ÖZGÜNLÜK RAPORU
ETİK BEYANI
TEŞEKKÜR VE ÖNSÖZ
İÇİNDEKİLER .......................................................................................... vii
TABLOLAR LİSTESİ .............................................................................. ix
KISALTMALAR ....................................................................................... xi
TÜRKÇE ÖZ ............................................................................................. xii
İNGİLİZCE ÖZ (ABSTRACT) .................................................................. xiii
1. GİRİŞ ............................................................................................... 1
2. KUZEY AFRİKA BÖLGESİNİN ASKERİ VE MALİ DURUMU ...... 6
2.1. Kuzey Afrika ..................................................................................... 7
2.2. Kuloğulları ........................................................................................ 9
2.3. Mısır ............................................................................................... 11
2.3.1. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Dönemi ............................................ 11
2.3.2. Hidiv İsmail Paşa Dönemi ......................................................... 15
2.4. Tunus ............................................................................................... 22
2.5. Trablusgarb ....................................................................................... 27
3. KUZEY AFRİKA BÖLGESİNDEN KIRIM HARBİ DESTEĞİ ......... 34
3.1. XIX. Yy. Osmanlı Askeri Gücündeki Değişim ve Dönüşüm .............. 34
3.2. Savaş Finansmanında Bir Çözüm Yolu: İane ..................................... 38
3.3. Kırım Harbi’nde Kuzey Afrika Askeri Desteği ................................. 40
3.2.2. Mısır Hidivliği’nin Katkıları ...................................................... 42
3.2.3. Tunus Eyaleti Askerleri Kırım Harbi’nde .................................. 52
3.2.4. Trablusgarb Eyaletinin Askeri Desteği ..................................... 57
3.4. Kırım Harbi’nde Ruslara Esir Düşenler ............................................. 59
3.5. Mısır Birliklerinin Diğer Askeri Destek Faaliyetleri ........................... 63
3.5.1. Girit İsyanı: 1866-1869 ............................................................. 64
4. MISIR’IN 1876-1878 ARASI SAVAŞ DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLETİ’NE DESTEĞİ .......................................................................... 67
4.1. Karadağ ve Sırp Savaşlarında (1876) Mısır Eyalet Ordusu Desteği 67
4.2. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) ..................................... 74
4.3. 93 Harbi’nde Osmanlı Kuvvetleri .................................................. 79
4.4. Panslavizm’e Karşı Panislamizm ................................................... 82
4.5. 93 Harbi’nde Mısır ve Askeri Sevkiyat ......................................... 84
4.5.1. Üç Deniz Öteye Sevkiyat ...................................................... 89
4.5.2. 93 Harbi’nde Mısır Birlikleri ................................................. 93
4.5.3. 93 Harbi’nde Mısır Eyaletinden Lojistik Destek ................... 102
4.5.3. Cephedeki Harekatlarda Mısır Askeri ................................... 109
4.5.4. Tebrikler ve Krizler .............................................................. 116
4.5.5. Savaşın “Mükafatı” .............................................................. 118
5. TUNUS VE TRABLUSGARB’IN 93 HARBİ’NDE OSMANLI DEVLETİ’NE DESTEKLERİ ............................................................. 124
5.1. 93 Harbi ve Tunus Eyaleti ............................................................ 124
5.1.1. Tunus’un Nakdi Yardımları .................................................. 143
5.2. 93 Harbi’nde Trablusgarb ............................................................. 147
5.2.1. Trablusgarb’dan Nakdi Yardım ............................................. 149
5.2.2. Trablusgarb ve 1876-1878 Yılları Arası Akdeniz .................. 151
viii
5.3. Kuzey Afrika Askerlerinden 1876-1878 Yılları Arası Balkanlar’da Verilen Zayiatlar ............................................................................................... 152
5.1. Esirler ............................................................................................... 152
5.2. Ölen Eyalet Askerleri ........................................................................ 153
5.3. Firar ............................................................................................... 155
5.4. Yaralılar ........................................................................................... 155
6. SONUÇ ............................................................................................... 156
KAYNAKÇA ............................................................................................... 160
EKLER ............................................................................................... 172
Ek 1: 93 Harbi Sürecinde Kuzey Afrika İdarecileriyle Yapılan Yazışmalar ... 176
Ek 2: Bölgesel Haritalar ve Bazı Askeri Fotoğraflar ...................................... 178
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................... 197
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 1: Prens Müşir Hasan Paşa Emrinde Varna’da Bulunan Mısırlı Birliklerin Yapılanması ....................................................................................... 101
Tablo 2: Karadağ ve Sırp Savaşlarındaki Başarıları Nedeniyle Nişanla Ödüllendirilen Mısırlı Askerler .......................................................... 119
Tablo 3: 93 Harbi’nde Madalya Verilen Mısırlı Subay ve Asker Sayısına Dair Liste .................................................................................................. 120
Tablo 4: 93 Harbi Sürecinde Tunus’tan Askeri Destek Gönderilmesinde Etkin Rolü Olan Kişiler ve Kendilerine Verilen Nişanlar............................. 140
Tablo 5: Tunus’tan 26 Haziran 1876-22 Ocak 1877 Tarihleri Arasında Toplanan İane ................................................................................................... 145
Tablo 6: Trablusgarb’da 26 Haziran 1876-22 Ocak 1877 Tarihleri Arasında Toplanan İane .................................................................................... 149
x
KISALTMALAR
A.g.e. : Adı Geçen Eser
A.g.m. : Adı Geçen Makale
A.g.md. : Adı Geçen Madde
Alb. : Albay
ATASE : Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi
Bkz. : Bakınız
C. : Cilt
CBOA : Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi
Çev. : Çeviren
DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi
Dr. : Doktor
E. : Emekli
Ed. : Editör
Haz. : Hazırlayan
Kd. : Kıdemli
MSB : Milli Savunma Bakanlığı
Öğr. : Öğretim
S. : Sayı
TAD : Tarih Araştırmaları Derneği
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
TTK : Türk Tarih Kurumu
vb. : Ve benzeri
vd. : Ve diğerleri
vs. : Vesaire
Yay. : Yayın
Yy. : Yüzyıl
xi
ÖZ
Kırım ve 93 Harplerinde Kuzey Afrika Bölgesinin Osmanlı Devleti’ne
Askeri Desteği
Ebubekir ÖZGER
Millî Savunma Üniversitesi, ATASAREN Enstitüsü
İstanbul, Haziran, 2021
XIX. yüzyılda Osmanlı Ordusu’nun geçirdiği değişim ve dönüşüm, belli kriz dönemlerinde pratik çözümlerini zorunlu kılmıştır. Nitekim 1846 yılı sonrası zorunlu askerlik uygulamasının asker tedarikini karşılayamaması, Osmanlı idarecilerini geleneksel asker tedarik yöntemlerine yöneltmiştir. Bunlardan biri olan eyaletlerden askeri destek talebini inceleyen bu çalışma, Kuzey Afrika bölgesinden Kırım ve 93 Harplerinde Osmanlı Ordusu emrine sevk ettikleri ciddi birlik sevkiyatını ele almıştır. Bu çerçevede konu, özerk idari yapısına sahip Mısır ve Tunus eyaletleri ile XIX. yy ikinci yarısından itibaren merkezileşme çabalarına rağmen özel statüde bulunan Trablusgarb’ın idari yapılanmaları dikkate alınarak hareket edilmiştir. Kırım Harbi ve 93 Harbi olmak üzere yüzyıl boyunca kriz dönemlerinde Osmanlı Devleti’ne askeri destek veren bu eyaletlerin askeri sevkiyatlarının nicelik ve niteliği üzerinde durulmuştur. Özellikle Kırım Harbi’nde ordu içerisinde büyük ve etkili bir oran olan eyalet askerleri, üç cephede de ciddi yararlılıklar göstermişlerdir. Hem Kırım hem de 93 Harbi’nde nicelik ve nitelik olarak ciddi askeri sevkiyatta bulunan Mısır ise Osmanlı Ordusu’nun yy boyunca önemli kriz anlarında en büyük tedarikçisi olduğu örülmüştür. Bu çalışmayı önemli kılan bir diğer konu ise bahsi geçen eyaletlerden Tunus ve Mısır’ın özellikle 93 Harbi’nden hemen sonra işgal edilmiş olmaları nedeniyle Osmanlı Devleti’ne son destekleri olmasıdır.
Anahtar Sözcükler: Askeri sevkiyat, Osmanlı Devleti, Mısır, Tunus, Trablusgarb.
Bilim Kodu : 117804
Sayfa Sayısı : 197
Tez Danışmanı : Dr.Öğr.Üyesi Zekeriya TÜRKMEN
1
ABSTRACT
Military Support of the North African Region to the Ottoman State in the Crimea and the Ottoman-Russian War of 1877-1878
Ebubekir OZGER
Turkish National Defense University, Institute Of ATASAREN
Istanbul, June 2021
The change and transformation of the Ottoman Army in the 19th century necessitated practical solutions in certain crisis periods. The fact that the compulsory military service after 1846 could not meet the supply of soldiers was an important example as it directed the Sublime Porte to traditional enlistment methods. This study seeks to investigate the military support to the Ottoman army from the North Africa provinces both in the Crimean War and Russo-Turkish War (1877-1878). In addition, the political status of the provinces one of the focal points of the thesis. The self-determinative character of Egypt and Tunisia and Tripoli's special status despite the centralization efforts since the second half of the 19th century have been taken into account in this regard. The military support of these provinces in crisis periods during the 19th century, including the Crimean War and the Russo-Turkish War, has been analyzed. Especially in the Crimean War, the provincial soldiers, which comprised a large and effective element in the army, played key figures on all three fronts. It has been pointed out that Egypt, which made important military support in the aforementioned wars, was the biggest supplier of the Ottoman Army in certain times of crisis throughout the century. Another point that makes this study important is that Tunisia and Egypt were the last support to the Ottoman Empire, especially since they were occupied right after the 93 War.
Keywords: Military shipment, Ottoman Empire, Eygpt, Tunusia, Tripoli.
Science Code : 117804
Pages : 197
Supervisor : Asst.Prof. Zekeriya TÜRKMEN PhD.
2
1. GİRİŞ
İnsanlık kendini bildi bileli bir savaşın içindedir. Doğayla mücadele olarak başlayan bu olgu, yerleşik hayatla birlikte insan ile insan arasındaki amansız ve sonu gelmez bir boyuta evrilmiştir. İnsanlık, ne zaman ve nerede bu şiddetin bir parçasını hayatın sıradanlığına dönüştürmüştür? Kimi düşünürler bunun sosyolojik ve psikolojik nedenlerine odaklanırken, kimileri ise “neden”i ve “niçin”inden ziyade bunun “nasıl”ıyla ilgilenmiştir. Geçen yüzyıllar boyunca çok büyük değişim ve dönüşüme tabi olan savaşlar, keskin taşlarla başlayan evrimini, XIX. yy dünyasına gelindiğinde artık tamamen “teknik” bir yapıya bürünmüş olan ateşli silahlarla idare edilir hale getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında savaşlar, artık üzerinde ciddi şekilde kafa yorulan bir “bilim” olmuştur. İşin ironik tarafı ise gündelik yaşama dair büyük buluşların çoğu bu savaşımın meyvesi olarak ortaya çıkmış ve çıkmaktadır. Oysa hala tam olarak anlamlandırılamamış olan bu olgu, çağdaş analizler ve derin incelenmeleri beklemektedir. İşte tam bu noktada dikkat çeken önemli tanımlardan biri Prusyalı askeri stratejist Carl von Clausewitz’e aittir. Ona göre savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır. Yine Clausewitz’e göre savaş, ayakta kalanın kazanacağı bir mücadelenin galibi olabilmek için şiddetin en uçta kullanılacağı bir radikalleşme haline gelecektir.1 Bir başka Prusyalı stratejist Ludendorff’a göre ise bir ulusun varlığı tehdit altına girdiğinde ve söz konusu ulusun bu tehdidi ortadan kaldırma isteğinde kararlı olma durumunda, topyekûn savaş ortaya çıkmaktadır. Böyle bir tehlike ortada yoksa veya yok görülüyorsa bu sınırlı bir savaştır.2
Aynı yüzyılda Meternich sistemiyle birlikte Avrupalı büyük devletlerden biri için savaşımlarında güç hiyerarşisinin daha altında bulunan -Avrupa sistemi dışındaki- bir devletle mücadelesinde meşru dayanaklara daha az ihtiyaç duyar olmuştur. XIX yy. Osmanlı-Rus Savaşlarına bakıldığında ise tam da buna benzer bir durum söz konusudur. Kırım Harbi’nde Rusya’nın tutumu bu sistemin devamı için bir tehlike olarak görülerek savaşa Osmanlı tarafında müdahil olunurken, 93 Harbi’nde Rusya’nın tutumu, aynı devletlerce belli şartlar dahilinde göz ardı edilmiştir. Fakat Rusya’nın galip gelerek Balkanlar’a yerleşmesi ve Avrupa düzenini devam
1 Burak Gülboy, Mutlak Savaş, Birinci Dünya Savaşı’nın Kökenleri Üzerine Clausewitzyen Bir Çözümleme (İstanbul: Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi Yayınları, 2014), 3.
2 a.g.e., 7.
3
ettirememiş olması, 1878 yılında Berlin Konferansıyla aynı Avrupalı devletlerin tekrar duruma müdahil olmasına neden olmuştur.3 Dolayısıyla Rusya’nın 1870’ler itibarıyla Karadeniz çevresine hâkim olma ve Akdeniz’e inme konusunda Osmanlı Devleti ile mücadelesi Avrupalı büyük devletlerle olan ittifaklarına bağlıydı. Bununla birlikte özellikle Almanya’nın Fransa’yı 1870’te Sedan’da yenilgiye uğratması Rusya için Avrupa’dan bir tehdidin gelmeyeceği anlamına da gelmiştir. Böylece 1871 yılı itibariyle özellikle Balkanlar’da artan Rus nüfuzu nihayetinde 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına giden süreci başlatmıştır.
Osmanlı Devleti’nin kuzey sınırlarındaki bu duruma karşılık güney sınırlarını oluşturan Afrika eyaletlerinde ise durum daha karmaşıktır. Avrupa’daki Osmanlı toprak bütünlüğünü savunan Batılı devletlerden Fransa, Osmanlı’nın Afrika’daki Cezayir eyaletini işgal etmiş, bunun yanı sıra Trablusgarb eyaleti ve Tunus üzerinde de İtalya ile bir rekabet halinde olmuştur. Bu dönemde Fransa, Büyük Sahra’dan da kuzeye doğru bir genişleme politikası izlemekteydi. İngiltere ise bu dönemde çıkarları doğrultusunda Uzak Doğu ticaret yolu için önemli bir konumda olan Mısır ve dolayısıyla Süveyş kanalı başta olmak üzere Akdeniz’de etkin bir güç olarak bulunmaktaydı. Kuzey Afrika coğrafyası ise tüm bu rekabet ve politikaların merkezi olmasına rağmen bir siyasi birliğe sahip olduğu söylenemezdi. Özerk iki eyalet (Mısır ve Tunus), merkeze bağlı ve fakat pek de siyasi ve askeri gücü bulunmayan Trablusgarb, işgal edilmiş Cezayir ve yarı sömürge kimliğindeki Fas eyaletleri, bu coğrafyada bir zamanların etkin fakat artık hayatını Avrupalı güçler arasındaki rekabete dayalı olan Osmanlı’ya farklı idari yapılarla bağlıydılar. XIX. yüzyılın hızlıca sanayileşen dünyasına adapte olamamakla, muhtemel sömürge toprakları hüviyetine giren bu topraklar, kendi kaderlerini çizecek güçten yoksundular.
Bu durumda Rusya, Kırım Harbi sonrası ihtiyaç duyduğu sıcak denizlere inme politikası gereği Balkanlar’da Panslavist politikaslarını devam ettirmek kararlılığında idi. Özellikle Tersane Konferansı sonrası 1877’de Londra’da yapılan anlaşmaların getirdiği uygun zeminle kalelerini tahkime başladığı gibi Balkanlardaki Slav/Ortodoks unsurları Osmanlı’ya karşı desteklemeye başlamıştır. Böylece bölgede kendi lehine bir güç bulundurma gayreti içine girişmiştir. Nitekim 1875 yılındaki Bosna-Hersek İsyanı bu politikanın uygulanması için uygun zemin hazırlamıştır.
3 a.g.e., 124.
4
1876’da herhangi bir fiili çatışma durumunda müttefik olarak Avusturya ile işgal edilecek Osmanlı toprakları üzerinde de anlaşmaya varılmıştır. Yine aynı politikanın devamı olarak Sırbistan ile Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne 1876’da ortak nota vererek Bosna’nın Sırbistan’a, Hersek’in de Karadağ’a verilmesini istemeleri üzerine bunu kabul etmeyen Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa girmelerini desteklemiştir. Osmanlı Devleti ise büyük kriz anlarında olduğu gibi bu olayda da güçlü eyaletlerinden (özellikle Mısır) destek alarak Balkanlardaki otoritesini devam ettirmeye çalışmıştır. Balkanlardaki bu karışıklıklar İngiliz ve Fransız elçilerinin de araya girmesiyle taraflar arasında bir çözüm arayışı için Rusya’nın girişimleriyle İstanbul’da 23 Aralık 1876’da Tersane Konferansı yapılmıştır. Fakat burada alınan kararları etkilemek adına aynı dönemde Osmanlı Devleti’nin meşrutiyet rejimini ilan etmesi tarafların kararlarını etkilemeye yetmemiştir. Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e de özerklik içeren Konferans kararlarını ise Osmanlı Devleti 18 Ocak’ta reddetmiştir. Rusya’nın ısrarı üzerine yine 31 Mart 1877’de Londra’da düzenlenen konferans kararlarını da Osmanlı’nın 4 Nisan’da reddettiğini bildirmesi üzerine Rusya, uluslararası zeminde haklılığını iddia ederek Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır.4 Neticede savaşı kaybeden Osmanlı Devleti’nin ateşkes teklifinin kabulüyle Osmanlı Devleti’ni Server ve Namık Paşaların, Rusya’yı ise Grandük Nikola’nın temsil ettiği görüşmelere Kızanlık’ta başlanmış, Edirne’nin teslim olması üzerine ise burada devam edilmiştir. Barış görüşmeleri ise Rusların karargâhlarını Yeşilköy’e (Ayastefanos) taşımalarından sonra burada devam etmiş ve 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır.5 Nihayetinde Rusya, siyasi yollarla Osmanlı Devleti’ne kabul ettiremediği isteklerini savaş yoluyla elde etmiştir.
XIX. yy son çeyreğine bakıldığında Müslüman devletler ve toplumlar artık, Batı medeniyetinin üretimine ve işgallerine karşı koyamayacak durumdadır. Batılı devletlerin sanayi, eğitimli personel, ham maddeye ulaşım konularındaki gücüne karşılık, Doğulu devletler varlığını idame için ittifak kurma ihtiyacı duyuyorlardı. Özelikle sömürge topraklarının Müslüman nüfusun yoğunluklu olduğu topraklarda
4 Mithat Aydın. “İstanbul Konferansı”, DİA, C. Ek-1, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2016), 672.
5 Hikmet Süer, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi Rumeli Cephesi (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993), 3. Ayrıca bkz: Mahir Aydın, “93 Harbi”, DİA, C. 9, (İstanbul: TDV, 1994), 498.
5
gerçekleşmesi, Avrupa’nın sanayi gücü ile baş edemeyen Doğu toplumlarının eski geleneksel yöntemlerle mücadelesini devam ettirememesine yol açmıştır. Bu durum ise Batıyla rekabet edebilmek için güvenlik başta olmak üzere birçok alanda idarecileri büyük borçlanmaya itmiştir. Bu açıdan XIX. yy boyunca Osmanlı Devleti’nin pek çok kez “Batılı” büyük güçler arasında kurmaya çalıştığı denge politikaları ile statükoyu devam ettirme çabaları, Kırım Harbi ile zirveye ulaşmıştır. Tüm bu sürecin Osmanlı idarecilerine edindirdiği anlayış ise en azından yeni askeri örgütlenme ve yönetim sistemlerini benimsemek olmuştur. Bununla birlikte Avrupa’dan örnek alınarak yasalar çıkarılmaya çalışılmıştır. Sadece Osmanlı Devleti’ne has olmayarak aynı durum, özerk Mısır ve Tunus eyaletlerinin valileri/beylerince de uygulanmaya çalışılmıştır. Bu reformlar aslına bakılırsa hayatta kalabilmeleri için mecbur oldukları yeniliklerdi. Fakat bu yenilikler için gerekli olan sermaye ise bu hükümetlerin başkentlerinde ve Avrupa ile artan ticaretin bir sonucu olarak reformcu hükümetler ile yabancı tüccarlar arasındaki anlaşmalara bağlıydı. Fakat yeni bir çıkarlar ittifakı ne var ki kararsız bir dengeydi ve zamanla Mısır ile Tunus, ardından da Fas ile Trablusgarb, bu ilişkileri iyi yönetemeyerek Avrupa denetimine girmiştir.6 Nihayetinde Osmanlı’nın da dahil olduğu bu çöküş krizleri anlarında Şark dünyasında özellikle dini temelli ittifaklarla Batılı büyük güçlere karşı yapılan bu ittifaklar uzun süreli olamamış ve özellikle ekonomik açıdan sürdürülemeyen rekabetle birlikte adeta Batılı devletler önünde diz çökmüştür.7 Avrupalı devletlerin saldırılarına karşı tedbirler alınması ve bazı konularda ıslahat yapılmasına dair eyaletler ve Osmanlı arasında yazışmalar gerçekleşmiştir. İslam inancı temelli bu ortaklı ise milliyetçi hareketlerin yanı sıra ekonomik ve sanayi gücü konusundaki sorunlarla baltalanarak işlevsiz kalmıştır.
Tüm bunlara karşın bu coğrafyaya dair Osmanlı yöneliminin genel istikameti daha 1830’larda, Fransa’nın Cezayir’i işgal ettiği ve yayılmacı niyetlerini belli ettiği sıralarda saptanmıştı. II. Mahmud, Abdülmecid ve Abdülaziz saltanatları döneminde, Osmanlı bürokrasisi, Türklerin Orta ve Doğu Afrika ülkelerinin yöneticileri ile bağlarını yeniden canlandırmak, sultanın bu ülkeler üzerindeki egemenlik haklarını belirtmek ve mümkün olan hallerde orada fiili bir Osmanlı varlığı tesis etmek üzerine
6 Gökhan Yeşilmen, “XIX. yy Osmanlı-Fas İlişkilerine Dair 1850 ve 1859 Tarihli İki Layiha”, Medeniyet ve Toplum Dergisi, 1 (2) 3. https://dergipark.org.tr/tr/pub/metder/issue/34037/414573 (Erişim Tarihi: 17.05.2021).
7 Ion Morris, Dünyaya Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik). (İstanbul: Alfa Yayınları, 2014).
6
politikalar belirlemiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi XIX. yüzyılda egemen olan etnik kökenli ittifaklara karşın bu politika inanç birlikteliği temelliydi. Ama Sultan Abdülhamid’in Kuzey Afrika politikası, seleflerinin zamanından çok farklı şartlar altında gelişmiştir.8 Tüm bu çetrefilli siyasi ilişkiler ağının ortasında bulunan Kuzey Afrika eyaletleri ile Osmanlı bağını inceleyen bu çalışmada Mısır, Tunus ve Trablusgarb’ın kısa tarihi gelişim seyirleri ve merkezi hükümetle olan bağları incelenecek olup Kırım ve 93 Harbi dönemi durumlarının daha iyi anlaşılmasına imkan sağlamaya çalışacaktır. Bölgenin zorlu coğrafyası nedeniyle yaşanan mali sorunlar eyaletlerin Osmanlı merkezi hükümetine olan desteklerini sınırladığı gibi XIX. yy zorlu siyasi ve askeri modernizasyonu nedeniyle Avrupa devletlerine olan borçlanmalarına ve yine askeri desteklerinin neden sınırlandırıldığına değinilecektir.
Söz konusu savaş dönemlerinde eyaletler ilk defa Osmanlı idaresi altında büyük askeri destek vermişlerdir. Bu durum aynı zamanda özerk yapıları itibarıyla Osmanlı merkezi hükümetiyle yakın tarihte yaşadıkları krizler sonrası ilişkilerinin bu vesileyle yeniden belirleme ve yapılandırma süreci olması açısından da incelenmeyi hak etmektedir. Mısır’ın merkezi hükümetle olan iki büyük savaşından sonra nihayetinde düvel i muazzamaca “istenilen düzeye getirilmeleri” sonrası Kırım’daki bu desteğin anlamı eyaletler ve merkezi hükümet arasında büyük gelişmeye neden olacaktır. Aynı şekilde Tunus için de Trablusgarb’a nazaran kendi özerkliğini kabul ettirmek ve gücünü göstermek için önemli bir fırsat olacaktır. Üçüncü bölümde ise; bu üç eyaletin merkezi hükümete 93 Harbi’nde; mali, askeri, lojistik konulardaki destekleri ayrı ayrı değerlendirilecektir. İleride de görüleceği üzere mali ve askeri olarak en büyük güç sahibi eyalet olan Mısır’ın tabii olarak fazla yer işgal edeceği çalışmada Mısırlı birliklerin etkinliği ön planda olacaktır. Nihayetinde bu eyaletlerin verdiği desteğin ne anlama geldiğine değinilecek olup, savaştan çok kısa süre sonra işgal edilecek olan Mısır ve Tunus’un bu desteklerinin önemi ve Osmanlı Ordusu’nun durumu incelenmiş olacaktır.
8 a.g.m., 8. Ayrıca bkz: Mehmet Maksudoğlu, “Tunus’un Osmanlı Devleti’nden Ayrılması”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.4 (1986): 156.
7
2. KUZEY AFRİKA BÖLGESİNİN ASKERİ VE EKONOMİK DURUMU
Afrika’da Büyük Sahranın kuzeyinde ve Akdeniz sınırındaki verimli coğrafyada bulunan üç Osmanlı eyaleti de yüzyıllar boyunca medeniyetlerin ve imparatorlukların mücadele alanı olmuştur. Önemini hiçbir zaman yitirmeyen bu deniz şeridi, Afrika’daki önemli kaynaklara ulaşım yolu üzerinde olduğu gibi Akdeniz güvenliğini sağlamada da oldukça önemliydi. Bunun yanı sıra erken modern dönemde kendi kendine yeterliliği ile devletlerin insan ve tahıl ihtiyacını da karşılamaktaydı. Mısır’ın Nil havzası gibi bazı bölgeler ise adeta imparatorlukların tahıl ambarı durumundaydılar. Ümit Burnu’nun keşfedilmesiyle önemi azalan Akdeniz havzası, Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla tekrar önemi artmış, Batılı büyük devletlerin özellikle de İngiltere’nin uzak-doğu sömürgelerine ulaşımını kolaylaştırması nedeniyle bir mücadele alanı olmuştur. Bunun yanında özellikle Napolyon’un başlattığı işgal hareketleriyle birlikte XIX. yy önemli işgal hedefleri arasına giren Akdeniz havzasında İngiliz askeri ve politik gücü, bölgede taraflar arası mücadelede adeta galibiyet belirleyen bir etkiye dönüşmüştür. Bu açıdan İngiltere’nin Kırım Harbi’nde fiili olarak, 93 Harbi’nde de sözlü olarak Osmanlı Devleti’nin yanında olması Kuzey Afrika eyaletlerinden güç aktarımı konusunda ciddi bir etkiye sahip olmuştur. Zira denizcilik alanında başlayan modern tekniklerin takip edilememesi nedeniyle gücü nispeten zayıflayan Osmanlı Donanması’nın Akdeniz’de hakimiyetini kaybetmesi bölgede etkin güce sahip devletin ittifakına bağımlı kılmıştır. Aynı yüzyılın ikinci yarısından sonra birliğini elde etmeye çalışan İtalya ve Almanya’nın da bu bölgede emellere sahip olması ise şaşırtıcı değildir. Nitekim İngilizlerle birlikte statüko vurgusu yapan İtalya, Tunuslu aşiretlerin ıslahı meselesinde Fransa’nın tavrını ilk başta onaylamışsa da önemli bir limanı da barındıran ticaret kenti “Kadim Kartaca”yı Fransızlara kaptırmak demek, jeostratejik olarak Doğu Akdeniz ile Batı Akdeniz arasındaki geçidi Fransızların kontrolüne bırakmak demek olacağından harekat işgale dönünce, Osmanlı ile birlikte bu işgali protesto eden yegane devlet olmuştur.9
9 Mustafa Arık, “Trablusgarb Vilâyeti Üzerinde İtalya Tehdidinin Ortaya Çıkışı ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Askerî-Siyasi Tedbirler (1881-1911)” (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019), 40.
8
Tüm bunların yanında Rusya’nın da özellikle “sıcak denizlere inme politikası”nın nihai hedefi olan Akdeniz’e karşı hem bölgenin hem de Osmanlı idarecilerinin bu “ihtiras rüzgarları”na tepkisinin olması kaçınılmazdır. Buna dair 93 Harbi öncesi Tunus’tan Osmanlı’ya askeri yardım konusunda, bu askeri desteğin önemine binaen 5 Ağustos 1876 tarihli mektubunda Tunuslu Hüseyin Paşa, muhtemel bir Osmanlı mağlubiyeti Tunus ve Trablusgarb üzerinde Fransız veya İtalyan himayesi ile neticeleneceğini ifade etmiştir.10
Bu açıdan Kırım ve 93 Harplerinde bölge eyaletlerinin Osmanlı yanında savaşa müdahil olması Rusya gibi başka bir “mütearrız”ı durdurmaya yönelik olduğu gibi hem Osmanlı idaresiyle hem de Batılı devletler olan ilişkilerini göstermesi açısından da incelenmeye değer bir konudur. Bu nedenle bu bölümde bölge coğrafyasının inceleme gereği olduğu gibi eyaletlerin de hülasa olarak durumlarının incelenmesi gerekmektedir.
2.1 Kuzey Afrika
XVI. yy Osmanlı fetihleriyle birlikte Kuzey Afrika toprakları Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Fakat merkezden uzak olan bu toprakların, adeta merkez kaç etkisiyle tamamen kontrol altına alınması çok zor olmuştur. Özellikle bu açığı gidermek ve merkezin etkisini buralarda hissettirmek adına bu gölgelere merkezi gücün en büyük temsili olan yeniçeri garnizonları yerleştirilmiştir. Garp Ocakları adı verilen Kuzey Afrika’daki Osmanlı eyaletleri, Cezayir Ocağı,11 Tunus Ocağı ve Trablusgarb Ocağı olarak müstakil yapıdaydılar. Mısır ise merkezle bağları en fazla olan eyaletti. İç işlerinde bağımsız hareket eden bu eyaletlerin, zaman zaman Beylerbeyileri, Avrupa devletleriyle karşılıklı antlaşmalar yapacak kadar güçlenmişlerdir. Bu eyaletlerdeki Osmanlı idarecileri merkezden gönderilen paralarla değil, bizzat mahallinde elde ettikleri gelirlerle bu bölgeleri kalkındırıyordu.12 Dönem dönem merkezle bazı problemler yaşansa da XIX. yy başlarına kadar klasik devlet yapılanmasındaki bu eyaletlerle sorunlar bir şekilde çözümlenmiştir. Fakat özellikle Batı dünyasının gücünü kabul ettirdiği 1800 yıllarından itibaren sömürge hareketlerinin Osmanlı
10 Atilla Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1988), 167.
11Bu eyalet 1830 yılında Fransa tarafından işgal edildiğinden ve üzerinde durduğum dönemlerde bölgeyle ilgili bir etkinliğe rastlanmadığı için istisna tutulmuştur.
12 Ahmet Kavas, Osmanlı-Afrika İlişkileri (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2013), 6.
9
topraklarına doğru ivmelenmesiyle bu toprakların elde tutulması da artık ciddi mesele olmaya başlamıştır. Bu durumda Osmanlı Devleti’nin bölgedeki eyaletlerle milliyetçiliğe ve Batının ilerleyişine karşılık eldeki en büyük silahı olarak İslam inancı/halifelik ortak paydası kullanılmıştır. Bu birlikteliği özellikle Batılı sömürgeci devletlere karşı kullanan Osmanlı, aynı zamanda kuzeydeki en büyük düşmanı ve komşusu olan Rusya’ya karşı da kullanma ihtiyacı hissediyordu. Zira tek başına mücadele edemeyeceğini XVIII. yy ortalarından beri öğrenmiş olduğu Rusya’ya karşı, halifeliğin gücünü “biz” ve “öteki” olgusu üzerinden kullanma ihtiyacı hissetmiştir. Özellikle II. Mahmud devrinde başlayan modernleşme ve merkezileşme ile birlikte halifeliğin gücünden de istifade edilmiştir. Nihayetinde bunun meyvesi özellikle Kırım Savaşında Kuzey Afrika’dan alınan ciddi askeri destekle görülmüştür.
Bu eyaletlerin sosyal durumlarına dair bilgilere 1850 yıllarından itibaren basılan ilk Osmanlı salnamelerinde rastlanmaktadır. Salnamelerde geç dönem Afrika eyaletlerinden Habeş, Mısır, Trablusgarb ve Tunus hakkında bilgi bulmak mümkündür.13 Bu eyaletlere bakıldığında; 1844-56 yılları arasındaki nüfus sayımlarında genel toplamı 35.350.000 olan Osmanlı nüfusunun 3.800.000 i Afrika eyaletlerindeydi. Mısır; 2.000.000, Batı Trablus ve Fizan; 600.000, Tunus ise 1.200.000 nüfusa sahipti. Yine bu dönemde toplam Müslüman nüfus ise 21.000.0000 idi. 1872-1876 nüfus sayımlarında ise genel toplam 40.479.000 olan nüfusun 11.479.000 i Afrika’daydı ve 170.450 si hariç Müslümandı. 1877-78 sayımlarında Trablusgarb nüfusu 1.010.000 sahipti.14 Devletin bu sayımlardaki asıl amacı vergi ve askerlik yükümlülerine ulaşmaktı. Bu anlayış 1856 Paris Antlaşması sonrası bir değişim daha geçirdi ve işlevsel yönetim ve topluma hizmet gibi Avrupa kökenli kavramları benimsemeye başlayarak sonraki sayımlara yansıtılmıştır.15 Bu bilgilere bakıldığında Osmanlı için büyük bir insan kaynağı olan Kuzey Afrika eyaletlerinin önemi anlaşılacaktır.
13 a.g.e., 39.
14 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, çev; Bahar Tırnakçı, (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003) 156-160.
15 a.g.e., 47.
10
2.1.1. Kuloğulları
Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da askeri açıdan en çok istihdam ettiği grup ise Kuloğulları’ydı. Osmanlı belgelerinde kendilerinden bahsedilirken Kuloğlu adı ile tanımlanan Kuzey Afrika’daki Türk soyundan gelen bu sınıf XIX. yy itibarıyla artık kavmiyet esaslı değil, devletin kendisinden faydalandığı bir sınıf hüviyetine evrilmiştir. Bunlar daha ziyade yerli gelenek ve adetler üzerine yaşayıp Osmanlı Devleti’ne Kuzey Afrika’daki en bağlı toplum olarak kalmıştır.16 Nüfus sayıları ile ilgili olarak; XIX. yy ikinci yarısında her eyalet için 50 binin üzerinde sayılar verilmekte ve bu sayı aynı yüzyıl sonlarında Trablusgarb için 60 bine ulaşmaktadır. Bu rakam asker olanları belirtmekteydi. Hicri 1308 yani 93 Harbi’nden on dört yıl sonraya ait bir arşiv kaydında eyaletin yerlisinden bölgede iç güvenlik ve hükümet işlerinde (vergi toplamak) işlerinin yanında muavene askeri (yardımcı birlik) olarak dışarıdan bir savaş durumunda görevli olabilecek 30 bin kadar, her türlü vergiden muaf Kuloğlunun varlığından bahsedilmektedir. Fakat gerçek sayının bundan daha az olduğuna dair ifadeler bulunmaktadır. Nitekim yine savaştan beş yıl sonra yani Hicri 1301 (1883) tarihli vilayet salnamesinde eyaletin nüfusu 1.200.000 olarak verilmişse de vali tarafından yaptırılan sayımda savaş anında toplanabilecek Kuloğlu sayısının 15000 piyade ve 1200 süvari olmak üzere toplam 16200 olduğu ifade edilmiştir. Fakat dönemin şartları ve hemen yakın dönemdeki 93 Harbi sürecinin de gösterdiği üzere yukarıdaki sayının da biraz abartılı olduğu anlaşılmıştır.
Kuloğulları, Baş Ağalık birimi altında kendi içlerinden seçilen Baş Ağanın idaresindeki Münşiye, Sahil, Refiat, Alavine, Cuvara ve Reşfane’de altı büyük kabile ile bunların alt kolu olan toplam 75 küçük kabile bulunmaktaydı. Özellikle Trablusgarb’da sur dışında sorumluluk Kuloğlu Ağalarına aitti. Kuloğulları düzenli askeri birlikler içinde yer almamakla birlikte eyaletlerin üçünde de merkez dışında istihdam edilmekteydiler. Bununla birlikte Trablusgarb Valilerinden Nazif Paşa (ö.1889), hazırladığı layihada Kuloğullarının ihmal edildiği, fakat bölge menfaatleri için bu durumun düzeltilmesi gerektiğini belirtmiştir. Gerekli durumlarda düzenli kuvvetlere yardımcı olan bu kuvvet, savaş durumunda kendi imkânlarıyla
16Kavas, a.g.e., 65. Ayrıca bkz: Cami Baykurt, Cami Baykurt’un Anılarında Son Osmanlı Afrikasında Hayat (Çöl İnsanları, Sürgünler ve Jön Türkler) Hazırlayan: Arı İnan, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009), 112. Ayrıca bkz: Nevzat Artuç, “Trablusgarb’ta Kuloğulları Teşkilatının Lağvedilmesi Meselesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Eddebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.40 (2017), 51-65.
11
silahlanmak zorundaydılar. Eli silah tutanlar yardımcı birlikler olarak askere alınmaktaydı. Afrika’da özellikle de Cezayir’in işgalinden sonra Trablusgarb’da Osmanlı askeri varlığı arttırılınca Kuloğulları askeri sorumluluklarının çoğundan kurtulmuştur. Başka bir açıdan ise bu avantajlarından yoksun kalmaya başladılar. Daha sonraki süreçte ise bölgede bulunan ordu birliklerine, yerli ahaliden Asakir i Mevkiiyye adı altında Kuloğullarından taburlar teşkil edilirken yine Kuloğullarından büyük oranda istifade edilmiştir. Burada görev yapan rütbeli askerlerin emri altında teşkil edilen askeri komisyona etkili isimler de seçilerek kendilerinden asker celbi konusunda yardım alınması hedeflenmiştir.17 Yine Ahmet Rasim Paşa valiliği döneminde (1878-1893) Yusuf bin el Hac Baş Ağalığında olmak üzere Münşiye, Rukeyat, Cuvara, Sahil ve Alaviye nahiye müdürleri Kuloğullarındandı. II. Abdülhamit döneminde Trablusgarb’a teftiş için gönderilen askeri komisyonun izlenimlerine göre; bu eyaletin savaşa hazırlığı, düzenli askerlerle birlikte yerlileri de silâhaltına alacak şekilde bir kolordu düzenlenecek, böylece ahaliden alınacak her tabura 800-1000 arasında nefer alınabilecekti. Teşkil edilecek birliklerin nüveleri de Kuloğullarından olacaktı. Bu askeri heyetin tahminine göre bu sıralarda muhtemel bir İtalyan saldırısına karşı 34.900 piyade ve 4.720 süvari olmak üzere 39.620 kişilik bir mevcut söz konusu olacaktı.18 Tunus eyaletinde ise sahil boyunda yer alan önemli şehir merkezlerinde çok sayıda Kuloğlu yaşamaktaydı. La Goulette, Hammamet, Sahil, Mehdiye, Monastır, Bizerte ve Porto Farina en fazla bulundukları yerlerdi.19
17Kavas, a.g.e., 79-82. Ayrıca bkz: XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Trablusgarb’da yaklaşık olarak 30.000 Kuloğlu görev yapmaktaydı. Bunlardan sadece 4000 kadarı, tarım yapılan dönemler dışında, Mart-Nisan, Ağustos-Eylül aylarında ve haftada ikişer defa olmak üzere, hem emir ve komuta zincirini hem de modern silahları kullanmayı öğrenmek amacıyla askeri talime tabi tutulurlardı. Ancak askeri sistemi tam anlamıyla özümseyememiş olan Kuloğullarının bir kısmı kendilerine verilen silahları kaçırarak çeşitli suçlara iştirak etmişlerdir. Bu durum bölgede huzursuzluğa neden olduğu gibi yeni güvenlik zafiyetlerinin ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Bu sebeple Trablusgarb Valisi Müşir Namık Paşa, çağın gerisinde kalan bu uygulama yerine daimi askerlik kurulmasını teklif etmiştir. Bkz: Artuç, a.g.m., 55.
18Askeri hizmetler içinde topçuluğu tercih eden Kuloğulları, mühimmatı da elinde tutuyorlardı. Yaptıkları görev karşılığında kendilerine günlük birer çift ekmek tayinat veriliyordu. Kale nöbetleri geldiğinde, sırayla, az bir maaşla bu görevde sadık kaldıkları sürece kalabiliyorlardı. Bazen de vergi tahsili için görevlendiriliyorlardı. Sınırlı da olsa terfi edebilme imkânına da sahiplerdi. Kolağalık rütbesinden fazla yükselemeden emekli ediliyorlardı. Ayrıca, Yeniçeri Ocaklarının kaldırılıp yerine Asakir i Mansure Ordusu kurulduğu sırada Trablusgarb Valisi olan Yusuf Paşa da buradaki Yeniçeri birliklerini dağıtıp yerine Kuloğullarından bir tabur kurmuştur. Aynı doğrultuda 1835’te Kaptan ı Derya Tahir Paşa kumandasında buraya gönderilen askeri kuvvetin, eyaleti merkeze bağlama girişimine yerli askerlerden dört bölük ve 30-40 civarındaki topçu askeri hayvan ve teçhizatıyla yardımcı olmuştur. Bunun yanında bir kolordunun kurulması, özellikle hicri 1302’de Gat kazasında çıkan olayları yatıştırmak için Kuloğullarından asker istenmesine rağmen yetersiz sayıda askerin uzun sürede toplanması ve üstelik çok da işe yaramamasının etkisi büyük olmalıdır. Bkz: Kavas, a.g.e., 100.
19Kavas, a.g.e., 66-72.
12
Bu eyaletlerdeki askeri görevler genelde kaleleri koruma, denizcilik hizmetinde bulunma ve memleketin iç hizmetini sağlama gibi üç kısma ayrılmaktaydı. Ayrıca Kuloğullarının memleketin iç güvenliğini sağladıklarından bir binek hayvanı beslemeleri mecburiydi.
2.2. Mısır
2.2.1. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Dönemi
Yukarıda da ifade edildiği gibi Kuzey Afrika fetihleri sonrası bu eyaletlerde merkezin önemli bir temsil unsuru olarak yeniçeri garnizonları yerleştirilmiştir. Emir komuta olarak burada bulunan yedi Yeniçeri Ocağı Kahire Paşasına bağlıydı. Aralarında bir uyum olmamakla birlikte savaş zamanı ordu bünyesine katılırdı. Kölemenler20 ise kendilerine dokunulmadan ve bir denge unsuru olarak itaatleri sabit olduğu sürece yerlerinde bırakılmıştır. 1798 yılına kadar nispeten sakin geçen Mısır ve idaresi Napolyon’un Mısır seferi ile başka bir boyuta evrilmiştir. Zira Napolyon her ne kadar Cezzar Ahmet Paşa karşısında bir yenilgi alarak çekilse de bu seferin fikri neticeleriyle bölgede milliyetçi hareketler kıvılcımlanmıştır. Bununla birlikte bu bölgenin İngiliz yardımı ile kurtarılmış olması da aynı şekilde tehlike çanlarının çalmaya başladığını göstermiştir. Zira artık Osmanlı idari merkezi, bölgeyi elde tutmakta kendi başına yeterli olamamıştır.21
Mısır’daki bu idari boşluğu doldurmuş olan Mehmet Ali Paşa, bölgede yeni bir güç olarak yükselmeye başlamıştır. Paşa, eyalette bir dizi reform hareketine giriştiği gibi Avrupai askeri talimi de askerlerine ilk kez uygulamıştır. Bunun yanında subay ihtiyacını Asvan’da 1816’da açılan okulla gidermeye çalışmıştır. 1821 yılındaki Mora İsyanı sırasında askerlerin başarılarından dolayı merkezi hükümetten 12 öğretmen istenilmişse de bunların yabancı olduğu bahanesiyle gönderilmemiştir. Bununla birlikte Kavalalı’nın askeri eğitim başta olmak üzere bazı reformlarda merkeze örnek oluşturmuştur. Osmanlı idarecilerinin gözünde Kavalalı’yı önemli bir figür yapan sebeplerden biri de onun hem ordu hem de ilmiye sınıfının gözünde
20Türk asıllı azatlı emirler için kullanılan ifade olup Memlükler için de kullanılmıştır. Bkz: İsmail Yiğit, “Memlükler”, DİA, C.29 (İstanbul: 2004), 97.
21Dilek Güldeş, “Arabî Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882)” Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1999), 3-6. Ayrıca bkz: Tobias Henizelman, Cihaddan Vatan Savunmasına Osmanlı İmparatorluğu’nda Genel Askerlik Yükümlülüğü (1826-1856), (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2009), 59.
13
“Batı”ya kıyasla iyi bir “Doğulu” örnek oluşturduğu açıktır. Dolayısıyla Mısır’ın reformları merkez için kolaylaştırıcı bir etkiye de sahipti. Özellikle Osmanlı merkezi gücünün bir valisine karşı yenilmiş olması, reform hareketleri önünde duran kesimlere artık dini bahaneler ileri sürmeye engel oluşturması açısından önemli bir koz vermiştir.22
Bu yüzyılda Mısır’ın genel durumuna baktığımızda Mısır halkı Arap ve Fellah olmak üzere iki büyük kısma ayrılmış bulunuyordu. Fellahlar ziraatla uğraşan kırsal kesim için kullanılmaktaydı. Mısır’ın yerli halkı olan Kıptilerden gelmekle beraber Araplaşmışlardı. Çerkesler ise Memlükler devrinden beri varlığını sürdüren nispeten daha kalabalık bir etnikti. Yine bu dönemde Osmanlı Devleti’nin hiçbir zaman askerlik vazifesiyle istihdam edemediği bir unsur olan Bedeviler bulunmaktaydı.23 1849-1874 yılları arası meydana gelen ve yayılım yönü fark etmeksizin gelişen sosyal değişim, kurumsallaşmada da etkili olmuştur. Bu durum Osmanlı merkezi yapılanmasında görüldüğü gibi Mısır eyaleti için de geçerli olup hatta daha erken başladığı söylenebilir. Dolayısıyla idari işlerde veya asker sevkiyatı gibi konularda yükselen bürokrasinin etkisi artarak devam etmiştir.24
Mehmet Ali Paşa, bölgede askeri güç oluşumu ise ülkeye getirilen kölelerden (Sudan seferinden edinilen köleler) karşılayamayınca 1822 yılında Mısır’daki fellahlara* zorunlu askerlik sistemini getirmiştir. Böylece 1820’lerin sonlarında Mısır Ordu mevcudu 100 bin civarına ulaşmıştır. Bu şekilde düzenli ordu sistemi ilk kez bir Osmanlı eyaletinde tesis edilmiş oluyordu.25 Zorunlu askerlik uygulamasıyla eş zamanlı olarak, belli başlı şehirlerin yakınlarına kışlalar ve eğitim kampları inşa
22“Osmanlı Askeri Tarihi (Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri (1789-1918)” ed. Gültekin Yıldız, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2013), 47. Ayrıca bkz: Dilek Güldeş, a.g.t., 18. Ayrıca bkz: Mesut Uyar, Edward J. Erickson, Osmanlı Askeri Tarihi, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017), 303.
23Sevda Özer Özkaya, “Osmanlı Devletinde Mısır (1839-1882)”, (Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007), 82. Sınıflar içerisinde daha çok Arapların yoğunlukta olduğu ve ziraatla uğraşan Müslümanlar, genelde idari görevlerde bulunan Türkler, muhasebe işlerinde yoğunluğa sahip yerel halk olan Kıptiler, köle Afrikalılar ve ticaret (sarraf, banker vs.) ve matbaa işlerini tekeline alanlar ise Avrupalılardı. Kıptiler genelde şehirde sanat işleriyle uğraşan Hristiyanlardı. Toplam sayıları yarım milyon civarındaydı. Bunlar da yine azınlık etniklerden olan Ermeni, Rum ve Yahudiler gibi ticaretle de uğraşmaktaydı. Bkz: a.g.t., 82-84.
24 A.g.t., 93.
*Arapça çiftçi anlamında bir kelime olup yine bu dönemde Mısır köylülerine ve tarım işçilerine verilen isimdir.
25 Özge Koç, “İmparatorluk İktidarının Sınırında Osmanlı Mısır’ı: Mehmet Ali Paşa Döneminden Hidivliğe” (Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013), 94.
14
edilmiştir. Fellahlar, kışlalara “kapatılarak”, talimden geçirilerek profesyonel askerlere dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bunun yanı sıra, fellahları eğitecek subayların yetiştirilebileceği askeri okullar da açılmıştır. Bununla birlikte zorunlu askerlik uygulaması, zamanla kırsal kesimde ayaklanmaların ortaya çıkmasına da yol açmıştır. 1823’te Aşağı Mısır’da, 1824’te de Yukarı Mısır’da Mehmet Ali Paşa’nın merkezden gönderdiği askerlere karşı, geniş katılımlı ayaklanmalar patlak vermiştir. Fakat her iki ayaklanma da merkezi otorite tarafından bastırılmıştır. Buna rağmen, fellahlar köylerinden kaçarak ya da zaman zaman kendi kendilerini sakatlayarak zorunlu askerlik uygulamasından kurtulmaya çalışmışlardır. Ancak paşa, söz konusu uygulamadan taviz vermeden, fellahları orduda istihdam etmeye devam etmiştir.26 Buna paralel olarak fellahların yüzbaşılıktan fazla terfi alması da yasaklanmıştır.27 Bu da muhtemelen var olan geleneğin tümüyle kaldırılmasına karşı özellikle Çerkeslerden gelecek tepkileri azaltmayı hedeflemiştir.
Mora İsyanı’nı bastırmak için merkezi hükümetin destek talebine karşılık olarak Mısır’dan gönderilen İbrahim Paşa komutasındaki askeri birlik, disiplinli ve talimli birlikleri ihtiva etmekteydi. Fakat Avrupa devletlerinin araya girmesi ve aynı zamanda Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin hükümranlık alanlarına yaptığı baskılar neticesinde İbrahim Paşa Mora’dan ayrılmıştır. Bu dönem itibariyle Mısır’ın merkezi hükümetle ilişkiler, bozulmaya başlamıştır. Merkezle yaşanan bu ve daha sonraki diplomatik sorunlar nedeniyle 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’na Mısır’dan istenilen yardım gönderilmemiş sebep olarak da Navarin’de Osmanlı-Mısır birleşik donanmasının yakılması ve savaş alanının uzaklığı gösterilmiştir. Adı geçen savaş sırasında İşkodra Valisi Mustafa Paşa’ya gönderilen ve “merkeze başkaldırmasını” isteyen mektup ile Mısır’da bulunan Avrupai tarzda eğitim görmüş subayların İstanbul’a gönderilmemesi de Kavalalı ile merkez arasındaki sorunun büyümesindeki diğer sebeplerdi.28 Bu sorunlar büyüyerek zamanla Osmanlı Devleti ile savaşa kadar büyüyen bir kriz yumağı haline gelmiştir. Nihayetinde 1831 de başlayan Mısır
26a.g.t., 94. Ayrıca bkz: Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1600-1914), C.2. ed. Halil İnalcık, Donald Quatoert, çev: Ayşe Berktay vd. (İstanbul: Eren Yayıncılık, 2006), 995.
27Bu konuda Mehmet Ali Paşa’nın bir ifadesi için bakınız: “Mısır’da İngilizler Hindistan’da ne yapıyorsa ben de aynısını yapıyorum. İngiltere, Hindistan’da Hintlilerin askerlik yaptığı, İngilizlerin yönettiği bir orduya sahiptir. Ben de Türklerin yönettiği, Arapların askerlik görevini ifa ettiği bir orduya sahibim. Türkler daha iyi subay olurlar. Çünkü Türkler yönetmeye muktedir olduklarının farkındadırlar. Araplar ise, Türklerin kendilerinden daha iyi olduklarını bilirler. Bkz: a.g.t., 95.
28Gültekin Yıldız, Neferin Adı Yok, (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2009), 92. Ayrıca bkz: Özkaya, a.g.t., 122-124.
15
ayaklanmasının birinci aşaması Mısır galibiyeti ve 1833 Kütahya Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Tarafların anlaşamaması ile süreç uzayarak 1839 yılında Kavalalı’nın bağımsızlığını ilan etmesi ve akabinde savaşın devam etmesine neden olmuştur. 1840 yılındaki Londra Antlaşması ile uluslar arası bir duruma evrilen süreç de bir çözüm sağlayamamış nihayetinde 1841 deki Mısır valiliği imtiyaz fermanı ile Mısır sorunu ancak çözülebilmiştir.29 İkinci Mısır krizini çözüme bağlayan ise bölgede en çok çıkarı bulunan İngiltere idi. Nihayetinde Mısır’ın idaresi yine Kavalalı’da kalmak üzere Osmanlı idaresine zayıf bağlarla iade edilmiştir. Londra Antlaşması ve Valilik İmtiyaz Fermanı’nın belirlediği konulardan biri de bölgenin güvenliği için oluşturulacak kuvvet mevcudunun 18.000 kişiden fazla olamayacağıydı. Ayrıca kara ve deniz subaylarından miralaya kadar vali tarafından, üst rütbeliler ise padişah tarafından ataması yapılacak, izinsiz savaş gemisi tedarik edilemeyecekti.30
1841’deki fermanın içeriklerinde önemli bir nokta olan Mısır Ordusu’nun 1820’lerde 100 bin civarına ulaşan mevcuduna rağmen 18 binle sınırlandırılması aynı şekilde büyük atılımlar ve büyük bir ordu için ihtiyaçları temin edecek olan fabrikaların varlığını da anlamsız hale getirmiştir. Bu nedenle Mısır’ın bölgede önemli bir güç unsuru olmasına bu antlaşma maddeleri ve işlevsiz kalan fabrikaların kapatılmasıyla ket vurulmuştur.31 Babıâli uzun vadede kendisini güvenceye alacak bir istek daha ileri sürerek Osmanlı Devleti’nin gireceği herhangi bir savaşta Mısır’da askeri destek talep etmiştir.32 Bu ferman aynı zamanda Mısır’ın kara ve deniz kuvvetlerinin Osmanlı’ya bağlı olacağı hükmünü de getiriyordu.33 Ordunun nişan, rütbe bayraklar konusunda diğer ordulardan farkı olmayacak olup bu hükümler İsmail Paşa’nın görevden alınmasına kadar devam etmiştir.34
Abbas Paşa’nın valiliği döneminde ise Kırım Harbi dolayısıyla Babıâli’nin yardım teklifine, o sırada ilişkilerin iyi olması dolayısıyla ve yukarıdaki şartlar ışığında olumlu sonuç alınmıştır. Abbas Paşa, Miralay Hasan (Paşa) komutasında Mısır
29 Toktamış Ateş, Siyasal Tarih, (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012), 305. Ayrıca bkz: Mesut Uyar, Edward J. Erickson, a.g.e., 309.
30Güldeş, a.g.t., 16-17.
31Koç, a.g.t., 139.
32 Sinan Kaya, “Sultan Abdülaziz’in 1863 Mısır Seyahati”, (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015), 9.
33Özkaya, a.g.t., 150.
34a.g.t., 95.
16
donanmasını, Selim Paşa komutasında da 20 bin kişilik bir kara kuvvetini göndermiştir. Savaş devam ederken köleleri tarafından öldürülen Abbas Paşa’nın yerine geçen Said Paşa bu askeri desteği devam ettirmiştir. Savaş sırasında birliklerin başındaki her iki komutanın da savaşta ölmeleri ise Mısır Ordusu’nun bu savaştaki etkisini gösterir nitelikteydi. Osmanlı idaresi bundan dolayı Mısır için konulan ordu mevcudu sınırını 18 binden 30 bine çıkarmıştır.35
Said Paşa’nın valiliği döneminde ise kendisinin asker olarak yetişmesinin etkisiyle askeri ıslahatlar yapılmaya çalışılmıştır. Zorunlu hale getirilmiş olan askerlik süresi kısaltılmış ve asker mevcudu da bir dönem 120 bin civarına çıkarılmıştır.36
2.2.2. Hidiv İsmail Paşa Dönemi ve Mısır’ın Askeri Genişlemesi
Mısır’ın ikinci kurucusu olarak görülen İsmail Paşa on dört yaşındayken göz rahatsızlığı nedeniyle gittiği Avrupa’da Saint Cyr Harp Akademisinde eğitim görmüştür.37 Bu açıdan askeri birikime de sahip olan İsmail Paşa, Mehmet Ali Paşa’nın 1820'de Nubia'yı işgaliyle başlayan Afrika serüvenini iki selefi Abbas ve Said Paşaların aksine devam ettirmiştir. 1820-1821 yıllarında Sudan'ın fethinden sonra Mehmet Ali'nin karşılaştığı en büyük sorun orada askeri bir kuvvet kurmaktı. Bununla birlikte bu politika Mısır hazinesi için ekstra ağır bir yük anlamına geliyordu. Bu sebeple Sudan'daki düzenli ordu için tıpkı fellahlar ve Mısır yerlileri gibi siyahî kölelerin de askere alınması amaçlamıştı. Böylelikle Afrika'daki Mısırlı Türk* askerlerinin sayısı azaltılarak askeri açıdan güç dengesi Mısır merkezi lehine değiştirilebilirdi.38 İsmail Paşa 1863'te iktidara gelene kadar Çerkesler tarafından Sudan'daki askeri kuvvetler için önemli bir yenilik girişiminde bulunulmamıştır. Paşa’nın icraatlarına bakıldığında tıpkı dedesi Mehmet Ali Paşa gibi Afro-Mısır İmparatorluğu hayali ve niyetine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle ekonomik
35a.g.t., 166-168.
36 Güldeş, a.g.t., 21.
37Özkaya, a.g.t., 173.
*Burada kastedilen grup Çerkesler olmalıdır.
38 Bu dönemde Mısır’ın nüfusuna bakıldığında, ulaşılan 1288 yılı (1871) Mısır eyalet salnamesinde 1846’da Mısır nüfusu; Aşağı Mısır; 2.779.667, Orta Mısır; 519.582, Yukarı Mısır ise; 1.263.995, toplamda ise 4.463.244’tür.38 1869-1870 yıllarında ise nüfus, Musavva, Sevakin, Sudan ve bağlı yerlerle birlikte toplamda sekiz milyondur. Bu tarihlerde nüfusun kırkta otuz sekizi Müslümandır. Bkz: Yusuf Rıza. Mısır ve Ordusu, 1330, Atatürk Kitaplığı, 35.
17
krizler nedeniyle hidivliğin genişleme ihtiyacı vardı. Bu bağlamda genişleme rotası, coğrafi avantajları nedeniyle Kızıldeniz boyunca güneye doğru olmuştur.39
Yine daha önce Rusya Savaş Bakanı Vannosk’un emrinde Rus Ordusu’nun başkomutanı olan Rus Generali Fadeev de hidivin emrinde çalışmıştır. Vannosk ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle görevinden istifa edip 1875'ten itibaren Kahire'de yaşayan Fadeev bu süreçte Mısır Ordusu’nda aktif bir rol oynamıştır. Asıl görevi ise orduyu yayılmacı politikalara hazırlamak ve Mısır kuvvetlerini Rus talimi doğrultusunda yeniden organize edip eğitmek olmuştur. İsmail Paşa özellikle 1869’dan sonra asıl askeri eğitim desteğini Amerikan İç Savaşı’nın ardından yeni iş alanları arayan Amerikalı subaylardan tedarik etmiştir. 1869 ve 1878 yılları arasında Amerika İç Savaşı’ndan sonra 48 asker, farklı dönemlerde Mısır'da görev yapmıştır. Bu subaylar, Mısır’ın Afrika seferlerinin yürütülmesinde de görev almış, özellikle 1876’daki Habeşistan seferinin hazırlık aşamasında önemli görevler almışlardır. Seferin başarısızlıkla sonuçlanması, Amerikalı subayların suçlanmalarına yol açınca Hidiv’in isteği üzerine 1878’de ülkeden ayrılmak zorunda kalmışlardır. 40
İsmail Paşa döneminde Mısır Ordusu’ndaki büyük radikal değişikliğe başka bir örnek ise 1877'de General Charles Gordon'un Sudan'a atanması ve ordunun komutasını eline almasıdır. Bu atama, elbette Mısır eyaletinin finansal iflası arifesinde destek almak için İngilizlerle iyi ilişkiler kurma zorunluluğundan kaynaklanmıştır. Yabancı ülkelerden gelen diğer tüm subaylar Savaş Bakanının
39Ahmet Hikmet Kıvrak, “II. Abdülhamit döneminde Osmanlı-Mısır İlişkileri, (Yüksek Lisans Tezi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016), 88.
40Fatih Dal, “Ismail Pasha’s Governorsip in Eygpt (1863-1879)” (Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012), 65-67. Ayrıca bkz: Kıvrak, a.g.t., 87-88. Ayrıca bkz; Koç, a.g.t., 193. Ayrıca bu dönemde Mısır'ın Afrika'daki genişleme çabaları ise köle ticareti düşünülmeden değerlendirmek mümkün değildir. Köle ticareti XIX. yy ikinci yarısında Habeşistan ve Sudan'da büyük bir ticari ve askeri faaliyetti. Habeşistan ve Sudan yöneticileri köleliği kaldırmadan köle ticaretini bastırmak için girişimlerde bulundular. Mısır Sudan'ında hidiv hükümranlığı İngiliz desteğine dayanıyordu. Afrika’daki Mısır egemenliğinin devamı, hidivin İngiliz hükümeti için köle ticaretine karşı gelmesi karşılığında mümkündü. Hidiv tarafından köle ticaretini önlemek için dört buhar gemisi ve altı yelkenli gemiyle nehir polis birimi kurulmuştu. İlk başarılardan sonra, güçlü ve varlıklı köle tüccarların varlığı ve dürüst ve yüksek ücretli yetkililerin eksikliği gibi nedenlerle bu kontrol sona erdi. Bunun yanı sıra Afrika'daki köle ticaretinin büyümesine çeşitli faktörler katkıda bulundu. Bu faktörler hem politik hem de ekonomikti. Mısır ve Osmanlı orduları için siyahî kölelerin istihdamı, özellikle Süveyş Kanalı Projesinde kara ve deniz yollarının inşasında işçilerin ihtiyacı bu faktörlere örnek olarak verilebilir. Mısır'da hidiv en önemli alıcı olmak üzere, yönetici sınıf da bu ticaretin devamında etkili rol almaktaydı. Bu idareciler en güçlü köle tüccarı ile bağlantılıydı. Bahr ül Gazal'da bölgenin en güçlü köle tüccarı olarak tanınan kişiye daha sonra 1873'te bölgenin kontrolünü ele geçirmek için ona idari bir görev bile verilmiştir. Bkz: Dal, a.g.t., 48-52.
18
komutası altındayken Gordon'a, doğrudan hidive bağlı bir görev verilmiştir. Askeri rütbeler aynı kalarak Çerkes subaylar ve Mısırlı yerli askerler Gordon'un komutası altında hizmet etmeye devam etmiştir. Gordon, Sudan isyanlarının üstesinden gelmek ve köle ticaretini bastırmak için güçlü bir orduya ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle Ordusu’nu yeniden kurup, disipline edecek ve askerlerine komutanlığı altında talimat verecektir. Darfur'daki İsyanı bastırmak için 5 Mayıs 1877’de Hartum'a gittiğinde çıkan ayaklanmanın temel nedenini yerel halkın Çerkes iktidarına sürekli olarak karşı çıkması olarak görmüştür. Yerli halkı harekete geçiren, yetkililer tarafından toplanan ağır vergiler ve bunların toplanmasında gayrı nizami askerlerin acımasız davranışlarıydı. Mısır'ın Afrika'da bir vilayet yönetimi düşüncesi, İstanbul'daki sultana karşı konumuyla aynıydı. Böylece kendi kendine yetebilen bir sistem olmalı ve nasıl toplanıldığına bakılmaksızın Kahire'ye cazip miktarda yıllık vergi gönderilmeliydi. Sonunda askerler isyanı bastıramamıştır. Bu nedenle Gordon, yeni bir oluşuma giderek isyanı bastırmak için Darfur'a 3.500 askerle isyancıların asıl grubu üzerine hareket etmiştir. Darfur'daki bu durum orduda reform ihtiyacının aciliyeti konusunda hidivi ikna etmiştir. Bu dönemde Mısır Ordusu’nun görevleri, telgraf hatlarının güvenliğini sağlamak, sınırları, ana karayı ve deniz yollarını savunmak, farklı ticari ve bilimsel seferlere eşlik etmek ve vergi toplamaktı. Ayrıca birçok subayın ve askerin de katıldığı köle ticaretinin bastırılması da vardı. Bu süreçte dört isyan çıkmış bunlar da zorlukla bastırılabilmiştir. Ancak, Genel Vali Gordon'un atanmasından önce ve 1880'de istifası sonrasına bakıldığında Mısır Ordusu’nun modernizasyon ve yeniden düzenlenmesinde önemli bir değişiklik gerçekleşmediği açıkça anlaşılmıştır.41
Yine yabancı subaylardan İsviçreli Munziger Paşa komutasındaki 1200 kişilik askeri güç, 1874'te Sudan’ın doğusunda bulunan Keren’i işgal etmiştir. 1875'te Kızıldeniz ve Somali kıyıları üzerindeki hâkimiyetini de genişleten İsmail Paşa, Bahr’ül Gazal ve Darfur'un elde edilmesiyle İstanbul'dan bağımsız bir Afrika İmparatorluk arzusu hayalinin ötesine geçmiştir. Hidiv, etki alanını Doğu Afrika'ya doğru genişletmek ve tüm Somali'yi kontrolü altına almak istemiştir. Rauf Paşa'nın emri altındaki birlikler ise Zeila’dan hareket edip Harrar’ı işgal etmiş, sonrasında ise Güney Habeşistan ve Juba Nehri’ne doğru harekete geçmiştir. Kuzeyden Habeşistan'ın ilhak edilmesi amacıyla 1875 ve 1876 yıllarında iki seferi kuvvet gönderilmiştir. Fakat Munziger
41a.g.t., 53-57.
19
Paşa, Büyük Britanya'nın koruması altındaki Zanzibar Sultanı’nın protestolarıyla karşılaştığında Kahire'ye geri dönmek zorunda kalmıştır. Nihayetinde hidiv, 5 Aralık'ta geri çekilmeyi kabul etmiştir. O zamana kadar, Mısır'ın Afrika’daki ilerlemesi, İngiliz hükümetinin daha güçlü bir otorite yerine Mısır kontrolünü tercih etmesi nedeniyle kesintiye uğramamıştır. Ancak Zanzibar toprakları, İngiliz koruması nedeniyle hidivin Afrika'daki genişlemesi için yanlış adres olmuştur. Aynı şekilde Ekim 1875’te hidivin hizmetinde bulunan Danimarkalı bir subay olan Albay Arendrup, Ginda'yı herhangi bir direnişle karşılaşmadan işgal etmiştir. Kasım 1875'te ise Albay Arendrup, Habeşliler tarafından yapılan saldırıya karşı hazırlıksız yakalanmış olup sonuç hidiv için yıkıcı olmuştur. Yaklaşık iki bin Mısırlı, Albay Arendrup ve Nubar Paşa’nın genç yeğeni Arakel Bey ölmüştür. Ayrıca birçok teçhizatın yanı sıra altı top, Habeşlilerin eline geçmiştir. Bu başarısız girişimlerden sonra Hidiv, Habeşistan'ı istila ederek kayıp prestijini geri kazanmak zorunda kalmış, Ratıb Paşa ve General Stone komutasında olmak üzere birçok Amerikalı ve Avrupalı subay bir keşif seferine hazırlanmıştır. Onların yanı sıra hidivin oğlu Prens Hasan Paşa da keşfe katılmıştır.42
İsmail Paşa döneminde tüm bu başarısız askeri faaliyetlerin yanı sıra 1877 yılında Nil’den alınan verim yüzyılın en kötüsü olmasına rağmen, üzerine bir de Osmanlı-Rus Savaşına 25.000 askerin gönderilmesi mali durumu daha da kötüleştirmiştir. Habeşistan savaşındaki hezimet hazineye darbe vururken, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın kaybı, Mısır askeri birliklerinin moralini oldukça bozmuştur. Borç krizi ve İngiliz-Fransız ikili kontrolü ise huzursuzluğu daha da arttırmıştır. Tüm bu huzursuzluklar Mısır birliklerinin İstanbul'a gitmeye hazırlanma öncesinde, padişahın Rusya'ya karşı destek amacıyla, çoğunlukla Mısır'ın yerel okullarının öğrencilerinden bir grubun “Tüm Hıristiyanlara ölüm” sloganıyla gayrı Müslimlere karşı bir protesto gösterisi olarak patlak vermiştir. Gösteriler çoğunlukla merkezi yönetimin güçlü olduğu Aşağı Mısır'da gerçekleşmiştir. Bu protestolar Karma Mahkemelerin açılmasının sonra Avrupalıların sayısı artınca daha da güçlenmiştir. Kızgınlık toplumun üç alanında hızla büyümüştür. Daha az ayrıcalıklı Mısırlıların kızgınlığı,
42Hasan Paşa, Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın üçüncü oğlu olup askeri okullarda okumuş, Livalık rütbesinden sonra Ferik olmuştur. 1875’te ise kardeşleriyle birlikte müşir olmuştur. 93 Harbinde Varna Bölge Komutanı ve aynı zamanda Mısır Harbiye Nazırı olmuştur. 1879’dan sonra da padişahın yaverlerinden olmuştur. 1888’de 37 yaşında vefat etmiştir, naşı Mısır’a gönderilip orada defnedilmiştir. Bkz: Mehmet Süreyya, Sicilli Osmanî, Haz. Nuri Akbayar, C.2 (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996), 635.
20
Mısırlıların herhangi bir uluslararası kontrole karşı kızgınlığı ve Müslümanların Hıristiyanların tahakkümüne karşı kızgınlıkları.43
İsmail Paşa dönemindeki diğer askeri gelişmelerden bazıları da askeri teknik konuları ihtiva etmektedir. Kendi adıyla anılan bir silahın da mucidi olan Fransız Yüzbaşı Minie, Mısır Valisi Said Paşa zamanında Mısır hizmetine alınmış ve Kahire’de bir de tüfek fabrikası kurulmuştur. Yine Amerikan İç Savaşı’nın bitmesinden sonra işsiz kalan subaylar gibi talep fazlası ürünler için müşteri arayan birçok özel Amerikalı silah şirketi başka alanlara kaymış bazıları da bu şansını yurtdışında denemiş ve başarılı da olmuştu. Bunlardan Colt şirketi, Çarlık Rusya ile Winchester ve Providence şirketleri, Osmanlı ile antlaşmalar yaparken, Remington şirketi de Mısırla anlaşma yaparak Mısır için silah ve mühimmat üretimine başlamıştır.44 Amerikan Remington şirketi ile 30 Haziran 1869 tarihinde 60 bin Remington Rolling-block tüfek kontratı yapılmıştır. Bu dönemde Mısır’ın da aralarında bulunduğu birçok devlet Amerikan tüfekleri ve silah yapım makinelerini satın alıp kullanmışlardır. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin de silah seçimindeki politikalarında devletin siyasi ve askeri açıdan birtakım karşılıklı dengeleri gözettiği, kendi komşu devletlerin etkisinde kaldığını ve Rusya ile Mısır’ın bunda pay sahibi olduğunu söyleyebiliriz. 1869-1880 seneleri arasında Mısır, yaklaşık 250 bin Remington tüfek ve karabinası satın almıştır. İsmail Paşa’nın şirketin sahibi Samuel Remington’a yakınlığı ve bazı hediyelerinin de muhtemel etkisiyle Mısır’da 1871’de bir Remington fabrikasının kurulması gündeme gelmiş ve 37 bin dolara mal olacağı anlaşılmıştır. Bu tutar Mısır lirasına düşürülmüşse det teşebbüs gerçekleşmemiştir.45 Kavalalı döneminde açılan silah fabrikaları işlevsiz hale gelmişti. Dolayısıyla, Mısır’ın silah ihtiyacı yurt dışından özellikle de ABD’den karşılanır olmuştur.46 Fişek yapımında ise Remington, Minie’den kalan ustalara teknik eğitim verilmesine öncülük ederek bir fişek fabrikası açılmasında önemli yardım sağlamıştır. Bu ilişki Mısır ile Remington şirketi arasında uzun ve sıkıntılı bir süreçten sonra bitmiştir.47
43 a.g.t., 81.
44Ali İhsan Gencer, Ali Fuat Örenç, Metin Ünver, Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi, (İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yayınları, 2008), 20.
45a.g.e., 24
46Koç, a.g.t., 193.
47a.g.e., 251.
21
Bu örnek üzerinden de görüleceği üzere Osmanlı’da olduğu gibi Mısır’da da yerli üretimi içselleştirme çalışması mali sorunlar dolayısıyla gerçekleşememiştir.
Hidivlik ile merkezi hükümet arasındaki ilişkilere bakıldığında ise dalgalı bir seyir görülmektedir. Ali Paşa’nın Osmanlı sadrazamlığında bulunduğu dönem Babıâli ile Hidivlik arasında ciddi bir çatışmalar yaşanmıştır. Bunda Ali Paşa’nın İsmail Paşa’ya olan güvensizliği büyük rol almış olmalıdır. Süveyş’in açılması nedeniyle İsmail Paşa’nın Avrupa devletlerini bizzat davet etmesi, 1867 yılında “vali”lik sıfatı yerine “hidiv”liğin kullanılmasıyla İsmail Paşa’nın merkezden bağımsız tavırları nedenlerden bazılarını oluşturuyordu. Ali Paşa’nın hidivi uyarmak maksadıyla gönderdiği mektuplarda Amerika’dan sipariş edilen silah ve zırhlılardan vazgeçilmesi, 30 bine çıkarılan asker mevcudunun aşılmaması gibi askeri konuları ihtiva etmekteydi.48 İsmail Paşa’nın İstanbul’u ziyareti ve akabinde 1871’de Ali Paşa’nın vefatıyla Babıâli-Mısır ilişkileri özellikle de 1869 yılı fermanının tekrar yürürlüğe konulmasıyla iyileşmeye başlamıştır.49 1873 yılında İsmail Paşa’nın bizzat elden aldığı imtiyaz fermanı ile salahiyetleri arttırılarak artık ordunun bir sınırlama olmadan tam yetki almıştır. Yine Mısır’ı koruma vazifesi hidivin ilk görevi olduğu ve bu yolda zırhlı yapımı hariç bütün vasıtaları temin edebileceğine dair izin verilmiştir.50 Böylece 1865’te Mısır Ordu mevcudu 20 bin iken, 1870’te 61 bine çıkarılmış ve 1873’te fermanın verildikten sonra 1875’te bu sayı 90 bine çıkmıştır. Bu süreçte artan mevcudu iyi sevk ve idare için hem yurtdışına öğrenci gönderilmeye hem de Mısır’da askeri okulların açılmasına çalışılmıştır.51 Yine Mısır’da 1867’de Kahire’de hükümetin idare ettiği okullar arasında; 500 öğrencisi olan piyade okulu, 100 öğrencisi olan süvari okulu, 130 öğrencisi olan topçu okulu, 20 öğrencisi olan erkan ı harp okulu ve 100 öğrencisi olan tıbbiye okulları bulunmaktaydı.52
1876’dan itibaren Mısır’ın giderek İngiltere ve Fransa’nın ekonomik himayesine girmesiyle İsmail Paşa Afrika’ya yayılma politikasını sona erdirmek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla, Hidiv’in Afrika’ya ilişkin emperyal hayalleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İsmail Paşa’nın Afrika seferinin önemli sonuçlarından bir diğeri,
48Güldeş, ag.t., 30.
49Özkaya, a.g.t., 208-210.
50Güldeş, a.g.t., 34. Ayrıca bkz; Özkaya, a.g.t., 214.
51Koç, a.g.t., 193.
52a.g.e., 5.
22
ordudaki asker sayısının düşürülmesiydi. 1875’te 90 bin olan asker sayısı, 1870’lerin sonuna gelindiğinde Afrika seferlerindeki başarısızlıkla bağlantılı olarak 36 bine düşmüştür.53 Yine İsmail Paşa dönemindeki fazla borçlanma ve ödenemeyen faizler nedeniyle İngiliz ve Fransız müfettişleri maliyeyi düzenlenmeye başlamış, Maliye ile Nafia Nazırlığını idare eden bu iki müfettişin kararıyla ordu mevcudu 11 bin kişiye indirilmiştir. Fakat bu sayının en azından 93 Harbi döneminde gerçeği yansıtmadığı bilinmektedir. Osmanlı merkezi hükümetinin Mısır’a verdiği borç alma salahiyetinin nihayetinde borçlarını ödeyemeyen Mısır’ın işgali ile sonuçlanmıştır. İsmail Paşa’nın azlinden sonra yerine getirilen Tevfik Paşa’nın yetkileri ise alınan dersler neticesinde sınırlandırılmıştır. Ordu mevcudu 18 bin ile sınırlı tutulmuştur. Tevfik Paşa hidivliğe geçtikten sonra yaptığı ilk icraatlardan biri de hem idare adına hem de mali tasarruflar adına bazı subayların ordudan atılmıştır. Yeni idare tarafından bir süvari alayının komutanlığına Arap bir Miralay yerine Çerkes olan Harbiye Nazırı Osman Rıfkı Paşa’nın getirilmesiyle ordu içindeki milliyetçi başkaldırılarla Arabî Paşa İsyanının ilk devresi başlayacaktır.54 1879'un ilk yarısında askeri protestolar, çok sayıda memurun görevden alınması ve yerine yarım maaşla yenilerinin koyulmasından ötürüydü. İsmail’in askeri hoşnutsuzluğu manipüle etme çabaları ilk aşamada başarılıydı. Eylül 1881 ve 1882 arasında Mısır'daki Arabî isyanı, hem ülkedeki İngiliz-Fransız mali ve siyasi müdahalesine hem de silahlı kuvvetlerin azaltılmasına tepki olarak ortaya çıkmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonuçları nedeniyle bu isyanlar Osmanlı Devleti için kötü bir zamanlamaydı. Zira Osmanlı finansmanı Borçlar İdaresine (Duyun-u Umumiye) bırakılmış ve Berlin Kongresi'nin sonucu Osmanlı İmparatorluğu topraklarının neredeyse yarısını terk etmeye zorlamıştır. Bu siyasi atmosferde II. Abdülhamid, halifeliğin gücünü “Büyük Güçler”e karşı bir denge unsuru olarak kullanmıştır. Ancak Arabî İsyanı özellikle hassastı. Çünkü imparatorluğu oluşturan farklı milletlerin milliyetçi hareketlerine neden olabilirdi. Neticede bu süreç Mısır ile İngiltere arasında savaşa yol açmıştır. Rus-Türk savaşı sırasında yayılan anti-Avrupacılık dalgasına daha bir yıl önce Tunus’un işgali eklenmiş, Arabî Paşa ise, kısmen Müslüman olduğu ve Avrupalılara
53Koç, a.g.t., 198.
54Güldeş, a.g.t., 49. Bu krizi çözmek adına yapılan mukavelenamenin onaylanmaması kastıyla Fransa elçisi ile İstanbul’daki görüşmelerde, Mısır’ın savunması konusunda İngiltere’nin yardımının kabulüe dair Mısır’ın İngiliz askerinden tahliyesi hususunda Fransa’nın maddi manevi yardımına güvenildiğinin bildirilmesi arz edilmiştir. Bkz: Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (CBOA), Y-EE-KP-1-24-1, 27 Şevval 313.
23
karşı durduğu için öne çıkmıştır. Padişah kendisine karşı olmasına rağmen, bu durum Arabî'nin Mısır'ın savunucusu olarak başarılı bir şekilde algı oluşturmasına engel olamamıştır. İngiliz bombardımanı ile süreç üçüncü aşamaya geçmiştir. Tall al Kebir Savaşı’nda Arabi Paşa’nın yenilgisi ile İngilizler Hidiv Tevfik’in otoritesini restore ettiği gibi Arabî Paşa’yı da hapse göndermiştir. Böylece Osmanlı’nın bir eyaletiyken başlayan İngiltere'nin Mısır'ı işgali, mümkün olan en kısa sürede tahliye sözüne rağmen Genel Konsolosluk adı altında 1914 yılına kadar sürmüştür.55
2.3. Tunus
Kuzey Afrika eyaletlerinin bir diğeri ise Tunus olup idaresini kapıkullarının yanı sıra Memlükler tabir edilen grup işgal ediyordu. Taşrada ise diğer eyaletlerde olduğu gibi idare, kabile şeyhlerindeydi. Tunus’ta XIX. yy başlarında altmış alt yönetimin yirmisi bölgesel, diğerleri ise kabile özellikli yönetimdi. Bu göçebe ve savaşçı halkları kontrol altında tutabilmek için bazıları diğerlerine karşı kullanılıyordu. Korsan filo tayfaları ise çoğunlukla Rum ve Arnavutlardan oluşuyordu.56 Eyalette bulunan Kuloğlu sınıfı ise diğer eyaletlere nispeten daha azdı. 1840’ta Tunus’un modernleşme çabalarında önemli bir isim olan Vali Ahmet Beyin askeri gücünde Kuloğullarından 900 asker mevcuttu. Bu sayı zamanla artmış ve yaklaşık 3000 mevcuda ulaşmıştır.57 XVIII. yy başlarında merkezden idari olarak büyük bir kopukluk gösteren üç Afrika ocağından biri olan Tunus, Osmanlı kültürüyle idare etmekten de uzak durmamıştır. Bunun yanında 1795’te Osmanlı merkezi hükümetinin Trablus’a karşı ve 1810’da da Girit’e karşı yaptığı seferlerde destek verilmiştir.58
Tunus nüfusu XIX. yy ortalarında 600 bini yerleşik ve 700 bini göçebe olmak üzere 1.100.000 idi. 1818-1819’daki veba salgını ve 1856 salgınları ile kıtlık döneminde nüfusta büyük kayıplar yaşanmıştır. 1866-68 yıllarında hastalık ve kıtlıktan halkın
55Dal, a.g.t., 95-100.
56Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1600-1914), C.2. ed. Halil İnalcık, Donald Quatoert, çev: Ayşe Berktay vd. (İstanbul: Eren Yayıncılık, 2006), 801.
57Kavas, a.g.e., 68. Tunus’un idaresi 17. yüzyıldan itibaren önce Muradîler, daha sonra da Hüseynîler tarafından Osmanlı sultanı adına yapılıyordu. Bu süreç boyunca eyaletin idaresinde ağırlığı olan gruplar; Türkler, Tunuslular ve Memlükler’di. Türkler askerlik ve idarede etkindiler. 4-15 bin arasında değişen Türk askerî gücü, 1811 ve 1816 Rum İsyanlarından sonra zayıflamıştır. Bkz: Çetin, a.g.e., 4.
58Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi. a.g.e., 800.
24
beşte biri kırılmıştır.59 Kuzey Afrika’daki yağış miktarındaki değişkenlik de tahıl hasatlarının bir düzen tutturmasını engellemiş, muazzam dengesizliklere yol açmıştır. Bu da bölgenin demografik istikrarsızlığını büyük oranda etkilemiştir.60
XIX. yüzyılda Tunus’ta reform hareketleri iki döneme ayrılabilir. İlk batılılaşma ve modernleşme hareketi, 1837-1855 yılları arasında Ahmed Paşa devrinde, diğeri ise 1873-1877 yılları arası Hayreddin Paşa’nın vezirliği döneminde gerçekleşmiştir. Ahmed Paşa, Tunus’ta modern bir ordu ve donanma inşasına başlamış, bu vesileyle askeri birliklerin eğitimi için Fransa’dan Corbeiller ve Gaillart başkanlığında bir askeri komisyon getirtilmiştir. Bu komisyonun öncülüğünde 5 Mart 1840 yılında Bardo Harp Okulu (al Maktab ül Harb) açılmıştır. Okulun programında ise modern askeri teknikler, askeri eserlerin incelenebilmesi için Fransızca eğitimi, Arapça ve İslami bilimler konulmuştur. Eski bir Osmanlı kurmayı olan İtalyan Calligaris (1808-1871) ise bu okulun müdürlüğüne atanmıştır. Buradaki eğitimler 1869’a kadar sürmüştür. Daha sonra başvezirlik yapacak olan Hayreddin Paşa başta olmak üzere önemli devlet adamlarından Hüseyin ve Rüstem Paşalar da buradan mezun olmuşlardır. Bu döneme dair başka bir husus da Tunus’ta Süvari Asakiri Komutanlığı’dır. Bu komutanlık bir ikbal kapısı olmasının yanı sıra süvari gücünün de daha ön planda örnek olduğuna bir işarettir. Bu konuda Haznedar Ahmed Paşa ve Hayreddin Paşa gösterilebilir.61
İlk reform hareketlerine denk gelen döneme bakıldığında II. Mahmud ve Mehmed Ali Paşa’nın askeri reformları ve modern ordu girişimlerinin Tunus üzerinde etkisi büyük olmalıdır. Daha önceki süreçte Tunus Beyi Hüseyin Paşa (1824-1835) II. Mahmud’dan Tunuslu subay ve askerlerin Asakir i Mansure’ye göre talimi ve donanımı için yardım istemiştir. Ayrıca bir bölük askeri de İstanbul’a göndermiştir. 1831 yılında 5 bin mevcutlu nizami bir ordu kurulmaya teşebbüs edilmiş ve bu gayretler büyük harcamalara neden olsa da ordu mevcudu 26 bine kadar çıkarılmıştır. Bunun yanında Tunus’ta bir top dökümhanesi yaptırılmıştır. Tunus doğumluların çoğunlukta olduğu bir ordu teşekkülünde Türk ve Araplardan ayrı ayrı süvari ve piyade birlikleri oluşturulmuştur. Tunus’ta XIX. Yy’da özellikle bahriye alanında
59Çetin , 8.
60Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi. a.g.e., 817.
61Çetin, a.g.e., 21-23.
25
olmak üzere yabancı uzmanlardan da yararlanılmıştır.62 Uzun dönemler boyunca 16 bin civarında olan Tunus Ordusu, büyük devletlerin olumsuz yaklaşımlarına rağmen 1810’da Girit’te, 1827’de Navarin’de, daha sonra Kırım Harbi 93 Harbi münasebetiyle Osmanlı Devleti’ne destek vermiştir.63
Osmanlı’da Bahriye’de Kırım Harbi öncesinde Rum İsyanı nedeniyle gayrimüslim denizcilerden istifade edilememesi merkezi hükümeti Cezayir ve Tunus ocaklarıyla Mısır eyaletinden belirli zamanlarda Adalar Denizi’nde devlet donanması ile birleşmelerini istemeye itmiştir.64 Aslında donanmada Tunuslu Müslümanlardan Rum denizciler yerine asker tedariki daha önce de yapılmıştır. 1824-25 yılları arasındaki bu alım sonrası bölgedeki askerler aileleriyle İstanbul’a getirtilip yerleştirilmiştir.65 Ayrıca o sırada İstanbul’da bulunan Cezayir dayısının taahhüdüyle Cezayir ve Tunus Ocaklarından 500’er Trablusgarb’dan ise 250 yelkenci tertip edilmiştir.
Tunus’ta ikinci modernleşme hareketi dönemi ise Mehmed Sadık Paşa’nın valiliği zamanı olup ıslahatlardan biri de askerlik kanununun kabul edilmesidir. Fakat buna rağmen kıtlık, hastalık gibi zorluklar nedeniyle bu dönemde ordu mevcudu 4 bin civarında tutulmuştur.66 İlk kez çıkarılan zorunlu askerlik kanunu ile askerlik süresi 8 yıl olarak belirlenmiş ve bu kanun her Tunuslu için geçerli olmuştur. Silâhaltına alma usulü ise Osmanlı Devleti’nin de Avrupa’dan tevarüs ettiği kura usulü ile aynı olmuştur. Muafiyetlerin en büyüğü ise başkent Tunus’ta doğanlardı. Bu da muhtemelen Osmanlı için geçerli olduğu üzere ekonomiyle ilintiliydi. Bu dönemde Tunus Filosu ise Kırım Harbi döneminde 7, 1860 yılında ise 17 gemiden ibaret olup 2 fırkateyn, 5 eski gemi ve 10 değişik tipte yelkenliden oluşmaktaydı. Gemiler sık sık Marsilya ve Malta tezgahlarına tamire gönderilmekte olup bir muharebe için eski ve 62Çetin, a.g.e., 4-6. Fakat bu birliklerin acınacak durum olacak kadar kötü elbiseler ve talimsiz olduklarına dair bkz: Abdelfettah Amor, 1861 Tunus Anayasası (Üzerine), Çev. Ramazan Çağlayan, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.10, S.3-4 (2006), 578. Ayrıca bkz: Ahmet Kavas, Muhammed Sadık Paşa, DİA, C. 28 (Ankara: TDV, 2003), 522-523.
63Ali İhsan Gencer, Bahriyede Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezaretinin Kuruluşu (1789-1867), (Ankara: TTK, 2001), 118. Ayrıca bkz: Maksudoğlu. a.g.m., 158.
64Gencer, a.g.e., 112.
65 Henizelman, a.g.e., 208.
66Çetin, a.g.e.,10-12.
26
güçsüzlerdi. Teknik personelin Fransızlardan oluştuğu Bahriye’de ise asker mevcudu 800 olup 90’ı subaydı.67 Uzun dönemler boyunca Tunus’ta hüküm süren Hüseynîler devrinde eyaletin idaresi veraset usulüyle değil, eyaletin ileri gelenleri tarafından yapılan seçimle belirleniyordu. Kaptan Paşa vasıtasıyla padişaha arz edilen adayın beyliğe tayini isteniyor, padişahın uygun bulması durumunda önceleri Mirmirânlıkla, ardından Feriklikle veya Müşirlikle eyalet valisi olunuyordu. Beylerin yerlerinde kalıp kalmayacakları ise iki-üç yılda bir gönderilen fermanla bildiriliyordu. Fakat Tunus Beyi Mehmed Sâdık Paşa beyliğin veraset yoluyla devri için Hayreddin Paşa’yı 1864’te İstanbul’a göndermiştir. Fransızlar, Tunus’un Osmanlı Devleti’ne bu şekilde yakınlaşmasını tehlikeli bulmuşsa da Hayreddin Paşa aracılığıyla 1871’de Tunus ve Osmanlı idaresi daha da yakınlaşmıştır. 23 Ekim 1871 tarihli fermanla Tunus Emirliği, doğrudan İstanbul’a bağlı kalmak üzere Mehmed Sadık Paşa ve evlâdına veraset usulüyle verilmiştir. Artık padişahın izni olmadan savaş ve barış görüşmeleri yapılmayacak, ülkeden hiçbir toprak başkasına verilmeyecek ve Osmanlı Devleti’nin asker talebi karşılanacaktı. Fransa bu fermanı tanımadığını ilan etmiştir. Dolayısıyla Tunus’un olası asker sevkiyatı da Fransa yüzünden baskı altına girmiştir.68 1864 yılından itibaren Tunus Beyine aynı Mısır’da olduğu gibi tevcih fermanı verilerek hukuki ve halk üzerinde meşru bir idareci olma süreci Babıâli’nin ileri sürdüğü bazı şartlar karşılığında sağlanıyordu. Bu şartlar arasında bir savaş durumunda Tunus’un Osmanlı Devleti’ne asker göndermesi de vardı. Fakat bu madde daha sonra değiştirilerek “imkânlar nispetinde” ibaresi eklenmiştir. Bu düzenlemeden sonra ferman 22 Ekim 1871’de gönderilmiştir. Bu fermana 93 Harbi sürecinde sık sık atıf yapılmıştır. Bu fermanda iç işlerinde serbest fakat “bazı” konularda Osmanlı’ya tabiliği devam etmiştir.69
Tunus’un bütçe durumuna bakıldığında ise gelirler; 1875-1876 yılında 12.146.089 iken, giderler; 15.485.886 kuruştu. 1876-1877 yılında ise gelirler; 11.558.942 kuruşa düşmüş, giderler de 12.395.723 kuruşa gerilemiştir. Fakat bu gelirlerin belli bir kısmı maliye komisyonuna tahsis edildiğinden eyaletin mali durumu kötü durumdaydı.
67Çetin, a.g.e., 35-38. Ayrıca bkz: Maksudoğlu, a.g.m., 158 68Kavas, Muhammed Sadık Paşa, a.g.md., 522-523.
69Çetin, a.g.e., 108-109.
27
Çünkü hem Osmanlı merkezi için hem Mısır eyaleti için geçerli olduğu üzere Tunus’ta da Duyun u Umumiye tarafından gelirlere el konuluyordu. Böylece Tunus’ta kullanılabilir bütçede gelirler 1875-76 yılında 8.232.035 kuruş iken 1876-1877’de 7.142.244 kuruşa düşmüştür. Bu açığın kapatılması adına 1876-1877 yıllarında Başvezir Hayreddin Paşa kendi maaşı da dahil olmak üzere tüm devlet memurlarının maaşlarında %33’lük bir kesinti yapmışsa da açığın kapanmasına yetmemiştir.70
Tüm bu zorlukların üzerine 1877-78 yılında çıkan Osmanlı-Rus Savaşı ise Tunus’a yukarıda ifade edildiği üzere 1871 yılı fermanına göre sorumluluk getiriyordu. Tunus mevcut imkânlarına göre askeri birlik göndermekle yükümlüydü. Fakat tüm bağlara ve fermanın getirdiği sorumluluğa rağmen mevcut mali zorluklar ve Fransa ile siyasi anlaşmazlıklar Tunus’u zorlamaktaydı. II. Abdulhamid’in cülusunu tebrik için İstanbul’a gönderilen Harbiye Nazırı Rüstem Paşa, dönüşünde muhtemel Osmanlı-Rus Savaşı için askeri yardımda bulunulması gerekliliğini valiye bildirmiştir. 26 Temmuz 1876’da Başvezir Hayreddin Paşa’nın yaptığı toplantıda Osmanlı’ya yardımın şimdilik mevcut şartlardan dolayı mümkün olmadığını bildiren bir tavsiye cevabı valiye göndermiştir. Fakat bu sırada gazeteler vasıtasıyla gelen haberler müslüman halk üzerinde galeyana neden olmuş ve “küffara karşı bir cihat” açılacağından bahsedilir olmuştur. Genel temayülün bu şekilde olmasına rağmen zaten az olan ve “Tunus Paşası”nın muhafız ordusu olan birliğin gönderilmesi imkansız olmuştur. 26 Temmuz 1876 tarihli menşurla vali, direkt bir askeri yardım yerine halkın gayr ı resmi bir yardım gönderme yolunu seçmiştir. Halktan bu konuda destek vermesini isteyen bir bildiri de yayımlanmıştır. Tunus halkı da bu çağrıya cevaben 2.348.042 kuruşluk nakdi destek toplamıştır. Bu meblağ altın liraya çevrilerek İstanbul’a gönderilmiştir. Bir yandan da bu desteğin beylik tarafından değil halkın meşru destek hakkı olduğu Fransa’ya bildirilmiştir.71 Kırım Harbi’ndeki askeri yardımına karşın 93 Harbi’nde Tunus desteğinin daha sönük olduğu ise yadsınamaz.72 1877 Nisanında savaş başladığında Tunus’tan asker sevkiyat talebi
70Çetin, ag.e., 136. Ayrıca bkz: Mustapha Stiti, “Tunus’un Fransızlar Tarafından İşgali Kaşısında Osmanlı Siyaseti (1878-1888)” (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008), 139.
71Çetin, a.g.e., 167.
72Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi (1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi) Deniz Harekâtı, C.3 (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1980), 49.
28
tekrar ele alınmıştır. Bu askeri desteğin neden gönderilmesi gerektiğine dair Hüseyin Paşa, 5 Ağustos 1876 tarihinde Hayreddin Paşa’ya gönderdiği mektubunda muhtemel bir Osmanlı mağlubiyetinin Tunus ve Trablusgarb üzerinde Fransız veya İtalyan himayesi ile neticeleneceğini söylemiştir. 23 Ağustos tarihli mektubunda ise Tunus gönüllülerinden asker tedarik edilmesi gerekliliğini belirtmiştir. 24 Nisan 1877’de Fransa Konsolosu Roustan ise resmi bir görüşmede Tunus Beyini bu savaşta tarafsız kalmaya davet etmiştir. Hayreddin Paşa, Kırım Harbi’nde Fransa’nın Tunus’un birlik göndermesini desteklediğini, eğer bugünkü mali şartlar Tunus hükümetinin doğrudan müdahalesine engel ise Osmanlı’ya yardımda bazı ihtimaller söz konusu olabileceğini ifade etmiştir.73 Aslında Fransa’nın Tunus’un bağımsız bir siyaset güderek muhtemel bir işgale zemin hazırlamak istediği anlaşılmaktadır. Bunun dışında uluslar arası zeminde İngiltere’ye karşı müttefik olarak gördüğü Rusya’nın bir mağlubiyete uğramasını istememesinin de payı olduğunu söylenebilir.74 Nihayetinde Fransızlar, İtalyanlardan önce harekete geçerek Tunus sınırındaki düzmece bir kavgayı bahane edip 1881 yılı Mart ayında buraya asker sevk etmiştir. 12 Mayıs 1881’de Tunus beyi ile Bardo Antlaşması’nı imzalamış ve bu eyaleti kendi himayesine aldığını duyurmuştur.75
2.4. Trablusgarb
Trablusgarb eyaletinin idaresinde önemli bir dönemi oluşturan 1711 sonrası Karamanlı ailesinin yarı bağımsız yönetimi, 1835 yılında bitmiştir. Bölgedeki iç karışıklıklar ve korsanlık faaliyetleri nedeniyle Osmanlı Devleti’nin ABD’ye ve Avrupalı devletlere karşı zorda kalması yüzünden Mustafa Necip Paşa76 emrindeki ordunun şehre girmesiyle yeni bir dönem başlamıştır.77 Bundan sonraki süreç diğer eyaletlerden farklı olarak merkezileşmenin arttığı bir süreç olmuştur. Bu durum
73Çetin, a.g.e., 167.
74Gülboy, a.g.e., 27. 75 Ahmet Kavas, “Tunus”,DİA, C. 41 (İstanbul: TDV, 2012), 388-393.
76Padişahtan izinsiz para bastırması dolayısıyla azledilmiştir.
77El-Kilani Tuati el –Kilani, II. Abdülhamid Döneminde Trablusgarb Vilayeti ve Mehmed Kâmil Paşa Layihasi, XI. Türk Tarih Kongresi’nden Ayrı Basım (Ankara: TTK, 1994), 1570.
29
aslında Cezayir işgaline karşı alınmış bir tedbir olarak görünmektedir.78 1835 yılı sonrasındaki süreçte Yusuf Paşa başta Fizan’dan Sirte Körfezine kadar hakim olan Evlad ı Süleyman Kabilesi olmak üzere koyduğu ağır vergilerden dolayı halkın kendisini istememesi azlinde önemli bir diğer etken olmuştur.79 Böylece Yusuf Paşa, 1835-1860 arası dönemde sık sık vali değişiminin ilk kurbanı olmuştur. Buraya gönderilen valilerin önceliklerinden biri bölgede var olan isyanların bastırılması ve ıslahatlar olmuşsa da görev sürelerinin kısalığı dolayısıyla sadece isyan bastırma görevlerini başarabilmişlerdir.80 1839’da Tanzimat Fermanının ilanıyla yeni idarenin taşrada da uygulanmasını sağlamak için Mehmet Emin Paşa Trablusgarb eyaletine vali olarak gönderilmiştir. Yukarıda bahsedildiği üzere Rum İsyanı nedeniyle donanmadaki asker ihtiyacı Kuzey Afrika eyaletlerinden teminine gidilmişti. Aynı şekilde 1848 yılında Avrupa’daki ihtilal hareketleri nedeniyle ülke içinde muhtemel bir hoşnutsuzluğa meydan vermemek ve reayayı ürkütmemek için Hristiyanlardan donanmaya asker sevkinden 1848 yılı için vazgeçilip, nüfus tahriri de ertelenmiştir. Asker açığı ise Karahisar ı Şarki’den temini yoluna gidilmiş, fakat yeterli olmayacağı anlaşılınca Trablusgarb’dan tedariki uygun bulunmuştur. Bu karar 1851 yılına kadar uygulanmıştır.81
Osmanlı idaresi bütün kurumlarıyla 1832 yılında sonra Trablusgarb’a yerleşene kadar her üç ocak idaresi asırlarca beylerbeyinin oturduğu merkezi şehirlerle sınırlı kalmıştır.82 Özellikle 1830 yılında Cezayir’in Fransızlarca işgal edilmesi üzerine Kuzey Afrika’daki diğer yerleşimler kendilerine yakın gördükleri Osmanlı’ya müracaat ederek kendisine bağlanmayı istemiştir. Bunlardan Trablusgarb’daki Gat kasabası idaresi de 1849, 1854, 1858 ve 1868’de olmak üzere Osmanlıya bağlanmak için dört defa müracaat etmiştir. Bu ısrarlı girişimlere ret cevabı verilmemesinin nedeni bölgenin mevcut yapısının korunduğu yönündeydi. Ayrıca Fizan yetkilileri ile Gat kasabası hakimi arasında bölgede meydana gelen hadiselerin çözümünde işbirliği yapılmaktaydı. Gat’a bağlı sulak ve yaşamaya elverişli binaların bulunduğu Canet nahiyesi ise her an güneyden Fransız tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ayrıca sömürge
78 Cemal Atabaş, “Tunus’ta Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı Müdahalesine Dair Kaygılar (1830-1850)” Tarih Dergisi, S.74 (2021/2), 121-162.
79Arık, a.g.t,, 37.
80El- Kilani Tuati el –Kilani, a.g.e., 1570.
81 Ufuk Gülsoy, Osmanlı’nın Gayrımüslim Askerleri, (İstanbul: Timaş Yayınları, 2010), 55.
82Kavas, Osmanlı-Afrika İlişkileri, a.g.e., 122.
30
idaresi kuzeyden güneye ilerleyerek Gadamis ve Gat’ı aldıktan sonra Sudan’dan Tunus’un Gabis Limanına ulaşacak yolu açmak istiyordu. Oysa bu tarzda bir gelişme bölgedeki bedevi kabilelerden Tevarıkların son geçim kaynağı, Sudan’a yapılan Trablusgarb merkezli ticareti tamamıyla yok edecekti.83
Özellikle 1850 sonrası zirai alanda ihracata dayalı bir artış görülen Trablusgarb’ın merkezileşmesi 1864’te çıkarılan Vilâyet-i Umûmiyye Kanunu gereğince bu eyalet de diğerleri gibi vilâyete dönüştürülmesiyle hızlanmıştır. 1872 yılında eyalet, Trablusgarb vilâyeti ve Bingazi müstakil sancağı olarak yapılandırılmıştır. 1879 yılında Bingazi ve Derne Dâhiliye Nezareti’ne doğrudan bağlı müstakil bir vilâyet olmuştur.84 Bunun yanında bünyesinde yer alan meclis, komisyon ve alayların yanı sıra idaresinde birçok kale de bulunan Tophane’ye 1870 yılında bağlı olan kaleler arasında Trablusgarb Kalesi de eklenmiştir. Yüz ölçümü itibarıyla büyük olmasına karşın nüfus yoğunluğu çok az olan eyalette, sıradan kasabalar önemli güzergâhlar üzerinde oldukları için kaymakam veyahut nahiye müdürü ve memurlar gönderilmiştir. Bununla birlikte sınırlı sayıda asker de bulundurulmuştur. Ayrıca bu bölgede bulunan yerel nüfuz sahiplerine de belli bir maaş bağlanarak Osmanlı hâkimiyeti devam ettirilmeye çalışılmıştır.85 Eyalette Osmanlı Devleti’nin askeri konularda en çok istihdam ettiği grup ise “ahali i sadıka”dan sayılan Kuloğulları olmuştur. Garp Ocakları içinde Kuloğullarına tahsis edilen en iyi idari birim Trablusgarb Valiliği bünyesinde son dönemlerde kurulan Kuloğlu Baş Ağalığı idi ve 1900’de ilga edilene kadar bu yapı muhafaza edilmiştir.86
Tüm bunların yanı sıra Trablusgarb’dan 93 Harbi döneminde ciddi bir desteğin alınamamasında İtalya’nın ciddi şekilde söylemlerde bulunduğu muhtemel bir işgalin payı büyük olmalıdır. Tıpkı Tunus’ta Fransız işgaline karşı bir tedirginlik söz konusu olduğu gibi Trablusgarb’da da bu konuda bir tedirginlik yaşanıyordu. Bu savaşta Avusturya’nın Adriyatik Denizinde Karadağ ve Sırp Muharebeleri için muhtemel bir Osmanlı çıkarmasını önlemek adına aleyhte bir tutumda bulunarak zırhlılarını göndermesinin de göstereceği üzere İtalya’nın da bu fırsattan istifadeyle bir işgal
83a.g.e., 273. 84Ahmet Kavas, “Trablusgarb”, DİA, C. 41 (İstanbul: TDV, 2012), 288-291.
85Kavas, a.g.e., 48.
86a g.e., 67.
31
harekâtına girişme ihtimali yüksekti. Bununla birlikte bölgedeki zorlu iklim şartları da önemli bir desteğin gönderilememesinde Tunus’ta olduğu gibi etkili olmuş olmadır. Buna dair Kuzey Afrika’da özellikle de Trablusgarb bölgesinde 1871-1872 yıllarında baş gösteren susuzluk ve açlık tehlikesi dolayısıyla birçok ailenin kıtlık boyunca ya da daimi olmak üzere önce İzmir’e, oradan da Şam’a nakledilmiş olması önemli bir husustur.87
Eyalette asker tedariki ise özellikle zorunlu askerlik uygulamasından sonra bir problem olmuştur. Hangi taifeden olursa olsun Trablusgarb’da genç bir erkeği işinden alıp kışla içerisinde eğitime tabi tutmak, çok ciddi bir mesele olup sorunun kaynağı geçim zorluğu ile alakalıydı. Bu sadece Trablusgarb’a mahsus bir durum olmayıp, dünyanın neresinde olursa olsun geçimini sağladığı işten alıkoymak aynı tepkiyi doğuracaktır. Bu nedenle ahz ı asker meselesi Trablusgarb’ın savunma planındaki belki de en büyük gedikti.88 1847’den itibaren Osmanlı Devleti’nde kur’a usulüyle başlayan zorunlu askerlik uygulaması Trablusgarb’da da aynı yıl denenmiş ancak karşılaşılan tepkinin ardından hemen vazgeçilmiştir. Mehmet Ragıp Paşa, valiliğe geldiğinde Trablusgarb’da nüfus sayımı yaptırmak istemiş, fakat Garyan’daki halk, eğer asker olmaya zorlanırlarsa silaha sarılacakları tehdidinde bulunmuştur. Zaten o dönemde bölgede büyük isyanlarla meşgul olan Osmanlı yönetimi, böyle bir riski almamıştır. Daha bu yıllarda karşılaşılan zorlukların ileriki yıllarda ortadan kalkığını söylemek ise mümkün değildir. Bu durumu sadece Osmanlı Devleti’nin bir otorite zaafı olarak görmek de yanlış bir yaklaşım olacaktır.89
Bununla birlikte 1876 yılına gelindiğinde Trablusgarb’da, zorunlu askerlik uygulamasının kısmen uygulandığı, Kuloğullarından kısmen istifade edildiği görülmektedir. Bölge fırka komutanı Mustafa Asım Paşa, eyaletteki askeri birliğin komutanı Mirliva Tahir Paşa ve Hassa Ordusu’na bağlı 7. Alay Komutanı Miralay
87Trablusgarb valisinden gelen bir notaya yanıt olarak Sadrazam, göçmenlerin doğrudan Suriye vilayetine nakledilmeleri ve mümkünse oraya yerleştirilmeleri talimatını vermiştir. Bkz: Karpat, a.g.e., 105. Ayrıca, eyaletin idareciler için pek de ilgi cezbedici olmadığına dair bir anekdot için; Bkz: Arık, a.g.t., 52. Trablusgarb’ın o dönem için ve hatta sonraki on yıllar boyunca pek de parlak bir yer olmadığını çeşitli vesilelerle görülmektedir. Yemen’le birlikte Trablusgarb uzaklığı nedeniyle özellikle Abdülhamid döneminde bir valinin atandığı halde aylarca gitmediği hatta buraya atanması sebebiyle yurt dışına kaçtığı görülmüştür.
88Arık, a.g.t., 59.
89a.g.t., 61.
32
Mustafa Bey bulunmak üzere birlikler bulunmaktaydı. Nalut’ta 36 ümera ile zabitin idaresinde, Binbaşı Ahmed Efendi emrinde 34 ümera ile zabit emrinde Trablus’ta, Binbaşı Hasan Ağa emrinde 34 ümera ve zabit emrinde Bingazi’de olmak üzere toplam 3 piyade taburu bulunmaktaydı. Ayrıca; Hassa Ordusu 5. Süvari Alayı da Şükrü Bey emrinde olup 60 ümera ve zabitle farklı yerlerde bulunuyordu. Yine Hassa Ordusu’na bağlı topçu askeri Binbaşı Zeki Efendi emrinde de 22 ümera ve zabit mevcuttu.90 Fırka i Askeri Meclisi’ne bağlı olan birlikler ise 7. Alay; 75 zabit, 7. Talia Taburu 24 zabit, 5. Süvari Alayından 24 zabit ve Topçu birliğinden 17 zabit bulunmaktaydı.91 Tüm bunlar bölgenin kendi yerel askerleri olmadığı gibi aralarında bölgeden toplanan askerler de bulunmaktaydı. Dolayısıyla ilk dönem ahz ı asker kanununa karşı gösterilen direncin kısmen kırıldığını söylemek mümkündür.
Trablusgarb’da 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra vergi toplama meselesi hayati önem taşımaya başlamıştır. Zira tarihinin en ağır mağlubiyetini yaşayan Osmanlı Devleti, savaş sonrası iç ve dış borçlarını ödeyemez duruma düşmüştür. Alacaklı devletler, borçlarını tahsil edebilmek amacıyla 1881 yılında Duyun-ı Umumiye idaresini kurarak Osmanlı Devleti’nin bütün gelirlerine el koymuşlardır. Bu nedenle kendine yeterli olamayan Trablusgarb’ın ihtiyaçları karşılanamaz duruma gelmiştir. Bu nedenle sadece Kuloğulları değil, aynı zamanda Senusiler ve diğer yerli aşiretler için söz konusu edilen vergi muafiyetleri kaldırılmıştır. Kuloğulları, Senusi Şeyhleri ve aşiret liderlerinin vergi mükellefi olması ile Trablusgarb’daki vergi miktarında büyük oranda artış sağlanmıştır.92
Yine de Trablusgarb bölgesinde yaşayan halkların en belirgin özelliğine bakıldığında bedevî yaşam tarzları dikkat çekmektedir. Buna göre günlük geçimini sağlamak için çöl boyunca uzun yollar kat ederek yağma yapacak bir kervan arayan, bulamadığı zamanlarda da karıncayı yağmalayan halklara rastlanmaktadır. Kimi zaman çadırdan bile daha iptidai malzemeler ile konaklayan ve bunu uzun yıllar tekrar eden topluluklar söz konusudur. Bu topluluklar için mensup oldukları kabilenin üstünde bir çatıyı, yani devlet otoritesini benimsemek kolay olmamalıdır. Trablusgarb’da ahz ı asker sorununun tek sebebi ahalinin meskûn olmaması da değildir. Meskûn
90 Salname-i Vilayet-i Trablusgarb 1294, Beyazıt Devlet Kütüphanesi Hakkı Tarık Us Dijital Arşivi, 92.
91 A.g.e., 80-91.
92 Artuç, a.g.m. 51-65.
33
olanlarda da asker alımında zorluklarla karşılaşılmıştır. Meskûn ahalinin genel sorunu, iş gücü olarak görülen genç erkeklerin kışlada tutulmasıyla ailelerin geçiminin sıkıntıya girecek olmasıdır.93 Eyaletin nüfusu Avrupa haritalarında bir buçuk milyon yazılıysa da ancak bir milyon kadar olabileceği ifade edilmiştir. Ekserisi arpa, hurma, darı ve beşne denilen yine darı nevinden bir mahsul ile beslenmekteydi. Temel ihtiyaçlarından fazla olan zahirelerini Trablusgarb, Bingazi, Mısrata, Zıllitin ve Derne iskelelerine gönderen ahali darı, mavbeşte gibi mahsullerle idare olageldiklerinden eyaletteki buğday ve arpa üretiminin fazlası yabancı memleketlere gönderilmekteydi.94 Bundan hareketle buradan merkeze fazla asker gönderilememesinin bir nedeni daha anlaşılabilir durumdadır. Özetle; eyaletin ve valinin mevkii nazikti. 95
Kısaca Osmanlı Devleti bu savaş öncesinde buraya, bölgedeki karışıklıklar ve çeşitli sorunlar nedeniyle asker göndermek zorundaydı. Dolayısıyla bu bölgeden yeterli askeri tedarik edememesini o dönem için anlamak mümkündür. İnisiyatif kullanan bir mutasarrıf sayesinde Fizan sancağına bağlandıktan sonra on yıl boyunca eski hakimi tarafından idare edilen Gat’ta Osmanlı’nın 90 asker ve 1 dağ topundan oluşan askeri kuvvete duyulan ihtiyaç bölgenin merkezin yardımına ihtiyacını göstermesi açısından önemlidir.96
Sonuç olarak; Osmanlı idari merkezinden uzak ve Akdeniz’in karşı kıyısında bulunan bu üç eyalet, II. Mahmud sonrası Osmanlı merkezileşme ve modernizasyon hareketinin hem en çok hem de en az etkilenen bölgesi olmuştur. Kendisinden de ilham alınan Mısır örneğinin yanı sıra dönemin şartlarına göre siyasi idarenin gayet karışık olup klasik yöntemlerle idare edildiği Tunus ve Trablusgarb eyaletleri incelendiğinde bu sürecin farklı özellikler gösterdiği fark edilmektedir. XIX. Yy Osmanlı savaş dönemlerinde bu eyaletlerin etkisini incelemek ise, kendilerinin neden başarılı ya da başarısız olduklarını ifade edecek bulgulara götürecektir.
93Arık, a.g.t., 100.
94 Salname-i Vilayet-i Trablusgarb 1293, Beyazıt Devlet Kütüphanesi Hakkı Tarık Us Dijital Arşivi, 105-108.
95CBOA, OİH 2.6.7. Eylül 1327. Gat’ın Osmanlı idaresine nasıl girdiğini tafsilatlı anlatan Müsevvitzade Derviş Paşaya göre, 1875’te buraya yapılan asker sevkiyatının amacı kaza kurmak değildi. Zira Haggarlar’a baskın düzenleyen Ezgarlar üzerine reislerine el-hac Ahmed büyük bir ordu hazırlamış ve Gat’a doğru harekete geçmişti. Bkz: Kavas, a.g.e., 276.
96a.g.e., 281.
34
Zorunlu askerlik uygulamasının tatbik edilemediği bölgeler arasında bulunan bu coğrafya, kendi ihtiyaçlarını karşılamayı ise klasik yöntemlerle uygulamaktaydı. Fakat savaş gibi olağanüstü durumlara herhangi bir çözüm üretememeleri onları Batılı devletler için uygun işgal bölgeleri kılmıştır. Kırım ve 93 Harplerinde nispeten Osmanlı Ordusu’na asker göndermiş olsalar da kendi eyaletlerin işgal sürecinde yeterli direnci gösterdikleri söylenemezdi. Dolayısıyla bunun nedenini öğrenmek için yukarıda yaptığımız incelemede her üç eyaletin de XIX. Yy boyunca tarihi geçmişine bakıldığında genellikle siyasi, ekonomik ve askeri anlamda başarısız bir çizgi sergiledikleri görülmektedir. Her ne kadar Mısır’ın Osmanlı merkezi hükümetine etkisi ve yakın coğrafyasına başarılı sefer ve çatışmaları olmuşsa da nihayetinde askeri modernizasyon ve siyasi bağımsızlığını sağlamak için bu yolda ciddi mali harcamalara gitmesine neden olmuştur. Bu ise Osmanlı merkezi idaresi ve Tunus’ta olduğu gibi Mısır’da da ciddi bütçe açığını beraberinde getirerek ödenemeyen borçları tazmin için “Duyun u umumiye”lerin kurulmalarına neden olup, eyaletler üzerinde ciddi bir baskı mekanizmasının kurulmasına neden olmuştur. Nihayetinde bu borçlar eyaletlerin işgal süreçlerine götürecek kadar etkili nedenler olmuştur. Bunun yanı sıra bölgenin zorlu coğrafi şartları da yeterli iyileştirmeler olmadığından artık bölge nüfusu için yetersiz gelmeye başlamıştır. Siyasi bağımsızlık ile birleştiğinde bu olumsuzluklar büyük bir yekun oluşturmuş, Osmanlı-Rus Savaşlarına gönderilecek askeri destek üzerinde ciddi olumsuz yansımaları olmuştur.
35
3. KUZEY AFRİKA’DAN 93 HARBİ ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ’NE VERİLEN ASKERİ DESTEK
XIX. yy Osmanlı savaş dünyasına bakıldığında modernleşme ile geleneğin omuz omuza olduğu fark edilir. Bu durum doğru veya yanlış olmaktan ziyade ihtiyaçların getirdiği bir zorunluluktur. Osmanlı devlet geleneğinin en sık başvurduğu pratik çözümlerin de bir tezahürüdür. Özellikle aynı yüzyılın ikinci yarısından itibaren savaşta askeri personel arasında Harp Okulu mezunu “asker”lerin yanı sıra yetersiz asker ihtiyacını karşılamak adına geleneksel olarak istihdam edilen yalın kılıç silah kuşanan “savaşçı”lar da bulunmaktaydı. Aynı şekilde modern devlet yapısının bir sonucu olarak “düzenli vergiler” ile savaş masrafları karşılanmaya çalışıldığı gibi, artık muazzam masraflara neden olan modern savaşlara bütçeler yetişmediği için geleneksel bir çözüm yolu olarak halktan “iane” (yardım) temini yoluna da gidilmekteydi.
Bu bölümde XIX. yy Osmanlı savaş dünyasının durumu ve yetişilemeyen ihtiyaçlar hususunda devletin hangi yollara başvurduğu incelenecektir. Kırım Savaşı örneği üzerinden savaş için gerekli olan nakdi yardımlar ve asker ihtiyacının Osmanlı eyaletlerinden nasıl temin edildiği incelenecektir. Aynı yüzyılda Osmanlı savaş dünyasını daha iyi anlamak için bahsedilen eyaletlerin desteklerinin de incelenmesi gerektiği gibi bu eyaletlerin askeri sevkiyatların hangi imkan ve şartlarda olduğuna da açıklık getirilme ihtiyacı vardır.
3.1 XIX. Yüzyılın İlk Çeyreğinden İtibaren Savaş Dünyası ve Osmanlı Askeri Gücünde Değişim ve Dönüşüm
XIX. yüzyıl başlarında özellikle Fransız General Napolyon Bonapart’ın açtığı savaşlarla birlikte boyutu ve etkinliği ciddi oranda değişen devletlerarası mücadeleler, aynı yüzyılın sonlarına gelindiğinde artık devletlerin altından zor kalkabileceği mali zorlukları beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte savaş kavramının da sınırlarında ciddi değişimler olmuştur. Artık devletlerin zorunlu askerlik sistemi, savaş ve seferberlik planları, güçlü bir sanayi gibi modern devletin temel yapıları olmadan bir savaşım içinde olabilmek ve bunu sürdürebilmek imkansız hale gelmiştir. Bununla birlikte klasik askeri gelenekler de tamamen göz ardı edilmemiştir. Savaşların vazgeçilmez destek birlikleri olan gayri nizami unsurlar
36
veya bağlı özerk bölgelerden yardımcı kuvvet tedariki hala sık başvurulan çözüm yolları arasındaydı.97 Yüzyıl sonlarına gelindiğinde Avrupalı güçler ülke içi hâkimiyetlerini büyük ölçüde tesis etmiş ve askeri kuvvetlerini daha çok denizaşırı kolonilerine sevk etmiş iken Osmanlı Devleti ve Rusya ise idareleri altındaki çeşitli etnik ve dini grupları ideolojik olduğu kadar askeri yollarla da hâkimiyetlerine almaya çalışmaktaydı.98 Bunun yanında Osmanlı-Rus savaşlarına bakıldığında krizlerin altında Rus emperyalizminin izlerine rastlamak da mümkündü.99 Zira Rus yayılmacılığı sadece Türkistan coğrafyası ile sınırlı kalmamakta “sıcak denizlere inme politikası” gereği Balkan coğrafyasını yani Osmanlı topraklarını da ihtiva etmekteydi.
Osmanlı Devleti ise bu yüzyılda 1826 yılından itibaren ciddi anlamda merkezileşme ve modernleşme sürecine girmişti. Bu zorlu dönemde II. Mahmud’un karşısına çıkabilecek tek mahalli güç olarak Mısır’ın kudretli valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa kalmıştı. 1821-26 Rum İsyanı sırasında Osmanlı Ordusu’nun en büyük destekçisi olan Mehmet Ali Paşa aynı zamanda III. Selim’in mirasını II. Mahmud’dan daha önce üstlenmişti. Nitekim II. Mahmud da Yeniçeri Ocağı içerisindeki son reform teşebbüsü olan Eşkinci Ocağı projesinde Yeniçerilere Avrupaî talimi, Mısır talimi olarak tanıttırmış ve böylelikle Yeniçerilerin “gavur talimi” ithamlarından sıyrılmayı ummuştu. 1821-26 Yunan İsyanı’nın bastırılmasında Mısır valisinin kara ve deniz kuvvetlerinin gösterdiği performans, II. Mahmud’u Yeniçeri Ocağı yerine yeni bir düzenli ordu çekirdeği kurmaya zorlayan etkenler arasındaydı.100 1821’de Mora’daki Rum İsyanı’nı bastırmak için Kavalalı, yardım olarak İbrahim Paşa komutasında 16 bin asker ile donanmasının büyük kısmını göndermişti. Bu, aslında Mısır’ın yüzyıl boyunca askeri gücünü Osmanlı merkezi hükümeti emrine vermesinin başlangıcı idi. Sonuçta isyan bastırılsa da Rusların da aralarında olduğu birleşik bir donanma ile Çengeloğlu Tahir Paşa komutasındaki Osmanlı-Mısır birleşik donanması 20 Ekim 1827 günü bir baskında yakılmıştır. Baskında 78 harp gemisinden ancak 8’i yüzer
97 Mehmet Beşikçi, “Başıbozuk Savaşçıdan “Makbul” Tebaaya: 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı Ordusunda Çerkes Muhacirler”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.23 (2015), 89.
98 Osmanlı Askeri Tarihi. a.g.e., 41.
99 Uyar Mesut, Edward J. Erickson, a.g.e., 306-324.
100Osmanlı Askeri Tarihi, a.g.e., 93.
37
kalabilmiştir. Mısır filosunun ise tamamı zayi olmuştur.101 Nihayetinde Mısır ile Osmanlı merkezi hükümetinin güç rekabeti iki defa Mısır galibiyetiyle neticelense de var olan statükonun değişmesini istemeyen büyük devletlerin araya girmesi ile mücadele Osmanlı lehine neticelenmiştir. Bölgenin kaderinin ve değişmez siyasetinin garip bir tesadüfü olarak Osmanlı-Mısır meselesi nedeniyle 1833 yılında Rus Donanmasının boğazlardan geçerek İngiliz ve Fransız birleşik kuvvetleriyle Mehmet Ali Paşayı barışa ikna ederken, 20 yıl sonra bu sefer aynı boğazdan Mısır’ın dahil olduğu aynı birleşik kuvvetler, Rusya’yı barışa zorlamaktaydılar.102
Kuzeydeki Osmanlı sınırlarında durum bu yöndeyken, zorlu arazi ve iklim şartları ile yağma ve ganimet imkânlarının kısıtlı olduğu doğu ile güney sınırlarında yüzyıllar boyunca Osmanlı askeri etkinliği sönük kalmış, akıncılar veya benzeri serhat birlikleri teşkil edilememiştir. Osmanlı yönetimi bu ihtiyaç ve boşluğu sınır bölgelerindeki yarı bağımsız aşiretlerin askeri potansiyelini kullanmayı tercih etmiştir.103 Bununla birlikte eyaletlerin sefer zamanı asker sevkiyatlarında XIX. yy başlarında ciddi sorunlar da yaşanmıştır. 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşına Kuzey Afrika eyaletleri destek vermediği gibi nüfuz sahibi valilerin bu tarz hareketlerine aynı yüzyıl başlarında sık sık rastlanmaktaydı.104 Söz konusu valiler önemli kriz anlarını yardım karşılığında fırsata çevirebiliyorlardı. Nitekim 1821 Rum İsyanı’na Kavalalı’nın verdiği destek bu minvaldeydi.
1843 yılına gelindiğinde Osmanlı toprakları beş ordu bölgesine ayrılmış, Hüseyin Avni Paşa’nın seraskerliği zamanında ise bazı değişikliklerle ordu yapılanmasının ve intikalin zor olacağı Girit ve Trablusgarb gibi stratejik yerlerde ordulardan bağımsız üç tümen konuşlandırılması yoluna gidilmiştir.105 Kırım Harbi’nde ise Osmanlı Ordusu’nun genel mevcudu, gönüllüler ve Kuzey Afrika eyaletlerinden (Mısır, Tunus ve Trablusgarb) gelen birliklerle 480 bine ulaşmaktaydı. Fakat bunların da
101Bu arada Mısır etkinliğini öngörebilmek açısından Osmanlı gemilerinin Mısır müfrezesinin baş talimcisi Fransız Le Tellier tarafından tertip edilmesi yeterli bir örnek olabilir.Bkz: a.g.e., 231-236.
102Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına Kadar Türk-Rus İlişkileri (1789-1919) (Ankara: TTK Basımevi, 2011), 45. Ayrıca bkz: Mustafa Çolak, Murat Hanilçe, İsmet Türkmen, Kemal İbrahimzade, II. Uluslar arası Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa ve Dönemi Sempozyumu Bildiriler, 5-7 Nisan 2017 (Tokat: Gazi Osman Paşa Üniversitesi, 2017), 201.
103Uyar, a.g.e., 109.
104 a.g.e., 283.
105 Osmanlı Askeri Tarihi, a.g.e., 54-56.
38
ancak 123 bini eğitim almış nizamiye askeriydi.106 Yeniçeri Ocağı’nın ilgası sonrası çeşitli vaatlerle doldurulmaya çalışılan Mansure Ordusu’nun kadroları özellikle asker alma geleneğinin olmadığı Irak, Trablusgarb ve Arabistan Yarımadası gibi yerlerde adına bile rastlanmıyordu.107 Bunun yanında Mehmet Ali Paşa’nın ordusu ise 1850’li yıllara kadar bir model ve geçilmesi gereken bir standart olarak algılandığı gibi hem doğrudan hem de dolaylı olarak Osmanlı askeri reformlarını etkilemekteydi.
Zaten 1830 sonrası Osmanlı Ordusu’ndaki reformlarda, Mısır’da eğitim görmüş subaylar, kritik görevler üstlenmiştir.* Osmanlı Ordusu’nu asıl etkileyen tarafı ise Mısır subaylarının son savaştaki (Osmanlı-Mısır) performansıydı. Mısır subaylarının etnik ve sosyo-kültürel kökenleri de onları cazip örnek kılmış olmalıdır. Çünkü Mısır Ordusu’nun askerleri Mısırlı köylülerden oluşurken, subaylar, Türkçe konuşan ve Osmanlı kültürü çerçevesinde yetişmiş gençler arasından seçiliyordu. Zaten çoğu genç, sultanın izniyle İstanbul ve diğer büyük şehirlerden seçilerek Mısır Valisinin hizmetine girmişti. Dolayısıyla Mısır subaylarının başarısı Avrupalı subaylardan daha anlamlıydı. Bu yüzden başta Selim Satıh Paşa** olmak üzere firar eden subaylar idareci ve öğretmen olarak Osmanlı askeri reformunda önemli görevler üstlenmiştir. Yine Mısır deneyimi taklit edilerek kabiliyetli gençler Avrupa’ya eğitim almaya gönderilmiştir. Ancak bu etkileyici Mısır gücü, İngilizlerin Rusya ve Avusturya’yı da ikna ederek Osmanlı seferi kuvvetleri ile 1840’ta Lübnan’a yaptığı çıkarmayla Kalet’ül Meydan Savaşı’nda büyük oranda imha edilmiştir. Böylece mevcudu 18 bine düşen Mehmet Ali Paşa’nın ordusu bir jandarma gücü ile yetinmek zorunda kalmıştır.108 Zorunlu askerlik süreci içerisinde devletin mali açığını gidermek ve aynı zamanda hala şer’i bir devlet olmanın verdiği avantajı da sürdürmek amacıyla
106 Uyar, a.g.e., 328.
107 a.g.e., 277.
*Fakat İstanbul’un elini güçlendirmek istemeyen paşa, kendi subaylarının “bu görevi üstlenecek düzeyde yetişip eğitim görmediği” özrü ile talebi yerine getirmekte diretmekteydi. İlk dönem Mansure Ordusu teşkilinde görev alan Mısır Ordusu’ndan tek subay Davut Ağa olmuş, o da o tarihlerde İstanbul’dayken tespit edilip yeni ordu saflarına alınmıştı. Bkz: Uyar, a.g.e., 307.
**İbrahim Paşa’dan sonra en etkili şahıs olup Mısır topçu birliklerinin başında bulunan Selim Satıh Paşa savaştan birkaç ay sonra firar ederek Osmanlı hizmetine girmiş ve 1837-1841 yılları arasında Mekteb i Harbiye Komutanı olarak görev yapmıştır. Bkz: a.g.e., 310.
108 a.g.e., 307-310.
39
askerlik mükellefiyetine karşılık olarak konulan “bedel-i askeri” vergisi ise 1878 yılına kadar Mısır gibi özerk yerlerden alınmamıştır.109
Osmanlı ordu mevcudu, mücadele edilen devletlerle kıyaslandığında ciddi anlamda yetersiz olduğu nedeniyle Sultan Abdülhamid döneminde asker alma havuzunu genişletme çabasına gidildiği görülmektedir. Müslüman gruplardan özellikle de aşiretlerden süvari alayları kurularak, bu ihtiyaç ciddi mali bir harcama yapılmadan temin edilme yoluna gidilmiştir. Özellikle de Trablusgarb ve Yemen’deki Kuloğlu adıyla bilinen topluluklardan gençler, askere alınıp yoğun bir eğitimden sonra vilayetlere geri gönderilerek iç güvenlik ve zaptiye görevlerinde istihdam edilmesi planlanmıştır.110 Böylece hem pratik hem de ekonomik bir çözüm yolu üretilmiş oluyordu. Fakat bunun pek de yeterli ve işlevsel bir çözüm olduğuna dair verilere görünmemektedir. Bununla birlikte 1909 yılı itibarıyla ahz ı asker kanununda yapılan büyük değişimle İstanbul, Bilad ı Selase, Hicaz, Yemen ve Trablusgarb’da istisnalar büyük oranda kaldırılmış, yetersiz olan ordu kadroları için asker havuzu genişletilmeye çalışılmıştır. Bu da bir açıdan artık pratik çözümlerin işlevsizliği veyahut yetersizliği demek oluyordu. Bunun ise nüfus sayımı gibi gerekli şartlara olan bağımlılığı nedeniyle devletin yıkılışına kadar bu açık kapatılamamıştır.111
3.2 Savaş Finansmanının Karşılanması İçin Maddi Yardım (İane) Kırım ve 93 Harbi ile ilgili yardımlara geçmeden önce iane kavramına değinmek gerekmektedir. XIX. yüzyıl başlarında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşları ile Sırbistan, Mora ve Eflak isyanları Osmanlı devlet giderlerini aşırı derecede arttırdığı için bazı çözüm yolları aranmıştır. Başta esham*, olmak üzere bazı tedbirlere başvurulmuştur. Bunların ilki 1810 yılından itibaren alınan “iane i cihadiyye”dir. Bir savaş yardımı kampanyası olan bu uygulama ile Osmanlı vezirleri ve taşradaki zenginler cihada destek olmaya çağrılmıştır. Mecburi olmayan iane i cihadiyye ancak önceden söz verdiği halde vazgeçenlerden zorla alınması yoluna gidilmiştir. Asıl iane
109 Gülsoy, a.g.e., 94.
110 Uyar, a.g.e., 412.
111 Gülsoy, a.g.e., 162.
* Aydan aya alınmak üzere devlet hazinesine borç alınan akçeye karşılık alınan resmi senede denir. Bkz; Şemseddin Sami, Kamus u Türkî, (İstanbul: Çağrı Yayınları), 752.
40
i cihadiyye ise, Asakir i Redif i Mansure’nin kurulmasından sonra alınan avarız** türü bir vergidir. “Savaşa yardım amacıyla miktarı merkezden belirlenen ve her yerin malî gücüne göre değişen geçici bir yardım” şeklinde tarif edilen iane i cihadiyyenin diğer avarız vergilerinden başlıca farkı, avarız hanesi esas alınarak değil halka kolaylık sağlamak üzere her kazanın gelirine ve halkının malî gücüne göre toplanmasıdır. Diğer bir farkı ise has, evkaf, muaf, gayri muaf bütün yerlerin bir tutulması, yani muafiyet tanınmamasıydı. İane i cihadiyye olarak toplanan paralar, redif askerlerinin kılıç, palaska masrafları dışındaki fes ve elbise giderlerine harcanacaktı. İane i cihadiyye merkezden gönderilen emirden sonra ilgili yerlerin idarecileri tarafından toplanırdı. Tanzimat Fermanı’ndan sonra devlet teşkilâtındaki düzenlemeler esnasında Redif Hazinesi lağvedilince bir sonraki taksit muhassıllıklara bırakılmıştır. 112 Sultan Abdülmecid devrinde redif teşkilâtına yeni bir şekil verilirken diğer avarız vergileriyle birlikte iane i cihadiyye toplanması Kırım Harbi’den sonra sona ermiştir. Nitekim 1853 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Kırım Harbi’nin olağanüstü masraflarını karşılamak için iane i cihadiyye adıyla tekrar halkın yardımına müracaat edilmiştir. İanenin nasıl toplandığı hakkında açıklık yoksa da uygulamanın cemaat liderleri tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Aynı anlamdaki iane i harbiye tabiri ise 1873’te Sırbistan ve Karadağ savaşları sırasında redif askerlerinin giderlerini karşılamak üzere kurulmuş bir komisyon için de kullanılmıştır. Bu İane i Harbiyye Komisyonu, gönüllü vatandaşların aynî ve nakdî yardımlarını toplama görevini üstlenmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın giderleri için İane-i Harbiyye Komisyonu teşkil edilmiştir. 8 Temmuz 1876 tarihinde Babıâli’de kurulan bu komisyon, halktan gönüllü olarak malî yardımda bulunanların verdiği paraların düzenli şekilde bir elde toplanıp harcanmasını ve yazışmaların yapılmasını sağlayacaktı. Belli sayıda memur kadrosu bulunan komisyon, dedikoduları önlemek amacıyla toplanan paraların aylık hesaplarını yayımlamıştır. Bir süre sonra kâğıt para çıkarılmasına rağmen savaş masrafları yine karşılanamayınca tekrar halkın yardımına başvurulmuş, bu defa ianenin kapsamına sadece yaşları on beşin üstünde olan erkekler alınmıştır. Bunlar, bir defaya mahsus olmak üzere makbuz karşılığında onar veya malî gücüne göre yirmişer kuruş
** Kriz anlarında halktan toplanan olağanüstü hal vergileridir.
112 Abdülkadir Özcan, İane, DİA, C.19 (İstanbul: TDV, 1999), 228-232.
41
vermekle yükümlü tutulmuştur. İane makbuzları İstanbul’da mahalle imamları, esnaf kethüdaları, patrikhaneler vb. mahallî liderler aracılığıyla halka dağıtılacak, daha sonra maliye memurları tarafından toplanacak meblağ Maliye Nezareti’ne teslim edilecekti. Taşrada ise yardımlar mal sandıkları vasıtasıyla merkeze sevk edilecekti.113 İane i harbiyye çağrısı dünyadaki diğer Müslümanlar, özellikle Hindistanlı Müslümanlar, hatta Şiîler arasında da karşılık bulmuştur. Fakir olmasına rağmen kadınlar dahil Hindistan halkı nakdî ve aynî olarak önemli yardımlarda bulunmuş, hatta hisse senetleri satın alarak İslâm halifesini dış borç yükünden kurtarmaya çalışmışlardır. Dahilde iane i harbiyyeye katılım Sultan Abdülmecid dönemindeki iane i umumiyye kadar geniş çapta olmasa da bunda halkın malî yönden fakir olmasının yanında iane makbuzlarının dağıtımında yapılan eşitsizliklerin rolü büyük olmalıdır. Bütün bu çabalara rağmen yaklaşık iki buçuk yıl içinde beklenen ianenin sadece küçük bir kısmı toplanabilmiştir. Bunun başlıca sebebi, birçok yerin savaş alanı içinde olması ve halkının esasen yardıma muhtaç halde bulunmasıdır. Ayrıca toplanan paraların bir kısmı mahallinde harcanmış, merkeze fazla bir şey intikal etmemiştir.114 Görüldüğü üzere zaman içerisinde şekil ve niteliği az da olsa değişerek 93 Harbi’ne kadar gelen bu uygulama, devletin omzundaki savaş yükünü hafifletmek adına halkın yardımına başvurmuştur. İane i harbiye/cihadiye uygulamasına Kırım Harbi’nde olduğu gibi 93 Harbi’nde de gidilmiştir. Bahsi geçen eyaletlerin de dahil olduğu bu uygulamada toplanan iane miktarına ileride değinilecektir.
3.3. Kırım Harbi’nde Kuzey Afrika Desteği
Bazı yönleriyle Kırım Harbi, savaş tarihinde çok önemli bir dönüm noktasını yansıtmaktadır. “Sınırlı savaş teorisi”ni zorlayan bu mücadelede bilim ve teknoloji ilk kez savaş meydanına hiçbir dönemde olmadığı kadar müdahil olmuştur.115 Buharlı gemiler nakliye sevkiyatlarda önemli rol aldığı gibi modern tıbbın ilk nüveleri bu savaş sırasında yeşermiştir. Ancak teknolojik gelişmelere karşın savaşan
113 Özcan, a.g.md., 228-232.
114 Özcan, a.g.md., 228-232.
115 Parker Geoffrey, Cambridge Savaş Tarihi, çev. Füsun Tayanç, Tunç Tayanç, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018), 243.
42
devletler topyekün bir savaş için halklarını cesaretlendirmemiştir.116 Basit dini meseleyle başlayan siyasi krizin savaşa evrilmesi ve nihayetinde Rusya’ya karşı Osmanlı, İngiliz, Fransız, Piyemonte birleşik gücünün müdahil olmasıyla ilk “küçük” dünya savaşı denilebilecek muharebe dizisi meydana gelmiştir. Nihayetinde bu savaşın galip tarafında bulunan Osmanlı Ordusu, yeni kriz atlattığı Mısır başta olmak üzere Tunus ve Trablusgarb’dan da ciddi anlamda destek almıştır.
Savaşın genel seyri ise 1853 yılı haziranı sonlarına doğru Rus Çarı Nikola, Baserabya’daki iki Rus Ordusu’na Boğdan ve Eflak’i işgal için emir vermiş, Babıâli ise Rumeli Ordusu Komutanı Ömer Paşa’ya Tuna’daki tahkimatları güçlendirmesini ve savunma hazırlıklarını almasını emretmiştir.117 Rusların Memleketeyn topraklarını işgaliyle, Osmanlı Ordusu Serdar ı Ekrem Ömer Paşa emrinde olarak Varna’dan Vidin’e kadar on iki mevkiye asker yerleştirmiş, Şumnu’yu ise merkez seçmiştir. Bu sırada ülkenin her yerinde seferberlik emri gereğince büyük bir hazırlığa girilmiştir. Tophane ve baruthanede top döküm işlerine hız verildiği gibi Redif askeri ve gönüllü birliklerin toplanması için vilayetlere emirler gönderilmiştir. Bunların yanında 1853 Mayısında Mısır, Tunus ve Trablusgarb eyaletlerinden de asker talep edilmiştir. Aynı yıl içerisinde çeşitli bölgelerden İstanbul’a gelen 60.000 kişilik bir askerî kuvvet, vapurlarla 15 Temmuz 1853 tarihinden itibaren Varna Limanına taşınarak oradan da Tuna boyuna ve Balkanlar’daki önemli mevkilere dağıtılmıştır. Osmanlı Devleti’nin seferberlik kapsamında Rumeli ve Anadolu’da toplayabileceği asker sayısı 290.000 olarak hesaplanmıştır. Bunun 140.000’i Rumeli’de, 150.000’i ise Anadolu’daydı. Bununla birlikte daha geç bir tarihe kadar savaş planına sahip olmayan Osmanlı Ordusu’nda sonraki yıl Varna’da, İngiliz, Fransız, Türk, Mısırlı, Maltalı, Yunanlı ve Yahudi askerler hep birlikteydi ve bir İngiliz askerin ifadesine göre “ortalık ana-baba günü” gibiydi. Bu kadar çok askerin savaşmaksızın bir arada beklemeleri ister istemez onların bir şeylerle meşgul edilmesini gerektirmiş, askerler siper kazmak,
116a.g.e., 244.
117Candan Badem, The Otttoman Cremean War (1853-1856), (Boston: Leiden, Brill, 2010), 81. Ayrıca Bkz: Ali Balcı, “Osmanlı’nın 1853’te Rusya’ya Savaş İlan Etmesinde Askeri Dengenin Rolü”, Muhafazakâr Düşünce Dergisi, S.56 Ocak-Haziran , (2019), 106.
43
batarya ve tabya hazırlamak, ileri ve geri yürüyüş yapmak suretiyle zaman geçirmişlerdir.118
3.3.1. Mısır Hidivliği’nin Katkıları
10 Haziran’da İstanbul Boğazının Karadeniz tarafında Rus Donanması’nın görüldüğü haberi başkentte tedirginliği artırmıştır.119 Payitaht, donanmayı güçlendirmenin yanı sıra başkenti korumak için iki strateji daha izliyordu. Biri Mısır’dan gelecek askeri sevkiyat ile donanmayı güçlendirmek, diğeri ise İngiltere ve Fransa’yı ikna ederek deniz güçlerini İstanbul’a getirmelerini sağlamaktı. 18 Haziran 1853 tarihli bir gazetede İstanbul’daki Mısır sevkiyatını “Mısır donanması büyük bir kaygı ile bekleniyor.” şeklinde ifade ediyordu. Temmuz başına gelindiğinde İstanbul savunmasında ilerleme kat edilmiş, Tarabya’dan Karadeniz’e kadar uzanan bölgeye 35 adet gemi konuşlanmış, ayrıca tersanelerde tamamlanıp boğazlara gönderilmeyi bekleyen savaş gemileri de bu savunmaya eklenecekti. Bu durum hala İstanbul savunması için yeterli güveni vermiyor olmalıydı ki Osmanlı Devleti, Mısır Valisi Abbas Hilmi Paşa’nın vaat ettiği donanma desteğini ısrarla bekliyordu. Nihayet 14 Ağustos’ta beklenen Mısır donanması İstanbul’a ulaşmış ve boğazda konuşlu Türk donanmasına katılmıştır. Mısır desteğinin gelmesi Osmanlı için büyük bir moral gücü ve destek sağlamış olsa da Karadeniz’deki nitelik olarak üstün Rus Donanması karşısında yeterince güvenilir bir savunma oluşmuş değildi. Dolayısıyla Osmanlı devlet adamları için Karadeniz’deki Rusya lehine olan dengeyi değiştirmenin tek yolu Fransız ve İngiliz donanmalarının olası bir savaşta İmparatorluğun yanında yer alacaklarını garanti etmekti. Bu durum aslında Osmanlı idarecileri için bir sefer planından yoksun olduğunu gösterdiği gibi savaş stratejisinin de sadece savunmadan ibaret olduğunu açıklamaktadır. Bununla birlikte Mısır filosunun da dahil olduğu Osmanlı Donanması, savaş süresince dört göreve ayrılmıştır. Bunlardan birisi de Mısırlı Mirliva Hasan Paşa komutasındaki filo olup Mısır’dan gelen askerleri 118Erdoğan Keleş, “Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Müttefik Orduların Sevk ve İdare Merkezi: Varna”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. C.9, S.43 (2016), 776-797. Ayrıca Bkz: Badem, a.g.e., 81. Ayrıca bkz: Balcı, a.g.m., 107-115.
119 Balcı, a.g.m., 106.
44
Varna’ya taşımak ve Rumeli’de Karadeniz sahilleri boyunca karakol yapan gemilere asker taşımaktı.120
Aynı şekilde 10 Haziran tarihinde Mısır Valisi Abbas Hilmi Paşa, başkentin istediği desteği kısa süre içinde İstanbul’a göndereceğini iletmiş, Ağustos ortasında iyi yetişmiş disiplinli askerlerden oluşan 35.000 kişilik Mısır ve Tunus orduları İstanbul’a ulaştığında karar vericiler için askeri denge noktasında önemli bir moral kaynağı temin edilmiştir. Buna rağmen Tuna eyaletlerinde ve Baserabya’da konuşlanmış 110.000 piyade ve 25.000 süvari gücüne sahip Rus kuvvetleri ile kıyaslandığında Osmanlı kuvvetleri 75.000 piyade ve 8.000 süvari gücüne sahipti. Kuzey Afrika’dan gelen desteklerle birlikte piyade sayısında kısmi bir denge sağlanmış olsa da, süvari sayısında, asimetrik fark kapatılamamıştır.121 Nitekim süvari sınıfındaki bu açık 93 Harbi’nde de sürmüştür. Lord Raglan, Newcastle Dükü'ne verdiği raporda, Osmanlı kara birliklerinin toplam efektif sayısını (piyade, muhafız, süvari, kale ve sahra topçusu), 10.000 asker hariç 199.152 olarak vermektedir. Ayrıca Mısır Ordusu’nun 23.931 askeri, 2.000 Osmanlı Kazağı ve 485 Tatar süvariyle birlikte rakam 235.568 askere ulaşmaktaydı. Valilerin gönderdikleri askeri birlikler eyaletlerin güçlerini de gösterir nitelikteydi. Öte yandan, bu eyaletlerden gelen ayni "bağışlar" ve hizmetler de o kadar kolay hesaplanamasa da nakdi katkılar kadar önemli bir meblağa ulaşmaktaydı.122
Mısır’ın tüm bu desteklerinin arka planına bakıldığında bir çeşit pazarlık durumunun olduğu elbette yadsınamaz. Nitekim Mısır valileri Abbas Paşa ve daha sonra Said Paşa’nın Babıâli’den Süveyş Kanalı projesi için Fransızlarla ve İngilizlerle demiryolu hattı için sözleşme için izin almak ya da bunun Mısır’ın hakkı olduğunu hissettirmeye çalıştığı düşünülebilir. Babıâli, proje için Mısır valilerine onay verme hakkına sahip olduğunu ileri sürerken, söz konusu paşalar da durumun Mısır’ın iç meselesi olduğunu ifade ediyorlardı. Böylece asker göndererek Babıâli'nin işletmeler için onayını güvence altına almaya çalışmaktaydılar.123
120 Mehmet Çetin, Kırım Savaşı: Emperyal Güçlerin Dünya Savaşı Pratiği, (Almati: Akhmet Yassawi University (ERI), 2016), 92.
121 Balcı, a.g.m., 107-115. Keleş, a.g.m., 776. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 55.
122 Badem, a.g.e., 296-302.
123a.g.e., 427.
45
Neticede Tuna bölgesinde birlikler, iki imparatorluk arasındaki geleneksel savaş alanında yeniden karşılaşmıştır. Osmanlı askeri gücü olarak bölgede, Arnavut başıbozuklar124 ve 1854 yazında Mısır’dan gelen altı alaylık toplam 14.400 kişilik seferi kuvvet de bulunmaktaydı. Mısır Valisi Abbas Paşa (1848-1854) Osmanlı padişahıyla çok sayıda anlaşmazlık yaşamasına rağmen, sultanın askeri yardım çağrısına destek vermiştir.125 Paşa, bunun yanında Halep ve Meftah ı Cihat, olmak üzere üç hatt ı harp gemisi*,dört fırkateyn; Dimyad, Bahira, Reşid ve Zir-i Cihat, üç korvet; Cihad ı Ekber, Cenah ı Bahri ve Semrah ı Bahri ile birlikte iki vapur ve bir dizi nakliye gemisinden oluşan bir filo göndermiştir. Bu gemilerden Dimyat fırkateyni başta olmak üzere Mehmet Ali Paşa’nın ölümünden beri ihmal edilmiş olup çoğunun modası geçmişti.126 Mısır’dan talep edilen askerî birlikler, Patrona Hasan* kumandasında 40 ticaret gemisiyle önce Ağustos 1853’te İstanbul’a getirilmiştir. 14-15 bin kişilik bu Mısır birliği, bir süre İstanbul’da karantinada tutulduktan sonra bir kısmı Edirne yoluyla Şumnu’ya, bir kısmı da Varna’ya 21 Ekim 1853’te gönderilmiştir. Şumnu’da bulunan Ordu Komutanı Ömer Paşa, Varna’ya gelerek Mısır askerini teftiş etmiştir. Varna’ya gönderilen Mısır kuvvetleri de bir süre sonra Babadağ, İsakçı ve Şumnu’ya dağıtılmıştır.127 Böylece Osmanlı askeri gücü savaş nedeniyle Mısır ve Tunus eyaletlerinden gelen askerler de dahil 300 bini geçmiş, bir dönem ise 400 bini bulmuştur.128
İskenderiye’deki İngiliz Konsolosluk raporunda ise aynı sevkiyat hakkında 24 Haziran’da 14 bin Mısır askerinin 15 aylık gecikmiş maaşları ve 6 aylık peşin
124 Abdülkadir Özcan, Başıbozuk, DİA, C.5 (İstanbul: TDV, 1992), 130.
125 Başka bir kayda göre ise Mısır’dan üç alay piyade ve zabitlerle birlikte üç batarya topçu ile ücreti Mısırlı vergilerinden düşülmek suretiyle 50 bin tüfenk istenilmiştir. Bu bu nizamiye askerleri ve tüfeklerin vapurları gönderilmesi istenilmiştir. Bkz: Osmanlı Belgelerinde Kırım Harbi (1853-1856), haz. Komisyon, (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müd. Osmanlı arşivleri Daire Başk. 2006), 160. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 65.
* Bu terim kalyonlar için kullanılmaktaydı.
126Andrew McGroger, A Military History Of Modern Egypt: From the Ottoman Conquest to the Ramadan War, (Westport: Praeger Security İnternational, 2006), 121-138. Balcı’ya göre gelen gemiler; Kırım ve Miftah ı Cihad kalyonları, Reşid, Dimyat ve Bahira fırkateynleri, Cihad-ı Peyker korveti, Nil ve Pervaz ı Bahri vapurları, Cay ı Ferah Briki ve Siaka guleti olmak üzere 10 gemiden oluşuyordu. Bkz: Balcı, a.g.m., 107-115.
* Badem bu ismi “Patrona Halil” olarak vermiştir. Bkz: Badem, a.g.e., 112.
127Keleş, a.g.m., 776-797. Mısır’dan gelen asker ve gemi sayılarında farklı rakamlar verilmektedir. Andrew McGroger bu sayıyı 14.400, Michael Cox 15.000, Candan Badem, 23.931, Süleyman Kızıltoprak 20-22 bin arası, Ufuk Gülsoy ise 9500 olarak vermektedir.
128Osmanlı Belgelerinde Kırım Harbi (1853-1856). a.g.e., 252. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 50.
46
maaşları da ödenerek İstanbul’a doğru yola çıkarıldığı belirtilmekteydi. Mısır'ın toplam asker sevkiyatı 1855 yılı sonlarına doğru 23.931 askere ulaşmıştır. Mısırlı Mirliva Hasan Paşa’nın başında bulunduğu filo ise Varna'ya asker taşımak ve Rumeli kıyılarında devriye gezmek için görevlendirilmiştir. Filo, Mısır birliklerini Varna'ya indirmiş ve 13 Kasım 1853'te İstanbul'a geri dönmüştür.129 Mısır’ın Kırım Harbi için gönderdiği bu birlikler, Oltenitsa Muharebesi, Silistre Kuşatması ve Yevpatoriya Savunmasında bulunmuştur. Cephelerdeki Mısır Seferi Kuvvetleri, muharebelerde ciddi yararlılıklar göstermiştir.130
İskenderiye'den yirmi sekiz gün süren sevkiyat sırasında Mısırlı askerlere yarım kiloluk peksimet ve bir bardak su ile sınırlı akşam yemeği tayinat olarak verilmiştir. Abbas Paşa’nın padişahla yaptığı anlaşma hükümlerine göre, imparatorluğa karşı ikmal ve lojistik destek açısından sorumluydu. Bu kuvvetlerin İstanbul'un kuzeyindeki bir kampta yemek ve su ihtiyaçları giderilmiş, sıcak giysiler ve çadırlarla uygun şekilde donatılmıştır. Bu esnada padişah geçit töreninde Mısır seferi kuvvetini teftiş etmiştir. Burada askerlerin ihtiyaçları temin edildikten sonra fazladan bir aylık ücretleri de ödenmiştir. Ancak imparatorluğu savunmak için gelen bu askerler padişahın istediği gibi değildi. Mısır alaylarındaki saçları ağarmış askerler, padişahın dikkatini çekmiş olmalıdır. Hatta biraz daha yakından bakılmış olsa belki de çoğunun sağ el işaret parmağının olmadığı ya da yaralı sağ gözleri fark edilecekti. Askerden kaçınma girişimleri olan bu işaretler Mısır yerel halkının Osmanlı zorunlu askerlik uygulamasında olduğu gibi bir tepki işareti olduğu gibi Abbas Paşa’nın asıl kuvvetlerini vermek istemediği anlamına da gelmektedir. Yunanistan'da, Suriye'de, Anadolu'da savaşın en büyük dehşetini atlatmış olan Mısır askerleri, Sudan’dan
129 Bu birlikler esas olarak önceki muharebelerden gazi olanlardan zorla toplanmış olup, 1830'larda Yunan Bağımsızlık Savaşı ve İbrahim Paşa Ordusunda Babıâli'ye karşı savaşmışlardı. Bkz: Badem, a.g.e., 112. Ayrıca bkz: Kızıltoprak ise bu sayıyı 20-22 bin arası olarak vermektedir. Yine Kızıltoprak, Salih Hayrinin Hayrabad adlı eserine dayanarak Abbas Paşa’nın 17 tabur asker gönderdiğini ifade etmiştir. Bkz; Süleyman Kızıltoprak, “Egyptian troops in the Crimean War (1853–1856) in Vostochnaya (Krymskaya) Voina 1853–1856” Godov: Novye Materialy i Novoe Osmyslenie. Tom 1, Simferopol: Krymskiy Arkhiv, (2005), 81. Ayrıca; Mc Gregory’e ait internet makalesin ulaşılmadığı için buna atıf yapan İ.Köremezli ve Kızıltoprak’a ait makalenin ilgili kısmını yorumlamak pek mümkün olmamıştır. İlgili alıntıların bu sitede olduğuna dair ifadeler varsa da ulaşılamamıştır.
https://www.militaryhistoryonline.com/?aspxerrorpath=/19thcentury/articles/tunisiacrimea.aspx (Erişim Tarihi: 19.10.2020).
130 Michael Cox, John Lenton, Crimean War Basics Organisation and Uniforms (Part 2), (UK: Russia&Turkey-Raider Books, 1988), 30-35. Gülsoy ise bu sayıyı; “...iki kapak, dört fırkateyn, dört korvet ve iki vapur olmak üzere 12 parçalık filoyla birlikte 9500 kara askeri…” şeklinde vermektedir. Bkz: Gülsoy, a.g.e., 59.
47
sonra bu sefer Balkanlar’da yeni bir tecrübeye atılıyordu. Kaldı ki Sudan seferlerine kadar genelde savaşlardan, isyan bastırmalardan galip dönmeleri ikinci kez köylerinden ve ailelerinden zincirlerle alınmalarına da yol açıyordu.131
Neticede Mısırlı birlikler, padişahın denetiminden günler sonra “sefil ve kalabalık” şekilde Varna'ya taşınmıştır.132 Çok geçmeden de Rus işgaline karşı yoğun bir savaşa dâhil olmuşlardır. Balkanlardaki Rus ilerleyişi, Arnavutlar, Boşnaklar, Makedonlar ve Mısırlılardan oluşan Türk gücünce durdurulmuştur. Mısır filosu ise Karadeniz’deki deniz hareketliliğine karşı oluşturulan üç Osmanlı filosuna dağıtılmıştır. Nitekim ilk deniz çatışmaları 18 Kasım 1853 tarihinde Mısırlı Pervaz i-Bahri vapuruna yapılan saldırıyla başlamıştır. Mısırlıları ele geçiren Rus çarklı vapuru Vladimir tarafından mürettebatından elli sekizini kaybeden gemi, Osman Paşa’nın emrinde Dimyad fırkateyni ile Sinop’ta görevde bulunuyordu. Filonun hatt ı harp gemilerinin olmaması, Karadeniz’deki Rus deniz kuvvetlerine karşı etkin bir güç olamayacağının da göstergesiydi. İşte bu durumdayken Mısır gemilerinden Dimyad fırkateyni ise 26 yıl önce Navarin’deki Rus baskının bir benzerine uğramıştır. Müşavir Paşa’nın üç hatt ı harp gemisini Sinop'a göndermek istemesine rağmen bu gerçekleştirilememiş ve faciaya bu şekilde davetiye çıkarılmıştı. Mısırlıları taşıyan Dimyad fırkateyni en az 300 mürettebata sahipken çoğu yüzemeyen bu denizcilerden pek azı kurtarılabilmiştir. Barut fıçılarının patlamasıyla ilk kayıplar verilmiş, Osmanlı-Mısır birleşik filosunun imhası savaşın kıvılcımı olmuştur. Mısır filosu Rus deniz baskınına karşı Osmanlı donanması ile aynı kaderi Navarin’den sonra ikinci defa yaşamıştır.133
Rus Amiral Kornilov, Karadeniz'in batı kıyılarına (Balçık, Varna ve Sizepol ile Burgaz) keşif hareketi düzenlemişse de herhangi bir Osmanlı savaş gemisiyle karşılaşmamıştır. Sonunda filosunun çoğunu Sivastopol'a geri göndermiş, kendisi de buharlı fırkateyn Vladimirle geride kalmıştır. O sırada Mısır vapuru Pervaz-ı Bahri, kömür için Ereğli'ye giderken 17 Kasım 1853’te Vladimir fırkateyniyle karşılaşmıştır. Muharebede Vladimir fırkateyni 2 ölü ve 2 yaralıya karşılık, Mısırlı
131 McGroger, a.g.e., 121. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 66.
132 Bu dönemde Kuzey Afrika eyaletlerindeki kıtlık Mısır’da da etkisini göstermekteydi. Hububat ihracı yasaklanmıştır. Bkz: Figen Taşkın, “Kırım Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na Ekonomik Etkileri ve İaşe Sorunu” (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007), 156.
133 McGroger, a.g.e., 123.
48
Said Paşa dâhil 22 ölü, 18 yaralı zayiatla Pervaz-ı Bahri'yi ele geçirmiştir. Kornilov olarak adı değiştirilen gemi Vladimir fırkateyniyle birlikte Sivastopol'a götürülmüştür.134 Bu arada Sinop Baskını sonrası Mısır fırkateyni Dimyat'tan ise; üç kaymakam, bir binbaşı, üç kolağası, yirmi yüzbaşı ve dört teğmen toplamda 186 kişinin İstanbul'a ulaştığı ifade edilmiştir. Karadeniz’deki çatışmalara Mahmudiye ve Teşrifiye de dâhil olmak üzere Osmanlı donanması da katılmış, Mahmudiye ve Mısır filosundan üç geminin onarım için İstanbul'a gönderilmesi gerekmiştir. Yolda iki Mısır gemisi fırtınanın nedeniyle karaya oturmuş ve yaklaşık 1000 denizci Mısır Tümeninin (Filo) Komutanı Hasan Paşa da dâhil olmak üzere boğulmuştur.135 31 Ekim 1854'te Karadeniz’de kaybolan Ferik Hasan el-İskenderani Paşa, Navarin'deki baskında gemisinin patlamasından sağ çıkan Mısır'ın en iyi denizci komutanlarından biriydi.136
İstanbul üzerinden Varna’ya ulaşan Mısır askerleri ise Ömer Paşa’nın teftişinden geçtikten sonra Babadağ, İsakçı ve Şumnu’ya sevk edilmiştir. Bu birliklerden bir liva da bu çerçevede Hacıoğlu ile Karasu’ya sevk edilmiştir. Bu birlikler için gerekli olan mühimmat ve barınma malzemelerinin hazırlanması hususunda Tophâne-i Âmire Müşiri’ne yazı yazılmıştır. Balkanlar’da ise Rusçuk’ta 4018, Silistre’de 4198, Şumnu’da 281, Cuma i Atik’te 177 askerin bulunduğu cephede, özellikle Arap Tabya’da seçkin birliklerden oluşan Mısır garnizonu ciddi yararlılıklar göstermiştir.137 Silistre Kalesinin Rus kuşatması sırasında Mayıs-Haziran 1854'te Arap Tabya ve İllani Tabyaları, Tuna’daki Rus ilerleyişinin önünü kesmiştir. Arap Tabyada 500 kişilik Arnavut destek birliğiyle birlikte bulunan dört Mısırlı tabur, Hüseyin Paşa’nın emrinde görev yapmaktaydı. Mayıs 1854 ortalarında Tuna nehri üzerindeki adalardan yapılan Rus taarruzları Arap Tabya’daki bu dokuz taburluk kuvvet tarafından püskürtmüştür. Temmuz 1854'ün sonunda Ruslar Tuna bölgesini terk ederek binlerce hasta ve yaralı askerini Türklerin gözetimine bırakarak geri çekilmiştir. Mısır Ordusu gazilerinin bu zorlu kuşatmadaki etkinliği Osmanlıların
134 Badem, a.g.e., 119.
135a.g.e., 122.
136 McGroger, a.g.e., 125.
137 Sivastopol’da da 11.320 Mısırlı askerin bulunduğu Kırım Harbinde bu askerler için 18,6 milyon kuruş iaşelerine harcanmıştır. Mehmet Çetin, a.g.e., 66, 263.
49
başarısı için çok önemliydi. Ancak Mısır keşif kuvvetlerinin neredeyse yarısı, Nil'den uzakta Tuna Nehri kıyısındaki mezarlarda kalmıştır.138
Rusların özellikle denizlerdeki başarıları ve Osmanlı’nın politik hamleleri nedeniyle Mart 1854'te Londra ve Paris eş zamanlı ültimatomlar yayımlayarak Rusya'nın Eflak ve Moldova’dan ayrılmasını istemiştir. Rus Çarı’nın bunu reddetmesi üzerine Batılı devletlerin de katılmasıyla savaş boyut değiştirmiştir. Bu arada yeni Mısır birlikleri, Varna'daki müttefik kampına gelmeye devam etmiştir. Bunlar 1854 Haziranı ortalarında gelen dört tabur piyade, topçu ve mızrakçılardan oluşmaktaydı. Buradaki piyade tatbikatları İngiliz gözlemcilerini etkilememişse de topçu birliklerinin ve silahlarının fena olmadığı belirtilmiştir.139
Savaşın erkenden bitirilmesi ve Rusya’yı barışa zorlamak adına İngiltere, Kırım’a çıkarma harekatı yapılması kararlaştırılmıştır. Böylece hem İstanbul Boğazına karşı Rus tehdidi ortadan kaldırılmış olacak hem de Rus tersanelerinin yıkılmasıyla Rus Karadeniz donanması ortadan kaldırılacaktı. Bu planın müttefiklerce kabulü üzerine öncelik olarak Sivastopol’un alınmasına karar verilmiştir. 89 savaş gemisi ve 267 nakliye gemisi tarafından taşınan 7 bini Osmanlı askeri olmak üzere 57 bin müttefik askeri 13 Eylül’de Varna ve Balçık’tan hareketle Sivastopol’a çıkarma yapılmıştır.140 Aralık 1854'ten Şubat 1855'e kadar, üç süvari birliğinden biri Mısırlı olmak üzere toplam 35.000 asker Varna ve Süzebolu'dan Gözleve'ye nakledilmiştir.141
Mısır fırkasının Kırım’a nakledilmek üzere İstanbul’da bulundukları süre zarfında kışlık elbise, mühimmat ve bazı malzeme noksanların bedeli savaş harcamalarından karşılanmak üzere tedarik edilmiştir. Mısır askerleriyle birlikte gönderilecek 6 batarya top ve bunun için gerekli görülen cephane, mühimmat ve 820 baş hayvanın 350’si İstanbul’dan tedarik edilse de eksikleri Edirne tarafından satın alınmıştır. Bu birliklerin Kırım’a nakli için müttefik ordu gemileri yeterli gelmeyeceğinden Donanma’dan da kapak ve fırkateyn türünden 6–7 gemi hazırlanmıştır.142 Fakat
138 McGroger, a.g.e., 126. 23 Temmuz 1853 tarihinde Şumnu’dan İngiliz Sefirliği’ne gönderilen bir yazıda Bulgaristan’da bulunan Osmanlı Ordusu mevcudundan 18 bininin Mısırlı askerler olduğu belirtilmektedir. Bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 72.
139 Toktamış, a.g.e., 344.
140 a.g.e., 344.
141 Badem, a.g.e., 270-278.
142 Mehmet Çetin, a.g.e., 67.
50
neticede 1854-1855 kışı Kırım'daki Mısır Seferi Kuvvetleri için bir sefalet ve ıstırap dönemi olarak geçmiştir. Bundan dolayı Kırım’a sevk edilmesi istenen Mısır Fırkasının kış mevsiminden dolayı daha uygun bir zamana ertelenmesine dair yazışmalar olmuştur.143 Kışın gelişi askerleri ciddi şekilde hazırlıksız bulmuş, iç çamaşırsız ve yetersiz beslenmenin yanında çadır sıkıntısı yüzünden birçok asker çamurda yaşamak zorunda kalmıştır. Sıcaklık düştükçe dizanteri ve tifo yayılmıştır. Buna mukabil sadece bir Ermeni doktorun kaldığı tek Osmanlı sahra hastanesi ise yüzlerce askerin ölmeye gideceği yerden biraz fazlasını ihtiva etmekteydi. Hastane ne cerrahi aletlere ne de ilaçlara sahipti. Sonunda Osmanlı Komutanlığı Kırım'da kullanılmak üzere bir hastane gemisi hazırlanmasını istemiştir. Bu sırada 1854 Ekim sonundaki kış rüzgârları Mısırlılar için tam bir trajediye neden olmuş, fırtınada filodaki bir savaş gemisi ve bir fırkateyn kıyı açıklarında kaybolmuştur. Tüm bunların yanında Kırım’daki Mısır birliklerinden bazı subayların da Osmanlı kuvvetlerinde olduğu gibi malzeme satışı konusunda yolsuzluğa karıştkları tespit edilmiştir. Hüküm süren bu yolsuzluk ise tüm sorunların sadece bir parçasını oluşturmuştur.144
Osmanlı'nın Kırım Cephesine gelişinden sonra Rusya’nın Eupatoria'ya dikkati artmış, Şubat 1855'te Eupatoria, 20.000 Osmanlı askeri ve bir dizi İngiliz savaş gemisinin desteğiyle kuşatılmıştır. O sırada karaya oturmuş olan Fransız savaş gemisi Henri Quatre de kullanılabilen toplarıyla bu harekata destek vermiştir. 17 Şubat 1855’te 30.000 piyade, 3.000 süvari ve 50 silahtan oluşan büyük bir Rus kuvveti kasabanın ötesindeki donmuş bozkırdan geçtikten sonra Eupatoria'ya ulaşmıştır. Üç Rus saldırısı püskürtülmüşse de 103 asker zayiat verilmiştir. Bunların arasında Mısırın başarılı subaylarından Miralay Rüstem Bey ve Mısır'ın Avrupa’da eğitim gören ilk Türk-Çerkes askerlerinden Ferik Salim Paşa da bulunmaktaydı. Bazı ifadelere göre paşa, bir süngü taarruzu sırasında Mısırlılardan oluşan bir tugayı yönetmekteydi. Bu sırada Ruslarca bir tüfekle vurulmuştu. Başka bir kayda göre ise Salim Paşa, ileri savunma tabyalarından birine komuta ederken vurulmuştu.145
143CBOA, A.AMD. 53-62 21.04.1271.
144McGroger, a.g.e., 121-138. Ayrıca savaş sırasında eyalet birliklerinin masrafları yine eyaletlerce karşılacaktı. Sadece tayinatları Osmanlı Devleti tarafından kaşılacaktı. Bununla birlikte bu süreçte elbise ve levazımat ve mühimmat harcamaları da ciddi meblağlar tutmuştur. Bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 262.
145 McGroger, a.g.e., 121-138. Ayrıca Bkz: Badem, a.g.e., 270-278.
51
Bunların yanı sıra Rusları oyalamak ve Kırım’da ağırlık merkezi oluşturabilmek için Kafkasya’daki Çerkes İsyanının çıkarılmasında da Mısır donanmasının rolü olmuştur. Çerkezistan’da çıkan bir isyana Mısır ve Türk gemileri komutanı olan Ferik Ahmed Paşa'nın emriyle Çerkesleri desteklemek adına top, tüfek, cephane, yiyecek, giyecek ve diğer malzemelerle birlikte yola çıkmıştır. Fakat Osmanlı gemileri Karadeniz'i geçerken İngiliz ve Fransız müttefik gemilerince durdurulmuş, müttefik amirallerince Osmanlı filosunun geri dönmesi istenmiştir. Ahmed Paşa nihayet dönmeye razı olduğunda Çerkesler yüzüstü bırakılmış ve isyanının sonu getirilememiştir. Müttefik amirallerince Balçık’ta aylarca demirleyen donanma, Çerkezistan’dan gelen bir rapora göre Rusların kıyıları tahliye etme fırsatını kaçırmıştı. Daha önce engelledikleri malzemeleri hemen indirmek için Osmanlı-Mısır gemilerine emir verilmişse de bir fırsat kaçırılmıştır. Türk-Mısır filosu, savaşmak istemesine rağmen Rusların ateş gemilerinden kurtulmak için Kavarna'da tutulmuştur. Filo birkaç ay hareketsiz kaldıktan sonra öfkeli Türk ve Mısırlı amiraller 20 savaş gemisinin Rusya ile savaşı sürdürmemesinin nedenini sorup, subayların padişaha olan yükümlülüklerini yerine getirmesini istemişlerdir.146
Savaş sırasında yukarıdaki görevleriyle sınırlı kalmayan Mısır Seferi Kuvvetleri, savaş sırasında isyanlar dolayısıyla yapılan Yunanistan seferine de katılmıştır. Artan vergiler yüzünden isyan eden Rum nüfus yoğunluklu yerlerle birleşmeye çalışan Yunan Krallığı harekete geçtiğinde Abbas Hilmi Paşa 9000 kişilik bir kuvvet sevk etmiştir.* Bu birlik görevlendirildiği yerde büyük kayıp yaşamıştır. Zaten yorgun geldikleri İstanbul’a bir de durup dinlenmeden çatışma bölgesine gönderilmişlerdi. Selanik bölgesinde merkezi idarenin kuvvetli olmadığı yerlerde birtakım yeni vergiler halkı isyana sevk etmiş fakat isyanı bastırmak için gönderilen bu birlikler Kalabocca Geçidinde ağır kayıplar vermişse de nihayetinde isyan bastırılmıştır. “Her ne kadar Tırhala’nın güvenliği sağlanmışsa da Yunanlıların oradaki Mısır askerlerinin Dersaadet’e alınmasını fırsat bileceği ihtimalinden sevk işinin
146 McGroger, a.g.e., 127.
* Mısır’dan gönderilen asker sayılardaki farklılıklar isyan dolayısıyla gönderilen kuvvetler ile karıştırılması nedeniyle olmalıdır.
52
geciktirilmesi”ne dair yapılan yazışmalar Mısır Seferi Kuvvetlerinin etkinliğini göstermesi açısından önemlidir.147
Kırım ve Balkan Cephesindeki başarılara rağmen Doğu Cephesindeki birlikler ise her Osmanlı-Rus Savaşında olduğu gibi yine zayıf bırakılmıştı. Nitekim Kars Kalesinin 28 Kasım 1855'te düştüğü haberi Ömer Paşa'ya ulaştığında yardım göndermek için artık geç kalınmıştı. Bu sırada Osmanlı Ordusu Gürcistan'a doğru ilerlerken şiddetli yağmura tutulmuş, hastalık da yağmurla birlikte gelmiştir. Ordu sahile doğru geri çekilirken Gürcü milisler yolda kanatlarını karıştırmış, Ömer Paşa komutasındaki birliklerden çok önce sahile varmıştır. İngiliz subayların çoğu birliklerini bırakmış, geri dönmeyi başaran birkaç Mısırlı için ise Kırım Harbi Karadeniz sahilinde bitmiştir.148
Kırım Savaşı boyunca Osmanlı Ordusu’na teçhizat, personel ve mali açıdan destek veren Tunus valisi ve Mısır Hidivine* bu hizmetlerinin bir göstergesi olarak 1854’te iftihar nişanı gönderilmiştir. Tunus ve Mısır’dan gelen ümera ve zabitana ise Mecidî nişanları beratlarıyla birlikte verilmiştir. Osmanlı merkezi hükümeti bu askeri desteğin hazırlanmasından savaşın sonuna kadar faaliyet gösteren en rütbeli askerinden ere kadar herkese çeşitli hediyeler ve nişanlarla memnuniyetini göstermeye çalışmıştır.149 Ayrıca bu dönemde her ne kadar eğitim geçmişlerine dair malumatımız olmasa da altısı mirliva olmak üzere yedi Paşa’nın Osmanlı hizmetinde bulunması, henüz oturmamış Osmanlı Ordu kadroları için önemliydi.150 Bu sırada münferit olaylar olmakla birlikte Mısırlı askerlerin Osmanlı polis memurlarıyla sarhoş müttefik askerleri nedeniyle yaşadığı problemler ise savaş ortamının gergin ve
147CBOA, A.Amd. 51-3 08.07.1270. Ayrıca bkz: McGroger, a.g.e., 127. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 75.
148 McGroger, a.g.e., 128. Bununla birlikte Kafkas Cephesine de Mısırlı askerlerin gönderildiğine dair bir kayıt için bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 239.
* Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşanın, Kırım Harbi sırasında 14 Temmuz 1854’te öldürülmesi üzerine yerine geçen Said Paşa Osmanlı’ya askeri desteği devam ettirmiştir.
149Mustafa Çavuşun rütbesinin yükseltilmesine ve Anadolu ordusunda süresi dolanların memleketlerine gönderilmesine dair yazı gönderilmiştir. Bkz: CBOA, HR.MKT. 81-86 0.11.1270. Ayrıca bkz: CBOA, A.MKT.DV. 103-25 23.04.1273.
150 McGroger, a.g.e., 121-138. Ayrıca Bkz: Betül Turan, “Türk-Tunus İlişkilerinde Önemli Bir Safha: Kırım Harbi’nde Tunus Birlikleri”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Ağustos (2008), 147-152. (Bu makale telif hakları açısından sakıncalı olup sözkonusu makale Dr. Zekeriya Türkrmen’e aittir.)
53
kasvetli havasına bağlanabilir. Ayrıca dil ve kültür farkları da bu sorunları tetiklemiş olabilir.151
Kırım Harbi’nin bitiminden sonra Mısır'ın sadık hizmetçisi olarak durmaksızın birçok seferden sağ çıkan Süleyman (Se`ve) Paşa152 ölmüştür. Ordunun çıkarlarını destekleyen paşa, 1845'te İbrahim Paşa’yla birlikte Fransa’ya gitmişti. Ölümünden sonra birkaç yıl boyunca ihmal edilen orduda, mevcut hızla azalmış, 1863'te birkaç piyade alayından biraz fazla ve bazı Bedevi süvarilerinden ibaret kalmıştır. Said Paşa döneminde ayrıca donanma da ilgisizlik yüzünden işlevsiz kalmış, filodan kalanların sorumluluğu ise Harbiye Nazırlığının bir alt bölümüne devredilmiştir. Sinop'ta kaybolan gemilerin yerine yenilerini koymak adına küçük bir girişim de bulunulsa da pek etkili olmamıştır.153
3.3.2. Tunus Eyaleti Askerleri Kırım Harbi’nde
Kırım Harbi’nde Osmanlı’nın asker sayısı ve yeni asker mobilize etme kapasitesi Rusya ile karşılaştırıldığında yaklaşık beşte biri kadar olmuştur. Asker sayısı sorununu çözme noktasında en etkin yöntemlerden biri de eyaletlerden asker talep etmekti. Bu doğrultuda yukarıda da ifade edildiği üzere Mayıs 1853 sonunda Osmanlı, Rusya’nın Prut Nehrini geçmesi üzerine Mısır’ın yanı sıra Tunus’tan da askeri yardım talep etmiştir.154
Osmanlı Devleti’ne yardımcı kuvvet olarak katılan Tunus Seferi Birlikleri Tunus tarihinde toprakları dışında bir savaş için gönderilen en büyük kuvvet olması açısından önemli bir yer tutar. 1853 Ocak ayında ciddi bir ekonomik kriz neticesinde ordu mevcudunda ciddi bir azalma yoluna gidilmişse de Tunus Beyi Osmanlı’ya sadakatini göstermek için karısının mücevherlerini de satarak askeri desteği sağlamıştır. Tunus’tan Kırım’a ilk seferi kuvvet, valinin oğlu Mirliva Mehmet Paşa refakatinde 1854 Temmuzunda İstanbul’a gitmiştir. Ağustos başında Ferik Reşid
151 Badem, a.g.e., 339-348.
152Mısır Askerleri Komutanı Süleyman Paşaya ikinci rütbeden Mecidiye nişanı verilmesine dair bkz: CBOA, A.AMD. 53-14 20.02.1271.
153McGroger, a.g.e., 121-138.
154Balcı, a.g.m., 107-115. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 65.
54
Paşa155 kumandasında gönderilen 3 alay askeri destek, toplam 6600 asker, 727 at ve 12 top olarak gerçekleşmiştir. Daha sonra gidenlerle birlikte bu sayı toplamda 10 bine ulaşmıştır.156 Böylece Tunus, 1853-1856 Kırım Harbi’nde Osmanlı Ordusu’na seferi kuvvet göndermeyi yapılan anlaşmalar gereği gerçekleştirmiştir.
Mısır için olduğu gibi Tunus için de bu yardımın arka planında belli çıkarlar vardı. Bu destekle Tunus Valisi artan Fransız ve İtalya baskısından kurtulmayı hedeflemekteydi. Aynı şekilde Babıâli’nin de Avrupalı devletlerin bu ilgisinden rahatsız olması, Tunus ile ilişkileri güçlendirmek adına 1840 yılında Vali Ahmet Paşa’ya müşirlik rütbesi ve vezaret nasbı verilmiştir. Bu süreçte Ahmet Paşa’nın orduda ıslahat hareketine girişmesi de aynı ihtiraslara karşı askeri bir gereklilik olarak okunabilir. Islahat hareketleri için özellikle askeri alandaki harcamalar eyalet gelirlerinin neredeyse üçte ikisini oluşturmasına rağmen yakın geçmişteki Cezayir işgali bunun göze alınmasında yeterli bir sebep gibi durmuştur. Fakat bu mali külfetle birlikte bir de 1850 yılındaki kolera salgını ve kıtlıkla gelen üretimdeki düşüş, asker ve memur maaşlarının ödemesi için bir istikraza neden olmuştur. Tüm bu zorlu ekonomik şartlara rağmen 200.000 riyallik iane i cihadiye 1855’te Mirliva Muhammed Paşa başkanlığındaki heyetçe İstanbul’a teslim edilmiştir. Hükümet bu yardımı Kırım Harbi’ne katılan askerlerin geçmiş maaşlarına sarf edilmek üzere ordulara gönderme kararı almıştır.157
Kırım Harbi dolayısıyla 1853 yazında Babıâli’nin Tunus’tan teçhiz edilmiş bir donanma ve 7 Alaydan oluşan bir fırka askerin İstanbul’a sevk talebi yukarıda da ifade edildiği üzere gerçekleşmiştir. Fakat gönderilen askerlerin talimsiz oldukları ve yetersiz teçhizata sahip olmalarından dolayı geri hizmette kullanılmasına karar
155 İkinci Tipik müdahalesi sırasında Ekim 1867’de eski Harbiye Nazırı olup aynı zamanda Kırım Harbinde Tunus Kuvvetleri Komutan olan Muhammed Raşid Paşa ve başka bir paşa daha muhakemesiz yargılanarak idam edilmiştir. Bkz: Atilla Çetin, a.g.e., 61.
156 Tunus eyalet kuvvetleri, gerektiğinde padişah fermanı ile savaş için çağrılır ve gereksinimleri hükümetçe veya kendi ele geçirdikleri ganimet ile karşılanırdı. 1657’de Bozcaada’nın Venediklilerden geri alınması ve 1669’da Girit’in fethi sırasında asker ve gemi ile yardımcı kuvvet sevk edilmişti. 18.yüzyılda ise Tunus’ta asker sayısı 7000 civarında iken, Fransız askeri misyonlarının da etkisiyle ile bu mevcut, kâğıt üstünde 26 bin kişilik bir kuvvete kadar çıkmıştır. Fakat mali şartlar dolayısıyla bu sayı 12 bin ile sınırlandırılmıştır. Tunus Ordusu vebadan ölen askerler ve diğer sorunlar nedeniyle 1847-48 yıllarında 7 piyade, 1 süvari ve 2 topçu tümenine sahip olup iki Fransız askeri heyeti tarafından idare ediliyordu. Cox, Michael; Lenton, John, a.g.e., 30-35. Ayrıca bkz: Osmanlı Askeri Tarihi, a.g.e., 76-77. Ayrıca bkz: Kızıltoprak, a.g.e., s.81. Ayrıca bkz: Badem, a.g.e., 81. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 67. Ayrıca Kızıltoprak’ın, Salih Hayri’nin, Hayrabad adlı eserine dayanarak Tunuslu Ahmed Paşa, Ferik Reşid Paşa kumandasında 3 alay gönderdiğini ifade etmiştir.
157Turan, a.g.m., 139-147. Ayrıca bkz: Keleş, a.g.m., 776.
55
verilmiştir. Vali Ahmed Paşa ise bunun üzerine 6000 tüfeği İstanbul’a gönderdiğini bildirmiştir. Gönderilen bu birliğin Temmuz 1854’te Batum Ordusu emrine verilmesi planlanmıştır. Kafkas Cephesinde görevlendirilen 7 bin Tunus askeri ve bazı küçük birlikler, oldukça hatalı bir değerlendirme sonrasında sarsılmış ve moralsiz kalmış Kars Ordusu yerine iyi durumdaki Batum Ordusu’na takviye için görevlendirilmiştir.158 Sebep olarak da Şevketil Kalesini Ruslardan alan Müşir Selim Paşa, muhtemel bir saldırıya karşı önlem almak istemiştir.159 Bu birliklerin ihtiyaç duyulan zahire ve tedarik edilebilecek kadar mühimmatın hazırlanmasında Mirliva Mehmet Paşa ilgilenmiştir.160 Batum’a gönderilecek bu birlikler 30 Kasım 1853’te Rusların yaptığı Sinop baskını sonrası deniz yoluyla asker sevkinin güvensizliği dolayısıyla yelkenliler yerine İngiliz ve Avusturya posta vapurlarıyla Trabzon’a kadar sevkine karar verilmiştir. Eylül 1854’te bu birlik ve Batum Ordu komutanı Mustafa Paşa ile Çerkes Beyleri olduğu halde İstanbul’dan hareket etmiştir. Kırım Cephesine Batum’dan kuvvet kaydırılması isteğinin aksine Mustafa Paşa bölgede ileri harekât için İstanbul’da kalan diğer Tunus birliklerinin de gönderilmesini istemiştir. Ömer Lütfi Paşa bu isteği kabul etmiş ve bir tabur askerin 17 Kasım’da, kalan birliklerin de 21 Kasım’da uygun bir vapurla gönderileceğini bildirmiştir.161
Bunun yanında Kırım Cephesinde, Sivastopol Kuşatmasında da bulunan Tunus birlikleri 2,3 ve 4. Tabyalarda görev yapmışlardır. Balıklava’daki Türk ve yardımcı birliklerine dair İngiliz açıklamaları Osmanlı birliklerini Anadolulu, Mısırlı veya Tunuslu şeklinde ayırmaktadır. Tunus birliklerinin sınırlı çöl çatışmaları ve yetersiz eğitimleri nedeniyle kendilerinden pek de bir beklenti yoktu. Bu yüzden hızlı bir eğitimden geçirilmişlerse de bunun yetersizliği fark edilmiştir. Balaklava Muharebesinde İngilizler kumandasında da savaşan Tunuslu askerlerine dair, Rus bir tarihçinin ifadesine göre Kırım’da 250 Tunus askeri, İngilizler tarafından işe alınarak
158 Uyar, a.g.e., 339. Ayrıca Maksudoğlu bu sayıyı süvari, topçu ve denizci olmak üzere toplam 14 bin kişi olarak vermektedir. Bu askerler 7’si Tunus’a ait 65 gemiyle gönderilmiştir. Padişah ise bu desteğe memnuniyetini yaklaşık bir saat boyunca ayakta karşılamıştır. Bkz: Maksudoğlu, a.g.m., 158. Ayrıca bkz: Atilla Çetin, a.g.e., 67.
159Mustafa Budak, “1853-1856 Kırım Savaşı’nda Kafkas Cephesi” (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993), 48.
160a.g.e., 67. Ayrıca Tunus birliklerine 1855 yılının birkaç ayı boyunca toplam 5 milyon kuruşluk tayinat verilmiştir. Bkz: Maksudoğlu, a.g.m., 263.
161 161 Cox, a.g.e., 30-35. Ayrıca bkz: Turan, a.g.m., 147-152.
56
Balaklava’da ikinci hatta görevlendirilmiştir.162 Fakat bu birliklerin Mısırlılar kadar etkili olduğu söylenemezdi. Muharebedeki Osmanlı askerlerinin özellikle de Tunus yardımcı birliklerinin adeta “günah keçisi” haline gelmesi ve sonrasında bu askerlerin hep korkaklıkla itham edilmeleri ise hikâyenin tek taraflı olarak İngilizlerce oluşturulduğu iddiasını getirmiştir. Osmanlı askerinin sesinin yeterince duyulmadığı şeklindeki iddianın dayanağı ise; “Biz askerler, Balaklava bataryalarını terk ederek Rusların bizim saflarımıza ilerlemelerine izin veren ve sonuçta hafif süvariden pek çoğunun öldürülmesine ve esir alınmasına sebep olan bütün Türk ırkını korkaklığından dolayı aşağılıyorduk.” ifadeleridir. Bu sözleriyle Çavuş Newman aslında o dönemde müttefik İngiliz askerleri arasındaki genel düşünceyi de ifade ediyordu. İngiliz askerlerinin algıları, hem kendi dönemlerinde hem de sonrasında İngilizlerin Osmanlı askerine bakış açısını etkilerken, bu muharebedeki Osmanlı müdafaasının hakkını verenler ise, düşman Rus birlikleriydi. Sonuç itibariyle, müttefik askerleri Osmanlı askerlerini kendileriyle eşit görmemişler, anlaşılmaz bir yabancı gözüyle bakmışlardır. Söz konusu olumsuz duygu ve düşünceler esaret sırasındaki ilişkilerde de görülmüştür.163
Bu sırada Kafkas Cephesinde Batum Ordusu üzerindeki yük, Sivastopol Kuşatması dolayısıyla bir dönem azalmışsa da kuşatmanın uzun sürmesi, Rus birliklerinin kuşatma karşısındaki direncinden ve savaşın çıkmaza sürüklenme ihtimalinden dolayı tekrar artmıştır. Bu nedenle Batum’a güç aktarımı kararına giden Seraskerlik, bunun için Tunuslu Ferik Reşid Paşa komutasında İstanbul’da bulunan iki Tunus taburunu teçhizat, maaş ve tayinatlarını da vererek 26 Şubat 1855’te Mecidiye ve Taif vapurlarıyla Batum’a göndermiştir. Eylül ve Ekim 1855 tarihine gelindiğinde Sohum ve Batum’da merkezi ordu, Mısır ve Tunus birliklerinin de aralarında olduğu yaklaşık 45 bin kişilik kuvvetten müteşekkildi. O dönemde Osmanlı maliyesinin birlik ihtiyaçlarını teminde yetersizliği nedeniyle Tunus Valisi Ahmet Paşa, Tunus askerlerine mali kaynak sağlamak üzere İstanbul’da bulunan Tunuslu tüccarlarla bu ihtiyacı giderme teşebbüsü ise neticesiz kalmıştır. Fakat birlikler İstanbul’da
162 Cox, a.g.e., 30-35. Ayrıca bkz: Osmanlı Askeri Tarihi, a.g.e., 76-77. Ayrıca bkz: Turan, a.g.m., 147-152. Ayrıca Tunus’tan gönderilen 3 brik durum itibariyle kullanıma elverişsiz olduğu için iade edilmiştir. Bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 91.
163 İbrahim Köremezli, “Kırım Harbi Sırasında Rusya’daki Esir Osmanlı ve Müttefik Askerleri (1853-1856)”, BELLETEN, S.77 (2013), 34.
57
kaldıkları süre boyunca Tersane-i Amire’den verilen mühimmatlar da dâhil olmak üzere lojistik ihtiyaçları, maaşları ve tayinatları Osmanlı hazinesince karşılanmış, Tunuslu askerlerin elindeki Tunus riyalleri de belirli bir fiyatla tedavülü kararı alınmıştır. Bunun yanında savaş sırasında bulaşıcı hastalıklara yakalanan birkaç yüz Tunus askeri hava değişimi olarak Tunus’a ait iki brik ile Eylül 1855’te memleketlerine geri gönderilmiştir. Savaş sonunda diğer askerlere iftihar nişanı verildiği gibi bunlara da verilme emri valiye bildirilmiştir.164
Osmanlı Donanması’nda müşavir paşa olarak görev yapan Mirliva Adulphus Slade’den aktarıldığına göre Osmanlı’nın Rusya’dan aldığı Şevketli ve Redut Kalelerinin muhafazası için ayrılan birliklere ek olarak Tunus’tan gelen yardımcı kuvvetler takviye edilmiştir. Bu birlik 7 bin piyade, 2 bin süvari ve bin topçudan oluşmaktaydı. Ayrıca bu dönemde hem Osmanlı Ordusu hem de İngiliz Seferi Kuvvetleri için gerekli olan nakliye havyalarının bir kısmı Tunus’tan tedarik edilmiştir.165 Aynı şekilde Kars’ın kaybedilmesinden sonra İngilizlerle yapılmaya çalışılan kurtarma planlamasında 800 Mısırlı nizami süvari askerinin yanında 600 Tunuslu süvari de bulunmaktaydı.166
Tüm bunlarla birlikte genel mevcuttan 4200 Tunus askeri Batum’da hastalıktan ölmüştür. Savaş sonunda bu kuvvetten ancak 3800’ü kalmıştır. Bu birlikler kendilerini getiren Tunus filosuyla geri dönmüşlerdir. Bu sayıların doğruluğu üzerine net bir yorum yapılamasa da o dönem,Tunus ordu mevcudunun 12 bin olduğu ifade edildiğinden ve eyaletin muhafazası için de geride birlik bırakılması gerekeceğinden bunun 7000 civarında olma ihtimali mantıklı gelmektedir. Bu birlikten yarısına yakınının hastalık, iaşe yetersizliği ve zorlu iklim şartlarından dolayı zayi olması ise zaten kıt kanaat toplanan birliklerin heba edilmesi demekti.167 Bununla birlikte bu dönemde Tunus’ta yapılmaya çalışılan askeri ıslahatların da zayiatlar neticesinde neticesiz kaldığı söylenebilir. Seferi kuvvetlerin bu tecrübesinin muhtemel Tunus işgali için ne kadar yetersiz olduklarını göstermesi açısından da önemlidir. Bu
164 Turan, a.g.m., 147-152. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 285. Bu dönemde Tunus’tan yardım olarak; mühimmatla birlikte 688 süvari, 900 piyade ve 205 topçu gönderilmiştir. Bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 481. Bkz: Budak, a.g.t., 160.
165 a.g.e., 118, 346.
166 Budak, a.g.t., 166.
167Taşkın, a.g.t., 155.
58
nedenlerle Ahmet Paşa’nın 1855’te vefatından sonra vali olan Mehmed Sadık Paşa’nın bu ıslahatları devam ettirmemesini bir açıdan anlamak mümkündür. Tunus birlikleri 30 Mart 1856 Paris Antlaşması sonrası Hazirandan itibaren Temmuza kadar memleketlerine dönmüşlerdir. Bu kuvvetler dönüşlerinde dağıtılmış ve yukarıda da ifade edilen Ahmet Paşa’nın çabaları yarıda bırakılmıştır.168 Yine Sadık Paşa döneminde 1842’den beri hizmet veren Fransız askeri heyeti Temmuz 1855’te görevine son verilerek Tunus’tan ayrılmışlardır. Kırım Savaşı boyunca Osmanlı Ordusu’na teçhizat, personel ve mali açıdan destek veren Tunus valisi ve Mısır Hidivine bu hizmetlerinin bir göstergesi olarak 1854’te iftihar nişanı gönderilmiştir.169 Tunus ve Mısır’dan gelen ümera ve zabitana ise Mecidî nişanları beratlarıyla birlikte verilmiştir. Vali Ahmet Paşa bu taltiflere karşılık her zaman askeri desteğe hazır olduğunu merkeze bildirmiştir.
3.3.3. Trablusgarb’ın Kırım Harbi Desteği
Zorunlu askerlik sisteminin merkezi devletler için XIX. yy ile birlikte kaçınılmaz olması Osmanlı Devleti’ni de etkilemiştir. Bu uygulama geç de olsa yürürlüğe konulmuşsa da sisteme dahil edilemeyen, devlet idaresinin henüz uygulanamadığı zorlu coğrafyalarda karşılık bulamamıştır. Bu nedenle Osmanlı idari esnekliği yine ön plana çıkmış, bölgedeki nüfuz sahiplerinden asker teminine gidilmiştir. Bununla birlikte Osmanlı Ordusu’nda bu durumla ilk kez karşılaşılmıyordu. Gayrı nizami (başıbozuk) kuvvetlerle ve eyaletlerin yardımcı kuvvetlerinden mevcut açığı telafi yöntemi daha önce de başvurulan yollardandı. Kırım Harbi başta olmak üzere XIX. Yy boyunca girişilen savaşlarının hepsinde bu durum söz konusu olmuştur.170
Osmanlı Devleti’ne bağlı eyaletlerden 1853 Mayısında talep edilen askeri desteğe Trablusgarb da dâhil edilmiştir. Tunus ve Trablusgarb’dan 10 bin kişinin katılabileceği hesaplanmıştır. Bunun yanında eyalette sağlanmaya çalışılan idareye başkaldırılar devam etmekteydi.171 Dönemin mali, idari ve ekonomik şartları ve savaş alanına uzaklık gibi zorluklara rağmen Trablusgarb’dan bu konuda herhangi
168 Savaş sırasında ölen eyalet askerleri ise İstanbul’daki çeşitli Müslüman mezarlıklarına gömülmüşlerdir. Bkz: Mehmet Karayaman, “Kırım Harbinde Sağlık Hizmetleri (1853-1855)”, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.1/2 (2008), 70.
169 Turan, a.g.m., 147-156.
170 Beşikçi, a.g.m., 98-101.
171 Cemal Atabaş, “Trablusgarb Eyaleti’nde Merkezi İdarenin Tesisi ve Şeyh Guma İsyanı (1835-1858)” (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017), 277.
59
bir ifadeye henüz ulaşılamamıştır. Fakat bilinen bir şey varsa o da tüm hesaplamalarda bu eyaletin dahil edilmiş olmasıdır.172 Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin zorlu coğrafyalardan biri olan Trablusgarb’da, gayrinizami birlik olarak adlandırılabilecek olan Kuloğullarının yerleştiği bölgeler 1850-51 tarihli ilk salnamede Trablusgarb vilayetine bağlı Münşiye ve Sahil kazalarında yoğunlaşmışsa da herhangi bir askeri etkinliklerine ulaşılamamıştır.173
1843’te asker alma kanununun yürürlüğe girmesiyle uygulanan kura uygulamasında muhtar eyaletler istisna tutulmuş, bu eyaletler arasında Mısır ve Tunus bulunurken Trablusgarb dahil edilmemiştir.174 Tanzimat fermanında zorunluluk olarak geçen askerlik uygulamasının bu eyaletlerden sadece Trablusgrab’ı ilgilendirdiğine dikkat edilmelidir. Zorunlu askerlik uygulaması sonrası çekilen kuralar veya eski usule göre bölgeden kayıtlı nüfus oranına göre yetkili merciden istenilen sayının gönderilmesi uygulaması da devam etmekteydi. Bu bölgelerde özellikle yeni usulün pek de işleyemediği ve bu yüzden asker toplanmasının imkânsız olduğu görülerek bu usul yerine başıbozuk tedarik edilmekteydi. Arnavutluk’tan Kigalardan ve Toskalardan alınan askerlerin bir kısmı Girit’in yanı sıra Trablusgarb’daki orduların boşalan yerlerine yerleştiriliyordu.175 Zorunlu askerlik sisteminin henüz yerleşemediği ilk zamanlarda örneğin 1847 Nisanında Trablusgarb’da terhislerinin gecikmesi sonrası nizamiye birliklerinin de karıştığı bir isyan çıkmış ve Vali Mehmet Ragıp Paşa’nın konağı basılarak terhisleri istenmiştir.176 Yine bu uygulamamanın acemilik döneminde Trablusgarb’ın aksine Arabistan Ordusu’nun yetkisi altındaki bölgelerden kanunnameye uygun şekilde asker toplanması üzerine ısrar edilmiştir.177
Tüm bunlar göz önüne alındığında Kırım Harbi’nin başlamasından birkaç ay öncesinde Trablusgarb’daki Osmanlı askeri varlığına ve niceliğine dair bilgilere ulaşmak mümkün olamamıştır. Sadece 8 Şubat 1853 tarihli Takvim i Vekayi
172 Turan, a.g.m., 139-147. Ayrıca Cox da eserinde Trablusgarb’dan bahsetse de net bir sayı vermemektedir. Bkz; Cox, a.g.e, 30-35. Ayrıca bkz: Uyar, a.g.e., 328.
173 Kavas, a.g.e., 70.
174 Gülsoy, a.g.e., 45.
175 Henizelman, a.g.e., 171.
176 a.g.e., 196. Bu isyan o dönem Ferik olan Abdülkerim Nadir Paşa’nın birliklerinin sevki ile bastırılacaktır. Bkz: a.g.e., 197.
177 a.g.e., 199.
60
haberinde Trablusgarb’da bulunan Piyade Alayı Miralayı Veli Beyin yerine Kaymakam İsmail Bey geçtiği bilgisine ulaşılmıştır.178 Dolayısıyla savaştan hemen önce bir alaylık askeri birliğin mevcut olduğu söylenebilirse de daha fazla yoruma açık bir bilgi değildir. Kırım Harbi üzerine ulaşılan tek evrak ise, Dar ı Şûra kararına göre Harbi’n tercih edilmesiyle bazı hazırlıkların tamamlanmasına dair Seraskerin tezkeresidir. Buna göre yapılmış olan özel toplantıda alınan bir dizi karardan 13. Maddede;“… Trablusgarb'da gereğine göre redif kullanılmak üzere oradaki iki taburun Mirliva Şükrü Paşa ile Dersaâdet'e getirilmesi kararı görüşülmüştür.”179 Buradan hareketle dönemin şartlarına göre azami 2000’e yakın askerin gönderilmiş olduğu varsayılabilir. Bununla birlikte başka bir kayıtta uzaklığı nedeniyle Trablusgarb eyaletinden asker alımının uygun görülmediği ifade edilmişse de yukarıdaki kayıtla örtüşmemektedir.180 Bununla birlikte savaş sırasında devlete iane gönderen sancaklar arasında Trablusgarb da katılmıştır. Eyalette bulunan memurlar başta olmak üzere Müslim-gayrimüslim ahali tarafından gönderilen 5.423.353 kuruş riyal iane Malta yoluyla İstanbul’a ulaşmıştır.181
Son olarak savaşın bitiminden sonra Mirliva Abdullah Paşa emrinde bulunan üç tabur asker dahil olmak üzere eyaletteki birliklerin mensup olduğu yerlere iadesinin istenmesi hem savaş sırasındaki isyanlar hem de asayişin sağlanması ihtiyacının bir neticesiydi.182 Dolayısıyla eyaletin askeri destek konusundaki yetersizliğinin bir diğer nedeni de bu olmalıdır.
3.4. Kırım Harbi’nde Ruslara Esir Düşen Kuzey Afrikalı Askerler
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı ile Rusya arasındaki uzun soluklu mücadeleler, sadece siyasî sınırları değiştirmemiş, savaşın tabii sonuçları olan ölüm, sürgün, göç ve esaret, bölgedeki Müslim-gayrimüslim halkın hayatının bir parçası haline gelmiştir. Kırım Harbi (1853-1856) sırasında Rusya’nın iç kesimlerindeki şehirlerde
178 Takvim i Vekayi, 28 Rebiülahir 1269, Ankara Üniversitesi Dijital Arşivi Gazete Kataloğu.
179 Osmanlı Belgelerinde Kırım Harbi(1853-1856), a.g.e., 160. Ayrıca bkz: Mehmet Çetin, a.g.e., 54.
180 Mehmet Çetin, a.g.e., 81.
181Toplanan iane konusunda yaşanan temel bir sıkıntı özellikle devletin Kuzey Afrika’daki eyaletleri olmak üzere gönderilen ianelerin naklinde ve ianelerin yerel para birimleriyle gönderilmeleri nedeniyle bu paraların kuruşa çevrilmesinde yaşanan zorluklar olmuştur. Bölgedeki ulaştırma imkanlarının kısıtlılığı, ianelerin gecikmeli olarak gönderilmesine neden olmuştur. Mehmet Çetin, a.g.e., 482-485.
182 Atabaş, a.g.t., 386.
61
yabancı ve düşman bir toplumun arasında yıllarca yaşamak mecburiyetinde kalan Osmanlı savaş esirleri, bu sosyal neticelerin göz ardı edilmiş durumlarından biridir. Diğer Osmanlı-Rus savaşlarında olduğu gibi bu savaşta da Osmanlı esirlerinin tamamı vatanlarına dönmemiş ya da dönememiştir. Bunların bir kısmı esaret sırasında hayatlarını kaybederken, gönüllü veya zorunlu olarak Hıristiyanlığa geçenler de Rusya’ya yerleşerek Rus halkına karışmıştır. İbrahim Köremezli’nin Rus arşiv kaynakları ve İngiliz kaynaklarından istifade ederek ortaya koyduğu çalışmada “Osmanlı askeri” vasfı altında esir düşen eyalet askerlerine dair bilgilere de ulaşılabilmektedir. Bununla birlikte Mısırlı 5 esir subayın ailelerine yolladıkları bir mektubun Rusça tercümesi, onların St. Petersburg’da Çar tarafından kabullerinden ve sıra dışı esaretlerinin farklı ayrıntılarına dikkat çekmektedir. Dönemin uluslararası konjonktürü içerisinde esirlerin daha önceki ve sonraki savaşlara kıyasla şanslı oldukları söylenebilir. Konuyla ilgili olarak eyaletlerden gelen askerlerden esir olanlara dair ilk örnek 17 Kasımda ikinci esir grubudur. On toplu Osmanlı-Mısır vapuru Pervaz ı Bahri tarihin ilk vapurlar arası muharebesinde kendisinden daha fazla mürettebata ve daha güçlü toplara sahip Vladimir’e teslim olmak zorunda kalmıştır. Gemide 1 İngiliz mühendis, 1 Arap mühendis, 3 güverte subayı, bir doktor, bir komiser, bir imam, bir kılavuz, 10 yunker*, 5 çavuş, 121 tayfa, 2 hizmetli ve Said Paşa ile birlikte toplamda 151 mürettebat bulunmaktaydı. Geminin kaptanı Çerkes Memlüklerden Said Paşa ile birlikte 2 subay ve 19 tayfa muharebede hayatını kaybetmiş, 18 tayfa yaralanmış, ayrıca 17 kişi de muharebe esnasında denizde kaybolmuştu. Vladimir’in mürettebatından Amiral Kornilov’un emir subayı Teğmen Jeleznov ve bir borazancı ölürken, 1 çavuş ve 2 tayfa yaralanmıştı. Sivastopol’de bulunan General Menşikov’dan St. Petersburg’a ilk yollanan rapor esir sayısını 130 olarak vermiştir. 183
Esirlere belli bir kaideye bağlı olmak şartıyla izin verilen mektuplar İstanbul’a yollanmadan önce Tuna Cephesi’ndeki Rus karargâhına ulaştırılmaktaydı. Pervaz ı Bahri subayları Sivastopol’e getirildiklerinde ailelerine mektup yollamak istemişler. Bu esirlerin Mısır Filosu Komutanına yazdıkları bir rapor ve ailelerine gönderdikleri 13 adet mektup 1 Aralık 1853 tarihinde Osmanlı tarafına verilmek üzere Sivastopol
* Askeri öğrenci demektir. Bkz: https://www.nedemek.org/yunker+nedir (Erişim Tarihi: 14.12.20).
183Köremezli, a.g.m., 1-4.
62
limanından General Gorçakov’a iletilmiş, aynı ay içinde mektuplar Silistre Valisi Said Paşa’ya ulaşmıştır.184
Bu savaş sırasında istisnai bir durum olarak, esirlerin savaşa girmemeyi taahhüt eden bir centilmenlik anlaşmasıyla da nihayet bulabilmesine nedeniyle vatanlarına ilk dönen esirler Ruslar tarafından böyle bir anlaşmayla serbest bırakılan Pervaz-ı Bahri’nin mürettebatı ile Medarı Ticaret’in gayrimüslim mürettebatıydı. Kırım Harbi’nde esir değişiminin genel itibariyle savaştaki gücü muhafaza etmekten ziyade, insanî amaçlarla yerine getirildiği de söylenebilirdi. Aynı zamanda, esir tutmak masraflıydı ve kolluk kuvveti gerektirmekteydi. Bu ve benzeri sebeplerle, daha savaş devam ederken esir değişimi hususunda tarafların istekli olduğu anlaşılmaktadır. Yine esirlerin pek çok farklı sınıflandırmaya girebilecek durumlarından biri de özgürlüklerine bedel din değiştirmeleriydi. Henüz dinin toplumlar ve devletler nezdinde büyük etkisi altında olduğu XIX. yüzyılda Kırım Harbi sırasında bu olgunun da etkinliği büyük olmalıydı. Buna dair bir örnek Rusya tâbiliğine geçerek özgürlüğünü elde eden Mısır vapuru Pervaz ı Bahri mürettebatından Ali Atoiy idi. O da din değiştirerek Rusya’da kalan bazı Osmanlı askerlerinden biriydi. Muhtemelen kendilerince haklı ve makul nedenleri olan bu askerler, kaçak veyahut tekrar asker olmak istemeyenlerdi.185
Pervaz ı Bahri vapuru subaylarının tecrübe ettiği savaş esareti ise tutsaklık algısı ve toplumlar arası ilişkiler bağlamında diğer esirlerden farklı bir örnek teşkil etmiştir. Rus başkentine davet edilen ilk esirler Osmanlı subaylarıydı. Pervaz ı Bahri vapuruyla birlikte ele geçen Yüzbaşı Hacı Abdullatif, Yüzbaşı Emrullah, Mülazım Osman, Mülâzım Hassaneyn ve Mısır Filosu Komutanı Hüseyin Paşa’nın doktoru Mülâzım Doktor Jadullah Efendi Çar tarafından kabul edilmiştir. Çar I. Nikolay, savaşta ele geçirilen bu ilk rütbeli esirleri huzurunda görmek istemiş, adı geçen beş esir subay doğrudan St. Petersburg’a getirilmiştir. Mısırlı subaylar yaşlıydı. Doktor
184 a.g.m., 27.
185 a.g.m., 30. Bu esirlere gayet insani muamelelerde bulunulmuştur. Bununla birlikte esirler sıklıkla yolsuzluk ve hırsızlıklarla karşı karşıya geliyorlardı. Bu açıdan Miralay Ali Nazım Bey ile Mısırlı Kolağası Ahmed Abdul, uzun süre maruz kaldıkları bürokratik hataları düzeltmeye çalışmışlardı. Ahmed Abdul, Tula Valisi’ne 25 kapik aldığını ve bunun arkadaşlarına verilenden az olduğunu bildiren bir mektup yollamış, neyse ki aldığı harçlık 1854 Ağustos başlarında günlük 50 kapik olarak düzeltilmiştir. Aynı mektupta Çar’ın oğlu Konstantin Nikolayeviç ile Mısır gezisinde tanıştığını ve diğer Mısırlı esirler gibi St. Petersburg’a gelmek ve onu ziyaret etmek istediğini de belirtmiştir. Bkz: Köremezli, a.g.m., 22-23.
63
Jadullah Efendi ise diğerlerinden farklı olarak Habeşistanlıydı. Muharebenin ardından Vladimir vapuruna alınan Mısırlı esirler, iki günlük yolculuktan sonra 19 Kasım 1853’te Sivastopol’e ulaşmıştır. Esir Osmanlı subayları yazdıkları mektupta Mısır filosundan nasıl ayrı düştüklerini, Vladimir vapuru ile yaptıkları muharebeyi ve sonrasındaki esaret hayatlarını kısaca anlatmışlardır.186 Mısırlı subaylara gösterilen bu ilgi daha sonra Sivastopol’da da devam etmiştir. Burada yedirip içirilen ve tedavi edilen esirler şehrin ileri gelenlerince her gün ziyaret edilmiştir. Yirmi gün kaldıkları Sivastopol’de yaralıların on ikisi iyileşmiştir. 11 er ile Yüzbaşı Ahmed ve Mülazım Hacı Ahmed Sivastopol hastanesinde bırakılırken diğerleri Odesa’ya hareket etmiştir. Odesa’da erlere ev tedarik edilmiş, subaylar için ayrıca hizmetçi ve aşçı tutulmuştur. Subaylar kendileri için verilen ziyafetlere de katılmıştır. Mısırlı subayların St. Petersburg’a yolculukları ise 13 Aralık 1853’te başlamış ve Teğmen Yaronevetskiy’nin ve emrindeki jandarmaların misafirliğinde St. Petersburg tren garına 1 Ocak 1854’te sabah varmışlardır. Esirler, tren garında Savaş Bakanlığı kurmay subayı Albay Petroviç tarafından karşılanmış, aynı gün önce General Katenin’i, sonra da Savaş Bakanı Dolgorukov’uziyaret etmiştir. St. Petersburg’da esirler ile Savaş Bakanlığı ilgilenmiş olup Dolgorukov, “Kendinizi esir olarak düşünmeyin, bizim misafirimiz hissedin.” demiştir. Odesa’da olduğu gibi, kendileri için özel olarak hazırlanan eve yerleşen esirler için hizmetçi ve aşçı da tahsis edilmiştir. “Misafir gibi huzurlu on gün geçirdik.” diyen esirler, nihayet 12 Ocak 1854’de Çar’a takdim edilmişlerdir. Çar esirlerle sohbet ederken Dolgorukov kadar:“Her ne kadar siz benim düşmanım da olsanız ben askerleri severim. Siz çok savaştınız. Sizi görmek istedim, bu yüzden çağırdım. 5-10 gün içerisinde sizler başkenti gezip gördükten sonra evinize yollayacağım” demiştir. İmparatorluk başkentinde iki haftalık kültürel bir tur ve oldukça misafirperver bir ağırlamanın akabinde Osmanlı subayları 20 Aralıkta Viyana yoluyla İstanbul’a dönmek üzere Varşova’ya varmıştır. Burada ünlü Rus Komutan İvan Fyodoroviç Paskeviç ile görüştükleri gibi operaya da gitmişlerdir. Nihayet 11 Şubat tarihli Augsburg Allgemaine Zeitung Gazetesi, esirlerin Viyana’daki Türk elçiliğine iade edildiğini bildirmiştir. Viyana’dan sonraki masrafları Osmanlı Devleti tarafından karşılanmış olup; 17 Nisan tarihli Maliye Nazırı’na yollanan mektuba göre Mısırlı subayların söz konusu yol giderleri 1459 forint 9 kreuzer, yani 22.840 kuruş tutmuştur. Trieste
186 a.g.m., 38.
64
üzerinden İskenderiye’ye ulaşan esirler için savaş artık sona ermiştir.187 Kırım Harbi’nde diğer eyaletlerden gelen askerlere dair herhangi bir esaret kaydına rastlanmadığı gibi diğer Mısırlı askerler hakkında da bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Kırım Savaşı henüz birkaç yıllık uygulama olanağı olan zorunlu askerlik sisteminin Osmanlı’da yerleşmesini hızlandırmıştır. Fakat bu kriz dönemi başta müttefik ülkeleri olmak üzere askeri destek talebine olumlu dönüş yapan Mısır, Tunus ve Trablusgarb eyaletlerinin yardımları ile mümkün olabilmiştir. Savaş boyunca desteğin sürdüğü özellikle Mısır ve Tunus eyaletinden gelen birlikler, Osmanlı Ordusu emrinde etkin görevlerde bulunmuşlardır. Her ne kadar Tunus birliklerinin Mısır birlikleri kadar başarılı olduğu söylenemese de her iki eyalet seferi kuvvetlerinden ciddi zayiatlar verilmesi savaştaki etkinliklerini gösterir niteliktedir. Askeri sevkiyatın eyaletler ve valiler için başka bir anlamı merkezi hükümetle aralarındaki ilişkilerini ve kendi çıkarlarını korumak maksadıyla olduğu da açıktır. Bu askeri desteğin siyasi amaçlarına hizmet ettiği söylenebilir. Bununla birlikte merkeze direkt bağlı olan Trablusgarb eyaleti için zaten ahz ı asker kanununa tabi olmakla bu sürecin dışında tutulması gerektiği açıktır.
3.5. Mısır Birliklerinin Osmanlı Devleti’ne Diğer Destek Faaliyetleri
Kırım Harbi’nden 93 Harbi’ne kadar geçen sürede Mısır eyaleti Osmanlı Devleti’nin birçok kriz döneminde askeri destek vermeye devam etmiştir. Bunlardan ilki 1861 yılında Hersek’te bazı milliyetçi hareketlerle ortaya çıkan isyan için o sırada İstanbul’da bulunan İsmail Paşa’dan bu konuda yardım istenmesidir. İsmail Paşa bu talebi kabul etmiş ve iki alaylık birliği Ali Galip Paşa komutasında İstanbul’a göndermiştir. Onlar da isyanı bastırma görevini yürüten Ömer Paşa emrinde görev almışlardır.188 Yine 1863’te valiliğe gelen ve Abdülaziz’in ziyareti sonrası bazı imtiyazlar koparan İsmail Paşa, 1864-65 yıllarında Hicaz’da çıkan isyan için 4500 kişilik bir kuvvet göndererek merkezle ilişkileri sıcak tutmaya çalışmıştır.189 Bu yardımlar asker sayısının artırılmasına ve Süveyş’in tamamlanmasına dair Babıâli’den izin koparmak için ufak rüşvetler olarak da görülebilir. Yine 1864 yılında Asir Emiri Mehmet bin Ayaz’ın Babıâli’ye isyanı ve Yemen üzerine hücumu
187 A.g.m., 40-41.
188 Özkaya, a.g.t., 179.
189 Güldeş, a.g.t., 26.
65
dolayısıyla Babıâli, İsmail Paşa’dan yardım talep etmiştir. İsmail Paşa Sadık Bey komutasında altı aylık ihtiyaç malzemeleriyle birlikte 3500 kişilik süvari ve piyade birliklerinin olduğu bir seferi kuvveti Süveyş yoluyla Yemen’e göndermiş ve isyan bastırılmıştır.190
Osmanlı Devleti XIX. yy boyunca birçok bağımsızlık amacıyla çıkan isyanlarla karşılaşmıştır. Buna dair bir diğer örnek, 4 Mart 1866 tarihinde toplanmış olan Paris Konferansı sonrası Eflak ve Boğdan Meselesi’ne dair artan gerilimle birlikte Prens Şarl 20 Mayıs’ta Romanya’ya gelerek Romanya tahtına oturmuştur. Babıâli, bunu tanımayarak Eflak ve Boğdan’ı ilhak amacıyla kuvvetlerini Tuna boylarında yığmaya başlamıştır. Bu sıralarda veraset meselesi görüşmeleri nedeniyle İstanbul’da bulunan İsmail Paşa, Padişah’a İstanbul, Tuna ve Bosna’daki Osmanlı muhafız askerlerine destek olmak üzere 12-15 bin kişilik bir askeri kuvvet göndereceğine dair vaatte bulunmuştur. 1866 Mayısı sonlarında askerin gönderilmesine karşılık, Fransa Hükümeti Osmanlı’nın bu hareketine tepki göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin bu hareketi, kendi toprak bütünlüğünü garantilemiş bulunan ülkelere danışmadan Tuna vilayetlerini işgal etmeye kalkışması demekti. Fransız Elçisi, Nubar Paşa’ya bu konuda Mısır’ın Babıâli’ye askeri yardımlarının Osmanlı Hükümetini devletlerarası antlaşmalarına muhalefet etmeye sevk ettireceği gibi Mısır’ı milletlerarası politikaya sokulmasına yol açacağını ifade etmiştir. Bunun üzerine İsmail Paşa İstanbul’dan ayrılmadan önce Babıâli’den Mısır askerinin Romanya’ya gönderilmeyip İstanbul’da tutulmasını rica etmiştir. Sonuçta savaşa gidilmemiş ve Romanya muhtariyetini içeren voyvodalık fermanı hazırlanmıştır.191
3.5.1. Girit İsyanı: 1866–1869
Kırım Harbi’nden sonra Mısır kuvvetlerinin seferber edildiği en büyük kriz ise 1866 yılındaki Girit İsyanıdır. Bu isyanı bastırmak için Babıâli, kuvvetlerin Balkanlarda dağınık durumda olmasından dolayı o sırada İstanbul’da olan İsmail Paşa’dan yardım istemiştir. İsmail Paşa da İstanbul’dan ayrılmadan Şahin Paşa kumandalığında levazımı ile beraber 16 taburluk toplam 18 bin askeri Girit’e sevk etmiştir. Bu görev sırasında Arkadi Muharebesine katılan Mısır birliklerinin gayret ve cesaretleri
190 Özkaya, a.g.t., 176.
191 A.g.t., 180. Ayrıca Güldeş ise bu birliğin mevcudunu 8000 kişi olarak ifade etmiştir. Bkz: Güldeş, a.g.t., 26.
66
dolayısıyla komutanları ödüllendirilmiştir. Bu arada “Aziz i Mısır” yerine “Hidiv” unvanının Mısır Valisine verilmesinde bu desteğin payı da büyüktür. Hüseyin Avni Paşa’nın bu kuvvetlerin başına getirilmesi ile 1867’de isyan bastırılmıştır.192 Bu kriz daha sonra çözüldüğü gibi Girit İsyanı nedeniyle verilen desteğin Hidivliğe 1866 yılında aldığı imtiyazlara ek olarak yeni imtiyaz istemesine ortam hazırladığı söylenebilir.
İdaresi her zaman zor olan ve dağlık bölgelerden biri olan Girit’teki isyanı bastırmakla görevlendirilen Eski Girit Valisi Mustafa Naili Paşa’nın kurduğu orduda Mısırlı bir tugay çatışmalara katılmıştır. Mustafa Naili Paşa’nın ilk hedefi olan Yunan destekleriyle oluşturulmuş tahkimatlara karşı çatışmalarda Mısır tugayından birçok zayiat verilmiştir. Özellikle isyancılar Arkadi Manastırında yapılan muharebede Mustafa Paşa’nın verdiği süngü hücumu emri ile Mısırlı birlikten büyük zayiatlar yaşanmıştır.193 1866-1867 sert kışı, şiddetli yağmurlar ve kara karşın Mısır birlikleri sadece keten yazlık üniformaları ve eksik çadırları bu birliklerin ihtiyaç malzemeleri çevre köylerden teminine yöneltmiştir. Mısırlıların hayatta kalması için gerekli olan levazımı elde etmenin başka seçeneği olmamıştır. Fakat bu durumda geç kalınmış zatürree, Mısır tugayına yayılarak yüzlerce asker ve hayvan zayiatına neden olmuştur. Neticede gayrı nizami muharebeye dönen bu harekat, yazın zorlu şartları ile dizanteri birleşince zayiatlar iyice artmıştır. Giritliler muhtemelen bunu fark etmiş olacak ki takip harekatları ile bu mücadeleyi devam ettirmiştir. Bu durum gittikçe takip harekâtını baltalamıştır. Nihayetinde 1867’de Ömer Paşa’nın bu başarısız mücadelesi ile Mısır Tugayı da Yunan gönüllüleri gibi yurtlarına dönmüştür.194
Sonuç olarak; Kırım Harbi ve akabindeki olağanüstü kriz anlarına bakıldığında Kuzey Afrika Eyaletlerinin statüleri ve içinde bulundukları maddi zorlukları ne olursa olsun çıkarlarını da gözetmek kaidesiyle Osmanlı merkezi hükümetine askeri sevkiyat yapmışlardır. Bu konuda Mısır’ın görece daha nitelikli askerine karşılık Tunus’tan gelen askerlerin eğitimsiz ve tecrübesizliğine rağmen etkinliği Osmanlı Ordusu için hayati öneme sahip olmuştur. Özellikle her iki eyaletin toplamda 30 bine varan askeri personel sevkiyatı ve yine Mısırlı askerlerin tecrübesi savaşa önemli
192 Özkaya, a.g.t., 92, 181.
193 McGroger, a.g.e., 136.
194Andrew McGroger. A.g.e. s.138.
67
etkide bulunmuştur. Bu durum zorunlu askerlik sisteminin /ahz ı asker kanununun tam olarak tatbik edil-e-mediği Osmanlı idaresi için büyük anlam ifade etmiştir.
Mısır, bu desteklerini Süveyş Kanalının açılması, asker sayısının arttırılması gibi idari ve asker olarak gelişmeye yönelik konularda bir taviz fırsatı olarak kullanarak yaklaşık 20 bin civarında asker ve bir düzineden fazla savaş gemisini sevk etmiştir. Ciddi zayiat veren Mısır Seferi Kuvvetlerinin her üç cephede de başarılı şekilde görev yaptığına ulaşılmıştır. Tunus ise daha çok Cezayir işgali sebebiyle Avrupa ülkelerinden gelebilecek işgal harekatı durumunda Osmanlı desteğini alabilmek, hiç olmazsa bu konuda muhtemel bir saldırıyı caydırmak amacıyla askeri 7 bin civarında askeri sevk etmiştir. Nihayetinde bu birlikten yarısının zayi olduğu Tunus Seferi Kuvvetleri Kafkas ve Kırım Cephesinde Osmanlı Ordusu emrinde etkin görev yapmıştır.
68
4. KUZEY AFRİKA BÖLGESİNİN 1876-1878 ARASI SAVAŞ DÖNEMİNDE OSMANLI’YA DESTEĞİ
Şiddet eyleminin düzenli olarak ve had safhada karşı karşıya kaldığı savaş süreci, çok çetin şartlar ve muazzam bedeller yanında büyük bir organizasyonu da gerektirmektedir. Savaş olgusunun arka planında yatan tüm inanç değerleri ve fikir çatışmaları ile ortaya çıkan tarifsiz enerjinin, kan ve gözyaşı ile yoğrularak toplumların kaderlerini belirlediği göz önünde tutulduğunda her savaşımın ayrı bir değeri ve öyküsü olacaktır.
Karadağ ve Sırp Savaşları ve akabinde 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi, diğer bir ifadeyle 93 Harbi süreci farklı tarafların gözünde başka anlamlar kazanabileceği gibi özellikle bu dönemde savaşa dolaylı olarak müdahil olan Kuzey Afrika halklarının gözünde bambaşka bir anlam taşımıştır. İnanç ve idari olarak ortak paydada buluştukları Osmanlı yönetiminin kaderini paylaşan bu eyaletler, bu sürece üçüncü taraf olarak müdahil olmuşlardır. Dolayısıyla bu dönemin hadiselerine onların gözünden de bakılması gerekmektedir.
Bu bölümde Mısır’ın Osmanlı payitahtı ile yazışmaları üzerinden askeri sevkiyatı ve diğer desteği değerlendirilecektir. Mısır eyaletinin Karadağ ve Sırp Savaşları ile başlayan askeri sevkiyatı, sonrasında 93 Harbi süreci ele alacaktır.
4.1. Karadağ ve Sırp Savaşlarında (1876) Mısır Eyalet Ordusu’nun Desteği
Balkanlar’da XIX. yy ikinci yarısından sonra artan Panslavizm fikirleri ve Rus destekli bağımsızlık hareketleri, bölge halklarıyla Osmanlı idaresini sık sık karşı karşıya getirmiştir. Bu coğrafyada Osmanlı merkezi idaresinin şiddeti şiddetle çözme yolu genel itibariyle başarılı olduğu söylenebilir. İsyan/bağımsızlık hareketinin büyüklüğü ve Osmanlı idarecilerini yetersiz kaldığı durumlarda ise askeri birlikleri desteklemek üzere Kuzey Afrika eyaletlerinden yardım konusu gündeme gelmiştir. Nihayetinde Karadağ ve Sırp İsyanları ile mücadele kapsamında yetersiz kalan Osmanlı Ordusu’nu desteklemek adına merkezi hükümet, Mısır eyaletinden de askeri birlik talep etmiştir.
Bu savaşta Mısır’ın etkinliğine değinmeden önce 20 Nisan 1876 tarihli bir habere dikkat çekmek yerinde olacaktır. Zira söz konusu haber bu sırada Mısır birliklerinin
69
doğu Afrika sahillerindeki Sudan ve Habeşistan “fetih”lerine devam ettiği bilgisi verilmektedir.195 Böylece askeri hareketliliğin eksik olmadığı Mısır eyaleti Karadağ ve Sırp Savaşları nedeniyle gerekli tecrübeli asker kaynağını da temin edebilecekti. Haberin detayında “Habeş meselesi barışla neticeleneceği veya barış yoluyla uyuşulmadığı takdirde şimdi elimizde olan eyaletin birkaç noktasında istihkâmlar yapılarak bir miktar asker bırakılacağı..” ifade edilmekte ve “..İki seçenekte de tamamen ordunun orada kalmasına gerek olmayacaktır. … Hasan Paşa’nın şimdi orada bulunması ve kalmasını gerektirecek hiçbir önemli konu kalmadığı önceden paşayı Mısır’a getirmek üzere Mahruse Vapuru bu ayın on biri Perşembe günü Süveyş’ten geçerek Musavva tarafına doğru yola çıkmıştır.”196 Denilmektedir. Mısır’ın Afrika’daki askeri faaliyetlerinde edindiği role dair Hasan Paşa hakkında verilen bilgi ileride de görüleceği üzere Hasan Paşa’nın da savaş döneminde askerî birliklerde aranan bir nitelik olan savaş tecrübesini göstermesi açısından önemlidir.
Fakat 93 Harbi öncesi Mısır birliklerinin Karadağ ve Sırp Savaşlarındaki etkinliğinden ve başarılarından haberdarsak da bu birliklerin ne zaman ve hangi şartlarda cepheye sevk edildiği konusunda bilgilere ulaşmak henüz bu konudaki kayıtlara ulaşılmadığından mümkün olamamıştır. Bununla birlikte 1876 yılında İstanbul’da bulunan gemi listelerinde bulunan İskenderiye Vapuru bu dönemde askeri sevkiyatta veyahut lojistik destek transferinde kullanılmış olabilir.197 Bu konuda ulaşılan bilgiler ise 93 Harbi’ne katılan birlikler ile karıştırılmaktadır. Konu üzerine ilk toplu bilgiyi aktaran Askeri Müze Müdürü Kaymakam Abdurrahman Zeki Bey’in Balkan cephesinde Osmanlı Ordusu’nda bulunan Mısırlı subayların telgraflarını esas alarak yaptığı çalışmaya Kızıltoprak’ın makalesinde ulaşılmaktadır. Konu hakkındaki tek araştırma olmakla birlikte önemli bilgiler veren bu çalışma, asker sayısı ve emir-komuta hakkında da önemli bilgiler vermektedir.198
Osmanlı’nın Karadağ İsyanı dolayısıyla istediği askeri yardım talebine karşılık Hidiv İsmail Paşa, dönemin Bahriye Nazırı olan oğlu Hüseyin Kamil Paşa’ya destek birliklerini hazırlanması emrini vermiştir. Ferik Raşit Hüsnü Paşa bu ordunun
195 Bkz: Birinci bölüm, 15.
196Takvim i Vekayi, 25 Rebiülevvel 1293.
197Deniz Arşivi, YKL.d. 766-16, 1292.
198 Süleyman Kızıltoprak, “1877-78 Osmanlı Rus Savaşına Katılan Mısır Ordusu”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Güz (2004), 94-106.
70
komutanlığına, Mirliva İsmail Paşa da yardımcılığına tayin edilen ve yaklaşık 7 bin mevcutlu bu birlik, iki yıl boyunca büyük bir mücadele ve yararlılıkla Osmanlı Ordusu emrinde Balkanlarda icra edilen harekatlara katılmıştır. Karadağ Savaşı sırasında Mısırlı birliklerin etkinlikleri 4 Ağustos 1876’da Derviş Paşa’nın Yenice’den gönderdiği bir telgrafla açıklanmaktadır. Buna göre; “Mısır Askeri 2. Gardiye Alayından iki tabur ve 3. Gardiye Alayından bir tabur ile Halep ve Ankara taburları, Mısırlı Ferik Raşit Paşa ve Mirliva İsmail Paşa maiyetinde olmak üzere aynı gün saat yedi sıralarında Senice’ye varmıştır. Keşif için çıkarılan ordunun üzerine Sırpların mevcut kuvvetiyle hücum ettiği haber alınarak Raşid ve İsmail Paşalar kumandasında Mısır askerlerinden bir tabur ve redif askerlerinden de iki tabur Sırpların üzerine giderek uzaklaştırmışlardır. Sırpların bir hayli zayiatına karşılık, muavene askerlerinden de birkaçı şehit ve birkaçı yaralanmıştır.” Böylece Ferik Raşit Paşa ve Mirliva İsmail Paşa’nın emrinde Mısırlı ve Osmanlı birliklerinin karışık olarak cephede harekatlara katıldıkları görülmektedir. Yine bu haberden edinilen bilgiye göre Mısır birliklerinin Derviş Paşa emrinde harekâta katıldığı ve birkaçının şehit ya da yaralandığı anlaşılmaktadır. Kaladınca Ordugâhından 8 Ağustos 1876 tarihinde Derviş Paşa, Serasker Kaymakamlığı’na yukarıdaki telgrafın detaylarını paylaşmıştır.“Geçen Cumartesi Senice’de bulunan Osmanlı askerlerinden altı tabur, Mısır askerlerinden de on beş tabur düzenli asker ve bir miktar muavene askeri alınarak Senice karşısındaki tepelerde istihkâmlar inşa eden Sırplara hücum etmiştir. Buralar alındıktan sonra “hat ı imtiyaz”ın ötesine geçildiği haberi verilmiştir. Sonraki gün birkaç istihkâm daha alınmıştır. Dün Ferik Mehmet Ali Paşa Kaladınca Ordugâhından bir müfreze ile sol taraftan ve Ferik Cemil Paşa da Mehmet Ali Paşa müfrezesiyle birleşmek için merkez sayılan Divlarikya(?) Kalesi üzerine sevk edilmiştir. Toplam 20 tabur, on bin asker, 30 top olduğu halde kanlı hücumlarda Mısır askeri, Nizamiye ve muavene askerinin sebatı ve metanetiyle binden fazla Sırp zayiatı verdirilmiştir. Şehitlerin sayısının bilinmemesine rağmen iki yüzü geçkin olmadığı Derviş Paşa’nın ifadesiyle… İlk defa böyle sarp ve zorlu bir istihkâmın kısa sürede alındığı, sağ taraftan hareket eden Ferik Raşid Paşa ve maiyetindeki Mısır askeri ile Erkan ı Harbiye Kaymakamı Rıza Bey sağdaki istihkâmı zapt etmiştir.199 Böylece Mısır birliklerinin etkinlikleri ve yararlılıkları Derviş Paşa tarafından da teyit edilmektedir.
199 Takvim i Vekayi, 23 Temmuz 1292.
71
14 Ağustos 1876 tarihli gazete haberinde yukarıdaki bilgilerle örtüşen ifadeler kullanılmaktadır. “Senice Kasabası karşısındaki tepeleri tutup üzerlerine birçok istihkâm inşa edilmiştir. Buradaki “kuvve i cismiyesine” dayanarak etrafa hücum eden düşmanın üzerine on beş tabur Mısır askeri ve redif ile iki batarya sahra ile iki batarya dağ toplarıyla iki bin kadar piyade ve muavene süvarisinden oluşan bu birliğe Mısır askeri Feriklerinden Raşid Paşa ve diğeri Dar ı Şura azasından Ferik Cemil Paşa komutanlarıyla bugün iki koldan iki fırka sevk edilmiştir. Saat ikiden başlayarak akşama kadar uzayan muharebelerin sonucunda hamd olsun düşman elinde bulunan istihkâmlar ve önemli noktalardan düşman uzaklaştırılmıştır. Hattan içeriye kadar takip edilerek birçok silah, mühimmat vesaire eşyayla birtakım hayvan da ganimet alınmıştır. Ayrıca bu muharebedeki her iki Paşa’nın da kahramanca hareketleri takdir edilmiştir.” denilmekteydi.200Böylece muharebeye dair detaylara ulaşıldığı gibi Mısırlı askerlere dair herhangi bir güvensizlik veya benzeri olumsuz bir ifadeye de rastlanmamaktadır.
Seraskerliğe 2 Eylül 1876 tarihinde Yenipazar Fırkası Komutanı Ferik Mehmet Ali Paşa ile Mısır askeri Komutanı Ferik Raşid Paşa tarafından gönderilen başka bir telgrafta: “Yavur’dan iki saat mesafedeki İyoince’den üç saat berideki dört tarafı ormanlık ve istikameti Yavur Dağlarına doğru Tiretin(?) sıradağlarında Sırp istihkâmları bulunduğundan, ayrıca ağaçlarla engeller ve yine piyade siperleri yaptıklarından bunlara taarruzla geri püskürtüldükleri fakat yarın da Tiretin’deki tabyaların alınmasına çalışılacağı ve şu ana kadar 600 -700 zayiatları olduğu..” arz edilmiştir.201 Bahsedilen birliklere dair detay sonraki telgraflarda verilmiştir. Sadaret’e 6 Eylül 1876’da Mısır askerleri komutanlarından Raşit Paşa ve Yenipazar Komutanı Ferik Mehmet Ali Paşa tarafından gelen telgrafta; “..padişahın askerlerinin bugün Sırbistan içinde düşman ile savaşa hazır olduğu, padişahın iltifatı ve müjdelerini içeren 1 Eylül 1876 tarihli sadrazamın telgrafı derhal Mısır askerlerine, nizamiye, redif ve muavene ümera ve zabitleri ve askerlerine müjde edilmiştir. Hepsi her zaman sadakat sözü olan “Padişahım çok yaşa” duasını defalarca söylemişlerdir. Bunun üzerine düşmanın kalplerine daha fazla korku ve
200Takvim i Vekayi, 23 Receb 1293.
201Takvim i Vekayi, 17 Şaban 1293.
72
dehşet düşmüştür.” 202 İfadeleri Osmanlı Ordusu’ndaki askeri birliklerin çeşitliliğini gösterdiği gibi ortak payda olan Osmanlılık vurgusu da gözden kaçmamaktadır.
Mehmet Ali Paşa Seraskerliğe 3 Eylül 1876’da gönderdiği telgrafta ise; “Dün akşam zapt ettiğimiz tepelerin yanında Öziçe’den Raviçne üzerindeki Varoşa ve Baraniçe’den Seniçe’ye giden yollar düşürülmüştür. Örence yolu üstünde Sırplıların bir tabur piyade ve bin kadar gönüllü başıbozuktan bir müfrezesi olup takip kuvveti bilinmemektedir. Sağ tarafımızda bulunan Tiretin istihkâmlarına hücum etmeden önce bu müfrezenin bastırılması gerekmektedir. Dün saat beş sularında Mısır askeri Miralaylarından Zekeriya Beyin kumandasında iki buçuk tabur nizamiye ve redife askeriyle bir tabur Mısır askeri ve Hasan Paşa’nın muavene askerinden oluşan bir müfreze ileriye sevk edilmiştir. Şiddetli bir hücumla düşman müfrezesi dağıtıp hayli takip edilmiştir. Düşmanın 50-60 zayiatına karşılık 10 şehit ve yaralı olduğu ve ordugâha dönüldükten sonraki gün ise ordugâhı kuşatma harekâtlarının engellendiği..”203 ifadeleri yine Mısırlı birliklerin etkinliklerine ve başarılarına dair detaylar içerdiği gibi emir-komutadaki Mısırlı subaylara dair de ifadeler ihtiva etmektedir.
Yenipazar fırkasının Sırbistan içindeki son zaferinden dolayı yukarıda belirtildiği üzere padişah tarafından gelen yazıya zabitler ve efrattan “halifenin farz olan davetine zaferle teşekkür ettiğine dair” fırka komutanları ve Mısırlı paşalardan 11 Eylül 1876 tarihinde müşterek bir telgraf padişaha arz edilmiştir.204
Seraskerliğe 14 Eylül 1876’da gelen telgrafta ise yukarıdaki haberlerin detaylarına yer verilmiştir. Yenipazar Fırkasına memur Hesuman(?), Bavur Kutrumat(?) ve istihkâmlarının ele geçirilmesinin üç gün sürdüğü, bu büyük muharebede Tiretin istihkâmları üzerine gerçekleşen yürüyüşte askerlerin kahramanlık ve doğal yiğitlikleri gereğince herkesin dikkatini çekecek şekilde üstün hizmette bulundukları ifade edilmiştir. Mısır askerlerinden 11 kişiye farklı rütbelerden nişanlar verilmesini isteyen Hidiv Yaveri ve Mısır Askeri Komutanı Raşid Hüsnü ile Yenipazar Komutanı Ferik Mehmet Ali Paşaların imzalarını taşıyan yazı Sadaret’e
202CBOA, İ-DH-730-50891-1, 24 Ağustos 1292.
203 Takvim i Vekayi, 23 Şaban 1293.
204 CBOA, İ-DH-730-50891-2-1, 21 Şaban 1293.
73
gönderilmiştir.205Aynı şekilde bu ifadeler Karadağ-Osmanlı Savaşı döneminde Mısırlı birliklerin etkinlik ve yararlılıklarının sembolü olmuştur.
Netice itibariyle Rusya, Karadağ ve Sırp Savaşlarının Osmanlı lehine gelişmesi üzerine, Balkanlardaki nüfuzunu kaybetmek istemediği için bu mücadeleye müdahil olma gereği duymuştur. Dolayısıyla bu Mısırlı birlikler, Osmanlı-Rus Savaşına dönüşerek devam eden bu mücadelede aynı şekilde Rumeli Cephesinde etkin mücadeleye devam etmiştir. Bu sırada Rus bir komutanın başında bulunduğu Sırplara karşı zafer kazanılmış ve 16 Aralık 1876’da birlikler İstanbul ve Selanik’e geri dönmüştür. Rusya’nın savaş hazırlığı dolayısıyla Hidiv İsmail Paşa, Sadrazamın isteği doğrultusunda Ferik Raşit Paşa’ya telgrafla gönderdiği emirde komutası altındaki kuvvetleri savaşmak üzere Babıâli’nin tasarrufuna bırakmasını belirtmiştir. Bunun üzerine 2 Ocak 1877 tarihinde Mısır birlikleri kendisine gösterilen bölge olan Varna’ya ulaşarak savaş düzeni almaya başlamıştır.206
Bu sırada gelen birliklerle toplam Mısır askeri mevcudu üç alay piyade, Binbaşı Hasan Himmet emrinde olmak üzere dört topçu bataryası (24 top), 11.686 asker ve subaydan ibaretti. Abdurrahman el Rafi, Mısır askerlerinin sayısını 12 bin olarak verirken Abdurrahman Zeki 11,686 olarak vermektedir. Türkçe kaynaklarda ise bu sayı 10 bin olarak geçmektedir.207 2 Ocak 1877 tarihinde piyade ve topçu birliklerinden oluşan Mısır birlikleri, Ferik Raşit Hüsnü Paşayla birlikte Varna’ya ulaşmıştır. Sayıları 1371 asker ve 81 subaydan ibaret olan Mısırlı birlikler Varna’ya uygun giyinemediği için Mısırlı Mirliva Osman Necip Paşa eksiklerin giderilmesi için uğraşmıştır. 2 Ocak’ta Varna Komutanlığına yazdığı telgrafta 2323 adet elbise ve gömlek, kişi başı ikişer adet olmak üzere 2742 fes ve 2742 ayakkabı istemiştir. Ayrıca subaylar için 81 adet ceket ve pantolon 162 adet elbise, gömlek, 81 adet ayakkabı, 86 adet yağmurluk talebinde de bulunmuştur. Bu tedbirlere rağmen soğuk iklim dolayısıyla güçlüklerin yaşandığı, soğuktan hastalanan askerler için doktor ve hastane ihtiyacından anlaşılmaktadır. Nitekim 15 Martta çekilen başka bir telgraf bunu göstermektedir. Daha önce hidivlikçe belirtilmiş olan askerlerin daha sıcak
205 CBOA, İ-DH-731-50986-1, 2 Ağustos 1292. Bahsedilen nişanlar hakkında padişaha 18 Eylül 1876 tarihinde tezkere sunulmuştur. Nişanların verilmesi emri ise 19 Eylül’de çıkmıştır. Bkz: CBOA, İ-DH-731-50986-3-1, 14 Ramazan 1293. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-731-50986-2-1, 29 Şaban 1293.
206Kızıltoprak, a.g.m., 95.
207 a.g.m., 96. Ayrıca bkz: Kıvrak, a.g.t., 130-131. Ayrıca bkz: Özkaya, a.g.t., 220.
74
bölgede istihdamına dair istek yenilenmiştir. Prens Hasan Paşa’nın cepheye gelmesiyle bu konu ancak uygulamaya konulmuştur. 93 Harbi sürecindeki bu işlemlerde; Cuma KolOrdusu’ndaki Mısır askerlerinin şiddetli kış şartlarına dayanamayarak sürekli hasta oldukları, buradaki askerlerin hava şartlarının daha uygun yerlere sevkin merkez komutanlığından talep edilmiştir. Bu sırada 10 tabur Mısır askerinden ikisi Varna’da, sekizi de Cuma KolOrdusu’nda görev yapmaktaydı. Kadıköyü’nde bulunan Süleyman Paşa Cuma KolOrdusu’ndaki Mısır askerinin dörder tabur halinde iki seferde Varna’daki askerlerle yer değiştirmesinin uygun olacağını merkez Komutanlığına bildirmiş, 16 Ekim 1877 tarihinde de uygulanmıştır. Aynı şekilde Rusçuk’ta bulunan Mısır askerleri Kasım ve Aralık aylarında soğuk hava koşullarına iyice dayanamaz olmuşlardır. Bundan dolayı buradaki askerlerin silah ve mühimmatlarıyla Varna’ya sevkini Hasan Paşa Merkez Komutanlığından talep etmiştir. Merkez Komutanlığı da bu isteği yerinde bularak Varna’daki Hasköy, İzmir, Eskişehir taburlarını söz konusu Mısırlı taburlarla değişimini uygun bulmuş, bu işlem 20 Aralık 1877’de uygulanmaya başlamıştır. Böylece Mısırlı askerler Varna’ya ancak 1877 sonlarına doğru sevk edilebilmiştir. Bu konuda muhtemelen doktorların istekleri de etkili olmuş olmalıdır. Nitekim Rusçuk’taki Mısırlı askerlerin soğuk iklim dolayısıyla sürekli hastalanması doktorları çaresiz bırakmış, ilaçlı tedaviden bir sonuç alınamaması dolayısıyla hava değişimleri için daha uygun yerlere nakilleri rapor edilmiştir. Hidiv İsmail Paşa da Rusçuk’ta bulunan Mısır askerleriyle yakından ilgilenmiş, İstanbul’daki temsilcisi Talat Paşa vasıtasıyla durumdan haberdar edilmiştir. Yeterli tedavi imkânı olmayan Osmanlı Ordusu için bir problem sürekli baş gösteriyordu. Nitekim Pazarcık’taki iki Mısır bataryasında da doktor yoktu ve acil olarak eczanesiyle birlikte doktor isteniyordu.208
Sonuç olarak Karadağ ve Sırp İsyanları ile başlayan askeri harekata katılmak üzere Mısır’dan talep edilen askeri birlikler bu isyanların bastırılmasında etkin ve başarılı faaliyetlerde bulunmuşlardır. Hem nefer olarak hem de subay kadrosu olarak başaralı olan Mısırlı birliklerden bu süreçte nişanlarla taltif edilenler de olmuştur. Bununla birlikte her ne kadar Karadağ ve Sırp Orduları yenilmişlerse de Rusya’nın savaşa müdahil olacağı anlaşıldığından Mısır Seferi Kuvvetleri geri gönderilmeyip muhtemel savaş için Varna’da mevzilenmişlerdir.
208 Kızıltoprak, a.g.m., 101.
75
4.2. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi)
XIX. yy en önemli savaşlarından biri olan 93 Harbi, yüzyıl boyunca askeri mücadelelerini aralıklarla devam ettiren Rusya ve Osmanlı devletleri için mali ve insan kaynaklarını had safhada istihdam ettikleri bir süreç olmuştur. Bu savaş, aynı zamanda muharebelerin ve diğer askeri harekâtın kapsadığı coğrafya, savaşa katılan muharip sayısı, modern silahların kullanımı ve geniş lojistik ihtiyaçlar itibariyle Osmanlı ile Rusya arasındaki en büyük savaş olarak gerçekleşmiştir. Nihayetinde savaş, Rusya’nın galibiyetiyle neticelense de her iki imparatorluğa getirdiği mali yüküyle çöküşlerine kadar etkisini sürdürmüştür. Bunun yanı sıra her iki tarafın da isteklerinin savaş neticesinde gerçekleştiği söylemek mümkün değildir.209
XIX. yüzyıl boyunca aralarındaki krizlerin çözümü için defalarca savaş yolunu tercih eden Osmanlı ve Rusya’nın son mücadelesinin yineleneceği Karadağ ve Sırp Savaşlarından anlaşılmıştır. Bununla birlikte Ceride i Askeriye’nin 5 Şubat 1877 (24 Kânunusani 1292) tarihli sayısında savaşın yaklaşmakta olduğu haberi muhtemelen kimseyi şaşırtmamıştır. Fransız bir gazeteden alınan habere göre; “Sırp ve Karadağ savaşları için panslavist duygularla hareket eden Rus General Çarnayev‘le yapılan röportajda 1293 yılını kastederek Mart’tan sonra kesin bir Osmanlı-Rus savaşını beklediğini” söylemesi gayet manidardır. Zaten Sırp Ordusu’na komuta eden Rus generaller bu mücadelenin seyrini göstermektedir. Bununla birlikte haberde; “Muhtemel bir Rus taarruzunun kaleler etrafında bir kuşatma savaşına döneceği ve bu sebepten Rusların bu sürüncemeli savaşı açmayacağı” düşüncesini ifade eden Osmanlı subaylarının varlığı ise önceki Osmanlı-Rus Savaşlarından pek de ders çıkarmadıklarını göstermektedir.210
Rus Genelkurmayı’nın, Osmanlı Devleti’ne yönelik savaş hazırlığına 1871 yılı itibariyle başlamasına karşılık Ruslara karşı olası bir savaşta Osmanlı stratejisi ise Kırım Harbi tecrübelerinde de açık şekilde anlaşıldığı üzere Tuna Nehrinin kuzey kıyılarına dayanan savunma savaşı anlayışı üzerine kuruluydu. Bu hazır strateji Osmanlı-Rus Savaşlarının belirgin bir özelliğiydi. Ömer Paşa’nın Kırım Harbi’ndeki başarılı aktif savunması da bu kıyılara dayanarak olmuştu. Özellikle savaş başladığı
209 Uyar, a.g.e., 397.
210 Ceride i Askeri, 24 Kanunusani 1292, TTK Dijital Arşivi. Ayrıca bkz: Uyar, a.g.e., 376.
76
andan itibaren Tuna boyundaki kalelerin birer birer düşmesi, aynı şekilde Kafkas Cephesinde ise bilhassa Kars Kalesi’nin çok direnmeden teslimi bu stratejinin hatalı olduğu göstermiştir. Her ne kadar Plevne örneği bir istisna olsa da Osmanlı ordularının fırsatları kullanabilmedeki başarısızlığı sadece benimsenen stratejinin zayıflığından kaynaklanmıyordu. Balkan Cephesindeki ordu komutanlarının kendi aralarındaki anlaşmazlıkları dahil olmak üzere emir komutadaki çok başlılık ne kadar görmezden gelinse de bu iddiayı destekleyecek bir harekat planına sahip olunmamıştır.211 Bunun için en başta zorunlu askerlik sisteminin iyi bir şekilde işlerliği, taşra köylerine kadar götürülmesi gereken kayıt ve takip sistemi gerekiyordu.212 Fakat özellikle Osmanlı merkezi idaresine çok zayıf bağlarla bağlı olan eyaletler örneğinde olduğu gibi bu pek mümkün olamamıştır. 93 Harbi esnasında Osmanlı Devleti’nin yaşadığı mali sorunlara ek olarak ulaşım ve planlamadaki eksikliklerde özellikle iaşe temininde ciddi sorunların yaşandığı açıktır. Cephedeki askerin gündelik yaşamına gıda, giyim ve sağlık imkânlarında yetersizlikler şeklinde yansıyan bu sıkıntılar, ordu içerisinde bir süre sonra hoşnutsuzluk ve itaatsizliğin oluşmasına da neden oluyordu.213 Bu ise sadece nizamiye birliklerinin değil tüm Ordunun ortak bir sorunuydu. Bunun yanında gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının askerlik meselesi de ayrı bir sorundu. 1877 ve 78 yıllarının fevkalade şartları dolayısıyla mecliste gündeme gelen bu konu, her ne kadar umumi bir asker alma kanunu çıkarılmasa da 93 Harbi öncesinde Sırbistan İsyanı’ndan itibaren gayrimüslimlerin sadece gönüllü olarak kayıtları mümkün olabilmişti. Bu yüzden savaş sırasında orduya müslim ve gayrimüslimlerin katılımı “asakir i muavene”214 adı altında cılız bir istekten ileri gidememiştir. Bu konuda devletin asker ihtiyacının had safhaya ulaştığını görmekteyiz. Gayrimüslimlerin de askere alınması mecliste tekrar gündeme gelmiş, fakat alınan bedelat ı askeriye
21193 Harbi’ne girerken Osmanlı Ordusunun henüz kapsamlı ve standart bir şekilde hazırlanıp müstakil bir nizamname formatına aktarılmış bir seferberlik planlaması yoktu. Bu tarihte seferberlik süreci henüz mevcut askerlik, kura kanunnamesinden ayrı bir planlama konsepti olarak kurgulanmamıştı. Bkz: Beşikçi, a.g.m., 97. Ayrıca bkz: Uyar, a.g.e., 372-376. Ayrıca bkz: Osmanlı Askeri Tarihi, a.g.e, 39.
212 Beşikçi, a.g.m., 90.
213Beşikçi, a.g.m., 115.
214Gönüllü olarak 93 Harbine katılacak olan birliklere asakir i muavene ismi verilecekti. Bkz: Gülsoy, a.g.e., 129.
77
dolayısıyla vazgeçilmiştir.215 Bunun yanında yine Rusların Rumeli’de ilerlemeleri üzerine 1877 Ağustosundan itibaren çeşitli isimler altında gönüllü birlikler oluşturularak şehirlerin savunmasına kuvvet yaratılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde, gayrı nizami asker celbini el yordamıyla yapmak yerine, bir nizamname rehberliği ile oluşturma sonucu doğmuştur. “Asakir i Muavine Hakkında Olan Nizamname” başlığıyla savaşın eşiğinde hazırlanan ve toplam 14 maddeden oluşan bu nizamname, bir yandan gayrı nizami asker celbini belli esaslara dayandırmaya çalışıyor, bir yandan da bu celp sürecini işlevsel ve kolay bir hale getirmeyi hedefliyordu.216
Yeterli ve etkili süvari kuvvetine sahip olmayışı da 93 Harbi’nde Osmanlı Ordusu’nun neredeyse her harekâtta sıkıntısını çektiği başlıca sorunlardan biriydi. Nitekim çoğu başarılı müdafaa veya taarruzun nihayete erdirilememesinde bu sebep hep ön plana çıkmıştır. Savaş esnasında gerek Rumeli gerekse Anadolu cephesinde büyük oranda süvari askerine ihtiyaç görüldüğü, ordunun üst düzey komutanları tarafından dile getirilmiştir. Savaşın ilk safhasında Bağdat, Halep, Suriye ve Trablusgarb vilayetlerine çekilen 29 Temmuz 1877 tarihli bir telgrafta, “İstanbul ve Rumeli taraflarınca fazlaca askere ihtiyaç varsa da en ziyade ihtiyaç süvariye olduğundan, oralardan gelecek askerin süvari olmasına” özen gösterilmesi istenmiştir.217 Gayrı nizami unsurlardan Çerkes askerlerine ve onların çoğunluğunu oluşturduğu süvari birliklerinin hem Rumeli hem de Kafkas Cephesinde verilen görevler genellikle keşif kolu, takip ve baskın harekatları, ilerleyen düşman birliklerine yandan ve geriden taarruz, sınır ötesi harekatlar ve devriye görevleri gibi nizami birliklere destek niteliğindeki operasyonlardan oluşuyordu. Beşikçi’nin “93 Harbi’nde Çerkes gönüllüleri Osmanlı Ordusu’nun beklentilerine karşılık verebildi mi?” sorusunu aynı şekilde Kuzey Afrika eyalet askerlerinden bu görevler verilenler için de pekâlâ sorulabilir. Beşikçi, kendi sorusuna cevap ararken çok-boyutlu bir yaklaşımla hareket etme gerekliliğini ifade etmektedir. Zira eldeki kayıtlar, üstünkörü okunduğunda soruların cevabı son derece negatif bir hal alırken, daha derinlemesine ve satır aralarına bakıldığında aslında yanıtların sanıldığından daha katmanlı ve karmaşık olduğunu ifade etmiştir. Mesela birçok Çerkes muhacirin çok
215 Takvim i Vekayi, 3 Kânunusani 1293. Ayrıca bu konunun Müslüman ahalinin alameti farikası olan silahlı gücün elinden alınması olarak da görülme düşüncesi yaygındı.
216 Beşikçi, a.g.m., 104.
217 a.g.m., 109.
78
az Türkçe biliyor oluşu ve “savaşçı” özellikleri muharebe esnasında sağlıklı iletişim ve düzeni sekteye uğratabiliyordu.218 Aynı durum kısmen Afrika eyaletlerinden gelen ve daha çok Arapça veyahut lehçelerini konuşan askerlerin iletişiminde de görülüyordu.
Bu dönemde yedi ordudan oluşan Osmanlı Ordu teşkilatlanmasında, her ordu iki tümen ve bir kolordudan oluşmaktaydı. Uygulamada ise tümen, tugay hatta alay yerine piyade taburu taktik ve idari birlik olarak kullanımdaydı. Savaşta standart birlik olarak her ne kadar kolordu hedeflenmişse de pratikte tümenlerin teşkilinde bile ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Özellikle alt birliklerde barış ve savaş dönemi yapılanmalarında alaylar; nizamiye, redif, müstahfız olarak teşkil edilmişti. Bunlar da disiplin, eğitim, tecrübe ve moral bakımından farklı düzeydeydi. Bu da sevk ve idarede güçlüklerin yaşanmasına sebep oluyordu.219 Bu birlikleri sevk ve idare edecek subay sayısı da yetersizdi. Zira harp okulu mezunu sayısı azdı.220 Fakat Osmanlı idarecileri yine pratik bir çözüm olarak alaylı zabit kaynağından ihtiyacı giderecekti. Bununla birlikte sorunlar sadece personelle sınırlı değildi. Osmanlı dönemi tarihçilerinden Ahmed Saib’e221 göre 1877 yılında Osmanlı Devleti’nde işe yarayacak nitelikte yol olarak İstanbul’dan Filibe’ye ve Varna’dan Şumnu’ya kadar iki tren yolu hattı vardı. Ancak bunlar da çok faydalı yollar değillerdi. Çünkü Osmanlı Ordusu’nun asıl kuvveti Anadolu’dan toplanmaktaydı. Buradaki redifler binlerce kilometrelik mesafeyi yaya olarak kat ediyorlardı.222 Bu da eyaletlerden gelen deniz yolu ulaşım araçlarının önemini coğrafi açıdan ne derece etkili olabileceğini göstermektedir. Tüm olumsuz şartlara rağmen Osmanlı askerleri, iyi komutanların emir komutası altında olduklarında geleneksel liyakat cesaret ve sadakatini göstermişlerdir. Son kez Osmanlı bayrağı altında savaşa giren Mısır askerleri ise iyi eğitimli olmaları sayesinde büyük yararlılık göstermiştir.223 Osman
218 a.g.m., 112.
219Süer, a.g.e., 33-36. Ayrıca bkz: 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde 3. Ordu, (Milli Savunma Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Kayıt no: Dr. 573 B56, 1991), 33.
220 Ordudaki subaylardan ancak 1600 ü Harp Okulu mezunuydu. Bkz: Süer, ag.e., 37.
221 Tülay Ercoşkun, “Yeni Bilgiler Işığında Kaplan(zade) Ahmed Saib (1860-1918)”. TAD, C.36, S.61 (2017), 95, 138.
222 II. Uluslar arası Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa ve Dönemi Sempozyumu, a.g.b., 248.
223 Mısır askerlerinin bu devirde tecrübesiz olduklarına dair iddialar ise gerçeklerden uzaktır. Zira Karadağ ve Sırp Savaşlarındaki başarılı faaliyetleri görmezden gelinse bile Hidiv İsmail Paşa döneminde Mısır’ın Afrika’daki genişleme politikası askeri harekatları gerektiriyordu. Bkz: Dal, a.g.t. Ayrıca bkz: Osmanlı Askeri Tarihi, a.g.e., 76-77. Ayrıca Rus bir gözlemcinin ifadelerine göre Mısır
79
Paşa, Ahmet Muhtar Paşa ve Derviş Paşa Osmanlı birlikleriyle harikalar yaratırken başta Abdi Paşa olmak üzere diğer paşalar, aynı askerlerle büyük hezimetler yaşamıştır. Bunun yanında topçu ve süvari sınıfları Kırım Harbi’ndeki performanslarını tekrarladılar. Fransız eğitmenler sayesinde düzenli süvari birliklerinin kalitesi artsa da maliyet yüzünden bu boşluk başıbozuklarla telafi edilmeye çalışılmıştır.224
93 Harbi döneminin başka bir problemi de etkin bir sıhhiye sınıfının olmamasıdır. Bu konuda savaş öncesinde askeri hastaneleri işletmek için Avrupa’dan gazete ilanı ile doktor arayışına bile gidilmiştir.225 Aşağıda da değinileceği üzere Mısır’dan askeri sevkiyatla birlikte bu konuda alınmıştır. Buna mukabil Rus tarafının da bu durumdan muzdarip olduğu açıktır. Savaş sırasında Almanya’dan Rusya’ya birçok askeri doktor ve cerrah gönderilmesine dair Alman İmparatoru Wilhelm tarafından emir verilmiştir.226 Bu süreçte diğer Avrupa ülkelerinden Osmanlı’ya da tıbbi destek verildiği gözlemlenmiştir.
İnsani hislerin ön plana çıktığı bir diğer konu düşman algısı üzerinedir. Rumeli Cephesinde 93 Harbi’ne katılmış bazı Rus subay ve generallerinin savaşla ilgili günlük ve hatıralarında onların gözünden savaşın anlamını, galibiyet gibi kavramlar üzerinden Rus askerlerinin ordularına ve ülkelerine olduğu gibi Osmanlı Ordusu ve “Türklere” bakışını görmek mümkündür. Yanı sıra bu döneme ulaşılan önemli sorunlarında bir diğeri Rus general ve subaylarının da ifade ettiği üzere çoğu Çerkeslerden oluşan başıbozukların Bulgar köylerinde yarattığı eşkiyalık ve karmaşadır. Rusya’nın Tuna Ordusu’nda görevli Fyodor Gerşelman’a göre başıbozuklar, sadece Ruslar için değil, Türkler için de sorun teşkil etmekte, bu nedenle zaman zaman yerel otoritelerce cezalandırılmaktaydı. Bu konudaki bir kayıt buna işaret eder.“Şumla’ya geldiğimiz gün, askeri mahkemenin raporuna göre, Eski Cuma’da bazı Çerkeslerin soygun ve cinayet yüzünden asıldıklarını duyduk. Genel
ve Suriye’den getirilen askerlerin iri yapılı ve güçlü oldukları yönündedir. Bkz: Aytaç Yürükçü, “1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nda Propaganda: Avrupalı Gazetecilerin Faaliyetleri ve Rus Savaş Muhabiri Vasili İ.N. Dançenko’nun Savaş Notları”, (Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2018), 123.
224 Uyar, a.g.e., 403.
225 a.g.e., 362.
226 Takvim i Vekayi, 14 Eylül 1293.
80
olarak Şumnu ve Varna’da Türk askeri yetkilileri zor baş ettikleri Çerkeslerin ellerindeki silahları toplatmaya başladılar.”227
Rusların Osmanlı komutanlarına dair intibaları ve değerlendirmeleri ise olumlu yöndedir. Rus askeri personelinin özellikle de Fyodor Gerşelman’ın, ateşkes sırasında Braylov, Romanya, Derbentköy, Yenipazar, Şumnu ve Varna’da tanışıp sohbet ettiği Osmanlı komutan ve subaylarından oldukça etkilendiği, onlardan övgüyle bahsettiği görülür. Aynı zamanda onların “Avrupalılığı” karşısında şaşkınlık duydukları da anlaşılmaktadır. Örneğin Rus komutanlardan Gerşelman’a göre, Derbentköy’de tanıştığı, Mısır Birliklerinin komutanı Osman Paşa, Prens Hasan Paşa ve onların yardımcıları, son derece kibar ve eğitimli insanlardı. Benzer şekilde, Varna’da tanışıp konuştuğu Fazıl, Mustafa ve Selim Paşalar son derece zeki ve iyi eğitimli askerlerdi. Eğitimlerinin çoğunu Avrupa’da tamamlamış ve çok iyi derecede Fransızca bilen bu paşalar, sadece Fransızca konuştukları için değil, yemeği elleri yerine çatal ve bıçak kullanarak yedikleri için de Asyalılardan ziyade, Avrupalılara benzetilmekteydi. Aslında bu tanımlamalar, Osmanlı paşalarının Avrupalılığından ziyade Rus meslektaşlarının onlarla ilgili ön yargılarını göstermektedir. Rus subayları için “bir ay gibi bembeyaz olmak” bir komutanın fiziksel görüntüsünün basit bir ifadesi değildi, Avrupalılığın bir simgesiydi.228
4.2.1 93 Harbi’nde Osmanlı Kuvvetleri
1876 yılında Sırbistan ve Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etmeleri üzerine aynı senenin yaz sonlarında birinci ve ikinci sınıf redif taburları olmak üzere kademeli seferberlik uygulanmıştır. Nizamiye birlikleri de ihtiyatlarla takviye edilerek seferi kadroya yükseltilerek cephelere gönderilmiştir. 1877 yılı başlarında üçüncü sınıf redif taburlarıyla müstahfız taburlarının celbine, muavene taburlarının
227 Keziban Acar Kaplan, “Bazı Rus Subay ve Komutanların Günlüklerinde ve Hatıratında 1877-1878 Osmanlı-Rus Sava’ına Dair İzlenimleri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXI /1 (2016), 221. Bu konuda başka bir anekdot için bkz: “Tolçu Sancağına bağlı Maçin Kaymakamı henüz düşman olmadığı halde sadece korkusundan savuşmak için Rusçuk’taki Müşir Eşref Paşa’ya bir telgraf çekip “Moskoflar geliyormuş. Kara yoluyla mı yoksa denizle mi geri çekilelim?” diye sormuş. Bir yandan da telaş ederek ahaliyi dehşete düşürdüğünden kendisinin önce savuşmasından Müslüman ahali de malları ve emlâki ve bütün hayvanlarını terk ederek dalga dalga Köstence, Mecidiye ve Müngali’ye doğru hareket etmişlerdir. Bu karışıklık arasında Çerkeslerin oralarda bazı uygunsuzlukları olduğu Dobruca ahalisi tarafından Varna Mutasarrıflığı’na şikâyet edilmesiyle…” Bkz: Ali Efendi, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde Yıldız’ın Hataları, haz. Oktay Bozan, (Konya: Çizgi Kitabevi, 2018), 27.
228 Kaplan, a.g.m., 227-231.
81
(yardımcı milis) kurulmasına ve cepheye gönderilmesine başlanmıştır.229Nihayet savaş başladığında Serasker Redif Paşa’nın hazırladığı listede Osmanlı Ordusu’ndaki bütün kuvvetlerin toplamı 490.000 kişiye ulaşmıştır. Bu kuvvetlerin 309.800’ü Balkanlar’da, 101.100’ü ise Kafkas Cephesinde görevlendirilmiştir. Geri kalan birlikler ise ülkenin muhtelif yerlerinde bulunmaktaydı. Balkanlar’daki kuvvetlerden 186.500’ü Bulgaristan ve Trakya’da, 107.500’ü Bosna, Hersek ve Karadağ’da, 15.800’ü ise Yanya ve Yenişehir taraflarında bulunmaktaydı. Kafkas Cephesinde ise 70.900 Kars, Ardahan ve Bayezid taraflarında, 20.800 ise Batum taraflarındaydı. Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere Rus kuvvetlerine karşı savaşacak askerlerin toplamı 287.000 kişiydi. Ahmed Mithat Efendi’ye göre ise savaş başladığında Osmanlı Ordusu’nun toplam kuvveti 494.397 kişiydi. Ayrıca 10.000 asker Girit’te bulunuyordu. Bunların dışındaki 50.000 asker ise Trablus ve İzmir bölgesi ile 3. 5. 6. ve 7. Ordu merkezleri ile Tersane-i Amire’de bulunmaktaydı. Yine bu döneme dair eserinde Ahmed Saib’e göre askerlik hizmetinden zaten muaf olan Hıristiyanlar savaşa katılmadığını, Yemen dâhil olmak üzere Arabistan’ın genelinin, İran hududundaki Kürtlerin, Cebel-i Lübnan, Trablusgarb, Girit, Kuzey Arnavutluk ve İstanbul halkının da bir nefer bile göndermediğini ifade etmektedir.230
Osmanlı-Rus Savaşında birincil önemde bulunan Rumeli Cephesinde; Rus orduları Tuna’yı geçmeden önce Osmanlı yığınağı şu şekildeydi; Şumnu KolOrdusu’nda 27, 800 piyade, 4500 süvari ve 3700 topçu, Vidin KolOrdusu’nda 43,000 her sınıftan asker, Rusçuk KolOrdusu’nda 23,000 piyade, 1000 süvari ve 2000 topçu, Silistre KolOrdusu’nda 20,000 piyade 2 süvari bölüğü ve 2300 topçu, Varna Tümeninde 12,000 piyade 1 süvari bölüğü ve 2600 topçu bulunmaktaydı.231 Niğbolu Tümeninde 10,000 her sınıftan asker, Dobruca Tümeninde her sınıftan 8000 asker olmak üzere toplam 160 bin asker mevcut olup genel karargâhı Şumnu’daydı.232 Rumeli Cephesi harekât alanında 1. Ordu (Hassa Ordusu) ve 2. Ordu’dan başka Mısır yardımcı kuvvetleri başta olmak üzere gönüllü yardımcı birlikler de bulunmaktaydı. Mısır birliklerinin mevcudu 12 Piyade taburu, 6 süvari bölüğü ve 4 bataryadan
229 Süer, a.g.e., 522.
230 Merve Öter, “Ahmed Saib’in Son Osmanlı-Rus Muharebesi Adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi”, (Yüksek Lisans Tezi, Batman Üniersitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018), 20.
231 II. Uluslar arası Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa ve Dönemi Sempozyumu. a.g.b., 204.
232 Oğuz Turan, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi), (İstanbul: Harp Akademileri Basımevi, 1978), 20.
82
oluşuyordu.233 Mısırlı birlik ve komutanlar ise şu şekildeydi; Varna Tümeni Komutanı Prens Müşir Hasan Paşaydı. Rusçuk KolOrdusu’nda 2. Tümenin 1. Tugay Komutanı ve aynı tugayın 1. Alay Komutanı da Mısırlı idi. Ayrıca tümenin altı bataryasından biri de Mısır’dan gelmişti.234 Bunun yanı sıra Abdülkerim Paşa tarafından Dobruca Tümeninin takviye talebine karşılık elde hazır mevcut bulunmamasından Mısır’dan gelecek 12 taburun İstanbul’a varır varmaz o tarafa gönderileceğine dair 2 Mayıs 1877’de İstanbul’dan bilgi verilmiştir. Ayrıca Vidin Tümeninin de Mısır’dan gelecek taburlarla birlikte mevcudunun 38 tabura çıkarılması hedeflenmekteydi.235 Yığınak planında Mitrovica’ya 6 Mısır piyade taburu, 6 Mısır sahra topu ve 7 Mısır dağ topunun yerleştirilmesi planlanmıştı.236 Fakat buna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu arada cephede Mısır’dan gelen süvari birlikleriyle Kafkas muavene birliklerinin süvari birlikleri (Çerkes birlikleri) kullanıldığı görevler takip harekâtı gibi yüksek sürat isteyen görevler oluşturmaktaydı.237
Bir dönem gazetesinin de kapanmasıyla Mısır Hidivi’nin ihsanları karşılığında Mısır’ın Osmanlı’dan ayrılmasını savunan Ali Efendi,238 savaş öncesinde Rumeli Cephesini ziyaret etmiş ve intibalarını kaleme almıştır. Yazısında; “Dersaadet’ten hareketle ilk vardığım Varna’nın ekser mahalleriyle istihkâmlarını ve ordu kıtalarını gezdim. Orada bulunan 2. Orduya mensup taburlar ile süvari, piyade, topçu, Mısır askerleri ve özellikle Varna Hastanesi, diğer çeşitli hastanelerden daha düzenliydi. Fakat vekiller ve diğer Dersaadet memur ve ahalisi tarafından yardım olarak verilen araba ve binek atlarından Varna için ayrılan hayvanlara Mısırlılar layıkıyla bakamadıklarından olmalı ki hepsi zayıflamışlardı. Varna ve Dobruca tarafı komutanı olan Hidiv İsmail Paşa’nın oğlu Müşir Hasan Paşa genç olup fikirleri ve hareketlerinde askerlikten başka bir şey olmadığını bazı sonuçlarıyla anladım. Varna’nın eski ve yeni büyük istihkâmlarından pek de istifade edilemeyeceğinden Hasan Paşa bunlardan fazla on kadar birleşik istihkâmlar inşa etmiştir. Bunlara
233 Süer, a.g.e., 35.
234 a.g.e., 75-76.
235 a.g.e., 53.
236 a.g.e., 61.
237 93 Harbinde Osmanlı Komutanları, (Milli Savunma Üniversitesi Merkez Kütüphanesi), 20.
238 Ali Efendi, a.g.e., 22.
83
İstanbul’dan getirilen topları koyulmuştur. Kendisi her gün bu istihkâmları dolaşmaktaydı. Mısır Feriklerinden Raşid Paşa da hakikaten gayretli ve çalışkandı. Varna’nın Erkân-ı harb başkanı Miralay Ziya Bey, Hasan Paşa’nın yaptırdığı birleşik istihkâmların aleyhindeyse de sebebini anlayamadım. Varna Mutasarrıfı Ali Bey oralara giderken Varna’da bulunduğumdan refakat ettim. Mecidiye’de bulunan Mirliva Ali Rıza Paşa kumandasında on iki tabur piyade ve birçok süvari alayı olduğu halde Tolçu Mutasarrıfı Fahri Bey ile beraber Moskofların Sine Boğazı’ndan geçeceklerini haber almaları üzerine Mecidiye taraflarına kaçıp memleketi ve biçare ahaliyi yüzüstü bırakmışlardır. Hacıoğlu Pazarcığı’na geldiğimizde Mirliva Hidayet Paşa muavene askeri yazmaya memur olup Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından gönderilen 5 bin Remington tüfenklerini ve tophaneden gönderilen 5 bin kılıcı ahaliye dağıtıp süvari yazmışsa da bîçare ahali kendi dertleriyle meşgul olduğundan istenilen sayıda asker toplayamamıştır...”239 Şeklindeki izahatları ile Varna başta olmak üzere cephedeki hem Mısırlı birliklerin hem de Osmanlı birliklerinin genel durumu ve görüntüsüne dair önemli ayrıntılar vermiştir.240
4.2.3. Panslavizm’e Karşı Panislamizm
İnanç merkezli bir dünyanın hüküm sürdüğü XIX. yy Osmanlı ve İslam dünyasında “küffara” karşı cihadın hilafet ortak payandası altında karşılık bulması kaçınılmazdı. Bu konuda İslam dünyası ile ilgili büyük kriz anlarının dünyanın her yerinden ilgiyle takip edildiği özellikle dönemin gazetelerinden anlaşılmaktadır. Aynı şekilde 93 Harbi’nin de sadece bahsi geçen eyaletler için değil, dünyanın herhangi bir yerindeki Müslümanları da yakından ilgilendirdiği görülmektedir.
Örneğin 17 Eylül 1293 tarihli Takvim i Vekayi haberinde, “Hâlihazırdaki muharebenin Asya ve Afrika’da bulunan İslam ahalisine yaptığı etkisinin neticeleri şimdiye kadar defalarca ortaya çıkmıştır. Avrupa, özellikle de İngiltere gazeteleri savaşın İslam dünyasına etkisinin Rusya’ca neticelere neden olacağı ikna edici delillerle savaşın başlamasından beri ifade edilmekte olduğu açıktır. …Şimdiki savaşın etkileri bugün beş kıtadan biri olan Avustralya’ya kadar yansıdığı görünüyor. Örneğin Avustralya’dan Miralay Jomi Sot imzasıyla Sadaret’e gelen bir
239 a.g.e., 27.
240 a.g.e., 25-9.
84
yazıda bu savaşın İslam dünyasında meydana getirdiği etkilerinin büyüklüğünden bahsetmiştir. Akabinde hükümetin “hukuk u mukaddemasını muhafaza için” gerektiği durumda Hint,241Fas vesaire ülkelerde bulunan Müslümanlardan istediği kadar borç alabileceği temin edilmiştir. Cevap olarak; hükümetin Hindistan’dan borç için henüz gerek görmediği, bununla birlikte hassasiyet için teşekkür edildiği..” yönündeydi.242 Aynı şekilde haberin bir anlamda İslam dünyası için bir propaganda amacı taşıyor olma ihtimali de mümkündür. Bu konuda en azından ulaşılan iki haber de bu döneme dair İslam dünyasının ilgisiz kalmadığını göstermektedir. Bu dönemin İslam dünyasında ilgiyle takip edildiği, özellikle 93 Harbi dönemini merceğine alan Mısır’da yayımlanan iki gazete örneğiyle anlaşılmaktadır. 93 Harbi’ni ilgiyle takip eden bu gazetelerden ilki; El-Vatan Gazetesiydi. Genel olarak 1877-1878 Rus-Türk savaşını ve yurtdışındaki Hıristiyanların dini meselelerini ele alan bir gazeteydi. Bir diğer gazete ise İskenderiye Gazetesiydi. Selim el-Hamevi tarafından yayımlanan ve hidiv taraftarı olan bu gazete, Türk-Rus savaşında Osmanlı’yı destekleyerek ülkenin işlerine yabancı müdahalesini eleştirmekteydi.243
93 Harbi ve öncesindeki süreç dini ve etnik kaygılarla yakından ilgiliydi. Zira bu konuda Manastırlı Mehmet Bey’e göre İstanbul’daki Rus elçisi panslavizm hareketinin en faal bir unsuruydu. Balkan Hıristiyanlarının ayaklanmasını İstanbul’dan idare etmekteydi. Ona göre Rusya’nın Osmanlı elçisi İgnatiyef, hidiv ile yazışmalarında isyan etmesi için telkinde bulunmaktaydı.244 Rus tarafının Panslavizm ve Hristiyan dünyaya dair “endişeleri” Osmanlı tarafında da mevcuttu. Fark ise Osmanlılık çatısı altında yek düşmanları olan Ruslara ve isyancılara karşı birlik olmaları salık verilirken, payitahttan uzak olan eyaletler başta olmak üzere dünya Müslümanları da bu mücadelenin en azından taraftarı olmaları istenmekteydi. Nitekim padişahın Harbiye Nazırı üzerinden orduya hitaben gönderdiği telgrafta
241Bu arada Hindistan’dan gelen maddi yardımlarla ilgili haberde birçok örneğe adı geçen gazetede rastlanmıştır. İlgilenenler için gazetenin aynı tarihli ve yakın tarihli diğer sayılarına bakılabilir.
242Takvim i Vekayi, 17 Eylül 1293.
243El-Vatan Gazetesi ilk sayısı, 17 Kasım 1877'de Mısırlı Kıpti Mihail Abdel-Seyid tarafından yayımlanan haftalık bir gazeteydi. 1879 Şubat ayında İngiliz Times Gazetesinin bir makalesini aynen yayınlaması sebebiyle on beş gün süreyle kapatılmıştır. Bkz: Abd elbari Saadi, “Kahire’de Çıkan Türk Gazetesi (1-40 Sayılar) Fihrist İnceleme, Seçme Metinler”, (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü 2021), 19.
244 Manastırlı Mehmet Bey, 93 Harbi Faciası, haz. Tahsin yıldırım, (İstanbul: Dün Bugün Yarın Yayınları, 2010), 28.
85
askerlere Osmanlılık vurgusu245 yapılırken farklı etnik kökenlerde bulunan askerlerin aynı çatı altında ortak düşmana karşı hareketi amaçlanmıştı. Bunun gibi 19 Temmuz 1877 tarihli Ceride i Askeriye’de Momariyal Diplomatik gazetesinden edinilen haberde Hint Müslümanlarının Osmanlı lehindeki gösterileri başta olmak üzere, Türkistan, Kaşgar, Acem, Arap yarımadası, Mısır ve Fas’a kadar her yerde etki uyandırmaktaydı. Bu haber aslında bir açıdan etnik idari yapılanmaların ciddi oranda arttığı XIX. yüzyılda özellikle doğu dünyasında dinin etkinliğini göstermesi açısından da dikkate değer bir noktadır.246
Osmanlılık anlayışının karşılık bulduğu bir ifadelere dair 12 Şubat 1878 tarihli Silistre’den gelen bir gözlem yazısında ulaşılmaktadır. “Mısır askerlerini karşılamaya Osmanpazarcığı’na gittik. ..Şehirde girer girmez trampet boru sesleri işitilmeye başladı. Meğer şehirde altı yüz mevcutlu bir tabur “millet askeri” olup o günkü mevcutları olan iki yüz elli kişi ile bizi karşılamaya çıkmışlar.247 Faklı etnik kökenden gönüllü askerleri ihtiva eden “millet askeri”den hareketle Tuna cephesine gönderilen ister yardımcı kuvvetler, ister gönüllü isterse de nizami birlikler olsun Osmanlılık çatısı altında birleştikleri görülmekteydi. Ayrıca bu ifadeler 93 Harbi’nde Osmanlı Ordusu’nun, Rus Ordu’sunda olduğu gibi birlikler açısından çeşitliliğini göstermekteydi. Her inanç ve etnik kökenden veya devlet içindeki herhangi özerk yapıdan gelen askerler bu ifadenin somut hali olup tüm bu askerlerin ortak paydası ise Padişahım çok yaşa!” sloganı üzerinden “Osmanlılık”tı.
4.2.4. 93 Harbi’nde Mısır ve Askeri Sevkiyat
XIX. yüzyılda Mısır’ın modernleşmesi en çok kendi yerel halk üzerinde yük oluşturmuştur. Önceki yüzyıllarda vergi hariç pek mükellefiyetleri olmayan halkın, getirilen zorunlu askerlikle adeta cepheden cepheye sürüklendiği görülmektedir. Özellikle İsmail Paşa döneminde önce Afrika seferleri daha sonra ise Balkanlar’a gönderilen askerler politik hedeflerin kurbanı olmuşlardır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere savaş ilanı sonrası padişahın eyaletlerden askeri destek istemesi üzerine Sadrazam Rüşdü Paşa ile hidiv arasında sevkiyat üzerine
245 Süer, a.g.e., 69.
246 Ceride i Askeriye, 7 Temmuz 1293.
247Ceride i Askeriye, 24 Şubat 1293.
86
yazışmalar gerçekleşmiştir. 1896 yılında Ticaret ve Nafia Nazırı olan Mahmud Celaleddin Paşa yazdığı tezkiresinde o dönemde devlet kademesinde bulunduğu için vakıf olduğu bilgileri kaleme almıştır. Tezkirede savaş için Mısır’da oluşturulan dört alay askerin o sırada sadarette bulunan Mehmet Rüşdü Paşa tarafından neden ve nasıl Dersaadet’te durdurulmak istenildiği ve padişahın bunu reddetmesi ele alınmıştır. Celaleddin Paşa’nın Mısır’dan gelecek birliklere dair yazdığı ifadeler şu şekildedir: “Rüşdü Paşa’nın büyük işlerde malum olan “şeytanca” tavrı sebebiyle yaptığı işlerde hareketlerinin rengini göstermemek istediği için zikredilen özel yazışmayı Amedi Odasından saklı tuttuğu muhakkaktır. Ancak kendisinin o sırada Mısır Hidivi olan İsmail Paşa’yla bu askeri sevkiyat konusundaki yazışmasına ve içeriğine Meclis i Mahsus u Vükela’da açıklamıştır. ..Bosna ve Hersek ihtilallerini takip eden Bulgaristan ve Karadağ isyanlarının ve Osmanlı ile Rusya arasında harp olacağı alametleri gerçekleşerek zikredilen iç karışıklıklar sebebiyle devletin askeri gücünün büyük bir kısmı silâhaltına alınmıştı. Ayrıca Rusya ordularına karşı ihtiyatı güçlendirmek için Mısır ve Tunus düzenli askerinden mümkün olduğu kadar “kuvve i muavene” almaya devletçe karar kılınmıştı. Rüştü Paşa, Hidiv İsmail Paşa’yla Tunus valisine resmi yazı göndermişti. O esnada Mısır’ın Divan ı Külliye i Hariciye tahsisatı gereğince ortaya çıkan yabancıların çekincesi Mısır mali idaresi hakkında müdahalelerini nezle derecesine geldiği için İsmail Paşa nevvab denilen Mısır genel meclisinin yardımcı birlik sevki masrafını tasdik etmemişti. Ama hidiv bu cevabı değiştirerek oğlu Hasan Paşa kumandasında dört alay asker göndereceğini bildirdi. Rüşdü Paşa ise bu haberi hidiv asker göndermeyi vaat etti fakat Mısırlıların soğuk iklime dayanamayacaklarından uygun yerlere gönderilmelerini teklifini ilettiğinde “Hele asker İstanbul’a gelsin de gereğini düşünürüz,” denmiştir. Bu haberi o zaman Mısır kapı kethüdalığında bulunan İbrahim Paşa vasıtasıyla aldığını ve Hidiv’e uygun cevap yazdırdığını söylemişti. Bundan Mısır askerini Dersaadet’te alıkoymayı vaat ettiği anlaşılıyordu. Hasan Paşa Dersaadet’e gelip, Mısır askerleri de peyder pey geldiğinde bunların Selimiye Kışlasına yerleştirilmesi yine Meclis i Vükela’da Rüşdü Paşa tarafından Seraskerliğe tebliğ edilmişti. O sırada Tuna Ordusu’nun savunma mevkii kararlaştırıldığı ve her taraftan talep olunan redif askeri de gelmeye başladığından Mısır askerinin nereye gönderilecekleri konuşulmaya başlandı. Rüşdü Paşa hidivin yukarıda ifade edilen bildirisini tekrar ederek Mısır askerinin “harb ve darbe ve şiddet i bürudete” dayanamayacaklarını, İstanbul’da kalmaları ve burada bulunan Osmanlı askerlerinin savaş yerlerine gönderilmelerini uygun gördüğünü
87
açıklamıştır. Ayrıca Hasan Paşa’nın da bu arzuda bulunduğunu söylemiştir. Fakat bunun için Meclis i Vükela’ca kesin bir karar alınamamıştır. Birkaç gün sonra Rüşdü Paşa yine meclise bu sözü açarak Mısır askerinin Dersaadet’te kalmaları gereğini fakat padişahın izin vermediğini ifade etmiştir. Ona göre bunların soğuk memleket olan savaş yerlerine sevk olunmaması hidivin arzusu olduğu, kendisinin de evvelce bu şekilde söz verdiğini ve Hidivlik’ten askerin onun için gönderilmesine izin verildiğini ifade etmiştir. Sadaret’ten istifasının da bundan kaynaklandığı daha sonra işitilmiştir.”248 İfadelerden de anlaşıldığı üzere Rüşdü Paşa’nın hidivle anlaşması padişahın engeline takılmış ve Mısırlı birlikler İstanbul yerine cepheye sevk edilmiştir.
Sevkiyat sonrası çıkan anlaşmazlıkta Rüşdü Paşa, askerlerin Selimiye kışlasına yerleştirilmesinin istenmemesi üzerine hidivin İstanbul’daki Kapı Kethüdası Talat Paşa vasıtasıyla Mısır askerlerinin muharebeye sevk için değil, mahalli asayişin muhafazası için İstanbul’a getirildiğini Mabeyn’e ifade etmiştir. Hidiv’e verdiği sözü tutmak istediğinden Mısır askerinin İstanbul’da kalmasında ısrar etmişse de padişah Rüştü Paşa hakkında kuşkuya kapılmıştır.249 Padişah, Sadrazam Rüştü Paşa’ya geçmişte yaşanan Firari Ahmet Paşa ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı hadiselerini hatırlatarak Mısır’dan gönderilen askerlerin doğrudan cepheye gönderilmesinin İstanbul’un güvenliği için önemine değinmiştir. Bir diğer gerekçe ise Mısırlı askerlerin Türkçe bilmedikleri için İstanbul’da görev yapmalarının zor olacağı üzerineydi. Türkçe bilmeyen Mısırlı askerlerin burada sürekli Türklerle birlikte olacaklarından iletişimde sorun yaşayabilecekleri ve dolayısıyla da görevlerini gereği gibi yapamayacaklarını ileri sürmüştür. Padişahın, Mısırlı askerlerin İstanbul’da tutulmayıp Rumeli cephesine sevk edilmesine dair 18 Aralık 1876’da “irade” etmiştir. Ertesi gün ise Sadrazam Rüştü Paşa’nın sunduğu istifa kabul edilerek yerine Mithat Paşa Sadaret’e getirilmiştir.250
Mısır askerinin Tuna tarafına sevk edilmesi konusu Babıâli’den verilen teminatın aksine olduğundan ve bu da hidivlikle problemlere neden olacağından Rüştü Paşa’nın istifa etmesi üzerine hidiv bu konudaki üzüntüsünü padişaha iletmiştir. Kendisinin devlete en ziyade sadık ve mükemmel bir vezir olduğunu belirterek
248CBOA, YEE 80-9-1-1, 27 Şevval 1313.
249 Özkaya, a.g.t., 219.
250 Kıvrak, a.g.t., 125.
88
azlinin devletin girdiği tehlikeyi bir kat daha artıracağını ifade ederek sadrazamlıkta kalması hususunda adeta bir rica yazısı (EK: 2/2) kaleme almıştır.251 Bu arada gelecek Mısır askerinin Tuna tarafına sevk edilmesiyle orada kışlattırılmasına dair padişah emri Seraskere iletilmiştir. Bunun üzerine Mısır askerinin Kale i sultaniye’den (Çanakkale) geçtiklerine dair Boğaz Muhafızlığı Vekâletinden 18 Aralık 1876 tarihinde telgrafla Sadaret’e bilgi verilmiştir. Aynı yazının devamında; “Mısır askerinin sıcak memleket ahalisinden olmaları nedeniyle Tuna’da kışlamaya fiziken tahammül edemeyeceklerinden Dersaadet’te kışı geçirmeleri konusu Hidivlikle daha evvel konuşulmuş ve o tarafın da isteği ve arzusu ile kararlaştırılmış olduğunu” tekrar padişaha ifade etme ihtiyacı hissetmiştir.252 İradeyle cepheye sevk edilmeleri kararlaştırılan Mısır askerleri 2 Ocak 1877’de Ferik Raşit Hüsnü Paşa’nın komutasında Varna’ya ulaşıp mevzilenmişlerdir.253
Tüm bunlar olurken Mısır’da ise Rus savaşına karşı seferberlik çağrısı alınınca ilk kademe birlikler yukarıda da belirtildiği gibi Mehmet Ali fırkateyni ve üç vapurla 15 Aralık 1876’da İstanbul’a gelmiş, çok geçmeden Varna’ya gönderilmişti. Bu birlikler yukarıda da belirtildiği üzere Karadağ ve Sırp Savaşlarında ciddi yararlılıklar göstermiştir. İkinci kademenin gelmesi ise 93 Harbi başladıktan sonra 16 Mayıs 1877’de mümkün olmuştur. Prens Hasan Paşa komutasında süvari ve topçularla birlikte bir tümeni bulan bu kuvvetin İskenderiye’den Varna’ya taşınmasına Akdeniz zırhlı filosu da eşlik etmiştir. 17 Haziran 1877’de üçüncü kademe birlikler ve 25 Ekim 1877’de ise dördüncü kademe olarak 9 vapurluk bir birlik gönderilmiştir.254
30 Nisan 1877 tarihinde Mısır Meclis i Nüvvab’ında yapılan görüşmelerde İsmail Paşa, bizzat yaptığı konuşmada Rusya’yı Osmanlı Devleti’ne savaş açmakla suçlayarak Mısır’ın padişaha yardım edeceğini açıklamıştır. Sevk edilecek kuvvetlerin masraflarını karşılayabilmek için “savaş vergisi” adı altında yeni bir vergi koymayı teklif etmiş, meclis’in, hidiv’in teklifini kabul etmesi üzerine sevk edilecek kuvvetlerin hazırlanmasına başlanmıştır. Hidiv’in oğlu Hasan Paşa kumandasında on iki bin kişilik bir kuvvet teçhiz edilmiştir. Bu dönemde Mısır’ın
251CBOA, YEE-80-13-1-1.
252 CBOA, YEE-80-13-2-1, 1 Zilhicce 1293.
253 Kıvrak, a.g.t., 125.
254 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (Deniz Harekâtı), a.g.e., 49
89
ekonomik şartları dolayısıyla Fransa ve İngiliz kontrolünde olduğu ve Mısır ordu mevcudunun 45 binden 18 bine indirildiği Kızıltoprak tarafından ifade edilmekteyse de yukarıda ifade edildiği üzere, müşterek bir harekat için ilk etapta 8 bin, daha sonraki sayılarla 12 bin civarına varan sevkiyatlar asker mevcudunun daha fazla olabileceğine dair intiba uyandırmaktadır. Hasan Paşa, kendisine tahsis edilen Mısır isimli vapurdan başka iki harp gemisi ile asker ve mühimmat taşımak üzere yedi vapur, İskenderiye’den İstanbul’a hareket etmiştir.255 Bu konunun dönemin haber kaynaklarınca ilgiyle takip edildiği anlaşılmaktadır. Bu haberlerden birinde, Kahire’den alınan bir telgrafta hidiv’in oğlu Prens Hasan Paşa’nın Dersaadet’e gelecek olan Asakir i Mısriye ile beraber vapura binmek üzere İskenderiye’ye gittiği ifade edilmiştir.256 Böylece İstanbul’da Rusya’ya karşı olan seferberlik tam anlamıyla Mısır’a da yayılmıştır. İsmail Paşa, Mısır’ın oldukça güç olan ekonomik durumuna rağmen büyük bir “özveriyle” Osmanlı’ya savaş boyunca yardımlarını sürdürmüştür.257 Osmanlı Donanması için gerekli olan mühimmat İstanbul’a ulaştırıldığı gibi gereken zahire ve besin yardımı da yapılmıştır. Rumeli ordularının doktor, eczacı ve cerrah gibi ihtiyaçlarına dair hidiv kendi imkânlarıyla yardım etmiştir. Yapılan bu yardımlar arasında özellikle tıbbi yardımlar önemli olup padişah, bundan duyduğu memnuniyetini özellikle ifade etmiştir. Bu tıbbi yardımlar Varna’da kurulan Varna Türk-Mısır Geçici Hastanesine gönderilmiştir.258
Mısır Hükümeti de Rumeli’ye asker göndermekle Rusya ile savaşa resmen katılmış oluyordu. Bu husus İngiltere’nin özellikle dikkatini çekmiş olmalı ki bu yüzden Rusya Hükümetine bir ültimatom vermek ihtiyacı duymuştur. Buna göre İngiltere,
255Hasan Paşa ve takviye ordunun İstanbul’a gelmesi sırasında Bahr i Sefid Filo Komutanı Hüseyin Bey refakat etmekteydi. 14 Haziran 1877 tarihinde İstanbul’a doğru yola çıkan bu gemiler mühimmat da yüklenmişti. Savaş sırasında Mısır’dan ikinci bir takviye kuvveti gönderilmiş, böylece Osmanlı ordusundaki Mısır askerinin sayısı 12 bin civarına ulaşmıştı. Giritli Hüseyin Paşa komutasındaki 22 gemilik Türk nakliye filosu ve bunlara korumalık eden 6 gemiden oluşan Akdeniz zırhlı filosu İskenderiye Limanına yanaşmış bu sevkiyatın güvenliğini sağlamıştır. Bkz: Ceride i Askeriye, 12 Mayıs 1293. Ayrıca bkz: Özkaya, a.g.t., 219. Ayrıca bkz: Süer, a.g.e., 302. Ayrıca bkz: McGroger, a.g.e., 163.
256Ceride i Askeriye, 12 Mayıs 1293.
257Yukarıda bahsedilen bahsedildiği üzere Mısır’daki mali zorluklar nedeniyle yaşadığı kıtlık göz önüne alınarak sevkiyatı değerlendirmek daha doğru olacaktır. 1877’de Mısır’da Nil’in istisnai olarak alçalması ve yeterince taşmaması sebebiyle Mısır’da büyük bir kıtlık meydana gelmiş, özellikle Yukarı Mısır tamamıyla kıtlığa teslim olmuştur. Savaş nedeniyle ticarete de yansıyan durgunluk 1877-78 yılı boyunca devam etmiştir.
258 Eray Serdar Yurdakul, “1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında (93 Harbi) Askeri Sağlık Sistemleri”, (Doktora Tezi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015), 134.
90
Rusya eğer Süveyş Kanalı’na kadar inmeyi başarıp da burayı kuşatma altına almak, Hindistan’daki İngiliz sömürgelerini tehdit etmek gibi “milletlerarası ticareti zarara uğratacak” girişimlerde bulunursa savaşa karşı kayıtsız ve tarafsız kalmayacaktı. İngiltere’nin uyarıları karşısında Rusya, Mısır’a saldırmayacağını taahhüt etmiştir. Mısır’ın savaşa katılması ise aynı zamanda İstanbul ve Çanakkale boğazlarında uygulanmakta olan yasakları Süveyş Kanalı için de uygulanmasının önünü açmıştır. Buna göre Rus savaş gemilerinin Süveyş’ten geçişine izin verilmeyecekti.259
Bu arada Varna’daki Mısır askerlerine dair izlenimle ilgili olarak Silistre’den gelen bir gözlem yazısında; “Havanın müsait olmasından dolayı Dersaadet’ten hareketimizin ikinci günü Varna’ya ulaşıp çıktık. Bizim alaydan üç taburu ancak kışlaya yerleştirilebildi. Çünkü Mısır askerinden önemli mevkilerde çadırlar altında ve istihkâmlar inşasında bulunan sekiz taburdan başka iki taburu kışlada iskân etmekte idi. Varna mevkiiyle etrafında on iki saatlik bir dairede bulunan istihkâmlar dışarıdan olabilecek her türlü taarruza karşı koyabilecek derecededir. İçerilere doğru sevk olunmak üzere Varna’da toplanıp hava muhalefeti sebebiyle hareket edemeyen taburların miktarı bizim taburlarla beraber on beş tabura ulaşmıştır. Varna’ya varmamızdan bir hafta sonra Silistre’ye yola çıkmaya Tuna Genel Komutanı Ahmet Eyüp Paşa’dan emir geldi...260 Bu bilgiden hareketle Tuna cephesine gönderilen birliklerin genel itibariyle Varna üzerinden geçiş yaptıkları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Mısırlı askerlerin de bu sırada istihkamlar inşa ettikleri anlaşılmaktadır.
4.2.4.1 Üç Deniz Öteye Sevkiyat
Afrika coğrafyasının çetin sıcakları ile mücadele etmeyi öğrenmiş Mısırlı köylüler, Hidiv İsmail Paşa’nın emriyle deniz yoluyla soğuk bir iklime sahip Balkan coğrafyasına sevk edilmiştir. Hidivlik’ten 1 Mayıs 1877 tarihinde gönderilen telgrafta; “Mabeyn i Hümayuna çağırılıp askerlerin hızlıca gönderilmesine dair tebliğ edilen padişah telgrafının geldiği” belirtilerek “…malum olduğu üzere Şuray ı Nüvvab azasından bazılarının uzak yerlerde yani Esna ve Asvan gibi yerlerde bulunduklarından ancak bugün (Pazartesi) açıldığı..” ifade edilmiştir. “İki-üç güne
259 Kıvrak, a.g.t., 130-131. Ayrıca bkz: Özkaya, a.g.t., 220.
260Ceride i Askeriye, 24 Şubat 1292.
91
kadar karar verilip askerlerin hazırlanmasına başlanacağı bununla beraber meclisin toplanmasını beklenmeyip önceki gelen telgrafın tarihinden itibaren asker toplanmaya başlandığı” da eklenmiştir. Yazının devamında “Ancak araştırıldığına göre Rusya, Amerika ve Fransa’dan donanmasını toplayıp sevk etmiş. Birkaç güne kadar Bahr i Sefid’e (Akdeniz) girmek üzeredirler. Bundan başka Bahr i Sefid’de de zırhlı gemiler mevcuttur. Kırım Harbi’nde Mısır’dan giden askerler o sırada Mısır’ın savaş gemileri bulunduğundan Mısır Donanmasıyla gönderilmişlerdi. Hatta o zamanlar ikinci defa gönderilen askerler için Dersaadet’ten savaş gemileri gelmişti. Şimdiyse bizde donanma olmadığı ve posta vapurlarına koyup askerin gönderilmesi pek tehlikeli olduğundan Dersaadet’ten birkaç zırhlı geminin gönderilmesi zaruridir. Zırhlı gemilerin kullanılması askerlerin nakliyesi için olup, buradan gönderilecek vapurların savunmasında kullanılacaktır.”denilerek yapılacak sevkiyatın güvenliği için Donanma’dan koruma görevi üstlenecek zırhlı istenilmiştir.261
Hidivlik’ten 25 Mayıs 1877’de gelen telgrafta ise ordudaki süvari askeri eksiğine binaen Mısır’dan süvari askeri isteğine değinilmiştir. “Henari süvarilerinden iki-üç bin kadarının gönderilmesine dair Sadaret’ten telgraf geldi. Malumunuz olduğu üzere Said Paşa merhumun vaktinde Henari Urbanı isyan ettiklerinden üzerlerine asker gönderilerek bastırılmış ve çoğunluğu batı tarafına kaçmıştı. Bunların içinden hükümete sığınıp itaat eden az bir kısım ise soğuk hallerde kalmamak ve ziraatla uğraşan çiftçiler gibi olmak şartıyla kabul edilip iskân ettirilmişti. Bunlarda ne at, ne de silah ve nede süvarilik edebilecek kişi kalmamış olduğundan bunlardan süvari tertip etmenin mümkün olmadığını Sadrazama bildiriniz. Bunlardan istifade olunabildi ve bu yüzden devlete hizmet etmek nasip oldu. Fakat yine emir verilirse bunlardan bin kişi kadar toplanıp göndermeye çalışabiliriz. Fakat bunlarda ne at var ne de silah bu şekilde bilgi veriniz.262 denilerek Henari süvari adı altında istenilen birliğin daha önce dağıtıldığı ve halihazırda da “işe yarar” olamayacaklarından bu isteğin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte Maliye Nezaretine 18 Ekim 1877’de gönderilen yazıda Mısır birliklerinden süvarilerin tam teçhizatlı gönderilmediklerine dair bir kayda rastlanmıştır. Söz konusu eksiklerin giderilmesine çalışılmıştır. “Mısır askeri için Gelibolu
261 CBOA, YEE-128-1-1, 17 Rebiülahir 1294.
262 CBOA, YEE-128-9-1, 12 Cemaziyelevvel 1294. Savaş döneminde Ruslara teslim olmuş bir askerin firar nedeni olarak soğuklardan şikayeti muharebe ortamı ve şartlarını anlamada yardımcı olmaktadır. Bkz: Yürükçü, a.g.t., 126.
92
Sancağından satın alınan ve üç defada gönderilen 95 baş atın cins ve şekilleriyle fiyatını ve “mesarif i vakıasını” belirten mazbatanın gönderildiği ifadesine dair adı geçen liva mutasarrıflığından gönderilen yazı mazbatayla beraber Sadaret’e gönderilmiştir. Hazinece gerekli muamelenin yapılması” konusunda yazı gönderilmiştir.263
Bu arada Prens Hasan Paşa’nın payitahta gelişiyle ilgili Hidivlik’ten Mabeyn i Hümayuna 18 Haziran 1877’de gelen telgrafta; “Padişaha ve millete hizmet için lazım olan oğlum Hasan Paşa’nın Dersaadet’e gelmesiyle Serasker ve Tophane Müşiri tarafından Marmara açığında karşılama töreni ile karşılanmıştır. Vapurla doğrudan Yıldız sarayına davet edilip padişahla görüştüğü telgrafla bize bildirildi. Gerek ben ve gerek aile efradım ne vazife olursa emre hazır” olduğu belirtilmektedir.264 Buna dair Bahriye Nezaretine; Zırhlı Aziziye fırkateyni Mısır vapurlarıyla bugün Erikli Limanında kömür aldıkları komutanlarına bildirilmiştir. Planladığı gibi yola devam edileceği 22 Haziran 1877 tarihli ferman telgraflarına cevap olarak aynı gün Erikli Maden Nazırı Hasan tarafından bildirilmiştir.265 “Mısır gemilerini Erikli Limanına terk ile Rusya vapurlarının Amasra’ya yöneldiğine” dair Aziziye süvarisi tarafından 23 Haziran 1877’de yazı gönderilmiştir.266 Muhtemelen söz konusu gemi, yukarıda ifade edildiği üzere Hasan Paşa’ya eşlik eden gemilerden biridir.
Bu sevkiyatla işlemleriyle ilgili olarak gelen yazıların birinde; “Bu kez gelen Mısır askerlerinden İskenderiye’ye gönderilen Osmanlı Donanması’nın vazifesini yapmaya görevlendirildiğine ve bu gemilerde bulunan Bahriye askerine dağıtılmak ve güzel bir yardımda bulunmak üzere Hidivlik’ten 5450 Lira verilmiştir.” denilmekteydi. Buna dair Bahriye Nezaretinin tezkeresi padişaha arz edilerek bahsi geçen meblağın asker adına kabulü hakkında ne yapılması gerektiğine dair soru sorulmuştur. “Hidivin bu hediyesi sadece saltanata olan bağının göstergesi amacı içinse de askeriyede bulunanların padişahın hediyelerinden başka hiçbir yerden akçe almamaya “kanun u askeri iktizasınca mecbur olduğu” cevabı verilmiştir. Bununla birlikte bahsi geçen
263 CBOA, DH-MKT-1322-104-1, 10 Şevval 1294.
264CBOA, YEE-128-12-1, 6 Haziran 1293.
265ATASE Arşivi, ORH-4-18-176, 10 Haziran 1293.
266Deniz Arşivi, MB.d. 149-12, 11 Haziran 1293.
93
hediyeden dolayı padişahın memnuniyetiyle beraber bu mazeretin iletilmesi istenmiştir. Aksi hareket durumunda komutanın askeri vazifesini ve “bulunduğu yolun usul ve edebini adem i muhafazadan neşet etmiş bir hal olduğundan kendisinin tardı ve zati lazım gelir.” Bu durumda sadece savaş durumunda bulunmasından ve bilmezliklerine verilerek affedilmişlerdir. Bir daha “böyle bir harekette bulunursa cezalandırılacakları kendilerine bildirilmesi ve askeriyeden olmaları nedeniyle günlük emirler olarak bütün Bahriye ümera ve zabitanın bunun tembih edilmesi Bahriye Nezaret’inden 27 Haziran 1877’de istenmiştir.267
Mabeyn i Hümayun Başkâtipliğine 27 Haziran 1877’de İsmail Paşa tarafından gönderilen telgrafta ise; “Padişahımıza sadece bir samimi bir hizmet olarak oğlum Hasan Paşa’nın hizmetinizde olduğu..”nu ve başarılarını dileyen bir yazı gönderilmiştir.268 Yukarıda belirtildiği gibi hem padişahın Mısır Ordusu’na yönelik şüphesi hem de savaşın başlamış olmasından dolayı Mısır birlikleri İstanbul’a ulaşır ulaşmaz direkt mühimmatla birlikte görev yerleri olan Varna’ya hareketleri emredilmişti. Prens Hasan Paşa’nın Mısırlı askerlerin Varna Karargâhına ulaşmasını idare ettiği sevkiyatta askerleri getiren gemilerin birliklerin karargâha ulaşmasına kadar limanda beklemesini emrettiğinden hareketlerdeki tedbirin genel bir yaklaşım mı yoksa güven problemi mi belli değildir. Askerler yerlerine ulaşınca gemilerin geri dönülmesine izin verilmiştir. Hasan Paşa da 22 Haziranda Asar ı Tevfik zırhlısıyla Balçık Limanına ulaşmış 25 Haziran’da ise Mısri adındaki gemiyle Osmanlı Donanmasından bir geminin refakatinde Varna’ya doğru yola çıkmış 26 Haziranda da askeri törenle Varna’da karşılanmıştır.269 Bundan iki gün sonra Mısır Cihadiye Nazırı olup Varna’ya ulaşan Hasan Paşa’dan gelen telgrafta; “Varna’daki tabyaları gezdiğimde savunmaya yeterli olmadığından mümkün olduğunca takviye edildi. Bununla beraber burada Osmanlı askerinden iki tabur ve Mısır askerinden on iki tabur olması itibarıyla korumaya ve savunmaya yetersiz olduğundan buradaki taburların en azından otuza çıkarılmasının hayati olduğu..” Seraskerliğe bildirmiştir.270
267Deniz Arşivi, MB.d. 125-30, 15 H 1294.
268CBOA, YEE-128-10-1, 15 Cemaziyelahir 1294.
269 Kızıltoprak, a.g.m., 97.
270 ATASE Arşivi, ORH-4-19, 17 Haziran 1293.
94
Mısır’dan asker sevkiyatı için kullanılan vapurların, Osmanlı topraklarının herhangi bir yerine nakliye işleri için de kullanılmaktaydı. Nitekim başka bir askeri sevkiyat görevi için kullanılan vapurlarla ilgili“Mısır vapuruyla gelen askerler, dört yüz süvariden ibarettir. Çerkes İbrahim Paşa da birlikte gelmiştir. Bu askerler Davut Paşa kışlasına gönderilmiştir. Paşayla ile yapılan görüşmeye göre Samsun’dan buraya kadar düşman gemisine rastlanmadığı ve emniyetle buraya kadar geldikleri” 4 Ağustos 1877 tarihli ve Mahmud imzasıyla bildirilmekteydi.271 Yine bu nakliye gemilerinin savaş sonlarında da faaliyet gösterdikleri açıktır. Nitekim Varna’da sıkışmış olan birlikler İstanbul-Varna arası adeta mekik dokuyan bir hareketlilikle tahliye edilmişlerdi. Örneğin 1878 Mart’ında Sultaniye ve Mevred i Nusret vapurları defalarca Varna-İstanbul arasında sefer yaparak asker ve eşya taşımıştır. Bunlardan birinde gidişte Ferik Recep Paşa ve Gelibolu’dan binen Mirliva Osman Paşalar da bulunmaktadır. Dolayısıyla taşınan asker ve eşyanın hangi gemilerle sevk edildiğini belli bir ölçüde bilmekteyiz. Bunlar arasında hangilerinin konuyla ilgili olarak Akdeniz limanlarına uğradıklarına da ulaşabilmekteyiz. Aynı şekilde; Babil ve Asir vapurları ile birlikte İsmail vapuru da aynı şekilde Varna’dan askerleri alıp Akdeniz limanlarına bırakmak suretiyle asker ve eşya taşımıştır.272
4.2.4.2 93 Harbi’nde Mısırlı Birlikler
İsyan bastırma harekatları hariç tutulursa Mısırlı birlikler Kırım Harbi’nden yaklaşık 20 yıl sonra tekrar Balkanlar’da Osmanlı Ordusu emrinde ve yine Ruslara karşı savaşa katılmışlardır. Bu durum Osmanlı-Rus savaş tarihi kadar Mısır-Rus askeri mücadelesi açısından da önemli bir süreçtir. Bu nedenle söz konusu dönemde Rusya’nın Mısır’ı en azından tarafsız kalmasına yönelik politikalarına rastlamak şaşırtıcı değildir. Nitekim buna dair 12 Mart 1878 tarihli Ceride i Askeriye’de geçen bir haber ilgi çekicidir. Rusçadan tercüme edilen alıntı haberde: “Kahire’den 8 Mayıs 1871 tarihinde gönderilen yazıda, Çarın Mısır’da bulunan (General) Konsolos ile gerçekleşen mülakatını göndermiştir. 15 Nisan tarihiyle verilen bilgiye göre: …Avrupa en son muharebeden dolayı gayet yorgun olup toplumun genel görüşü de barışa yönelmiş bulunduğundan en evvel barış ve asayişi ihlale her kim cüret ederse bütün Avrupa’yı aleyhinde bulacaktır. Bu halde Devlet i aliyye her
271ATASE Arşivi, ORH-4-18-68, 24 Receb 1294.
272Deniz Arşivi, EBH.J.d. 361-1, Mart 1294.
95
taraftan kuvvet bulup da karışıklığa hedef olduğu halde makul bir sebep ve doğru olmayarak delice Mısır aleyhinde duracak olursa fehamet penahilerine (Rus çarına) hayırlı olmaz mı? Böyle bir hareket meydana gelirse hükümet i fehimaneleri (Rusya) Devlet i Osmaniye’nin savaş fikrini dünyaya duyurarak yalnız birkaç gün muharebe eder. O halde ise bize doğuda bir ihtilal çıkarmaya çalıştığımızı düşünenler bile müdahale etmemizi talep edeceklerinden müdahalemize hiçbir engel olmayacaktır. Bunları konuşup açıklamakla beraber imparatorun hükümeti bu konuda ne görüşte bulunduğunu size açıkça söylemek isterim. Şöyle ki; Tasavvurlarımızın uygulamaya geçmesi için bir müddet daha sükûnette durması gereklidir. Silahlarınız bir muharebe için gereklidir. Hazırlıklar Yunan ve Sırbistan, Eflak ve Boğdan ile savunma ve taarruz açısından anlaşma ile bu konuda bizim yardım edeceğimize şüphe yoktur. Hükümet i mütevvianızla yavaş yavaş müzakerata devam ediniz. Mısır, Babıâli ile meydana gelen ilişkilerde iddiasında ısrar ettiği halde başarıya ulaşır. Padişahın vekili (Sadrazam), dayanma ve sebatımızı görünce bütün bütün hiddet ve öfkeleri artarak tabii olarak bir hadise ortaya çıkacaktır. İşte Mısır o vakit Rusya’nın dostluğunun kıymetini anlayacak ve onaylayacaktır. Bizim dostluğumuz Fransa dostluğu gibi değildir. Fransa ceddinizi muharebeye teşvik ettiği halde manevi yardım ile yetinerek ve size Osmanlıların intikam pençesinden ve garazına terk ve feda etmiştir.” denilmekteydi.273 Bu haber aslında Rusya’nın politik yaklaşımlarının savaş hazırlıklarına giriştiği dönemle birlikte başladığını göstermektedir. Rus generalinin bu beklentisi yanlış çıkmış olup çok kısa süre sonra düşmanı ile ittifak etmiş olduğu halde Rusya’nın karşısında savaşa katılmıştır. Zaten Mısır ile Rusya’nın böyle bir ittifakı dönemin şartlarına göre Akdeniz’de İngiltere gibi bir güç varken mümkün görünmemektedir. Özetle Akdeniz’de yer edinme, Osmanlı’yı güneyden kuşatma ve zorlama politikası Mısır gibi bir eyaletten ziyade İngiltere gibi bir güçle ancak mümkün olabilirdi. Karadağ ve Sırbistan’ın Osmanlı ile mücadelesinin Osmanlı lehine gelişiyor olması, öncelikli durumdaki Balkanlar’daki Rus nüfuzunu tehlikeye atmış, nihayetinde Rusya’nın savaşa müdahil olmasına neden olmuştur.
Yukarıda sevkiyat süreci anlatılan Mısırlı birlikler, Sudan seferlerinden kurtulanlar olup Massawa'nın kavurucu sıcaklarından Bulgaristan'daki Osmanlı güçlerine katılmak üzere yeniden donatılmıştır. Mısır Ordusu, Habeşistan'daki yenilgisinden
273Ceride i Askeriye, 28 Şubat 1293.
96
sonra iyi görünmesine rağmen moraller düzeltilememişti. Kampa vardıklarında, iyi giyimli ve maaşlı Mısırlılar olarak görünüyor ve Türk askerlerini küçümseyerek bakıyorlardı. Ama savaş başladığında bu parlak, küçük gücün yeterli olmadığı fark edilmişti. Kahire'den yeni silahlarla hazırlanan bu Mısır keşif birlikleri, yerleşik topçu bataryaları ile güçlendirilmiş Şıpka Geçidinde Prens Mirsky komutasındaki Rus güçlerinin 17 Temmuz 1877 tarihindeki taarruzunun püskürtülmesinde rol amıştır. “Ertesi gün General Gurko’ya takviye kuvvetleri getirilirken Prens Hasan Paşa emrindeki Mısır takviye kuvvetlerinden Valentine Baker Paşa,274 Yüzbaşı Sormani, Binbaşı Turnheysen ve Darfur ve Bahr ül-Gazal fatihi Zübeyr Paşa’nın275 emrindeki birlikler Ağustos 1877'de Bulgaristan'a gönderilmiştir.276 Müşir Mehmet Ali Paşa ve Mısır Harbiye Nazırı Hasan Paşa’nın ileriye sürdüğü fikirle Müşir Süleyman Paşa kuvvetleri Şıpka’dan geri çekilmiştir. Daha sonra Osmanpazarı’nda veya Cuma’da toplanacak olan kuvvetlerle birleşecekti. Burada Hasan Paşa’nın maiyetiyle birlikte Tırnova istikametinde yapağı taarruz ise İstanbul’da uygunluğu padişah tarafından Yüksek Askeri Meclise (Dar ı Şura i Askeri) sorulmaktaydı.277
Eski Zağra'da Ruslarla mücadele sırasında ise Mısırlılar, Mehmet Ali Paşa’nın278 komutası altına alınmış olup Prens Hasan Paşa 2. Kolordu Komutanlığına getirilmiştir. Bu sırada ordu, 52 tabur piyade, 14 süvari bölüğü ve 11 topçu bataryasından oluşurken piyade birlikleri çoğunlukla Mısırlı ve Türk'tü. Süvari birlikleri ise Çerkes ağırlıklıydı. Hasan Paşa "kraliyet kanından” olduğu için Mehmet Ali Paşa’nın üstü değilse de eşdeğeriymiş gibi hareket ederken emrinde Salih Paşa gibi doğrudan ona bağlı, başarılı bir asker bulunmaktaydı. Ancak Mcgroger’a göre verdiği iyi tavsiyeler dinlenmemiştir.279 Bu arada hayatının çoğunu Güney Sudan'ın
274Doğu Sudanlı Mısır birliklerine Valentine Baker Paşa adında İngiliz subayı komuta etmiş olup savaşta büyük yararlılık göstermiştir. Bulgaristan'daki savaş, Baker Paşa’nın daha önce yaşadığı bir dava yüzünden öfkesini kusmasını sağladığı da söylenebilir. İngiltere’nin kibar toplumu tarafından ünü parçalandığı için Baker, saldırılarda liderlik ederken gayet “acımasızca” düşmanının yolunu kılıcı ile kesmiştir. Bazı Osmanlı subayları buna hayret etmişlerdir.” Bkz: McGroger, a.g.e., 163.
275 Zübeyr Paşa savaştan önce belirlenemeyen bir sebeple Kahire’de ev hapsinde bulunmaktaydı. Bu nedenle savaş Zübeyr Paşa için bunun özgürlük anlamına gelmiş olmalıdır.
276Süleyman Paşa’nın emrinde Şıpka’da Mısır birliklerinin bulunduğuna dair bu ifadeyi destekleyecek başka kaynaklara ulaşılamamıştır.
277 Süer, a.g.e., 302.
278Mehmet Ali Paşa Kırım Harbinden beri Osmanlı Ordusunda hizmet vermekteydi. Karadağ, Bosna, Girit, Teselya, Sırbistan ve Arabistan'da görev yaptı. Rumeli’deki Osmanlı ordularının başına getirildiğinde durum pek iç açıcı değildi. Bkz: McGroge, a.g.e., 160.
279 Osmanlı komutanları arasındaki rekabetin Mısırlı askerler arasında da olduğunu görmekteyiz: Bunun yanı sıra Yakın arkadaşları Yüzbaşı Sormani ve Binbaşı Turnheysen tarafından dalkavuklukla
97
sıcağında geçiren Zübeyr Paşa’nın çetin Balkan kışında geçirdiği zorluğu gören Türk subaylarının kendisinin Mısır'a dönüşünü ayarladıkları anlaşılmaktadır.280
Savaştaki en büyük Mısır etkinliği ise 1877 Eylül ortasında Çerkovna Muharebesinde gerçekleşmiştir. Mehmet Ali Paşa emrinde iki Rus kolOrdusu’na karşı gerçekleşmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın serdarlığı döneminde Osmanlı birliklerinin nispeten aktif savunmaya geçmesiyle Hasan Paşa’nın emrindeki Mısır birlikleri de dâhil olmak üzere Plevne Kuşatması üzerindeki baskıyı azaltmak üzere harekat düzenlemiştir. Muharebede Mehmet Ali Paşa, Rus birliklerin merkezine karşı gösteri harekâtı yapmayı planlamış, sol kanattaki zayıf birliği yok etmek için ise Mısır birliğini göndermiştir. Fakat o gün Osmanlı kuvvetleri için hiçbir şey doğru gitmemiş, sol kanada karşı gönderilen birliklerle Rusların merkezine gönderilen birlikler karışmış ve Rus takviye kuvvetleri gelmeden ayrılamamıştır. Mısır saldırısı ise Ruslar açılır açılmaz çökmüş ve kısa süre sonra ordunun geri kalanına katılmak üzere Çerkovna'ya geri dönmeye başlanmıştır. Fakat dokuz taburluk Mısır birliğinin taarruzu çamurlu yollara saplandığından savaş alanına hiç ulaşılamamıştır. Ölüleri gömmek için yapılan ateşkesten sonra ancak Mısırlılar aceleyle geri çekilebilmiştir.281
Yukarıda da ifade edildiği üzere Osmanlı Ordusu’nda lojistik destek temininde yaşanan aksaklıklar savaşın gidişatında ciddi bir etkiye sahip olmaktaydı. Bu konuda Mısır birlikleri de aynı sorunla karşılaşmaktaydı. Nitekim 1 Eylül 1877’de Pazarcık Komutanlığından Varna’ya çekilen telgrafta Mısır birliğinin acil olarak iki topa ihtiyacı olduğu belirtilmişti. Fakat bu ihtiyacın temin edilmesi ancak bir ay sonra mümkün olabilmiştir. Aynı şekilde postalarda da gecikmelerin olduğuna dair telgraflar çekilmekteydi.282
suçlanıyordu. Zübeyr Paşa’nın ise Mehmet Ali Paşa hakkında şikâyetleri vardı. Ona göre Ruslardan rüşvet alıyordu. Bunun yanında en büyük rekabet ise üst komutanlar arasında oluyordu. Müşir Mehmet Ali Paşa prensi kovma eğilimindeydi ama bun imkansızdı. Hasan Paşa, padişahın nimetlerinden faydalanmaya devam ettiği sürece bu zor olacaktı. Mısır askerlerinin savaşta kendini gösterme fırsatları olsa da Lom seferi sırasında iki kez Mehmet Ali Paşa, Hasan Paşayı geri çekilen bir Rus ordusunu yok etmekten; iki kez de hayati anlarda birliklerin sevkiyatının ağırdan alınmasıyla kaçırılmıştır. Bkz: McGroger., a.g.e., 161.
280At koştururken ellerini paltosunun içinde tutmak için dişlerini dizgin olarak kullandığı görülmüştür. Bkz: McGroger, a.g.e., 161.
281 McGroger, a.g.e., 162.
282 Kızıltoprak, a.g.m., 104.
98
Cephe gerisinde sivillerin kontrolü ve savaş nedeniyle göç etmek zorunda kalanların iskânı gibi sorunlara çözüm bulunamaması veyahut yetersiz kalınmasının askerler üzerinde olumsuz etki ettiği yönünde merkeze telgraflar çekilmekteydi.283 Bununla birlikte özellikle eksikliği sürekli hissedilen süvari birliklerinin yakın bölgedeki jandarma görevlerine verilmesi kuvvetlerin dağıtıldığı ifadeleriyle komutanların şikayetlerine neden olmaktaydı. Örneğin Hristiyan isyancıların Müslüman ahaliye musallat olduğu iddiasıyla Mısır birliklerinden yararlanıldığı görülmekteydi. Bu konuda görevlendirilenlerin arasında Mısırlı Yüzbaşı Muhammed Rahmi Efendi komutasındaki kuvvetlerden 26 Temmuzda görevlendirilen bölgeyi tarama ve bölgenin güvenliğini sağlama tedbirlerini almaları istenmiştir.284
Dobruca Tümeni olarak adlandırılan sonradan ismi Hacıoğlu Pazarcığı Tümeni Osmanpazarı’nda düşmana karşı konumlandırılmıştır. Düşmanın 14. KolOrdusu’na karşı bulunan bu tümende 11 piyade taburu, 1 süvari alayı, (7 bölük) ve 3,5 batarya (20 top) 1206 muavene piyadesi, 819 muavene süvarisi bulunmaktaydı. Komutanı ise Ferik Raşit Paşaydı. Yeni kurulan Eski Cuma KolOrdusu’nun başına ise Varna Kalesi Komutanı Prens Müşir Hasan Paşa getirilmişti. Bu kolorduda 11 piyade taburu bulunmaktaydı. Bu durumda Mısırlı komutanların emrinde Osmanlı askeri bulunduğu gibi Osmanlı Komutanlarının emrinde de Mısırlı askerlerin görev yaptıkları anlaşılmaktadır.285 Buna dair bilindiği üzere Prens Müşir Hasan Paşa komutasında bir süre önce kurulmasına başlanmış olan Eski Cuma KolOrdusu’na bağlı Mısır askerlerinden Ferik İsmail Paşa Tümenine ait birliklerin büyük bir kısmı, bu sırada Eski Cuma’da toplanmaktaydı. Ancak bu tümene bağlı birliklerden 8 piyade taburu, 2 süvari bölüğü ve 2 bataryanın kuruluşu bitmişti. Bu kuvvetler 30 Ağustos 1877’de Yeniköy’e varmıştır. Bu kuvvetler Neşet Paşa Tümeninin güneyini koruyacaktı.286 30 Ağustos’taki Karahasan Muharebesi’nden sonra Müşir Mehmet Ali Paşa’nın Seraskere gönderdiği şifreli telgrafta Hazergrad KolOrdusu’ndan Ferik Asaf Paşa ile Cuma KolOrdusu’ndan Mirliva Sabit Paşa* ve İngiliz Baker Paşaların
283 a.g.m., 105.
284 a.g.m., 106.
285 a.g.e., 310-311.
286 a.g.e., 313.
* Daha sonra ferik olacaktır.
99
başarılarıyla öne çıktığı görülmekteydi.287 Yine Hazergrad (Razgrat) Ordusu Komutanı Müşir Ahmet Eyüp Paşa emrindeki üç kolordudan üçüncüsü Cuma Kolordusu olup komutanı Müşir Hasan Paşa, Kurmay Başkanı da Mirliva Hüsnü Paşa’ydı. Hasan Paşa’nın emrinde ise 1. Tümen, Mısırlı Ferik İsmail Paşa Tümeni olup iki tugayı vardı. 15 piyade taburundan on biri Mısırlı idi. Yine buna benzer başka bir durum Kadıköy Muharebesi’nde merkez kuvvetlerde Mirliva Osman Paşa komutasındaki muharebeye katılan iki Mısır taburunun varlığıdır.288
Kaçelova Muharebesi’nde faaliyet gösteren Sabit Paşa Tümeni ve Cuma Kolordusu’nun da harekâta destek verdiğini görmekteyiz. Sabit Paşa Tümeni Gricinova kuzeyinde Çeroviç bölgesindeydi.289 Cuma KolOrdusu’nun 9 Eylül günü Mehmet Ali Paşa tarafından gönderilen raporda harekâtta herhangi bir koordinasyon sorunun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu bilgiler bize şunu söylemektedir; Mısırlı birlikler merkezi ordu/komutanlar emrinde muharebelere iştirak ederken muhabere konusunda bir sorun yaşamamışlardır. Muharebedeki başarılarına dair ise genlikle komutanların isimlerine değinilmekteydi.
Devam eden Rus ilerleyişi karşısında payitahtı tatmin edici bir başarı kazanamamış olan Müşir Mehmet Ali Paşa’ya işi ağırdan aldığına dair merkezden baskılar gelmeye başlamıştır. Bunun üzerine Müşir Hasan Paşa’nın karargahında yeni harekât planı yapıldığına dair bilgilere ulaşılmaktadır. Bu da bu süreçte Mısırlı komutanların ve birliklerin etkinlikleri açısından önemli bir işarettir. Cuma Kolordusu Komutanı Müşir Hasan Paşa ve Hazergrad Kolordusu Komutanı Müşir Ahmet Eyüp Paşa verilen emirle orduları ileri sürülmüş ve zayıf düşman ileri birilikleri geri püskürtülmüştür. Bunun yanında Mısır Ordusu’nun muharebelerde bulunması ve etkinliğine dair başka bir örnek yine Çayırköy Muharebesinde Cuma KolOrdusu’nun görevlendirilmesidir. Bu muharebede Çakırköy mevzilerindeki düşmana taarruz için Cuma Kolordusu ayrılmış, bölgede düşmanın 26. ve 32. Piyade Tümeni ile 11. Süvari Tümeni’nden birliklerine karşı taarruza geçen Müşir Hasan Paşa, Vodiçe’nin güneyinde bulunan Salih Paşa Tümeni ile cepheden Vodiçe’nin kuzeyinden de İsmail Paşa Tümeni’yle de düşmanın sol kanadından taarruz edecekti. İhtiyattaysa Sabit
287 Süer, a.g.e., 317.
288 a.g.e., 321-2. Ayrıca; yazar burada “muavene” tabirini kullanmaktadır. Bunun direkt Mısır Ordusu olarak kullanılması bağlam gereği daha doğru olmalıdır.
289 a.g.e., 327.
100
Paşa Tümeni bulunacaktı.290 Neticede başarısızlıkla neticelenen bu muharebe sonrası Cuma Kolordusu eski mevziine geri alınmıştır. Bu başarısız muharebe Mısırlı birliklerin yoğunlukta kullanıldığı son muharebe olacaktır.
Müşir Mehmet Ali Paşa’nın Tuna Genel Komutanlığı sırasında yukarıda da belirtildiği gibi özellikle işi ağırdan aldığı ve çok fazla tedbirli olduğu ileri sürülerek merkezden gelen baskılar ve bir an evvel savaşın bitirilmesine dair genel yaklaşım üzerine Mısır Ordusu’nun etkinliği ve görevleri arttırılmıştı. Fakat nihayetinde bir sonuca Paşa bu istekleri yerine getirememiş olacak ki görevden alınarak yerine Balkan Komutanı Müşir Süleyman Paşa 4 Ekim 1877’de görevlendirilmiştir. 2 Ekim 1877'de Mehmet Ali Paşa görevinden alınmasıyla yerine getirilen Süleyman Paşa’nın Serdar ı Ekremliği döneminde Mısır birliklerine, Abdi Paşa’nın döneminde olduğu gibi daha pasif görevlere verilmiştir. Fakat konunun arka planında üst kademe komutanlar arasındaki sürtüşmenin etkisi büyüktü. Nitekim Süleyman Paşa Şumnu’ya gelir gelmez, Ahmed Eyüp Paşayı görevden almıştır. Aslında o sırada Şumnu’daki birçok komutan Mehmed Ali Paşa taraftarı olup Süleyman Paşayı sevmiyordu. Bu yüzden ordunun düzenlenmesinde epey zorluk yaşanmıştır. Bunlardan bir başka örnek ise Mehmed Ali Paşa taraftarı olan Hasan Paşa’dır. Süleyman Paşa Şumnu’ya Ekim 1877'de gelişiyle Hasan Paşa, Süleyman Paşa’yı Mısır birliklerini Varna'ya geri çekmeye ikna etmiştir. Sebep olarak da Mısır Ordusu’nun gelecek kış için tamamen donanımsız olduğunu ileri sürmüştür.291 Ayrıca sonraki baharda geri dönecek çok az asker olacaktı. Askerlerin yeterli derecede hazırlık süreci görmemesi, talimlerini görev yerlerinde telafi edilmesi gibi sebepler de ileri sürülmüştür. Bu konuda Varna İdare Meclisi Başkanlığına Mısır muavene askerlerinin çabaları ve cesaretlerini beyana cevap olarak yazılmış bir yazıda: “İstihkâm işleri bittiğinden taburun üst düzey komutanlarına ve tüm asker kardeşlerime selamımı gönderiyorum. Onlar vatanları ve milletleri uğruna canlarını seve seve vermeye hazır durumdalar. Size tavsiyem onlara verilen silahları iyi kullanmalarını öğretin. Atıcılık iyi öğretilsin. Taburlarda ve bölüklerde gerekli eğitimler verilsin. Savaş manevraları öğretilsin. Böylece onlar bu eğitimden sonra tam bir asker gibi olsunlar. Hedefe ateş eğitimi yapılsın. Her birine atış yapmaları
290a.g.e., 335-339. Kaçelova Muharebesi’nden sonra Mehmet Ali Paşa ile Hasan Paşa’nın Dr. Heinrich gözetimindeki hastaneyi ziyaret etmiş ve sağlık hizmetlerine dair beğenilerini göstermişlerdir. Bkz: Yurdakul, a.g.t., 93. Hastalar ve tedavilerine dair ayrıntılar için bkz: a.g.t., 196.
291 Öter, a.g.t., 203.
101
için beşer şarjör verilsin. Aralarında yarışmalar düzenlensin ve iyi atıcılar tespit edilsin.”292
Bu durumda Eski Cuma Kolordusu teşkilatında bulunan Mısır taburları Varna’ya geri gönderilmiştir.293 Bu değişiklik sonrası Cuma Kolordusu Komutanı Müşir Hasan Paşa, Cuma Tümen Komutanı Ferik Salih Paşa, Hacıoğlu Pazarcığı Tugayı Komutanı Ferik Raşit Paşa olup hepsi de Mısırlıydı. Raşit Paşa’nın emrinde 9 piyade taburu ve 1 batarya vardı. Daha sonra Zekeriya Paşa emrine geçen tugayda 10 piyade taburu, 6 süvari bölüğü ve 3 batarya bulunmaktaydı. Bu esnada kolorduya bağlı Kazan geçidinde 2 piyade taburu ve ayrıca seyyar orduya çeşitli yerlerde toplam 23 piyade taburu bağlıydı. Bunlardan 8 tabur Mısır askerlerindendi. Bu seyyar kuvvetin dışında da sabit olarak Rusçuk Kalesinde 16 redif taburu, 2 müstahfız taburu ve 3 Mısır piyade taburu vardı.294 Müşir Hasan Paşa emrinde 12 tabur, 5 kale bataryası (800 topçu askeri) olarak Varna Kale Komutanlığına tekrar görevlendirilmiştir.295 Her ne kadar Süleyman Paşa’dan daha etkin bir strateji beklenmişse de en azından Mısırlı birlikler için pasif savunma konumuna geri dönüldüğünü ifade edebiliriz.
Varna, Rusçuk, Pazarcık ve Balçık’ta bulunan Mısır askerleri zorlu iklim şartlarına rağmen görevlerini yapmaktaydılar.296 Bu arada Zekeriya ve Yusuf Şehdi Paşaların gayretleri de diğer tüm görevini yapan askerler gibi takdir edilmekteydi. 22 Ocak 1878 tarihinde Edirne’de Ruslara ateşkes teklifi ile Server ve Namık Paşalar görüşmelere başlandığında hala çeşitli yerlerde savaşa devam edilmekteydi. Bunlar arasında Mısırlı Mirliva Zekeriya Paşa’nın297 birliği de bulunmaktaydı. Pazarcık’ta muharebe kaybedildikten sonra 26 Ocak’ta buradaki askerler Varna’ya çekilme kararı almıştır. Bu sırada hasta ve yaralıları nakletmek için araba ihtiyacı olan birlikte atların beslenmesi için 5000 okka arpa Varna’dan talep edilmekteydi. Ancak
292 Kızıltoprak, a.g.m., 104. Bahsi geçen alıntının olduğu eseri temin edemedim. Fakat Hasan Paşa’dan veya Hidivlikten gönderilmiş olması muhtemeldir.
293 Süer, a.g.e., 415.
294 a.g.e., 417.
295 a.g.e., 418.
296 a.g.m., 102. Kavalalı döneminden itibaren Mısır Ordu mevcudunda yerli asker sayısı yavaş da olsa artmaya başlamış bu sırada da özelikle subay kadrosu Türk, Çerkes ağırlıklı iken erler arasında yerli sayısı daha ağırlıkta idi. Ayrıca bu savaşta gönderilen subaylar arasında bir Kıpti’nin olabileceğine dair. Bkz: a.g.m., 101.
297Zekeriya Paşa 26 Ocakta ağır yaralanacak ve daha sonra kurtarılamayacaktır.
102
çarpışmalar sırasında çok sayıda at telef olduğu için arabaları çekecek at sayısı da az olduğu gibi süvarilerin bile yaya hareket etmesi gerekmekteydi.
Şumnu’daki Genel Komutanlık emrinde bulunan Varna Ordusu Mısırlı Müşir Prens Hasan Paşa idaresindeydi. Kurmay Başkanı ise Miralay Hüsnü Beydi. Kale ve Topçu Komutanlığında ise Ferik Raşid Paşa yardımcılığında da Miralay Ziya Bey bulunuyordu. Varna Ordusu’na bağlı bir tümen ve iki liva vardı.298 Hasan Paşa’nın emrindeki birliklerin yapılanması şu şekildeydi:
1.Tümen–Ferik Çerkes Reşid Paşa (Mısır)
1.Liva-İsmail Paşa
1.Alay (Mısır)
2.Alay (Mısır)
2.Liva-Zekeriya Paşa
3.Alay (?)
4.Alay (Osman Necip Paşa emrinde Rusçuk Kolordusu emrinde)
-
5.Alay
6.Alay Miralay Tahir Bey (Mısır)
-
İhtiyat Alayı Miralay Mehmet Bey
Süvari alayı (Biri nizamiye, diğeri Çerkes ve Tatar)
3 Batarya
(Tablo 1: Prens Müşir Hasan Paşa Emrinde Varna’da Bulunan Mısırlı Birliklerin Teşkilat Yapılanması)
Rumeli Cephesi haricinde Mısır’dan herhangi bir askeri sevkiyat kaydına rastlanmamıştır. Kafkas Cephesinde 17 Haziran 1877’de Zimnitsa’ya gönderilen telgrafta Mısır birliklerine dair bir ifadeye rastlanmışsa da buna dair başka bir kayda ulaşılamamıştır. Telgrafta; “Ayın 15’inde General Alhazov’un birlikleri Oçamçıra’da bulunan düşman birliklerini ateşe tutarak büyük kayıplar verdirmiştir. Düşman güçleri sabit birlikleri haricinde Mısırlılardan oluşmaktaydı. Sağ ve sol kanatlardan ateş edilmesine ve dokuz gemiden oluşan düşman mürettebatından da ateş
298 Murat Çulcu, Şu Bizim 93 Harbi Osmanlıda Büyük Kırılma, (İstanbul: E Yayınları, 2014), 522.
103
açılmasına rağmen Rus kayıpları ölü ve yaralı olarak 250’yi geçmemiştir.299 Fakat bu bilgiye, Kafkas Cephesi ile ilgili eserlerle desteklenememiştir.
4.2.4.3 Mısır Eyaletinin Lojistik Desteği
Savaş döneminin olağanüstü hal durumu nedeniyle, Osmanlı Ordusu’nda lojistik temini ve takviyesinde büyük sorunlar yaşanmıştır. Genel olarak Tophane başta olmak üzere çeşitli askeri sanayi tesisindeki üretim yetersiz kaldığından ithal yoluyla ihtiyaç sağlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte savaşın ilanından itibaren eyaletlere gönderilen seferberlik emriyle Mısır da bu ihtiyacın sağlandığı adreslerden biri olmuştur. Rusların Tuna’yı geçmeye başladığı sırada 5000 adet tüfek ile yine yaklaşık bu miktarda kılıcı bir vapurla Mısır’dan Varna’ya gönderilmiştir.300 Bu teçhizat yukarıda da belirtildiği gibi Hacıoğlu Pazarcık’ta Mirliva Hidayet Paşa tarafından ahaliye süvari askeri ihtiyacını karşılamak amacıyla dağıtılmıştır.
Mısır’dan gönderilen lojistik destek sevkiyatının bir kısmı Sitte Gambotu ve İsmail Vapuru ile yapılmıştır. Muhtemelen bu süreçte yoğun kullanımdan dolayı bunların Tuna’dan dönüşünde İsmail Vapuru Dersaadet’te bakıma alınacağından yerine başka bir vapur istenmiştir. Kazanı tamire muhtaç olan İsmail Vapurunun 19 Mayıs’ta Mirliva Mustafa Paşa tarafından bildirilmiş olmasına rağmen301 erzak ve askerî mühimmatla birlikte 30 Haziran 1877’de Varna’ya vardığı Varna mutasarrıfından bildirilmiştir. Bu bilgi vapurun tamiratının yapılmış olduğunu veya en azından halen işler durumda olduğunu göstermektedir.302 Bununla birlikte lojistik sevkiyatının başka vapurlarla da yapılmıştır. 25 Haziran 1877 tarihinde İsmail Paşa tarafından gönderilen telgrafta; “Padişahımıza hizmetimin bir işareti olarak sunduğum 16.000 tüfengin iki buçuk milyon fişengi ile beraber bu iş için görevlendirilen Mahalle adındaki vapurda yüklü olarak o tarafa gönderildiğine dair..” bilgisi verilmektedir.303 Lojistik destek, personel ve mali yardımlarını devam ettiren Mısır’dan Mabeyn i Hümayuna 29 Haziran 1877 tarihinde Talat Paşa vasıtasıyla
299 Yıldırım Okatan, “Rus telgraf Belgelerine Göre 93 Harbi Kafkas Cephesi (Yüksek Lisans Tezi, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019), 104.
300 Süer, a.g.e., 521.
301Deniz Arşivi, MB.d. 159-7, 7 Mayıs 1293.
302Deniz Arşivi, MB.d. 149-14, 18 Haziran 1293.
303CBOA, YEE-128-8-1, 13 Cemaziyelahir 1294.
104
yukarıdaki sevkiyatla ilgili bilgi verilmiştir. “Mahalle Vapuruna yüklenerek gönderilen ve bu sabah Dersaadet’e ulaşan on altı bin fitilli şeşhane tüfekler çeşidinden olmak üzere daha dört bin beş yüz tüfenk, yedi yüz bin fişenk ile hazırlanıp sunulmaktadır. Yine özel vapura yüklenerek bu Çarşamba İskenderiye’den yola çıkarılacağı hususu Hidivlik’ten bana telgrafla bildirilmiştir..304 Mabeyne sonraki gün Talat Paşa’dan gelen bir diğer mektupta; “Mahalle Vapuru bu sabah sağ salim Boğaza ulaşıp Dersaadet’e doğru hareket etmiştir. Yarın sabah erkenden burada bulunacağından ve ifade edilen mühimmatın hepsi bir tarafa gönderilecek olduğu halde burada ayrılıp ve başka vapura yüklenilip gecikmemek için çıkarılmaksızın adı geçen vapurla yerine gönderilmesi ve teslim edilmesi daha mümkün olacağından uygun görülürse gereğinin ilgililere ve vapur kapatanına o şekilde söylenmesi tarafıma iletilmiştir.” Bilgisiyle son durum hakkında izahat vermiştir.305
Mabeyn i Hümayun Başkâtipliğine 18 Temmuz 1877 tarihinde İsmail Paşa tarafından gönderilen başka bir telgrafta; “Padişahımızın devlet ve millete olan hizmetimin beğenilmesi ve bu sefer de bu beğeninin Talat Paşa vasıtasıyla telgrafla iletilmesinin gelmesi üzerine dualar edilmesi ve tüfenklerin cephanelerinin hazırlanmasının ve Hazkıl’da(?) üretilmekte olduğunun birkaç güne kadar gönderileceğine dair” bilgisi verilmiştir.306 Böylece ordunun ihtiyaç duyduğu büyük miktardaki silah ve mühimmat sevkiyatının Mısır’dan yapıldığı anlaşılmaktadır. 93 Harbi’nde Osmanlı Ordusu’ndaki Mısırlı askerlerin elinde Amerikan Remington tüfekleri de kullanımdaydı. Amerikan İç Savaşı sonrası eldeki fazla ürün ve halihazırdaki üretimler için pazar ihtiyacına Osmanlı ve Mısır öncülük etmişti. Bu tüfeklerin nakliye işlemleri sırasında yukarıda da ifade edildiği üzere Bahriye askerlerine dağıtılmak üzere hidiv tarafından ayrıca 5400 lira gönderilmişti.307
Mabeyn i Hümayun’a 4 Temmuz 1877 tarihli ve Mahmud imzasıyla gelen başka bir yazıda; “Şınayder tüfeklerinin hepsi bu kez celp edilen muavene askerine verildiğinden bugün bir tane bile bulunmamaktadır. Eğer Martini Henry tüfeklerinin
304CBOA, Y-PRK-ASK-1-32-1, 17 Haziran 1293.
305CBOA, Y-PRK-ASK-1-32-2, 16 Haziran 1293.
306CBOA, YEE-128-4-1, 18 Receb 1877.
307 Kızıltoprak, a.g.m., 97.
105
anbarda yüz bini aşkın mevcudu varsa da bunların elde mevcut fişengi yoktur. Tophanece yapılan fişenkler de ordunun elindeki tüfeklere yetmeyeceği gibi bu durumda Amerika’dan gelmek üzere olan Martini Henry fişeklerinin gelmesinden sonra (ihtiyaçlar) doğacağından mevcut bir miktar Winchester da süvariye verilmek üzere saklanıp istenilen defterde açıklamasıyla sunulacağı.308 ifade edilmiştir. Mısır’dan gelen tüfeklerin ağızdan dolma olduğundan pek de işe yaramayacağından dolayı, “Asakir i Muavene”ye Şınayder, Martini Henry ve Vinchester tüfeklerinden verilmesi emredilmişti. Bu üç çeşit tüfekten ambarlarda mevcut olanların miktarı daha önce padişaha arz edilmişse de zamanla değişen zorluklar nedeniyle “rehin nisyan olup” fakat şimdiye kadar yapılan sarfiyat nedeniyle de ifade edilen üç cinsten Dersaadet’te ne kadar varsa bildirilmesine..” dair aynı gün karar çıkmıştır.309
Tüfek ihtiyacına binaen 10 Temmuz 1877’de hidivlikten gönderilen başka bir yazıda ise; “Çerkesler ve Abazalara iane (yardım) toplanmasına ve yeni icat tüfenk ve rovelver gönderilmesine dair padişahın emrini içeren telgraf ulaştı. Her bir iradenin yerine getirilmesi üzerime farz olduğu gibi bunu da gücüm yettiği derecede yapacağım açıktır. Fakat maliyenin geçen iki ay zarfında mükhed(?) olduğu taksitlerin ödenmesi Mısır’da ne pamuğun ve ne de buğdayın mevsimi olmayan bir zamana denk gelerek iki buçuk milyon liraya yakın olan meblağın tahsili için ahali fazlasıyla yorulmuştur. Bu yüzden memleketçe nakdin az olduğu açıksa da bunun için iane defteri açtırılıp gerekli teşviklerin mümkün olduğunca toplanmasına başlanacaktır. Yeni icat tüfenklerle rovelverlere gelince önce de ifade edildiği üzere Mısır’da mevcut Ramington tüfenklerimiz gerekli olan miktardan az olduğu halde bunlardan beş bin tüfenk hazırlanmasına başlanmıştır. Eğer ki Amerika’da bir miktar tüfengimiz mevcutsa da bu halde getirilmesinin imkânı olmadığı malumdur. Bunda mümkün olduğu kadar millet ve devlet uğruna gerekenleri vermek ve özellikle padişahımızı memnun etmek esas emelimiz olduğunu Allah biliyor. Bununla beraber padişahın iradesini gerekli olanların benim vazifem olduğundan dolayı silâhaltında bulunan askerlerden geçici ve izinli olarak köylerinde bulunan piyade askerlerinin elinde bulunmuş ve biraz kullanılmış yeni icat yani Ramington tüfenklerinden üç bin tüfenk gönderilecektir. Yine süvari alaylarının atları geçen sene hastalıktan ölmüş
308ATASE Arşivi, ORH-4-18-24, 22 Cemaziyelahir 1294.
309ATASE Arşivi, ORH-4-18-23, 22 Cemaziyelahir 1294.
106
olduğundan elerinde bulunan Ramington rovelverlerden bin tane rovelver gönderilecektir. Bu tüfenklerin her tanesine iki yüz elli fişenk, rovelverlerin her tanesine yüz fişenk hesabıyla cephaneleri de gönderilecektir.”310 denilerek bu isteğin yerine getirilmesinde yaşanan zorluklar ve mali şartlarla nedeniyle karşılaşılan güçlüklere işaret edilmekteydi. Bununla birlikte özellikle silah ihtiyacının karşılanması adına hidivlikçe yoğun bir mesai harcandığı görülmektedir.
Sadece askeri teçhizatla sınırlı kalmayarak Sadaret’e hidivin müsaadesi ve yardımı konusunda Talat Paşa imzalı olarak 20 Temmuz 1877 tarihinde yazı arz edilmiştir. Osmanlı Donanması için bu defa gönderilmiş olan 24.200 küsür kıyye zeytin 548 sandık içine konularak Nemçe (Avusturya) posta vapuruyla Dersaadet’e varacağından ve poliçesiyle arz edildiğinden mümkünse hemen bugün veya yarın erkenden vapurdan çıkarılması ve istilamı için gerekli kişilere hatırlatılması istenilmiştir.311 Sadaret’e gelen bu tezkere “Taraf ı Kaymakami’den (Talat Paşa) gönderilmesi üzerine bahsi geçen zeytin, vapurdan alınarak Bahriye erzak ambarına teslim edildiği Şuray ı Bahriye ifade ve tezkeresiyle yapıldığı” bilgisi sonraki gün Said imzasıyla bildirilmiştir.312 Bununla birlikte Mısır Hidivliği’nden gelen devamlı yardımlar nedeniyle padişahın onayı olursa bahsi geçen zeytinlerin kabulleriyle beraber bu yardımın padişahın nezdinde takdire şayan olduğunun Hidivliğe bildirilmesi 24 Temmuz 1877’de istenilmiştir.313
Mabeyn i Hümayun’a 26 Temmuz 1877 tarihinde Talat Paşa’dan gelen diğer bir telgrafta nakliye işlerinde kullanılan iki Mısır vapuru ile ilgili bilgi verilmiştir. “Bir müddetten beri burada nakliye hizmetinde bulunan birkaç Mısır gemisinden hızlı seyir eden Rahmaniye ile Dakhile vapurlarında süvari askerinin nakli için Trablusşam’a gitmeleri Tophane i Âmire Müşiri ve Kaymakam Mahmud Paşa tarafından tertip edilmiştir. Dün adı geçen Rahmaniye vapuru Amasra tarafına ve geçenlerde 310 hayvan ve 800 asker vesaire eşya yüküyle İzmir’den Dersaadet’e dönen Terbiye adındaki büyük vapur ile Dakhile vapurunun süvari askerini alması için yine Trablusşam’a gönderilmeleri Tersane i Âmire’ce emir verilmiştir. Gerekli
310CBOA, YEE-128-14-1, 28 Cemaziyelahir 1294.
311 CBOA, İ-MTZ-(5)-21-938-1, 9 Receb 1294.
312CBOA, A-MTZ (5)-21-938-2-1, 10 Receb 1294.
313CBOA, İ-MTZ-(5)-21-938-3-1, 13 Receb 1294.
107
olan kömürün Tersane i Âmire tarafından verildiği ve ilgili tarafa doğru yola çıkacaklarının ve dördüncü vapur olan Tanta Vapuru ise; asker nakli için geçenlerde Beyrut’a gönderilmiş olup o da bugün yarın dönecektir. Bu durum Mabeyn i Hümayuna bilgi verilmemiş olunduğundan Sadaret’e iletilmesini rica ediyorum. Ayrıca telgrafta Trablusgarb diye ifade edilmiş olunduğundan bunun düzeltilmesi..”314 istenilmekte ve nakliye işlerinde kullanılan diğer Mısır vapurları hakkında detaylar verilmekte ve dört Mısır vapurunun daha hizmet ettiğine ulaşmaktayız.
Hidivlik’ten gönderilen 5 Ağustos 1877 tarihli telgrafta ise, “Şimdiye kadar Rumeli Orduları üç-dört defa muharebe edip allahın izniyle Osmanlı askeri muzaffer olduğu haberi memnuniyetle alınmıştır. Ancak bu gibi muharebelerde yaralıların bulunması doğal olup devletin doktor ve eczacı konusunda eksikliği varsa eczacı, ilaç ve diğer ihtiyaçlarıyla beraber birkaç doktor, cerrah buradan gönderebiliriz. Bu konuda ihtiyaç varsa bildirilmesine dair” yazı yazılmıştır.315 Talat Paşa tarafından Babıâli’ye ve Daire i Askeriye’ye gönderilen yazıya ve Hidivliğe telgrafla cevap yazılarak bahsi geçen tabip, cerrah ve eczacılarla gerekli tıbbi ihtiyaçların talep edileceğine dair tezkere padişahın onayıyla 5 Ağustos 1877’de gönderilmiştir.316
Aynı şekilde mühendis ihtiyacına binaen de Hidivlik’ten gelen 29 Ekim 1877 tarihli telgrafta; “Varna’da bulunan piyade askerlerine şimdi istihkâmlar yaptırılmaktaysa da muharebe çıktığında tabii ki askerlerin savaş ile meşgul olacağından zedelenmiş bulunacak olan istihkâmların hızlıca tamiri için Mısır’da bulunan mühendis ortasının gönderilmesinin lazım olduğuna dair mahdum Hasan Paşa tarafından telgraf gelmiştir. Mühendis bölüğünün Mehmet Ali Vapuruna bindirilerek bugün -Cumartesi- saat 11 sularında İskenderiye’den çıkmıştır. Mehmet Ali Vapurunun acilen Varna’ya varması gerektiği, İstanbul’a vardığında yalnız kömür alacak kadar süreden fazla orada durmamak için Varna’ya gidip gelmeye yeterli kömür mavnalar içinde hazır bulundurunuz. Bu mühendis bölüğü askerleri okur-yazar ve mühendislikten oldukça anlayan askerlerdir. Fen ve imarda, istihkamlar yapmada orada çok işe yarayacakları açıktır. Edevat ve gerekli mühimmat tam olarak
314CBOA, Y-PRK-ASK-1-36-1, 14 Temmuz 1293.
315CBOA, İ-MTZ-(5)-21-939-1, 25 Receb 1294. Ayrıca bkz: Yurdakul, a.g.t., 134. Ayrıca bkz: Kızıltoprak, a.g.m., 101
316CBOA, İ-MTZ-(5)- 21-939-2-1, 25 Receb 1294.
108
beraberce gönderilmiştir.”317 Böylece savaşın her alanında merkezi hükümete Mısır’dan destek gönderilmiştir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere tıbbi yardım konusundaki yardım faaliyetlerine 28 Kasım 1877 tarihli gazete haberlerinde ulaşmak mümkündür. Hilal i Ahmer Cemiyeti’nin savaş dönemindeki faaliyet ve harcamalarına dair haberde, Hidivlik’ten gönderilen iki takım seyyar hastaneye dair ayrıntılı bilgi verilmektedir. Bu hastane çalışanlarının isimlerini bildirmek üzere Mısır memurlarından iki kişi cemiyete gelmiştir. Bu hastanelerden birinin Varna’ya ve diğerinin Sofya’ya sevki uygun bulunarak gerekli izinlerin acilen alınmasıyla memurlara verilmesi planlanmıştır.318 14 Ocak 1878 tarihli gazete haberine göre ise Birinci Şubenin teklifi üzerine Ratnak Efendi Cuma Seyyar Hastanesine idare memuru, Doktor Kabris de Varna Hastanesine sertabip tayin edilmiştir.319 Yine bu konuda 12 Aralık’ta çıkan haberlere göre Mısır’dan gelen seyyar hastane için birtakım ilaç ve eşyanın gereği olduğuna dair Hilal ı Ahmer Cemiyetinin Varna’daki şubesi başkanı Mösyö Kurr tarafından bir mektup gelmiştir. Eşya ve ilaç talebinin gönderilmesine ikinci şube görevlendirilmiştir.320
18 Ekim 1877’den 13 Kasım’a kadar Mısır’dan gönderilen hediye olarak Mısırlı bir ümeranın eşinden 13 kıyye baskılık, 6 kıyye sargı, 32,2 kıyye tiftik gönderilmiştir. Mısır çarşısında Pamukçu Kırımlı Mahmud Efendiden 15 adet mintan, 15 çift dolak, 15 çift çorap gönderilmiştir. Mısır Kadısı Abdurrahman Nafid Efendiden 12 kıyye tiftik, Mısırlı başka bir ümeranın eşinden 2 kıyye iplik, 315 kıyye keten tohumu, 350 zira talbon yakası, 6 adet battaniye, 13 adet yorgan göndermişlerdir.321 Savaşın sonlarına doğru bu alandaki yardımların devam ettiğine dair haberlere rastlamak mümkündür. Geliri Osmanlı Ordusu yaralılarına harcanmak üzere Hidivlik’ten
317CBOA, YEE-128-15-1, 11 Receb 1294.
318 Takvim i Vekayi, 16 Teşrinisani 1293.
319 Takvim i Vekayi, 2 Kânunusani 1293.
320 Takvim i Vekayi, 30 Teşrinisani 1293. Ayrıca Varna’daki Türk-Mısır Geçici Hastanesine dair bkz: Yurdakul, a.g.t., 134.
321 Takvim i Vekayi, 17 Teşrinisani 1293.
109
Kahire’de vermiş oldukları ziyafette Hidivlik ailesi de dahil olmak üzere 55-60 bin frank kadar toplanıldığı Mösyö Bezm Şitayn tarafından cemiyete bildirilmiştir.322
Yine Mabeyn i Hümayun Başkâtipliğine 5 Ocak 1878 tarihlerinde gönderilen telgrafta (EK: 2/4); “Geçenlerde Mısır’dan Varna’ya sevk edilen Mısır askerlerinin geri kalanı cephane ve diğer levazımla Postane i Hadik(?) vapurlarından birkaçına yüklenerek geçen Perşembe günü İskenderiye’den hareket ettiği..” bildirilmiştir. Gelecek pazartesi veya salı günü sağ salim Dersaadet’e ulaşmasının beklendiği ifade edilmiştir. Ayrıca Varna’ya giden ve gelirken düşmanla çatışmaya girmemesi için, gidiş ve dönüşte bir zırhlının bu vapurlara eşlik etmesinin uygun olacağı düşünüldüğünden gereğinin ilgili şahıslara emir ve tavsiyesi rica edilmiştir.323 İki gün sonra Mısır askeri yardımının devam ettiğine dair Yıldız sarayına (Mabeyn Başkâtipliğine) 7 Ocak 1878’de Talat Paşa tarafından gönderilen telgrafta ise; “Varna’ya gitmek üzere olan Mısır askerlerinin ve mühimmat ile dolu olan üç vapur, bugün sabahleyin Dersaadet’e ulaşmıştır. Bunlara refakat etmek için harp gemilerinden Mesudiye zırhlısı ve henüz kömür almakta olan vapurların beklemekte olduklarından bu güzel havayı kaçırmamak için Mesudiye zırhlısı bu akşam yola çıkarılmasının ilgililere emir verilmesine dair” bilgi verilmekteydi.324
Artık savaşın bitmesine yakın 17 Şubat 1878’de Hidivlik’ten gelen başka bir telgrafta; “Dersaadet’te bulunan askerin ihtiyaçlarını temin etmek için her taraftan tedarik ettirildiği sırada ücreti Hazine hesabına olmak üzere Mısır’dan da zahire talep edilmişti. Bu defa tüccardan 44.000 kile buğday tedarik edilerek satın alınmıştır. Bunlar iki üç gün içinde vapurlarla İskenderiye’den çıkarılacağı ve bunun haricinde biraz daha buğday tedarik edileceğine dair” bilgi verilmiştir. Hidivin bu
322 Takvim i Vekayi, 23 Kânunusani 1293. Buna dair çıkan gazete haberinde; Hilal i Ahmer Cemiyetinin revacı için Özbekiye Bahçesinin geçen Pazar günü cemiyete tahsis edilmiştir. Bundan önce çıkarılan “vekayi i mısriye” nüshalarında yazılmıştı. Pazar günü yapılan hayır kutlaması toplantısında (bir çeşit kermes); cemiyete 60-70 bin frank tutarında bağış toplanmıştır. Hidiv de ayrıca 800 liradan fazla bağışta bulunmuştur. Kutlamanın ertesi günü ise Hidivin annesi tarafından 500 İngiliz lirası, her aileden ayrıca 120 Fransız lirası, Tevfik Paşa’nın ailesinden de 80 İngiliz lirası bağış yapılmıştır. Ayrıca Hidivin kızı Fatma Hanım Hilal ı Ahmer Kadın Cemiyeti Başkanı Madam Necral Uston’a 2000 frank hediye etmiştir. Bkz: Takvim i Vekayi, 21 Kânunuevvel 1293.
323CBOA, YEE-127-73-1, 1 Muharrem 1295. Ayrıca; sevk edilecek askerlerin yerlerini soran bir telgraf için bkz: CBOA, YEE-128-19-1, 10-12-1294.
324CBOA, Y-PRK-BŞK-1-24-1, 26 Kânunuevvel 1293.
110
konuda da gösterdiği hizmetten dolayı padişahın takdirleri Talat Paşa aracılığıyla hidive iletilmiştir.325
4.2.4.4 Cephedeki Harekatlarda Mısır Askeri
Savaş süresi boyunca Mısır ile payitaht arasındaki yoğun yazışmaların bir diğer konusu da Mısır birliklerinin bulunsun bulunmasın cephelerdeki harekatlara dair yazışmalar olmuştur. Genel itibariyle galip gelinen zafer kazanılan muharebeler üzerine olan yazışmalar savaşın Mısır tarafından ilgiyle takip edildiğini göstermektedir.
Mabeyn i Hümayun Başkâtipliğine 17 Mayıs 1877 tarihinde Hidiv İsmail Paşa tarafından gönderilen bir telgrafta, “Sohum Kalesinin Osmanlı Ordusu ve Donanması tarafından alındığı müjdeli haberi bana ulaştı. Allah bu başarıların devamını nasip etsin” denilmekte ve başarı temennisinde bulunulmaktaydı.326 Yine Mabeyn i Hümayuna 8 Temmuz 1877’de İsmail Paşa’dan gelen telgrafta; “Asya tarafında Osmanlı topraklarında düşmanın her çatışmada ve her noktada yenildiği ve perişan olduğu, bugün alınan haberlerde de Bepele(?) tarafında Rusya askerlerinin yenilip Ziştovi’ye kadar takip edildiği zafer haberi sevinçle alınmıştır. Bunların hepsi padişahın yardımları sayesindedir. Allah hazreti Muhammed’in askerlerine daima başarı ve zaferler ve din düşmanlarını da kahredip param parça etsin.” denilmekte ve askerlere dua edilmekteydi.327 Bunun yanı sıra Hidivlik Rumeli Cephesini birincil öneminin yanı sıra özellikle de Mısırlı askerler nedeniyle daha yakından takip etmekteydi.
Bunun yanı sıra Mısırlı birliklerin durumlarına, etkinlilerine ve harekatlarına dair bilgilerin çoğunluğu özellikle Rumeli cephesinde bulunan serdar ı ekrem vasıtasıyla merkeze iletilmekteydi. Buna dair örneklerden biri 19 Mayıs 1877 tarihinde gelen telgrafta; “..Rusya’nın bu tarafa sevk ettiği kuvvet 300 bin dolaylarında olacağına göre bunun üçte biri “hatar ül harekâtının muhafazasıyla” kalelere karşı terk ederse ilerlemek için 200 bin mevcuttan oluşan bir veya yüzer bin askerlik iki taarruz kolu tertip edebileceğinden bunlara karşı gerekecek kadar elde bir kuvvet bulundurulması
325CBOA, İ-MTZ-(5)-21-942-1-1, 14 Safer 1295.
326CBOA, YEE-128-2-1, 4 Cemaziyelevvel 1294.
327CBOA, YEE-128-13-1, 26 Cemaziyelahir 1294.
111
çok gereklidir. Düşmanın yapacağı harekâtı öğrenildiğinde derhal sevk edilmek üzere Dersaadet’te toplanmış olan kuvvetin mümkün olabildiği kadar süratle güçlendirilmesi gerekir. Ayrıca Mısır askeri gelecekse ona göre alınması ve yeterli miktarda topçu ile mümkün olduğu kadar süvari “asakir i muavenesi” ile beraber bir an evvel hazırlanması gerekir. Fakat Varna mevkiinin biraz daha takviyesi için şimdiden oraya birkaç tabur piyadeyle bir-iki batarya top gönderilmesi..” istenilmekteydi.328 21 Mayıs 1877 tarihinde cevaben Serdar Ekrem’e yazılan telgrafta; “Bildirildiği şekilde Köstence’ye buradan asker gönderilmesi mümkün olabilir. Oranın savunması daha fazla temin edilmiş olur. Fakat Ardahan vakası üzerine Anadolu tarafının hezimeti sonrası (Ardahan) müstahfızlardan bir fayda sağlanmaz. Fakat Mısır’dan gelecek olan asker beklenmektedir. Bunların da on iki tabur kadar olacağı tahmin edilmektedir. Geldikleri anda takımıyla o tarafa gönderilecektir. İşte mal ve imkan bu şekildedir. Toplar konusuna gelince istenildiği miktarda topun mühimmatıyla gönderilmesi mümkündür.329 denilmekteydi.
Mısır birliklerine dair bilgi veren bir diğer komutanlık ise müstahkem mevki veya ordu komutanlarıydı. Buna dair bir örnek ise Pazarcık Kumandanı Mirliva Zekeriya Paşa330 ve Serdar ı Ekrem’den Mabeyn i Hümayun’a 30 Haziran 1877 tarihli gelen telgraftır. “Bugün Tuna tarafında yani Vidin, Rusçuk, Silistre ve Şumnu Kolordularıyla Niğbolu, Dobruca ve Varna Fırkalarında Mısır askeriyle beraber mevcut olan “asakir i nizamiye”, “redife”, “müstahfaza” ve “muavene”den piyade, topçu, süvari hepsinin toplamı 160 bin küsür askerdir.” 331
Bu sürece dair bir diğer bilgi kaynağı ise savaş sürecini takip eden dönemin süreli yayınlarındır. Örneğin Ceride i Askeriye’nin 28 Ağustos 1877 tarihli sayısında; Rusçuk Komutanı Ahmet Paşa’dan gelen 15 Ağustos tarihli telgrafı haber yayımlanmıştır. “Bugün saat üç sıralarında Dilaver Paşa kumandasıyla Rusçuk’a üç saat mesafede Kadıköyü’ne doğru sevk olunan Çerkes askerlerini müteakip Ferik Mustafa ve Mısırlı Osman Paşalar kumandasında ikisi Mısır, dört tabur asker ve dört top sevk edilmiştir. ..Bir tabur ile iki top sağ tarafa ve diğer tabura da sol tarafa
328ATASE Arşivi, ORH-1-7-399, 7 Mayıs 1293.
329ATASE Arşivi, ORH-4-19-108, 9 Mayıs 1293.
330Bu telgraf da Varna’dan Komutan Vekili Raşid Hüsnü göndermiştir. Bkz: Takvim i Vekayi, 15 Eylül 1293.
331ATASE Arşivi, ORH-4-19-144, 19 Haizran 1293.
112
bırakılarak ve iki tabur ile merkezden ileri hareket olunarak adı geçen köye ..varılarak Çerkes askerleri düşmanla muharebeye tutuşmuş ve bizim taraftan yirmi beş kadar top atılıp düşman da mukabele gelmiş. İki saat sürmüş, düşman karşılık veremeyerek firar etmiştir.332 Rusçuk Komutanı Ahmet Paşa’dan gelen 1 Eylül tarihli telgrafta ise; “İkisi Mısır olmak üzere yedi tabur piyade ve dördü Mısır bataryasından olarak sekiz kıta top ve mevcut Çerkes askerleriyle dün bizzat saat 12’de iki koldan hareket edilmiştir. Kadıköyü üzerine giden dört Mısır taburu Mirliva Osman Paşa ve birinin sol tarafına gitmek üzere tertip olunan iki tabur da Kaymakam Abdullah Beyin kumandasına verilerek sevk olunmuştur.” Neticede bu muharebede Tunuslu Dilaver Paşa’nın da dahil olduğu Osmanlı kuvvetlerinin galibiyeti ve Bulgarlarla karışık olmak üzere 200 düşman askerinin zayiatıyla sonuçlanmıştır.333
Serasker Kaymakamlığı’na 30 Eylül 1877 tarihinde gönderilen telgrafta, sabah Çerkes askerleriyle beraber Kara İlyas’ta iki kola ayrılarak başlanan harekâtta düşmanın ordunun sağ tarafından Balçık yoluna doğru hareket ettiği bildirilmiştir. Buna mukabil bir tabur Mısır askeri ve bir tabur Osmanlı askerinin ateşine karşı koyamayıp geri çekildiği bildirilmiştir.334
Daha çok merkezden emir alındığı için yazışmaların da merkezle yoğunlukta olduğu görüldüğü savaş sürecinde Mısır askerlerine dair bilgi veren komutanlardan biri de Süleyman Paşa’ydı. Kadıköy’den 9 Ekim 1877 tarihinde gelen telgrafında; “Cuma KolOrdusu’na bağlı Mısır askerlerinin şiddetli kışa tahammül edemeyerek hasta olduklarından kışı geçirmek üzere Varna’ya gönderilmeleri konusu Hasan Paşa tarafından defalarca bildirilmiştir. Gerçekten de Mısır Askerleri buraların şiddetli soğuklarında kaldıklarında çoğunlukla hasta olmaktadırlar. Bundan dolayı Edirne’de ikisi Mısırlı olmak üzere mevcut bulunan on tabur askerin sekizi, Cuma KolOrdusu’ndaki sekiz tabur Mısır askeriyle değiştirilmiştir. Bu halde talebin elde edileceğinden Varna kuvvetleri komutanı Hasan Paşa komutasında on tabur Mısır askerinin bulunması ve Varna’daki sekiz taburun Cuma KolOrdusu’na katılması halinde on yedi tabur kuvve i zahriyye olacaktır. Bunda şimdilik Ferik Salih Paşa
332Ceride i Askeriye, 16 Ağustos 1293.
333Ceride i Askeriye, 22 Ağustos 1293.
334 Takvim i Vekayi, 19 Eylül 1293.
113
kumandasında kalması uygun görülmesi ve bahsedilen askerlerin dörder tabur olarak azar azar değiştirilmeleri uygun görülmüşse de bu konudaki padişah iradesinin beklendiği” yazılmaktaydı.335 Aynı şekilde Süleyman Paşa’dan gelen 9 Ekim 1877 tarihli diğer bir telgrafta; “Cuma Kolordusu Komutanı Mısırlı Hasan Paşa’nın336 şiddetli kıştan ve Mısır askerlerinin buna dayanamamasından dolayı beraberinde bulunan Mısır taburları ile Varna’ya çekilmek arzusunda olduğu dün arz edilmiş ve bu konuda padişahın iradesinin beklendiği iletilmiştir. 9 Ekim tarihi sabah alınan telgrafta Mısır askerlerinin bugün hareket ettirildiğinin bir anda bildirilmesi üzerine kendileri telgrafhaneye çağrılarak iki tabur piyade, bir bölük süvari ile bir batarya topçunun bugün hareket ettirilip geri kalanları da görüşme sonucunda onayıyla Varna’daki Osmanlı askeriyle değiştirildikçe Cuma Ordugâhından Mısır askerinin kaldırılmaması kararlaştırılmıştır. Tren memurlarıyla da o konuda gereken haberleşme yapılarak zorunlu olarak değişim işine başlandığı ve şu halde Varna müdafaasının tamamen Mısır askerlerine bırakılacağı” bildirilmiştir.337 Hasan Paşa’nın bu talebinde yukarıda da değinildiği üzere başka sebepler de bulunmaktaydı. Bunun yanında emri altında bulunan iaşe imkânının daha kolay olduğu, kısmen daha güçlü istihkamları olan Varna’yı seçmiş olması dikkat çekicidir. Tuna Genel Komutanı Süleyman Paşa’nın 13 Ekim 1877 tarihinde gönderilen telgrafta ise; “Cuma KolOrdusu’na bağlı Mısır askerlerinin Varna’daki Osmanlı askerleriyle değiştirilmesine başlandığı 9 Ekim tarihli telgrafınızdan anlaşılmış olup bu konudaki tedbir ve teşebbüsünüz uygun görünmüş olduğu Meclis i Askeri ifadesiyle” cevabı iletilmiştir.338
26 Eylül 1877’de merkeze gönderilen bir yazıda yine Mısır birliklerinin de aralarında olduğu bir çatışma hakkında bilgi verilmiştir. “Çarşamba gecesi Rusya süvarilerinden bin kadarı Muysu/Musa Bey Köyüne gelerek iki-üç bölük Alibeyköy, Kuru Orman ve Abidingül köylerine gelinmiş, ahalinin hayli hayvanını gasp edildiği
335CBOA, İ-MTZ-(5)-21941-1, 27 Eylül 1293. Ayrıca Osmanlı sahra hastaneleri yüzlerce Mısırlı ile dolmaya başlamış, kendi kendilerini yaralayan ya da sakat bırakan askerler bu anlamsız ve ödülsüz mücadeleden kaçmak istiyorlardı. Bkz: McGroger, a.g.e., 162.
336 Hasan Paşa savaşın başların itibaren Varna müstahkem mevki komutanı savaş sırasında farklı komutanlıklara atanmıştır. 2. Kolordu Komutanı veya Cuma Kolordusu Komutanlığı görevini yaptığı gibi savaş sonlarında ilk görevine devam ettiği görülmektedir.
337CBOA, İ-MTZ-(5)-21-941-3-1, 28 Eylül 1293.
338CBOA, İ-MTZ-(5)-21-941-2-1, 1 Teşrinievvel 1293. Bu konuda diğer makamlardan gelen yazışmalar için Bkz: CBOA, Y-A-RES-1-15-1, 7 Şevval 1294. Ayrıca bkz: CBOA, İ-MTZ-(5)-21-941-4-1, 6 Şevval 1294 ve 2 Teşrinievvel 1293.
114
haber verilmesi üzerine hemen Mısır askeri süvarisinden ve Çerkeslerden de 200 asker alınarak yola çıkılmıştır. Hava sisli, yağmurlu ve yollarda fazlasıyla çamur olduğu halde dört saat mesafe, iki saatte alınarak hemen 60 kadar Çerkes süvarisi yetişip muharebeye başlanılmıştır. Birkaç defa tüfek ateş edildikten sonra “hücum edilerek kılıç kılıca, süngü süngüye” çarpışılmış, sonuçta Ruslar hayvanlara binmiş olarak yakalarından tutularak telef edilmiştir. Geri kalan Moskof firar ve arkalarından yarım saat kadar takip edilerek düşman müfrezesine çekilmiş ve akşam da yaklaştığından mecburen merkez olan Kara İlyas Köyünde toplanılmıştır. Bir saat kadar etrafta ordu kuvvetli keşif kollarıyla aranılmış ve Allahın izniyle sonraki gün sabahı, düşman tamamen uzaklaştırıldığı halde kuvvetli bir taarruz hareketi yapılacaktır. Bu muharebede düşmanın bir yüzbaşı ve elli nefer maktul ve iki misli yaralı ve birçok hayvan telef ve mecruh edildiği gibi 10 tüfek, 15 mızrak, 20 kadar kılıç, bir katana ve birtakım diğer eşya ganimet alınmıştır. Bizim taraftan bir şehit ile hafif on yaralı ve elli hayvan telef ve yaralı olduğu ve bu muharebenin başarısı için Allahın yardımı ve peygamberin mukaddes kuvveti padişahın talihinin sonucu olacağı” bildirilmiştir.339 Sonraki gün ise Seraskerlik Kaymakamı’na gönderilen telgrafta: “..Dün gönderdiğim telgrafta arz ettiğim şekilde bugün seher vakti Çerkes askeriyle beraber Kara İlyas iki kısma ayrılarak düşman tarafına hareket edilecektir. Düşman bizim sağ tarafımızdan Balçık yoluna doğru hareket edip Kara İlyas üzerine gelerek orada bulunan iki top ile bir tabur Mısır askerini ve bir tabur Osmanlı askeri tarafından edilen ateşe karşı koyamamıştır. Çerkes askerinin “dilberane” hücumuyla düşmandan beş süvariyle bir zabit hayvanlarıyla “telef” ve bir katana, beş tüfek ile beş kılıçlarını ganimet almıştır. Bunun üç katı yaralı olduğu ve bizim taraftan “hamd olsun” sadece Çerkes askerlerinden bir şehit ile bir yaralı ve iki “bargir” telef olmuştur. Düşman üç saatlik mesafede bulunan Karaağaç’a kadar takip edilip akşam vakti merkezimiz olan Kara İlyas’a dönülmüştür.” bilgisi adı okunamayan bir Mirliva tarafından Pazarcık merkezinden gönderilmiştir.340
Aynı şekilde Dâhiliye Nezareti’ne bu konuda iki gün sonra gönderilen telgrafta; “Pazarcık’a yakın düşman kolları görünmesiyle bizim taraftan mevki Komutanı Zekeriya Paşa’nın ileri harekâtıyla yapılan muharebe hakkındaki bilgi telgrafla arz edilmişti. Ayrıca ayrıntılı bilginin Paşa’nın dönmesinden sonra iletileceği ifade
339ATASE Arşivi, ORH-4-19-264, 14 Eylül 1293.
340ATASE Arşivi, ORH-4-19-266, 15 Eylül 1293.
115
edilmiştir. Paşa’dan alınan telgrafta ise; “Geçen Çarşamba gecesi 1000 kadar Rus süvarisi Musa Bey Köyüne gelerek civar köylerden bazı hayvanı gasp etmiş oldukları haberi üzerine 100 kadar Mısır askeri ve 200 Çerkes süvarisiyle adı geçen yere gidilerek yapılan muharebede düşmandan bir yüzbaşı ile 50 asker öldürülmüştür. 15 mızrak, 20 kadar kılıç, bir filinta ve sair eşya ganimet alınmıştır. Düşmanın düzenli olarak geri çekildiği ve bizim taraftan yalnız bir şehit ve hafifçe yaralı 10 yaralımız ile 6 hayvan telefimiz vardır. Bizim müfreze o akşam Kara İlyas Köyünde kalmıştır. Ertesi gün düşman iki koldan hücum etmişse de Osmanlı askeri tarafından açılan ateşe dayanmayarak geri çekilerek üç saat mesafedeki Karaağaç’a kadar takib edilmiştir. Bu muharebede de düşmanın bir zabit ile beş süvarisi öldürülmüş ve takımıyla bir katana, 5 tüfek, 5 kılıç ganimet alınmıştır. Üç katı yaralı olduğu ve bizim taraftan yalnız muavene askerinden bir şehit ile bir yaralı olup iki at da telef olmuştur.” denilmektedir.341
24 Aralık 1877 tarihinde Süleyman Paşa’dan Sadrazamlığa gelen telgrafa göre “…Rusçuk karşısında saat sekiz buçukta ateş kesilmiştir. Rusçuk üzerine ve kasabaya düşmanın ateş ettiği, şarapnel parçasından dolayı ahaliden bir kişinin şehit olduğu ve Mısır askerinden de bir erin yaralandığı…” bilgisi verilmiştir.342
28 Aralık’ta Mabeyn i Hümayun Baş Kitabet’ine gönderilen telgrafta Tuna Şark Ordusu’ndan İstanbul’a gitmek üzere Varna’da asker bulunmadığı fakat Karahasanlar’dan Yıldız Taburu buraya vardığında Mısır vapurlarıyla Dar ı âliye’ye gönderilmesi Seraskerlikten telgrafla arz edildiği Hasan imzasıyla bildirilmiştir.343 Aynı şekilde yine Hasan Paşa tarafından 31 Aralık 1877’de gönderilen telgrafta; “..Mısır’dan Varna’ya gönderilmiş olan askerlerin Edirne’ye gönderilmek üzere hemen Dersaadet’e iadesi padişahın iradesi gereği olacağı Mabeyn i Hümayun Baş Kitabetinden telgrafla bildirilmiştir. Buna göre hareket edilmesiyle beraber bu hususta görülen tehlikenin açıklanacağı üzere bundan birkaç gün evvel Pazarcık’tan Rusçuk’a üç tabur gitmekle ve Mısır’dan asker geleceği haber alınmış olmakla o tarafın öneminden dolayı buradan üç tabur gönderilmiştir. Bunların Varna’daki noktaları bütün bütün askerden boşalmakla hemen bu defa Mısır’dan gelen askerler
341ATASE Arşivi, ORH-4-19-300, 17 Eylül 1293.
342 Takvim i Vekayi, 15 Kânunuevvel 1293.
343ATASE Arşivi, ORH-4-19-272, 16 Kânunuevvel 1293.
116
vapurlardan çıkarılarak Varna noktalarına yerleştirildi. Bununla birlikte Varna’nın savunma açısından çokça önemi anlaşılmıştır. Pazarcık sahra ve istihkâmları parça parça ve uzak olup ona göre askeri de az olduğu açıktır. Özellikle düşman Silistre’yi kuşatacak olursa Pazarcık’ta askerin bulunmasıyla bütün kuvveti Silistre’ye sevk edemeyecektir. O durumda da Pazarcık’a da bir miktarını sevk eder. Bu şekilde kuvveti bölünür. Eğer Şumnu’yu kuşatmak üzere Varna ile Şumnu arasındaki demir yolunun tahribini düşünürse Pazarcık’ta asker bulunmasından buna da teşebbüs edemez. Orası buranın birinci hattı münabesesinde olup maazallah oraya düşman bir kuvve i külliye ile tasallut ederse o halde imdada buradan bir kuvve i kafiye yetiştirmesi zaruridir. Ve bu da umum Komutanı Süleyman Paşa hazretlerinin verdikleri talimat icabındandır. Demek olur ki Pazarcık gayet önemli bir nokta olup şimdi ve gelecekte mevcut kuvvetinin iki katına muhtaçtır. Burayı ve orayı az askerle kuşatmak mümkün olmamakla birlikte apaçık olan tehlikeler Mabeyn i Hümayun ve diğer ilgililere açıklanıp müracaat edilerek Varna’nın ihtiyacı olan askerin hızlıca teminini içeren yazı..” bildirilmiştir.344
Bu konuda daha sonra devam eden yazışmalarda 12 Ocak 1878 tarih ve Mirliva Hasan imzasıyla “…Varna’da “mükemmel” bir Mısır istihkâm taburu mevcut olup orada bulunan ikinci alayın istihkâm bölüğü ise köylerde ve öteberide dolaşmakta ve kullanılmamaktadır. Mısır taburu orada bulundukça bu bölüğün gereği olmayıp Şumnu’da istihkâm bölüğüne çokça ihtiyaç duyulmasından dolayı oraya aldırılması ve orada bulunan Arif Beyle beraber hemen Şumnu’ya uğraması” konusunda Sadaret’ten Varna Komutanlığına bildirdiği arz edilmiştir.345
16 Ocak 1878 tarihli haberlere göre birçok ciddi mevkide Rus fırkalarının dayandığı ve bunlar arasında Varna’nın da etrafında dolaşıldığı haberi vardır.346 Varna Komutanlığından ise tam bu sıralarda Mısır askerinden Şumnu’ya üç tabur asker sevki istenilmekteydi. Seraskerlikten gelen telgrafta, görülen tehlikeler üzerine Seraskerliğe alınmakla oraya müracaat etmeleri gerektiği 18 Ocak tarih ve Hasan Paşa imzasıyla bildirilmiştir.347 Seraskerlik’ten, üç tabur Mısır askerinin Şumnu’ya
344ATASE Arşivi, ORH-4-19-271, 19 Kânunuevvel 1293.
345ATASE Arşivi, ORH-3-12-94, 31 Kânunuevvel 1293.
346 Takvim i Vekayi, 4 Kânunusani 1293.
347ATASE Arşivi, ORH-3-12-116, 6 Kânunusani 1293.
117
gönderilmesi için Varna Komutanlığına açıklandığı 19 Ocak tarihli telgraflarına 20 Ocak’ta Rauf imzasıyla cevap verilmiştir.348
Varna gibi müstahkem mevkilerde müdafaaya devam edilmekteydi. Bu durum diğer önemli müstahkem mevkilerle kıyaslandığında savunmadaki başarısı İstanbul ile irtibatın daha kolay olması etkili olduğu gibi aynı zamanda Mısır birliklerin dayanıklılığına da işaret olmalıdır.
4.2.4.5 Tebrikler ve Krizler
Mısır ile payitaht arasına savaş süresince istisnalar olmak üzere olumlu bir ilişki gözlemlenmiştir. Bu süreçte yaşanılan krizlerden biri siyasi bir mesele olup buna dair Hidivlik’ten 20 Mayıs 1877 tarihinde gelen telgrafta rastlanmıştır. “Halim Paşa’nın tavrından dolayı padişahın huzursuz olduğuna dair telgraf acıyla okunmuştur. Hâlihazırdaki büyük sorunlar ve birçok zorluklarla beraber böyle entrikalarla padişahın zihnini işgal etmek kadar dünyada bir cinayet olamaz. Padişahımız din ve millet uğruna huzurunu feda ederek gece gündüz düşmanı yenmek için mesai harcamaktayken bu gibi hainler emellerine ulaşamasın. Bununla birlikte bunların cezayı hak ettikleri apaçıktır. Halim Paşa’nın Dersaadet’ten çıkarılması konusundaki düşünce ve niyetlerin gerçekliğini öğrenmek anlamak isterim. Acaba Halim Paşa’nın bir memuriyetle Dersaadet’ten kovulması (sürgün) düşünülüp iyi muamele mi düşünülüyor? Veyahut maksat Paşa’nın Düzce’ye sürgünüyle Dersaadet’ten uzaklaştırılması kastediliyor? Bunu Kamil Beyefendi vasıtasıyla bize bildiriniz. Bununla beraber Halim Paşa’nın Dersaadet’ten uzaklaştırılmasının gerekli olduğunu ifade etmekle beraber; Murad Efendinin (V. Murad) deliliğinin ispatıyla hilafete layık olmadığı fetvalarla tahttan indirilmesinden başka fikirlerle avaneleri tarafından ne kadar ifade edilse de emellerine ulaşmalarının imkânsızdır.” denilmekteydi.349Bu konuyla ilgili olarak daha geç bir tarihte Hidivlik’ten 13 Kasım 1877 tarihinde gelen telgrafta Halim Paşa nedeniyle merkez ile bir pürüz yaşanmasının önüne geçilmeye çalışıldığını düşündürecek cinstendir. “Halim Paşa’nın şimdi girdiği yol kendisinin eski yaptıklarından dolayıdır. Çünkü kendisi öteden beri Moskof taraftarıdır. Hatta geçen sene konferans kararına cevap verilmek
348ATASE Arşivi, ORH-3-12-131, 9 Kânunusani 1293.
349CBOA, YEE-128-7-1, 7 Cemaziyelevvel 1294.
118
üzere Dersaadet’te toplanan genel mecliste bütün firar edenler ile beraber Mihrityub(?) sancısı bahanesiyle çıkıp gitmesi buna delildir. Hâlihazırdaki savaştan Moskof’un düştüğü zorluklar ve yenilgiler nedeniyle Dersaadet’te her türlü hilelerle bir karışıklık çıkarmak ister. Devlete en çok zararlı olan da budur. Çünkü Muhtar Paşa Asya’da bunca zaferlerden sonra bir iki mağlubiyet yaşamışsa da sorun değildir. Bu defaki fesat takımı Moskof tarafından hazırlanmış bir şeydir. Bir insan Halim Paşa’nın ne kadar iyilik etse de onu kazanmanın ihtimali yoktur. Çünkü yaratılışı böyledir. Elbette sizin hatırınızda olduğu üzere kardeşi rahmetli Said Paşa kendisine bir gün yüz bin altın vermiş. Aynı akşam Said Paşayı Mösyö Spanya’ya nasıl kötülemişti. Bu yüzden Kamil Beyefendi buraları anlayıp padişahı rahatsız etmeyecek bir şekilde anlatmasını tavsiye ederiz. Çünkü sizin telgrafınızı dün aldığımda nasıl üzüldüğümü anlatamam. Padişahımız din ve millet uğruna mesaisini harcamaktadır. Bütün dünya çalışma ve gayretini beğenmiş ve bütün Avrupa kamuoyunu Osmanlı Devleti lehine çevirtmiştir. Böyle bir padişaha ihanet etmek/aleyhinde olmak, devlet, millet ve belki de bütün İslam dünyasının aleyhindedir ve ona ihanet etmiş sayılır.” denilmekteydi.350
İkinci bir hadise ise Mabeyn Başkâtipliği’ne 21 Ekim 1877’de gönderilen yazıda rastlanmaktadır. İsmail Paşa tarafından gelen telgrafta; “Mahdum Hasan Paşa’nın Varna’ya dönmesinden gayet üzüntü duyarak kendisini tekdir ve padişaha sunmak üzere derin üzüntülerimi Talat Paşa’ya yazmıştım. Durum padişaha bildirildiğinde haddimden fazla iltifat aldığımı Talat Paşa tarafından bildirildiğinde söyleyecek kelime bulamadım. Padişaha hayır duasında bulundum. Hâlbuki Hasan Paşa benim evladımsa da velinimetimizin mahsus hizmetçisi olduğu gibi maiyetinde bulunan askerler de padişahın askerlerinden olduğundan benim tarafımdan kendisine uyarı ve emir vermeye yetkim olmadığı açıktır. Bununla birlikte buradan sebebi bilinmediği halde ansızın Varna’ya dönmesinden hesap sorulamayıp üzüntü duyularak kendisini kınamıştım. Mademki velinimetimiz tarafından affedilmiştir, bunun üzerine fazla söz söylemek haddimi aştığını ve hizmetime devam ettiğimi bildiririm.” Denilerek detayına dair kaynaklarda bir nedenle Hasan Paşa’nın payitahtça hoş karşılanmayan ve fakat neticede tatlıya bağlanan bir mesele üzerinde durulmuştur.351 Zaten Sadaret’e 21 Ekim 1877 tarihinde Talat Paşa tarafından
350CBOA, YEE-128-6-1, 7 Zilkade 1293.
351CBOA, YEE-128-22-1, 13 Şevval 1294.
119
gönderilen başka bir yazıda ise Hasan Paşa’dan dolayı padişahın memnuniyetini bildiren ferman ve hediyelerine cevaben teşekkür edildiğine dair hidivin cevabı gönderilmiştir.352
Bu iki vaka haricinde savaş dönemi boyunca başka bir olumsuz duruma rastlanmamış bilakis Hidiv’in neredeyse her alanda yapmış olduğu yardımlara binaen payitahtın memnuniyetini bildiren yazılara rastlanmıştır. Buna Hidivlikten Mabeyn’e gönderilen birçok telgrafa ulaşmak mümkündür. 353 Hidivlik’ten 24 Kasım 1877 tarihinde gönderilen telgrafta; “Padişaha sorumlu olmakla şeref duyduğum zatıma Hidivlik’ten gönderilen yazıyı okudum. Padişaha hayır dualar ettim. Sizin bu zor devrinize rastlamakla beraber daima burada bulunmamı emreden ifadelere gelirsek her bir asrın bir düzenleyicisini Allah tarafından gönderilmekle padişahımızın bütün zorluklar ve yorgunluklara değiştireceğim devlet ve milletin daha mesut ve iyi hale dönüşeceğine şüphe yoktur. Ben de gücümün yettiği kadar iradenizin yerine getirmekle iftihar ediyorum.”354 denilmekteydi. İsmail Paşa, Kamil Beyefendi vasıtasıyla padişahtan aldığı hediye mazhar olduğu iltifat ve taltifata karşı gönderdiği 27 Mart 1878 tarihli yazı (EK: 2/1) başta olmak üzere birçok defa padişah tarafından hizmetleri ve desteklerine dair takdir edilmiştir.355 Böylece savaşın nihayetinde merkezle bağı daha da pekişmiş bir hidiv profili görülmekteydi.
4.2.4.6 Savaşın “Mükafatı”
XIX. yüzyılda askerler İçin bir motivasyon kaynağı olarak görülen madalya ile ödüllendirme Osmanlı idarecileri tarafından da sıklıkla uygulanmıştır. Bu minvalde yukarıda da örneklerine rastlandığı üzere Mısır eyaletinden savaşa katılan askerler savaş süresince birçok defa nişan ve madalya ile mükafatlandırılmıştır.
Savaş sürecinde ilk örneklerine Sırp ve Karadağ Savaşı döneminde rastlanan bu durumla ilgili Seraskerliğe 14 Eylül 1876’da gelen telgrafta; “Yenipazar Fırkasına memur gerek Yavur Kutrumat(?) ve istihkâmlarının ele geçirilmesi esnasında üç gün
352CBOA, Y-PRK-BŞK-1-19-1, 13 Şevval 1294.
353CBOA, YEE-128-11-1, 24 Cemaziyelevvel 1294. Ayrıca bkz: CBOA, YEE-128-3-1, 5 Cemaziyelahir 1294.
354CBOA, YEE-128-40-1, 18 Zilkade 1293. Ayrıca Hidivlikten padişaha gönderilmiş hayır dua ve bayram tebriki yazısı için bkz: CBOA, YEE-128-18-1, 10 Zilhicce (?)1294.
355CBOA, YEE 14-114-1-1. 23 Rebiülevvel 1295.
120
süren büyük muharebede ve Terebin istihkâmları üzerine gerçekleşen yürüyüşte kahramanlık ve doğal yiğitlikleri herkesin dikkatini çekecek şekilde üstün hizmette bulunmuşlardır.” Dolayısıyla padişahın mükâfatına layık görünen Mısır askerler şu şekildedir:
Mirliva İsmail Kamil Paşa
Üçüncü rütbeden Osmanî
2. Gardiya Alayının Miralayı Yusuf Şehdi Bey
Dördüncü rütbeden Osmanî
1. Fırkanın 3. Piyade Miralayı Zekeriya Hilmi Bey
Dördüncü rütbeden Osmanî
Komutan Yaveri Kaymakam Ahmed Bey
Dördüncü rütbeden Osmanî
Erkan ı Harbiye Reisi Kaymakam Mahmud Fehmi Bey
Dördüncü rütbeden Mecidîye
2.Gardiya Alayı Kaymakamı Ali Fehmi Bey
Dördüncü rütbeden Mecidîye
3. Piyade Alayı Kaymakamı Hurşid Namık Bey
Dördüncü rütbeden Mecidîye
2.Gardiya Alayı 3. Binbaşısı Hurşid Besmi Efendi
Dördüncü rütbeden Mecidîye
3. Piyade Alayı 1. Binbaşısı Ahmed İzzet(?) Efendi
Dördüncü rütbeden Mecidîye
3. Piyade Alay 3. Binbaşısı Sad Ebu Celb Efendi
Dördüncü rütbeden Mecidîye
Topçu Gardiya Alayı 2. Binbaşısı Hasan Himmet Efendi
Dördüncü rütbeden Mecidîye
(Tablo 2: Sırp ve Karadağ Savaşı’ndaki Başarıları Nedeniyle Nişanla Ödüllendirilen Mısırlı Askerler)
(Bkz: CBOA, İ-DH-731-50986-1, 2 Ağustos 1292.)
Hidiv Yaveri ve Mısır Askerleri Komutanı Raşid Hüsnü ile Yenipazar Komutanı Ferik Mehmet Ali Paşa’nın ortak imzalarını taşıyan yazı aynı şekilde 93 Harbi’nin mukaddimesi sayılan Karadağ-Osmanlı Savaşında Mısır birliklerinin etkinliğini göstermesi açısından önemlidir. Mısırlı birliklerin 1876-78 yılları arasında Balkanlar’da neredeyse kesintisiz devam eden sıcak çatışmalarda en başından beri etkin bir mücadele içerisinde olmuşlardır. Osmanlı Devleti de bu süreçte kabiliyetlerini yukarıda ispat eden askerleri motive etmenin bir yolu olarak Mısırlı
121
komutanların da ön ayak olmasıyla bu uygulamaya gitmiştir. Özellikle Osmanlı merkezi kuvvetleri emri altında bu başarıyı göstermiş olmaları ayrıca önemliydi.356 Burada dikkat çeken husus, komutanın kendi askerinin başarısını padişahtan bir mükâfat almak için ileri sürebilmesidir. Diğer komutanlardan bu konuda herhangi bir tutum olup olmadığına dair bir bilgiye ulaşılamamışsa da bunun dönemin bir adeti olabileceği göz önünde tutulmalıdır.357
Aynı uygulamanın 93 Harbi’nde de etkinliği artarak devam eden Mısırlı askerlerden başarılı olanlara verilmesine dair kayıtlara ulaşılmıştır. “Açıklandığı gibi Mısır askeri zabitlerinden Sağ Kolağası rütbesinden Mülazım ı sani rütbesine kadar olan zabitlere beşinci rütbeden Mecîdiye’den 142 ve Sol Kolağası rütbesinden nefere kadar olan askere 682 madalya verildiğini belirten listedir.”358 Mısır Askerleri ümera ve zabitlerinden nişan almaya layık görülenlerin isimlerini belirten listedir. Farklı rütbelerden gerek “tebdilen” gerek nişan almaya layık görülen 48 kişinin isimlerini belirten liste 18 Aralık 1877’de düzenlenmiştir.359
Sağ Kolağası-Mülazım ı sani zabitler
(142 adet)
Sağ Kolağası
18
Beşinci rütbeden Mecidiye
Yüzbaşı
39
Beşinci rütbeden Mecidiye
Mülazım ı evvel
40
Beşinci rütbeden Mecidiye
Mülazım ı sani
45
Beşinci rütbeden Mecidiye
Sol Kolağası-Nefer
(682 adet)
Sol Kolağası
4
Madalya
Başçavuş
46
Madalya
Bölük emini
8
Madalya
Çavuş
84
Madalya
Onbaşı
105
Madalya
356CBOA, İ-DH-731-50986-1, 2 Ağustos 1292. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-731-50986-2-1, 29 Şaban 1293-6 Eylül 1293.
357CBOA, İ-DH-731-50986-3-1, 14 Ramazan 1293.
358CBOA, İ-MTZ-(5)-4-235-1.
359CBOA, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-2-1, 6 Kânunuevvel 1293.
122
Nefer
435
Madalya
(Tablo 3: 93 Harbi’nde Madalya Verilen Mısırlı Subay ve Asker Sayısına Dair Liste.)
(Bkz: CBOA, İ-MTZ-(5)-4-235-1.)
Bu ödüllendirmeye dair Edirne’den Süleyman Paşa’nın “Makam ı Kaymakami i Seraskeri”ye yazdığı yazıda Varna’da bulunan Mısır askerleri ümera ve zabitlerinden nişan ve madalya almayı hak edenlerin isimlerinin belirten liste Varna Komutanlığı tarafından gönderilmiş olup, defterin alınan örnekleri ekli olarak 23 Aralık 1877’de sunulmuş ve padişahın izni beklendiği ifade edilmiştir.360 Bu konuda Süleyman Paşa’nın gönderdiği yazı ve Seraskerliğin tezkeresi arz edilmiş, Sadaret’ten 12 Ocak 1878’de tezkere çıkan tezkere padişaha sunulmuş ve madalyaların verilmesine dair sonraki gün onay çıkmıştır.361
Bu uygulama konusunda Mısır askerlerinden en yüksek rütbeli olarak Prens Hasan Paşa’ya da nişan verilmiştir. Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın birinci dereceden bir adet süslü Mecîdi nişanı hediye edilmiş olduğundan gerekli olan beratının düzenlenerek Mabeyn i Hümayuna gönderilmesi padişahın 24 Temmuz 1878 tarihli iradesiyle emredilmiştir. İki gün sonra Mısır hidivinin oğlu Hasan Paşa’nın hediye edilen “murassa” Mecîdi nişanın düzenlenen beratı ekli olarak gönderilmiştir. 362
Sonuç olarak; Mısır birlikleri, 1876 yılında Karadağ-Sırp İsyanları ile başlayıp 1877-1878 Rus-Türk Savaşına kadar devam eden savaş dönemi boyunca son kez Osmanlı Ordusu emrinde müşterek harekata katılmıştır. Mısır birlikleri Osmanlı Ordusu’nun etkin işbirliği, savaş dönemi boyunca birçok muharebede olumlu neticeler vermişse de nihayetinde savaş planlamaları ve emir-komuta zincirindeki büyük sorunlar nedeniyle savaşın kaybedilmesi ile bu çabalar boşa gitmiştir. Mısır/Osmanlı askeri işbirliğinin yerleşik yöntemleri olmadığı gibi bu süreç tamamen hidivlik tarafından alınan inisiyatifle yürümüştür. Mısır seferi kuvvetlerinin savaş sürecinde silah, giysi, yiyecek, çadır ve diğer tüm malzeme tedariki Babıâli’nin
360CBOA, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-3-1, 17 Zilhicce 1294 ve 11 Kânunuevvel 1293. Ayrıca; CBOA, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-4-1, 2 Muharrem 1295 ve 25 Eylül 1293.
361CBOA, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-5-1, 8 Muharrem 1295.
362CBOA, İ-MTZ-(5)-TAL-4-236-1, 24 Receb 1295.
123
elinde görünse de cepheye gönderilen malzemeler tedarik zinciri boyunca bir yerlerde kayboluyor veya Osmanlı subaylarınca yolsuzluk malzemesi oluyordu. Hidivlik tarafından savaş boyunca lojistik açıdan birçok alanda sevkiyat yapılmıştır.
Osmanlı ordularına yardım etmek için gönderilen Mısır birlikleri genellikle Osmanlı komutanlarının bilinen eğilimini yansıtan geri dönme olasılığına sahipti. Mümkün olduğunda, Mısır'ın en iyi birlikleri tutulurken yaşlı ve çoğu sakatlanmış gaziler ve deneyimsiz askerler gönderilmişti. Mısır Ordusu’nda zaten var olan asker almadan kaçınma, özellikle yabancı bir ülkede bulunmalarından geniş çapta firara yol açıyordu. Bunlar da savaş dışı kayıpları arttırdığı gibi daha fazla zorunlu askerlik ve yedeklerini sağlama gerekliliğini arz ediyordu.363
Nihayet Karadağ Savaşında olduğu gibi 93 Harbi’nde de etkin rol oynayan Mısır askerlerinden 4 bin asker Varna’dan vapura binerek 18 Mart’a doğru Mısır’a dönecekleri ifade edilmiştir.364 Bu rakama bakıldığında yaklaşık 12 bin askerin katıldığı 93 Harbi’nden geriye 4 bin askerin varlığından bahsedilmektedir. 7 bin civarındaki zayiatın ne kadarının ölü, yaralı, esir ve kayıp olduğuna dair herhangi bir kayda rastlanamamıştır. Merkez kuvvetlerin bile doğru düzgün kaydı tutulmamışken yardımcı kuvvetlerin kaydını aramak ise samanlıkta iğne aramaktan farksız olsa gerektir. 365
Savaş bittikten sonra yapılan tartışmalarda Mısırlı askerlerin şahit olduğu olaylar ve diğer kaynaklar arasında fazla bir farklılığın olmadığı ortaya çıkmıştır. Ana sebepler, emir-komuta birliğindeki sorunlar ve komuta kademesindeki fikir ayrılıklarıydı. Varna’daki komutanlar arasında bazen tartışmalar ve fikir ayrılıkları çıkmıştır. Hatta Hasan Paşa’nın da dahil olduğu bir üst komuta arasındaki sürtüşmeden bahsetmek mümkündür. Komutanlar arasındaki anlaşmazlık ise istihkâmların ve teçhizatın hazırlanması geciktirerek ordunun savaş kabiliyetine darbe vurmuştur. Bunu
363 McGroger, a.g.e., 157-163.
364 Takvim i Vekayi, 22 Şubat 1293.
365Rumeli Cephesinde bulunan yaralı Osmanlı askeri sayısı hakkında Baron Mondi’nin Hilal i Ahmer Cemiyetine verdiği bilgiye göre Sofya’da 100, Edirne’de 10, Varna’da 1500, Şumnu’da 800, Selanik’te 120, Şumnu’da ve Rusçuk’ta pek az yaralı vardı. Fakat bu sayıların da yuvarlak ifadeler olduğu açıktır. Bkz: Takvim i Vekayi, 25 Şubat 1293.
124
önlemek için Şumnu’daki komutanlar zaman zaman merkezden uyarılmış olmasına rağmen önüne geçilememiştir.366
Tüm bunlarla birlikte başta Müşir Hasan Paşa ve Raşit Paşalar olmak üzere birçok Mısırlı komutanın savaşta kendilerine verilen yetki ve sorumluluklar dahilinde ciddi yararlık gösterdikleri görülmüştür. Aynı şekilde Mısırlı askerler de Osmanlı birliklerinde olduğu gibi başarılı komutanların emrinde ciddi etkinlikler göstermiştir. Hatta Ruslar, Edirne’ye kadar gelip Balkan topraklarında yayıldığında Varna’da bulunan Mısır askerlerinin savunmasına devam ettikleri görülmektedir. Fakat şehirlerin hala kale merkezli savunma birimleriyle birleşik olduğu 93 Harbi’nde Bulgar göçmenleri tarafından hemen doldurulan Varna’nın güçlü istihkâmları ise arkasından hiçbir iz bırakılmadan yerle bir edilmiştir.367
366 Bu konuda bir örnek için bkz: Kızıltoprak, a.g.m., 102-3. 367 Machiel Kiel, “93 Harbi”, DİA, , C. 42 (İstanbul: TDV, 2012), 524-527.
125
5. BÖLÜM
Bu bölümde Kuzey Afrika bölgesinden Tunus eyaleti ile Trablusgarb vilayetinin 93 Harbi’nde Osmanlı Devleti’ne verdiği askeri ve mali destek incelenecektir. Bu desteğin nicelik ve nitelik olarak yukarıda incelenen Mısır eyaleti kadar büyük olmamasının nedenlerine birinci bölümde değinilmiştir. Bununla birlikte eyaletlerin tüm zor şartlara rağmen destekleri, merkezi hükümet için çok önemli olduğu gibi eyaletlerin askeri ve mali güçlerini merkezi hükümetle bağlarını işgali öncesi göstermesi açısından da önemlidir. Yapılan desteğin nicelik ve niteliği üzerinde durulacak olup, askeri sevkiyat, lojistik destek ve nakdi yardım başlıkları altında konu ele alınacaktır. Bu durum, aynı zamanda eyaletlerin kendi askeri ve mali güçlerini ne ölçüde yansıttıklarını göstermesi açısından önemli olacaktır.
5.1. 93 Harbi ve Tunus Eyaleti
Tunus eyaleti ile merkezi hükümet arasındaki ilişkilere bakıldığında Kırım Savaşı sonrasındaki durgunluk, özellikle Hayreddin Paşa’nın 93 Harbi öncesinde Tunus Müdür ü Müdiranı / Emir’ül Ümerası olmasıyla tekrar canlılık kazandığı görülmektedir.368 Bununla birlikte bir diğer neden ise Karadağ ve Sırp Savaşlarıyla başlayıp 93 Harbi sonlarına kadar süren savaş hali nedeniyledir. Nitekim bu dönemde yaratılmaya çalışılan kamuoyunun Tunus’ta karşılık bulmuş olması 1876 ortalarından 1878 başlarına kadar Tunus ile yapılan resmi müzakerelerin olumlu seyrinin etkisi büyüktür. Bu olağanüstü dönem boyunca merkezi hükümetle Tunus arasında asker sevkiyatı, nakdi yardım, lojistik destek konuları üzerine yoğun bir müzakere yaşanmıştır.
Bu sürecin ilk örneklerine dair Tunus Vilayetinden 2 Ağustos 1876 tarihinde gelen Arapça arizanın tercümesinde; “Hilafetçe Hıristiyan tebaasına senet olup bir süreden beri kendilerine hediye edilmiş olan hukuk u muhakeme inkâr ve Osmanlı Ordusuyla savaşa cüret edilmiştir. Böylece isyanlarını göstermiş olup fesada yardım için kollarını sıvamış olan eşkıyanın tepelenmesi için alınan savaş tedbirleri alınmıştır.Bu konuda bu eyaletten de bir destek olmak üzere Tunus askerinden bir miktarının savaşta dinin zaferi uğrunda bulunan kardeşleri hilafetçe hizmette bulunmaları.. Askerin Allahın vaadi olan başarısı ve zaferinin eserleri
368Bkz: CBOA, İ-DH-747-61075-12-1, 15 Rabiülevvel 1294.
126
görünmektedir. Bundan dolayı ianeye ihtiyaç duymamaları bunun gerçekleşmekte olduğuna ve bu zayıf eyaletin düştüğü iklim zorlukları nedeniyle hem burada ihtiyaç görülen asker sayısının azlığına hem de mali imkanın çokça zor durumda olmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı bütün harekât, ahalinin gücenmesine neden olacağından iltizamına mecburdur. Bundan dolayı kendi iradelerini elinden alarak zorla Allahın ilminde var olan genişlik ve ızdıraptan birine davet etmesinden bu konuda iyi olana tercih etmek güzel niyet olduğunu mütalaa teselli etmekteyim. …Hâlihazırdaki zorluklardan dolayı gönderilmesi zor görülen askerin neticesi büyük bir zafer ve Müslümanların akıbetinin şerefi olan bu girilmiş savaşa nakdi bir yardım toplanması ve gönderilmesine karar verilmiştir. Bu konuda bütün eyalet ahalisinin rızasına başvurularak…yakında toplanacak meblağın arz edileceği..369 belirtilerek bu süreçte merkezi hükümetin haklılığına değinilmekteydi. Asker sevkiyatının düşünülmesine rağmen eyaletin zorlu şartlarına işare edilerek bunun mümkün olmadığı fakat yerine nakdi yardım faaliyetlerine başlandığı ifade edilmiştir.
Aynı zamanda Tunus Vilayeti Müdür ü Müdiranı* Hayreddin Paşa’dan 2 Ağustos 1876 tarihinde gelen Arapça bir arizanın tercümesinde aynı anlamda ifadeler kullanılmış farklı olarak zorluklara dair detaylar aktarılmıştır. “Hristiyan tebaasından “izhar ı beka ve şekavet eden” güruhun bastırılması konusunda sevk edilen Müslümanların başarısı Allahın indinde kardeşleri olan Osmanlı askeriyle birlikte bulunmak için Tunus vilayetinden bu gurur verici askeri hizmeti geciktiren sebeplerden vilayetin valisi efendime sunulan arzda açıklanmıştır. Sadrazama arz edilen arizada bu konuda gerçek sebebi itibarıyla yeterli (askerin) bulunduğuna hacet görülemez. Eğer bahsedilen sebep korku olmasaydı Tunus askerinin bir süreden beri muvafık harbiye veya hilafette muvafık inzar bulunacağı şüphe edilmezdi. Bununla birlikte saltanatın başka ianeye ihtiyaç olduğu malumdur. Fakat Osmanlı Devleti’nde her yerde özellikle de Tunus’ta bulunan Müslüman ahalinin saltanata olan bağları ve itaatleri gurur duyulmak üzere savaş yardımına İslami gayretin gereğidir. Bu düşünceyle valinin aklına geldiğinden olmazsa bu şekilde halifenin yardımından geri kalmayı ve eyalet ahalisinin ve bu eyaletin Osmanlı
369CBOA, İ-DH-729-50813-3-1, 11 Receb 1293.
* Bu dönemde valilikten sonra eyaletteki en yetkili makam olup görevleri merkezi hükümetteki Sadaret makamına benzemektedir. Bkz: Amor, a.g.m., 583.
127
Ordusu’na katılmakta valinin vicdanı kabul edemediğinden hemen asker göndermeye bedel olarak güç yettiği kadar bir iane toplanmasına ve takdimine karar verilmiştir. Bu konuda tabiliğin gösterebilmeleri için ahaliye başvurulmuştur. İnşallah en kısa zamanda toplanacak olan “iane i harbiye” Babıâli’ye takdim edilecektir.370 denilerek yukarıdaki ifadelerin gerekçeleri izah edilmekteydi. Osmanlı Devleti’nin “gavail i mülkiye i haliyesinden” yani hâlihazırdaki olağanüstü halden dolayı çıkan savaş harcamaları için ne şekilde nakdi yardım toplanmaya başlanacağına dair gelen bu iki yazı Sadaret’e ulaşmıştır. Tunus Hükümetinin ve ahalisinin sıcak teşebbüsü ve tabi oldukları saltanata karşı sadık bağlarını belirten ifadelere ve yardımlarına dair padişahın takdirini içeren cevapların yazılmasına dair emir verilmiştir.371
Bu arada yeni halifenin cülusunu tebrik için Tunus Valisi Sadık Paşa Tunus Harbiye Müdürü olan Rüstem Paşayı özel olarak Dersaadet’e gönderilmiştir. Bunun yanında Rüstem Paşa, padişaha sunduğu ariza ile Devlet i aliyye’ye savaş yardımı / “iane i harbiye” olmak üzere Tunus ahalisince toplanmış 700.000 frangı da arz etmiştir. Ayrıca daha önce padişah tarafından verilen bazı ihsanlardan dolayı Tunuslu idarecilerin teşekkürlerini iletmiştir. Valinin tabi olduğu velinimeti olan padişaha biatini ve bağını yenilemek için sadakat göstergesi olarak Tunus ahalisi adına iane takdim etmesi padişahın takdirini kazanmıştır. Rüstem Paşa’nın da “alay ı valide ve muayede i hümayunda” hazır bulunacağı, bittikten sonra da padişahla özel şekilde görüşmeye izin verildiği 20 Eylül 1877’de kendisine iletilmiştir.372 Yukarıda da belirtildiği üzere merkezi hükümetle ilişkilerin iyileştirilmesinde etkin rolü olan Hayreddin Paşa’ya Sadaret’ten Tunus valisine gönderilen bir yazıda olduğu gibi bu çabaları takdir edilmiştir.373
370CBOA, İ-DH-729-50813-4-1, 1 Receb 1293.
371CBOA, İ-DH-729-50813-5-1, 1 Şaban 1293.
372Ayrıca valinin bir eserinin ödüllendirilmesi de emredilmiştir. Bkz: CBOA, İ-DH-732-60056-21-1, 29 Ramazan 1293. Bu konuda yazılmış bir telgraf için bkz: CBOA, DH-732-60056-11-1. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-732-60056-15-1, 11 Ramazan 1293.
373Bu minvalde bir başka örnek ise Hariciye’ye ve Sadarete 30 Mart 1877 tarihiyle Sadık Paşa tarafından gönderilen Arapça yazının tercümesinde padişah tarafından bazı eyalet memurlarına hediye edilen nişanın 16 Ocak 1877 tarihinde gönderildiği ifade edilmiş ve bunda sadrazamın rolünden bahsedilmiştir. Bkz: CBOA, İ-DH-747-61075-15-1, 15 Rebiülevvel 1294. Ayrıca bkz: “Tunus hükümeti erkânından Hayreddin Paşa güzel davranışlarından dolayı kıymeti bilindiğinden ve bilgisinden istifade edilmek üzere eyaletçe uygun bulunursa padişah tarafından Dersaadet’e davet edilmiştir. Eyaletin devletle irtibatı nedeniyle Paşa’nın kullanılmasından hâsıl olacak faydalar her iki tarafa ait olacağı padişah tarafından Müslümanların işi olarak görüldüğünden ve her ne zaman istenilirse yine o tarafa gideceğine” dair teminat verilerek davet edilmiştir. Bkz: CBOA YEE-91-8-1.
128
Karadağ ve Sırp Savaşı’nın Rusya’nın müdahil olması ile devam eden kriz sürecinde Osmanlı Devleti “metbuu” olan eyaletlerden tekrar askeri destek talep etmiştir. Bunlardan Tunus’a daha önce yapılan anlaşma gereği veraset fermanı karşılığında savaş durumunda askeri destek verilmesi şartı hatırlatılarak askeri destek talep edilmiştir. 93 Harbi’nde özellikle kaybedilen muharebelerden sonra Tunus’tan askeri destek talebini ısrarla yenileyen merkezi hükümet, veraset fermanına göndermede bulunacaktır. Savaşın başlarından itibaren Tunus’tan lojistik ve mali destek konusunda gösterilen çabanın askeri sevkiyatta gösterilmemesi merkezi hükümetin baskısını artırmıştır. Askeri birliğe olan ihtiyaç nedeniyle valiye veraset fermanı üzerinden yapılan baskı ancak savaşın son aylarında ciddi bir karşılık bulabilmiştir. Fakat neticede bu birlikler de gönderilememiş savaşın sona ermesiyle de en azından kağıt üzerinde varlığına işaret edilen bu birlikler dağıtılmıştır.
Savaşın kesinleşmesi üzerine Babıâli yardım için eyalet birliklerinin gönderilmesini resmen istediğinde bu konu Hayreddin Paşa için zor bir durum ihtiva ediyordu. Nitekim 1835 ve 1854’teki savaşlarda Osmanlı Ordusu yanında yer alan Tunus birliklerinin halihazırda gönderilmesinden kaçınılması bütün Müslümanları tehdit eden Rus savaşına ilgisizliğin bir işareti olarak da görülebilecekti. Bu hassas konu 8 Mayıs 1877 tarihinde her kesimden temsilci olmak 120 kişiden oluşan olağanüstü bir mecliste Vali Mehmet Sadık Paşa başkanlığında görüşülmüştür. Hüseyin ve Rüstem Paşalar Ruslara karşı savaş için askeri ittifaka taraftar olduğu mecliste durum derinlemesine incelenmiş ve padişahın isteği haklı görülmüştür. Yeni bir dış borç alımı ve 6000 kişiden oluşan bir yardım birliğinin gönderilmesi teklif edilmişse de çoğunluk oyuyla Hayreddin Paşa’nın fikri kabul edilerek askeri yardımın imkânsızlığına karar verilmiştir. Çözüm olarak halkın gönüllü iştirak edebildiği bir çağrıda bulunma yoluna gidilmiştir. Böylece hükümet etkisi hissettirilmeyecek, Fransa’nın tepkisi çekilmeyecekti.374
Hariciye Nezareti’ne ve Sadaret’e 30 Mart 1877 tarihinde Tunus Valisi Sadık Paşa ile Hayreddin Paşa tarafından gönderilen yazıların tercümesinde “Saltanat kapısının yardım çağrısı emrinin hürmetle okunduğu” belirtilerek iane ve asker tedariki konusundaki problemler ifade edilmiştir. “Yazılan ianenin toplanmaya başlanması en büyük emelim olup güçlükler ve yaşanan zorluklar bu arzuya ulaşmaya engel
374 Atilla Çetin, a.g.e., 168-169.
129
olmasaydı geçen iane ile yetinmeyip birçok yardımlar olurdu. Bununla birlikte bu maksat için tamamlamaya çalışmaktayım. Durumu padişaha da arz ederim. Maksada engel olan durumun birazını açıklamakla mazeretimi ifade etmeyi gerekli gördüm. Şöyle ki; malum olduğu üzere eyaletin az askerleriyle beraber zorlukların bu dönemde şimdiye kadar devam etmesi ahalinin işlerine yansıyarak asker sevkinde sorunlara neden oldu. Böylece mali bir iane hazırlanmasına gayret edip bu konuda gerekli olanın toplanmasına başladığımdan etkisini Allahtan temenni ve niyaz ediyorum...”375 Yine aynı tarihte Sadık Paşa’dan gelen yazının tercümesinde de aynı anlamda ifadelere rastlanmaktadır. “Vakit ve imkân nispetinde tedarik edilecek olup öncelikle sunulacak olan “iane i cüziye” padişah tarafından memnuniyetle karşılandığı hediyesinden anlaşılmıştır. Az iane iken bu açıdan padişahın takdirine mazhar olması..”376 böylece merkezden iane konusunda gösterilen çabanın takdir edildiği fakat bununla yetinilmemesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu sürece dair ulaşılan başka bir evrakta ise merkezi hükümetten valiliğe: “Bilindiği üzere hâlihazırdaki savaşın büyümesi ve önem kazanmasına ve Osmanlı Devleti’nin askeri kuvvetini arttırmaya mecbur olmasından dolayı elbise, silah ve bütün seferi masrafları devletçe verilmek üzere Tunus’tan mümkün olabildiği kadar düzenli asker…” isteği iletilmiştir. Buna cevap olarak valilikten gönderilen Arapça yazının tercümesinde; “Gerçi Tunus idaresinin birtakım dâhili sebeplerden dolayı mali olarak zorluk ve sıkıntı içinde bulunduğu ve Galadan ahalisinin hasara uğradığı bilinmektedir. Bununla birlikte devletin karşılaştığı meseleler ve art arda gelen sıkıntıların büyüklüğü düşünüldüğünde bir seneden beri vali ve ahali tarafından bu tarafa hayli iane akçesi ve bu defa ordu için top ve nakliye hayvanları gönderilmesiyle sadık tâbîlikte kusur edilmemiştir.” Şeklindeki cevapla önceki yardımlara işaret edilerek eyaletin yaşadığı sorunlar nedeniyle yardımların zorluğuna değinilmiştir. Aynı şekilde cevabın içeriği, asker talebinin yerine getirilemeyeceği dolaylı olarak ifade edilmiştir. Bu ifadelerde eyaletin özerk yapısı ve yaşadığı zorluklara sığındığını görmek mümkündür. Bunun yanı sıra mali zorluk ve mevcut düzenli askerin eyaletin korumasına ancak yetecek miktarda olduğu açıklaması, en azından kısa süreliğine eyalet üzerindeki baskıyı hafiflettiği söylenebilir. Nitekim merkezden gönderilen başka bir yazıda bu askerlere dokunulmayıp terhis olanlardan
375 CBOA, İ-DH-747-61075-17-1, 15 Rebiülevvel 1294.
376CBOA, İ-DH-747-61075-18-1, 15 Rebiülevvel 1294.
130
gönderilmesi isteği ileri sürülerek farklı bir çözüm yolu sunulmuştur. Neticede bunlar bahane olsun olmasın zor bir durumda olan ve en küçük bir yardıma muhtaç olan merkezi hükümetin elini kolunu bağladığı söylenebilir. Bu konuda tekrar eden yazışmalar bunu açıkça gösterecektir.
Buna karşılık merkezi hükümet, aldığı olumsuz cevaplar üzerine eyalet üzerindeki baskısını artırmak için adeta eski defterleri açmıştır. Buna dair en büyük dayanağını; Tunus valisine verilen veraset hakkından bahseden 1871 tarihli ferman oluşturmuştur. “Devletin harici bir savaş durumunda Tunus’tan askeri yardımda alması, hatta önceleri bazı isimler altında verilmesi adet olan hediyelerin bu yardım şartının korunmasıyla terk edildiği belirtilmiştir. Buna rağmen zikredilen nakdi yardımın ise buna bedel tutulmasının “ceza sebebi” olduğu ifade edilmiştir. Bu tutumun ileride yine bir ihtiyaç durumunda örnek alınmasının önüne geçmek niyetiyle olduğu açıklanmıştır. Dolayısıyla merkezi hükümetin bu istekten tamamen vazgeçmesinin uygun olmadığı, valinin şimdiye kadar padişaha samimiyetle hizmet ettiği ve zaten yazılı cevabında “gayet itaatkârca bir dil kullanmış olduğundan kendisine kırılmayacağı şekilde nasihatler vermek” uygun görülmüştür. Bu ifadeler yine yukarıda ifade edildiği gibi Tunus’un bu süreçte tamamen kaybetmek istenilmemesi olarak okunabilir. Yazının devamında “Gerçekte daha önce talep edilen askerin bir miktarla sınırlı olmadığı, bununla beraber silahlar ve elbiselerin merkezden verileceği ve diğer askerlerle birlikte besleneceğinden Tunus tarafından mali zorluk yaşanmayacağı” ifade edilerek askeri sevkiyat isteği Tunus için kabul edilebilir kılınmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte mevcut askerin, eyaletin korunmasına gerekenden fazla olmaması konusunda ise “Tunus eyaletinin nüfusu itibariyle gerekli olan savaş vazifesi için bugün silâhaltında tuttuklarına dokunmayarak vaktiyle askerlik yapmış ahaliden 10-15 bin kişinin asker olarak toplamasında sorun olmayacağı” yukarıda ifade edilen çözüm yolu sunulmuştur.377 Ancak hâlihazırdaki durumun gösterdiği önemle beraber masrafça o tarafa yük olunmayacağı tekrar edilerek her ne kadar şimdilik oradan asker getirtmek yazışmalardan ve mevsimce zamanı geçmişse de devletin gelecekte de askeri kuvvetini arttırmaya ihtiyacı olduğu ifade edilmiştir. “Bu yüzden eyaletin korunmasında kullanılan askere dokunulmamak ve devletin talep edeceği vakitte merkeze aldırılmak üzere yazıldığı gibi silahaltında bulunmayan ahaliden bahsedilen
377CBOA, YEE-84-101-1-1.
131
miktarda asker tertip ve eğitimine gayret edilmesi tavsiye edilmiş ve Hariciye Nezareti vasıtasıyla bildirilmiştir.”378 Aslında bu teklif ilk isteğin az bir değişiklikle tekrarı olarak görülse de savaşın durumunu ve merkezin çaresizliğini göstermesi açısından da önemlidir. Zira cephede mağlubiyetler nedeniyle ciddi boyutlara varan esir ve firarların orduda her ne şekilde olursa olsun askere ihtiyaç vardı.
Yukarıda ifade edildiği üzere Tunus’tan asker talebi hakkındaki karar, padişaha sunulduktan sonra valiliğe gönderilmiştir. Tunus Valisinden 26 Mayıs 1877’de alınan telgrafta bu talep ile ilgili, askerin alımı ve toplanmasının tamamlanmadığından hepsi hazırlandıktan sonra merkeze haber verileceği, vapurların o zaman gönderilmesi istenmiştir. Bu bilginin Daire i Askeriye ve Bahriye’ye iletilerek “bahsi geçen vapurlar şimdilik alıkonulmuş olduğu” ve telgrafın da padişaha sunulmak üzere ekli olarak arz edildiği belirtilmiştir.379 Fakat çok geçmeden gönderilen başka bir yazıda durum başka bir renge bürünmüştür. “Padişahın hediyeleri ve iltifatlarından dolayı teşekkür etmek ve savaş hali dolayısıyla bu defa fiili askeri hizmete bedel olarak iane toplanmasına başlanmış olunduğuna dair” Tunus Valisinden 29 Mayıs 1877’de bir ariza Reis i Erkân Hayreddin Paşayla aynı anlamdaki bir yazıyla beraber Babıâli’ye gelmiştir.380 Anlaşılan odur ki Tunus valiliği asker göndermek yerine iane göndermeyi tercih etmiştir. Fakat bu kararın henüz üç gün önce alınan kararla çeliştiği görülmektedir.
Hariciye’ye ve Sadaret’e 4 Haziran 1877 tarihli Tunus vali ve emirül ümerasından gelen aynı anlamdaki yazı (EK: 1/3) tercümelerinde düşmanın sürekli ilerlemesine karşılık padişahlıkça donatılan kara kuvvetlerinin ve donanmanın gerekli mevkilere sevk edildiği ifade edilmiştir. Savaş ve çatışmanın başladığı açıklanmış, düşmanın buna güç yetiremeyeceği ifade edilerek zafer için dualar edildiği belirtilmiştir.381
Bu sırada gönderilen bir yazıda Rusya’nın Tunus’taki konsolosluğu ile ilgili yazışmada; “Tunus’ta bulunan Rusya Konsolosunun şimdiye kadar dönmemiş olduğu halde bu defa Tunus’tan asker tertip edilmesinden dolayı mahalli hükümet ile resmi
378CBOA, YEE-84-101-1-1.
379CBOA, İ-DH-759-61895-2-1, 13 Cemaziyelevvel 1294.
380CBOA, İ-DH-747-61075-19-1, 16 Cemaziyelevvel 1294.
381CBOA, İ-DH-748-61134-4, 22 Cemaziyelevvel 1294. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-748-61134-7-1, 12 Cemaziyelahir 1294.
132
münasebetini kesmekle düşmanlığa karar verdiği” belirtilmiştir. Devamında; “Almanya Konsolosunun da burada oturan Rusya tebaasının işlerinin görülmesine, devleti tarafından memuriyetini ifade edildiği” Tunus Valisi Sadık Paşa tarafından telgrafla bildirilmiştir. Böylece Rusya’nın Mısır ile birlikte Tunus ile de tüm resmi ilişkilerini kestiği görülmektedir. Bahsi geçen telgraf sadece padişahı bu konuda bilgilendirmek üzere 11 Haziran 1877’de sunulmuştur.382
Bu süreçte Tunus ile yazışmaların bir diğer konusu ise lojistik destek ihtiyacı nedeniyle nakliye hayvanları üzerinedir. Nakliye hayvanı konusunda Osmanlı Ordusu’ndaki ihtiyaç nedeniyle başvurulan Tunus eyaletinden; “..Beş-altı yüz baş katır tedariki mümkün olacağı anlaşılmış ve hayvana olan ihtiyaç durumuysa arz edildiği gibi gereklidir. Bu miktardaki hayvanın oradan iane tedarik olunabileceği ümit edildiğine göre mümkün olabildiği kadar hayvanların hızlıca tertip ve tedarik edilmesi” istenmiştir. Ayrıca mümkün olduğu takdirde savaşın sonuna kadar nakliye işinde kullanmak üzere bir vapur tahsis edilip Dersaadet’e gönderilmesi de Sadrazamlık’ça 27 Mayıs 1877 tarihli telgrafta bildirilmiştir.383
Devamı eden yazışmalarda yeni harekâttan dolayı Osmanlı ordularınca büyük oranda gerekli görülen nakliye hayvanlarının devlet içinde her türlü imkân müsait olabildiği derecede tedarikine teşebbüs edildiği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra Tunus eyaletinde hayvan olması nedeniyle şimdiye kadar sunduğu yardımlarına ek olarak oradan da ne kadar hayvan tedarik edilip gönderilirse memnuniyet duyulacağı Tunus Valisine bildirilmiştir. 25 Haziran 1877’de cevaben alınan telgrafta dört yüz katır ve iki yüz at toplanıp hazırlandığı, bunların vapur gönderilerek aldırılması istenmiştir. Fakat bu konuda da bir pürüzle karşılaşıldığı görülmektedir. Nitekim bu konuda “Şu halde yapılacak şey bu hayvanları getirtmek çaresini bulma gereğidir. Çünkü Tersane i Âmire’de nakliye gemilerinin diğer meşguliyetleri nedeniyle beraber, bunlardan birinin görevlendirilip gönderilmesi mümkün olsa bile o sularda düşman gemilerinin taarruzuna uğraması ve en önemlisi fikrin tekrar etmiş olduğu bahsi geçen hayvanların ecnebi bayrağı altında bir gemi gönderilerek getirilmesi..” çözümü ileri sürülerek ifade edilmiş ve bu çözüm uygun bulunmuştur.
382CBOA, İ-HR-275-16732-2-1, 29 Cemaziyelevvel 1294.
383CBOA, HR-TH-23-49-1, 14 Cemaziyelevvel 1294 ve 15 Mayıs 1293.
133
Bu sevkiyat için Tophane i Âmire Müşiriyeti aracılığıyla Dersaadet Limanı’nda bir İngiliz vapuru bulunup 1400 Lira gemi kirası verilmek üzere kaptanıyla mukavele yapılmıştır. Sigortasının da ona göre yapılacağı, ayrıca vapurun içine konulacak bölmelerin ise Tophanece iki yüz altın masrafla inşa ettirilmekte olduğu bildirilmiştir. Bahsi geçen vapurun mukavele gereği hemen kiralanarak ve yola çıkarılmasının Müşiriyet’e ve bahsi geçen meblağın ve masrafının Bahriye olağanüstü durum masraflarından karşılanması Maliye Nezaretine havalesine karar verilmiştir. İfade edilen altı yüz hayvan bu zamanda hayli işe yarayacağından bunların süratle tedarikine çalışılması nedeniyle vapurun kiralanıp yola çıkarılması ve masrafların tahsil edilmesi kararı çıkmıştır. Bu konuda padişahın takdirinin valiye iletilmesi de emredilmiştir. Bununla beraber, belirtilen hayvanların İstanbul’a geleceği anlaşılmaması için pasaportunun “Fransa ve Venedik sahillerine” olarak yazdırılması gibi bazı tedbirlerin alınmasına dair padişahın iradesi çıkmıştır.384
İane i cihadiye olarak hazırlanan hayvanların nakliyesinden dolayı müjdenin iletilmesi ve padişahın beğenisine teşekkürü içeren Tunus Valisi’nin 2 Temmuz 1877 tarihli telgrafı arz edilmiştir.385Sadaret’e 8 Ağustos 1877 tarihiyle Tunus’tan gönderilen telgrafta nakliye işlemiyle ilgili olarak: “Valilikçe gönderilen üç adet nakliye gemisinin salı günü Tunus’a ulaşarak ertesi günü hayvanlara gerekli olan eşyanın gemilere yüklenmesine başlandığı” bildirilmektedir.386 İki gün sonra gönderilen başka bir telgrafta ise; “valilikçe gönderilen üç nakliye vapurunun, 900 baş hayvanı yüklü olduğu halde cuma günü sabahleyin Tunus’tan hareket ettiği” bildirilmiştir.387 Bu nakliye hayvanlarının hangi bölgede kullanılacağına dair bir bilgi
384CBOA, İ-DH-749-61165-1, 13 Cemaziyelahir 1294. Ayrıca Haziran 1877 tarihli sadrazamın tezkeresine göre Tunus’tan gönderilecek hayvanların nakli hakkında kiralanan vapur için 1400 lira istenildiği belirtilmektedir. Geldiğinde Tophanece 200 altın ile yaptırılmakta olan bütün bu masraflar ile hayvanlar tahminen sigorta masrafı olan 720 liranın Bahriye olağanüstü harcamalarından karşılanmasına padişahın iradesiyle yapılması 2 Ağustos 1877’de emredilmiştir. Bkz: Deniz Arşivi, ŞUB.d. 7-6. 27, 23 Receb 1294-7 21 Temmuz 1293. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-749-61229-1, 23 Cemaziyelahir 1294.
385CBOA, İ-DH-749-61228-1, 20 Cemaziyelahir 1294.
386CBOA, YEE-103-7-2, 8 Ağustos 1877. Savaş bittikten kısa bir süre sonra İstanbul’da bulunan Osmanlı gemilerini ve durumlarını gösteren 26 Nisan 1878 tarihli listede bir Tunus vapuruna da rastlanmakta olup söz konusu geminin yukarıda bahsi geçen ve nakliye işlerinde kullanılmak üzere istenen gemi ile aynı olması muhtemeldir. Bkz: CBOA, Y-PRK-ASK- 1-73-1, 23-24 Rebiülahir 1295, 14 Nisan 1294.
387CBOA, YEE-103-7-1, 10 Ağustos 1877.
134
edinilememişse de diğer Mısır askerleri gibi Balkan cephesine nakledilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Nakliye işlemlerinin ardından 11 Ağustos 1877 tarihinde Tunus’a gönderilen telgrafta yukarıda çokça üzerinde durulan askeri sevkiyat meselesine geri dönüldüğü görülmektedir. Buna göre hâlihazırdaki muharebenin büyümesi ve önem kazanması, Osmanlı Devleti’nin askeri kuvvetlerini arttırmaya mecbur bırakmıştır. Bundan dolayı elbise, silahlar ve bütün sefer masrafları padişahlıkça merkezden verilip karşılanmak üzere Tunus’tan mümkün olabildiği kadar düzenli asker istenilmesi düşüncesi padişahın onayıyla Tunus valisine telgrafla bildirilmiştir. Ona cevaben valinin gönderdiği Arapça yazı tercümesiyle beraber padişaha arz edilen yazıda: “Gerçekte Tunus idaresinin bir takım iç sebeplerden dolayı mali zorluk içinde bulunduğu ve ahalinin kıtlık yaşadığı bilinmektedir. Bununla beraber Osmanlı Devleti’nin rastladığı meseleler ve devam eden sıkıntıların büyümesinden bir seneden beri vali ve ahali tarafından bu tarafa hayli iane akçesi ve bu defa ordu için top ve nakliye hayvanları gönderilmesiyle tâbiliğe ve sadık kalmaya gerekli olan vazifelerin yerine getirilmesinde kusur edilmemiştir. Arz edilen yazılarda asker talebi üzerine delil getirilerek mazeretler de mali durumun zorluğuna ve mevcut düzenli askerin eyaletin muhafazasına el verecek miktarda olmasıyla bu tarafa sevk etmeye yetmeyeceğine dair mütalaalarda bulunulmuştu. Fakat Tunus valiliğine miras hakkını içeren son “fermân ı âli”de Osmanlı Devleti’nin dışarıdan bir muharebesi durumunda Tunus’tan fiili olarak askeri yardım edilmesi “masra’ şartı konulmuştur..” denilmektedir. Buna karşın Tunus’un zorlu şartlara rağmen yaptığı ianeler tebrik edilerek fakat şartların Tunus’tan asker sevkiyata mecbur bıraktığı ileri sürülürken mümkün olduğunca Tunus’a yük olunmak istenmediği de belirtilmeye çalışılmıştır.388 “Önceleri bazı isim ile gönderilmesi adet olan hediyeler, bu yardım şartının muhafazasıyla kaldırılmıştır. Bu durumda ifade edilen nakdi ianeye bedel tutarak bu asker talebinin ileri sürülen mazeretler üzerine bırakılmıştır. “Fermân ı âli”de bulunan bir hakkın ödemesinin yapılmaması durumunda ileride yine böyle bir ihtiyaç olursa emsal tutulabilmek özrüne sebep olacağından ifade edilen teklifin tamamen geçilmesi uygun değildir. Vali şimdiye kadar saltanata sadakatini göstermiş ve samimiyetini belirtmiştir. Bu defa yazdığı cevapta da gayet “mütavaatkarane lisan” kullanmıştır. Buna karşılık kendisine kırılmayacağı şekilde
388CBOA, İ-DH-754-61552-3-1.
135
vasiyet etmesine imkân verilmesine fayda görüldüğünden gerçeğe bakılınca talep edilen asker aslında bir miktarla sınırlı olmadığı gibi silahlar ve elbise de buradan verilecektir. Ayrıca bunlar diğer Osmanlı askeri ile birlikte besleneceğinden Tunus’un mali zorluklarından dolayı mazereti yoktur. Mevcut askerin eyaletin muhafazasına yeterinden fazla olmamasında da Tunus eyaletinin nüfus miktarı itibariyle farz olan cihat yapmak için bugün silâhaltında tuttuklarına dokunmayarak vaktiyle askerlik etmiş ahaliden on-on beş bin kadar asker toplamakta zorluk olmayacağı açıktır. Dolayısıyla valiye yazılacak cevapta sadakatinin ve gösterdiği yardımların takdiriyle hâlihazırdaki durumun öneminin açıklanmasıyla beraber masrafça oraya yük olunmayacağı tekrar edilmiştir. ..Silâhaltında bulunmayan ahaliden bahsedilen miktarda asker tertibi ve hazırlanmasına gayret olunmasının tavsiye edilmesi Hariciye Nezareti ile aramızda müzakereyle uygun bulundu.389 denilmekte ve ısrarla askeri sevkiyatın önemine, bu sevkiyatta mümkün mertebe Tunus’a yük olunmak istenmediğine, değinilmekteydi. Bu uzun yazıdan da anlaşılacağı üzere merkez asker gönderilmesi konusunda her türlü hukuki ve resmi haklarını hatırlatmaktadır.
Tophane i Amire Müşirliğine gönderilen 12 Eylül 1877 tarihli bir yazıda da yukarıda sevkiyat işlemlerine değinilen nakliye hayvanları ile ilgili olarak “Dar ı Şuray ı Askeriye’ye havale edilen bu batarya, Tunus’tan gelen topçu hayvanlarıyla buradan donatılacaktır. Bunlar da iş bittikten sonra topları takımıyla ve “teferruatıyla” beraber getirilip yine iade edilmek üzere alınan topçu alayının elinde bulunan toplardan verilmesi gerekmektedir. Bunun için buradan haber verilmesine gerek olmadığının cevap olarak Sadaret’e bildirilmesine..” dair Harbiye Dairesi’nden yazı yazılmıştır. 390 Bu lojistik destek her ne kadar nicelik açısından küçük olsa da yukarıda da bahsedildiği üzere önemi büyüktü. Bu konuda ateşkes antlaşmasından sonra gerçekleşen bir yazışmada;“Daire i Askeriye’nin hatırlatması üzerine Tunus Valiliğine gönderilen bildiriden dolayı, Tunus’tan tedarik edilen 200 katır ile 400 baş kadar atın Tophane i Âmire’ce kiralanma imkânı olduğu ifade edilen İngiliz vapurlarıyla alınmasına dair yapılan görüşmelere göre uygun bulunmuştur..” denilmekteydi.391 Bu ifadeler Tunus’un savaş sonlarında bile lojistik desteğe devam
389CBOA, İ-DH-754-61552-3-1.
390ATASE Arşivi, ORH-1-6-449, 4 Ramazan 1293-31 Ağustos 1293.
391ATASE Arşivi, ORH-4-18-37.
136
etmesi açısından önemlidir. Ayrıca yien savaşın sonunda İstanbul’da bulunan Tunus’a ait bir vapurun da yukarıda ifade edildiği üzere lojistik sevkiyatlarında kullanıldığını göstermektedir.392
Bunun yanı sıra merkezi hükümet, beklenilen askeri sevkiyatın bir türlü gerçekleşmemesi üzerine ilginç bir kıyasa gitmiştir. “Malum olduğu üzere hâlihazırdaki sıkıntıdan dolayı Tunus Valisi ve ahalisi tarafından şimdiye kadar hayli nakdi iane yapılmış, bu defa ise binden fazla top hayvanı verilmiştir. Bu hizmetler hakikaten takdire şayan bulunmuş olup ancak Tunuslular geçen seferde (Kırım Harbi) buraya bir fırka asker göndererek fiilen devlete yardım etmişlerken bu muharebede asker göndermemeleri fevkalade bir mali sorun içinde olmalarından dolayı olmuştur.” Denilmekte ve Kırım Harbi’ndeki Tunus’un askeri yardımına yapılan gönderme ile bu süreçte de aynı desteğin yaşanılan zorluklara rağmen beklendiği mesajı verilmiştir. Yazının devamında Tunus valisinin yakın zamanda gelen yazısında da geçtiği üzere en son -Ekim 1871- Tunus’a verilen “ferman ı âli”nin bir maddesinde Osmanlı Devleti dışarıdan bir savaş durumunda Tunus tarafının yapması gereken askeri hizmetinin zamanı geldiği hatırlatılmıştır. Düşmanın yeniden savaş hazırlığı gereğince Osmanlı Devleti’nin şu sıralar asker bulmak için ne türlü tedbire başvurması mümkünse onu yapmaya çalıştığı belirtilmiş bunun da farz ı ayn olduğu ifade edilmiştir. Şu sırada Tunus valisinden “fermân ı âli” gereğince fiili askeri destek “muavenet i filiye i askeriye” talep edilmesi gereklidir. Fakat bu teklif ifade edilse de mali zorluklardan dolayı mazeret olunacağından böyle bir netice çıkmaması için bütün elbise, silahları ve sefer masrafları buradan verilerek kendilerine hiçbir şey yüklenmeyeceği bildirilirse artık mazerete de yer kalmayacağına tekrar değinilmiştir. Bu esnada biraz düzenli asker ele geçeceği ümidiyle özel şekilde ve gizli olarak Tunus Valisine bir telgrafın fermân ı âli maddesinin suretiyle beraber gönderilmesi padişahın onayıyla 12 Ağustos 1877’de Ethem imzasıyla gönderilmiştir.393
Sadaret’e 22 Ağustos 1877 tarihinde Tunus Valisi Sadık Paşa’dan gönderilen Arapça mektubun tercümesinde; Tunus’tan gereği kadar düzenli askerin gönderilmesini içeren 14 Ağustos 1877 tarihli Sadaret telgrafının okunduğu belirtilmiştir.
392CBOA, Y-PRK-ASK- 1-73-1, 23-24 Rebiülahir 1295, 14 Nisan 1294.
393CBOA, İ-DH-753-61487-3-1, 3 Şaban 1294.
137
Açıklamaya gerek olmadığı üzere Osmanlı Devleti’nin Müslümanların koruyucusu olduğu belirtilmiştir. Müslümanları muhafazayı kendine şiar edinmiş ve zulüm ve gasp eden din düşmanının mağlup edilmesi için her türlü yardım ve hizmette bulunmak en büyük, en kutsal vazife olduğuna değinilmiştir. Sadrazamlık’tan gelen isteklerin yerine getirilmeye çalışıldığı belirtilerek bu arzunun neden mümkün olamadığı tekrar açıklanmaya çalışılmıştır. Tunus buğdayının hasadı, yağmurun yağmasına bağlı olduğundan havaların kurak gitmesiyle beraber iklim şartlarının buna imkan tanımadığı ifade edilmiştir. Bu yüzden halkın bölgenin elinde bir şey bulunmamasına ve zorlukların yaşanmasına neden olduğu belirtilmiştir. Bu nedenlerle bu makul zorlukların şu gurur duyulacak hizmetten mahrum bıraktığı ve ahalinin arz edildiği üzere maruz kaldığı felaket ve şiddetli ihtiyaç gereğince Tunus’ta istihdamı için gerekli görünen “asker i şahanenin” sayısının azaltılmasına mutlak mecburiyet duyulduğu ifade edilmiştir. Askerin mevcut miktarı ise farz olan yardımı yapacak durumdan pek aşağı olmasıyla gönderilmesinden utançtan başka bir netice olamayacağına değinilmiştir.394
Ayrıca bir süredir bazı “ashab ı ağrazın”* bu zayıf eyalet hakkında kötü emelleri daima devam ederek çeşitli uydurma haberlerle devamına çalıştıkları zararlı hareketlerden dolayı sadece eyaletin korunmasına yetecek ve bu düşmanlara karşı koymak için mevcut askerin bulundurulması mevcut şartların zorunluluğundan bahsedilmiştir. Çünkü Tunus buğdayı Osmanlı Devleti’nin en az miktardaki zahiresinden olmasından dolayı güzelce koruması ve sürülmesi de “kutsal” vazifelerden olması nedeniyle bu vazifenin uygulanmasındaki araç olan padişahın az sayıdaki askerinin gereği üzere sevkinin kötü emel sahiplerine fırsata vereceği ifade edilmiştir. Ayrıca; “Bu emelde olduğum gibi eğer arizada belirtildiği gibi Tunus’ta bulunan az sayıdaki bir müfreze, düşmana karşı farz olan çarpışmada bulunmuyorsa da yazıldığı üzere fesatçıların açık ve saklı tuttukları amaçlarının engellenmesi için manevi olarak gece ve maddi olarak da gündüz sürekli bir cihatta bulunduklarından onların bu hizmette oldukları açıktır.” denilmekteydi.395 Burada daha önceki yazışmalardan farklı olarak mali ve iklim şartlarının getirdiği zorlukların yanında Batılı devletlerin olası istilalarına dair tedbir ifadeleriyle eldeki askerlerin
394CBOA, İ-DH-754-61552-2, 12 Şaban 1294.
*Batılı sömürgeci devletler kastediliyor olmalıdır.
395CBOA, İ-DH-754-61552-2, 12 Şaban 1294.
138
gönderilemeyeceği açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca “Müslümanlık” ifadesiyle asker talebinin dini bir hüviyete dönüştürülme çabası da “farz ı ayn” ifadesiyle yine muhtemel bir saldırıya karşılık olarak yerine getirildiği şeklinde yorumlanmıştır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere Ethem imzasıyla padişaha sunulan tezkirede Tunus valisine gönderilecek gizli telgrafın nihayet ulaştırıldığı belirtilmiştir. “Halihazırdaki sıkıntılardan dolayı, padişahlıkça bütün Tunus ahalisi tarafından şimdiye kadar gösterilen yardıma ve devlet için yapılan hizmete dair “..muavenat ı nezd i hümayun u şahanede ve kaffe i esdikay ı devlet indinde fevkel gaye mucib i takdir ve teşekkürat..” takdir ve teşekkür edildiği belirtilmiştir. Düşmanın İslam milletine zulmü ve devletin topraklarına saldırması “..vukuat ı maziyenin hiçbirine kıyas olunamayacak mertebelere..” vardığı ilave edilerek benzersiz bir zorlukla karşı karşıya olunduğu ifade edilmiştir. Ayrıca bu esnada düşmanın hazırlamakta olduğu ordulara karşı Müslüman askeri kuvvetine büyük bir ihtiyaç görüldüğü, bu açıdan İslam milletini koruyacak olan Osmanlı Devleti’nin bekası için bütün İslam ahalisine farz olan cihat vazifesi hatırlatılmıştır. Böylece Tunus’a verilen “ferman ı âlisi hükmünce” vali ve Tunuslu Müslüman ahalinin de buna katılmaya İslam inancı gereğince zorlanmaya çalılşıldığı görülmektedir. Bundan dolayı tekrar elbise, silah ve bütün sefer masrafları merkezden verilmek ve hiçbir şekilde Tunus’a yük olunmamak üzere Tunus “asakir i muntazamından mümkün olacak kadar taburların..” düzenli askerinden hazırlanıp gönderilmesine gizli olarak bildirilmesi merkezi hükümetçe karar alınmıştır. Bu hayırlı emre buradan beklendiği gibi cevap verilecek olursa gereğinin yapılması için padişahlıktan gelecek haberin beklenmesi istenmiştir.396 Bunun yanında “En kısa zamanda saltanat ı seniyyemin haricen muharebesi vukuunda eyalet i şahanem tarafından mümkün olduğu kadar askeri hizmetin yapılmasına” dair 24 Ekim 1871 tarihli padişah iradesi tekrar hatırlatılmıştır.397
Asker talebine dair artan baskılar üzerine Hariciye’ye ve Sadaret’e Tunus Valisinden gelen Arapça yazının tercümesinde; “Devletin şimdi içinde bulunduğu muharebeye iane olarak asker gönderilmesine engel olan sebeplerin ne olduğu bundan önce defalarca ve en son 23 Ağustos 1877’de sunulan yazıda bildirildiği ifade edilmiştir.
396CBOA, İ-DH-753-61487-1.
397CBOA, İ-DH-753-61487-2-1, 9 Şevval 1878.
139
“Esefle arz etmiş olduğum yazıda yalnız mali ianenin gönderilmesinin mümkün olduğu açıklanmıştı. Gerekli olan mühimmat, erzak ve mürettebatı Osmanlı Devleti tarafından karşılanmak üzere hazır bir fırka askerin gönderilmesi hakkındaki 2 Ekim’de gönderilen sadrazamın yazısından bildirilmiştir. Bu konudaki eski rağbet ve arzum yeniden vardır. Ancak açıklamadan çekindiğim üzere bütün ahalinin oluveren iklim arızaları nedeniyle azlığı belirtilmiş olan hazır askerin hayli zamanını hizmette geçirip ileri yaşta olması gönderilmelerine engeldir. Bununla beraber halen hizmette bulunan askerin de gerekli olan miktardan fazla olmadığı ve sadece iradenin yerine getirilmesi için mevcut askerden “iane i harbiye”ye uygun olanları ayırıp göndermek ve burada bulunmadıkları sürede yerine konulacak olan askerlerin eyaletteki istirahat ı umumiyenin muhafazasını temin edeceği..”398 ifade edilerek uzun zamandır gönderilmesi konusunda çeşitli “mazeretler” ileri sürülen asker sevkiyatına dair ilk kez olumlu bir yanıt verilmiştir.
Yazının devamında bu düşüncenin uygulanması kararlaştırılmıştır. Buna göre gönderilecek fırkanın piyade ve topçu olarak dört taburdan beş tabura çıkarılması kararı bildirilmiştir. Yeniden asker yazılması konusuna gelince “..şimdilik bu gibi teşebbüslere başlanması halkın rahatını ihlal edecek birtakım tehlikeye neden olacağı bunun da daha önce Sadaret’e arz edildiği üzere bazı kötü niyetlilere fırsat vereceği belirtilmiştir. Bundan başka ahalinin sayısına nispeten daha önce istenilenden daha az asker yazılması konusundaki sorun, yeterli miktarda asker toplanamayacağını da gösterdiği ifade edilmekteydi. Arz edildiği şekilde gönderilecek taburların eğer irade edilen sayıya ulaşılamasa da bu miktar ile yetinilmesi konusunda bahsedilen sebepler ve zorunluluklara bakılması rica edilmiştir. Bahsi geçen taburların tamamen toplanmasında da nakli ve bindirilmesi için gerekli olan sayıda geminin gönderilmesine çalışılması..” konusundaki bilgilendirme 25 Ekim 1877’de Sadaret’e gönderilmiştir.399 Böylece artık Tunus asker sevkiyatına dair geç de olsa bir karar alınmış ve beş tabur askerin hazırlanma süreci resmen başlanmıştır.
30 Kasım 1877 tarihine gelindiğinde Tunus vilayetinden Sadaret’e gelen başka bir telgrafta 16 Kasım tarihinde ulaşan telgrafta müjdelenen padişahın tevcihatı ve
398CBOA, İ-DH-760-62002-3-2-1, 17 Şevval 1294.
399CBOA, İ-DH-760-62002-3-2-1, 17 Şevval 1294.
140
hediyelerine teşekkür edilmiştir. “Bundan önce Sadrazamlık’tan gönderilen ve 29 Ağustos’ta alınan yazıdan sonra her ne kadar gönderilecek tertip edilmiş askerin toplanması ve hazırlanmasına teşebbüs edilmişse de şimdiye kadar bu başarılamamıştır. Bunların hazırlanması ve toplanmasına da biraz vakit gerektiğinden gönderilecek vapurların şimdilik durdurulması ve ertelenmesiyle bahsedilen askerlerin “tehiyye ve ihzarında” hazırlanmasının telgrafla bildirileceği..” bilgisi verilerek asker toplama süreci ile ilgili sorun hakkında bilgi verilmiştir. Yazının devamında “…Bu taraftan takdim olunacak haberin gelmesine kadar gönderilecek olan vapurların ertelenmesi Sadaret’e sunulun yazıda ifade edilmişti. Ayrıca tarafımızda mevcut hayvanların da yüz adet at ve esterden ibaret olup hazır bulunduğu..”400 bu durumu sevkiyat sürecinin ağırdan alınmaya çalışıldığı izlenimi uyandırdığı gibi birinci bölümde de bahsedildiği üzere Tunus’un mali imkansızlıklar nedeniyle içinde bulunduğu zor şartlara bağlamak da mümkündür.
Sadaret’e 15 Aralık 1877 tarihinde Tunus’tan gelen telgrafta ise Tunus’un son askeri sevkiyat hazırlığı dolayısıyla yaşanan hadiseleri göstermesi açısından ilginçtir. Yukarıda da belirtildiği üzere 11 Haziran 1877’de Rusya ile Tunus arasındaki resmi ilişkilerin kesildiği ifade edilmesine rağmen muhtemelen askeri sevkiyat kararının alınması üzerine Rusya ile tekrar bu hususta bir sorun yaşandığı görülmektedir. “Tunus’ta oturan Rusya Konsolosu bugünden itibaren Tunus Hükümetiyle olan bağı ve ilgiyi kesmesi için tabi olduğu yerden aldığı izni bugün tarafımıza iletmiştir. Bundan sonra Almanya devleti Konsolosu gelip Tunus’ta bulunan Rusya tebaasının işlerinin halledilmesine memur olduğunu ifade etmiştir. Bu memurların yenilerinin de tabi olduğu devletten gelen izin gereğince olduğunu açıklamıştır.401 Rusya’nın bu tepkisini eyaletin artık daha etkin askeri desteğine bir tepki olarak görmek mümkündür.
Bu süreçte merkezi hükümetten nakdi yardım toplanması ve etkin faaliyetleri nedeniyle Tunus ümera ve memurlarına rütbe ve nişan hediye edilmiştir. Buna dair 9 Temmuz tarihli tezkerede; “Tunus idaresinin bu defa Osmanlı Devleti hakkında gösterdiği sadakat gereğince bunun gibi padişahın iltifat etmesi devletin şanına uygun görülmüştür. Bu konuda rica edilen nişanlar farklı rütbelerden on bir adet
400CBOA, İ-DH-759-61895-118, 18 Teşrinisani 1877.
401CBOA, İ-HR-375-16732-1, 3 Kânunuevvel 1877.
141
Osmanî ve Mecidî’dir. Rütbeler de iki saliseden ibaret olduğundan bunların hediyesi ve tevcihleri hakkında padişahın ne emri olursa yapılacağına” dair yazı yazılmıştır.402 Bu hediyeler aynı zamanda ağırdan alınan askeri sevkiyatı hızlandırma amacı da güdüyor olmalıdır. Tunus miralaylarından olup padişahın hediyesine daha önce mazhar olan Rüstem Paşa403 ve Tayyib Beye değiştirilerek üçüncü rütbeden mecidiye verilmesi padişahça izin verilmiştir.404 Bunun yanı sıra bu dönemde verilen nişanlarla bazı Tunuslu askerler ve görevlilerin isimlerine de ulaşmak mümkündür.405
Topçu Livası Saadetli Abdurrahman Paşa
–Tebdilen üçüncü Mecidi-
Arapça Kâtibi Muhtar Efendi
Müceddeden üçüncü Mecidi-
Nizamiye Miralayı İzzetli Tayyib Bey
-Dördüncü Mecidi-
Kaymakam İzzetli Mustafa Bey
Dördüncü Mecidi-
Sağ Kolağası Haydar Ağa
-Beşinci-
Yüzbaşı Doktor Berine(?)
-Beşinci-
Fransızca Katib Mosyoni(?)
-Beşinci-
Lugat ı Osmaniye Muallimi İzzetli Ali Rıza Efendi
-Saniye mümayyizi-
Valinin Dersaadet’te Müdir i Umuru İzzetli Ömer Efendi
Saniye mümeyyizi-
402CBOA, İ-DH-738-60408-2-1, 16 Cemaziyelahir 1293.
403 27 Ekim 1876 tarihinde padişah tarafından Tunus Harbiye Müdürü Rüstem Paşa’ya birinci rütbeden Mecidi nişanı hediye edilmiş ve gereğinin yapılması emridilmiştir. CBOA, İ-DH-734-60157-1, 8 Şevval 1293.
404CBOA, İ-DH-741-60563-1, 1 Muharrem, 1293. Ayrıca Tunus ümerasından olup 21 Temmuz 1877’de Dersaadet’te bulunan Rüstem Paşa ise, Çarşamba günü Tunus’a gitmek için müsaade istemiştir. Padişahın emriyle kendisine Vali Sadık Paşaya ve Reis i Erkân Hayreddin Paşaya hediyeleri ayrıca valinin tayinine dair olan yazının verilmesi görevi de verilmiştir. Bkz: CBOA, İ-DH-743-60765-1, 10 Receb 1294.
405CBOA, İ-DH-728-50767-1.
142
Beşir Vapuru Süvarisi Miralay İzzetli Hasan Bey
-Tebdilen üçüncü-
Kapudan Muavini Tahir Ağa
- Beşinci-
Bahriye Yüzbaşılarından Ali Ağa
-Beşinci-
Bahriye Yüzbaşılarından Hüseyin Ağa
- Tebdilen dördüncü-
Bahriye Mülazımı Ali Ağa
-Beşinci-
Bahriye Mülazımı Kerim Ağa
-Beşinci-
Bahriye Mülazımı Behram Ağa
-Beşinci-
Kılavuz Kolağası Meklin(?) Locrid
–Tebdilen Dördüncü-
Kılavuz Meklin(?)
–Beşinci-
Makinist Calstol(?)
-Beşinci-
Makinist Viktor Slan
-Beşinci-
Makinist Cenaz(?)
-Beşinci-
Makinist Satkurne
-Beşinci-
Makinist Satkurne
-Beşinci-
Sermarangoz Muhammed bin Yusuf
-Beşinci-
143
Tunus Müdür ü Umuru Ömer Efendinin oğlu Mektub u Sadaret Kibtesinden Muhammed Efendi
?
(Tablo 4: 93 Harbi Sürecinde Tunus’ta Askeri Destek Gönderilmesinde Etkin Rolü Olan Kişiler ve Kendilerine Verilen Nişanlar. Bkz: CBOA, İ-DH-728-50767-1)
93 Harbi’nde ismi en çok duyulan Tunuslu askerlerden biri ise Dilaver Paşa’dır. Padişaha sunulan daha sonra Sadaret ve Şuray ı Bahriye’ye havale edilen dilekçesinde Tuna Nehir İdaresi Riyaseti’nde bulunduğu sırada savaşın çıkması üzerine kara kumandanlığına memuriyeti alınmıştır. Rusçuk Komutanı Ahmet Paşa’nın maiyetinde bulunduğu sırada başarılarına karşılık kendisine feriklik rütbesi verilmiştir. Bu konu Genel Komutanlık tarafından kendisine bildirilmişse de emir henüz çıkmadığından gereğinin yapılması istenilmiştir.406 Kara birliklerindeki görevlerine dair; Mustafa Paşa’ya Dilaver Paşa’nın memuriyeti hakkında alınan telgraf emri üzerine Harasevde tarafına tayin edildiğine dair 23 Nisan 1292’te Arif Paşa tarafından yazı gelmiştir.407 Ayrıca 28 Ağustos, 3 Eylül ve 3 Ekim 1877 tarihlerinde çıkan haberlerde Dilaver Paşa’nın Çerkes askerlerinin komutasında küçük çaplı muharebelere ve çarpışmalara katıldığı ve başarılar elde edilmesinde önemli rol oynadığı yönünde bilgi bulunmaktadır.408
406Dilaver Paşa Tunus Beyliği Bahriye zabitlerinden olup Kırım Harbinde gelen Tunus gemilerinden bir birlik gemisinde süvarilik hizmetinde bulunmuştu. Daha sonra kendisine Miralaylık verilmesiyle Tersane i Âmire’ye tayin edilmiştir. Kendisine Livalık rütbesi verilmişse de bir müddet sonra Mülkiye’de istihdam edildiğinden kesilmek şartıyla 52.000 kuruş maaş ile Bahriye hizmetinden ayrılmıştır. Akif Paşa’nın Tuna vilayeti hizmetinde bulanan Dilaver Paşa, aylık 5 bin kuruş maaşla “Tuna İdare i Bahriye Vapurları Müdüriyeti”ne tayin edilmiştir. Bir müddet istihdam edildikten sonra 5 bin kuruş ile tekrar “idare i memuriyet”e tayini hakkında Sadrazamlıktan izin çıkmıştır. Kendisine Erkan ı Bahriye’den sayılmak ve emsali gibi maaş ve tayinat verilmek üzere İdare i Bahriye Müdürlüğüne tayini hakkında padişahın iradesi çıkmıştır. Bu unvanla görevli olup tayinat alırken savaş ilanı üzerine paşa, “Tuna Kuvve i Nehriyesi Komutanlığı” maiyetinde olarak Tuna’nın yukarı taraflarında bulunan Osmanlın gemilerine komuta etmek üzere tayini Serdar ı Ekrem ile Seraskerlikten bildirilerek uygun olduğu bildirilmiştir. Paşa’nın komutanlığında bulunan gemilerin çatışmalara girmesi üzerine kendisinin Bahriye hizmetinde istihdamına uyamayacağından önceden olduğu gibi “İdare i Seniyye Müdiriyeti”nde istihdam edilmek üzere Rusçuk’a gitmesi Komutanlık tarafından bildirilmiştir. Bunun üzerine paşa, Rusçuk’a gönderilerek Tersaneden alakası kesilmiştir. Daha sonra idare komutanı tarafından maiyetine Çerkes süvarisi verilerek karada istihdam edilmiştir. Aynı zamanda rütbesinin yükseltilmesine dair Bahriyece bir kayıt bulunmaktadır. Kara birliğine geçişinden sonra yaptığı güzel hizmetine karşılık olarak kendisine, Feriklik rütbesi verilmiştir. “Hizmetin taliki cihetiyle” bir rütbesinin olması gerektiği açık olduğundan paşa, Kara kuvvetlerince kendisine verilen feriklik rütbesinin tasdik edildiği halde bunun Tersanece gereği olmayıp daha önce Bahriye’den Nizamiye’ye tayin olmuş olan Ferik Hurşid Paşa gibi Daire i Nizamiye’de istihdamı konusunda 4 Ağustos 1878’de dilekçe vermiştir. Bkz: Deniz Arşivi, ŞUB. d. 17-96, 5 Şaban 1295.
407Deniz Arşivi, MB.d. 149-5, 23 Nisan 1293.
408Ceride i Askeriye, 16 Ağustos 1293. Ayrıca bkz: Ceride i Askeriye, 22 Ağustos 1293. Ayrıca bkz: Takvim i Vekayi, 21 Eylül 1293.
144
Netice olarak merkezi hükümetin Tunus üzerindeki baskısı her ne kadar askeri sevkiyat konusunda bir başarı sağlanamasa da hilafet makamı ile değil daha önce verilmiş olan veraset fermanı gibi hukuki ve idari etkisi olan argümanlarla sağlanabilmiştir. Bu bağlamda savaş sonunda Hilafet merkezine gönderilen bir yazıda Tunus’un yaklaşımını görmek mümkündür. “..Açıklandığı üzere Kıbrıs Adasının İngilizlere terk edilmesine karar verilmiştir. Bunun gerekli sebepleriyse kongrede İngilizlerin Osmanlı Devleti’nin menfaatlerini tutacak olmasından ibaret olup ve bunun dışarıya duyurulmaması için vekiller tarafına her ne kadar hatırlatılmışsa da İngilizler Kıbrıs Adasıyla menfaatlerini sağladıklarından kongrede Osmanlı’nın menfaatlerini (amal-i rengar) görmezden gelmişlerdir. Bu açıdan geçenlerde Avusturya’nın Bosna’ya asker sokması hakkında bazı müşennecet i islamiye taraflarının muhalefetleri olmuşsa da maaşlarına zam ve padişahın hediyeleriyle kabullerinin alınması bazılarının diline düşmüştür. Fikirleri ve niyetleri padişahın bu milletin mülkünü maddi ve manevi olarak refaha eriştirmesinden dolayı padişahın niyetlerine, tabi oldukları devletlerine hizmet eder ümidiyle her birisini mutlu ediyor.” denilmektedir.409 Şeklinde dönemin siyasi oyunlarına dahil olunduğu gibi Hayreddin Paşa da bu mücadeleye Tunus’tan aday olarak öne sürülmüştür. Bunun Hayreddin Paşa’nın tasfiyesi mi yoksa Bâbıâli nezdinde bir nüfuz aracı olarak mı kullanılmak istendiği ise muğlaktır.410
5.1. Tunus’un Nakdi Yardımları
93 Harbi sürecinde ciddi mali zorluk yaşayan Osmanlı Devleti bu süreci eyaletlerinden iane istemek suretiyle gidermeye çalışmıştır. Bu hususta Tunus Hükümeti tarafından savaş için iane toplanması kararı Karadağ ve Sırp Savaşları dönemiyle başlamıştır. Bu yardımlara dair ilk kayıt 13 Kasım 1876 tarihlidir. Buna dair İstanbul’a gönderilen telgrafta; “Geçenlerde 700.000 frank gönderildiği gibi bu defa da 100.000 bin franklık sekiz parça kambiyo gönderilmiştir. Bundan sonra
409CBOA, Y-PRK-AZJ-2-56-1. 410 Ali Satan, "Yeni İngiliz Belgeleri Işığında Kıbrıs ve Önemi" Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları 0/6, Aralık (2012), 56. Ayrıca bkz: Nejla Günay, “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi”, Akademik Bakış, C.1. S.1. (2007), 117. Ayrıca bkz: Ferhat Durmaz, “93 Harbi’nde Büyük Güçlerin Politikaları ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.5. S.2 (2015), 117.
145
birikecek olan meblağın gönderileceğine..” dair Tunus Valisi ve Emir’ül Ümerası tarafından gelen iki yazı tercümeleriyle beraber padişaha sunulmuştur.411
Tunus vilayetinden 2 Ağustos 1876 tarihinde gelen başka arizada (EK: 1/1) iane i harbiye olarak gönderilen meblağdan bahsetmektedir. “Şimdiye kadar yardımdan Tunus riyali hesabıyla 1.680.856 riyal toplanmıştır. Eğer bu miktar önceki esaslarda belirtilen arzuya göre az ise de bunda dikkate değer miktarın halkın seve seve verdiği..” belirtilmiştir. Bu miktarın azlığına rağmen padişahın merhametiyle kabul edeceğine ümit beslendiği ve Tunus Valisinin oğlu Harbiye Nazırı Rüstem Paşa’nın Dersaadet’e yukarıda da bahsedildiği üzere bu miktardan 700.000 frank beraber götürdüğü ifade edilmiştir.412 Tunus Reis i Müdüranı Hayreddin Paşa’dan gelen aynı anlamdaki arizasında ise; “Gurur verici iane i harbiye hizmetinin vilayetçe fiili olarak yapılmasına, valinin teşebbüs ettiği, 2 Ağustos 1876 tarihinde sunduğu hükümet arizasında bildirilmişti. Şimdiye kadar bahsedilen yardımdan Tunus riyali hesabıyla 1.680.856 riyal toplanmıştır. Eğer bu miktar daha evvel arz edilen arzuya göre azlığı biliniyorsa da bu miktarı ahalinin memnuniyetle verdiği durum ve hâlihazıra göre uygun bulunmasına ve halifenin büyüklüğüne göre rekabetin azlık ve çokluğuna göre aynı olacağı düşünülmüş olduğundan padişahın kabul edeceği ümit edilmektedir. Burada tüccarların bilinen darlığı henüz bitmemiş olması nedeniyle bahsedilen miktarın 700.000 frank adı geçen paşa eliyle gönderilmesi vilayetçe uygun bulunmuştur. Buna göre 600.000 frank kambiyoyla ve 100.000 frank nakit olarak takdim edilmiştir. Bahsedilen meblağın padişaha arz edilmesiyle beraber bu konuda vilayetin çalışmalarının ve samimiyetinin de takdir edilmesi..” konusu Sadaret’e bildirilmiştir.413
22 Ocak 1877 tarihine gelindiğinde Hayreddin Paşa’ya gönderilen Arapça arizanın tercümesinde iane i harbiye olarak toplanan meblağın miktarı daha önce Sadaret’e açıklandığı, sonra gelen zam ile beraber ianenin toplamı 2.384.042 Tunus riyaline ulaştığı belirtilmiştir. Ayrıca arz edildiği üzere (EK: 1/2) önce kaç defada takdim edilen meblağın küsuru olan 149.250 frank 50 santimin Marsilya üzerinden Nezaret’e gönderildiği ifade edilmiştir. Buna dair gelen ikinci yazıya karşılık olarak;
411CBOA, İ-DH-734-60198-1, 25 Şevval 1293.
412CBOA, YEE-103-3-2.
413CBOA, İ-DH-732-60056-10-1, 11 Receb 1293. Ayrıca bkz: CBOA, YEE-103-5-1. bkz: CBOA, YEE-103-5-3. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-732-60056-9-1.
146
“Toplanan iane için harcanan mesaiden dolayı alınan tebriklerin valiye iletilmesi” emredilmiştir.414
Karadağ ve Sırp Savaşları nedeniyle faaliyetlerine başlayan İane i Harbiye Komisyonu’nun kurulduğu 26 Haziran’ın 1876’dan 22 Ocak 1877 arası toplanan ve askeri dairelere teslim edilen miktar Tunus eyaleti için şu şekildeydi:415
Kânunuevvel sonuna kadar taahhüt edilen; 5.419.354 kuruş
Kânunusani boyunca gelen; 5.419.354 kuruş
(Tablo 5: Tunus’tan 26 Haziran 1876-22 Ocak 1877 Tarihleri Arasında Toplanan İane. )
(Bkz: Ceride i Askeriye, 10 Mart 1293.)
Dolayısıyla Karadağ ve Sırp Savaşları nedeniyle başlayan nakdi yardım sürecinde bu meblağın yaklaşık beş buçuk milyon kuruşa ulaştığı görülmektedir. 93 Harbi’nin başlamasıyla bu nakdi yardım devam etmiştir. İane i Harbiye Komisyonu’nun 1292 yılı (1876) makbuzları ve genel ödemeleri listesine dair kaydında Tunus, 6.065.960 kuruş 27 para ve 1.399.702 frank 50 santim ödeme yapmıştır.416 Bu meblağ, dönemin mali şartları ile kıyaslandığında eyalet için büyük bir rakamdır. Savaşın sonuna kadar bu meblağın artmış olması olası ise de herhangi bir kayda ulaşılamamıştır.
Nakdi yardım hususunda Hariciye Nezareti’ne ve Mabey i Hümayun’a 30 Mart 1877 tarihinde Tunus Valisi Muhammed Sadık Paşa tarafından gönderilen Arapça yazının tercümesinde büyük İslam halifesine farz olan yardım konusunda, düşmanla muharebe için iane gönderilmesi gereğinin anlaşıldığı belirtilmektedir. “Bu gayeye erişmek öncelikle emelim olmasından bu arzuya ulaşmak ve isteklerin hazırlanmasına başladım. Çağırılmış olsaydım bu arzuyu daha evvel gerçekleştirmek için daha çok çalışırdım..” diyen Sadık Paşa, bu mazeretlerinin nezarete ve padişaha iletilmesini talep etmekteydi.417 Aynı tarihte yine Tunus Valisinden ve Emirül Ümera
414CBOA, İ-DH-740-60519-1, 7 Muharrem 1294. Ayrıca bkz: CBOA, İ-DH-740-60519-3, 26 Muharrem 1294.
415Ceride i Askeriye, 10 Mart 1293. Nihayetinde toplanan miktar 3 milyon kuruşu geçmiş ve bu da franka dönüştürülerek İstanbul’a gönderilmiştir. Tunus Hükümeti bu konuda da halktan gönüllü bir yardım istemiş nihayetinde yapılan bağışlar sonucu Ağustos 1877’de 618 katır ve 578 at tedarik edilmiş ve İstanbul’a 843.433 kuruşla birlikte gönderilmiştir. Bkz: Atilla Çetin, a.g.e., 168-169.
416Takvim i Vekayi, 27 Rebiülevvel 1294-30 Mart 1293.
417CBOA, İ-DH-747-61075-12-1, 15 Rebiülevvel 1294.
147
Hayreddin Paşa’dan aynı anlamda gelen iki Arapça yazının tercümesinde halifeye teşekkür edilmekte ve valiye hediye edilen bir süslü kılıç ve Hayreddin ile Rüstem Paşalara birer süslü kutunun iki gün önce ulaştığı bildirilmekteydi.418
Bunların yanı sıra ayni ve nakdi yardımın devam ettiği savaş döneminde Tunuslu Mahmud Paşa İstanbul’da bulunan konağını muhacirler ve yaralılara bırakmış daha sonra da Beylerbeyi’nde bulunan sahilhanesini hastane olmak üzere boşalttığı ve gereğinin yapılmasını özel bir tezkereyle bildirmiştir. Paşa’nın bu hareketi gazetelerce hamiyet eseri olarak takdire şayan bulunmuştur.419 Yine Beylerbeyi’nde oturan Tunuslu Mahmud Paşa’nın sahilhane hastanesinde bulunan hastalar için, bazı hamiyetli ahali tarafından iki kıyye tiftik ile yüz otuz paket tütün ve yüz yirmi sekiz adet sigara kâğıdı hediye edilmiştir. 20 Ocak 1878’de de portakal, limon, tiftiğin de aralarında olduğu altı kalemde bağış yapılmıştır.420
Sonuç olarak; 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında Tunus’un bu savaştan uzak kaldığına dair söylemler hatalıdır. Aynı şekilde bu savaşta da Osmanlı merkezi hükümetinin savaşa destek çağrısı “imkanlar nispetinde” cevapsız bırakılmamış, mali ve lojistik açıdan ciddi yardımlar yapılmıştır. Savaşın Osmanlı aleyhine gelişmesi üzerine ve muhtemelen Hüseyin Paşa’nın da etkide bulunması ile 14 Ağustos 1877 yılında Babıâli’nin Tunus’tan tekrar askeri birlik talep etmesi üzerine o sırada Hayreddin Paşa’nın da istifa etmiş olmasına bağlı olarak 4000 kişilik bir birlik hazırlanmaya başlanmıştır. Fakat eyaletin hem mali zorlukları hem de özellikle Fransa’dan gelebilecek tepki nedeniyle bu işlemler ağırdan alınmış ve 31 Ocak 1878’de Edirne Mütarekesi ile seferber edilmiş olan Tunuslu askerler Şubat ayında terhis edilmiştir.421
Fransız Konsolosu’nun 1877 ilkbaharından itibaren savaş sürecinde Tunus’un tarafsızlığını ilan etmesi için vali ve diğer yetkililere yaptığı müdahaleleri bir anlamda başarılı olmuştur. Hayreddin Paşa ise her ne kadar askeri sevkiyata karşı
418CBOA, İ-DH-747-61075-13-1, 15 Rebiülevvel 1294.
419Takvim i Vekayi, 26 Eylül 1293. Ayrıca bkz: Ceride i Askeriye, 13 Teşrinievvel 1293. Nakilbend ve Tunuslu Hastanesi ya da Tunuslu Paşa Hastanesi olarak kayıtlarda ismi geçen bu Hilal i Ahmer Hastanesinde 1 Ağustos 1877’den 30 Haziran 1878 tarihine kadar 750 hasta tedavi olmuştur. Bkz: Yurdakul, a.g.t., 93. Ayrıca hastalar ve tedavilerine dair ayrıntılar için bkz: Yurdakul, a.g.t., 129.
420 Takvim i Vekayi, 8 Kânunuevvel 1293.
421 Atilla Çetin, a.g.e., 169-170. Ayrıca bkz: Turan, a.g.m., 153-156.
148
çıksa da Tunus için bu sürecin dini bir önem taşıdığı, Avrupa’dan Türklerin atılmasının imparatorluğun parçalanmasının işareti olacağını, bunun da Tunus’un büyük devletlerden birinin avı olacağını ifade etmiştir.422 Bu nedenle askeri sevkiyat konusunda olmasa bile özellikle nakdi ve lojistik destek açısından savaş süresince merkezi hükümete destek verilmeye devam edilmiştir.
Nihayetinde Hariciye Nezaretine 5 Mart 1878 tarihinde Tunus Valisi tarafından gönderilen telgraf tercümesinde; “Barış görüşmelerinin imzalandığını haber veren telgrafın ulaştığı belirtilerek cenab ı allah hükümetin işlerinde talih ve mutluluk versin ve güvenliğini nasip etsin.” denilmekte ve adeta eyalet üzerinden kalkan baskı için derin bir nefes alınmıştır.423
5.2. 93 Harbi’nde Trablusgarb
93 Harbi sırasında Kuzey Afrika bölgesinden direkt merkeze bağlı olan tek vilayet, Trablusgarb olup 1. Ordu sorumluluk bölgesindeydi. Burada savaş planına göre 3 piyade taburu, 1 süvari alayı ve topçu birliği bulunmaktaydı.424 Dolayısıyla diğer eyaletlerden farklı olarak direkt merkezden idarecilerin bulunduğu bu eyaletin savaş süresince durumu da daha farklı olmuştur. Özellikle kendine yeterlilik konusunda yaşadığı zorluklar Karadağ ve Sırp Savaşları daha sonra 93 Harbi sürecinde cepheye birlik göndermesi ve mali desteği doğru orantılı olarak sönük olmuştur.
Yine de kayıtlarda 93 Harbi başladıktan vilayetten birlik sevkiyatına dair yazışmalar gerçekleşmiştir. 2 Haziran 1877’de Trablusgarb’dan gelen telgrafın tercümesinde silahlandırılacak olan süvarilerin miktarına dair 24 Mayıs ve 30 Mayıs tarihli telgrafın alındığı bildirilmektedir. Sadrazamın emirleri gereğince durumun gerekli kişilere bildirilmiş olduğu ve neticenin arz edileceği ifade edilmiştir. “İane i harbiye biletleri”nin ise gelmesiyle beraber dağıtılmasına başlanarak bedellerinin alındığı açıklanmıştır. “Hedefimize ulaşmak için elimizden geldiği derecede çalışıp gayret etmekteyiz. Bu ianenin ahali tarafından önceki gibi ilgi göreceği ümit edilmektedir.”
422 Çetin, a.g.e., 168-169.
423 CBOA, İ-DH-764-62290-1, 5 Mart 1878. Ayrıca 7 Mart 1878 tarihinde gönderilen aynı anlamdaki başka bir telgraf için bkz: BOA, İ-DH-764-62290-2-1, 4 Rebiülevvel 1295.
424 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde 3. Ordu, a.g.e., 16. Ayrıca bkz: Salname-i Vilayet-i Trablusgarb 1293, Beyazıt Kütüphanesi, Hakkı Tarık Us Dijital Arşivi.
149
Denilmekteyse de bunun haricinde ne süvari birliği hakkında ne de başka bir askeri sevkiyata dair savaşın sonlarına kadar herhangi bir kayda rastlanmamıştır. 425
Bununla birlikte savaşın sonlarına doğru cephelerde kayıpların artması ve artık harbin kaybedileceği anlaşılmaya başlandığında Tunus’ta olduğu gibi Trablusgarb üzerindeki baskı da artmıştır. Trablusgarb Komutanlığıyla Vali Vekiline gönderilen 27 Aralık 1877 tarihli ve şifreli müşterek telgraflarda; “Durumun aciliyeti nedeniyle Bingazi’den İşkodra’ya sevki gerekli olan taburun süratle yola çıkarılmasına çokça çalışılması” hatırlatılmıştır.426 Nihayetinde Trablusgarb’da Ferik Abdi Paşa’dan gelen telgrafta, 18 Ocak 1878 tarihinde Seraskerlik’ten gelen telgrafa cevap olarak; “Yedinci Talia Taburu bugün buradan dönen Asar ı Cedid Vapuru Bingazi’den almış olduğu emir üzerine İşkodra tarafındaki Boyana Nehri ağzına sevk edeceği..” konusunda 31 Ocak 1878’de bilgi vermiştir.427
Savaşın sonlarına doğru asker sevkiyatına dair Trablusgarb Vilayeti ve Komutanlığına gönderilen 9 Ocak 1878 tarihli başka bir telgrafta ise; “Biri süvari ve diğeri dağ topu olmak üzere Trablusgarb’da bulunan iki batarya toptan süvari bataryasının bütün levazımı, mühimmatı ve hayvanlarıyla birlikte Dersaadet’e alınması uygun bulunmuştur. Bunları almak üzere gereken vapurun tahsisi Bahriye Nezareti’ne bildirilmiştir. Vapurun gelmesine kadar askerler kale ve dağ bölüğü efradından ve hayvanlar da Beşinci Süvari Alayı hayvanlarından olmak üzere tertibi istenmiştir. Ayrıca bu bataryaya orada bulunan iki topçu Kolağasından birinin bulundurulması gereği..” Heyet i Müşavere i Harbiye’ce bildirilmiştir.428 Bahriye Nezaretine ise; “Trablusgarb’da bulunan bir batarya süvari topunun bütün efrat, edevat, mühimmat ve hayvanlarıyla birlikte alınması kararlaştırılarak durum telgrafla Trablusgarb Vilayetiyle Komutanlığına bildirildiğinden batarya, efrat ve hayvanları almaya yetecek bir vapurun tahsisi..” konusu yine Heyet i Müşavere i Harbiye’ce bildirilmiş ve gereğinin yapılması istenilmiştir.429
425 CBOA, HR-TO-554-95-1, 2 Haziran 1877.
426ATASE Arşivi, ORH-3-14-390, 23 Kanunuevvel 1293.
427ATASE Arşivi, ORH-2-9-190, 19 Kânunusani 1293-29 Mayıs 1294.
428ATASE Arşivi, ORH-3-14-404-405, 5 Muharrem 1295 ve 28 Kânunuevvel 1293.
429ATASE Arşivi, ORH-3-14-404-405, 5 Muharrem 1295 ve 28 Kânunuevvel 1293.
150
Aynı şekilde askeri sevkiyat hususunda Bahriye Nezareti’ne 21 Ocak 1878’de gelen telgrafta, Trablusgarb’dan getirilmesi kararı alınan süvari birliği ve topçu bataryasının “mükemmelen” hazır olup gelecek vapuru beklediği Trablusgarb Komutanlığından bildirilmiştir. Bu bataryanın nakliye hayvanlarının 160 adet olacağından bir miktar hayvan 50 top ve askerleri almaya yetecek büyüklükte bir vapurun tahsis edilip bataryanın hızlıca Dersaadet’e getirilmesi konusunda Sadaret’e bildirilmesi Dar ı Şuray ı Askeri ve Harbiye Dairesinden acilen istenilmiştir.430 Trablusgarb’da Abdi Paşa’ya gönderilen 25 Ocak 1878 tarihli ve şifreli telgrafta; “Açıklanan bataryanın getirilmesiyle eksiği burada tamamlanacağından nakli için gereken vapurun bir an evvel tayin edilip gönderilmesi” Bahriye Nezaretine tekrar bildirildiği ifade edilmiştir.431 Bu birliklerin ve askeri sevkiyatın İstanbul’a olması muhtemelen savaşın sonlarına doğru İstanbul dışında alınan savunma tedbirlerine yardımcı olması amacı taşımaktadır.
5.2.1 Trablusgarb’dan Nakdi Yardım
İane i Harbiye Komisyonunun kurulduğu 26 Haziran 1876 yılından itibaren yedi aylık sürede Trablusgarb’da toplanan ve askeri dairelere teslim edilen miktar şu şekildeydi:432
Kanunuevvel sonuna kadar taahhüt edilen; 1.063.216 kuruş
Kanunusani boyunca gelen; 1.063.216 kuruş
(Tablo 6: Trablusgarb’dan 26 Haziran 1876-22 Ocak 1877 Tarihleri Arasında Toplanan İane. )
(Bkz: Ceride i Askeriye, 10 Mart 1293.)
Dolayısıyla 93 Harbi arifesinde Karadağ ve Sırp Savaşları nedeniyle başlayan nakdi yardım için taahhüt edilen miktar ile gönderilen miktar uyuşmaktadır. Nihayetinde 11 Nisan 1877’de çıkan gazete haberine göre; İane i Harbiye Komisyonu’nun 1292 yılı (1876) makbuzları ve genel ödemeleri listesine göre Trablusgarb eyaletinden 1.063.216 kuruş ödeme yapılmıştır.433
430ATASE Arşivi, ORH-3-14-458, 17 Muharrem 1295, 9 Kânunusani 1293.
431ATASE Arşivi, ORH-3-14-485, 18 Kânunusani 1293.
432Ceride i Askeriye, 10 Mart 1293.
433Takvim i Vekayi, 27 Rebiülevvel 1294-30 Mart 1293.
151
Bununla birlikte 93 Harbi boyunca devam eden nakdi yardım için; Bingazi Sancağı Mutasarrıflığı’ndan 15 Ağustos 1877 tarihinde gönderilen yazıda Osmanlı Ordusu’nun savaş masraflarının karşılanması için gayretli ahali tarafından iane olarak gönderilen akçeden bu kez 1000 adet kuşlu riyalin, Elkari adındaki İngiliz vapuruna teslim edilerek gönderildiği bildirilmiştir. Buna dair gelen yazı üzerine İane i Harbiye Komisyonu Başkanlığı’yla görüşme sonrası alınan cevapta bahsi geçen meblağın konşiment gereğince acenteden alınıp komisyon veznesine teslim edildiği ifade edilmiştir. Bu konuda Osmanlı askerlerinin “sefer levazımını kolaylaştırmak için” Trablusgarb ahalisinin bu hizmet ve gayretlerindeki şahsi hamiyet ve vatan sevgilerinin takdire şayan olduğu ve gerekenlere Babıâli’nin memnuniyetinin iletilmesi istenmiştir.434
Elde edilen savaş yardımının Malta yoluyla gönderildiğine dair Trablusgarb defterdar ve vali vekilinden Sadaret’e 9 Eylül 1877’de gönderilen bir diğer telgrafın tercümesinde savaş yardımı biletlerinden elde edilen 50.000 kuruş ile vilayette toplanılan 50.000 kuruşun Malta yoluyla gönderildiği ifade edilmiştir.435 İane i Harbiye Komisyonu Başkanlığına 2 Ekim 1877 tarihinde gönderilen yazıda ise iane i harbiye konusundaki gayretlerine mükâfat olarak Bingazi Sancağı mutasarrıfının “tebdilen” ikinci dereceden Mecidî nişanına layık görüldüğü bildirilmiştir.436 Yine Sadaret’e 22 Aralık 1877 tarihinde Trablusgarb Vilayetinden gönderilen başka bir telgrafın tercümesinde ise 9 Kasım 1877 tarihli sadrazam telgrafının alındığı ve 124.874 kuruş olan iane i harbiyenin postayla gönderildiği, ondan sonra da toplanacak olan meblağın da azar azar gönderilmesinin kararlaştırıldığı arz edilmiştir. Aynı yazının devamında (EK: 3/4) Malta yoluyla aynı gün 49.193 kuruşun gönderildiği belirtilmiştir.437 Bunun yanı sıra eyaletten imkan sahiplerinden kendi rızaları ile yardımda bulunanlar da olmuştur. 26 Ağustos-12 Eylül 1877 arasında teslim edilen iane i harbiye; Yedinci defa olarak Bingazi’de oturan bazı Arap “meşayihi” tarafından 22.500 kuruş ödeme
434 CBOA, DH. MKT.1319- 13, 5 Ş 1294, 9 Şevval 1294.
435 CBOA, HR-TO-554-124-1, 9 Eylül 1877.
436 CBOA, DH.MKT. 1321-30, 24 Ramazan 1294.
437 CBOA, HR-TO-553-91-1, 10 Kânunuevvel 1876.
152
yapıldığı bildirilmiştir.438 2 Şubat 1878’de yani savaşın sonlarına doğru çıkan gazete haberlerinde devletin genelinde özellikle muhacirler konusunda birtakım yardımlar yapıldığı görülmektedir. Şehremini Galip Paşa muhacirlerin acınası halleri dolayısıyla vekiller başta olmak üzere birçok hayırseverden belirli miktarda acil yardım isteyen bir liste hazırlayıp gazete vasıtasıyla yayımlamıştır. Bunlar arasında Trablusgarb’dan Ahmet Bey ile Hamedani Mustafa Efendi de olup kendilerinden biner kuruş yardım istenmiştir.439
5.2.3. Trablusgarb ve 1876-1878 Arası Akdeniz’de Hareketlilik
Karadağ ve Sırp Savaşları ile 93 Harbi sürecinde Babıâli ve Hariciye Nezareti ile Trablusgarb Vilayeti arasındaki yazışmalarda askeri sevkiyat ve iane konularının haricinde Akdeniz’deki sevkiyatlar da önemli yer tutmuştur. Buna dair Sadrazamlık’tan 27 Ağustos 1876 tarihinde gönderilen bir telgrafta Nikola Fitoto adındaki kaptanın süvari olduğu Pivodani adındaki Avusturya Bulka(?) gemisinin içinde 250 varil barut ve 1250 sandık Şınayder fişengini Karadağ’a götürmek üzere Katardiye’ye doğru Trieste’den hareket ettiğine dair Viyana Sefirliği’nden alınan bilgi iletilmiştir. Mühimmatın adı geçen yere veya Osmanlı Devleti’nin diğer bir yerine çıkarılması muhtemel olduğu gerekli kişilere bildirilmiştir. Yazının devamında mühimmatın ithal edilmesinin engellenmesi hakkındaki nizamname hükümlerine uygun olarak gümrük memurlarının gözetimiyle gereğinin yapılması Refet imzası olarak istenilmiştir.440
Yine bu süreçte Akdeniz’deki yasak sevkiyatla ilgili olarak Trablusgarb Vilayeti Defterdarı ve Vali Vekilinden ihracı yasaklanan hayvanlara dair Sadaret’e 21 Ağustos 1877 tarihinde telgraf gönderilmiştir. “Halihazırdaki ihtiyaç nedeniyle hayvanlardan at, katır ve sığır cinsinin Osmanlı Devleti’nden ihraç edilmemesi 28 Mayıs 1877 tarihli telgrafla emredilmişti. Dâhiliye Nezareti’nden alınan 16 Ağustos 1877 tarihli telgrafta açıklanan yasak yalnız at ve sığır gibi hayvanları içermektedir. Yoksa yenilen hayvanları kapsamadığından İngiltere Devleti’nin Malta’daki askeri için Bingazi’den 500 küçükbaş ihracına ruhsat verilmesine dair.. Bu gibi
438 Takvim i Vekayi, 15 Eylül 1293. Bu arada ülke genelinde yapılan toplam iane ödemesinin 55.957.389,10 kuruş olduğu göz önüne alındığında bu eyaletlerin yardımları daha iyi anlaşılabilir. Bkz: Takvim i Vekayi, 15 Eylül 1293.
439 Takvim i Vekayi, 15 Eylül 1293.
440 CBOA, HR-SYS-1530-45-3-1, 28 Safer 1294 ve 2 Mayıs 1293.
153
hayvanların buraca ahalinin ihtiyacından fazla olup yalnız ekmeği çıkarılmak için ahaliye ruhsat istenildiğinden küçük yararı anlaşıldığından Dâhiliye Nezaretine telgrafla yukarıdaki gibi dışarıya ihraç etmeye izin verilmesi beklenildiği” ifade edilerek izin istenilmiştir.441
Genel itibarıyla bakıldığında Trablusgarb’ın bu savaşta askeri ve mali destek olarak diğer eyaletlere nazaran pek etkin olamadığı anlaşılmıştır. Bunun nedenleri de yukarıda ifade edildiği üzere mali imkanlar nedeniyledir. Fakat Roma Sefareti Ataşemiliteri Erkan ı Harp Kolağası Ali Beyin Hariciye Nezaretine Trablusgarb Savaşı öncesi 9 Eylül 1911’de yani savaştan tam 33 yıl sonra gönderdiği yazıda Trablusgarb meselesinin daima mevcut olduğu ve İtalyanların bu vilayete dair hedeflerinin İtalya’nın bileşme sürecinden itibaren bulunduğunu İtalyan gazetelerine dayanarak ifade etmiştir. 442 Dolayısıyla 1876-1878 yılları arası dönemde bir de İtalya’nın Trablusgarb’ı işgal etme istek ve planlarının göz önüne alındığında zaten çok az bir askeri birliğe sahip olan eyaletin 93 Harbi sırasında askeri sevkiyatı zor olmalıdır. Tüm bunların yanında bir de eyalet idarecilerinin sürekli değişmesi de askeri sevkiyat sürecini etkilemiş olmalıdır.443
5.3. Kuzey Afrika Askerlerinin 1876-1878 Yılları Arası Balkanlar’daki Zayiatı
5.3.1 93 Harbi’nde Esirler
Nihayet mağlubiyetle biten savaşın sonunda Serasker Redif Paşa’nın hesaplarına göre 490 binlik Osmanlı Ordusu’ndan 93 Harbi’nde yaklaşık olarak 113 bin asker
441CBOA, HR-TO-554-119-1, 9 Ağustos 1293.
442CBOA, OİH-2-6-7-2A; OİH-2-6-7-2A1; OİH-2-6-7-3, 27 Ağustos 1327. “Trablusgarb meselesinin daima mevcut olduğu ve İtalyanların bu vilayete dair hedeflerinin İtalya’nın bileşme sürecinden itibaren bulunduğunu… İtalya kavmi hükümet i vahide teşkil etmeyi (başardığı) tarihten bugüne kadar yani pek çok zamandan beri Trablusgarb’ı zabt ve işgal edecek zamanları gasp etmiştir. Elli seneden beri tarik i medeniyette pek çok terakki eylemiş olan İtalyanlar mutlaka Trablusgarb’ı işgal eylemelidir. Artık bu fırsatı da kaybedecek olursak Trablusgarb’ı diğer ecnebi hükümeti işgal edecek olursa bile sermayesini bu kıtaya sokarak cenubi İtalya’nın her nevi ticaretini mahveder. Ve bu yüzden bu cihetten vatandaşlarımız açlıktan ölürler. Hükümet i Osmaniye’nin günden güne Trablus kapılarını ticaretimize sed eylemesi de artık hâlihazırdaki müsait fırsattan istifade etmemizi bize ihtar eder.” Bkz: CBOA, OİH-2-6-7-2A, OİH-2-6-7-2A1, OİH-2-6-7-3, 27 Ağustos 1327.
443 Takvim i Vekayi, 21 Kânunuevvel 1293. Buradaki ilginç nokta ise Trablusgarb Valisinin daha bir yıl olmadan değiştirilmiş olmasıdır. Nitekim Asım Paşa Vali olarak 29 Mart 1877’de Trablusgarb’a atandığında onu götüren Tair i Bahri Vapuru süvarisinin dönüşleri sırasında verilen emre göre orada durdurulmasıydı. Orada bir karakol gemisine ihtiyaç göründüğünden başka bir geminin gelmesine değin durdurulması Sadrazamlıktan Bahriye Nezaretine emir verilmişti. Bkz: Deniz Arşivi, MB.d.149-2, 17 Mart 1293.
154
Ruslara esir düşmüştür.444 Mevcudu hakkında bile net bir sayının ifade edilemediği Osmanlı Ordusu’ndan Ruslara esir düşenler hakkında pek az malumata ulaşılabilmektedir. Yapılan araştırmalarda ise genelde etnik yapıları değil sayıları, yaşam koşulları gibi konulara ağırlık verildiğinden bu konuda bir bulguya ulaşmak mümkün olamamıştır. Fakat askeri sevkiyattaki yoğunluk nedeniyle Mısır birliklerinden esir verilmiş olması pek muhtemeldir.
5.3.2. 93 Harbi’nde Ölen Eyalet Askerleri
Erich Hoffer’ın da belirttiği üzere kendi inanç/ideoloji/düşünce sistemi içerisinde bulunan kitleler yaşadığı zorlukları hatta ölümlerini hayatın tüm basitlikleri üstünde tutmak ve ölümü mukaddes bir seremoni olarak görerek yüceltilmesine neden olmuştur.445 Dünya tarihinde yüzyıllardan beri süre gelen bu tutum XIX. yy savaş dünyasının tarafları için de geçerliydi. Yine de tüm bunların bahsi geçen dönemin insanlarının gözünde tam olarak neyi ifade ettiğini bilmek hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Bununla birlikte 93 Harbi’nde Kuzey Afrika eyaletlerinden gönderilen askerlerden de bu süreçte askerler ölmüşler ve inançları gereği şehit olarak isimlendirilmişlerdir. Bu konuda en geniş kayıtlar ise MSB’nin yayımladığı “Şehitlerimiz” adlı eserde toplanmıştır. Bu çalışmanın kapsamına dair bilgileri ihtiva eden dönemde künyeler şu şekildedir: Trablusgarb eyaletinden gelen fakat eyalet ile ilgili yazışmalarda herhangi bir kayda rastlanmayan askerlere dair kayıtlar bulunmaktadır. Bunlar; Hassa Ordusu 7. Alayının 2. Taburu 6. Bölük emrinde görevli Teğmen Ahmet bin Garvan Ağa 1876 yılında ölmüştür. Yine aynı birlikte görevli Teğmen Ahmet bin Arven ise 1876 Karadağ Muharebesinde ölmüştür. 7. Alayın 1. Taburunda Tabur İmamı olarak görevli iken olan Milat bin İbrahim’in ölüm tarihi ise 1876 yılıdır.
444 Mesut Karakulak. “93 Harbinde Esir Olmak: Rusya’daki Osmanlı Savaş Esirleri ve Gündelik Hayatları. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi)” Vatan Neresi? Uluslar arası Sempozyumu, 1-2 Kasım 2018, İstanbul, 235. Savaştaki esir sayısına dair başka bir kayıt için bkz: Bu savaşta iki cephede meydana gelen sekiz büyük muharebede Ruslara büyük gruplar halinde 6.000 Niğbolu’da, 6.500 Yukarı Dubnik’te, 3006 Teliş’te, 43.328 Plevne’de, 32.000 Şıpka’da, 1.000 Ardahan’da, 7150 Alacadağ’da ve 17.000 asker de Kars’ta esir düşmüştür. Genel toplamın 115.984 olduğu bu sayıların da doğruluğu biraz şüphelidir. Çünkü yukarıda Kars’taki esir sayısı 17.000 olarak verilmişse de Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın 14 Kasım 1877 tarihli raporuna göre bu sayının genel toplamı 24 bin civarıdır. Rus Genelkurmayının 11 Nisan 1878 tarihli raporuna göre de bu savaştaki toplam Türk esir sayısı 141.708’dir. Bkz: Tuncay Öğün, “İstanbul Basınında 93 Harbi Türk Savaş Esirleri”, Uluslararası Türk Savaş Esirleri Sempozyumu, 14-15 Mart 2017, İstanbul, 31.
445 Erich Hoffer, Kesin İnançlılar, çev. Erkil Günur, (Tur Yayınları, 2017), 59.
155
Bununla birlikte o dönemde idari olarak direkt merkeze bağlı olan Bingazi’den ise iki kayda rastlanmıştır. Bunlar olup yine 7. Alayın 1. Taburunda görevde iken 1877’de ölen Teğmen Abdullah bin Hayri ile aynı taburun 8. Bölüğünde görev yapan ve aynı isme sahip olup 1876’da Sırp ve Karadağ Savaşlarından ölen Teğmen Abdullah bin Yakub Ağa’dır. Bingazi şehitleriyle aynı alayda görev yapan bu subaylardan Abdussamed bin Mustafa ile Abdurrahman bin Mustafa Ağa Mülazım ı Evvel olup ikisi de 1877’de ölmüşlerdir. Her ikisi de 1. Taburda görev yaparken Mustafa Ağa 7. Bölükte görevli görünmektedir. Bir diğeri ise aynı şekilde 7. Alayın 2. Taburunda görev yaparken 1876’da ölen Kıdemli Yüzbaşı Mahmud bin Ömer Efendi’dir.446
Yine bu dönemde kaydı tutulan on Mısırlı askere rastlanmaktadır. Plevne Muharebesi’nde şehit olan fakat sadece bölük numarası bilinen 2. Bölükte görevli Yüzbaşı Ahmet bin Mahmud 1877 yılında ölmüştür. Bu kayıt aslında Mısırlı askerlerin bu çalışmada da değinildiği üzere görev yerlerinin haricinde de bulunduklarını göstermektedir. 7.Ordunun 2. Alayı 3. Tabur 8. Bölükte görevli iken 1876 yılında ölen Yüzbaşı Behlül bin Mehmet Ağa ve 6. Alay 3. Tabur 6. Bölükten Yüzbaşı Mahmud Efendi ise 1877’te Belene Muharebesi’nde ölmüştür. 5. Ordu 1. Alayının 2. Taburunda 3. Bölük hizmetindeyken ölen fakat tarihi yazılmayan Yüzbaşı Hüseyin Ağa, görevli olduğu birlik bilinmeyen Binbaşı Mehmet bin Seyit Hacı Ahmet 1876’da Modok cephesindeki muharebede ölmüşlerdir. 6. Alayın 7. Taburunda görevli Teğmen Mehmet Ağa bin Ahmet 1862 Karadağ’da Martinek Muharebesi’nde vefat etmiştir. 2. Ordunun 3.Alay 4. Taburu 1.Bölüğünde görevli olan Yüzbaşı Abdullah bin Şerif Ağa ise 1876’da Nebat (Benan) Muharebesi’nde ölmüştür. Yine 2. Ordunun 3. Alayı 4. Taburunda 1. Bölükte görevli olan Binbaşı Heridi Ağa, 1876’da Bilbeke civarında Dobruca’da ölmüştür.447
Burada dikkate değer bir konuda Kuzey Afrika eyaletlerinin Müslüman halkının diğer tüm İslam coğrafyasında olduğu gibi kayıtsız kalmamasına bir örnek olarak Cezayir’den bu savaşta üç şehidin kaydının olmasıdır.448
446 Şehitlerimiz, (Ankara: MSB Yayınları, 1998), 154.
447 a.g.e., 154.
448 a.g.e., 154.
156
5.3.3. Firar
Osmanlı Ordusu’nun savaş boyunca ciddi sorunlarından birini oluşturan firar vakalarına özellikle zorunlu askerlik sonrası daha sık rastlanır olmuştur. Bununla birlikte 93 Harbi’nde çokça rastlanan firar olaylarına karşın eyalet askerlerinden sadece bir örneğe rastlanmıştır. Mısır eyalet Ordusu’ndan Miralay Abdülmesih Yusuf’un firarını Kızıltoprak, onun Kıpti olduğunu ifade ederek geçiştirse de etnik kimliğinden ziyade onun rütbesine dikkat edilmelidir.449 Çünkü miralay rütbesinde bir askerin firar etmesinin birlikteki diğer askerleri ne kadar etkilediği Osmanlı askeri tarihinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla miralayın emrinde Mısırlı askerler bulunduğunu varsayarak bu firarın büyük bir etkiye sahip olması yüksektir.
5.3.4. Yaralılar
Mısır eyaletinin desteğiyle Hilal i Ahmer cemiyetine bağlı olarak Varna’da kurulan seyyar hastanede Dr. Ahmed Azmi Bey ile yardımcıları Hasan Rasim ve Ahmed Nedim Beyler idaresinde hem savaş nedeniyle hem de diğer nedenlerle tedavi yapılmaktaydı. 1 Eylül 1877’den 27 Kasım 1877’ye kadar 753 kişinin tedavi edildiği kaydına ulaşıldığı hastanenin kayıtlarında sadece üç kişinin ateşli silahla yaralanması sonucu cerrahi tedavi aldığına ulaşılmıştır. Yine kayıtlarda 10 kişinin yaraları nedeniyle olmak üzere toplam 43 kişinin öldüğü, 395 kişinin ise yaraları nedeniyle tedavi edildiği kayıt edilmiştir.450 Fakat daha ilginç bir husus ise daha önce de ifade edildiği üzere Mısır askerlerinin sıklıkla rastlandığı üzere kendi kendini yaralama hadiseleridir. Kayıtlara göre askerler arasında görülen parmak yaralanmaları bunun ufak bir bölümünü oluşturmuştur. Özellikle Mısır ve Nübyeli askerlerde buna rastlanmaktaydı.451
449 Kızıltoprak, a.g.m., 8.
450 Yurdakul, a.g.t., 134.
451 a.g.t., 410.
157
6. SONUÇ
Dünya askeri tarihini büyük ölçüde etkileyen ihtilal sonrası Fransız Ordusu, devletleri zorunlu askerlik uygulamasına mecbur bırakmıştır. Bu uygulama ise devletlerde rejim başta olmak üzere idari ve sosyal düzende bir dizi değişimi zorunlu kılmıştır. Böylece artık sayıları milyonları bulan ordulardan bahsedildiği XIX. yy askeri tarihinde Osmanlı Devleti gibi ne geleneksel sistemleri devam ettirebilmiş ne de modernleşmeyi tam benimseyebilmiş devletler, her iki seçiminin ürünlerini kullanma yoluna gitmiştir. Bunun Osmanlı için kısa vadede bir çözüm sunduğunu söylemek mümkünse de uzun vadede modernitenin ağırlığını koyması ile bu sistemi benimseyerek Ordusu’nu düzenlemeye çalışmak zorunda kalmıştır. Geleneksek yöntemlerden biri olan eyaletlerden asker tedariki ise aynı yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’nin başvurduğu bir çözüm yolu olarak devam etmiştir. Nitekim Kırım ve 93 Harpleri başta olmak üzere çeşitli kriz dönemlerinde başta Mısır olmak üzere Tunus ve Trablusgarb eyaletlerinden askeri destek talebinde bulunulmuş, siyasi ilişkiler ve mali durumların imkan verdiği ölçüde eyaletler de bu isteğe cevap vermişlerdir.
XIX. yy boyunca kriz dönemlerinde Kuzey Afrika bölgesinden Osmanlı Devleti’ne gelen askeri sevkiyat ele alan çalışma, daha önce incelenmemiş olan bu konu hakkında genel bir çerçeve çizmeye çalışmıştır. Özellikle bu dönemde eyaletlerle merkezi hükümet arasındaki siyasi ilişkilerin nasıl ince iplerle bağlı olduğu, askeri sevkiyat sürecinin ve iane toplanması gibi konuların önemine açıklık getirilmeye çalışmıştır. Bu açıdan birinci bölümde; Kuzey Afrika bölgesi genel hatları ile Osmanlı Devleti ile olan siyasi münasebetleri, mali durumları ve askeri güçlerine genel hatlarıyla değinilmiştir. İkinci bölümde bahsi geçen eyaletlerin Kırım Harbi sürecinde Osmanlı Ordusu emrinde olmak üzere askeri sevkiyatları ve bu birliklerin savaştaki etkinliklerine odaklanılmıştır. Ayrıca Mısır eyalet birliklerinin Kırım Harbi’nden sonra Girit İsyanı gibi önemli kriz dönemlerindeki askeri sevkiyatları da incelenmiştir. Sonuçta Kırım Harbi’nde Mısır’dan yaklaşık 24 bin asker, 10 savaş gemisi ve lojistik destek olmak üzere askeri sevkiyat yapılmıştır. Tunus’tan ise 10 binden fazla askerle birlikte 200 bin riyal iane yardımı yapılmıştır. Trablusgarb’dan ise yaklaşık 2 bin asker ile 5 buçuk milyon kuruşluk yardım yapılmıştır.
158
Üçüncü bölümde ise yine bahsi geçen eyaletlerin Karadağ ve Sırp İsyanları ile başlayan süreç ile birlikte başlayıp 93 Harbi sonuna değin geçen sürede yaptıkları askeri, lojistik ve mali yardımlara odaklanılmıştır. Neticede, Mısır’ın yine daha yoğun destek verdiği 1876-1878 yılları arasında dört kademe halinde önce 11 bin, daha sonra bir tümen ve son olarak da 9 vapurluk birlik sevkiyatı yapılmıştır. Bunun yanında 5 binden fazla silahın da arasında olduğu ciddi lojistik destek gönderilmiştir. Yine bunların yanı sıra başta tıbbi yardım olmak üzere birçok farklı alanda destek verilmiştir. Tunus’tan ise sevkiyatı geciktiği için gerçekleştirilemeyen 5 tabur asker ile birlikte yine 700 bin frank ve 6 buçuk milyon kuruştan fazla iane yardımı yapılmıştır. Bunun yanı sıra yine lojistik destek olarak binden fazla nakliye hayvanı gönderilmiştir. Trablusgarb’dan ise bir tabur asker, levazımatıyla iki batarya top ve bir milyon kuruştan fazla iane yardımı yapılmıştır. XIX. yy başında Kavalalı devriyle beraber merkezden uzaklaşma sürecine giren fakat Kırım Harbi, Girit İsyanı’nın bastırılması, Hicaz İsyanı, Eflak-Boğdan ve Karadağ İsyanlarına karşı Osmanlı Devleti’nin verdiği mücadelede askeri desteğini sunan Mısır’ın Seferi Kuvvetlerinin etkinlik açısından büyük bir öneme sahip olduğu merkezi hükümetçe anlaşılmıştır.
1830’da Fransa’nın Cezayir’i işgali ve kalıcılığı ile birlikte Kuzey Afrika bölgesinin Osmanlı’dan koparılmaya çalışılması, Kırım Harbi ile başlayarak önemli kriz dönemlerinde eyaletlerin yaklaşımlarını göstermiştir. Bu bölgedeki eyaletler, varlıklarının Osmanlı Devleti ile mümkün olduğunu anlamışlardır. Fakat eyaletler askeri desteklerini gönderirken kendi güvenliklerini de zafiyete uğratmayacak şekilde sevkiyat yapmaya çalışmışlardır. Neticede bu etkinliklerinde Osmanlı’ya olan bağlarını sürdüreceği fikri ile hareket etmiştir. Fakat neticede Osmanlı Devleti’nin kendi sınırlarını koruyamazken güçlü ve askeri açıdan dayanıklı, aynı zamanda özerk eyaletler olan Mısır’ın İngiltere tarafından 1882 yılında ve Tunus’un da Fransa tarafından 1881 yılında, savaştan hemen sonra işgal edilmesi önlenememiştir. Merkeze bir vali ile bağlı olan Trablusgarb ise büyük bedeller ödenerek ancak 1911 de İtalyanlarca işgal edilmiştir. Bu işgallerin önlenememesinde askeri olduğu kadar mali nedenler de önemli rol oynamıştır. Bu durum sadece savaş döneminde eyaletlerin harcamaları için değil askeri yenilikleri takip etme nedeniyle yaşanan mali krizler, Osmanlı Devleti’nin savaştan mağlup olarak ayrılması nedeniyle düştüğü ulusal ve uluslar arası mali kriz de neden olmuştur. Zira söz konusu yardımların Mısır’da büyük kaynak harcamasına yol açtığı açıktır. Dolayısıyla
159
eyaletlerin birkaç yıl içinde kendini toparlamış olması pek muhtemel görünmemektedir. Tüm bu süreçte Mısır’ın bağımsızlığını kazanmak gibi bir niyet taşıdığı veya hala Osmanlı’nın kendi hamisi olduğunu muhtemel bir dış müdahale için gösterme amacıyla yardımda bulunduğu görüşü ise bu çalışmanın vardığı bir sonuç olarak makul görünmektedir.
1877-1878 olaylarının Balkanlarda ve Osmanlı Devleti’nin etnik ve demografik bileşimi açısından yaygın sonuçları olmuştur. Tunus ve Mısır işgali ile halk ve yüksek sınıf İslam anlayışlarının birbirine yaklaşması ile Osmanlı-Müslüman ve halifelik vurgusu üzerinde daha çok durulmaya başlandığı görülmüştür. Bu savaş için bölgeden daha fazla asker gönderilemeyişinin bir başka sebebinin özellikle Fas ve Cezayir’in işgal edilmesinden sonra diğer Kuzey Afrika bölgesinin de tehdit altında oluşudur. Bu konuda kaynaklar gösteriyor ki Trablusgarb ve Tunus ciddi tehdit altındadır ve Avrupa devletleri işgal için imkân aramaktadır.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı boyunca Osmanlı Devleti’ne en büyük askeri ve maddi yardımda bulunan Hidiv İsmail Paşa’nın, mağlubiyetle sonuçlanan savaş sonucunda ise Avrupa diplomasisinde ortaya çıkan yeni durumlara hemen uyum sağlayıp bunlardan yararlanmanın yollarını aramaya koyulması bu sevkiyatların daha önce ifade edildiği üzere siyasi tarih çalışmalarına kapı aralamaktadır. Her ne kadar Berlin Konferansında bu konuda Hidiv İsmail Paşa, bazı girişimlerde bulunmuşsa da başarılı olamamıştır. Mısır’ın mali sıkıntı içinde ve yabancı devletlerin baskıları altında olduğu bir dönemde merkezi hükümetin isteğine bağlı olarak askeri personel, mühimmat, erzak, tıbbi personel ile malzeme konularında sürekli olumlu pozisyonda durmuştur. Bununla birlikte hidivin neden kendi oğlunu birliklerin başında gönderme ihtiyacı hissettiği de tüm bu cevaplanamamış sorular içerisinde yer edinmektedir.
Netice olarak Kuzey Afrika bölgesinden gönderilen askeri birliklerin gayr ı nizami birlikler şeklinde değil nizami birlikler olarak gönderildiği, etkinlikleri farklı olsa da Osmanlı Ordusu emrinde Osmanlı-Rus savaşlarının klasik mücadele alanı olan Balkan, Kafkas ve Kırım Harbi’nde olduğu üzere Kırım Cephesi’nde mücadele ettikleri görülmüştür. Bununla birlikte son kez 93 Harbi’nde Osmanlı Ordusu emrinde savaşa katılan Tunus ve Mısır’ın bu desteğinde fikri arka planı ne olduğu, ortaya koyduğu etki nicelik ve niteliği ve son olarak bu desteğin halk üzerindeki etkisi nasıl olduğu hala cevaplanamamış sorular olarak incelenmeyi beklemektedir.
160
Akdeniz’de XIX. yy boyunca etkin bir güç olarak bulunan İngiltere’nin onayı veyahut sorun olarak görmemesi ile bu eyaletlerin Osmanlı Devleti’ne askeri destek vermesi arasında da büyük bir ilişki söz konusudur. Fransa’nın sınırlı etkinliği ise kısa bir zaman sonra işgal edilecek olan Tunus üzerinde bile pek de caydırıcı olamadığı görülmüştür. Dolayısıyla Akdeniz’de etkin güç sahiplerinin güç aktarımına onayı veyahut karşı gelmesi XIX. yy Osmanlı askeri gücü üzerinde ve Kuzey Afrika ile olan ilişkilerde de büyük bir etkiye sahiptir. Bu destek faaliyetlerinin halk üzerinde nasıl bir etki uyandırdığına dönemin süreli sayınlarında herhangi bir kayda rastlanmamışsa da daha detaylı bir incelemeyle bazı bulgulara ulaşmak mümkün olmakla birlikte bu durumun söz konusu eyaletlerin Osmanlı Devleti çatısı altında bulunması suretiyle sıradan bir hadise olarak görülmüş olma olasılığı büyüktür. Bunun yanı sıra toplu manevralarda veya kısmen de süvari birlikleri için geçerli olmak üzere takip harekâtı ve öncü birlik seviyesinde taktik ve operatif seviyelerdeki faaliyetlere katılan eyalet birliklerinin cephede farklı bir muameleye tabi tutulup tutulmadığı da cevaplanamamış bir soru olarak durmaktadır.
Umulur ki bu çalışma yeni incelemelere kapı aralar ve bu sorular da anlamlandırılmış tarih içerisinde yer edinirler.
161
KAYNAKÇA
I. ARŞİVLER
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi
________, A.AMD. 51-3 08.07.1270.
________, A.AMD. 53-14 20.02.1271.
________, A.AMD. 53-62 21.04.1271
________, A-MTZ (5)-21-938-2-1, 10 Receb 1294.
________, DH-MKT-1322-104-1, 10 Şevval 1294.
________, HR.MKT. 81-86 0.11.1270.
________, HR-TH-23-49-1, 14 Cemaziyelevvel 1294.
________, İ DH. MKT.1319- 13, 5 Ş 1294.
________, İ DH.MKT. 1321-30, 24 Ramazan 1294.
________, İ HR-SYS-1530-45-3-1, 28 Safer 1294.
________, İ HR-TO-553-91-1, 10 Kânunuevvel 1876.
________, İ HR-TO-554-124-1, 9 Eylül 1877.
________, İ HR-TO-554-95-1, 2 Haziran 1877.
________, İ-DH-764-62290-1, 5 Mart 1878.
________, İ-DH-764-62290-2-1, 4 Rebiülevvel 1295.
________, İ OİH-2-6-7-2A; 27 Ağustos 1327.
________, İ-DH-729-50813-3-1, 11 Receb 1293.
________, İ-DH-729-50813-4-1, 1 Receb 1293.
________, İ-DH-729-50813-5-1, 1 Şaban 1293.
________, İ-DH-730-50891-1, 24 Ağustos 1292.
________, İ-DH-730-50891-2-1, 21 Şaban 1293.
________, İ-DH-731-50986-1, 2 Ağustos 1292.
________, İ-DH-731-50986-1, 2 Ağustos 1292.
________, İ-DH-731-50986-2-1, 29 Şaban 1293.
162
________, İ-DH-731-50986-2-1, 29 Şaban 1293.
________, İ-DH-731-50986-3-1, 14 Ramazan 1293.
________, İ-DH-731-50986-3-1, 14 Ramazan 1293.
________, İ-DH-732-60056-10-1, 11 Receb 1293.
________, İ-DH-732-60056-15-1, 11 Ramazan 1293.
________, İ-DH-732-60056-21-1, 29 Ramazan 1293.
________, İ-DH-734-60157-1, 8 Şevval 1293.
________, İ-DH-734-60198-1, 25 Şevval 1293.
________, İ-DH-738-60408-2-1, 16 Cemaziyelahir 1293.
________, İ-DH-740-60519-1, 7 Muharrem 1294
________, İ-DH-740-60519-3, 26 Muharrem 1294.
________, İ-DH-743-60765-1, 10 Receb 1294.
________, İ-DH-747-61075-12-1, 15 Rebiülevvel 1294.
________, İ-DH-747-61075-12-1, 15 Rebiülevvel 1294.
________, İ-DH-747-61075-19-1, 16 Cemaziyelevvel 1294.
________, İ-DH-748-61134-4, 22 Cemaziyelevvel 1294.
________, İ-DH-748-61134-7-1, 12 Cemaziyelahir 1294.
________, İ-DH-749-61165-1, 13 Cemaziyelahir 1294.
________, İ-DH-749-61228-1, 20 Cemaziyelahir 1294.
________, İ-DH-749-61229-1, 23 Cemaziyelahir 1294.
________, İ-DH-753-61487-2-1, 9 Şevval 1878.
________, İ-DH-753-61487-3-1, 3 Şaban 1294.
________, İ-DH-754-61552-2, 12 Şaban 1294.
________, İ-DH-759-61895-118, 18 Teşrinisani 1877.
________, İ-DH-759-61895-2-1, 13 Cemaziyelevvel 1294.
________, İ-DH-760-62002-3-2-1, 17 Şevval 1294.
________, İ-HR-275-16732-2-1, 29 Cemaziyelevvel 1294.
________, İ-HR-375-16732-1, 3 Kânunuevvel 1877.
________, İ-MTZ-(5)-21-938-1, 9 Receb 1294.
________, İ-MTZ-(5)-21-938-3-1, 13 Receb 1294.
163
________, İ-MTZ-(5)-21-939-1, 25 Receb 1294.
________, İ-MTZ-(5)-21941-1, 27 Eylül 1293.
________, İ-MTZ-(5)-21-941-3-1, 28 Eylül 1293.
________, İ-MTZ-(5)-21-941-4-1, 6 Şevval 1294.
________, İ-MTZ-(5)-21-942-1-1, 14 Safer 1295.
________, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-2-1, 6 Kânunuevvel 1293.
________, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-3-1, 17 Zilhicce 1294.
________, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-4-1, 2 Muharrem 1295.
________, İ-MTZ-(5)-TAL-4-235-5-1, 8 Muharrem 1295.
________, İ-MTZ-(5)-TAL-4-236-1, 24 Receb 1295.
________, OİH- 2.6.7, Eylül 1327.
________, Y-A-RES-1-15-1, 7 Şevval 1294.
________, YEE 14-114-1-1. 23 Rebiülevvel 1295.
________, YEE 80-9-1-1, 27 Şevval 1313.
________, YEE-103-7-1, 10 Ağustos 1877.
________, YEE-103-7-2, 8 Ağustos 1877.
________, YEE-127-73-1, 1 Muharrem 1295.
________, YEE-128-10-1, 15 Cemaziyelahir 1294.
________, YEE-128-1-1, 17 Rebiülahir 1294.
________, YEE-128-11-1, 24 Cemaziyelevvel 1294.
________, YEE-128-12-1, 6 Haziran 1293.
________, YEE-128-13-1, 26 Cemaziyelahir 1294.
________, YEE-128-14-1, 28 Cemaziyelahir 1294.
________, YEE-128-15-1, 11 Receb 1294.
________, YEE-128-18-1, 10 Zilhicce (?)1294.
________, YEE-128-19-1, 10-12-1294.
________, YEE-128-2-1, 4 Cemaziyelevvel 1294.
________, YEE-128-22-1, 13 Şevval 1294.
________, YEE-128-3-1, 5 Cemaziyelahir 1294.
________, YEE-128-40-1, 18 Zilkade 1293.
________, YEE-128-4-1, 18 Receb 1877.
164
________, YEE-128-6-1, 7 Zilkade 1293.
________, YEE-128-7-1, 7 Cemaziyelevvel 1294.
________, YEE-128-8-1, 13 Cemaziyelahir 1294.
________, YEE-128-9-1, 12 Cemaziyelevvel 1294.
________, YEE-80-13-2-1, 1 Zilhicce 1293.
________, YEE-80-13-3-1, 1 Cemaziyelevvel 1293.
________, YEE-80-13-4-1, 2 Cemaziyelevvel 1293.
________, Y-EE-KP-1-24-1, 27 Şevval 1313.
________, Y-PRK-ASK- 1-73-1, 23-24 Rebiülahir 1295.
________, Y-PRK-ASK-1-32-1, 17 Haziran 1293.
________, Y-PRK-ASK-1-32-2, 16 Haziran 1293.
________, Y-PRK-ASK-1-36-1, 14 Temmuz 1293.
________, Y-PRK-BŞK-1-19-1, 13 Şevval 1294.
________, Y-PRK-BŞK-1-24-1, 26 Kânunuevvel 1293.
ATASE Arşivi,
________, ORH-1-6-449, 4 Ramazan 1293.
________, ORH-1-7-399, 7 Mayıs 1293.
________, ORH-2-9-190, 19 Kânunusani 1293.
________, ORH-3-12-116, 6 Kânunusani 1293.
________, ORH-3-12-131, 9 Kânunusani 1293.
________, ORH-3-12-32, 25 Kânunuevvel 1293.
________, ORH-3-12-36, 27 Kânunuevvel 1293.
________, ORH-3-12-94, 31 Kânunuevvel 1293.
________, ORH-3-14-390, 23 Kanunuevvel 1293.
________, ORH-3-14-404-405, 5 Muharrem 1295.
________, ORH-3-14-458, 17 Muharrem 1295.
________, ORH-3-14-485, 18 Kânunusani 1293.
________, ORH-4-18-176, 10 Haziran 1293.
________, ORH-4-18-24, 22 Cemaziyelahir 1294.
165
________, ORH-4-18-37.
________, ORH-4-18-68, 24 Receb 1294.
________, ORH-4-19, 17 Haziran 1293.
________, ORH-4-19-108, 9 Mayıs 1293.
________, ORH-4-19-144, 19 Haziran 1293.
________, ORH-4-19-264, 14 Eylül 1293.
________, ORH-4-19-266, 15 Eylül 1293.
________, ORH-4-19-271, 19 Kânunuevvel 1293.
________, ORH-4-19-272, 16 Kânunuevvel 1293.
________, ORH-4-19-300, 17 Eylül 1293.
________, ORH-4-19-78, 10 Haziran 1293.
Deniz Arşivi,
________, YKL.d. 766-16, 1292.
________, EBH.J.d. 361-1, Mart 1294.
________, MB.d. 125-30, 15 H 1294.
________, MB.d. 149-12, 11 Haziran 1293.
________, MB.d. 149-14, 18 Haziran 1293.
________, MB.d. 149-5, 23 Nisan 1293.
________, MB.d. 159-7, 7 Mayıs 1293.
________, MB.d.149-2, 17 Mart 1293.
________, ŞUB. d. 17-96, 5 Şaban 1295.
________, ŞUB.d. 7-6. 27, 23 Receb 1294.
II. SÜRELİ YAYINLAR
Takvim i Vekayi,
________, 22 Şubat 1293.
________, 23 Kânunusani 1293.
________, 25 Şubat 1293.
________, 28 Rebiülahir 1269.
166
________, 4 Kânunusani 1293.
________, 14 Eylül 1293.
________, 15 Eylül 1293.
________, 15 Kânunuevvel 1293.
________, 16 Teşrinisani 1293.
________, 17 Eylül 1293.
________, 17 Şaban 1293.
________, 17 Teşrinisani 1293.
________, 19 Eylül 1293.
________, 2 Kânunusani 1293.
________, 21 Eylül 1293.
________, 21 Kânunuevvel 1293.
________, 23 Receb 1293.
________, 23 Şaban 1293.
________, 23 Temmuz 1292.
________, 25 Rebiülevvel 1293.
________, 26 Eylül 1293.
________, 27 Rebiülevvel 1294.
________, 3 Kânunusani 1293.
________, 30 Teşrinisani 1293.
________, 8 Kânunuevvel 1293.
Ceride i Askeri,
________, 24 Kanunusani 1292.
________, 7 Temmuz 1293.
________, 24 Şubat 1293.
________, 12 Mayıs 1293.
________, 28 Şubat 1293.
________, 16 Ağustos 1293.
________, 22 Ağustos 1293.
167
________, 10 Mart 1293.
________, 13 Teşrinievvel 1293.
III. ARAŞTIRMA ESERLERİ
1288 Mısır Salnamesi, İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü Atatürk Kitaplığı Dijital Arşivi.
1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde 3. Ordu, Milli Savunma Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Kayıt no: Dr. 573 B56, 1991.
93 Harbinde Osmanlı Komutanları, Milli Savunma Üniversitesi Merkez Kütüphanesi.
Ali Efendi, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde Yıldız’ın Hatalar. haz. Oktay Bozan, Konya: Çizgi Kitabevi, 2018. Amor, Abdelfettah. “1861 Tunus Anayasası (Üzerine)”. çev. Ramazan Çağlayan, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.10, S.3-4 (2006): 522-583.
Arık, Mustafa. Trablusgarb Vilâyeti Üzerinde İtalya Tehdidinin Ortaya Çıkışı ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Askerî-Siyasi Tedbirler (1881-1911). Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019.
Artuç, Nevzat. “Trablusgarb’ta Kuloğulları Teşkilatının Lağvedilmesi Meselesi”. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Eddebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.40, 2017.
Atabaş, Cemal. “Trablusgarb Eyaleti’nde Merkezi İdarenin Tesisi ve Şeyh Guma İsyanı (1835-1858)” Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017.
________. “Tunus’ta Nüfuz Mücadelesi ve Osmanlı Müdahalesine Dair Kaygılar (1830- 1850)”. Tarih Dergisi, S.74 (2021/2).
Ateş, Toktamış. Siyasal Tarih. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012. Aydın, Mahir. “93 Harbi”, DİA, C. 9, İstanbul: TDV, 1994.
Aydın, Mithat. “İstanbul Konferansı”, DİA, C. Ek-1, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2016.
Badem, Candan. The Otttoman Cremean War (1853-1856), Boston: Leiden, Brill, 2010.
Balcı, Ali. “Osmanlı’nın 1853’te Rusya’ya Savaş İlan Etmesinde Askeri Dengenin Rolü”. Muhafazakâr Düşünce Dergisi, S.56 Ocak-Haziran, (2019).
Baykurt, Cami. Cami Baykurt’un Anılarında Son Osmanlı Afrikasında Hayat (Çöl İnsanları, Sürgünler ve Jön Türkler). Hazırlayan: Arı İnan, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009.
168
Beşikçi, Mehmet. “Başıbozuk Savaşçıdan “Makbul” Tebaaya: 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşında Osmanlı Ordusu’nda Çerkes Muhacirler”. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.23, 2015.
Brown, Leon Carl. The Tunisia of Ahmad Bey: 1837–1855. Princeton, NJ: Princeton University Press, 1974.
Budak, Mustafa. “1853-1856 Kırım Savaşı’nda Kafkas Cephesi” Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993. Çolak, Mustafa, Murat Hanilçe, İsmet Türkmen, Kemal İbrahimzade, II. Uluslar arası Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa ve Dönemi Sempozyumu Bildiriler, 5-7 Nisan 2017, Tokat: Gazi Osman Paşa Üniversitesi, 2017.
Cox, Michael, John Lenton, Crimean War Basics Organisation and Uniforms (Part 2). UK: Russia&Turkey-Raider Books, 1988.
Çetin, Atilla. Tunuslu Hayreddin Paşa. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1988.
Çetin, Mehmet. Kırım Savaşı: Emperyal Güçlerin Dünya Savaşı Pratiği. Almati: Akhmet Yassawi University (ERI), 2016.
Çulcu, Murat. Şu Bizim 93 Harbi Osmanlıda Büyük Kırılma. İstanbul: E Yayınları, 2014.
Dal, Fatih. Ismail Pasha’s Governorsip in Eygpt (1863-1879). (Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012).
Durmaz, Ferhat. “93 Harbi’nde Büyük Güçlerin Politikaları ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri”. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.5. S.2. 2015.
El-Kilani Tuati el Kilani, “II. Abdülhamid Döneminde Trablusgarb Vilayeti ve Mehmed Kâmil Paşa Layihasi”. XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara: TTK, 1994.
Ercoşkun, Tülay. “Yeni Bilgiler Işığında Kaplan(zade) Ahmed Saib (1860-1918)”. TAD, C.36, S.61, 2017.
Gencer, Ali İhsan, Ali Fuat Örenç, Metin Ünver. Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi. İstanbul: Doğu Kütüphanesi Yayınları, 2008.
Gencer, Ali İhsan. Bahriyede Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezaretinin Kuruluşu (1789-1867). Ankara: TTK, 2001.
Geoffrey, Parker. Cambridge Savaş Tarihi. çev. Füsun Tayanç, Tunç Tayanç, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.
Gülboy, Burak. Mutlak Savaş, Birinci Dünya Savaşı’nın Kökenleri Üzerine Clausewitzyen Bir Çözümleme. İstanbul: Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi Yayınları, 2014.
169
Güldeş, Dilek. Arabî Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882). (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1999).
Gülsoy, Ufuk. Osmanlı’nın Gayrımüslim Askerleri. İstanbul: Timaş Yayınları, 2010.
Günay, Nejla. “Kıbrıs’ın İngiliz İdaresine Bırakılması ve Bunun Anadolu’da Çıkan Ermeni Olaylarına Etkisi”. Akademik Bakış, C.1. S.1. 2007.
Hayrettin Bey. Kırım Harbi. haz. Şemsettin Kutlu, Tercüman Gazetesi 1001 Temel Eser.
Henizelman, Tobias. Cihaddan Vatan Savunmasına Osmanlı İmparatorluğu’nda Genel Askerlik Yükümlülüğü (1826-1856). İstanbul: Kitap Yayınevi, 2009.
Hoffer, Erich. Kesin İnançlılar, çev. Erkil Günur, Tur Yayınları, 2017.
Kaplan, Keziban Acar. “Bazı Rus Subay ve Komutanların Günlüklerinde ve Hatıratında 1877-1878 Osmanlı-Rus Sava’ına Dair İzlenimleri”. Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXI /1 2016.
Karakulak, Mesut. “93 Harbinde Esir Olmak: Rusya’daki Osmanlı Savaş Esirleri ve Gündelik Hayatları”. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi)” Vatan Neresi? Uluslar arası Sempozyumu, 1-2 Kasım 2018, İstanbul.
Karayaman, Mehmet. “Kırım Harbinde Sağlık Hizmetleri (1853-1855)”. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.1/2 2008.
Karpat, Kemal H. Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikler. çev; Bahar Tırnakçı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003.
Kavas, Ahmet. Osmanlı-Afrika İlişkileri. İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2013.
________. “Egyptian troops in the Crimean War (1853–1856) in Vostochnaya (Krymskaya) Voina 1853–1856” Godov: Novye Materialy i Novoe Osmyslenie. Tom 1, Simferopol: Krymskiy Arkhiv, 2005.
________. “İane”. DİA, C.19, İstanbul: TDV, 1999, 228-232. ________. “Muhammed Sadık Paşa”. DİA, C. 28, Ankara: TDV, 2003. ________. “Tunus”. DİA, C. 41, İstanbul: TDV, 2012. ________.“Trablusgarb”. DİA, C. 41, İstanbul: TDV, 2012.
Kaya, Sinan. Sultan Abdülaziz’in 1863 Mısır Seyahati. (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015).
Keegan, John. Savaş Sanatı Tarihi. çev. Selma Koçak, İstanbul: Doruk Yayınları, 2007. Keleş, Erdoğan. “Kırım Savaşı’nda (1853-1856) Müttefik Orduların Sevk ve İdare Merkezi: Varna”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. C.9, S.43, 2016.
170
Kıvrak, Ahmet Hikmet. II. Abdülhamit döneminde Osmanlı-Mısır İlişkileri. (YüksekLisans Tezi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016).
Kızıltoprak, Süleyman. “1877-78 Osmanlı Rus Savaşına Katılan Mısır Ordusu”. Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Güzi, 2004. Kiel, Machiel. “93 Harbi”, DİA, , C. 42, İstanbul: TDV, 2012.
Koç, Özge. İmparatorluk İktidarının Sınırında Osmanlı Mısır’ı: Mehmet Ali Paşa Döneminden Hidivliğe. (Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013).
Köremezli, İbrahim. “Kırım Harbi Sırasında Rusya’daki Esir Osmanlı ve Müttefik Askerleri (1853-1856)”. BELLETEN, S.77, 2013.
Kurat, Akdes Nimet. Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına Kadar Türk-Rus İlişkileri (1789-1919). Ankara: TTK Basımevi, 2011.
Maksudoğlu, Mehmet. “Tunus’un Osmanlı Devleti’nden Ayrılması”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.4, 1986.
Manastırlı Mehmet Bey, 93 Harbi Faciası. haz. Tahsin yıldırım, İstanbul: Dün Bugün Yarın Yayınları, 2010.
McGroger, Andrew. A Military History Of Modern Egypt: From the Ottoman Conquest to the Ramadan War. Westport: Praeger Security İnternational, 2006.
Mercan, Evren. II. Abdülhamid Dönemi Deniz Stratejisi. İstanbul: Dergah Yayınları, 2018.
Morris, Ion. Dünyaya Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik). İstanbul: Alfa Yayınları, 2014.
Okatan, Yıldırım. Rus telgraf Belgelerine Göre 93 Harbi Kafkas Cephesi. (Yüksek Lisans Tezi, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019).
Osmanlı Askeri Tarihi (Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri (1789-1918). ed. Gültekin Yıldız, İstanbul: Timaş Yayınları, 2013.
Osmanlı Belgelerinde Kırım Harbi (1853-1856). haz. Komisyon, Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müd. Osmanlı Arşivleri Daire Başk. 2006.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1600-1914). C.2. ed. Halil İnalcık, Donald Quatoert, çev: Ayşe Berktay vd. İstanbul: Eren Yayıncılık, 2006.
Öğün, Tuncay. “İstanbul Basınında 93 Harbi Türk Savaş Esirleri”, Uluslararası Türk Savaş Esirleri Sempozyumu, İstanbul: 14-15 Mart 2017.
Ölmez, Adem. Modern Osmanlı Ordusu’nda Alaylılar ve Mektepliler (1826-1918). İstanbul: İz Yayıncılık, 2017.
171
Örenç, Ali Fuat. Yakınçağ Tarihi (1789-1918) Giriş. İstanbul: Akademi Titiz Yayınları, 2012.
Öter, Merve. Ahmed Saib’in Son Osmanlı-Rus Muharebesi Adlı Eserinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi. (Yüksek Lisans Tezi, Batman Üniersitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018).
Özcan, Abdülkadir. “Başıbozuk”. DİA, C.5, İstanbul: TDV, 1992, 130.
Özkaya, Sevda Özer. Osmanlı Devletinde Mısır (1839-1882). (Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007).
Saadi, Abd elbari. Kahire’de Çıkan Türk Gazetesi (1-40 Sayılar) Fihrist İnceleme, Seçme Metinler. (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2021).
Salname-i Vilayet-i Trablusgarb 1293. Beyazıt Devlet Kütüphanesi Hakkı Tarık Us Dijital Arşivi.
Salname-i Vilayet-i Trablusgarb 1293. Beyazıt Kütüphanesi, Hakkı Tarık Us Dijital Arşivi.
Salname-i Vilayet-i Trablusgarb 1294. Beyazıt Devlet Kütüphanesi Hakkı Tarık Us Dijital Arşivi.
Satan, Ali. “Yeni İngiliz Belgeleri Işığında Kıbrıs ve Önemi”. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları 0/6, Aralık, 2012.
Sezen, Tahir. Osmanlı Yer Adları (Alfabetik Sırayla). Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 2006.
Stiti, Mustapha. Tunus’un Fransızlar Tarafından İşgali Kaşısında Osmanlı Siyaseti (1878-1888). (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008).
Süer, Hikmet. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi Rumeli Cephesi. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993.
Süreyya, Mehmet. Sicilli Osmanî. haz. Nuri Akbayar, C.2, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996.
Şehitlerimiz. Ankara: MSB Yayınları, 1998.
Şemseddin Sami, Kamus u Türkî. İstanbul: Çağrı Yayınları.
Taşkın, Figen. Kırım Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na Ekonomik Etkileri ve İaşe Sorunu. (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007).
Turan, Betül. “Türk-Tunus İlişkilerinde Önemli Bir Safha: Kırım Harbi’nde Tunus Birlikleri”. Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Ağustos, 2008.
Turan, Oğuz. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi). İstanbul: Harp Akademileri Basımevi, 1978.
172
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi (1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi), Deniz Harekâtı. C.3 Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1980.
Uyar, Mesut, Edward J. Erickson. Osmanlı Askeri Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.
Yeşilmen, Gökhan. “XIX. yy Osmanlı-Fas İlişkilerine Dair 1850 ve 1859 Tarihli İki Layiha”. Medeniyet ve Toplum Dergisi, 1 (2).
Yıldız, Gültekin. Neferin Adı Yok. İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2009.
Yiğit, İsmail. “Memlükler”, DİA, C.29, İstanbul: 2004.
Yurdakul, Eray Serdar. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında (93 Harbi) Askeri Sağlık Sistemleri. (Doktora Tezi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015).
Yusuf Rıza. Mısır ve Ordusu. 1330, Atatürk Kitaplığı Dijital Arşivi.
Yürükçü, Aytaç. 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nda Propaganda: Avrupalı Gazetecilerin Faaliyetleri ve Rus Savaş Muhabiri Vasili İ.N. Dançenko’nun Savaş Notları. (Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2018).
IV. İNTERNET SİTELERİ
https://www.militaryhistoryonline.com/?aspxerrorpath=/19thcentury/articles/tunis iacrimea.aspx (Erişim Tarihi: 19.10.2020).
https://www.nedemek.org/yunker+nedir (Erişim Tarihi: 14.12.20).
https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu/ (Erişim Tarihi: 09.05.2021)
173
EKLER
Ek: 1 Tunus Eyaleti’nden Gönderilen Bazı Yazılar
El sadarat ül uzma ve el rükn ül münî’ el ehmâ ve el rütbe tül sâmiha ül şema’ ve el celalihi esliha sabit ve fer’iha fi el sema sadarül fahr el südur el ayan ve meşhur el sayt/sayf bi kulli mekan ve el mevseded i âyım izze ala evsak ı bünyân elsadr ı a’zam müşir el efham seyyid Muhammed Rüşdi Paşa la zalet el sadaret bihi müftehirah ve enva’ı muhâmideh mütekessirah emma bad el tahiyyatül münasibeh li hazihi el rütbet’ül aliyye vel ref’atül bedihi an ta’dad i mezâyaha ağniyeh fe kad enhayya el celalihi el sadaret ül uzma fi el şehr’ül mütasarrem/münsarem malana min elsa’y fi ahzâr mal la’aneül hilafe ül aliyye edâmüllah Teala nasruha ala el harb ve kad ictema’a min zelika ile el an vahid ve samaniye elf ve semanun elfen ve semaniye ve sitte ve hamsun riyalen tevsiyye ve haz al ferdü enne kane bi nisbet li araza ala el ebvab ül aliyye eğarrallah teala nasraha yesîr efân ma zahara min tabib ül fen enfese elhâli bihi ve mülahaza enne zelika ma iktazah el hal vel ferdihi yeksuhu ala killetün ibtihace ve yulid ledel hilafetül aliyye revacen hususan ve enne makamiha el hatîr yestevi bin’nazar el celaletül kesir minel ianetü vel yesir ve fazluha yenzurha yenzuru lil ürz i be’în el kabul ala ma huve el muhakkaka fi fazluha vel me’mûl vel mekan emir ül ümera vezir ül harb ibnüne Rüstem müteveccihan lil ebvab’ül aliyye el mahruse bi Edirne bi tevcih seb’a mayah el fâ fiznik (?) min zelike ma’ahu li beleğahe el celaleh el sadâret ül uzma rağğabe fi el mübâdera bi zelike ve tercû min Allah teala en yehillü se’yina el müşârün ileyh ledel hilafet ül aliyye el mahal ül hasen ve zelike bi i’anetün cenabikum el refi’ fi takrîr ül muzzara ve fi tehîr lede aleyya biha ala ma huve el muhakkak min mekârimukum el zahirah vel mezayaküm el mütekâsira vel mu’mel min Allah Teala en yemid celalihi hilafeh binnasr el mübiyn vel hayf ulya ha bil izz’üddaim vel temkin ve inne yedim bikum dest ül sadaretün ulya ve bi maasirukum el cemilah haliyen ves selam min muazzam ül kadrün âli ve mecle el fakir ila rabihi teala abdihi el müşir Muhammed el Sadık Paşa bi eyyi vefakahullah teala.
Ketebe fi ma şa’ban 1293 sene sülesa ve tis’in Paşa Beğ el sadık abdihi Muhammed.
(EK: 1/1 Tunus’tan 2 Ağustos 1876’da gönderilen ve iane olarak toplanan 1,6 milyon riyalin Rüstem Paşa vasıtasıyla Dersaat’e gönderildiğini belirten yazı. YEE-103-3-1).
Es’sadaret’ül uzma vel rükn’ül meni’ül ahma vel rütbet’ül sâmih’ül şema’ vel celaleh elleti eslaha sabit ve fer’uha fis sema’ sadaretün fahr’ül sürur el ayan ve meşhur’ül sayt bi külli mekan’ül sadr’ül a’zam el müşir ül efham es’seyyid Muhammed Rüşdü Paşa lizat’ül sadâretün bihi müftehiri ve envâ’ i muhammide mütevaffire emma ba’d et’tehiyatül münasibe li hazihil rütbetil ulya ve fehametil seniyye fel menhe licelal’ül sadareh el uzma innehu hazret el an gemi i balat 8 fi mâye i elf Frenk ala Marsilya halatün ve zelika min’el mikdar ellezine icteme’a lil i’ane ala’l harb ve hiye el müşarün ileyha bi kitab i cenab ı seyidi el müverrih bi’l tarih’ül mutadammin
174
tevcihiha li ebvab’ül sadaret’ül uzma âdemallah teala izzeha ve bakiye/meblağun yutevecced ba’de kariben vallah i teala yedim bikum dest el sadaret’ül âliyen ve bi me’sirikum’ül cemileh haliyen vesselam min mu’azzam’ül kadr’ül âli ve mecelle el fakir ila rabbihi teala emirel ümera el vezirül ekber Hayreddin vefakahullah teala.
Ketebe fi 7 Şevval el mübarek sene 1293 Hayreddin.
(EK:1/2 Tunus’tan iane olarak Marsilya üzerinden 149 bin frankın gönderildiğine dair yazı. YEE-103-5-2-)
El sadaret’ül uzma el refi’at’ül makdar el tâyirah el sayt fi cemi’ el aktar ğaniyye bi maliha min’el mezaya el zahirah an ta’dad el âsâr sadaretün fahr el sürur el celletül a’yan ve minel li ihtiyalif fi kemalatihi esnan el sadır’ül a’zam el müşir’ül fahm el seyyid İbrahim Edhem Paşa li izalet’ül sadareh bihi mahrusetü vel ekabir bi hisn ı siyasetün mer’ (?) amma ba’d et’tehiyyatül münasibe li hazih’il rütbet’ül ulya vel fehamet’ül seniyye fe innehu verd’ül muazzam’ül karar’ül teala el kitab’ül kerim’ül mütelakka bil iclal vel tekrim el müverrih fi (18) el şehr’ül fârit mütezamminen el i’lâm bima aliyye el devlet’ül aliyye el mahruse bi inayetillahi teala ve tevfikihi el müstemirra el hediye minallahi teala bi berakat’ül selef’ül salih ila minhac’ül rüşd ve tarika la tezalet lil İslam hısnen ve ihlerekna(?) min el isti’dad bil kuva el berriye vel bahriyye li irhab el aduv defea mekayid elleti izmaratha minel taviyye ma’al iltifat li‘l vukuf bi babillah i teala ellezi yekdefu bilhak alal batıl ve yemuddu ensar ellezine bilteyid el müstemir el müsmir lil nefea el acil vel ecel ve munzu vered’ül i’lam min ulya cenabikum bi ibtida’ el harb haraduna el meşayih el ulema’ ala kıraatü sahih ül emam en’necar li kayser hatmeh fi iddetün mecalis bil cami’ül a’zam ve endam ile zelike kesir min mecalis i delayil hayrat bihi ma’al ibtihal ilallah i teala bi nasr el asakir’il islamiyye ve teyid’il hilafet’ül ulya ve lem yezalü emsayirine ala kıraat’ül sahih ve zidnahum el an te’kiden ala kıraat’ül kur’an el azim vel şifa’ vel müsabireh alal ibtihal ved’dua bil emakin’el muazzama vel baka el mükerreme vel mekatib vel müşahed el muhtereme vel mercu minallah teala kabul zelike kema vead bi’l isticabe el dua ve va’dehu sadıka kema emera bihi fi kitabihi el menzil bil hak vallahi teala el mes’ul en yemudde el hilafet’il ulya bin’nasr el mübin ve yedimu celaletiha seyace el mesalih ed’dünya ved’din ve en yedimu bikum dest el sadaretü aliyen ve bi measirikum el cemile haliyen vesselam min mu’zam el kadar teala el fakir ile rabbihi teala abdihi el müşir Muhammed El Sadık Paşa bi eyyi vefekahullah teala ve ketebe fi 22 cemaziyel ula min sene 1294.
(EK: 3/3 Düşmanın ilerlemesine karşılık padişahlıkça donatılan kara kuvvetlerinin ve donanmanın gerekli mevkilere sevk edildiği, savaşın başladığı fakat düşmanın buna güç yetiremeyeceğine dair yazı. İ-DH-748-61134-2-1)
Ek: 2 Mısır Hidivliğinden Gönderilen Bazı Yazılar
Hak i pay i feyz ihtivay ı şehinşahi ve atabe i gerdun mertebe i zıllullahîlerine arîza i memlükanemdir ki,
175
Mücerred avarif i cemile i atufet kesteri ve mahrez i avatıf ı celile i bende i perveri
velinimetleri iktiza i feyz ihtivasından olmak üzere min ğayr ı istihkak şimdiye kadar
hakkı abidanemde erzani buyurulmakta olan eltaf ı aliyye i mülukanelerinin
teşekkürat mefruzasının edasına takat ve evkat ı abîdanemi sarf etsem istita’at ı kalile
avatıf ı celileye nisbeten ehkar ı hakir ve zikr u ta’adada ğayrı cedir olacağı cihetle
teşekkürat ı masrufe bî vücud ve buna sıdk ı ubudiyetle mukabeleden başka elde
kudret ve imkan ve dilde meknet ve beyan mefkud olduğundan mücerred sermaye i
mâbe i(?) iftiharım olan sadakat ve devam ı ubudiyet i mülukânemi hak i pay i
kudsiyet i ihtivay ı mülukanelerine arz ı ictisar ve atufetlü Kamil Beğ Efendi kulları
vasıtasıyla mazhar olduğum iltifat ve ta’tifat ı şahane (?) dahi müddet hayat mübahat
ve iftihar ve duay ı bilhayr ı velinimetleri mahsusen rakaa bi irkah(?) hazret i
perverdegar eylerim. Her halde ve kaffe i mahalde medar ı feyz ve mübahat ı
abîdanem olan enzar’ı maaliy i velinimetlerinin istimrar ı bil ğadı (?) vel asıl tuhbe i
âmal i abîdanemdir. Ol babda ve kaffe i ahvalde emr u ferman lütf u ihsan şevketlü
kudretlü mehabetlü padişah adalet penahımız velinimetimiz efendimiz
hazretlerinindir. Fi 23 rebiül evvel sene 295. İsmail Abd i kemine.
(EK: 2/1 Hidiv İsmail Paşa’nın yardımlarının padişah tarafından takdir ve
memnuniyetine karşılık Kamil Bey vasıtasıyla yazıdığı teşekkür yazısı. YEE 14-
114-1-1)
Maruz ı çaker i kemineleridir ki,
Gelecek asker i Mısriyye’nin Tuna cihetine sevk ile orada kışlattırılmasına irade i
seniyye şerefsüdur buyurulması ve dün gece şu irade i şâhane Serasker Paşa
hazretlerine biz’zat dahi şerefvuku bulduğunun arz ve beyanıyla beraber asakir i
merkumenin kal’a i Sultaniye’den geçtiklerine dair boğaz muhafızlığı vekâletinden
şimdi alınan telgarfnamenin ma’lumat samiye i vekaletpenahilerine bildirilmek
maksadıyla irsal ü tefvizine mübaşeret kılınmıştır. Herhalde emr ü ferman hazret i
men lehül emrindir. Fi ğurre i zilhicce sene 293.
(EK: 2/2 Mısır tarafından gönderilen askerlerin Kale i Sultaniye’den
(Çanakkale) geçtiklerine dair boğaz muhafızlığının yazısı. YEE-80-13-2-1)
Devletlü saadetlü efendim hazretleri,
Asakir i Mısriyye i Şâhenenin hin i halinde dağlık mahallerde ve şedid ü el şita
yerlerde istihdam olunmaması hakkında vâki olan iltimasat ı müteaddide üzerine
Bâbı âli’den te’minat ı kaviyye i’ta olunmuş olmak hasebiyle bu def’a Yenipazar
tarafından celb olunan taburların Tuna cihetine ikrâmı muvafık ı maslahat
olmayacağına dair vaki’ olan cevab ı âcizanem üzerine şerefvarid olan tezkere i
seniyyelerinde bu madde irade i katıa i hazret i pâdişahi iktizay ı celilinde
bulunduğundan bunun hilafında arz ı mütalaa mûcib i iğbirar cenab ı hilafetpenahi
olacağı beyan ve tezkâr buyrulmuş olub cenab ı hak velinimetimiz padişahımız
176
efendimiz hazretlerini ma ta’akib ül ezman runkara(?) serîr i hilafet ve bendegân ı
sadakat ı nişân ı mülükânelerini iğbirâr ı hümayûndan siyânet buyursun.
Velinimetimiz efendimiz hazretlerinin her bir emr ü fermân ı şâhânenin mutâ’
olduğundan sür’at ı tenfîz ve icrâsı farîza i zimmet i ubûdiyet olmasıyla sûret i irâde i
seniyye derhâl taraf ı vâlây ı seraskeriye iş’ar olundu. Fakat bu abd i nâtüvân hazret i
pâdişâhinin fî maba’d bâb ı âliye gitmek değil hâne i bendegânemden çıkmağa bile
lüzûm kalmadığından afv u âzâd buyrulmağım istirhamına ictisar olunmuş olmağla
keyfiyyetin hak i pay merâhim i peymây ı hazret i mülukâneye arz ve ifadesiyle
îcâbının icrasına himem i âliyye i müşir (?) sezavâr buyurulmak babında emr u
ferman hazret i men lehül emrindir. Fi gurre i (?) 1293.
(EK: 2/3 Bâbıâli’nin vaadine rağmen soğuk iklime alışkın olmayan Mısır
asklerlerinin daha uygun mevkilere konuşlandırılmasını talep eden hidivlik
yazısı. YEE-80-13-3-1)
Mabeyn i hümayun baş kitabet celilesi canib i âlisine
Devletlü efendim hazretleri
Geçende Mısır’dan Varna’ya sevk ve irsal kılınan asakir i Mısriyye i şahanenin
bakiyesi ile cebehane ve mühimmat ve müteferriat ı sairesi Postane i Hadikn
vapurlarından çend kıt’aya tahmilen işbu geçen pencşembe günü İskenderiyeden
hareket ve iğram ettirilmiş. Ve bu pazartesi veyahud salı günü bi lütfuhi ve inayetihi
teala salimen Dersaadet’e vasıl olmaları melhuz bulunmuş olduğundan ve Varna’ya
giden ve gelürken düşmandan muhatarada bulunmamaları içün irsal ve iade eylemek
üzere süfun ı harbiye i hümayundan bir zırhlının mezkur vapurlara terfiki münasib
olacağı derkar bulunduğundan ol vecihle icabının icrasını lazım gelenlere emr ü
tavsiye buyurmak babında irade ve ferman hazret i men lehül emrindir. Fi gurre i
muharrem 295.
(EK: 2/4: Mısır’dan Varna’ya yapılan askeri sevkiyatın güvenliğinin alınması
talebine dair hidivlik yazısı. YEE-127-73-1)
Ek: 3 Trablusgarb Vilayetiyle Yapılan Bazı Yazışmalar
Nezaret i Hariciye i celile
Trablusgrap vilayetine telgrafname i sami
Selim Lovrimz/Luriemz nam kapudanın taht ı kumandasında ve Valta namında
bulunan bir Tunus sefinesi iki yüz altı varil barutu hamilen Put (?)Bowen nam
mahalle müteveccihan Malta’dan hareket eylediği istihbar olunmuş ve mezkur
vapurun ya mahal i mezkura veyahud memalik i şahane sevahilin sair bir cihetine
çıkarılması muhtemel bulunmuş olduğundan keyfiyet sair iktiza edenlere
177
bildirilmekle 6 Ş sene 92 tarihli telgrafname i hkaniye tevfikan iktizay ı halin icrası
tavsiye olunur. Fi 13 Şaban sene 293. Ve fi 21 Ağustos sene 1292. Mustafa.
(EK: 3/1 Sadrazamlıktan vilayete Akdeniz’deki memnu emtiaya dair tedbir
alınmasına dair bir yazı. HR-SYS-1530-39-2-1)
Bab ı ali-hariciye
Trablusgarb vilayetine telgrafname i sami
Londraya işleyen Rusya vapur kumpanyalarından Anova/Envoy isminde bir vapurun
Bosna ve Hersek taraflarına götürmek üzere geçen Şubatın onuncu günü İngiltere’de
vaki’ Grawsand nam mahalden bir çok mühimmat ı harbiye alarak hareket ettiği ve
mühimmat ı mezkurenin üstü bazı eşyay ı ticariye ile mestur idüğü bazı taraftan ihbar
olunmuş ve mühimmat ı mebhusenin Ragoza ve Tiriste tarikleriyle mahallerine nakl
olunması melhuz idüğünden bu babda Avusturya Devleti’nce takdiren lazım gelenin
icrası zımnında Viyane Sefaret i seniyyesinesine vuku bulan işara cevaben keşide
olunan telgrafnamede bu mühimmatın o tariklerle emrarı kabil olamayıb doğrudan
doğruya Bar İskelesine veyahud veyahud diğer bir sefineye nakl ile sevahilden mahal
i saireye ihrac olunması melhuz bulunduğu gösterilmiş ve keyfiyet sair iktiza
edenlere bildirilmiş olmağla 6 Şaban sene 92 tarihli telgrafname ve eczay ı nariyenin
men i idhali hakkında olan nizamname ahkamına tevfikan rüsümat memurları marifet
ve nezaretleriyle iktizay ı halin icrası tavsiye olunur. Fi 24 Safer sene 94 ve fi 26
Şubat sene 92 Refet.
(EK: 3/2 Sadrazamlıktan vilayete memnu emtia ve Rus gemilerinin bu
konudaki bir hareketine dair istihbarat haberi yazısı. HR-SYS-1530-38-3-1)
Trablusgarb vilayetine telgrafname i sami
Bedelat ı askeriyenin suver i tahsiliyesi buraca tekrar derdest i tezekkür ve tasavvur
olunduğunun anın neticesi taraf ı vilayete işar olununcaya değin bedelat ı mezkurenin
tahsiline teşebbüs olunmayub muvakkaten tehir olunması meclis i mahsus ve vükela
kararı üzerine tavsiye kılınur. Fi 2 Haziran sene 92.
(EK: 3/3 Vilayette toplanan bedelat ı askeriyenin tehir edilmesine dair
Sadrazamlık yazısı. HR-SYS-1530-36-2-1)
Mesned i celil i sadaret i uzmaya fi 10 Kanun u evvel sene 76 tarihiyle Trablusgarb
vilayetinden keşide olunan telgrafnamenin tercümesidir.
Teşrin i evvelin yirmi sekizi tarihli telgrafname i sami i sadaretpenahileri ahz olundu.
İane i harbiyenin müfredat defteri posta ile irsal olunmuştu. Bu posta ile yüz yirmi
178
dört bin sekiz yüz yetmiş dört guruş gönderildiği gibi badema dahi cem’ ve istifa
olunacak mebaliğin refte refte irsali mukarrer bulunmuş olduğunu arz ederim.
Ferman.
(EK: 3/4 Trablusgarb’da toplanan ianenin gönderildiğine dair vilayetten
Sadaret’e gönderilen yazı. HR-TO-553-91-1)
179
Ek 4: Bölgesel Haritalar
93 Harbi cephelerini gösterir bir harita- Atatürk Kitaplığı Arşivi)
(Tunus eyaleti haritası-Atatürk Kitaplığı Arşivi)
180
(Bingazi sancağı haritası-Atatürk Kitaplığı Arşivi)
(Trablusgarb eyaleti haritası-Atatürk Kitaplığı Arşivi)
181
(19.yy. ait Mısır eyaleti haritası- Atatürk Kitaplığı Arşivi)
182
Ek 5: Fotoğraflar
(Kırım Savaş’ına katılan bazı Mısırlı askerlere ait bir fotoğraf. Candan Badem-
The Ottoman Crimean War 1853-1856.)
183
(19. yy sonlarına ait Tunuslu bir asker kartpostalı-Atatürk Kitaplığı
Arşivi)
184
(93 Harbi için Mısır’dan İstanbul’a gelen Mısırlı Askerlere dair bir gravür.
Mesut Uyar, Osmanlı Askeri Tarihi)
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı : Özger, Ebubekir
Uyruğu : T.C
Eğitim
Derece Üniversite ve Bölüm Mezuniyet tarihi
Yüksek lisans …………………. ………………….
(Doktora Tezi ise yazılır)
Lisans İstanbul Üniversitesi - Tarih 26.07.2016
Yabancı Dil
Arapça
İingilizce
Yayınları
İlk Türk Hava Şehitleri ve İstanbul Kahire Hava Seyahati
1967 Arap-İsrail Savaşında Hava Gücü
Eyüp’te Değişim
Tezden Türetilen Yayınları/Sunumları
………………
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder