ÖZ OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE SIBYAN MEKTEPLERİ ÜZERİNE HALK BİLİMSEL BİR İNCELEME Merve Günaltay Başak Haziran, 2020 Osmanlı Dönemi sıbyan mektepleri hem Türk eğitim tarihi hem de kültür mirası açısından oldukça önemlidir. Sıbyan mektebine başlanmadan önce, mektebe başlarken ve mektep döneminde uygulanan birçok âdet ve uygulamalar mevcuttur. Çocuğun hayatındaki geçiş dönemlerinden biri olan okula başlama sürecinde gerçekleştirilen bu âdet ve uygulamalar, yakın tarihte yaşamış olan pek çok değerli ismin hatıralarında yer alarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu bağlamda, araştırmalara Osmanlı Dönemi Sıbyan mektebi uygulamalarından bir kısmının hâlihazırda yaşatıldığı “Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 Yaş Kur’an Kursu” projesinden seçilen pilot bölgeler ile Müftülük izniyle eğitim vermekte olan bazı sıbyan mektepleri ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı dini ağırlıklı eğitim veren okul öncesi kurumlar da dâhil edilmiştir. Bu incelemede, Osmanlı ve günümüz sıbyan mekteplerindeki uygulama ile âdetler Halk Bilimi çerçevesinde değerlendirilerek bilgiler verilecektir. Beş ana bölümden oluşan çalışmanın giriş bölümünde; Osmanlı sıbyan mektepleri, günümüz sıbyan mektepleri, 4-6 yaş Kur’an kursları ve sıbyan mektebi muallimlerinden Ali bin Hüseyin ve eseri “Tarîkü’l-Edeb” hakkında bilgiler sunulacaktır. Birinci bölümde, İslami eğitim, Osmanlı Dönemi sıbyan mektepleri ile günümüz 4-6 Yaş Kur’an kursları hakkında genel bilgiler verilecektir. İkinci bölümde ise, “Mektep Öncesi” ana başlığı ile “Mektep Öncesi Hazırlıklar”, “Mektebe Başlama Yaşı” ve “Mektep Öncesi Uygulamalar” başlıklı konularda bilgiler sunulacaktır. Üçüncü Bölümde, “Mektep Dönemi” başlığı altında sıbyan mekteplerine ait fiziksel özeller ve şartlar ile “Âmin Alayı” merasimi uygulamaları hatıralarla birlikte ele alınacaktır Ayrıca bu bölümde “Mektebe başlama” ile “Mektep Dönemi” esnasındaki inanış, âdet ve uygulamalar başlıklar halinde anlatılacaktır. Bu bilgilere ek olarak sıbyan mekteplerinde görülen derslerle ödül ve cezalara da yer verilecektir. “Sıbyan Mekteplerine Günümüz Yaklaşımı” ana başlıklı Dördüncü bölümde ise, bugün ilgili Müftülük onayıyla eğitim
iv
vermekte olan sıbyan mektepleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 Yaş Kur’an kursları
hakkında ayrıntılı bilgiler sunulacaktır. Beşinci son bölümde ise, yine bu kurumlardaki
âdet ve uygulamalar detaylı olarak anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Dönemi, Sıbyan mektebi, Halk Bilimi, Âmin Alayı,
Geçiş dönemi.
v
ABSTRACT
A FOLKLORIC RESEARCH ABOUT OTTOMAN PRIMARY (SIBYAN)
SCHOOL FROM OTTOMAN TO PRESENT
June, 2020
Ottoman Sıbyan (Primary) Schools are very important in terms of both Turkish
educational history and cultural heritage. There are many folk customs and practices
before, during and after these Sıbyan Schools. These customs and practices performed
in the beginning period of school which is one of the transition periods in the child's
life, have survived by taking part in the memories of many important figures who lived
in more recent times. For this reason, the pilot regions selected from the project called
“Presidency of Religious Affairs Quran Courses for Children 4-6 ages” and Sıbyan
Schools providing education with the permission of the Office of Mufti, where some
of the Ottoman Sıbyan School practices are still alive and Preschool institutions
providing religious-intensive education under the Ministry of Education have been
also included in the research. In this study, there will be information about the practices
and customs in the Ottoman and modern day Sıbyan Schools in addition to the
evaluations from a folkloric perspective. In the introduction part of the study which
consists of five main chapters, there will be information about the Ottoman Sıbyan
Schools, modern day Sıbyan Schools, 4-6 year old Quran courses and Ali bin Hüseyin,
one of the teachers of Sıbyan Schools and his work “Tarîkü’l-Edeb”. In the first
chapter, general information about education, Islamic education, information about the
Ottoman Sıbyan Schools and information about the Qur'an courses for 4-6 years olds
will be mentioned. In the second part the practices and customs of the Ottoman Sıbyan
Schools will be mentioned under the subtitles of “Preparations for School” and “Pre-
School Practices” together with memories. In the third chapter, ”School Period”,
school structure, the physical characteristics of the school and the starting ceremony
of the school called ‘Amin Pageants’ practices will be discussed together with the
memories. Then, ritual practices that used to be performed when the students started
school will be mentioned. In the fourth chapter titled “Today's Sıbyan School
vi
Practices”, there will be detailed information about the Qur'an courses for 4-6 years
olds and Sıbyan schools which are currently providing education with the approval of
the relevant Office of Mufti. In the last chapter the practices in these institutions will
be explained in detail.
Key Words: Ottoman Period, Sıbyan Schools, Folklore, Âmin Pageants, Transition
Period.
vii
ÖN SÖZ
Bu çalışmanın konusu “Osmanlı’dan Günümüze Sıbyan Mektepleri Üzerine Halk
Bilimsel Bir İnceleme” dir. İnceleme, “Mektep Öncesi, Mektep Dönemi ve Sıbyan
Mekteplerine Günümüz Yaklaşımı” çerçevesinde olacaktır. Osmanlı Dönemi sıbyan
mektepleri üzerine birçok defa araştırma yapılmış, makale yazılmış, tez hazırlanmıştır.
Ancak bu çalışma, daha önce çalışılmış eserlerde özel olarak ele alınmamış sıbyan
mektebi âdet, uygulama ve inanışlarının başlıklar halinde Halk Bilimi bağlamında
mercek altına alınması; günümüzde sıbyan mektebi anlayışının incelenmesi ve okula
başlamanın bireyin hayatında bir “Geçiş Dönemi” olarak değerlendirilmesi hususunda
alanında ilk olma niteliği taşımaktadır.
Temelde, Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerine dair günümüze ulaşan bilgiler ve
hatıraların incelenip folklorik unsurlarının bulunmasını hedefleyen bu araştırma,
sıbyan mekteplerindeki eğitim, kültürel unsurlar ve kültürümüz açısından zenginlik
olarak değerlendirilecek ögelere farklı bir bakış açısıyla bakmayı da amaçlar. Bu
bağlamda, sıbyan mekteplerinin ve ona ait gelenek, merasim ve uygulamaların yakın
geçmiş sayılabilecek bir zamanda yaşandığı ve bunların tümünün hem eğitim tarihi
hem de folklorik açıdan büyük öneme sahip olduğu herkesçe kabul edilmesi gereken
bir gerçektir.
Tez yöntemi olarak, öncelikle giriş bölümünde sıbyan mektepleri hakkında genel bilgi
verilmiştir. Birinci bölümde, İslami eğitim, Türk eğitim tarihi ve Osmanlı Dönemi
sıbyan mektepleri hakkında bilgiler yer almaktadır. İkinci bölümde, mektep öncesine
ait hazırlıklar, uygulamalar ve âdetler anlatılmıştır. Üçüncü bölümde, mektep dönemi,
mektebe başlama sırasındaki İnanış ve uygulamalarla Âmin Alayı incelenirken bu
uygulamalardaki unsurlar günümüze ulaşan hatıralardaki misallerle
örneklendirilmiştir. Dördüncü bölümde, Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 yaş Kur’an
kurslarına ait ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Son bölümde ise, Diyanet İşleri
Başkanlığı 4-6 yaş Kur’an kursları, Müftülükler ya da Milli Eğitim Bakanlığı izni ile
eğitim vermekte olan sıbyan mektepleri özel kurumlar olarak eğitim veren
mekteplerdeki âdet ve uygulamalara yer verilmiştir. Sonuç bölümünde, tüm bu veriler
dâhilinde değerlendirme yapılmıştır.
viii
Dördüncü bölüm hazırlanırken bazı kurslar pilot bölgelerden seçilmiştir. Bunun sebebi
bu kurslardaki uygulamaların diğer kurslara/okullara göre daha çeşitli olmasıdır.
Örneğin İstanbul’da özellikle; Başakşehir, Gaziosmanpaşa, Fatih ilçelerindeki bazı
kurslar/okullar hakkında bilgiler toplanmış, gözlem yapılmıştır. Ayrıca 4-6 yaş Kur’an
kursu projesinin ilk uygulanmaya başlandığı illerden biri olması sebebiyle Adana’daki
uygulamalar hakkında da bilgiler yer almaktadır. Araştırma sürecinde: 10 kurum
ziyaret edilmiş olup 3 yönetici 13 öğretmen ile görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca 2010-
2020 yılları arasında resmi ya da gayri resmi olarak sıbyan mektebi tarzında eğitim
veren anaokullarında çocukları eğitim görmüş 11 ebeveyn ile görüşülmüştür. Çalışma
sürecinde sözlü kaynak olarak araştırmamıza katkı sağlayan kişilerden kaynak kişi
olarak gösterilmeyi kabul edenlerin şahsi bilgileri ricaları üzerine kısıtlı olarak
paylaşılırken konunun çocukları kapsamasından ötürü içerdiği hassasiyet sebebiyle de
bazı bilgiler ile fotoğraflar kısıtlı olarak sunulmuştur.
Çalışmada rehber edinilen eserlerden de bahsedecek olunursa; Osman Nuri Ergin’in
“Türkiye Maârif Tarihi” başlıklı eseri ile Yahya Akyüz’ün “Türk Eğitim Tarihi (M.Ö.
1000-M.S. 2015)-(M.Ö.1000- M.S. 2008)” adlı eseri kaynak kitaplardandır. Literatür
için büyük derecede önemli olan bu eserlerin haricinde; Bayram Kodaman’ın
“Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi”, Hasan Ali Koçer’in “Eğitim Tarihi”, Nafi Atuf
Kansu’nun “Türkiye Eğitim Tarihi”, Necdet Sakaoğlu’nun “ Osmanlı Eğitim Tarihi”,
Ali Birinci ve İsmail Kara tarafından kaleme alınan ve bu konuda kapsamlı bir çalışma
olan “Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri: Hatıralar-Yorumlar-
Tetkikler “ isimli eseri ve Aynur Koçak, İbrahim Şirin, Faruk Yavuz’un yayına
hazırladığı “Mehmet Esat Serezli Memleket Hatıraları” isimli eserleri de bu tezde ana
kaynak olarak başvurulmuş kıymetli çalışmalardır. Bunların yanı sıra alanında önemli
ve kıymetli bilgilere sahip daha birçok kaynaktan istifade edilmiştir.
Sıbyan mektepleri, Osmanlı eğitim sisteminin başlangıcı olduğu gibi, kültürümüzü
zenginleştiren ögelerin de fazlaca olduğu müstesna bir kaynaktır. Bu çalışma için
gerek tez konumun belirlenmesinde, gerekse çalışmamın her aşamasında yardımlarını
esirgemeyerek kaynak araştırmalarımda ve araştırmam boyunca yaşadığım çeşitli
zorluklarda yardımlarını hiç esirgemeden sunan, beni yüreklendiren ve sonsuz anlayış
gösteren değerli hocam Prof. Dr. Aynur Koçak’a minnettar olduğumu belirtmek
isterim.
ix
Ayrıca çalışmalarım boyunca kütüphanesini bana açan Sayın Süleyman Zeki
Bağlan’a; bilgi ve hatıralarını paylaşan Sayın Abdulkadir Ozulu’ya; araştırma
sürecindeki nazik yaklaşımları ve katkıları için kurs yöneticileri ve öğretmenlerine;
varlıklarıyla bana her zaman güç veren aileme ve sonsuz desteği için eşim Recep
Başak’a teşekkürü borç bilirim.
İstanbul; Haziran, 2020 Merve Günaltay Başak
x
İÇİNDEKİLER
ÖZ ............................................................................................................................... iii
ABSTRACT ................................................................................................................ v
ÖN SÖZ ..................................................................................................................... vii
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... x
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................. xv
1. GİRİŞ ....................................................................................................................... 1
1.1. Eğitim ................................................................................................................ 1
1.2. İslami Eğitim Hakkında Genel Bilgi ................................................................. 2
1.3. Osmanlı Dönemi Sıbyan Mektepleri Hakkında Genel Bilgi ............................ 4
1.3.1. Öğretim Yöntemleri ve Felsefesi ............................................................. 10
1.3.2. Mektepte Tutulan Resmi Defterler ve Kurallar ....................................... 11
1.4. Sıbyan Mektebi Muallimlerinden Ali Bin Hüseyin ........................................ 11
1.5. Günümüzde Sıbyan Mektepleri ...................................................................... 12
1.5.1. Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 Yaş Kur’an Kursları Projesi ...................... 12
1.5.2. Diyanet İşleri Başkanlığınca Desteklenen 4-6 Yaş Kur’an Kursları
Programının Genel Amaçları ............................................................................. 13
1.5.3. Programın Temel Yaklaşımı ve İlkeleri ................................................... 14
1.5.4. Programın Temel İlkeleri ......................................................................... 15
2. OKUL ÖNCESİ .................................................................................................... 18
2.1. Okul Öncesi Hazırlıklar .................................................................................. 22
2.1.1. Okula Başlama Yaşı ve Zamanı ............................................................... 22
2.1.2. Giyim Kuşam ........................................................................................... 25
2.1.3. Nazarlık ve Şal ......................................................................................... 25
2.1.4. Cüz Kesesi ................................................................................................ 26
2.1.5. Sarık ve Fes .............................................................................................. 27
xi
2.1.6. Rahle ve Minder ....................................................................................... 27
2.2. Okul Öncesi Uygulamalar ............................................................................... 28
2.2.1. Temizlik ................................................................................................... 28
2.2.2. Alışveriş ................................................................................................... 29
2.2.3. Hamam ..................................................................................................... 29
2.2.4. Türbe Ziyaretleri ...................................................................................... 30
2.2.5. El Öpme ................................................................................................... 31
2.2.6. Mürekkep Yalama .................................................................................... 33
2.2.7. Tütsüleme ................................................................................................. 33
2.2.8. Muska Takma ........................................................................................... 34
3. OKUL DÖNEMİ .................................................................................................. 35
3.1. Okul Düzeni .................................................................................................... 35
3.1.1. Okulun Dış Yapısı .................................................................................... 35
3.1.2. Dersliklerin Fiziki Yapısı ......................................................................... 36
3.1.3. Dersliklerin Fiziksel Şartları .................................................................... 36
3.2. Okula Başlama Töreni “Âmin Alayı” ............................................................. 38
3.2.1. Okuldaki Talebelere Duyurulması ........................................................... 43
3.2.2. Evdeki Hazırlık ........................................................................................ 44
3.2.3. Talebelerin Yürüyüşleri ........................................................................... 44
3.2.4. Okuldaki Karşılama ................................................................................. 45
3.2.5. Midilli ve Fayton ...................................................................................... 45
3.2.6. İlahicilere ve Çocuklara Harçlık Verilmesi.............................................. 46
3.2.7. Okunan İlahiler......................................................................................... 47
3.3. Okula Başlama Sırasındaki Âdet ve İnanışlar ................................................. 51
3.3.1. Çocuğun Sırtta Taşınması ........................................................................ 51
3.3.2. Çocuğun Midilli, At ya da Faytona Bindirilmesi ..................................... 52
xii
3.3.3. Kurban Kesilmesi ..................................................................................... 53
3.3.4. El Öpme ................................................................................................... 53
3.3.5. Çocuklara Şeker ve Harçlık Verilmesi ..................................................... 54
3.3.6. Hocaya ve Kalfaya Hediye Verilmesi ...................................................... 55
3.3.7. Lokma ve İkramların Dağıtılması ............................................................ 56
3.4. Okuldaki Görevliler ........................................................................................ 57
3.4.1. Mütevelli .................................................................................................. 57
3.4.2. Muallim .................................................................................................... 58
3.4.3. Kalfa (Halife) ........................................................................................... 61
3.4.4. Nâzır ......................................................................................................... 62
3.4.5. Bevvap (Kapıcı) ....................................................................................... 62
3.4.6. Mubassır ................................................................................................... 62
3.4.7. Talebeler ................................................................................................... 62
3.5. Okulda Verilen Dersler ................................................................................... 63
3.5.1. Ders Düzeni ve Kurallar........................................................................... 65
3.5.2. Kur’an-ı Kerim Dersleri ........................................................................... 66
3.5.3. Arapça ve Farsça ...................................................................................... 66
3.5.4. Selamlama ................................................................................................ 67
3.5.5. İlk Ders ..................................................................................................... 67
3.5.6. Derse Başlama .......................................................................................... 68
3.5.7. Oturma Düzeni ......................................................................................... 69
3.5.8. İlk Dersin İşlenişi ..................................................................................... 69
3.5.9. Yiyecek Dağıtma ...................................................................................... 70
3.5.10. Hocaya Hediye Verme ........................................................................... 70
3.5.11. Eve Dönme ............................................................................................. 71
3.6. Hatim Duası .................................................................................................... 71
xiii
3.7. Okul Dönemi İnanış ve Uygulamaları ............................................................ 73
3.7.1. Fes Kapma ................................................................................................ 73
3.7.2. Hocaya Kırmızı Horoz Getirme ............................................................... 74
3.7.3. Hilal ve Balmumu .................................................................................... 75
3.7.4. Hocalara Perşembelik Verilmesi .............................................................. 76
3.7.5. Hacı Karşılama ......................................................................................... 76
3.7.6. Geldi - Gitti Tahtası ................................................................................. 78
3.8. Sıbyan Mektebinde Görülen Dersler ............................................................... 78
3.9. Ödül ve Uygulamalar ...................................................................................... 81
3.10. Sıbyan Mektebinde Disiplin ve Cezalandırma: “Mücazat” .......................... 82
3.11. Mektep Gezmeleri: “Mektep Seyri”.............................................................. 88
3.12. Talebelere Ketebe Verilmesi ve Cemiyet ..................................................... 90
4. SIBYAN MEKTEPLERİNE GÜNÜMÜZ YAKLAŞIMI ................................ 93
4.1. Sıbyan Mekteplerinin Günümüzdeki Yansımaları ve Diyanet İşleri Başkanlığı
Projesi ..................................................................................................................... 96
4.2. Öğretim İlkeleri Hakkında Bilgi ................................................................... 100
4.3. Kur’an-ı Kerim Öğretim İlke ve Yöntemleri ................................................ 103
4.4. 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursu Öğretici Yeterlikleri ...................................... 103
4.5. Sıbyan Mektebi Bağlamında Bugünkü 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları ve Diğer
Sıbyan Mekteplerindeki Çalışmalar ve Yapılan Uygulamalar............................. 104
4.6. Dinî Eğitim Verilirken Oynatılan Oyunlara Örnekler ................................. 106
5. GÜNÜMÜZ SIBYAN MEKTEBİ UYGULAMALARI ................................. 110
5.1. Günümüz Sıbyan Mektebi (Kur’an Kursu) Öncesi ....................................... 110
5.1.1. Bed’-i Besmele Merasimi ...................................................................... 111
5.1.2. Çocuğa Mürekkep Yalatma ................................................................... 113
5.2. Okul Dönemi ................................................................................................. 113
5.2.1. El İzi, İlk Resim ve İsim Kartı ............................................................... 113
xiv
5.2.2. Tanışalım Kaynaşalım ............................................................................ 114
5.2.3. Selamlaşma ............................................................................................ 115
5.2.4. “Rabbi Yessir” Duası İle Derse Başlama ............................................... 115
5.2.5. Haftanın Öğrencisi ................................................................................. 116
5.2.6. Dersimiz Dışarıda Günü ......................................................................... 116
5.2.7. Gönül Kumbarası ................................................................................... 117
5.2.8. Namaza Başlama ve Merasimi ............................................................... 117
5.2.9. Abdest Köşesi ........................................................................................ 119
5.2.10. Cuma Günü Beyaz Giyilmesi .............................................................. 119
5.2.11. Kur’an Alfabesini Öğrenen Öğrenciyi Belgelendirme ........................ 120
5.2.12. Kur’an’a Geçme Merasimi ................................................................... 121
5.2.13. Kur’an’a Geçen Öğrencilere Kına Yakılması ...................................... 123
5.2.14. Kandil Günlerinde Yapılan Uygulamalar ............................................ 124
5.2.15. Millî ve Dinî Bayramlarda Yapılan Uygulamalar ................................ 125
5.2.16. Özel Günlerde Yapılan Uygulamalar ................................................... 125
5.2.17. Hadis Ezberleme Yarışması ................................................................. 126
5.2.18. Öğrencilere Karne Verilmesi ............................................................... 127
5.2.19. Hatim Töreni ........................................................................................ 128
5.2.20. Yılsonu Merasimi ................................................................................. 129
6. SONUÇ ................................................................................................................ 131
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 137
SÖZLÜ KAYNAKLAR ......................................................................................... 147
EKLER .................................................................................................................... 148
ÖZ GEÇMİŞ ........................................................................................................... 176
xv
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Verilen Ana Dersler....……………………….…………...…………...65
Tablo 2: Değişikliklerden Sonra Verilen Dersler....…………………………….65
Tablo 3: Bismillah Her Hayrın Başıdır Oyunu...……….……………………...109
Tablo 4: Harfi Kaldır Oyunu……………………………...……………….…..110
1
1. GİRİŞ
1.1. Eğitim
Bireyin eğitim vasıtasıyla gerçekleştirmek istediği, ihtiyaçlarını karşılamak için
kendisine yardım etmeyi öğrenmektir. Eğitimin tanımlarında da bu noktalara
değinildiği görülmektedir. Taymaz’a göre, bireyin ve toplumun sosyal, ekonomik ve
politik gelişmelerdeki değişmelere uyum sağlayabildiği süreç eğitim olarak
adlandırılmaktadır1. Tezcan ise “Kişiliğin gelişmesine yardım eden ve onu temel alan,
bireyi yetişkin yaşamına hazırlayan, gerekli bilgi, beceri, tutum ve davranışlar elde
etmesine yarayan bir süreç” olarak eğitimi tanımlamaktadır2. Bu tanımlardan başka
Durkheim de eğitimi; “Henüz toplumsal yaşam için hazır olmayanlara, yetişkinler
tarafından uygulanmış bir eylem” şeklinde açıklamaktadır3. Eğitimin iki boyuttan
oluştuğu düşünülmektedir. Bireysel ve toplumsal eğitim olarak ikiye ayrılan sistemin
daha iyi kavranabilmesi için tanımların dikkatle incelenmesinin önemli olduğunu
söylemek mümkündür. Diğer bir deyişle, eğitim yalnızca birey için değil aynı zamanda
topluma yönelik de hedefler belirlemektedir. Eğitim yaşamın gerçekliğinden ya da
gereksinimlerden uzaklaşırsa kullanılan kaynakların fayda sağlamadıkları
düşünülmektedir4.
İnsan kendini gerçekleştirmek, sağlıklı iletişim kurmak, toplum içinde uyumlu olmak,
problemlerin üstesinden gelmek ya da yaşamakta olduğu dünya hakkındaki sorularına
cevap bulmak ister. Bunlar ve öğrenme yolu, aslında kişinin nasıl bir birey olacağının
örneğini oluşturur. Toplum, eğitimden insanın yaşamına devam edebilmesi için
kendinde var olan potansiyeli dışarı aktarmasını beklemektedir. Bu potansiyel için güç
yine insandır. Toplumdaki bireylerin içinde bulunduğu çevreye yabancılaşmasına
mani olmak ve toplumun sahip olduğu değerlerle yaşamasına olanak sağlamak için
1 Haydar Taymaz, “Hizmet İçi Eğitim Elemanı Yetiştirme”, Eğitim Bilimleri Sempozyumu, 5-6
Nisan 1984 (Ankara: Ankara Üniversitesi,1984): 65.
2 Mahmut Tezcan, “Türk Kişiliği ve Kültür-Kişiliği İlişkileri”, (Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları,1997): 4.
3 İbrahim Ethem Başaran, “Eğitime Giriş”, (Ankara: Ekinoks Yayınevi,1994):10.
4 Gül, Gülbahar. “Birey Toplum Eğitim Ve Öğretmen”, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi.
s.1 (2004): 231.
2
eğitilmesi şarttır. Bu sebeple, toplum fertlerinin sahip oldukları ilke ve kurallar
dâhilinde toplum bilincine varması; kültürel değerlerini ve davranış şekillerini
özümseyerek kültürlü hale gelmesini sağlamak son derece önemlidir. Neticede
toplumdaki bireylerin nasıl nitelikte olmaları gerektiği konusunda bir model oluşabilir.
1.2. İslami Eğitim Hakkında Genel Bilgi
İslamiyet öncesi eğitim-öğretim sistemli değildir. Arabistan topraklarında sözlü
geleneğe bağlı ve ezbere dayalı eğitim ve öğretim yapılır. Yaygın olarak seyyah ve
tüccarlık tercih edilirken ziyaretler esnasında öğrenilen hikmetli sözler ile yaşanan
deneyimler bu kimseler tarafından toplum içinde paylaşılmaktadır. Sözlü gelenek ve
doğaçlama söz söyleme sanatı gelişip yaygınlaşır. O dönemde bir eğitim aracı olan
şiirin kıymeti artar ve toplum nezdinde yeri doldurulamaz bir hal alır. Araplar için ilk
yazılı eser Kur’an’dır. “Oku” manasına gelen ve ilk inen ayet olan vahyin dahi çok az
insan tarafından el ile yazılabildiği bilinmektedir. İslam’ın gelmesi Arapların yazılı bir
esere sahip olmasını mümkün kılar. İslamiyet öncesinde okuma ve yazmanın
öğretildiği yerler bulunsa da sayıca çok azdır. Süfyan b. Ümeyye b. Abdi Şems ile Ebu
Kays b. Abdimenat b. Zuhre b. Kılab ilk Arapça yazı öğrenenlerdir. Hire’de5 eğitim
alan Bişr b. Abdülmelik onlara yazmayı öğreten kişidir6.
“Tâlim” ve “Terbiye” kelimeleri İslam kültürü için öğretim ve eğitim kelimelerine
karşılık gelmektedir. Öğretim bireye bilgi sahibi olmasında yardım etmek ve bu
bilgileri de sonraki nesillere iletmektir. Ancak Eğitim; davranış ve kişilikle alakalı
değerleri edinmektir7. Öğrenmek ve öğretmek manasına gelen kelimeler Kur’an-ı
Kerim’de fazlaca kullanılır. Burada sözü geçen ve öğretilmek istenen İslam’dır.
Nitekim bu eğitime dâhil olan sadece manevî eğitim değildir, maddi eğitim de bu
kapsamdadır8. Bireyin eğitimine çok önem veren İslam dini, bireyler arasında ayrım
yapmamaktadır. Hicretten kısa bir süre sonra yapılan ilk cami Mescid-i Nebevî’dir. Bu
camide eğitim verilmek üzere bir yer bulunması İslamiyet’te eğitime ne denli kıymet
5 Hîre, İslamiyet’ten önce Arap tarihi için mühim bir şehirdir. 4.-7. yüzyıllar arasında Lahmîler'in
başkenti olarak hizmet etmiştir.
6 Ahmet Çelebi, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, çev. Ali Yardım, (İstanbul: Damla Yayınevi 1998),
23. Eser, Kahire Üniversitesi öğretim üyesi olan Dr. Ahmet Çelebi’ye ait Cambridge Üniversitesi’nde
hazırlanan doktora çalışmasıdır.
7 Ziya Kazıcı, Halis Ayhan, “Tâlim ve Terbiye”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 39,
(Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları,2010): 516
8 Beyza Bilgin, “İslam’da Çocuk”, (Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 1987): 128-129.
3
verildiğine güzel bir örnektir9.Kur’an-ı Kerim’de çocuğun nasıl eğitilmesi gerektiği ve
gelecek nesilleri İslami bir görüşle yetiştirme fikri yer almaktadır. İyi ahlaka sahip
çocuğun ehemmiyeti10 ve çocuğun bu dünyanın süsü olduğu11 hakkında ayetler
mevcuttur.
Karakter oluşup kişilik gelişirken okulun önemi de büyüktür. Bireyin hayatında
verimin en yüksek olduğu zamanlar okul dönemidir. Örtük bir şekilde okulda ahlak
eğitimi neredeyse bütün derslerde yer alır. Bunun sebebi ahlak eğitiminin okulun esas
hedeflerinden biri olmasıdır. Toplum için, yetişmekte olan bireylerin ahlaklı olmaları
ve yurttaş olarak da sorumluluk bilincine varmaları adına daima ahlak eğitimi öğretim
programlarına dâhil edilmektedir. Bu niyetle, nitelikli bir ahlak eğitimi ile sorumluluk
sahibi, çalışkan, yardımsever, merhametli, hoşgörüye sahip ve ahlaklı nesiller
yetiştirilerek toplumun erdem olarak daha ileri bir seviyeye ulaşması mümkün
kılınabilir12.
Çocuk eğitimi dendiğinde İslam kültüründe sadece okuma ve yazma öğretilmesi
durumu anlaşılmaz. Medine’de Hicretin akabinde görülen küttaplar İslami bakış
açısıyla yeniden hayat bulurlar. Gelişen halinde küttaplarda çocuklar sadece okuma ve
yazma eğitimi almazlar, İslam ahlakına da sahip olmaları için eğitim görürler.
Müslüman aileler çocukları ve kendileri için okuma-yazma bilmenin ehemmiyetinin
farkındadırlar. Okuma-yazma bilenlerin varlığı da bu sebeple süratle çoğalır. Halktan
çocuklar ile kölelerin çocukları Emeviler Dönemi’ne gelinceye kadar halife
çocuklarıyla beraber eğitim alırlar. Verilen dinî eğitim, Hz. Ali ve Abdullah b.
Abbas’ın tarzında çocukların halkalar halinde dinlenmesiyle yapılır13.
İslam toplumunun yönetimini Emevi Devleti’nden sonra üstlenen Abbasiler,
Emevilerin devamı gibi hareket edeler. Medrese kurumuna oldukça önem atfedilir;
eğitim-öğretim, bilhassa da çocuk eğitimi ile ilgili önceki yönetimlerden farklı bir
uygulama ortaya konamaz. Küttapların ve buralara devam eden talebelerin sayılarında
bir artış olsa da verilen eğitimin içeriğinde gözle görülür büyük bir değişikliğe
9 Ziya Kazıcı, “Ana Hatlarıyla İslam Eğitim Tarihi”, (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları,2016):12-13.
10 Bakara Suresi 2/128; Âli İmran Suresi, 3/38; İbrahim Suresi, 13/40; Furkan Suresi, 18/74.
11 Kehf Suresi, 18/46.
12 Seval Yinilmez Akagündüz, “Türkiye’de Ahlak Eğitimi Üzerine Bir İnceleme”, (Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2016), 28.
13 İrfan Aycan vd., “Emeviler Dönemi Bilim, Kültür ve Sanat Hayatı”, (Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2011): 103.
4
gidilmez14. Ayrıca çocuk eğitiminden eğitim-öğretimin her aşamasına kadar ezber
metodunun kullanımı artar. Ezbere dayalı sistemin doğal bir sonucu olarak olaylara
rasyonel ve eleştirel yaklaşabilen nesiller yerine, geleneği sorgulamadan kabul eden
nesillerin yetişme ihtimalinin yüksek olduğu da düşünülür15.
Hz. Muhammed’in (SAV) eğitime çok önem verdiği bilinmektedir. Bedir savaşının
akabinde fidye ücreti verilerek Medine’de yaşayan 10 çocuğa okuma ve yazma
öğretilmesi görevi uygun kişilere tahsis edilir. Eğitim faaliyetlerine daha sonra da
devam edilir16. Yine aynı dönemde öğretimin kolaylaştırılması amacıyla bazı araçgereçler
kullanılır. Yazı levhası bunlardan biridir. Talebeler derste yazılanları bu
levhadan temizlemek için ders görülen yerde daima su dolu bir kap bulundururlar ve
Kur’an harflerine duydukları saygı sebebiyle kirlenen suyu rast gele bir yere
dökmezler. Bu su bir denize, kuyuya akarsuya ya da kazılan bir çukura dökülür17.
Başarılı olan talebeler için merasimler düzenlenir, bu merasimlerde üstlerine
kuruyemişler atılır ve kutlamalar yapılır18.
Bu bilgiler ışığında, sıbyan mekteplerinin her döneminde âdetlerin olduğu ve
merasimlerin yapıldığı söylenebilir. Çocuklara nasıl davranılması gerektiğini bundan
yüzyıllar önce bilimin bugün onayladığı şekilde bilen Hz. Muhammed’in (SAV)
öğrenmeye dair şevk ve cesaret veren uygulamaları desteklemiş olacağı da
düşünülebilir.
1.3. Osmanlı Dönemi Sıbyan Mektepleri Hakkında Genel Bilgi
Tarihte, Türkler tarafından etkilenen medeniyetlerin varlığına şahit olunurken
Türklerin de diğer medeniyetlerden etkilendikleri görülür. Bu etkileşim çeşitli
alanlardadır. Eğitim alanındaki etkileşim dikkati çekerken; ekonomik ve sosyal
alanlarda da etki ve yansımalar mevcuttur. Osmanlı Devleti Selçuklulardan örnek
aldıkları eğitim kurumlarını sahip oldukları görüşler çerçevesinde geliştirip değiştirir.
Okul kavramı; Osmanlı Dönemi’nin başlangıcından sonuna kadar temel eğitimin
14 Mehmet Dağ, Hıfzurrahman R. Öymen,” İslam Eğitim Tarihi”, (Ankara: Milli Eğitim
Basımevi,1974): 69.
15 Philip K. Hitti, “Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi”, çev. Salih Tuğ ( İstanbul: Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları,2011): 556.
16 Nebi Bozkurt, Mektep, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 29 (İstanbul: Türk Diyanet
Vakfı Yayınları,2004): 5.
17 age,5.
18 age,6.
5
verildiği ve halkın tümünün istifade edebildiği kurumlar olarak varlığını sürdürür.
İstanbul’un fethiyle birlikte bu alanda çalışmalar hız kazanır19. Mimari olarak Türkler
tarafından geliştirildiği bilinse de eski uygarlıkların çoğunda aynı minvalde eğitim
verilen okullar vardır. İslam kültürüne ait ögeleri barındıran bir eğitim sistemi böylece
ortaya çıkar.
Selçuklular ve Karamanlılarda bugünkü adıyla “Sıbyan mektebi” olarak anılan
okullar; Abbasîler Dönemi’nde ise “küttâb” şeklinde isimlendirilirler. Osmanlı
Dönemi’nde de Selçukluların etkisiyle yine aynı ismin tercih edildiği düşünülebilir20.
O dönemde Selçuklular talebeleri fakîh, mülâzım olarak isimlendirirken Osmanlı
Dönemi’nde ise talebe, tullâb, talebe-i ulûm, danişmend, softa (suhte), müsteid isimleri
kullanılmaktadır. Terimlerim birbirinden farkı bulunmazken yine de sıbyan mektebi
talebeleri için yaygın olarak talebe, şâkird demek tercih edilmektedir. Alt kademe
medrese talebeleri için “softa” demek tercih edilirken yüksek kademe medrese
talebelerine “danişmend” demek tercih edilmektedir21.
Sıbyan kelimesine etimolojik olarak bakıldığında, sıbyan “ صبيان “, Arapça “küçük
çocuk” manasına gelen “ صبي ” kelimesinin çoğul halidir. Mektep “ مكتب “ kelimesine
bakıldığında da Arapça “ كتب “ fiilinin mekân ismi olarak kullanılan halidir ve “yazı
yazılan yer, yazıhane” manasındadır. Türkçede “okuma yapılan yer”, “okul”,
manasına tekabül eder. “Sıbyan mektebi” tamlaması da Osmanlı Dönemi’nde
çocuklara temel eğitim veren okullar için kullanılır. Sıbyan mektepleri o döneme ait
resmi belgelerde ayrıca “taş mektep” olarak da geçer. Bu ilk eğitim kurumlarının
genellikle taştan yapılmış olmalarından kaynaklanır22. Ayrıca bu okullardan
mahallelerin hepsinde bulunduğu için aynı zamanda “mahalle mektebi” ismini de alır.
Bu bilgilere ek olarak Fatih Sultan Mehmet zamanından XVI. Yüzyılın ilk yarısına
kadar mektepler daha çok “mu’allimhane” ismiyle kabul görürler. Daha sonra
genellikle “mektep” kelimesinin söylendiği bilinmektedir. Fakat bunun yalnızca bir
kanaat olduğu, bu kelimelerin kullanıldığı dönemlerde birbirinin yerini tutmakta
19 Hasan Akgündüz, “Sıbyan mektebi”, (Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 1986), 36.
20 Cahit Baltacı, “Mektep”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 29 (Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 2004): 6-7.
21 Yahya Akyüz, “Türk Eğitim Tarihi Türk Eğitim Tarihi M.Ö. 1000 - M.S. 2008)”, (İstanbul:
Pegem Akademi, 2008): 68.
22 Ali Birinci, İsmail Kara Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri: Hatıralar-
Yorumlar-Tetkikler, (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016) : 23.
6
olduğu unutulmamalıdır. Tanzimat Dönemi sonrasında bu isimler sırasıyla;
“ibtidaiyye” ve “ilk mektep” olarak değiştirilirler23.
Sıbyan mekteplerinde çocuklar vakıf desteği ile ücretsiz okurken aynı zamanda yemeiçme
ihtiyaçları karşılanıp günlük kıyafetleri de temin edilmektedir24. Sıbyan
mekteplerinin genel olarak medrese eğitiminin başlangıç noktası olarak kabul edildiği
söylenebilir.
Vakıf sistemi Osmanlı Devleti’nde kabul görür ve geliştirilir bir sistem haline gelir.
Mehmed Fuad Köprülü tarafından İslam vakıflarının teşekkülünde örnek teşkil ettiği
düşünülebilecek kurumlar hakkında şu yazı kaleme alınır25:
“Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti” isimli makalesinde şu ifadeler
yer almaktadır: “İslam Vakıf müessesesi ilk örneğini Bizans’ın Suriye ve Mısır’daki dini
müesseselerinden almış olabilir. İçtimai hayatın bütün tezahürlerinde, maddi ve manevi kültürün
her şubesinde, Bizans İslam ve Sasani İslam münasebetleri çok barizdir. Dini müesseselere
hürmet eden ve esasen fütuhat devrinde mahalli Bizans idaresini bütün teşkilatıyla, kanun ve
nizamlarıyla devam ettiren İslam fatihleri, bu suretle Bizans vakıflarını ve onların hukuki
mahiyetlerini tabiatıyla öğrendiler. İslam dünyasında vakıf müessesesinin Suriye ve Mısır’daki
ilk İslam fütuhatından sonra, yani hicretin birinci asrında başladığını görüyoruz. Ancak İslam’ın
zuhuru sıralarında, Bizans ve Sasani müesseselerinden birçoğu hatta Bizans’tan mı Sasanilere,
Sasaniler’den mi Bizans’a geçtiği halledilemeyecek derecede müşterek bir karakter arz
etmektedir. Bundan başka, İslamların Irak’da, İran’da, Afganistan’da ve Maveraünnehir’de
tesadüf ettikleri Mazdeen ve Budist dini müesseselerinden de etkilenme ihtimali göz önünde
tutulmalıdır. Ve elde Budist Türkler tarafından tesis edilmiş vakıflara ait vesikalar bulunması
bunu teyit eder.”
Osmanlı Dönemi’nde sıbyan mektepleri medrese, cami gibi varlıklarını sürdürmede
daha çok kendileri gayret gösterirler. Halil İnalcık bu konu hakkında şöyle söyler26:
“Bugün devletin yüklendiği birtakım kurumları, meselâ eğitim kurumlarını Osmanlı
Dönemi’nde devlet karşılamıyordu. Vakıf, toplum için zaruri bazı kamusal hizmetleri üzerine
alarak geniş ölçüde uygulamıştır.”
Sıbyan mekteplerinin kurulmasında vakıfların etkisi büyüktür ve şekillenmesine
katkıda bulunur. Bu vakıfların katkısıyla, Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde
İstanbul’da eğitimler verilmeye başlar27. Sıbyan mekteplerinin devlet tarafından idare
edilmesi de yine Fatih Sultan Mehmet Dönemi’ndedir. Daha önce bu kurumlar, molla
ve müderrislerin denetimindedirler. Ayrıca bu mekteplerde yapılan düzenleme ve
23 Osman Ergin, “Türkiye Maarif Tarihi”, (İstanbul: Osmanbey Matbaası, 1939): 69.
24 Hasan Ali Koçer, “Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu”, (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1974):
89.
25 Fuat Köprülü, “ Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti”, (Ankara:
Vakıflar Dergisi, Vakıflar Umum Müdürlüğü, 1938): 1.
26 Halil İnalcık, “Osmanlı ve Modern Türkiye”, (İstanbul: Timaş yayınları, 2013): 156.
27 “ Sıbyan Mektepleri Tarihi” http://www.siyasalvakfi.org/hakkimizda/tarihce/vakif-tarihcesi-4.html
[10.1.2019]
7
yenilikler gelecek dönemler için emsal teşkil eder. Böylece Klasik Osmanlı medrese
sistemi ortaya çıkar. Bu mektepler kurulurken amaç, dini bir eğitim verilmesidir. Türk
eğitim tarihi araştırmacısı Osman Ergin bu okulların “Kur’an okutmak, namaz
kılınması usullerini ve namazda okunacak ayetleri ve duaları öğretmek ve biraz da yazı
yazdırmak” gibi hedefleri gerçekleştirmek için açıldıklarını belirtmektedir. Bu
sebeple, Osmanlı sıbyan mekteplerinde verilen dersler elifbadan başlamaktadır. Buna
ek olarak; Kur’an, tecvid, ilmihal ve yazı dersi öğretilirken çocukların hesap
(matematik) konusunda az da olsa ders görme imkânları vardır. Daha sonra coğrafya
ve tarih gibi dersler öğretime dâhil edilir.
Padişahlar tarafından yaptırılan mektepler olduğu gibi valide sultanların vesilesiyle de
bazı mektepler açılır. Örneğin; Bursa’daki Hüdavendigar Külliyesi Sultan I. Murat
tarafından yaptırılır28. Amasya, Edirne ve İstanbul’da ise Sultan II. Bayezid’in
yaptırdığı Bayezid Külliyeleri bulunur29. Maddi imkânı olan hayır sahiplerinin de
sıbyan mektepleri açılmasına vesile oldukları bilinmektedir. Bu hayır, bir nevi ibadet
olarak kabul görür ve bu fikirle yaptırılır. Osmanlı Devleti ibadet ve ilim kavramlarının
birbirinden ayrı değerlendirilmesinin mümkün olmadığı kanaatindedir. Bu yüzden,
devlet kurulan bütün mektep ve medreselerin ayrıca; küçük, büyük herkesin eğitim
öğretim konusundaki gereksinimlerini karşılar. Sürekli aktif olan bu eğitim
kurumlarının, kaliteli ve uzun süreli hizmet verebilmesi okulun ekonomik durumuyla
bağlantılıdır. Bu noktada okullarda olumsuz bir durumun yaşanmaması ve
mevcudiyetlerinin uzun süreler devam etmesi bu eserlere sağlanan maddi desteğin
daimi oluşuyla açıklanabilir.
Tüm Müslüman toplumlarda, sıbyan mekteplerinde çoğunlukla manası verilmeden
Kur’an’ın yalnızca nasıl okunduğu ve Arap harfleriyle nasıl yazı yazıldığı çocuklara
öğretilmektedir. Osmanlılar ise bu mekteplerde çocuklara ek olarak temel dini bilgiler
ve namaz gibi uygulamalı bazı ibadetleri öğretirler. Ailesinin izni alınarak yetenekli
çocuklar hafızlık için de yetiştirilebilir30. Mahalle mekteplerinde çocuklar için belirli
bir program olmadığı gibi en ciddi şekilde verilen öğretimin; Elifba, Kur’an, ilmihal,
28 Semavi Eyice, Hudâvendigâr Külliyesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 28
(İstanbul: TDV Yayınları,1998): 290-295.
29 Semavi Eyice, Beyazıt II Camii ve Külliyesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 6
(İstanbul: TDV Yayınları,1992): 40-49.
30 Yahya Akyüz, “Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan1993'e)”, (İstanbul: Kültür Koleji
Yayınları,1994): 173.
8
yazı ve hesap dersi için olduğu düşünülür31.Günümüzden farksız bir şekilde aileler ve
çocuklar o dönemde de mektebe başlamadan önce büyük bir hazırlık içerisindedirler.
Farklı olarak mektep zamanın geldiği o dönemde daha çok mektep hocaları tarafından
ailelere bildirilmektedir.
Tanzimat Dönemi’nde, öğretimin yayılması fikri hâkimdir32. Müslümanların cehaletle
karşı karşıya kalmaması düşüncesiyle modern eğitimin yaygın hale gelmesi amaçlanır.
Dini eğitimin belirli bir noktada sınırlandırılması da söz konusudur. İlköğretimde
temel sayılabilecek sıbyan mekteplerine gerektiği kadar önem verilmeyerek bir üst
kademe olan rüştiyeler kurulur. Daha sonra bazı gelişmeler görülür. Örneğin, kız
çocuklarının da bu kademede eğitim görebilmeleri için kız rüştiyeleri “İnas
rüştiyeleri” açılır33.
II. Mahmut zamanına kadar sıbyan mekteplerinin durumunda değişiklik olmaksızın
neredeyse 19.yüzyılın başlarına değin eğitim-öğretime devam edilir. Düzenleme
yapılması için ilk girişim II. Mahmut zamanındadır “Talim-i Sıbyan” için bir ferman
yayınlanır (1824) ve bu fermanda Padişah tarafından şunlar belirtilmektedir:
5-6 yaşlarındaki çocuklar ana-babaları tarafından zanaat öğrenmesi için usta
yanına verilmesi çocuklarda cehalete sebep olmaktadır.
Çocukların mutlaka mektebe gönderilmesi istenmiş ayrıca ilk mektep tezkeresi
bulunmayanların esnaf tarafından çıraklığa kabul edilmemesi bildirilmiştir.
Bu yenileşme girişimi ilköğretimi mecbur kılması adına çok mühimdir ancak bu fikre
karşı çıkan ulema ve Yeniçeri Ocağının muhalefeti neticesinde tesiri daha çok olacak
düzenlemeler yapılamaz. Yine aynı padişah tarafından 1838 yılında sıbyan mektepleri
için yeni bir düzenleme projesi hazır edilir. Fakat aynı sebeplerden ötürü
uygulanamaz34. Daha sonra Tedris-i İbtidaiye Kanunu’ndan söz edilmelidir. Bu kanun
tek başına bütüncül olarak değerlendirilerek hem okul öncesi hem de okul akabindeki
hayat için rehber olması adına önemli düzenlemeler içermektedir. Tedris-i İbtidaiye
Kanunu vesilesiyle İstanbul ve bir diğer büyük şehirlerde “Ana Okulları” açılır ve
“Çıraklık Mektepleri” fikri hayata geçirilir. Ancak sonuncu uygulama başarıyla
31 Necdet Sakaoğlu, “ Osmanlı Eğitim Tarihi”, (İstanbul: İletişim Yayınları,1993,): 19.
32 Bkz. Ek. 1
33 İlber Ortaylı, “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”, (İstanbul: Hil Yayınları,1983): 145-146.
34 Cahit Yalçın Bilim, “Tanzimat Devri Türk Eğitiminde Çağdaşlaşma,” (Eskişehir: Anadolu
Yayınevi,1984): 3.
9
neticelenmez35. İlköğretimin mecburi hale gelmesi konu olsa da yayınlanan ferman
eğitim-öğretimin kapsamı noktasında eksiklere sahiptir. Özellikle idari, mali ve diğer
önemli hususlarda fazlaca eksik olduğu düşünülmektedir. Sıbyan mekteplerinin ıslahı
fikrinde siyasi otorite etkisiz kalmakta ve devlet yönetimindeki gibi başarılı
olamamaktadır36.
Eğitimdeki yenileşmenin gecikmesinin sebepleri arasında; II. Mahmut’un oğlu
Abdülmecid’in fazla genç olması ile Paris elçiliğinde görev alan Mustafa Reşit Paşa
ile Mısır ve Boğazlar sorunu da mevcuttur. 1845 senesinden sonra Tanzimat Dönemi
eğitim düzenlemesi hareketleri hız kazanır. 1845’teki Abdülmecid fermanı Türk
eğitim tarihi için çok önemlidir. Abdülmecid halkın refahıyla ilerlemenin mümkün
olduğunu savunur. Bunun da halka hem ahiret hem de dünya için bilgiler verilmesiyle
mümkündür olduğunu düşünür. En önemli şeylerden biri de ilim ve fenlerin yatağı
olan gerekli okulların açılmasıdır. Bu ikazın ardından eğitim ile daha fazla ilgilenilir
ve Muvakkat Maarif Meclisi kurulur37. Geçici olan bu komisyonun 8 üyesi bulunurken
toplantılar iki haftada bir yapılır. Komisyonda; ilmiye, seyfiye, kalemiye, sınıflarından
kimseler vardır. Amaç, eğitim hakkındaki yapılması gerekenlerin programlanması ve
ilim ile fennin yaygın hale gelmesidir38. Daimi olmayan komisyon halindeki Muvakkat
Maârif Meclisi’ne ait raporda şunlar yer alır:
Sıbyan mekteplerinin bir düzene tabi olması
Sıbyan mekteplerini bitiren talebeler için yeni rüştiyeler açılıp mektebe devam
etmelerine imkân sunulması
Darü’l-fünun’un açılıp Rüştiyeleri bitiren talebelere yüksek ilimlerin
okutulması
Son olarak bu işlerin tümünün yapılabilmesi için daimi bir meclis olan Meclisi
Maarifin açılması uygun görülür.
1846’da Meclis-i Maarif-i Umumiye geçici Maarif Meclisi raporu ile kurulur. Bu
meclis, milli eğitim görevlerinden mesul ve hükümet başkanı nezaretine bağlı örgütü
35 Faik Reşit Unat, “Türkiye Eğitim Sistemimizin Gelişimine Tarihi Bir Bakış”, (Ankara: Milli
Eğitim Bakanlığı Yayınları,1964): 40.
36 Hasan Ali Koçer, “Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi”,(İstanbul: Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, 1992) 37.
37 Mehmet Kına, “Tanzimat Döneminde Eğitimde Çağdaşlaşma Hamlesi ve Öğretmen Yetiştirme
Sistemi”,(Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,2006): 28.
38 Cahit Yalçın Bilim, “Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi”,(Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınevi
2002): 149-151.
10
oluşturmak adına ilk adımdır. Meclise bağlı bağlı bir halde idare edilebilmesi için aynı
yıl içinde Mekatib-i Umumiye Nezareti kurulur. Bir genel müdürlük olan bu kurumun
isminde nazırlık olsa da bu şekilde çalışmamaktadır39. Nezaretin başında Vak’anüvis
Esat Efendi görev yapmaktadır ve sıbyan mekteplerinde yenilikler yapılırken
rüştiyelerin artırılması Nezaretin görevidir. Fakat sıbyan mekteplerinde yeni bir
düzenleme yapılmazken ulemanın yetkisindedir. Neticede filizlerini veren ise
rüştiyelerin artırılması karardır. İstanbul öncelikli bir şekilde 1947 senesi itibariyle
rüştiyeler açılmaktadır40. Bu gelişmelere ek olarak Mekatib-i Rüştiye Nezareti’nin
görevleri 1849 yılında Mekatib-i Umumiye Nezareti’ne aktarılır. Nezaret kendi içinde
bilgi akışı konusunda sorunlar yaşar bu sebeple rüştiyeler ve sıbyan mektepleri için “
muin ” ünvanlı memurların nezaret tarafından okulları teftiş etmesine karar verilir41.
Sıbyan mektepleri daha kapsamlı ve işlevsel bir hale getirilmek istenir ve bunun için
çalışmalar yapılır. Bu çalışmalara rağmen Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat
Kanunu’ndan sonra bir müddet daha bu kurumlarda eğitim verilse de sıbyan
mekteplerinin kapatılması 1 Kasım 1928’de Latin harflerinin kabul edilmesi ile
gerçekleşir42.
1.3.1. Öğretim Yöntemleri ve Felsefesi
Osmanlı sıbyan mekteplerinde kullanılan öğretim yöntemi ezbere dayalıdır ve
öğrenilenler nakil ile tekrar edilmektedir. Okuma yazma talebelere geleneksel
heceleme yöntemiyle öğretilmektedir. Çoğunlukla toplu öğretim yönteminin de
uygulandığı olur43. Çocukların yağın olarak farklı yaş gruplarında olmalarının bu
yönteme bazen imkân vermesinin güç olduğu söylenebilir.
Çocuğu İslam inançları doğrultusunda yetiştirmek sıbyan mekteplerinin felsefesidir.
Düz yazı öğretilmesi düşüncesi 1830’lu yıllara kadar yoktur. Bu uygulama yalnızca
İstanbul içindir. İlgililer tarafından Avrupa’daki öğretim metotları hakkında yetkililere
rapor sunulur. Raporda talebelere sınıfta doğrudan ders anlatımı olduğu belirtilir ve bu
da onay almaz. Sebebi henüz dört ya da beş yaşındaki talebenin önce harfleri tanıması
39 Kına, age,28.
40 Bilim, age,154.
41 Unat, age,20.
42 Birinci, Kara, age,24.
43 Sebahattin Arıbaş, “Başlangıçtan Meşrutiyet’e Kadar Osmanlılarda Sıbyan Mektepleri”, “Yeni
Türkiye Dergisi”, s. 32, (2000): 755.
11
gerektiği görüşüdür. “Hocalar 15-20 çocuğun karşısında nasıl ders verirler” denir ve
durum şaşkınlıkla karşılanır44.
1.3.2. Mektepte Tutulan Resmi Defterler ve Kurallar
Sıbyan mekteplerinde sınıflarda dört âdet defter tutulur. Mektep Hocalarının
kontrolünde olan bu defterlerde; mektebe devam eden talebelerin yoklama bilgileri,
okuldaki demirbaş sayılan eşyalar, veli isimleri ve velilerin ne ile tanındıklarına dair
bilgilerle birlikte ev adresleri bulunur. Mektebin Hocası anlattığı dersleri belirli bir
ders cetveline göre vermek zorundadır. Bunun yanı sıra mektebin her türlü idaresinden
de kendisi sorumludur. Ayrıca okulda her ay yaşanan hadiseler ve talebelerin mektebe
düzenli gelip gelmedikleri hocanın tâbi olduğu müdürlüğe yazılı olarak bildirilir.
Sıbyan mekteplerinde hocaların tâbi oldukları kuralların dışında mektebe ilk defa
başlayacak talebelerin bir hastalıklarının olmaması da önemlidir. 19. yüzyılın
sonlarında mektebe kayıt olacak çocukların çiçek hastalığını geçirmiş ya da bu hastalık
için aşılanmış olması zorunluluğu mevcuttur. Bu sebeple talebelerin sağlıklı
olduklarına dair bir doktor raporu getirmeleri mecburidir.
Mektepte bir hastalık söz konusu olursa okuldaki temizlik görevlisi ya da bevvab
talebenin ailesine bu durumu haber verir ve çocuğu evine götürür. Bununla birlikte
mektepte eğitim öğretim esnasında olumsuz bir durum yaşanmaması için çocukların
kalemlerini açmak için kalemtıraş kullanması veya çakı gibi kesici aletleri mektebe
gelirken yanlarında bulundurmaları da yasaktır. Eğer talebe kalemini açmak istiyorsa
bunu hocası yapmaktadır. Ayrıca mektep hocası talebelerin sağlıksız yiyecekleri
tüketmelerine izin vermemekle de mükelleftir. Mektep etrafındaki seyyar satıcıların
zararlı yiyecekleri talebelere satmalarını engellemekle de yine hocanın görevidir.
Bunların yanı sıra; mekteplerde görev yapacak kapıcıların iyi ahlaklı olması, herhangi
bir hastalığı olmaması da kurallardandır45.
1.4. Sıbyan Mektebi Muallimlerinden Ali Bin Hüseyin
Amasyalı bir muallim olan, Ali bin Hüseyin eğitim için hem önemli bir eser yazmış
hem de sıbyan mekteplerinde hoca olarak görev yapmış bir âlimdir46. Hakkında çok
44 Necdet Sakaoğlu, “Osmanlı Eğitim Tarihi”, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1991): 41.
45 Mahmut Cevad, “İbnü’ş-Şeyh Nâfi, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkilât ve İcrââtı”,
(Ankara: MEB Yayınları): 271.
46 Ali bin Hüseyin, bazı kaynaklarda Alâaddin Çelebi olarak da anılmaktadır.
12
az ve yer yer eksik bilgilere ulaşılabilmektedir. Doğum ve ölüm tarihi hakkında kesin
bilgiler bulunmamaktadır. Ancak eserinde yer alan künyede bulunan ‘El-Amasî’den
Amasyalı olduğu bilgisine ulaşılmaktadır.
Ali bin Hüseyin sıbyan mektebinde muallim olduğu dönemde "Tarîkü’l-Edeb" isimli
eseri 1453 senesinde yazmıştır. Çocukların eğitiminde kullanılmak üzere yazılan bu
kitap, didaktik ve mensur bir eserdir. Bu eserde, çocuğun eğitim serüveninde ailenin
ve hocanın görevleri hakkında tavsiyeler bulunmaktadır. Ayrıca çocuğun mektebe
başlama yaşı, iyi hocanın nitelikleri ve hocalara tavsiyeler gibi hususlarda fikirler
bulunur. Eserdeki bilgiler pedagojide esas olan çoğu tanıma ilkesinin önemiyle
birlikte, bireylerin farklı özelliklere sahip olmaları sebebiyle yalnızca bu durum
dikkate alındığında faydalı bir eğitimin gerçekleşeceği kanaatindedir. Bunun için de
pedagojik açıdan yeterli bir hocanın çocuklara eğitim vermesi gerektiğini savunur47.
1.5. Günümüzde Sıbyan Mektepleri
1.5.1. Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 Yaş Kur’an Kursları Projesi
Çocuklara kolay dini bilgilerin verildiği ve Kur’an harfleri ile okunuşunun öğretildiği
yerler halk tarafından “Sıbyan mektebi” olarak bugün adlandırılır.Bu bir nevi
gelenektir48. Diyanet İşleri Başkanlığınca desteklenen projedeki kursların “sıbyan
okulları (mektebi)” başlığıyla söz edilmesinin nedenleri olarak şunları saymak
mümkündür:
4-6 yaş Kur’an kurslarında verilmekte olan dersler ilk dönem sıbyan mekteplerindeki
ders içeriği ile aynıdır. Bu Kur’an kurslarında sıbyan mekteplerinde mevcut olan dinî
eğitim derecesinde bir eğitim verildiği söylenebilir. Bununla beraber; bu kurumlarda
da ana ders Kur’an-ı Kerim’dir. Ayrıca bazı merasim ve uygulamalar Osmanlı Dönemi
sıbyan mektepleri ile aynıdır. Örneğin; Bed’-i Besmele ve Hatim Törenleri bu
merasimlerdendir.
47 Yahya Akyüz, “Türk Eğitim Tarihi”, (Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Yayınları,1989): 477.
48 Cahit Baltacı, “Mektep”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 29 (Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 2004): 7
13
Diyanet İşleri Başkanlığınca desteklenen bu projede ilk 4-6 yaş Kur’an kursu Adana
Seyhan’da başlamıştır49. Bu uygulama 10 pilot ilde50 2013-2014 eğitim-öğretim
yılında başladıktan sonra hızla diğer il ve ilçelerinde de başlamıştır51. “4- 6 Yaş Grubu
Kur’an Kursları Öğretim Programı” 2014 yılında aktif hale gelmiştir. Aslında bu
program ve planlanan öğretim ile küçük büyük herksin camilere gitmesi ve Kur’an
kurslarına katılması amaçlanmıştır. Mevcut Kur’an kurslarında eğitim görmekte olan
kadınların çoğunun 4-6 yaş aralığında çocuklara sahip olmasının bu program için etkisi
büyüktür52. Eğitim görmüş öğrenci sayısı bir önceki eğitim öğretim yılında 130.982
iken 2018-2019 eğitim-öğretim yılında 464.638’e ulaşmıştır53.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülen proje dışında Milli Eğitim Bakanlığı
izniyle çalışan dini eğitim ağırlıklı okul öncesi okulları ve özel vakıf ile derneklere ait
sıbyan mektepleri de bulunmaktadır.
1.5.2. Diyanet İşleri Başkanlığınca Desteklenen 4-6 Yaş Kur’an Kursları
Programının Genel Amaçları
Programın hedefi, Türk Milli Eğitiminin genel amaç ve temel ilkeleri dâhilinde
çocukların kendi seviyelerinde;
1. İslam dininin değerlerini insan hayatına anlam kazandıran unsurlardan biri olarak
fark etmelerini,
2. Kazanacakları değerleri gündelik hayatta kullanmalarını,
3. İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i ses ve şekil olarak tanımalarını,
4. Allah’ı sevgi temelinde tanımalarını ve yaratılıştaki düzeni fark etmelerini,
5. Peygamber Efendimizin kişiliğini ve karakterini tanımalarını, sevmelerini ve
model almalarını,
6. Sağlıklı bir din ve ahlak gelişimi göstermelerini,
49“Seyhan Müftülüğünde kreşler hazır” https://www.adanahabermerkezi.com/guncel/seyhanmuftulugunde-
kresler-hazir-h16908.html [10.7.2017]
50 Bu iller: Ankara, İstanbul ve İzmir, Adana, Kayseri, Diyarbakır, Gaziantep, Samsun, Erzincan ve
Rize’dir. Başlangıçta İzmir’de 10, Rize’de ise 5 sınıf sınırlaması uygulanmıştır.
51 “4-6 Yaş Kur’an Kursları” http://egitimhizmetleri.diyanet.gov.tr/detay/466/4-6-yaş-grubu-kur'ankursları
[10.7.2017]
52 Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu), (Ankara: 2014): 6.
53“Kur'an kurslarında 4-6 yaş öğrenci sayısı yarım milyona yaklaştı”
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kuran-kurslarinda-4-6-yas-ogrenci-sayisi-yarim-milyonayaklasti/
1608323 [10.10.2019]
14
7. İyi alışkanlıklar kazanmalarının yanı sıra beden, zihin ve duygu gelişimlerine
katkı sağlayacak nitelikte öğrenim görmelerini sağlayacak uygun bir ortam
sunmayı amaçlamaktadır.
1.5.3. Programın Temel Yaklaşımı ve İlkeleri
“Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu)” geliştirilirken;
Okul Öncesi Eğitimi ve Program Geliştirme alanındaki yeni yaklaşım ve ilkeleri ile
İlahiyat Bilimlerinin verileri doğrultusunda temel yaklaşımın belirlenmesi esas
alınmıştır. Bu bağlamda;
1. Çocukların bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor yönden gelişimlerini dikkate alan;
öğrenci merkezli yöntem ve teknikleri kullanmayı öngören; araştıran, sorgulayan,
yorumlayan, işbirliği yapan, bireysel farklılıkları göz önünde bulunduran ölçme ve
değerlendirmeye yer veren esnek çerçeve öğretim programı anlayışı
benimsenmiştir.
2. Programda 4-6 yaş grubu eğitim ilkelerine uygun olarak hazırlanan etkinlikler
yerine getirilecektir.
3. Öğretici, programdaki kazanımlardan çocukların ilgi ve ihtiyacına göre seçtiği
kazanım için hazırlanan etkinlikleri uygulayacaktır. Bu aşamada öğretici
etkinliklerin bir kısmını uygulama dışı bırakabileceği gibi aynı amaca götüren farklı
etkinlikler de planlayabilecektir.
4. Öğreticiler programdaki etkinliklerin uygulanmasında farklı yöntem ve teknikler
(oyun, örnek olay, tartışma, rol oynama, soru-cevap vb.) yanında çeşitli
materyallerden de (şiir, şarkı, ilahi, hikâye, tekerleme, resim vb.) istifade
edebileceklerdir.
5. Esnek Çerçeve Öğretim Programı anlayışına dayalı olarak hazırlanmış olan
“Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu)” nda öğreticiler, çocukların
hazır bulunuşluk ve ihtiyaçları doğrultusunda programda yer alan konulardan
hangilerine, ne kadar süre ve düzeyde yer vereceklerine karar verebileceklerdir.
6. Program kapsamında kaynak olarak Başkanlık tarafından 4-6 yaş grubu Kur’an
kurslarına yönelik hazırlanan materyaller esas alınacaktır. Bununla birlikte
Başkanlığımızın çocuklara yönelik diğer yayınlarından da imkânlar ölçüsünde
faydalanılacaktır. Ayrıca okul öncesi eğitimi kapsamında hazırlanan ve programın
amaç ve kazanımlarına uygun nitelikteki materyallerden de yararlanılabilecektir.
15
7. Programın ilk iki haftasında çocuğun kendisini, arkadaşlarını, sınıfı, kursu,
öğreticisini vb. hususları tanımasına imkân sağlayacak “Kursa Uyum Süreci”
uygulanacaktır. Kursa uyum süreci sınıf dinamiğine göre daha kısa veya daha uzun
bir sürede uygulanabilecektir.
8. Program, ailenin eğitim sürecine katılımını esas almaktadır. Çocuğun gelişimini,
toplumsal uyumunu ve başarısını etkileyen ve eğitim sürecinin önemli
bileşenlerinden biri olan aile, aynı zamanda sağlıklı bir din öğretimi ve ahlak
gelişimi için de en önemli unsurlardan birisidir. Aile katılımı, kurs ve ev arasındaki
devamlılığı destekleyerek kazanılan bilgi, beceri ve tutumların kalıcılığını sağlar.
Bu bağlamda öğreticiler program kapsamında kursa uyum süreci başta olmak üzere,
belirli zaman dilimlerinde aile katılımı ve veli eğitimlerine yönelik etkinliklere yer
vereceklerdir.
1.5.4. Programın Temel İlkeleri
4-6 Yaş Grubu Kur’an Kurslarının esas aldığı ilkeler şunlardır:
1. Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu) eğitim süreci, tüm
unsurlarıyla çocukların ihtiyaçlarına ve bireysel farklılıklarına uygun etkinliklerle
yürütülmelidir.
2. Programda çocukların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla demokratik eğitim
anlayışına uygun eğitim ortamları hazırlanmalıdır.
3. Etkinlikler düzenlenirken çocukların ilgi ve ihtiyaçlarının yanı sıra çevrenin ve
kursun imkânları da göz önünde bulundurulmalıdır.
4. Çocuklar sınıfa geldiğinde güler yüzle karşılanmalıdır.
5. Her çocuk kursa başladığında gözlemlenmeli ve hazır bulunuşluk seviyeleri ile ön
bilgileri değerlendirilmelidir.
6. Eğitim sürecinde, çocuğun bildiklerinden başlanmalı ve deneyerek öğrenmesini
sağlayacak uygun fırsatlar tanınmalıdır.
7. Verilen eğitimle çocukların sevgi, saygı, işbirliği, sorumluluk, hoşgörü,
yardımlaşma, dayanışma, paylaşma vb. duygu ve davranışları geliştirilmelidir.
8. Eğitim sürecinde çocukların kendilerine saygı ve güven duyması sağlanmalı, öz
denetim kazandırılmalıdır.
9. Oyun, bu yaş grubundaki çocuklar için en uygun öğrenme yöntemidir. Bu sebeple
programda yer verilen etkinliklerde oyun mümkün olduğunca kullanılmalıdır.
16
10. Oyunun bir araç olarak kullanıldığı unutulmamalı, her oyunda değerler eğitimine
yönelik bir kazanım bulunmasına dikkat edilmelidir.
11. Çocuklarla iletişimde, onların kişiliğini zedeleyici baskıcı bir tutum yerine
demokratik, hoşgörülü, çocuğa önemsendiğini belirten, çocuğun kendini ifade
edebileceği ve kişilik gelişimini destekleyici bir tutum sergilenmelidir.
12. Çocukların bağımsız davranışlar geliştirmesi desteklenmeli, yardıma gereksinim
duyduklarında yetişkin desteği, rehberliği ve güven verici yakınlığı sağlanmalıdır.
13. Çocukların kendilerinin ve başkalarının duygularını fark etmesi, tanıması ve
duygularını uygun şekilde ifade etmeleri desteklenmelidir.
14. Çocukların hayal güçleri, keşfedici ve eleştirel düşünme becerileri, iletişim
kurma, duygu ve düşüncelerini ifade edici davranışları geliştirilmelidir.
15. Erken çocukluk dönemi değerler eğitiminin Kur’an-ı Kerim ve dini bilgiler
öğretmekten önce, çocukta dini bir etki bırakma ve dini duygunun gelişmesine
katkı sağlamayı amaçladığı hususu daima göz önünde bulundurulmalıdır.
16. Kur’an öğretiminde çocukların harf ve kelimelerin doğru telaffuzuna özen
gösterilmeli, ancak mahreç üzerinde çocuklara bıkkınlık verecek şekilde ısrar
edilmemelidir.
17. Peygamberimizle ilgili konular işlenirken, onun örnek kişiliğini anlatan çok
sayıda örnek ve kesite çocukların kolay anlayabileceği bir anlatımla yer
verilmelidir.
18. Öğretici, planlı ve programlı bir biçimde dokümanlarını dosyalamalı, dosyalarını
gerektiğinde yönetici ve meslektaşlarıyla paylaşmalıdır.
19. Öğretici, öğretici kitabında yer alan etkinlikleri uygulamadan önce gerekli
materyal ve ortamla ilgili hazırlıkları yapmalı ve derse hazırlıklı girmeye özen
göstermelidir.
20. Öğretici, öğretici kitabında yer alan etkinlikleri uygularken oyun ve dramalarda
çocuklarla birlikte yer alma konusunda bir çekince yaşamamalıdır.
21. Eğitim sürecinde anlatım ve soru-cevap yanında drama, örnek olay, kavram
haritaları, tartışma, gösterip yaptırma gibi çocukların yaparak-yaşayarak
öğrenmelerini sağlayacak yöntem ve teknikler kullanılmalıdır.
22. Kursta öğrenilen bilgi ve davranışların pekiştirilmesi, kalıcılığının sağlanması için
aile eğitimi ve aile katılımı çalışmalarına da yer verilmelidir.
23. Öğretici eğitim boyunca çocuğun var olan yeteneklerini geliştirmesine ve yeni
beceriler edinmesine destek olmak için sonuçtan ziyade sürece önem vermeli,
17
çocuğun çabalarına odaklanmalı, bu çabaları takdir etmeli, çocuğa iyi bir model
olmalı ve yeni öğrenme fırsatları oluşturmalıdır54.
54Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu), (Ankara: 2014): 9.
18
2. OKUL ÖNCESİ
Bireyin yaşam döngüsünün en duru özetini şöyle yapmak mümkündür: İnsan doğar,
büyür ve ölür. Bu zaman dilimi kişinin yaşadığı olayları ve süreçleri içerir. Sosyal
hayatın bir ferdi olan insan hangi kültürde, coğrafyada, ülkede, şehirde, köyde kısacası
en küçük toplumsal ünitede yaşarsa yaşasın hayatının belli noktalarında bireysel
durumunun ve toplumsal konumunun değiştiği bazı süreçlerden geçer. Bu süreçler
‘Geçiş Dönemleri’ olarak adlandırılmaktadır55. 20. yüzyılın ilk dönemlerinden itibaren
başlayan bilimsel çalışmalar, geçiş dönemlerinin en önemli aşamalarının; doğum,
evlenme ve ölüm olduğunu söyler. Türkiye’deki etnoloji çalışmalarının önemli ismi
olan Sedat Veyis Örnek “Türk Halk Bilimi” isimli eserinde geçiş dönemlerini ana
hatlarıyla “doğum, evlenme, ölüm” olarak üç bölüme ayırır56.
İlk olarak doğum bir geçiş dönemidir ve bir canlının yeryüzüne gelmesi demektir.
Dilimizde velâdet, tevellüt kelimelerine karşılık gelir. Umudun, sevincin, mucizenin
ve yeni bir başlangıcın sembolü olan her bebek, soya devamlılık ve ait olduğu
topluluğun gücünün daha çok çoğalması gibi anlamlarla dünyaya gelmesinden ötürü,
yalnızca ebeveynini değil tüm yakınları da mesut eder. Doğum, hem biyolojik hem de
sosyo-kültürel bir vakadır.
Evlenme de yaşamdaki bir durumdan başka bir duruma geçişi ifade eden, hayatî önem
taşıyan aşamalardan bir diğeridir. Evlilik çağına gelmiş hem kız hem erkek için önemli
bir eşik olan evlilik soy-sop ve toplumun devamlılığının sağlanması için kurulması
gereken, kanun ve törelere uygun olarak gerçekleştirilen resmi ve evrensel bir
müessesedir. Evlenme isteğinin oluşmasından düğüne kadar, hatta düğün sonrasını da
içine alan bir gelenekler silsilesi olan bu olay, toplumun en belirleyici ve en temel
yapıtaşını temsil eder. Evlilik ve aile birbirini tamamlayan iki unsurdur. Bir aile
55 Arnold Von Gennep, Folklor, çev. Pertev Naili Boratav, (Ankara: Ulus Basımevi, 1939): 49-50.
56 Sedat Veyis Örnek’in bazı eserleri: Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl
İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki (1966), Etnoloji Sözlüğü (1971), Yüz Soruda
İlkelerde Din, Büyü, Sanat, Efsane (1971), Anadolu Folklorunda Ölüm (1971), Türk Halk-Bilimi
(1977, Geleneksel Kültürümüzde Çocuk (1979).
19
kurmaya atılan ilk adım olarak evlilik, ne kadar köklü bir temelle oluşturulursa aile de
o kadar sağlam bir bina üzerine inşa edilmiş olur.
Farklı iki aile ve farklı iki çevrenin bir araya gelmesiyle meydana geldiğinden
mütevellit en fazla katılımcısı olan bu geçiş döneminde kız ve erkek yasalara uygun
olarak birlikte sosyal hayata katılma isteğiyle ortaya çıkar ve bu istekler coğrafyaya ve
kültürlere göre değişiklik göstererek yerine getirilir. Bilhassa ebeveynlerin aktif rolleri
ile başlayan bu önemli geçiş süreci, asırlardır Türklerde de önemini korumaya devam
etmektedir. Türk kültürü bu aşamayı yaş ilerlemeden ve çok fazla geciktirilmeden
yapılması gereken bir görev, geçilmesi gereken bir basamak olarak görür.
Doğum ve evlenmeyle birlikte ölüm olayı da geçiş dönemlerinin bir parçasıdır. Ölüm,
isterse bin yıl yaşasın ve ne kadar uzaklaşmaya çalışırsa çalışsın her canlının
kaçınılmaz sonu, hayat basamaklarının sonuncusudur. Yaşamın tam ve kat’i surette
son bulması anlamına gelen ölüm biyolojik olarak bedenin fonksiyonlarını yitirmesi,
ruhun ise sonsuzluğa uğurlanması olayıdır. Farklı coğrafyalarda faklı kültürlerle
yetişmiş toplulukların ölümü nasıl anlamlandırdığı ile bağlantılı olarak ölüm öncesi,
sırası ve sonrasında birçok davranış ve inanç kalıpları ortaya çıkmış; cenaze, yas ve
anma ritüelleri yapıla gelmiştir. Ayrı ayrı olarak hepsinin bazı alt evrelere bölündüğü
bu üç kavram, insan hayatındaki şahsi ve sosyal değişim ve dönüşümü tanımlar. Eşik
kabul edilen bu üç önemli geçiş evresinde birçok ayin, tören, dini ve metafizik işlem
kümelenir. Örnek’e göre; kümelenen bu âdet, gelenek ve ayinlerin araştırılan ülkenin,
şehrin, köyün ya da daha küçük birleşimlerin folklorlarının ana bölmelerinden birini
oluşturur. Dolayısıyla geleneksel toplum hayatının başarılı bir bileşimine varabilmek
için yola çıkan birinin bu geçiş dönemlerini sistemli ve belli bir düzen içerisinde
yapmasını yani monografilerinin ortaya koyması gerektiğini ifade eder57.
Arnold Von Gennep için geçiş dönemleri, bireyin durumunu kutsal ve din dışı arasında
etkisel-tepkisel hareketle farklılaştıran değişikliklerdir. Etnograf ve halkbilimci
Gennep, böylece geçiş dönemlerinin evrensel anlamda genel geçer durumunu ortaya
koyan bir tanım yapar ve konuyla ilgili çalışmaların sistematik bir hale gelmesini
sağlayan ifadeler kullanır. Bu ifadeler oldukça önemlidir. Ona göre; bir kültürden
diğerine, bir toplumdan diğer topluma veya bir sosyal durumdan başka bir sosyal
57 Sedat Veyis Örnek, “Türk Halkbilimi”, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları2000): 11.
20
duruma çok yönlü ve başarılı geçiş tarzları bulunur. Bu durumda hayatın başlangıcı ve
bitişi geçiş dönemleri ile bariz olmaktadır.
Geçiş dönemleri, toplumları meydana getiren fertlerin ortak duygulara (mutluluk,
keder, heyecan, üzüntü vd.) toplu bir şekilde reaksiyon gösterdikleri en özel zamanlar
ve sosyal ritüeller örgüsü olarak tanımlanabilir. Kişiye belirli bir gruba/sosyal hayata
bağlı olduğunu ve onun yalnız olmadığını gösteren bu ritüeller “Bireyin çeşitli
boyutlardaki ‘sınırı geçme’ olayını ve toplum içerisindeki statüsünün değişimini
anlatan ve belirli kurallara bağlanan geleneksel ve dinsel törenler” dir58. İnsan
hayatının en mühim geçiş dönemleri doğum, sosyal erginlik, evlenme, anne-baba
olma, sosyal gelişme, mesleki anlamda uzmanlaşma ve ölümdür59. Bu başlıkların her
birinin alt dalları mevcuttur. Geçiş döneminde toplumsallığı ve toplumsallaşmayı
sağlayan bu ritüellerin, toplumun kültürel yapısının korunmasında ve âdetlerin
sürekliliğinde önemli bir işlevi vardır. Bir eşikten diğer eşiğe geçişin sembolü veya
sınavı olan geçiş dönemindeki tören ve uygulamalar, aynı zamanda içlerinde birçok
kültürel unsur ve sembolleri taşırlar. Ayrı ayrı ayin, töre, gelenek ve inançları içeren
bu önemli evrelerdeki kutlamaların asıl amacı insanı bu sırada yoğun bir şekilde
gerçekleşeceğine inanılan muhtemel tehlikelerden korumak, bireyin tamamlanmış
belirli bir durumdan diğerine geçiş sürecinde ona yol gösterip yardımcı olmak ve
kişiye bir tür kutsiyet atfetmektir. Bu pratiklerin hepsinin amacı neredeyse aynıdır
veya en azından büyük bir benzerlik söz konusudur, denilebilir. Çünkü kişi, hayatında
bir farklılaşmaya doğru ilerlerken, arkasında bıraktığı durum ile önünde karşılaşacağı
çocukluk dönemi, sosyal erginlik, nişanlanma, evlilik, hamilelik, babalık, dini
derneklere giriş, cenaze törenleri gibi olgular bir nevi aynı yol üzerinde onu
beklemektedir.
Arnold Von Gennep, her toplumun kendine özgü farklılık gösterdiği geçiş
dönemlerinin bir aşamadan diğer bir aşamaya geçişi kapsadıkları için hepsinin az veya
çok belli bir şemaya göre teşekkül ettiğini söyler60:
“Mesela, evlenme merasimlerinin tahlili gösteriyor ki bunların gayesi iki ferdi, hem de aynı
zamanda o kadar içtimai olarak birbirinden ayrı bulunan merasimlerde, dar “kollektivite”yi
birleştirmektedir; onlar bu merasimlerde, devamlı bir terakki suretiyle birbirine yaklaşmışlar
58 Türker, Koçoğlu Gündoğdu,” Tıva Türklerinde Geçiş Dönemi Ritüelleri: Doğum, Düğün,
Ölüm”,Türkbilig, s. 32 (2016): 143.
59 Özkul Çobanoğlu, Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, 3.b. , Ankara:
Akçağ Yayınları, 2005, s. 172’den Arnold V. Gennep, The Rites of Passege, Chicago: The University
of Chicago Press, 1960, s. 3-4.
60 Nermin Erdentuğ,” Sosyal Âdet ve Gelenekler”, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1977): 9.
21
ve Le Play mektebinin yani bir “hücre” adını verdiği şeyi vücuda getirmişlerdir. Aynı veçhile
vaftiz, o ana kadar Hıristiyan cemiyetinin dışında kalmış bulunan yeni bir ferdi Hıristiyan
dünyasına sokar. Bütün dünya milletlerinde aynı sistem meydana gelmiştir: Fark yalnız
şekillerde, teferruatta, sembollerdedir; yoksa dâhili iskelette, yapıda değildir.”
Etnoloji bilimine ait bir terim olan ve ‘geçiş ritüelleri’ olarak ifade edilen pratikler,
kişinin her önemli aşamaya geldiğinde ‘sınırı geçme’ durumunu anlatır. Gennep, bu
uygulamaların sırasıyla ayrılık törenleri (cenaze törenleri), mekân veya durum
değişimini anlatan törenler (nişan, gebelik ya da sosyal bir ortama kabulü anlatan
törenler) ve uyum törenleri (düğün törenleri) olduğunu ancak yine bunların da kendi
içerisinde farklı anlamlar kazandığını dile getirmektedir.61
Kişi, içinde bulunduğu durumu değiştiren her kutsal olan ve olmayandan etkilenir ve
bu durumlara duygu durumundaki değişiklikler doğrultusunda tepki verir. Bu etki ve
tepkiler belirli bir düzene koyulup sosyal açıdan kontrol edilmelidir ki, içtimai hayatta
herhangi bir rahatsızlık, bozulma ve düzensizlik yaşanmasın. Bir merhaleden diğerine
geçiş anında, kolektif bilincin getirdiği bir duygu ile bir diğerine destek olunur, beraber
sevinilir, birlikte yas tutulur, topluca eğlenilir. Tüm bu ortak duygu ve hareketlerle
toplumsal birlik ve beraberliğin devamına büyük ölçüde katkıda bulunulmuş olur.
Belki de tüm toplumların en eski ve en önemli bu ayin ve törenleri ile bu önemli ve bir
bakıma zorlu süreçte yardım alınır, bireyin yeni durumu belirlenir, buna tanıklık edilir,
bu özel durum kutlanır ve kutsallaştırılır.
Çocuğun okulla tanışması, erken çocukluk dönemine ait karşılaşılan en önemli
durumlardandır. Okula başlama, aynı zamanda çocuğun daha sonraki okul yaşantısının
niteliğini belirleyen ve dönüşü olmayan bir aşamadır. Bununla birlikte çocuğun okula
başlaması, üzerinde çok durulmayan fakat evlenme ya da doğum gibi önemli bir geçiş
dönemidir. Bireyin hayatında yeni başlayan bu dönem ömür boyu onu etkileyecek bir
başlangıçtır. Çocukluk dönemi hatıraları arasında unutulmayan bir dönem olan okula
başlama, sadece kâğıt ve kalemle buluşmak değildir. Sosyal hayata uyum sağlamaya
çalışan birey karakterini de bu çevrede şekillendirmeye devam eder. Şahit olduğu
âdetler, uygulamalar ve merasimlerle aidiyet hissi kuvvetlenerek nesilden nesle
aktarılmasına da vesile olur. Ailede başlayan toplum ve birlik bilinci daha ileri
seviyelere ulaşır ve bu yeni dönem çocuğun hayatına açılan kocaman bir pencere halini
alır. İçine doğduğu aile içerisinde eğitim görmeye başlayan çocuk tarih boyunca tüm
toplumlarda daha iyi ve sistematik bir eğitim ve öğretim almak için okula gönderilir.
61 Meral Ozan,” Geçiş Ritüelleri Ve Halk Masalları”, Millî folklor, s. 91 (2011): 85.
22
Bu noktada çocuğun okula başlaması büyük ve önemli bir hadise sayılmaktadır.
Hayatının geçiş noktalarından biri olan bu durum mutlaka kutlanır ve kutsanır. Bu da
o toplumun belli âdet ve töreleriyle bir araya getirilmiş birtakım sistemli merasimlerle
yapılır. Bu merasimlerle çocuk başka bir eşiğe adım attığının farkına vardırılır. Ayrıca
bu kutlamalarla bir sonraki nesle hem içinde bulunduğu toplumun kültür kazanımları
öğretilmiş olur hem de çocuğun sosyalleşmesi sağlanır. Bu yararları sağlamasından
ötürü bu merasimler dizisi önemli bir özellik taşır62 .
Bireyin karakterinin şekillendiği, sahip olduğu değerlerin farkına varmaya başladığı
ve sık sık sorgulayarak keşfettiği erken çocukluk döneminden yavaş yavaş çocukluğa
geçtiği yaşlarda okul sistemine dâhil olacak olması genellikle olumlu sonuçlar
doğurmaktadır. Farkında olmadan içinde bulunduğu bu geçiş dönemi sayesinde
hafızasında uzun seneler yer alacak ve ona özgün bir bakış açısı sağlayacak bilgiler
bulunması söz konusudur. Bu da bireyin ileriki hayatında kendini gerçekleştirirken
fayda göreceği bir adım olarak nitelendirilebilir.
2.1. Okul Öncesi Hazırlıklar
Çocuk mektebe adımını atmadan önce yapılacaklar oldukça fazladır. Sadece mektebe
başlama zamanında uygulanan âdetler yoktur. Mektebin her dönemi için ayrı ayrı
uygulamalar vardır. Çocuğun Âmin Alayı’nda giyeceği kıyafetten kullanacağı cüz
kesesine, takacağı nazarlıktan sık sık önünde olacağı rahleye kadar tüm ailelerin
hazırlık yapması âdettendir. Ailenin maddi durumuna göre bu hazırlıklar yapılır ve
değişkenlik gösterebilir.
Hazırlıklar yalnızca aile tarafından yapılmaz. Komşu, akrabalar ve eş-dost da bu iş için
yardımcı olurlar. Âdeta bir bayram havasında geçen bu süreçte çocuk her aşamada
büyüklerinin yanında yer alır.
2.1.1. Okula Başlama Yaşı ve Zamanı
O dönemde çocuğun mektebe başlatılması için her hangi bir ders yılı başlangıç zamanı
olarak belirlenmemektedir. Çocuk arzu edilen mevsimde mektebe gidebilir. “Yine de
62 Aynur Koçak, İbrahim Şirin, Faruk Yavuz, Memleket Hatıraları,(Ankara: Türk Tarih
Kurumu,2012), 73.
23
halk tarafından, üç aylar, kandil gibi dinen mübarek sayılan bir vakit ve pazartesi ya
da perşembe günlerinden birinin tercih edildiği bilinmektedir63”.
Çocuk mektebe başlarken bazı gün ve ayların mübarek sayıldığı gibi bazı vakitlerden
de kaçınılır, uğursuzluk getireceği kabul edilir. Özellikle bu mühim vaktin Safer ayına
rastlamamasına özen gösterilir, hoca ile görüşerek pazartesi ya da perşembe günü
tercih edilir64. Perşembe günü henüz şafak dahi sökmeden ev halkı uyanır65. Bir âdet
olmasa da bu durum yaygın olarak görülür.
İslâm dininde pazartesi ve perşembe günlerinin kutsal kabul edilmesinin sebepleri
vardır. Bu sebepler sahih hadis kitaplarında görülebilir. Bir kaç farklı rivayet
mevcuttur. Bu rivayetlerden biri, Allah tarafından ağaçların ve bitkilerin pazartesi
günü yaratılmış olmasıdır. İkincisi ise, ibadetlerin pazartesi ve perşembe günleri
Allah’a arz olunduğudur66. Cennetin kapılarının pazartesi ve perşembe günleri
açıldığına, bu iki günde Allah’a ortak koşmayan herkesin günahlarının
bağışlanacağına dair hadis de mevcuttur67. Hasan Ali Yücel mektebe Perşembe günü
başladığını şöyle anlatır68:
“(…) -Âli Efendi’yi ne zaman bana teslim edeceksiniz, beyefendi? Diye sorunca babam:
Yarın! Cevabını verdi. Yarın salı, değil mi efendim? Onu iki gün sonra lütfedip getiresiniz.
Perşembedir, mübarek gündür. Alışmak için iyi olur. O da inşallah, hem-nâmı gibi büyük âdem
olur (…)”
Ayrıca Hz. Muhammed’in (SAV) yeni başlangıçlar, önemli işler ve yolculuklar için
mümkün oldukça perşembe gününü tercih ettiğini söylemek yanlış olmaz: "Rasûlullah
hep perşembe günleri yola çıkardı. Perşembe dışında yola çıktığı nadirdi.69 Bu hadisin
farklı rivayeti de şöyledir: “Elçi göndereceği zaman da yalnız perşembe günü
gönderirdi.” ziyadesi bulunmaktadır70. Pazartesi ve perşembe günleri hakkında bilinen
bu rivayet ve hadisler vesilesiyle, halk da bu günleri mübarek ve uğurlu görmektedir.
63 Pertev Naili Boratav, “Yüz Soruda Türk Folkloru”, (İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1999): 207.
64 age,283.
65 Mehmet Zeki Pakalın, “Âmin Alayı” Osmanlı Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlüğü, c. 1,
(İstanbul: MEB Yayınları, 1993):58
66 Zeynep Şahin, “Günlerle İlgili Hadisler“ (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2007 ), 13-24.
67 Tirmizî, Oruç = Tirmizî’nin Sünen-i Hadis adlı eserinin 76. bölümünün 2023. hadisi
68 İsmail Kara, Ali Birinci ,”Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle Sıbyan Mektepleri”, (İstanbul:
Dergâh Yayınları,2012): 123.
69 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 456; Dârimî, Sünen, II, 283; Buhârî, Cihâd 102; Ebû Dâvûd, Cihâd
84; Nesâî, Siyer 123.
70 Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, VIII, 341.
24
Mektebe başlama yaşı hakkında farklı bilgiler olsa da makbul ve âdet olanın 4 yaş 4
ay 4 günlükken çocuğu mektebe başlatmak olduğu görülür. Öyle ki çocuklar 4 yaş 4
ay 4 günlük olduklarında mektebe başladıklarına dair daha çok hatıra vardır. Nafi Atuf
Kansu eserinde o dönemde genellikle çocukların 4 yaşına bazen de 5 yaşına
geldiklerinde mektebe başladıklarını belirtmektedir71. Bu bilgilere ek olarak
çalışmasında, mektebe başlama yaşı konusunda şunları aktarır72:
“Şer'i Şerif 7 yaşından itibaren dini vazifelerin ve muaşeret adabının, yazı, kıraat ve hesabın kız
ve erkek bütün çocuklara öğretilmesini mecburi tutmuş ise de, çocukların 4 yaşında mahalle
mektebine başlamaları adet idi “
Hasene Ilgaz73 ise ”Unutulmayan Yıllar” adlı eserinde mektebe başlama zamanı ile
ilgili hatırasını şöyle anlatır74:
Babam, anneme: Hanım; kızı mahalle mektebine başlatalım. Artık dört yaşına geldi. Dört ay
sonra Hoca İbrahim Efendi’ye haber gönderelim. Hazırlığını yapsın, dört yaş, dört aylık mektebe
giden çocuklar iyi okur, demişti. (…)”
Çocuğun mektebe başlayacağı zamanı aile büyükleri dört gözle bekler ve bu büyük
gün için dua ederler. Bu başlangıç hem çocuk hem de aile için ömürde mühim oldukça
sayılacak vakitlerdendir.
Hulusi Kodaman75 bu durum için örnek verilebilecek bir hatırayı şöyle anlatır76:
“(…)Babası oğlunun artık mektebe vermek zamanının geldiğine karar verince büyükanne:
—Tu, tu kırk bir kere maşallah... Kem göze şiş! Tosunuma bakın hele, koskoca herif oldu.
Mektebe başlayacak, şükür yetiştirene! Diyerek torunu nu yaşlı gözlerle öpüp sıkı sıkı göğsüne
bastırırdı. (…)”
Bazı kaynaklarda ise çocukların 5-6 yaşlarına geldiklerinde de sıbyan mektebine
başlayabildikleri bilgisi vardır. Hatıralar da şöyle yer alır77.
“Velhasıl, beni 6 buçuk yaşımda Üsküdar'da Kızlar ağası semtinde Tabutçular içinde "Ravzai
Terakki" ismindeki bir hususî mektebe verdiler.”
71 Nafı Atuf, Kansu, “Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme”, (Ankara: Muallim Ahmet Halit
Kitaphanesi,1930): 28.
72 age,28.
73 Hasene Ilgaz: Yazar. Bir dönem Çorum Milletvekilliği yapmıştır.
74 Hasene Ilgaz, “Unutulmayan Yıllar”, (İstanbul: Aziz Uçtay Matbaası, 1970): 9.
75 Münir Süleyman Çapaoğlu (Hulusi Kodaman)(1894-1973): Tercümanı Ahval'i çıkaran Âgâh
Efendi'nin torunudur. Saint Josephve Üsküdar Lisesi mezunudur. İstanbul Üniversitesi Eğitim
Fakültesi’ndeyken askere alınıp döndükten sonra gazetecilik yapmıştır. Bazı Eserleri: Siyahlar İçinde
(1916), Karacakoncolos (1916), Düğün Gecesi (1918), Günahtan Sonra (1918), Basın Tarihimizde İlave
(1960), Basın Tarihine Dair Bilgiler ve Hatıralar (1962), İdeal Gazeteci Efendi Babamız Ahmet Mithat
(1964).
76 Elif Aydın, “Tarihimizde Âmin Alayları Ve Eğitim Açısından Değerlendirilmesi “ (Yüksek Lisans
Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008 ), 76.
77 Burhan Felek, “Yaşadığımız Günler” , (1974): 3944’ten aktaran İsmail Kara, Ali Birinci,” Bir
Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle Sıbyan Mektepleri” (Kitap, 2015), 376-377.
25
Âdet olarak ve makbul görülen 4 yaş 4 ay 4 gün olan okula başlama yaşı yıllar
içerisinde farklılıklar gösterir. Günümüze kadar ulaşan bilgiler sayesinde, aileler
tarafından da genellikle makbul görülen 4 yaş 4 ay 4 gündür. Araştırma sürecinde
çocukların sıbyan mektebine ya da Kur’an-ı Kerim öğrenmeye özellikle bu vakitte
başlatıldıkları bilgisine ulaşılmaktadır.
2.1.2. Giyim Kuşam
Mektebe başlanacak tarihin belirlenmesinin akabinde hem çocuğun ailesi hem de
mektep bazı hazırlıklar yapmaya başlar. Bu başlangıç çocuğun hayatında yeni bir
dönemin de habercisidir. Bu nedenle yeni dönemin bir sembolü olarak ilk önce özel
bir kıyafet seçilir. Tıpkı; evlenme, mesleğe başlama ya da sünnet gibi geçişlerde
görüldüğü üzere bu geçişi, mektebe başlamayı simgeleyen bir kıyafet çocuğa
giydirilir. Kız çocuklarının kıyafetlerinde daha çok ayrıntı ve gösterişli aksesuarlar
bulunur. Halide Edip Adıvar’ın bir kız çocuğunun nasıl hazır edildiğini anlattığı şu
satırlar örnek verilebilir78:
“O günlerde mektebe başlama merasimi çok cazipti. Kızlara ipekli, süslü esvaplar giydirirlerdi,
göğüslerine sırma işlemeli içlerinde elifba cüzü bulunan keseler asarlar, arabaya bindirirler,
ayaklarının altına ipekli bir yastık koyarlardı.”
Çocuğa âdeta bir bayram sevinci yaşatan “Âmin” ve mektep hazırlıkları çocuk için
belki de hayatı boyunca unutulmayacak hatıralar bırakmaktadır. Ahmet Rasim
heyecanını ve yeni kıyafetlerine olan hevesini şu sözlerle dile getirir79:
“ İkinci defadır ki âmin benim uykumu kaçırıyordu. Daha yatmadan önce, bayram gecesiymiş
gibi elbiselerin sandıktan çıkarılarak yatağımın başucundaki erkân minderi üzerine beze sarılı
olarak, hücrenin yanındaki büyük dolabın alt gözünde duran galoşlarım çıkarılarak hep bir arada
yatağımın ayakucuna konuldu. Giymeden bu ikisinin arasında nasıl uyunur? Sanki kuvvetli iki
mıknatıs gücü beni yattığım yerde kıpırdatmaya mecbur ederek gözlerim bir kere arkaya dönüp
elbise bohçası kenarına, bir kere de başım yastıktan hafif hafif kalktığı halde potinlerimin lastikli
konçları üzerinde tavşankulağı gibi karşılıklı dik duran çekeceklerine çevriliyordu.”
2.1.3. Nazarlık ve Şal
Yeni hazırlanan elbise ve ayakkabının yanında nazarlık da bulundurulur. Nazarlık
fesin ortasına alnın hizasına denk gelen yere takılır80. Püskülün ise mavi olması bir
zorunluluktur81. Sözlü kaynaktan edinilen bilgilere göre: “Püskülün mavi renkte
seçilmesi geleneği bazı sıbyan mekteplerinde mecburidir. Hatta bu mavi rengin
78 Halide Edip Adıvar, ”Mor Salkımlı Ev”,(İstanbul: Can Yayınları,2013): 42.
79 Birinci, Kara, age,109.
80 Bkz. Ek. 2
81 Pakalın, age,58.
26
camgöbeği ya da turkuaz diye tabir edilen göz alıcı bir tonda olması makbul
sayılmaktadır82” Aile varlıklıysa çocuğun kıyafeti daha gösterişlidir. Kız çocukları için
bazen kabarık elbiseler tercih edilir83.
Kahvaltının ardından sabah erken saatlerde, çocuk bir hilâli gömlek, üstüne ipekli bir
kıyafet ve bembeyaz çoraplar giyer. Ayağında ise tabanı tahtadan üst kısmı deriden
yapılmış bir ayakkabı vardır. Çocuğun boynuna da Lahuri84 tarzda bir şal bağlanır ve
ön kısmına bir âdet parlak ay takmak âdettir85.Ahmet Rasim’in, mektebe başlayacağı
zaman giydiği kıyafetler hakkındaki hatırasında bu örneklere rastlanır86:
“Annem bohça, paketleri açtı. Hiç unutmam birinden koyu kahverengi elbiselerimi çıkardı. Yeni
bir hilâli gömlek, üstüne ipekli bir mintan, yine beyaz sakız gibi çoraplar… Yepyeni galoş
potin… Ama fes, hiç görmediğim fes… Tablası sıfır fırdolayı dolu. Ne? ... Büyücek, tam takım
bir nazarlık. Sağlı sollu başları taşlı iğneler. Yan çeperlerinin önünde incili bir ay. Boynuma yine
o pek değerli Lahor geçti. Bu gösterişle sofaya çıktım. Herkes bana bakakaldı.”
Bu hatıralar ışığında, mektebe başlayacak çocuğun kıyafetine verilen önem
görülmektedir. Abdülaziz Bey ise mektebe başlayacak çocuğu tören için hazırlarken
takılan nazarlığı şöyle tarif etmektedir: “Başına kıymetli mücevherler konup tepesine
de nazarlık dikilerek hazırlandıktan sonra çocukların gelmelerini bekler87.”
2.1.4. Cüz Kesesi
Özenle hazırlanan kıyafetlerin yanı sıra ışıl ışıl parlayan cüz keseleri de oldukça
önemlidir. Çocukların cüz keselerini gururlanarak taşıdıkları ve cüz keselerini
güzellikleri sebebiyle birbirleriyle yarıştırdıkları bilinmektedir. Bu kıymetli cüz
keseleri yetenekli hanımlar tarafından hazırlanırlar. Ailenin maddi durumu gösterişli
bir kıyafete el vermese dahi cüz kesesinin çocuk tarafından beğenilmesi için büyük
çaba harcanır. Cüz keseleri için özellikle kadife kumaş tercih edilmektedir88. Bu
duruma bir örnek olarak Ahmet Rasim’in cüz kesini anlattığı satırlara bakılabilir89:
“Gözüm yeni elbiselerim ile cüz kesemdeydi. Giydirildi, takıldı ama gösterişsiz, sade. Elmaslar,
nazar takımı şal mal yoktu. Varsın olmasın. Cüz kesem var olsun! Ne cüz kesesi ama! Hâlâ
gözümün önündedir: Dikdörtgen biçiminde koyu fes rengi kadifeden. İki yanı da kalın sırma
işlemeli Yüz tarafının ortasında her gün, özellikle Âmin günü yüzlercesini işittiğim,
şunun bunun göstere göstere parmaklarıyla yazı biçimini tanıdığım “Maşallah”, onun
kenarlarından yarım serçe parmağı kalınlığında birçok ışınlar fırlıyor. Boynumdan çapraz olarak
82 KK1
83 Bkz. Ek. 3
84 Hindistan’ın Lahor şehrinde dokunan çok makbul şal kumaşı.
85 Pakalın, age,58.
86 Birinci, Kara, age,97.
87 Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri Toplum Hayatı, (İstanbul: Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,1995): 58-59.
88 Bkz. Ek. 4
89 Birinci, Kara, age,99.
27
geçirdiğim iki parmak enli klâpdan bağı da pırıl pırıl parlıyor. Yine sütninem söyledi: İçi canfes
kaplıymış…”
2.1.5. Sarık ve Fes
Çocuk Âmin Alayı için hazırlanırken ailenin imkânına göre, kıyafetinin tamamlayıcısı
olarak; renkli ve kıymetli taşlarla süslü ipek şal ve yine üzeri ışıl ışıl taşlarla kaplanmış
bir sarık bazen de fes kullanılır90. Ahmet Muhtar Nasuhoğlu hatırasında bir merasim
günü kız kardeşi ve kendisi için yapılan hazırlıkları şöyle tarif eder91:
“(…)Ben sarık, cübbe ile bir hoca efendi oldum. Kıymettar vâlide şallarından zemini beyaz, üzeri
çiçekli bir şalı, hamâil tarzında sağ omzumdan sol kolumun altına doğru bağladılar. . Sarığımın
üstü, şalımın üzeri elmas, mücevher takımlarıyla donatıldı.(…)” Pırıl pırıl parlıyordum. Bu
takımlar saraydan gönderilmişti. Hemşirem de aynı şekilde donatıldı.”
Bazen çocuğun kıyafetine eklenen başka aksesuarlar da görmek mümkündür92.
Abdülaziz Bey Osmanlı âdet ve geleneklerine dair bilgiler verdiği eserinde şöyle
bahseder: “Hind Çitarisi’nden entari, kıymetli bel şalı, altın baş Hind dülbendi sarık,
tepesi inci düğmeli ufak kâtibi kavuk, mevsimine göre kürk veya cübbe, sarı mest ya
da pabuç, bele sokmak için murassa suranîden ibarettir93” Muammer Tuksavul da
merasim öncesi yeni fes alınmasını ve fesin mavi püsküllü olduğunu dile getirir94:
“(…)Yolda bir de fesçiye uğrayarak başlarımıza yeni fesler alındı. Ağabeyimin arzusu ile feslere
mavi püsküller takıldı. Evde annem ve ablamın önünde cicilerimizi bize giydirdiler.
Seçtiklerimizi beğendiği, annemin gülümseyen yüzünden görülüyordu. “Güle güle, sıhhat ve
afiyetle giyersiniz inşallah!” duasını ederken, biz de elini öpüp anneciğimize sarıldık.”
Sözlü kaynaktan aktarıldığı üzere95: “İpek kumaş her aile tarafından
bulunamadığından bazı bölgelerde genellikle kadife kumaş tercih edilir” bu durum da
edinilen bilgiler arasındadır. Ayrıca cüz kesesi için de mümkün olduğunca süslemeli
olanların makbul olduğu, mektep yaşı gelmemiş çocukların da pırıl pırıl parlayan bu
keselere gıpta ile baktığı ve sırası geldiğinde takmak için sabırsızlandığı bilgisi de
kaynak kişi sayesinde bilinmektedir.
2.1.6. Rahle ve Minder
Çocuğu bu büyük merasime hazırlarken en önemli işlerden birisi de ata yadigârı olan
bir rahle varsa hemen cilalatılmak üzere ustasına gönderilmesidir. Eğer evde rahle
90 Bkz. Ek. 5
91 age,187-190.
92 Bkz. Ek. 6
93 Abdülaziz Bey, age,59.
94 Aydın, age,76.
95 KK1
28
yoksa bir komşudan bulunup temin edilir96. Bazen de rahle İstanbul’da Tahtakale’den
alınır97. Rahlenin ve minderinin mümkün olduğunca süslü olması önemlidir.
Abdülaziz Bey, mektebe başlayacak çocuğun ilk defa kullanılacak rahlesi ve onu
taşımak için kullanılan minderi hakkında eserinde şöyle belirtir:
“(…) Bunların dışında kitap koymak için yapılmış musanna ve müzeyyen bir rahle ile yüzü en
âlâ cinsinden şal ile kaplanmış bir minder ve minderi rahleye bağlamak için ayrı renkte bir şal
hazır edilir (…)”
Ahmet Muhtar Nasuhoğlu hatırasında merasim için yapılan hazırlıklardan, minderi ve
rahlesinden bahsetmektedir98:
“(…) Mektepte üzerine oturup besmele diyeceğimiz ipekli tomardan yapılmış minder, açılır
kapanır sedefli rahlelerin arasına kondu. İki parça ipekli kumaşla ayrı ayrı bağlandı. Rahleler,
mektep kalfalarının başları üzerine konmuştu (…)”
Hacışeyhoğlu Hasan Üçok, Çankırı’da mektebe başlayacak çocuğun rahlesi ve
Kur’an-ı Kerim’inden :“En önde kurdelelerle süslü üzerinde Kur’an-ı kerim bulunan
çok sanatkârane yapılmış bir rahle götürülürdü99” sözleriyle bahseder.
Ahmet Rasim de Falaka isimli eserindeki: “Alayın ta önünde uzunca birinin başı
üzerinde irice bir şey gidiyordu… Mavi Atlaslı pufla minder takımı ile rahle”
cümleleriyle merasimin en başta yer alan ve herkesin dikkatini çeken minder ve
rahleden söz etmektedir100.
Sözü geçen hatıralardan anlaşıldığı üzere çocuklukta yaşananlar bir ömür boyu
hafızalarda canlılığını korurken uzun yıllar sonra da birer kültür mirası olarak varlığını
sürdürmektedir.
2.2. Okul Öncesi Uygulamalar
2.2.1. Temizlik
Mektepte ilahici çocukların merasim için çalıştırılması, ailelere ve çocuklara haber
verilmesi gibi hazırlıklar yapılırken özellikle hanımlar arasında evde bazı âdetler
mevcuttur. Çocuğu mektebe başlatmak için evde ya da yakın çevrede mektep zamanı
öncesinde hep birlikte hareket edilir. Ev içinde büyük çapta bir temizlik başlar, her
96 Pakalın, age, 58.
97 Fatih Güldal, “Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi”,(İstanbul: Aktiv Palet, 2017): 19.
98 age,187-190.
99 Üçok, Hacışeyhoğlu Hasan “ Çankırı Tarih ve Halkiyatı” s.174-175 (2002):174-175 (Aktaran: Koçak,
Aynur. ”Memleket Hatıraları I” Türk Tarih Kurumu, 2012.
100 Bkz. Ek. 7
29
taraf güzelce silinir ve süpürülür. Akrabaların ya da mahalleden kadınların bu temizlik
esnasında birbirlerine yardım etmeleri âdettendir101.
Görev paylaşımının ardından neşeli ve eğlenceli bir şekilde temizlik başlar. Düğün
öncesi yapılan hazırlıkları da andıran bu uygulamanın o dönemde çok yaygın olduğu
bilinmektedir.
2.2.2. Alışveriş
Mektebe başlayacak ve Âmin Alayı’na katılacak çocuğu hazırlamak aile için zoraki
bir görev değildir. Anne, baba ve aile büyükleri sevinç ve heyecanla hazırlıkları
tamamlarlar. Bazen eksikler eş-dosttan tamamlansa da özellikle İstanbul’da; Kapalı
Çarşı, Eminönü ve Tahtakale’den alışveriş yapıldığı bilgilerine kaynaklarda rastlanır.
Hazırlıkların bayram havasında yapılması herkese neşe katmaktadır. Çocuğun
zihninde sadece giydirilen gösterişli kıyafetlerin yer etmediği aynı zamanda hazırlıklar
sırasında yaşanan tatlı telaşında unutulmadığı hatıralar vesilesiyle görülmektedir.
Muammer Tuksavul alışveriş yapıldığı zamanki heyecanını şöyle anlatır102:
“Havalar enikonu soğumuştu. Evde sobalar, mangallar yanıyordu. Bir gün Muhittin ağabeyim
Hamit'le beni araba ile Eminönü'nde May er adında büyük bir mağazaya götürdü. Orada bize
yün kumaştan yeni kışlık elbiseler aldı. Mayer'in ikinci katında elbiseler kısımına çıktık.
Satıcılardan biri, Hamitle bana giysiler beğendirmeğe çalıştı. Nihayet Muhittin ağabeyimiz
seçilen elbiseler ile koyu lâcivert renkte kakuleteli, içi kırmızı astarlı pelerinler satın aldı. Alt
katta da ayaklarımıza kalın tabanlı, uzun konçlu fotinlerle lâstik galoşlar alındı. Hamit'le benim
elbiselerimiz, pelerinlerimiz birbirinin aynı idi. İlk defa giyeceğim bu pelerine bayılmıştım.
Mayerden kucaklarımızda paketler olduğu halde çıkıp tekrar arabaya bindik. Annem “Soyun
şimdi” derken bana bakarak: “Cumartesi günü mektebe başlayacaksınız. Ogün bu elbiselerle
mektebe gideceksiniz!” dedi. Bu sözler birden beni çarpmıştı. Meğer bütün bu hazırlık mektebe
başlamamızla bağlantılıymış. Şimdi heyecanla ne olacağını düşünüyordum. Aradaki bir iki günü
sabırsızlık içinde bekliyordum.”
Çarşı ve pazar işleri çoktur. Büyükanne, sütnine, anne, dadı, kalfa hep beraber çocuk
için alışveriş yapılır. Şevkle yapılan hazırlıkları mektebe başlama töreni takip eder.
Yakın geçmişteki, kültürümüzü zenginleştiren uygulamalardan biri olarak kabul edilen
bu tören o dönemde çocuklara yaşamları boyunca unutamayacakları güzel hatıralar
bırakmaktadır.
2.2.3. Hamam
Evdeki Temizlik bittikten sonra evde kim varsa hepsi hamama gider ve çocuğun
mektebe başlayacak olması ilk önce hamamda kadınlar arasında kutlanır. Yiyecekler
101 Pakalın, age,58.
102 Aydın, age,76.
30
ve içecekler hazırlanıp hamama gidilir. Evde çalışan hanımlar, kınacılar çocuğun
çevresinde dans ederek şarkılar söylerler. Bu şölen akşam vaktine kadar devam eder.
Daha sonra eve dönülür ve merasim vakti beklenir103.
2.2.4. Türbe Ziyaretleri
Aile tarafından çocuk hazır edildikten sonra bazı âdetler yerine getirilir. Burada amaç
öncelikle uğurlu bir başlangıçtır. Çocuğa zihin açıklığı getireceği düşüncesi ve başarı
temennisiyle evliya türbelerine ziyarete gidilir ya da çeşitli âdetler uygulanır. Örneğin;
İstanbul’da çocuk Üsküdar’da bulunan Aziz Mahmut Hüdayi Türbesi’ne götürülür,
ona arzuhal verilir, yanlarına alınan üzüm ve kalem türbe içinde okutturulur; dil
tutukluğu bulunan çocukların damağı ve dişleri miras altını ile çizilirken rahat ve iyi
bir şekilde okumayabilmesi için çocuğun dili burulmaktadır104.
Ercüment Ekrem bir hatırasında türbe ziyaret gününü şöyle anlatıyor 105:
“Daha evvel, zihni açık, feyzi ziyade olsun diye Eyüp Sultan gibi, Baba Cafer gibi, Beşiktaş
civarında Yahya Efendi gibi evliyaların türbelerine götürülerek türbedara nefes ettirilen,
teşbihten geçirtilen çocuk bundan sonra da ailenin büyüklerine, yakın ve hatırlı dostlara el
öpmeye, dua almaya sevk edilir”
“(…) Arada bir içime bir tereddüt, bir endişe giriyordu. Sormak istiyordum: Ne oluyor? Ne var?
Yine mi sünnet olacağım? Derken bir sabah yataktan fırlayıp bermutad kendimi bahçeye
atacağım sırada ninem beni kolumdan tuttu. Bugün bahçeye inmek yok! Dedi. Haydi, dadın seni
giydirsin de sokağa gideceğiz.
-Nereye?
-Eyüp Sultan’a.
-Niçin?
-Ziyarete.
(…) Öbür seferde koca kavuklu, bembeyaz torba sakallı türbedarın heybetli huzuruna çıkmış,
toprak kokan türbenin içine, iri taneli binlik teşbihten geçirilmiştim. Ve pekiyi hatırımda
kalmıştı: O gün ben içimde müphem bir kaygı ile eve dönmüş, dünyadan ziyade ahirete yakışan
bu garip merasimin mânasını kendi kendime anlamağa, mini mini yatağımda bile zihnimi istila
eden karanlığı sıyırmağa çalışmıştım.(…) Ertesi sabah yeni elbisemi giyinmiş âleste idim. Bütün
hazırlıkların mektebe başlamak için olduğunu akşamdan kulağıma fısıldayan dadım ruhumun
tekmil endişelerini gidermişti”
Güzel temenniler içerisinde olan aile fertleri, arabalara binip çocuğu Eyüp Sultan’a
götürürler ve giden herkes Hz. Muhammed (SAV) ve Fatih Sultan Mehmet’in
zamanlarını hatırlatan avludan yürüyerek türbe penceresinin önünde durur. Çocuğun
alnı buradaki zarif parmaklığa dayanır ve sahabeden yardım dilenir ve dönülür106.
103 Pakalın, age,59.
104 Boratav, age,208.
105 Birinci, Kara, age,280-283.
106 Pakalın, age,58.
31
”Osmanlı Dönemi Gündelik Hayat” isimli eserinde Raphaela Lewis, mektep dönemini
anlattığı bölümde türbe ziyaretlerinin yapıldığından şöyle bahseder107:
“Okulun ilk günü de kutlanacak gündü: Bazen çocuklar ata bindirilip peşinde şarkı söyleyen
çocuk grubu ve onlara katılanlar olduğu halde evliyaların türbelerini ziyaret edip onlardan
yardım dilenir, adaklar adanırdı.”
Sözlü kaynaktan edinilen bilgiler ışığında, Çorum Hıdırlık Cami Türbe ve Haziresi’ne
de dua için gidildiği bilinmektedir108. Mektep çocukları ve aileleri tarafından ziyaret
edilen bu türbe Hz. Muhammed (SAV)’in yakın arkadaşlarından olup kendisine
hizmet ettiği bilinen Suheybi Rumi’ye bir saygı göstergesi olarak Hıdıroğlu Hayrettin
tarafından yaptırılır. Fakat yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir.
Mektebe başlayacak çocuğun mutlu edilmesine önem verildiğinden, uygulamalar
sırasında zaman zaman çocuğa harçlık ya da hediyeler verildiği ya da başlarından
kuruyemiş atıldığı da bilgiler arasındadır109. Bugün hala evlenecek çiftler, sünnet
olacak çocuklar önce bu türbeyi ziyaret etmektedirler. Büyüklere gösterilen ihtiram
sebebiyle bu büyük günde bir teşekkür ve saygı ifadesi olarak yerine getirilen başka
âdetler de bulunmaktadır.
2.2.5. El Öpme
Hürmet ve sevgi ifadesi olarak kabul edilen ve geleneksel bir hareket olan el öpme de
çocuğun mektebe başlamadan yerine getirdiği bir âdettir. Aslında misafirlikte,
yolculuk öncesinde, düğün ve bayramlarda ya da asker uğurlamalarında yaygın olsa
da mektebe başlanmadan önce de el öpme âdetinin varlığı görülmektedir. Bu aşamada
büyükler çocuğa zihin açıklığı dilerler ve hayırlı bir insan olması için de dua ederler.
Hz. Muhammed (SAV) “Bereket büyüklerimizdedir. Küçüklerimize acımayan,
büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir110” sözünün sahibi olduğu rivayet
edilir. Mektep Hocalarının da büyük kimselerden sayılıp, âlim, saygıyı hak eden ve
önemli kimseler olarak görülmesi sebebiyle ellerinin öpüldüğü tahmin edilmektedir.
El öpme çoğun terbiye göstergesi olarak önemlidir. Önemli mertebe sahibi olanların
etekleri çocuklar tarafından öpülürken daha küçüklerin ise elleri öpülmektedir. Bu âdet
107 Lewis, age,99.
108 KK7
109 Cami Külliye Medrese ve Türbeler “ https://corum.ktb.gov.tr/TR-58710/cami-kulliye-medrese-veturbeler.
html [15.12.2018]
110 Nureddin El-heysemi, Mecmâu`z-Zevâid ve Menbau'l Fevaid, çev. İlker Mermer c.8 (İstanbul:
Ocak Yayınları,2015): 15.
32
için bayram gibi özel bir gün olması mecburi değildir. Çocuk mektebe gideceği zaman
evden çıkacağı esnada, annesi ile handedeki büyüklerin elini öperek dualarını
almaktadır. Ayrıca çocuk mektebe vardığında hoca ile kalfan da elini öper.
Ahmed Rasim, çocuğun olduğundan çok uysal görünsün diye sokakta saçı ve sakalı
uzun büyükleri gördükçe elini öperek dualarını almasının gerekliliğinden söz eder.
Büyüklerin ellerini öpen çocuğa dua ettiklerini belirtir111. Çocuk el öperken Hoca
efendinin sonra babanın, akrabanın, misafirlerin ve ikinci hocanın eli öpülür. El
öpmemek ayıp karşılanır ve kabalık olarak addedilir. Büyüklerin elini öpmek iyi bir
terbiyenin göstergesidir. Bu sebeplerden dolayı mektebe başlayacak çocuğun el
öpmesi şarttır. Çocuk hocasının elini ders başlamadan önce mektepte ya da tanıştıkları
esnada öper. Hasan Ali Yücel “İlk Hocam” başlıklı hatırasında mektebe başlamadan
önce Hocanın elini öptüğünü şu sözlerle anlatır112:
“Yine böyle baba oğul otururken yan sokaktan uzun boylu, siyah cüppeli, bembeyaz sarıklı, kır
sakallı, çok güzel yüzlü bir Hoca efendi, bizim kahvenin önüne yöneldi. Birbirleriyle konuşan
müşteriler bile laflarını bırakıp ayağa kalktılar, ona hürmetle selam verdiler. Bizim hizamıza
gelince babam, kendisi kalktı, bana da kalkmamı ihtar etti. Yerden temennalardan sonra babam:
- İltifat buyrulmaz mı Hoca Efendi? Diye recalı bir sesle onu bir şey içmeye davet edince,
- "Beş dakika tasdî edeyim, efendim” dedi ve yanımıza oturdu. O kadar güler yüzlü, fakat o
kadar muhteşem bir hocaydı ki, halkın ve dünyada en büyük bildiğim babamın gösterdiği
saygıya bakıp bu tertemiz giyinmiş haliyle onu, evde büyüklerin sık sık konuşup
bahsettikleri “ Şeyhülislam Efendi” olacak diye düşünürken babam:
- Âli, öp Hoca Efendi hazretlerinin elini. Müsaade buyururlarsa ondan “Besmele”
diyeceksin.
Hemen kalktım; yine yüzü gülüyordu; elini uzattı, yumuşacık bir el, öptüm.
- Berhudar ol, evlâdım. Âli Efendi’yi ne zaman bana teslim edeceksiniz, beyefendi? Diye
sorunca babam:
- Yarın! Cevabını verdi”
Biraz heyecan biraz da korku içindeki çocuk verilen talimatların tümüne uymak için
hazır bekler. İlginin odağında olan çocuk, o vakte kadar ailesinden aldığı terbiye ile
saygılı ve dikkatli bir şekilde âdet ve uygulamalara da uyum sağlamaktadır. Bu duruma
Ahmet Rasim’in şu satırları örnek verilebilir113:
“Ben ilk hızımı yitirmeksizin annemin odasına daldım. Elini öptüm.
- “Allah akıl, fikir, zihin açıklıkları versin” diyerek o da beni öptü. Aşağıya indim. Baktım ki
Sütninem de hazırlanmış. Onun da elini öptüm. Kocaman bir kuruş verdi, Dil Feza’nınkini de
öptüm, kapıdan çıktım ki bizim Bevvab Tahir Ağa. Onun da elini öptüm… Öyle… Öpeceksin.
111 Zehra Hamarat, “ Ahmet Rasim’in Eserlerinde İstanbul Folkloru”,(Yüksek Lisans Tezi, İÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2010), 84.
112 Kara, Birinci, age,123.
113 Kara, Birinci, age, 99.
33
Hatta daha munis, terbiyeli davranmak istersen mektebe varıncaya kadar saçlı sakallı kimi
görürsen elini öpecek, dua alacaksın. Çünkü öğüt böyle.”
2.2.6. Mürekkep Yalama
Ders başı yapmadan önce çocuğun tabi olduğu âdetler sayıca fazladır. Her biri büyük
bir inançla uygulanır ve aksi halde uğursuzluk olacağına inanılır. Mektebe başlayacak
çocuklar da büyüklerinden gördüğü adap ile hiç itiraz etmeden anne babalarının ya da
hocalarının söylediklerini harfiyen yerine getirmek için hazırdırlar. Bu âdetlere örnek
olarak çocuğa mürekkep yalatılması da bir örnektir. Çocuğa şekerli mürekkep
yalatılmasındaki amacın ilmin ona tatlı gelmesi ve bu yolda sebat etme istediğinin çok
olmasının arzulandığı söylenebilir.
Yahya Kemal Beyatlı bir hatırasında şöyle anlatır114:
“ Mektebe başlayışım kadîm bir an’aneye tamamıyle uygun oldu. Erkenden muallim-i evvel
Sabri ve muallim-i sânî Ganî efendiler bizim selamlığa geldiler; çarşıdan bana salavatlı bir divit
boyundan geçirilir sırmalı bir cüzdanlık alınmıştı. Ganî Efendi kalem açtı divitin mürekkebine
batırdı. Bir “Rabbi Yesir” yazdı. Sonra üstüne şeker döktüler, bana o yazının mürekkebini şekerli
şekerli yalattılar”
Çocuğa mürekkep yalatılmadan önce “Rabbi Yessir” duasının yazılmasının da yine
dua ile başlangıç yapmanın önemine bir vurgu olduğu düşünülebilir.
2.2.7. Tütsüleme
Osmanlı Dönemi’nde tütsü ev, konak tekkelerde saray içinde ve dışında çeşitli
mekânlarda çokça kullanılır. Bilhassa; mevlit okunurken sakal-ı şerif ziyaret edilirken
ketebe alma törenleri yapılırken hafızlık icazetlerinde ve iftar zamanı ezana çeyrek
kala buhur yakılması gelenektir115.Bu âdetin bir yansıması olarak mektebe başlarken
de tütsü kullanılır.
Mektebe başlama merasimleri esnasında çocuğu hem şanslı kılmak hem de himaye
etmek amacıyla bazı uygulamaların yapıldığı görülür. Çocuk tütsülenir ve bu
uygulamanın onu koruyacağına inanılır116. Abdülaziz Bey bu uygulamadan şöyle
bahseder : “ Odanın iki münasip yerine değerli iki büyük gümüş buhurdan konur ve
içine ya amber ya da öd ağacı atılır117”Bazı kaynaklarda tütsü ile çocuğu nazardan
114 age,114.
115 Gedük Serhan, “Osmanlı Saray Kültüründe Buhur ve Gülsuyu Geleneği” Topkapı Sarayı Müzesi
Yıllık 6 s.131
116 Aynur Koçak, İbrahim Şirin, Faruk Yavuz, Memleket Hatıraları,(Ankara: Türk Tarih Kurumu,
2012): 76.
117 Abdülaziz Bey, age,60.
34
korumak istendiği ve güzel bir başlangıç dilemek niyetiyle bu uygulamanın yapıldığı
görülür. Muammer Tuksavul şöyle anlatır118:
“Cumartesi sabahı erkenden bizi uyandırdılar. Yeni elbiselerimizi giydirdiler. Bütün ev halkı
ayaktaydı. Orta kat sofasında bekleyen babama annem ellerimizden tutarak bizi götürdü ve elini
öptürdü. Oradan kardeşim Hamit'le aşağıya taşlığa indirildik. Halit, Muhittin ve Hulusi
ağabeylerim ablamla oradaydılar. Annem bir keseden bir şeyler çıkarıp mangalın ateşine serpti.
O anda çıkan kokulu dumanın üzerinden Hulusi Ağabeyim evvelâ beni, sonra Hamid'i
kucaklayarak birkaç defa gezdirdi. Bu arada annem sessiz dualar ediyordu. Meğer o zamanın
âdetine göre “nazar değmesin" diye "tütsülenmiş “tik. Bu iş annemin arzu ve emriyle büyük
ciddiyet içinde yapılmıştı.”
Ahmet Rasim de tütsülendiğini şu sözlerle anlatır:
“ Tüh Tüh, kırk bin kere maşallah! Benim oğlum beyler gibidir. Tütsüsünü de aldık. Sütninemin
koruyuculuğu ile mektebe gittik ki daha yüz adım öteden cıvıltısı geliyordu.”
İslam dininde ibadet esnasında tütsü yakma geleneği bulunmaz ama bazı özel günlerde
gelenek üzere uygulanır.
2.2.8. Muska Takma
Muska mana olarak: “Yazılı olan, yazılmış olan şey, bir şeyden çıkarılan suret”
anlamındadır119. Arapçada “nüsha” kelimesinden Türkçeleşerek onu takan ya da
yanında bulunduran kimseyi kötülüklerden ve birçok musibetten koruduğuna
inanılır120. Ayrıca çağlardan beri kısmet açtığı ya da nazara karşı iyi geldiği de kabul
edilir.
Bu sebeple çocuğu nazardan korumak için mektebe başlamadan önce yapılan
uygulamalardan biri de muska takılmasıdır. Muskanın da tütsü gibi çocuğu koruyacağı
düşünülür ve üzerinden düşürmemesi tembihlenerek takılır. Bu konu Muammer
Tuksavul ’un hatırasında şöyle geçer121:
“Arkasından, ablamın elinde hazır tuttuğu mavi bir kurdela ile süslenmiş, mavi boncuklu
mecidiye büyüklüğünde altınlı bir muskayı birer emniyet iğnesiyle sol omuzlarımıza iliştirdi ve
muskalarımızı düşürmememizi annem tekrar tekrar tembih etti.”
Hazırlıklar tamamlandığında ve âdetler yerine getirildiğinde artık mektebe başlama
vakti gelir. Aile, çocuk, akrabalar ve tanıdıklar bu kutlu başlangıca hazırdır.
118Aydın, age,76.
119 Ferit Develioğlu, ”Osmanlıca-Türkçe Lûgat”, (Ankara: Doğuş Matbaası, 1978): 1016.
120 Azize uygun, ”Yazılı Büyü Olarak Muska: Kenzü’l-Havâs Örneği”, SDÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi,
s. 29 (2012): 212.
121 age,82.
35
3. OKUL DÖNEMİ
3.1. Okul Düzeni
Kütüphane, imaret, sebil, cami, medrese ve hamamı içinde barındıran külliyelerde aynı
zamanda Osmanlı sıbyan mekteplerinin de bulunması tercih edilmektedir. Bu şekilde
bir yapının bulunmaması durumunda, camilerin bir kısmı ya da onlara bitişik bir
şekilde inşası uygun görülür. Ayrıca mektebin konumu vesilesiyle talebelerin dini bir
atmosfer içinde bulunması ve öğrendiklerini uygulaması hedeflenir122.
3.1.1. Okulun Dış Yapısı
19. yüzyılın ilk yıllarında bazı şehirlerde sıbyan mektebi olarak eğitim verilmesi için
camilerin küçük bir kısmının ayrıldığı bilinir. Ayrıca ve bu mekteplerin eğitim varlığı
için camilerin vakıf gelirlerinin bir kısmının paylaşıldığı da görülür. Bu mektepler
bazen de şehrin içindeki diğer dini yapılara yakın bir yerdedirler ya da ayrı müstakil
bir kısımda olabilirler. Mahallelerin merkezinde bulunan mektepler kalın örülmüş bu
duvarlar ile bahçeleri sokaktan bağımsız yapılıdır. Fakat civarlarındaki yapılardan
soyutlanmış bir halde değildirler, talebelerin sosyal ilişkilerde bulunabilecekleri ile bir
haldedirler123.
Genellikle sıbyan mektepleri tek odalı olup ahşap yapılıdır. Bir tarafı sokağın hemen
üst kısmındayken öbür cepheden genellikle bahçeye bir bağlantı bulunur. Talebelerin
özel ihtiyaçları için lazım olan yapılar bahçenin içerisindedir. Örneğin, çeşmeler ve
depolar bu yapılardandır. Dershanelerin tümünde olmamakla giriş önü için bir mekân
vardır. Bu kısım ufak saçaklarla muhafaza edilebilir ya da büyük ve bir kısmı açık
dershane olarak karşımıza çıkabilir124. Bu yüzyıla kadar muhafaza edilmiş en eski
sıbyan mektebi ise Bursa'da yer almaktadır. Sıbyan mektebi,1459-60 yıllarında inşa
edilen Sitti Hatun camisine yakındır. Küçük bir bahçeyi gören, önü ferah, üstü kısmı
kapalı, döşemeleri yüksek; orta kısmı küçük havuzlu olan oturma yeri “yazlık bölüm”
122 Ali Naci Özyalvaç , “Bir Müfettiş Raporunda Erken 20.Yüzyıl İstanbul Sur içi Sıbyan Mektepleri”
(Yüksek Lisans Tezi, YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü,2010), 27.
123 age,30.
124 age,31.
36
olarak anılır. Burada bitişik kapalı bir dershane de mevcuttur. Sitti Hatun isimli
mektep, Fatih Sultan Mehmet zamanında Oruç Bey’in kızı olan Zağanos Paşa’nın eşi
Sitti Hatun vesilesiyle inşa edildiği bilinmektedir125.
3.1.2. Dersliklerin Fiziki Yapısı
Sıbyan mektepleri çoğunlukla tek derslikli olarak inşa edilir. Bunun dışında Amcazade
Hüseyin Paşa ile Bayezid gibi büyük külliyelerde iki derslikli mektepler de mevcuttur.
Vakıf müessesesi olmaları sebebiyle mekteplerin tek derslikli oldukları düşünülebilir.
Hem mektebin inşaat masrafını hem de hocaların ve kalfaların iaşesini, talebelerin
masraflarını vakıf karşılamaktadır. Bu bilgiler ışığında mekteplerin tek derslikli
olması, ekonomik olduğu için vakıf sahiplerince tercih edilmiş olabilir. Sıbyan
mekteplerinde genellikle tek dersliklerin bulunmasının diğer sebebi olarak
İslamiyet’in başlangıcında mevcut olan ve daha sonra gelişimini devam ettiren
“küttab126” tarzından yola çıkılarak inşa edilmiş olmaları gösterilebilir127. Bazı mektep
tipleri küçük yapıda olması hasebiyle talebelere sıcak bir ortam sunmaktadır128.
“Mekteplerin yapılış tarzı da bir hususiyeti, bir güzelliği haizdi. En güzel mektep tipi: Kubbeli
geniş bir oda. Bunun yanında muallimin ve kalfanın oturacağı ufak bir oda. Bütün talebe kubbeli
odada bir arada bulunurlardı”
3.1.3. Dersliklerin Fiziksel Şartları
Mektep dışında bazen büyükçe bir bahçenin olduğu da görülmektedir. Talebelerin
derslikleri için eğer imkân varsa birkaç basamak merdivenle yukarı çıkılabilecek yerler
tercih edilmektedir. Bunun sebebi çocukların mümkün mertebe rutubetten
korunmasıdır129. Nitekim kitapların da rutubetten korunması amacıyla üst katlarda
tercih edilir. Ayrıca ders esnasında sokaktan gelebilecek muhtemel günlük gürültülere
maruz kalmamak ve daha iyi bir ışıklandırmaya sahip olmak için de derslikler için üst
125 Zeynep Ahunbay, ”İslam Ansiklopedisi” c.29, (İstanbul: MEB,2004): 7.
126 Mektep kelimesiyle eş anlamlı olan küttab Osmanlılar ‘da mektep hane, mekteb-i sıbyan, sonraları
ise ibtidai mektep ve ilk mektep gibi adlarla anılmıştır. Batılı yazarlar ise daha çok Kur'an Okulu adını
kullanmışlardır. Bu okulların tam olarak hangi tarihte ortaya çıktığı belli değilse de Emeviler ve
Abbasiler Döneminden beri en yaygın temel eğitim kurumları olduğu bilinmektedir. Başlangıçta
İslamiyet'i yaymak için vazife gören ve farklı etnik grupları İslam inancı ve hayat tarzıyla
bütünleştirmede önemli rol oynayan bu kurumlar daha sonraki dönemlerde ağırlıklı olarak dini kültürün
muhafazasında etkin olmuştur. Köylerde, kasabalarda ve şehirlerde hemen her mahallede ihtiyaca göre
bir veya birden fazla bulunan küttablar, temel eğitimin gerçek bir mümin yetiştirme amacıyla da bağlantılı
şekilde genellikle hocaları daha ileri seviyede eğitim veren bir camiye bitişik halde kurulur ve
bazı dersler cami içinde yapılırdı. Jacob M. Landau ,”İslam Ansiklopedisi” c. 27, (İstanbul: MEB,
2003):3.
127 Özyalvaç, age,33.
128 Osman Nuri Ergin, “Türkiye Maarif Tarihi”,(İstanbul: Eser Matbaası,1977): 90.
129Hasan A. Koçer, “Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu”,( Ankara: Uzman Yayınları,1987): 9.
37
katların yerleştirilmesi tahmin edilen sebeplerdendir130.Celal Esat Arseven okuduğu
Taş Mektebi şu sözlerle anlatır131:
“Altı yaşıma girdiğim vakit beni mektebe başlattılar. Beşiktaş’ta Akaretler’in yanındaki, saray
mutfakları karşısında Taş Mekteb denilen kargir bir bina vardı. Kalın duvarlı ve kemerli, küçük
pencereli demir parmaklıklı, medrese yavrusunu andıran bu mektep ikinci katta idi. Altında bir
tütüncü dükkânı vardı. Kubbeli tek bir oda ye hamam abdesthanesi gibi bir abdesthaneden ibaret
olan bu mektebe ancak bir adam geçebilecek kadar dar bir taş merdivenle çıkılırdı.”
Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, bazen çocukların sayıca fazla olmasından bazen de
yapı olarak yetersiz kalan mahalle mekteplerinin düzeniyle ilgili şu bilgileri
paylaşır132:
“Mekteplerin tarz-ı inşâsına gelince, ekserisi zemin katında olmak üzere dört taş duvar ve bir
damdan ibaret olup, derûnunda sıra sıra dizilmiş olan rahlelerin karşılıklı iki tarafına çocuklar
kendi hanelerinden getirmiş oldukları minderleri koyup otururlar. Köşelerden biri hoca efendinin
makamı olmak üzere tefrik olunmuştur. Vaktiyle sıbyan mekteplerinde teneffüshaneye ve
bahçeye çıkarılmak gibi usuller olmadığından, sabahtan akşama kadar yüzlerce çocuk kafese
tıkılmış azatlık kuşlar gibi ikamete mahkum idiler. Daima azat vaktini intizar ederler ve azat
zamanlarında, tatil günlerinde cerâd-ı münteşire gibi sokaklara yayılırlar ve bin türlü
yaramazlıklar ederek ortalığı velveleye verirlerdi”
Mektepler, farklı şehirlerde de olsa genellikle benzer yapı özelliklerini
göstermektedirler. Örneğin, Niğde’de bulunan bir sıbyan mektebi Kuzey Kutbu’nda
bulunan ve buzdan yapılan küçük evlere benzetilmektedir. Niğde Anadolu’nun
ortasında yer alır ve ılıman bir iklime sahiptir. Buna rağmen bu denli soğuk bir yerin
olması şaşırtıcı bulunur. Bu mektepte, mimari sebebiyle talebelerin iç sıkıcı bir duygu
ile ders yaptıkları belirtilir133. Bu husus bazı hatıralarda yer alır134:
“Binaya oranla pek küçük olan kapısının tahta aralıklarına, cingi denilen kara taştan yapılmış
olan sökelerine temas eden kenarlarına, ak ve kara, koyun, keçi pöstekisi parçaları çivilenerek
garip bir şekil verilmiş, pencerelerine üç ay evvel kaba kâğıt yapıştırılarak temiz havanın
girmesinden, aydınlanmasından pek zalimce menedilmiş bir mektep!
Her şeyden evvel yaşamak için havaya, ışığa muhtaç olduğumuz bilinmeyerek; birine giriş,
ötekine çıkış bırakmayan bu yerde bir şey öğrenmenin imkânı düşünülür mü? Kapıdan girince
yalnız çocukların nefesiyle ısınmış, rutubetli ve üç aydan beri temiz hava cereyan etmediği için
kötü kokulu bir karanlık içinde kaldım”
Ahmed Rasim ilk olarak başladığı mektepte hocanın bulunduğu yerden şöyle
bahseder135:
130 Özgönül Aksoy, ”Osmanlı Devri İstanbul Sıbyan Mektepleri Üzerine Bir İnceleme”(Doktora Tezi
İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü,1967),153.
131 Celal Esat Arseven, Sanat Ve Siyaset Hatıraları, Haz. E. Işın ( İstanbul: İletişim Yayınları,1993),
27.
132 Birinci, Kara, age52.
133 Ebubekir Hâzim Tepeyran, “Hatıralar”, (İstanbul: Pera Yayınları, 1998): 4-5.
134 age,5.
135 Hamarat, age,89.
38
“Hocanın yeri kapıdan girince ta karşıya gelen, içi sedir döşeli, önünde diz çökmüş bir çocuğun
çenesi irtifaından bir iki parmak alçak, geniş bir rahle bulunan bir şehnişin yavrusu, kafessiz bir
cumba, etrafı yastıklı, zemin döşemenin üzeri büyücek bir pösteki ile örtülü bir çıkıntı, adeta
kuytu bir mahal idi.”
3.2. Okula Başlama Töreni “Âmin Alayı”
Başlangıç tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemekle birlikte Osmanlı Dönemi’nde
çocuğun mektebe başlayacağı vakit yapılan törene halk arasında “Âmin Alayı”
denmektedir136. Törenin adı ilim ile uğraşan âlim kimseler arasında ise “Bed’-i
Besmele” diye isimlendirilmektedir137. Âmin alaylarının bazı kaynaklarda “Dua alayı”
şeklinde de adlandırıldığı görülmektedir138. Merasimler, maddi durumu iyi olan aileler
tarafından âdeta bir düğün kadar önemsenmektedir139.
Çocuğun mektebe başlaması, hafızasında iz bırakan eşsiz bir olaydır. Bu nedenle böyle
özenli bir merasim iyi bir başlangıç için gerekli zemini hazırlamaya yardımcı
olmaktadır. Bir bayram heyecanı içerisinde yaşanan, düğünlerden daha coşkulu olan
bu merasim; Osmanlı toplumunda öğrenmeye, bilgiye ve ilime verilen değerin de
kanıtı mahiyetindedir. Bu uygulamalar sayesinde çocuk psikolojisi, toplum psikolojisi
ve genel pedagoji açısından, zamana meydan okuyacak kadar güçlü hisler yaşanır.
Nitekim mektebe yeni başlayan çocuğun ilk günlerdeki memnuniyet ve haz
duygusunun şekillenmesi oldukça önemlidir. Çocuklar, eğitim hayatları boyunca
öğretime olan heyecanlarını belki de ancak bu güzel başlangıcın etkisiyle
hissetmektedirler. Motivasyon için bu yeni başlangıçta gerekli tüm etkenler
değerlendirilmeli, çocuktaki öğrenme isteği ve sevgisini harekete geçirmelidir. Bu
konu tüm devirlerde aynı önemi taşımaktadır140.
Yeni başlanacak olan öğretim sürecini eğlenceli ve cazip hale getirmede büyüklerin
de katkısı bulunur, çocuklara uyum sağlayarak neşeli bir hava eşliğinde
gerçekleştirilen bu gibi sosyal organizasyonların faydaları büyüktür. Bu törenler
eğitimi sevdirici ve özendirici oldukları için pedagojik değere sahiplerdir141.Mevcut
136Mustafa Öcal, Âmin, İslam Ansiklopedisi, c. 3, (İstanbul: MEB, 1973):63.
137 Birinci, Kara, age,300.
138 age, 26.
139 Tevfik Sağlam, Törenin adından şöyle bahseder: 1888 yılı Martının 14.günü, henüz beş yaşımı
bitirmeden, mektebe başladım. Bu babamın defterinde “Oğlum Ali Tevfik’in Bedi’-i Besmelesi “diye
kayıtlıdır.
140 İbrahim Bozdemir, “Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Eğitim Ve Öğretim“ (Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991 ),19.
141 Mustafa İsmail Bağdatlı, “Osmanlı Eğitim Geleneğinde Eğitici Drama” İ.Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, , s.24 (2011): 79-102.
39
kaynaklardaki bilgilere bakıldığında yakın geçmişimizde dahi var olan bu merasimin,
dini ve sosyal hayatın yanı sıra toplumsal ve kişisel hayatta ne kadar önemli bir yer
tuttuğu görülebilmektedir142.
Törenin şeması yaklaşık olarak şöyledir143:
“1. Çocuğun gideceği mektepteki talebeler mektepte toplanırlar. Alayla çocuğun evine giderler;
en önde, elinde bir rahle başı üzerinde çocuğun oturacağı minder olmak üzere “kalfa “yürür.
2.Evin kapısının önünde hoca bir dua okur. Çocuklara, hocaya ve davetlilere evde yemek ikram
ederler.(Ev elverişli değilse yemek mektepte verilir).
3.Alay, çocuğun da katılmasıyla, ilahiler okuya okuya mahalleyi dolaşır; ilahilerin belirli
yerlerinde çocuklar hep bir ağızdan “âmin” diye bağırırlar. “
Merasimin esas amacı çocuğu mektebe ısındırmak ve derslerine adapte olabilmesi için
moral vermektir. Bu alay hem mektebe başlayacak olan çocuk hem de diğerleri için
bir heves vesilesidir. Yeni bir başlangıç yapacak olan çocuğun korkuları azalır, yerini
tatlı bir heyecan alır. Sadri Sema bu durum için şöyle bir hatırasını paylaşır144:
“Bu alaylar ve bu levazım yalnız bir çocuğun okuma hevesini canlandırmak, kanlandırmak için
idi ama bunlar daha mektep çağına girmemiş yavrulara da bir teşvik ve teheyyüç vesilesi olurdu.
Ben komşu çocukları tanırım, hatırlarım. Daha küçüktürler. Mektebe gidemezler. Fakat böyle
karâmin alayları evlerinin önünden geçerken sokaklara fırlamışlar ve alaydaki çocuklara karışıp
kaybolmuşlardır. Anaları, babaları onları bulmak için arkalarından koşmaya mecbur
kalmışlardır.”
O dönemde, alay yapılmadan ve mektebe başlanmadan önce aynı mahallede mektebe
başlama yaşına gelmiş fakat ailesinin maddi durumu iyi olmayan çocuk varsa onlara
yardım edilir. Halide Edip Adıvar bu durumu şu cümle ile anlatır: “ Bu alay, düğün
merasimi kadar mühim sayılır, aileler çok para sarf eder ve Osmanlı devrinin sisteme
bağlı içtimaî yardım hissine uyarak, o mahallenin birkaç fakir çocuğu da mektebe
verilir, masrafları görülür145”
Âmin Alayı sadece çocuklar için değil o döneme göre mektep çağını tamamlamış genç
kızlar, orta yaşlı hanımlar ve yaşlılar için de bir eğlence vesilesidir. Aynı zamanda
uğurlu bir vakit olduğuna ve meleklerin de iştirak ettiğine inanılır. Ahmet Rasim bu
durumdan şöyle bahseder:
“ Sütnineme dedim ki:
-Yarın mektebde âmin var.
Arab’ın yüzü güldü. Hızlı söylemiş olacağım ki ötekiler de duymuşlar. Onların da yüzleri güldü.
Şimdi anlıyorum ki semtte bir âmin, o zamanlar da bir seyirlik olay duygusu değerindeydi. Yaşlı,
142 age,39.
143 Boratav, age,207.
144 Birinci, Kara, age,310.
145 Adıvar, age,43.
40
orta yaşlı kadınlar, hatta genç kızlar için sokağa çıkabilmeye bir bahane idi. Annem bile sokağa
çıkacağını iki gün önceden söylemek alışkanlığında iken bu âmin haberi üzerine:
-Biz de gider, , mektebin önünde seyrederiz dedi. Tesadüf, her şeyi bilen Kara annem de bizde
idi. O da:
- Dizlerim ağrıyor ama ben de giderim, sevaptır. Hayırlı olacak çocukların âminlerinde melekler
de bulunurmuş deyip kestirdi.”
Âmin Alayı başlayacağı zaman, bu âdet alayın yapılacağı semt için bu bir heyecan ve
seyir vesilesi demektir. Artık ihtiyarlamış ya da orta yaştaki kadınlar ve genç kızlar
izlemek için bu anı beklerler. Köşe başlarında ya da mektebin önünde izlemek için
aralarında kararlaştırırlar. Hastalık durumu ya da işleri olsa dahi bulunmak istenir
çünkü hayırlı olacak çocukların alaylarında meleklerin de olacağına inanılır146.Osman
Nuri Ergin, Bed’-i Besmele merasimi için şunları söylemektedir147:
“Sıbyan mektepleri bahsinde ehemmiyetle hatırlatılacak bir keyfiyet de çocukları mektebe
başlatma usulüdür. Buna havas Bedi’-i besmele cemiyeti halk Âmin Alayı der. Buna bilhassa
hali vakti yerinde olan ailelerce çok ehemmiyet verilir ve bu da sünnet gibi o ailenin belli başlı
gösterişlerinden, düğünlerinden birisi olurdu. Şimdiki gibi mektebe çocuk kaydı zamanı
muayyen olmadığından herkes senenin hangi gününde olursa olsun çocuğunu mektebe
başlatabilirdi. İşte bu başlatma yani kayıt bir usule, bir törene tâbidir.”
Fetullah Esat’ın kayıtlarından elde edilen bilgilerle Rumeli ve Serez’deki Âmin Alayı
törenleri hakkında şunları öğrenmekteyiz 148:
“Önde “Hoca Efendi” olduğu halde bütün mektep çocuklarıyla ilahi okuyarak sokakları
inletirler. İlâhilere daha fazla kuvvet ve heyecan vermek için, bu mektebin mezunlarından ve
güzel seslilerinden birkaç eski şakirtler de katılır. Bu hoca için de mezunlar için de bir şeref
sayılır. Kafile mektebe başlayacak kızın evine gelir. Kızın ailesi Hoca’yı karşılar ve kahve, şeker,
şerbet gibi ikramlarda bulunur. Diğer talebeler ise evin avlusunda büyük bir daire teşkil ederler.
İlâhiler, neşideler, kasideler okurlar. Biraz sonra Hoca Efendi misafirlerle birlikte bahçeye gelir.
Çocukların teşkil ettikleri dairenin ortasına girer. Çocukları selamlar. Daha sonra kızın babası
talebeyi Hoca Efendi’ye teslim eder.”
Törende hissedilen güçlü duygular hem aileye hem de çocuğa tesir etmektedir.
Çocuğun belki de evden ilk ayrılışına şahitlik edilen bu süreçte zaman zaman ailelerin
ya da çocukların gözyaşlarını tutamadığı da görülür. Muammer Tuksavul yaşanan
duygu yoğunluğunu şu sözlerle anlatır149:
“Faraç ve Mehmet ağalar da, bir kenarda olan biteni gülümseyerek seyrediyorlardı. Herkesin
yüzünde açıkça bir memnuniyet ve sevinç ifadesi vardı. Yalnız annem arada ağlayacak gibi oldu.
Nihayet Mehmet ağa anneme:
“Hanımefendi, geldiler” dedi.
Bunun üzerine biz iki çocuğu kapıya getirdiler. Ağlıyarak annem bizi kucaklıyor, dualar ediyor,
okuyup üstümüze üflüyordu. Tekrar tekrar “Maşallah, maşallah!” derken Muhittin ağabeyim bizi
sokak kapısından dışarı çıkardı. Sahanlıkta bir de ne göreyim? Evimizin önüne ikişer ikişer, arka
arkaya, tabur biçiminde bir bölük çocuk dizilmişler başlarında paltolu sakallı bir efendi, gerilerde
146 Pakalın, age, 58.
147 Ergin, age,91.
148 Koçak, Şirin, Yavuz, age,75.
149 Muammer Tuksavul,“Doğudan Batıya ve Sonrası”, ( İstanbul: Tifuduruk A.Ş.,1981), 57-68.
41
omzunda uzun bir sırık taşıyan başka biri duruyor. Bu sırığa sefertasları asılmıştı. Öndeki
efendinin işaretiyle çocuklar bir ağızdan, yüksek sesle bir şeyler okumağa başladılar. Ben ne
oluyor diye arkaya kapıya doğru dönünce, kapı arkasından bakan annemle göz göze geldik. Onu
ağlar görünce ben de dayanamayarak boşandım. Beni gören Hamit de başladı ağlamağa...
Bir ara ben tekrar eve kaçayım mı diye düşünürken, Muhittin ağabeyim:
“ Hadi bakalım, çocuklar sizi bekliyorlar, mektebe gidiyoruz!” diyerek bizi ellerimizden çekti
ve merdivenlerden inerek taburun başındaki iki çocuğun yanına getirdi. Orada duran adamla bir
şeyler konuştuktan sonra bir işaretle tabur yürümeğe başladı. Artık çaresiz, ağlaya ağlaya, arada
kapımıza doğru imdat istercesine başımı geriye çevire çevire, ben de Hamit'le yürümeğe
başladık. Birden çocuklar bir ağızdan şarkı gibi bir şeyler söylemeğe koyuldular. Sonradan
öğreniyorum ki “ilâhi” okuyorlarmış.”
Sözlü tarih görüşmeleri kapsamında bir sohbete konuk olan Ali Bey, 7 yaşına gelene
kadar aynı semtte yaşadığını ve sıbyan mektebinde eğitim gördüğünü aktarır.
Yıldırım,: “O sene mektebe başlama zamanı Harbe denk geldiğinden bize âmin
yapılmadı“ diye belirtir150. Bu bilgi üzerine, nadir olsa da Âmin Alayı’nın
yapılmadığı zamanlar olduğu söylenebilir. Fakat diğer hazırlıklar daima
yapılmaktadır. Bu bağlamda hatıralardan söz edilebilir. Şair Yusuf Ziya Ortaç Şöyle
anlatır151:
“Ben mektebe alayla başlamadım. Fakat mektebe başlatılmama karar verildiği gece, sabaha karşı
eve lokmalar geldi. Mutfakta, o gün yeni mektep arkadaşlarıma dağıtılmak üzere, lokmalar
döküldü. Ve sabahleyin babamın bir elinden ben, bir elinden de Öksüz Ali, Beyler Beyi’nde
Çayır Mektebi’ne gittik.”
Osmanlı Dönemi’nde Şehzadelerin ilk defa derse başlayacakları vakit yapılan
merasimler de hem eğitim tarihi hem Osmanlı tarihi bakımından çok önemli
görülmektedir. Bu merasim, halk tarafından yapılan Bed’-i Besmele merasimine göre
gösterişli ve oldukça coşkuludur 152.
26 Ağustos 1831’de bir Cuma günü şehzade Sultan Mecid Han’ın Bed’-i Besmele
töreni yapılır. Üsküdar’da İbrahim Ağa çayırındaki Kasr-ı Hümayun karşısında 18
direkli gölgelikler hazırlanır ve zarif bir şekilde süslenir. Devlet adamları, âlim
kimseler, askerler, mekteplerde okumakta olan çocuklar ve ziyaretçiler için de çadırlar
hazır bulunur. Çadırlarda ziyafetler verilir. Bu törene ait resimlerde kendini ilme
adamış kimseler, Şeyhülislam, kazaskerler ve Hz. Muhammed (SAV) soyundan
katılanlar vardır. Ayrıca görevden ayrılmış olan bazı devlet adamları da
bulunmuşlardır153. Osman Nuri Ergin hatırasından şöyle söz etmektedir154:
150“Ali Yıldırım İle Sözlü Tarih Görüşmesi 1. Bölüm
http://dspace.sozlutarih.org.tr/handle/20.500.11834/3378 [13.11.2018]
151 Güldal, age,89.
152 Ergin, age,7.
153 Pakalın, age,193.
154 age,94.
42
“Hamit I devrine ait bir vesikaya göre törene başlamadan iki gün önce İncili köşk önündeki sahraya
Sadrazam için bir Otağ, Şeyhülislam için bir Oba, Nakibüleşraf ve sadreyn için obalar, Yeniçeri
ağası, Defterdar, Reisülküttap ve Çavuşbaşı Efendiler için Çerge’ler; müteferrikalar ve saire için
de on beş kadar çadır kurulurdu. Tören günü bütün davetliler gelip yerli yerinde otururlar,
kendilerine tatlılar, kahveler ikram edilir, öğle yemeğini de orada yerlerdi. Yemekten sonra
Hünkâr mutad olan merasim ve teşrifatla İncili köşke gelir, - yukarıda adları geçen, devlet erkânı
Hünkârı köşk önünde karşılarlar, sonra bu heyet şehzadeyi karşılayıp birlikte getirmek üzere
büyük bir alay ile orta kapıya kadar giderlerdi. Bir çeyrek saat sonra mektebe başlıyacak olan
Şehzade bir at üzerinde olduğu, sağ ve solunda Darüsseade ağası ile Hazini Şehriyarî bulunduğu
halde görünür, Nakibüleşraf orada bir dua okur, Sadrazam ile Şeyhülislâm Şehzadenin eteğini
öperler, âlâyı valâ ile İncili köşke getirirler, orada iki mü-sahip tarafından çil paralar saçılır, sonra
herkes dağılır ve rikâp taşında yalnız Sadrazam kalırdı. Sadrazam Şehzadeyi attan indirip
kucağına alarak köşke götürür, Hünkârın elini öptükten sonra babasının yanında hazırlanan yere
oturturdu. Bu tören yapılırken Sadrazam, Şeyhülislâm Nakibüleşraf, sadreyn ve Ayasofya şeyhi
ile birinci ve ikinci imam otururlar, geri kalan devlet erkânı ayakta dururlardı. Hünkârın oturduğu
yerin yanma iki ihram yani yaygı, bunların ortasına bir rahle konulur ve Sadrazam yine çocuğu
kucağına alarak getirip rahlenin önüne oturturdu. O sırada Hünkârdan başka herkes ayağa
kalkarak çocuğa Besmele çektirilir, okumaya başlatılırdı. Tören sonunda Şeyhülislâm ile
Ayasofya şeyhi birer dua okurlar, dışarıda bulunan saray müezzinleri yüksek ses ile âmin
derlerdi. Bu işler de bittikten sonra Şehzade yine geldiği alay sırasiyle orta kapıya kadar
götürülür, orada attan indirilerek Harem dairesine teslim edilirdi155”
Âmin Alayı’nın yapıldığı cadde ve sokaklarda kim bu merasime şahit oluyorsa durur,
kahvehanelerde oturmakta olanlar yerlerinden kalkar, dükkânlarında çalışanlar varsa ellerindeki
işi kenara koyar, evde olanlar pencereye ya da kapıya koşarlar. Bu kimselerin hepsi mutluluk
gözyaşlarıyla merasimi seyrederler. Bu alayı gören herkes evladı mektep çağıma gelmemiş olsa
dahi evladının böyle güzel bir alayla mektebe başlamasını temenni eder. Tıpkı aileler gibi
çocuklar da kendilerini böyle atlarla, arabalarla ve alaylarla sokak sokak gezerek mektebe
başlamayı hayal ederlerdi. Bu sebepten Âmin Alayları çocuğu olanları evlatlarını okutmak,
çocukları da okuyup yazmayı öğrenmeye heveslendirmek için son derece mühimdir.”
Halktan kimselerin çocukları içi yapılan Bed’-i Besmele Töreninden farklı olarak
Şehzadeler ve Şeyh çocukları için daha görkemli merasimler yapılmaktadır. Âmin
Alayı ile eğer şeyhlerden birinin çocuğu mektebe başlayacaksa farklılıklar görülür.
Şeyh efendinin bağlı olduğu tarikatın müritleri ve dervişleri alaya tarikat bayraklarıyla
gelip katılırlar. Zaman zaman alay esnasında tarikata ait ayinler yapılır ve yürürken
kudümler çalındığı duyulur156.
Mevcut kaynakların çok yeterli olmaması sebebiyle bahsedilen bu âdetlerin coğrafi
yaygınlığı ile ilgili kesin hükümler verilememektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda
Türklerin ikamet ettiği bölgelerde değişik şekil ve koşullarda bu âdetlerin yaşadığı
kabul edilir. Kaynaklarda var olan bilgilerin özellikle İstanbul’da hayat bulmuş
alaylardan olduğunu ve bu âdetin tüm çeşitliliğiyle bu bölgede yaşandığı da
bilinmektedir. Bunlara ek olarak Âmin Alayı’nın Anadolu’nun farklı yerlerinde,
örneğin; Niğde, Çankırı ve İnebolu’da bunun gibi ama daha gösterişsiz olarak
uygulandığı hakkında kesin bilgilere erişilmektedir 157.
155 age,7-8.
156 age,308.
157 age,39-40.
43
Sözlü Kaynak vesilesiyle Çorum ili merkez ilçesi için bu konuda kısıtlı da olsa bazı
bilgilere ulaşılabilir. Merkez ilçesinde aynı mahallede en az 250 senelik bir geçmişine
sahip Ozulu ailesine mensup olan Sayın Abdulkadir Ozulu, anne ve babasından
duyduğu halktan ya da tarikat ehli çocuklarının Âmin alaylarına ait hatıraları şöyle
aktarıyor158:
“En az 250 senedir ceddimize ait olan evimiz Çorum Azap Ahmet Cami’nin hemen yanındadır.
Bu mescidin bahçesinde 1920 senesi öncesine kadar bir Sıbyan mektebi bulunmaktaydı. Bu
mektebe Dua ve Alaylarla çocuklar getirilirmiş. Bu merasimler ilk okumaya başlayacakları
zaman yapılırmış. 1916 yılında burada ikamet etmeye başlayan annem, bu merasimleri izlermiş.
Bu sebeple 1916-1920 senesinde Çorum merkez Azap Ahmed Cami içindeki Sıbyan mektebinde
okuyacak talebeler için “Âmin Alayı’nın yapıldığını kesin olarak söyleyebiliriz.
Babam da aynı şekilde mektebe başlamış. Dedem Rufai baş dervişi olduğu için “Âminci “
talebelerin yanı sıra onun arkadaşlarından da alaya katılan dervişler olmuş. Görkemli bir “Âmin
Alayı” ile dualarla mektebe kadar talebelere eşlik etmişler. Bu talebelere ikramlarda bulunmak
adetmiş ve o gün onlara ikramlar verilmiş. Çünkü “Âminci” diye adlandırılan bu kıymetli
talebeleri bulmak kolay değilmiş. Üst sınıflardan olan bu talebeler de severek bu vazifeyi
yaparlarmış.”
Mevcut kaynaklardaki bilgilere bakıldığında dahi yakın geçmişimizde var olan bu
merasimin, dini ve sosyal hayatın yanı sıra, toplumsal ve kişisel hayatta ne kadar
önemli bir yer tuttuğu görülebilmektedir159.
3.2.1. Okuldaki Talebelere Duyurulması
Mektebin Hocası Âmin Alayı yapılmadan önce ders görmekte olan talebelere haber
verir. Âmin Alayı’na katılacak talebeler neredeyse mektebe başlayacak çocuk kadar
heveslidirler. Hem o gün ders olmayacağı hem de merasimdeki âdetlerden istifade
edecekleri için alay gününü beklerler. Çocukların bu fikirleri hatırlarda görülebilir.
Çocuk mektebe başlamadan bir gün önce mektep hocası mevcut talebelerine: “Yarın
âmin, güzelce giyinin gelin!” diyerek törenin yapılacağının haberini verir, ertesi gün
için hazır olmaları gerektiğini bildirir.160Ahmet Rasim Hocasının talebelere merasimi
haber verişini şöyle anlatır161:
“Pehlivan Hoca bir gün hafızları, mushafçıları dinleyip derslerini verdikten sonra ince değneğini
rahlenin üstüne: - Susunuz, bir şey söyleyeceğim, dinleyiniz! Anlamında çat çat, çabuk çabuk
vurdu. Bu bir parolaydı. Derhal cüzleri kapadık, başımızı kaldırdık. Gözlerimizi yüzüne diktik.
Kalfa ayakta bulunuyordu. Dedi ki: - Yarın âminimiz var... Yeni elbiseleri olanlar giyinsinler.
Ders yok. Cüzleri, cüz keselerini getirmeyin, Âmin ’den sonra paydos. Oh! ... Üç güzel şey bir
arada! ... Genel bir sevinç, seslerimizi yükseltti. O sevinçle minderlerimiz üzerinde adeta
zıpladık.”
158 KK1
159 age,39.
160 Koçak, Şirin, Yavuz, age,73.
161 Birinci, Kara, age,107.
44
Tahiru'l-Mevlevî ise Hocanın talebeleri tembihlediğini: “Muallim tarafından da talebe
ve talebata: - Yarın "Âmin" var, güzelce giyinin de öyle gelin, emri verilirdi” sözleriyle
belirtir162.
3.2.2. Evdeki Hazırlık
Merasim öncesi evde temizlik yapılırken ikramlıklar da hazır edilir. Ev halkı ya da
varsa evde bu işlere bakan bir görevli bütün hünerini büyük gün için sergiler. Bütün
ev temizlenir ve şerbetler, lokmalar ikramlıklar hazırlanır. Evdeki hanımlar bu
hazırlıkları tek başlarına yapmazlar. Bazen akrabalardan kimseler ya da komşular
yardıma gelmektedirler. Ahmet Muhtar Nasuhoğlu hatırasında: “Cemiyet günü
evimizde orta hizmetini komşu hanımlar temin ettiler.” sözleriyle hazırlıkların sadece
evdekiler tarafından yapılmadığını belirtir. Ayrıca ikramlıkların hazır edilmesi ve
gelenlerin karşılanıp sofra düzeni kurulması bu süreç içerisinde en çok zaman alan
kısımlardır. Hanenin maddi durumuna göre bu hazırlıklar farklılık gösterebilir. Önemli
olan hem alayda görev alanlara hem de misafirlere bu büyük gün için ikramda
bulunmaktır. Ahmet Muhtar Nasuhoğlu hatırasında bir merasim gününü şöyle tarif
eder163:
“(…) Turşucunun güzel kızı, Server Paşa’nın kâhya hanımı Feride Hanım, kızları birer göğüslük
taktılar. Sofraların tanzimi, davetlileri karşılamak, i’zâz ü ikram işleri bu hanımlar tarafından pek
güzel yapılıyordu. Vâlide, dadımızla cariyemizin başına kırmızı gaz boyamasından saray hotozu
yaptı. Beyaz zemin üzerine dağ palamudu şeklinde nakışlı, etekleri uzunca birer entari giydirdi.
Entarinin etekleri sağ taraftan toplanmış, bel kemerine iliştirilmişti. Elbise giyindikten sonra etek
öptüler. Gelenleri karşılamak hizmetine gittiler.”
3.2.3. Talebelerin Yürüyüşleri
Âmin Alayı, sıbyan mektebi talebelerinin evden mektebe arkadaşlarıyla birlikte
yürüdükleri gösterişli bir merasim olduğundan, talebeler yürürken büyük kafileler
halindedirler164.Âmin Alayı esnasında mektebe başlayacak çocuk ve alaydaki
kalabalık hep birlikte bütün mahalleyi dolaşmaktadır. Herkes için seyirlik mahiyetinde
olan bu alay yavaş yavaş ve uzun süren bir merasimle bu yürüyüşü yapar. Alayda
okunan ilahilerin ardından “âmin” seslerinin çok uzak yerlerden de duyulduğu yine
hatıralarda belirtilmektedir. Ercüment Ekrem talebelerin alay ekibiyle yürüyüşlerini
şöyle anlatır165:
162 age,353.
163 age,187-190.
164 Halil Can, “Dinî Musiki Lûgatı Mektep ilâhileri”, Musiki Mecmuası, s.218 (1966),57.
165 age,283.
45
“En önde, başının üzerinde minderi taşıyan, yarım papuçlu, yırtık cübbeli kalfa, onun arkasında
rahleyi hamil mahalle bekçisi, daha sonra çocuğun etrafını kuşatmış mektep arkadaşları, en
arkada ailenin büyüklü, küçüklü erkân ve mensupları, ilahiler okuyarak, "âmin âmin!" diye
bağırarak yürürlerdi.”
Hulusi Kodaman ise şahit olduğu alay yürüyüşünü: “Âmincilerin arkasında da mektep
çocukları, ikişer ikişer el ele vererek alayı tamamlarlardı. Çocuğun babası, davetliler
akraba ve yakın dostlar en arkadan alayı takip ederlerdi166” diyerek paylaşmaktadır.
3.2.4. Okuldaki Karşılama
Merasim yürüyüşü mektebin kapısında son bulur. Talebeler arasında karışıklığın
olmaması için hoca talebelerle ilgilenir ve sırayla içeri alır. Ercüment Ekrem, mektep
kapısında nasıl karşılandığını anlatır ve çocuğun korkmaması için gösterilen özenden
şu sözlerle bahseder: “Kafile içeriye girer girmez, iri kavuklu, torba sakallı, kerli ferli
hoca efendi sınıf kapısından karşılar, herkese yer gösterir, çocuk birdenbire ürkmesin
diye ona da iltifat ederdi” 167. Bu sözlerden, çocuğa karşı özenli ve sevecen bir tutumun
olduğu anlaşılmaktadır.
3.2.5. Midilli ve Fayton
Çocuğun mektebe başlayacağı gün gelir ve Âmin Alayı başlar. Hatıralarda görüldüğü
üzere bu merasimler çocuğun mektep ile ilgili güzel bir başlangıç yapmasına vesiledir.
Bugün mekteplerde çocukların ilgisini çekmek ve derslere olan ilgisini artırmak için
karne ile birlikte verilen hediyelerin görevini o dönemler çocuk için hazırlanan midilli
ya da faytonların üstlendiği söylenebilir168. Ahmet Rasim Âmin Alayı hatırasını şöyle
anlatır169:
“ (…) Beni doğruca arabaya götürdüler. Araba da doğruca konağa gitti. Biz vardık, varmadık
mektep de sökün etti. Meğer bizim mektep Tezgâhcılar Mektebi’nin ilâhici takımını tutmuş.
Cicibabam öyle istemiş. Seven, öpen, ağlayan, dua eden, maşallah diyenler arasından beni
süzdüler. Konağın selamlık avlusuna inen iki taraflı merdivenlerden indirdiler ki, iğne atsan yere
düşmez. Belki yüz kişi var… Ne dersiniz ben bu yüz kişiden hiç birini görmeyeyim de dizgini
Büyükağa’nın elinde duran midilliyi göreyim!
Beni birden bire bindirmediler, ilâhiciler bir fasıl geçtiler, âminciler bir gürültü kopardılar.
Binişinin boy yenleri kalkık bir hoca dua okudu, bir âmin daha koptu. Hemen sonra kendimi
midillinin üzerinde buldum. Gerçekten Başağa midilliyi yedeğine almış, iki ağalardan ikisi de
birer tarafıma geçmişti. Arş efendim, arş!
İlâhiciler:
166 age,386.
167 age,284.
168 Bkz. Ek. 8
169 Ahmet Rasim, “Falaka“, ( İstanbul: Çağrı Yayınları, 2006): 44.
46
-Kad fetallah… okudular, her durakta âminler fırladı. Zavallı anneciğim, pencere önünü
kaplarcasına başörtüsüyle oturmuş olan şişman Karaannem’in –o zaman-lardaki çocuklarda anne
mi istersiniz!- kocaman omuzları arkasından bakıyordu.
Kad fetallah bittikten sonra alay daha gürültülü, daha âmini bol bir yürüyüşle mektebin kapısına
vardı. Başağa beni indirdi. Bir elimden kendisi, bir elimden de mektep kalfası tuttuğu halde
yukarıya çıkardılar."
Eserlerinde büyük ölçüde gündelik yaşamdan örnekler kaleme alan Refik Halid Karay,
Abdülaziz Dönemin’deki bir mahalle mektebinin mektebe başlama merasiminden
kısaca şu şekilde bahseder170:
“Set üstünde, aşı boyalı, kafesli, cumbalı, bir tarafında kumrular ve güvercinler için hususî
bölümler yapılmış bir evin –vaktiyle hacdan gelmiş olan ev sahibinden dolayı yeşile boyanmışkapısı,
ardına kadar açıktır ve önü kalabalıktır; burada mektebe başlama töreni yapılacaktır.”
Âmin alaylarında kız çocukları ile erkek çocuklarının merasim tertibi arasında bir fark
olmasa da sıbyan mektebinden sonra eğitime devam edebilmeleri konusunda farklılık
vardır. Kız çocuklarının devam edebileceği sıbyan mektebinden başka bir örgün eğitim
kurumu 1859'dan önce bulunmamaktadır. Onlara çok fazla eğitim alma şansı
sunulmaz171.
3.2.6. İlahicilere ve Çocuklara Harçlık Verilmesi
Âmin alaylarında İlahiciler ile çocuklara teşekkür etmek niyetiyle harçlık verilir ve
hatıralarda bu durumdan sıkça bahsedilir. Tevfik Sağlam, mahalle mektebinde tecrübe
ettiği merasimi âdetleriyle birlikte hatıralarında şu sözlerle anlatır: ” Hocaya, kalfaya,
bevvaba ailenin kudretine göre verilen bir para hediyesinden başka bermutad
ilahicilere ikişer, âmincilere, yani bütün mektep çocuklarına birer çil kuruş dağıtılırdı
172”.
Sadri Sema ise şahit olduklarını: “Bu merasim bitince mektebin çocuklan sıraya
dizilirler. Çocuk velileri bunlara çil çil gümüş kuruşlar dağıtır. Hoca ile kalfaya da
birkaç gümüş mecidiye, bir ki çevre hediye ederlerdi173” sözleriyle dile getirir.
Muhtar Nasuhoğlu :” Bizimle beraber gelmiş olan ağa efendi, ilahicilere çil çeyrek,
ârnincilere çil iki kuruşluk dağıttı. Burada da dualar olundu” sözleriyle bu âdetten
anılarında bahseder.
170 Tokatlı, Buğra, ”Okula Nasıl Başlanırdı” Popüler Tarih Dergisi, s.61(2005): 54.
171Abdurrahman Kurt, “Osmanlı Ailesi (1839-1876)”,(Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi,1998): 45.
172 Birinci, Kara, age,300.
173 age,306.
47
3.2.7. Okunan İlahiler
Çocuklar mektebe başlayacağı zaman yapılan törenlerde özellikle ilim ve eğitimin
hikmetini anlatan ilahiler söylenir. Törenlerdeki coşku açısından, ilahilerin hem
merasimi izleyenlerde hem de talebelerde oluşturduğu derin hisler sebebiyle önemi
büyüktür. Çocukların günahsız olduğu düşünülür ve ettikleri dualarla dilediklerinin
Allah tarafından kabul edileceğine inanılır. Bu sebeple, vatanın huzurlu olması için de
dualar edilir. Ayrıca dualar daima ilahi olarak söylenir174.
Mektebe başlayacak çocuklar için yapılan Âmin Alayı’nda okunan ilahilerin,
mekteplere müziğin de yavaş yavaş dâhil olmasına katkıda bulunduğu düşünülebilir.
Çünkü sesi güzel talebelerin seçildiği ve onlara ilahilerin ezberlettirildiği
bilinmektedir. Merasimlerde, talebeler hep birlikte aynı anda besmele çekerek ve âmin
der175.Bu büyük alay için yapılan hazırlıklar tamamlandıktan kısa bir süre sonra
mektepte okumakta olan çocuklar ve ilahiciler görünmeye başlarlar. Bazen her
mektebin kendi ilahicileri mevcut olurken bazen de İstanbul’da sesi ve ilahileri ile
meşhur olan ilahicilerin de talep üzerine alaya katıldığı bilinmektedir176. Mektepte
eğitim görmekte olan çocuklar da ilahi söyleyecekleri için hocaları tarafından bir
provaya tabi tutulur ve eksikleri varsa giderilir177. Ahmet Rasim bir hatırasında şöyle
anlatır 178:
“ Hoca öğüdünü bitirir bitirmez gitti. Kalfa hemen davudî sesiyle bağırdı:
-İlâhiciler, gelin…
Kalktılar, toplandılar. Meğer âmin provası yapılacakmış. Bize de kalkın dedi. Kalktık. İlâhici
başımız bizi duvarın bir tarafına ikişer ikişer dizdi. Kalfa emir veriyordu.
-Yarın sabah, mektepten çıkarken ilâhiciler üçer üçer öne geçecek. İlâhici başı en önde
bulunacak.”
Ahmet Muhtar Nasuhoğlu hatırasında ilahicilerden ve merasim yürüyüşünden şöyle
bahseder179:
“Arabanın arkasındaki talebeler ilâhi okuyorlardı... O hazin ilâhileri bir zamanlar ben de
okumuştum. Lisani masumâne ile şöy1e terennüm ediyorlardı:
Lutf eyle bize merhamet eyle aman Allah! Yâ Allah!
İlahi söyleyemeyen daha ufak çocuklar da her mısraın nihayetinde, çığlık koparırcasına;
174 Abbas Çelik, ”Hatıralarla Sıbyan Mektepleri”, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, s.
27, (2007): 129.
175 Ergin, age,93.
176 Pakalın, age,58.
177 Kara, Birinci, age,107
178 age,107.
179 age,187-190.
48
-Âmin! Diyorlardı. Arabamız saraya yaklaşmıştı. İlâhiciler hazin ve müessir nağme ile diğer
ilâhiye başladılar. Can kulağıyla dinliyordum. Hatta ezberliyordum, şunları söylüyorlardı:
Gözüm ki kana boyandı,
Şarâbı neyleyeyim!
Ciğer ki odlara yandı.
Kebâbı neyleyeyim!
Çekildi kafile gitti.
Kitabî neyleyeyim!
Açıldı mü’mine cennet.
Azâbı neyleyeyim!
Saçıldı âleme rahmet.
İkâbî neyleyeyim!
İlâhiciler her mısrayı ikişer defa tekrarlıyorlardı. Arabamız Cemile Sultan sarayını geçti. Adile
Sultan sarayı hizasına geldi. Sultanın sarayı sahilhânedir. Cadde kısmı sarayın bahçesidir.
Mektebe başladığımız tarihte bahçe üstünde ancak bir oda vardı. Sahilhaneye, köprü şeklinde
kapalı bir koridorla raptedilmişti. Bilahare ilaveler yapılarak şimdi görülen konak halini aldı.
Sultan merhum, mektep cemiyetini görmek için bu odaya teşrif buyurmuşlar imiş. Caddede
yürüyen arabamız bu odaya yaklaşınca lalamız Ahmet Ağanın ihtarıyla araba içinde hemen
ayağa kalktık, ellerimizi kavuşturduk, izhâri tazimatla geçtik...”
Sıbyan mekteplerinde dini terbiyenin önemi büyüktür. Ruhen belirli bir düzeye
ulaşması için çocuklara Türkçe ilahiler ezberletilip söyletilir. Böylece çocuk musiki
ile tanışıp kendine bir şeyler katar180.Türkçe sözlü ilahilerin varlığına şu hatıralarla
örnek verilebilir181:
“İlâhiler Türkçe sözlü, makamlı dualı türkülerdi. Eskiden çoğunlukla bu gibi hallerde, kandil,
mevlût gibi dinî vesilelerle ramilerde, medreselerde, hatta evlerde "ilâhiler" okunurdu. Şimdi
bizi çocuklar ilâhiler okuyarak mektebe götürüyorlardı.”
Okunan ilahiler çoğunlukla Yunus Emre ve Niyazîi Mısrî’den seçilir. Farklı şairlerin
şiirlerine de yer verilir ve hepsi belirli bir makam ile okunur. Belirli eserler bazı kitap
ve makalelerde bulunmaktadır. Bir kısmı ise basılmış ve yayınlanmıştır182.
Bu büyük merasimde İlahiler kadar Gülbankler183 de önemli bir yere sahiptir.
Merasimde, bir dua mahiyetinde olduklarını söylemek yanlış olmaz. Âmin Alayı
başlarken çocuk evin kapısında göründüğü anda ilahiciler ilahilerini söylemeye
başlarlar. Bu başlangıç ilahilerine bir örnek şöyledir184:
“Tövbe edelim zenbimize
Tövbe illâllah, ya Allah,
180 age,415.
181 Tuksavul, age,57-68.
182 age,30.
183 Gülbank (Gülbenk): Tarikat toplantılarında, bazı dini ve resmi törenlerde belli bir eda ile veya
makamla okunan dua.
184 Pakalın, age,58.
49
Lûtfunla bize merhamet eyle,
Aman Allah ya Allah.”
Bu ilahide de yine dua edildiği görülür. İlahilerin bitiminde âminciler güzel ve yüksek
bir sesle hep bir ağızdan âmin derler ve okuyucu tekrar başlar185:
“Gel vücudun, ateş-i aşkı Habibullaha yak,
Çeşm-i kalb-i ol ziyada fethedip Mevlâya bak.
İlâhiler âmin nakaratı ile tekrarlanıp sonra devam eder:
Sinen içre nur-u zikr ile uyandır bir çerağ,
Ol çerağın şulesiyle görüne didar-ı hak.”
Âmin sesleri daha da yükselir ve birden bire kesilir. Alayı izlemek için gelenlerin hepsi
sessizleşir ve bir sükûnet ortamı olur. Bu sessizlik anında birden bir Hoca duaya başlar.
Tam bu anda herkes coşkulu hislerle bulunduğu yere oturarak duayı dinler ve özellikle
yaşça büyük kadınların dua ederken halleri şefkat ve maneviyat dolu bir hal alır.
Hocanın duası bittiğinde tüm sokaklarda âmin sesleri ve âmincilerin söyledikleri
yankılanır:
“Allah Allah uludur
Emrin tutan kuludur
Müminlerin yoludur
Allah Allah Rahim Allah
Kerim Allah diyelim hu
Şefik Allah aman Allah.”
Yolda, İlahiciler bölüm bölüm kalplerinden gelen şekilde ilahiler okumaya devam
ederler ve bazen tasavvuf eserlerinden beyitler söylerler186:
“Ben bilmez idim, gizli ıyan hep sen imişsin
Tenlerde ve canlarda nihan hep sen imişsin
Senden bu cihan içre nişan ister idim ben,
Âhir bunu bildim ki, cihân hep sen imişsin,
Hasan başımın tacı, Hüseyin gözümde nemdir,
Bu iki kurretülâyn kalbde tev’emdir.
Sa’d salli alâ seyyidinâ âli Muhammed
Evliyalar piridir şah-ı velâyet.”
185 age,58.
186 age,59.
50
Bu gibi ilahilerin ardından daha yüksek sesli ve daha çok âmin diyerek mektebin
kapısına ulaşılır187. Üzerinde çok durulmamış olsa da bazı cönklerde de mektep
ilahileri görülebilir. Bahsedilen ilahilerin bir şirden ziyade kalpteki dini bir coşkuyu
ve ilim yolunda olan isteğini anlatan metinler mahiyetinde değerlendirilmelidir. Eski
bir cönkten 1832 senesine ait olan mektep ilahilerine örnekler verilebilir188.
İâhî-i Mekteb
1
“Yâ ilâhi başlayalım ismi bismillah ile
Bu duaya el açalu(m) ismi bismillah ile
Sen kabul eyle duamız besmele hürmetine
İlmini eyle müyesser yâ ilâhe’l’ âlemin
Ol Muhammed hürmetine meded eyle yâ Mu’în
İlmini eyle müyesser yâ ilâhe’l’ âlemin
Kapuna geldik niyaza yâ ilâhe’l’ âlemin
Eyleyüb mansur muzaffer kullarına yâ Mu’în
2
Hamdülillâh bir mübârek günde idik ibtidâ
“Rabbiyessir ve lâ tüassir” diyerek kıldık edâ
“Râbbi temmim” ol habibin hürmetiçün ey hüdâ
Keremkâni mektebin budur niyâzı dâ’ima
Bizi câhil koma yârab ‘ilmi nâfi’ kıl atâ
‘Aşksız cümle kerîmâ hazret-i Kur’ân-ı’na
Bize âsân eyle ilmi gelmişiz ihsanına
Bizi câhil koma yârab ‘ilm-i nâfi’ kıl atâ
3
Yâ İlâhî sana geldik bizi mahzun eyleme
Fahr-i âlem hürmetine ey Kadiri lâ-yezâl
Ol kıyamet günlerinde bizi mahrum eyleme
Arşi a’lâ hürmetine ey Sabûrı lâ-yezâl
Ehl-i islâm gice gündüz senden uma rahmeti
Eyle mesrur cümlemizi virmeye yâ rab âfeti
Her belâlardan mu’af it dâ’imâ vir rahmeti
Levh-i mahfuz hürmetiçün ey şekürü lâyezâl
Dîn-i islâm üzerine kasd iden düşmânları
Paymal it yâ ilâhî ola hüsrân hâlleri
187 Pakalın, age,58.
188 Ali Birinci, “ II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri”, “ Mahalle Mektebine
Başlama Merâsimi ve Mektep İlâhileri”, (Ankara: Gazi Üniversitesi Basımevi, 1982): 46-54.
51
Dinimiz il e müşerref hem zelil it anları
Ol celâlîn hürmetiçün ey kerîm ü lâyezâl”
Âmin Alayı için yapılan hazırlıklar tamamlandıktan kısa bir süre sonra mektepte
okumakta olan çocuklar ve ilahiciler görünmeye başlarlar. Bazen her mektebin kendi
ilahicileri mevcut olurken bazen de İstanbul’da sesi ve ilahileri ile meşhur olan
ilahicilerin de talep üzerine alaya katıldığı bilinmektedir. Tam bu zamanlarda mektebe
başlayacak çocuğun evinin önünde ve sokaklarda büyük bir kalabalık olmaktadır.
Çocuğun alınacağı evin kapısının önünde, eyerinde kırmızı kalın bir ip olan siyah
eyerli bir midilli durur189. Sözlü Kaynak babası için yapılan Alaya dair yaşananları
şöyle anlatır190:
Mektepten bir ilahici talebe seçilirmiş ve bu talebe alay ile birlikte ilahi söylermiş. “Bu alay
mektebe başlayacak talebenin evinin önüne kadar gelirmiş. Evin önünde mektep hocası da
yanlarında olarak bir müddet daha ilahi okunurmuş. Evde süslenip hazırlanmış olan çocuk yine
özel olarak hazırlanmış kesesindeki cüzünü boynuna takıp alaya katılırmış. Eğer mektep uzak
ise çocuk bir ata bindirilip mektebe kadar at üzerinde götürülürmüş. Bu esnada yolda giderken
ilahilere de devam edilirmiş, bu ilahiler bilhassa Yunus Emre’den seçilirmiş.”
3.3. Okula Başlama Sırasındaki Âdet ve İnanışlar
Âdet ve inanışlar; toplum nezdinde çoğunluk tarafından kabul görmüş, öteden beri
devam ettirilen günlük hayata yerleşmiş olan uygulamalardır. İnsanoğlunun ilkel
dönemlerinden beri birçok uygulama değişkenlik gösterse de bu âdet ve inanışlar
benzeri hisler ve amaçlarla hala devam etmektedir.
3.3.1. Çocuğun Sırtta Taşınması
Boratav‘dan edinilen bilgilere göre Çankırı’da Âmin Alayı’nda kadınlar da bulunur ve
sevap elde etmek amacıyla mektebe başlayacak çocuğu sırtlarında taşırlar. Bursa’da
ise merasim boyunca çocuk yere bastırılmaz, çocuk mektebe giderken ve mektepten
gelirken kucaktan kucağa verilip arabaya bindirilir. Yusufeli’nde çocuğun mektep
yolunda karşılaştığı ilk insanın karakterine göre çocuğun geleceği üzerinde
tahminlerde bulunulur, uğurlu olup olmadığı tahmin edilir; bilgin, eğitim görmüş
birine rastlaması, çocuğun da iyi bir eğitim hayatına sahip olacağı manasına gelir 191.
Hacışeyhoğlu Hasan Üçok, Çankırı’da mektebe başlayacak çocuk için yapılan
189 Pakalın, age,58.
190 KK1
191 Boratav, age,207.
52
uygulamaları, çocuğun sırtta taşınmasını ve mektebe başlama merasimini şöyle
anlatır192:
“(…) Arkada Hocalar, erkek hısım ve akraba ve en nihayet kadınlar giderdi. Çocuk ortada
bulunurdu. Bunların en arkasında kalburlara konmuş ekmekler taşınırdı. Kadınların ilme
muhabbeti olduğu için, çocuğu en yaşlı kadın sevap olsun diyerek hiç olmazsa yarı yola kadar
sırtında taşırdı. Bunun için ekseriya “sevabı sen alacaksın, ben alacağım” diye niza bile ederlerdi.
Eğer çocuğun babası hatırlı ve zengin ise alaya başka mektep çocukları da iştirak eder, meneccim
okuyan hafızların ardından “âmin” diye bağırırlardı”.
3.3.2. Çocuğun Midilli, At ya da Faytona Bindirilmesi
Mektebe başlayacak çocukların çoğunda yaşamlarındaki bu yeni döneme geçerken
hem korkuların hem de çekincelerin olduğu bilinmektedir. Bazı âdetlerin uygulanması
ile çocuğun endişelerini yenebilmesini kolaylaştırır ve bu da mektep için
heveslenmesine yardımcı olur. Motivasyonu artıran bu âdetlerden biri de mektebe
başlayacak çocuğun bindirildiği, midilli, at ya da faytondur. Osman Nuri Ergin, bu
durum için şunları dile getirir: “İstanbul sokakları dar ve dik olduğu devirlerde araba
yerine çok kere çocuk midilliye bindirilir ve bu daha ziyade hoşa giderdi.193”Ahmet
Rasim de midilliye bindirilmesi ile ilgili bir hatırasında şöyle anlatır 194:
“(…) Bekleyiş ateşi, Kalfa’nın birden bire içeriye girerek
-Haydi! Yürüyün!... Kumandasıyla söndü. Hüryaaa!... Mektepten boşandık. Sokak kapısı
önünde bir daha vaziyet alıp tabur usulü dizildik. Bir de ne göreyim? Benim sürücü.
Kambur Felek’in midillisi önümüzde değil mi? Doru rengi, düşük sağrısı, çırpınıp duran
kılkuyruğu, üzerine sağlı sollu iki büyücek elin ortasında kalmış, kırmızı fesinin etrafı iki parmak
kalınlığında sırmalı sarıklarla dolanmış, arkası bize dönük, bir çocuk yürüyor. Ne derseniz deyin,
ben midilliyi kıskandım!”
Çocuğun güzelce giydirilmesi ve süslenmesinin ardından sırada onu mektebe
götürecek midilli, at ya da faytona bindirilmesi gelir. Bu âdetin öncesi kadar
gerçekleştiği esna da yaşanan hisler de hatıralar da aktarılır. Sadri Sema bir çocuğun
heyecanını ve gururunu şu sözlerle tarif eder 195:
“Mektebe yeni başlayacak çocuk giyinmiş, kuşanmış, süslenmiş, olarak evin kapısında
sabırsızlıkla mektep alayını beklemektedir. Orada hazır bulunan faytona atlar ve Âmin Alayı,
ilâhiler ve ilâhiciler arasında yola çıkar. Mektebe başlanacak çocuğun, bir günlük saltanatıdır bu.
Arabanın içinde sevinç ve heyecandan titremektedir o gün. Etrafına haklı bir gururla bakmaktadır
o gün”
192 Üçok, Hacışeyhoğlu Hasan“ Çankırı Tarih ve Halkiyatı” s.174-175 (2002):174-175 (Aktaran:
Koçak, Aynur. ”Memleket Hatıraları I” Türk Tarih Kurumu, 2012.
193 Ergin, age,92.
194 Birinci, Kara, age,111.
195 age,307.
53
3.3.3. Kurban Kesilmesi
Uygulanan âdetlerden biri de evrensel bir ibadet olan kurbandır. Kamus-ı Türki'de
kurban için şu ifade yer alır: “Fî-sebili'llah kesilen ve Cenab-ı Hakk'a vesile-i takarrüb
addolunan koyun vesair eti yenir hayvan.” Burada söylendiği üzere; Kurban, Allah'a
yakınlaşmak için adanan bir candır, dua şeklidir. “Eski Sami dünyasının tümünde
böyle bir kurban, dinsel işlevine rağmen, sadece bir anane, anlamı tümüyle
kavranılabilir bir ayinken Hz. İbrahim'in durumunda bir inanç eylemidir.196” Kurbanın
mektebe başlama merasiminde de bir anane ve dua niteliği taşıdığı görülür. Ercüment
Ekrem şöyle anlatır: “ Mektebin kapısında ekseriya kurban kesilir, çocuk mektepten
içeriye ilk adımını o kurbanın kanına basarak atardı” 197. Bir başka hatıra da Celal Esat
Arseven’e aittir198:
“Uzak mahallelere kadar akseden bu âmin sesleri arasında mektebe geldik. Kapıda bir kurban
kesildi, çocuklara külahlarla şeker dağıtıldı, karanlık merdivenlerden çıkarak dershaneye girdik”.
3.3.4. El Öpme
El öpme geleneği dini bir vecibeyle ilgili değildir. Toplumumuzda varlığını hissettiren
yaygın bir gelenektir. Özellikle; bayram günlerinde, vedalarda, kavuşmalarda, kız
isteme merasiminde, gelin alma âdeti esnasında kız evden çıkarken ve bunun gibi
çeşitli zamanlarda büyükler küçüklere ellerini öptürürler.
Talebe sıbyan mektebine ilk dersi aldıktan hemen sonra da önce hocasının daha sonra
da oradaki büyüklerinin ellerini öper. Bazen de ona ders öncesi yardımcı olan kalfanın
elini öptüğü bilinmektedir. Öyle ki çocuklar sadece dersten önce değil dersten sonra
da hocalarının elini öperler199. Ahmet Rasim mektebe başladığı de gün çok defa el
öptüğünü şu sözlerle anlatır200:
“(…) Tahir Ağa’nın yanında beş on yeni arkadaşım da vardı. Ben de aralarına karıştım. Yürüdük
mektebe girdik.
İşte bu binaya tıkılmak amacı. Mektep bahçe gibi, meydan gibi bir yer olmalı ki, insanın
ayrıldığına değsin. Merdivenlere kadar sağlamlığını kaybetmeyen ayaklarım, oradan itibaren
gevşedi. Geri geri gitmiyordu, ama ilerlemek de istemiyordu.
Sözün kısası hep birlikte imece ile çıktık. Dershaneden girdik ki bizim Kalka Mümin Efendi
yerinde oturuyor. Benim kendisi pufla, yüzü mavi zemin iri sarışın dallı minderim de yanı
başında.
Bir el öpme daha…
196Eliade Mircea, “Ebedi Dönüş Mitosu”, çev. Ümit Altuğ, (Ankara: İmge Yayınevi,1994): 79.
197 Birinci, Kara, age,283.
198 age,273.
199 Hamarat, age,93.
200 age,100.
54
-Otur.
Ne yapacaksın? Oturacaksın. Mindere diz çöktüm.”
Çocuğun hocaya teslimi sırasında aile, hocaya daima ihtiram göstermesi konusunda
çocuğu uyarır mahiyette sözler etmektedir.” Eti senin, kemiği benim” sözünün hem
hoca için hem de çocuk için söylenmekte olduğu düşünülebilir. Zeki Mesud Aslan
hatırasında şöyle anlatmaktadır201:
“ Mustafa’nın anası:
-İşte getirdim. Eti senin, kemiği benim dedi.
Gevrek Hoca biraz da yapmacık bir sertlikle, Mustafa’nın yüzüne bakarak, önüme diz çök, otur
dedi.
Rabbi yesiri oku, dedi.
Mustafa onu su gibi biliyordu. Okudu.
Aferin sana. Bu çocuk çabuk öğrenecek. Hani amme cüzün? Çantanda öyle mi? Çıkar bakayım,
işte şu baştan iki satırı ezberleyinceye kadar tekrarla. (…)
Mustafa kalktı, Gevrek Hocanın elini öptü ve hocanın oturduğu sundurmadan inerek bahçenin
öbür ucunda bulunan ve nisbeten daha yüksek olan ve sınıf vazifesini gören sundurmaya geçti.”
Hacı Şeyhoğlu Hasan Çankırı’da mektebe başlayan bir çocuğun hocasının elini ilk
defa öptüğü zamanı şöyle anlatır: “ Mektebe varınca herkes yerli yerince oturur.
Çocuğa hocasının eli öptürülürdü202”
Sözlü kaynaktan öğrenildiği üzere, talebenin ilk dersinden döndükten sonra
mahalledeki yaşlı kadınlar tarafından hürmetle karşılandığı ve artık ilim yolunda ilk
adımı atması sebebiyle gelecekte şahsiyetli ve muhterem bir insan olacağı
düşünüldüğünden, bir sevgi ifadesi olarak çocuğun başı okşandıktan sonra elinin
öpüldüğü edinilen bilgiler arasındadır203.
3.3.5. Çocuklara Şeker ve Harçlık Verilmesi
Merasim öncesinde ya da sonrasında yapılan adetler sadece mektebe başlayacak
çocuğu mutlu etmez, diğer çocuklar da düşünülür ve mutlu olmaları sağlanır.
Çocukların verilecek harçlık için heveslendiğini Ahmet Rasim hatırasında şöyle
paylaşır204:
“ Âmin Alayı, mektep kapısında da ayrıca bir dua ile üç âminden sonra bozuldu. İçeriye kapağı
atan atana! Kalfa bağırıyordu:
- Herkes yerli yerine oturacak… Oturmayanlara para verilmeyecek! Pehlivan Hoca o cılız
çocuğu karşısına aldı. Daha önce size anlattığım gibi ilk dersi verdi. Biz sessiz ve bekler
201 age,152.
202 age,319.
203 KK7
204 age,112.
55
durumda… Bizimle birlikte dolaşan Şeyh Ahmet Efendi yanında bir iki kişi daha dolaşmaya
başladı. Bana herkese ikişer tane veriliyor gibi geliyordu. Bana gelince, bir tane verdi ama
biraz iriceydi. Bir eski bakır yirmilik.
Eyvah! Nesi var? O zamanın bakır yirmiliği şimdiki kâğıt çeyreğin yanında en üst rütbe
sahibi gibi kalır!”
Ercüment Ekrem de çocukların harçlıklarla sevindirildiğini dile getirir205:
“Hoca efendi bir işaret verir, talebe kapının dışında iki keçeli saf kurarlar. Mesut baba onları da
sevindirecek, kendi sevincinden onlara da pay ayıracaktır.
Bir bir uzanan ufacık avuçların içine çil kuruşlar, ikilikler bırakılır.”
Çocukları her dönemde cezbeden yiyeceklerden olan şeker o dönemde de onlar için
sevinç vesilesidir. Çocukları ödüllendirmek için külahlarla şeker ikram edilir. Yahya
Kemal alay sonunda harçlık ve şeker aldığını anlatır206:
“ Galiba bizim Yeni mektep çocuklarından başka, diğer mahalle mekteplerinin çocukları da
gelmişler. Çünkü alay büyüktü. Bütün bu çocuklara külahlarla şeker ve birer gün harçlığı
verilmişti.”
Çocuk sayısının fazla olması bu ikramlara engel değildir. Alaya katılan tüm çocuklar
ve hatta mahalledekilere şeker verilir.
3.3.6. Hocaya ve Kalfaya Hediye Verilmesi
Hasan Âli Yücel Kalfaya takdim edilen hediye âdetinden hatırasında
bahsetmektedir207:
“Beni Recep Kalfa gelip hocamın önünden kaldırdı. Başıma geçirdikleri koskoca şey, cüz kesesi
idi. Fesim de kalfanın elinde idi. Bu halde sokağa çıktık. Utana utana Langa'daki evimize kadar
geldik. Bir an önce ben içeri girmek istedim, kalfa bırakmadı. Mustafa Lala'ya "Hanım efendiye
haber vermesini söyledi. Ailemizin büyüğü olan anneannem aşağıya indi. Başımdan cüz kesesini
çıkardı, kalfadan fesimi alıp giydirdi. Kalfanın ihtarı üzerine elini öptüm, o da beni öptü. Recep
Kalfa kapının önünden gitmiyordu. Anneannem iğreti dövşürülmüş bir ipekli mendil uzattı,
teşekkür etti ve ancak ondan sonra kapıyı kapadı ve gitti. Öğrendim ki anneannem bu mendilin
ucuna yarım Osmanlı altını bağlamış.”
Tahiru'l-Mevlevî o günlere dair hatıralarını anlatır “çocuk derse başlattırılıp hocaya
dua ettirildikten sonra mektepteki etfale ikişer, üçer kuruş, hoca ile -mubassır yahut
muallim muavini demek olan- kalfaya ucuna birkaç mecidiye bağlanılmış birer mendil
verilirdi” diyerek bu âdetten bahsetmektedir. Ayrıca şunları da ekler: “Hoca ile kalfaya
verilen nakdi hediyeye ceblik çuha yahut mintanlık kumaş ilave edildiği de olurdu”
208.
205 age,285.
206 age,117.
207 age,129.
208 age,356.
56
Hocaya ve Kalfaya verilen hediyeler her zaman para ya da altın değildir. Bazen yapılan
tatlılar da armağan edilmektedir. Muhtar Nasuhoğlu o günleri anlatarak: “Tepsi tepsi
getirilen saray lokmaları mektepte yenildi. Birer tepsi de hocaya, kalfaya verildi.” 209
der. Sermet Muhtar Alus ise : ” Hoca Efendiye bir kat çamaşır; daha dökülüp saçılanlar
tarafından baştan aşağı giyim kuşam; sarık, lata, şalvar. Keza kalfaya çamaşır. Kalfa
cübbelinin muavini makamında, onun da okutması var; mektebin mubassırı
kabilinden.” diyerek verilen hediyelerden söz etmektedir210. Sadri Sema o günlere dair
hatıralarını aktarırken yukarıda bahsedilen âdet hakkında şu satırları paylaşır:
“Hocaya, kalfaya tatlılar gönderilir. Baklava, helva, saray hurması gibi şeyler. Varlıklı
olanlar tarafından mendil, kumaş, kuşak filan da hediye edilirdi211”.
Osmanlı Dönemi’nde hocalara karşı fazlaca saygı ve minnet duyulmaktadır. Bunun
bir göstergesi olarak aileler tarafından bazen sözle bazen de hediyelerle şükranları
ifade edilmektedir.
3.3.7. Lokma ve İkramların Dağıtılması
Osmanlı Dönemi gündelik yaşamında yahut özel günlerde şerbetli tatlılar, lokmalar ve
helvalar yapılır. Bazen bir vefat bazen de mektebe başlama töreni ya da bir bebeğin
dünyaya gelmesi bu âdet için vesiledir. İkramlıklar hem misafirperverliğin hem de
cömertliğin bir ifadesi olarak sayılabilir. Hasan Âli Yücel ilk dersinin akabinde
dağıtılan lokmaları hatırasında anlatır212:
“Yaldız çerçeveli kareler içine basılmış harflere bön bön bakıyorum, ”elif”, ”be” yi en sondaki
“ye” yi unutmamıştım. Fakat geri küsurunun adları hiç hatırımda kalmamıştı. Bunları nasıl
öğreneceğimi düşünüp ne güç bir işe başladığımı sıkıntı ile kafamdan geçirirken sınıfta bir kığıştı
oldu. Camlı kapı ardına kadar açılmış, tepsilerle lokma geliyordu. Kapı yanında oturan genç, şaşı
gözlü molla (bu, kalfamız Recep’ti), çocukları onar onar tepsilerin başına oturttu. Beni de kendi
oturduğu tepsiye aldı. Çocuklar elleriyle lokmaları öyle kapışıyorlardı ki, bir kere bile bu
tepeleme konmuş, altın sarısı saray lokmasına elimi uzatmaya cesaret edemedim. Bizim kalfa da
dahil, hiç kimse başkasına dikkat edecek halde değildi. Şaştım kaldım, kısa bir zaman içinde
tepsilerde lokmadan eser kalmamıştı. Eller, ağızlar, üstler başlar vıcık vıcık tatlı içerisinde idi.”
İkramlar dağıtılırken bazen mektep hocasına ve Kalfaya verilmek üzere bir armağanın
de yanına eklendiği görülmektedir. Sadri Sema’nın hatıralarından şu sözler örnek
verilebilir213:
“Bu ananeleri müteakip davetlilere ve çocuklara bir ziyafet çekilirdi. Lokma, helva, zerde, pilav
gibi şeyler verilirdi. Daha sonra mektep hocası ile mektep kalfasına paralar verilir ve ayrıca,
209 age,190.
210 age,355.
211 age,314.
212 age,126.
213 age,308.
57
çuhalar, kumaşlar, hediye edilirdi ki hoca ve kalfa bu çuhalar ve kumaşlarla cübbe, gömlek
yaptırırlardı.”
3.4. Okuldaki Görevliler
Sıbyan mekteplerinde yönetim kadrosu: mektebin bina tamirat ve bakım harcamaları,
hocaların ücretlerinin yanı sıra talebelerin her nevi giderleri için çalışmalar
yapmaktadır. İdari kadroda hocanın yanında ayrıca Nâzır, Kâtip, Câbi ve Vekilharç da
görev yapar. Nâzırın vakfa dair bir karar yetkisi bulunmaz. Yalnızca mütevelliler
tarafından vakfın kurallarına ne derece itaat edildiğini kontrol eder ve vakfa zarar
verebilecek davranışlar konusunda dikkatlidir. Atama için mütevellide hangi nitelikler
aranıyorsa nazırlar için de geçerlidir. Kâtib, mektebi ve vakfı ilgilendiren yazışmaların
tümünü yapar, vakıftaki erzak kullanımını veya eşyaları hususi deftere kaydeder. Câbi
ise vakıf gelirlerinin tahsil edilmesi ve kontrolü için görevlidir. Bununla birlikte vakfın
ihtiyacı olan eşyalar ve malzemeler vekilharcın mesuliyetindedir214. Görevlilerde
bulunması gereken nitelikler ve ödenecek ücretler vakfiyelerde belirtilmektedir.
3.4.1. Mütevelli
Mütevelli yönetim kadrosunda bulunan en yetkin görevlidir. Bu görevdeki kimseler
vakıf tarafından seçilir ya da vakfın belirlediği şartlar doğrultusunda göreve kabul
edilir215. Genellikle Mütevellinin halk içinde güvenilir ve dindar bir insan olarak
tanınması, itibar sahibi, isabetli kararlar alabilen bir insan olması gibi vasıfları vazifeye
atanmasında önemli kıstaslardır216. “Mütevelliler, vakıf şartlarına uygun olarak
kadının nasbı ile tayin olmaktadır” 217.
Sıbyan mekteplerinden yükümlü olan mütevelliler, eğer görevlerini yerine
getiremeyecek kadar rahatsız olurlar ise o zaman bir sorgu sürecinden sonra
görevlerini bir başkasına devredebilmektedir. Görevi başında ihmali ve kusuru olan
mütevelli hemen görevden uzaklaştırılmaktadır. Yapılan hizmet karşılığında
mütevelliler yevmiye olarak 1-3 akçe arasında ücret alırlar218.
214 Hızlı Mefail “Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Okutulan Dersler (Klasik Bursa Örneği)”,
Osmanlı Dünyasında Bilim Ve Eğitim Milletlerarası Kongresi, 12-15 Nisan 1999 s.109-115.
215 Bahaeddin Yediyıldız, Vakıf, İslam Ansiklopedisi, c. 8, (İstanbul: MEB, 1986): 153-172.
216 Salih Pay, Türkler Ansiklopedisi, c.10,(Ankara: Yeni Türkiye,2002): 491-509.
217Mehmet Zeki Pakalın, “Âmin Alayı” Osmanlı Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlüğü, c. 2,
(İstanbul: MEB, 1993): 640.
218 Mefail Hızlı, Türkler Ansiklopedisi, c.10,(Ankara: Yeni Türkiye,2002): 426-435.
58
3.4.2. Muallim
Sıbyan mekteplerinde görev yapan hocalar genellikle medreselerde öğrenim görmüş,
cami ya da mescitte imamlık veya müezzinlik görevinde bulunmuş veya bulunan
kimselerdir219.“Kelime olarak “muallim”: öğreten, öğretici demek olup mekteple
ilişkilendirildiğinde çocuklara Kur’an-ı Kerim okumayı, dini bilgileri ve yazmayı
öğreten kişi anlamını kazanmaktadır” 220.
Hocalar bu vazife için seçilirken “Nefsi enfes sahibi, rıza-yı hak talibi ve bir salih
hafız-ı kelamullah, namazın erkân ve şeraitin bilir, sıbyan talimine münasip ve kadir
kimse” olmasına özen gösterilir.221 Mektep Hocası ile kalfalar bazen mahalledeki en
şerefli ve haysiyet sahibi insanlardan seçilir. Mektepte eğitim ve öğretimi verecek
kişinin fiziksel olarak sağlıklı, zeki olarak tanınmış yaşlılardan olmasına özen
gösterilir222. Buradaki amaç Hocanın belli bir olgunlukta ve kültürlü olmasıdır. Ayrıca
çocuklara tecrübelerini aktarırken yaş almış olmanın verdiği hissiyat sayesinde onlarla
kolay bir şekilde iletişim kurmasıdır. Hocanın bu özelliklerinin talebe iyi bir şekilde
manevi bağ kurmasına yardımcı olduğu düşünülür. Bu sayede, sıbyan mektebini
bitirmiş olanlar, yaşlarından olması gerekenden daha fazla olgunluğa ve hayat
bilgisine sahip olmaktadırlar223.
Misal vermek gerekirse, Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde bu mekteplerde görev
alacak hocalar için Sahn-ı Seman ve Eyüp medreselerinde farklı dersler verilir. Fakat
bir müddet sonra bu dersler önemsenmez ve medreseden mezun olan herkes hocalık
yapabilir224. Nitekim mektepte görev yapacak hocanın kabulünde hem Kadı’nın hem
de şehirde tanınmış, saygı duyulan kimselerin kararı etkilidir. Sonraki aşamada ise
mektepte hoca olarak görevlendirilmesine karar verilen kişinin adı, Kadı’nın arzı ile
padişaha iletilir, padişah da onaylayıp berat verirse hocanın göreve kabulü kesinleşmiş
olur225.
219 Ünal Taşkın, “Klâsik Dönem Osmanlı Eğitim Kurumları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, c. 1 s. 3 (2008): 347.
220 Hızlı, age, 209.
221 Yücel Gelişli, Türkler Ansiklopedisi, c.15,(Ankara: Yeni Türkiye,2002):39.
222 Bkz. Ek. 9
223“Sıbyan mektebi Tarihçesi” http://www.siyasalvakfi.org/hakkimizda/tarihce/sibyan-mektebi
tarihcesi-3.html [ 13.10.2018]
224 Cahit Baltacı, “Eğitim Sistemi”, Osmanlı Dünyayı Nasıl Yönetti: Devlet yönetimi, İktisat,
Askeri Teşkilat, Eğitim Sistemi, Gündelik Hayat” (İstanbul: İz Yayınevi, 1999), 246.
225 Musa Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı”,
(Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları),96.
59
Genellikle muallimler hayatları boyunca aynı yerde görev yaparlar. Muallim yaşamını
yitirirse yerine münasip görülen biri gelir. Vefat etmeleri haricinde muallimler
görevlerinden feragat edip bırakmaları durumunda yerlerine önerilecek şahsın “hükmi
hümayûn” sahibi olması koşuluyla onun yerine başkasını tavsiye edebilirler. Haber
vermeksizin mektepten ayrılan ya da şehirden izinsiz ayrılışı anlaşılan kişilerin yerine
derhal muallim atanmaktadır. Bununla birlikte bazı sebeplerden ötürü izinli olup
görevini bırakan muallimlerin yerlerine başka bir muallime geçici olarak görev
vermeleri uygun görülür. Muallim vazifesini yapamayacak bir özre sahipse yerine
bıraktığı kişinin ismini ve yapacağı görevi mahkeme kayıtlarına geçirmek
mecburiyetindedir. Muallimler bazen başka biriyle becayiş yoluyla
değiştirebilmektedir. Bu uygulamaya “İstibdal” denmektedir. İki tarafında
mahkemeye gelip rızalarının olduğunu bildirmeleri gereklidir. Muallimin görevinden
uzaklaştırılma durumu söz konusuysa yerine geçecek kişi bir sınav ile vazifesine
başlamaktadır226. Koçi Bey, dönemin Muallimleri hakkındaki halkın görüşlerini
risalesinde şu sözleri kaleme alır227:
"Bir müderris duacıları yoldan geçse, bütün halk tamamen ona dönüp pek fazla hürmet ve ikram
ederlerdi. Irz ve vakarları olgun halde idi. Dışarı çıktıkları vakit, kendileri ve adamları babayani
elbiseler giyerlerdi. Kat‘iyyen süs ve zarafetleri yoktu. Beyhude seyir ve süluk ve yüksek mevki
isteğinde değillerdi. Herkes evlerinde ilim ile uğraşıp çıktıklarında ya derse, ya cami-i şerife
yahut Allah için sevdikleri kimselerin ziyaretlerine giderlerdi"
Herkesin nezdinde, mektepler ve burada görev yapan hocaların varlığı “adam
olabilmenin” vesilesidir. Bu sebepledir ki o dönem şöyle bir söz vardır: “Mektep bir
mekseb-i edeptir”. Manası: “Mektep, terbiyenin kazanıldığı yerdir” şeklindedir228.
Hocanın görevlendirmesi kız mekteplerinde farklı bir şekilde mümkündür. Medrese
mezunu olmamalarına rağmen “Tuhfe-i Vehbi” ile ” Subha-i Sıbyan” risalelerinden
okuyup yetişen yaşlı kadınların da mektepte muallime oldukları bilgisi bugün
mevcuttur. Ayrıca medrese mezunu herkesin muallim olmasına engel olmak amacıyla
1868 yılında Darulmuallimin-i Sıbyan adında bir muallim mektebinin açılması uygun
görülür. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde de yalnızca bu mektebi
bitirenlerin sıbyan mekteplerinde muallim olarak görev yapabilecekleri şartı
getirilir229. İlmî ve ahlaki olarak hocaların yeterliliklerinin önemli olduğu hususunda
226 Hızlı, age, 210-21.
227 Zuhuri Danışman, ” Koçi Bey Risalesi“, (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,1972): 28-29
228 Yahya Akyüz, “Türk Eğitim Tarihi MÖ. 1000- MS. 2015”, (Ankara: Pegem Akademi Yayınları:
93.
229 Cahit Baltacı, “Eğitim Sistemi”, Osmanlı Dünyayı Nasıl Yönetti: Devlet yönetimi, İktisat,
Askeri Teşkilat, Eğitim Sistemi, Gündelik Hayat” (İstanbul: İz Yayınevi, 1999):246.
60
Süleymaniye Vakfiyesi önemli bir örnek teşkil etmektedir. Vakfiyede:“Ahadis-i
Nebeviyye ve Ahbar-i Mustafeviyye nakl olunmak içün bina olunan Darü’l hadis‟ de
bir âlim ü amil ve fazıl ü kâmil, tefsir-i Kur‟an-i fasihe kadir ve nakl-i ahadis-i
sahihade mahir, mesabih-i pür tab gibi fezayil-i zahir…” ibareleri yer almaktadır230.
Sıbyan mekteplerinde görev yapan muallim ve muallimelerin hem halk içinde hem de
çocuklar nezdinde itibarı büyüktür. Çocuklar mekteplerine ve hocalarına saygılı
davranmak mecburiyetindedirler. Hoca, ana ve babadan daha üstün görülür ve bu her
fırsatta çocuğa hatırlatılır. Bu konuda şöyle bir kabul vardır: “Hoca hakkı, ana baba
hakkından büyüktür. Birisi dünyaya getirir, öteki adam eder.” Bu mektepte görev alan
hocalar hayatlarını refah içinde yaşarlar, şehirde itibar sahibi olanlar onların tüm
ihtiyaçlarının temini konusunda özen gösterirler231. Hocalar mahalle dedikodularına
asla karışmaz, örnek teşkil eden bir insan olarak insanlar tarafından uygun görülmeyen
yerlere gitmez, avam içinde oturmazlar232.Mektep Hocalarından Mehmed b. Receb
Dai Efendi bu konu hakkındaki düşüncelerini “Nevhatü‟l-Uşşak” isimli eserinde şöyle
dile getirmektedir233:
“Dolardı mektebîmin îçi sıbyân
Ederdim onlarâ tâ‟lîm-i Kur‟ân
Olup beş vaktde mihrâbâ mülâzım
Bu mâ‟nâlardı ancak, bâna lâzım
Değildim halkın ağ-û kaaresinde
Oturmazdım avâmın âresinde.”
Muallimler, talebeleriyle yakından ilgilenirler. Çocuklardan biri rahatsızlanıp mektebe
gidemezse hoca efendi üç gün sonra sınıfın sınıf başı olan çocuğu gönderir talebenin
hatırını sordurur ve kendisinin, arkadaşlarının selâmını iletir. Hastalık devam ederse,
bu defa hoca efendi hatır sormak için mektep halifesini gönderir. Ayrıca kendisinin ve
çocukların selâmının yanı sıra biraz da gevrek denen kızartılmış ekmek yollar.
Rahatsızlığın daha da uzaması halinde hoca efendi kendisi çocuğun evine hatırını
sormaya gider. Çocuğun yanına oturur, çocuğa rahatsızlığını hissettirmeden içinden
sessizce bir ayet okur ve çocuğa doğru üfler234.
230 Kemal Edip Kürkçüoğlu , “Süleymaniye Vakfiyesi”, ( Ankara: Vakıflar Umum Müdürlüğü,
1962): 107.
231 Koçak, Şirin, Yavuz, age,79.
232 Özyalvaç, age,18.
233 Dâi Mehmed ibn-i Receb,” Nevhatü’l Uşşak” (İstanbul: Matbaa-ı Amire, 1261),16.
234 Abdülaziz Bey, age,64.
61
Osmanlı Devleti’nde sadece sıbyan mekteplerinde görev almak üzere muallim
yetiştirilecek okullardan ilk defa Fatih Vakfiyesinde bahsedilir fakat bu uygulama 19.
yüzyıla gelininceye kadar tam manasıyla uygulanamaz. Sıbyan mektepleri için
muallim yetiştirecek olan ilk yer 1868 yılında “Dârülmuallimin-i Sıbyan”dır. Daha
sonra 1869 yılı Maârif-i Umumiye Nizamnamesi ile de muallim okullarının amacı,
içeriği ve genel programı belirlenmiştir235.
3.4.3. Kalfa (Halife)
Kalfa, mektepte muallime yardımcı olan kişidir. Aynı zamanda Halife olarak da
isimlendirilmektedir. Mektepte ders yapılırken muallime tarafından ihtiyaç olduğu
belirtilen konularda yardımcı olmaktadır. Eğer muallimin derse giremezse dersi kalfa
yapmaktadır. “Kalfanın sâlih, dindar, zühd ve takvasıyla ile tanınan Kur’an ehlinden
bir kimse olması gerekmektedir236” Ayrıca kalfalar mektepteki talebeler içinde
durumu zayıf olanlar ve mektebe ilk defa başlayanların öğrendiklerini tekrar etmesine
yardımcı olarak onların da diğer talebelere yetişmelerine destek olur. Kalfalar
sayesinde hem eğitimde süreklilik hem de talebelerin disiplini sağlanmaktadır. Fatih
Sultan Mehmet ‘in Vakfiyesinde kalfadan şu sözlerle bahsedilmektedir237:
“…Ve kalfanın da muallimi evvelin tâlim eylediğini etfale tekrir ve iade ve istiskali hizmet
eylemeyüp bilmedikleri mevazii lütf ve rıfk ile ifade eylemek” burada söylenen, “ yardımcısı da
muallimin çocuklara öğrettiklerini tekrar ve müzakere ettirecek, görevini zor bulup sevmemezlik
etmeyecek ve çocuklara bilmedikleri konuları güzellikle ve yumuşak huyla anlatacak.”
Kalfalar sadece muallime yardımcı olduğu için ücret almaz aynı zamanda cüz
tilavetinden de bir ücret alır. Kalfalar çok çalışarak her yere yetişmeye çalışırlar.
Renkli yaz-sil kâğıtlarını mühürleyip çocukların derslerini ezberledikten sonra
huysuzluk yapmalarına da izin vermezler. Çocuklar eve gidip gelirken onlara yardım
ederler. Zaman zaman büyük sınıflardan öğrenciler kalfaya yardım ederler238.
Kalfaların mekteplerde çalışabilmesi için muallimlerin görevlendirilmesinde olduğu
gibi bazı kıstaslara dikkat edilir. Kalfalar için genellikle 1-2 akçe arasında yevmiye
verilir. Fakat 3 akçe ödenen yerler de mevcuttur239.
235 Yahya Akyüz, (1994), “Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan1993'e)”, (İstanbul: Kültür Koleji
Yayınları, 1994): 181- 182.
236 Kemal Edip Kürkçüoğlu, “Süleymaniye vakfiyesi” (İstanbul: vakıflar umum müdürlüğü,1962):
37.
237 Yahya Akyüz, “Osmanlıda Kadın Öğretmenli Ev Sıbyan Mektepleri”, OTAM, s. 15 (2004): 93
238 Muallim Naci, ”Ömer’in Çocukluğu”, Haz. Osman Sevir,(İstanbul: Bilge Kültür Sanat
Yayınları,2005): 35.
239 Hızlı, age,211.
62
3.4.4. Nâzır
Nâzır, mütevellilerin görevlerini yaparken vakfın kurallarına göre hareket edip
etmediklerini ya da vakfı zarara uğratacak davranışlarda bulunup bulunmadıklarını
kontrol etmekle görevlendirilmiş bir kişidir. Vakıf ile ilgili her hangi bir karar yetkisi
bulunmamaktadır. Sadece mütevelli bu yetkiye sahiptir240. Mütevellilik ve nazırlık ilke
olarak aynı kişide toplanmaz. Mütevellide aranan nitelikler nazırda da aranır.
Nazırların aldıkları ücret 1-1,5 akçe civarındadır241.
3.4.5. Bevvap (Kapıcı)
Bevvabın ilk görevi sabahları mektebi açmaktır. Daha sonra temizlik işine bakar, su
temini ile ilgilenir, bahçe bakımı ile uğraşır ve çocukları sabahları teker teker çocukları
adreslerinden alır.242 Mektepte öğleden sonra çocuklar için ders molası verildiği için
de evden yemek getirenler yemeklerini yerler. Eğer talebenin evi uzak değilse bevvab
onu evine götürür ve ders arası bittiğinde yeniden mektebe getirir. Daima çocuklara
göz kulak olan bevvab ders bitiminde de onlarla alakadardır. Mektepten hemen
dağılmak yasaktır. Talebeler sıra olmuş vaziyette mektepten çıkar ve bevvab onları tek
tek ailesine teslim eder243. Ahmet Rasim Tezgâhçılarda yer alan mektepte karşılaştığı
bevvap hakkında şunları söyler244:
“ Daha binadan içeri girmeden karşımıza başına ibiği dik durmuş, beyaz keçe külah üzerine sarık
sarılı geniş, yeni bir kavuk giymiş, kelle tıraş, kesik bıyık, çember sakal, mintanı kumlu sarı
zemin üzerine siyah dallı basmadan, üstünde eski bir aba haydari, şal kuşaklı, eski şalvarlı biri
çıktı.”
3.4.6. Mubassır
Mekteplerdeki görevlilerden bir de mubassırlardır. Bu görevdeki kişi bugünkü
güvenlik görevlileri gibi düşünülebilir245.
3.4.7. Talebeler
Sıbyan mektebinde son sınıf talebeleri yeni talebelerle ilgilenirler. Küçük talebeler
büyüklerine “abla” ya da “abi” diye hitap ederler. Hafızlığa başlayan, okuma
240Ali Himmet Berki, “Vakfa Dair Yazılan Eserlerle Vakfiye Ve Benzeri Vesikalarda Geçen
Istılah Ve Tabirler” , (Ankara: Doğuş Matbaası 1966): 44.
241 Hızlı, age,212.
242 Ali Birinci, İbrahim Kara,” Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri”,
İstanbul: Dergâh Yayınları,2005,11.
243Naci, age,19.
244 Hamarat, age,89-90.
245Çelik, age,131.
63
konusunda iyice yol kat etmiş büyük talebeler küçüklerin nezaretçiliğini yaparlar,
onlara derslerini tekrar ettirirler. Talebeler “evci” ve “sepetçi” olmak üzere ikiye
ayrılmaktadırlar. Öğle yemeği için eve gidenlere evci ya da evli, mektebe yemek
getirenlere veyahut müstahdemden peynir, helva, ekmek, köfte gibi yiyecekler
alanlara da sepetli denmektedir. Bu tabirin sebebi, çocukların yemeklerini kulpları
olan küçük sepetlerle mektebe getirmesinden kaynaklanmaktadır246.
3.5. Okulda Verilen Dersler
Osmanlı Dönemi’nde sıbyan mektepleri, ulaşılması mümkün olan her köşeye
açılmıştır. 16.yüzyılda Osmanlı Devleti’ni gezerken her köyde mektebin varlığını
gören bir Fransız seyyahı ilk tahsilin Osmanlı’da batı ülkeleriyle kıyaslanamayacak
kadar kapsamlı olduğundan söz eder247.
Vakfiye şartlarına, şehir, kasaba ve köylere göre mekteplerin ders programı farklılıklar
gösterebilmektedir. Bazen de dönemlere ve hocalara göre program değişebilmektedir.
Genellikle ; duaları düzgün okuyabilecek kadar Kur’an-ı Kerim ve Tecvid bilgileri,
namaz sureleri, ilmihal bilgileri, nasıl namaz kılındığı şeklinde dini bilgilerle beraber
tekbir getirme, salavat ve dini musiki eğitimi verilir. Derslerin temelinin Kur’an-ı
Kerim’den esas alındığı görülmektedir248. Ana dersleri sırasıyla yazmak gerekirse
şöyledir249:
Tablo 1: Verilen Ana Dersler
246 Koçak, Şirin, Yavuz, age,79.
247 İbrahim Ateş, “Vakıflarda Eğitim Hizmetleri ve Vakıf Öğrenci Yurtları”, Vakfılar Dergisi,
(1982):50.
248 Kara, Birinci, age,12.
249 Uğur Demirbağ, “Sıbyan Mekteplerinde Verilen Eğitim Programlarının Değerlendirilmesi”, Türk
İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, s.16 (2018): 411
Elifba İlmihal
Amme Cüzü Türkçe Tecvid
Türkçe Lügat Kur’an-ı Kerim
Ahlak ve Yazı Hıfz-ı Kur’an
64
1869 yılında Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile Eğitim Sisteminde bazı değişiklikler
yapılmıştır. Bu değişikliklerle birlikte derslerde değişiklikler görülür250.
Tablo 2: Değişiklikler Sonrası Verilen Ana Dersler
Elifba Yazı Talimi
Kur’an-ı Kerim Muhtasar Fenn-i Hesap
Tecvid Muhtasar Tarih-i Osmanî
Ahlak risaleleri Muhtasar Coğrafya
İlmihal Malumat-ı Nafia risaleleri
Muhtar Nasuhoğulu Sıbyan mektebinde gördüğü dersleri şu şekilde sıralar : “Süheyl
Bey Mektebi'nde Kur'an-ı Kerim, Tecvid, A'mal-i erbaa, Coğrafya-yı umumi, Kıraat,
Hat, İmla, Lugat, Tarih derslerini gördüm. Birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar üç sene
devam ettim. Sınıfımın daima birincisi idim” diyerek o dönemki derslerden
bahseder251.Tevfik Sağlam ise Tecvid dersi için şu sözleri paylaşır252:
“Nahilbend mektebinden hoşlandım. Oradaki hayatım rahat ve arızasız geçti. Üç yıl okuyarak
ilköğretimi bitirdim. Okuldan çıktığım zaman Türkçe harekeli ve harekesiz yazıyı okuyabiliyor
ve yazıyordum. Kur'an'ı hatmedip etmediğimi hatırlayamıyorum.
Mahalle mekteplerinde hüsnü hat (güzel yazı) ve tecvit de öğretilirdi. Tecvit Kur'an'ı düzgün
okumak kaidelerini öğreten bir dersti. Ders kitabı Tecvid-i Karabaş adında taş basması bir risale
idi. Öyle bir kitap ki, anlamak çocukların değil, benim diyen büyüklerin bile haddi değildi.
Cümlelerin çoğu “kaçan” sözü ile başlardı. Bunun manasını hiç bir zaman anlayamamışım.
Kaçanın bilhassa Rumelilerin kullandığı “haçan” sözünün aynı olduğunu ve “ne vakit ki”
anlamına geldiğini 76 yaşında "Türkçe sözlük"ten öğrendim. Karabaş tecvidinde ne terimler
yoktu: idgam maa’l-gunne, idgam bila gunne, huruf-u ihfa, medd-i muttasıl, medd-i munfasıl
daha neler neler!”
17. asrın ortalarında yaşamış olan Mehmet Efendi’nin çalışmada daha önce örnek
verilen “ Nevhatü’l Uşşak” isimli şiirinde o dönemde hangi derslerin nasıl okutulduğu
hakkında da malumat içerdiği görülmektedir253:
“Dolardı mektebimin içi sıbyan
Ederdim onlara tâ’limi Kur’an
Oturdular çü tertib üzre sıbyan
Kimi heyce okurdu kimi Kur’an
250 age,414.
251 Kara, Birinci, age,196.
252 age,303-304.
253 Reşat Ekrem Koçu, “Sıbyan Mektepleri”, Tarih Mecmuası, c.1. s. 2. , (1966), 28.
65
Önümde her biri tekrar ederdi
Alıp dersini yerine giderdi.”
Sultan II. Bayezıd’ın vakfiyesinde mevcut olan şu ifadeler, erken dönemlerde bir
Sıbyan mektebi ders programını ile ilgili şu bilgileri sunmaktadır254:
“Ve bir sâlih hafız-ı Kelâmullah ve namazın erkânın ve şerâitin bilir ve sıbyan talimine münasip
ve kâdir kimesne Mualimhane‟de eytâmdan (yetimlerden) ve sıbyan-ı fukaradan otuz nefer
oğlancıklara yevm-i Cumadan gayrı günlerde Mushaf-ı kerime baka, Kur’an metni okuta ve
kemâ-yenbağî (gerektiği gibi) öğrete ve bildire ve mazilerin ve geçmiş derslerin dinleye. Ve
namaza müteallik nesneleri okuta ve bildire. Ve tedibe (terbiyeye) muhtaç olanları tedib-i şer‟î
ile tedip eyleye. Ve hizmetinde dahi cidd ü sa„y eyleye. Ve destur vericek (derslerin bitiminde)
vâkıfın ruhiyçün ve kabul-i tilavet-i eytâm (yetimlerin okudukları duanın kabulü) için dua ettire.
Ve bir salih kimesne anda halife (kalfa) ola, sıbyan okutmakta ve bildirmekte, mazilerin
dinlemekte ve tedipte muallime dâim muavenet eyleye.”
3.5.1. Ders Düzeni ve Kurallar
Mektepte derslere sabah erken başlanır. İlk ara, öğle yemeği için verilir. Ardından
ikindi vaktinde dersler son bulur. Talebeler içi Kur’an okumaya başlamak çok
mühimdir. Alfabe öğrenildikten sonra Kur’an okumaya Amme cüzünden başlanması
âdettir. Mektepte talebelere Kur’an-ı Kerim’e saygı göstermeleri gerektiği öğretilir.
Kur’an’ı ellerine alacakları zaman veya yerine koymadan önce öpmeleri ve alınlarına
götürmeleri gerektiğini tüm talebeler bilirler. Bu hareketi üç kez tekrar ederler255.
Sabah mektebe gelen her talebe yerine geçmeden önce birinci ve ikinci hocanın elini
öpmek mecburiyetindedir. Ders bitiminde Mektepten dağılmadan önce de yine
hocanın eli öpülür. Çocuklar ders almaya ve vermeye gelirken oturma sırası düzeninde
teker teker gelmektedirler. Öncelikle talebe rahle üzerine kitabını ve Mushaf’ını koyar,
dersini alır ve verir. Bir talebe yerine geçtiğinde diğeri gelir. Talebe sayısının çok
olduğu mekteplerde ya da vaktin kısıtlı olduğu zamanlarda sonlara doğru talebeler
ikişerli guruplar halinde gelebilirler256.
Ahmed Rasim sıbyan mekteplerinden söz ederken talebeleri gruplar halinde anlatır.
İlk grup Tebarekecilerdir. Bu grup, hocanın önünde cüzleriyle hazır bulunurlar ve
grup halinde okuma yaparlar. İkinci grup ise Mushafçılardır. Mushafçılar, okumalarını
hocanın önünde tek tek yaparlar. Üçüncü grup ise, Ahmed Rasim tarafından “be iki
esre dersliler” olarak adlandırılır ve bağırır vaziyette tüm talebeler aynı makamda
derslerini okurlar. Kur’an ezberleyen talebeler Ahmet Rasim tarafından hafız olarak
254 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Milli Eğitim
Basımevi,1971, 202.
255 Çelik, age,131.
256 age,79.
66
isimlendirilir. Hafızlar birer birer hocanın önünde derslerini, ezberlediklerini okurlar.
Bu talebeler yanlış okuduğunda hocaları rahleye dokunarak işaret verir, çocuk da
hatasını düzeltir257.
Mektepte ders bittiğinde çocuklar semtlere göre ayrılırlar ve ikişerli gruplar halinde
giderler. Perşembe günleri, tatilden yarım saat önce bütün çocuklar dershanede
toplanırlar ve diz çökerler bu esnada biri Aşr-ı Şerif okur. Hoca dua eder ve mektebin
geçmiş hocalarının isimleri duada rahmetle anılır. Duanın ardından Cuma tatili
verilir258.
3.5.2. Kur’an-ı Kerim Dersleri
Müslüman toplumların hepsinde, sıbyan mektepleri için tek temel ders bulunmaktadır.
Bu ders aslında manası verilmeden Kur'an’ın sadece nasıl okunduğunun
öğretilmesidir. Bu programın sebebi düşünülürse İbn Haldun ‘un görüşü hatırlanabilir.
İbn Haldun’a göre, çocukların verilen değerleri kabullendikleri dönemleri ilk çocukluk
çağıdır ve kalplerinde Kur'an sevgisinin filizlenmesi için uygun bir dönemdir. Eğitime
devam etmemesi durumu göz önünde tutularak çocuğun Kur'an sevgisi kazanması
hedeflenmektedir. Sıbyan mekteplerinde dini eğitim verildiğinden, eğitim Kur’an-ı
Kerim öğrenmek için Arapça alfabenin öğretilmesiyle başlar ve ardından Kur’an
okutma ve ayet yazdırma olarak devam eder. İlk başta Kur’an öğretmenin amaçlandığı
bu mekteplerde bazen eğitimin yeterli olmadığı anlaşılır ve bazı dersler eklenip
değişiklikler yapılır259.
Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerinde Kur’an okumak ve ezberlemenin yanı sıra;
tecvit, ilmihal, namaz usulleri ile sureleri öğretilir. Kitabet ve yazı dersleri I. Mahmut
ile I. Abdülhamit dönemlerinde verilmektedir260.
3.5.3. Arapça ve Farsça
Arapça ve Farsçaya hem dönem itibari hem de okunan eserler sebebiyle hayli kıymet
verildiği bilinmektedir. Hamidiye Mektebi I. Abdülhamit Dönemi’nde yaptırılmıştır
ve vakfiyesinde bu mekteplerde muhtemelen Bab-ı Ali’de memur olarak görev alacak
memurları iyi yetiştirmek için eğitim programında Arapça ve Farsçanın bulunduğu
257 Hamarat, age,90.
258 Kara, Birinci, age,234.
259 Osman Ergin, “Türkiye Maarif Tarihi”, (İstanbul: Osmanbey Matbaası,1939): 73.
260 Cahit Yalçın Bilim, “Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi”, (Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Yayınları,2002): 3.
67
bilgisine ulaşılmaktadır261. Farsçadan ziyade genellikle mekteplerde öncelikli olarak
Arapça tercih edilmektedir.
3.5.4. Selamlama
Talebeler heyecan içinde beklerler nizami bir şekilde dururlar. “Sıra halinde dizilmiş
olan çocuklar, mektep kapısına gelenleri selamlar. Merdiven başında Hoca Efendi
tarafından kabul edilirler”. Sadece Hoca Efendi değil Padişah için de selam verilip
dualar okunduğu bilinmektedir262..
3.5.5. İlk Ders
İlk ders mektebe başlama merasiminin ardından çocuk için hem heyecan hem de korku
verici bir andır. Anne babası tarafından mektepte dikkat etmesi gereken hususlar
konusunda defalarca ikaz edilen çocuk daha mektebe başlamadan hocasına büyük bir
saygı beslemektedir. Âmin Alayı bittiğinde alaydakiler mektep kapısına gelindiğinde
dururlar. Çocuk direkt içeri girmez zamanın padişahı için selam verilir, şu dizeler
söylenir:
“Ey şehriyar-ı pürkerem;
Ey padişah-ı muhterem;
Tahtında ol daim hurrem
Ey padişah-ı muhterem”
Daha sonra dua okunur ve Gülbank çekilir. Hoca efendi tekrar dua eder ve âmin denir.
Artık mektep kapısından girme vakti gelir. Çocuğun bir elinden bevvab bir elinden de
mektep kalfası tutar ve hocanın önüne götürürler. Minder ve rahle önceden hocanın
önünde hazır bulunur. Çocuk hocasının elini öper ve diz çöküp rahlenin başına geçer.
Bu esnada baş kalfa elif cüzünü açmasına yardım eder. İlk dersten önce ev halkından
kimse çocuğa cüz kitabından bir şey öğretmemeye dikkat eder ve Âmin Alayı’nı
bekler263. Hasan Ali Yücel bu konu ile ilgili bir hatırasını şöyle dile getirmektedir264:
(…) “Elifba cüzüm, yaldızlı ve pek sevimli bir kitaptı. Alındığı günden ona gönül bağlamıştım.
Evdekilere içindeki şekillerin ne olduğunu soruyordum. Fakat hiçbiri, sanki ağız birliği etmişler,
bana bir şey söylemiyorlardı. Söylemiyorlardı, çünkü ağzı hayırlı bir hocadan besmele demeden
okumaya başlamak yövümlü değilmiş… (…)”
261 age,73.
262 Koçak, Şirin, Yavuz age,80.
263 Hasan Ali Yücel, “Geçtiğim Günlerden” (İstanbul: İletişim Yayınları,2007): 39.
264 Birinci, Kara, age,125.
68
Derse besmele ile başlanmasının çocuktaki ilahi duygunun uyanışına vesile olması
umulur. Ayrıca Allah yolunda atılan ilk adımdır. Bu vesileyle şüphesiz çocuğun
karakterine tesir edecek bir iman köklenir. Aldığı eğitimin sonunda ise, çocukta hem
ahlaki hem de dini bir şahsiyetin filizlenmesinde etkisi olduğundan söz edilebilir 265.
Eğer ailenin maddi durumu yeterliyse ilk dersten önce evde hazırlıklar yapılır,
odalarda öd ağacı ve buhurlar yakılır, evin sofası ya da büyük odası misafirler için
düzenlenir ve minderler ve seccadeler serilir. Selamlıkta davetlileri ağalar haremde ise
kalfalar karşılar. Hazırlanmış olan odalara buyur edilir. Çubuk ve kahve ikram
edildikten sonra mektep hocası en büyük odaya davet edilir. Bunların dışında
mektepteki yeni talebe üç gün boyunca ayrıcalıklı olur. Derste kalfanın yanında yer
alır. Dersin ardından diğer talebelerden farklı olarak öğle yemeği yiyip dinlenmesi için
bir saat önce eve gider. Bu üç günün sonunda çocuğun ayrıcalığı son bulur ve kalfanın
yanından kalkarak arkadaşlarının yanına geçer266.
3.5.6. Derse Başlama
Hoca, Besmeleden sonra elindeki kemik hilâli Elif harfinin üzerine koyar ve çocuğa
okur: “Dersin bugünlük bu kadar, sakın unutma… Sonra kulaklarını çekerim” der.
Çocuğun kulağını çeker gibi yapar. Böylelikle çocuk ilk dersine başlar.267
Talebenin hocanın karşısına geçip seccade veya mindere iki dizinin üzerinde oturması
simgeseldir268. Orada bulunanlar arasında ulemadan bir kimse ya da şeyhlerden biri
mevcutsa hocanın mekânına isterse bu kişi buyur edilir ve bazen çocuğa besmeleyi o
çektirir. Çocukların daha şevkli bir şekilde mektebe gelmesi amacıyla o zamanki
cüzler şimdikilere göre daha gösterişlidir. Örneğin, ilk kısımları renkli ve yaldızlıdır.
Zengin ya da köklü aileler yazma ve tezhipli olanları tercih ederler. Aile yadigârı olan
bir elifba varsa ilk ders için bu da tercih edilir. Mektep Hocaları Besmele çekip: “Ya
Rabbi kolaylaştır, zorlaştırma, Ya Rabbi hayır ile tamamla” manasındaki dua ile dersi
başlatırlar. Ders bitiminde ise: “Ya Rabbi ilmimi, aklımı ve anlayışımı arttır “
manasındaki cümleyi okuyup çocuğa da tekrar ettirirler. Bu kısa başlangıçtan sonra
çocuk ilk önce hocasının ve odada bulunan büyüklerinin ellerini öperken hafız olan bir
265 Hasan Mahmud Çamdibi, “Şahsiyet Terbiyesi ve Gazâli”, (İstanbul: Han Neşriyat, 1983): 118.
266 Hamarat, age,93.
267 Pakalın, age,59.
268 Günyol Vedat, “Mektep”, İslam Ansiklopedisi, c. 7. İstanbul: 1972:658.
69
Talebe de Kur’an’dan kısa bölümler okur. Son olarak hoca ya da başka biri dua eder
ve bu heyecanlı başlangıç günü son bulur269.
3.5.7. Oturma Düzeni
Öncelikle, hoca efendi makamına geçer ve oturur. Ardından gelen misafirler sağ ve
sol taraflarına yerleşirler. Hoca atlas kaplı bir köşe minderi üzerinde oturur. Sedef
işlemeleri olan bir cevizden yapılmış rahle ise hemen önünde durur270. Mekteplerden
bazılarında yüksek mevkideki ailelerin çocukları dershanede farklı tarafta
oturmaktadırlar. Hocanın rahlesi ve pöstekisi sofada serili bulunur271.
3.5.8. İlk Dersin İşlenişi
İlk dersin talebe için ayrı bir heyecanı vardır. Bir talebe hocadan dersini alırken diğeri
de sırasının gelmesini bazen korku bazen de sabırsızlıkla bekler272. Ezberi kuvvetli
olan talebe daima avantajlıdır, bu durum ona kolaylık sağlar ve hocanın gözünde bir
yer edinmesini de kolaylaştırır. O dönemde, çocukların ilgisini çekmek için elifba
cüzlerinin özel kâğıtlardan ve yaldızlarla ihtimam gösterilerek hazırlanması çoğu
zaman amacına ulaşmaktadır273. Buradaki amaç çocuğu heveslendirmek ve ona verilen
kıymeti hissettirmektir.
Hasan Ali Yücel ilk dersi ile ilgili bir anısında şunları paylaşır274:
“Babam önde, ben arkada hocaya doğru yöneldik. Selamdan sonra İsmail Efendi, babamı sedire
buyur etti, bana karşısında mindere oturmamı söyledi. Büyük rahlenin önündeki mindere
oturdum.
-Çıkar bakalım Ali Efendi cüzünü! Dedi.
Elifba cüzüm, yaldızlı ve pek sevimli bir kitaptı. Alındığı günden ona gönül bağlamıştım.
Evdekilere içindeki şekillerin ne olduğunu soruyordum. Fakat hiç biri, sanki ağız birliği etmişler,
bana bir şey söylemiyorlardı. Söylemiyorlardı, çünkü ağzı hayırlı bir hocadan besmele demeden
okumaya başlamak yövümlü değilmiş…
Hoca İsmail Efendi “Eûzü”yü çekip başladı:
O- Haydi Oğlum Âli Efendi, benimle beraber söyle: Bismillahirrr…
Ben- Bismillahir
O- Rahmanirr
Ben- Rahmanir
O- Rahiiimm!
269 Birinci, Kara, age,410.
270 age,80.
271 Çelik age,131.
272 Bkz. Ek. 10
273 Birinci, Kara, age,309.
274 age,125.
70
Ben- Rahim
Bundan sonra, uzun yıllar ne demek olduğunu öğrenemediğim” Rabbi yessir. Ve lâ-tuassir-
Rabbi temmim bi’l-hayr”ı da onun gibi tekrarladım.”
Dini bir eğitim ve öğretimi amaç edinen sıbyan mekteplerinde çocuğun henüz mektebe
başlarken Yüce Allah’tan yardım dilemesi ve ona sığınarak dua etmesi amaçlanan
eğitim ve öğretimin amaç-sonuç ilişkisi açısından önem göstermektedir275.
Hoca derse başlamadan bir işaret verir ve mektepte ikinci hoca olarak görev yapan
kişi, mektebe yeni başlayan bir kız çocuğunu elinden tutar ve hocanın önüne getirir.
Elini öptürdükten sonra rahlenin arkasında bulunan sırmalı seccade üzerine diz
çökerek oturur. İkinci hoca çocuğa yardım eder ve boynundaki telli keseden yaldızla
kaplanmış olan Elifbayı çıkarırlar. Elifba rahlenin üzerine konulur. Bu sırada
mektepteki tüm çocuklar dersini alan kızın biraz arkasından itibaren diz çökmüş
beklemektedirler. Dershanede sessizlik hâkimdir.
Hoca efendi talebeye “Eûzubesmele” çektirdikten sonra ” Rabbi yessir. Ve lâ-tuassir-
Rabbi temmim bi’l-hayr.” duasını okutur. Hoca efendi, elindeki hilal ile baştan sona
bütün harfleri talebeye göstererek hepsini beraber okurlar. Ardından mektepteki sesi
güzel çocuklardan biri tarafından bir Aşr-ı Şerif okunur ve akabinde hoca efendi bir
dua eder. Çocukların hepsi bu duadan sonra “Âmin âmin” derler. Dua bittikten hemen
sonra ikinci hoca yardım eder ve çocuklar ayağa kalkar276.
3.5.9. Yiyecek Dağıtma
Çocukların hepsine bir sıcak simit, leblebi, kuru üzüm ve küçük külahlar içinde şeker
dağıtılır ve bu işi mektebin bevvabı yapar. Bunlar, evden çıkıp mektebe gelirken bir
kaç sepet içinde mektebe götürülür. Sepetler kırmızı, beyaz tüllerle sarılı ve
kurdelelerle bağlıdır277.
3.5.10. Hocaya Hediye Verme
Mektep Hocasına; kutu ile şeker, bir kutu lokum, abdest alırken kullanması için havlu,
bir miktar para ve çiçek armağan olarak verilir. Verilen çiçek Âmin Alayı esnasında
kullanılan sedef rahlenin üzerine ya da yan tarafında bir bardağın içine koyulur.
Mektebe başlayan çocuk ancak öğle vaktinde eve döner278.
275 Bozdemir, age,23
276 Koçak, Şirin, Yavuz, age,80.
278 Birinci, Kara, age,123.
71
3.5.11. Eve Dönme
Öğle ezanı okunmadan hemen önce, hoca efendinin seçtiği güzel giyimli beş küçük
kız çocuğu, mektebin yeni talebesini evine kadar getirirler. Bevvap yolda onları takip
eder. Evin kapısına geldiklerinde ise ev sakinleri ve davet edilen hanımlar çocuğu ve
arkadaşlarını kapıda karşılarlar279.
Hacışeyhoğlu Hasan Üçok, Çankırı folklorunu kaleme aldığı eserinde :“Çocuk
mektepte birkaç saat kaldıktan sonra hoca, yanına birisini katarak evine gönderirdi”
diye belirtir280.Mektepten dönecek talebeyi beklemekte olan kadınlar kapıdan çocuğun
girdiği sırada şöyle der:
“Oğlum gelir hocadan
Nûr koyulur bacadan
Oğlandır oktur
Her evde yoktur
Gökte melektir”
Kız çocuğu ise,
“Kızdır nazdır
Bin altın azdır
Bin daha getir
Al kızımı götür”
Gibi nevazişlerde bulunup sonra da çocuğa sarılıp öperler. Kız, odasına kucakta
götürülür. Herkesin eli öpüldükten sonra şeker şerbet ikram edilir. Kız ile eve gelen
mektebin talebelerine ucuna para bağlanmış birer âdet ipekli mendil, kapıda bekleyen
bevvaba da işlemeli bir çerçeve ve bir miktar para verilip kıza eşlik eden beş çocuk
kendisinin yanına götürülür281.
3.6. Hatim Duası
Mektepteki eğitimin ikinci yılı sonunda talebe artık Kur’an-ı Kerim’i baştan sona
okuyabilir. Talebe için bu sebeple “Hatim Duası” denen bir tören tertip edilir. Hatim
279Koçak, Şirin, Yavuz age,81.
280Üçok, Hacışeyhoğlu Hasan, age,176.
281 Koçak, Şirin, Yavuz age,81.
72
Duası töreni için hazırlıklar yapılır. Kur’an’ı hatim eden çocuk güzelce giydirilir.
Raphaela Lewis bu tören ile ilgili şu bilgileri paylaşmaktadır282:
“Öğretmen bir çocuğun yeterli düzeye ulaştığını gördüğünde sabah onu eve gönderir, bu durum
büyük bir başarı kabul edilip kutlanırdı. Alışılmışın dışında bir vakitte eğer dışarıda bir okul
çocuğu elinde çantasıyla görülüyorsa tanımayanlar dahi onu tebrik eder, ailesi de bu günü
mutlulukla kutlardı.283”
Yapılan tören esnasında hoca tarafından özel eşyalar kullanılır. Sırmalı bir seccade ve
ceviz işlemeli bir rahle bu törende kullanılmak üzere hazırlanır. Oldukça değerli olan
bu eşyalar talebenin mektebe başladığı zaman ve Hatim duası vaktinde kullanılır.
Boratav Hatim duası sırasında yapılan uygulamalar için şu bilgileri vermektedir284:
“(…) Çocuk camide hatim duası yapıldıktan sonra hocasının, ana babasının ve akrabalarının
ellerini öper, gece de baba, evinde bir ziyafet verirdi. Varlıklı köylü ailelerinde bu törende çocuğa
babanın bir tarla veya bahçe bağışlaması geleneği de vardı.”
Hacışeyhoğlu Hasan Üçok da Çankırı ilindeki Hatim duası törenini şöyle
anlatmaktadır285:
“Çocuk, ebcedi veya namaz surelerini bitirdiği “Vedduha” ya çıktığı zaman hocaya hediyeler
götürülürdü. Kur’an-ı Kerimi baştan nihayete kadar okuyup bitirdi mi, hocası tarafından
ebeveynine haber verilirdi. Son sayfaya gelince orda birkaç gün ağır alınır. Çocuğun ebeveyni
de hazırlığı bitirirdi. Ekseriya Perşembe günleri çocuk yine süslenir. Hocasına bir tepsi baklava,
bir kat çamaşır, kalfasına sırmalı çevre, bir miktar para götürülürdü.(…) Hoca bir dua eder,
mektep talebelerine helvalı ekmek dağıtılırdı. Bu ekmeklerden hiç olmazsa birer lokma yemek
sevap sayılırdı. Artan ekmek okunmuş sevaplı diyerek akrabalara gönderilirdi.”
Mektepte, talebeden üç yıl kadar bir zaman zarfında Kur’an’ın ezberlemesi talep
edilmektedir. Fakat genellikle ezber yapılmaz, Kur’an’ın hatmi yapılmaktadır. Hatim
yapan talebe Kur’an’ı Kerim’i başından sonuna okur ve sadece bazı sayfaları
ezberler286.
Hatim töreninde ikramlar için büyük özen gösterildiğinden ve Hatmi gerçekleştiren
çocuğa karşı gösterilen saygıdan söz eden Zeki Mesud Alsan Hatim merasimi için
yapılan hazırlığı şöyle anlatır:287:
Evde bir hazırlıktır başladı. Mustafa’ya yeni bir esvap biçildi. Çarşıya gidilip kumaşlar, çevreler,
yemeniler alınmıştı. Anası Mustafa’ya işaret ederek çıkınından çıkardığı üç altını gösterdi.
“Gevrek Hocanın hakkı” dedi. Bütün hazırlıklar, perşembeye kadar bitirildi. O gün Mustafa,
başından ayağına kadar yeni giyindi. Sokak kapısı ardına kadar açık bırakılmıştı. Kesilen hindi
kaynıyor, lokma beride dökülüyor, şerbet öbür odada yapılıyordu. Yemekler kotarılmış, sofralar
kurulmuş idi ki, Gevrek Hoca da geldi. Herkes hürmetle elini öptü. O da baş mindere geçti ve
282 Raphaela Lewis, Osmanlı Türkiye’sinde Gündelik Hayat, çev. Mefkure Poroy, İstanbul: Doğan
kardeş matbaacılık, 1973 ),99.
283 Koçak, Şirin, Yavuz age,82
284 Boratav, age,208.
285 Üçok, age,176-177.
286Zülfü Demirtaş, “Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri Ve İlköğretimin Örgütlenmesi” Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, c. 17, s. 1 (2007): 176.
287 Birinci, Kara, age,154-156.
73
yemek davetine uyarak sundurmanın baş tarafındaki büyük tepsinin önüne oturdu. Yemek uzun
sürmedi. Tatlı da bir dua ile bittikten sonra sofralar kaldırıldı. Mustafa, Hocanın önüne giderek
elini öptü. Diz çöktü. Günlerden beri ezberlediği sureleri makamla okudu. O bitirince Gevrek
Hoca hatim duasını yaptı. Sonra hep bir ağızdan ilahiler okundu. Bir aralık Gevrek Hoca
Mustafa’nın çenesini okşayarak “haydi, Mısta fendi, kalk, el öp” dedi. Bu hitap, ona karşı yeni
bir hitaptı. Demek o, şimdi “Efendi” olmuştu. Mustafa Efendi, büyüdü de ondan mı? Hayır,
hatim indirdiği için, bu rütbeye hak kazanmış olsa gerekti, içi şimdi sevinçle dolu ayağa kalktı.
Evvelâ hocanın elini öptü. Sonra bütün yaşlıları sıraladı. Hepsi ona, “aferin! Mistafendi”
diyorlardı. Kimi ona bir mendil veriyor, kimi avucuna şeker sıkıştırıyor ve bazısı da gözyaşlarını
silerek bağrına basıyordu. Şerbetler içildikten sonra hoca gitmek için davrandı. Herkes ayağa
kalktı. Mustafa’nın anası da o sırada hocaya yaklaşarak elini öptü. Ve sonra avucuna, kırmızı
küçük bir ipek tutuşturdu. Hoca hakkını almıştı.”
Osmanlı’da saray içinde şehzade ve sultanlara Kur’an-ı Kerim’i hatmettiklerinde
görkemli bir hatim merasimi tertip edilmektedir. Merasim için tüm saray halkı davet
edildiği gibi merasimde rahlenin üstüne altın sırmalarla işlenmiş bir örtü serilir,
şehzade ile sultanlar özenle hazırlanan bu minderlere oturup dua eder. Duada üç defa;
İhlas, Nas, Felak ve Fatiha sureleri okunur. Merasime katılanlar tekbir getirdikten
sonra Hoca hatim duası okur ardından şerbet ikram edilir. Son olarak şehzade ve
sultanlar tarafından manzumeler okunur288.
3.7. Okul Dönemi İnanış ve Uygulamaları
3.7.1. Fes Kapma
Çocuklar tarafından uygulanan bu âdet hem eğlencelidir hem de mektebin ciddi
havasını biraz olsun değiştirmek için talebeler tarafından bir vesile olarak
görülmektedir. Boratav ise mekteplerde uygulanan geleneklerden birini şöyle aktarır
289:
“Talebe okumada ilerleyip “İnşirah”suresine geldiği gün, son âyetin son kelimesi(“fergab”)ni
söyler söylemez hoca “ Al fesini sen kap” deyip çocuğun başından fesini kapar, eve başı açık
yollardı; babanın hocaya, bevvaba, kalfalara bahşişi karşılığında talebenin fesi geri verilirdi.”
Bu âdetten eserinde bahseden Abdülaziz Bey şunları söylemektedir 290:
“(…) Kuran-ı Kerim’de Fergab suresine gelindiği gün, çocuk “Fergab” dediği anda mektebin
ilahici başısı olan çocuk, hoca efendi tarafından verilen izin ve işaret üzerine çocuğun başına
giydiği şeyi kapar, cüz kesesini başına geçirir. Çocuk da o halde evine gitmek içiıı dışarıya çıktığı
zaman ilahici başı arkasından yetişir, çocuğa takkesini geri verir ve çocuk evde “Fergab’a
çıktığım” ve takkesinin kapıldığını peder ve validesine haber verir. Aynı şey halk çocuklarına
yapılırsa da ekseriya kibarzade ve hali vakti yerinde olanların çocuklarına tatbik edilirdi. Ertesi
288 Sabahattin Türkoğlu, “Osmanlı Sarayında Çocuk”, Çocuk Kültürü: 1. Ulusal Çocuk Kültürü
Kongresi Bildirileri, 6-8 Kasım 1997, (Ankara: Ankara Üniversitesi, 1997): 112-113.
289 Boratav, age,207-208.
290 Abdülaziz Bey, age,61.
74
gün çocuğun pederi hoca efendi ile halife efendiye ve mektebin bevvab'ına atiyyeler gönderir,
çocuklara da mevsim mevyeleriyle, çörek yollayıp dağıttırır. Hoca efendi çocuğun akıl ve
feyzinin artmasına, valide ve pederinin uzun ömürlü, sağlıklı olmasına, bütün talebelerinin
başarılarına, zamanın padişahının sağlık ve zaferlerine dua eder. Çocuklar da hep bir ağızdan
“Amîn!” derler ve bu çok eski âdet de yerine getirilmiş olur. Çocuk da hoca ve halife efendinin
elini öper ve eve döner.”
Hatıralardan da görüleceği üzere Fergab günü ikramların ve harçlıkların da dâhil
edildiği, aynı zamanda aileler tarafından da kabul görmüş bir mektep âdetidir. Hasan
Âli Yücel hatırasında Fergab gününden şöyle bahseder291:
“(…) Biz dönelim hikâyemize. Artık ben sureleri sökmüş, Ferğab’a gelmiştim. Mahalle
mektepleri, ders yılının başı ve sonu olmayarak “devr-i daim” şeklinde sürüp gittiği için her
okuyucu, tek olarak ders alır, ders verirdi, toplu sınıf öğretimi yoktu. Elimdeki cüzün son
surelerinden biri olan Ferğab’a kendi başıma gelmiştim. Bana mektep arkadaşlarım
söylemişlerdi ama tamamiyle unutmuşum; Ferğab’a gelince talebenin fesini kaparlarmış ve
çocuğun ailesinden bahşiş aldıktan sonra fesi geri verirlermiş.
İsmail Efendi’nin önünde “Elem neşrahleke” suresini okuyordum. Ben “ Ve ilâ Rabbike Ferğab”
deyince başımdan fesimi biri kaptı. Birden bire ne olduğunu şaşırdım. Bütün çocuklar hep bir
ağızdan bir şeyler bağırıyorlardı. Büsbütün afallamıştım. “
Sadri Sema bir hatırasında bu âdet ile ilgili şunları anlatır292 :
“(…) Sonra cüzcülere geçilir. Bunların bir kısmını hoca okutur, bir kısmiyle kalfa meşgul olur.
Hangi çocuk derslerde ilerler “ferğab” sûresine yetişirse artık kem-surat hocanın keyfine pâyan
olmaz. Onun için bu bir zaferdir.
Başında fes yerine cüz kesesi ile dönen çocuk evinde neşe ile karşılanır, alkışlanır, okşanır.
Derste ilerlemiştir. Hocaya, kalfaya tatlılar gönderilir. Baklava, helva, saray hurması gibi şeyler.
Varlıklı olanlar tarafından mendil, kumaş, kuşak filan hediye edilirdi. (…)”
Öğrenirken eğlenmek için bir fırsat olan bu âdet, günümüz bazı Kur’an kurslarında da
devam etmektedir. Yalnız bugün fes kullanılmadığı için çocuğa ait bir kalem, çanta ya
da yakınındaki bir eşya başka bir çocuk tarafından alınıp götürülmektedir293. O
dönemden farklı olarak hediyeleşmek âdeti yoktur. İsmail Zûhdi ise Fergab hatırasını
şöyle anlatır294:
“ (…) Bundan başka Amme Cüzü içinde Fergab ve Berae’e gelenler de birer hediye getirmeye
mecbur gibi idi. Bir kere çocuk Fergab dedi mi yanındaki diğer çocuklar başıdan fesini alıp “Eski
tafkamı (takkemi) sen kap!” diyerek atarlar, bu suretle tafka atıldı mı ertesi gün hediye de
damlardı.”
3.7.2. Hocaya Kırmızı Horoz Getirme
İnşirah Suresi’nin 8. ayetinde geçen “Fergab” kelimesinde olduğu gibi talebeler ve
Hoca için “Berâe295” Suresine gelindiğinde de yerine getirilen bir âdet bulunur. Talebe
291 İsmail Kara, Ali Birinci, age,128.
292 age,314.
293 KK6
294 Birinci, Kara, age,333.
295 Son iki âyet hariç Medine Dönemi’nde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda
inmiştir. 129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten
almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden dolayı sûreye Berâe sûresi adı da verilmiştir. Başında
75
Hocaya canlı bir kırmızı tüylü horoz getirmektedir. İsmail Zûhdi talebe bu sureye
geçtiğinde uygulanan âdet hakkındaki anısını şu şekilde dile getirir296:
“(…) Berâetun dedi mi hoca cevaben “Horoz bütün” der. Ertesi gün hocaya kezâ kırmızı tüylü
horoz gelir ve eser-i tesadüf olarak birkaç çocuk birden Berâet’e gelirlerse mektebe biriken
horozlar kalfalar marifetiyle hocanın evine götürülürdü.”
Hocaya verilecek horozun özellikle “Kırmızı Horoz” olmasının sebebinin o dönemde
kıymetli görülen ve nadir bulunan bir cins olmasından kaynaklandığı belirtilmektedir.
Bu cinsin horoz dövüştürmek için de kullanıldığı görülmektedir.
3.7.3. Hilal ve Balmumu
Mektep dönemi içinde talebeler ders öğrenirken cüzleri üzerinde de uygulanan bazı
âdetler mevcuttur. Mektep hocası hem talebenin okuduğu yeri kolay takip
edebilmesine yardımcı olmak hem de harflerin yerini göstermek amacıyla 6-7 cm
uzunluğunda bir çubuk kullanır. Bu çubuk “Hilâl” olarak adlandırılır. Hilâl’i bazen de
çocuk devralır. İlk derste kullanılacak Hilâl değişiklik gösterebilir. Kullanılan Hilâller;
pirinç, gümüş ve hatta altından da olur, Hilâle aileler tarafından maddi durumlarına
göre karar verilir297.Tevfik Sağlam hatırasında ders esnasında bazı âdetler olduğundan
söz eder ve Hilâl’i anlatır:
“O zamanki öğretim araçları arasında iki önemli madde vardı. Biri “Hilâl”. Bu kulak karıştırmak
için kullanılan hilaller biçiminde bir ucu sivri, diğer ucu yuvarlak, altı yedi cm uzunluğunda bir
sap. Çocuk yazıyı hilalle göstererek okur, kelimeleri, satırları bununla takip ederdi.”
Hulusi Kodaman ise: “Hoca bir Besmele-i şerifi müteakip iki parmağıyle tuttuğu
kemik hilâli üzerine koyarak okurdu” sözleriyle bu âdetten bahseder298. Ahmet Rasim
şöyle anlatır299:
“Bu mektepte çocuklar önce elifba cüzü okurlar, sonra sırasıyla Kuran’ın Amme suresinden
başlayarak yavaş yavaş her gün Kur'an dersi alırlar. Aldığı ders anlaşılsın diye yeri hocası
tarafından balmumu yapıştırılarak işaretlenir.”
besmele olmayan tek sûredir. Sûrenin başına besmelenin yazılmamış oluşunu bazı bilginler, onun bir
önceki sûrenin devamı mahiyetinde oluşu ile açıklamışlardır. Sûrede başlıca, yaptıkları antlaşmalara
bağlı kalmayan düşmanlarla ilişkilerin kesilmesi, antlaşmalara bağlı kalanlara karşı ise antlaşmalara
bağlı kalınmasının gerekliliği; Tebük seferine hazırlık, Tebük seferi öncesi ve dönüşü sırasında
münafıkların sergilediği ikiyüzlü tavır, ehl-i kitapla ilişkiler, cizye ve zekât hükümleri, çölde yaşayan
Arapların Kur’an talimatı karşısındaki tavırları, Kur’an’ın Müslümanlar üzerinde oluşturduğu etki ve
Hz. Peygamber’in Müslümanlar adına duyduğu endişe söz konusu edilmektedir.
296 age,335.
297 Yücel, age,39.
298 Birinci, Kara, age,387.
299 Abdülaziz Bey, age,61.
76
Cüzlerinin güzel kokmasını isteyen talebeler diledikleri sayfalara türlü yağ ve kokular
sürerler. Bazıları ise hangi sayfada kaldığını takip etmek için cennet kuşu olarak
adlandırdıkları Tavus kuşu tüyü, balmumu ya da ekmek hamuru kullanılır. Zeki Mesud
Aslan bir hatırasında Hocanın sözlerini şöyle aktarır: “İyi bak, şu balmumu
yapıştırdığım noktaya kadar. Şimdi öteki çocukların yanına git”. Balmumunun
talebenin son dersini gösteren bir araç olarak kullanıldığına bu gibi hatıralarda
rastlanmaktadır.
3.7.4. Hocalara Perşembelik Verilmesi
Hocalara verilerek uygulanan başka bir âdet de Perşembeliklerdir. Çarşamba günleri
Aşr-ı Şerif okunur. Ardından hoca “Yarın gelin, Perşembeliklerinizi de unutman!” der.
Hocalar genellikle bu perşembeliklerle geçinir. Durumlarına göre talebeler on para ile
kırk para arasında perşembelik getirmektedirler300. İsmail Zühdi bu âdeti şu sözlerle
ifade eder301:
“Hülâsa efendim, her talebe, “Perşembedir, erken salınacağız!” sevinciyle avuçlarına
perşembeliklerini kıstırarak erkenden mektebe damlardı.”
(…) Sabahleyin perşembelikler verilip bir iki saat kadar da sahtî birer ders okunduktan sonra
talebe hep bir ağızdan tatil için istirham zımnında hakikaten mahir bir mûsikî üstadı tarafından
bestelenmiş olan şu, “ Âkucââm , bâlucâm, ısparalı sâlûcâm” (Okuyacağım, bileceğim, elifbâyı
sallıyacağım) cümlelerini kemâl-i dikkat ile yanlışlıkla başka bir tele basarak falso yapmak
korkusuyla ağır ağır teganniye başlarlar, hoca efendi talebenin notaya muvafık olarak teganni
ettiği şu güzel ve mümtaz parçayı bir müddet dinleyerek gaşy u neş’eyâb olur ve bu sırada bütün
talebeye izin vererek mektebi boşaltırdı.”
3.7.5. Hacı Karşılama
Mektep günlerini neşeli kılan ve talebelerin dört göz ile beklediği bir diğer âdet de
Hacı karşılama merasimidir. Mektebin devam ettiği günlerde muhakkak bir hacı
karşılama denk gelir, hazırlıklar yapılır ve ibadetini tamamlayan hacı talebeler
tarafından karşılanır. Hacı karşılama merasimi ile bir ilgili hatırasını paylaşan İsmail
Zühdi o günleri şu sözlerle ifade eder302:
“Ah neydi eski ve güzel adetler! Şimdi ilelebet kayboldu… Düğünler, oyunlar, alaylar,
şamatalar, yüzlerce, binlerce cömert hacıağalar tarafından sırf hayır için kurulmuş, nefis
taamlarla döşenmiş sofralar ne oldu, nereye kayboldu? Sehanın, cömerdin birer eser-i zî-hayatı
olan bugünler bir daha görünmeyecek mi yarabbî?
Şimdi efendim mesela bir kimse Hicaz’a gidecek; gitmezden evvel, geldiği zaman piavında
kimler bulunacak, daha doğrusu kimler davet olunacaksa ailesi meyanında evvela kararlaştırılır,
ne yolda hareket olunacağına dair programlar tanzim olunur, o derece ki kimlere ne gibi
hediyeler getirilecekse onlar bile uzun uzadıya mevzu-i bahis edilir. Vakt u hali yerinde ise, yola
300 Birinci, Kara, age,336.
301 age,337.
302 age,343-344-345.
77
çıkmazdan evvel aşçılar tutulur, yemekler yapılır, pilavlar pişer, hacı hoca, hısım akraba, konu
komşu, çoluk çocuk herkes davet olunur, parası verilmiş türlü türlü et’ime-i nefise ve bilhassa
zerdeli pilavla gülüşe oynaşa mideler şişirilir, dualar yapılır, bir iki gün sonra da hacı yola
çıkarılır.
(…) Hacının gelmesi yaklaştıkça ailesi tarafından, geci gömlekler ,güllapdanlı çevre ve peşkirler,
telgraf haberini getirene verilmek üzere hazırlanır.(…) Bir taraftan hacıyı gidip karşılamak üzere
birkaç mektebe haberler îsal edilir. Mektebe bu haber gelir gelmez , kız oğlan karışık birkaç yüz
çocuğun vığıltısı ve kokmuş nefesleri arasında uyuşup kalmış olan hocanın nuru sönmüş gözleri
birdenbire bir ihtiras-ı şedid ile şimşek gibi parlar. Elinde iki gün evvel kavaktan kesilmiş yeni
ve taze bir değnek olduğu halde erkekli dişili talebesine şu emri verir:
-Yarın hacı karşılamaya gideceğiz. Kaşıklarınızı belinize sokun da sabahtan erkenden gün
doğmadan gelin!
Bunu işiten talebe arasında bir çığlıktır kopar. Herkes sevincinden nereye bastığını bilmez, azim
bir gürültü ile umûmiyetle torbaların asılı olduğu büyük orta direğe, arıların bala üşüştükleri gibi
üşüşürler. Direkten indirilirken ipi kopan torbaların altında kalıp ezilenlerin hesabı yoktur. Hele
mektep kapısından çıkarken artık hocayı filan dinlemezler. Birbirini iten kakan, yerlerde
yuvarlanan, elindeki torbaları birbirinin başına vuran, daha neler neler?
(…) Şafak söker sökmez bellerinde kınalı kaşıklar olduğu halde fesli fessiz, kunduralı
kundurasız bir alay çocuk mektebin önünde toplanırlar. İhtimal ki daha hocaları yatakta!
Takriben yarım saat sonra bir elinde teşbih, diğer elinde mektebin anahtarı olduğu halde bir
şeyler okur gibi dudaklarını oynata oynata başını öne eğerek hocanın gelmekte olduğu görülür.
Bunu gören talebe, hocalarına karşı bir vaz’-ı ihtiramkârânede bulunmak üzere boydan boya
duvar dibine bir mezartaşı cemadetiyle diziliverirler.
Hacıyı istikbale birkaç mektep gidecek ve merkez-i içtimada orası ise biraz beklerler, değilse
ikişer ikişer dizilerek önde hoca olmak şartıyla kalfa tabir olunan ve yaşı diğerlerine nisbeten
biraz ilerde
Olan birkaç erkek talebenin kumandası altında ağır ağır hareket olunur. Şehirden çaryek(çeyrek)
veya yarım saat uzaklaşıldıkça aheng-i mahsûsasıyla ilahiler okunmaya ve durak başlarında
kalfaların mendillerle verecekleri işaret üzerine talebe de arkadan yüksek perdeden ve inceli
kalınlı seslerle âmin demeye başlarlar.
İlâhî, kalfalar tarafından âtideki vech üzere okunur:
-Kâdir mevlam nasip etse varsam ağlayu ağlayu
Çocuklar tarafınfan yekahenk olarak âmin sadâları
-Yedi kere tavaf etsem ağlayu ağlayu
Kemâ fi’s-sâbık : âmin!
-Medine’de Ravza’yı görsem ağlayu ağlayu
Âmin!
-Eşiğine yüzüm sürsem ağlayu ağlayu
Âmin!
-Arafat dağının taşı, akar gözlerimin yaşı
Âmin!
-Kabe yeryüzünün arşı, sokakları nurdan çarşı
Âmin!
-Arafat dağına kaşı dursam ağlayu ağlayu
Âmin!
(…)Hacı müteazzimâne durur ağır ağır yaklaşır, nihayet vâsıl olur. Dua başlar. Bu aralık kalfalar
mütematiyen talebeye karşı mendil sallar ve talebe de hiçbir saniye fasıla vermeksizin âmin!
âmin! âmin! âmin! sadâlarıyla bağırışmalarını müteâkib mendil aradan kaybolur. Herkes susar,
hacı önde maiyeti arkada olmak üzere talebe ile sakinâne hareket olunur. Kendi veya
78
akrabasından birinin evine muvasalat olunurken kapı önünde beklemekte olan kadın, çoluk
çocuk ellerinde keşküllerle fakirler tarafından kemâl-i ihtişam ile istikbal olunur.”
3.7.6. Geldi - Gitti Tahtası
Talebelerin ders esnasında dışarı çıkmaları Hocanın iznine bağlıdır. Talebe direkt söz
alıp konuşmaz, bir ayağını öteki ayağının üstüne basıp elini yukarı kaldırarak hocaya
niyetini belli eder. Hoca da ona işaret verir. Çocuklarla izin konusunda iletişim için bu
levha vasıtasıyla iletişim kurulur. Musahipzâde Celâl şöyle anlatır303:
“Geldi-gitti tahtası: Bu, sülüs yazı ile yazılmış ikiyüzlü levhanın “geldi” tarafı, çocuklardan
herhangi birinin dışarı çıkabilmesine bir işaretti. ”Geldi” tarafını gören çocuk hocanın önüne
gider, bir ayağını öteki ayağının üstüne basarak elini yukarı kaldırıp durur, hoca başını sallayarak
izin verir. İzni alan çocuk geldi-gitti tahtasının “gitti” tarafını çevirerek çıkar; dönüşte “geldi”
tarafını çevirerek yerine oturur. “
Talebeler bu kurala uymak mecburiyetindedirler çünkü Hoca bu konuda onları
tembihler. İsmail Zühdi Hocanın sözlerini şöyle aktarır:
“Tahtadan mamul müstatil'uş-şekl bir levha alıp bir tarafına 'geldi' , diğer tarafına 'gitti' yazarak
bütün talebenin göreceği ve elinin dokunacağı bir yere asarak ilan eder: "Herkim abdesthaneye
gidecek olursa, benden izin istemeyerek gelsin bu tahtanın 'gitti' tarafını çevirerek gitsin, geldiği
zaman ise 'geldi' tarafını çevirip yerine otursun. Hülasa levhanın 'geldi' tarafını çevrilmiş
görmeyen hiçbiriniz yerinizden kımıldamayınız."
3.8. Sıbyan Mektebinde Görülen Dersler
Sıbyan mekteplerinde kurulma amaçlarıyla beraber dini bilgilerin öğretimi söz
konusudur. Osmanlı Dönemi’nde söylenen söz mektebe ve derslere bakış açısını
özetler niteliktedir. Söylenen: “Mektep bir mekseb-i edeptir” sözü “okul edep
öğrenilen yerdir” manasındadır304. Bu sözden hareketle örgün eğitim için ahlak
eğitiminin oldukça mühim olduğundan ve örgün eğitimde öncelikli hedefin ahlak
olduğundan söz edilebilir. Önceleri, asıl amaçlanan Kur’an-ı Kerîm okumayı
öğretmektir fakat zamanla okuma ve yazma dersleri de dâhil edilmiş ve ilköğretimi
sağlayan bir mektep şeklinde varlığı devam eder. Bu mekteplerde; Kur’an okutma,
namaz kılma ve namaz için gerekli olan ayetleri öğretme az miktarda da yazı yazdırma
gibi üç temel hedef bulunur305. Kısa bir zamana kadar dile getirilen Osmanlılarda
örgün eğitim veren mekteplerin olmadığı, bu sebeple çocukların Osmanlı Klasik
Dönemi’nde kayda değer bir eğitim ve öğretim almadığı iddiaları doğru olmadığı gibi
bu fikirlerin yetersiz bilgi sebebiyle ortaya çıktığı yapılan bilimsel çalışmalar
303 age,264.
304 Yahya Akyüz, “Türk Eğitim Tarihi”, (İstanbul: Alfa Yayınları, İstanbul, 2000): 393.
305 Yücel Gelişli, Türkler Ansiklopedisi, c.10,(Ankara: Yeni Türkiye, 2002): 38.
79
sayesinde açıklığa kavuşmaktadır. Örneğin, Bursa sıbyan mekteplerine ait ders
programlarında bulunan dersler incelenmiş ve bir bildiri olarak sunulmuştur306.Bu
çalışmada iddia edilen durumun aksi niteliğinde bilgiler bulunmaktadır. Öyle ki
Bursa’daki uygulamaların Osmanlı coğrafyası için bir örnek teşkil ettiği
düşünülebilir307.
19. yüzyılın ikinci çeyreğine gelinceye kadar sıbyan mekteplerinde verilen dersler
mektebin vakıfnamesi ile yer aldığı mevkiye göre farklılık gösterir. Kırsal yerlerde
genellikle dersler sözlü olarak işlenirken, İstanbul gibi ilim merkezlerinde ve
şehirlerde ise derslerin çeşitliliğinde artış görülür308. Vakfiye ve diğer belgelerden
hareketle Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerinde verilen en mühim ders ders Kur’anı
Kerim’in öğretimidir. Bununla birlikte sarf-nahiv, hüsn-i hat, fıkıh/ilmihal, dinler
tarihi, edep/ahlâk ve aritmetik derslerinin de verildiği anlaşılmaktadır.309
Sıbyan mekteplerinde çocukların aldığı eğitim daha ziyade dini eğitim ağırlıklıdır.
Talebeler; talebe, suhte, tilmiz, puser ve şakird olarak adlandırılırlar310. Mektepte
farklı yaşlarda çocukların olması, eğitimin yalnızca bir odada verilmesi bazen bireysel
öğretme yöntemini mecbur kılar. Ara sıra da olsa halife ya da daha önce bu mektepte
eğitim gören bir kıdemli talebe çocuklara derslerini okutmada yardımcı
olmaktadır311.Bu mekteplerde Türkçe veyahut Arapça kullanıldığı konusunda bir
uzlaşma yoktur. Kaynakların bazılarında eğitimin tümüyle Arapça yapılmadığı,
duaların ve okumaların açıklamalarının Türkçe yapıldığı belirtilirken bazı yerlerde ise
eğitimin tamamıyla Arapça verildiği yazılıdır312. Medreselerde verilen eğitimlerde
dahi fazla olmasa da eğitim dilinde Türkçeye yer verildiği bilinir, bu nedenle sıbyan
mekteplerinde verilen eğitimin tamamen Arapça olduğu kanısı yanlış olabilir.
Talebeler bu mektepte ilmihal bilgilerini de öğrenirler bu nedenle de eğitimin Türkçe
verilmesi durumu söz konusudur.
306 Mefail Hızlı tarafından hazırlanan ve “Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Okutulan Dersler (Klasik
Dönem Bursa Örneği)” başlığını taşıyan bildiri 1999’da İstanbul’da düzenlenen Osmanlı Dünyasında
Bilim ve Eğitim Milletlerarası Kongresi’nde sunulmuştur.
307 Mefail Hızlı, “Osmanlılarda ilköğretimin Tarihi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi. c.6.
s. 12 (2008): 90
308 Kara, age, 13.
309 Hızlı, age,87.
310 Baltacı Cahit. “Osmanlı Devleti’nde Eğitim ve Öğretim”,” Türkler”, c.11, (2002):446-462.
311 Yahya Akyüz, “Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1982’ye)”,(Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi,1982):59.
312 age,59.
80
Sıbyan mekteplerinin Müslüman toplumlarda, genellikle temel olan tek dersi
Kur’an’ın manasının açıklanmaksızın sadece nasıl okunduğunun öğretilmesidir.
Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerinde bunun yanı sıra talebelere farklı olarak dini
bilgilerin başlıcaları ve uygulamaları; ahlak bilgisi, ibadet ile maharetli ailelerinin
isteğiyle hafızlık öğretilmektedir313.Sıralamak gerekirse çocuklara; kıraat, inşa, amalı
erba ve ilmihal bilgileri öğretilir. Bu sayede, Osmanlı Dönemi’nde vatandaşların
çoğu ilkokul döneminde kendi dili ile okuma ve yazma bilmektedirler. Ayrıca Kur’anı
Kerim okuyabilir ve kafi derecede ilmihal bilgisine sahiptirler314. Talebeden üç yılda
Kur’an’ı ezberlemesi istenir. Ama bu, çoğu zaman ezber olmaz, Kuran'ın hatmi olur.
Hatim yapan çocuk Kur’an’ı baştan sona bir kez yüzünden okur ve bazı sayfalarını
ezberler. Programın içinde yazı da vardır. Yazılar, şiir ve atasözleri üzerinedir. Bu
derslere ek olarak hikâyeler, aritmetik ve ibadet şekilleri de öğretilir. On yasına kadar
Kuran’ı hatmeden çocuk, daha sonra kelime bilgisi, hitabet, dilbilgisi, edebiyat, tarih
gibi ek konular üzerinde üç yıl daha çalışabilir315.
Sıbyan mekteplerinde ilk defa eğitim gören çocuklara, mümkünse hocanın kendisi,
değilse özel bir muallim tarafından haftada iki kez sülüs ve nesih hatları çalıştırılır,
yazdıkları yazılar incelenerek gereken yerler tashih edilir ve çocuklara gösterilir bu
şekilde çocuklar yazı yazmaya alıştırılır316.
Sultan I. Abdülhamid Dönemi’nde yaptırılan sıbyan mekteplerinde din dersi hocasının
dışında güzel yazı, yabancı dil ve müzik hocasının da olduğu bilgiler arasındadır. Bu
bağlamda 1780’li yıllarda Osmanlı sıbyan mekteplerinin bir kaç noktada Avrupa’daki
bazı şehirlerdeki ilkokullardan daha iyi eğitim verdiğini göstermektedir. Bununla
birlikte, belirli bir vakfa bağlı olmadığı için bir vakfiye ile mevzuatı kararlaştırılmamış
mektepler, gerçek manada denetlenmediklerinden bu mekteplerde zaman zaman
sorunlar yaşanmaktadır317.
313 Akyüz, age,94.
314 Ali Rıza Erdem, “19. YY. ’da Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim: II. Mahmut ve Tanzimat
Döneminde ilköğretimde yapılan yenilikler ve değerlendirmesi”,” Yeni Türkiye dergisi”, s. 32,
(2000): 755.
315 Mustafa Ergün “Medreseden Mektebe Osmanlı eğitim sistemi,” Yeni Türkiye”, s. 32, (2000): 735-
753.
316 Abdülaziz Bey age,64.
317 Müjgan Cunbur, “I. Abdülhamid Vakfiyesi ve Hamidiye Kütüphanesi”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c.22 (1964): 20
81
3.9. Ödül ve Uygulamalar
Osmanlı eğitim sisteminde eğitim verilirken genelde “cezanın” var olduğu, “ödülün”
pek bulunmadığı düşünülür. Hâlbuki her kültürün eğitim sitemi içinde bir ödül
uygulaması mevcuttur. 1571 yılında Kıbrıs’ı topraklarına katan Osmanlı, Lefkoşa’da
sıbyan mekteplerinin açılmasına ve kendi tarzında eğitim verilmesine vesile olur. Yine
bu mekteplerde Aferin Belgesi’yle Kıbrıs’taki Türk mektep hocalarının da ödül
sistemini tercih ettiğini görülür. Aferin belgelerinin matbu-basılı kâğıt şeklinde
verildiği söylenebilir. Ödül olarak verilen bu belgeler; Aferin Belgeleri, Tahsin
Belgeleri ve İmtiyaz Belgeleri olmak üzere üç çeşittir.
Aferin belgesi, talebenin başarılı olduğu dersler için ve hocanın kanaatince uygun
görüldüğünde verilen belgelerdir. Aferin belgeleri gayretli talebelere verilir ve “aferin,
bravo, çok yaşa” manalarında bir ödüldür. Aferin kâğıtlarının sayısı ona ulaştığında
“Tahsin” belgesi, Tahsinler de beşe ulaştığında talebe imtiyaz belgesi almaya hak
kazanır. Tahsin “beğenme, güzel bulma” manasında, imtiyaz ise “ayrıcalık, üstünlük”
manasındadır. Osmanlı eğitim sisteminde bu üç ödül belgesi talebelere sunulur.
Yapılan imtihanlarda birinci olanlara “imtiyaz”, ikincilere ise “Tahsin” belgesi
verilir318. Bazen de dört ferin belgesi bir Tahsin belgesi sayılırken, iki Tahsin belgesi
bir imtiyaz manasına gelmektedir319. Ayrıca, sıbyan mekteplerinde eğitim görmekte
olan talebeler, sınavlarda başarılı olduğunda “Zikr-i Cemil” varakası320 verilerek
ödüllendirilir321.
Talebeler genellikle mektebin düzenine uyarlar ve Hocalarına saygı gösterirler. Ders
esnasında hocayı dinlerken dikkatlidirler. Aileleri tarafından bu konuda defalarca
tembihlenen talebeler evlerine şikâyet gitmesinden de çekinirler.
Ziya Gökalp, “Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri” isimli eserinde çocuğa
verilecek ceza ya da ödülün terbiye açısından nasıl tesir edeceği hakkındaki
318 Oğuz Karakartal, “Kıbrıs Eğitim Tarihine Bir Katkı: Lefkoşa Ayasofya Sıbyan mektebi “Aferin
Belgesi (1916)”, Kıbrıs Araştırmaları ve İncelemeleri Dergisi”, s. 3 (2018): 83-85.
319 Halûk Perk, Eğitim Tarihimizde (1869-1950) Mükâfat Belgeleri, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları,
İstanbul 2012, 392 s.
320 Bkz. Ek. 11
321 Güldal, age,77.
82
görüşlerini: “Hiçbir terbiye mükâfatsız ve cezasız olamaz, her mükâfat ve ceza sistemi
mutlaka bir terbiye mahiyetini haizdir.” sözleriyle belirtir322.
3.10. Sıbyan Mektebinde Disiplin ve Cezalandırma: “Mücazat”
Ceza “bir şeyin bedeli ya da iyi veya kötü olan bir fiil ve davranışın tam ve yeterli
karşılığını vermek” manasındadır ve toplumsal hayatta birçok yerde karşımıza çıkar.
Hukuk, din ve eğitim alanlarında üzerinde durulan kavramlardandır323.Tarihin ilk
dönemlerinden bu yana çocuk terbiye etmek için farklı cezalandırma şekilleri vardır.
Sümer okullarında eğiticilerin bazıları dayak konusunda görevlendirilmektedir. S.
Kramer, o zaman da çocukların bu günkü çocuklar gibi dayaktan korktuklarını,
babaları tarafından azarlandıklarını ve şiddet gördüklerini yazar. Bir tablette mevcut
olan ve günümüze ulaşan bu bilgiler vasıtasıyla eğitimde çok uzun zamandır ceza
uygulamasının var olduğu görülmektedir324.Osmanlı günlük hayatına ve eğitim
sistemine dair özellikle 18. Yüzyıl öncesi üzerine araştırma yapılırken fazla bilgiye
ulaşılamamaktadır. Eğitim tarihi ile ilişkili araştırmalar için mektep hatıraları ve
otobiyografilerin en zengin kaynaklar olduğu belirtilmektedir.
İmam Gazâlî Osmanlı toplumunun dini, ahlaki ve dünya görüşü olarak teşekkül
etmesinde mühim bir yere sahiptir. “İhya u ulûmi’d-din “ isimli tanınmış eseri hala
birçok kişi tarafından rehber edinilen eserlerdendir. Çocuk eğitimi hakkında bilgiler
bulunan “ Ey Oğul” 10’dan fazla anne ve baba karakterine değinir. Bilhassa anne
babaların önce kendi hâl ve hareketlerinden sorumlu olduklarını belirtir.325 Gazâlî
çocuklara uygulanan fiziksel şiddete değinmez. Kınalızâde ve Nasır-ı Tûsî: “Muallim
eğer terbiye esnasında darb edecek olursa, çocuğu feryaddan ve şefaat istemekten
tahzir etmelidir. Zira bu kölelerin ve zayıfların işidir” şeklinde konudan bahseder326.
Kınalızâde Ali Çelebi’nin Ahlak-ı Alâî isimli eseri de muhakkak Osmanlı toplumunun
ahlaki şekillenmesi için önemli bir eserdir. Hocanın in sahip olması gereken nitelikler
322 Ziya Gökalp, “Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri”, (Ankara: Milli Eğitim Basımevi,1992):
113.
323 Nesrin Kale, “Çocuk Ve Ceza, Ceza Olgusuna Felsefî Bir Yorum”, “Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi” , c. 28, S. 1, (1995): 51.
324 Samuel N. Kramer, Tarih Sümer’de Başlar, çev. M. İlmiye Çığ. Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları 1998.
325 İmam Gazâli, “Ey Oğul, Hüccet-ül İslâm, Eyyühe’l-Veled”, (İstanbul: Merve Yay.1990): 165.
326 Yusuf Ziya, “Nasır-ı Tusi’nin Terbiye Hakkındaki Fikirleri, Çocuk Terbiyesi”, s. 5, “Mihrâb”,
(1340): 137.
83
Kınalızâde tarafından sıralanır. Ayrıca talebeye nasıl davranması gerektiği konusunda
da nasihatler verir:
“Mu’allim sâlih ü dindâr u âkıl ve perhîz-kâr-ı selimü’l hulk u sahihu’lakl kimesne ola. Ve ahlâkı
hasene ve âdâb-ı mülûk ü ekâbire vâkıf, gazab u hilmde mu’tedil ola; gâyet hâlim olmaya ki
te’dîb ü tehzibden âciz olur (…). Ve gâyet gazub u mütehevvir dahi olmaya ki, bîhûde gazabdan
tıfl melûl ve tâ’allüm-i ilm ü edebden mefûr olmaya (…). Ve mua’allim darbda te’dib ettikte
feryâd u şenâ’at etmekten men’ edip bu fi’l-i zu’afadır diyeler. Ve mu’allim dahi ol darbı az ede,
amma gâyet mü’lim ede ki şekâvet etmekten muhtezir ola.”
Bu bilgilere bakıldığında hoca; dindar, zeki, sakin, ahlâk kurallarına dikkat eden, öfke
ve fazla sinirlenmeyen mizaçta olmalıdır. Fakat fazla anlayışlı da olmamalıdır.
Hocanın öfke kontrolü olmalıdır ve bu konuda bilinçli olmalıdır. Gereksiz yere
sinirlenerek talebeleri ilimden ve eğitimden uzaklaştırmamalıdır. Terbiye için
çocuklara hafif dayak uygun görülür. Yine de bu fazla olmamalıdır zira bu zayıflık
göstergesidir. Hoca kendi eksikliklerini de değerlendirebilmeli, fazla şiddet yanlısı
olmamalıdır.
Hocalara rehber niteliği taşıyan iki önemli eser dönem için oldukça önemlidir. İlki ve
önemlisi, Selim Sabit’in Rehnümâ-yı Muallimin adlı eseridir. Eserde çağdaş
pedagojinin ilkelerine yakın tavsiyelerde bulunulmaktadır. Selim Sabit de, hocaların
yumuşak huylu olmasını önerir ve şöyle der327:
“Muallimler şakirdanın pederi makamında bulunacaklarından tavır ve hareketlerinde vuku bulan
kusur ve hataları tashih ederek hüsn-i terbiyelerine dikkat ve itina etmelidir (…). Muallimler
şakirdan haklarında rifkla muamele edip, tektir ve mücazat icap ettikde münasip suretle icra
ederler.”
Selim Sabit Efendi328 ise hocaların imkân oldukça ceza kullanmamalarını tavsiye eder.
Ceza vermek söz konusu olduğunda da sinirlilik anının geçmesini beklemek
gerektiğini savunur. Bunlara ek olarak, talebenin kabahati ile verilecek olan cezanın
dengeli olması gerektiğini belirtir. Ayrıca eserinde329 hocalara bu konuda yedi temel
tavsiyede bulunmaktadır330.
327 Selim Sabit, “Rehnümâ-yı Muallimîn, Sıbyan Mekteplerine Mahsus Usul-i Tedrisiye”,
(İstanbul: 1290): 27.
328 Edirne’nin Vize kasabasında doğdu. Öğrenim görmek için gittiği İstanbul’da önce Gazanfer Ağa
Medresesi’ne, ardından Fâtih Medresesi’ne devam etti. 1851’de Dârülmuallimîn’e kaydoldu ve 1854’te
öğrenimini tamamlayarak okulun ilk mezunları arasında yer aldı. 1855 yılında Paris’te öğrenim
görmekte olan Türk gençlerini eğitmek, buradaki Osmanlı Hıristiyan tebaasına Türkçe öğretmek ve
dönüşünde Dârülfünûn-ı Osmânî’de hocalık yapmak üzere Paris’e gönderildi. 1861’de İstanbul’a
döndü. İstanbul’dan imparatorluğun diğer şehirlerine yayılmaya başlayan ve “usûl-i cedîde” diye
adlandırılan çağdaş pedagoji hareketinin öncüsü oldu. Süleymaniye semtinde açtığı Numune
Mektebi’nde XIX. yüzyılda Batı ülkelerinde öne çıkan öğretim yöntem ve tekniklerini uyguladı.
329 Selim Sabit,” Rehnümâ-yı muallimin” isimli eser.
330 Hamza Altın, “Osmanlı Pedagoglarında Disiplin, Ödül Ve Ceza Fikirlerine Dair Örnekler”, Atatürk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, s. 57 (2016): 1878.
84
II. Meşrutiyet Devri pedagoglarından Sabri Cemil, eğitim verilirken cezanın belirli
oranda kullanılabileceğini, ceza olarak da talebenin sevdiği şeylerden uzak
tutulabileceğini söyler. Cemil’e göre, uyarma ve azarlama da mücazat için uygundur.
Ancak uygulanan ceza gereksiz yere verilirse ya da aralıksız olursa talebe üzerinde bir
tesirinin olmayacağını da belirtmektedir331.
Musa Kâzım Bey de “Rehber-i tedris ve terbiye” isimli eserinde, hocaların mücazatın
ödül vermekten daha çok dikkat isteyen bir mesele olduğunu savunmaktadır. Ceza
verilecek talebenin suçundan iyi bir şekilde emin olunması gerektiğini, bir kanıt yoksa
caza uygulanmamasını söyler. Nitekim çocuğa ceza vermek başvurulmaması gereken
bir durum olduğunu ancak çok mecbur kalınırsa uygulanabileceğini dile getirir.
Kâzım’a göre, asıl önemli olan, hoca ve talebe arasındaki güven ilişkisidir. Ayrıca,
hocanın talebe nazarında saygın ve sevgi dolu bir itibar bırakması gerektiği
kanaatindedir. Bu konuda şu sözleri de söylemiştir332: “Şakirdan ile muallim beyninde
hüsn-i itimad hâsıl olunca mücazata müstahak ve kabahiye nadiren tesadüf olunur.”
Amasyalı Ali bin Hüseyin’in eseri olan Tarikü’l-Edeb de; aile ve hocalar için o dönem
bir rehber niteliğindedir. Aynı dönemde kaleme alınmış eserlerin benzerlik gösterdiği
söylenebilir. Eserde, hocanın yeterli niteliklere sahip olmasının önemi sıkça
vurgulanır. Bu nitelikler ise; sakin, sağlam bir psikolojiye sahip, sadece hocalık
mesleği ile ilgilenen, talebeler arasında ayrım yapmayan bir hoca olmasının gerekliliği
şeklinde sayılmaktadır333.Günümüz öğretmenlerinde de aynı özelliklerin bulunması
gerektiği aşikârdır. Bu minvaldeki kıymetli eserler, geçmişe ait önemli noktalara ışık
tutarlar.
Eğitim ve ahlak kitapları fiziksel cezayı daima yasaklayan görüşler sunmuştur. Yine
de bu hatalı uygulama varlığını hep devam ettirmiştir. Yazarlarımızdan başta Ahmet
Rasim, Hüseyin Rahmi ve Ömer Seyfettin olmak üzere Osmanlı Dönemi ve erken
Cumhuriyet Dönemi zamanlarına ait uygulama ve cezalar yazarlarımız tarafından
eserlerde işlenmiştir. Özellikle falaka üzerinde çokça durulmuştur. Sıbyan mektebi ve
Osmanlı zamanında ilkokul denildiğinde belki de ilk düşündüğümüz şeylerden biri
331 Altın, age,1878.
332 age,1879.
333Halil Çeçen, “Ali bin Hüseyin el-Amasî Tarikü’l-Edeb Metin-Sözlük”, (Ankara: Bizim Büro,
2010): 77.
85
falakadır. Falakanın aklımızda bu kadar yer etmesinin sebebi muhtemelen
hatıratlarında ve eserlerinde çok defa dile getiren yazarlarımızdır.
Klasik Dönem sıbyan mekteplerinin ekseriyetle falaka ile anılması hususunsa Tarihçi
ve yazar İlber Ortaylı bu kurumlara haksızlık edildiği kanaatindedir. Bu görüşünü ise
1578’de ülkemizde bulunmuş olan Protestan papaz Salomon Schweigger’ın sıbyan
mekteplerine yönelik anılarıyla destekler. Salomon Schweigger’ın gözünden İstanbul
sıbyan mektepleri şu şekilde tasvir edilir: İlk dereceyi temsil eden bu mekteplerde
erkek çocuklar eğitilir ve okuma yazma öğretilir. Bu mekteplerden Constantinopel
(İstanbul) şehrinde ve diğer şehirlerde de çok vardır. Burada dileyen herkes hocalık
yapabilir. Düzenli mektep binaları mevcut değildir. Aksine hocanın evi bir nevi
mekteptir. Zengin ailelerin çocukları için evlerinde özel hocaları bulunur.
Türklerde çocuğa Almanlardaki gibi sert bir şekilde disiplin verilmez ya da korkutulup
sopa veya kamçı kullanılmamaktadır. Çocukları cezalandırırlar; ama bu dikkatli bir
şekilde yapılır ve sabır gösterilir. Neticede talebeler de hocalarının yanında kibar ve
saygılı bir şekilde bulunurlar. Çocukları döverken çocuğu yere yatırırlar ve değnekle
döverler, fakat kamçı kullanmazlar334.
Yukarıdaki verilerden anlaşılmaktadır ki, Osmanlıdaki sıbyan eğitimi, Avrupa’daki
eğitime nazaran çok daha yumuşaktır. Osmanlıdaki cezalandırma sistemine dair
elimizde Klasik Dönemle alakalı kaynak yetersizliğinin aksine Tanzimat Dönemi
eğitim alanındaki cezalandırmaları anlatan birçok hatırat mevcuttur. Çocuğun,
hayatının en önemli kısımlardan birini iştigal eden mektep hayatının içerisindeki
cezalar büyük olasılıkla akılda en çok yer eden uygulamalardır. Ancak şu gerçek
atlanmamalıdır ki, modernleşme ve yayılma politikası güden Osmanlının son
Dönem’deki eğitimi, köklü bir değişim ve dönüşümle ortaya çıkmıştır. Oldukça geniş
ve her yönden birbirinden farklılık gösteren bir coğrafyada dahi birbirine benzer
cezaların olmasındaki öncelikli neden şüphesiz Osmanlının insanı esas alan ideolojisi
ve eğitimle ilgili kabulleridir. Elimizde İstanbul’daki sıbyan mekteplerinde uygulanan
disiplin hakkında bilgi veren kaynaklara tamamıyla benzeyen iki örnek bulunmaktadır.
Birincisi, Kazım Karabekir’in Medine sıbyan ve rüştiye mektebi anıları, ikincisi ise
İsmail Zühdi’nin Konya Sıbyan mektebi hatıralarıdır335.
334 İlber Ortaylı,” Osmanlı Toplumunda Aile”, 3.bs. (İstanbul: Pan Yayınları, 2006): 85.
335 İsmail Zühdi, “Konya’nın Eski Mahalle Mektepleri Hayatı”, aktaran Kara, Birinci, “Bir Eğitim
Tasavvuru Olarak Mahalle / Sıbyan Mektepleri”,(Kitap,2017): 327.
86
Mevcut bir diğer kaynak da Mısır’da eğitim alanındaki disiplin uygulamaları ve
bunların devletle olan ilişkisini inceleyen, temel zihniyeti ve ders içeriklerini konu alan
bir çalışmadır. Timoty Mitchell’in yaptığı çalışmalardan şöyle bir sonuca
varılmaktadır: Geniş bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı’nın yönetmelikleri, farklı
kültür ve yerlerde uygulanmamış ve falaka, hapis, sürgün gibi cezaların verilmesi söz
konusu olmuştur. Sıbyan mekteplerindeki cezalar nelerdir sorusuna ilk olarak falaka
yanıtı verilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasından sonraki ilk Milli Eğitim Bakanı Rıza
Nur’un da hatırladığı ilk olay, ilk defa dört yaşında gittiği mektepte yatırıldığı falaka
ve hocasının değnekleri olmuştur336. Ömer Seyfettin de hikâyesinde falakanın
yasaklandığını öğrendikleri zamanı şöyle anlatmaktadır337:
“Falaka yasak olmuş. Dayak korkusu kalkınca biz kırk çocuk öyle azdık, öyle kudurduk ki, ne
yaptığımızı bilmiyor, artık hocayı dinlemiyor, yüzüne leblebi atıyor, minderine iğne koyuyor,
pabuçlarını saklayıp saatlerce arattırıyor, yalvartıyorduk.” Hocanın bu tür durumlar karşısında
çıldırması kuvvetle ihtimaldir. Falakanın kaldırılmasının yarattığı disiplinsizliği Kazım
Karabekir, “mektebin gürültüsünden, şamatasından ve çocuklarla uğraşmaktan deli olup
tımarhaneye düşen hocalar oldu” ifadesiyle ortaya koyar.”
1927’de ‘Falaka’ adlı bir eser kaleme alan ve bu eserde mekteplerdeki başka
uygulamaları da geniş bir biçimde anlatan Ahmet Rasim, falaka denince akla gelen
önemli isimlerden bir diğeridir. Farklı mahalle mekteplerinde okumasının bir avantajı
olarak Rasim, disiplin cezalarının çeşitliliğini de böylece anlatma imkânı bulmuştur.
Anlatımlarına göre ceza vermede genel geçer bir kural yoktur. Bu, hocaların veya
yardımcılarının tamamen karakter yapılarına ve o anki ruh hallerine bağlı bir
durumdur.
Medine’de bulunan mahalle mektebi ile ilgili olarak Karabekir, “Dayak pek boldu.
Falaka ve rastgele yere sopa atılırdı, burada hocalar hiddetini yeninceye kadar
dövüyordu” der. İsmail Zühdi, bu cezalandırma şeklinin hocanın keyfine kalmış bir
durum olduğunu söyler: “Çocuğun ayağına vurulacak değneğin adedi muayyen
değildi, hocanın insafına kalmıştır. Birden elliye kadar yolu açıktır” Der. Ahmet Rasim
de hocalardaki bu sınırsızlıklardan söz eder. Hatta öyle ki, falaka sırasında veya
sonrasında talebeler ölmekte, hocalarda ise bu durum övünç sebebi olmaktadır338:
Cemal Nadir Güler, Vedat Günyol, “ Arkadaş”, s. 14 (1941): 264’ten aktaran Fatih Güldal, “Elifba’dan
Muallime Mahalle Mektebi” (Kitap, 2017), 90.
336 Rıza Nur, “Hayat ve Hatıratım”, (İstanbul: Altındağ Yayınları,1967): 63.
337 Ömer Seyfettin, “Falaka”, (İstanbul: Kare Yayınları, 2006 ):71-73.
338 Mustafa Gündüz, “Son Dönem Osmanlı Eğitiminde Disiplin Ve Cezalandırma (1847-1920)”, “Doğu
Batı Dergisi”, s. 53, (2010): 142.
87
“Aman hanım, evladına nasıl kıyıp da Hafız Paşa Mektebine yollayacaksın? O sarığı boynuna
dolanası herif, falakada üç çocuk öldürmüştür denildiğini Dilfezâ’nın Karaanne’me söylediğini
Sütninem pay verdiğim sırada intikam alırcasına yüzüme söylemişti. Bu kara haber kulağımda
olduğu için o sesler hızlı hızlı yaklaştıkça, o hayal de az çok korkunç bir gerçek duygusu
bağlıyordu. Bir yeni yapışkan belâ arasındaydım. Gitmem desem evimizin yanı başında o kanlı
bıçaklı, tabancalı enişte var. Gitsem sabahtan akşama kadar ha şimdi falakaya yatıracaklar. Hoca
beni ya öldürecek, ya sopalarla tabanlarımı patlatacak azabı var.”
Falaka ve dayakların nasıl olduğuyla ilgili genelde birbirine benzer söylemler
mevcuttur. Burada cezaların şiddeti için Konya örneğiyle İsmail Zühdi hafif (değnek),
biraz müthiş (sırık) ve en müthiş (falaka) gibi sınıflandırmalar yaparken, Ahmet Rasim
büyük kabahatler için ‘zincirli falaka’ ve ‘divan dayağı’ (divanhanede, topluluğun
önünde cezalandırma şekli, dehşet verici bir dayak) gibi iki farklı dayak çeşidinden
bahseder. Resmî olan bu dayak türü ile ilgili Rasim şunları söyler339:
“Talebe “bir daha yapmam, diye bağırdıkça benim dizlerimin bağı çözülüyordu. Düşeceğim
sanıyordum. Bununla beraber, alıcı gözlerle baktığım için, bu değnek vuruşu ile Hâfız Paşa
Mektebi hocasının sopa vuruşu arasında hayli şiddet fark vardı. Mubassır ağır ağır, ama hafif
hafif indiriyordu. Yani, kıyasıya değil, korkutasıya vuruyordu.
Falakanın bir çeşidi daha vardı ki, küçüklerden dayağı hak etmiş olanlar birikir, bir tarafa ayrılır,
sonra birer ayak yıkılıp bir vuruşta tabanın kısmetini alacağı şekilde falakaya bir vaziyet verilirdi.
‘Elbirliği’ gibi buna da ‘ayak birliği’ denirdi. “
Hem hocaların psikolojilerine dair şaşırtan ayrıntılarla, hem de yaşanılanların
üstünden elli yıl sonrasında yaptığı açıklamalarla dayak, falaka gibi cezalandırma
yöntemleri Hasan Ali Yücel’in ilk ve ortaöğrenim hatıralarında büyük bir yer tutar340:
“Küçük hafızlardan bir tanesi sarıklı idi. İbrahim ve öbürküler fesli idiler. Yüzleri yıkanmış,
burunları temizlenmiş olarak dönenler şimdi birer birer hocanın önüne oturup derslerini
dinletiyorlardı. Her biri birkaç tokat yemeden kalkmadılar. Sıra küçük sarıklıya gelmişti. Hoca
birden bağırdı: –Ulan hayvan, dünkü dersi pişirdin mi? Bu gidişle sen on senede hıfzını
dinletemeyeceksin. …”
Erken tarihli yazılı metinlerde Osmanlı son Dönemi’ne ait eğitim sistemi hakkında
bilgiler mevcuttur. Özellikle ceza ve disiplin konularında modern bir şekilde kuramsal
açıklamaların yorumlandığı bilinir. Önceki dönemlerde de konuya insani şekilde
yaklaşıldığı görülür. Bugünden çok da farklı olmayan yazılı metin ifadeleri ile
karşılaşılmaktadır. Fakat kuramsal olarak iyi bir düzeye varılırken uygulama olarak
geri kalmışlık söz konusudur. Osmanlı son Dönem eğitimindeki ödüllendirme
hakkında Akyüz’e ait olan çalışmada bu konuda veriler mevcuttur. Yine aynı dönem
için dikkat çeken diğer nokta ise ödüllendirmenin “cezalandırma” sistemine nazaran
339 age,143.
340 age,143.
88
hızlı ve müsbet gelişmeler kaydetmesidir. Böylece Türk eğitim tarihine bakıldığında
Osmanlı eğitimim sisteminde “cezalandırma” konusundaki çalışmaların hızlı bir
şekilde değişmediği fark edilir341.
3.11. Mektep Gezmeleri: “Mektep Seyri”
Eğitim alanındaki vakıflar Osmanlı Devleti’nde iki kısma ayrılmaktadır. Bu vakıflar
sıbyan mektepleri, medreseler, Dârülkurrâ342 ve Dârülhadislerin343 meydana getirdiği
mektep eğitimi grubu olmalarının yanı sıra cami ve tekkelerin oluşturduğu, halkın
eğitim ve terbiyesi için çalışmalar yapan kurumlardır. Mahalle mekteplerinde burs ve
harçlığın haricinde, hoca ve talebelere elbiseler verilir. Ayrıca ilkbaharda yapılan
gezilerin giderleri de vakıflar tarafından karşılanır344. Fakat vakıfların tümünün değil
sadece bazılarının gezi masraflarını karşıladığı söylenebilir. Sıbyan mekteplerinin
yaşaması için kurulmuş vakıflardan bazıları mektep seyirlerinin masraflarını da
karşılar345.
Sıbyan mekteplerinin çoğu havalar ısındığında talebeleri eğlendirmek ve gezdirmek
için mektep gezileri yaparlar. Talebelerin heyecanla beklediği bu geziler de çocuklar
Beykoz Çayırı, Kâğıthane mesiresi, Çoban Çeşmesi mesiresi, Silahtar Ağa Çeşmesi
Çayırı, Göksu Çavın, Balta Limanı Çayırı denilen kırlara bazen de mesire alanlarına
götürülür. Gezi tertiplenecek olduğunda bu haber hocaları tarafından çocuklara
bildirilir. Öncelikle talebeler bu durumu anne ve babalarına iletirler, ailelerinden gezi
masrafı için varlık durumlarına göre belirli bir miktar alırlar ve hocalarına verirler.
Mahalle de bu gezi duyulduğunda mahallenin önde gelenleri yüklü miktarda bağışta
bulunur. Bu kimseler, geziye katılacak çocuk sayısına göre değişmekle birlikte üç, dört
ya da daha fazla kuzu alır ve pişirilip ikramı için de konaklarından ilgili kişileri
görevlendirirler. Ertesi gün de sabah erkenden, gerekli kap kacak, havlu ve sofralar
söylenen mesire alanına götürülür.
341Yahya Akyüz, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ödül ve Günümüz Eğitimi Açısından Bir
Değerlendirme”, “Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim”, s. 49, (2004): 20.
342 “Yer, mekân, ev” gibi anlamlara gelen dâr ile “okuyan” anlamındaki kārî kelimesinin çoğulu olan
kurrâ kelimelerinden meydana gelen dârü’l-kurrâ, Kur’an-ı Kerîm’in öğretildiği, bir bölümünün veya
tamamının ezberletildiği ve kıraat vecihlerinin tâlim ettirildiği mektepler için kullanılmıştır. Bu
müesseselere Dârülkur’ân ve Dârülhuffâz adı da verilir.
343 “Yer, mekân, ev” gibi anlamlara gelen dâr ile hadîs kelimesinden oluşan dârü’l-hadîs “hadis
okutulan yer” demektir. Bu müesseselere “dârü’s-sünne”, “dârü’s-sünneti’n-nebeviyye” veya “dârü’ssünneti’l-
Muhammediyye” adı da verilmiştir.
344 Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf”, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 13, (İstanbul: MEB, 1986): 169.
345 Ergin, age,88.
89
Âdet olarak çocukların anneleri o güne özel zeytinyağlı yaprak sarması, irmik helvası,
revani gibi yiyecekler hazırlarlar. Hazırladıkları ikramlıkları sefer taslarına koyarlar
ve gezi günü mektebe erken vakitte gönderirler. O gün, çocuklar mektebe gitmeden
yeni elbiselerini giyerler. Ailesi hayli fakir olan çocukların ölçüleri alınır ve seyir günü
giymeleri için mahallede oturan varlıklı büyükler tarafından onlara uygun elbiseler
diktirilir. Böylece, çocuklar arkadaşları arasında mahcup olmaz ve üzülmezler346. Eğer
aile varlıklı ise çocuklara lalalarının da eşlik ettiği bilinir. Gelen yemekler, mektep
kalfası, çocukların büyükleri ve lalalar tarafından daha önce hazırlanan bir yük
arabasına yüklenerek iskeleye götürülürler. Götürülen yiyecekler iskelede büyükçe bir
Ateş Kayığına ya da bir Pazar Kayığına konur, birkaç kişi ve gelen aşçılar birlikte seyir
yerine giderler. Çocuklar bu sırada mektepte toplanmış, büyükleri önde, en küçükler
arkada sıra olup üçer üçerli gruplar halinde iskeleye giderler, onlar da heyecanla
kendileri için hazır bulunan büyük pazar kayığına veya ateş kayığına binip yola
çıkarlar. Mevsim çiçekleri ve defne dalları kullanır ayrıca pırıltılı şamata teli ismi
verilen teller ile kayıkların etrafı süslenir. Farklı bir kayık ile hoca arkalarından gelir.
Gidilecek yere varıncaya kadar çocuklar türküler, mani ve şarkılar söyleyerek, mutlu
bir şekilde seyir yerine ulaşırlar. Çocuklardan önce yola çıkıp çocukları seyir yerinde
bekleyen kalfa, aşçılar ve lalalar çocukları karşılarlar ve kayıktan inmelerine yardımcı
olurlar. Bu sırada hoca efendiler de oraya varır. Mahallenin ileri gelenleri tarafından
ya da çocukların evlerinden gönderilen kırmızı seyir ihramları mesire alanının gölgelik
kısımlarına serilir. Bir kısma da hususi alınan kaba hasırlar açılır. Çocuklar bir süre
hep birlikte oturup dinlenirler ve sonra biraz gezip eğlenirler. Eğlence ve gezinin
sonunda yemeğe geçilir. Öncelikle, yeşil salatalıklar büyükçe tepsilere koyulur. Sular,
mevsim meyveleri hazırlanıp sofralar serilir. Çocuklar onar kişilik gruplar halinde
sofralara oturtulur. Hemen orada kızartılmış kuzu, irmik helvası, zeytinyağlı dolma,
sefer taslarında özenle getirilen sütlaç, mevsimine göre de kavun, karpuz, üzüm ikram
edilir. Yemek yendikten sonra hoca efendiler çocuklardan uzak bir yere geçerler.
Çocuklar, kırlara dağılarak bir kısmı “ kör ebe” , bir kısmı “adım atlamaca” , bir kısmı
“esir almaca” ve birçoğu da “amma da kapamazsın” gibi oyunlar oynarlar. Dönüş
vaktine kadar keyifle vakit geçirirler. Oradan ayrılmadan akşam vaktine yakın bir
zamanda yeniden yemek yenilir. Kırlarda yetişen bir nevi sazdan külahlar yapıp
başlarına giymeleri, elvan kır çiçeklerinden demetler yapmaları çocuklar için bir
346 Mustafa İsmail Bağdatlı, ”Osmanlı Eğitim Geleneğinde Eğitici Drama”, İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, s.24, (2011): 79-102.
90
âdettir. Sonra dönüş hazırlığı başlar. Hizmetçiler ve aşçılar beraber iş yaparlar. Yemek
takımları ve diğer eşyalar kayıklara taşınır. Çocukların hepsi geldikleri kayıklara
binerler. Bu defa kayıklar kırlardan toplanan çiçekler ve ağaç dallarıyla süslenir ve
kayıklar yavaş bir şekilde denize açılır. Hocalar, halife ile lalalar farklı kayıklarla
gelirler. İstanbul’a ulaşıncaya dek çocuklar türküler, maniler söyleyip dönüş yolunda
da eğlenir sonra da evlerine giderler. Çocuklar yorgundur bu sebeple ertesi gün mektep
tatil olur. Bu zamanın özellikle Cuma gününe denk gelmesine dikkat edilir.
Bu mektep seyirleri gerekirse yazın birkaç defa tekrarlanır. Çocukların başka yerler
görmeleri için bu defa İstanbul civarındaki mesirelerden farklı olanlar tercih edilir.
Fakir çocuklar varsa, gezi gününde giymeleri için mahallenin önde gelenleri tarafından
ölçüleri aldırılarak uygun kumaşlardan elbiseler yaptırılır, onlar da akranları arasında
mahzun ve mahcup bırakılmazlar. Yine bu kimseler tarafından gönderilen ve
çocuklardan toplanan paradan artanı ikinci bir mektep seyri için hoca tarafından
muhafaza edilir347.Çocuklar doğa sevgisi ile büyüyüp, doğaya ilgi duyarsa bu hayal
gücünü besler ve zenginleştirir. Etrafındaki herkesle iyi anlaşmayı ve saygı göstermeyi
öğrenir, güvenle gelişimine devam eder ve hayatın olumlu yönlerini görebilirler348.
3.12. Talebelere Ketebe Verilmesi ve Cemiyet
Sıbyan mekteplerinde temel seviyede yazı dersi verilir. Yetenekli olan ve devam
ederek hattat olmak isteyen talebeler meşhur hattatlardan ders alma şansına da erişirler.
Hattatlıkta eğitimini bitiren talebeye "ketebe" verilerek bu durum ilk önce babası ile
paylaşılır. Ardından talebeye ketebe için sülüs hatla bir besmele-i şerif ve altına nesih
hatla bir hadis-i şerif yazılır ve bunların altına da nesih yazı ile bir hadis-i şerif daha
yazılarak verilip bu ödeve bakarak çalışması söylenir. Talebe bu yazıları taklit yoluyla
yazar. Yaptığı denemeleri hocasıyla paylaşır. Bunların arasından en iyileri hoca
tarafından seçilerek sülüs ve nesih yazıları belirlenir. Cilt yapılmak üzere babasına
yollanır. Baba seçilen çalışmayı ciltletir ve kenarlarına altın yaldız ile bazı süslemeler
yapılır. Alt kısımlar icazet yazılacağı için boştur. Bunların ardından hoca tarafından
icazet töreni yapılacak vakit belirlenir. Hocanın seçtiği üç meşhur hattat da çağırılır.
Baba da çocuğun Sıbyan mektebi hocasını, kalfasını, bazı akrabaları ve tanıdıkları
347 Abdülaziz Bey, age,65.
348 Mualla Selçuk, “Çocuğun Eğitiminde Dini Motifler”, Ankara: TDV Yayınları, 2015, 93.
91
yazılı olarak davet eder. Talebenin annesi de çocuğun ebesini, bazı akrabaları,
komşulardan bazı hanımları davet eder349.
Sıbyan mekteplerinde görev yapan yazı hocaları yazıyı el alıştırmak amacıyla sadece
basit bir şekilde öğretirler. Yazıyı basitçe öğrenen talebelerden hevesli olanlar ve
hattatlar arasına katılmak isteyenler, hat sanatında meşhur olmuş bir hattata ona bu
sanatı öğretmesi ricasında bulunur. Bu rica da yine baba aracılığıyla veya kendi başına
yapılabilir. Hattat önce sülüs ile şans getirdiğine inanılan “Rabbi yessir velâ tuassir
Rabbi temmim bilhayır” duasını ve nesih diye isimlendirilen küçük yazıyla elifbadan
bazı harfleri alıştırma olarak yazar. Ayrıca bunları yazdığı kalem ile birlikte başka bir
kalem daha yontar ve talebesine verir. Talebe hocasının yazdığı kalemi bir kâğıt ile
sarıp üzerine ismini not ederek hatıra olarak saklar. Hocasının verdiği kaleme bakarak
kendisi de bir kalem yontar, verilen güzel yazı örneğinin arkasını ve yanlarını
kapatarak yazı görülecek şekilde önü açık bir zarfa koyar, her zaman bu yazıyı taklit
yoluyla çalışır. Bu eğitimi alanlar hocasına ve kendisine ait olan yazıları imkânları
dâhilinde sade koyun derisinden, kadifeden ya da deri ve kadife üstüne sırma işlemeli
“cilbend” olarak bilinen cüzdan içinde muhafaza ederler. Bu tanınmış hattatların
evlerinde talebesinin çalışmaları için özel günler mevcuttur. Çalışma günü talebeler
yazdıklarını cilbendlerine yerleştirir ve hocasına iletir. Yazılar kontrol edilip altlarına
notlar eklenir. Hat eğitimi ücretsizdir, talebelerin dersleri için belirli zamanlar vardır.
Varlıklı yardımseverler bazen camilere yakın yerlere sadece hat çalışılması için özel
odalar yaptırırlar veya diledikleri bir Sıbyan mektebi için çocuklara hat çalıştırmak
üzere muallimler tayin edilmesine vesile olurlar. Bu muallimlerin maaşları vakıftan
karşılanır ve talebeler para ödemezler350.
349 İsmail Kara, Ali Birinci, “Mahalle Mektebi Hatıraları”, (İstanbul: Kitabevi Yayınları,1997): 182-
188.
350 Abdülaziz Bey, age,70-71.
92
93
4. SIBYAN MEKTEPLERİNE GÜNÜMÜZ YAKLAŞIMI
Temelde çocuğun ihtiyaçları mevcuttur ve bunlar fazladır. Güvende hissetme,
korunma ve ait hissetme bu ihtiyaçlar arasındadır. Bu ihtiyaçlar ne kadar temin edilirse
çocuğun kişiliği o kadar sağlam gelişim gösterir. Temel ihtiyaçların karşılanmasında
Allah’ın varlığına olan inancın güçlü bir etkiye sahip olduğu kabul görür351. Çocuğu
eğitecek kişinin sığınma ihtiyacı noktasında çocuğa uygun biçimde Allah’ın varlığını
açıklaması ve yönlendirmesi önemli bir görevdir. Böylece Allah’ı öğrenen çocuk
kolay bir şekilde durumu kavrayacaktır. Duygular Allah inancına temel verilmelidir352.
Allah’ı bulmak insan aklıyla mümkündür. Çocuğun beyni 5-6 yaş sürecinde
büyümektedir ve zihin gelişiminin çoğu bu çağda tamamlanır. Beyin aynı dönemde en
hızlı gelişen organdır. 5-6 yaş aralığında birey var oluşunu, etrafında olup bitenleri ve
yaşam döngüsünün nasıl var olduğunu öğrenmek ister353. Bu sebeplerden ötürü
çocuğun soru sormasını sağlamak faydalı olur. Süreç ancak çocuğa etrafında
sunulacak çeşitli ve fazla sayıdaki materyal ile güvenli ve sağlıklı olabilmektedir.
Çünkü tüm bunlar çocukta uyaran görevi üstlenerek görmüş olduğu materyaller ona
daima bahsedilen dini hisleri anımsatırken sorgulamaya devam etmesini
sağlamaktadır354.
Bireyde din duygusunun ortaya çıkışı hakkında farklı görüşler mevcuttur. Kaynağın
ne olduğu hala tartışılmaktadır355. Yaygın görüş, çocuğun dünyaya gelirken bu
duyguya hazır olduğu dinin de çevresel etkilerle şekil alıp ortaya çıktığı yönündedir.
Bilhassa dindar aile ortamında büyüyen çocuklarda bu konudaki gelişimler daha erken
dönemlerde kendini göstermektedir. Bu durumun aksine dini kuralları çokça
önemsemeyen bir ortam ve ailede büyüyen çocuklarda aynı özellikler daha geç kendini
göstermektedir. Sistemli bir şekilde din eğitimi görmemiş olsa dahi çocuklar bir dine
351 Kerim Yavuz, “Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi”, (İstanbul: Boğaziçi Yayınları,
2012):129.
352 Davut Işıkdoğan, “Din Öğretiminde Bireysel Farklılıklar”, (Yüksek Lisans Tezi Harran Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001),72.
353 Yavuz, age,128.
354 Abdurrahman Dodurgalı,”Ailede Din Eğitimi”, (İstanbul: Timaş,2010): 221.
355 Hüseyin Peker,” Din Psikolojisi”,(Samsun: Aksiseda Matbaası, 2000): 107.
94
karşı aidiyet hissederler ve kendilerini bir gruba mensup görebilirler. Ayrıca,
değerlendirmelerini de buna göre yapmaktadırlar. Çocuğun din hakkındaki inanışlar,
korkular ve davranışlar çerçevesindeki ilgisi üç yaşından itibaren kendini
göstermektedir. Etrafında en kuvvetli kabul edip kendisine model aldığı kişilerle
ilintili bir şekilde Allah düşüncesini şekillendirir. Bu yaşta inanç giderek daha belirgin
bir hale bürünür356. Bazı uzmanlara göre, dört yaş çocuk için dini hayata olan ilginin
altın kadar kıymetli zamanıdır357. Bu bağlamda, bebeklik döneminin sonlanıp
çocukluk çağına geçiş vakti, çocuk için inanma ve din hislerinin yeşerdiği zamandır.
Çocuk psikolojisinde din ile ilgili bu aydınlanma zamanı 3 ile 5 yaş
dolaylarındadır358.Allah’ın mevcudiyeti çocuğa uygun şekilde anlatılırsa muhtemelen
çocuk için anlaşılır olur. Bir yetişkindeki kadar olmasa da bu mümkündür. Çocuklarda
sayı mefhumu 5 ile 7 yaşlarında oluşur. Bu sebeple sayılar arasındaki alakayı kurabilir.
Böylece çocuk yaradan, iman ve inanç çerçevesindeki soyut kavramları öğrenebilir.
Çocuk hakkında Din Psikolojisi alanında yapılan çalışmalarda Allah’ı aramak için
çocuğun bazı yollar denediği bilinir359. Hem aklı hem de kalbiyle bir arayışta olan
çocuk için yapılması gereken yardım etmektir. Bu yardım en iyi eğitim yoluyla
mümkün olabilir. Çocuk Allah’ı hisseder ve onun hakkında soru sorarsa onunla gerçek
ve kalıcı bilgiler paylaşılmalıdır. Çocukta inancın uyanışını mümkün kılan
etmenlerden biri de eğitim-öğretimdir360.
Bireylerin toplumda fayda sağlaması ve huzur ortamının daimi için ahlak eğitimi
sağlanmalıdır. Bu eğitimin hedefi sağlıklı bir şekilde düşünebilen insanların
yetiştirilmesi ahlak için lazım olan seviyeye gelinmesidir. Ahlak eğitimi sayesinde
bireyin topluma ayak uydurabilmesi ve toplum vicdanıyla aynı çerçevede hareket
edebilmesi amaçlanmaktadır. Bunların yanı sıra bu eğitim çocuğun karakterinde ahlaki
bir yön bulunmasını sağlamaktadır361.
Piaget, çocukluk çağının ilk dönemleri için ahlak eğitiminde olması gerekenleri şöyle
sıralar; güzel davranışlar ödül ile pekiştirilmelidir, çocuğa daima iyi ya da kötü
sebepleriyle izah edilip doğru bilgiler sunulmalıdır, çocuğun zihinsel gelişimine
356 Işıkdoğan, age,69.
357 Ahmet Çın, “İlk Çocukluk Döneminde Çocuğun Din Eğitimi ve Ailenin Din Eğitimine Etkisi
(Diyarbakır Örneği)”, (Doktora Tezi, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019), 42.
358 Çın, age,42.
359 age,43.
360 Adler, Alfred İnsanı Tanıma Sanatı, çev. Şelale Başar. İstanbul: Dergâh Yayınları, 1997.
361 Hayati Hökelekli, “Çocukta Ahlak Eğitimi ve Gelişimi, Teorik ve Pratik Yönleriyle
Ahlak”,(İstanbul: Dem Yayınları,2007): 634.
95
uyumlu olarak ahlaki oyunlarla değerler verilebilir362. Bireyin, toplum tarafından
kabul görmüş olan değeler ile evrensel bir şekilde onaylanan değerler çerçevesinde
yetiştirilmesi uygun olandır. Çocuk dünyaya geldikten sonraki ilk 6 yıl bireyin sahip
olacağı ahlaki değerler açısından oldukça önemlidir. Bireyin karakterindeki belirleyici
unsurlar bu zaman aralığında şekillenmektedir363.
İbn Haldun’a göre, eğitim bireye nasıl düşüneceğini öğretirken diğer canlılardan
ayrılmasını sağlamaktadır. Çocuğun sosyal bir ortamda yetişmesinin gerekliliği de
yine önemli noktalardan sayılmaktadır. Çünkü İbn Haldun, bireyin hayatını ve
varlığını devam ettirebilmek için desteğe ihtiyacı olduğunu bunu yalnız başına
yapamayacağını savunmaktadır. İnsan doğasında toplum içinde yaşama ve yardıma
ihtiyaç duyma mevcuttur364. İnsan tek başına öğrenirken zorlanmaktadır. Nitekim
bireyin öğrenmesi etrafında olup bitenlerle ilişkisi neticesinde meydana gelen bir
durumdur. İbn Haldun’a göre, bireyin bilgi edinmesi için iki seçenek vardır. İlki,
öğretim yoluyla olur. İkincisi ise, model alarak gerçekleşmektedir. Kalıcı ve etkili
olan öğrenmek model alma yoluyla olandır. İbn Haldun, erken çocukluk döneminde
verilecek Kur’an eğitiminin çok önemli olduğunu savunur. Bu bağlamda, Kur’an
eğitimi sayesinde çocuğun yaşamının ilerleyen safhasında sahip olacağı güzel özellik
ve yeteneklerin bu çerçevede şekilleneceğini belirtmektedir. Çocukluk çağında
görülen eğitim, etkilidir ve bireye ömür boyu etkisi söz konusudur365. Dini duygular
çocukta tek başına şekillenmemektedir. Aynı zamanda güven duyma, sevgi, ait olma
ve itaat gibi hislerle birlikte ortaya çıkmaktadır. Çocuğun sahip olduğu aile ve sosyal
çevre din ve inanç algısının oluşmasında büyük öneme sahiptir. Aile ve çevre çocuğun
iyi ya da kötü değerler öğrenmesine vesile olabilir. Aile içinde ahlaki eğitim almış olan
bireyin ilerleyen yaşlarında toplum tarafından yanlış kabul edilen davranışlarda
bulunması daha az karşılaşılan bir durumdur. Fakat öğrenilen davranışların ilerleyen
yıllarda değişmesi kolay değildir366.
Beyza Bilgin eserinde, çocuğa din hakkında eğitim verirken bu sürecin onu yemekle
beslemek gibi olduğunu, eğitim sürecine bebek doğduktan sonra başlanabileceğini
fakat dozuna dikkat edilmesi gerektiğinin bazı eğitimciler ve ruh bilimi araştırmacıları
362 age,638.
363 Çın, age,68.
364 age,69.
365 Çın, age,147.
366 age,68.
96
tarafından önemle vurgulandığını belirtmektedir. Bununla birlikte, okul öncesi
dönemdeki çocuğa din eğitimi verilirken din duygusunun benimsetilmesi aşamasında
çocuk tarafından ilk sorular sorulmaya başlandığı evrenin en hassas dönem olduğunu
da belirtir367.
Sosyal çevre vasıtasıyla öğrenilenler hem ahlaki özellikler hem de dini davranışlardır.
Çocuk etrafında namaz kılan birini gördüğünde ibadetini yerine getirmekte olan
kişinin yaptıklarını taklit edecektir. Bu noktada yalnızca davranışsal bir taklit değil
aynı zamanda dini duygu içeren bir taklitten de bahsedilebilmektedir. Nitekim
çevresindeki yetişkinlerin Kur’an veya ezan okunduğu vakitlerde konuşmayışları,
Kur’an’ın belden yüksekte muhafaza edilmesi şeklindeki saygı göstermek maksadıyla
yerine getirilen hareketler de çocuk için bu nesnelere, olgulara ve durumlara karşı
saygı duyma hissinin oluşmasına tesir eder368.
Tüm bu bilgiler ışığında çocuğa 4-6 yaş döneminde sağlanacak olan eğitimin ergenlik
ve yetişkinlik dönemine etkisinin fazla olacağı söylenebilir. Çocuğun kendi başına
cevabını bulamayacağı sorularla baş başa kaldığında konu hakkında uzman ve gerekli
pedagojik bilgiye sahip bir öğretmen tarafından destek alabilecek olması daha sağlıklı
bir gelişim göstermesine vesile olabilir. Çocuğun sorularına yanıt verirken kullanılan
kaynaklardan biri olan Kur’an’ın bireyin dini olarak tutarlı ve belirli bir çerçevede
yetişmesine katkı sağlayacağı düşünülebilir.
4.1. Sıbyan Mekteplerinin Günümüzdeki Yansımaları ve Diyanet İşleri
Başkanlığı Projesi
“Oku” ayeti Kur’an ile tanışmanın ve öğretiminin ilk kaynağıdır. Daha sonra Hz.
Muhammed (SAV) Hz. Ebu Bekir ile Hz. Erkam b. Ebi’l Erkam hanelerini Kur’an
eğitimi için açarlar. Mescid-i Nebevi’nin hemen yanında yer alan Suffa Medine
Dönemi’nde yapılır. Ayrıca o dönemde Kuba’da küçük de olsa 9 adet mescit vardır.
Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerinde Kur’an dersleri büyük öneme sahiptir. Bu
mekteplerde bazı değişimler olsa temel dini eğitim ve Kur’an’ın öğretildiği geleneksel
metotlar kalmaktadır. Cumhuriyet Dönemi’ne gelindiğinde Kur’an öğretimine Kur’an
kurslarında devam edilir. Bugün varlığını devam ettiren Kur'an kursları bu uzun
367 Beyza Bilgin, “Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi”, (Ankara: Gün Yayıncılık,1998):124.
368 Mualla Erden, “Okul Öncesi Eğitime Temel Yaklaşımlar ve Din Eğitimi“ (Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016), 124.
97
süreçte devam eden nadir kurumlardandır. Düzenlenen yasalar ile (1997-1999) bu
kurslara kayıt olabilmenin şartı ilköğretim 5. sınıfı tamamlamaktır. Fakat Kur’an
kurslarına gösterilen ilginin düzenlemenin ardından azaldığı görülür. Neticede 1997
senesinde Türkiye’de mevcut olan 5241 adet Kur’an kursu sayısı, 1998 yıllında 4890
adet iken 2000 yılında 3211 adettir369.
2005’te yürürlükte iki program yer alır. Bunlar; “Uzun Süreli Kur’an Kursları 29
Öğretim Programı” ile “Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programı” dır. Yürürlükle
beraber Kur’an kurslarının bilimsel programları da bulunur. Programlara yalnızca
Kur’an-ı Kerim öğretimi dâhil değildir aynı zamanda, Siyer, Ahlak, İtikat ve İbadet
gibi kısımlar da yer alır. “Kur’an Kurslarında Hizmet Çeşitliliği” isimli pilot çalışma
ise 2010 yılında yapılır. Bunlara ek olarak “Kur’an Kursları Temel Öğretim
Programları” ile “Ek Öğretim Programları” uygulamada mevcuttur. Uygulamanın
Türkiye genelindeki varlığı 2 yıllık bir zaman diliminde mümkün olur. 28057 sayılı
17.09.2011 tarihli yönetmeliğin Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte de Kur’an
kursları için yaş sınırı kaldırılır. Yönetmeliğin onaylanmasının ardından Diyanet İşleri
Başkanlığı, 4-6 yaş grubu çocuklar için din eğitimi ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla
Kur’an kurslarını açar. Projenin ortaya çıkışında, tüm toplumun din eğitimi için verilen
hizmetlerden aktif ve etkin olarak istifade edebilmesidir. 2012 yılı Mayıs ayına
gelindiğinde okul öncesi çocuklar ve ilköğretim birinci sınıflar için ders materyali ve
müfredat hazırlanır. Ardından, Ankara, Bursa, Erzurum, İstanbul ve Manisa’da kısa
dönemlik çalışmalar başlar. Akademisyenler, Kur’an kursu öğreticileri, yayın evi
görevlileri, okul öncesi kademesinde görevli öğretmenler, pedagoglar, DİB görevlileri
bu aşamalarda görev alırlar370. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait bu proje Türkiye
geneline yayılmadan önce 2013- 2014 eğitim-öğretim yılında seçilen 10 pilot ilde
denenir371. Akabinde talepler doğrultusunda İl ve İlçe Müftülükleri tarafından daha
fazla sayıda açılır. 4-6 yaş Kur’an kursları eğitim programının okul öncesi için
hazırlanması 2014 yılındadır. Hazırlıkların tamamlanmasıyla Diyanet İşleri
Başkanlığına bağlı Kur’an kursları okul öncesi din eğitimi vermeye resmi olarak
başlar. Kurslar, okul öncesi eğitimin sahip olduğu ilkeler doğrultusunda haftada beş
369 Elif Acur, “Öğretici Görüşleri Bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 Yaş Kur’an Kurslarındaki
Değerler Eğitimi Uygulamalarının Değerlendirilmesi”, (Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi,
Eğitim Bilimleri Enstitüsü,2019), 28.
370 age,29.
371 Ankara, İstanbul, İzmir, Kayseri, Diyarbakır, Gaziantep, Adana, Samsun, Erzincan ve Rize.
98
gün ve yarım gündür ders vermektedirler. Bu kursların eğitim programı
akademisyenlerin ve din eğitimi görevlileriyle okul öncesi eğitimi uzmanlarının
bulunduğu komisyonca oluşturulur372.
İnsan beden ve ruhtan oluşan bir varlıktır. İnsanın ruh yapısının özelliklerinden en
belirgin olanı bir varlığa inanmaktır. Dünya üzerinde bugüne kadar inanma ihtiyacı
duymamış bir topluluk yoktur. İnanma ihtiyacı ve inanma henüz çocukken
şekillenmeye başladığı için çocuğun inanç anlayışını ve birey olabilmeyi sağlıklı bir
şekilde tamamlayabilmesi için aldığı eğitim çok önemlidir. Milli, manevi, ahlâkî,
kültürel ve insanî değerlere bağlılığını kuvvetlendirmesi, yaşıtlarıyla sosyalleşerek
karakterini şekillendirmesi, sağlıklı ve iyi yetişmiş bir birey olması için çocuğun etkin
ve yeterli bir okul öncesi eğitime ihtiyacı olduğu bilinmektedir373.
Türkiye’de okul öncesi dönem İslam dini eğitimi ile ilgili genel olarak şunu söylemek
mümkündür; 2016 yılı itibariyle Türkiye’de okul öncesi din eğitimi Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın Kur’an kurslarında “Kur’an ve din eğitimi” olarak, Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı bazı özel anaokullarında ise “değerler eğitimi” adıyla verilmektedir.
Devlet anaokullarında okul öncesi din eğitimi uygulaması henüz mevcut değildir374.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından uygulanan projenin amaçları kısaca aşağıda
belirtildiği gibidir:
4-6 yaş aralığındaki çocuğun Allah’ı ve Peygamber Efendimizi sevgi esaslı
tanıması
Çocuğun İslami değerlerin farkında olması
İslam’ın esas kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i ses ve şekil olarak tanıması
Kendi seviyesine uygun olarak sağlıklı bir şekilde din ve ahlak gelişimi
gösterebilmesi375.
Türkiye genelinde 4-6 Yaş Din Eğitimi Projesi tamamen uygulanmadan önce pilot
olarak 2013-2014 eğitim-öğretim yılında 10 ilde başlamıştır. Bu iller; Ankara,
İstanbul, İzmir, Kayseri, Diyarbakır, Gaziantep, Adana, Samsun, Erzincan ve Rize’dir.
Pilot uygulamanın ardından, talebe bağlı kalınarak tüm İl ve İlçe Müftülüklerince
372 age,30.
373 Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu), Diyanet İşleri Başkanlığı, (Ankara 2014): 7.
374 Acur, age,28.
375 Kur’an kursları 4-6 Yaş Din Eğitimi Projesi 17.09.2011 tarih ve 653 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamedeki yaş sınırlandırmasının kaldırılmasının ardından sonra 26 Ocak 2012 tarihinde
başlatmıştır.
99
açılmaya başlamıştır. 2016-2017 eğitim-öğretim döneminde 100.000’e yakın öğrenci
öğrenim görmüştür376. Bu programda hedeflenen, Türk Milli Eğitiminin genel
hedefleri ve temel ilkeleri doğrultusunda çocukların;
1. İslam dininin değerlerini, kendi seviyesinde, insan hayatına anlam kazandıran
unsurlardan biri olarak fark etmelerini,
2. Kazanacağı değerleri gündelik hayatta kullanmalarını,
3. İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i içerik ses ve şekil olarak kendi
seviyesinde tanımalarını,
4. Kendi seviyesine uygun olarak Allah’ı sevgi temelinde tanımalarını ve yaratılıştaki
düzeni fark etmelerini,
5. Kendi seviyesinde Peygamber Efendimizin kişiliğini ve karakterini tanımalarını,
sevmelerini ve model almalarını,
6. Sağlıklı bir din ve ahlak gelişimi göstermelerini,
7. Din ve ahlak gelişiminin yanı sıra diğer gelişim alanlarına da katkısı olacak şekilde
bir ortam sağlamaktır377.
Osmanlı Dönemi’nde uzmanlık düzeyinde Kur’an ve Kıraat eğitimleri genel olarak
Darü’l Kur’anlarda verilse de özellikle çocukların Kur’an okumayı esas sıbyan
mekteplerinde öğrendikleri bilinir378.
Esaslar:
1. Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu); iki ayrı öğrenme alanından
oluşmaktadır. Birinci öğrenme alanı Dini Bilgiler 1-2, ikinci öğrenme alanı ise
Kur’an-ı Kerim 1-2’dir.
2. Bu iki öğrenme alanı; “Kur’an Kursları Öğretici Kitabı (4-6 Yaş grubu)’nda Dini
Bilgiler-1/ Kur’an-ı Kerim-1 ve Dini Bilgiler-2/Kur’an-ı Kerim-2 öğrenme
alanları birlikte verilecektir.
3. “Kur’an Kursları Öğretici Kitabı (4-6 Yaş grubu)’nda, Dini Bilgiler-1 ve Kur’anı
Kerimi ve Dini Bilgiler-2 ve Kur’an-ı Kerim-2 öğrenme alanları için de
geçerlidir.
376 Kur’an Kursları Öğretim Programı, age,7.
377 4-6 Yaş grubu Kur’an kurslarının yasal dayanağı ise, yaş sınırlandırmasını kaldıran 17.09.2011
tarih ve 653 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamedir.
378 Mustafa Çağrıcı, “Kur’an Kursu”, “T.D.V. İslam Ansiklopedisi”, c. 26, (Ankara: T.D.V.
Yayınları, 1998): 30- 31.
100
4. Yaz döneminde 135 saatlik, kış döneminde ise 108 saatlik alternatifi uygulayacak
olan öğretici, 162 saatlik hazırlanmış olan kazanımlardan öğrencilerin ilgi ve
ihtiyaçlarına göre kazanım belirleyecek ve belirlediği kazanım için hazırlanmış
olan etkinlikleri uygulayacaktır.
5. Sınıf açılabilmesi için en az 12 öğrencinin kayıtlı olması şarttır. Öğrenci sayısı
toplamının 23 sayısını aşması halinde ikinci sınıf açılır. Ancak Kur’an Kursları
Öğretim programı (4-6 Yaş Grubu)’nun istenilen başarıya ulaşabilmesi için
öngörülen sınıf mevcudu en fazla 15’tir.
6. Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu)’na katılan öğrencilere
katıldığı programı tamamladığı takdirde “Katılım Belgesi” verilecektir.
7. Öğretici uygulamalarını öğretim programında yer alan temel ilke ve esaslara göre
yapacaktır.
8. Öğretici, planlı ve programlı bir şekilde, dokümanlarını dosyalayacak, dosyalarını
gerektiğinde yönetici ve meslektaşlarıyla paylaşacaktır.
9. Öğretici, öğretici kitabında yer alan etkinlikleri derste uygulamadan önce hazırlık
yapacak ve derse hazırlıklı girecektir.
10. Programda görev alacak öğreticiye bir kereye mahsus verilecek olan “Kur’an
Kursları Öğretici Kitabı (4-6 Yaş Grubu) ve “Öğrenci Etkinlik Kitabı” uzun süre
kullanılacak şekilde muhafaza edilecektir.
11. Öğretici, öğrenci kitabında yer alan oyun ve dramaların uygulanmasında bizzat
görev alacak, oyun ve dramalarda çeşitli rollere girme konusunda bir çekince
yaşamayacaktır379.
4.2. Öğretim İlkeleri Hakkında Bilgi
4-6 Yaş Grubu Kur’an Kurslarının dayandığı temel ilkeler şöyledir:
1. Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu) çocukların ihtiyaçlarına ve
bireysel farklılıklarına uygun olmalıdır.
2. Programda çocukların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla demokratik eğitim
anlayışına uygun eğitim ortamları hazırlanmalıdır.
3. Etkinlikler düzenlenirken çocukların ilgi ve ihtiyaçlarının yanı sıra çevrenin ve
kursun imkânları da göz önünde bulundurulmalıdır.
379 Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu), 7.
101
4. Sınıfa girildiğinde çocuklara gülümseyerek selam verilmelidir.
5. Eğitim sürecinde çocuğun bildiklerinden başlanmalı ve deneyerek öğrenmesine
olanak tanınmalıdır.
6. Programla verilen din eğitimi ile çocukların sevgi, saygı, işbirliği, sorumluluk,
hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma vb. duygu ve davranışları
geliştirilmelidir.
7. Program, çocukların kendilerine saygı ve güven duymasını sağlamalı, öz denetim
kazandırmalıdır.
8. Oyun bu yaş grubundaki çocuklar için en uygun öğrenme yöntemidir. Bu sebeple
programın etkinliklerinde oyun mümkün olduğunca kullanılmalıdır.
9. Oyunun bir araç olarak kullanıldığı unutulmamalı, her oyunda din eğitimine
yönelik bir amacın bulunmasına dikkat edilmelidir.
10. Çocuklarla iletişimde, onların kişiliğini zedeleyici şekilde davranılmamalı, bu
yönde baskı ve kısıtlamalara yer verilmemelidir.
11. Çocukların bağımsız davranışlar geliştirmesi desteklenmeli, yardıma gereksinim
duyduklarında yetişkin desteği, rehberliği ve güven verici yakınlığı sağlanmalıdır.
12. Çocukların kendilerinin ve başkalarının duygularını fark etmesi desteklenmelidir.
13. Çocukların hayal güçleri, yaratıcı ve eleştirel düşünme becerileri, iletişim kurma
ve duygularını anlatabilme davranışları geliştirilmelidir.
14. 4-6 Yaş Grubu din eğitimi sürecine çocuğun ve ailenin etkin katılımı
sağlanmalıdır.
15. Harf ve kelimelerin doğru telaffuzuna özen gösterilmeli, ancak mahreç üzerinde
öğrencilere bıkkınlık verecek şekilde ısrar edilmemelidir.
16. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ile ilgili konular işlenirken, onun model
kişiliği ile ilgili bolca örnekler verilmelidir.
17. Öğretici uygulamalarını öğretim programında yer alan temel ilke ve esaslara göre
yapacaktır.
18. Öğretici, planlı ve programlı bir biçimde, dokümanlarını dosyalayacak,
dosyalarını gerektiğinde yönetici ve meslektaşlarıyla paylaşacaktır.
19. Öğretici, öğretici kitabında yer alan etkinlikleri derste uygulamadan önce hazırlık
yapacak ve derse hazırlıklı girmeye özen gösterecektir.
102
20. Öğretici, öğretici kitabında yer alan oyun ve dramaların uygulanmasında bizzat
görev alacak, oyun ve dramalarda çeşitli rollere girme konusunda bir çekince
yaşamayacaktır380.
Çocukların öğretim süreçlerinde; Güvenilirlik ve Doğruluk, İyilik, Sevgi ve
Merhamet, Saygı, Görev ve Sorumluluk, Adalet, Dua, Şükür ve Özür dileme,
Yardımlaşma, Paylaşma ve Sabır gibi değerlerin önemi de öğretilmektedir. Dini
bilgiler olarak; Allah’ı Seviyorum, Peygamberimi Seviyorum, Dinimi Seviyorum,
Kitabımı Seviyorum, Kâinatı Seviyorum, İnsanları Seviyorum, Vatanımızı
Seviyorum, Bayramlarımızı Seviyorum ve Dini Mekânlarımızı Seviyorum konuları da
işlenmektedir.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim ile ilgili ders içeriği şu şekildedir:
، ث ت، ب، ا Harflerini Tanıma ve Ezber
، خ ح، ج Harflerini Tanıma ve Ezber
، ز ر، ذ، د Harflerini Tanıma ve Ezber
، ص،ض ش، س Harflerini Tanıma ve Ezber
، ظ ط Harflerini Tanıma ve Ezber
، غ ع Harflerini Tanıma ve Ezber
، ل ك، ق، ف Harflerini Tanıma ve Ezber
، ى ه، و، ن، م Harflerini Tanıma ve Ezber
Harfleri Tanıma ve Ezber
Harekeleri Tanıma ve Ezber
Cezm İşaretini Tanıma ve Ezber
Şedde İşaretini Tanıma ve Ezber
Tenvin İşaretini Tanıma ve Ezber
Uzatma Harflerini Tanıma ve Ezber
Ezber ve Kur’an-ı Kerim Okuma
Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile M.E. B. Hayat Boyu
Öğrenme Genel Müdürlüğü ortak bir çalışmayla "4-6 Yaş Çocuk Etkinlikleri ve
Eğitimi" ismiyle 296 saatlik sertifikalı eğitim programı hazırlanmış ve İlçe
380 age,8.
103
Müftülükleri ve Halk Eğitim Merkezlerinin koordine olarak, münasip yerlerde
eğitimin verilmesiyle bu kurslarda çalışmak isteyen öğreticilere görev verilmiştir381.
4.3. Kur’an-ı Kerim Öğretim İlke ve Yöntemleri
1. Kur’an-ı Kerim dersleri “sevilen bir Kur’an” anlayışı perspektifinde işlenmelidir.
2. Tüm süreçte Kur’an okuma becerisinin kolayca kazanılabileceğine vurgu
yapılmalı, aksi ifadeler kullanılmamalıdır.
3. Elifba, yüzüne, ezber vb. Kur’an öğretiminde öğrenmenin bireyselliği daima göz
önünde bulundurulmalıdır.
4. Çocukların birbirleri ile rekabet ortamına sokulmasından uzak durulmalıdır.
5. Harflerin doğru bir telaffuzla okunmasına özen gösterilmelidir. Bununla birlikte
çocukların bilişsel ve psiko-motor gelişim düzeyleri dikkate alınarak bıkkınlık
seviyesine getirecek düzeltmelerden kaçınılmalıdır.
6. Elif-Bâ’daki çocukların Kur’an’a geçirilmesinde acele davranmaktan
kaçınılmalıdır. Bunun yerine, usanma ve bıkkınlığa sebep olunmaması için
çocukların seviyesine göre Kur’an öğrenmenin mutluluğunu yaşatacak nitelikte
etkinlik ve motivasyonlarla kuralların yerleşmesi sağlanmalıdır.
7. Kur’an öğretiminde metnin görsel sunumu, örnek okuyuş sunumu, bireysel
okumalar, toplu tekrarlar gibi öğretim teknikleri etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
8. Öğretici, ezber konuları başta olmak üzere Kur’an-ı Kerim’den örnek okuyuşlar
sunarak model olmalıdır.
9. Öğretimde daima bilinenden bilinmeyene ve kolaydan zora doğru bir yöntem
izlenmelidir.
10. Çocukların harfleri tanıma, hareke, cezm, şedde vb. konuları kolay öğrenmelerine
yönelik çocuğun seviyesine uygun etkinlikler uygulanmalıdır382.
4.4. 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursu Öğretici Yeterlikleri
4-6 yaş grubu Kur’an kurslarında görev yapan öğreticiler, Kur’an kursu öğreticisinin
temel ve özel yeterliklerini sağlamanın yanında;
38127289 sayılı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 29.12.2014 tarihli yazı.
382 Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu), 2018, 30.
104
1. Kur’an Kursları Öğretim Programının (4-6 yaş grubu) temel amaç ve ilkelerini
bilir.
2. Erken çocukluk dönemi bilişsel, sosyal, dil ve psiko-motor gelişimi ile öz bakım
becerileri gelişimsel özelliklerini bilir.
3. Çocukla etkili iletişim kurma becerisine sahiptir.
4. Erken yaş dönemi değerler eğitiminin genel özelliklerini bilir.
5. Eğitim sürecini planlandığı şekliyle uygular.
6. Eğitim ortamını ilgili yaş grubunun özelliklerini göz önünde bulundurarak
düzenler.
7. Programın temel ilkeleri çerçevesinde etkinlikler hazırlayıp uygular.
8. Çocukların hazır bulunuşluk düzeyine göre neyi ne kadar uygulayacağını belirler.
9. Program içeriğine uygun materyal geliştirme becerisine sahiptir.
10. Eğitim sürecine ailenin katılımını sağlar.
11. Alanıyla ilgili paydaşlarla (aile, meslektaş, kurum vb.) olumlu ilişkiler kurma
becerisine sahiptir.
12. Çocukların bireysel farklılıklarını dikkate alarak onların aktif öğrenmesini
destekler.
4.5. Sıbyan Mektebi Bağlamında Bugünkü 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları ve
Diğer Sıbyan Mekteplerindeki Çalışmalar ve Yapılan Uygulamalar
Okul öncesi eğitim bireyin hayat boyunca devam edecek bir eğitimin serüveninin
aileden sonraki en önemli ikinci basamağıdır. Çocuğa iyi bir gelecek sunmak için ilk
tohumlar burada atılır. Bu eğitimle birlikte çocuğun karakteri de şekillenmeye
başlayacağından alınan eğitim hayati öneme sahiptir. 0-6 yaş döneminde edinilen çoğu
davranış birey yetişkin olduğunda karakteristik bir özellik olarak, inanç ve değer
yargıları noktasında kendisini göstermektedir. Bu nedenle çocukların, hem fiziksel
hem de ruhsal açıdan sağlıklı ve iyi yetiştirilmiş bireyler olabilmeleri için okul öncesi
eğitimlerinin kaliteli olması gerekmektedir.
Çocuk, dini ve ahlaki değerlerini ilk önce ailede öğrenmeye başlar. Çevreyle iletişime
geçebilecek kadar dil gelişimini tamamlayan çocuk, artık mensup olduğu din hakkında
da yavaş yavaş öğrenmeye başlar. Öğrenmek için hazır bulunuşluk noktasında okul
öncesi dönemin önemi tartışılmaz niteliktedir. Bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından uygulamaya geçirilen 4-6 yaş grubu Kur’an kursları çocuğun din eğitimi
105
alabilmesi için birçok açısından önem arz etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığınca
desteklenen bu projede verilen eğitimi ve sistemini Osmanlı sıbyan mektepleriyle
birebir aynı olarak değerlendirmek çok doğru olmayacaktır. Fakat bazı uygulamalar
ve ders içeriği noktasında ortak kısımların olduğu görülmektedir. Nitekim çocuğa
verilmesi gereken ahlaki ve dini eğitim noktasında ailelerin yetersiz kalmaları
durumunda bu kurumlarda eğitim alarak daha bilgili ve şuurlu nesiller olmaları
muhtemeldir383. Çalışmada söz edilen 4-6 yaş Kur’an kursları, dini eğitim ve eğitim
verilen yaş gurubu sebebiyle sıbyan mekteplerini hatırlatmaktadır. Bu Kur’an kursları
sıbyan mektepleri ile benzeyen ve ayrılan yönlere sahiptir. Bugün devam etmekte olan
4-6 yaş Kur’an kursları tıpkı sıbyan mektepleri gibi bir eğitim içeriğine sahiptir. Fakat
çağdaş eğitim yöntemleri uygulandığı için bu kısımda sıbyan mekteplerinden farklı
olduğu görülür.
Çocuklara sade bir şekilde dini bilgilerin verildiği aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in
okunuşunun öğretildiği yerler halk tarafından “Sıbyan mektebi” olarak
isimlendirilmektedir. Bu kurumların “sıbyan okulu” olarak adlandırılmasının sebebi
üzerine birkaç cümle söylenebilir. Kurslardaki mevcut dersler, sıbyan mektepleriyle
içerik açısından örtüşmektedir. Ayrıca Osmanlı Dönemi sıbyan mektebinde olduğu
gibi öğretmenler genellikle üç defa “Ya Rabbi kolaylaştır, zorlaştırma, Ya Rabbi
okumamı hayır ile tamamla” manasındaki dua ile derse başlar. Bununla birlikte verilen
eğitim sıbyan mekteplerinde olduğu gibi dini eğitim özelliklerine sahiptir ve Kur’an-ı
Kerim esas derstir. Osmanlı sıbyan mekteplerinde de mevcut olan bazı âdet ve
uygulamalar da bugün bu kurslarda hala mevcuttur. Bu âdetler sayıca az değildir. Tüm
bu sebepler bir arada değerlendirildiğinde bu isimlendirilmenin halk tarafından neden
uygun görüldüğü sorusu cevap bulmaktadır.
Kültür açısından büyük öneme sahip geleneklerin, âdetlerin ve uygulamaların gelecek
nesillere aktarılması için, içinde bulunulan çağda da yaşatılması çok önemli bir
husustur. Toplumları diğer toplumlardan ayırarak onlara ayrıcalık sağlayan bu
gelenekler ancak çocukluk döneminden itibaren şahit olunan güzel hatıralarla
hafızalarda taze kalacak ve uygulanmaya devam edecektir. Bu çalışmada folklorik
olarak incelenen Sıbyan mekteplerindeki uygulamalar ve Bed’-i Besmele töreni bu
bağlamda verilebilecek örneklerdendir.
383 age,9.
106
4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının384 ve verilen eğitimin birçok noktada Osmanlı sıbyan
mekteplerinden farkları da bulunmaktadır. Örneğin, farklardan ilki ebeveynlerin
yaklaşımıdır. Ebeveynlerin sahip oldukları dini bilgilerin yetersizliği ya da bu bilgileri
çocuğun anlayabileceği düzeye indirgemek konusunda kendilerini yeterli görmedikleri
ve hatta çocuklarının sorularını yanıtlamakta güçlük çektikleri öğretmenlerle
paylaşılan bilgiler arasındadır. Fakat Osmanlı sıbyan mektepleri zamanında çocuğu
mektebe başlayan ailelerin bu gibi kaygıları olduğu bilgisine araştırmalarımızda
rastlanmamıştır. O dönemde çocukların mektebe başlatılmasındaki amaç hem ilim
yolunda ilk adımı atmaları hem de dini ve ahlaki bir eğitim almalarıdır.
Sıbyan mektebi olarak adlandırılan ve okul öncesi eğitim için proje ile desteklenen bu
kurumlardaki bir diğer fark ise kurum öğretmenlerinin kadın olmalarıdır. Osmanlı
sıbyan mektepleri çatısı altında sadece erkek öğretmenler eğitim verebilirken şu an
kadın öğretmenler de eğitim vermektedirler. Ayrıca öğretmenlerin sahip oldukları
pedagojik bilgi ve öğrenciye yaklaşımları konusunda da kıyaslanamayacak derecede
iyi bir noktada oldukları açıkça görülebilir.
Bunlara ek olarak kurumların binaları fiziki açıdan oldukça yeterlidir ve bilişsel ve
duyuşsal açıdan çocukları destekleyecek materyallerle donatılmıştır. Öğretmenler
daima güler yüzlüdür. Çocuklar yerde değil özenle hazırlanmış sınıftaki kendi
boylarına uygun sandalyelerde oturarak masada ders yapmaktadırlar.
4.6. Dinî Eğitim Verilirken Oynatılan Oyunlara Örnekler
Genellikle oyun, ilk bakışta bir yarar boş vakitleri değerlendirmek ve zevkli kılmak
için yapılan etkinlik olarak tanımlanmaktadır. Tanımın büyüklerin çocuk oyunları
hakkındaki görüşlerini yansıttığı fark edilebilir. Çünkü oyunlar, çocuğu oyalamak ve
eğlendirmek için uygulanırlar. Aksine çocuklar için oyunun varlığı ve işlevi bu sadece
bu kadar değildir. Çocuk için en önemli şeylerden biri olan oyuna çocuğun hayata
gelmesiyle beraber başlanmaktadır385. Çocuğun okul öncesi dönemde tek meşguliyeti
oyundur ve dünyası oyundan ibarettir. Okul çağına gelindiğinde de oyunun çocuk için
önemini hala koruduğu söylenebilir. Çocuğun vaktinin çoğu oyun ile geçmeye devam
etmektedir. Bu durum neden çocuğun bu etkinliğe ihtiyacı olduğunu düşündürebilir.
385 Abbas Çelik,” Çocuk, Oyun Ve Din Eğitimi”, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, s. 9
(2004): 190.
107
Oyun, bedeni ve ruhu tazelemek, enerjinin fazlasını harcarken haz almak hatta hayata
hazırlanmak için oynanmaktadır386.
Tartışmaya açık olmadığı düşünülen bir konu olan eğitim-öğretimde yaparak ve
yaşayarak öğrenmedir. Bir şey yapılırken insan tarafından daha kolay
öğrenilmektedir. Bu durumda din eğitimi için oyun bir araç olarak
kullanılabilmektedir387. Öğretilmek istenen ahlaki ve dini mefhumların oyunlara dâhil
edilmesinin gerekliliği de bu şekilde açıklanabilir. Oyunda yer alan; ibadet, Allah,
melek, sevap-günah gibi kavramlar ile yardımlaşmak, namaz kılmak, sadaka vermek
gibi öğretilmek istenen durumlar çocuğun ilgisini çekmek için etkili bir araçtır.
Oyunun yanı sıra çocukların öğrenip eşlik edeceği çocuk şarkılarının da aynı düzeyde
etki bırakacağı düşünülebilir. Çocuğun tanıması ve öğrenmesi için bazı maketler ya da
ibadet için kullanılan eşyalar da oyuna dâhil edilebilir. Bazen bir teşbih bazen de bir
Kâbe maketi fayda sağlayabilir. Çocukların yapmaktan büyük zevk duydukları
boyama etkinlikleri içinde de dini motifler kullanılarak öğrenmeye katkı
sağlanabilir388. Bu bağlamda çocuklara günümüz sıbyan mektebi tarzında eğitim veren
kurumlardaki bu tarz oyunlara örnekler vermek mümkündür389.
386 age,191.
387 Nuray Senemoğlu, “Gelişim, Öğrenme ve Öğretim Kuramdan Uygulamaya”, (Ankara: Gazi
Kitabevi, 2001: 133.
388 Çelik, age,195.
389 “Hadis Öğrenme Etkinliği” https://okuloncesidinegitimi.com/besmele-ile-ilgili-hadis-etkinligibismillah-
her-hayrin-basidir/ Bu bağlantı adresinden öğretmenler tarafından çokça istifade edilmektedir
ve araştırma sürecinde tavsiye edilmiştir. Adresteki birçok oyun çocuklarla sınıf etkinliği olarak
oynanmaktadır.
108
Tablo 3: Bismillah Her Hayrın Başıdır Oyunu
Oyun Adı Bismillah Her Hayrın Başıdır
Bu oyunda öncelikle Besmele hakkında bir hadis öğretilir. Diyanet İşleri Başkanlığı
4-6 yaş Kur’an kurslarında Kur’an-ı Kerim ve değerler eğitimi konularını kapsayan
Dua Ünitesinde çocuklara Besmele öğretilmektedir. Manasının kavranması
hususuna dikkat edilir. Ardından Besmelenin söylenmesi gereken durumlardan
bahsedilir ve bu konuda sohbet edilir. Aslında Besmeleye hayatın birçok anında
ihtiyaç duyulduğu üzerinde durulur. “Uyanınca, uyurken, yemek yerken, su içerken,
eve girerken ve evden çıkarken, bir araca binerken, ders çalışırken kıyafetlerimizi
giyip çıkarırken her işin başında” besmele söylemenin gerekliliği anlatılır. Daha
sonra sıra Hadis öğretimine gelir ve Hz. Muhammed (SAV)’in “Bismillah her hayrın
başıdır” sözü çocuklara bir etkinlikle öğretilir. Besmelenin söylendiği zamanlarla
ilgili hazırlanan görseller bir araya getirilir ve küçük bir boyama kitabı oluşturulur.
Dikkat çekici metalik renkli bir kartondan kapak yapılır. Hadis kitabın kapağına
boyanıp yapıştırılır. Bu çalışma 10-12 sayfalık bir kitap haline getirilir. Daha sonra
çocuklar boyadıkları bu resimleri besmele ile başlayıp canlandırarak oyunlar
oynamakta ve öğrenmektedirler.
4-6 yaş Kuran kurslarında ve Okul öncesi din eğitimi veren okullarda Kur’an-ı Kerim
eğitimi verilirken görsel algı ile dil gelişimi göz önünde bulundurulmaktadır.
Öğrenciler, öğrenirken yaş, dil gelişimi ve ilgilerine göre farklı hız ve düzeyde
ilerlemektedirler. Özellikle Kur’an-ı Kerim eğitimi verilirken farkın hissedildiği bilgisi
öğretmenler tarafından paylaşılmaktadır. Ayrıca öğretmenler, çocuk dil gelişimini
tamamlamaya başladıysa Kur’an-ı Kerim’i de öğrenmeye başlamak için uygundur
kanaatindedirler.
109
Tablo 4: Harfini Kaldır Oyunu
Oyun adı Harfini Kaldır
Çocukların görsel algılarını ve zihinsel gelişimlerini destekleyen bu oyun ile
Kur’an harflerini öğretmek amaçlanır. Oyun için yıldız şekli tercih edilir. Renkli
metalik renk özellikli kartonlardan yıldızlar kesilir. Öğrencilerden her biri için
Kur’an harflerini yıldızların üzerine yapıştırılır. Öğrenciler, öğretilen Kur’an
harflerini önlerine koyarlar ve öğretmen bir harf söylediğinde hızlı bir şekilde bu
harfi kaldırmaları istenir. Oyunda başarılı sayılmak için harflerin tümünün doğru
bir şekilde bulunup hızlıca havaya kaldırılması gerekmektedir.
110
5. GÜNÜMÜZ SIBYAN MEKTEBİ UYGULAMALARI
Günümüzde okul öncesi eğitim veren kurumlar arasında Osmanlı Dönemi “sıbyan
mektebi” tarzında eğitim veren ve hatta o dönemi örnek aldığını dile getiren kurumlar
mevcuttur. Bu kurumlarda müfredat o dönem ile farklı içeriğe sahip olsa da
uygulamalar ve değerler eğitimi gibi birçok noktada kesişmektedir. Bu kurumlar Milli
Eğitim Bakanlığı’na, Müftülüklere ya da özel vakıf ile derneklere bağlı
olabilmektedirler. Bazı kurumlar tabelalarında390, sosyal medya hesaplarında, etkinlik
günlerinde ya da broşürlerinde391 açık bir şekilde “sıbyan mektebi”392 ifadesini
kullansa da bazıları bunu tercih etmeyip özel bir isim tercih etmektedirler393. Sözlü
kaynaklar bu kurumların gayri resmi olarak 2013-2014 yıllarından önce de var
olduklarını belirtmiştir.
Değerler eğitimi bağlamında bu okulların izlediği yol hemen hemen aynıdır.
Kullanılan kitaplar, etkinlikler ve öğretmen-veli işbirliği ile yapılan uygulamalar
örtüşmektedir. Saha araştırması yapılırken vakıf ya da derneklere bağlı kurumlardaki
uygulamaların Osmanlı Dönemi sıbyan mektebi ile daha çok bağdaştığı da
görülmektedir. Uygulamalarda bazen yalnızca öğretmen ve çocuklar bulunmazlar.
Aileler, aile dostları, komşular gibi çocuğa yakınlık derecesi bulunan kişiler de
uygulama esnasında orada bulunabilmektedirler. Bunlar; Âmin Alayı, hatim töreni ya
da yılsonu merasimi gibi uygulamalardır.
5.1. Günümüz Sıbyan Mektebi (Kur’an Kursu) Öncesi
Sıbyan mektebi tarzında eğitim-öğretim veren kurumlara devam eden çocuklar için
Osmanlı sıbyan mekteplerinden farklı olarak eğitim-öğretim süreci başlamadan evvel
aile ve yakın çevrenin dâhil olduğu büyük hazırlıklar yoktur. Fakat aileler çocuğa yeni
tanışacakları bu yer hakkında bilgi vermektedirler. Bazen de aileler çocukla birlikte
390 Bkz. Ek. 12
391 Bkz. Ek. 13
392Bkz. Ek. 14. Bu okulların isimlerindeki “Sıbyan mektebi” ibaresinin tabela ya da sosyal medya
hesaplarında “sübyan mektebi”, “sübyan okulu” şeklinde de kullanıldığı görülmektedir.
393Adı geçen okullara bir örnek olarak https://www.gokyuzu.com.tr/maltepe-anaokulu/degerler-egitimi/
[27.0502020 ]
111
kayıt öncesi kurumları ziyaret etmekte ve çocuğun orada biraz vakit geçirip gözlem
yaparak daha istekli bir başlangıç yapmasını sağlamaktadırlar. Çocuklarının bu
kurumlarda eğitim görmesini isteyen aileler genellikle çevrelerindeki veliler
vasıtasıyla kurslardan haberdar olurken bazen de aileler İlçe Müftülüklerine bizzat
giderek ikametlerine en yakın 4-6 yaş grubu Kur’an kursu, Müftülüklere bağlı olan
kurslar ya da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı dini eğitim veren bu kurumlar hakkında
bilgi almaktadırlar. Öğretmenlerin genellikle Osmanlı Dönemi uygulamalarının belli
başlılarından haberdar oldukları görülür.
Gözlem ve araştırma sürecinde iletişim kurulan öğretmenler; genellikle güler yüzlü,
sıcakkanlı, naif ve bir öğretmenin sahip olması gereken nitelikleri taşıyan kişilerdir.
Çoğu pedagojik eğitime sahiptir. Çocuklarla ve velilerle iletişimleri oldukça güçlüdür.
5.1.1. Bed’-i Besmele Merasimi
Bed’-i Besmele merasimi bugün de birçok aile, sıbyan mektebi ve kurs tarafından tıpkı
Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerinde olduğu gibi evde ve çocuğun eğitim görmekte
olduğu yerde hazırlıklar yapılarak uygulanır. Aileler evlerinde ya da çocukların eğitim
görmekte olduğu yerde ikram etmek üzere yiyecekler hazırlarlar. Bazı aileler erkek
çocuklarının sünnet merasimleri ile bu merasimi birleştirip aynı gün tertip
etmektedirler.
Çocuklara merasim günü giymeleri için özel kıyafetler alınır. Genellikle beyaz renk
tercih edilirken kurstan kursa ya da ailenin tercihine göre kıyafet seçimi değişiklik
gösterebilmektedir394. Amacın o dönem ile aynı olduğu yine kaynak kişiler tarafından
belirtilmiştir. Geçmişten farklı olarak günümüzde öğretmenler bu merasimin önemi
hakkında pedagojik olarak çocuğa nasıl fayda sağlayacağı konusunda daha
bilinçlidirler. Çocuğun güzel ve özenli hem de teşvik edici bir başlangıç yapması
bugün de çok önemsenmektedir. Çocuk toplum içinde yeni bir statü kazanırken aileler
ve öğretmenler için de bu törende bulunmak oldukça mühimdir. Bazen Bed’-i Besmele
merasimi sadece çoğun eğitim gördüğü yerde değil ilçedeki kurslar olarak büyük çaplı
bir organizasyonla yapılmaktadır. Toplu yapılan bu törende çocukların okul
korkusunun giderilmesi, çocuklara okuma isteğinin aşılanması; ayrıca çocukları
beraber eğitim alacakları arkadaşları ile kaynaştırmak gibi hedefler bulunmaktadır.
394 KK2
112
2018 yılında Sakarya Üniversitesi Vakfına ait özel okulların okul öncesi sınıflarına
kayıtlı öğrencileri için “Bed’-i Besmele” isimli bir tören yapılmıştır. Törenin amacı
Kur’an-ı Kerim okumaya başlayacak 4-6 yaş grubu çocuklar için teşvik edici olmaktır.
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş bu organizasyona katılmış ve
konuşma yapmıştır395.
Bazı kurslar kendi çabalarıyla bazen de belediyelerin veya Müftülüklerin katkılarıyla
bu görkemli merasimi öğrencilerine yaşatmaktadırlar. Başakşehir Müftülüğü Gençlik
Koordinatörlüğü tarafından çocuklara bu merasimi yaşatmak amacıyla, yaz dönemi
kurslarına başlamadan evvel Bed’-i Besmele Töreni düzenlenmiştir396. Merasim
başlangıcı Kur’an-ı Kerim tilavetiyle olurken, Mutlu Yuva Çocuk Evlerinde kalan
çocuklar da törene katılmıştır. Merasimde, Başakşehir ilçesi Kayaşehir merkezde
bulunan Hz. Hüseyin Camisi’nin önünde “Âmin Alayı yürüyüşü” yapılmıştır. Alay
yürüyüşünden sonra öğrenciler yine cami önünde toplanmış ve öğrencilerin huzurunda
cami imam hatibi ve başarılı kurs öğrencisi tarafından Bed’-i Besmele okunmuştur.
Müftülük Şube Müdürünün konuşmasının akabinde balon şöleni yapılmış ve kursa
başlayacak çocuklar ellerindeki balonları ilahilerle havaya bırakmışlardır. Hayırsever
bir vatandaş tarafından da merasimdeki 1.000 çocuk için ikramlar verilmiştir397.
Bununla birlikte; Bağcılar Belediyesi tarafından yine 2018 Haziran ayında 22 bin
öğrenciye eğitim verilecek olan yaz Kuran kurslarının başlangıcı Osmanlı Dönemi’ne
ait bu merasimle olmuştur. Tören başlangıcı yine Kur’an-ı Kerim tilavetiyle yapılırken
merasim Türk bayrakları ve balonlarla süslenmiş Çiftlik Demircan Camisi’nde
yapılmıştır. Çocuklar tarafından “Camide çocuk sesi vatanımın neşesi”, “Camiye
koşalım Kuranla buluşalım” , “Gel bu yaz Kuranı gönlüne yaz” yazıları tören boyunca
açılmıştır. Merasimde çocuklar Müftünün hemen arkasında yer alan sancak ve Kuranı
Kerim taşıyan çocuklara eşlik ederek hep birlikte camide yürüyüş yaptıktan sonra ilk
derslerini almışlardır398.
395 “Bedi’-i Besmele”, “Saü Vakfı Özel Okulları Öğrencileri, Kuran'-ı Kerim'e Geçişlerini “Bedi’-i
Besmele Töreniyle Kutladı. http://sauvakfiokullari.sakarya.edu.tr/tr/duyuru/goster/74770/bed-ibesmele
[25.08.2018]
396 Bkz. Ek. 15
397 “ Bedi’-i Besmele Töreni” Yaz Kur'an Kursları Açılış Programı”
https://istanbul.diyanet.gov.tr/basaksehir/Sayfalar/contentdetail.aspx?ContentId=489&MenuCategory
=Kurumsal [06.28.18]
398“ Bağcılar’da Çocuklar “Bed’-i Besmele” Töreniyle Yaz Kuran Kurslarına Başladı”
http://bagcilar.bel.tr/icerik/472/18219/bagcilarda-cocuklar-bedi-besmele-toreniyle-yaz-kurankurslarina-
basladi.aspx [06.25.18]
113
Bu örneklerde görüldüğü üzere Osmanlı Dönemi “Bed’-i Besmele” merasimi ile
bugünkü merasimler içerik ve uygulama şekli olarak aynı olmasa da hedef noktasında
ortaktır. O dönemden farklı olarak ilahiler çocuklar tarafından okunur fakat onlara
öncülük eden ilahici başı merasimde yer almaz ve törene katılan çocuklara harçlık
verilmezken bazen çocuklara yiyecek ikram edildiği bilinmektedir. Tören planı ve
içerik olarak benzerlikler mevcuttur ancak birebir uygulanmamaktadır.
Bed’-i Besmele merasimi Belediye ve Müftülüklerce yapılan büyük çaplı törenler
şeklinde ya da kurslarda yapılan müstakil küçük merasimler olarak; İstanbul, Bursa,
Kütahya, Elazığ, Konya, Hatay, Manisa, Antalya ve daha birçok ilde hala
düzenlenmektedir. Ayrıca Amerika ve Almanya gibi ülkelerde de Müslüman Türk
aileler ve dernekler tarafından bu merasim yapılmaktadır.399 Konu üzerinde
araştırmalar yapılırken özel okullar ve dernekler tarafından anaokulu ya da ilkokul 1.
sınıfa başlayacak çocuklar için de bu merasimin yapıldığı görülmektedir.
5.1.2. Çocuğa Mürekkep Yalatma
Osmanlı Dönemi’nde çocuğa şekerli mürekkep yalatılarak yapılan bu uygulama,
günümüzde dini eğitim verilen kurumlardan daha çok Osmanlı Dönemi âdet ve
uygulamalarını yaşatmak isteyen ebeveynler tarafından aile içinde yapılan “4yaş 4ay
4gün“ merasimlerinde görülmektedir400. Çoğu insan tarafından kullanılmakta olan
sosyal medya uygulamalarında “4yaş 4ay 4gün” ya da “ Bed’-i Besmele Merasimi”
konulu paylaşımlarda hem çocuğa mürekkep yalatılması hem de diğer âdetlerin
uygulanmalarına ilişkin paylaşımlar fazlaca bulunmaktadır401.
5.2. Okul Dönemi
5.2.1. El İzi, İlk Resim ve İsim Kartı
4-6 yaş Kuran kurslarının bazılarında ve okul öncesi dini eğitim veren çoğu kurumda
“El izi” ve “İlk resim” uygulaması mevcuttur. Öğretmenler ilk hafta öğrencinin uyum
sorunu yaşamaması açısından çok önemli olduğunu dile getirmektedirler. Bazen
çocukların annelerinden ayrı kalma düşüncesinden korkması sebebiyle ilk haftanın
akabinde devam etmek istemediklerini belirtmektedirler. Bu noktada öğretmenler
399 Bkz. Ek. 16
400 Bkz. Ek. 17
401“ 4 Yaş 4 Ay 4 Gün”https://www.instagram.com/explore/tags/4ya%C5%9F4ay4g%C3%BCn/?hl=tr
[17.02.2019]
114
tarafından çocukların adaptasyon sorunu yaşandığı düşünülmektedir. Bu
uygulamaların amacı çocukların; okula, arkadaşlarına ve öğretmenlerine alışmasıdır.
Etkinliklerin çocuklar üzerinde olumlu bir izlenim bıraktığı, akranları ve öğretmenleri
ile daha kolay iletişim kurduğu da paylaşılan bilgiler arasındadır. İlk olarak çocuk
eğitim almaya başlamadan önce dersin yapılacağı sınıf öğretmenler tarafından
hazırlanır ve öğrencileri cezbedecek şekilde süslenir. Daha sonra ilk gün öğrencilerin
boyunlarına asılmak üzere isim kartları hazırlanır. İsim kartlarının amacı öğrencinin
ismini biran evvel öğrenmek ve öğrencide aidiyet duygusunu yaratmaktır. İsim kartları
çocukların boyunlarına asıldıktan sonra çocuklara öğretmen tarafından eğitim
göreceği ya da aktivitelerin yapılacağı yerler tanıtılıp çocukların zihinlerindeki
belirsizliklerin giderilmesi ile hızlı bir şekilde öğretmenine, arkadaşlarına ve ortama
adapte olması hedeflenir. Tanıtımın ardından çocuk kendisi için özel olarak verilen
kâğıda hazırlanmış olan boyaya elini batırmak sureti ile el izini işler. Verilen diğer
kâğıda ise o günkü duygularını ifade eden bir resim yapar. Bu iki kâğıt saklanmak
üzere teslim alınır ya da muhafaza edilmesi ricası ile veliye teslim edilir402.
Öğretmenler: “İlk gün bütün öğrenciler için önemlidir ve hiçbir zaman
unutmayacakları bir gündür.” Şeklinde görüşlerini ifade edeler. Çocuklar, öğretmenin
hazırlayacağı ilk gün etkinlikleri sayesinde bulunduğu ortama daha kolay
alışmaktadır403. Okul öncesi ilk gün etkinlikleri sayesinde çocuklar için okulun ilk
günü daha güzel, daha hatırlanası bir gün haline gelmektedir.
5.2.2. Tanışalım Kaynaşalım
Görüşülen öğretmenlerin tümü okulda ya da kursta ilk gününün çok önemli olduğunu
dile getirmektedirler. Ayrıca öğrencilerin kendini takdim etme ve duygularını dile
getirmek konusunda daha ilk günden cesaretlendirilmesinin hedeflendiği
belirtilmektedir. Bu sebeple, çocukların birbirleriyle iletişim kurmalarına yardımcı
olmak için ilk gün bazı etkinlikler yapılmaktadır. Bu etkinlikler; İp ile boy ölçme ve
birbirini tanıma gibi oyunlardır. Kaynak kişi uygulamadan şöyle bahseder404:
“ İlk gün iplerle çocukların boyu ölçülür ve bu bir oyun halinde yapılır. Her çocuğun ipi kendine
ait dosyası içinde saklanır. Daha sonra ilerleyen zamanlarda bu ip ile boyu tekrar ölçülür ve
büyüdüğünü görüp mutlu olması sağlanır. İkinci oyunda ise arkadaş olma ve birbirini tanıma
402 KK2
403 Bkz. Ek. 18
404 KK2
115
hedeflenir. Çocuklardan birbirlerini gözlemlemeleri istenir daha sonra seçilen kişinin üzeri örtü
ile örtülerek özellikleri söylenip tahmin edilmesi istenir.”
Ayrıca ilk iki haftanın uyum süreci olarak düşünüldüğü ve daha çok iletişim odaklı
oyunların tercih edildiği dile getirilmektedir.
5.2.3. Selamlaşma
Günümüz sıbyan mekteplerinde öğrencilere selam verme ve alma konusunda da eğitim
verilmektedir. Bunun hem inanç hem de âdâb-ı muaşeret için önemli olduğu
öğretmenler tarafından belirtilir. Kaynak kişi bu selamlaşmaya şöyle bir örnek
vermektedir405:
Öğrenciler toplu olarak öğretmeni karşılarlar ve öğretmen ile öğrenciler arasında şu
konuşmalar geçer:
- Selam aleyküm.
- Ve aleyküm selam, bu ne güzel kelam, yaşasın İslam, dost olsun düşman!”
Bu sözlerle selamlaştıktan sonra öğrencilere kollar açılır ve kucaklamak için onların
boyuna inilir. Böylece samimi ve neşeli bir karşılama gerçekleşmektedir.
Selamün aleyküm, “Selâm, esenlik ve güven sizin üzerinize olsun” manasına gelirken
ve aleyküm selâm cevabı ise “Sizin üzerinize de selâm, esenlik ve güven olsun”
demektir. Bu manadan hareketle çocukların bu uygulama ile barış ve güven
duygularını da özümsediği düşünülebilir.
5.2.4. “Rabbi Yessir” Duası İle Derse Başlama
Önemli bir işe başlarken okunan ve “Rabbim işimi kolaylaştır, güçleştirme, Rabbim
bu işi hayırla tamamla” manasına gelen dua, hem Osmanlı Dönemi’nde hem de bugün
birçok sıbyan mektebinde ders öncesinde okutulmaktadır. Osmanlı Dönemi’nde
bilhassa talebenin hocası ile yapacağı ilk derste okutulan bu dua şimdi öğrencilerin
selamlanmasının ardından genellikle her ders okutulur. Bu uygulama şu şekilde
yapılır: Öğretmen sınıfa girer ve öğrencileri güler yüzle selamlar. “Haydi bakalım
duamızı okuyoruz” dedikten sonra üç defa “Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim
bi'l-hayr” duasını öğrencilerle birlikte okur406. Duayı öğrenciler ve öğretmen yüksek
405 KK2
406 KK6
116
bir sesle hep bir ağızdan okumaktadırlar. Daha sonra öğretmen o günün dersinin ne
olduğunu anlatır ve ders başlar407.
Uygulama ile çocuğun günlük hayatında karşılaşacağı zorluklarda ya da yapacağı
başlangıçlarda bu duayı okumayı alışkanlık haline getirmesi amaçlanmaktadır.
5.2.5. Haftanın Öğrencisi
Dini ağırlıklı eğitim veren okul öncesi kurumların çoğunda “Haftanın Öğrencisi”
uygulaması mevcuttur. Haftanın Öğrencisi uygulaması farklı şekillerde yapılmaktadır.
Bu uygulamada amaç, öğrenciyi ödüllendirmek ve teşvik etmektir. Bazen öğrenciye
hediye verilip fotoğrafı kursta herkesin görebileceği bir yere asılmaktadır408. Böylece
çocuk kendine verilen değeri hisseder ve öğrenmeye daha çok arzu duyar. Bu
uygulamanın, öğrenci açısından olumlu sonuçlar meydana getirdiği de aktarılanlar
arasındadır.
İkincisi ise her hafta bir öğrenci kendisini ve ailesini tanıtmaktadır409. Bu uygulama
yapılırken fotoğraflar ya da aile ağacı gibi materyaller kullanılabilmektedir. Burada
amaç çocuğun topluluk önünde kendini ifade etme tecrübesini yaşaması ve kendine
olan güveninin desteklenmesidir.
5.2.6. Dersimiz Dışarıda Günü
Hava şartlarının müsait olduğu zamanlarda öğretmenler tarafından okul bahçesi ya da
okula yakın açık bir alanda yapılan uygulamadır. Çocukların o günkü etkinlikleri
birlikte dış mekânda yapabilecekleri şekilde hazırlanır ve bu sayede öğrenciler sınıf
ortamından farklı bir yerde ders yapma imkânı bulabilmektedirler. Bu uygulamanın
amacı; çocuklara daha çok gözlem yapma şansı vermek, doğanın işleyişi hakkında esas
bilgiler vererek bu anlayışı kazandırmak, doğa için pozitif davranış ve duygular
geliştirilmesine yardımcı olmak, araştırma ve çözüm bulma konusunda beceriler
edinmesine yardımcı olmaktır. Ayrıca öğretmenlerin belirttiklerine göre, çocukların
açık alanda daha aktif ve etkinlikler için daha hevesli oldukları gözlemlenmektedir.
Bazen de bu uygulamadan farklı olarak varsa yakında bulunan bir türbe ziyaret
edilerek orada dua edilmektedir410. Bu durum daha çok konumu itibariyle bir mektebin
407 KK6
408 KK3
409 KK4
410 KK6
117
camiye ya da dini olarak kıymetli sayılan bir yere yakın olmasıyla da yakından
ilişkilidir. Türbesi yakında bulunan zat hakkında çocuklara yaşlarına uygun şekilde
bilgi verilirken vefat etmiş kimselerin ardından okunacak Fatiha’nın da öneminden söz
edildiği belirtilmektedir.
5.2.7. Gönül Kumbarası
Gönül Kumbarası, gönülden geçen yardımlaşma hissini temsil eden bir isimdir. Bu
uygulamanın temel amacının çocuklara yardımlaşma ve merhamet duygularını
aşılamak olduğu ayrıca tutumlu olmanın önemine dair bilgi edinmelerinin amaçlandığı
belirtilmektedir. Çocuklar uygulama öncesinde konu hakkında bilgilendirilir ve
zorlamadan gönüllü katılımın olduğunun altı çizilir. Konu hakkında bir hikâye okunur
ya da bir etkinlik belirlenir. Bazen de konu ile ilgili bir hadis öğretilmektedir.
Akabinde sınıfta bir kumbara bulunur ve dileyen çocuklar her pazartesi bu kumbaraya
bir lira atmaktadırlar. Dönem sonu geldiğinde ise yardıma muhtaç bir çocuğa kıyafet
ya da oyuncak alınarak destek olunmaktadır.
Kaynak tarafından bu uygulama sayesinde çocukların merhamet duygularının geliştiği
ve paylaşma ile ilgili etkinliklerde zamanla daha içten bir şekilde katılımda
bulundukları hatta arkadaş ilişkilerinde de bu tutumun yansıdığı belirtilmektedir.
5.2.8. Namaza Başlama ve Merasimi
Namaza başlama merasiminin amacı; çocukları namaz kılmaları için teşvik etmek ve
çocuklarda namaz bilincini oluşturmaktır. Yine sözlü kaynaklardan edinilen bilgilere
göre bu merasim iki türlü yapılır. Birincisi; sadece çocukların eğitim gördükleri kursta
öğretmen tarafından hazırlanan küçük merasimdir. İkincisi ise; İlçe Müftülüğü ve
bazı dernekler tarafından ortaklaşa düzenlenen merasimdir. Büyük sayılabilecek
merasim ilk defa projenin de başlangıç yılı olan 2014 yılında başlasa da hala zaman
zaman yapılmaktadır411. Bu merasimde çocuklar aileleri tarafından seçilen ve
genellikle beyaz, mavi ya da yeşil renklerinde olan kıyafetler giymektedirler.
Kıyafetler kız çocukları için; beyaz çorap, uzun elbise ve başörtüsü şeklindedir. Erkek
çocuklar için ise; mümkünse hilali yaka bir gömlek, pantolon bazen bir yelek ve namaz
şapkasından oluşmaktadır.
411 KK3
118
Yalnızca öğretmen tarafından az sayıda öğrenci ile yapılan merasimden önce el işi
etkinlikler hazırlanarak çocuğun eğlenerek öğrenmesi hedeflenir. Namazın farzları ve
kılınışı hakkında öğrenciler bilgilendirildikten sonra uygulamalı olarak bu ibadetin
nasıl yapıldığı anlatılmaktadır412. Sözlü kaynak ayrıca, çocuklara öğrenebilecekleri
kadar bilginin verildiği farzları fazla ayrıntılı olarak öğretmediklerini dile
getirmektedir. Öğrencilere namazın öğretildiği bu ders bazı ilahilerle işlenmektedir.
Çocuklar tarafından bu ilahilerin çok sevildiği ve öğrenmeyi hızlandırdığı paylaşılan
bilgiler arasında yer almaktadır. Bu ilahilere örnek verilecek olursa şöyledir413:
I
“On ikidir namazın farzı
On ikidir namazın farzı
On ikidir namazın farzı
On ikidir namazın farzı
Dışından olanlar altı
Dışından olanlar altı
İçinden olanlar altı.
İçinden olanlar altı.
Dışındakileri sayalım:
Hadesten taharet,
Necasetten taharet,
Setri avret,
İstikbali kıble,
Vakit, niyet,
İçindekileri sayalım:
İftitah tekbiri,
Kıyam, Kıraat, Rükû,
Sücud, Kadei ahire
İftitah tekbiri,
Kıyam, Kıraat, Rükû,
Sücud, Kadei ahire
Hey
İstikbali kıble,
Vakit, niyet Hey “
II
Üç kere pat pat
Üç kere pıt pıt, yüzünü mesh et
Üç kere pat pat
Üç kere pıt pıt, yüzünü kolları mesh et
Su bulamazsan hiç korkma
Toprak var toprak
Hiç durma, teyemmüme niyet et
412 Bkz. Ek. 19
413 KK2-KK5
119
Allah verir elbet sana afiyet”
Başka bir kaynak ise sınıf içinde öğrencilere nasıl namaz kılındığının öğretildiğini ve
zaman zaman cami ziyaretlerinin de yapıldığını belirtmektedir414. Öğrencilerin bu
uygulama ile çoğu zaman dışarıdan gördükleri camilerin içlerini de görme fırsatı
bulduklarını ve mutluluklarını dile getirdikleri belirtilmektedir.
5.2.9. Abdest Köşesi
Öğretmen tarafından öğrenciye uygulamalı namaz eğitimi öncesi abdest almayı
öğretmek ve onu teşvik etmek amacıyla hazırlanan Abdest Köşesi daha çok namaz
ibadetinin önemi ve kaidelerinin işleneceği dersten evvel hazırlanır. Öğrenciler bu
köşede temsili olarak abdest almayı ve abdestin farzlarını öğrenirler. Abdest köşesi
hemen hemen her kursta yapılan bir uygulamadır415. Öğrenciler için öğrenilen
bilgilerin bu uygulama sayesinde daha kalıcı olduğu sözlü kaynak tarafından
belirtilmiştir. Uygulamanın özelliği öğretmenin imkânları ve yaratıcılığı noktasında
çeşitlilik göstermektedir.
Öğrencilerin bu noktada vakit geçirmekten hoşlandığını belirtilirken abdest alma ve
namaz kılma alışkanlığı için önce bu uygulamanın yapıldığını daha sonra mümkünse
cami ziyaretlerinde bulunulduğunu belirtmiştir416.
5.2.10. Cuma Günü Beyaz Giyilmesi
Hz. Muhammed’in (SAV) hayatının anlatıldığı kaynaklarda hayatının her döneminde
oldukça sade, doğal ve mütevazı bir yaşam biçimini benimsediği anlatılmaktadır. Zor
zamanların yaşandığı Mekke ya da biraz olsun rahatlık ve huzurun bulunduğu Medine
zamanlarında Hz. Muhammed (SAV) kıyafet seçiminde ve davranışlarında daima
tevazu içinde olması dikkat çekicidir. Hz. Muhammed (SAV) giyim kuşamına özen
göstererek her zaman güzel ve temiz giyinmektedir. Bu da toplum nezdinde iyi bir
intiba oluşturur. Tercih ettiği kıyafetlerde özen gösterdiği noktalar gösteriş ve abartı
değildir. Özellikle cuma günleri ve bayramlarda o güne özel kıyafetler tercih eder. Hz.
414 KK5
415 Bkz. Ek. 21
416 KK2
120
Muhammed’in (SAV) en sevdiği renk beyazken; yeşil, siyah, kırmızı, ya da farklı
desenlerden oluşan kıyafetleri de zaman zaman tercih ettiği bilinmektedir417.
Bu bilgiler ışığında öğrencilere önce Hz. Muhammed’in (SAV) ahlakı, giyim tarzı,
yaşadığı sade hayat, kanaat karlığı ve cuma gününün önemine dair bilgiler verilerek
bazı etkinlikler yaptırılır. Daha sonra öğrencilere o hafta içinde bulunan Cuma günü
beyaz renkli kıyafetler tercih etmeleri söylenmektedir. Öğrenciler de bu uygulamaya
uyarak o gün beyaz giyinmektedirler. Uygulamanın içeriği ve sürekliliği değişiklik
gösterebilmektedir. Bazı öğretmenler beyaz ya da yeşil olmak kaydıyla iki rengin de
kullanılabileceğini belirtmektedirler.
Cuma günü öğrencilerin beyaz renk giyinmesinin haricinde başka bir uygulamanın
daha varlığından söz edilmektedir. Kaynaktan aktarılan bilgiye göre Hz.
Muhammed’in (SAV) doğum günü olan Mevlid Kandilinde ise öğrencilere o gün
kırmızı renk giymeleri söylenir418. Kırmızı rengin ise Hz. Muhammed’i (SAV) temsil
eden “Gül” çiçeği sebebiyle tercih edildiği bilinmektedir419.
5.2.11. Kur’an Alfabesini Öğrenen Öğrenciyi Belgelendirme
Arap alfabesinde bulunan 28 harfi öğrenen öğrenci Diyanet İşleri Başkanlığınca
hazırlanan Elifbanın arkasında yer alan belge ile ya da öğretmen tarafından hazırlanan
belgeyle ödüllendirilir. Bu belgenin amacı yine öğrenciyi teşvik ve tebrik etmektir.
Belgede “ … Kuran Harflerini Başarıyla Öğrenmiş ve Bu belgeyi Almaya Hak
Kazanmıştır. Tebrik eder, Başarılarının Devamını Dileriz.” gibi ifadeler yer alır. Sözlü
kaynaklardan alınan bilgiye göre belge, öğrencileri öğrenmeye teşvik etmektedir420.
Bu belge öğrencilere bazen toplu bazen de bireysel olarak takdim edilir. Küçük çaplı
bir merasimle verilen belge için ufak hediyeler ya da ikramlar da hazırlanabilir.
Velinin isteği doğrultusunda bu süreç şekillenir. Sıbyan mekteplerinin bazılarında bu
uygulama bulunurken bazılarında öğretmenler tarafından uygun bulunmamaktadır
yapılmamaktadır.
417 Zehra Baysal, “Hz. Peygamber’in Sözsüz İletişimine Dair Hadislerin Tahric Ve Değerlendirmesi”,
(Yüksek Lisans Tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016), 137.
418KK2
419 Yusuf Açıkel,” Hz. Peygamber-Gül İlişkisi Ve İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi” Süleyman
Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 30 (2018): 74
420 KK4-KK5
121
5.2.12. Kur’an’a Geçme Merasimi
4-6 yaş grubu Kur’an kursu ve sıbyan mekteplerinde öğrenciler tüm kaideleri öğrenip
Kur’an-ı Kerîm okumaya başladıklarında bir törenle tebrik edilirler. Bu tören bazen
toplu olarak yapılırken bazen de her çocuk için ayrı ayrı düzenlenmektedir421.
Törenlerde genellikle Kur’an-ı Kerîm okumayı öğrenen öğrencinin okuduğu Kur’an
dinlenir. Öğrenciye bir Kur’an hediye edilerek ailesi ve öğrenci tebrik edilir. Bazı
veliler tarafından özel pasta yaptırıldığı ve bu merasimde pasta kesildiği
bilinmektedir422. Törenlerde genellikle öğrencilere taç takılmaktadır hatta bu sebeple
merasim “Taç Giyme” olarak da adlandırılmaktadır423. Bu taçların üzerinde genellikle
“Allah” ya da “Muhammed” yazılıdır424. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlk adım
Anaokulu’nda yapılan törenin şeması şöyledir;
Kur’an’a geçen425 öğrencilerin misafirlere takdimi
Öğrencilere hediye ile belgelerinin verilmesi ve tebrik edilmesi426
Fotoğraf çekimi
İlahilerin okunması
Öğretmenler tarafından koreografisi hazırlanarak, ilahiler ve çocuk şarkıları
eşliğinde yapılan gösterilerin sunulması427.
Çocukların içi şeker dolu balonları patlatarak eğlenmeleri şeklindedir428.
Törende okunan çocuk ilahilerine örnek verilecek olursa sözleri şöyledir429:
İlahi I
“Gönüllerde hasretin var
Yürekler aşkınla çarpar
421 Bkz. Ek. 22
422 “4-6 yaş Kur’an kursu öğrencilerinin Kur’an'a geçme merasimi”
http://www.dinihaberler.com.tr/fotogaleri/kuran-kurslari/4-6-yas-kuran-kursu-ogrencilerinin-kuranagecme-
merasimi/150?page=1 [09.09.2019]
423“4-6 Yaş Kur’an Kursunda Taç Giyme Merasimi
“https://gumushane.diyanet.gov.tr/Sayfalar/contentdetail.aspx?MenuCategory=Kurumsal&contentid=
410 [08.09.2019]
424 Kurân-ı Kerîm Okumaya Geçen Çocuklara Taç Takıldı”
http://www.havza25mayis.net/haber/1371/kuran-i-kerim-okumaya-gecen-cocuklara-tac-takildi.html
[10.05.2017]
425 Osmanlı Sıbyan mekteplerinde “Mushaf’a geçmek” olarak adlandırılan çocuğun Kur’an okumaya
başlaması durumu bugünkü sıbyan mekteplerinde “Kur’an’a çıkmak” olarak adlandırılmaktadır.
426 Bkz. Ek. 23
427 Bkz. Ek. 24
428 Bkz. Ek. 25
429 Adı geçen çocuk ilahilerine verilen bağlantı adresi üzerinden de ulaşılabilmektedir. Öğretmenler
tarafından çocuklara dinletilmek ve söyletmek suretiyle öğretildiği bilgisine ulaşılmıştır “Çocuk
İlahileri” https://www.youtube.com/watch?v=NyzU9fH3RzY&t=5s. [06.01.2019]
122
Sensiz dünya bizlere dar
Selam sana ey kutlu yar
Sensin tüm dertlere deva
Göklerden yükselen seda
Canlar sana olsun feda
Son Peygambersin sen Taha
Selam sana ey Mustafa”
İlahi II
“Peygamberi Görmek için
Neler Neler Vermezdim
Harçlığımın Yarısını Yumurtanın Sarısını
Elmaların irisini Hayır Hepsini
En Sevdiğim Oyuncağım
Uçurtmam Yarış Arabam Güzel Bebeğim
Harçlığımın Yarısını Yumurtanın Sarısını
Elmanın irisini Hayır Hepsini
Sana Canım Feda Olsun
Sana Canım Feda Olsun
Gönlümün Sultanı Canım Peygamberimsin
Harçlığımın Yarısını Yumurtanın Sarısını
Elmaların irisini Hayır Hepsini”
İlahi III (Çocuk İlahisi)
“Bir gül aldım elime
Kokladım kokladım
Muhammed diye
Amine anne, Abdullah baba
Dünyaya geldi Mekke’de
Mekke Mekke karanlık
Muhammed’in nuruyla
Aydınlandı insanlık
Dünya dünya karanlık
Muhammed’in nuruyla
Aydınlandı insanlık
Kırkına girince
Cebrail geldi
123
Peygamber oldu
Dünya sevindi
Altmış üç yaşında
Dünyadan göç etti
Kuranla sünneti
Müminlere hediye
Minik bir goncayım ben
Yeni tanıdım seni
Ne çok görmek isterdim”
Bu merasimlerin tören şemaları genellikle birbirine benzese de hazırlıklar noktasında
farklılıklar bulunmaktadır. Araştırma esnasında bu kurslar haricinde bugünkü
toplumda bazı ailelerin evlerinde ya da ev dışında bir mekân ayarlayarak bu gün için
merasim yaptıkları bilgisine erişilmiştir. Özellikle sosyal medya uygulamalarında ve
bazı kişisel internet sayfalarında fazlaca örnek merasim fotoğraflarına rastlamak
mümkündür. Bu bunlara ek olarak kurs öğreticilerinden edinilen bilgiye göre, bazı
veliler bu tören için fazla özen göstermektedir bu sebeple öğretmenlerden bazıları
merasim için hazırlıklar noktasında bazı kural ve sınırlılıklar getirdiklerini
belirtmektedirler430.
5.2.13. Kur’an’a Geçen Öğrencilere Kına Yakılması
Kına Türk kültüründe genellikle, “adamak” niyetiyle kullanılmaktadır. Arzu edilen bir
şeyin gerçek olması niyetiyle ya da gerçekleştikten sonra şükür sebebiyle kullanıldığı
da görülebilir. Ayrıca bireylere toplum içinde veya şahsi olarak kendisine mana
yüklediği, sosyal olarak yeni bir kimliğe sahip olduğu durumların akabinde de kına
yakıldığı bir gerçektir. Askere gitme ve evlenme gibi önemli geçiş dönemlerinde şahit
olunan bu âdet, artık hayatında kutsal kitabımızı okuyabilecek yetiye sahip olan
çocuğun kutlanması ve bu durumdan onur duyması için de kullanılmaktadır. Bu
bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi”
kapsamında eğitim vermekte olan bazı kurslarda öğrencilere Kur’an’a geçtikten sonra
kına yakıldığı görülmektedir. Kına, genellikle merasim sonunda öğrencilerin avuç
içlerine sürülmek süratiyle yakılmaktadır431. Bu uygulamaya daha çok Doğu Anadolu
430 KK5
431“ Kur’an Öğrenen Miniklere Kına Yakıldı”
124
ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde bulunan kurslarda rastlanmaktadır. Normalde
bu uygulamanın olmadığı fakat bazı anneler tarafından çocuğun Kur’an okumayı
öğrenmesi sebebiyle evde kına yakılarak sonraki gün elleri kınalı olarak sıbyan
mektebine gönderdikleri ulaşılan bilgiler arasındadır432.
5.2.14. Kandil Günlerinde Yapılan Uygulamalar
4-6 yaş grubu Kur’an kursu ve sıbyan okullarında kandil günleri yapılan sınıf içi
etkinliklerle kutlanır. Öğretmenler tarafından günün anlam ve önemi öğrencilere
anlatıldıktan sonra el işi etkinlikleri yapılır ve genellikle sınıfta bu gün için özel bir
köşe hazırlanır. Öğretmenler tarafından öğrencilerin hem bilgilenmesi hem de manevi
havayı teneffüs etmeleri amacıyla farklı etkinlikler de yapıldığı olur. Örneğin,
çocuklar ilahi eşliğinde semazen gibi dönerek ilahiye eşlik ederler433. Bu ilahinin
sözleri şöyledir:
“Mesneviden ders aldım
Oldum Mevlana gibi
Uçsuz ummana daldım
Yüzdüm Mevlana gibi
Sağ elimi kaldırdım
Sol elimi daldırdım
Dilim kalbe indirdim
Döndüm Mevlana gibi
Yüceldim döne, döne
Umudum Hep o güne
Giderken o düğüne
Gülsem
Hayrani der aşk versin
Şems gibi yoldaş versin
Canlar kemale ersin
Ersem Mevlana gibi”
Bazı kurslarda Kandil günleri için özel programların düzenlendiği, ailelerin ve ilgili
Müftülük görevlilerinin de katıldığı bilinmektedir434. Örneğin; Mevlid Kandili için
yapılan bir programda; Selam Duası, İslâm’ın şartları, imanın şartları, Hadis ezberleri,
kısa skeçler, Hz. Muhammed’in (SAV) hayatından bilgiler verilirken ilahilerle kapanış
yapılır. Son olarak yapılan kısa yarışmalara katılan öğrencilere ödülleri takdim edilir
ve ikramlar verilir435.
http://www.elbistaninsesi.com/egitim-kultur/kuran-ogrenen-miniklere-kina-yakildi-h37485.html
432 KK5
433 KK5
434“Nevşehir’de4-6Grubu Miniklerin Kandil Heyecanı”
http://www.fibhaber.com/gundem/nevsehirde-4-6-yas-grubu-miniklerden-kandil-programi
h44362.html [10.12.2018]
435 “Bedir Kız Kur’an Kursunda 4-6 yaş grubu öğrencilere “Mevlid Kandili “programı düzenlendi.”
https://bedirhaber.com/ispartada-4-6-yas-kuran-kursunda-mevlid-kandili-kutlamasi/ [08.15.2019]
125
5.2.15. Millî ve Dinî Bayramlarda Yapılan Uygulamalar
Değerler eğitiminin okul öncesi eğitiminde önemli bir yeri olduğu bilinmektedir.
Çocuğun okul öncesi eğitim alarak topluma ait kültürel değerleri öğrenmesi ve
özümseyerek ayak uydurması hedeflenmektedir. Bunun da ancak eğitim faaliyetleri
dâhilinde değerler eğitimi bulunmasıyla mümkün olabileceği düşünülmektedir.
Ülkemizde bahsedilen eğitim süreci içinde gerekli bilinci sağlamada aile, okul, kreş,
sıbyan mektepleri ve 4-6 yaş Kur’an kursları görev almaktadır436. Bu bağlamda Milli
ve Dini Bayramlarda günün önemine dair dersler yapıldıktan sonra öğrencilerin
önceden hazırlandığı etkinlikler yapılmaktadır. Öğrenciler o gün, şiirler okuyup bazı
el işi etkinlikleri yapmaktadırlar. Bazen Müftülüklere ve anıtlara da ziyaretler
yapılmaktadır437. Bu etkinliklerle vatanına ve dinine bağlı nesiller yetiştirmek
hedeflenmektedir.
5.2.16. Özel Günlerde Yapılan Uygulamalar
4-6 yaş grubu Kur’an kursları ve sıbyan mekteplerinde yalnızca dini günlerde değil
özel gün ve haftalar da kutlanmaktadır. Öğrencilerin toplum hayatının gereklerinden
olan uyum içinde birlikte ve saygıyla yaşama bilincine sahip olabilmesi için yapıldığı
paylaşılan bu etkinlikler aileler tarafından da desteklenmektedir. Bu yaş grubundaki
çocukları, hoşgörülü, üretken ve yaratıcı bireyler olabilmeleri için desteklemek
gerekmektedir. Özellikle, kendilerini anlayabilmeleri, fikirlerini ve hislerini ifade
edebilmeleri, duygudaşlık yeteneği kazanabilmeleri için bu konularda oyunlar oynayıp
sosyal aktiviteler yapmaları gerekmektedir. Bulunduğumuz çağda birçok insanın
hoşgörü sahibi olamadığı düşünülmektedir. Çocuğun, kendinden farklı olana karşı
saygı göstermesi ve özenli olmasını sağlamak amacıyla da bu günlerde yapılan
etkinliklere önem verilmektedir. Örneğin Kızılay Haftası, Engelliler Haftası, Yerli
malı Haftası, Yaşlılar Haftası, Polis Haftası, gibi özel günler sınıf içi etkinliklerle
kutlanır ve öğrenciler bilgilendirilir. Yapılan etkinliklerle duygudaşlık gücü yüksek,
anlayışlı, saygılı ve merhametli bireyler yetiştirmek hedeflenmektedir.
436 Abdullah Koçyiğit, “Okul Öncesi Eğitim Kurumlarındaki Değerler Eğitimine Yönelik Veli
Tutumları (Sivas İli Örneği)”,(Yüksek Lisans Tezi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü,2019), 35.
437 “4-6 Yaş Kur’an Kursu Öğrencilerinden Anlamlı Ziyaret.”
http://www.alucrahaber.com/haber/4-6-yas-kuran-kursu-ogrencilerinden-anlamli-ziyaret-6269.html
[25.04.2019]
126
Sözlü kaynak tarafından müdürlüğünü yaptığı kurumun onun için evladı kadar
kıymetli olduğu, çocukların görerek ve yaşayarak öğrenmesi için ellerinden geleni
yapmakta oldukları ifade edilir. Ayrıca dünya hayvanları koruma gününde bir
veteriner ile görüşerek kurumlarına davet ettiğini ve öğrencilere o gün hem hayvanları
korumanın öneminden hem de veterinerlik mesleğinden bahsedildiğini dile
getirmektedir. Sadece dini eğitimin verilmediğinin altını çizerken tıpkı Osmanlı
Dönemi’ndeki eğitim tarzını benimsediklerini bu sebeple hem bu dünya hem de ahiret
için öğrenilen her şeyin önemli olduğunun bilince oldukları dile getirilmektedir438.
5.2.17. Hadis Ezberleme Yarışması
Hadisler din eğitimi ve öğretimi sürecindeki ana iki kaynaktan biri sayılmaktadır.
Hadisler aynı zamanda Allah’a ve Hz. Peygamber’e inanmakta olanların yaşamlarını
şekillendirirken başvurdukları rehberlerdir. Yalnızca ibadet hakkında değil, hayatın
tümüne ait emirler ve bilgiler hadislerde bulunmaktadır. Bu sebeplerle, ilk kaynak
Kur’an’dan sonra birey için temel bilgilerin hadislerde olduğu ve din eğitimöğretiminde
çocuk için de ikinci kaynak olarak kullanılması mümkündür439. Hadisler,
bahsedilen konuyu somutlaştırması ve uygulamalı olarak anlatıp öğretilebilmesi
sebebiyle oldukça faydalı bir rehberdir olarak kabul edilir. Bu bilgiler ışığında okul
öncesi dönem çocuklarına din eğitim ve öğretimi verilirken yapılan etkinliklerde Hz.
Peygamber’in söz ve uygulamalarının bulunduğu hadisler önemli bir kaynak
sayılmaktadır.
4-6 yaş Kur’an kurslarında ve günümüz sıbyan mekteplerinde hadis ezberleme
yarışmaları yapılmaktadır. Genellikle bu etkinlik yalnızca Mevlid Kandili vesilesi ile
yapılan bir uygulamadır. Kandil günü öncesinde öğrenciler öğretmenleri ve aileleri
tarafından çalıştırılır ve kandil programında öğrenciler ezberledikleri hadisleri
okuyarak derece almaya hak kazanırlar440. Program sonunda ise ödülleri takdim
edilmektedir. Bu ödüller oyuncak ya da kitaptır441.
438 KK4
439 Zeynep Nezahat Cihandide, “Okul Öncesi Din ve Ahlak Öğretimi”,(İstanbul: Dem Yayınları,
2014), 227
440 “Minikler Arası “Ezbere Hadis Okuma Yarışması” Büyük Bir Heyecanla Son Buldu.”
https://dingorevlileri.com.tr/minikler-arasi-ezbere-hadis-okuma-yarismasi-buyuk-bir-heyecanla-sonbuldu-
h5601.html [30.11.2019]
441 KK2
127
Bazen küçük çapta sınıf içi hadis ezberleme etkinliklerinin yapıldığı ve daha az sayıda
hadisle çalışılarak çocukların tümünün ödüllendirildiği edinilen bilgilerdendir442.
5.2.18. Öğrencilere Karne Verilmesi
Bir yıl süren eğitimin ardından, öğrencilere görmüş oldukları derslerdeki başarılarının
ve kişisel gelişimlerinin değerlendirildiği karneleri verilir443. Karne töreni bazen sınıf
içinde sade bir törenken bazen de özel bir mekânda tertip edilen bir programla yapılır.
Zaman zaman öğrencilere karnelerinin yanı sıra hediye de verilmektedir. Bazı sıbyan
mektebi tarzında eğitim veren anaokullarında karne yerine çocuğun kişisel gelişimini
gösteren dosyaların verildiği görülmektedir. Bu dosyalarda öğrencinin dönem içindeki
çalışmalarından örnekler ve gelişim sürecine dair evraklar yer almaktadır. Karne günü
öğrenciler kuruma özenle hazırlanarak gelmektedirler. Yapılan görüşmeler esnasında
özellikle karne günü kurum bünyesinde görevli olan Pedagog tarafından ailelere
seminer verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun haricinde eğitim-öğretim yılı içinde belirli
aralıklarla pedagog ve psikologlar tarafından seminerler verildiği de bilinmektedir444.
Öğrencilerin karne gününde giydikleri kıyafetler farklılık göstermektedir. Bazen kız
ve erkek öğrenciler için o güne özel seçilmiş renkte ve desende kıyafetler tercih
edilirken bazen de öğrencilerin kep ve cüppe giydikleri görülür. Çocuklar bazen bu
esnada hazırlanan küçük şablon pankartları ellerinde tutarlar. Bu pankartlarda;
“Eğlendik Öğrendik Bir Tatili Hak ettik”, “İlk Karnem İlk Heyecanım”, “Kıpır Kıpır
İçim Karne Aldığım İçin” gibi ifadeler yer alır. Ayrıca karne günü için hazırlanan
programlarda öğrencilerin yıl içinde yaptıkları faaliyetler misafirlere sine vizyon
gösterisi ile izletilmektedir. Şiir ve İlahi dinletisi ile ikramların misafirlere
verilmesinin ardından program sonlanmaktadır. Bazen programın kapanışı da çocuklar
tarafından söylenen ilahi ile olmaktadır445. Kapanışta okunan ilahilere bir örnek
şöyledir:
İlahi I (Çocuk İlahisi)
“Yeri yaratan göğü yaratan nice nimetlerle bizi donatan
Birsin Allahım, birsin Allahım sen en yüce, sen en yüce teksin Allahım
Hz. Âdem bizim babamız, Hz. Havva bizim anamız
Birsin Allah’ım, birsin Allah’ım sen en yüce, sen en yüce teksin Allah’ım
Kıblemiz Kâbe sana döneriz en yüce sensin secde ederiz
442 KK5
443 “4-6 Yaş Kur’an Kurslarında Karne Heyecanı” http://www.cukurovahaber.com.tr/2019/05/23/4-6-
yas-kuran-kurslarinda-karne-heyecani/ [23.05.20199
444 KK4
445 KK4
128
Birsin Allah’ım, birsin Allah’ım sen en yüce, sen en yüce teksin Allah’ım
Bizim sözümüz La ilahe illallah budur özümüz La ilahe illallah
Birsin Allah’ım, birsin Allah’ım sen en yüce, sen en yüce teksin Allah’ım”
İlahi çocuklar tarafından hep bir ağızdan yüksek ses ile söylenmektedir.
5.2.19. Hatim Töreni
Hatim Töreni sıbyan mektebi tarzında eğitim veren anaokullarının tümünde uygulanan
bir merasimdir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi”
kapsamında eğitim gören çocuklardan bazıları Kur’an okumayı öğrendikten sonra
eğitim aldıkları süre zarfında hatim indirmektedirler. Bu öğrenciler genellikle 6 yaş
gurubundadırlar. Öğrenciler hatimlerini tamamladıktan sonra büyük ya da küçük çaplı
merasimler yapılmaktadır446. Tören öncesinde kursta, okulda ya da programın
yapılacağı yerde bazı hazırlıklar yapılır. İkramlıklar ve çocuklara takdim edilecek
hediyeler hazırlanır. Genellikle aile tarafından üzerinde “…..’nin Hatim Töreni” yazılı
bir pasta yaptırılır. Ailelerden bazıları yine özel olarak hazırlanmış üzeri yazılı
kurabiyeler ve hediyelikler de yaptırır. Yine benzer sözlrin yer aldığı renkli kartlar ve
yazılarla bir köşe ve masa hazırlanır. Hatim indiren çocuk için özel, gösterişli
kıyafetler de alınır. Aileler, öğretmenler ve mekânın müsaitlik durumuna göre aile
dostları da bu programa davet edilmektedir. Bu merasim daha çok ailenin isteği
doğrultusunda yapılır.
Sözlü kaynak, Hatim İndirme ve Kurana Geçme merasimlerinin başlangıçta çok sık
yapılmadığını ama çocuklar üzerindeki olumlu etki görüldükten sonra daha fazla
yapıldığını dile getirmektedir. Hatim törenlerinde öğrenciler tarafından okunan bazı
ilahiler mevcuttur. Bu ilahilerden bazıları şöyledir:
İlahi I (Çocuk İlahisi)
“İmanın şartı altıdır altı,
İmanın şartı altıdır altı,
Bir; Allaha inanmak,
İki; meleklere inanmak,
Üç kitaplara inanmak,
Dört; peygamberlere inanmak,
Beş; Ahiret gününe inanmak,
Altı; kaza ve kadere, Hayır ve şerrin Allah’tan Geldiğine inanmak,
İmanın şartı altıdır altı,
İmanın şartı altıdır altı,
Altı, altı, altıdır altı,
Altı, altı, altı altıdır”
446 “4-6 Yaş Kur'an Kursu Hatim Programı”
https://sanliurfa.diyanet.gov.tr/viransehir/sayfalar/contentdetail.aspx?ContentId=281&MenuCategory
=Kurumsal [10.06.2018]
129
İlahi II (Çocuk İlahisi)
Ela çakır gözler için baldan tatlı diller için
Sevgi dolu kalpler için Rabbim sana çok şükür
Kıvır kıvır saçlar için kalem gibi kaşlar için
Ton ton minik eller için Rabbim sana çok şükür
Göz kulak verdin bana şükürler olsun sana
Güzel nimetler için dua ederiz sana
Kıvır kıvır saçlar için kalem gibi kaşlar için
Ton ton minik eller için Rabbim sana çok şükür”
5.2.20. Yılsonu Merasimi
Bir yıl süren eğitim sürecinin akabinde öğretmenler, öğrenciler ve velilerin
çalışmalarıyla yılsonu merasimi hazırlanır447. Bu merasimin içeriği öğretmenler ve
velilerin istişaresiyle farklılık gösterebilir448. Öğretmen ve velilerin ortak kararıyla
yapılacak etkinlikte çocukların giyecekleri kıyafetlere büyük önem verilir. Genellikle
beyaz, kırmızı ve yeşil renkler ağırlıklı olarak kullanılmaktadır449. İkramlıklar aileler
tarafından hazırlanır ya da hazır olarak temin edilir. Bazı kurslarda şiirler okunup kısa
tiyatro gösterileri yapılırken bazılarında ise çocukların yaptığı el işi etkinlikler
sergilenerek yıl boyunca yapılan çalışmalar velilere sunulmakta, ilahi dinletisi ve
ikramların ardından program sonlanmaktadır450. Bu merasim için genellikle eğitim
verilen kurumun bahçesi gibi açık alanlar tercih edildiği görülmektedir. Bazen de
kurum içinde veya bu merasim için tashih edilen küçük bir mekânda yapılırlar. İlçede
bulunan birkaç kursun öğrencileri için toplu olarak bu yılsonu merasimi yapılacaksa
hazırlıklar daha büyük olmaktadır ve bazen ilçe belediyeleri de bu noktada destek
vermektedirler.
Sözlü kaynaktan edinilen bilgilere göre bu merasimde bazen yeni başlayacak dönemin
aday öğrencileri de bulunmaktadır. Veliler bu merasimi hem çocuklarının kursa ve
öğretmene aşinalık kazanması hem de eğlenceli bu güne şahit olarak okul hakkında iyi
447 “Minik Kur’an Öğrencilerine Mezuniyet Töreni” http://www.erzurumyenigun.com/minik-kur-anogrencilerine-
mezuniyet-toreni-58767h.htm
448“Minik Kur’an Öğrencilerine Mezuniyet Töreni”https://www.haberturk.com/agrihaberleri/
69305254-minik-kuran-ogrencilerine-mezuniyet-toreni [24.05.2019]
449 Bkz. Ek. 26
450 “4-6 Yaş Grubu Kuran Kursu Öğrencilerinin Yılsonu Heyecanı” http://www.dinibulten.com/4-6-
yas-grubu-kuran-kursu-ogrencilerinin-yilsonu-heyecani/4-6-yas-grubu-kuran-kursu-ogrencilerininyilsonu-
heyecani/1149 [19.07.2017]
130
bir intiba edinmeleri için bir fırsat olarak görmektedirler. Bu sebeple yakın çevrede
ikamet eden bazı aileler o gün kursu ziyaret ederler451.
451 KK2
131
6. SONUÇ
Birlik beraberlik içinde yaşamaya ihtiyacı olan ve bir arada yaşayan, ayrıca doğduğu
zamandan çocukluk çağına ulaşması en uzun süren canlı varlık insandır. Birey nasıl
bir toplumda doğup büyürse o topluma göre yetişmektedir. İlk durağı aile olan
toplumsallaşma, aşama aşama genişler ve halkları oluşturur. Bu noktada topluma yön
veren önemli unsurlardan biri de kültürdür. Âdet ve uygulamalar ise bir toplumu özgün
kılarak bireyde aidiyet duygusunu geliştirir. Toplumların âdet ve uygulamalarına sahip
olmaları için uzun bir zamana ihtiyaçları vardır. Bu uygulama ve âdetlerin yıllar içinde
değişkenlik göstermeleri ise kolay olmamaktadır. Bir milleti diğerinden farklı kılan,
sahip olunan kültürel değerlerdir. Gelecek nesillerde yaşatılabilen âdet ve uygulamalar
da kültürün korunması ve o milletin sahip olduğu değerleri koruyabilmesi adına
oldukça mühimdir.
Sıbyan mekteplerinin eğitim tarihimiz açısından önemi yukarıda bahsedilen noktalar
göz önünde bulundurulduğunda oldukça büyüktür. Osmanlı Dönemi’nde dini esaslara
bağlı olarak eğitim veren bu kurumlar, bugünkü eğitim sisteminden farklı
uygulamalarla bir eğitim-öğretim sunumu yaparken daha çok ahlaki ve dini değerleri
önemsemektedirler. Mekteplerin bu görüşleri bazı tartışmaları da beraberinde doğurur.
Nitekim Meşrutiyet ve Tanzimat Dönemi’nde bu kurumlar için düzenlemeler
yapılmak istenmiştir. Bir kısım düzenlemeler hayata geçirilirken bazılarının sıbyan
mektepleri sistemine bir etkisi olmamıştır.
Sıbyan mektepleri, sahip oldukları âdet ve uygulamalarla kültürümüzü zenginleştiren
sosyal bir kurum olarak da kabul edilebilir. Osmanlı Dönemi gündelik yaşamına dair
motiflerin çokça görüldüğü bu mektepler, özellikle çocukluk çağına dair hatıralar
barındırdığı için zihinlerde daima taze kalmıştır. Çocuğun evden ilk ayrılışı olarak
nitelendirilebilecek okula başlama dönemi, bireyin hayatındaki geçiş dönemlerinden
biridir. Çocuğun hayatındaki bu köklü değişim başlangıcı ile artık ömür boyu eğitim
ve sosyal hayatında üstleneceği rollere ve kazanacağı alışkanlıklara bir zemin
hazırlanmaktadır. Bu bağlamda, hayatında yeni bir sayfa açılan çocuk mektebe
başlamasına karar verilmesinden itibaren içinde bulunduğu kültüre ait âdet ve
uygulamalarla tanışmaya başlar. Mektep öncesi ve mektep döneminde birçok
132
uygulama yapılır. Bu uygulamaların her biri bize toplumun sahip olduğu değerler
hakkında önemli bilgiler sunar. Bunlar içinde en önemli sayılabilecek uygulamalardan
biri şüphesiz “Âmin Alayı” dır. Bu büyük törenle çocuk yeni kazandığı statüyü sosyal
ortamını paylaştığı herkese göstermiş olur. Bununla birlikte, artık büyüdüğü ve söz
hakkı olduğu da kabul edilmektedir. O dönemde âdet ve uygulamalarında sayıca fazla
olması sebebiyle Osmanlı Dönemi sıbyan mektepleri halk bilimsel açıdan
araştırılmaya değerdir. Çalışmanın gayelerinden biri de bu unsurların hatırlanması ve
gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Bu çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Her bölümde mümkün olduğunca
tarihimizde iz bırakmış kıymetli isimlerin konu ile ilgili hatıralarına yer verilmiştir.
Birinci bölüm Osmanlı Dönemi çerçevesinde “Mektep Öncesi” başlığıyla ele
alınmıştır. Bu bölümde mektebe başlama zamanıyla birlikte yapılan hazırlıklar ve
“Mektep Öncesi İnanç ve Uygulamalar” a dair halk bilimsel unsurlar ayrı başlıklar
halinde incelenmiştir. İkinci bölümde, “Mektep Dönemi” ne ait bilgiler yer almaktadır.
Önce sıbyan mekteplerinin fiziksel yapısı ve şartları ile sistemi hakkında genel bilgiler
verilmiştir. Ardından, mektebe başlama töreni olan “Âmin Alayı” için yapılan
hazırlıklara ve uygulamalara ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir.
Yukarıda sözü geçen ilk iki bölümde yer alan âdet ve uygulamaların; çocuk, aile ve
toplum üzerinde olumlu etkileri olduğu görülmektedir. Çocuğun mektep yaşına
gelmesi ile Osmanlı Dönemi toplumundaki bireyleri birbirine kenetleyen unsurların
varlığı hemen göze çarpar. Örneğin; okula başlama döneminde mektep hazırlıkları
yapılacak bir yetim veya maddi imkânları yetersiz bir çocuk varsa hali vakti yerinde
olan hayırseverler ile komşuları seferber olmaktadırlar. Mektep öncesi evde hazırlıklar
yapılırken hane halkına daima destek olan komşu, eş-dost ve akrabaların varlığı da o
dönemde toplum içindeki birlik ve beraberliğin ne derece önemli olduğunu kanıtlar
mahiyettedir. Çalışmada bahsedilen âdet ve uygulamaların kültürümüzdeki
ehemmiyetini anlamak için bugünkü yansımalarına bakmak ve yaşatılmaları için
gösterilen çabaya dikkat etmek kâfi olacaktır.
Uygulama ve âdetler söz konusu olduğunda tümünün herkes tarafından büyük bir
heves ve istekle yerine getirilmesi, yaşananlara şahit olan neslin hem milli hem de dini
değerler konusunda hassasiyete sahip olmalarına vesile olmuştur. O günden bugüne
kadar varlığını sürdüren bu değerler gelecek nesillere de aktarıldığı takdirde yüzyıllar
boyu varlığını koruyabilecektir. Bu bağlamda, 21.yy’da aynı fikre sahip ebeveyn ve
133
çocuklar Osmanlı Dönemi mektepleri âdet ve uygulamalarını çağın bizlere sağladığı
pedagojik ve bilimsel bilgilerin ışığında kendi süzgeçlerinden geçirerek uygulamaya
devam etmektedirler. O dönemde çok fark edilmese de günümüzde yapılan
araştırmalar neticesinde uygulamaların büyük bir kısmının sosyolojik ve pedagojik
açıdan oldukça faydalı olduğu anlaşılmıştır.
Büyük bir titizlikle, âdeta bir görev gibi görülen ve heyecanla yerine getirilen bu
âdetlerin ve uygulamaların temelindeki duyguların da varlıklarını sürdürmelerinde
etkili oldukları düşünebilir. Özellikle; Allah inancı, merhamet, şefkat ve güven
duygusu ile yerine getirildiklerinden insani duygular var oldukça herkes tarafından ilgi
görmeye devam edecekleri muhtemeldir. Bir çocuğa hediye vererek sevindirmenin
mutluluğu ya da bir öğretmene teşekkür mahiyetinde sunulan hediyenin manevi değeri
daima aynı kalacaktır. Bunların yanı sıra, Osmanlı Dönemi’nde çocukların genellikle
sadece mektepte değil aile içinde de ahlaki ve dini değerler doğrultusunda
yetiştirilmekte olduğu göze çarpar. Sadece anne ve babanın değil hane içinde
yaşamakta olan yaşça büyük herkese karşı saygı göstermek çok önemlidir. Eş-dost
birbirine destek olurken aile içinde de yardımlaşma oldukça önemlidir. Özellikle aile
büyükleri, çocukla ilgili âdetlerin yerine getirilmesi noktasında ebeveynlere yardım ve
rehberlik ederler. Çocuk tüm âdet ve uygulamalara uyum sağlar ve itiraz
etmemektedir; çünkü o dönemde büyüklerine karşı gelmenin ayıp olduğu kabul
edilirken çocuğa gösterilen ilgi ve şefkat de çocukta kabul etme isteği
uyandırmaktadır. Yine uygulamalarda çocuğa fazlaca kıymet verildiği de görülür.
Öyle ki, çocuğun alaya götürülürken sırtta taşındığı ve bunun sevaba vesile olacağına
dair bir inancın varlığı elde edilen bilgiler arasındadır. Bu uygulamalardan hareketle
Osmanlı Dönemi’nin aile yapısı, çocuklara bakış açısı ya da toplum hayatı hakkında
da bir kanaate varılabilir.
İncelemeler yapılırken hatıralar vesilesiyle göze çarpan çokça âdet mevcuttur.
İkramlıklar, hediyeler ve harçlık verme bu âdetlerden birkaçıdır. Hocaya, kalfaya,
talebelere ve ilahicilere hediyeler ya da para verildiği görülür. Bu âdetlerin hem hürmet
göstermek hem de cömertlik sebebiyle yapıldığı anlaşılmaktadır. Çocuk için okul
hayatının başlangıcı olan bu dönemin her safhasında evde, mektepte ya da hamamda
daima özenle hazırlanmış ve misafirlere ikram edilen yiyecekler söz konusudur. Bu da
toplumun cömert olmak ve paylaşmak kavramlarına ne derece önem verdiğinin bir
göstergesidir.
134
Ayrıca Osmanlı Dönemi’nde yapılan mektep adet ve uygulamaları daha çok
büyüseldir. Bu da Osmanlı Dönem’inde günlük hayatta ya da geçiş dönemi sayılan
vakitlerde büyüsel uygulamaların azımsanmayacak düzeyde olduğuna bir işaret
olabilmektedir. Bunların yanı sıra, sıbyan mektebi uygulamaları yalnızca çocuklar
için gibi görünse de aslında; anne, baba, komşular, mahalle, aile dostları ve akrabaları
da içine alan, onları birbirine kenetleyen ayıca o döneme ait kesin bilgiler
edinebileceğimiz bir kültür mirasıdır. Osmanlı Dönemi’nde çocuğa, ilim öğrenene ve
öğretene fazlaca hürmet edilmektedir. Çocuk aile için çok kıymetlidir.
Günümüz sıbyan mektepleri ile Osmanlı Dönemi sıbyan mektebi uygulamaları
arasında benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır. Bed’-i Besmele, çocuğa şekerli
mürekkep yalatma, fergab gibi uygulamalar devam etse de; haftanın öğrencisi, abdest
köşesi, namaza başlama merasimi gibi yeni uygulamalar bulunmaktadır. Osmanlı
Dönemi ile günümüz sıbyan mektepleri kıyaslandığında; göze çarpan diğer husus da
kadın öğretmenlerin sayıca hocalık görevini erkeklerden devralmış olmasıdır. Bazı
sıbyan mekteplerinde kız çocuklarının sayısı erkek çocuklardan fazladır. Yine bu da
Osmanlı Dönemi’ne göre farklılık arz etmektedir.
Üçüncü Bölüm, “Sıbyan Mekteplerinin Günümüzdeki Yansımaları ve Diyanet İşleri
Başkanlığı Projesi” başlığı altında incelenmiştir. Bu başlığa ihtiyaç duyulmasının bazı
sebepleri vardır. Öncelikle, projeye dâhil olan kursların halk, veliler ve bazı öğreticiler
tarafından “sıbyan mektebi” olarak isimlendirildiği fark edilmiştir. Aynı zamanda
Osmanlı Dönemi sıbyan mektebindeki âdet ve uygulamaların da bazılarına yer
verildiğin görülmesi üzerinde bu kurslardaki uygulamalar da çalışmaya dâhil
edilmiştir. Bu bölümde, “Programın Genel Amaçları”, “Programın Temel Yaklaşımı”
ve “4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursu Öğretici Yeterlikleri” gibi başlıklarda yer alan
konular hakkında resmi bilgiler ve kurslara ilişkin veriler sunulmuştur.
Son olarak Dördüncü Bölümde ise, “Günümüz Sıbyan Mektebi Uygulamaları” başlığı
altında bugünkü uygulamalara yer verilmiştir. Bu uygulama bilgilerini elde etmek için,
şartlar dâhilinde belirlenen pilot bölgeler ziyaret edilmiştir. Ayrıca kurs öğretmenleri
ve velilerle görüşmeler yapılmıştır. Ziyaretler ve görüşmeler esnasında uygulama ve
âdetler noktasında benzerlikler görülürken, bazı kurslarda yeni uygulamaların varlığı
dikkat çekmiştir. Bu uygulamalar başlıklar halinde çalışmada yer almaktadır. Hem
günümüze hem de geçmişimizde büyük öneme sahip bu uygulamalar Halk bilimi
kapsamında değerlendirilip ayrı başlıklar altında incelenmiş ve çalışmaya konu
135
edilmiştir. Yeni uygulamaların bulunmasının ve eski uygulamalardan bazılarının
devam etmeyişinin sebebi olarak günümüz yaşam şartları ve değişen toplum düzeninin
etkili olduğu düşünülebilir.
Görev tanımı, “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri
yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek452” olan
Diyanet İşleri Başkanlığı, buradan hareketle halk içinde bulunan her kesime hitap
ederek yaygın din eğitimi çalışmalarını Kur’an kursları vasıtasıyla da yapmaktadır.
Kur’an kursları için önceden yaş sınırlaması bulunurken artık bu sınırlandırma
kaldırılmıştır. Böylelikle 4-6 (48-72 ay) yaş aralığındaki çocuklar için hem Kur’an
eğitimi almak hem de İslam dinine ait değerlerini öğrenmek bu Kur’an kurslarda
mümkündür. Ayrıca, çocukların edindikleri değerleri yaşamlarının her alanında
kullanabilmeleri de hedefler arasındadır. İnsan hayatındaki en önemli dönemlerden
biri olan okul öncesi dönemde sağlıklı bir din ve ahlak gelişimine sahip olmasını
amaçlayan proje bir ilktir ve 4-6 yaş grubu Kur’an kursları bu açıdan büyük öneme
sahiptir.
Bu çalışma vasıtasıyla, hem 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının hem de Milli Eğitim
Bakanlığı ya da Müftülükler vasıtasıyla dernek yahut vakıflara bağlı okul öncesi
çocuklara dini eğitim vermekte olan kurumların kültür tarihimiz için büyük öneme
sahip olan uygulama ve âdetleri yaşatmak noktasında önemli bir etkiye sahip oldukları
görülmektedir. Genellikle bu eğitim kurumları ya da araştırmaları sonucu Osmanlı
Dönemi sıbyan mektebi âdet ve uygulamalarından haberdar olan birçok anne baba
imkânları dâhilinde bazı merasimleri yapmakta ve âdetleri kendi evlerinde de
uygulamaktadır. Örneğin; çocuk 4 yaş 4 ay 4 günlük olduğunda ailece türbe ziyaretine
gidilip, çocuğa mürekkep yalatılıp rahle üzerinde ilk harfi okutmaktadırlar. Bazen de
aileler kendi çabaları ile çevrelerinde bulunan aynı yaş grubundaki çocuklar için küçük
çaplı merasimler yaparak Kur’an-ı Kerim öğrenmeye başlamalarına vesile olurlar.
Osmanlı Dönemi sıbyan mekteplerinde uygulanan ve günümüzde hala devam eden
adetler yalnızca Türkiye’de ikamet eden ebeyenler tarafından değil; Almanya ve
Amerika gibi farklı ülkelerde yaşamakta olan Müslüman aileler tarafından da
yaşatılmaktadır.
452 Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun (6495 S.K.). 2013 Resmi Gazete,
12038, Temmuz.
136
Geleceğimiz olan çocukların, aileleri ve yakın çevrelerinin de dâhil olduğu Bed-i
Besmele ya da Kur’an’a geçme töreni gibi çalışmada sözü geçen çoğu uygulama ve
merasim ile geçmişten günümüze kadar ulaşan bu değerleri tanıyacağı ve bu
zenginliklerin toplum hayatı içerisinde kendilerine yer bularak nesilden nesile
ulaşmaya devam edeceği düşünülmektedir.
Çalışmada sözü geçen ve halk bilimsel açıdan incelenmeye değer olan unsurların daha
ayrıntılı bir şekilde ele alınarak çeşitli akademik çalışmalara konu olması kültürümüze
daha çok sayıda miras kazandıracaktır.
137
KAYNAKÇA
Abdülaziz Bey. Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri Toplum Hayatı. İstanbul:
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1995
Acur, Elif. “Öğretici Görüşleri Bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığı 4-6 Yaş Kur’an
Kurslarındaki Değerler Eğitimi Uygulamalarının Değerlendirilmesi”. Yüksek
Lisans Tezi. Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2019.
Açıkel, Yusuf.“Hz. Peygamber-Gül İlişkisi ve İlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi”.
Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. s. 30
(2018): 71-103.
Adıvar, Halide. Mor Salkımlı Ev, İstanbul: Can Yayınları,2013
Ahunbay, Zeynep.”Mektep”. İslam Ansiklopedisi. c. 29. İstanbul: MEB, 2004: 7.
Akagündüz, Seval Yinilmez. “Türkiye’de Ahlak Eğitimi Üzerine Bir İnceleme”.
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,2016.
Akgündüz, Hasan. “Sıbyan mektebi”. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 1986.
Aksoy, Özgönül. ”Osmanlı Devri İstanbul Sıbyan Mektepleri Üzerine Bir İnceleme”.
Doktora Tezi. İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 1967.
Akyüz, Yahya. Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993'e). İstanbul: Kültür Koleji
Yayınları, 1994.
_______. “Osmanlıda Kadın Öğretmenli Ev Sıbyan Mektepleri”. Ankara
Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi. s. 15
(2004): 001-012.
_______. “Tanzimattan Cumhuriyete Eğitimde Ödül ve Günümüz Eğitimi Açısından
Bir Değerlendirme (1839-1923)”. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim. s. 49
(2004): 15-20.
_______. Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1982’ye). Ankara: Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi, 1982.
_______. Türk Eğitim Tarihi Mö. 1000- Ms. Ankara: Pegem Akademi Yayınları,
2015.
_______. Türk Eğitim Tarihi. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Yayınları, 1989.
138
Âli İmran Suresi, 3/38, Kur’an-ı Kerim.
Ali Yıldırım İle Sözlü Tarih Görüşmesi 1. Bölüm.
http://dspace.sozlutarih.org.tr/handle/20.500.11834/3378 [13.11.2018].
Altın, Hamza. “Osmanlı Pedagoglarında Disiplin, Ödül Ve Ceza Fikirlerine Dair
Örnekler”. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi.
s.57 (2016): 1869-1884.
Arıbaş, Sebahattin. “Başlangıçtan II. Meşrutiyet’e Kadar Osmanlılarda Sıbyan
Mektepleri”. Yeni Türkiye Dergisi. s. 32 (2000): 711-716.
Arseven, Celal Esat. Sanat ve Siyaset Hatıraları. İstanbul: İletişim Yayınları, 1993.
Ateş, İbrahim. “Vakıflarda Eğitim Hizmetleri ve Vakıf Öğrenci Yurtları”. Vakfılar
Dergisi. s.14 (1982): 29-92.
Aycan, İrfan, Mehmet Mahfuz Söylemez, Fatih Erkoçoğlu, Ramazan Altınay,
Nizamettin Parlak. Emeviler Dönemi Bilim, Kültür ve Sanat Hayatı. Ankara:
Ankara Okulu Yayınları, 2011.
Aydın, Elif. “Tarihimizde Âmin Alayları ve Eğitim Açısından Değerlendirilmesi”.
Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008.
Bağcılar’da Çocuklar “Bedi’-i Besmele” Töreniyle Yaz Kuran Kurslarına Başladı
http://bagcilar.bel.tr/icerik/472/18219/bagcilarda-cocuklar-bedi-besmeletoreniyle-
yaz-kuran-kurslarina-basladi.aspx [06.25.18].
Bağdatlı, Mustafa İsmail. “Osmanlı Eğitim Geleneğinde Eğitici Drama”. İ.Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi. s.24 (2011): 79-102.
Baltacı, Cahit. “Osmanlı Devleti’nde Eğitim ve Öğretim”. Türkler, s.11 (2002): 446-
462.
_______. Osmanlı Dünyayı Nasıl Yönetti: Devlet yönetimi, İktisat, Askeri
Teşkilat, Eğitim Sistemi, Gündelik Hayat. İstanbul: İz Yayınevi, 1999.
_______. “Mektep”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. c. 29. Ankara:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2004: 6-7.
Başaran, İbrahim Ethem. Eğitime Giriş. Ankara: Ekinoks Yayınevi, 1994.
Baysal, Zehra. “Hz. Peygamber’in Sözsüz İletişimine Dair Hadislerin Tahric ve
Değerlendirmesi”. Yüksek Lisans Tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2016.
Bedi’-i Besmele Töreni Yaz Kur'an Kursları Açılış Programı
https://istanbul.diyanet.gov.tr/basaksehir/Sayfalar/contentdetail.aspx?ContentId
=489&MenuCategory=Kurumsal [06.28.18].
Bedi’-i Besmele, Saü Vakfı Özel Okulları Öğrencileri, Kuran'-ı Kerim'e Geçişlerini
Bedi’-i Besmele Töreniyle Kutladı.
139
http://sauvakfiokullari.sakarya.edu.tr/tr/duyuru/goster/74770/bed-i-besmele
[25.08.2018].
Bedir Kız Kur’an Kursunda 4-6 yaş grubu öğrencilere “Mevlid Kandili“ programı
düzenlendi. https://bedirhaber.com/ispartada-4-6-yas-kuran-kursunda-mevlidkandili-
kutlamasi/ [08.15.2019].
Berki, Ali Himmet. Vakfa Dair Yazılan Eserlerle Vakfiye ve Benzeri Vesikalarda
Geçen İstılah ve Tabirler. Ankara: Doğuş Matbaası, 1966.
Bilgin, Beyza. İslam’da Çocuk. Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 1987.
Bilim, Cahit Yalçın. Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi. Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Yayınevi, 2002.
Birinci, Ali. “Mahalle Mektebine Başlama Merâsimi ve Mektep İlâhileri”. II.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. Ankara: Gazi Üniversitesi
Basımevi, 1982.
_______. İbrahim Kara. Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan
Mektepleri. İstanbul: Dergah Yayınları, 2005.
_______. İsmail Kara. Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/Sıbyan Mektepleri:
Hatıralar-Yorumlar-Tetkikler. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.
Boratav, Pertev Naili. Yüz Soruda Türk Folkloru. İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1999.
Bozdemir, İbrahim. “Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Eğitim ve Öğretim”. Yüksek
Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1991.
Bozkurt, Nebi. “Mektep”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. c. 29.
İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 2004: 5.
Cami Külliye Medrese ve Türbeler https://corum.ktb.gov.tr/TR-58710/cami-kulliyemedrese-
ve-turbeler.html [15.12.2018].
Can, Halil. “Dinî Musiki Lûgatı-Mektep ilâhileri”. Musikî Mecmuası, s.218 (1966):
57.
Cevad, Mahmut. İbnü’ş-Şeyh Nâfi, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkilât
ve İcrââtı. Ankara: MEB, 2002.
Cihandide, Zeynep Nezahat. Okul Öncesi Din ve Ahlak Öğretimi. İstanbul: Dem
Yayınları, 2014.
Cunbur, Müjgan. “I. Abdülhamid Vakfiyesi ve Hamidiye Kütüphanesi”. Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi. c. 22 s. 1-2 (1964): 17-
68.
Çadırcı, Musa. Tanzimat Dönemi’nde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik
Yapısı. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1997.
140
Çağrıcı, Mustafa. “Kur’an Kursu”. T.D.V. İslam Ansiklopedisi. c. 26. Ankara:
T.D.V. Yayınları, 1998: 30- 31.
Çamdibi, Hasan Mahmud. Şahsiyet Terbiyesi ve Gazâli. İstanbul: Han Neşriyat,
1983.
Çeçen, Halil. Ali bin Hüseyin el-Amasî Tarikü’l-Edeb Metin-Sözlük. Ankara:
Bizim Büro, 2010.
Çelebi, Ahmet. İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi. çev. Ali Yardım. İstanbul: Damla
Yayınevi, 1998.
Çelik, Abbas. ”Hatıralarla Sıbyan Mektepleri”. Atatürk Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Dergisi. s.27 (2007): 125-135.
Çın, Ahmet. “İlk Çocukluk Döneminde Çocuğun Din Eğitimi ve Ailenin Din
Eğitimine Etkisi (Diyarbakır Örneği)”. Doktora Tezi. Dicle Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2019.
Dağ, Mehmet. Hıfzurrahman R. Öymen. İslam Eğitim Tarihi. Ankara: Milli Eğitim
Basımevi, 1974.
Dâi Mehmed ibn-i Receb. Nevhatü’l Uşşak. İstanbul: Matbaa-ı Amire, 1261.
Danışman, Zuhuri. Koçi Bey Risalesi. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1972.
Demirbağ, Uğur. “Sıbyan Mekteplerinde Verilen Eğitim Programlarının
Değerlendirilmesi”. Türk İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi. s.16
(2018): 408-419.
Develioğlu, Ferit. Osmanlıca-Türkçe Lûgat. Ankara: Doğuş Matbaası, 1978.
Demirtaş, Zülfü. “Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretimin Örgütlenmesi”.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. c. 17, s. 1 (2007): 173-183.
“Ekonomi Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (17.09.2011 tarih ve 653 sayılı
Kanun Hükmündeki Kararname)”, Resmi Gazete, 28057, Eylül 2011.
Eliade, Mircea. Ebedi Dönüş Mitosu. çev. Ümit Altuğ. Ankara: İmge Yayınevi, 1994.
Erdem, Ali Rıza. “19. YY. ’da Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim: II. Mahmut ve
Tanzimat Dönemi’nde İlköğretimde Yapılan Yenilikler ve Değerlendirmesi”.
Yeni Türkiye Dergisi. s. 32, (2000): 754-758.
Erden, Mualla. “Okul Öncesi Eğitime Temel Yaklaşımlar ve Din Eğitimi“. Yüksek
Lisans Tezi. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2016.
Erdentuğ, Nermin. Sosyal Âdet ve Gelenekler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları,
1977.
141
Ergin, Osman Nuri. Türkiye Maarif Tarihi. İstanbul: Osmanbey Matbaası, 1939.
_______. Türkiye Maarif Tarihi. İstanbul: Eser Matbaası, 1977.
Ergün, Mustafa. “Medreseden Mektebe Osmanlı Eğitim Sistemi”. Yeni Türkiye. s. 32
(2000): 735-753.
Eyice, Semavi. “Beyazıt II Camii ve Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. c. 6. İstanbul: TDV Yayınları,1992: 40-49.
_______. “Hudâvendigâr Külliyesi”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. c.
28. İstanbul: TDV Yayınları, 1998: 290-295.
Felek, Burhan. Yaşadığımız Günler. İstanbul: Milliyet Basımevi, 1974 (Aktaran:
İsmail Kara, Ali Birinci. Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle Sıbyan
Mektepleri. Dergah Yayınları, 2015.)
Gedük, Serhan. “Osmanlı Saray Kültüründe Buhur ve Gülsuyu Geleneği”. Topkapı
Sarayı Müzesi Yıllık-6. 2013.
Gelişli, Yücel. “Osmanlı Devleti İlköğretim Kurumlarında Sıbyan Mektepleri”.
Türkler Ansiklopedisi. c.15. Ankara: Yeni Türkiye, 2002: 35-43.
Gennep, Arnold V. The Rites of Passege. Chicago: The University of Chicago Press,
1960, (Aktaran: Çobanoğlu, Özkul. Halkbilimi Kuramları ve Araştırma
Yöntemleri Tarihine Giriş. 3.bs Ankara: Akçağ Yayınları, 2005.)
_______. Folklor. (Aktaran: Boratav, Pertev Naili. Ankara: Ulus Basımevi, 1939.)
Gökalp, Ziya. Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri. Ankara: Milli Eğitim
Basımevi, 1992.
Gül, Gülbahar. “Birey Toplum Eğitim ve Öğretmen”. Hasan Ali Yücel Eğitim
Fakültesi Dergisi. s. 1 (2004): 223-236.
Güldal, Fatih. Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi. İstanbul: Aktiv Palet, 2017.
Gündüz, Mustafa. “Son Dönem Osmanlı Eğitiminde Disiplin ve Cezalandırma (1847-
1920)”. Doğu Batı Dergisi. s. 53. (2010): 127-158.
Günyol, Vedat. “Mektep”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. c. 7.
İstanbul: TDV Yayınları, 1972: 658.
Hamarat, Zehra. “Ahmet Rasim’in Eserlerinde İstanbul Folkloru”. Yüksek Lisans
Tezi. İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010.
Hızlı, Mefail. “Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Okutulan Dersler (Klasik Bursa
Örneği)”. Osmanlı Dünyasında Bilim ve Eğitim Milletlerarası Kongresi, 12-
15 Nisan 1999. İstanbul: 2000: 2-6.
_______. “Osmanlılarda ilköğretimin Tarihi”. Türkiye Araştırmaları Literatür
Dergisi. c.6. s. 12 (2008): 90
142
_______. “Osmanlılarda İlköğretim Tarihi”. Osmanlı Dünyasında Bilim ve Eğitim
Milletlerarası Kongresi, 12-15 Nisan 1999. İstanbul: 2000: 109-115.
Hitti, Philip Khuri. Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi. çev. Salih Tuğ. İstanbul:M.Ü.
İlahiyat Fakültesi Yayınları, 2011.
Ilgaz, Hasene. Unutulmayan Yıllar. İstanbul: Babıâli Aziz Uçtay Matbaası, 1970.
Işıkdoğan, Davut. “Din Öğretiminde Bireysel Farklılıklar”. Yüksek Lisans Tezi.
Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001.
İmam Gazâli. Ey Oğul, Hüccet-ül İslâm, Eyyühe’l-Veled. İstanbul: Merve Yayınevi,
1990.
Kale, Nesrin. “Çocuk ve Ceza, Ceza Olgusuna Felsefî Bir Yorum”. Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. c. 28. s. 1. (1995): 49-58.
Kansu, Nafı Atuf. Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme. Birinci Kitap.
Ankara: Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, 1930.
Kara, İsmail, Ali Birinci. Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle Sıbyan
Mektepleri. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2012.
_______. Mahalle Mektebi Hatıraları. İstanbul: Kitabevi Yayınları, 1997.
Karakartal, Oğuz. “Kıbrıs Eğitim Tarihine Bir Katkı: Lefkoşa Ayasofya Sıbyan
mektebi “Aferin Belgesi (1916)”. Kıbrıs Araştırmaları ve İncelemeleri
Dergisi. s. 3. (2018): 83-85
Kazıcı, Ziya, Halis Ayhan. “Tâlim ve Terbiye”. Türk Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. c. 39 Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 2010: 516.
_______. Ana Hatlarıyla İslam Eğitim Tarihi. İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi
Vakfı Yayınları, 2016.
Kına, Mehmet. “Tanzimat Dönemi’nde Eğitimde Çağdaşlaşma Hamlesi ve Öğretmen
Yetiştirme Sistemi”. Yüksek Lisans Tezi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006.
Koçak, Aynur, İbrahim Şirin, Faruk Yavuz. Memleket Hatıraları. Ankara: Türk
Tarih Kurumu, 2012.
Koçer, Hasan Ali. Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu. Ankara: Uzman
Yayınları,1987),9
Koçu, Reşat Ekrem. “Sıbyan Mektepleri”. Hayat Tarih Mecmuası. c.1. s. 2. , (1966):
26-30.
Koçyiğit, Abdullah. “Okul Öncesi Eğitim Kurumlarındaki Değerler Eğitimine Yönelik
Veli Tutumları (Sivas İli Örneği)”. Yüksek Lisans Tezi. Tokat Gaziosmanpaşa
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019.
143
Köprülü, Fuat. Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti.
Ankara: Vakıflar Umum Müdürlüğü, 1938.
Kramer, Samuel. Tarih Sümer’de Başlar. çev. İlmiye Çığ. Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 1998.
Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 Yaş Grubu).
https://egitimhizmetleri.diyanet.gov.tr/Documents/Kur'an%20Kurslar%C4%B1
%20%C3%96%C4%9Fretim%20Program%C4%B1%20(4-
6%20Ya%C5%9F%20Grubu)%202018.pdf [17.05.2019].
Kur’an Öğrenen Miniklere Kına Yakıldı http://www.elbistaninsesi.com/egitimkultur/
kuran-ogrenen-miniklere-kina-yakildi-h37485.html [03.11.2019].
Kur'an kurslarında 4-6 yaş öğrenci sayısı yarım milyona yaklaştı
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kuran-kurslarinda-4-6-yas-ogrenci-sayisiyarim-
milyona-yaklasti/1608323 [10.10.2019].
Kurân-ı Kerîm Okumaya Geçen Çocuklara Taç Takıldı
http://www.havza25mayis.net/haber/1371/kuran-i-kerim-okumaya-gecencocuklara-
tac-takildi.html [10.05.2017].
Kurt, Abdurrahman. Osmanlı Ailesi (1839-1876). Bursa: Uludağ Üniversitesi
Basımevi, 1998.
Kürkçüoğlu, Kemal Edip. Süleymaniye Vakfiyesi. Ankara: Vakıflar Umum
Müdürlüğü, 1962.
Landau, Jacob. “Küttab”. İslam Ansiklopedisi. c. 27. İstanbul: MEB, 2003: 3.
Lewis, Raphaela. Osmanlı Türkiyesinde Gündelik Hayat çev. Mefkure Poroy.
İstanbul: Doğan Kardeş Matbaacılık, 1973.
Minik Kur’an Öğrencilerine Mezuniyet Töreni
http://www.erzurumyenigun.com/minik-kur-an-ogrencilerine-mezuniyettoreni-
58767h.htm [24.05.2019].
Minik Kur’an Öğrencilerine Mezuniyet Töreni https://www.haberturk.com/agrihaberleri/
69305254-minik-kuran-ogrencilerine-mezuniyet-toreni [24.05.2019].
Minikler Arası “Ezbere Hadis Okuma Yarışması” Büyük Bir Heyecanla Son Buldu.
https://dingorevlileri.com.tr/minikler-arasi-ezbere-hadis-okuma-yarismasibuyuk-
bir-heyecanla-son-buldu-h5601.html [30.11.2019].
Muallim Naci. Ömer’in Çocukluğu. Haz. Osman Sevir. İstanbul: Bilge Kültür Sanat
Yayınları, 2005.
Nevşehir’de 4-6 Grubu Miniklerin Kandil Heyecanı
http://www.fibhaber.com/gundem/nevsehirde-4-6-yas-grubu-miniklerdenkandil-
programi-h44362.html [10.12.2018].
Nur, Rıza. Hayat ve Hatıratım. İstanbul: Altındağ Yayınları,1967.
144
Nureddin El-heysemi, Mecmâu`z-Zevâid ve Menbau'l Fevaid. çev. İlker Mermerci.
İstanbul: Ocak Yayınları, 2015.
Ortaylı, İlber. Osmanlı Toplumunda Aile. 3. bs. İstanbul: Pan Yayınları, 2006.
Ozan, Meral. ”Geçiş Ritüelleri ve Halk Masalları”. Millifolklor. s. 91 (2011): 72-84.
Öcal, Mustafa. “Âmin”. İslam Ansiklopedisi. c. 3. İstanbul: MEB, 1973: 63.
Örnek, Sedat Veyis. Türk Halkbilimi. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları 2000.
Özyalvaç , Ali Naci. “Bir Müfettiş Raporunda Erken 20. Yüzyıl İstanbul Sur içi Sıbyan
Mektepleri”. Yüksek Lisans Tezi. YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010.
Pakalın, Mehmet Zeki. “Âmin Alayı”. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü. c. 1. İstanbul: MEB, 1993: 58.
Pay, Salih. “Klasik Dönem Osmanlı Külliyelerinde Personel Sistemi”. Türkler
Ansiklopedisi. c.10. Ankara: Yeni Türkiye, 2002: 491-509.
Perk, Halûk. Eğitim Tarihimizde (1869-1950) Mükâfat Belgeleri. İstanbul:
Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, 2012.
Rasim, Ahmet. Falaka. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2006.
Sabit, Selim. Rehnümâ-yı Muallimîn, Sıbyan Mekteplerine Mahsus Usul-i
Tedrisiye. İstanbul: 1290.
Sakaoğlu, Necdet. Osmanlı Eğitim Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1991.
Selçuk, Mualla. Çocuğun Eğitiminde Dini Motifler. Ankara: TDV Yayınları, 2015.
Seyfettin, Ömer. “Falaka”. Yeni Mecmua. s. 2. (1917): 38-40.
Seyhan Müftülüğünde Kreşler Hazır.
https://www.adanahabermerkezi.com/guncel/seyhan-muftulugunde-kreslerhazir-
h16908.html [10.7.2017].
Sıbyan mektebi Tarihçesi. http://www.siyasalvakfi.org/hakkimizda/tarihce/sibyanmektebi
tarihcesi-3.html [ 13.10.2018].
Siyasal Vakfı Tarihçesi. http://www.siyasalvakfi.org/hakkimizda/tarihce/vakiftarihcesi-
4.html [10.1.2019].
Şahin, Zeynep. “Günler İle İlgili Hadisler”. Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.
Taşkın, Ünal. “Klâsik Dönem Osmanlı Eğitim Kurumları”. Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi. c. 1. s. 3. (2008): 343-366.
Taymaz, Haydar. "Hizmet İçi Eğitim Elemanı Yetiştirme". Eğitim Bilimleri
Sempozyumu, 5-6 Nisan 1984. Ankara: Ankara Üniversitesi,1984. 65-70.
145
Tepeyran, Ebubekir Hâzim. Hatıralar. İstanbul: Pera Yayınları, 1998.
Tezcan, Mahmut. Türk Kişiliği ve Kültür-Kişiliği İlişkileri. Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları, 1997.
Tokatlı, Buğra, ”Okula Nasıl Başlanırdı”. Popüler Tarih Dergisi. s.61 (2005):54-55.
Tuksavul, Muammer. Doğudan Batıya ve Sonrası. İstanbul: Tifuduruk A.Ş.,1981.
Türker, Ferah, Vildan Koçoğlu Gündoğdu, ”Tıva Türklerinde Geçiş Dönemi
Ritüelleri: Doğum, Düğün, Ölüm”. Türkbilig. s. 32. (2019): 141-154.
Uygun, Azize, ”Yazılı Büyü Olarak Muska: Kenzü’l-Havâs Örneği”. SDÜ İlahiyat
Fakültesi Dergisi. s. 29 (2012):211-236.
Üçok, Hacışeyhoğlu Hasan. Çankırı Tarih ve Halkiyatı. İstanbul: Okuyan Adam
Yayınları, 2002. (Aktaran: Aynur Koçak. Memleket Hatıraları I. Ankara: Türk
Tarih Kurumu, 2012.)
Yediyıldız, Bahaeddin. “Vakıf”. İslam Ansiklopedisi. c. 13. İstanbul: MEB, 1986:
169.
Yeşil, Yılmaz. “Türk Dünyası’nda Geçiş Dönemi Ritüelleri Üzerine Tespitler”. 21.
Yüzyılda Eğitim ve Toplum. c. 3. s. 9. (2014):117-136.
Yücel, Hasan Ali. Geçtiğim Günlerden. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007.
Ziya, Yusuf. “Nasır-ı Tusi’nin Terbiye Hakkındaki Fikirleri, Çocuk Terbiyesi”.
Mihrâb. c. 1. s. 5. (1924): 132-137.
Zühdi, İsmail. Konya’nın Eski Mahalle Mektepleri Hayatı. (Aktaran: Kara, İsmail,
Ali Birinci. Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle / Sıbyan Mektepleri. İstanbul:
Dergah Yayınları, 2017.)
4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları. http://egitimhizmetleri.diyanet.gov.tr/detay/466/4-6-
yaş-grubu-kur'an-kursları [10.7.2017].
4-6 Yaş Grubu Kuran Kursu Öğrencilerinin Yılsonu Heyecanı.
http://www.dinibulten.com/4-6-yas-grubu-kuran-kursu-ogrencilerinin-yilsonuheyecani/
4-6-yas-grubu-kuran-kursu-ogrencilerinin-yilsonu-heyecani/1149
[19.07.2017].
4-6 Yaş Ku’an Kursu Öğrencilerinden Anlamlı Ziyaret.
http://www.alucrahaber.com/haber/4-6-yas-kuran-kursu-ogrencilerindenanlamli-
ziyaret-6269.html [25.04.2019].
4-6 Yaş Kur’an Kurslarında Karne Heyecanı
http://www.cukurovahaber.com.tr/2019/05/23/4-6-yas-kuran-kurslarindakarne-
heyecani/ [23.05.2019].
146
4-6 Yaş Kur’an Kursu Öğrencilerinin Kur’an'a Geçme Merasimi
http://www.dinihaberler.com.tr/fotogaleri/kuran-kurslari/4-6-yas-kuran-kursuogrencilerinin-
kurana-gecme-merasimi/150?page=1 [09.09.2019].
4-6 Yaş Kur'an Kursu Hatim Programı
https://sanliurfa.diyanet.gov.tr/viransehir/sayfalar/contentdetail.aspx?ContentId
=281&MenuCategory=Kurumsal [10.06.2018].
147
SÖZLÜ KAYNAKLAR
Kaynak Kişi (KK)-1: Abdulkadir Ozulu, 1941
Kaynak Kişi (KK)-2: M. E., 1988.
Kaynak Kişi (KK)-3: Y. G.,1986.
Kaynak Kişi (KK)-4: A. C. Ç., 1977.
Kaynak Kişi (KK)-5: A. D., 1985.
Kaynak Kişi (KK)-6: H. Y., 1980.
Kaynak Kişi (KK)-7: Şaziye Günaltay, 1913.
148
EKLER
Ek 1. Tanzimat Sonrası Sıbyan mektebinde Ders Dinleyen Öğrenciler
Ek 2. Merasim İçin Hazırlanmış ve Fesine Nazarlık Takılmış Bir Erkek Talebe
Ek 3. Bedi’-i Besmele Merasimi İçin Hazırlanmış, Boynuna Şal Takılmış Bir Kız
Talebe ve Babası
Ek 4. Cüz Kesesi
Ek 5. İhsan Tezel 1910 Selanik
Ek 6. Bedi’-i Besmele Merasimi İçin Hazırlanmış Bir Kız Talebe
Ek 7. Âmin Alayı’nda Rahle ve Minder
Ek 8. Âmin Alayı’nda Ata Bindirilen Çocuk
Ek 9. Sıbyan mektebi Talebeleri ve Hocaları
Ek 10. Kahire Sıbyan mektebinde Ders Dinleyen Talebeler
Ek 11. Zikr-i Cemîl Varakası
Ek 12. Fatih Müftülüğüne Bağlı Bir Mektebe Ait Fotoğtaf
Ek 13. Sümbül Bahçesi Sıbyan mektebi’ne ait bir kayıt broşürü.
Ek 14. Gülzari Mualla Vakfı Fatih’in Nesli Sübyan Mektebi’ne Ait Bir Kayıt Broşürü.
Ek 15. “Bedi’-i Besmele Töreni” Yaz Kur'an Kursları Açılış Programı
Ek 16. Almanya’da Bed’i Besmele Töreni
Ek 17. Evde Yapılan Bedi’-i Besmele Töreni İçin Yapılan Bir Hazırlık
Ek 18. El İzim Uygulaması Kağıt Örneği
Ek 19. Çocuklara Uygulamalı Olarak Namaz Kılmayı Öğretmeden Önce Yapılan
Hazırlık
Ek 20. Tokat İli Sıbyan Mektebi Talebeleri
Ek 21. Abdest Köşesi
149
Ek 22. Kur’an’a Geçen Bir Çocuk İçin Düzenlenen Merasimden Bir Kare
Ek 23. Kur’an’a Geçen Bir Çocuğa Hediyesi Takdim Edilirken.
Ek 24. Özel Gaziosmanpaşa İlkadım Anaokulu’nda Yapılan Bir Tören
Ek 25. Yapılan Bir Törende Çocuklar Balonları Patlatıp İçindeki Şekerleri Toplarken
Ek 26. Yıl Sonu Merasiminden Bir Kare
150
Ek 1. Tanzimat Sonrası Sıbyan mektebinde Ders Dinleyen Öğrenciler, İstanbul'da Bir
Sıbyan mektebinde Öğrenciler (Sakaoğlu N. Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi
İstanbul Bilgi Üniversitesi 2003)
151
Ek 2. Merasim İçin Hazırlanmış ve Fesine Nazarlık Takılmış Bir Erkek Talebe (Fatih
Güldal’ın Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi İsimli Eserinden)
152
Ek 3. Bedi’-i Besmele Merasimi İçin Hazırlanmış, Boynuna Şal Takılmış Bir Kız
Talebe ve Babası (Fatih Güldal’ın Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi İsimli
Eserinden)
153
Ek 4. Cüz Kesesi (Fatih Güldal’ın Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi İsimli
Eserinden)
154
Ek 5. İhsan Tezel Çocukluğu 1910 Selanik ( Mehmet Tezel Aile Albümü)
155
Ek 6. Bedi’-i Besmele Merasimi İçin Hazırlanmış Bir Kız Talebe (Fatih Güldal’ın
Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi İsimli Eserinden)
156
Ek 7. Âmin Alayı’nda Rahle ve Minder (Fatih Güldal’ın Elifba’dan Muallime Mahalle
Mektebi İsimli Eserinden)
157
Ek 8. Âmin Alayı’nda Ata Bindirilen Çocuk (Fatih Güldal’ın Elifba’dan Muallime
Mahalle Mektebi İsimli Eserinden)
158
Ek 9. Sıbyan mektebi Talebeleri ve Hocaları (Fatih Güldal’ın Elifba’dan Muallime
Mahalle Mektebi İsimli Eserinden)
159
Ek 10. Kahire Sıbyan mektebinde Ders Dinleyen Talebeler (John Frederick Lewis'in
Kahire'de Türk okulu Adlı Tablosu)
160
Ek 11. Zikr-i Cemîl Varakası (Fatih Güldal’ın Elifba’dan Muallime Mahalle Mektebi
İsimli Eserinden)
161
Ek 12. Fatih Müftülüğüne bağlı Sümbül Bahçesi Sıbyan mektebi’ne ait fotoğraf.
162
Ek 13. Sümbül Bahçesi Sıbyan mektebi’ne Ait Bir Kayıt Broşürü. ( Bu Nüsha Vakıf
İnternet Sitesinden Temin Edilmiştir.) https://www.ihyavakfi.org.tr/iskender-celebisumbul-
4-6-yas-kuran-kursui#.Xnc6kYgzbIU [10.10.2018]
163
Ek 14. Gülzari Mualla Vakfı Fatih’in Nesli Sübyan Mektebi’ne Air Bir Kayıt Broşürü.
(Bu Nüsha Vakıf Sosyal Medya Hesabından Temin Edilmiştir.) [18.09.2018]
164
Ek 15. “Bedi’-i Besmele Töreni” Yaz Kur'an Kursları Açılış Programı
https://istanbul.diyanet.gov.tr/basaksehir/Sayfalar/contentdetail.aspx?ContentId=489
&MenuCategory=Kurumsal [06.8.18]
165
Ek 16. “Almanya’da Bed’i Besmele Töreni” [26.10.2019]
166
Ek 17. “ Bed’i Besmele Töreni Evde Yapılacak Bir Çocuk İçin Kitapçıktan Hareketle
Hazırlanan Malzemeler” [17.02.2019]
167
Ek 18. Genellikle Kullanılan Uygulama Kağıdı Bu Şekildedir.
168
Ek 19. Çocuklara Uygulamalı Olarak Namaz Kılmayı Öğretmeden Önce Yapılan
Hazırlık
169
Ek 20. Tokat İli Sıbyan Mektebi Talebeleri 1890’lı yıllar.
170
Ek 21. Özel Bir Kurumda Görev Yapmış Bir Öğretmen Tarafından Paylaşılan
Görseldir.
171
Ek 22. Kur’an’a Geçen Bir Çocuk İçin Düzenlenen Merasimden Bir Kare.
172
Ek 23. Kur’an’a Geçen Bir Çocuğa Hediyesi Takdim Edilirken.
173
Ek 24. Özel Gaziosmanpaşa İlkadım Anaokulu’nda Yapılan Bir Törende Çocuklar
Öğretmenleri Tarafından Seçilen İlahi Eşliğinde Hazırlanan Koreografilerini
Sunarken.
174
Ek 25. Özel Gaziosmanpaşa İlkadım Anaokulu’nda Yapılan Bir Törende Çocuklar
Balonları Patlatıp İçindeki Şekerleri Toplarken.
175
Ek 26. Yıl Sonu Merasiminden Bir Kare
176
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder