkileri hakkındaki temel çalıĢmalar da bu tezde
mütalaa edilmiĢtir. Bunlardan bazıları; Joseph v. Hammer‟in Büyük Osmanlı Tarihi19, Ġsmail
Hâmi DaniĢmend‟in Ġzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi20, Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı‟nın
Osmanlı Tarihi21, Faruk Sümer‟in Safevi Devleti‟nin KuruluĢu ve GeliĢmesinde Anadolu
Türkleri‟nin Rolü22, Tayyip Gökbilgin‟in Kanuni Sultan Süleyman23, Zuhuri DanıĢman‟ın
Osmanlı Ġmparatorluğu Tarihi24 ve Fahrettin Kırzıoğlu‟nun Osmanlıların Kafkas-Elleri‟ni
Fethi25 baĢlıklı eserleridir.
Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı- Safevi siyasi ve askeri iliĢkilerine dair
karĢılaĢtırma unsuru olarak kullanılacak olan Safevi kaynaklarından ise; ġah Tahmasb‟ın
(ö.1576/984) Tezkire‟sine26, Abdüllatif Kazvinî‟nin (ö.1555/962) Lübbü‟t- Tevârih‟ine27,
181631 (1041) yılında Selanik‟te doğduğu bilinen MüneccimbaĢı Ahmed Dede, IV. Mehmet‟in saltanatı
döneminde (1668/1078) müneccimbaĢılık görevinden dolayı bu unvanla anılmaktadır. Daha fazla bilgi için bkz.
Ahmet Ağırakça. „„MüneccimbaĢı, Ahmed Dede‟‟, İA, Ġstanbul 2006, c.32, s.4-6
19 Joseph Von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Üçdal NeĢriyat, Ġstanbul 1994
20 Ġsmail Hami DaniĢmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, Ġstanbul 1971
21 Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2016
22 Faruk Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri‟nin Rolü, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2018
23 M. Tayyip Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, MEB Yayınları, Ġstanbul 1992
24 Zuhuri DanıĢman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1965
25 Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Elleri‟ni Fethi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998
26 ġah Tahmasb-ı Safevî, Tezkire, çev. Hicabi Kırlangıç, Atlas Yayınları, Ankara 2015
27 Abdüllatif Kazvinî, Safevi Tarihi, Çev. Hamidreza Mohemmednejad, BirleĢik Yayınevi, Ankara 2011
7
Rumlu Hasan‟ın (ö.1577/985) Ahsenü‟t- Tevârih‟ine28, Ġskender Bey‟in (ö.1633/1043) Târîh-i
Âlem-Ârâ-yi Abbâsi‟si29 ve Anonim Târih-i KızılbaĢân30 ile Târîh-i KızılbâĢiyye31 adlı
kaynaklara ulaĢılmıĢtır.
Bu çalıĢma, mezkûr eserlere dayalı olacağından iki devletin ağırlıklı olarak siyasî ve askerî
iliĢkileri incelenecektir. Osmanlı yazarlarının, eserlerini hangi siyasî ortamda ele aldığının
daha iyi aktarılabilmesi için, öncelikle Osmanlı- Safevi iliĢkilerinin baĢlamasının genel bir
seyri iĢlenecek, ardından yukarıda değinilen kaynaklardan yola çıkılarak, tezin ana konusu
olan 1533-1555 yılları arası Osmanlı- Safevi siyasî ve askerî iliĢkileri, mezkur kaynakların
olay örgüsüne göre ele alınacaktır.
28 Rumlu Hasan, Ahsenü‟t- Tevârih, çev. Cevat Cevan, Ardıç Yayınları, Ankara 2004; Hasan-ı Rumlu, Ahsenü‟t-
Tevârih, çev. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006
29 Ġskender Bey MünĢi, Tarih-i Alemara-yi Abbasi, Azerbaycan Milli Ġlimler Akademisi, c.I, Bakü 2009
30 Tarih-i Kızılbaşan, çev. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, Ġstanbul 2016
31 Târîh-i Kızılbâşiyye, çev. ġefaattin Deniz, Hasan Asadi, Ġstanbul 2015
8
9
2. SAFEVİLERİN KÖKENİ VE IRAKEYN SEFERİ ÖNCESİ OSMANLI – SAFEVİ
İLİŞKİLERİ
2.1. Safevilerin Kökeni ve Şeyh Cüneyd’in Anadolu’daki Faaliyetleri
Safevi Devleti‟nin ismi, Erdebil merkezli Safeviyye Tarîkatının32 kurucusu ġeyh Safiyüddin
Erdebilî‟ye (ö.735/1334) dayanmaktadır.33 Azerbaycanlı tarihçi Mirza Abbaslı‟nın kaynaklara
dayalı olarak hazırladığı çalıĢmasına göre,34 aslen Türk olan bu aile, kendilerini siyasî
amaçlarla Hz. Ali‟nin soyundan göstermiĢlerdir.35 Safeviyye Tarîkatı, Safüyiddin Erdebilî‟nin
torunu Alaüddin Ali (m.1392-1429) ve onun oğlu ġeyh Ġbrahim‟e (m.1429-1447) kadar siyasî
bir tutum gözetmeden tarîkatlerinin yayılması ile ilgilenmiĢtir.36 Fakat ġeyh Ġbrahim‟in oğlu
Cüneyd‟den (m.1447-1460) itibaren tarîkate siyasi emeller de dahil olmuĢtur.
XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Safeviyye Ģeyhlerinin askerî faaliyetlere giriĢtikleri
görülmüĢtür.37 Düzenledikleri seferlerle Safeviyye Tarîkatı, etrafına çok sayıda mürid
toplamıĢ ve nüfûz alanını geniĢletmiĢtir.38 Bu dönemden itibaren Ģeyhler, tarîkat lideri
olmaktan ziyade siyasî bir lider olarak ön plana çıkmıĢlardır. ġeyh Ġbrahim‟den sonra Safevi
32 Safeviyye Tarikatı, ġeyh Safiyüddin‟in XIV. yüzyılın baĢında, müridi ve damadı olduğu ġeyh Zâhid-i
Giylânî‟nin yerine Zâhîdiye tarikatının baĢına geçmesiyle kurulmuĢtur. Saim SavaĢ, XVI. Asırda Anadolu‟da
Alevilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2018, s. 2
33 Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, C.2, s.253
34 Mirza Abbaslı, „Safevîlerin Kökenine Dair‟, Belleten XL, sayı:158 1976, s.287-329
35 ġeyh Cüneyd‟den itibaren Safevi Ģeyhleri, soylarını Hz. Ali‟ye dayandırdırmıĢlardır. Mirza Abbaslı‟nın
„„Safevilerin Kökenine Dair‟‟ yazısında Rus araĢtırmacı I.P. PetruĢevski‟den aktardığına göre: ‟‟Safevilerin Hz.
Ali‟nin torunlarından olan yedinci İmam Musa Kazım‟a ulaştırılması efsanesi, XIV. yüzyılın sonları ve XV.
yüzyılda ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu efsane, Safevilerin siyasi taleplerinin esaslandırılmasında oldukça
yararlı olmuştur.‟‟ (Mirza Abbaslı, „„Safevilerin Kökenine Dair‟‟, s.305) Safevilerin özellikle siyasi amaçları ön
plana çıktıktan sonra, Ģiiliği benimsemelerinin ve soylarını Hz. Ali‟ye dayandırmalarının sebebi, batıda
Osmanlılar, doğuda Özbekler gibi diğer mezheplerdeki düĢmanlarına karĢı bir farklılık oluĢturmasının istenmesi
olabilir. Bu konuda görüĢ belirten Saim SavaĢ‟a göre „„Safevilerin, İslam dünyasındaki gayri Sünni unsurları
temsil etmek amacı olmasıdır.‟‟ Bununla birlikte Safeviler, Sünnilikten uzak grupların sempatisini kazanmıĢ
istemiĢ olmalıdırlar. Bu konuda önemli tespitleri olan Ahmed Cevdet PaĢa‟ya göre; Ģeyhlik anlayıĢı ve köklü bir
tarikat geleneğine dayalı bir hareketle ortaya çıkan Safevilerin, sonradan siyasi bir niyetle dini söylemleri bir
araç olarak kullanmaya baĢlamıĢlar ve siyasi bir kimlik olan Ģahlığa kayarak ġiiliği yaymak bahanesiyle kendi
taraftarlarını artırıp, Osmanlı topraklarına yönelik bir geniĢleme politikası oluĢturmak istemiĢlerdir. Bkz. Ahmed
Cevdet PaĢa, Tarih-i Cevdet, C.I, Matbaa-i Osmanî 1309, s.38; S. Uluerler, „‟Osmanlı- Safevi ĠliĢkilerindeki
Temel Sorunlar Üzerine‟‟, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi 2012, Sayı 197, s.5
36 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.253-255
37 Giyas ġükürov, „„Safevi Devleti‟nin KuruluĢu ve I. ġah Ġsmail Devri (907-930/1501-1524)‟‟, Yüksek Lisans
Tezi, Ġstanbul 2006, s. 49
38 Safevi tarikatı Ģeyhlerinden ġeyh Cüneyd ve ġeyh Haydar zamanında -XV. Yüzyılın ikinci yarısındaĠran‟
daki halkın çoğunluğu sünni mezhebindendi. Safeviyye tarikatı, ġeyh Alaüddin Erdebilî‟ye gelinceye kadar
sünni bir tarikat olarak tanınmıĢken, ġeyh Cüneyd döneminden itibaren ġii unsurları bünyesine almaya
baĢlamıĢtır. Bkn. Faruk Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2018, s.2; Walter Hınz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, çev. Tevfik Bıyıklıoğlu,
TTK Yay. 1992, s. 15
10
Ģeyhi olan ġeyh Cüneyd, (m.1447-1460) Safevi tarîkat topluluğu ile mezhebî-siyasî bir
yapının zeminini hazırlamıĢtır.39
ġeyh Cüneyd‟in zamanla çevresinde önemli sayıda mürîdlerinin olması, Karakoyunlu
hükümdarı CihanĢah‟ta huzursuzluk oluĢturmuĢtur. Kendisi de koyu bir ġiî mezhebi mensubu
olan CihanĢah, ġeyh Cüneyd ve mürîdlerine karĢı askerî kuvvetle harekete geçmeyi doğru
bulmayıp,40 Cüneyd‟in Ģeyhliğine karĢı çıkan amcası ġeyh Cafer ile iĢbirliği yaparak, onu
Erdebil‟den uzaklaĢtırmıĢtır.41 Bunun üzerine ġeyh Cüneyd, Karabağ ve Ermenistan
üzerinden Anadolu‟ya geçmiĢtir. Burada, Osmanlı padiĢahı II. Murad‟dan bir mürîdi
aracılığıyla mesken edinecek bir yurt istemiĢ, fakat II. Murad ġeyh Cüneyd‟e 200 filori
göndererek bu teklifi reddetmiĢtir.42 ġeyh Cüneyd Anadolu‟da bulunduğu sıralarda, dolaĢtığı
yerlerde kısmen büyük bir topluluğu kendisine mürid yapmıĢ ve onlardan beĢ-on bin kiĢilik
silahlı kuvvet oluĢturmuĢtur.43 Ardından Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan (ö.882/1478) ile
Karakoyunlu hükümdarı CihanĢah arasındaki savaĢı fırsat bilerek, silahlı mürîdleriyle
Diyarbakır‟a, Uzun Hasan‟ın yanına gitmiĢtir.44 Uzun Hasan, ġeyh Cüneyd‟in silahlı
kuvvetlerinden yararlanmak amacıyla onu ve mürîdlerini Diyarbakır‟a yerleĢtirmiĢ ve
Cüneyd‟i, kız kardeĢi Hatice Begüm ile evlendirmiĢtir.45 (1458/862)
Toplam on dört yıl kadar Diyarbakır‟da kalan ġeyh Cüneyd ve mürîdleri, ġirvanĢahlar46
üzerine harekete geçmiĢler ve yapılan savaĢta Cüneyd öldürülmüĢtür.47 (864/1460) ġeyh
39 Hınz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s.14; Selâhattin Tansel, II. Bayezit‟in Siyasi Hayatı, TTK Yay. 2017, s.
260
40 Hınz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s.15
41 Tufan Gündüz, „Safeviler‟, İslam Ansiklopedisi, c.35, 2008, s.451
42 AĢıkpaĢazâde‟nin ifadesiyle: „„Sultan Murad zamanında Şeyh Safi neslinden, Şeyh Cüneyd isimli birisi ortaya
çıktı. Anadolu‟ya geldi. Sultan Murad‟a bir mürîdiyle hediye olarak bir seccade, bir Kur‟an-ı Kerim ve bir
tesbih gönderip, „Kurtbeli‟ni bana versin, mesken edineyim‟ dedi.‟‟ Aşıkpaşazâde Osmanoğulları‟nın Tarihi, hz.
Kemal Yavuz, Yekta Saraç, K Kitaplığı 2003, s.373
43 Anadolu Türkleri‟nin önemli bir kısmını Safevi tarikatına bağlayan ġeyh Cüneyd olmuĢtur. Bu gruplar;
Rumlu, Ustacalu, Tekelü, ġamlu, Zu‟l-kadr (Dulkadır), Varsak, Çepni, Arabgirlü, Turgudlu, Bozcalu, Acirlü,
Hınıslu, ÇemiĢkezeklü oymaklarıdır. Faruk Sümer‟e göre, „‟medresenin etkisi dışında kalan köylü ve göçebelerin
önemli bir kısmı yüzeysel bir İslamiyet‟in görünüşü altında Orta Asya‟dan getirdikleri eski dini inanç ve
telakkilerini devam ettirmişlerdir.‟‟ (Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin
Rolü, s.6-7) Konuyla ilgili diğer kaynak eser için bkz. Tarih-i Kızılbaşan, çev.Tufan Gündüz, Yeditepe Yay,
Ġstanbul 2016
44 Tahsin Yazıcı, „„Cüneyd-i Safevi‟‟, İslam Ansiklopedisi, 1993, c.8, s.123-124
45 Hasan-ı Rumlu, Ahsenü‟t- Tevârih, çev. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006, s.395;
Hınz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s.27
46 Kısmen bugünkü Azerbaycan‟da, merkezi Bakü‟nün kuzeybatısında olan, M. 799-1607 yılları arası hüküm
süren müslüman devlettir. ġirvanĢahlar hanedanı Arap kökenlidir fakat zamanla bölgedeki yerli aileler ile
karıĢarak Arap kökeninden kopmuĢtur. ġeyh Cüneyd, ġirvan‟ı ele geçirmek için ġirvanĢahlar üzerine yürümüĢ
fakat yapılan savaĢta yenilmiĢ ve öldürülmüĢtür. ġirvanĢahlar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Sara AĢurbeyli,
„„ġirvanĢahlar‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 2010, c.39, s.211-213
47 Hasan-ı Rumlu, Ahsenü‟t- Tevârih s.395-396; Tufan Gündüz, „„Safeviler‟‟, s.451; Faruk Sümer, Safevi
Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.10
11
Cüneyd‟in öldürülmesinden sonra müridleri Cüneyd‟in oğlu Haydar‟ın etrafında
toplanmıĢlardır. ġeyh Haydar ile birlikte Safeviyye tarîkatı, hem mezhepsel hem de siyasal bir
anlam kazanmıĢtır. ġeyh Haydar, müridlerini ayırt edebilmek için onlara On Ġki Ġmamı
temsilen, on iki dilimli kırmızı renkli baĢlık giydirmiĢ ve bu müridler zaman içinde kızılbaş
diye anılmaya baĢlamıĢtır.48 1488 yılına gelindiğinde, ġeyh Haydar babası gibi ġirvanĢahlar‟a
karĢı savaĢ açmıĢ ve savaĢ sırasında öldürülmüĢtür. Bu sırada Akkoyunlu Devleti‟nde taht
kavgaları ortaya çıkmıĢ ve bu durum Ġran bölgesinde yerel otoritelerin doğmasına sebep
olmuĢtur.49
2.2. II. Bayezid Dönemi Osmanlı- Safevi İlişkileri (1481-1512)
1497 yılında Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup‟un oğlu Rüstem Bey‟in öldürülmesi
üzerine KızılbaĢ Türkmen aĢiretler, ġeyh Haydar ile Uzun Hasan‟ın kızı Halime Begüm‟ün
küçük yaĢtaki oğlu Ġsmail‟i siyasi ve dinî bir lider olarak ortaya çıkarmıĢlardır. Ġsmail ilk
olarak çevresindeki müridleriyle Erdebil‟i ele geçirmiĢ, ardından babası ve dedesi gibi ġirvan
üzerine yürümüĢ ve ġirvan bölgesini ele geçirmiĢtir.50 1502 yılında ise Bakü‟ye hâkim
olduktan sonra, Nahçıvan yakınlarında otuz bin kiĢilik Akkoyunlu ordusunu yenerek, ülkenin
bir kısmını ele geçirmiĢtir.51 Buradan Tebriz‟e giden Ġsmail, orada taç giymiĢ ve Ģahlığını ilan
etmiĢtir.52 Böylece Safevi Devleti resmen kurulmuĢtur. (1501/906) On Ġki Ġmam adına
hutbeler okutulmuĢ, Sünni KızılbaĢ Türkmen halk ġiîliğe zorlanmıĢ ve ġiîlik devletin resmi
mezhebi ilan edilmiĢtir. ġah Ġsmail, zaman içerisinde ġiraz (m.1504) ErciĢ, Ahlat, Bitlis ve
Bağdat‟ı sınırlarına katıp Doğu Anadolu, Azerbaycan, Irak ve Ġran‟da siyasi hâkimiyeti ele
geçirmiĢtir.53
Bu geliĢmeleri takiben Osmanlı padiĢahı II. Bayezid (ö.1512/918) ġah Ġsmail‟in bu
faaliyetlerinin Osmanlı Devleti için tehlikeli olabileceğini düĢünerek Sivas kalesini onartıp,
buraya asker yerleĢtirmiĢtir.54 XVI. yüzyılda Grekçe yazılmıĢ Anonim Tevârih-i Âli Osman‟a
48 Tufan Gündüz, „‟Safeviler‟‟, s. 451; Ġlyas Üzüm, „KızılbaĢ‟, İslam Ansiklopedisi, 2002, c.25, s.546
49 Tufan Gündüz, „„Safeviler‟‟,, s. 452
50 Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, hz. Abdüsselam Bilgen, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007, s. XLVI
51 Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s. XLVI: Saim SavaĢ, XVI. Asırda Anadolu‟da Alevilik, s.3. Bu savaĢta
Akkoyunlu emir ve askerlerinden yaklaĢık sekiz bin kiĢi ölmüĢtür. Bkz. Abdüllatif Kazvinî, Safevi Tarihi, çev.
Hamidreza Mohemmednejad, BirleĢik Yayınevi, Ankara 2011, s. 34. Kazvinî‟nin eserinde ġah Ġsmail, Hazret-i
A‟lâ olarak geçmektedir.
52 Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s. XLVI
53 Saim SavaĢ, Saim SavaĢ, XVI. Asırda Anadolu‟da Alevilik, s.4; Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s. XLVI; Ġbn
Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1997, s.278.
54 Ġbn Kemal, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s.278; Yusuf Küçükdağ, „„Osmanlı Devleti‟nin ġah Ġsmail‟in
Anadolu‟yu ġiileĢtirme ÇalıĢmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri‟‟, Osmanlı Ansiklopedisi, ed. Güler Eren,
Ankara 1999, s.274
12
göre II. Bayezid‟in Safevilere karĢı saldırgan bir politika içinde olmaması, Venedik‟in
saldırısından çekinmesindendir. Sultan Bayezid, KızılbaĢlarla muharebe etmemeye, sadece
Macar ve Venediklilerle muharebe etmeye karar vermiĢtir.55 O, Safevileri Ģiddet yoluyla
bertaraf etmek istemiĢ, Ġran‟a giden ve oradan gelenlerin tespit edilip idam edilmesi ve
mallarına el koyulması gibi çok ciddi kararlar almıĢtır.56
M. 1508 (913) yılında ġah Ġsmail, Dulkadırlılar üzerine yürümek için güzergâh olarak
Osmanlı topraklarından geçmeyi düĢünmüĢ ve bu nedenle Sultan II. Bayezid‟den izin istemek
için bir mektup yazmıĢtır. Böylelikle Safevi Devleti ile Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik
iliĢkiler de baĢlamıĢ oluyordu. Sultan Bayezid‟in ġah Ġsmail‟in mektubuna olumlu cevap
vermesi üzerine ġah Ġsmail Sarız üzerinden Elbistan‟a gitmiĢtir.57 ġah Ġsmail‟in Dulkadır
seferi için Osmanlı topraklarından geçmek istemesi, birçok tarihçi tarafından ġah Ġsmail‟in
buradaki KızılbaĢları yanına toplama amacı ile izah edilmiĢtir. Ġbn Kemâl Tevârih-i Âl-i
Osmân‟da bu meseleye Ģu Ģekilde değinmiĢtir: „„Şah İsmail Dulkadırlılara karşı Diyarbakır
içinden gitse olurdu. Ama bir taşla iki kuş vurmak istedi. Serhadd-i Rum‟da bir zaman turmak
istedi. Ta ki Anadolu Kızılbaşı onun geldiğini duyup her taraftan yanına cem ola.‟‟58
Osmanlı- Safevi iliĢkilerinin çatıĢmasının ilk belirtisi ġah Ġsmail‟in yüzünü Horasan‟a
çevirmesiyle cereyan etmiĢtir. Safeviler ile Özbekler arasında Merv yakınlarında yapılan
savaĢta Özbek Hân‟ı Muhammed ġeybânî Han59 (ö.916/1510) ve Özbeklerden yaklaĢık on bin
kiĢi öldürülmüĢ ve ġeybânî Han‟ın kesilen baĢı Sultan II. Bayezid‟e gönderilmiĢtir.60 Bu olay
ġah Ġsmail‟in, sınırlarını geniĢlettikçe Osmanlı Devleti‟ne bir gözdağı vermesi ve
düĢmanlığını belli etmesi Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Nitekim bu dönemlerde Osmanlı
55 Anonim Tevârih-i Âli Osman, hz. ġerif BaĢtav, DTCF Yayınları No:237, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1973,
s.180
56 II. Bayezid devrine ait Ahkam Defteri‟ndeki Sultan ġehinĢah‟a yazılan hükmün bir kısmı: „„... bundan evvel
hükm-i hümâyun gönderüp:‟Yukarı tarafa varan Erdebil sûfilerinden varışda ve gelişde bulunanun siyâset
edesiz!‟ deyü buyurmuşdum. Ol bâbda hâliyâ şöyle buyurdum ki, ihtimâm-ı tâm üzere olup sâbıka gönderilen
hükm-i hümâyunum mûcebince amel edüp mezbûr sûfilerden ele girenin mecâl vermeyüp siyâset ettiresiz ve ol
bâbda gönderilen hükm-i hümâyunum tarihiden şimdiye dek ne denlü sûfi siyâset olunmuştur, defter edüp
dergâh-ı mu‟âllama gönderesiz...‟‟ (Ahkâm Defteri, s.126, nr.454) Belge için bkz. Feridun M. Emecen, Osmanlı
Klasik Çağında Siyaset, Kapı Yayınları 2018, s.354-362
57 Faruk Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Yükselişinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.31
58 Ġbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter s.251
59 ġeybâni Han (d. M.1451), ġeybâniler (Özbekler) hanedanının kurucusu ve ġeybâniler‟in ilk hükümdarıdır.
M.1500-1501 yılında Buhara ve Semerkand‟ı ele geçirerek devleti kurmuĢtur. 1508 yılından itibaren Safeviler ile
sınır komĢusu olmuĢlardır. Merv Kalesi‟ni kuĢatan ġah Ġsmail, Sünni olan ġeybâni Han‟ı savaĢa çağırmıĢtır. 30
bin kiĢilik ġeybâni ordusu ve 70 bin kiĢilik Safevi ordusu arasında yapılan savaĢta ġeybâniler ağır bir yenilgiye
uğramıĢtır. SavaĢta ağır yaralanan ġeybâni Han 1 Aralık 1510 (29 ġaban 916) tarihinde vefat etmiĢtir. ġah
Ġsmail, ġeybâni Han‟ın baĢının yüzülen derisine saman doldurtup II. Bayezid‟e göndermiĢtir. Ayrıntılı bilgi için
bkz. Ġsmail Türkoğlu, „„ġeybânî Han‟‟, İslam Ansiklopedisi, c.39, Ġstanbul 2010, s.43-45
60 Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s.XLV; Abdüllatif Kazvinî, Safevi Tarihi, çev. Hamidreza Mohammednejad,
BirleĢik Yayınevi, Ankara 2011, s. 50
13
Devleti‟nde, Sultan Bayezid‟in Ģehzadeleri arasındaki taht yarıĢından ve Ġnebahtı, Mora ve
Koron seferlerinden faydalanan ġah Ġsmail, Anadolu‟da propaganda faaliyetlerine baĢlamıĢtır.
Ġbn Kemâl, ġah Ġsmail‟in çabucak gücünü yaymasını, II. Bayezid‟in Mora ve Koron seferine
bağlamaktadır.61
II. Bayezid‟in hükümdarlığının son yıllarına doğru, Osmanlı kaynaklarında daha çok
Şeytankulu olarak geçen Şahkulu Baba Tekeli62 adında bir KızılbaĢ, Batı Anadolu‟da ve
Rumeli‟de halkı ġah Ġsmail‟e biâte davet etmek için emrindeki on bin kiĢiyle ayaklanmıĢtır.
Akdeniz ve Doğu Anadolu‟daki Türkmen konargöçerlerin büyük bir kısmı Osmanlı
Devleti‟nin merkeziyetçi yapısına ve vergi toplama usûlune ayak uyduramadıklarından dolayı
Safevilere karĢı sempati duymuĢlar ve zamanla Safevi taraftarı haline gelmiĢlerdir.63 Ayrıca
tımarları ellerinden alınan Tekeli (Antalya ve çevresi) sipahiler, isyanın büyümesinde önemli
bir rol oynamıĢlardır. Zamanla büyük bir tahrîbâta uğrayan Anadolu‟da elli bin kiĢi ölmüĢ ve
birçok ev yağma edilmiĢtir.64 Celalzâde Mustafa‟ya göre bu isyancılar Ģehirlerde, kasabalarda
ve köylerde Müslümanların eĢyalarını yağmalayıp zarar vermiĢler, kendilerine muhalefet
edenleri de öldürmüĢlerdir.65 Osmanlı Devleti tarafından üzerlerine gönderilen ġehzade
Korkud‟un hazinesini yağmalayan isyancılar, Antalya ve Burdur çevresini ele
geçirmiĢlerdir.66 Ġsyancıların üzerine Anadolu Beylerbeyi Karagöz PaĢa gönderilmiĢ, fakat
yeteri kadar kuvvetle harekete geçmeyen Karagöz PaĢa isyancılara yenilmiĢ ve Kütahya
61 Ġbn Kemâl, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s.277. Ayrıca bkz. Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında
Siyaset, s.345; ġah Ġsmail‟in Ġran bölgesinde zuhûr ettiği ve Ģahlığını ilan ettiği zaman zarfında, Osmanlı
Devleti‟nin iç ve dıĢ siyasetinde birçok geliĢmeler yaĢanıyordu. 1495 yılları baĢında, Türk elçisi Macar Kralı ile
görüĢmelerde bulunarak Osmanlı- Macar barıĢı imzalanmıĢtı. Aynı yıl Cem Sultan‟ın ölümü ile (21 ġubat
1495/25 Cemaziyelevvel 900) Osmanlı Devleti serbestliğe kavuĢmuĢtu. XV. yüzyılın sonlarına gelindiğinde;
1499-1502 Osmanlı Venedik savaĢları sırasında, Ġkinci vezir Hadım Ali PaĢa (ö.1558/965) önderliğinde Venedik
kıyısındaki önemli Ģehirler olan Navarin, Modon (9 Ağustos 1500/14 Muharrem 906) ve Koron (15 Ağustos)
Osmanlılar tarafından ele geçirilmiĢtir. ġerafettin Turan, „„Bayezid II‟‟, İslam Ansiklopedisi, 1992, c.5, s.234-
238; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.217-224; Selahaddin Tansel, Sultan II. Bayezid‟in Siyasi Hayatı, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2017, s.181-190
62 ġah Kulu Baba Tekeli, ġah Ġsmail‟in babası ġeyh Haydar‟ın halifelerinden Hasan Halife adında birinin
oğludur. Halife Hasan memleketi Teke‟yi ġeyh Haydar‟a bağlamakla görevlendirilmiĢtir. UzunçarĢılı, Osmanlı
Tarihi, c.2, s.230
63 Konuyla ilgili, Halil Ġnalcık‟ın aktardığına göre: „„Türkmen göçerlerinin büyük kısmı Toroslarda, Teke‟den
Maraş‟a kadar hakim durumda idiler. Suriye‟den gelen kışkırtmalara uyarak Osmanlı idaresine karşı zaman
zaman ayaklanmaktan geri kalmıyorlardı. Osmanlı Devleti merkeziyetçi bir devlet haline gelince, bu Türkmen
aşiretlerinin hareketlerini gittikçe daha çok kontrol altına almak istemiş, vergi tahrir defterlerine geçirmiş,
vergileri düzenli almaya çalışmıştır. Boy beyleri idaresinde bağımsız bir hayat süren ve hayvancılık
ekonomisinin gereklerine uyan bu aşiretler, merkezi idareyi dayanılmaz bir baskı ve zulüm idaresi olarak
hissediyorlardı. ... Kendi kabile adetlerine ve Şamanist inançlarına uygun bir şeklini telkin eden heteredoks
derviş tarikatlerine fanatik bir bağlılıkla bağlanıyorlardı.‟‟ Halil Ġnalcık, Devleti Aliye 1, ĠĢ Bankası Yayınları,
2018, s.135
64 M.C. ġehabeddin Tekindağ, „„Yeni Kaynak ve Vesikaların IĢığı Altında Yavuz Sultan Selim‟in Ġran Seferi‟‟,
İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, c.17, S.22, 1967, s. 51
65 Celalzâde Mustafa, Selim-nâme, hz. Ahmet Uğur- Mustafa Çuhadar, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990, s.298
66Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s.XLVI
14
Kalesi‟nin önünde isyancıların gösterileriyle öldürülmüĢtür. (917/1511)67 Ardından
Vezîriâzam Hadım Ali PaĢa ve ġehzade Ahmet, üç bin yeniçeri ve dört bin bölük halkı ile68
isyanı bastırmakla görevlendirilmiĢtir. Sivas yakınlarında ġahkulu ve Hadım Ali PaĢa
kuvvetleri arasında yapılan mücadele sonucunda ġahkulu öldürülmüĢtür.69 Daha önce
ġahkulu‟nun yerine tayin edilen bir halife, isyana katılan on beĢ bin kiĢilik topluluk ile Ġran‟a
gitmiĢtir.70 Osmanlı Devleti ise tedbiren Anadolu‟dan Ġran‟a gitmeyi ve Ġran‟dan Anadolu‟ya
gelmeyi yasaklamıĢ ve Teke çevresindeki KızılbaĢların bir çoğunu Mora yarımadasının güney
batısındaki Modon ve Koron‟a sürgün etmiĢlerdir.71
2.3. Yavuz Sultan Selim Dönemi Osmanlı- Safevi İlişkileri (1512-1520)
Osmanlı- Safevi siyasi ve askeri iliĢkileri resmi olarak Safevi Devleti‟nin kurulup, Osmanlı
Devleti‟ne siyasî bir rakip olarak ortaya çıkmasından sonra geliĢmiĢtir.
II. Bayezid‟in saltanatının son yıllarında, Ģehzadeler arasındaki mücadelelerden galip çıkan
ġehzade Selim, Trabzon‟daki Ģehzadelik yıllarında (m.1481–1510) Safevilerin Anadolu‟daki
faaliyetlerini ve propagandalarını oldukça ciddiye alarak yakından takip etmiĢ ve devlet
merkezini bilgilendiren raporlar yazmıĢtır. Hatta Ģehzade iken, Safevi topraklarına akınlar
düzenlemiĢ ve bazı bölgeleri ele geçirmiĢtir. Fakat bu sıralarda ġah Ġsmail, II. Bayezid‟e bir
elçi göndererek oğlu ġehzade Selim‟in uyarılmasını istemiĢ, Sultan Bayezid de oğlu Selim‟i
ikâz ederek, ele geçirdiği yerlerden çekilmesini emretmiĢtir.72
Yavuz Sultan Selim‟in tahta geçtiği m.1512 (918) yılında ġah Ġsmail, halifelerinden Nur Ali
Halife‟yi, KızılbaĢ Türkmenleri Safevilere bağlamak amacıyla Anadolu‟ya göndermiĢ, Nur
Ali Halife de üç veya dört bin KızılbaĢ ile Tokat‟ı ele geçirip, burada ġah Ġsmail adına hutbe
okutup para bastırmıĢtır.73 Bu esnada ġehzade Ahmed‟in oğlu ġehzade Murad da, Selim‟in
padiĢah olmasına karĢı çıkarak Tokat‟ta Nur Ali Halife‟ye destek olmuĢ, oradan da Ġran‟a
67 Lütfi Paşa ve Tevârih-i Âli Osman, hz. Kayhan Atik, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001, s.108;
Celalzâde Mustafa, Selim-nâme, s.299-300; Solakzâde Tarihi, C.I, hz. Vahid Çabuk, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1989, s.446; Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s.XLVI
68Solakzâde Mehmed Hemdemî Çelebi, bu sayıyı dört bin yeniçeri ve dört bin bölük halkı olarak verir.
Solakzâde Tarihi, C.I, s.452; J.V. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi C.1, Üçdal NeĢriyat, s.373
69 Bu mücadelede Veziriazam Hadım Ali PaĢa da isyancılar tarafından öldürülmüĢtür. Adâ‟î-yi Şîrâzi ve
Selimnâmesi, s.XLVIII; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.230
70 Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.35
71 Selâhattin Tansel, Sultan II. Bayezid‟in Siyasi Hayatı, s.266. „„Modon, Anadolu‟da Şahkulu isyanından sonra
takibata uğrayıp yakalanan Safevî yanlısı Türkmen gruplarının sürgün yeri olmuştur.‟‟ Machıel Kıel,
„„Modon‟‟, İslam Ansiklopedisi, 2005, c.30, s.222-224
72 G. ġükürov, „„Safevi Devleti‟nin KuruluĢu ve I. ġah Ġsmail Devri (907-930/1501-1524)‟‟, s.134
73 ġ. Tekindağ, „„Yeni Kaynak ve Vesikaların IĢığı Altında Yavuz Sultan Selim‟in Ġran Seferi‟‟, s.51; Tufan
Gündüz, „„Safeviler‟‟, s.452
15
giderek ġah Ġsmail‟e sığınmıĢtır.74 Bunun üzerine Sultan Selim, yeğeni ġehzade Murad‟a
katılanların tespiti için çeĢitli bölgelere hükümler göndermiĢ, 1513 yılı baĢlarında bu isimler
tespit edilerek merkeze gönderilmiĢtir.75 Bu tespitler sonucu, ġah Ġsmail adına çalıĢan,
propagandalar yapan veya ona karĢı sempati besleyenlerin bir kısmı hapse attırılmıĢ, bir kısmı
da sürgüne gönderilmiĢtir.76
Hükümdar olduktan sonraki ilk iki yılda iktidarını sağlamlaĢtıran ve tahta ortak olabilecek
ağabeyleri ġehzade Ahmed ve ġehzade Korkud‟u bertaraf eden Yavuz Sultan Selim, bundan
sonra tamamen Safevilere odaklanmıĢtır. Bütün siyasî ve ekonomik meseleleri dikkate
alırken, aynı zamanda ulemâdan ġah‟ın bir mülhid ve kâfir olarak katlinin vâcip olduğuna
dair fetvâlar almıĢtır.77 Görünürde, ġah Ġsmail‟in dîn-i mübîne aykırı davranması ve halkını da
buna zorlaması, ġehzade Murad‟ı desteklemesi ve koruma altına alması, daha önce Sultan II.
Bayezid‟e Özbek Hân‟ının kesik baĢını yollamasıyla düĢmanlığını göstermesi ve Osmanlı
Devleti‟ne karĢı Venediklilerle iĢbirliği yapmak istemesi78 gibi sebeplerden dolayı savaĢ
kararı alınmıĢtır.
Sefere karar verilmesinden itibaren, Haydar Çelebi Ruznâme‟sinde79 gün gün olayların
sürecini kaleme almıĢ ve Yavuz Sultan Selim‟in Edirne‟deki hareketinden itibaren sefer
menzillerini yazmıĢtır. 21 Mart 1514 (24 Muharrem 920) Pazartesi günü Edirne‟den
Ġstanbul‟a hareket eden Yavuz Sultan Selim, Ġzmit‟e geldiğinde Tacizâde Cafer Çelebi‟ye,
ġah Ġsmail‟e karĢı bir mektup yazdırmıĢ ve bu mektubu daha önce esir alınan Safevi
halifesiyle göndermiĢtir. Yavuz Sultan Selim, 23 Nisan 1514 (27 Safer 920) tarihli bu
mektupta, ġah Ġsmail‟in Ģeriata aykırı davrandığını, Müslümanlara eziyet ettiğini, mescit ve
türbeleri yıktığını belirterek kendisine düĢen görevin Ġslam dinini savunmak olduğunu
yazmıĢtır.80
74 Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.37
75 Feridun M. Emecen, Yavuz Sultan Selim, Kapı Yayınları, Ġstanbul 2017, s.104
76 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t-Tevarih C. IV, hz. Ġsmet Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay. 1999, s.176;
Ġnalcık, Devlet-i Aliyye 1, s.138. Hoca Sadeddin ve Gelibolulu Mustafa Âli, bunların sayıları kırk bini bulduğunu
söylese de bu ifadenin abartı olduğu kabul edilmiĢtir. Safevi kaynaklarında ise, kırk bin KızılbaĢ‟ın kayda
alındığı ve katledildiğine dair bilgi bulunmamaktadır. Tufan Gündüz, Şah İsmail, Yeditepe Yayınları, Ġstanbul
2018, s.7
77 Ġnalcık, Devlet-i Aliyye 1, s138
78 Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi 1, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 2004, s.98; Emecen, Yavuz Sultan
Selim, s.97
79 Haydar Çelebi Ruznâmesi, hz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman, (tarihsiz), s.78; Ayrıca Feridun Bey‟in
Münşeâtü‟s-Selâtin‟inde Çaldıran seferinin gidiĢ ve dönüĢ menziller belirtilmiĢtir. Bkn. Feridun Bey,
Münşeâtü‟s-Selâtin, Ġstanbul 1264, C.I, s. 396
80 Mektup kısaltılarak alıntılanmıĢtır.„„... Her kim ki Allah‟ın buyruklarından uzaklaşır ve Allah‟ın emirlerine
uyma çizgisinden dışarı çıkar, din perdesini yırtar, gerçek şeriatın yapısını yıkar, ona karşı çıkma tüm
16
Mektubun gönderilmesinin ardından Osmanlı ordusu, YeniĢehir ovasına ulaĢmıĢ, burada
Rumeli‟den gelen askerler de orduya katılmıĢtır.81 Bu sırada vezir Dukakinoğlu Ahmet PaĢa
(ö.1515/921) yirmi bin tımarlı sipahi ile, Safeviler‟in durumunu öğrenmek üzere Sivas‟a
gönderilmiĢtir.82 Aylarca süren uzun yolculuğun ardından, Osmanlı ordusu Erzincan
yakınlarına geldiğinde dağlık bölgenin verdiği yorgunluk, yiyeceğin azalması ve Safevi
ordusunun hâla görünmemesinden dolayı Osmanlı ordusunda huzursuzluk oluĢmuĢtu. Devlet
erkânından ve yeniçerilerden bazıları geri dönmeyi istemiĢler ve bu isteklerini, padiĢah
tarafından sevilen ve sayılan Karaman Valisi Hemdem PaĢa‟dan padiĢaha iletmelerini
istemiĢlerdir. Fakat Safevilerle muhakkak savaĢmaya karar vermiĢ olan Yavuz Sultan Selim,
böyle bir tartıĢmanın tekrar ortaya çıkmasını engellemek için, uzun yıllardır tanıdığı Hemdem
PaĢa‟yı öldürtmüĢtür.83 Bundan sonra Yavuz Sultan Selim, ġah Ġsmail‟e bir mektup daha
göndermiĢ,84 bu mektupta günlerdir Safevi ülkesinde yürüdüklerini ama Safevi ordusundan bir
iz göremediklerini ve onlara „„mürüvvet‟‟ ederek Sivas ile Kayseri arasında kırk bin asker
bıraktığını yazmıĢtır.85
Nihayet 23 Ağustos 1514 (2 Recep 920) günü, iki ordu Çaldıran ovasında karĢılaĢmıĢtır. Ġlk
hamlede Safevi ordusu tarafından Osmanlı ordusunun sol kolu (Rumeli ordusu) çözülmüĢ ve
Rumeli Beylerbeyi Hasan PaĢa öldürülmüĢtür. Fakat Osmanlı ordusunun tüfekli olması
sayesinde, savaĢın sonunda Osmanlı ordusu Safevi ordusuna galip gelmiĢ ve ġah Ġsmail savaĢ
alanını terk etmiĢtir. M. 3 Eylül 1514 (13 Recep 920) günü Osmanlı ordusu Tebriz‟e
Müslümanlara genellikle adaletle hüküm süren padişahlara da özellikle düşen bir görevdir ki, „Ey iman edenler,
Allah‟ın yolunda olunuz‟(es-Saf 14) buyruğu can kulaklarına ulaşmış olsun. ... Zulüm ve eziyet kapılarını
Müslümanların yüzüne açtın. Zındıklık ve dinsizliğin her yönü ile kaynaşıp yoğruldun. ... Nefsinin hevasına
uyarak, yaradılışının isteklerine aldanarak şeriat bağlarını kopardın. Halkın temiz inançlarını yıkmayı
öngördün. Ettiklerin, yaptıkların hep, saygın kişileri utandırma, değerli kimselerin kanlarını akıtma, minber ve
mescitleri yıkma, mezar ve türbeleri yakma, bilginlere, seyyitlere hayınlık etme, Mushaf-ı Şerif‟leri kirletme
olduğu belli olmuştur. Allah cümlesinden hoşnut olsun dinimizin imamları, senin ve seninle olanların, sana
uyanların dinden çıktığına, küfre düştüğüne ki, fetvalar vermişlerdir. Böylece bize düşen dini savunmak, zulme
uğrayanlara yardım etmek, Allah‟ın buyruklarına boyun eğdirmek, ve padişahlık şanını yerine getirmek
olmuştur. .... Safer ayında denizin geçilmesini buyurdum. Kudretli anlayışımla erlere önder olmak sevdasını
dalgın kafandan silmek başlıca niyetimdir. ...‟‟ Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t-Tevarih, s.177-180. Mektubun
orjinali için bkz. Feridun Bey, Münşeâtü‟s-Selâtin, C.I, s.379
81 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t-Tevarih, s.180
82 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t-Tevarih, s.181; Solakzâde Tarihi, c.2, s.17
83 Selâhattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, TTK Yayınları, Ankara 2016, s.57-58
84 Feridun Bey, Münşeâtü‟s-Selâtin, c.I, s.382. Yavuz Sultan Selim, ġah Ġsmail‟e toplam dört mektup
göndermiĢtir. Üçüncü mektup için; Münşeâtü‟s-Selâtin, c.I, s.383; dördüncü mektup; Münşeâtü‟s-Selâtin, c.I,
s.385; Yavuz Sultan Selim‟in ilk üç mektubuna karĢılık ġah Ġsmail‟in mektubu için bkn; Münşeâtü‟s-Selâtin, c.I,
s.384
85 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t-Tevarih, s.186-187; Matrakçı Nasuh, Târîh-i Âl-i Osmân, Türkiye Yazma
Eserler Kurumu BaĢkanlığı, Ġstanbul 2019, s.311; Tansel, Yavuz Sultan Selim, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2016, s.59
17
girmiĢtir.86 Böylece Tebriz, Harput, Diyarbakır Osmanlıların eline geçmiĢtir.87 Osmanlı
ordusunun taĢınabilir toplar kullanması ve tüfekli88 yeniçerilerin sayıca çok olması savaĢın
seyrini belirleyen önemli etkenlerden biri olmuĢtur.
Birçok Osmanlı yazarına göre,89 Yavuz Sultan Selim‟in Ġran üzerine sefere çıktığında amacı
Safevi meselesini tamamen halletmekti. Bu nedenle kıĢı Azerbaycan‟da geçirip bahar
mevsiminde tekrar Safeviler üzerine yürümeyi planlamıĢtı. Fakat yeniçeriler, çektiği
zorluklara tekrar katlanmak istemeyerek Ġstanbul‟a dönmekte ısrar etmiĢlerdir.90 SavaĢtan
sonra Yavuz Sultan Selim ordusuyla Tebriz‟e gelmiĢ, burada iki hafta kaldıktan sonra
Dukakinoğlu Ahmed PaĢa‟yı ve defterdar Pirî Çelebi‟yi beĢ yüz yeniçeriyle Tebriz‟i yasal
biçimde korumak için burada bırakarak91 kıĢı Amasya‟da geçirmek üzere Anadolu‟ya
dönmüĢtür.
Gelibolulu Mustafa Âli, savaĢ sonunda Safevi ordusundan ölenlerin sayısının on sekiz bin
civarında olduğunu belirtmektedir. Buna karĢılık bazı Safevi kaynaklarında iki ordudan
ölenlerin sayısının beĢ bin kiĢi olduğu belirtilmektedir. Safevi tarihçisi Rumlu Hasan ölenlerin
üç bininin Osmanlı askeri, iki bininin Safevi askeri olduğunu yazmıĢtır.92 Safevi ordusunun
önemli askerlerinden; Ustaca oğlu Muhammed Han, ġamlu Lala Hüseyin Bey, AfĢar Sultan
Ali Mirza gibi 70 emir savaĢta ölmüĢtür.93 Osmanlı ordusundan ise Rumeli Beylerbeyi Hasan
PaĢa ve 9 sancakbeyi hayatını kaybetmiĢtir.94
86 Matrakçı Nasuh, Târîh-i Âl-i Osmân, s.313
87 Abdüllatif Kazvinî, Safevi Tarihi, s.52-58;Tufan Gündüz, „„Safeviler‟‟, s.452
88Bu tüfekler değiĢik çap ve büyüklükte olup, oldukça kaba ve ağırdır. Ancak hayvanlar üzerinde taĢınabiliyordu.
Bu tüfeklerin kurĢunları; altı, dokuz, on beĢ ve yirmi beĢ dirhem (bir dirhem:3,2 gram) ağırlığındaydı. Toplar ise
hayvanlar üzerinde veya top arabasında taĢınırlardı. Kale topları çoğunlukla demirden olup yaklaĢık olarak 48
librelik (bir libre: 453,59 gram) ağırlığında taĢtan gülle atardı. Safevi ordusunda ise ateĢli silahlar yoktu. Sabit
toplar, ok, yay, kılıç, mızrak ve gürz gibi klasik silahlar ile donanmıĢlardı. Bkz. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi,
III. Cilt II. Kısım, Osmanlı-İran Savaşı, Çaldıran Meydan Muharebesi, Ankara Genelkurmay Basımevi, 1979,
s.82-83
89 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t-Tevarih, s.221; Lütfi PaĢa ve Tevârih-i Âli Osman, s.111; Celalzâde, Selimnâme
s.383; Solakzâde Tarihi, C.II, s.30
90 Celalzâde, Selim-nâme, s.383. Yusuf Küçükdağ, „„Osmanlı Devleti‟nin ġah Ġsmail‟in Anadolu‟yu ġîileĢtirme
ÇalıĢmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri‟‟, s.279; Ġnalcık, Devlet-i Aliye I, s.138
91 Hoca Sadeddin Efendi, s.219; Gelibolulu Mustafa Âli Efendi, Kitâbü't-Târih-i Künhü'l-Ahbâr, I. Cilt II.
Kısım, hz. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Ġbrahim Hakkı Çuhadar, Erciyes Üniversitesi Yayınları,
Kayseri 1997, s.1107; Haydar Çelebi bu sayıyı, kapı halkı ile birlikte toplam yirmi bin kiĢi olarak vermiĢtir.
Haydar Çelebi Ruznâmesi, s.78
92 Naklen; Emecen, Yavuz Sultan Selim, s.151
93 Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi, s.89; Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu
Türklerinin Rolü, s.38
94 Lütfi PaĢa‟nın aktardığına göre: Rumeli beylerbeyi Hasan PaĢa, Mora Beyi Hasan Ağa, Sofya sancakbeyi
Malkoçoğlu Ali Bey ve kardeĢi Silisti Sancak Beyi Nur Ali Bey, Prizren Beyi Süleyman Bey, Karesi sancakbeyi
Mehmed Bey, Kayseri Beyi Üveys Bey, Niğde Beyi YüzbaĢı oğlu Ġskender Bey, BeyĢehir beyi Karlu oğlu Sinan
18
Bu döneme Ģahit oldukları bilinen Ġbn Kemâl, Celalzâde Mustafa, Lütfi PaĢa, Ġdrîs-i Bitlisî ve
Haydar Çelebi gibi Osmanlı yazarları, savaĢ sürecinden genel olarak benzer Ģekilde
bahsetmiĢlerdir. Sonraki yıllarda eserini kaleme alan ġah Ġsmail‟in oğlu Tahmasb (m.1514-
1576) Tezkire adlı eserinde Çaldıran yenilgisini; ġamlu beylerinden DurmuĢ Han‟ın, babası
ġah Ġsmail‟i aldatıp savaĢa sokmasına, Safevi ordusunun Osmanlı ordusuna göre sayıca çok
az (onda bir) olmasına ve savaĢ sırasında Safevi ordusunun tamamının sarhoĢ olmasına
bağlamaktadır.95 Nitekim, Lütfi PaĢa Tevârih-i Âli Osman‟da aktardığına göre; ġah Ġsmail
savaĢ baĢlamadan Osmanlı askerlerinden Malkoç adlı birinden Osmanlı ordusunun sayıca
kalabalık olduğu ile ilgili bilgiler öğrenmiĢ ve komutanlarına „„... Padişah bu kadar askerle
karşımıza geldi, bunlara karşı gelmek zordur. Bana tâbi olanlar şarap içsinler ki, bu işte
başarılı olalım‟‟ demiĢtir.96
KıĢı Amasya‟da geçiren Yavuz Sultan Selim, Erzincan çevresinde önemli bir mevkide
bulunan Kemah Kalesi‟ne97 sığınan bazı KızılbaĢların Osmanlı topraklarına saldırıda
bulundukları hakkında birtakım malumatlar almıĢtır. Bunun üzerine bir taraftan Kemah
üzerine yürümek için hazırlıklar baĢlatmıĢ, diğer taraftan vezir Bıyıklı Mehmet PaĢa‟yı önden
Kemah‟a göndermiĢtir. 19 Nisan 1515‟te (5 Rebiülevvel 921) Amasya‟dan hareket eden
Yavuz Sultan Selim ve ordusu 19 Mayıs‟ta Kemah önlerine varmıĢtır. Bıyıklı Mehmet PaĢa
kuvvetleri ile birlikte yoğun top ateĢine tutulan kale aynı gün ele geçirilmiĢtir.98
Kemah
Kalesi‟nin fethiyle; Erzincan, Bayburt ve Doğu Anadolu hâkimiyeti Osmanlılara geçmiĢtir.
Yavuz Sultan Selim, Safevilere karĢı siyasi ve askeri olarak mücadele ettiği gibi ekonomik
ambargo da uygulamıĢtır. Osmanlı Devleti ile yapılan ticaret Safevi Devleti‟nin önemli bir
gelir kaynağını oluĢturduğundan, Yavuz Sultan Selim Ġranlı tüccarların Anadolu ile ticari
iliĢkisini keserek, mallarına el koydurmuĢtur.99 Özellikle ham ipek, Ġran‟ın dıĢ ticaretinde
önemli unsurdu. Yavuz Sultan Selim‟in, Osmanlı pazarlarında ciddi rağbet gören ve buradan
Avrupa‟ya satılan Ġran ipeğini piyasadan toplatması, Anadolu‟daki çok sayıda tüccarı zarara
uğratmıĢ ve devletin gümrük gelirlerini önemli oranda azaltmıĢtır.100
Bey ve baĢka birçok bey ve savaĢ sırasında ölmüĢtür. Lütfi PaĢa ve Tevârih-i Âli Osman, s.110; Haydar Çelebi
Ruznâmesi, s.78; Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi 1, s.108;
95 ġah Tahmasb, Tezkire, s.39
96 Lütfi PaĢa ve Tevârih-i Âli Osman, s.110
97 Daha önce Yıldırım Bayezid döneminde fethedilen Kemah Kalesi‟ni, XV. yüzyılın baĢında Timur ele
geçirmiĢti. Kale, bir süre sonra Safevilerin eline geçti. Solakzâde Tarihi, C.II, s.33-34
98 Emecen, Yavuz Sultan Selim, s.163-164
99 Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.42
100 Özer Küpeli, „„Ġpek, Ticaret Yolları ve Osmanlı-Safevi Mücadelesinde Ekonomik Rekabet‟‟ Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2018 Ġslam Kongresi Özel Sayısı, s.324
19
Yavuz Sultan Selim Amasya‟ya döndükten sonra, anne tarafından dedesi olan Dulkadırlı
Alaüddevle Bey‟in üzerine yürümüĢ, (12 Haziran 1515/29 Rebiülâhir 921) Doğu Anadolu
üzerinde hâkimiyet sağlamıĢ, ardından Memluk Devleti‟ne karĢı sefer kararı almıĢtır. Bu
sıralarda ġah Ġsmail ise, devlet iĢlerinden büyük oranda elini çekmiĢ ve zamanını daha çok
avcılık ve eğlencelerle geçirmiĢtir.101 Devlet yönetimi ile Ustacalu Çayan Sultan, ġamlu
DurmuĢ Han, Rumlu Div Sultan gibi KızılbaĢ emirler ilgilenmiĢtir. Hamidreza
Mohammednejad‟ın „„Osmanlı - Safevi İlişkileri (1501-1576)‟‟ tezinde Kazvinî‟nin Lübbü‟t-
Tevârih adlı eserinden aktardığına göre; Safevi askerleri, özellikle Ehl-i Hak görüĢünde olan
KızılbaĢ Türkmenler, ġah Ġsmail‟i “Mürşid-i Kâmil” olarak kabul edip, ona kutsallık
atfetmiĢler ve ġah‟ın kendilerini koruyacağına inanarak savaĢa zırhsız girmiĢlerdi.102 Fakat
Çaldıran SavaĢı ile ġah Ġsmail‟in yenilmez olmadığı inancı büyük oranda sarsılmıĢtır. Ülkenin
farklı yerlerinde küçük çaplı isyanlar baĢ göstermiĢtir.103 Safevi Devleti, Osmanlı Devleti ile
barıĢ sağlamak için çalıĢsa da bunun Osmanlı Devleti tarafından bir karĢılığı olmamıĢtır.
Çaldıran SavaĢı ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu ele geçirilerek Anadolu‟nun bütünlüğü
sağlansa da, Osmanlılar tarafından Safeviler üzerinde kesin bir sonuç alınmamıĢtı. M.
1516‟dan sonra Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır ve Hicaz‟ı Osmanlı sınırlarına katan Yavuz
Sultan Selim, tekrar Safevi üzerine bir sefer planı hazırlamakta iken, 21 Eylül 1520 (8 ġevval
926) günü Çorlu yakınlarında vefât etmiĢtir.104
Osmanlı Devleti‟nin Safevi Devleti ile mücadele etmek istemesinin temel sebebi mezhep
farklılığı olarak görülmesiyle birlikte, bundan baĢka Osmanlı Devleti‟nin fetih politikasına
dayalı bir devlet oluĢundan ötürü, Safevi Devleti‟ni siyasi bir tehlike unsuru, geniĢlemesinin
önünde bir engel olarak görmesidir. Özer Küpeli‟ye göre: „„Mezhep ayrılığı, savaşın bir
nedeni olmaktan ziyade tarafların birbirine karşı olan kin ve düşmanlığını her daim besleyen
ve canlı tutan önemli bir araçtır.‟‟105
101 Tufan Gündüz, Şah İsmail, s.154
102 H. Mohammednejad, „„Osmanlı-Safevi ĠliĢkileri (1501-1576)‟‟, Doktora Tezi, Ankara 2015, s.11.
103 Gündüz, „‟ġah Ġsmail‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 2010, c.38, s.255
104 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü‟t- Tevarih, s.359
105 Özer Küpeli, „„Ġpek, Ticaret Yolları ve Osmanlı-Safevi Mücadelesinde Ekonomik Rekabet‟‟, Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Ġslam Kongresi Özel Sayısı 2018, s.323
20
2.4. Yavuz Sultan Selim’in Ölümünden Sonra Osmanlı- Safevi İlişkileri (1520-1533)
Yavuz Sultan Selim‟in ölümünün ardından Osmanlı tahtına geçen oğlu Kanuni Sultan
Süleyman‟ın (1520-1566/927-973) ilk faaliyetlerinden biri Safeviler ile yapılan ipek ticareti
yasağını kaldırmak ve mallarına el koyulan tüccarların zararlarını gidermek olmuĢtur.106
ġah Ġsmail, Yavuz Sultan Selim için baĢsağlığı dileme ve tahta geçen Kanuni Sultan
Süleyman‟ın cülûsunu tebrik etmek için, ancak Sultan Süleyman‟ın Bağdat ve Rodos
seferlerinden sonra bir elçi göndermiĢtir.107 Yavuz Sultan Selim döneminde barıĢ
sağlanamayınca, ġah Ġsmail Osmanlılara karĢı Avrupalı devletler ile ittifak kurmaya
çalıĢmıĢtır. Fakat mektupların geç gidip gelmesinden dolayı bir sonuca varılamamıĢ ve ġah
Ġsmail o sıralarda Tebriz‟de vefat etmiĢtir.108 (23 Mayıs 1524/19 Recep 930) Safevi tahtına
ġah Ġsmail‟in on yaĢındaki oğlu Tahmasb109 (m.1524-1576) geçmiĢtir.
Kanuni Sultan Süleyman‟ın tahta geçiĢinin hemen ardından, Yavuz Sultan Selim döneminde
ġam beylerbeyliğine getirilen Memluklu emir Canbirdi Gazâli110 ayaklanmıĢ, (1521/927)
fakat isyan fazla büyümeden kısa zamanda bastırılmıĢtır.111 Yine Kanuni‟nin Mohaç Seferi
(1527/933) sırasında, Anadolu‟nun Bozok bölgesinde -tıpkı II. Bayezid devrinden beri
106 Feridun Emecen, „„Süleyman I‟‟, İslam Ansiklopedisi, C.38, 2010, s.63
107 Feridun Bey, Münşeat I, s.525; Kanuni‟nin Kasım 1523 (Muharrem 930) tarihli, cevap olarak gönderdiği
mektup için bkz. Feridun Bey, Münşeat I, s.526
108 Kazvinî, Safevi Tarihi, s.60
109 22 ġubat 1514‟te (26 Zilhicce 919) doğan Tahmasb, Safevi Devleti‟nin kurucusu ġah Ġsmail‟in en büyük
oğludur. 23 Mayıs 1524‟te (19 Receb 930) babasının ölümü üzerine, on yaĢında iken Safevi tahtına çıkmıĢtır.
Elli iki yıllık saltanatının ilk yıllarında, yönetimde ağırlıklı olarak Türkmen devlet adamları söz sahibi
olmuĢlardır. Bu yıllarda Türkmen gruplar arasında iç çatıĢmalar yaĢanmıĢtır. Saltanatı döneminde meydana
gelen hâdiseleri Tezkire-i Şah Tahmasb adlı eserinde kaleme almıĢtır. Bkn. ġah Tahmasb, Tezkire, s.13-16;
Tufan Gündüz, „Tahmasb‟, İslam Ansiklopedisi, C.39, 2010, s.413-415
110 Memluk emîri Canbirdi Gazâli, 1516‟da Memluklulerin Mercidâbık SavaĢı‟ndaki yenilgisinden sonra ġam
taraflarına çekilmiĢ, Tomanbay‟ın Memluk hükümdarı olmasından sonra ġam nâibliğine getirilmiĢtir. 23 Ocak
1517‟de (29 Zilhicce 922) Tomanbay‟ın yanında Ridaniye SavaĢı‟na katılmıĢ ve yenilgiden sonra Gazze tarafına
gitmiĢtir. Bu sıralarda Tomanbay‟ın Osmanlılara karĢı yenilip kaçtığını duyunca, Yavuz Sultan Selim‟in yanına
gitmiĢtir. (8 ġubat 1517/16 Muharrem 923) Yavuz Sultan Selim de, Mısır‟da emniyetin tam olarak sağlanmasına
faydalı olabileceğini düĢünerek, Gazâli‟yi Gazze, Safed, Kudüs, Kerek ve Nablus‟un sancakbeyi olarak
atamıĢtır. (25 Eylül 1517/9 Ramazan 923) 15 ġubat 1518‟de (4 Safer 924) ise ġam beylerbeyiliğine getirilmiĢtir.
Fakat Kanuni Sultan Süleyman‟ın tahta geçmesiyle birlikte, Canbirdi Gazâli‟nin tutumu değiĢmiĢ ve bağımsızlık
hareketine giriĢerek Osmanlı Devleti‟ne baĢkaldırmıĢtır. Önce ġam ve çevresini ele geçirmek, daha sonra
Memlük Devleti‟ni tekrar canlandırmak amacıyla, etrafına Osmanlı idaresinden memnun olmayanlarla bir ordu
kurmuĢ, ardından Halep‟i kuĢatmıĢtır. (1 Kasım 1520/20 Zilkade 926) Ġsyan haberinin ve Halep kuĢatmasının
duyulması üzerine Osmanlı Devleti tarafından Karaman Beylerbeyi üzerine gönderilmiĢtir. Canbirdi Gazâli
ise ġah Ġsmail ile haberleĢerek ondan yardım istemiĢtir. Nihayet Osmanlı kuvvetlerinin baskısı sonucu
kuĢatmayı kaldırarak ġam‟a çekilmek zorunda kalmıĢtır. 27 Ocak 1521‟de (17 Safer 927) ġam yakınlarında
yapılan savaĢta Canbirdi Gazâli ve ordusu bozguna uğratılmıĢ ve Gazâli öldürülmüĢtür. Feridun Emecen,
„„Canbirdi Gazâlî‟‟, İslam Ansiklopedisi, C.7, 1993, s.141-143
111 Feridun Emecen, „„Süleyman I‟‟, s.63
21
Anadolu‟da Safevi meyilli Türkmen gruplarının ayaklanmaları niteliğinde- isyanlar112 baĢ
göstermiĢtir. Ġ.H. UzunçarĢılı‟ya göre: „„... bu ayaklanmaların meydana gelmesinde veya
büyümesinde arazi tahrir memurlarının yaptıkları haksızlıklarla, lüzumsuz yere hükümetçe
dirlikleri kesilerek zarurete düşen tımarlı sipahilerin isyan edenlere iltihaklarının da mühim
bir âmil olduğu görülmektedir.‟‟113
Çaldıran SavaĢı ile Safevilerin Osmanlı Devleti tarafından uzun süre faaliyetleri kısıtlansa da,
Osmanlı Devleti sınırlarında Safevi tehdidi tamamen sona ermemiĢ ve etkisini sürdürmeye
devam etmiĢtir.
112 1527 (933) yılında Bozok‟ta, Süğlün (ya da Sülün) diye bilinen Kadri Hoca Baba ile oğlu ġah Veli; Bozok
Safevi halifelerinden Baba Zünnun adlı biriyle birleĢerek ve etraflarına Bozok Türkmenlerini toplayarak
ayaklanmıĢ, sancakbeyini, kadıyı ve bölge memurlarını katletmiĢlerdir. UzunçarĢılı‟nın aktardığına göre, bu
ayaklanmanın sebebi arazi tahririnde yapılan hakszılıklardı. Dulkadır Türkmenlerinin katılmasıyla isyan daha da
büyümüĢ, bunun üzerine Karaman Beylerbeyi Hürrem PaĢa isyancıların üzerine gönderilmiĢtir. Ancak isyancılar
Kayseri civarında Karaman beylerbeyinin kuvvetlerini mağlup ederek Tokat taraflarına hâkim olmuĢlardır.
Ardından Diyarbakır beylerbeyi Hüsrev PaĢa ve Adana beyi Ramazanoğlu Piri Bey‟in görevlendirilmeleriyle
Höyüklü mevkinde yapılan mücadelede isyancılar bastırılmıĢtır. (1527/934) Yine aynı yıl içinde Karaman‟dan
MaraĢ‟a kadar uzanan bölgede, Hacı BektaĢ-ı Velî tekkesinin Ģeyhi Kalender Çelebi ve etrafına topladığı yirmiotuz
bin Alevi tarafından isyan baĢgöstermiĢtir. Veziriazam Ġbrahim PaĢa ve kuvvetleri tarafından 1527/934‟te
isyancılar dağıtılmıĢ ve Kalender Çelebi‟nin baĢı kesilmiĢtir. Bkn. UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.345-348;
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi, C.10, Kombassan Yayınları, Konya 1994, s.328-329
113 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.345-346; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi, s.328
22
23
3. OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN
IRAKEYN SEFERİ (1533-1535)
Birçok Osmanlı vakayinamesinde ve yakın dönemde kaleme alınan umumi tarihlerde Sultan
Süleyman‟ın Avrupa ülkelerine karĢı seferleri ağırlıklı olarak politika, ekonomi ve güce
dayalı mücadeleler olarak ele alınırken; Safevi Devleti‟ne karĢı yapılan seferler, daha önce
ifade edildiği gibi bu sebeplerden ziyade daha çok hak ve batıl mezhebin mücadelesi olarak
öne çıkmıĢtır.
Bununla birlikte, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Safevilere yönelik seferlerine dair, en ayrıntılı
bilgiler çağdaĢ kaynaklarda bulunsa da, sonraki dönemlerde yazılan kaynaklarda da önemli
muhteviyat bulunmaktadır.
Bilindiği üzere Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet‟ten sonra Belgrad ve
Rodos‟tan Viyana önlerine kadar uzanarak, Batı‟ya karĢı gazâ politikasını yeniden
canlandırmıĢtır. Böylece saltanatının ilk on yılı hem Batı‟ya karĢı yapılan seferler, hem de iç
isyanlar ile geçmiĢtir. Batı‟ya karĢı yapılan seferlerden baĢarıyla dönüldükten sonra Kanuni
Sultan Süleyman, Anadolu‟daki iç isyanların da kaynağı olarak görülen ve Osmanlılar için
tehdit unsuru olmaya devam eden Safevi meselesine eğilmeyi düĢünmüĢtür. 1533 Osmanlı-
Avusturya AntlaĢması‟nın ardından, Sultan Süleyman dikkatini doğuya çevirmiĢ ve büyük bir
sefer hazırlığına giriĢmiĢtir.
Kanuni Sultan Süleyman‟ın bu seferi, Osmanlı ordusunun hem Irak-ı Acem, hem de Irak-ı
Arap'a girmesi dolayısıyla Osmanlı kaynaklarında „Irakeyn Seferi‟ olarak anılmaktadır. Ġki
Irak manâsına gelen Irakeyn bölgesini Musul, Bağdat ve Basra taraflarını kapsayan Irak-ı
Arap ile; Hemedan ve KirmanĢah gibi Ġran dâhilinde olan Irak-ı Acem oluĢturur.114
Irak-ı Arap bölgesi; hem Osmanlılar hem de Safeviler için siyasî ve iktisadî açılardan olduğu
kadar dinî ve ideolojik anlamda da büyük bir öneme sahip olmuĢtur. Osmanlılar için Irak-ı
Arap topraklarının alınması, hem Suriye ve Mısır'ın güvenliği açısından, hem de Basra
Körfezi'nin alınması ile donanma faaliyetlerinin geliĢmesi ve ticaret yollarına hakimiyet
açısından önem arz ediyordu. Bu etkenlerin dıĢında Irak-ı Arap sahası yine iki devlet için de
dinî bakımdan önem taĢımaktaydı.115 Fakat çağdaĢ kaynaklarda, Irak ve Ġran topraklarının
114 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi C.II, s.348
115 Özer Küpeli, „„Irak-ı Arap'ta Osmanlı–Safevi Mücadelesi (XVI-XVII. Yüzyıllar)‟‟, History Studies, Ortadoğu
Özel Sayısı, 2010, s.229-230
24
ticari önemi fazla ön plana çıkartılmamıĢ; bu bölgelere yönelik politikalar dinî maksatlarla
açıklanmıĢtır.
Kanuni Sultan Süleyman‟ın bu ilk Ģark seferine dair bazı muhteviyat; Lütfi PaĢa‟nın Tevârih-i
Âli Osman‟ında, Matrakçı Nasuh‟un Tarih-i Âli Osman, Mecmû-ı Menâzil ve Süleymannâme
eserlerinde, Celalzâde‟nin Tabakatü‟l- Memalik adlı eserinde, Feridun Bey‟in MünĢeâtü‟s-
Selâtin‟inde, Bostan Çelebi‟nin Süleymannâme‟sinde, Ramazanzâde Mehmet Çelebi‟nin
Târih-i NiĢancı‟sında, Gelibolulu Mustafa Âli‟nin Künhü‟l- Ahbâr‟ında, Peçevî Ġbrahim‟in
Târih‟inde ve Solakzâde Mehmet Hemdemî‟nin Târih‟inde yer almaktadır. Bu eserlerde içerik
ve üslûp açısından belli bir seyir takip edilmesine rağmen, netice itibariyle yazarların kendi
bakıĢ açısına ve üslûbuna göre, eserlerin kaleme alındığı yer ve döneme göre birtakım
farklılıklar da ortaya çıkmıĢtır. Kanuni Sultan Süleyman‟ın Safeviler üzerine seferlerine dair,
sefere bizzat katılmıĢ yazarlar ile eserini daha sonra kaleme alan yazarlar arasında bu gibi bazı
farklar görülse de, incelenen Osmanlı kaynaklarında Irakeyn Seferi‟nin olay örgüsü oldukça
benzer Ģekilde iĢlenmiĢtir.
3.1. Osmanlı Yazarlarına Göre Sefere Yol Açan Sebepler
1524 yılında ġah Tahmasb‟ın Safevi tahtına geçtikten sonra, bu haberi Osmanlı Devleti
padiĢahı Kanuni Sultan Süleyman‟a resmi olarak bildirmemesi, Kanuni Sultan Süleyman‟ın
ġah Tahmasb‟a karĢı olumsuz bir tutum takınmasına ve buna karĢılık onun ġahlığını tebrik
etmemesine neden olmuĢtur. Tebriğin aksine, tahta geçiĢinden kısa süre sonra Tahmasb‟ı ġii
doktrine olan inancından vazgeçmesi için NiĢancı Celalzâde‟ye Safevilere karĢı tutumunu
açıkça gösteren, tehditnâme türünde bir mektup yazdırmıĢtır.116
Mektubun alıntılanan bir kısmından da anlaĢılacağı gibi, Kanuni‟nin ġah Tahmasb‟a tavrı ve
üslûbu, Yavuz Sultan Selim‟in ġah Ġsmail‟e karĢı olan mektuplarındaki tutumu ile benzerlik
göstermektedir:
„„... benim dâhi ân-ı karîb diyar-ı şarka tevcih-i hümayun vaziyeti ... mucîb ve baîs oldu.
... Otağ-ı nitâk arazi-i Tebriz ve Azerbaycan bil ki memâlik-i İran ve Turan vesâir
vilayet-i Semerkandî ve Horasan sahralarında kurulmak mukarrer oldu. ... İmdi haber-i
vâka olasın ki inân-ı azîmet zafer kıranım senin üzerine mün‟atıf olup asker zafer
rehberin hücum nusret mersumları vilayetinedir. Şöyle bil ki gürûh-u ehbûh kûh-ı şekûh
vilayetine dahil olup hânmân ve memleketin tarâc etmeden tâc ilhâd revâcın başından
116 Rhoads Murphey, „„Süleyman‟s Eastern Policy‟‟, Suleyman The Second And His Time, ed. Halil Ġnalcık,
Cemal Kafadar, The Isis Press, Ġstanbul 1993, s.230
25
çıkarıp târika-i ecdadına sâlik olup .... zâviye-i dervîşi ve meskenette tekke-i mezellette
münzevî olup ... edersin devlet ve saadet senin ola. ...‟‟117
Bu tehditnâmeden baĢka, Haydar Çelebi inĢâsıyla Diyarbakır Beylerbeyi Hüsrev PaĢa‟ya da
Temmuz 1525 (h. Ramazan 931) tarihli mektup gönderilmiĢtir:
„„... taife-i Kızılbaş-ı bed-mâ‟aşın kal‟a ve ... husûsunda kemâl-i ikdâm ve ihtimâm ile
râsih-dem ve sâbit kadem olduklarını î‟lam edip ve bu bâbda mühürlü mektuplarını
dâhi irâd eyledi. İmdi ... bu defa vilâyet-i şarka varıldık da taife-i maksûre-i mezbûrenin
bil‟külliye emirleri tamam olup vücûd-u merdûdlarından ol diyâr ... tathîr kılınmayınca
avdet olunmaya.‟‟118
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Safeviler üzerine sefer kararını hareketlendiren hâdise; Peçevî
Ġbrahim Efendi‟ye ve Solakzâde Mehmed Hemdemî‟ye göre; Bağdad Hâkimi Emir
Zülkifar‟ın Osmanlı Devleti‟ne biât ettikten sonra Safeviler tarafından öldürülmesi
olmuĢtur.119 Zülfikar Han‟ın Bağdat Kalesi‟nin anahtarlarını Osmanlı padiĢahına göndermesi
ve biât etmesi üzerine Safevi Ģahı Tahmasb, Osmanlı padiĢahının Bağdat‟a hâkim olup, o
yoldan Ġran üzerine gelebileceği korkusuyla Bağdat Kalesi‟ni kuĢatmıĢ,120 Zülfikar Han‟ın
askerleriyle olabildiğince dayanmasına rağmen içerideki Safevi meyilli adamlardan ikisi
Zülfikar Han‟ı öldürmüĢtü, böylece ġah Tahmasb kaleyi ele geçirmiĢtir. ġahın bu hareketinin
Osmanlılara ulaĢtığı tarihlerde, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Macar topraklarında bulunması,
Safevilere karĢı derhâl bir fiilî harekete geçmesine engel teĢkil etmiĢtir.121
Macar seferinden döndükten sonra, Sultan Süleyman‟ın ġark diyarına seferi zarurî hale
gelmiĢti: „„Acem şahının bu tarîkle hükümete sâlik olup, ülkesine çekilip gittiği haberleri Der-
117 Feridun Bey, Münşeat I, s.541. Mektubun tamamı metne dahil edilmemiĢtir. Üç noktalı kısımlar mektubun
kesilen kısımlarını belirtmektedir.
118 Feridun Bey, Münşeat I, s.543-544
119 Solakzâde Tarihi, c.II, s.178-179. Zülfikar Han, Bağdat Beylerbeyi olan amcası Ġbrahim Han‟ın yanına asker
almadan yaylaya gittiği vakit, durumu fırsat bilerek onu ani bir baskınla öldürmüĢ (29 Mayıs 1528/10
Ramazan934); kırk gün kuĢattığı Bağdat‟ı ele geçirerek „kendiliğinden‟ Bağdat Beylerbeyliğine geçmiĢti.
Ardından, Tebriz‟in bu Ģekilde „oldu-bittiyi‟ tanımayacağını düĢünerek, Sünni Ģehir halkı ile anlaĢmıĢ ve
Bağdat‟ın anahtarlarını Kanuni‟ye gönderip, Ģehirde padiĢahın adına hutbe okutarak Ģehrin Osmanlı Devleti‟ne
bağlılığını bildirmiĢtir. Fahreddin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1998, s.128
120 Kaya ġahin, Kanuni Devrinde İmparatorluk ve İktidar – Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası,
çev. Ahmet Tunç ġen, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2014, s.101. naklen Celalzâde Mustafa, Tabakât, 242 a-b.
121Habsburgların Avusturya idaresini üstlenen Ferdinand, Viyana Seferi‟nden sonra, Macaristan Krallığı‟nın
kendisine verilmesi için Sultan Süleyman‟a elçiler gönderip red cevabı alınca, Osmanlılara ait Estergon, Vaç ve
ViĢegrad kalelerini ele geçirmiĢ, Budin‟i kuĢatmıĢtı. Bu haber Ġstanbul‟a ulaĢır ulaĢmaz Sultan Süleyman,
Solakzâde‟nin verdiği tarihe göre, 25 Nisan 1532 (19 Ramazan 938) günü Ġstanbul‟dan yüz binden fazla
kuvvetle, üçüncü kez Macaristan üzerine harekete geçmiĢtir. Alman Ġmparatoru ġarklen ve Ferdinand doğrudan
Osmanlı ordusunun karĢısına çıkmamıĢtır. Yedi ay süren sefer sonucu padiĢah 22 Kasım 1532 (23 Rebiülâhir
939) günü Ġstanbul‟a girmiĢtir. Bu hârekat, Osmanlı tarihlerinde „Alaman Seferi‟ olarak adlandırılmıĢtır. Bu
sefer hakkında ayrıntılı bilgi için bkn: Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları, c.2 , s.331-337;
Feridun Emecen, „„Süleyman I‟‟, TDV İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 2010, c.38, s.74-75; Tayyip Gökbilgin,
Kanuni Sultan Süleyman, MEB Yayınları, Ġstanbul 1992, s.61-69
26
i Devlet‟e vâsıl olduğunda, şüphesiz gayret ve hamiyyetini zuhûra getiren Sultan Süleyman
Han‟ın Şark diyârına bir sefer eylemesi iktizâ eyledi.‟‟122
Celalzâde Mustafa, Doğu Seferi‟nin sebeplerinden bahsederken diğer çağdaĢ Osmanlı
yazarları ile hemfikir olarak Zülfikar Han‟ın öldürülmesini gösterse de, aynı zamanda ikinci
bir sebepten de bahsetmektedir. Bu sebep, aslen Teke sancağı tımarlı sipahilerinden olan fakat
ġahkulu isyanına katılarak Safevilere sığınan ve daha sonra Azerbaycan valiliğine getirilen
Ulama Han‟ın123 1531 yılında Osmanlı Devleti‟ne, Bitlis Beyi ġeref Han‟ın124 ise Safevilere
iltica etmesidir.125
Matrakçı Nasuh ve Ramazanzâde Mehmet PaĢa Târih‟lerinde, Gıese‟in neĢrettiği Anonim
Tevarih-i Ali Osman‟da ve ġeref Han ġerefnâme‟sinde bu seferin asıl sebebini Ulama Han‟ın
ilticasına bağlamaktadırlar.126 UzunçarĢılı da muhtemelen bu eserlere atıfta bulunarak aynı
sebebe ağırlık vermektedir.127 Bunun yanı sıra ġah Tahmasb‟ın Tezkire‟sinde ve Anonim bir
Safevi kaynağında da, Ulama Han‟ın Kanuni Sultan Süleyman‟ı Safeviler üzerine sefere
teĢvik ettiği belirtilmektedir.128 Günümüz tarihçilerinden bazıları da, muhtemelen bu
kaynaklara dayanarak, seferin sebebini Ulama Han‟a bağlamaktadırlar.
Ulama Han‟ın Osmanlı Devleti‟ne ilticasının tam tarihi, incelenen vakayinamelerin çoğunda
bulunmamaktadır. Ġsmail H. DaniĢmend (1899-1967) ise, Ulama‟nın 1531 (937) yılında iltica
122 Solakzâde Tarihi, c.II, s.179
123 ġah Ġsmail döneminde, Muhafız (yasavul) olan Ulama Han, kısa zamanda görevinde yükselmiĢtir. 1531‟de
Tekelü Çuha Sultan‟ın öldürülmesinden sonra, Azerbaycan valiliğine kendisinin getirilmesini istemiĢtir. Bu
nedenle yedi bin kiĢiyle Tebriz üzerine yürümüĢ, ġah Tahmasb da kendisine karĢı harekete geçince Van
taraflarına çekilip Osmanlı Devleti‟ne sığınmıĢtır. Kanuni Ulama Han‟a altın iĢlemeli elbise ve kavuk
göndererek onu merkeze davet etmiĢtir. Tarih-i Kızılbaşan, hz. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, 2016, s. 53
1241515 yılında (921) Osmanlı egemenliğini kabul eden ve Bitlis ve çevresine hâkim olan ġeref Han, Safevilere
iltica etmesiyle 1533‟te (940) Tekelü Ulama Han tarafından öldürülmüĢtür. Bkn. Osman Gazi Özgüdenli, „„ġeref
Han‟‟, İslam Ansiklopedisi, c.38, 2010, s.548
125 Kaya ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, s.102. (Celalzâde Mustafa, Tabakât, 242 b-
243 a) Celalzâde Mustafa, Ulama‟nın faaliyetleri ile ilgili fazla ayrıntı vermemektedir.
126 Matrakçı Nasuh, Tarih-i Âli Osman, s.361; Anonim Tevârih-i Âli Osman, (Gıese neĢri), s.143; ġeref Han,
Şerefname s.180; Ramazanzâde NiĢancı Mehmet PaĢa, Tevarih-i Âli Osman, s.227
127 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.349
128 ġah Tahmasb, Tezkire s.49; ġeref Han, Şerefname s.180; Kızılbaşlığın Tarihi, s.46. ġah Tahmasb,
Tezkire‟sinde; Ulama Han‟ın veziriazam Ġbrahim PaĢa ile oldukça samimi olduklarını, hatta Ġbrahim PaĢa‟nın
Ulama Han‟a, ġehzade Mustafa‟dan korktuğunu söylediğini aktarmaktadır. Ulama Han ise Ġbrahim PaĢa‟ya
„ġark diyarının boĢ olduğunu ve bölgedeki KızılbaĢ beylerin kendisiyle müttefik olduğunu‟ söyleyerek, ġark
bölgesine sefer yaparsa Azerbaycan ve Irak bölgesini ele geçirebileceğini söylemiĢtir. Bununla birlikte Ulama
Han, Ġbrahim PaĢa‟ya yardımcı olabilmek için Bitlis‟in yönetimi istemiĢtir. Ulama Han‟a Bitlis yönetiminin
verilmesi ise ġah Tahmasb tarafından düĢmanlık olarak algılanmıĢ, bunun üzerine Tahmasb, Kanuni Sultan
Süleyman‟a bir elçi göndererek Ulama‟nın kendi ülkesine gönderilmesini, karĢılığında da ġeref Han‟ı Osmanlı
ülkesine göndereceğini belirtmiĢtir. Fakat Kanuni Sultan Süleyman bu teklifi reddetmiĢtir. Bkn. ġah Tahmasb,
Tezkire, s.31-32
27
ettiğini belirtmektedir.129 Peçevî‟nin ifade ettiğine göre; Ulama Han‟ın iltica ettiği zaman
zarfında Osmanlı beyi Bitlis hâkimi ġeref Han da Safevi Devleti‟ne iltica etmiĢtir. Buna göre,
DaniĢmend Ulama‟nın iltica etme tarihini, Peçevî‟nin verdiği ġeref Han‟ın iltica ettiği yıla
göre vermektedir.
ġeref Han‟ın Safevi taraftarı olması üzerine, Ulama Han Bitlis beyliği ile vazifelendirilerek
ġeref Han‟ın üzerine gönderilmiĢtir. Hemen ardından Veziriazam Ġbrahim PaĢa da130 (ö.
942/1536) 21 Ekim 1533‟de, (2 Rebiülahir 940) üç bin yeniçeri ve yeterli sayıda kapıkulu ile
önden Halep‟e gönderilmiĢtir.131 Târîh-î Âlem-Ârâ-yi Abbâsi yazarı Safevi tarihçisi Ġskender
Bey ise, Ġbrahim PaĢa‟nın seksen bin askerle hareket ettiğini belirterek, Osmanlı kaynaklarına
göre oldukça yüksek bir sayı vermektedir.132
ġerefname‟de yazıldığı üzere; Bitlis Beylerbeyliğine getirilen Ulama Han, MaraĢ ve
Diyarbakır Beylerbeyleri ile ittifak ederek Bitlis Kalesi üzerine yürümüĢ ve kaleyi
kuĢatmıĢtır. Bu durum Bitlis hakimi ġeref Han‟ı ġah Tahmasb‟a iltica etmek zorunda
bırakmıĢtır. ġeref Han‟ın belirttiğine göre, Ulama‟nın Bitlis üzerine yürümesi ve ġeref Han‟ın
Safevilere ilticası 1532 (938) yılına denk gelmektedir.133 Ulama‟nın bu tarihlerdeki
faaliyetlerinden, yakın dönem tarihçilerinden Fahrettin Kırzıoğlu, birçok Safevi kaynağını
tetkik ettiği Osmanlılar‟ın Kafkas Elleri‟ni Fethi baĢlıklı doktora tezinde ayrıntılı olarak
bahsetmiĢtir. Onun aktardığına göre Ulama Han Ġstanbul‟a geldiğinde, yapılan divanda ġeref
129 DaniĢmend, İzahlı Osmanlı Kronolojisi, c.2, s.159
130 Ġbrahim PaĢa, padiĢaha olan yakınlığı sebebiyle Belgrad Seferi‟ne (927/1521) ve Rodos Seferi‟ne katılmıĢtır.
(928/1522) 27 Haziran 1523 (13 ġâban 929) tarihinde vezîriâzam olmuĢ ve on iki yılı aĢkın bir süre bu görevde
kalmıĢtır. 1524 yılında Mısır‟da zuhûr eden Ahmed PaĢa isyanı dolayısıyla, Mısır‟da güvenliği sağlama ile
görevlendirilmiĢ, burada idarî ve ekonomik düzenlemeler yapmıĢtır. Böylelikle kendisine Mısır beylerbeyi
unvanı verilmiĢtir. Ġki yıl sonra yapılan Macaristan seferindeki serdarlığının ardından Anadolu‟da çıkan iç
isyanları bastırmakla görevlendirilmiĢtir. Aldığı tedbirlerle kimlerin hangi sebeplerle isyancılara katıldığını tesbit
ederek isyanı kolayca bastırmıĢtır. Ġkinci Macaristan seferinden önce kendisine padiĢah tarafından oldukça geniĢ
yetkiler tanınmıĢ ve serasker unvanı verilmiĢtir. Bundan sonra yine „‟serasker sultan‟‟ vasfı ile Safevîler‟e karĢı
giriĢilen seferde önden hareketle Tebriz‟e girmiĢtir. Bkn. Feridun Emecen, „„Ġbrahim PaĢa, Makbul‟‟ İslam
Ansiklopedisi, TDV, c.21, 2000, s.333-335
131Ġbrahim PaĢa‟nın Doğu seferine serasker olarak tayin edilmesine dair padiĢahın fermanı, Topkapı Sarayı
arĢivinde ve Feridun Bey‟in MünĢeât‟ında yer almaktadır. Feridun Bey, Münşeat I, s.556; Gelibolulu Mustafa
Âli, Künhü‟l-Ahbâr, hz. Ali ÇavuĢoğlu, TTK Yayınevi, Ankara 2019, s.588; Solakzâde Tarihi, s.179. 21 Ekim
1533 tarihi F. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu‟nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), ĠĢ Bankası Kültür
Yayınları, Ġstanbul 2018, s.263‟den alıntılanmıĢtır. Kanuni Sultan Süleyman‟ın, Ġbrahim PaĢa‟yı serasker olarak
Ġran seferine gönderdiğine dair Ağustos 1534 tarihli fermanı için bkz. Tayyip Gökbilgin „„Arz ve Raporlarına
Göre Ġbrahim PaĢa‟nın Irakeyn Seferindeki Ġlk Tedbirleri ve Fütuhatı‟‟ Belleten, C.XX1, s. 471. (Topkapı Sarayı
ArĢivi No: 2759)
132 Ġskender Bey MünĢî, Târîh-î Âlem-Ârâ-yi Abbâsi, Azerbaycan Milli Ġlimler Akademisi, Bakü 2009, s.161
133 ġeref Han, Şerefname, s.180
28
Bey‟in ġah‟a meyli olduğunu, hatta Ġstanbul‟a çağrılsa bile itaat edip gelmeyeceğini
söylemiĢtir.134
Safevi kaynaklarında ise, durum biraz daha farklı açıdan sunulmaktadır. Kazvinî Lübbü‟t-
Tevârih baĢlıklı eserinde Kanuni Sultan Süleyman‟ın, ġah Tahmasb‟ın Azerbaycan
bölgesinde bulunmadığını fırsat bilerek bu bölgeye harekete geçtiğini belirtmekle
yetinmektedir.135 Ġskender Bey de, Ulama Han‟ın Sultan Süleyman‟a elçiler göndererek ġah
Tahmasb‟ın Özbeklerle mücadelede bulunduğunu ve böylece Azerbaycan ve Ġran bölgesinin
boĢ olduğunu ilettiğini belirtir. Bu Ģekilde Kanuni Sultan Süleyman, Azerbaycan tarafına
harekete karar vermiĢtir.136
3.2. İbrahim Paşa’nın İran Üzerine Hareketi
Ulama Han‟ın ġeref Bey üzerine gönderilmesinin tarihine dair dönemin birçok Osmanlı
kaynağında bir kayıt bulunmamaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere ġeref Han ile birlikte Lütfi
PaĢa, bu hâdisenin 1532 (939) yılı içerisinde gerçekleĢtiğini kaydetmektedirler.137
Osmanlı ordusu bölgeye intikal etmeden önce Ulama Han ve ġeref Han kuvvetleri arasında
yapılan çatıĢmada, Safevi askerleri bozguna uğratılmıĢ ve ġeref Han‟ın baĢı kesilerek
Veziriazam Ġbrahim PaĢa‟ya gönderilmiĢtir.138 Bu hâdisenin tarihi kesin olarak bilinmemekle
beraber, UzunçarĢılı ġeref Bey‟in kesilen baĢıyla birlikte bir mektubun 25 Kasım 1533 (8
Cemaziyelevvel 940) tarihinde veziriazam Ġbrahim PaĢa‟ya gönderildiğini aktarmaktadır.139
Fakat J.V. Hammer ise bu mektubun, veziriazamın Konya‟ya gelmeden Çınarlı ordugâhında,
21 Ekim (2 Rebiülahir) günü Ġbrahim PaĢa‟ya ulaĢtığını söyler. Her iki tarihçi de, Ġbrahim
PaĢa‟nın Ġstanbul‟dan hareketinin tam tarihini vermemekle birlikte, daha önce adı geçen
Osmanlı kaynaklarında Ġbrahim PaĢa‟nın Ġstanbul‟dan hareket tarihi en erken 21 Ekim olarak
verildiğinden ötürü, Hammer mektubun Ġbrahim PaĢa‟ya Konya yakınlarında ulaĢtığını
söylediğine göre, muhtemelen Ġbrahim PaĢa‟nın Ġstanbul‟dan hareketini daha erken bir tarihte
düĢünmüĢtür.
134 F. Kırzığlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s. 129
135 Abdüllatif Kazvinî, Safevi Tarihi, s.67
136 Ġskender Bey MünĢî Türkmen, Târîh-î Âlem-Ârâ-yi Abbâsi, s.161
137 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, Ġstanbul, Matbaa-i Amire, 1341, s.341
138 Peçevî Tarihi, hz. Bekir Sıtkı Baykal, c.I, K.B Yayınları, Ankara 1999, s.175-176
139 UzunçarĢılı, ġeref Han‟ın baĢının Ġbrahim PaĢa‟ya gönderiliĢ tarihini Gelibolulu Âli‟ye dayanarak 21 Ekim
1533 (8 Cemaziyelevvel 940) olarak verir. Fakat burada tarih çevirme hatası vardır. 8 Cemaziyelevvel 940 tarihi
miladi 25 Kasım 1533 tesadüf eder. UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.349
29
Lütfi PaĢa Bitlis vilayetinin çoğunun ele geçirilip, Bitlis Kalesi‟nin alınamadığını ifade
ederken, Peçevî Ulama Han‟ın Bitlis‟e hâkim olduğunu yazmaktadır.140 Peçevî‟nin
naklettiğine göre, Bitlis‟in yönetimi ġeref Bey‟in oğlu ġemseddin‟e verilmiĢtir. UzunçarĢılı,
Bitlis yönetiminin ġemseddin‟e verilmesini, Kürt beylerinin itaâtsizlik göstermesine karĢı
alınan bir tedbir olarak izah etmektedir.141 Ulama PaĢa‟ya ise, -Peçevî‟nin kaydettiğine göredaha
önce kendisine verileceği vadedilen Bitlis beyliği vazifesi ġeref Han‟ın oğluna verilincebaĢka
seçkin bir vazife vaadi ile teminat verilmiĢtir.142
Celalzâde Mustafa baĢta olmak üzere çoğu vakayiname yazarı Irakeyn Seferi bahsine,
veziriazam Ġbrahim PaĢa önderliğindeki Osmanlı ordusunun Halep‟e doğru yola çıkmasıyla
baĢlamaktadır. Celalzâde ve muhtemelen ona dayanarak Gelibolulu Âli, Solakzâde ve Bostan
Çelebi, Ġbrahim PaĢa‟nın Halep istikametine doğru önden gönderilmesinin tarihini 21 Ekim
1533 (2 Rebiülahir 940); Matrakçı Nasuh 29 Ekim (10 Rebiülahir); Peçevî 22 Ekim (3
Rebiülahir) olarak vermektedir.143
Osmanlı ordusunun kıĢı geçirmek üzere Halep‟e ulaĢtığı tarihi yalnızca Celalzâde, 30 Kasım
1533 (13 Cemaziyelevvel 940) olarak vermektedir.144 Halep Ģehrindeyken sefere memur olan
beylerbeyiler ve askerler Halep‟te toplanmaya baĢlamıĢlardır. Burada iken Van Kalesi de
aman yoluyla ele geçirilmiĢtir. Van Kalesi muhafazası için, ġam emîrü‟l-umerâsı Hüsrev PaĢa
önden gönderilmiĢtir.
Ġbrahim PaĢa Halep‟te iken Ahlat, Âdilcevâz, ErciĢ, Umur, Sultan kaleleri ile diğer birkaç
kalenin alındığı haberi gelmiĢtir.145 Celalzâde; Ġbrahim PaĢa‟nın, bu kalelerin alınıp bir
savunma çemberi oluĢturulduktan sonra Bağdat‟a ilerleme kararını aldığını belirtmektedir.146
Öte yandan Matrakçı‟ya göre ise, bu kalelerin fetih haberi Ġbrahim PaĢa Tebriz‟e geldiğinde,
140 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.342; Peçevî Tarihi, c.I, s.175
141 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.350
142 Peçevî Tarihi, c.I, s.175-176
143Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.360; Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn, hz. Hüseyin G.
Yurdaydın, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s.40; Gelibolulu Âli, Künhü‟l Ahbâr, s.588; Peçevi
Tarihi, c.I, s.175; Solakzâde Tarihi, c.II, s.179; Bostan Çelebi, Süleymannâme, v.146b-148a. Bostan Çelebi‟nin
tarihinin alıntılandığı yer; Remzi Kılıç, „„Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı- Ġran Münasebetleri‟‟, Dr.
Tezi, Kayseri 1994, s.125
144 Diğer kaynaklar net bir tarih vermemektedir. Ġ.Hâmi DaniĢmend‟e göre bu tarih 27 Aralık 1533‟tür. (10
Cemaziyelahir 940) bkn. DaniĢmend, Kronoloji 2, s.180
145 Ramazanzâde, Tevârih-i Âli Osman, s.228; MüneccimbaĢı Ahmet Efendi, Sahâifu‟l- Ahbâr, tercüme eden:
Nedim Efendi, Ġstanbul Matbaa-i Âmire 1285, c.3, S.490; Solakzâde Tarihi, c.II, s.180; Kaya ġahin, Celalzade
Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, s.103; Evliya Çelebi Seyehatnamesi: Ġstanbul, 1. Cilt 1. Kitap, hz. Seyit
Ali Kahraman, Yücel Dağlı, s.162; Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2008; Hammer, Osmanlı Tarihi, Üçdal
NeĢriyat 2015, c.5, s.158; DaniĢmend, Kronoloji 2, s.163
146 Celalzâde, Tabakât, v.243b-247 b (Kaya ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, s.100-
105)
30
yani daha ileri bir vakitte verilmiĢti.147 Peçevî, veziriazam Ġbrahim PaĢa‟nın, bu kaleleri ele
geçirmek için güvenilir, becerikli, gönül kazanma yeteneğine sahip ve iletiĢimi iyi olan birkaç
adamını, bu kalelerin muhafazasında olan Safevi yanlısı beylere gönderdiğini; gönderilen bu
kiĢilerin, beylerin güvenlerini kazandığını ve onların Osmanlı padiĢahına meyletmesini
sağladıklarını aktarmaktadır.148
3.3. İbrahim Paşa’nın Tebriz’e Yönelmesi
Ordu Diyarbakır‟a geldiğinde, veziriazam Ġbrahim PaĢa ile defterdar ve serasker kethüdâsı
olan Ġskender Çelebi arasında ordunun harekâtı konusunda anlaĢmazlık baĢ göstermiĢtir.
Peçevî‟nin aktardığına göre, ġah Tahmasb‟ın Tebriz‟den uzaklaĢıp Horasan‟a gittiğini haber
alan Ġbrahim PaĢa Diyarbakır ve Musul‟a, oradan da Bağdat‟a gitme kararında idi. Fakat
Ġskender Çelebi, -Ulama Han‟dan da etkilenerek- Safevi ordusunun Tebriz‟de olduğundan
dolayı bu bölgenin ele geçirilmesine öncelik vermiĢtir. Bu teklife uyan Ġbrahim PaĢa ordunun
yönünü Tebriz‟e çevirmeye karar vermiĢtir.
Peçevî Ġbrahim‟e göre Ġbrahim PaĢa‟nın, Ġskender Çelebi‟ye uyarak ordunun yönünü
değiĢtirmesi, seferden önce Sultan Süleyman‟ın, Ġskender Çelebi‟yi serasker kethüdâsı olarak
tâyin etmesi ve Ġbrahim PaĢa‟dan, sefer sırasında verilecek kararlara dair Ġskender Çelebi‟ye
itaat etmesini istemesinden kaynaklanmıĢtır.149 Fakat J. V. Hammer ise, Ġskender Çelebi‟nin
Tebriz üzerine hareket etmeyi istemesinin nedenini farklı bir sebeple izah etmektedir. Buna
göre, bu zamanlarda Ġbrahim PaĢa ile Ġskender Çelebi birbirlerine karĢı düĢmanlık besledikleri
için, baĢarısızlık yaĢandığı takdirde Ġskender PaĢa, veziriazam Ġbrahim PaĢa‟yı padiĢahın
gözünden düĢürmüĢ olacaktı. Ona göre Ġbrahim PaĢa Tebriz fatihi unvanıyla anılma hayaline
ve gururuna kapılarak, yönünü Tebriz‟e çevirmiĢ ve Ġskender Çelebi‟nin tuzağına
düĢmüĢtür.150 Buna karĢılık, yakın dönem tarihçilerinden YaĢar Yücel ise, Ġbrahim PaĢa‟nın
sefer yönünü değiĢtirmesinin nedenini; ordu baĢarısızlığa uğradığı takdirde, durumun
sorumluluğunu Ġskender Çelebi‟ye yükleyerek, onu ortadan kaldırmanın fırsatını elde edeceği
Ģeklinde yorumlamaktadır.151
147 Matrakçı‟nın kaydettiğine göre bu kale ve kasabalar; Ahlat, Adilcevaz, Izmâr, Vastân, Van, Amîk, ErciĢ,
Taht-ı Tebriz, NevĢar, Hoy, Nahcıvan, Merend, Süfyân, UĢnî, Serdâru, Uri, Derâru, HüsrevĢâh, Merâga, Serav,
Erdebil, Meyâne kaleleridir. Bkn. Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.361
148 Peçevî Tarihi, c.I, s.176
149 Peçevî Tarihi, c.I, s. 177
150 Joseph Von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.160
151 YaĢar Yücel, Muhteşem Türk Kanuni ile 46 Yıl, TTK Yayınları, Ankara 2019 s.45
31
Celalzâde, Ġbrahim PaĢa‟yı kibri yüzünden yakınındaki güvenilir adamlarının nasihatlerini
dinlemeyerek, Ġskender PaĢa‟nın tuzağına düĢtüğü için eleĢtirmektedir. Ona göre, Ġbrahim
PaĢa Tebriz üzerine hareket edince ġah Tahmasb‟a teslim olmak zorunda kalacak, veyahut
Safeviler karĢısında yenilgiye uğrayarak padiĢahın gözündeki itibarını yitirecekti. Aynı
zamanda Ġbrahim PaĢa‟nın padiĢahın orduya katılmasını sonradan istemesini onun zayıflığının
bir göstergesi olarak görmüĢtür.152 Bununla birlikte UzunçarĢılı, Ġbrahim PaĢa‟nın Ġskender
Çelebi‟nin sözüyle hareket etmesi ve kendisinin ikinci derecede kalması gücüne gidiyor olsa
da, Ġskender PaĢa‟nın padiĢah tarafından görevlendirilmesinden dolayı durumu kabullendiğini
belirtmektedir.153
Yakın dönem tarihçilerinden Feridun Emecen ise Ġskender PaĢa‟nın
etkisinden bahsetmeyerek, Ġbrahim PaĢa‟nın doğrudan Ulama‟nın tesiri ile, ġah Tahmasb‟ın
Horasan‟da olmasından faydalanarak Tebriz‟e yöneldiğini belirtmektedir.154
Lütfi PaĢa‟nın Tevarih-i Âli Osman‟ında ve Anonim Tevarih-i Âli Osman‟da geçtiği üzere;
Ġbrahim PaĢa harekât değiĢikliği hakkında alınan bu karardan sonra, ġah Tahmasb‟ın
Horasan‟dan Tebriz üzerine yürüyebileceği ihtimaline karĢı padiĢahı Tebriz‟e davet etmek
için Kanuni Sultan Süleyman‟a bir mektup göndermiĢtir.155 Bu sefer sırasındaki Ġbrahim
PaĢa‟nın Kanuni Sultan Süleyman‟a ilk mektubu, ordunun Halep‟ten Diyarbakır‟a doğru yola
çıktığı tarih olan 6 Nisan 1534 (22 Ramazan 940) tarihlidir. Bu mektupta, ġah Tahmasb‟ın
kıĢı Horasan taraflarında geçirdiği bilgisinin alındığı ve Kürdistan beylerinden bazılarının,
haber almak için Ġran içlerine doğru yola çıktığı padiĢaha bildirilmektedir. Mektupta aynı
zamanda Ġbrahim PaĢa‟nın, bütün beylerbeyilerin askerleriyle Diyarbakır tarafına
yürümelerini emrettiği ve padiĢahın da bu yöne hareketini talep ettiği bildirilmektedir.156
Bu sıralarda ġah Tahmasb‟ın bölgedeki hareketlerini ve faaliyetlerini ise, ġerefname (Şeref
Han) ile birlikte; Lübbü‟t-Tevârih (Kazvinî), Tezkire (Şah Tahmasb) ve Ahsenü‟t Tevârih
(Hasan-ı Rumlu) baĢlıklı bazı Safevi kaynakları da ayrıntılı olarak vermektedirler. ġeref
152 Celalzâde Mustafa‟nın Tabakât‟ül Memalik‟te Ġran seferine dair olan kısımlar oldukça, alınan isabetsiz
kararlara eleĢtiriler ve stratejik sorunları içermektedir. (Kaya ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı
Dünyası, s.103-104) Osmanlı kaynaklarında, Kanuni Sultan Süleyman‟ın sefere katılma kararının, Ġbrahim PaĢa
hareket etmeden önce, Ġstanbul‟da mı verildiği, yoksa Ġbrahim PaĢa‟nın hareketinden sonra mı verildiği
belirtilmemektedir.
153 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi 2, .s.353
154 Feridun Emecen, Osmanlı İmparatorluğu‟nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), ĠĢ Bankası Yayınları,
Ankara 2018, s.263
155 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.344; Anonim Tevârih-i Âli Osman, (F. Gıese neĢri) hz. Nihat Azamat,
Edebiyat Fakültesi Basımevi, Ġstanbul 1992, s.144. Ġbrahim PaĢa‟nın Kanuni Sultan Süleyman‟ı, ġah
Tahmasb‟ın Tebriz‟den Sadabad mevkisine yürüdüğü hakkında bilgilendirdiği ve padiĢahın acele hareket
etmesini rica ettiği mektup için bkn. TSMA-e. No: 5878/2
156 Topkapı Sarayı ArĢivi No:11997. Bkn. Tayyip Gökbilgin, „„Arz ve Raporlarına Göre Ġbrahim PaĢa‟nın
Irakeyn Seferindeki Ġlk Tedbirleri ve Fütuhatı‟‟, Belleten XXI/83 (1957), s.452, vesika III
32
Han‟ın aktardığına göre, ġah Tahmasb ġeref Han‟ın öldürüldüğünü ve veziriazam Ġbrahim
PaĢa ile Ulama Han‟ın Tebriz‟de olduklarını haber alır almaz kardeĢi Sâm Mirza‟yı Herat‟ta
bırakarak Irak ve Azerbaycan taraflarına yönelmiĢtir.157 (1534/940)
Ġbrahim PaĢa‟nın Tebriz‟e girmesinin tarihi, kaynaklarda çeĢitlilik göstermektedir. Matrakçı
Nasuh‟un Mecmâu‟t- Tevârih ile Mecmû-ı Menâzil eserlerinde, Anonim Tevarih-i Âl-i
Osman‟da ve muhtemelen bu kaynaklara dayanarak yazan Ġ. H. DaniĢmend‟in ve
UzunçarĢılı‟nın eserlerinde belirtilene göre, bu tarih 13 Temmuz 1534 (1 Muharrem
941)‟tür.158 Hammer ise, 27 Eylül 1534 (18 Rebiülevvel 941); Emecen 6 Ağustos 1534 (25
Muharrem 941) tarihini vermektedir.159
Ġbrahim PaĢa ve ordusu, Tebriz önlerinde halk tarafından karĢılandıktan sonra 2 Ekim 1534
(23 Rebiülevvel 941) günü Gilân Hanı Muzaffer Han kabul edilmiĢtir. Muzaffer Han, 10 bini
aĢkın askeri ile Osmanlı ordusuna katılmıĢtır.160
Celalzâde, Peçevî ve Solakzâde‟nin aktardığına göre; her zaman padiĢah ile sefere çıkmaya
alıĢmıĢ olan Osmanlı askeri, bu sefer sırasında ordu komutasında yalnızca seraskerveziriazam
bulunduğu için, içten içe huzursuzluk duymuĢlardır. Veziriazam Ġbrahim PaĢa bu
geliĢmeleri padiĢaha bildirmiĢti, fakat padiĢahın sefere katılma kararı orduya ulaĢmadığından,
asker arasında „Şaha şah gerek imiş, zorda kalındığı yerde askere dayanacak kimse yok imiş.
Şah gelirse karşısına kim çıkar? İslam askerinin hâli ne olur?‟161 Ģeklinde dedikodular
dolaĢmaya baĢlamıĢtı. Vakayinamelerde iĢlenildiğine göre, bu hâdiseden sonra Ġbrahim PaĢa,
padiĢaha durumu ayrıntılı olarak bildirerek kendisinin orduya ulaĢmasını rica etmiĢtir.162
Bu duruma bakacak olursak; Peçevî ve Solakzâde, Kanuni Sultan Süleyman‟ın ordu arasında
dolaĢan bu dedikodulardan dolayı harekete geçerek Tebriz‟e geldiğini belirtmektedirler.
Matrakçı Nasuh, Lütfi PaĢa ve Ramazanzâde ise böyle bir durumdan bahsetmemektedirler. Ġ.
H. DaniĢmend‟in ifade ettiğine göre ise, ordu arasındaki bu dedikodu gerçeği
157 ġeref Han, Şerefname, s.183; Faruk Sümer, Safevî Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin
Rolü, s.64
158 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, ed. Erhan Afyoncu, Yazma Eserler Kurumu BaĢkanlığı, Ġstanbul 2019,
s.361; Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn, s.40; Anonim Tevârih-i Âli Osman, (Gıese neĢri) s.
144; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.166; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi c.2, s.350
159 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.163; F. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu‟nun Kuruluş ve Yükseliş
Tarihi, s.263
160 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.272; Ramazanzâde Mehmet PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.228; Peçevî
Tarihi, c.I, s.180; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.181
161 Peçevî Osmanlı askeri için Ġslam askeri ifadesini kullanmaktadır. Peçevî Tarihi, c.I, s.178; MüneccimbaĢı,
Sahâifu‟l- Ahbâr, c.3, s.490
162 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.594; Peçevî Tarihi, c.I, s.178; Solak-zâde Tarihi, c. II, s.181
33
yansıtmamaktadır. Çünkü Kanuni Sultan Süleyman bu hadiselerden önce Ġran bölgesi üzerine
yola çıkmıĢtır. Ġbrahim PaĢa‟nın, padiĢahın bölgeye gelmesini istemesini, onun ġah
Tahmasb‟ın büyük bir ordu ile yaklaĢmakta olduğunu haber alıp telaĢlandığı için, padiĢahın
hareketini hızlandırma amacıyla olduğunu belirtmektedir.163 Nitekim Ġbrahim PaĢa‟nın,
Kanuni Sultan Süleyman‟a gönderdiği ilk mektubun164 tarihine bakacak olursak (6 Nisan
1534/22 Ramazan 940) Ġbrahim PaĢa‟nın, padiĢahı daha önce bir vakitte, Halep‟ten hareketi
esnasında orduya katılmasını talep ettiği anlaĢılmaktadır.
Veziriazam Ġbrahim PaĢa‟nın, Tebriz Ģehrine padiĢah gelmeden önce girmesi,
vakayinamelerin çoğunda olumsuz tutumla yazılmamasına rağmen, Ġ. H. DaniĢmend‟e göre
Ġbrahim PaĢa‟nın padiĢah gelmeden ve ordular birleĢmeden önce „Tebriz fatihliğine‟ kalkıĢıp
Ġran‟a girmesi ve Safevilerin taarruzuna imkan vermiĢ olması, onun en mühim hatasıdır.
Bununla beraber Sultan Süleyman, Ġbrahim PaĢa‟nın harekâtını haber alınca hemen divanı
toplayıp durumu müzakere ederek, Safevilerin olası taarruzundan önce, oldukça hızlı bir
Ģekilde hareket ederek orduya yetiĢmeye çalıĢmıĢtır.165
3.4. Kızılcadağ’da Yaşanan Hâdiseler ve Gazan Kalesi’nin Yapımı
Gelibolulu Mustafa Âli, Peçevî ve Solakzâde; Osmanlı ordusu Tebriz‟de iken Kızılcadağ
yaylasında yaĢanan bir hadiseden bahsetmektedirler. Gelibolulu ve Peçevî bu hadiseyi daha
ayrıntılı olarak aktarmıĢlardır.166 Buna göre, Ulama Han ve Ġskender Çelebi birlik olup
Ġbrahim PaĢa‟nın huzuruna giderek; „bu memlekette eşkiyanın asıl ocağı Kızılcadağ
yaylağıdır, bir miktar asker ile varıp dağını, ocağını yok etmek kolayca yapılabilecek bir iştir‟
diyerek Ġbrahim PaĢa‟dan Kızılcadağ‟a intikal etmek için izin istemiĢlerdi. Bunun üzerine
Ulama Han, on bin kiĢilik seçkin bir birlik ile Kızılcadağ yaylasına gönderilmiĢti. Ulama
Han‟ın askerleri Kızılcadağ yaylasına götürüp; „buradan ötesi bayındır memleketleridir, siz
talan için girin, ben dışardan size bekçilik ederim‟ diyerek onları dar ve zorlayıcı geçitlere
soktuğunu, böylece bu askerlerin çoğunun burada Ģehit olduğunu rivayet etmiĢlerdir.167
Solakzâde de, Târih‟inde bu hadiseden bahsetmektedir, fakat o bu hadiseyi büyütmeyerek
kısaca iĢlemiĢtir. O, buradaki askerlerin çoğunun Ģehit düĢmesine rağmen, Ulama Han‟ın ve
163 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.165
164 TSMA No:11997. Bkn. Tayyip Gökbilgin, „„Arz ve Raporlarına Göre Ġbrahim PaĢa‟nın Irakeyn Seferindeki
Ġlk Tedbirleri ve Fütuhatı‟‟, s.452
165 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.169-170
166 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.594; Peçevî Tarihi, c.I, s. 179-180. Peçevi; Ulama Han için
„‟Ulama denen o büyük fesatçı‟‟ olarak bahsetmektedir.
167 Peçevî Tarihi, c.I, s. 179-180
34
maiyetindekilerin Kızılcadağ ve yakınındaki yaylayı yakıp yıktıklarına ağırlık vermektedir.168
Hammer‟in aktardığına göre, bu kayıptan ordu fazla etkilenmemiĢ, kayıpların yerini Gilan
hâkimi Muzaffer Han ve ġirvan ġahı‟nın askerleri almıĢtır ve böylece ordunun bu kaybı çok
da göze batmamıĢtır.169
Bununla birlikte, kaynaklarda bahsi geçen Tebriz taraflarında bir kale yapılmasından, Peçevî
ve Solâkzade oldukça eleĢtirel bir üslûpla bahsetmiĢlerdir. „„Kötü niyetli insanlar Tebriz
yöresinde bir kale yapılmasını istediler.‟‟170 „„Şah Gazân adlı makamda bazı aklı kısa
ukalânın mâkul görmesi ile, o tarafları hıfz ve hırâset için beyhûde mal telef olunduğu gibi
ricâl de eziyet çekti.‟‟171 Ġbrahim PaĢa kalenin yapımına ilk seferde razı olmasa da, „burada
Sünnî mezhebinin ancak sağlam bir kaleyle yerleĢebileceği‟ Ģeklindeki ısrarlara karĢı, Cengiz
Han soyundan Ġslam‟ı ilk kabul eden Gazan Han‟ın türbesi (ġeb-i Gazan) geniĢletilerek
sağlam bir kale haline getirilmiĢ ve buraya üç sancakbeyi, yeterli sayıda yeniçeri ve Mirza
Muhammed‟in komutasında beyler ve askerler tahsis edilmiĢtir.
Lütfi PaĢa ve Matrakçı Nasuh‟un kısaca değindiği bu konuya dair aktardıklarına göre,
Solakzâde‟nin söylediğinin aksine, bu kalenin yapımı Tebriz‟de padiĢah tarafından
emredilmiĢtir. Fakat Solâkzade‟ye göre bu kalenin yapımı, padiĢah daha Ġstanbul‟dan hareket
etmeden önce kararlaĢtırılmıĢtı.172
3.5. Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’dan Hareketi ve Tebriz’e Girişi
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġstanbul‟dan hareketi de çoğunlukla 10 Haziran 1534 (28 Zilkade
940) olarak yazılmıĢ olsa da173; Matrakçı‟nın Mecmâu‟t- Tevârih‟inde 9 Haziran (27 Zilkade)
olarak geçerken diğer eseri Mecmû-ı Menâzil‟de 13 Haziran (1 Zilhicce)174 olarak
kaydedilmektedir. Ġ. Hâmi DaniĢmend ise, vakayinamelerde 28 Zilkade tarihinin miladi
takvime göre Haziran‟ın 11. gününe denk düĢtüğünün gösterildiğini, halbuki o sene
168 Solak-zâde Tarihi, c. II, s.181
169 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.161
170 Peçevî Tarihi, c.I, s. 180. SadeleĢtirilmiĢ Ģekilde alıntılanmıĢtır.
171 Solak-zâde Tarihi, c.II, s.181. SadeleĢtirilmiĢ Ģekilde alıntılanmıĢtır. Evliya Çelebi Seyehatnamesi‟nde ġam-ı
Gazan adıyla geçen ġeb-i Gazan Kalesi, 1295 (694) yılında Muhammed ġam-ı Gazan tarafından yaptırılmıĢtır.
Bkn. Evliya Çelebi Seyehatnamesi, 2. Cilt 1. Kitap, hz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Yapı Kredi Yayınları,
Ġstanbul 2008, s.304
172 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.346; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.362
173 Feridun Bey, Münşeat I, s.584; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Âhbar, s.594; Peçevî Tarihi, c.I, s. 179;
Solakzâde Tarihi, c.II, s.181; Anonim Tevârih-i Âli Osman (Giese neĢri) s.144; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2,
s.351
174 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.361; Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn s.40; Hammer
bu tarihi 23 Haziran 1534 (11 Zilhicce 940) olarak vermektedir. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.162
35
Haziran‟ın 11. gününün 29 Zilkade‟ye tesadüf ettiğini belirtmektedir.175 Fakat tarih çevirme
iĢlemi yapıldığında 28 Zilkade 940 tarihi 10 Haziran 1534 tarihine denk düĢmektedir.
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġstanbul‟dan Tebriz‟e kadar olan sefer menzilleri ayrıntılı olarak
Mecmû-ı Menâzil‟de, MünĢeâtü‟s-Selâtîn‟de ve Cihannümâ‟da tarihleriyle mevcuttur. Buna
göre, Üsküdar‟a gelen padiĢah buradan baĢlıca; Maltepe, Tekûr Çayırı,176 Gebze, Hereke,
Sazlıdere, Sitâre Köprüsü, Kazıklıdere, DikilitaĢ, YeniĢehir, Bozöyük, Ġnönü, Ilıca, Kütahya,
Karahisar, AkĢehir, Konya, Kırkpınar, Kayseri, Engir Gölü, Gedik Hanı, Sivas, Aktepe,
Erzincan ve Tercan menzilleriyle Erzurum‟a ulaĢmıĢtır.177
PadiĢah AkĢehir‟de iken, Ġbrahim PaĢa‟dan ikinci bir mektup gelmiĢ (4 Temmuz 1534/ 22
Zilhicce 940), bu mektupta; Van, Ahlat, Âdilcevaz gibi kalelerin fütûhatı bildirilmiĢtir.178
Ġbrahim PaĢa‟nın Kanuni Sultan Süleyman‟a gönderdiği 21 Ağustos 1534 (10 Safer 941)
tarihli üçüncü mektubu ise, padiĢah Erzurum yakınlarında iken ulaĢmıĢtır. Bu mektupta; çoğu
vakayinamede geçmeyen; Azerbaycan'ın ele geçirilmesi ve Ulama PaĢa‟ya Azerbaycan
Beylerbeyliği‟nin verilmesi ile yapılan diğer tayinler ve aynı zamanda Ġbrahim PaĢa‟nın sefer
sırasında aldığı tedbirler ve kararlar bildirilmiĢtir.179
Kanuni Sultan Süleyman, üç buçuk ay süren yolculuğun sonunda Tebriz‟e varmıĢ, ertesi gün
Ucan mevkînde Ġbrahim PaĢa ve ordusu tarafından karĢılanmıĢtır.180 Kanuni‟nin Tebriz‟e giriĢ
175 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.165
176 Feridun Bey‟de geçen Tekûr Çayırı, Ġran Seferi Ruznamesi‟nde Tekfur Çayırı, Katip Çelebi‟de Sultan Çayırı
ve Tekür Çayırı olarak geçmektedir.
177 Her bir güzergâh, güzergahlara varıĢ tarihleri ve minyatürleriyle birlikte Matrakçı Nasuh‟un Beyân-ı Menâzili
Sefer-i Irakeyn ismi ile yayınlanan eserinde mevcuttur. Buna göre Kanuni Sultan Süleyman;
7 Ağustos 1534 (27 Muharrem 941) tarihinde Konya ve Kayseri üzerinden Sivas‟a gelmiĢtir.
20 Ağustos 1534‟te (10 Safer 941) Sivas‟tan ayrılıp Erzincan‟a gelmiĢtir. (varak 20b)
22 Ağustos 1534‟te (12 Safer 941) Erzincan‟dan ayrılmıĢtır. (varak 22b)
21 Eylül 1534‟te (12 Rebiülevvel 941) ErciĢ‟ten Tebriz istikametine doğru harekete geçmiĢtir. (v.26a)
27-28 Eylül 1534‟te (18-19 Rebiülevvel 941) Tebriz‟e ulaĢmıĢtır.
Bkn. Matrakçı Nasuh, Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn, s.41-58; Feridun Bey, Münşeat I, s.584
178 Topkapı Sarayı ArĢivi, No: E.4080. Bkn. Gökbilgin, „„Arz ve Raporlarına Göre Ġbrahim PaĢa‟nın Irakeyn
Seferindeki Ġlk Tedbirleri ve Fütuhatı‟‟ s.453; Remzi Kılıç, „„Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı Ġran
Münasebetleri (1520-1566)‟‟, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Kayseri 1994, s.139
179 Topkapı Sarayı ArĢivi, No: E.4080/2; Mektup ve mektubun içeriği ile ilgili ayrıntılı bilgiler için, Gökbilgin,
„„Arz ve Raporlarına Göre Ġbrahim PaĢa‟nın Irakeyn Seferindeki Ġlk Tedbirleri ve Fütuhatı‟‟, s.454
180 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Âhbar, s.595; Peçevî Tarihi, s.182. MüneccimbaĢı, Sahâifü‟l- Ahbâr, c.3,
s.490; Hammer, padiĢahın Ġbrahim PaĢa‟nın ordusuna katıldığı bölgenin adını Avican olarak yazmıĢtır. Hammer,
Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.163; ġerefname‟de ise Evcan olarak geçmektedir. ġeref Han, Şerefname, s.183.
Kazvinî, Kanuni‟nin 300 bin atlıyla geldiğini yazmaktadır. Kazvinî, Safevi Tarihi, s.67. Osmanlı kaynaklarında
bu bilgi bulunmamaktadır.
36
tarihi çoğunlukla 28 Eylül 1534 (19 Rebiülevvel 941) olarak verilmektedir.181 Ertesi günler
Muzaffer Han, Akkoyunlu Ģehzadesi Murat Bey ve Timur soyundan bazı mirzalar padiĢaha
itaâtlerini bildirmiĢlerdir. Bundan sonra yeniçeri, kapıkulu, Karaman, Halep, ġam, Dulkadır,
Diyarbakır ve Kürdistan askeri ile birleĢen Osmanlı ordusu, Irak-ı Acem denilen bölgeye
dâhil olmuĢtur.
4-5 günlük dinlenmeden sonra, Sultan Süleyman önderliğindeki Osmanlı ordusu, Ucan
Yaylası‟ndan Sultaniye‟ye, oradan da kıĢı geçirmek üzere Bağdat üzerine hareket etmiĢtir.
Matrakçı Nasuh bu hareketin tarihini 5 Ekim 1534 (26 Rebiülevvel 941) olarak
kaydetmektedir.182 Faruk Sümer, Osmanlı ordusunun Sultaniye‟de konakladığı sırada, ġah
Tahmasb‟ın emirlerinden Dulkadıroğlu Muhammed Han, Kaya Sultan ve Tekelü Hüseyin
Sultan‟ın üç bine yakın asker ile Osmanlılara itaât ettiklerini aktarmaktadır.183
Bu tarihlerde kıĢ mevsimi geldiğinden, anlaĢıldığı üzere Osmanlı ordusu Bağdat yolunda
oldukça zor bir yolculuk geçirmiĢtir. Feridun Bey 1534 yılının Ekim ayında (Rebiülahir 941)
sık sık kar yağmaya baĢladığını aktarmaktadır.184 Bu zor yolculuğun bahsi Lütfi PaĢa,
Matrakçı Nasuh, Mustafa Âli ve Solakzâde‟de kısaca geçmiĢtir. Celalzâde, Peçevî ve
MüneccimbaĢı‟dan öğrenildiğine göre, Osmanlı ordusunun Hemedan üzerinden Bağdat‟a
gittiği yolda kıĢ bastırdığından dolayı askerler çok zorluk çekmiĢ; pek çok hayvan telef olmuĢ,
toplar yağmurlardan çamurlu hale gelmiĢ ve yüz top arabası Safevi askerlerinin eline
geçmemesi için kullanılamadan toprağa gömülmüĢtür. Bununla birlikte büyük bir iaĢe
sıkıntısı baĢ göstermiĢtir. Peçevî bu olumsuz durumun yanında; ordunun güçlükle Karabağ
geçidinden Isfahan sınırındaki Dergüzin‟e, oradan da Kasr-ı ġirin yakınlarındaki Dokuz Ulum
adlı nehrin kenarına ulaĢtığında, nehrin sularının kabarıp taĢtığından ve nehrin akıntısına
kapılan birçok asker olduğundan bahsetmektedir. Aynı Ģekilde Feridun Bey de, bu konaklarda
çok fazla yağmur yağdığını ve KasrıĢirin‟in harap vaziyete geldiğini aktarmaktadır.185
Öte yandan Safevi tarihçisi Ġskender Bey Tarih-i Abbasi‟de kıĢ soğuğundan donarak ve karlar
altında kalarak ölen Osmanlı askerleri olduğundan bahsetmektedir.186 Fakat bütün bu
olumsuzluklara rağmen yürüyüĢe devam edilmiĢ ve Bağdat‟a ulaĢılmıĢtır. KıĢ mevsiminin
181 Kaya ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, s.105; Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irakeyn, s.40;
Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.595; Peçevî Tarihi, c.I, s.182; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.182;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.169; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.351
182 Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irakeyn, s.40; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.170
183 Faruk Sümer, Safevî Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.64
184 Feridun Bey, Münşeat I, s.588-589
185 Feridun Bey, Münşeat I, s.590; Peçevî Tarihi, C.I, s.183
186 Ġskender Bey MünĢî, Târîh-î Âlem-Ârâ-yi Abbâsi, s.163
37
zorluğu altında ordunun harekete devam etmesi ile ilgili Ġ.H. UzunçarĢılı‟nın yerinde bir
eleĢtirisi olmuĢtur: „„..O kış Tebriz‟de kalınıp teşkilat yapılarak elde edilen yerler kuvvetlice
idare altına alınması ve Bağdat seferi bahar mevsimine kalması icap ederken bunlar
yapılmayıp bin meşakkat ve pek çok telefat ve yüz kadar top götürülemediği için yerlere
gömülmek suretiyle hesapsız ve plansız hareket olundu.‟‟187
3.6. Şah Tahmasb’ın Hareketi
Dönemin bazı kaynaklarına göre ġah Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Sultaniye
mevziine geldiğini haber alınca bu bölgeye gelip karargâhını kurmuĢtu.188 Bununla birlikte
ġeref Han‟ın belirttiğine göre ise, ġah Tahmasb Sultaniye‟ye geldiğinde, Osmanlı ordusu
Tebriz‟de bulunuyordu ve Sultan Süleyman, ġah Tahmasb‟ın yerini öğrenip, onu takip
etmeye karar vererek peĢinden Sultaniye‟ye gelmiĢti.
Ucan‟da iki Osmanlı ordusunun birleĢmesi, Safevi ġahı Tahmasb‟da taarruza ve savaĢa
cesaret bırakmayarak, onun geri çekilmeyi emretmesine sebep olması Ģeklinde
yorumlanmıĢtır. Osmanlı ordusunun Safevi ordusu karĢısında sağladığı bu üstünlük, Ġbrahim
PaĢa‟nın faaliyet ve tedbirlerinden ziyade, Kanuni‟nin büyük bir süratle bölgeye
ulaĢmasındaki gayretle elde edildiği söylenmektedir.189
Celalzâde‟nin belirttiğine göre Safevi Ģahı Tahmasb, kendisinin yanında yedi bin atlı askeri
varken, Osmanlı ordusunun elli bine ulaĢan birliklerine karĢı koyamayacağını düĢünerek,
gerilla savaĢ taktiğini uygulamaya karar vermiĢtir; Osmanlı ordusunun geçeceği yerleri ve
mahsulleri tahrip ederek, otlakları yakarak, ordunun karĢısına doğrudan çıkmamıĢtır.190 ġah
Tahmasb‟ın bu taktiği diğer çoğu Osmanlı dönem kaynağında geçmemesine rağmen, ġah
Tahmasb‟ın kendi eseri Tezkire‟de: „„Orduyu birkaç bölüme ayırıp Rumilerin çevresini çöle
çevirip harap etmeye karar verdik.‟‟ Ģeklinde geçmektedir.191
Yine Tezkire‟de ġah Tahmasb, birçok çağdaĢ Osmanlı kaynağında yer verilmeyen, Kanuni
Sultan Süleyman‟ın kendisine gönderdiği bir mektuptan bahsetmektedir. Mektupta Kanuni
Sultan Süleyman‟ın: „„... Senin baban Şah İsmail rahmetli, benim babamla savaşmıştı. Sen de
187 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.351
188 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.348
189 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.170; Remzi Kılıç, ġah Tahmasb‟ın, Osmanlı ordusu Tebriz‟i ele geçirince,
baĢkenti Kazvin‟e taĢıdığını belirtmektedir. Remzi Kılıç, „„Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı- Ġran
Münasebetleri‟‟, s.155-156
190 ġerefname‟de ġah Tahmasb‟ın yanında yedi bin kızılbaĢ olduğu, üç binden fazla iĢe yarayan at olmadığını
yazılmaktadır. ġeref Han, Şerefname, s.184; F. Emecen, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi,
s.263-264
191 ġah Tahmasb, Tezkire, s.38
38
şecaât iddiasındasın. Gel savaşalım. Savaşmazsan bir daha şecaâtte bulunma.‟‟ diyerek
kendisini savaĢa çağırdığını yazmıĢtır. Buna karĢılık kendisi de, cevap olarak padiĢaha
gönderdiği mektupta Ģunları iletmiĢtir: „„... şânı yüce Hz. Rab şerefli kelâmında kâfirlerle
yaptığınız gazâ ve cihatta kendinizi tehlikeye atmayınız buyurmuşken, sayıca on kişinin
karşısına bir kişinin bile olmadığı iki Müslüman ordunun savaşması için nasıl fetva verip bu
müslümanları tehlikeye atarım?‟‟192 Faruk Sümer, ġah Tahmasb‟ın bu mektubu gönderdikten
sonra Ebher‟e doğru çekildiğini belirtmektedir.193
3.7. Osmanlıların Bağdat’ı Fethi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat’taki Faaliyetleri
Zorlu ve uzun süren bir yolculuktan sonra, ordunun önünden giden Ġbrahim PaĢa‟nın Bağdat‟a
giriĢ tarihini Celalzâde Mustafa ve Solakzâde 29 Kasım 1534 (22 Cemaziyelevvel 941)
Ģeklinde kaydederken, Matrakçı Nasuh 30 Kasım (23 Cemaziyelevvel); Ġ. H. DaniĢmend ise
28 Kasım (21 Cemaziyelevvel) olarak vermektedir.194
Bağdat valisi Tekeli Muhammed Han Osmanlı ordusunun geldiğini duyunca, adamı Hoca
Hüseyin b. Danyal ile padiĢahtan aman dilediği ve Bağdat‟ı teslim edeceğine dair bir mektup
göndermiĢtir. Peçevî‟de bahsi geçtiğine göre; Mehmet/Muhammed Han bu mektubu
gönderdikten kısa süre sonra, ailesiyle birlikte Bağdat‟ı terk etmiĢtir.195 Öte yandan; Lütfi
PaĢa‟ya, Matrakçı Nasuh‟a ve Feridun Bey‟e göre ise, Mehmet Han padiĢaha itaat etmiĢ, iyi
bir Ģekilde ağırlanmıĢ, ileri bir tarihte firar etmiĢtir.196
Böylece savaĢsız Ģekilde Bağdat‟a giren Ġbrahim PaĢa, Ģehri yağmaya karĢı önleme ve
padiĢahın geliĢi için Ģehri hazırlama faaliyetlerinde bulunmuĢtur.
Ġbrahim PaĢa‟dan sonra Kanuni Sultan Süleyman‟ın Bağdat‟a giriĢ tarihi kaynaklarda farklılık
göstermektedir. Lütfi PaĢa Tevârih-i Âli Osman‟da 29 Kasım 1534 (21 Cemaziyelevvel 941)
tarihini verirken, Matrakçı Nasuh 8 Aralık (1 Cemaziyelahir), Gelibolulu Âli ve Solakzâde 1
Aralık (24 Cemaziyelevvel); Peçevî 6 Aralık (29 Cemaziyelevvel) tarihini vermektedir.197
Ġbrahim PaĢa‟nın Bağdat‟a girdiği tarih 29 Kasım olarak ve Kanuni‟nin Ġbrahim PaĢa‟dan iki
192 ġah Tahmasb, Tezkire, s.38-39
193 Sümer, Safevî Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.64
194 Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irakeyn, s.40; Solakzâde Tarihi, c.II, s.184; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.173
195 Peçevî Tarihi, s.184
196 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.349; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.364; Feridun Bey, Münşeat I,
s.590
197Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.350; Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irakeyn, s.40; Gelibolulu Âli, Künhü‟l-
Ahbâr, s.597; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.184
39
gün sonra Ģehre girdiği kabul edilirse, Mustafa Âli ve Solakzâde‟nin verdiği tarih gerçeğe en
yakın tarih olmalıdır.
Bağdat‟ın askersiz olmasından dolayı savaĢsız ele geçirilmesinin ardından, kısa süre içinde
Divân-ı Hümâyun kurulmuĢ, arazi tahriri yapılmıĢ ve Bağdat‟ta düzen sağlanmıĢtır.
Sultan Süleyman‟ın Bağdat Ģehrine girmesinden önce yapılan ilk faaliyetlerden biri, Ġmam-ı
Âzam Ebû Hanife‟nin mezarının bulunmasıdır. Bu konuya ayrıntılı olarak Celalzâde, Âli ve
Peçevî değinmiĢtir. Celalzâde Mustafa, Kanuni‟nin bunca zorluklara katlanarak Bağdat‟a
gelmesinin nedeninin, daha önce ġii topraklarında kalmıĢ olan Ebû Hanife‟nin mezarını
Ģereflendirmek olduğunu savunmaktadır.198 Ebû Hanife‟nin mezarı bir türbe haline getirilmiĢ
ve yanına bir cami inĢa edilmiĢtir. Bununla birlikte Cuma hutbesinde Kanuni Sultan
Süleyman‟ın adı okunmuĢ ve onun adına para bastırılmıĢtır.199
Bununla birlikte, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Bağdat‟ta bulunduğu süre zarfında birçok türbe
ziyareti gerçekleĢtirdiği aktarılır. Matrakçı Nasuh‟un Mecmû-ı Menâzil adlı eserinde, ziyaret
edilen türbeler minyatürleriyle birlikte verilmiĢtir.200
3.8. Osmanlı Yazarlarına Göre İskender Çelebi’nin İdamı
Mustafa Âli ve Solakzâde‟den anlaĢıldığına göre, doğu seferinden önce her hususta Ġbrahim
PaĢa ile Ġskender Çelebi arasında baba-oğul muhabbeti vardı; Ġbrahim PaĢa, Ġskender
Çelebi‟yi baba olarak görüp, ona karĢı sevgi ve saygı beslemiĢti.201 Sultan Süleyman, Ġbrahim
PaĢa‟yı serdar olarak nereye gönderirse göndersin, onun Ġskender Çelebi ile istiĢare etmesini
istiyordu.
Bazı vakayinamelerde geçen bir meseleye göre, doğu seferine gönderileceği sırada birtakım
kiĢiler Ġbrahim PaĢa‟ya, Ġskender Çelebi‟nin tanınan, iĢe yarar, silahĢör adamlarının
olduğundan bahsetmiĢlerdi. Bunun üzerine Ġbrahim PaĢa, Ġskender Çelebi‟ye seçkin
adamlarından yüz on kiĢi bağıĢlaması için haber göndermiĢti. Fakat, kaydedilene göre
198 Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.258b-259a. Naklen ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası,
s.106
199 Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irakeyn, v. 48b-49a; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.184
200 Matrakçı Nasuh‟un minyatürlerde verdiği üzere bu türbelerden bazıları; ġihâbeddin Sühreverdî, Necibüddin
Sühreverdî (varak 49b), ġeyh Ġbrahim, ġeyh Sekrân, ġeyh Cömerd Kassâb (v. 51a), Esedullah Gâlibî (v.51b),
Musa el-Kâzım, Seyyid-i Ġbrahim, ġeyh Tâhireddîn (v.52a), Ġmam Musa b. Ġmam Cafer-i Kâzım (v.52b), Ġmam
Ahmet b. Muhammed b. Hanbel (v.53b), Ġmam Ebû Yusuf Sadeddin, Lokman Hekim (v.54a), ġeyh Ġbrahim el-
Efdal,Serî es-Sakatî, Mâruf Kerhî (v.54b), Hasan Belhî, Cüneyd-i Bağdadî, Davud-ı Tâî (v.55a), Behlül-i
Divâne, Hallac-ı Mansur (v.55b) Selmân-ı Fârisî, Muhammed Mehdî Sâhibüzzamân, Ebû Ubeydullah Hüseyin,
Zeynel Abidin (v.57a), Ġmam Cafer Muhammed Sadık (v.57b) Ayrıca ziyaret edilen türbeler için bkn; Matrakçı
Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.366-367; Evliya Çelebi Seyehatnamesi, 2. Cilt 1. Kitap, s.302
201 Solak-zâde Tarihi, c.II, s.184; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.353
40
Ġskender Çelebi, veziriazamın bu isteğinden rahatsız olmuĢ, ancak yine de seksen kiĢi kendi
adamlarından, otuz kiĢi de dıĢardan toplam yüz on silahlı asker göndermiĢtir. Ġbrahim PaĢa
daha sonra bu askerleri gözden geçirdiğinde, bazılarının Çelebi‟nin kendi adamları olmadığını
fark edince Ġskender Çelebi‟ye karĢı rahatsızlık duymaya baĢlamıĢtı. Bu hâdiseden sonra
aralarındaki mesafe zaman geçtikçe artmıĢtı. Solakzâde, bu mesafenin oluĢmasında ikisini
birbirleri aleyhine kıĢkırtan kiĢilerin de sebep olduğunu belirtmektedir. Tarihçi Zuhuri
DanıĢman bu kiĢilerden birisinin de, Ġskender Çelebi yerine defterdar olmak isteyen Suriye
defterdarı NakkaĢ Ali olduğunu belirtmektedir.202 Aynı zamanda, Ġbrahim PaĢa‟nın Ġskender
Çelebi hakkında padiĢaha devamlı Ģikâyette bulunduğunu, böylelikle onun padiĢah ile
Çelebi‟nin arasını açtığını belirtmektedir.203
Ġskender Çelebi, Bağdat yolculuğundaki zorluklardan dolayı Ġbrahim PaĢa tarafından sorumlu
tutulmuĢ ve onun padiĢaha ısrarları neticesinde 24 Ekim 1534‟te (15 Rebiülahir 941)
Dergüzin civarında defterdarlık vazifesinden azledilmiĢtir.204 Hammer, Ġskender Çelebi
azledildikten sonra siyasi nüfûzunu kaybetse bile onun sahip olduğu büyük servetinin Ġbrahim
PaĢa‟yı endiĢelendirdiğinden bahsetmektedir.205
Lütfi PaĢa, Ġskender Çelebi‟nin idamının sebebine dair; „bazı evzâ‟ından ötürü‟ Ģeklinde
kısaca bahsederken; Solakzâde‟nin kaydına göre, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz‟e geldiği
vakit Ġbrahim PaĢa‟ya „Bu kadar mühim bir seferde, kıĢ ortasında düĢman memleketinde
kalınmasının ve orduyu tehlikeli bir duruma düĢürmesinin nedenini‟ sorduğunda, Ġbrahim
PaĢa;
„„Meğer biz adem mi idik ki, emir ve nehy ile hall‟ü- akd İskender Çelebi kullarına
vazife olarak verilmiştir. Atebe-i Ulyâ‟dan ayrıldığımızdan beri, zaman görmüş,
başından iç geçmiş diye bu kulunuzu, onlara sipariş buyurmuştur. Şüphesiz onların
tedbiri ile böyle iktizâ eyledi‟‟ Ģeklinde cevap vermiĢtir. Solakzâde Ġbrahim PaĢa‟nın bu
sözlerinin, Sultan Süleyman‟ın Çelebi‟den soğumasına neden olduğunu
söylemektedir.206
Kaynaklarda; ordunun Diyarbakır‟dan harekâtını değiĢtirerek Tebriz‟e yönelmesine neden
olması, Ġbrahim PaĢa‟ya „Serasker sultan‟ yerine „Serasker paĢa‟ Ģeklinde hitap edilmesini
istemesi Ġskender Çelebi‟ye atfedilen suçlar olmuĢtur. Dahası, Ġbrahim PaĢa‟nın Tebriz‟e
202 Zuhuri DanıĢman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1965, c.7, s.33
203 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.599-601; Solak-zâde Tarihi, C.II, s.185-186
204 Feridun Bey, Münşeat I, s.589; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.599; Solak-zâde Tarihi, c.2 s.183;
Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s. 164
205 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s. 171
206 Solak-zâde Tarihi, c.2, s.186. PadiĢah ile Ġbrahim PaĢa arasında geçen konuĢma için bkn. UzunçarĢılı,
Osmanlı Tarihi, c.2, s.354
41
padiĢah gelmeden girmesine Ġskender Çelebi‟nin neden olduğu söylenir.207 Solakzâde‟ye göre
Ġskender Çelebi haksız Ģekilde öldürülmüĢtür.208 Ġ. Hâmi DaniĢmend de benzer Ģekilde,
Ġskender Çelebi‟nin ölümüne Ġbrahim PaĢa‟nın sebep olduğunu ve haksız yere öldürüldüğünü
iddia etmektedir.209
Ġskender PaĢa‟nın idam edilme tarihi çoğunlukla 13 Mart 1535 (8 Ramazan 941) olarak
verilmektedir.210
3.9. Şah Tahmasb’ın Yeniden Tebriz’e Hâkim Olması ve Sultan Süleyman ile
Mektuplaşmaları
ġah Tahmasb, Osmanlı ordusunun Azerbaycan‟dan Bağdat‟a gitmiĢ olmasından istifade
ederek, Tebriz üzerine yürüyüp ġeb-i Gazân Kalesi‟ni ele geçirerek Tebriz‟e yeniden hâkim
olmuĢtur. Osmanlılar tarafından Tebriz valiliğine tayin edilen Ulama PaĢa ise, Van Kalesi‟ne
kaçmıĢ, onu takip eden ġah Tahmasb da Anadolu topraklarına girerek Van Kalesi‟ni
kuĢatmıĢtır.211 ġah Tahmasb Tezkire‟sinde, asıl düĢmanının Kanuni Sultan Süleyman değil,
Safevi Devleti‟nden yüz çeviren Ulama PaĢa olduğunu söylemektedir. Bu nedenle Osmanlı
ordusunun karĢısına çıkmak yerine Ulama‟nın peĢine düĢtüğünü belirtmektedir.212
ġah Tahmasb‟ın Tebriz‟e girmesi ve Ulama PaĢa‟nın yardım isteği haberi, -kaynaklarda ortak
Ģekilde belirtildiği üzere- Kanuni Sultan Süleyman‟a, onun Bağdat‟a yerleĢmesinden iki gün
sonra ulaĢmıĢtır. Fakat kıĢ mevsiminden dolayı yeniden hareket için bahar mevsiminin
beklenilmesine karar verilmiĢtir. Yine de, Ulama PaĢa‟nın ısrarlarından sonra, yaklaĢık altı ay
Bağdat‟ta konaklamanın ardından, 1 Nisan 1535 (27 Ramazan 641) tarihinde Kanuni Sultan
207 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.174; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.353; Remzi Kılıç, „„Kanuni Sultan
Süleyman Dönemi Osmanlı-Ġran Münasebetleri‟‟, s.171
208 Solak-zâde Tarihi, C.II, s.190
209 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.174
210 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-Ahbâr, s.599; Peçevî Tarihi, c.I, s.187; Solak-zâde Tarihi, c.2, s.184;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.174; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.352. Devrin zengin ve nüfûzlu isimlerinden
olan Ġskender Çelebi‟nin zenginliği ile ilgili Solakzâde Tarihi‟nde detaylı bilgiler bulunmaktadır. Buna göre,
Ġskender PaĢa‟nın asıldığında yüzden fazla içoğlanı bulunmaktaydı. Bunlardan on seçkin asker Harem-i
Hümâyun‟a gönderilmiĢtir. Diğerleri bazı paĢaların hazinesine dâhil olmuĢtur. Daha sonra padiĢah, alınan
oğlanların hizmetlerinden çok memnun kalarak diğerlerinin de saraya alınmasını emretmiĢtir. Bu isimlerden
bazıları, (veziriazam) Ahmet PaĢa, Sokullu Mehmet PaĢa, Piyale PaĢa, (vezir) Hasan PaĢa, Behram PaĢa,
Geylâni PaĢa, Pertev PaĢa, Zâl Mahmut PaĢa idi. Bkn. Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-Ahbâr, s.602; Solakzâde
Tarihi, c.II, s.187
211 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-Ahbâr, s.602; Peçevî Tarihi, c.I, s.174; Bostan Çelebi, Süleymannâme, TTK
Kütüphane Y/0018, v.162b
212 ġah Tahmasb, Tezkire, s.42
42
Süleyman önderliğinde, Bağdat‟a beylerbeyi olarak atanan Süleyman PaĢa kumandasında bin
tüfekçi ve bin okçu asker bırakılarak, ikinci kez Tebriz üzerine harekete geçilmiĢtir.213
26 Nisan 1535 (22 ġevval 941) tarihinde Göktepe mevkiine ulaĢan ve 24 gün boyunca burada
konaklayan Osmanlı ordusuna, Safevi ordusunun Van çevresinden çekildiği haberi
gelmiĢtir.214
Osmanlı kaynaklarının bir çoğunda yer verilmeyen; ġerefnâme, Lübbü‟t-Tevârih ve
Tahmasb‟ın Tezkire‟sinde yer alan bilgilere göre, Safeviler tarafından Van Kalesi‟nin
kuĢatılması sırasında, Tahmasb‟ın kardeĢi Sâm Mirza (ö. 1566/974) Osmanlılara sığınmıĢtı.
Zikredilen Safevi kaynaklarına göre, Van Kalesi halkı bu sıralarda ġah Tahmasb‟dan aman
dilemek üzereydi ki, bu hâdiseyle birlikte aman dilemekten vazgeçmiĢlerdi. Böylece Safevi
askerleri kuĢatmayı kaldırmak mecburiyetinde kalmıĢlardı. Dolayısıyla bazı Safevi yazarları,
Van Kalesi‟nin ele geçirilememesine, Sâm Mirza‟nın Osmanlılara iltica etmesinin sebep
olduğunu belirtmektedirler. Bundan sonra ġah Tahmasb‟ın, kuĢatmayı kaldırarak Irak-ı Acem
taraflarına hareket ettiği öğrenilmektedir.215
Osmanlı ordusunun ikinci kez Tebriz‟e ulaĢmasının tarihi kaynaklarda nispeten ortak Ģekilde
verilmiĢtir. Celalzâde‟ye göre bu tarih, 1 Temmuz 1535‟dir. (29 Zilhicce 941) Peçevî 5
Temmuz (4 Muharrem); Mustafa Âli ve Solakzâde Temmuz baĢları (Muharrem baĢları)
olarak aktarmıĢlardır.216
3 Ağustos 1535 (3 Safer 942) tarihinde Osmanlı ordusu Dergüzin yakınlarında
konuĢlandığında, ġah Tahmasb Emir ġeyh b. Emir Hüseyin‟i ve eĢikağasını elçi olarak,
mütareke ve barıĢ talep eden bir mektupla Kanuni Sultan Süleyman‟a göndermiĢtir. Mektubun
içeriği Matrakçı Nasuh‟un ve Lütfi PaĢa‟nın eserlerinde neredeyse birebir aynıdır:
„„Hazret-i sâhib-kıran-ı zemâna ma‟lûm ve mübeyyindir ki dünya ve mâfî-hânın vücûdu
ve „ademi müsâvidir. Anın sebebi ile hilâf-u kıtâl ve harb‟u cidâl lâyık değildir. ...
Pûşîde buyurulmaya ki, bu hakîrlerin gelip maslahat gördükleri budur ki, makâm-ı
itâ‟atte ikdâm-ı itâ‟at üzerine saykal maslahat birle silesiz, erbâb-ı fesâd olanların
213Feridun Bey, Münşeat I, s.595; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.188. Hammer, Sultan Süleyman‟ın Bağdat‟ta dört ay,
bir gün geçirdiğini aktarmaktadır. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.171. DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.174;
Feridun Emecen, İmparatorluk Çağı‟nın Osmanlı Sultanları, Ġsam Yayınları, Ġstanbul 2014, s.130
214 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.368; Peçevî Tarihi, c.I, s.187; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.175
215 ġah Tahmasb, Tezkire, s.43; ġeref Han, Şerefname, s.185; Kazvinî, Safevi Tarihi, s.62. ġeref Han, Sâm
Mirza‟nın, abisi ġah Tahmasb‟a karĢı isyan ederek Osmanlı Devleti‟ne sığındığını ve Kanuni Sultan Süleyman‟a
itaatini sunduğunu aktarır. Kanuni Sultan Süleyman ise, Sâm Mirza‟yı evlat olarak tanımıĢ ve kendisine hil‟atler
giydirmiĢtir. Aynı zamanda kendisini Safevi Hükümdarı olarak tanımıĢtır.
216 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-Ahbâr, s.602; Peçevî Tarihi, c.I, s.187-188; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.188
43
kelimâtın istimâ‟ etmeyip Irak-ı Acem şahın; ve Irak-ı Arap padişahın olup sulh
oluna...‟‟217
Kanuni Sultan Süleyman‟ın; „„Eski dost düşman olmaz ve „âdiye mühlet ve zâlime şefkat
etmek bâtıldır. Naklen ve aklen onun katline icâzet olunmuştur. Hemen vaktine hazır olsun.‟‟
Ģeklindeki cevabı, yine Matrakçı Nasuh ve Lütfi PaĢa‟da aynı Ģekilde geçmektedir.218
Matrakçı Nasuh, ayrıca ġah‟a „tenbîh-ü ilâm‟ için önden gönderilen bir hükm-ü Ģeriften
bahsetmektedir, fakat bu mektubun tarihini vermemektedir:
„„Sen ki siper-sâlâr-ı kızılbaş ve şehriyâr-ı nikbet-me‟âşsın. ... Ben ki sultân-ı cihânım.
Adl u dâd ve ta‟mîr-i bilâd üzre olup vilâyetleri mâ‟mur ve memleketleri mesrûr edip
sipâh-ı nusret-penâhımla yürüyüp sahralar yüzün bürüdüm. Hâbir-ü âgâh olasın, ...
memâlik-i Osmâniyye‟den add edip teslim edersen inâyet-i hüsrevânem ile behre-mend
olup sa‟âdet-i dü-cihânı bulursun. Ve illâ lecc ü inâda musırr ü mücidd olursan
müslümanlara eylediğin hayfı kendinde müşahede edersin. ...‟‟219
Dergüzin yakınlarında, ġah Tahmasb‟ın Isfahan yakınlarına çekildiği haberinin gelmesi ve
onun yeniden mütarekeyi arzulayan teklifleri üzerine, Sultan Süleyman bu kadar ileri gitmeyi
yeterli görerek, Dergüzin‟de bir hafta ikâmetten sonra 21 Ağustos 1535 (21 Safer 942) günü
Tebriz‟e dönmeye karar vermiĢtir.220
ġah Tahmasb Tezkire‟de, Isfahan‟a gitmeden önce Dergüzin ve çevresindeki tahılı tamamen
yaktıklarından bahsetmektedir. Ayrıca ordusunu Isfahan‟a gönderdiğini, kendisinin ise
Hemedan tarafına gittiğini kaydetmektedir. Aktardığına göre, Osmanlı ordusu Dergüzin‟e
gelince askerler ve binek hayvanları yiyecek içecek sıkıntısına maruz kaldığından oradan geri
dönmüĢtü. Bundan sonra Tahmasb, Elvend Dağı‟nın ardından tekrar Tebriz‟e yöneldiğini
aktarmaktadır.221
3.10. Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı Ordusunun İstanbul’a Dönüşü
Osmanlı ordusunun Dergüzin‟den Ġstanbul‟a dönüĢündeki sefer menzilleri de yine ayrıntılı
olarak Mecmû-ı Menâzil‟de yer almaktadır. Burada verilene göre, Dergüzin‟den Tebriz‟e
geçilmiĢ, 27 Ağustos 1535‟te (27 Safer 942) buradan ayrılarak, 11 Kasım‟da (15
Cemaziyelevvel) Halep‟e gelinmiĢtir. 3 Aralık‟ta (7 Cemaziyelahir) Halep‟ten hareket
217 Lütfi PaĢa bu tarihi 18 Temmuz (17 Muharrem) olarak verir. Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.353; Matrakçı
Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.370-371
218 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.353; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.371
219 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.369
220 Celalzâde Mustafa, Tabakât, y.220a-223b. naklen; F. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s.156;
Feridun Bey, Münşeat I, s.595; Peçevî Tarihi, c.I, s.188
221 ġah Tahmasb, Tezkire, s.49
44
edilerek, 8 Ocak‟ta (14 Recep) Ġstanbul‟a ulaĢılmıĢtır.222 DaniĢmend, ordunun Halep‟e
gelmesinin tarihini 24 Kasım (28 Cemaziyelevvel) olarak verir. Halep‟ten sonraki menzilleri
ise Ģu Ģekilde vermektedir: 5 Aralık‟ta (9 Cemaziyelahir) Antakya, 7 Aralık‟ta (11
Cemaziyelahir) Ġskenderun, 14 Aralık‟ta (18 Cemaziyelahir) Adana, 29 Aralık‟ta (4 Recep)
EskiĢehir, 4 Ocak‟ta (10 Recep) Ġzmit, 8 Ocak‟ta (14 Recep) Ġstanbul‟a gelinmiĢtir.223
Ordunun Ġstanbul‟a varıĢ tarihine dair kaynaklarda muhtelif bilgiler mevcuttur. Celalzâde 4
Ocak (10 Recep), Matrakçı Nasuh 7 Ocak 1536 (13 Recep 942) tarihini verirken;
Ramazanzâde Mehmet PaĢa, Peçevî ve Anonim Tevarih-i Âli Osman 8 Ocak (14 Recep);
Gelibolulu Âli ve Solakzâde ise 29 Aralık 1535 (4 Recep 942) tarihini vermektedir.224
ġah Tahmasb‟ın Tebriz‟i yeniden ele geçirme meselesine, birçok Osmanlı kaynağında detaylı
olarak yer verilmemiĢtir. Genel olarak kısaca ordunun hareket günlerinin tarihi verilmiĢ ve
Tebriz‟de kapıkullarına bahĢiĢler dağıtılması, Sultan Hasan Cami‟nde Cuma namazının
kılınması gibi faaliyetlerden bahsedilmesinin ardından ordunun Ġstanbul‟a dönüĢü yazılmıĢtır.
Giese‟in neĢrettiği Anonim Tevarih-i Âli Osman‟da; Osmanlı askerlerinin, ġah Tahmasb‟ın
ve onun beylerinin saraylarını ve köĢklerini harap bir vaziyete getirdiklerinden ve Tebriz
halkından birçok kiĢiyi Ġstanbul‟a sürgün ettiklerinden bahsedilmektedir.225 Rumen tarihçi
Nicolae Iorga ise, bu hâdisenin iyi tarafını sunarak, Ġstanbul‟a gitmek istemeyen altı bin
zanaatkâr aileye müsamahakâr davranılarak sürgün edilmelerinden vazgeçildiğini
yazmaktadır.226
3.11. İbrahim Paşa’nın İdamı ve Osmanlı Yazarlarının İbrahim Paşa Hakkında Tutumu
Ordunun Ġstanbul‟a dönüĢünün ardından kısa bir süre sonra; 12 yıl, 8 ay veziriazamlık
makamında kalan Ġbrahim PaĢa, çoğu Osmanlı yazarının verdiği tarihe göre 14 Mart gecesi
(1536/22 Ramazan 942) idam edilmiĢtir.227 Osmanlı vakayinamelerinde bu idamın kesin ve
222 Matrakçı Nasuh‟un kaydettiğine göre, Tebriz‟den 27 Ağustos‟ta ayrılan Osmanlı ordusu, Van gölü
kenarındaki Ahlat‟a (v.90b-91a); Ahlat‟tan 29 Eylül‟de (1 Rebiülahir) Amid/Diyarbakır‟a (v.92a-99b);
Diyarbakır‟dan 11 Kasım‟da (15 Cemaziyevvel) Halep‟e ulaĢmıĢtır. (v.102b-14a) Bkn. Matrakçı Nasuh, Sefer-i
Irakeyn, s.41; Gelibolulu Âli, ordunun Halep‟e geldiği günü 6 Ekim (8 Rebiülahir); Peçevî 26 Ekim (28
Rebiülahir) olarak vermektedir. Künhü‟l- Ahbâr, s.602-603; Peçevî Tarihi, c.I, s.188.
223 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.180-181
224 Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.272b; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.374; Ramazanzâde, Tevârih-i Âli
Osman, s.233; Peçevî Tarihi, c.I, s.188; Anonim Tevârih-i Âli Osman (Gıese neĢri), s.145; Gelibolulu Âli,
Künhü‟l- Ahbâr, s.602; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.189
225 Anonim Tevârih-i Âli Osman‟da bu sefer kısaca geçmektedir. Anonim Tevârih-i Âli Osman (Gıese neĢri),
s.145
226Nicolae Iorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, Ġstanbul 2005, s.720
227Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.355; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.374; Bostan Çelebi,
Süleymannâme, s.201; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.604; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.190. Ramazanzâde,
45
tek bir sebebi bulunmasa da, yazarların veziriazam hakkındaki bahis ve tutumları, onun
idamının sebebine yönelik genel bir çerçeve sunmaktadır.
Celalzâde Mustafa, Matrakçı Nasuh, Gelibolulu Mustafa Âli, Peçevî Ġbrahim, Bostan Çelebi
ve Solakzâde M. Hemdemî Irakeyn Seferi‟nden önceki kısımlarda, Ġbrahim PaĢa hakkında
„hâris-i ma„âlimü‟l-mülk‟, „bülend pâye ve azîm mertebeye eriĢmiĢ‟, „Ģânı yüce‟, „yiğit
serdar‟, „ülkeler fatihi‟ gibi ifadeler228 kullanarak; iyi bir idareci ve dindar olduğundan
bahsederek onun hakkında oldukça olumlu bir perspektif sunmuĢlardır. Fakat yine bu isimler,
Ġbrahim PaĢa‟nın doğu seferi esnasında olumsuz yönde değiĢtiği, gurura kapıldığı konusunda
hemfikirdirler.
Ġbrahim PaĢa‟nın yanında divan kâtipliğinde bulunmuĢ olan ve o zamanlar onunla yakın
iliĢkide olan Celâlzâde Mustafa, onun padiĢahın fermanlarının ve kanunların uygulanmasına
titizlikle önem verip, iĢini adaletle yerine getirdiğini, son derece dindar olduğunu; fakat
Bağdat‟ın fethinden sonra „ahlâkının‟ değiĢtiğini, gurura kapılıp kötü niyetli insanların
sözleriyle uygunsuz iĢler yaptığını, serdarlığı sırasında elde ettiği pek çok fırsatı kaçırdığını,
Irakeyn Seferi‟nde kibrinin dindarlığına galip geldiğini ve bütün bunların da padiĢahın
gazabına yol açtığını yazmaktadır. Ona göre Ġbrahim PaĢa, her ne kadar daha önce Ģeriattan
ayrılmamıĢsa da, bu sefer esnasında çok fazla kan dökerek Ģeriatın dıĢına çıkmıĢtı. Ayrıca ona
göre Ġbrahim PaĢa‟nın ihmalkârlığı ve zamanını boĢa harcamasından dolayı, Osmanlı ordusu
ġah Tahmasb‟ı yakalayamamıĢ, dolayısıyla da hedefine ulaĢamamıĢtı.229
Matrakçı Nasuh ise Ġbrahim PaĢa‟nın “memleketgîrlik” sevdasına kapıldığını
belirtmektedir.230 Ona dayanarak Hammer de Ġbrahim PaĢa‟nın ihtiras ve gururlu olduğunu,
padiĢaha mahsus unvanları almak istediğini yazmaktadır.231 Dahası, Gelibolulu Mustafa Âli
Ġbrahim PaĢa‟nın dindarlığının da büyük oranda değiĢtiğini, hatta kendisine Kur‟an-ı Kerim
hediye getirenleri reddettiğine değinmektedir:
„„... serdarlıkta Bağdat Seferi‟ne müteveccih olduktan sonra ihtilât-ı erâzil-i nâsla
meclisinin inbisâtı mîzaç-girlik idüp rîş-hand olan esâfil-i bî-kıyâsla olmayın bir
derecede tebdîl-i ahlak eyledi ki sefk-i dimâ ve bî-günahın vücûd-u kâr-bârını hebâ
mikdar-ı zerre „aynına gelmezdi ve musâhif-i şerîf getürenlere ırakdan gördüğü gibi
Ġbrahim PaĢa‟nın öldürüldüğü tarihi 18 Mart (26 Ramazan) olarak kaydetmiĢtir. Bkn. Ramazanzâde, Tevârih-i
Âli Osman, s.233
228Matrakçı Nasuh, Süleymannâme, hz. Sinan Çukuryurt (Yüksek Lisans Tezi), Ġstanbul 2003, v.285a; Peçevî
Tarihi, c.I, s.176; Bostan Çelebi, Süleymannâme, s.200; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.181
229 Celalzâde Mustafa, Tabakāt, vr. 277a-278b. Naklen; Kaya ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı
Dünyası
230 Matrakçı Nasuh, Süleymannâme, v. 289a. Feridun Emecen „„Ġbrahim PaĢa, Makbul‟‟, s.333-335
231 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.5, s.180
46
küftâr-ı sahtla redd-i temâm ve niçe bir getürürsüz bende mushafun nihâyeti yokdur
diyü düşnâm etmesi mürâren vukû buldu.‟‟232
Bostan Çelebi de Süleymannâme‟sinde, Ġbrahim PaĢa‟ya karĢı benzer tutum takınmıĢtır: „„...
sehâb-ı gurur u icâb dimağı havasın ihâtâ edip pertev-i basîret ve nûr-ı fikret şurfe-i
itibarından ref‟olup, gidip daire-i edepten hurûç eyleyip gururu şol mertebeye yetişmişti
ki südde-i saadette yazılan menâşir-u ahkâmda kendi nâmın Serleşker Sultan unvanı ile
yâd eylemeye şur‟û eylemişti.‟‟233
Solakzâde Mehmet Hemdemî‟nin, seferden önce Ġbrahim PaĢa‟yı destekleyici bir tutum
benimsemiĢken, özellikle Ġskender Çelebi‟nin idamı sonrasında, Ġbrahim PaĢa‟ya karĢı
tavrının değiĢtiği daha net bir Ģekilde görülmektedir. Ġbrahim PaĢa‟nın, ġah Tahmasb‟ın
Horasan‟dan geldiğini duyunca can derdine düĢüp, bu nedenle padiĢahı Tebriz‟e davet ettiğini
rivayet etmektedir. Buna karĢılık Solakzâde daha önce, padiĢahın Ġstanbul‟dan Tebriz‟e davet
edilmesi durumunu, askerin „Ģaha karĢı Ģah‟ dedikodusuna istinâden yapıldığını belirtmiĢti.
Bu durum, onun Ġbrahim PaĢa‟ya karĢı tutumunun sonradan değiĢtiğinin göstergelerinden
biridir.
ġeref Han da benzer Ģekilde, Ġbrahim PaĢa‟nın „„Acem savaĢı‟‟ sırasında gurura kapılıp
kendisine sultan unvanını verdiğinden ve hutbe ve sikkelerde padiĢahın adının yanında kendi
adını okuttuğunu/yazdırdığını belirtmektedir.234
Irakeyn Seferi‟nin mesuliyetini Ġbrahim PaĢa‟ya yükleyenlerden biri de Ġsmail Hami
DaniĢmend‟dir. O, Ġbrahim PaĢa‟yı kendi kendine sultanlık unvanı takınmasından dolayı
Ģımarık ve küstah olarak tanımlamaktadır.235
Bununla birlikte Safevi yazarları da Ġbrahim PaĢa‟ya karĢı aynı tutumu sergilemektedirler.
ġah Tahmasb baĢta olmak üzere, çoğu Safevi kaynağı yazarı, Osmanlı Devleti‟nin Safevilere
karĢı düĢmanca hareketlerinin sorumluluğunu Kanuni Sultan Süleyman‟a değil, Ġbrahim
PaĢa‟ya yüklemiĢtir. Hatta ġah Tahmasb, Irakeyn Seferi‟ne yol açanın Ġbrahim PaĢa olduğuna
inanmaktadır.236
Adı geçen Osmanlı yazarları Ġbrahim PaĢa‟ya karĢı tutumlarını açıkça belirtseler de, onun
idamı hakkında net bir sebep vermemektedirler. Dolayısıyla, Kanuni Sultan Süleyman‟ın tam
olarak hangi sebep ya da sebeplerle Ġbrahim PaĢa‟nın idamına karar verdiği muallakta
kalmıĢtır.
232 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.603; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.189
233 Hüseyin G. Yurdaydın, „„Bostan‟ın Süleymannâme‟si‟‟, Dr. Tezi Mukaddimesi, Ankara Üniversitesi, Haziran
1952, s.200-201
234 ġeref Han, Şerefname, s.188
235 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.167
236 ġah Tahmasb, Tezkire, s.31
47
3.12. Osmanlı Yazarlarına Göre Irakeyn Seferi’nin Neticesi
Osmanlılar Safevi Devleti‟ni ortadan kaldırma hedefiyle Ġran üzerine hareket etmiĢ, fakat
sefer sonunda Bağdat Ģehrinin alınmasının hâricinde tam anlamıyla hedefine ulaĢamamıĢtır.
Ancak, vakayinamelerde Irakeyn Seferi sırasındaki baĢarısızlıklar ve alınan yanlıĢ kararlar
seferin neticesini etkilememiĢ, aksine Kanuni Sultan Süleyman‟ı ve Osmanlı ordusunu
baĢarılı çıkarır mâhiyette yazılmıĢtır. Celalzâde Mustafa, önceleri sefer sırasında alınan
isabetsiz kararları eleĢtirse de, aslında bu seferin gerçek amacının Bağdat‟ı ele geçirmek
olduğunu söylemektedir.237 Peçevî ise Safevilerin Osmanlı ordusuna karĢı koyma gücünün
olmadığının görüldüğünü yazmaktadır.238
Celalzâde‟ye göre, bu sefer Osmanlı Devleti‟nin Safeviler üzerindeki ideolojik üstünlüğünü
kesin olarak göstermiĢtir. Safevilerin on iki Ġmam‟ın desteğini aldıklarını düĢünmeleri ve
Ģahlarının keramet sahibi olduğunu iddia etmelerinin gerçek dıĢı olduğunu ve bu seferin,
keramet sahibinin sadece Kanuni Sultan Süleyman olduğunu gösterdiğini belirtmektedir.239
Yakın dönem tarihçileri ise, ağırlıklı olarak sefer sırasındaki yapılan hataları açıklayarak,
Osmanlı Devleti‟nin kısmen baĢarısızlığından bahsetmiĢlerdir. DaniĢmend‟e göre, „„bu sefer,
Ġbrahim PaĢa‟nın Safevi ordusuyla karĢılaĢabileceğini zannedip kuruntuya kapılmasından ve
Ģahın ileri-geri hareketleriyle oynadığı oyun aldanmasından çıkmıĢ lüzumsuz bir
yorgunluktan baĢka bir netice vermemiĢtir.‟‟ Hatta ona göre, Osmanlı ordusunun savaĢacak
düĢman bulamayarak dönmek mecburiyetinde kalması, ġah Tahmasb için bir baĢarı olmuĢtur.
Çünkü Osmanlı ordusu Ġstanbul‟a dönüĢ için Anadolu‟ya yöneldiğinde, Safeviler
Azerbaycan‟ı çok kısa sürede geri almıĢtır.240
Faruk Sümer ise, „„Irakeyn Seferi‟nin, Safevi Devleti‟nin varlığına son verilemeyeceğini
açıkça ortaya koyduğunu‟‟ iddia etmektedir.241 Feridun Emecen de bu seferin „‟Osmanlı
Devleti‟nin ġark meselesine bir çözüm getirmediğini‟‟ belirtir. Ona göre, bu harekâtın tek
faydası, Bağdat‟ta Osmanlı hâkimiyetinin sağlanması ve doğu sınırında yeni bir
beylerbeyliğinin kurulması olmuĢtur.242
237Celalzâde Mustafa, Tabakāt, vr. 254a-257a; ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, s.106
238 Peçevî Tarihi, c.I, s.188
239 Celalzâde Mustafa, Tabakāt, vr. 254a-257a; ġahin, Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası, s.106
240 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.179
241 Sümer, Safevi Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.66
242 Emecen, Osmanlı İmparatorluğu‟nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi, s.264-265; Emecen, Osmanlı Klasik
Çağında Savaş, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 2015, s.222
48
„„Osmanlı Devleti‟nin ġah Ġsmail‟in Anadolu‟yu ġiileĢtirme ÇalıĢmalarını Engellemeye
Yönelik Önlemleri‟‟ baĢlıklı yazısında Yusuf Küçükdağ konuyla ilgili önemli bir tespitte
bulunmaktadır:
„„Çaldıran zaferi sırasında Azerbaycan halkı henüz şiiliği benimsememiş, bu nedenle
Osmanlı ordusunun Azerbaycan‟a gelişini memnuniyetle karşılamıştı. Fakat kendileri
yüzüstü bırakılarak tekrar Şah‟ın insafına terk edilmişlerdir. Bu ilk fırsatın kaçırılması
dengelerin zamanla değişmesine neden olmuş, Azerbaycan halkının şiileşmesi yüzünden
daha sonra yapılan seferler sonuç vermemiştir.‟‟243
Böylelikle, ġah Tahmasb Osmanlıları iaĢe sıkıntısı ve sefer yorgunluğu ile yıpratarak geri
çekilmeye mecbur kılmıĢ, kendi ordusunun bütünlüğünü ve dinçliğini korumuĢtur.
243 Yusuf Küçükdağ, „„Osmanlı Devleti‟nin ġah Ġsmail‟in Anadolu‟yu ġiileĢtirme ÇalıĢmalarını Engellemeye
Yönelik Önlemleri‟‟, Osmanlı Ansiklopedisi, c.1, Ankara 1999, s.279
49
4. OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN İKİNCİ
İRAN (TEBRİZ) SEFERİ (1548-1549)
Irakeyn Seferi‟nden sonra, Kanuni Sultan Süleyman uzun bir müddet Batı ülkelerindeki siyasi
geliĢmelere odaklanmıĢtır. Macar Kralı Zapolya‟nın ölümünden sonra, (20 Temmuz 1540/15
Rebiülevvel 947) Ferdinand‟ın Macar topraklarını ele geçirmek istemesiyle, Osmanlı
Devleti‟nde Macar meselesi yeniden gündeme gelmiĢti. Ferdinand‟ın Budin‟i kuĢatmasıyla
Kanuni Sultan Süleyman Macar Seferi‟ne çıkmayı kararlaĢtırmıĢ, 1541 yılı Ağustos
sonlarında (Rebiülahir 948) Budin önlerine gelmiĢtir. Macar‟da Osmanlı hâkimiyetini
sağlamlaĢtıran Sultan Süleyman, Irakeyn Seferi‟nden sonra yaklaĢık on üç yıl Orta Avrupa ile
ilgilenmiĢti.244
Safevi cephesine bakıldığında ise, ġah Tahmasb bu süre zarfında (1541/947) Gürcistan
bölgesine taarruz etmiĢ, Tiflis bölgesini yağmalayarak ele geçirdiği ganimetleriyle Tebriz‟e
dönmüĢtür.245 Yine bu tarihlerde, ġeref Han‟ın aktardığına göre, Irakeyn Seferi esnasında
Ulama PaĢa‟ya katılarak Osmanlı Devleti‟ne iltica eden Tekelü beylerinden Gazi Han Tekelü,
1541 (947) yılında altı bin süvarisi ile tekrar ġah Tahmasb‟a itaat etmiĢtir. ġah Tahmasb
tarafından ilgiyle karĢılanan Gazi Han‟a, ġirvan Vilayetinden bazı kesimlerin yönetimi
verilmiĢtir.246
4.1. Osmanlı Yazarlarına Göre İkinci İran Seferi’ne Hareketin Sebepleri: Elkas
Mirza’nın İlticası
Osmanlı kaynaklarının çoğunda, Sultan Süleyman‟ın tekrar Ġran üzerine seferini
kararlaĢtırmasındaki etken, ġah Tahmasb‟ın kardeĢi Elkas Mirza‟nın247 Osmanlı Devleti‟ne
sığınması ile izah edilmektedir. Buna göre, Ģah olma davasına kapılan ġirvan valisi Elkas
244 Emecen, „„Süleyman I‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 2010, c.38, s.62-74
245 ġeref Han, Şerefname, s.193
246 ġeref Han, Şerefname, s.193
247 ġah Ġsmâil‟in dört oğlundan ikincisi olan Elkas Mirza 15 Mart 1516‟da (10 Safer 922) doğmuĢtur. (Elkas
Mirza ile Sam Mirza aynı anneden, Tahmasb ile Behram Mirza ise farklı anneden doğmuĢlardır.) Elkas Mirza on
iki yaĢında devlet iĢlerine dahil olmaya baĢlamıĢ ve ġah Tahmasb‟ın yanında yer almıĢtır. ġah Ġsmail‟in kızıyla
evli olan ve Irakeyn Seferi sırasında Osmanlılara tâbi olan Sultan Halil 1535‟te (941) ölünce, ġirvan tahtına
amcası Ferruh Yesar‟ın oğlu ġahruh geçmiĢti. 1539 (945) yılında ġah Tahmasb, Elkas Mirza‟yı yirmi bin kiĢilik
orduyla ġirvan valisi ġahruh b. Ferruh Yesar üzerine göndermiĢtir. ġah‟ın da bölgeye hareketiyle ġirvan, Ekim
1538‟de (Cemaziyelevvel 945) ele geçirilmiĢ ve bölgenin yönetimi Elkas Mirza‟ya verilmiĢtir. Bkn. Cornell
Fleischer, “Alqas Mirza,” Encyclopædia Iranica, I/9, s. 907-909. Ayrıca bkn. MüneccimbaĢı DerviĢ Ahmet
Efendi, Sahâifu‟l- Ahbâr, c.3, s.188; ġeref Han, Şerefname, s.192; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.254; F.
Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s.167. Bazı tarihçiler ġah Tahmasb‟ın Elkas Mirza‟ya ġirvan
yönetimini vermesini, aile fertlerinden en çok onu sevmesi ile açıklamaktadırlar. Nitekim ġah Tahmasb
Tezkire‟sinde Elkas Mirza ile kendisini „bir kında iki kılıç gibi‟ tanımlayarak, „„ben onu bütün kardeĢlerimden
ve oğullarımdan daha çok severdim‟‟ demektedir. ġah Tahmasb, Tezkire,s.55. Kazvinî ise konuyla ilgili, Elkas
Mirza‟nın eğitimi ile ġah Tahmasb‟ın bizzat kendisinin ilgilendiğini belirtmektedir.
50
Mirza, sekiz yıllık ġirvan hâkimiyetinden sonra abisi ġah Tahmasb‟a baĢkaldırarak; Kanuni
Sultan Süleyman‟ın Edirne‟de bulunduğu sırada Kırım üzerinden Kefe‟ye geçmiĢ, oradan da
Ġstanbul‟a gelerek Osmanlı Devleti‟ne sığınmıĢtır.248
Birçok Safevi kaynağında, Elkas Mirza‟nın Osmanlı Devleti‟ne sığınmasının arka planındaki
hâdiseler daha detaylı olarak yer almaktadır. Özellikle, ġah Tahmasb Tezkire‟sinde Elkas
Mirza ile iliĢkilerine geniĢ yer vermektedir. O, Elkas Mirza‟nın bazı kızılbaĢların
kıĢkırtmasıyla Ģöhret sahibi ve asî olduğunu düĢündüğünü belirtmektedir. Onun ifade ettiğine
göre, Elkas Mirza Osmanlı Devleti‟ne iltica etmeden önce birtakım baĢına buyruk faaliyetlere
giriĢmiĢ ve kendisine karĢı âsi hareketlerde bulunmuĢtu. ġah Tahmasb ise Elkas‟ın yanına,
isyanından dönmesi için Ali Âkâyi Aksakallı adında saygı duyduğu birini göndermiĢ, onun
iknaları ile Elkas Mirza ġah‟ın ve Safevi beylerinin huzurunda isyankâr hareketlerinden
vazgeçeceğine dair yemin etmiĢtir. Fakat Tahmasb devamında, Elkas‟ın huzurdan ayrıldıktan
sonra yeminine uymayarak, ülkede kendi adına hutbe okuttuğundan ve para bastırdığından
söz etmektedir. Bu sıralarda kendisinin Gürcistan taraflarında olduğunu ve Elkas‟ın
faaliyetlerinden haberdar olunca onun üzerine yürümek istediğini belirtir. Elkas Mirza ise,
yanındaki birkaç kiĢiyle Çerkes taraflarına gitmiĢtir fakat Çerkes halkının Elkas Mirza‟yı
yakalayıp ġah‟a göndermek istemesi üzerine Elkas Mirza kaçarak Osmanlı Devleti‟ne
sığınmıĢtır.249 ġah Tahmasb aynı zamanda, Elkas Mirza‟nın Ġstanbul‟da bulunduğu sırada
kendisine tehditkâr mektuplar gönderdiğinden bahsetmektedir.250
ġeref Han ise, Tezkire‟de yazılandan farklı Ģekilde, ġah Tahmasb‟ın Kazvin‟den hareket edip
Evcan bölgesine geldiğinde, Elkas Mirza‟nın annesi Han Bigi Hanım‟ın, ġah‟ın huzuruna
gelerek oğlu Elkas Mirza‟nın affını istediğinden ve ġah‟ın da bunun üzerine onu
bağıĢladığından bahsederek, Elkas Mirza‟nın kendisine aykırı hareketlerde bulunmayacağına
dair yemin etmesi üzerine onu tekrar ġirvan‟a gönderdiğini aktarmaktadır.251
Osmanlı vakayinamelerinde Elkas Mirza‟nın Osmanlı Devleti‟ne iltica ederek, Sultan
Süleyman‟ı ġah‟a karĢı kıĢkırtması öne çıkan sebep olsa da; bazı yakın dönem tarihçileri
248Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.424; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.435; Ramazanzade, Tevârih-i
Âli Osman, s.240; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.627; Peçevî Tarihi, c.I, s.259; Solakzâde Tarihi,
c.II, s.211; Anonim Tevârih (Gıese neĢri) s.240; ġeref Han, Şerefname, s.199; Evliya Çelebi Seyehatnamesi:
Ġstanbul, 1. Cilt 1. Kitap s.163; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.254
249ġah Tahmasb, Tezkire, s.56; Ġskender Bey, Tarih-i Âlemara-yi Abbasi, s.166-167; Nader Nejad, XVI. Asırda
Ġran Kaynaklarına Göre Osmanlı Safevi Münasebetleri (1502-1590,1620) Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi,
Erzurum 1986, s.23
250 ġah Tahmasb, Tezkire, s.56
251 ġeref Han, Şerefname, s.198
51
yeniden bir Safevi seferinin gündeme gelmesini; ġah Tahmasb‟ın, Kanuni Sultan Süleyman‟ın
Orta Avrupa‟da bulunmasını fırsat bilerek, Anadolu‟da ve Azerbaycan bölgesindeki
Türkmenler arasında ġiî propagandaları yapmaya devam etmesi, bazı Özbek hanlarının
Safevilere karĢı Sultan Süleyman‟dan yardım istemeleri ve Osmanlılar tarafından uzun
yıllardır çabalanan ġiiliği ortadan kaldırma ve siyasî- mezhebî birliği sağlama gibi sebeplerle
yorumlamaktadırlar.
Bununla birlikte J.V. Hammer, Safeviler üzerine sefer kararının alınmasında Hürrem
Sultan‟ın da büyük bir rol oynadığını iddia etmektedir. Ona göre Hürrem Sultan, damadı
veziriazam Rüstem PaĢa‟nın (ö.1561/968) „„askerî liyâkatını gösterebileceği bir vesile
çıkması‟‟ isteğinden ötürü, Sultan Süleyman‟ı Safeviler üzerine sefere ikna etmiĢti. Aynı
zamanda Ġ.H. DaniĢmend, bu konuda farklı açıdan Hürrem Sultan‟ın önemli etkisi
olduğundan bahsetmektedir, fakat o bu durumu Rüstem PaĢa ile ilgili olarak değil, veraset
meselesi ile ilgili olarak açıklamaktadır.252
Elkas Mirza‟nın 1547 (954) yılı sonlarına doğru Ġstanbul‟a geldiği bilinmekle beraber, saraya
kabul edildiği gün tam olarak belli değildir. Osmanlı kaynaklarında Elkas Mirza vezir
edindiği Seyyid Azîzullah ġirvanî ile birlikte Ġstanbul‟a geldiğinde, Edirne‟de bulunan
Kanuni Sultan Süleyman‟ın emriyle büyük bir törenle kabul edildiği ve Sultan Süleyman‟ın
Ġstanbul‟a doğru hareket ettiği nakledilmektedir.253
Bazı Safevi kaynaklarında, Elkas Mirza‟nın Ġstanbul‟a geldiğinde Edirne‟deki Sultan
Süleyman‟a gönderdiği mektuptan bahsedilir. Buna göre Elkas Mirza, abisi ġah Tahmasb‟dan
Ģikayette bulunduğu ve Ģahlığın kendisine ait olduğunu belirttiği tarihsiz bir mektupta özetle
Ģöyle demiĢti;
“Osmanlı memleketine sığınmamın nedeni kardeşimden gördüğüm hile ve cefâdır.
Tahmasb hilekârlıkla babamdan kalan mirasa sahip çıktı ve benim yerime şah oldu; ben
ise kardeşimin yeminine güvendim ve küffar Çerkezlerin savaşına gittim. Şah Tahmasb
kardeşim, ben uzaklaşınca Şirvan‟a saldırdı. Bu haber bana ulaşınca Osmanlı
toprağına, ulu Sultan‟ın yardımları ve merhametiyle ırsî memleketimi ele geçirmeye
geldim.‟‟254
252 Rüstem PaĢa‟nın Sultan Süleyman‟ın Ģehzadeleri arasında, Hürrem Sultan‟ın oğlu ġehzade Selim‟i
desteklediği rivayet edilir. Bkn. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.6, s.12-13; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.255.
Ġbrahim PaĢa‟nın idamından sonra veziriazamlık makamına Ayas Mehmet PaĢa atanmıĢtır. (14 Mart 1536/21
Ramazan 942) 1539‟da Ayas PaĢa‟nın ölümüyle yerine ikinci vezir makamında bulunan Lütfi PaĢa getirilmiĢtir.
(13 Temmuz 1539/26 Safer 946) 1541 yılına gelindiğinde, Lütfi PaĢa‟nın azledilmesi üzerine Damat Rüstem
PaĢa veziriazamlığa atanmıĢtır. (28 Kasım 1544/13 Ramazan 951)
253 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.627; Peçevî Tarihi, c.I, s.259; Solakzâde Tarihi, c.II, s.211
254 Nader Nejad, „„XVI. Asırda Ġran Kaynaklarına Göre Osmanlı Safevi Münasebetleri‟‟, s.26; Hamidreza
Mohammednejad, „„Osmanlı-Safevi ĠliĢkileri (1501-1576)‟‟, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2015, s.549-550
52
Vakayinamelerin bir çoğunda, Elkas Mirza‟nın padiĢahı karĢılamak üzere yüksek bir köĢke
çıkarılarak, Ģehre giren (2 Mayıs 1547/12 Rebiülevvel 954) padiĢah ile alayının ihtiĢamının
gösterilmesi nakledilmektedir. Elkas Mirza‟nın; padiĢahın önünden Ģehre giren askerlerin,
vezirlerin, yeniçeri ağasının, veziriazamın görkemli giriĢini gördüğünde, padiĢah geldi
sanarak ayağa kalkıp saygı gösterdiği vurgulanmaktadır.255
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġstanbul‟a girmesinden birkaç gün sonra, ÇavuĢbaĢı ve
CebecibaĢı tarafından Elkas Mirza‟nın Divan-ı Hümayun‟a getirildiği, ardından büyük bir
ziyafetle ağırlandığı söylenmektedir.256 Hatta Solakzâde, böyle bir ziyafetin daha önce eĢi
benzerinin görülmediğini yazmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman‟ın vüzeraya ve ümeraya, Ģehzade Elkas Mirza‟nın büyük bir
ihtimamla ağırlanmasını emrettiği ve kendisine birçok hediye gönderdiği kaydedilmektedir.257
Gelibolulu Âli, gönderilen bu hediyeleri uzun uzun kaleme almaktadır:
„„Cenab-ı saltanattan kîse kîse zer ü sîm ve hemyân hemyân nukûd ve dâmen dâmen
cevâhir ve hırmen hırmen tefârik u nevâdir, hususen bogça bogça zer-endûd ü şîb
hilatler ve sanduk sanduk akmişe-i mütenevvi‟a ile riâyetler, lâsiyyemâ tavîle tavîle tâzî
atlar ve mücevher raht ve murassa zeyn ve rikâb-ı müzeyyen tarîfî semendler, katar
katar esterler, mihâr mihâr eşterler, gürûh gürûh semen-sîmâ ve dilâverâ kullar, fırka
fırka özr-i a‟zâr ve şirin-güftâr dûşîzeler ve bilcümle heyc-i tuhef kısmında bir nesne
kalmadı ki ana yükle gönderilmemiş ola.‟‟258
Bununla birlikte, Peçevî ise Elkas Mirza‟ya gönderilen oldukça değerli hediyelerden sonra,
halk arasında Elkas Mirza‟nın canını kurtarmak için geldiği, batıl mezhebe bağlı olduğu ve bu
nedenlerle boĢa masraf yapıldığı hakkında söylentiler çıktığını aktarmaktadır. Bu söylentilere
karĢı Sultan Süleyman‟ın ise, „biz saltanat namusuna düşeni yaptık, hainlik edenin cezasını
Allah‟a havale ettik‟ Ģeklinde cevap verdiğini belirtmektedir.259
255 Celalzâde, Tabakat, y.306a-b. Naklen; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s.180; Gelibolulu
Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.627-628; Peçevî Tarihi, c.I, s.259-260; Solakzâde Tarihi, c.II, s.212; Hammer,
Büyük Osmanlı Tarihi, c.6 s.11-12; DaniĢmend, Kronoloji, c.2 s.254. DaniĢmend‟in burada verdiği görevlilere
göre (üzengi ağaları, toçu ağaları) Solakzâde ve Peçevî tarihlerinden alıntı yaptığı anlaĢılmaktadır.
256 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.628; Solakzâde Tarihi, c.II, s.212
257Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s. 435; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.426; Gelibolulu Mustafa Âli,
Künhü‟l- Ahbâr, s.628; Peçevî Tarihi, c.I, s.260; Solakzâde Tarihi, c.II, s.212
258Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.628. Gelibolulu Âli, bu eĢyaların on bin altından değerli olduğunu
belirtmektedir. Peçevî ise, mutfak, kiler, yataklar, çadır ve otağlar, katır ve develer gibi hediyeler verildiğini
yazmaktadır. AnlaĢıldığı üzere Peçevî ve Solakzâde, Gelibolulu Âli‟den alıntılayarak aktarmıĢtır. Peçevî Tarihi,
c.I, s.260; Solakzâde Tarihi, c.II, s.212. Ayrıca, Elkas Mirza‟ya gönderilen hediyelerin listesi için bkn. TSMA-e
No:3960/1. Bunlarla birlikte, Hürrem Sultan‟ın da Elkas Mirza‟ya iĢlemeli elbiseler, ipek gömlekler, altın
kaplamalı yatak, yorgan ve yastık hediye etttiği rivayet edilmektedir.
259 Peçevî Tarihi, c.I, s.260
53
Ġstanbul‟da Ġbrahim PaĢa Sarayı‟nda ağırlanan Elkas Mirza‟nın, resmi olarak Kanuni Sultan
Süleyman ile Safevi meselesi hakkında görüĢtüğü günün tarihini, Feridun Emecen Lokman b.
Hüseyin‟in Zübdetü‟l Tevârîh adlı eserinden aktararak, 4 Temmuz 1547 (16 Cemaziyelevvel
954) olarak vermektedir.260 Diğer çağdaĢ Osmanlı kaynaklarının bir çoğunda, Elkas Mirza‟nın
padiĢah ile görüĢtüğü tarihler verilmemektedir.
Osmanlı kaynaklarında, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Elkas Mirza‟nın teĢvikiyle ikinci bir Ġran
seferine karar verdiğinin söylenmesiyle birlikte; Sultan Süleyman‟ın Irakeyn Seferi‟nden beri,
Safeviler üzerinde kesin bir hakimiyet sağlama amacıyla doğu üzerine yürüme niyetinde
olduğu ve Elkas Mirza‟nın ilticasının bu seferin bahanesi olduğu da ifade edilmektedir.261
Konuyla ilgili Ġ. H. DaniĢmend‟in görüĢleri Ģu Ģekildedir: „„Elkas Mirza'nın ilticası, esasen
mukarrer olan bu büyük seferin belki ancak tâcilinde âmil olabilmiştir: Herhalde Elkas‟dan
istifade edilmek istenildiği ve hattâ edinilmiş olduğu muhakkaktır; fakat böyle bir seferin sırf
o fırsattan istifâde için açılmış olduğunu zannetmek doğru değildir.‟‟262
4.2. Kanuni Sultan Süleyman’ın Yeniden İran Üzerine Hareketi
Kanuni Sultan Süleyman Ġran üzerine hareket etmeden birkaç gün önce, Bosna Beylerbeyliği
vazifesinden alınan ve Ġstanbul‟a çağırılan Ulama PaĢa, Erzurum Beylerbeyi olarak atanmıĢ
ve Elkas Mirza‟ya lala tayin edilmiĢtir. Bunun sebebi Ulama PaĢa‟nın Ġran bölgesine hâkim
oluĢuyla açıklanmaktadır.263 Ulama PaĢa ve Elkas Mirza, emirlerindeki Gurebâ Bölükleri ve
bölük ağası ile 21 Mart 1548 (10 Safer 955) günü önden Ġran üzerine gönderilmiĢtir.264 Fakat
Lütfi PaĢa tarih vermeyerek, Elkas Mirza ve Ulama PaĢa‟nın ordudan bir kaç gün önce değil,
padiĢah ve ordu ile birlikte aynı zamanda yola çıktığını yazmaktadır.265 Zikredilen diğer
Osmanlı kaynakları ile birlikte, ġah Tahmasb‟ın da Tezkire‟de Elkas Mirza ile Ulama
260 Emecen, Osmanlı Sultanları, s.139
261 Celalzâde, Tabakât, y.311a, naklen: Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s.180; Gelibolulu Mustafa
Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.629; Peçevî Tarihi, c.I, s.260; Solakzâde Tarihi, c.II, s.213
262 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.255
263 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.629; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.257; Tayyib Gökbilgin, Kanuni
Sultan Süleyman, s.132
264 Celalzâde, Tabakât, v.312a; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, 430; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-
Ahbâr, s.629; Peçevî Tarihi, c.I, s.262; Solakzâde Tarihi, c.II, s.214; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.6, s.13;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.256; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.359; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas
Ellerini Fethi, s.180
265 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.435
54
PaĢa‟nın önceden Sivas‟a geldiğini belirtmesi, Lütfi PaĢa‟nın Tevârih‟indeki yanlıĢlığı
göstermektedir.266
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġstanbul‟dan Üsküdar‟a hareketinin tarihini Celalzâde, Matrakçı
Nasuh, Ramazanzâde, Gelibolulu Âli, ve Peçevî 29 Mart 1548 (18 Safer 955) olarak
kaydetmektedirler.267
Sultan Süleyman‟ın Ġran üzerine ikinci seferinin menzilleri, çağdaĢ Osmanlı kaynaklarında
bütünüyle yer almamakla birlikte, ordunun konakladığı bazı vilayetler verilmiĢtir. Bu nedenle
bu seferde konaklanılan menzillerin, Irakeyn Seferi‟ndeki menziller ile aynı olup olmadığı
hükmüne tam olarak varılamamaktadır. Yalnız Hammer, bu sefere iĢtirak eden Fransız elçisi
Gabriel d‟Aramon‟un sefer rûznâmesini içeren, Johannes Leunclavius‟un „„Türk Milletinin
Tarihi‟‟ baĢlıklı çalıĢmasında verdiği, Osmanlı ordusunun Üsküdar‟dan Diyarbakır‟a olan
sefer menzillerini tarihsiz olarak vermiĢtir.268 Buna göre genel itibariyle, Üsküdar‟dan hareket
eden Osmanlı ordusu; Maltepe, Ġzmit, YeniĢehir, Bozöyük ve EskiĢehir konaklarından sonra
10 Nisan günü (1 Rebiülevvel) Seyyidgazi mevkine ulaĢmıĢtır.
Vakayinamelerin bir çoğunda, sefer menzillerinde konaklanılan tarihler verilmemekle birlikte,
Ģehzadelerin Osmanlı ordusuna katıldıkları menziller ve tarihleri yer almaktadır. Buna göre
Seyyidgazi menzilinde, sancağından gelerek padiĢahın huzuruna çıkan Saruhan sancakbeyi
ġehzade Selim, buradan baĢkent ve Rumeli tarafları ile ilgilenmesi için Edirne‟ye
gönderilmiĢtir.269 Seyyidgazi‟den hareket eden ordu, Bolvadin ve AkĢehir menzillerinden
sonra 19 Nisan (10 Rebiülevvel) günü Konya‟ya ulaĢtığında, ġehzade Bayezid orduya dâhil
olmuĢ ve Konya muhafazası için vazifelendirilmiĢtir.270 Niğde ve Kayseri yoluyla 25 Mayıs‟ta
(16 Rebiülahir) Sivas‟a gelindiğinde ise, ġehzade Mustafa orduya vusûl ederek, buradan
266 ġah Tahmasb Tezkire‟de, Elkas Mirza‟nın, Ulama PaĢa ile Osmanlı ordusundan daha önce Sivas‟a
geldiğinde, Van hakimi ġah Ali Sultan-ı Çegenî‟ye gönderdiği bir mektuptan bahsetmektedir. Mektubun
içeriğine göre, Elkas Mirza Sultan Süleyman‟ın kendisini Safevi ülkesinin Ģahı olarak tanıdığını belirtmiĢ ve Van
Kalesi‟nin anahtarlarını gönderdiği takdirde ona Horasan‟da büyük bir bölgenin hakimiyetini vereceğini
vaadetmiĢtir. ġah Tahmasb, Tezkire, s.58
267Giese neĢri Anonim Tevarih-i Âli Osman‟da bu tarih 30 Mart (19 Safer) olarak geçmektedir. Anonim Tevârih,
s.151. Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, 430; Ramazanzâde, Tevârih, s.240; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l-
Ahbâr, s.629; Peçevî Tarihi, c.I, s.262; Evliya Çelebi Seyehatnamesi, Cilt 4, 1. Kitap, s.235
268 Üsküdar‟dan, Tebriz‟e kadar uğranılan 129 konağın isimleri için bkn. Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.6,
s.13-14
269Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.629; Peçevî Tarihi, c.I, s.262; Solakzâde Tarihi, c.II, s.214;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.256
270 Zikredilen kaynaklarda ordunun Konya‟da konakladığı ve ġehzade Bayezid‟in geldiği tarih verilmemektedir.
DaniĢmend bu tarihi 10 Rebiülevvel 955 (19 Nisan 1548) olarak vermektedir. Bkn. Kronoloji, c.2, s.256
55
Amasya muhafazasına memur edilmiĢtir.271 Yakın dönem tarihçilerinden bazıları, ġehzade
Mustafa ve ġehzade Bayezid‟in Anadolu‟da vazifelendirilmesini, bölgede muhtemel bir
KızılbaĢ ayaklanmasına engel olmaları sebebiyle açıklamaktadırlar.272
Ordunun Erzurum‟da konakladığı sırada, Lütfi PaĢa‟nın aktardığına göre; Erzurum, Sivas,
Karaman, MaraĢ ve Diyarbakır beylerbeyleri, askerleriyle birlikte padiĢahın ordusuna
katılmıĢlardır.273 Erzurum üzerinden Adilcevaz‟a gelindiğinde, Irakeyn Seferi sırasında
Osmanlıların hâkim olduğu fakat daha sonra Safevilerin tekrar ele geçirdiği Van Kalesi‟ne, 10
Temmuz‟da (3 Cemaziyelahir) Ulama PaĢa ve Karaman Beylerbeyi Pîrî PaĢa kaleyi
kuĢatmakla görevlendirilerek gönderildiği aktarılmaktadır.274 DaniĢmend‟in belirttiğine göre
„„Bu iki paşanın Van‟a karşı hareketi bazı menbâlara göre, çok müstahkem olan bu kalenin
muhasara ve fethinden ziyade yolların tutulması ve ablukası içindir.‟‟275
Bazı Osmanlı kaynaklarında Kanuni Sultan Süleyman‟ın Adilcevaz‟dan Van üzerine yürüme
niyetinde olduğu fakat Elkas Mirza‟nın yönlendirmesi ile Tebriz‟e gidildiğinden
bahsedilmektedir. Elkas‟ın orduyu Tebriz üzerine yönlendirmesinin nedeni ise, Tebriz
halkının Osmanlı ordusuna katılacağını söylemesi olarak verilmektedir.276
Lütfi PaĢa ise, padiĢahın yönünü Tebriz‟e çevirmesindeki nedenini Elkas‟ın etkisinden ziyade,
ġah Tahmasb‟ın Tebriz‟de bulunduğuna dair haberler alındığına dayandırmaktadır.277
4.3. Kanuni Sultan Süleyman’ın Tebriz’e Girişi
21 Haziran 1548 tarihinde (14 Cemaziyelevvel 955) Hoy Ģehrine gelen Kanuni Sultan
Süleyman, buradan hareket ederek 27 Temmuz (20 Cemaziyelahir) günü Tebriz‟e girmiĢ,
ġeb-i Gazan‟da ordugâh kurdurmuĢtur.278 ġeref Han, Kanuni Sultan Süleyman‟ın ordusuyla
birlikte Tebriz‟e girdikten sonra, hiçbir Tebrizlinin Osmanlı ordusunu karĢılamadığından,
271Celalzâde, Tabakât, v.312a: Naklen Remzi Kılıç, „„Osmanlı-Ġran Münasebetleri‟‟, s.214; Gelibolulu Mustafa
Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.630; Peçevî Tarihi, c.I, s.262
272 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.255-257; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Feth, s.183
273 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.436
274 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.630; Peçevî Tarihi, c.I, s.262-263; Solakzâde Tarihi, c.II, s.214;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.255. Evliya Çelebi, Ulama PaĢa ve Piri PaĢa‟nın yanına kırk bin asker
görevlendirildiğini yazmaktadır. Evliya Çelebi Seyehatnamesi, c.4, 1. Kitap, 2010, s.236. Elkas Mirza ve Ulama
PaĢa‟nın hangi gün ve nerede padiĢahın ordusuna katıldığına incelenen kaynaklarda yer verilmemiĢtir.
275 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.257
276 ġeref Han, Şerefname, s.199; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.630; Peçevî Tarihi, c.I, s.264;
Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.6, s.14-15; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.257
277 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.437
278 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.465; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.438; Ramazanzâde, Tevârih,
s.240; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.630; Solakzâde Tarihi, c.II, s.214; Hammer, Büyük Osmanlı
Tarihi, c.6, s.13-14; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.255-257
56
hatta bu bölgedeki Elkas Mirza‟nın taraftarlarının da ġah Tahmasb‟a yönelip, bölgeyi terk
ettiklerinden bahsetmektedir.279 Bu konuda ġah Tahmasb, Sultan Süleyman‟ı Elkas Mirza‟nın
niyetini irdelemeden onun sözlerine uyarak hareket etmesinden dolayı eleĢtirmektedir.280 Bu
durum karĢısında ise Sultan Süleyman‟ın, Tebriz bölgesinde herhangi bir yağma yapılmaması
ve halkın güvenliğinin sağlanması için askerlere çok sıkı emirler verdiği kaydedilmektedir.281
Tebriz‟e gelindiğinde söz verildiği üzere, Elkas Mirza Tebriz tahtına geçirilecekken, Kanuni
Sultan Süleyman‟ın bu niyetinden vazgeçtiği aktarılır. Bu durumu Celalzâde, Gelibolulu Âli,
Peçevî ve Solakzâde; Elkas Mirza‟nın daha önce ġirvan‟da vali bulunduğu sırada olduğu gibi,
Tebriz‟de de reayaya zulmetmesi ve ağır vergiler koyması ile izah etmektedirler.282 Bu
nedenle Osmanlı yazarları, özellikle Gelibolulu Âli, Elkas Mirza‟yı halka davranıĢlarından
dolayı oldukça eleĢtirmektedir. Fakat –DaniĢmend‟in aktardığına göre- MüneccimbaĢı
(ö.1702/1113) bu durumu, Elkas Mirza‟nın Sultan Süleyman‟a Tebriz halkının kendisine biat
edeceğini vaadetmesiyle yönünü Tebriz‟e çevirdikten sonra, hem Elkas‟ın adamlarının hem
de Tebriz halkının ġah Tahmasb‟a meyletmesi ile açıklamaktadır.283
Dört gün Tebriz‟de kalan Sultan Süleyman, ġah Tahmasb‟ın daha önce olduğu gibi yine
savaĢ meydanına çıkmamasından ötürü, 1 Ağustos 1548 günü (25 Cemaziyelahir 955) Maraga
ve Salmas yoluyla Van cânibine harekete geçmiĢtir.284 Zikredilen Osmanlı kaynaklarında,
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Tebriz‟de kısa süre kalmasının sebebi ġah Tahmasb‟ın
muharebeden kaçınması olarak verilse de, Fahrettin Kırzıoğlu‟nun bazı Safevi kaynaklarından
aktardığına göre; orduda yiyecek sıkıntısı ve hayvanların yemsizliği sorunları baĢ göstermesi
ve KızılbaĢ gruplarının saldırıları üzerine padiĢah Tebriz‟den ayrılmıĢtır.285
ġah Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz‟de iken kendisinin Âhâr (Eher) bölgesinde
olduğunu kaydetmektedir. Bununla beraber, Anadolu‟ya gönderdiği casusları vasıtasıyla
Osmanlıların ordugâh yerlerinden haberdar olduğundan bahsetmektedir. Irakeyn Seferi‟nde
olduğu gibi, yine aynı savaĢ stratejisini izlediğini Ģu cümlelerle belirtmiĢtir:
„„Kendi askerlerimden bir grubu Rum askerlerinin önünden giderek tahıl ve mahsulleri
yakmak ve yedirebildiklerini de hayvanlara yedirmek üzere tayin ettim. O mahallin
tahılını yedirtip yaktırdık, arkları doldurttuk. ... Rum ordusunun devâsı için bundan
279 ġeref Han, Şerefname, s.199
280 ġah Tahmasb, Tezkire, s.57
281 Celalzâde, Tabakât, v.315b: Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s.186; ġeref Han, Şerefname,
s.199; Peçevî Tarihi, c.I, s.264
282 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.630; Peçevî Tarihi, c.I, s.264; Solakzâde Tarihi, c.II, s.214
283 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.257-258
284 Lütfi PaĢa, Tevarih-i Âli Osman, s.438; Matrakçı Nasuh, Târih, s.465; ġeref Han, Şerefname, s.199; Anonim
Tevarih (Gıese) s.151; Ġskender Bey, Târih-i Âlemara-yi Abbasi, s.169; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.258
285 Ġskender Bey, Târih-i Âlemara-yi Abbasi, s.169; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s.187
57
başka çare yoktur. Bizim ülkemizde kalırlarsa bizim ilacımız, erzak yolunu her yandan
kapatmaktır. Onlarla savaşmak işte budur. Bundan başkası delilik ve ziyankârlıktır.‟‟286
4.4. Osmanlıların Van Kalesi’ni Yeniden Ele Geçirmesi
Ġran üzerine Ġstanbul‟dan önden gönderilen Elkas Mirza ve Ulama PaĢa‟nın hangi tarihte ve
nerede Osmanlı ordusuna katıldıklarına dair incelenen kaynaklarda muhteva yer almadığı
daha önce belirtilmiĢti. Yalnız Peçevî, Ulama PaĢa‟nın Osmanlı ordusu ile birleĢtikten sonra,
10 Temmuz (3 Cemaziyelahir) günü Karaman Beylerbeyi Pîri PaĢa ile Van Kalesi‟ni
kuĢatmakla görevlendirildiğinden söz etmektedir. Ulama PaĢa ve Pîri PaĢa arkasından
veziriazam Rüstem PaĢa da ağır toplarla yardıma gelerek kuĢatmaya katılmıĢtır.287 KuĢatma
devam ederken, Tebriz‟den hareket eden Sultan Süleyman ve ordusu ise 15 Ağustos (10
Recep) günü Van önlerine ulaĢmıĢtır.288
Rüstem PaĢa‟nın gelmesiyle dokuz gün daha kalenin topa tutulduğu, onuncu gün (25
Ağustos/20 Recep) -Peçevi‟nin aktardığına göre- kaledeki Ali Han adındaki Safevi beyinin
aman dilemesi ile kalenin ele geçirildiği kaydedilmektedir.289 Böylece Van Kalesi‟nde
Osmanlı hâkimiyeti tekrar sağlanmıĢtır. Ulama ile Pîri paĢaların Van üzerine memur
edilmelerinden itibaren (10 Temmuz) kalenin ele geçirilmesinin bir aydan fazla sürdüğüne
göre, kaledeki Safevi askerlerinin iyi bir savunma yaptıkları anlaĢılmaktadır. Fakat incelenen
Osmanlı kaynaklarında kuĢatma süresinin uzunluğu göz ardı edilerek, doğrudan kalenin
fethine odaklanılmıĢtır. Yalnızca Solakzâde, kalenin kuĢatma süresinin uzun sürmesini;
kalenin „zamanın en sağlam kalesi olduğunu belirterek‟ açıklamaktadır290
286 Tahmasb bu ifadelerin devamında ayrıca: „„... habercilerden duyup tahkik ettiğimiz üzere tahminî olarak
Hünkâr hazretlerinin mâiyetinde kullukçular dışında üç yüz bin savaşçı gelmiş. Eğer her birinin yanında bir
hizmetçi olsa, binekleri (ulak) olan altı yüz bin kişi eder. Her kişi ve binek için her gün iki men (yaklaşık 6 kg)
erzak gerekir ki yüz menlik on beş bin yük eder. Tahminî olarak, beraberlerinde getirdikleri beş yüz bin ya da
altı yüz bin deve yükü erzak onlara bir ay bile yetmeyecektir. Bizse, onlara yüz yüze savaşmayalım diye her yeri
yedirtip yaktırdık. Onların hali ne olacak? Bir ay boyunca ilerleseler, dönerken ne yaparlar? Başka erzakı
nereden elde ederler? ... Onlar erzak kıtlığı dışında başka bir yolla nasıl âciz ve zebûn kılınabilir?‟‟ Bkn. ġah
Tahmasb, Tezkire, s.63-65
287 Peçevî Tarihi, c.I, s.26
288Ramazanzâde, Tevârih, s.241; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.630-31; Peçevî Tarihi, c.I, s.264;
Solakzâde Tarihi, c.II, s.214; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.6, s.15; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.258
289Osmanlı kaynaklarında Ali Han olarak geçen kiĢi, ġerefname‟de ġah Ali Sultan olarak geçmektedir. ġeref
Han, Şerefname, s.199; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.631; Peçevî Tarihi, c.I, s.264-265; Hammer,
Büyük Osmanlı Tarihi, c.6, s.15; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.258; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.360.
DaniĢmend ve UzunçarĢılı‟nın ele geçirilen kaleler hakkında Gelibolulu Âli‟den faydalandıkları anlaĢılmaktadır.
290 Solakzâde Tarihi, c.II, s.215
58
Van Kalesi‟nin yeniden ele geçirilmesinden sonra Anadolu defterdarı Çerkes Ġskender PaĢa,
Van beylerbeyliğine atanmıĢtır.291 Rüstem PaĢa‟nın Van Kalesi‟ne gelmesiyle birlikte, ErciĢ‟e
gönderilen bir bölük ile ErciĢ ve Adilcevaz‟da da yeniden hakimiyet sağlanmıĢtır.292
Zikredilen Osmanlı kaynaklarında, bu tarihlerde Elkas‟ın hareketlerine dair detaylı bilgi
bulunmamaktadır. Ġskender Bey ve diğer bazı Safevi tarihçileri, Ulama PaĢa‟nın Van üzerine
gönderildiğinde, Elkas Mirza‟nın da bazı paĢa ve sancakbeyleri de dahil yaklaĢık kırk bin
asker ile, Tebriz‟in kuzeydoğusunda kalan Merend bölgesine gönderildiğini
nakletmektedirler. Ġskender Bey‟in aktardığına göre; Elkas Mirza ve beraberindeki Osmanlı
askerleri Merend‟e geldiğinde, bölgede bulunan bazı KızılbaĢlar, Osmanlı askerlerine hücum
etmiĢlerdir. Ġskender Bey, bu durum karĢısında Osmanlı askerlerinin bu küçük KızılbaĢ
grubunun arkasında büyük bir Safevi ordusunun pusuda olabileceğini düĢünerek KızılbaĢlara
karĢı koymaya cesaret edemediklerinden bahsetse de, devamında burada Ģiddetli bir vuruĢma
gerçekleĢtiğini ve sonunda KızılbaĢların geri çekildiğini yazmaktadır.293
4.5. Safevilerin Kars Kalesi’ne Baskını ve Bu Baskına Dayalı Olarak Yaşanan Hadiseler
ġah Tahmasb, Çaldıran mevkiinde bulunduğu sırada, Osmanlı ordusunun Van Kalesi‟ni
kuĢattığı haberini almıĢtı. Gelibolulu Âli ve Peçevî bu sıralarda Sultan Süleyman‟ın, harap
vaziyette bulunan Kars Kalesi‟ni onarmak için Pasin sancakbeyi Dulkadıroğlu Ali Bey‟i
birkaç mimar ve belli sayıda iĢçi ile Kars‟a gönderdiğini kaydetmektedirler.294 ġah Tahmasb
ise, bu haberi aldıktan sonra oğlu Ġsmail Mirza‟yı Kars halkını katledip, bölgeyi yağmalamak
üzere Kars Kalesi‟ne gönderdiğinden bahsetmektedir. Kendisinin ise Erzurum‟a yürümeyi
kararlaĢtırdığını belirterek Ġsmail Mirza‟ya da, Kars‟tan sonra Erzurum‟a geçmesini
emrettiğini yazmaktadır. Devamında; Sultan Süleyman‟ın, Safevi ordusunun Anadolu‟ya
girdiğini haber aldığında Van‟dan ayrılır düĢüncesi ile Erzurum‟a gitme kararını verdiğini
söylemektedir.295
Kars Kalesi üzerine gönderilen Safevi askerleri, Dulkadıroğlu Ali Bey‟i ve onun
maiyetindekileri katletmiĢlerdir. ġah Tahmasb‟ın, bu hâdisenin ertesi günü ErciĢ‟e, oradan da
291 Matrakçı Nasuh, Târih, s.465; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.631; Peçevî Tarihi, c.I, s.265;
Solakzâde Tarihi, c.II, s.215
292 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.303; ġeref Han, Şerefname, s.199
293 Ġskender Bey, Târih-i Âlemara-yi Abbasi, s.168-169; Diğer Safevi kaynakları için bkn. N. Nejad, „„XVI.
Asırda Ġran Kaynaklarına Göre Osmanlı Safevi Münasebetleri‟‟, s.30
294 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.632; Peçevî Tarihi, c.I, s.266. Kars Kalesi‟nin özellikleri hakkında
bkn. Evliya Çelebi Seyehatnamesi, Cilt 2, 2. Kitap, hz. Yücel Dağlı- Seyit Ali Kahraman, Yapı Kredi Yayınları,
Ġstanbul 2008, s.385-386
295 ġah Tahmasb, Tezkire, s.66
59
Adilcevaz‟a geçmesi üzerine, hem Dulkadıroğlu Ali Bey ve yanındakilerin öldürülmesini hem
de ġah Tahmasb‟ın Adilcevaz‟da bulunduğu haberini alan Sultan Süleyman‟ın, ġah‟ı tâkiben
Adilcevaz‟a yöneldiği belirtilir.296
ġah Tahmasb, Van Kalesi‟nin Osmanlıların eline geçtiğini ve Sultan Süleyman‟ın da
kendisini takip ettiğini öğrenince Hınıs ve Pasin taraflarına yöneldiğini aktarmaktadır.297 Lütfi
PaĢa, ġah Tahmasb‟ın Sultan Süleyman‟ın geldiğini haber alınca, Erzurum sınırları içerisinde
bulunan Karaköprü mevziine geldiğini, oradan Bingöl yoluyla Pasin‟e ulaĢtığını
belirtmektedir.298 Bir bölgede bir günden fazla durmamayı hedef haline getirdiğini ifade eden
ġah Tahmasb, uğradığı bütün bölgelerin harap vaziyete çevrilmesini emrettiğini
aktarmaktadır.299 Peçevî ise, ġah Tahmasb‟ın Anadolu‟daki bölge halkını katlettiğini ve
malları yağmaladığını aktarırken, onun bu faaliyetlerini Osmanlı ordusunun karĢısına çıkacak
güçte olmadığını bilmesiyle izah etmektedir.300
ġah Tahmasb, Erzurum taraflarından MuĢ‟a giderken, kendisini takip eden Sultan
Süleyman‟ın MuĢ merkezinde bulunan Karaköprü‟ye geldiğini yazmaktadır.301 Lütfi PaĢa ise,
Tahmasb‟ın, casusları vasıtasıyla Sultan Süleyman‟ın Erzurum‟a geldiğini haber aldığını ve
bunun üzerine Erzincan taraflarına gittiğini aktarır.302 Böylelikle, Sultan Süleyman ve ġah
Tahmasb karĢı karĢıya gelmemiĢtir. Bununla birlikte aynı zamanda, ġah‟ın bu güzergâhlar
üzerindeki bütün tahılları yaktırması ile Osmanlı ordusunun iaĢesiz kalmasından ve kıĢ
mevsiminin de yaklaĢmasından dolayı, 29 Eylül 1548 (25 ġaban 955) günü Kanuni Sultan
Süleyman ve ordusu Diyarbakır‟a (Amed) gelmiĢtir.303
Kanuni Sultan Süleyman Diyarbakır‟da ordugâhını kurdurduğunda, ġah Tahmasb ve askerleri
Adilcevaz, ErciĢ, Ahlat ve MuĢ yörelerini harap vaziyete çevirmiĢ, halkı katletmiĢ ve
mallarını yağmalamıĢlardır. DaniĢmend, ġah Tahmasb‟ın bu bölgeler üzerine saldırmasını,
onun Osmanlılardan Van Kalesi‟nin intikamını alması olarak değerlendirmektedir.304
296 ġah Tahmasb, Tezkire, s.67; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.439; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr,
s.632; Peçevî Tarihi, c.I, s.265
297ġah Tahmasb, Tezkire, s.67; Ġskender Bey, Târih-i Âlemara-yi Abbasi, s.171
298 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.439
299 ġah Tahmasb, Tezkire, s.66-67
300 Peçevî Tarihi, c.I, s.266
301 ġah Tahmasb, Tezkire, s.67
302Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.440; ġeref Han, Şerefname, s.199
303 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.439; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.632; Solakzâde Tarihi,
c.II, s.215; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.259
304Solakzâde Tarihi, c.II, s.215; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.259
60
ġah Tahmasb‟ın Van çevresindeki faaliyetlerini haber alan Sultan Süleyman, ikinci vezir
Ahmet PaĢa‟yı bir kısım askerle bölgeye tayin etmiĢtir.305 Solakzâde, Ahmet PaĢa‟nın hemen
ardından padiĢahın da bölge üzerine hareket ettiğini belirtmektedir.306 23 Ekim Salı günü (20
Ramazan) Harput Kalesi‟ne gelen padiĢah buradan Pertek‟e (Elazığ) hareket etmiĢtir.
Celalzâde, Gelibolulu Âli ve Peçevî, tarih vermeyerek Ahmet PaĢa‟nın Kemah yakınlarına
vardığı sırada, Çerkes Osman PaĢa‟nın Safevi askerleri üzerine yaptığı gece baskınının
baĢarısı anmaktadırlar. Aktardıklarına göre, Osman PaĢa ve maiyetindekiler Ahmet PaĢa
gelmeden önce, bir gece vakti hayvanlarla Safevi askerlerine baskın yapmıĢ, burada küçük bir
çarpıĢmadan sonra bölgedeki Safevi ordusu dağıtılmıĢtır. Âli ve muhtemelen ondan aktaran
Peçevî bu konuyla ilgili, Ahmet PaĢa‟nın Çerkes Osman PaĢa ile birlikte önceden gelmesiyle,
Safevilere karĢı daha büyük bir baĢarı kazanılabileceğini savunmuĢtur.
Çerkes Osman PaĢa Safevi askerleri karĢısındaki bu baĢarısından dolayı Halep beylerbeyi
olarak atanmıĢtır. Bu hâdiseden sonra Sultan Süleyman tekrar Diyarbakır‟a hareket etmiĢtir.
4.6. Elkas Mirza’nın Faaliyetleri
Ramazan ayını Diyarbakır‟da geçiren Kanuni Sultan Süleyman, kıĢ mevsimini geçirmek için
25 Kasım‟da (23 ġevval) Halep‟e gelmiĢtir.307 Osmanlı kaynaklarında Elkas Mirza‟nın bu
tarihlerdeki faaliyetleri detaylı olarak bulunmasa da, onun ġah Tahmasb‟ın hazinesinin ve
barhanesinin bulunduğu Kum, KaĢan ve Isfahan taraflarına yönelmek için padiĢahtan icazet
istediği bilinmektedir.308 Fakat vakayinamelerde aktarılana göre, Sultan Süleyman Elkas
Mirza‟nın yanına Osmanlı ordusunun düzenli askerlerinden katılmasına izin vermemiĢ, aĢiret
kuvvetleriyle gitmesini istemiĢtir. Bu durum, Kanuni‟nin Elkas Mirza‟dan Ģüphelenmeye
baĢlamasıyla izah edilmektedir.309 Tebriz‟e gelindiği sırada, Elkas Mirza‟nın Tebriz tahtına
geçirilmemesi de, kaynaklarda daha önce aynı sebeplerle açıklanmıĢtı.
305 Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.319a-320b: naklen H. Mohammednejad, „„Osmanlı-Safevi ĠliĢkileri‟‟, s.567;
Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.632; Peçevî Tarihi, c.I, s.266; Solakzâde Tarihi, c.II, s.215;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.259. Solakzade ve DaniĢmend Ahmet PaĢa‟yı 3. Vezir olarak yazmıĢlardır.
306 Solakzâde Tarihi, c.II, s.215; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.259
307Gelibolulu Mustafa Âli bu tarihi 4 Aralık (3 Zilkade) olarak zikrederken, Hammer (muhtemelen
Solakzade‟den alıntı yaparak) 27 Kasım (25 ġevval) olarak vermektedir. Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.320b:
naklen Remzi Kılıç, „„Osmanlı-Ġran Münasebetleri‟‟, s.230; Ramazanzâde, Tevârih, s.242; Gelibolulu Mustafa
Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.633; Peçevî Tarihi, c.I, s.269; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.16; DaniĢmend, Kronoloji,
c.2, s.259
308 Lütfi PaĢa, Tevârih, s.440-441; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.465; Ramazanzâde, Tevârih, s.242;
Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.633; Peçevî Tarihi, c.I, s.267-270; Solakzâde Tarihi, c.II, s.215,216;
Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.15-16; Evliya Çelebi Seyehatnamesi: Ġstanbul, 1. Cilt 1. Kitap, s.163;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.259
309 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.633; Peçevî Tarihi, c.I, s.268; Solakzâde Tarihi, c.II, s.215-216
61
Elkas Mirza mezkûr bölgelere dahil olarak, abisi ġah Tahmasb‟ın ve kardeĢleri Sam Mirza ve
Behram Mirza‟nın barhanelerine baskın yapmıĢ ve evlerini yağmalamıĢtır. Celalzâde,
Gelibolulu Âli, Peçevî ve Solakzâde; Elkas‟ın kardeĢlerinin hazinelerinden ele geçirdiği
kıymetli eĢyalardan; ciltli Kurân-ı Kerîm‟ler ve tefsirleri, elmaslar, yakut, zümrüt ve değerli
taĢlardan oluĢan mücevherleri, değerli taĢlarla süslü kılıçlar ve hançerleri, altın yaldızlı
eserleri, cevherli mühürleri, güzel kokuları, ipek halıları, nakıĢlı çadırları, katırları ve develeri,
veziri Azizullah ġirvanî ile Halep‟te bulunan Sultan Süleyman‟a gönderdiğini
kaydetmiĢlerdir.310 Adı geçen yazarlar Elkas‟ın hangi tarihte Isfahan taraflarına gönderildiğini
ve ondan gelen hediyelerin ne zaman Halep‟e ulaĢtığına dair bilgi vermemektedirler.
PadiĢahın Halep‟teki ordugâhının kurulmasının ardından kısa bir süre sonra geldiği
bilindiğine göre, bu tarih Zilkade ayı baĢları olmalıdır.
Elkas Mirza‟nın hediyelerine karĢılık Sultan Süleyman‟ın da ona değerli kılıç, otağ ve
kaftanlar gönderdiği bildirilir.311 Peçevî ve Solakzâde, Elkas‟ın bu hediyelerden ve padiĢahın
desteğinden güç alarak Kum ve KaĢan‟dan Ġran‟ın iç bölgelerine kadar gittiğini
nakletmektedirler.312
Ġncelenen Osmanlı kaynaklarında yine tarih verilmemekle birlikte, Elkas Mirza‟nın Sultan
Süleyman‟dan tekrar izin alarak, Isfahan‟dan Bağdat‟a geçtiği belirtilmektedir. Sultan
Süleyman‟ın, Elkas‟ın bölgede kendi baĢına hareket etmesine izin vermesini Peçevî ve
Solakzâde; daha önce olduğu gibi, padiĢahın Elkas‟a karĢı güvenini kaybetmesine ve Osmanlı
askerlerinin onunla anlaĢamamalarına dayandırmıĢlardır. Hatta onlara göre, Kanuni‟nin Elkas
Mirza‟ya bakıĢ açısı nefret düzeyine ulaĢmıĢtı ve padiĢah onun ordu içinde bulunmasını
uğursuzluk saymaya baĢlamıĢtı.313
Karaçelebizâde ve MüneccimbaĢı ise, Sultan Süleyman‟ın Elkas Mirza‟ya güvenini
yitirmesinin nedenini, onun Kerbela‟yı ziyaret etmesi ve ġii mezhebine bağlılığını devam
310 Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.276: Naklen Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.16; Gelibolulu Mustafa Âli,
Künhü‟l- Ahbâr, s.633-634. Peçevî‟nin ve Solakzâde‟nin bu bahiste yine Âli‟den alıntı yaptıkları anlaĢılıyor.
Peçevî Tarihi, c.I, s.270; Solakzâde Tarihi, c.II, s.216-17. Lütfi PaĢa ise Elkas Mirza‟nın padiĢaha gönderdiği
hediyelerin bahsinde, onun ġah Tahmasb‟ın hazinesinden ele geçirdiği bir çadırdan söz etmektedir. „„Şah İsmail
dâhi sağlığında işlemeyi emredip dâhi tamam olmadan, Elkas alıp Rum padişahı Sultan Süleyman‟a gönderdi.
Tahmasb‟ın büyük kasâveti ol çadır oldu.‟‟ Lütfi PaĢa, Tevârih, s.442
311 Lütfi PaĢa, Tevârih, s.442; Peçevî Tarihi, c.I, s.270; Solakzâde Tarihi, c.II, s.217
312 Peçevî Tarihi, c.I, s.270; Solakzâde Tarihi, c.II, s.215-217
313 Bu konu hakkında Peçevî ve Solakzâde tarihlerinde çok benzer ifadeler.bulunmaktadır. Peçevî Tarihi, c.I,
s.268; Solakzâde Tarihi, c.II, s.216. ġah Tahmasb ise Tezkire‟de, Sultan Süleyman tarafından Elkas Mirza‟nın
kendi baĢına hareket etmesine müsaade edilmesine oldukça ĢaĢırdığını ifade etmektedir. Bkn. ġah Tahmasb,
Tezkire, s.68-69
62
ettirmesinden kaynaklandığı belirtmektedir.314 Fakat bazı Osmanlı kaynaklarında geçtiğine
göre, daha önce Sultan Süleyman da Kerbela'yı ziyaret etmiĢti ve On Ġki Ġmama saygı
gösteriyordu.315 Bu durumda, padiĢahın Elkas Mirza‟ya mezhebinden ötürü veyahut
Kerbela‟yı ziyaret etmesi gibi nedenlerle güvenmemesi, asıl sebepler olmasa gerektir.
Bu tarihlerde Elkas Mirza‟nın hareket ettiği bölgelere Lütfi PaĢa, Ramazanzâde ve Gelibolulu
Âli‟nin tarihlerinde oldukça az yer verilmiĢtir. Matrakçı Nasuh, Elkas‟ın menzillerini Ģu
Ģekilde vermektedir:
„„Bağdat‟tan ılgar ile Mâydaş vilayetine ve Câm-ı Cuylen vilayetine ve Kütvâr
Kal‟a‟sına ve Serâve Kal‟a‟sına ve ândan Hemedan‟a varıp zikrolan vilayetlerin avret
ve oğlanın kılıçtan geçirip, mâl-ü menâllerin talan eyledikten sonra Dergüzin şehrin
varıp ve oradan Kûm-ı Keşan hisarın ve Sava Kal‟a‟sın ve oradan Keşan Kal‟a‟sın ki
şahın cümle hazâyini orada mahfûzdu, cümlesi gâret olunup oradan Rey vilayetine ve
Isfahan‟a ve Peterî-hâs Kal‟a‟sına ve Sulh Hisarı‟na varılıp, padişah devletinde
cümlesi müsahhar olup bâdehu Şiraz cânibi muhkem kış olmakla ol cânibe gidilmesi
asîr olmayıp...‟‟316
Bu sıralarda Halep‟te bulunan Kanuni Sultan Süleyman‟ın, Halep‟in güneyindeki (bugünkü
Suriye sınırları içerisindeki) Hama taraflarına avlanmaya gittiği kaydedilmektedir.317 Peçevî,
padiĢahın Hama tarafına yola çıktığı tarihi 6 Aralık (5 Zilkade) olarak verir.318 Kanuni, burada
iken oğlu Karaman sancakbeyi ġehzade Bayezid‟i yanına davet etmiĢtir. Gelibolulu Âli,
Ģehzadenin geliĢini Ģu dizelerle nakletmektedir:
„„Kurratü‟l-„ayn-i şehin-şâh-ı ferîd / Yani kim Şehzâde Sultan Bâyezîd
Eyledi nâgeh Halep şehrin makâm / Şânuku lâ-zâle fî-izzi medîd‟‟319
Devamında verdiği bilgilere göre, Hama‟da birkaç gün kalan padiĢah tekrar Halep‟e
dönmüĢtür. KıĢı padiĢahın yanında geçiren ġehzade Bayezid ise 11 Haziran 1549 (15
Cemaziyelevvel 956) tarihinde Halep‟ten ayrılarak Karaman‟a hareket etmiĢtir.
314 MüneccimbaĢı DerviĢ Ahmet Efendi, Sahâifu‟l- Ahbâr, c.2, s.499
315 Bu konu hakkında Osmanlı yazarları ve Ġslam alimlerinin kaynakları için bkn. Mustafa Öz, „„Kerbelâ‟‟, İA,
Ankara 2002, c.25, s.271-272
316 Matrakçı Nasuh, Târih, s.465-466
317 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.633; Peçevî Tarihi, c.I, s.269; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.259-
260
318 Peçevî Tarihi, c.I, s.269
319 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.634
63
4.7. Elkas Mirza’nın Şah Tahmasb’ın Yanına Getirilmesi ve Ölümü
Bu tarihlerde Elkas Mirza‟nın Bağdat‟ta olduğu bilinmektedir. Sultan Süleyman Elmalı
mevkiine geldiği zaman, Elkas‟ı da buraya davet etmiĢtir. DaniĢmend, bu tarihi Kanuni‟nin
Elmalı‟ya ulaĢtığı günün tarihi ile aynı vermektedir.320 (3 Temmuz/ 7 Cemaziyelahir)
Kaynaklarda Elkas Mirza‟nın, Sultan Süleyman‟ın bu davetine icâbet etmediği belirtilmekte
ve buna sebep olarak farklı değerlendirmeler yapılmaktadır.321 Anonim Tevârih-i Âli
Osman‟da; sefer yorgunluğundan Ģikayet eden askerin, seferin uzamasından Elkas‟ı sorumlu
tutarak, ondan intikam alma niyetiyle padiĢaha kıĢkırtıcı haberler verdikleri ve Elkas‟ı hain
ilan ettikleri belirtilir. Elkas Mirza bu haberleri alıp, endiĢelenerek padiĢahın yanına
gitmemiĢtir.322 Lütfi PaĢa da benzer Ģekilde, Elkas Mirza‟nın önceleri padiĢahın davetine
uyacağını fakat askerlerin kendisi hakkındaki dedikodu ve iftiraları öğrenince bundan
vazgeçtiğini aktarmaktadır.323
Peçevî ve ona istinâden Hammer; Elkas Mirza‟nın, padiĢahın kendisi hakkındaki niyetinden
haberdar olduğunu, bu nedenle hem padiĢahtan hem de Bağdat üzerine yürümekte olan
üçüncü vezir Sofu Mehmet PaĢa'dan324 (ö.1649/1059) çekinerek güney batı Ġran taraflarına
kaçtığını ifade etmektedirler.325 Ġ.H. DaniĢmend ise, Elkas‟ın hem tekrar ġiiliğe
meyletmesinden ve padiĢahın emirlerine riayet etmemesinden dolayı hayatını tehlikede
gördüğünden, hem de kendisine vaadedildiği halde Tebriz‟de tahta çıkartılmamasından ötürü,
padiĢahın davetine uymadığını iddia etmektedir.326
Peçevî, Elkas Mirza‟nın Bağdat‟ı terk ederek, -ismini vermeden- bilinen Kürt beylerinden
birine sığındığını aktarmaktadır. Ona göre, Elkas Mirza Kesikçınar adıyla anılan bölgeye
otağını kurmuĢ ve burada ateĢli hastalığa (humma) yakalanmıĢtır. Peçevî, bahsedilen Kürt
beyinin kardeĢinin, bir gece yarısı Elkas‟ın otağını basıp, onu yakalayarak ġah‟ın yanına
320 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.261. DaniĢmend‟in bu tarihi, Feridun Bey‟in kaydettiği; Sultan Süleyman‟ın
Elmalı‟ya geldiği günün tarihine göre yazdığı tahmin edilmektedir.
321 Peçevî Tarihi, c.I, s.272-273; Anonim Tevârih, s.151; Hammer, Osmanlı Tarihi, s.6, s.16-17; DaniĢmend,
Kronoloji, c.2, s.261
322 Anonim Tevârih (Gıese neĢri), s.151
323 Lütfi PaĢa, Tevârih, s.305
324 Hammer, Sofu Mehmet PaĢa‟nın vazifesini üçüncü vezir olarak vermektedir. Ancak, BoĢnak asıllı Sofu
Mehmet PaĢa, 1538 yılında (945) üçüncü vezirliğe atandıktan sonra, 1545 yılında Bağdat muhafızlığına, 1546
yılında ikinci vezirliğe getirilmiĢtir. Bkn. Abdülkadir Özcan, „„Kanuni Devri Vezirlerinden Sofu Mehmed
PaĢa‟ya ve Sofya‟daki Külliyesine Dair‟‟, Balkanlar‟da İslam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri,
Sofya, 21-23 Nisan 2000, Ġstanbul 2002, s.267
325 Peçevî Tarihi, c.I, s.273; Hammer, Osmanlı Tarihi, s.6, s.17. Elkas Mirza‟nın, Elmalı‟daki padiĢahın davetine
icabet etmemesinden Celalzâde Mustafa ve Gelibolulu Âli bahsetmemekte, Solakzâde ise bu meseleye çok kısa
Ģekilde değinmektedir
326 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.261
64
gönderdiğinden söz etmektedir.327 Solakzâde ise, Elkas Mirza‟nın otağını basanların, ġah
Tahmasb‟ın adamları olduğunu söylemektedir.328
Bu meseleye dair Safevi kaynakları daha detaylı muhtevaya sahiptir. Tezkire‟de ġah
Tahmasb, Elkas Mirza‟nın Sultan Süleyman‟ın Elmalı‟daki davetine icabet etmemesini Ģu
Ģekilde nakletmektedir: „„Kışlamak için Karabağ‟a gittiğimde, Elkas‟ın Irak‟a gelerek
Behram Mirza ile Çerağ Sultan‟ın evlerini yağmaladığı, onların cariyelerini pay ettiği ve
Behram Mirza‟nın oğlunu yanında götürdüğü haberi geldi.‟‟ Tahmasb devamında, Elkas‟ın
ağzından Ģu Ģekilde aktarmaktadır: „„Eğer ben Behram Mirza‟nın oğlunu Hünkârın yanına
götürürsem, benim onu öldürmemi emredecek. Ben onun oğlunu öldürdükten sonra, Behram
Mirza da buna karşılık benim oğullarımı öldürecektir. Öyleyse ben hünkârın yanına
gitmemeliyim.‟‟329
ġah Tahmasb; Elkas Mirza‟nın padiĢahın icâzetiyle Kum, KaĢan ve Isfahan taraflarına
harekete geçip Kum Ģehrine geldiğinde onun üzerine yürüdüğünü, bunu haber alan Elkas
Mirza‟nın Behram Mirza‟nın oğlunu yanına alarak ġiraz taraflarına kaçtığını belirtmektedir.
Tahmasb Elkas‟ın hastalanmasından bahsederken onun ġiraz‟da olduğunu söylemektedir,
buna göre Osmanlı kaynaklarında geçen Kesikçınar adlı yer ġiraz‟da bir bölge olmalıdır. ġah
Tahmasb‟ın devamında aktardığına göre, ġiraz‟dan kaçan Elkas Mirza ġiraz‟ın
kuzeybatısında kalan ġuĢter yoluyla Bağdat‟a geçmiĢtir. Bağdat‟ta iken ġah Tahmasb‟a
mektup yazarak kendisinin affedilmesini istemiĢtir. Ġncelenen çağdaĢ Osmanlı kaynaklarında,
Elkas‟ın ġah Tahmasb‟dan özür dileyerek barıĢ isteğinde bulunduğuna dair bir bilgi mevcut
değildir.
ġah Tahmasb, Elkas Mirza‟nın kendisinden barıĢ istemesini kararlaĢtırmasındaki etkeni,
veziriazam Rüstem PaĢa‟nın Bağdat hakimi Mehmet PaĢa‟ya gönderdiği mektuba
dayandırmaktadır. Naklettiğine göre, Rüstem PaĢa Muhammed PaĢa‟ya, Elkas Mirza‟nın
Osmanlı ordusundan uzaklaĢtırılması kararının alındığına dair; „„o vilayetlerde Elkas‟ın
öldürülmesi doğru değildir, yoksa fitne çıkar. Ülkemizden uzaklaşmasını sağlamak üzere
onun üzerine yürüyecek biri tayin edilmelidir. Kabul etmezse öldürülsün, ya da bir daha bu
tarafa gelmeyecek şekilde ülkeden çıkarılsın‟‟ içeriğinde bir mektup göndermiĢti. Tahmasb‟a
göre, Elkas bu mektuptan haberdar olarak, Osmanlı Devleti‟nden tamamen yüz çevirmiĢ ve
327 Peçevî Tarihi, c.I, s.273
328 Solakzâde Tarihi, c.II, s.217
329 ġah Tahmasb, Tezkire, s.69
65
Behram Mirza‟nın oğlu Bediüzzaman Mirza‟yı göndererek barıĢ yolu aramıĢtır.330 Bu
çalıĢmada kullanılan Osmanlı kaynaklarında böyle bir mektubun bahsi geçmemektedir. Bu
hadiseden kısa bir süre sonra Bağdat hakimi Muhammet PaĢa‟nın kendisinin üzerine asker
gönderdiğini öğrenmesi üzerine Elkas Mirza‟nın Tebriz‟in güneyindeki Merivan Kalesi‟ne
gittiği kaydedilir. Fakat, Merivan Kalesi hâkimi Suhrab (Sehrab) bey, ġah‟a haber göndererek
Elkas‟ın yanında olduğunu bildirmiĢ, Safevi beylerinden ġah Nimetullah da Elkas‟ı alıp
ġah‟ın yanına getirmiĢtir.331
Bir Safevi kaynağına göre, 12 Ekim 1549 (9 Ramazan 955) günü Elkas Mirza, yanındaki
yirmi adamıyla birlikte ġah Tahmasb‟ın huzuruna getirilmiĢtir.332 ġah Tahmasb; Elkas
Mirza‟nın geldiğini görünce ona yalnızca: „„gördün mü, benim efendim senin destekçinden
daha güçlüymüş, seni benim yanıma nasıl da geri gönderdi?‟ dediğini ifade etmektedir.333
Ġskender bey ise, ġah‟ın Elkas‟a karĢı söylediği Ģu cümleleri nakletmektedir: „„Ey benim
muhabbetsiz kardeşim, ben sana ne kötülük etmişim ki, ata neslinden yüz çevirdin? Özünü,
kudret zirvesinden rezalet ve alçaklık kuyusuna attın, düşmana koşuldun, bu kadar fitne
fesada ve kan dökülmesine sebep oldun!‟‟334
Elkas Mirza‟nın ölümü hakkında Safevi kaynaklarında ihtilaflı bilgiler bulunmaktadır. ġah
Tahmasb, Elkas‟ın Safevi sarayına gelmesinden birkaç gün sonra, onun tedirgin edici ve
düĢünceli halini görünce, Alamut (Kahkaha) Kalesi‟ne gönderdiğini aktarmaktadır. Ölümüne
dair ise; „„altı gün sonra, kalede onu muhafaza eden grubun gaflet anında orada bulunan ve
Elkas tarafından babaları öldürülmüş olan iki üç kişi, babalarına kısas olarak onu kaleden
aşağı atmışlar‟‟ Ģeklinde söyleyerek, kendisini Elkas‟ın ölümünden habersiz olarak
yansıtmıĢtır.335
ġerefname‟de, Elkas Mirza‟nın kaleden aĢağı atılmasının ġah Tahmasb‟ın emri üzerine
yapıldığı aktarılırken, Solakzâde ayrıca Elkas‟ın zehirlenmiĢ olabileceğinin de rivayet
330 ġah Tahmasb, Tezkire, s.69-70
331 Anonim Tevarih, s.151; ġah Tahmasb, Tezkire, s.70-71; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.17. Mezkur Osmanlı
dönem kaynaklarında Muhammed PaĢa ve onun Elkas Mirza üzerindeki etkisinden söz edilmemektedir. Yalnızca
Matrakçı Nasuh, kısaca „„Elkas‟ın mezkûr hususu zâhiren Muhammed PaĢa sebebiyle vâkı‟ oldu, diye zikr olan
Muhammed PaĢa‟yı azlettiler.‟‟ ġeklinde aktarmaktadır. Bkn. Matrakçı Nasuh, Târih, s.466
332 H. Mohammednejad „„Osmanlı- Safevi ĠliĢkileri‟‟ tezinde Safevi tarihçisi Abdi Bek‟in, Tekmiletül-Ahbar
isimli eserinden alıntılamaktadır. Bkn. H. Mohammednejad, „„Osmanlı-Safevi ĠliĢkileri‟‟, s.575
333 ġah Tahmasb, Tezkire, s.71
334 Ġskender Bey, Alemâra-yi Abbasi, s. 175
335 ġah Tahmasb, Tezkire s.72. Osmanlı kaynaklarında Kahkaha Kalesi olarak geçen bu kale, Ġskender Bey‟in
naklettiğine göre güney Azerbaycan‟da MeĢginĢehr bölgesinin 70 km. kuzeyinde yer almaktadır. Bkn. Ġskender
Bey, Alemâra-yi Abbasi, s. 175
66
edildiğini belirtmektedir.336 Ahsenü‟t-Tevârih ve onu kaynak edinen Âlemârâ-yi Abbâsî gibi
Safevi kaynaklarında da, Elkas Mirza‟nın öldürülmesinin ġah Tahmasb‟ın emri olduğu
kaydedilmektedir.337
Gerek Safevi kaynaklarında, gerekse Osmanlı kaynaklarında Elkas Mirza‟nın ne zaman ve
nasıl öldüğüne dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. ġah Tahmasb‟ın Tezkire‟de, Elkas
Mirza‟nın Safevi sarayına gelmesinden altı gün sonra ölmesini belirttiğine göre, bu tarih 7
Ekim 1548 (15 Ramazan 955) olmalıdır. Tekmiletü‟l- Ahbâr yazarı Abdi Bey, Elkas‟ın ölüm
tarihini yaklaĢık altı ay sonra, 23 Nisan 1549 (25 Rebiülevvel 956) olarak vermektedir. Türk
tarihi araĢtırmacısı Cornell Fleischier ise, bu tarihi 9 Nisan 1550 (1 Rebiülevvel 957) olarak
zikretmektedir.338
4.8. İskender Paşa’nın Hoy’a Saldırması ve Ahmet Paşa’nın Gürcistan Üzerine
Gönderilmesi
Bazı Osmanlı kaynaklarında, Van Kalesi tekrar Osmanlılar tarafından ele geçirildikten sonra,
Van beylerbeyliğine atanan Ġskender PaĢa‟nın (Çerkez - ö.1571/979) Tebriz yakınlarındaki
Hoy Ģehrini ele geçirmesi anlatılmaktadır. Ġskender PaĢa‟nın Hoy‟a saldırması; daha önce
Osmanlı Devleti‟ne bağlı olarak sancakbeyliği vazifesinde bulunan fakat sonradan ġah
Tahmasb‟a meyleden ve onun tarafından Hoy hanlığına getirilen Dünbüllü Hacı Han‟ın,
intikam duygusuyla Van Kalesi‟ni ele geçirme hazırlıklarının öğrenilmesi ile izah edilir. Buna
göre Ġskender PaĢa, Dünbüllü Hacı Han‟ın niyetini öğrenince, ondan önce davranarak bir gece
vakti Hoy Kalesi‟ne baskın yapmıĢtır. Kısa bir mücadeleden sonra Dünbüllü Han‟ın ve kale
askerlerinin baĢları kesilerek mızrak uçlarında Halep‟teki padiĢaha gönderilmiĢtir. Gelibolulu
Âli, kalede yüzden fazla kızılbaĢın öldürüldüğünü kaydetmektedir. Hoy Ģehrinin ele geçirilme
haberine memnun olan Sultan Süleyman, Ġskender PaĢa‟ya kaftan ve kılıç göndererek
kıĢlamak üzere Halep‟e gelmesini buyurmuĢtur.339 Bu hadisenin tarihi ele alınan kaynaklarda
verilmezken, olay örgüsü içerisinde Elkas Mirza‟nın ölümünden sonra iĢlenmektedir. Sultan
Süleyman‟ın kıĢı geçirmek üzere Halep‟te olduğu sırada yaĢandığı bilindiğine göre tarihi
1548 yılı sonları olmalıdır.
336 ġeref Han, Şerefname, s.202; Solakzâde Tarihi, s.217. Lütfi PaĢa, Matrakçı Nasuh ve Gelibolulu Âli
tarihlerinde Elkas Mirza‟nın ölümüne yer verilmemektedir.
337 Bkn. Kırzıoğlu, Osmanlı Kafkas-Ellerini Fethi, s.197
338 C. Fleischier, „„Alqas Mirzâ‟‟, Encyclopædia Iranica, I/9, 2012, s.907-909; H. Mohammednejad, „„Osmanlı-
Safevi ĠliĢkileri‟‟, s.578
339 Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.398a-b: naklen; Abdülkadir Özcan, „„Ġskender PaĢa‟‟, İslam Ansiklopedisi,
c.22, Ġstanbul 2000, s.565-566; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.634; Peçevî Tarihi, c.I, s.270-71;
Solakzâde Tarihi, s.218
67
KıĢı geçirmek üzere toplam beĢ ay on bir gün Halep‟te kalan Sultan Süleyman ve Osmanlı
ordusu, Ġstanbul‟a dönmek üzere 6 Haziran 1549 tarihinde (10 Cemaziyelevvel 956)
Halep‟ten Diyarbakır‟a doğru yola çıkmıĢtır. Âli‟nin naklettiğine göre, Sultan Süleyman önce
Diyarbakır üzerine, ardından Gürcistan‟a geçmeye niyetli idi. Birçok Osmanlı kaynağında,
Sultan Süleyman‟ın Gürcistan üzerine yürümek istemesi; Gürcülerin sıklıkla isyankâr
hareketleri, sosyal ve ekonomik yönden halka zulmetmeleri, kimi zaman Osmanlı padiĢahına
kimi zaman Safevi Ģahına itaat etmeleri, bununla birlikte Erzurum Beylerbeyi Musa PaĢa‟nın
1543 (950) yılında Gürcüler ile yaptığı mücadelede öldürülmesi gibi sebeplere
dayandırılmaktadır.340
Sultan Süleyman Diyarbakır Ģehrine geldiğinde, ikinci vezir Ahmet PaĢa‟yı Erzurum, Sivas,
Karaman, Dulkadır beylerbeyleri, onların sancakbeyleri ve askerleri ile, bir kısım yeniçeri ve
gurebâ bölüğünü Gürcistan üzerine görevlendirilmiĢtir. Evliya Çelebi, Ahmet PaĢa‟nın asker
sayısını seksen bin kadar büyük bir rakamla ifade ederken, Safevi tarihçisi Rumlu Hasan bu
sayıyı dört bin atlı ve yaya olarak yazmaktadır.341
Âli‟nin verdiği tarihe göre Ahmet PaĢa ve ordusu 25 Ağustos 1549 (1 ġaban 956) Gürcistan
istikametinde yola çıkmıĢlardır.342 Ahmet PaĢa‟nın Gürcistan‟da birçok kale ele geçirdiği
kaydedilmektedir. Ġlk olarak 12 Eylül günü (19 ġaban) Tortum Kalesi alınmıĢtır. Kuzeydoğu
Anadolu bölgesinde ele geçirilen kalelerin isimlerini Celalzâde Mustafa, Feridun Bey,
Gelibolulu Âli ve Peçevî zikretmektedir. Aktardıklarına göre, önce Tortum Kalesi
fethedilmiĢ, ardından Necah ve Emîrahur kaleleri sakinleri teslim olmuĢlardır. 22 Eylül günü
(29 ġaban) Akçakale savaĢla alınmıĢtır. 30 Eylül‟de (8 Ramazan) Tepekred ve EĢred kaleleri
ile baĢka bir Akçakale‟nin fethinden söz edilir. Bunların dıĢında on beĢ kale daha ele
geçirildiği belirtilmektedir. Âli, bu on beĢ kalenin Tepekred, EĢred ve Akçakale‟ye bağlı
kaleler olduğunu bildirirken, Peçevî bu kalelerin adı geçen kalelere bağlı olmayan kaleler
olduğunu söylemektedir. Solakzâde ise, toplam on beĢ kalenin ele geçirildiğini ifade
340 Feridun Bey, Münşeat I, s.605; Ramazanzâde, Tevârih, s.243-244; Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr,
s.635; Peçevî Tarihi, c.I, s.274; Solakzâde Tarihi, s.218-219; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.360. Bu hadise
sırasında Diyarbakır beylerbeyi Hadım Ali PaĢa (ö.1558/965), Musa PaĢa‟ya yardımda bulunmak üzere gidip,
baĢarılı bir harekâtta bulunarak Gürcülerin çoğunu öldürmüĢtü. 20 Aralık 1544 (5 ġevval 951) tarihinde Anadolu
Beylerbeyliği‟ne tayin edilen Hadım Ali PaĢa, bu vazifede iken Ġran Seferi‟ne katılmıĢtır. (1548/955) Bkn.
Feridun Emecen, „„Hadım Ali PaĢa‟‟, İslam Ansiklopedisi, Ġstanbul 1997, c.15, s.4-5
341 Evliya Çelebi Seyehatnamesi, Cilt 2, 2. Kitap, s. 404-405; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi,
s.199
342 Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.635. Hammer, Peçevi‟den aktararak Ahmet PaĢa‟nın Gürcistan
üzerine hareket tarihini 10 Eylül (17 ġaban) olarak vermektedir. Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.17. Ahmet
PaĢa‟nın Gürcistan üzerine hareketi için bkn; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.443; Matrakçı Nasuh, Târih-i
Âli Osman, s.466; ġeref Han, Şerefname, s.203; Ramazanzâde, Tevârih, s.243; Peçevî Tarihi, c.I, s.274;
Solakzâde Tarihi, s.219
68
etmektedir.343 Tortum, Tilhis, Akçakale ve Divane deresi birleĢtirilerek bir sancak haline
getirilmiĢ, buraya sancakbeyleri ve kadılar tayin edilmiĢtir.344
Bu süre zarfında Kanuni Sultan Süleyman 3 Temmuz‟da (7 Cemaziyelahir) Erzurum
yakınlarındaki Elmalı‟ya gelmiĢtir. Peçevî, Sultan Süleyman‟ın bu bölgede hastalandığından
söz etmektedir. Elmalı‟dan ayrılan padiĢahın, havası ve suyunun temiz olduğu bilinen
yakınlardaki Karacadağ yaylasına gittiğini, burada birkaç gün içinde sağlığının düzeldiğini
nakletmektedir.345
Ahmet PaĢa, yaklaĢık iki ay süren Gürcistan seferinden sonra, ele geçirdiği ganimetleri ile 24
Ekim (2 ġevval) günü Diyarbakır yakınlarındaki Çevlik adıyla anılan yerde padiĢahın
ordusuna katılmıĢtır. Âli ve Solakzâde, padiĢahın 20 Eylül (27 ġaban) tarihinde bu mevkiiye
gelerek, Gürcistan bölgesindeki geliĢmeleri takip ettiğini aktarmıĢlardır.346
4.9. Osmanlı Ordusunun İstanbul’a Dönüşü ve Osmanlı Yazarlarına Göre İkinci İran
Seferi’nin Neticeleri
YaklaĢık bir yıl sekiz ay süren seferin ardından, Sultan Süleyman ve Osmanlı ordusu 4 Kasım
1549 (13 ġevval 956) tarihinde Diyarbakır‟dan Ġstanbul cânibine harekete geçmiĢtir.347 Lütfi
PaĢa, padiĢahın tekrar Halep‟te kıĢlamak niyetinde olduğunu, fakat askerlerinin bu duruma
razı olmadığından onlara karĢı çıkmayıp soğuk hava Ģartlarından dolayı zorlukla Ġstanbul‟a
dönüldüğünü nakletmektedir. Diğer bazı Osmanlı kaynaklarında da, bu tarihlerde kıĢ vakti
343Feridun Bey, Münşeat I, s.605-606 (Feridun Bey bu bilgileri Sultan Süleyman‟ın Ferdinand‟a gönderdiği Van
Fetihnamesi‟nin suretinde aktarmaktadır.) Celalzâde Mustafa, Tabakât, v.332b-335a: Kılıç, „„Osmanlı-Ġran
Münasebetleri‟‟, s.238; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman,s.443; Ramazanzâde, Tevârih, s.244; Gelibolulu
Mustafa Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.635; Peçevî Tarihi, c.I, s.274; Solakzâde Tarihi, s.219. Matrakçı Nasuh, kısaca
bahsettiği Gürcistan seferi mevzûnda, Akçakale ile birlikte diğerlerinin isimlerini vermeden 6 kalenin
fethedildiğini aktarmaktadır. Bkn. Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.466. Gelibolulu Âli, Tepekred
(Terpekrek) Kalesi‟nin 7 Ekim (15 Ramazan) günü fethedildiğini aktarmaktadır. Âli, Künhü‟l Ahbâr, s.635.
Lütfi PaĢa kalelerin isimlerini zikretmemektedir. Kalelerin ne Ģekilde ele geçirildiği, kuĢatmaların ne kadar
sürdüğü, Osmanlı askerlerinin sayısı gibi konular dönemin kaynaklarının çoğunda yer almamaktadır. Evliya
Çelebi‟nin Seyehatnamesi‟nde bu kalelerin bazılarının fiziksel özellikleri yer almaktadır. XV. yüzyıl sonlarında
Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen Tortum Kalesi, sonraki yıllarda Gürcistan halkı tarafından ele
geçirilmiĢti. Yavuz Selim Han Ģehzadelik döneminde kalede Osmanlı hakimiyetini sağlasa da, halk tekrar
ayaklanarak kaleyi ele geçirmiĢti. Onun aktardığına göre, Necah ve Emirâhur Kaleleri askerin kalabalığından
endiĢeye kapılarak aman dilemiĢlerdir. Evliya Çelebi Gürcistan bölgesinde fethedilen kalelerin isimlerini Ģu
Ģekilde vermektedir: Pengird Kalesi, VaĢird Kalesi, Küçük Akçakale (bu kalelerin de aman yoluyla ele
geçirildiğini belirtmektedir), Ġspir Kalesi, Pertekrek Kalesi ve Yuvana, Dadanlı, Tikhiz nahiyeleri. Kalelerin
fiziksel ve coğrafi özellikleri için bkn. Evliya Çelebi Seyehatnamesi, Cilt 2, 2. Kitap, s.404-407
344 ġeref Han, Şerefname, s.203; Gelibolulu Âli, Künhü‟l Ahbâr, s.636; Peçevî Tarihi, c.I, s.274.
345 Peçevî Tarihi, c.I, s.272-274
346 Gelibolulu Âli, Künhü‟l Ahbâr, s.636; Peçevî Tarihi, c.I, s.274; Solakzâde Tarihi, s.219. Feridun Bey,
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Diyarbakır‟dan önce 11 Eylül‟de (18 ġaban) Erzurum‟a geldiğini yazmaktadır. Bkn.
Feridun Bey, Münşeat I, s.606
347 Gelibolulu Âli, Künhü‟l Ahbâr, s.636
69
yaklaĢtığından ve havaların soğuduğundan ötürü, askerlerin geri dönmeye istekli
olduklarından söz edilir.348
Ordunun Ġstanbul‟a ulaĢtığı tarih, 21 Aralık 1549 (1 Zilhicce 956) olarak kaydedilmektedir.349
Genel olarak Solakzâde‟de verilen dönüĢ menzillerine göre, Çevlik‟ten Urfa yakınlarındaki
Birecik‟e gelen ordu, buradan Gaziantep, Adana ve Konya yoluyla Ġstanbul‟a ulaĢmıĢtır.350
Osmanlı kaynaklarında bu seferin mâhiyeti niteliğinde; Van Kalesi‟nin Safevilerden geri
alınıp Hakkari bölgesini de içine alacak Ģekilde bir beylerbeyilik haline getirilmesi, ġirvan‟da
hâkimiyetin sağlanması, Ahmet PaĢa‟nın Gürcistan seferi ile Atabek Yurdu olarak anılan
Ahıska‟da dört sancaklık bölgenin fethedilip Erzurum Eyaleti‟ne bağlanması vurgulanmıĢtır.
Mezkûr kaynaklarda, Safeviler üzerine yapılan ikinci seferin de nispeten benzer Ģekilde
sonuçlanması bir eleĢtiri konusu olmamıĢtır. Hatta Kanuni Sultan Süleyman Ġstanbul‟a
dönünce, Tercüman Ahmet ile Avusturya arĢidükü Ferdinand‟a bir zafernâme mektubu
göndererek, Safevi Devleti üzerine yapılan seferde Doğu Anadolu‟da otuz bir Ģehrin ele
geçirildiğini, on dört Ģehrin tahrip edildiğini ve savunmasız halde olan yirmi sekiz mevkinin
sağlamlaĢtırıldığını bildirmiĢtir. Ele geçirilen kaleler isim isim yazılarak, Venedik ve
Lehistan‟a da bu mahiyette mektuplar gönderilmiĢtir.351
Fakat bu seferin, 1533 Irakeyn Seferi‟nde sağlanan kazanımlardan hariç, Osmanlı Devleti‟ne
kazanımları oldukça sınırlı olmuĢtur. Sınır boylarında sağlanan sükûnet ve asayiĢ geçici
olmuĢtur. Bununla birlikte Elkas Mirza‟nın Osmanlı Devleti‟ne iltica etmesi ve padiĢahın
onun vasıtası ile gerçekleĢtirmeyi düĢündüğü hedefleri de bir sonuca ulaĢmamıĢtır. Nitekim,
Sultan Süleyman Diyarbakır‟dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra ġah Tahmasb ġirvan‟ı
yeniden zapt etmek için Ustacalu Abdullah Han‟ı ġirvan üzerine göndermiĢ, Abdullah Han
ġirvan‟ı ele geçirmiĢtir. Sonraki aylarda ġah Tahmasb‟ın emriyle Safevi ordusu Ahlat, ErciĢ
ve Adilcevaz kalelerine saldırmıĢtır.352
348 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman,s.443-444; Peçevî Tarihi, c.I, s.275; Solakzâde Tarihi, s.219; DaniĢmend,
Kronoloji, c.2, s.262
349 Gelibolulu Âli, Künhü‟l Ahbâr, s.636; Peçevî Tarihi, c.I, s.275; Solakzâde Tarihi, s.219; Anonim Tevârih
(Gıese neĢri) s.151; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.17
350 Solakzâde Tarihi, s.219
351 Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.18. Hammer Tarihi‟nin dipnotunda, bu mektubun Avusturya Hazine-i
Evrak‟ında Latince suretinde bulunduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte, Feridun Bey‟in, „Fransa Kralı‟na
gönderilen Van Fetihnamesi‟ baĢlığıyla naklettiği mektupta özetle, Van‟ın fethedilip beylerbeyilik haline
getirildiği, ġirvan‟da hakimiyetin sağlandığı, Elkas Mirza‟nın Kum, KaĢan ve Isfahan gidip ġah Tahmasb‟ın ve
kardeĢlerinin mallarını yağmaladığı, Ahmet PaĢa‟nın Gürcistan‟da otuz beĢ kıt‟a kale fethettiği bildirilir. Feridun
Bey, Münşeat I, s.603-606
352 UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.360
70
Emecen‟in ifade ettiğine göre, Osmanlı ordusunun ikinci kez Safevi topraklarından aynı
Ģekilde dönmesi ile Safevilerin ortadan kaldırılamayacağı ve aslen Anadolu‟nun muhafaza
edilerek, Safevileri sınır boylarının dıĢında tutmanın gerekliliği anlaĢılmıĢtır.353
353 Emecen, Osmanlı Sultanları, s.140
71
5. OSMANLI YAZARLARINA GÖRE KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN ÜÇÜNCÜ
İRAN (NAHÇIVAN) SEFERİ VE AMASYA ANTLAŞMASI (1553-1555)
5.1. Sultan Süleyman’ın İkinci İran Seferi’nin Ardından Şah Tahmasb’ın Doğu
Anadolu’daki Faaliyetleri
Gerek Osmanlı kaynaklarından gerek Safevi kaynaklarından anlaĢıldığı üzere, ġah Tahmasb
Osmanlı ordusunun Anadolu‟ya dönüĢünün ardından, Doğu Anadolu ve Ġran coğrafyasında
yine aynı faaliyetleri ve stratejileri izlemeye devam etmiĢtir. Bu minvalde, Osmanlı
ordusunun ikinci seferinden sonra bölgeden ayrılmasıyla önce ErciĢ Kalesi‟ne, ardından
Adilcevaz ve Ahlat kalelerine taarruz etmiĢtir. (Ağustos-Eylül 1552/Ramazan 959)
Safevi kaynaklarında ġah Tahmasb‟ın bu hareketine sebep olarak, o sıralarda Erzurum
beylerbeyi olan Çerkes Ġskender PaĢa‟nın Gürcistan‟daki faaliyetleri354 ve ġah Tahmasb‟a
yazdığı mektuplar gösterilmektedir. Tezkire‟de ġah Tahmasb, Ġskender Bey‟in Safevi beyi
Hüseyin Han Sultan‟a gönderdiği mektuba Ģu ifadelerle yer vermektedir: „„Ben Gürcistan‟ın
Urvenuh Kalesi‟ni kuşattım. Eğer padişah (şah) benim üzerime gelirse savaşacağım.
Yenersem Doğu padişahını yenmiş olurum. Yenilirsem, o bir kulu yenmiş olur.‟‟355 ġah
Tahmasb, bunun üzerine Ġskender PaĢa‟ya gözdağı vermek için ErciĢ, Adilcevaz ve Ahlat
kalelerine saldırdığını söylemektedir.
Safevilerin saldırılarına karĢı; Kürt beylerinden Ġbrahim Bey ErciĢ‟i, Yularkısdı Sinan
PaĢa‟nın oğlu Mîr Mustafa PaĢa Adilcevaz‟ı savunmuĢtur. Küçük bir kale olduğu belirtilen ve
az sayıda muhafızı olan Ahlat Kalesi‟ni ise, Solakzâde‟nin aktardığına göre, Safeviler kale
halkına teslim olmaları Ģartıyla özgür bırakacaklarına dair mektup göndermelerine rağmen,
kale halkının tamamını öldürmüĢler ve kaleyi harap etmiĢlerdi. Bu haber ErciĢ Kalesi‟ne
354 Bu hâdiseden on yıl önce (1541/947) veziriazamlık vazifesinden azledilen ve Dimetoka‟da yaĢayan Lütfi
PaĢa, bu meseleyi Ģu Ģekilde yazmaktadır: „„ Ve bu yılın (1552/959) Gürcistan beyleri Acem serdarı Tahmasb‟a
harac-ı bî-nihâye cem edip dahi kızılbaştan dört beş Sultan gelip ve Gürcülerden nice Aznavur beyleriyle hayli
leşker cem olup haracdan cem olan mal‟ü menâli alıp gide yürürken Erzurum beylerbeyi bu husustan agâh olup
nice bin Rum-ili varıp darb-ı destle ol haracı ellerinden alıp ve kızılbaştan ven Gürcü‟den bî-hisâb âdem helâk
olup ve nice yarar beylerin tutup, o alınan haracı ve beyleri Sultan Selim‟e gönderdi. Tahmasb Şah-ı bedrâh
Gürcü‟den gelen haracın ve beylerinin alındığını işitecek nice bin leşker ile Tebriz‟den göçüp şâh-ı Rum Sultan
Süleyman memleketinin serhaddine Erciş‟e gelip ve andan göçüp Rahatü‟l-cezve gelip ve andan varıp Ahlat
nam kal‟aya üşüp ve lağımlar urub ve mancınıklar kurup hayli zaman muhasara edip içinde olanlar zâhiresiz
zebûn olup hisâr-ı sulhla verip Tahmasb dahi Ahlat hisarını yakıp ondan geri Erciş‟e göçüp ve onu dahi hisar
edip oturdu.‟‟ Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, hz. Kayhan Atik, s.309
355 ġah Tahmasb, Tezkire, s.72-73
72
ulaĢtığında, kale halkı endiĢelenerek Ġbrahim Bey‟i öldürmüĢ ve kaleyi bırakarak
dağılmıĢlardı.356
Bundan sonra ġah Tahmasb, oğlu Ġbrahim Mirza‟yı Erzurum üzerine göndermiĢtir. ġah‟ın
Ġsmail Mirza‟yı Erzurum‟a göndermesinin sebebi Osmanlı kaynaklarında, Erzurum
beylerbeyi Ġskender PaĢa‟dan Van‟ın intikamını almak istemesi Ģeklinde yorumlanmaktadır.
Solakzâde, Ġskender PaĢa‟nın zeki, iyi savaĢçı ve cesaretli olduğunu, fakat düĢmanla
karĢılaĢınca sabırsız ve çabuk karar veren biri olduğunu belirtir. Ona göre, Safevi ümerâsı da
Ġskender PaĢa‟nın bu huyunu bilerek, kaleyi kuĢatmak yerine, önce Ġskender PaĢa‟nın
hareketini bekleyerek kalenin çevresine pusu kurmuĢlardı. Ġskender PaĢa, maiyetindeki dört
yüz- beĢ yüz askeri ile Safevilerin üzerine yürüyerek birçok Safevi askerini öldürse de, geride
pusuda bekleyen atlı Safevi askerleri, PaĢa ve etrafındakilerin çevresini sararak Malatya beyi
Hayrettin Bey, Trabzon beyi Mustafa Bey, Bozok beyi Ġsa Bey ve Karahisar beyi Mahmut
PaĢa ile birlikte Osmanlı ümerasından bazı kiĢileri öldürmüĢler, bazılarını da esir almıĢlardı.
Ġskender PaĢa ise bir Ģekilde kaleye tekrar dönmüĢtü.357
Ġskender PaĢa, Safevi askerlerinin tuzağına düĢmüĢ olsa da, Osmanlı kaynaklarında onun
müdafaasının baĢarısı vurgulanmaktadır. Hatta Gelibolulu Âli ve ondan aynen aktaran
Solakzâde, „bu mücadeleyi Ġskender PaĢa‟dan baĢka biri verseydi, belki de onun
maiyetindekilerin hiçbiri sağ kurtulamazdı‟ Ģeklinde onun baĢarısını ifade etmektedir. Sultan
Süleyman‟ın da, Ġskender PaĢa‟yı tebrik ederek ona bir mektupla birlikte hilat ve altın
mücevherli kılıç hediye gönderdiği kaydedilir.358 Sultan Süleyman‟ın Ġskender PaĢa‟ya
gönderdiği mektuba birçok Osmanlı kaynağında yer verilmektedir:
„„İskender berhudar olasın ve nice gazâlarda engüşt-nümâ-yı ecnâd (meşhur, parmakla
gösterilen asker) ol ki sen şah oğlunun küfüvvi (benzeri) değilsin. Ve askeri vefret-ü
kesret (çokluğu) haysiyetinden senin ile olan leşkere muâdil değildi. Pes sana lâzım
olan bezl-i makdûr (gayret) idi, ettin. Nusret-u hezîmet, meşiyyet-i Hüdâ‟ya müteallik
idi ki sen o ümitle gittin. Hatırın hoş tutasın.‟‟359
356 ġeref Han, Şerefname, s.205; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.641; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.226; Hammer,
Osmanlı Tarihi, c.6, s.41; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.265
357 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, Matbaa-i Amire, s.451; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.641; Solak-zâde
Tarihi, c.II, s.226 -227; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.41; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.266. Solakzâde,
Ġskender PaĢa‟nın yanında dört-beĢ yüz kiĢilik bir grup olduğunu belirtirken, DaniĢmend Ġskender PaĢa‟nın
Gürcistan seferinde yanında bulunan askerleri yurtlarına gönderip, yalnız kale muhafızlarıyla kalmıĢ olduğunu
ve henüz dönmemiĢ olan sancak beyleri ile onların muhafızlarından baĢka bir kuvvetleri olmadığına dair
rivayetler aktarmaktadır.
358 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.642; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.228; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.267
359 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.642; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul
1281, c.I, s.298,299; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.228. Âli, Peçevî ve Solakzâde; Ġskender PaĢa‟nın bu hâdiseden
önceki gece Ġskender PaĢa‟nın rüyasında yılan tuttuğunu gördüğünü, yanındakilere bunu söylediğinde, onlardan
73
ġah Tahmasb‟ın Doğu Anadolu‟da devam eden tahribatları ile, önceki Ġran seferinin (1548-
1549) yarım kalması gibi sebepler Sultan Süleyman‟ı tekrar harekete geçirmiĢtir. Osmanlı
kaynaklarında, daha önce olduğu gibi, Sultan Süleyman‟ın Safeviler üzerine önceki
seferinden bu yana Ġran üzerine gitmeye niyeti olduğu belirtilir. 21 Aralık 1549 (1 Zilhicce
956) günü Doğu Anadolu‟dan Ġstanbul‟a dönmesinden beri, üç yıldır sefere çıkmayan Kanuni
Sultan Süleyman‟ın, günlerini Ġstanbul ile Edirne arasında istirahat ederek geçirdiği
kaydedilir. Bu süre zarfında Avrupa‟da yaĢanan geliĢmelere karĢılık ise, Macaristan üzerine
Sultan Süleyman bizzat ordu baĢında hareket etmeyip, ikinci vezir Ahmet PaĢa‟yı
göndermiĢtir.
5.2. Osmanlı Vakayinamelerinde Veziriazam Rüstem Paşa’nın Hareketi
Yeniden Safeviler üzerine sefer kararının alınmasıyla birlikte, Sultan Süleyman ordunun
baĢına veziriazam Rüstem PaĢa‟yı vazifelendirmiĢ, 1552 yılının Ağustos ayında (ġaban 959)
Rüstem PaĢa komutasında yeniçeri ağası, sipahiler ağası ve Anadolu, Karaman, Dulkadır,
Sivas beylerbeyleri ve ordularından oluĢan Osmanlı ordusu Safeviler üzerine
gönderilmiĢtir.360
Osmanlı kaynaklarında, Rüstem PaĢa ve ordusunun Ankara üzerinden geçip Konya
Aksaray‟da konakladığı sıralarda, ordu içinde birtakım hareketlilik yaĢandığı aktarılmaktadır.
Bunlardan biri, özellikle yeniçeriler arasında büyük yankı yapan; yaĢı kırka yaklaĢan ġehzade
Mustafa‟nın ordunun baĢına geçmesi isteğidir. Vakayinamelerin birçoğunda ordu içinde, bu
sıralarda ilerlemiĢ yaĢından dolayı Sultan Süleyman hakkında; „„pâdiĢâh-ı âlem-penâh gâyet
kocaldı, seferden ve hareketten kaldı, veziriâzamı serdar tâyin edip sefere saldı‟‟ sözlerinin
dolandığı ve padiĢahın tahttan çekilip Dimetoka‟ya yerleĢerek orada ibadet ve tâat ile meĢgul
olması gerektiğinin söylenildiği rivayet edilmektedir.361
Bununla birlikte Gelibolulu Âli ve Peçevî‟nin belirttiğine göre, yeniçerilerden bazıları
ġehzade Mustafa‟ya haber göndererek, Rüstem PaĢa‟nın kendisine muhalif olduğunu, gelip
Rüstem PaĢa‟yı öldürdüğü takdirde serdarlığına ve padiĢahlığına engel kalmayacağını telkin
birinin „„galiba tuttuğunuz yılan Ģah oğludur, sizin üzerinize gelmek mesâvîsi Ģâyidir‟‟ Ģeklinde yorumladığını
rivayet etmektedirler. Bu rivayeti aktaran kaynakların yazıldıkları döneme bakıldığında, bu rüya hâdisesinin
sonradan oluĢturulmuĢ bir rivayet olabileceği düĢünülmektedir.
360 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.467; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.451-452; Gelibolulu Âli,
Künhü‟l- Ahbâr, s.643; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.299; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.229;
Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.44; DaniĢmend, Kronoloji, C.2. s.279
361 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.643; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.300; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.229; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.43; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.279; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi,
c.2, s.402; Tayyip Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.142
74
etmiĢlerdi.362 Hatta, ġehzade‟nin yanındaki (ismi verilmeyen) kimseler ona, „„Sultan
Süleyman‟ın Mustafa‟yı yerlerine halef yapma murâd-ı Ģerîf olduğuna hilâf yok iken mâni
Rüstem PaĢa‟dır‟‟ diyorlardı.363 Âli‟nin ve yakın dönem tarihçilerinden T. Gökbilgin‟in
bildirdiklerine göre, ġehzade Mustafa da bu telkinlerin etkisinde kalmıĢtı ve onun saltanat
arzusu kuvvetlenmiĢti.
Bu durum üzerine veziriazam Rüstem PaĢa, sipahiler Ağası Ġsfendiyarzâde ġemsi Ahmet PaĢa
(ö.1580/988) aracılığıyla yeniçerilerin ġehzade Mustafa‟ya temâyül gösterdiğine dair
padiĢaha mektup göndermiĢtir.364 Kanuni Sultan Süleyman‟ın ise, „hâşa ki Mustafa Han
saltanat sevdası ile küstahlık etmeye cüret etsin, bazı müfsidler kendileri mâyil olduğu
şehzadeye veraset-i mülk münhasır olsun diye bühtan ederler, zinhar bu sözü bir daha lisâna
getirmeyin‟365 Ģeklinde karĢılık vermesi ile, ġemsi PaĢa‟nın ilettiklerine ehemmiyet vermediği
anlaĢılmaktadır.
Bundan sonra Sultan Süleyman Rüstem PaĢa ve ordusunu Ġstanbul‟a çağırarak, sefere bizzat
çıkmayı istediğini beyân etmiĢtir. PadiĢahın ordu baĢında sefere çıkma kararını tam olarak
nasıl verdiği kaynaklarda meçhul kalmıĢtır.
5.3. Kanuni Sultan Süleyman Önderliğinde Osmanlı Ordusunun İstanbul’dan Hareketi
Osmanlı kaynaklarında, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġran üzerine hareket tarihi çoğunlukla 28
Ağustos 1553 (18 Ramazan 960) olarak verilmektedir.366 Sultan Süleyman‟ın, Rüstem PaĢa ve
362 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.643; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.300; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.229
363 Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.300; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.229
364 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.467-468; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.42-43. Matrakçı Nasuh, bu
mektuba Ģu cümle ile yer vermektedir: „„leşkerden bâzısı Sultan Mustafa cânibine meyl eyleyüp dağılmak fehm
olunur.‟‟ (Matrakçı, s.468) Lütfi PaĢa ordu arasındaki bu hareketten bahsetmeyerek, kısaca „askerin harekete
mecâli yoktu, padişaha arz ettiler‟ yazmaktadır. Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.452. Lütfi PaĢa, Rüstem
PaĢa‟nın Ankara‟dan Kayseri‟ye gitme niyetinde iken, Kayseri yolundan Aksaray‟a gelindiğini yazmaktadır. Bu
durumu Matrakçı Nasuh Ģöyle açıklamaktadır: „„Paşa-yı mezbur dâhi Engüri‟den (Ereğli) kalkıp, Aksaray
cânibine varıp lâkin ol mahâlde kar yağıp kış olacak, yeniçeri tâifesi paşa üzerine gulüv eylediler. „Eğer düşman
var ise üzerine varalım ve illâ icâzet ver dönüp İstanbul‟a gidelim‟ dediklerinde paşa-yı müşârun-ileyh cevap
verdi ki „Padişahtan izinsiz ben size icâzet vermeye kâdir değilim. Arz edelim, emr nenün üzere câri olursa eyle
olsun. Ve hem bi‟l-cümle şitânun dâhi şiddeti geçsin.‟‟ Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.452; Matrakçı Nasuh,
Târih-i Âli Osman, s.467
365 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.643; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.300; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.230
366 Celalzâde Mustafa, Tabakât, y.354a-355b: naklen Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s.218;
Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.468; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.644; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarihi
Peçevî, c.I, s.301; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.232; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.403; Gökbilgin, Kanuni
Sultan Süleyman, s.143. Kanuni Sultan Süleyman‟ın Üsküdar‟a hareket tarihini, Lütfi PaĢa 27 Ağustos (17
Ramazan), MüneccimbaĢı 30 Ağustos (20 Ramazan) olarak verirken Anonim Tevârih‟te bu tarih 6 Eylül (27
Ramazan) olarak verilir. Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.452; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l- Ahbâr, c.3 s.502;
Anonim Tevârih (Gıese neĢri), s.152
75
ordusunun Ġstanbul‟a geliĢinden sonra, tekrar harekete geçmesinin uzun zaman almasının
sebebi bilinmemekle birlikte, bazı yakın dönem kaynaklarına göre bu durum yaklaĢık üç
yıldır sefere çıkmayan padiĢahın yorgunluğu ve rahatsızlıkları ile izah edilebilir.
Sultan Süleyman‟ın yeni bir sefere karar verdiğini öğrenen ġah Tahmasb, daha önce Erzurum
Kalesi‟ne saldırdığında esir aldığı Biga sancakbeyi Mahmut Bey‟i elçi olarak Osmanlı
payitahtına göndermiĢ, padiĢahın saraydan hareket günü elçi Ġstanbul‟a ulaĢmıĢtır.367
DaniĢmend Sultan Süleyman‟ın, son anda Safevilerden elçi gelmesini, ġah Tahmasb‟ın seferi
geciktirmek için yaptığı bir kurnazlıktan ibaret gördüğünü ifade etmektedir.368
Solakzâde, ġah Tahmasb‟ın Sultan Süleyman‟a gönderdiği mektubunda Ģunların yazıldığını
kaydetmektedir:
„„Eyâ şehriyâr-ı muâlla-meâb / İskender mehâbet Süleyman cenâb
Ne kim emr idersen emâret senin / İtâat bizimdir işaret senin
Revâ mı arada bu denli şikâk / Ne var olsa mabeynimizde vifâk
Eğer lütf edip sulha versen rızâ / Sana tâ olunca ederdik duâ
Ricâ vü temennâmız kıl kabûl / Be-hakk-ı Hüdâ ve Be-hakk-ı Resûl‟‟369
ġah Tahmasb‟ın bu sözlerinden yine meydan savaĢından uzak durduğu, hatta bu kez Sultan
Süleyman‟a itaat edeceği anlaĢılmaktadır. Fakat, Safevi cephesinden durum daha farklı
yansıtılmıĢtır. ġah Tahmasb, barıĢ adımını önce kendisinin değil de Sultan Süleyman‟ın
attığını söylemektedir. Ona göre Sultan Süleyman ve ġehzade Selim, ġah‟ın yönetimde
nüfûzu olan kız kardeĢine gönderdikleri mektupta „„bir elçi gönderin de aramızda barıĢ
gerçekleĢsin ve bu günden sonra âcizler ve yoksullar arada ezilmesin‟‟ diyerek barıĢ yapmak
istemiĢlerdi.370 Osmanlı kaynaklarında geçen Biga sancakbeyi Mahmut Bey‟in elçi olarak
gelmesini ġah Tahmasb; onun aracılığıyla yalnızca beylerbeyi Ġskender PaĢa‟dan Ģikayet
ettiğini ve ele geçirilen kaleleri haber verdiğini bildirmesi ile açıklamaktadır. Osmanlıların
kendilerine yönelik harekete geçmelerini ise, Rüstem PaĢa‟nın iki devlet arasındaki ara
bozuculuğuna dayandırmaktadır. Ona göre „„Mahmut Bey‟in Ġstanbul‟a gitmesinden sonra,
Rüstem PaĢa ve bir grup bedbaht hoĢ olmayan sözler ortaya atmıĢ, taraflar arasında birçok laf
367 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.643; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.301; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.231. Âli‟de Biga sancakbeyinin adı Muhammed Bey olarak geçmektedir.
368 DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.287
369 Solak-zâde Tarihi, c.II, s.231. ġah Tahmasb‟ın Kanuni Sultan Süleyman‟a barıĢ isteği ile gönderdiği mektup
için bkn. TSMA No:8968/1
370 ġah Tahmasb, Tezkire, s.74
76
götürüp getirmiĢ ve hayırlı bir iĢin gerçekleĢmesine engel olmuĢtu.‟‟371 Dolayısıyla ġah
Tahmasb, Irakeyn Seferi‟nden Ġbrahim PaĢa‟yı sorumlu tuttuğu gibi, bu seferden de Rüstem
PaĢa‟yı ve Sultan Süleyman‟a bölgedeki faaliyetleri bildiren ve onu kendilerine karĢı sefere
teĢvik eden Ġskender PaĢa‟yı sorumlu tutmuĢtur.372 Aynı Ģekilde Safevi tarihçisi Ġskender Bey
de “Sultan Süleyman Ġskender PaĢa‟nın tahriki ile tehditler yağdırarak Acem diyarına
geleceğini bildirdi‟‟ demektedir.373
Üsküdar‟dan yola koyulan Osmanlı ordusu, 8 Eylül 1553 (29 Ramazan 960) günü YeniĢehir
(Bursa) mevziine ulaĢtığında, ġehzade Bayezid (ö.1562/969) padiĢahı karĢılamıĢ, buradan
Rumeli muhafazası ile vazifelendirilip Edirne‟ye gönderilmiĢtir.374 Solakzâde, Ramazan
Bayramı‟nın da YeniĢehir menzilinde geçirildiğini bildirmektedir.375 (10 Eylül/1 ġevval)
YeniĢehir‟den hareket eden ordu, 21 Eylül‟de (12 ġevval) Bolvadin menziline geldiğinde ise
Saruhan sancakbeyi ġehzade Selim (ö.1574/982) gelip orduya katılmıĢtır.376
5.4. Osmanlı Yazarlarına Göre Şehzade Mustafa’nın Katli
Bazı ümera arasında ġehzade Mustafa aleyhine söylenenlere, Kanuni Sultan Süleyman
yukarıda belirtildiği gibi ehemmiyet vermese de, onun ġehzade hakkında ne zaman ve ne
Ģekilde karar aldığı ya da kararlarını değiĢtirdiği bilinmemektedir.
Yazılana göre, Osmanlı ordusu Bolvadin‟den Ereğli (Konya) konağına, buradan da
yakınlardaki Aktepe (Ak-öyük) mevkiine geldiğinde, burada daha önce sefere davet edilen
ġehzade Mustafa gelerek orduya katılmıĢtır. ġehzade‟nin, padiĢahın ordusu Aktepe‟ye
gelmeden bir gün önce bölgeye ulaĢtığı hakkında muhtelif rivayetler olsa da, onun Aktepe
mevkiine ulaĢtığı tarih çoğu kaynakta 5 Ekim (26 ġevval) olarak verilmektedir.377
371 ġah Tahmasb, Tezkire, s.74
372 Safevi kaynaklarında, sefere sebep olan mesele Ġskender PaĢa‟nın Kanuni Sultan Süleyman‟a yazdığı,
Safevilere karĢı kıĢkırtıcı mektuplar olmuĢtur. ġah Tahmasb‟a göre, Ġskender PaĢa Kanuni Sultan Süleyman‟a
mektuplar göndermiĢ, padiĢah da Ġskender PaĢa‟yı haklı bulmuĢtu.
373 Ġskender Bey, Tarih-i Alemarâ-yi Abbasi, s.177
374Celalzâde Mustafa, Tabakât, y.354a:naklen, Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s.218; Lütfi PaĢa,
Tevârih-i Âli Osman, s.453; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.644; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I,
s.302; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.232; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l Ahbâr, c.3 s.502; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6,
s.43; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.283; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.403; Gökbilgin, Kanuni Sultan
Süleyman, s.143
375 Solak-zâde Tarihi, c.II, s.232
376 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.644; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.302; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.232; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l Ahbâr, c.3 s.502; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.283; UzunçarĢılı, Osmanlı
Tarihi, c.2, s.403; Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.144
377 Bu tarihi Matrakçı Nasuh 27 Eylül (18 ġevval), MüneccimbaĢı 29 Eylül (20 ġevval) olarak verirken, Anonim
Tevârih‟te 1 Ekim (22 ġevval) olarak verilmektedir. Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.468; MüneccimbaĢı,
Sahaifü‟l Ahbâr, c.3 s.502; Anonim Tevârih (Gıese neĢri), s.152. 5 Ekim tarihini veren kaynaklar; Ramazanzâde,
77
ġehzade Mustafa‟nın Aktepe mevkiine gelip ordugâhını kurdurduktan sonra, ertesi gün ümera
ve askerler tarafından büyük bir alay ile karĢılandığı belirtilmektedir. Bundan sonra, ġehzade
Mustafa babasının huzuruna çıkmak için otağına gittiğinde, orada bulunan dilsiz cellatlar
tarafından boğdurulmuĢtur.378 (6 Ekim/27 ġevval) ġehzade Mustafa‟nın ölüm haberi ümera ve
askerler arasında büyük yankı bulunca, Sultan Süleyman veziriazam Rüstem PaĢa‟nın
sorumlu tutulacağını düĢünerek, onu görevinden azletmiĢtir.379
Osmanlı kaynaklarından anlaĢılacağı üzere, Sultan Süleyman‟ın da tahmin ettiği gibi devlet
erkânı, yeniçeriler hatta halk bile ġehzade Mustafa‟nın idamından Rüstem PaĢa‟yı sorumlu
tutmuĢlardır. Birçok vakayinamede, ġehzade‟nin ölümünün dönemin Ģairlerinin kalemine de
yansıdığı belirtilerek, onların „‟Mekr-i Rüstem‟‟ (Rüstem‟in hilesi) lafzı ile tarih düĢürdükleri
yer almaktadır.380
Osmanlı çağdaĢ kaynaklarına bakıldığında, ġehzade Mustafa‟nın ölümü hakkında yazarların
padiĢahı eleĢtirmekten kaçındığı, daha çok Rüstem PaĢa‟yı sorumlu tuttukları anlaĢılmaktadır.
Bununla birlikte, kaynakların yazıldığı devir de oldukça önem taĢımaktadır. Nitekim; Sultan
Tevârih, s.245-246; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.644; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.303;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.283
378 Celalzâde Mustafa, y.356a- 364a; Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.468; ġeref Han, ġerefname, s.206;
Ramazanzâde, Tevârih, s.245-246; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.644; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i
Peçevî, c.I, s.303; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.233; Anonim Tevârih (Gıese neĢri), s.152; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l
Ahbâr, c.3 s.502; Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.46; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.403; Zuhuri DanıĢman,
Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1965, c.7, s.53. DaniĢmend, ġehzade Mustafa‟yı öldüren
cellatların, vaktiyle Topkapı Sarayı‟nda veziriazam Ġbrahim PaĢa‟yı boğan cellatların olduğunu rivayet
etmektedir. (Bkn. DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.284) Lütfi PaĢa Târih‟inde, ġehzade Mustafa‟nın öldürülmesi
hâdisesine yer vermemiĢtir. Matrakçı Nasuh, ayrıca ġehzade Mustafa‟nın boğdurulmasının ardından, annelerinin
yanında bulunan çocuklarının da öldürüldüğünü aktarmaktadır. Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.470
379 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.644; Peçevî Ġbrahim Efendi, Tarih-i Peçevî, c.I, s.303; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.233; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.285; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.403; Gökbilgin, Kanuni Sultan
Süleyman, s.145
380 „„işbu takdir-i ilahi ve hükm-i şehenşâhî bi-hasebi‟z-zâhir Rüstem Paşa‟nın fitne vü keydiyle vücud bulup...‟‟
Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.469. ġeref Han, Şerefname, s.206; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.645;
Peçevî Ġbrahim Efendi, Tarih-i Peçevî, c.I, s.303; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.235. „„Mekr-i Rüstem‟‟ lafzının
ebced hesabıyla karĢılığı ġehzade Mustafa‟nın ölüm yılı olan hicri 960 yılına tesadüf etmektedir. Daha önce
Sultan Süleyman‟ın Bağdat Seferi‟ne katılan Divan Ģairi TaĢlıcalı Yahya‟nın (ö.1582/990) cesurca yazdığı
„„ġehzade Mustafa Mersiyesi‟‟ ordu ve halk arasında hızlıca yayılmıĢtır. Bu mersiyenin bir kısmı Ģu Ģekildedir:
„„Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı / Ecel Celâlîleri aldı Mustafa Hân‟ı /...
Yalancının kuru bühtânı bugz-ı pinhânı / Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı./...
Getürdi arkasını yire Zâl-i devr ü zemân / Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân
Döküldi gözyaşı yılduzları çoğaldı figân / Dem-i memâtı kıyâmet güninden oldı nişân.‟‟
XVI. Yüzyıl‟da yaĢamıĢ baĢka bir divan Ģairi ġair Sâmi‟nin de ġehzade Mustafa ile ilgisi mersiyesi oldukça
meĢhur olmuĢtur, mersiyesinde ġehzade‟nin ölümünden Sultan Süleyman‟ı mesul tuttuğu anlaĢılmaktadır:
„„Ben kime kul olayım bilemezem n‟oldu şeh‟im / Mustafa n‟oldu hanî ne‟yledin a pâdişehim?
İntikamın alayım demiş iken sürh-ü ser‟in / Kasd idüp cânına kıydın ne revâdır püserin
Bu değil idi garaz kalsa cihânda eserin / Tâc-u tahtın kime kalur kime bû mülk-ü yerin‟‟.
Gelibolulu Âli, TaĢlıcalı Yahya‟nın bu mersiyesine karĢı ona „„Gazâb-ı padişâhîden havf eylemeyüp, bu mâkule
mersiyye nazmına nice cüret itdünüz didüm‟‟ sualini sorduğunu, ġair Yahya‟nın ise „„Şehzadenün mâtem-i
mihneti beni mecbur kıldı‟‟ Ģeklinde cevap verdiğini aktarmaktadır. Bkn. Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.645
78
Süleyman‟ın saltanat döneminde yazılan eserlerde, yazarın padiĢahtan çekinebileceği, Sultan
Süleyman dönemi sonrasında yazılan eserlerin yazarlarının ise, hem kendinden önce yazılan
eserlerden, hem de o dönemde padiĢahı cesurca eleĢtiren mersiyelerden etkilenmiĢ olabileceği
muhakkaktır.
Osmanlı yazarları; dönemin vezirlerinin, askerlerinin ve halkının, ġehzade Mustafa‟nın
ölümünden genel itibariyle Rüstem PaĢa‟yı ve onunla iĢbirliği halinde bulunduğu düĢünülen
Hürrem Sultan‟ı (ö.1558/965) sorumlu tutsalar da,381 Sultan Süleyman‟ın saltanatından sonra,
Osmanlı yazarlarından Sultan Süleyman‟ın hataya düĢtüğünü yazanlar da olmuĢtur.382
Ġ.H. DaniĢmend, bu seferin asıl sebebinin Safevilerden ziyâde, ġehzâde Mustafa‟ya karĢı
açıldığını savunmaktadır. Bu görüĢüne gerekçe olarak; ġerefname‟de, Peçevî‟de ve bazı batı
kaynaklarında geçen rivayetleri sunmaktadır: Buna göre, Rüstem PaĢa seferden önce, ġehzade
Mustafa‟nın mührünün suretini kazdırarak, bu mühürle ġah Tahmasb‟a ġehzade adına
mektuplar göndermiĢtir. Mektupta ġehzade‟nin, ġah Tahmasb‟ın kızlarından biriyle evlenip,
ġah ile iĢbirliği yapacağı yazıyordu. ġah Tahmasb‟ın ġehzade‟ye gönderdiği cevabî
mektubunu ise, Rüstem PaĢa‟nın adamları ele geçirerek kanıt mâhiyetinde Sultan Süleyman‟a
göndermiĢlerdir.383 Bununla birlikte, padiĢahın daha önce sefere gönderildiği hâlde, Ġstanbul‟a
gelen ġemsi PaĢa‟ya söylediği sözlere dikkat çekmektedir. Ona göre, Sultan Süleyman, oğlu
381 Hürrem Sultan‟ın kızı Mihrimah Sultan 1539 yılında Rüstem PaĢa ile evlenmiĢti. Birçok kaynakta Hürrem
Sultan‟ın, damadı Rüstem PaĢa‟yı aracı ederek Mahidevran Sultan‟ın oğlu ġehzade Mustafa‟yı saltanat
mücadelesinde saf dıĢı bırakmaya çalıĢtığı ifade edilir. MüneccimbaĢı bu vaziyeti Ģöyle izah etmektedir: „„Hâtırı
Hümâyun Şehzâde Mustafa tarafına mâil olup kendisini veliaht etmeye azimet etmişler idi, lâkin Şehzâde
SuItan Bayezid‟in li-ebeveyn hemşiresi olan Mihrimâh Sultan, Rüstem Paşa‟nın zevcesi idi, felâ-cerem mezbûre
ve vâlidesi Sultan Bayezid‟e vilâyet-i-alıd talısîli dâiyesiııe düştüler; mülâhazalarında bu hususa Selim Han‟ın
aslâ rekabeti olmayup hemen ancak Sultan Mustafa‟nın def‟ine mevkuuf olmağla bu maddede Rüstem Paşa‟yı
havâdâr edip anın sa‟y-ü-nifâkı ile maslahat tamam oldu.‟‟ DaniĢmend ise, konuyla ilgili Ģu Ģekilde rivayetler
aktarmaktadır: „„bir rivayete göre 1552/ 959 kış mevsiminde Rüstem Paşa‟nın gene İran seferi bahânesiyle
büyük bir ordu başında Anadolu‟ya gönderilmesi de hakikatte büyük Şehzâde‟ye karşı bir hareket olduğu için,
Şehzâde de ona göre tedbirli davranmıştır; diğer bir rivayete göre de bu hareket hakikaten İran'a karşı olduğu
halde kışın şiddetinden dolayı şarka gidemeyen Rüstem Paşa, orta Anadolu‟da kalıp kaynanası Hürrem
Sultan‟ın tâlimatı mucibince Şehzâde‟nin aleyhine bir takım tezvirât tertibiyle meşgul olmuş ve kaynatası Sultan
Süleyman‟a büyük oğlunun isyan hazırlıklarında bulunduğunu bildirmiştir.‟‟ DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.280
382 DaniĢmend‟in aktardığına göre; „„eski Osmanlı menbâlarından bazılarında, Sultan Süleyman‟ın bu fâciaya
kadar «Ricâlullah zümresinden», yâni büyük zaferleriyle gazâlarından ve bilhassa bütün dünyada bir kanun ve
adâlet timsâli olmasından dolayı Evliyâdan sayıldığı halde, bu cinayetinden sonra artık o mertebeyi kaybetmiş
olduğundan bahsedilir, Fakat bütün bu müellifler o zavallı babanın koynuna masum oğlunun ihâneti hakkında
Rüstem Paşa‟nın tertib ettiği sahte vesikalar doldurulmuş olduğuna her nedense dikkat etmemişlerdir‟‟
ifadeleriyle, bu durumun sorumlusunun yalnızca Sultan Süleyman olarak görülüp, ona iftira dolu mektupları
hazırlayanların üzerinde durmadıklarını eleĢtirmektedir. DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.282
383 ġeref Han, Şerefname, s.206; Peçevî Ġbrahim Efendi, Tarih-i Peçevî, c.I, s.301; DaniĢmend, Kronoloji, c.2,
s.280-281. DaniĢmend‟e göre „„veziriazam Rüstem Paşa‟nın kayınvalidesi Hürrem Sultan‟dan aldığı talimatlara
tamamıyla riâyet ederek, askerle ahâlinin dedikodusunu kurnaz bir şekilde mübalağalarla süsleyerek istismâr
ederek‟‟ ġehzade‟nin ölümüne sebep olmuĢtu. Bu mesele hakkında Topkapı Sarayı ArĢivi‟nde Rüstem PaĢa‟nın
bu hilesi hakkında, muhtemelen padiĢaha hitaben yazılan mektup bulunmaktadır. Bkn. TSMA-e No:5103/1
79
ġehzade Mustafa hakkındaki havâdislerin gerçekliğine ihtimal vermemiĢ, fakat onun
padiĢahlığını isteyenlerin bulunduğunu kabul ederek, bu tehlikeye karĢı sefere çıkmıĢtır. Fakat
bu sefer görünüĢ itibariyle Safevilere yönelik olarak algılanmıĢtır.
Aynı Ģekilde Türk tarihçisi Yılmaz Öztuna da bu seferin asıl amacının Safevi bahanesiyle
ġehzade Mustafa‟nın ortadan kaldırılması olarak açıklamaktadır.384 Ġncelenen çağdaĢ Osmanlı
kaynaklarında ve sonraki yıllarda yazılan vakayinamelerde ise, meseleye bu Ģekilde yer
verilmemektedir. Sultan Süleyman‟ın, ġehzade Mustafa‟nın öldürülmesine Ġran üzerine sefere
çıkmadan mı karar verdiği ya da sefer esnasında mı karar verdiği; bununla birlikte hangi
hâdisenin/hâdiselerin padiĢahı ġehzade Mustafa‟ya karĢı harekete geçirdiği vakayinamelerde
belirsiz kalmıĢtır.
5.5. Halep’te Geçirilen Kışın Ardından Osmanlı Ordusunun Hareketi
ġehzade Mustafa‟nın öldürülmesinin ardından, kıĢ mevsimi yaklaĢtığından dolayı sefer bahar
ayına ertelenmiĢ, Sultan Süleyman Halep‟e yönelmiĢ ve kıĢı orada geçirmeye karar
vermiĢtir.385 ġehzade Selim, kıĢı geçirmek üzere ordusu ile MaraĢ‟a; devrin Rumeli
Beylerbeyi Sokullu Mehmet PaĢa (ö.1579/987) ise Rumeli ordusu ile Tokat‟a
gönderilmiĢtir.386 (Kasım 1553/ Zilhicce 960)
Sultan Süleyman ve ordusunun Kasım ayının ilk haftasında (Zilhicce baĢları) Halep‟e
gelmesinden kısa süre sonra diğer Ģehzade, Cihangir‟in ölümü vukû bulmuĢtur. (27 Kasım/20
Zilhicce) Birçok Osmanlı yazarı ġehzade Cihangir‟in, abisi ġehzade Mustafa‟nın ölümüne
üzüntüsü ile hastalanarak öldüğünü belirtmiĢlerdir.387
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Halep‟te bulunduğu aylarda, bölgenin mâli iĢleri ile ilgilendiği
kaydedilmektedir. Celalzâde ve Gelibolulu Âli, Sultan Süleyman‟ın Halep‟te iken vergilerin
384 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1977, c. IV, s.151
385 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.470; Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.453; Ramazanzâde, Tevârih,
s.246; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.305; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.235; Anonim Tevârih, s.152; ;
MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l Ahbâr, c.3 s.502; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.287; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2,
s.404; Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.146
386 Lütfi PaĢa, Tevârih-i Âli Osman, s.453; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.647; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarihi
Peçevî, c.I, s.305; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.287; Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.146
387 Matrakçı Nasuh, Târih-i Âli Osman, s.469; ġeref Han, ġerefname, s.206; Ramazanzâde, Tevârih, s.246;
Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.305-306; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.235; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l
Ahbâr, c.3 s.503; Anonim Tevârih (Gıese neĢri), s.152; Evliya Çelebi Seyehatnamesi, c.1, 1.Kitap, s.163;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.287; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s.404; Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman,
s.146; Zuhuri DanıĢman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c.7, s.62. DaniĢmend, ġehzade Mustafa‟nın ölümüne
sebep olan kiĢiyi Rüstem PaĢa olarak kabul ettiğinden, ġehzade Cihangir‟in ölümüne de onun sebep olduğunu
söylemektedir. ġehzade Mustafa‟nın öldürüldüğü sırada, ġehzade Selim ve ġehzade Cihangir'in -MüneccimbaĢı
bu sırada Sultan Süleyman‟ın otağında olduklarını belirtse de- nerede bulundukları kesin olarak bilinmemektedir.
80
tahsili usûlünde bazı düzenlemeler yaptığını ve bu dönemde haksız vergi toplayan valilere
karĢı, vergi tahsilini devlet kontrolü altına aldığını ifade etmektedir.388
Âli ve Peçevî‟nin naklettiği tarihe göre, Halep‟te yaklaĢık beĢ ay süren konaklamanın
ardından, 8 Nisan 1554 (5 Cemaziyelevvel 961) Pazar günü Halep Ģehrinin Gökmeydanı
menziline ulaĢılmıĢtır. Bu konumdan itibaren ordunun sefer menzillerini, yine Âli ve Peçevî
zikretmektedir. Buna göre, Birecik (Urfa) menzili üzerinden geçen ordu, 12 Mayıs‟ta (9
Cemaziyelahir) Diyarbakır Çevlik‟e gelmiĢtir.389 Bu menzilde iken, Sultan Süleyman‟ın
fermanı ile ordunun istikameti hususunda istiĢare edilmek üzere; vezirler ile birlikte yeniçeri
ağası, yeniçeri kethüdâsı ve kâtipleri, ocak ağaları, yayabaĢıları, bölükbaĢıları ve ihtiyar
yeniçeriler de davet edilerek büyük bir divân tertip edilmiĢtir. Âli ve Solakzâde divânın,
ordunun Çevlik‟e gelmesinden bir sonraki gün toplandığını belirtirken, Peçevî üç gün sonra
toplandığını aktarmaktadır.390
Peçevî‟nin zikrettiği tarihe göre, 20 Mayıs (17 Cemaziyelahir) günü Erzurum üzerine yola
çıkılmıĢ ve Âli‟nin verdiği tarihe göre 26 Mayıs (23 Cemaziyelahir) günü Erzurum‟a
ulaĢılmıĢtır. 1 Haziran günü (29 Cemaziyelahir) Kargapazarı (Erzurum) isimli mevkide,
askerlere bahĢiĢ ve cephane dağıtılmıĢ,391 ertesi gün SuĢehri (Erzurum Eyaleti, Hınıs
sancağına bağlı nâhiye) mevkiinde ġehzade Selim ve Anadolu Beylerbeyi Ahmet PaĢa ile
Karaman, Sivas, Dulkadır, Bozok askerleri orduya katılmıĢlardır.392 (2 Haziran/1 Recep)
Osmanlı ordusu burada sağ kolda veziriazam Ahmet PaĢa ve sol kolda ikinci vezir Ali PaĢa
olduğu hâlde savaĢ düzeni halini almıĢtır.
Gelibolulu Âli, ordunun büyüklüğünü vurgulamak için, ordunun bir ucundan diğer ucuna iki
saatte ancak varılabileceğini rivayet etmektedir.393 Diğer bazı kaynaklardan da anlaĢıldığı
üzere, Kanuni Sultan Süleyman önceki Safevi seferlerine nispeten, bu kez daha büyük bir
388 Âli‟nin ve ondan nakleden Peçevî‟nin aktardığına göre, bu dönemdeki Halep valileri, mültezimlerden rüĢvet
alarak bazen Çerkes kanunları bazen de Arap kanunlarını bahane ederek halktan ağır vergiler almakta idiler.
Burda yapılan denetimler ve alınan kararlar neticesinde, mâli iĢleyiĢlere düzen getirilmiĢtir. Gelibolulu Âli,
Künhü‟l- Ahbâr, s.647; Peçevî Ġbrahim Efendi, Tarih-i Peçevî, c.I, s.306
389 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.648; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.307; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.236
390 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.648; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.307; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.236
391 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.649; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.309; Gökbilgin, Kanuni
Sultan Süleyman, s.147. Solakzâde, bu tarihi 2 Haziran (1 Recep) olarak vermektedir. Solak-zâde Tarihi, c.II,
s.236
392 Celalzâde, Tabakât, y.370a-373a: naklen Kırzıoğlu, Kafkas Ellerini Fethi, s.222; Lütfi PaĢa, Tevârih, s.454;
Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.649; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.309-310; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.236-237; Karaçelebizâde, Süleymannâme, s.163-164; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l Ahbâr, c.3 s.503; Hammer,
Osmanlı Tarihi, s.52; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.289
393 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.649
81
ordu ile harekete geçmiĢtir. Bu durumun Sultan Süleyman‟ın, onun seferden kalmasını öne
sürerek ġehzade Mustafa‟yı destekleyenlere karĢı baĢarıya ulaĢmak için aldığı bir tedbir
olabileceği de muhtemeldir.
5 Temmuz‟da (4 ġaban) Kars Ģehrine gelindiği sırada, Sultan Süleyman sert bir üslûpla ġah
Tahmasb‟a savaĢa davet mektubu göndermiĢtir. Mektubun kısaltılmıĢ hâli Ģu Ģekildedir:
„„Tahmasb bahadır, erşedehullâhı teâlâ misâl-i lâzimü‟l-imtisâl vâsıl olacak ma‟lum
ola ki sana mütâbeat-u inkıyâd eden erbâb-ı fesâdın tahrif-i merâsim-i dîn ve tezyîf-i
levâzım –ı şer‟i mübîn ile sebb-i şeyheyn-i muhteremeyn ettiğin dört mezhepte bile küf‟ü
dâlal ettiği .... ulemâ-i a‟lâm ve şüyûh-ı dîni İslam ... kanınız mübah ve malınız helal
olduğuna fetvalar verip ... üstünüze gelinmiştir. Mezheb-i bâtıl ve itikâd-ı âtılınızda
musırr olduğunuz takdirce vücûd-ı bî-sûdunuz izâlesine ... teveccüh kılınmıştır. ... İmdi
mertlik davasını edenlere nâmertlikle zen gibi meydandan kaçıp muhtefî olmak düşmez.
... Eğer kalbinde lem‟a-i îmandan zerre ve vicdânın sebze-zârında akâyid-i dînîyyeden
berg-i terre var ise ehl-i İslam‟a mütâbeat ve şimdiye dek olan rafz u ilhâd-u zellatına
inâbet kılasın. ...‟‟394
Sultan Süleyman‟ın ġah Tahmasb‟a gönderdiği bu mektuptaki üslûbu, Çaldıran SavaĢı
sırasında Yavuz Sultan Selim‟in ġah Ġsmail‟e gönderdiği mektubun üslûbuna benzetilir.395
ġah Tahmasb‟a bu mektup gönderildikten sonra Revan‟a (Erivan) doğru yola çıkılmıĢtır. Bu
tarih bazı kaynaklarda 16 Temmuz, (15 ġaban) bazı kaynaklarda ise 18 Temmuz (17 ġaban)
olarak rivayet edilir.396 Burada ġah Tahmasb‟ın ve oğlunun sarayları, bahçeleri ile birlikte
Revan Ģehri büyük bir tahribata uğratılmıĢtır. Bazı yakın dönem tarihçileri, Osmanlıların bu
hareketini ġah Tahmasb‟ın, Adilcevaz, Ahlat ve ErciĢ bölgelerinde yaptığı tahrip ve yağmaya
karĢı intikamı olarak yorumlamaktadır.397 Bununla birlikte Kanuni Sultan Süleyman‟ın, ġah
Tahmasb‟ın stratejisini kendisine karĢı uyguladığı da söylenebilir.
Âli ve Solakzâde 22 Temmuz‟da (21 ġaban) Nahçıvan‟da ordugâh kurulduğunu kaydederken;
Peçevî ve Karaçelebizâde, bu hafta içinde Revan ile birlikte, Arpaçay (24 Temmuz/23 ġaban),
Karahisar (25 Temmuz/24 ġaban) ve Karabağ (26 Temmuz/25 ġaban) bölgelerinin de
yağmalandığını ve 28 Temmuz günü (27 ġaban) Nahçıvan bölgesine gelindiğini
kaydetmektedir. Hammer ise, Revan, Nahçıvan ve Karabağ bölgelerinin tahribinden altı gün
sonra (24 Temmuz/23 ġaban) Arpaçay menziline gelindiğini aktarmaktadır. Fakat coğrafi
394 Feridun Bey, Münşeat, c.II, s.19-20; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.650-51; Peçevî Ġbrahim Efendi.
Tarih-i Peçevî, c.I, s. 311-312
395 Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.147
396 Âli ve Solakzâde, ordunun Revan‟a yola çıktığı tarihi 16 Temmuz (15 ġaban) olarak verirken, DaniĢmend ve
Gökbilgin 18 Temmuz (17 ġaban) olarak verirler. Bkn. Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.651; Solak-zâde
Tarihi, c.II, s.239; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.290; Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.148
397 Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.148; Emecen, „„Süleyman I‟‟, s.70; Remzi Kılıç, „„Osmanlı- Ġran
Münasebetleri‟‟, s.281
82
konum itibariyle Arpaçay üzerinden Karabağ bölgesine gidildiği için, Hammer‟in tarihinde
kronolojik açıdan bir yanlıĢlık olmuĢ olmalıdır.398
Ordunun Nahçıvan‟a gelmesi tarihinde muhtelif rivayetler olsa da, doğruluk payı yüksek olan
tarih 28 Temmuz (27 ġaban) olmalıdır. Solakzâde, Nahçıvan‟ın yağma ve tahribi sırasında
askerin oldukça fazla ganimet ele geçirdiğini bildirir. Fakat, birçok Osmanlı kaynağında ele
geçirilen yağmalardan bahsedilirken, ordu için ve hayvanlar için alınan herhangi bir
yiyecekten bahsedilmemektedir.
5.6. Safevi Cephesinde Yaşanan Gelişmeler
Osmanlı ordusu kıĢ mevsimini Halep‟te geçirirken, ġah Tahmasb ise kıĢı Nahçıvan‟da
geçirmiĢtir. Bu tarihlerde ġah Tahmasb‟ın faaliyetlerine, Osmanlı kaynaklarında oldukça az
yer verilmektedir. Fakat gerek Osmanlı kaynaklarından gerek ise Safevi kaynaklarından
anlaĢıldığı üzere, ġah Tahmasb Osmanlı ordusunun önceki seferlerinde olduğu gibi, yine aynı
stratejiyi izleyerek Osmanlı ordusunun karĢısına doğrudan çıkmamıĢ, ordunun geçebileceği
bölgeleri yakıp yağmalatmıĢtır.399
ġah Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Kars Ģehrinde konakladığı sırada, onun kendisini
savaĢa davet amacıyla gönderdiği mektuba karĢı nasıl tavır aldığına Tezkire‟de yer
vermektedir. Öncelikle, vezirinin bu mektuba karĢı teklifini Ģu Ģekilde aktarmaktadır:
„„Seydi Hasan Abdallu‟nun oğlu Sarı Kaplan‟dan bir mektup geldi; gelin de savaşalım
diye yazmış. Hasan Big Yüzbaşı bana dedi ki „develeri ve erzakı bütünüyle Gence‟nin ve
o havalinin sırtlarına ve tepelerine ordugâha gönderelim. Çadır ve otağ kuralım. Biz
dağın başına gidip yolu kollayalım. Hünkâr oradan ayrılarak bizim üzerimize gelsin.
Biz de başka yoldan onun ordugâhına gidelim. Onların bizim ordugâhımızda buldukları
onların olsun. Biz de onların ordugâhlarını kılıçtan geçirip yağmalayarak
alabildiklerimizi alalım, alamadıklarımızı yakıp kırarak harap edelim.‟‟
Fakat Tahmasb devamında, vezirinin bu taktiğini de kabul etmediğini belirterek,
„„Onları gafil avlayarak onlarla savaşmayalım ve onların kanlarına girmeyelim. Az
askerle bizim ülkemize gelmeye cüret edemeyecekleri belli. Çok asker ise yem ve erzak
düşmanıdır. Ben onların, „gelsinler de savaşalım‟ diye haber göndermelerinden, gitme
amacında olduklarını ve „bir kaç kez yazdık gelmediler ve savaşmayıp kaçtılar, biz de
zorunlu olarak geri döndük demeyi tasarladıklarını anladım.‟‟ demektedir.400
398 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.651; Peçevî Ġbrahim Efendi, Tarih-i Peçevî, c.I, s.312; Solak-zâde Tarihi,
c.II, s.239; Karaçelebizâde, Süleymannâme, s.165; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.290; Hammer, Osmanlı Tarihi,
c.6, s.52
399 ġah Tahmasb, Tezkire, s.78; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.239
400 ġah Tahmasb, Tezkire, s.77-78
83
ġah Tahmasb‟ın, Sultan Süleyman‟ın Nahçıvan‟a geldiğini öğrendiğinde, Nahçıvan‟ın
kuzeydoğu bölgesinde kalan Bazarçay mevkiine gittiği bilinmektedir. Ġskender Bey, bu
sıralarda ġah Tahmasb‟ın emrinde kırk bin kadar silahlı askerin bulunduğunu
belirtmektedir.401 Peçevî, Solakzâde ve Karaçelebizâde ise, -muhtemelen daha sonra- ġah
Tahmasb‟ın Luristan dağları taraflarına kaçtığını yazmaktadır.402
Kanuni Sultan Süleyman ise, Nahçıvan‟dan geri dönmeye karar vermiĢti. Bu kararın alınması,
Osmanlı kaynaklarında ġah Tahmasb ve ordusunun meydana çıkmayıp, savaĢa yaklaĢmaması
ile açıklanırken, bazı Safevi kaynaklarında ise Osmanlı ordusunun iaĢe yetersizliği ile karĢı
karĢıya kalması ile açıklanır.403 Nitekim, daha önce de belirtildiği gibi, yapılan yağmalarda
yiyecek ele geçirilmesinden bahsedilmemektedir. Bununla birlikte Celalzâde, Osmanlı
ordusunun Nahçıvan‟da bulunduğu sırada, Ramazan ayı dolayısıyla kan dökmekten, yağmada
bulunmaktan kaçınılarak geri dönüldüğünü bildirmektedir.404 Böylece bir kaç gün
Nahçıvan‟da geçirildikten sonra, Erzurum istikametine harekete geçilmiĢtir.
Bu tarihlerde (22 Ağustos/23 Ramazan) Bağdat Beylerbeyi Baltacı Mehmet PaĢa‟nın Zalim
(Zalem) Kalesi ve civarındaki Haz Kalesi, Nukud, Hâver, Baske, Kızılcakale, ġemirân,
Karance kalelerini ele geçirdiği kaydedilmektedir.405 Böylece ġehrizor eyaletinde Osmanlı
hâkimiyeti yeniden sağlanmıĢtı. Aynı zamanda yine bu tarihlerde, Uğurlu Bey ve Mirsak Bey
adlarındaki Safevi beylerinin iki bin askeri ile Osmanlı Devleti‟ne tâbi olduğunu Solakzâde
bildirmektedir.406
Nahçıvan‟dan dönüĢ yolunda, Sultan Süleyman‟ın daha önce savaĢa çağrı için gönderdiği
mektuba karĢılık, uzun bir süre sonra Safevilerden, Rüstem PaĢa‟dan sonra veziriazamlık
vazifesine getirilen Ahmet PaĢa‟ya (ö.1555/962) mektup gönderilmiĢtir: „„Mefhûmı bundan
sonra on kere dâhi vilâyet-i Acem‟e leşker çekilse mukâbele olunmak ihtiyâr olunmaz.
401 Ġskender Bey, Tarih-i Alemarâ-yi Abbasi, s.180-181
402 Peçevî Ġbrahim Efendi, Tarih-i Peçevî, c.I, s.313; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.240; Karaçelebizâde,
Süleymannâme, s.166-167
403 Solak-zâde Tarihi, c.II, s.240; Ġskender Bey, Tarih-i Alemarâ-yi Abbasi, s.181; Gökbilgin, Kanuni Sultan
Süleyman, s.149
404 Celalzâde, Tabakât, y. 378b; Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, c.I, s.314
405Celalzâde, Tabakât, y.386; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.652; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.242; Tarih-i
Peçevî, c.I, s.327-328; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l- Ahbâr, c.3 s.504; Evliya Çelebi Seyehatnamesi, c.1, s.163,
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.292
406 Solak-zâde Tarihi, c.II, s.242
84
Çaldıran‟da pederim Şah İsmail ettiği gibi top u tüfeng atışına karşı varılmaz. Münâsibi „essulhû
hayrun‟ ile ameldir‟ diyerek savaĢa girmeyeceklerini yenilemiĢti.407
Veziriazam Ahmet PaĢa‟nın ġah Tahmasb‟a cevabı Feridun Bey‟in MünĢeat‟ında yer
almaktadır:
„„Hâliyâ bu cânibe mektubunuz vârid olup ... ikide bir ahdi bozmak sizin tarafınızdan
nümâyan olmaktadır. Bu mertebeden sonra sapık işlerle dolu Şark diyârına yürümeye
karar verilmiştir. Şimdi vaktinize hazır ve keyfiyyetinizin neticesine nâzır olasınız ki
himmeti yüce padişah hazretlerinin kesin niyetleri bu defa Erdebil Gurhânesi‟nin
tahribi olduğu muhakkaktır. ... Eğer şah iseniz meydana meydana gelip reayaya
ettiğiniz cezanın cevabını veriniz, yurdunuza girmişken bizimle erce dövüşün, buna
iktidarınız yok ise kulluğu kabul ediniz‟‟408
Birçok Osmanlı kaynağında hem ġah Tahmasb‟ın Ġmâdiye hâkimi Hüseyin Bey‟in, ferman
üzere Tebriz ve Meraga bölgelerini yakıp yıkmasını haber alması; hem de veziriazam Ahmet
PaĢa‟nın tehdit niteliğindeki mektubunun ġah‟ı barıĢ yapmaya sevk ettiği belirtilir.
5.7. Barışa Doğru: Amasya Antlaşması (1555)
Ramazan Bayramı‟nın ilk günü Erzurum‟da geçirildikten sonra, Sultan Süleyman ve ordusu
28 Eylül günü (1 Zilkade) Erzurum‟dan Sivas‟a doğru harekete geçmiĢtir.409 Ordunun Sivas‟a
girdiği tarihi; Âli 17 Ekim (20 Zilkade) olarak verirken, DaniĢmend 18 Ekim (21 Zilkade),
Hammer 20 Ekim (23 Zilkade) olarak vermektedir.410
Bu günlerde Osmanlı ordugâhına Safevi elçisi ġah Kulu Bey‟in Erzurum‟a geldiği haberi
ulaĢmıĢ, elçi Sultan Süleyman‟ın emri ile Amasya‟ya davet edilmiĢtir. Gelen elçi ġah
Tahmasb‟ın mütareke istediğini iletmiĢtir. (Eylül 1554/ġevval 961) MünĢeat‟ta yer alan iki
hükümdar arasındaki karĢılıklı mektuplaĢmalar ile mütareke sağlansa da, padiĢahın
Amasya‟da kıĢlamasının ġah Tahmasb‟ı endiĢelendirdiğinden onun barıĢ yoluna gitmek
istediği belirtilir.
407 Mektup için bkn. Feridun Bey, Münşeat, c.2, s.58-61; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.652; Tarih-i Peçevî,
c.I, s.315. (Gökbilgin bu mektubun geliĢ tarihini 26 Eylül 1554 (28 ġevval 961) olarak vermektedir.)
408 Feridun Bey, Münşeat, c.II, s.55-56. Mektuba aynı zamanda Gelibolulu Âli, Solakzâde, Peçevî, Hammer ve
DaniĢmend yer vermektedir. Bkn. Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.652; Tarih-i Peçevî, c.I, s.316-318; Solakzâde
Tarihi, c.II, s.241. Diğer mektuplar için bkn. Feridun Bey, Münşeat, c.II, s.57-58
409 Tarih-i Peçevî, c.I, s.308; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.242-243; MüneccimbaĢı, Sahaifü‟l Ahbâr, c.3 s.505;
Karaçelebizâde, Süleymannâme, s.169; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.293. Hammer, ordunun Erzurum‟dan
ayrıldığı tarihi 30 Eylül (3 Zilkade) olarak vermektedir. Bkn. Hammer, Osmanlı Tarihi, c6, s.56
410 Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.653; Hammer, Osmanlı Tarihi, c6, s.56; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.293.
Hammer, Osmanlı ordusunun Erzurum‟dan 30 Eylül 1554 (3 Zilkade 961) günü ayrıldığını ve yirmi gün sonra
Sivas‟a girdiğini yazmaktadır.
85
Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı ordusunun Amasya‟ya geliĢ tarihi çoğunlukla 30 Ekim
(3 Zilhicce) olarak verilmektedir.411 Kanuni Sultan Süleyman, kıĢı Amasya‟da geçirdiği süre
zarfında Avrupalı devletlerin elçileri ile de temasta bulunmuĢtur. Önce, yeni kral ll. Henri'nin,
Ġspanyollara karĢı denizde ortak hareket edilmeye devam edilmesine yönelik isteklerini
bildirmek üzere Fransız elçisi ve Habsburg elçisi O. G. Busbecq Amasya‟ya gelmiĢtir.412
Bu sıralarda ġah Tahmasb eĢik ağası Ferruhsâd Bey ile tekrar Amasya‟daki Sultan
Süleyman‟a mektup göndererek, bu kez barıĢ isteğini dile getirmiĢtir. Ferruhsâd Bey‟in
Amasya‟ya geliĢ tarihi ile ilgili farklı rivayetler mevcuttur. Âli bu tarihi, 1 Mayıs 1555 (9
Cemaziyelahir 962) olarak ifade ederken; burada padiĢahın huzuruna çıkan Habsburg elçisi
Busbecq ve muhtemelen onu kaynak olarak alan Hammer, DaniĢmend ve Gökbilgin 10 Mayıs
(18 Cemaziyelahir), Emecen 17 Mayıs (25 Cemaziyelahir) olarak aktarmıĢtır.413
ġah Tahmasb gönderdiği mektupta, Kanuni Sultan Süleyman‟a tâbi olmuĢ ve Osmanlı
Devleti‟nin üstünlüğünü kabul edercesine padiĢaha karĢı: „„günün Süleymân‟ı ve adaletli
sultânı, karada ve denizde herkesin boyun eğdiği, cihânın hâkimi‟‟ gibi ifadeler kullanırken,
„„ġah Kulu Bey ile gönderdiğiniz mektubunuza, Süleyman Nebî‟den gelmiĢçesine elimi
sundum ve gökten inen kitaplar gibi saygı göstermeyi vâcip bildim‟‟ demektedir.414 Bununla
birlikte, iki devlet arasında iyi iliĢkiler kurulmasını, barıĢın daima korunmasını, Ġranlı
hacıların Haremeyn ve diğer kutsal yerleri ziyaret etmesi için Osmanlı topraklarından
geçmelerine izin verilmesini temenni ettiğini belirtmiĢtir.
ġah Tahmasb‟ın gönderdiği bahsi geçen mektuba ve ona karĢılık Kanuni Sultan Süleyman‟ın
gönderdiği mektuba Tabakât‟ül Memalik‟te, MünĢeat‟ta ve Peçevî Tarihi‟nde yer
411 Celalzâde, Tabakât, 387b-389a; Ramazanzâde, Tevârih, s.248; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.653;
Hammer, Osmanlı Tarihi, c6, s.56; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.293.
412 Emecen, „„Süleyman I‟‟, s.70
413 Ogier Ghislain de Busbecq, Türk Mektupları, (1555-1560), çev. Derin Türkömer, ĠĢ Bankası Yayınları, Mayıs
2011, s.67; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.652; Hammer, Osmanlı Tarihi, c6, s.58; DaniĢmend, Kronoloji,
c.2, s.293; Gökbilgin, Kanuni Sultan Süleyman, s.150. Emecen, Ferruhsâd Bey‟in yanında yüz kiĢilik grupla 17
Mayıs günü Amasya‟ya geldiğini, 22 Mayıs günü divâna kabul edildiğini belirtmektedir. Emecen, „„Amasya
AntlaĢması‟‟, İA, Ġstanbul 1991, c.3, s.4-5. Solakzâde elçinin geldiği tarihi vermemektedir. Ġncelenen birçok
Safevi kaynağında da elçinin gönderiliĢinin tarihini verilmemektedir. Busbecq, Safevi elçisi Ferruhsâd Bey‟in
getirdiği hediyeleri Ģu Ģekilde kaydetmiĢtir: „‟gayet ince dokunmuş halılar, iç kısımları rengârenk işlemelerle
süslenmiş Babil işi otağ perdeleri, mücevherlerle bezenmiş Şam kılıçları, zarif bir sanat eseri olan koşum
takımlarıyla süsleri ve harikulade güzellikte kalkanlar. Ancak gelen hediyeler arasında bir Kur‟an vardı ki
hepsini gölgede bırakıyordu‟‟ Busbecq, Türk Mektupları, s.68. Buna karĢılık Celalzâde, padiĢahın elçiye
karĢılık olarak verdiği hediyeleri Ģöyle ifade etmektedir: „„Padişah tarafından da boğça boğça frengîler, altın
düğmeli şîbler, hilatler ve atlar armağan edildi‟‟
414 Feridun Bey, Münşeat, c.I, s.620-623; Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-Ellerini Fethi, s.242
86
verilmektedir.415 Zikredilen diğer Osmanlı vakayinamelerinde iki hükümdar arasındaki
mektuplaĢmalara yer verilmemektedir.
Kanuni Sultan Süleyman‟ın olumlu Ģekilde cevap verdiği ve böylelikle barıĢı sağlayan
mektubuna göre, üç ana husus antlaĢmanın temelini oluĢturmuĢtur. Buna göre: Ġran
topraklarında Hz. Ali hâricindeki diğer halîfelerin, sahâbelerin ve Hz. ÂiĢe‟nin
lânetlenmesinin (Teberrâilik) yasaklanması; karĢı taraftan bir saldırı söz konusu olmadıkça,
Osmanlı beylerinin Ġran topraklarına karĢı harekete geçmeyecekleri ve kutsal yerleri ziyaret
etmek üzere Ġranlı hacıların güvenli bir Ģekilde Osmanlı topraklarından geçmelerinin
sağlanacağı hususlarında anlaĢma sağlanmıĢtır.416
Bu tarihlerde niĢancılık vazifesinde bulunan ve ġah‟a yazılan nâmeleri kaleme alan Celalzâde,
Safevi elçisinin 1 Haziran 1555 günü (11 Recep 962) günü Divân-ı Hümâyun‟a davet
edildiğini ve Osmanlı- Safevi barıĢının belgesi olan Nâme-i Hümâyun‟un sunulduğunu
aktarmaktadır.417 Fakat, 18. yüzyıl Ġsveç elçisi D‟ohsson‟un eserine göre veren Hammer ve
sonraki yıllarda muhtemelen ona dayanarak yazan Ġ.Hâmi DaniĢmend, ReĢad Ekrem Koçu ve
Ġ. Hakkı UzunçarĢılı barıĢı sağlayan bu nâmenin tarihini 29 Mayıs 1555 (8 Recep 962) olarak
vermiĢlerdir.418
Böylece bu nâme ile Safevi Devleti Van, Bitlis, ġehrizor, Erzurum, Kars, Gürcistan ve
Ermenistan‟ın batısı ve Irak-ı Arap olarak tanımlanan Bağdat ve Basra bölgelerindeki
Osmanlı hâkimiyetini kabul etmiĢ ve Ermenistan ve Gürcistan‟ın doğusu Safevi Devleti‟nin
kontrolüne bırakılmıĢtır.419 Celalzâde, bu antlaĢmanın Van, Bitlis, Azerbaycan, Gürcistan,
415 Feridun Bey, Münşeat, c.I, s.623-625; Tarih-i Peçevî, c.I, s.316-318
416„„Bizim arzumuzun özü, „Ashâb-ı güzîn ve Hulefây-ı Mehdîyîn ki, dacî-i Seyyidü‟l Mürselîn‟dirler,
onlarınperde-i nâmusları mahfûz olmaktır. Vârid olan elçiniz bu ma‟nâyı işrâb edip, Teberrâiler ol cânibde
merfû‟u memnû olmak melhûz-ı hâtır-ı âtırınız idüğün haber verirler. Fî‟l-vâki ol husus gâyât-i âmâni ve
müntehây-i âmâldir. ... Mâdem ki ol cânibden musâfât ü muvâlâta mugayyır evzâ-i fitne asla zuhûr ve sudûr
etmeye; eknâf-i Memâlik-i Mahmiyye‟mizde konulan zâbitân-i mülk-ü millet ve hârisân-ı ekâlim ü memleket
taraflarından, ol silsilenin hudûduna ebvâb-i taarruz mesdûd olup , esbâb-ı musâfâtun murâ‟âtında, dakika fevt
etmeyeler. ... Muktezây-i sulh‟ü salah ve müstedâ-y‟i fevz-ü felâh üzere Nâme-i Müstetâbınızda işaret olunan,
Hüccâc-i Beytü‟l-Haram ve Züvvâr-i Merkad-i Mutahhar-i Seyyidü‟l-En‟amın rahatlık ve güvenle gelip
gitmelerine de, icâzet-i âliyye-i Hâkaniyyemizle müsaade edilip, buraları tavaf ve ziyaret kasdeden umûm
Müslimîne engelsiz açıktır, ferağ-ı hâtır ve ıtminân-i bâl ile itmâm-i merâm eyliyeler.‟‟ Celalzâde, Tabakât,
y.405b-406a: Naklen, Kırzıoğlu, Kafkas Ellerini Fethi, s.244
417 Celalzâde‟nin aktardığına göre, Safevi elçisi Ferruhsâd Bey, ilki 21 Mayıs (29 Cumaziyelahir), diğeri 1
Haziran (11 Recep) olmak üzere iki kez Divân-ı Hümâyun‟a alınmıĢtır. 21 Mayıs‟ta barıĢ kesinleĢtirilmiĢ, 1
Haziran‟da ise Sultan Süleyman‟ın mektubunu alıp ertesi gün Amasya‟dan ayrılmıĢtır.
418 Hammer, Osmanlı Tarihi, c.6, s.57; DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.294; UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, c.2,
s.361; ReĢad Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri, Ġstanbul 1934, s.45
419 Feridun Bey, Münşeat, c.II, s.23-25
87
Cezayir, Basra, Bahreyn, Kürdistan (Ġmadiyye), Luristan hâkimlerine hükümler gönderilerek
Osmanlı- Safevi barıĢının bildirildiğini aktarmaktadır.420
1 Haziran 1555 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman‟ın Amasya‟dan ġah Tahmasb‟a gönderdiği
Osmanlı- Safevi barıĢının belgesi olan bu Nâme-i Hümâyun ile, 1514 yılında baĢlayan
Osmanlı–Safevi savaĢları kırk bir yıl sonra, barıĢ ile sonuçlanmıĢ ve ġah Tahmasb‟ın oğlu
Ġsmail Mirza‟nın saltanat dönemine kadar yaklaĢık yirmi beĢ yıl yürürlükte kalmıĢtır.
YaklaĢık sekiz ay sonra, 21 Haziran 1555 (1 ġaban 962) tarihinde Amasya‟dan ayrılan
Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı ordusu, 31 Temmuz (12 Ramazan) günü Ġstanbul‟a
ulaĢmıĢtır.421
Kanuni Sultan Süleyman‟ın Safeviler üzerine son seferi ile, Osmanlı ordusu yalnızca
ġehrizor‟a tekrar hâkim olabilmiĢti. Bunun haricinde iki ordunun da faaliyetleri, doğrudan
karĢı karĢıya gelmedikleri için, birbirlerinin uğradıkları ve uğrayabilecekleri köy ve kasabaları
yakıp yıkmaktan ibaret kalmıĢtır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminin önemli kaynak yazarları arasında bulunan ve Sultan
Süleyman‟ın ilk iki Safevi seferi hakkında detaylı bilgiler veren Lütfi PaĢa, Matrakçı Nasuh,
Ramazanzâde, Gelibolulu Mustafa Âli ve Solakzâde tarihlerinde, Osmanlı- Safevi barıĢını
sağlayan karĢılıklı mektuplara, bu mektupların iki devlet arasındaki iliĢkileri nasıl etkilediğine
detaylı olarak yer verilmemektedir. Solakzâde bu hâdiseyi yalnızca „„Tahmasb‟ın emellerinin
çehresi âyine-i husulda sûret bağladı‟‟ Ģeklinde aktarmaktadır.
Ġncelenen Safevi kaynaklarında ise; ġah Tahmasb‟ın gönderdiği mektuplarda Sultan
Süleyman‟dan mütareke ve ardından barıĢ istemesine rağmen, daha önce olduğu gibi yine
„„Hünkar tarafından barıĢ ima edildi‟‟ Ģeklinde yazılmaktadır. Aynı Ģekilde, ġah Tahmasb
Tezkire‟sinde, Sultan Süleyman‟ın Safevi üzerine önceki seferleri hakkında hem kendi
hareketlerine hem de Osmanlıların hareketlerine detaylı olarak yer verirken; Sultan
Süleyman‟a gönderdiği mektuplara ve antlaĢma hususlarına yer vermemektedir.
Tam olarak bir antlaĢma niteliği taĢımasa da, 1 Haziran 1555 tarihli Nâme-i Hümâyun,
yıllarca süregelmiĢ olan Osmanlı ve Safevi Devleti arasındaki iliĢkilerin önemli bir noktasını
oluĢturmaktadır.
420 Celalzâde, Tabakât, v.406b: naklen Remzi Kılıç, „„Osmanlı-Ġran Münasebetleri‟‟, s.300
421 Celalzâde, Tabakât, y.407a; Gelibolulu Âli, Künhü‟l- Ahbâr, s.653; Solak-zâde Tarihi, c.II, s.244;
DaniĢmend, Kronoloji, c.2, s.296
88
89
6. SONUÇ
Ağırlıklı olarak, Osmanlı vakayinamelerinin kaynak olarak kullanıldığı bu çalıĢmada, Kanuni
Sultan Süleyman‟ın Safeviler üzerine üç büyük seferinin kısmen benzer sonuçlar doğurduğu
görülmektedir. Osmanlıların üç seferi boyunca Safevi Ģahı Tahmasb, meydan savaĢından uzak
durarak aynı Ģekilde mücadele etmeyi sürdürmüĢ, Osmanlılara karĢı bir nevi yıldırma
politikası izlemiĢtir. Bununla birlikte, çalıĢmanın ana konusu olan Osmanlı Devleti ve
Safeviler arasındaki bu yirmi iki yıllık süreç, (1533-1555) Safevilerin bir devlet olarak
varlığını Osmanlı Devleti‟ne resmen kabul ettirme süreci olarak tanımlanabilir.
Osmanlı- Safevi mücadelesinin, siyasi ve ekonomik rekabetten ziyade, hak ve batıl mezhebin
çatıĢması olarak yansıtıldığı varsayımı Osmanlı kaynaklarının bir çoğunda ortak Ģekilde
görülmüĢtür. Tezin giriĢ kısmında da belirtildiği gibi Osmanlı yazarları, incelenen
kaynaklarda ġah Tahmasb ve Safevi askerlerine yönelik düĢmanca sıfatlar kullanmıĢlardır.
Bununla birlikte, adı geçen Safevi kaynaklarında da Osmanlılara yönelik benzer üslup
kullanılmıĢtır.
Yazıldığı dönem ve kaleme alan yazar itibariyle; Kanuni Sultan Süleyman döneminde yirmi
yıldan fazla niĢancılık vazifesinde bulunmuĢ olan Celalzâde Mustafa‟nın Tabakât‟ı, 1533
Irakeyn SavaĢı‟na katılmıĢ olan Matrakçı Nasuh‟un Mecmâu‟t- Tevârih ile Mecmû-ı Menâzil
eserleri ve 1553 Nahçıvan Seferi‟ne katılan kâtip Feridun Ahmet Bey‟in MünĢeat‟ı Kanuni
Sultan Süleyman dönemi Safevi seferlerine dair öne çıkan kaynak eserlerdir. Celalzâde
Mustafa, Tabakât‟ül Memalik adlı eserinde, Sultan Süleyman‟ın özellikle ilk Safevi seferine
dair kısımlarda, sefer sırasında alınan isabetsiz kararlar hakkında eleĢtirilerine ve savaĢ
yöntemine dair yapılan hatalara yer verse de, bir bütün olarak Ġran seferlerini
değerlendirdiğinde, seferlerin Osmanlı Devleti için kazandırdıklarını ön plana çıkarmıĢtır.
Karaman beylerbeyi iken 1533 Irakeyn Seferi‟ne katılan Lütfi PaĢa, eseri Tevârih-i Âli
Osman‟da bu sefere dair nispeten geniĢ bilgilere yer vermiĢtir. Fakat 1541 yılında
veziriazamlık vazifesinden azledildikten sonra gerçekleĢen Sultan Süleyman‟ın Tebriz (1548-
1549) ve Nahçıvan (1553-155) seferleri hakkında eserinde nispeten yüzeysel bilgiler verdiği
görülmüĢtür.
Gelibolulu Mustafa Âli, en önemli eserlerinden olan Künhü‟l- Ahbâr‟da Kanuni devri
müverrihlerinden Celalzâde Mustafa‟dan istifâde ettiğini belirtmektedir. Peçevî Ġbrahim ve
Solakzâde Mehmet Hemdemî‟nin ise, Sultan Süleyman‟ın Ġran seferleri bahislerinde, gerek
90
hâdiselere ve Ģahıslara karĢı ifade ve tutumları bakımından, gerekse sefer kronolojisi
açısından Gelibolulu Âli‟den oldukça istifade etmiĢ oldukları anlaĢılmaktadır.
Ġncelenen Safevi kaynaklarının ise, ideolojik anlamda ve teknik olarak Osmanlı kaynaklarına
benzer Ģekilde yazıldığı anlaĢılmıĢtır. Hem ġah Tahmasb‟ın çağdaĢı Safevi yazarları hem de
sonraki dönem yazarları, ġah‟ı yücelterek ve onun sefer sırasında aldığı kararların haklılığını
ortaya koyar Ģekilde yazmıĢlardır. Bununla birlikte bazı Safevi kaynaklarında, Sultan
Süleyman‟ın seferleri sırasında Osmanlı askerlerinin sayısı hakkında, Osmanlı yazarlarına
göre oldukça abartılı sayılar verildiği anlaĢılmıĢtır.
Yakın dönemde kaleme alınan Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı- Safevi iliĢkilerini
içeren eserler ise, bu seferlere geniĢ bir bakıĢ açısından bakılarak, eleĢtirel bir Ģekilde
yazılmıĢtır. Yakın dönemde kaleme alınan eserlerde Sultan Süleyman‟ın Ġran seferleri, -
vakayinamelerden farklı Ģekilde- tam bir Osmanlı baĢarısı olarak nitelendirilmemiĢtir.
Bu tezde, Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı- Safevi siyasi ve askeri iliĢkileri ve buna
bağlı olarak Sultan Süleyman‟ın Safeviler üzerine seferleri; ağırlıklı olarak Osmanlı
kaynakları ve bazı Safevi kaynakları mukayese edilerek incelenmiĢ ve bu kaynaklardaki
farklılıklar ortaya konulmuĢtur. Bu seferleri konu alan Osmanlı vakayinamelerinde, bazı bilgi
farklılıklarının oluĢmasına birçok etken sebep olmuĢsa da, bu duruma kesin bir cevap
verilememektedir. Osmanlı yazarlarının Ģahıslara ve hâdiselere karĢı tutumlarını etkileyen
durum, onların eserlerini kaleme aldıkları dönemdeki sosyal statüleri ile ilgili olmalıdır. Fakat
yine de, vakayiname yazarlarının ortak özelliği, Osmanlı Devleti‟ni Safevi Devleti‟ne karĢı
üstün göstermeleri ve seferlerin kazanımlarına odaklanmaları olmuĢtur. Bununla birlikte, bu
tezde kaynak olarak kullanılan XVI. yüzyıl ve XVII. yüzyıl vakayinamelerindeki bazı tarih
farklılıkları; XVII. yüzyıl yazarlarının bu seferleri yazarken bazı kısımlarda, kendisinden
önceki (çağdaĢ) yazarların eserleri haricinde, sefere katılan bir devlet görevlisinden ya da bir
askerden veya onların yakınlarından dinlediği hatıralardan da kaynaklanmıĢ olabilir.
Osmanlı vakayinamelerinde, Kanuni Sultan Süleyman‟ın Ġran seferlerinin yazıldığı kısımlarda
bazı farklar bulunmasına rağmen, bu konuyla ilgili yapılacak araĢtırmalarda en önemli
vazifeyi gören yine vakayinameler olacaktır. Bu bağlamda, Osmanlı vakayinameleri ile
birlikte, yakın dönem çalıĢmalarını da oldukça dikkatli ve eleĢtirel bir süzgeçten geçirerek
okumanın önemi bir kez daha anlaĢılmıĢtır.
91
KAYNAKÇA
Abdüllatif Kazvinî. Safevi Tarihi, çev. Hamidreza Mohammednejad, BirleĢik
Yayınevi, Ankara 2011
Abbaslı, M. „„Safevîlerin Kökenine Dair‟‟, Belleten XL/158 (1976)
Adâ‟î-yi Şîrâzi ve Selimnâmesi. hz. Abdüsselam Bilgen, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2007
Ağırakça, A. „„MüneccimbaĢı, Ahmed Dede‟‟. Cilt 32. Ġstanbul 2006
Ahmed Cevdet PaĢa. Tarih-i Cevdet, C.I, Matbaa-i Osmanî 1309
Anonim Tevârih-i Âli Osman. hz. ġerif BaĢtav, DTCF Yayınları No:237, Ankara
Üniversitesi Basımevi, 1973
Anonim Tevârih-i Âli Osman. Friedrich Gıese neĢri, hz. Nihat Azamat, Marmara
Üniversitesi Basımevi, Ġstanbul 1992
Aşıkpaşazâde Osmanoğulları‟nın Tarihi, hz. Kemal Yavuz, Yekta Saraç, K Kitaplığı,
2003
BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Yer Adları, hz. Tahir
Sezen, Ankara 2017
AĢurbeyli, S. „„ġirvanĢahlar‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 39. Ġstanbul 2010
Busbecq, Ogier G. Türk Mektupları, (1555-1560), çev. Derin Türkömer, ĠĢ Bankası
Yayınları, Mayıs 2011
Celalzâde Mustafa. Tabakâtü‟l- Memâlik ve Derecâtü‟l- Mesâlik, Tük Tarih Kurumu
Kütüphanesi, CD/0039
Celalzâde Mustafa. Selim-nâme, hz. Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar, Kültür Bakanlığı
Yayınları, 1990
DanıĢman, Z. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c.7, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1965
DaniĢmend, Ġsmail H. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.1-2, Türkiye Yayınevi,
Ġstanbul 1971
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi, C.10, Kombassan Yayınları,
Konya 1994
Emecen, F. „„Amasya AntlaĢması‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 3. Ġstanbul 1991
Emecen, F. „„Canbirdi Gazâlî‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 7. Ġstanbul 1993
Emecen, F. „„Ġbrahim PaĢa, Makbul‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 21. Ġstanbul 2000
Emecen, F. İmparatorluk Çağının Osmanlı Sultanları-I, Ġsam Yayınları, Ankara
2014
Emecen, F. Osmanlı Klasik Çağında Savaş, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 2015
Emecen, F. Yavuz Sultan Selim, Kapı Yayınları, Mayıs 2017
Emecen, F. Osmanlı İmparatorluğu‟nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), ĠĢ
Bankası Yayınları, Ġstanbul 2018
Emecen, F. Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, Kapı Yayınları, Ġstanbul 2018
Emecen, F. „„Süleyman I‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 38. Ġstanbul 2010
Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Ġstanbul, 1. Cilt 1. Kitap, hz. Seyit Ali Kahraman,
Yücel Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2008
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Cilt 1. Kitap, hz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman,
Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2008
Feridun Ahmet Bey. Münşeâtü‟s-Selâtin, I-II, Ġstanbul 1274
Fleischer, C. „„Alqâs Mîrza‟‟, Encyclopædia Iranica, I/9, 2012
Gelibolulu Mustafa Âli Efendi. Kitâbü't-Târih-i Künhü'l-Ahbâr, I. Cilt II. Kısım, hz.
92
Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Ġbrahim Hakkı Çuhadar, Erciyes
Üniversitesi Yayınları, Kayseri 1997
Gelibolulu Mustafa Âli. Künhü‟l- Ahbâr, hz. Ali ÇavuĢoğlu, Türk Tarih Kurumu
Yayınevi, Ankara 2019
Gökbilgin, T. „„Arz ve Raporlarına Göre Ġbrahim PaĢa‟nın Irakeyn Seferindeki Ġlk
Tedbirleri ve Fütuhatı‟‟, Belleten XXI/83 (1957)
Gökbilgin, T. Kanuni Sultan Süleyman, MEB Yayınları, Ġstanbul 1992
Gündüz, T. Kızılbaşlar Osmanlılar Safeviler, Yeditepe Yayınları, Ġstanbul 2018
Gündüz, T. „„Safeviler‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 35. Ġstanbul 2008
Gündüz, T. Şah İsmail, Yeditepe Yayınları, Ġstanbul 2018
Gündüz, T. „„„Tahmasb‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 39. 2010
GüneĢ, A. „„Tarih, Tarihçi ve MeĢruiyet‟‟, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı:17, Ankara 2005
Hancz, E. „„Peçuylu Ġbrahim‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 34. Ġstanbul 2007
Hammer, Joseph V. Büyük Osmanlı Tarihi, Üçdal NeĢriyat, 2015
Hasan-ı Rumlu. Ahsenü‟t- Tevârih, çev. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yay.
Ankara 2006
Hasan-ı Rumlu. Ahsenü‟t- Tevârih, Şah İsmail Tarihi, çev. Cevat Cevan, Ardıç
Yayınları, ġubat 2004
Haydar Çelebi Ruznâmesi. hz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman Yayınevi (tarihsiz)
Hoca Sadeddin Efendi. Tacü‟t- Tevarih, Cilt IV, hz. Ġsmet Parmaksızoğlu, Ankara
1999
Hınz, W. Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, çev. Tevfik Bıyıklıoğlu, Türk Tarih Kurumu
Yayınları 1992
Iorga, N. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi,
Ġstanbul 2005
Ġbn Kemâl. Tevârîh-i Âl-i Osmân VIII. Defter, hz. Ahmet Uğur, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1997
Ġnalcık, H. Devlet-i Aliyye II, ĠĢ Bankası Yayınları, Ġstanbul 2016
Ġnalcık, H. Devlet-i Aliyye I, ĠĢ Bankası Yayınları, Ġstanbul 2018
Ġnternet: Türk Tarih Kurumu Tarih Çevirme Kılavuzu/ Web:
„‟https://www.ttk.gov.tr/ genel/tarih-cevirme-kilavuzu/‟‟
Ġskender Bey MünĢî Türkmen. Târîh-î Âlem-Ârâ-yi Abbâsi, Azerbaycan Milli Ġlimler
Akademisi, Bakü 2009
Karaçelebizâde Abdülaziz. Süleymannâme, Matbaatü Bulak, 1832
KarakuĢ, Z. „„Tevki‟i Mehmet PaĢa‟ya Göre Osmanlı Tarihi‟‟, Yüksek Lisans Tezi,
Selçuk Üniversitesi, 1992
Kerslake, C. „„Celâlzâde Mustafa Çelebi‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 7. Ġstanbul 1993
Kıel, M. „„Modon‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 30. Ġstanbul 2005
Kılıç, R. „„Kanuni Sultan Süleyman Devri Osmanlı- Ġran Münâsebetleri (1520-
1566)‟‟ Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi 1994
Kırzıoğlu, F. Osmanlıların Kafkas-Elleri‟ni Fethi (1451-1590), Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1998
Koçu, ReĢad E. Osmanlı Muahedeleri, Muallim Ahmet Halim Kitaphanesi, Ġstanbul
1934
Küçükdağ, Y. „„Osmanlı Devleti‟nin ġah Ġsmail‟in Anadolu‟yu ġiileĢtirme
ÇalıĢmalarını Engellemeye Yönelik Önlemleri‟‟, Osmanlı Ansiklopedisi, ed. Güler
Eren, Ankara 1999
Küpeli, Ö. „„Ġpek, Ticaret Yolları ve Osmanlı-Safevi Mücadelesinde Ekonomik
93
Rekabet‟‟ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2018 Ġslam
Kongresi Özel Sayısı
Kütükoğlu, B. „„Âli Mustafa Efendi.‟‟ İslam Ansiklopedisi. Cilt 2. Ġstanbul 1989
Lütfi PaĢa. Tevârih-i Âli Osman, Ġstanbul, Matbaa-i Amire, 1341
Lütfi Paşa ve Tevârih-i Âli Osman. hz. Kayhan Atik, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 2001
Matrakçı Nasuh. Beyân-ı Menâzil-i Seferi Irâkeyn, hz. Hüseyin Gazi Yurdaydın,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014
Matrakçı Nasuh. Târîh-i Âl-i Osmân, Türkiye Yazma Eserler Kurumu BaĢkanlığı,
Ġstanbul 2019
Matrakçı Nasuh. Süleymannâme, hz. Sinan Çukuryurt (Yüksek Lisans Tezi), Ġstanbul
2003
Muhammedoğlu Aliev, S. „„Elkas Mirza‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 11. Ġstanbul
1995
Mohammednejad, H. „„Osmanlı-Safevi ĠliĢkileri (1501-1576)‟‟, Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi, 2015
Murphey, R. „„Süleyman‟s Eastern Policy‟‟, Suleyman The Second And His Time, ed.
Halil Ġnalcık, Cemal Kafadar, Ġstanbul 1993
MüneccimbaĢı DerviĢ Ahmet Efendi. Sahâyifü‟l-Ahbâr, tercüme eden: Nedim
Efendi, Ġstanbul Matbaa-i Âmire 1285
Nejad, N. XVI. Asırda Ġran Kaynaklarına Göre Osmanlı Safevi Münasebetleri (1502-
1590, 1620) Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Erzurum 1986
Ocak, A. Y. „„Osmanlı Kaynaklarında ve Modern Türk Tarihçiliğinde Osmanlı-
Safevi Münâsebetleri (XVI. XVII. Yüzyıllar)‟‟ İran ve Türkiye Arasındaki Tarihi ve
Kültürel İlişkiler Konulu Makaleler Mecmuası 1, Ekim 2002
Öz, M. „„Kerbelâ‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 25. Ankara 2002
Özcan, A.„„Feridun Ahmed Bey‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 12. Ġstanbul 1995
Özcan, A. „„Kanuni Sultan Süleyman Devri Tarih Yazıcılığı ve Literatürü‟‟,
Mübahat S. Kütükoğlu‟na Armağan, ed. Zeynep Tarım Ertuğ, Ġstanbul 2006
Özcan, A. „„Solakzâde Mehmet Hemdemî‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 37. Ġstanbul
2009
Özgüdenli, O. G. „„ġeref Han‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 38. Ġstanbul 2010
Öztuna, Y. Büyük Türkiye Tarihi, c.4, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1977
Öztuna, Y. Osmanlı Devleti Tarihi 1, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 2004
Peçevî Ġbrahim Efendi. Tarih-i Peçevî, Cilt 1, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul 1281
Peçevî Tarihi. hz. Bekir Sıtkı Baykal, I-II, K.B Yayınları, Ankara 1992
SavaĢ, S. XVI. Asırda Anadolu‟da Alevilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2018
Solakzâde Mehmet Efendi. Solak-zâde Tarihi, Mahmut Bey Matbaası, Ġstanbul 1297
Solak-zâde Tarihi. hz. Vahid Çabuk, Kültür Bakanlığı Yayınları, Cilt 2, Ankara 1989
Sümer, F. Safevî Devleti‟nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2018
ġah Tahmasb-ı Safevî. Tezkire, hz. Hicabi Kırlangıç, Atlas Yayınları, Ekim 2015
ġeref Han. Şerefname, Osmanlı – Ġran Tarihi, çev. Mehmet Emin Bozarslan, Ant
Yayınları, Ġstanbul 1971
ġükürov, G. „„Safevi Devleti‟nin KuruluĢu ve I. ġah Ġsmail Devri (907-930/1501-
1524)‟‟ Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi 2006
Tansel, S. Sultan II. Bayezid‟in Siyasi Hayatı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2017
94
Tansel, S. Yavuz Sultan Selim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2018
Tarih-i Kızılbaşan, hz. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınevi, Mayıs 2016
Tekindağ, ġ. „„Yeni Kaynak ve Vesikaların IĢığı Altında Yavuz Sultan Selim‟in Ġran
Seferi‟‟ İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 17/22 (1967)
Topkapı Sarayı Müzesi ArĢivi, Ev. Nr; 2759, 4080, 2103, 8968, 1144/16, 3960/1,
6364/2, 6368/1
Turan, ġ. „„Bayezid II‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 5. Ġstanbul 1992
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, III. Cilt II. Kısım- Osmanlı Ġran SavaĢı Çaldıran
Meydan Muharebesi 1514, Ankara Genelkurmay Basımevi, Ankara 1979
Türkoğlu, Ġ. „„ġeybânî Han‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 39. Ġstanbul 2010
Uluerler, S. „‟Osmanlı- Safevi ĠliĢkilerindeki Temel Sorunlar Üzerine‟‟, Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi, 197 (2012)
UzunçarĢılı, Ġsmail H. Osmanlı Tarihi, C.2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2016
Üzüm, Ġ. „„KızılbaĢ‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 25. Ġstanbul 2002
Yazıcı, T. „„Cüneyd-i Safevi‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 8. Ġstanbul 1993
Yurdaydın, H. G. „„Matrakçı Nasuh‟‟. İslam Ansiklopedisi. Cilt 28. Ġstanbul 2003
Yücel, Y. Muhteşem Türk Kanuni ile 46 Yıl, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara
2019
95
EKLER
96
Ek. 1
Kanuni Sultan Süleyman‟ın 1533 Irakeyn Seferi Menzilleri
Harita için bkn: Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn, hz. Hüseyin G.
Yurdaydın, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014
97
Ek. 2
Irakeyn Seferi sırasında Matrakçı Nasuh‟un Bağdat Ģehrini gösteren minyatürü
(Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn, TTK Kütüphanesi C/0666, v.47b)
98
Ek. 3
Irakeyn Seferi sırasında Matrakçı Nasuh‟un Tebriz Ģehrini gösteren minyatürü
(Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn, v.27b-28a)
99
Ek. 4
Feridun Ahmet Bey, Münşeatü‟s Selâtin, TBMM Kütüphanesi, 71-5305, Cilt 1
100
101
Ek. 5
102
103
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder