ABSTRACT
A WOMAN TRAVELLER IN OTTOMAN LANDS: LADY
HESTER STANHOPE AND HER OBSERVATIONS ON THE
OTTOMAN EMPIRE
-s a mysterious and intriguing place by Europeans,
has been visited by western travelers coming for various purposes in different periods
of history. These travelers recorded and wrote their observations about places that they
traveled to which shed light on their social, political and military life, which was not
mentioned in the official sources of the period that they were in.
Lady Hester Stanhope, who came to the Ottoman lands in the 19th century and
lived there for about thirty years, is one of the travelers who visited the East. Although
there isn’t any source written by the traveler about her own life and observations in
the Ottoman Empire; her personal physician, Charles Meryon, who accompanied her
throughout travels and with whom he was together until her death, filled this gap with
the work he wrote about the lady.
In our study we discuss our findings in three sections, based on the six-volume
work on Lady Hester. In the first section we discuss the traveler's family, character,
the life of religion and thought and her death in the first chapter; the route she traveled
in the Ottoman Empire is examined in chronological order in the second one. In the
last section, evaluations of the social, cultural, political and religious life of the
Ottoman people are given based on the observations of Lady Hester Stanhope and her
Doctor Charles Meryon.
Keywords: Woman Traveller, Lady Hester Stanhope, Ottoman-English Relations,
Doctor Meryon, 19th Century Ottoman History
iv
ÖNSÖZ
Tarih boyunca Avrupa ülkelerinden gelen birçok seyyaha ev sahipliği yapmış
Osmanlı toprakları, XIX. yüzyılda bir kadın seyyahı, Leydi Hester Stanhope’yi de
ağırlamıştır. İngiltere’nin asil ve köklü ailelerinden birinde yetişen seyyah, 1810
yılında ülkesinden ayrılıp yaklaşık otuz yıl kalacağı Osmanlı topraklarına gelmiştir.
Yedi yıl Osmanlı topraklarında dolaştıktan sonra Cebel-i Lübnan’da yerleşmeye karar
vermiş; vefat ettiği tarih olan 1839 yılına kadar burada kalmıştır. Kendisi hakkında var
olan hatıratları ve gezi yolculukları tüm seyahatleri boyunca kendisine eşlik eden ve
vefat ettiği tarihe kadar yanında bulunan şahsi doktoru Charles Meryon tarafından
kaleme alınmıştır.
Çalışmamızda doktoru tarafından yazılan bu altı ciltlik eseri ana kaynak olarak
kullandık ve tezimizi giriş ve üç bölüm olarak ele aldık. Giriş kısmında seyahat olgusu,
bu süreçte yazılan seyahatnamelerin önemi ve Osmanlı kaynakları açısından taşıdığı
değer ile 19.yy. seyyahlarının Doğu’ya olan genel bakış açısını inceledik.
Birinci kısımda seyyahın biyografı, ailesi, ilk yılları, karakteri, dini ve düşünce
dünyası, vefatı olarak ayrı başlıklar altında ele alınırken; yine bu bölümde seyyah
hakkında yazılan eserlerin baskısı, muhtevası, önemi, üslubu ve kaynak değeri de tahlil
edilmektedir.
İkinci bölümde Leydi Hester’in İngiltere’den başlayarak 1810-1817 yılları
arasında Osmanlı’da takip ettiği güzergâh kronolojik sıra gözetilerek verilmektedir.
Seyyahın yolculukları boyunca ziyaret ettiği ülke ve şehirlerin başında Malta, Atina
İstanbul, Mısır, Filistin, İsrail, Suriye ve Lübnan gelmektedir. Bu ayrım gözetilerek
sekiz alt başlık bu yerlerde ziyaret ettiği köy, kasaba, mahalleler; tanıştığı kimseler,
tecrübe ettiği durumlar incelenmektedir.
Üçüncü ve son bölümde ise XIX.yy Osmanlı’sında mevcut olan düzen, sosyokültürel,
dini, siyasi yapı ele alınarak; seyyahın ve şahsi doktoru Charles Meryon’un
Osmanlı halkına dair yapmış oldukları gözlemlerine yer verilmektedir.
v
Çalışmamızın ana kaynağını teşkil eden altı ciltlik eser, 1845 yılında İngilizce
olarak kaleme alınmıştır. Kitapta, genel olarak günlük dilde kullanılmayan İngilizce
kelimelerin ağırlıkta olması; Doktor Meryon’un İngilizcenin yanı sıra Fransızca,
İtalyanca, Latince, Arapça gibi birden çok dil bilmesi hasebiyle kitapta bu dillerden
kelime ve pasajlara sıklıkla yer vermesi karşılaştığımız zorluklardandır. Ana
kaynakların yanı sıra birinci ve ikinci bölümde kullandığımız eserlerin hemen hepsi
İngilizcedir. Özellikle Hester’in biyografisini ele alırken herhangi bir Türkçe esere,
makaleye ya da çalışmaya denk gelmememiz bu alanda var olan eksikliği görmemizi
sağlamıştır. Seyyahın gözlemlerine dayandırılarak oluşturulan üçüncü bölümde ise,
bahsedilen bilgiler, dönemin tarihi kaynaklarıyla karşılaştırılarak ele alınmakta;
Osmanlı’nın 19.yy. sosyal, siyasal ve kültürel hayatına dair sağlıklı bir değerlendirme
yapmayı amaçlamaktadır.
Tezimi yazarken hiçbir desteğini, tecrübesini ve emeğini esirgemeyen; her an
sabırla ve anlayışla yardımcı olan danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Sarıkaya
hocama minnetimi arz ederim. Konu seçimimde seyyah çalışmamı öneren ve lisans
döneminde bize örneklik teşkil eden Doç. Dr. Selim Argun’a ayrıca minnettarım. Tezi
bitireceğime dair inancım kalmadığında dahi bana inanan ve her anlamda yardımcı
olan başta arkadaşım Büşra Nur Yıldırım Erdoğdu ve eşi Mehmet Fatih Erdoğdu’ya,
Hande Meliha İçaçan’a, Halenur Kılıç’a ve adını burada sayamayacağım diğer
arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ederim. Ayrıca mesai arkadaşlarım olan Ayasofya
Cami rehberlerine tezi tamamlama aşamasında gösterdikleri fedakarlıklarından dolayı
da teşekkür etmek isterim. Son olarak bu süreç boyunca gösterdikleri sabırlarından
dolayı aileme ve kedim Muggle Hunuma’ya teşekkürlerimi sunarım.
Halise Hunuma
Başakşehir 2022
vi
İÇİNDEKİLER
ÖZ .............................................................................................. ii
ABSTRACT ............................................................................. iii
ÖNSÖZ ..................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER ....................................................................... vi
KISALTMALAR LİSTESİ .................................................. viii
GİRİŞ ........................................................................................ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
HAYATI VE ESERLERİ
1.1.Lady Hester Stanhope ................................................................................................. 5
1.1.1. Ailesi ................................................................................................................................ 5
1.1.2. İlk Yılları .......................................................................................................................... 9
1.1.3. Kişiliği ve Karakteri ....................................................................................................... 13
1.1.4. Din Algısı ve Düşünce Dünyası ..................................................................................... 15
1.1.5. Vefatı ve Defni ............................................................................................................... 18
1.2. Eserleri ....................................................................................................................... 19
1.2.1. Memoirs of Lady Hester Stanhope .................................................................................... 19
1.2.1.1. Baskısı ve Muhtevası .................................................................................................. 19
1.2.2. Travels of Lady Hester Stanhope ....................................................................................... 21
1.2.2.1. Baskısı ve Muhtevası .................................................................................................. 21
1.2.3. Eserlerin Üslubu ................................................................................................................. 22
1.2.4. Eserlerin Kaynak Değeri ................................................................................................ 24
İKİNCİ BÖLÜM
YOL GÜZERGAHI
2.1. Malta ..................................................................................................................................... 27
2.2. Atina ...................................................................................................................................... 29
2.3. İstanbul .................................................................................................................................. 31
2.4. Mısır ...................................................................................................................................... 34
2.5. Filistin ................................................................................................................................... 38
2.6. İsrail ....................................................................................................................................... 40
2.7. Suriye .................................................................................................................................... 43
2.8. Lübnan ................................................................................................................................... 49
vii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELERİ
3.1. Siyasi Hayat ............................................................................................................... 54
3.1.1. XIX.yy.’da Osmanlı’nın Siyasi Durumu ve İngilizlerle İlişkileri ...................................... 54
3.1.2. Önemli Devlet Adamları .................................................................................................... 56
3.1.2.1. Sultan II. Mahmud ...................................................................................................... 56
3.1.2.2. Kavalalı Mehmed Ali Paşa ......................................................................................... 59
3.1.2.3. Cezzar Ahmed Paşa .................................................................................................... 61
3.1.2.4. Emir Beşir ................................................................................................................... 63
3.1.2. 5. Şeyh Beşir .................................................................................................................. 65
3.1.2.6. Süleyman Paşa ............................................................................................................ 67
3.1.2.7. İbrahim Paşa ............................................................................................................... 67
3.1.2.8. Abdullah Paşa ............................................................................................................. 70
3.1.2.9. Mahanna el-Fadel ....................................................................................................... 72
3.1.4.10. Diğerleri .................................................................................................................... 75
3.2. Dini Hayat .................................................................................................................. 75
3.2.1. Müslümanlar ...................................................................................................................... 76
3.2.2.Hristiyanlar .......................................................................................................................... 81
3.2.3. Yahudiler ............................................................................................................................ 87
3.2.4. Dürziler .............................................................................................................................. 90
3.2.5. Nusayriler ........................................................................................................................... 94
3.2.6. Mitvaliler ............................................................................................................................ 95
3.3. Sosyal ve Kültürel Yaşam ........................................................................................ 96
3.3.1. Sokaklar, Evler ve Dükkanlar ............................................................................................ 97
3.3.2. Harem ve Hamam Kültürü ............................................................................................... 102
3.3.3. Giyim ve Kuşam .............................................................................................................. 106
3.3.4. Yemek Kültürü ................................................................................................................. 109
3.3.5. Kadınların Rolü ................................................................................................................ 112
3.3.6. Osmanlı’da Erkekler ........................................................................................................ 114
3.3.7. Sağlıkla İlgili İzlenimler .................................................................................................. 115
SONUÇ .................................................................................. 118
KAYNAKÇA ........................................................................ 123
EKLER .................................................................................. 135
viii
KISALTMALAR LİSTESİ
a.e. : Aynı eser
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
bkz. : Bakınız
c. : Cilt
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
s. : Sayfa
vs. : Vesaire
yy. : Yüzyıl
çev. : Çeviren
karş. : Karşılaştırınız
dr. : Doktor
v.d. : Ve diğerleri
yay. : Yayınları
Mr.
: Mister
TTK : Türk Tarih Kurumu
OSAV : Osmanlı Araştırmaları Vakfı
1
GİRİŞ
Tarih boyunca insanlar, eğlence, keşfetme, ticaret, dini ziyaret vs. gibi birçok
farklı ereklerle seyahat etmiş; gezip gördükleri yerlerde dikkatlerini çeken durum ve
olayları yazdıkları seyahatnamelerinde ele almışlardır. Ziyaret ettikleri halkın adet,
gelenek-görenekleri, yaşam biçimleri, dinleri, siyasi kabulleri de ilgilendikleri ve gezi
yazılarında yer verdikleri meselelerinin başında gelmiştir.1 Yıllar içinde kaleme alınan
birçok sayıdaki seyahatname de kendi tarzını oluşturmuş; salt kuru tasvirlerden ziyade,
seyyahın kendi düşünce dünyasını, romantik bakış açısını, endişelerini, kendi yurdu
için güttüğü emellerini yansıtır hale gelmiştir.2
Altı yüz yıllık hakimiyet sürecinde batılı seyyahların dikkat çekici, merak
uyandırıcı bir yer olarak bulduğu Osmanlı Devleti de birçok farklı seyyahı
topraklarında ağırlamıştır. 15.yy’da başlayan ve 20.yy’a kadar son hızla devam eden
ziyaretlerle birlikte Osmanlı hakkında yazılan seyahatnamelerde de nicelik olarak artış
görülmüştür. Avrupa ve Osmanlı arasında gelişen ekonomik ve siyasi gelişmeler ve
değişmeler gelen seyyahların sayısını etkilediği gibi onların gözlemlerine,
yorumlarına ve değerlendirmelerine de tesir etmiştir.3 Özellikle 19.yy’da Osmanlı’nın
zayıflamasını fırsat bilen ve onun üzerinden kendi hakimiyet alanlarını kurmak isteyen
Avrupalı devletler, doğu hakkında gözlem yaparak, onu kâğıt üzerinde kendi değerleri
doğrultusunda yorumlayarak Doğu’ya egemen olmaya çalışmışlardır.4 Sömürgecilik,
emperyalizm idealleriyle şekillendirdikleri vatandaşlarının doğuya gitmelerini teşvik
etmiş ve bu şahısların yazdıkları eserleri de birer sömürü fırsatı olarak
değerlendirmişlerdir.5
1 Özgür Yılmaz, “Osmanlı Şehir Tarihleri Açısından Yabancı Seyahatnamelerin Kaynak Değeri”,
Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı: XXVIII/2, 2013, s. 588.
2 Winfred Löschburg, Seyahatin Kültür Tarihi, Dost Kitabevi Yay., Ankara, 1998, s. 102-103.
3 Yılmaz, a.g.m., s. 594-595.
4 Edward Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, Metis Yay., İstanbul, 2013, s. 17-18; Thierry
Hentsch, Hayali Doğu: Batı’nın Akdenizli Doğu’ya Politik Bakışı, Metis Yay., İstanbul, 2016, s.
128- 132, 139- 148.
5 Seyahatleri sonrasında gördüklerini raporlar halinde sunan seyyahlara yüklü meblağlar ödeniyordu;
bkz. Aslıhan Kılınç, “XV-XIX. Yüzyıllar Arası Batılı Seyyahların Gözünden Değişen Türk İmgesi,
Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul ve Ayasofya”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020 c. 7,
2
Tarihi kayıtlarda, belgelerde yer almayan bilgileri de ihtiva eden seyahat
yazılarının, Osmanlı tarihi alanında kaynak olarak kullanılması ise Türkiye’de 1980’li
yıllarda başlamıştır. Genel olarak tercüme ve derleme alanında başlayan kullanımı
günümüzde akademik alanda henüz yenidir.6 Tarih yazımında kaynaklık teşkil eden
bu seyahatnameler, her ne kadar edebi kaynak olarak görülse de dönemin sosyokültürel,
ekonomik, coğrafi vb. birçok farklı alanda okunmasına ve belgelerde yer
almayan bilgilerle de tamamlanmasına imkân sağlamıştır. Ancak seyahatnamelerin
farklı kültüre ve altyapıya sahip seyyahlar tarafından kaleme alınması ve
seyahatnameleri yazan kişilerden bağımsız sayılamaması da bu kaynakları okurken
birtakım kuralların gözetilmesine neden olmuştur.7 Kişinin içinde yetiştiği kültür,
eğitim durumu, ailesi vs. gibi seyyahla ilgi durumlar, seyahatnameleri kaynak olarak
değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken etmenlerin arasında yer
almıştır.8
İngiliz seyyahların Osmanlı’ya ilgi göstermesi ise 16.yy’da, Akdeniz ticaretiyle
başlar. Bu tarihe kadar dini saiklerle husumet besledikleri Müslümanlar ve onların
yaşadığı topraklar, kendileri için ziyaret ettikleri ve haklarında yazılar kaleme aldıkları
yerler haline gelir.9 18.yy’ın başlarından itibaren Napolyon’un kıta engelini
kaldırmasının akabinde ise kafileler halinde Anadolu, Mısır gibi doğuda bulunan
bölgelere daha yoğun bir şekilde yönelirler.10 19.yy’a gelindiğinde ise her gezgin için
yola çıkma sebebi farklı olsa da Avrupa’dan Doğu’ya gelen seyyahlarda olduğu gibi
İngilizler de siyasi motivasyonlarla hareket etmiş; Akdeniz’de hakimiyet alanlarını
güçlendirmek için gezi notlarından oluşan yazılarını merak, öğrenme arzusundan
ziyade ülkeleri adına hükmetme arzusuyla kaleme almışlardır.11
sayı:3, s. 1845; Jale Parla, Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, İletişim Yay., 2018, İstanbul, s. 22-
23.
6 Yılmaz, a.g.m., s. 591-595.
7 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir? Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2003, s. 183-185;
Yılmaz, a.g.m., s.597, 605.
8 Doç.Dr. Gürsoy Şahin, İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe
Yay., İstanbul, 2017, s.18-20; Faroqhi, a.g.e., s.185-186.
9 Orhan Burian, “Türkiye Hakkında Dört İngiliz Seyahatnamesi”, Belleten, Ankara, 1951, c. XV, Sayı:
58, s.223.
10 Löschburg, a.g.e., s. 97-99.
11 Özellikle XVI. Ve XVII. Yy’daki seyahatnameler Osmanlı’nın batı karşısındaki üstünlüğü hasebiyle
daha tarafsız bir tutum içinde kaleme alınırken; Osmanlı’nın 18.ve 19.yy’da zayıflamaya
başlamasıyla ön yargılı ve taraflı yorumlar seyahatnamelerde görülmeye başlanmıştır. Her ne kadar
3
Kaleme alınan seyahatnamelere, gezi yazılarına bakıldığında ise genelinin erkek
seyyahlar tarafından yazıldıkları dikkat çekmektedir. Kadınların daha çok ev ve
aileleriyle sınırlı tutulmaları, yolculukların birçok tehlike barındırmaları, bu tarz
maceralara atılmalarını imkânsız hale getirse de 19.yy’da iyileşen ulaşım koşullarıyla
Avrupa’dan Osmanlı’ya gelen kadın seyyahların sayısında artış gözükmektedir.12
Bu tezin çıkış noktasını oluşturan da 19.yy’da Osmanlı’ya gelen İngiliz kadın
seyyahlardan biri, Leydi Hester Stanhope hakkında yazılan seyahatnamedir. Yirmi
dokuz yıl kaldığı ve dilini, kültürünü ilk elden müşahede ettiği Osmanlı toplumu
hakkında kendisi bizatihi derleme bir kitap yazmış olmasa da uzun yıllar yanında
bulunan ve hayatının birçok anına şahit olmuş şahsi doktoru Charles Meryon bu
eksikliği gidermiştir. Seyyahın vefatından sonra hatıratlar ve gezi notları olarak üçer
ayrı ciltte yazmış olduğu eserde doktor, leydinin bizzat arkadaşlarına ve İngiliz devlet
erkanına yazdıkları mektuplarını, seyyahtan dinlediği hikayeleri, seyyahın olaylar
hakkında yaptığı gözlemleri ve yorumları bir araya getirerek kitabın esas muhtevasını
oluşturmuştur. Bunların yanı sıra doktor, kendi yorumlarına ve gözlemlerine de kitapta
yer vermiştir. Mesleğinin getirdiği avantajla Leydi Hester’in bulunamadığı harem
dairelerini gezen ve bazı paşalarla görüşme imkânı bulan doktorun yorumları da çok
değerlidir. Aynı zamanda bu durum, 19.yy. Osmanlı’sını iki farklı perspektiften
okuma fırsatı elde etmemize yardımcı olmaktadır.
Seyyahın doktoruyla İngiltere’den ayrılıp Osmanlı topraklarına geldiği dönem,
Sultan Mahmud’un saltanatına denk gelmektedir. Batı tipi reformların hız kazandığı,
iç ve dış siyasette birçok gelişmenin yaşandığı bu süreçte seyyah, Osmanlı’daki bu
gelişmeleri yakinen müşahede etmiş; 19.yy. siyasi ve sosyal hayatına dair
yazdıklarıyla kaynaklık teşkil etmiştir. Diğer seyyahların ziyaret imkânı bulamadığı
haremleri, hamamları, camileri ve önemli devlet adamlarının yaşadıkları alanları da
ziyaret ederek dönemi birçok farklı alandan incelememize imkân sağlamıştır.
Tarihi olayları değerlendirirken kaynak olarak kullanılan bu seyahatnameler, resmi kayıtlarda
geçmeyen bilgileri ihtiva etmesi bakımından çok değerli olsa da yazandan bağımsız düşünülemeyen
seyahatnameleri tarihsel olgu olarak görmek doğru olmayacaktır; Yılmaz, a.g.m., s. 589-591.
12 Jennifer Speake, Literature of Travel and Exploration: An Encylopedia, Vol. II, Fitzroy Deaborn
Publishing, New York, 2003, s. 477-478.
4
Her gelen seyyah kendi mesleği doğrultusunda Osmanlı’yı yorumlamaya gitmiş;
yazdıklarını da bu minvalde şekillendirmiştir. Örneğin bir botanikçi gittiği yerin bitki
örtüsünü araştırırken, bir misyoner toplumun dini yapısını ve gayrimüslim halkı
anlatma gayreti içine girmiştir.13 Ancak Hester ile ilgili seyahatnameyi
incelediğimizde hem doktorun hem de kendisinin Osmanlı’nın bitki örtüsü, yer
şekilleri, gayrimüslim halkı, toprak yapısı, halkın gelişim durumu, sokakların yapısı,
siyaset adamların biyografileri ve aile yaşamlarını gibi birçok alanı kapsayacak bir
gözlem ve çalışma yaptıklarını söyleyebiliriz. Doktorun aynı zamanda bir sanatçı
olması ve çizdiği gravürlerle bölgeyi tanıtması eseri daha da değerli kılmaktadır.
Bunun yanı sıra gittiği bölgelerdeki koordinatları vermesi, harita çizimiyle de
ilgilenmesi diğer seyahatnamelerden daha kapsamlı bir içerik sunmaktadır.
13 Yılmaz, a.g.m., s.596.
5
BİRİNCİ BÖLÜM
HAYATI VE ESERLERİ
Vefatından yaklaşık iki yüz yıl sonra dahi adından söz ettiren ve Osmanlı
topraklarına gelen en sıra dışı seyyahlardan biri olan Leydi Hester’in hayatına dair
yabancı kaynaklarda birçok eser yer alsa da Türkçe yazılmış herhangi bir çalışma
bulunmamaktadır. Bu noktada seyyahın hayatına dair bilgi eksikliğini tamamlamak
amacıyla bu bölümü seyyahın ailesi, çocukluğu, çevresi, düşünce dünyası gibi
konulara ayıracağız.
Hester hakkında kaleme alınan eserler göz önünde bulundurulduğunda ana
kaynak kabul edilen, bizim de çalışmamızın esasını oluşturan şahsi doktoru
Meryon’un yazmış olduğu Memoirs of Lady Hester Stanhope14 adlı hatıratı ön plana
çıkmaktadır. İkinci kaynak olarak da yeğeni Wilhemenia Powlett Stanhope’nin yazmış
olduğu The Life And Letters of Lady Hester Stanhope15 adlı eser gelmektedir. Ancak
tezde yalnızca bu iki ana kaynağı değil, bu eserlerin ışığında yazılan diğer kitapları da
inceleyerek seyyahın biyografını bütüncül bir şekilde ele almaya çalışacağız.
1.1.Lady Hester Stanhope
1.1.1. Ailesi
Hester’in sıra dışı karakterinin oluşmasında ve siyasi hayatının şekillenmesinde
en etkili olan faktör ailesidir. Erken yaşta annesini kaybetmesi, üvey annesinden ilgi
görememesi ve kısıtlı süre vakit geçirdiği büyük annesinin kendisine örnek
oluşturamaması, ailenin güçlü ve otoriter erkeklerini rol model olarak seçmesine neden
olmuştur. İngiltere siyasetine uzun yıllar yön vermiş büyük babası ve dayısından aldığı
14 Charles Lewis Meryon, Memoirs of Lady Hester Stanhope: Forming The Completion of Her
Memoirs Narrated by Her Physician, Volume II, London, Henry Colburn, 1845.
15 Wilhelmina Powlett Stanhope, Duchess of Cleveland, The Life And Letters of Lady Hester
Stanhope, London, John Murray, 1914.
6
siyasi tecrübe; mucit ve filozof olan babasından aldığı dehası onun karakterini daha
iyi analiz edebilmemiz ve kendisini daha iyi anlayabilmemiz için gereklidir. Bu
sebeple bu başlıkta hayatına tesir eden aile üyelerine ve bunların etkilerine yer
vereceğiz.
İngiltere’nin seçkin ve varlıklı ailelerinin birinden gelen Hester’in babası, devlet
adamı, filozof, yazar ve mucit III.Earl Charles Stanhope’dir. Kendisiyle aynı ismi
taşıyan annesi, İngiliz devlet adamı Yaşlı William Pitt’in kızı vikontes Leydi Hester
Pitt’tir.16
II. Earl Philip Stanhope’nin ikinci oğlu olan Charles Stanhope17, 3 Ağustos 1753
tarihinde Londra’da dünyaya gelir. Asil ve zengin bir aileden gelen Charles, iyi bir
eğitim alması için prestijli bir devlet okulu olan Eton Koleji’ne kaydedilir. Eğitimini
tamamladıktan sonra İsviçre’ye gider ve burada kendisini tamamıyla matematik
çalışmalarına adar.18 Matematiğe ek olarak Fransızca, Yunanca ve felsefe eğitimi alır
ve tüm zamanını mekanik bilimi ve geometri ihtisasına ayırır. On sekiz yaşına
geldiğinde sarkaçların yapısı üzerine Fransızca yazdığı bir makale Stockholm
Akademisi tarafından ödüllendirilir.19
1774 yılında İngiltere’ye döndüğünde ise siyasi camiada yer almaya karar verir.
Demokrat çizgide ilerleyen ve 1780 yılında Avam Kamarası’na giren Charles
Stanhope, güçlü sesi ve hiddet dolu jestleriyle etkili bir konuşmacı olarak siyasi
camiada kabul görür. 20 1786 yılında babasının ölümüyle Lordlar Kamarası’na girerek
III. Earl Stanhope olarak meclisteki yerini alır.21 Politik camiadaki tüm işlerinin yanı
sıra çocukluk yıllarından itibaren merak duyduğu bilimsel çalışmalarını ailesiyle
yaşadığı Chevening’deki evinde devam ettirir. Evin bir odasını laboratuvar olarak
16 Stanhope, Duchess of Cleveland, a.g.e., s. 2-3.
17 Charles Stanhope hakkında detaylı bilgi için bkz; Ghita Stanhope, The Life Of Charles Third Earl
Stanhope, Longmans, Green and CO., London, 1914.
18 Hugh Chisholm, “Charles Stanhope”, Encyclopaedia Britannica, Vol XXV, Encyclopaedia
Britannica, Inc., New York, 1911, s. 774.
19 William Prideaux Courtney, “Charles Stanhope”, Dictionary of National Biography, Elder Smith
and CO., London, Vol 54, 1898, s. 1-2.
20 Frank Hamel, Lady Hester Stanhope: A New Light on Her Life and Love Affairs, Cassell and
Company, London, 1913, s. 6-7.
21 John Basil Watney, Travels in Araby of Lady Hester Stanhope, Gordon Cremonesi, London,
1975, s. 18.
7
kullanır ve burada yeni tür baskı makineleri, hesap cihazları, lensler, buharla çalışan
araçlar gibi birçok buluşa imza atar.22
Hester’in büyük babası Lord Chatham ya da diğer bilinen ismiyle William
Pitt’tir.15 Kasım 1708’de İngiltere’nin önde gelen ailelerinden birinde doğan Pitt’in
babası parlamento üyesidir. Dedesi ise büyük bir servet elde ettiği Doğu Hindistan
Kumpanyası’nın23 Madras’taki fabrikasının yöneticisi Diamond Pitt’tir.24 Büyük
büyük torunu Hester gibi maceracı bir karaktere sahip olan ve seyahat etmeyi seven
Diamond için Lord Rosebery25, zekâsının ve maceracı karakterinin aile üyeleri
içerisinde en çok Hester’de kendisini gösterdiğini ifade eder.26
İki kez İngiltere başbakanı seçilen ve özellikle Yedi Yıl Savaşı’nda İngiltere’ye
kazandırdığı başarı ile adını duyuran Chatham’ın siyasi yetenekleri Leydi Hester’i
etkilemiş, onunla aynı çizgide ilerlemesine neden olmuştur.27 İngiliz hükümetinin
Osmanlı karşısındaki tutumunu özümseyen leydi, Osmanlı’ya geldiği andan itibaren
dönemin önde gelen isimleri ile görüşüp onlarla iyi ilişkiler geliştirir. Lübnan’a
yerleştikten sonra dedesi gibi casusluk sistemini kullanarak dönemin paşaları ve
güncel siyasi hadiselerin üzerinde etkin bir role sahip olur.28 Yine bu dönemde
22 Coutney, a.g.e, s. 4-5.
23 Orijinal adı British East India Company olan bu kumpanya, Uzakdoğu ve Hindistan’da İngiliz
sömürgeciliğini temsil eden özerk devlet statüsündeki ticaret şirketidir; bkz. Azmi Özcan, “İngiliz
Doğu Hindistan Şirketi”, DİA, c.22, İstanbul, 2000, s. 294.
24 Keith Laybourn, British Political Leaders: A Biographical Dictionary, ABC-CLIO, California,
2001, s. 261-262.
25 Kısa süre İngiltere’de başbakanlık yapmış olan Archibald Philip Primrose ya da bilinen diğer
ismiyle Lord Rosebery Yaşlı William Pitt hakkında yazmış olduğu kapsamlı biyografi kitabıyla da
bilinmektedir. Hakkında detaylı bilgi için bkz. Thomas F. G. Coates, Lord Rosebery: His Life and
Speeches, c.I, Hutchinson and co., London 1900.
26 Lord Rosebery, Chatham: His Early Life and Connections, Harper, New York, 1910, s. 7.
27 Her zaman büyükbabasının politik alanda tanıdığı en zeki kişi olduğunu söyleyen Hester, Lord
Chatham’ın anlaşılması için onun yaşadığı dönemin iyi bilinmesinin gerekli olduğunu ve onun gizli
niyetlerinin, asıl amaçlarının kolayca anlaşılmayacağını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.
339.
28 Lord Chatham için Akka kuşatmasında yer alan kadın casuslardan biri daha sonra Hester için de
çalışmaya başlar. Doktor, erkek kıyafetleri için gördüğü kişinin İbrahim Paşa’nın ordusu ve
hareketleri hakkında bilgi toplamak için kılık değiştirdiğini ve Hester’e getirdiği bilgi karşılığında
yıllık olarak ücret aldığını anlatır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 78-79; Hester’in emrinde çalışan
tek casus yalnız bu kadın değildi. Onun ayak işlerine koşan yakın adamlarından biri, aynı zamanda
İstanbul’a gidip hükümet hakkında haber toplayan ya da bu tür bilgileri seyyaha sunan kişiydi; bkz.
Meryon, Memoirs, c.III, s. 144; İngiliz hükümetinden farklı olarak dedesinin kibar görünüşlü
topluma karışması kolay kişilerden ziyade her limana girip, herhangi bir riske girebilecek kaba
denizcilerden, kamplara ulaşacak seyyar satıcılardan oluşan casus ekibi kurduğunu belirtir.
8
Akdeniz üzerindeki hakimiyetini kaybetmek istemeyen İngiltere’nin Lübnan’da
Marunilere karşı Dürzileri destekleme planına uygun olarak bölgedeki şeyhlerle ve
emirlerle yakın temaslarda bulunur.
Hester’in büyükbabasına karşı duyduğu hayranlık yalnız siyasi alanla da sınırlı
kalmaz. Doktor Meryon’a göre Lord Chatham’a benzetilmekten son derece memnun
olan Hester, onu her alanda taklit etmektedir.29 Yazdığı mektuplarda dahi
büyükbabasının üslubunu kullanır. Karakter açısından da benzerdirler. İkisi de
insanlar üzerinde mutlak bir kontrol kurmaktan hoşlanan30 ve istediklerini elde etme
konusunda son derece kararlı şahsiyetlerdir.31
Hayatı boyunca her daim destekçisi olan dayısı Genç William Pitt32
seyyahımızın hayatını etkileyen en önemli isimlerden bir diğeridir. 28 Mayıs 1759’da
Hayes’te doğan William, asil bir aileden gelen annesi Lady Hester Greenville ile aynı
adı taşıdığı babası Pitt’in ikinci oğludur. İlk eğitimini hatip olan babasından alır.
Oğlunun felsefe, hitabet, matematik ve filoloji gibi alanlarda taşıdığı potansiyeli fark
eden Yaşlı Pitt, onun Parlamento’ya girmesini ister ve bu doğrultuda eğitim alması
için çalışır.33
Dürüstlüğü ve siyasi alandaki yetenekleriyle yirmi dört yaşında İngiltere
başbakanı seçilen ve böylelikle İngiliz tarihinin en genç başbakanı olan Genç Pitt,
19.yy’da “Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikası” ile Türk- İngiliz tarihi
açısından da önemli bir konuma sahiptir. Çalışkanlığıyla ve görev bilinciyle hayatının
sonuna kadar kendini yoğun tempoda çalıştığı işine adar ve bu sebeple hiç evlenmez.
Yeğeni Hester’in, yaşadığı Walmer Sarayı’na taşınmasıyla ihtiyaç duyduğu desteği
bulur. Konukları ağırlama görevi verdiği ve her konuda söz sahibi kıldığı yeğeninin,
aristokratlarla ve önemli isimlerle tanışıklık kurmasına vesile olur. Hester de tüm bu
Toulon’daki silahlanma hakkındaki durumu da dilenci bir erkek gibi giyinmiş bir kadın casusundan
böyle öğrendiğini ifade eder; bkz. Memoirs, c.II, s. 288-289.
29 Meryon, Memoirs, c.II, s. 286-288.
30 Meryon, Memoirs, c.II, s. 206.
31 Meryon, Memoirs, c.II, s. 239.
32 William Pitt hakkında daha ileri okuma için bkz; William Hague, William Pitt The Younger,
Alfred A. Knopf, New York, 2005., Lord Macaulay, William Pitt, Macmillan and co., London,
1904.
33 William Pitt, Annals of The Life of The Rt. Hon. William Pitt, R.M. Bacon, London,1810, s.3-6.,
Laybourn, a.g.e, s. 264.
9
minnettarlığının karşılığı olarak dayısını en iyi şekilde temsil eder, at üstünde saatlerce
durmak zorunda kaldığı törenlerde dahi dayısını yalnız bırakmaz ve her daim desteğini
hissettirir.34
Dayısı Genç William35 ile yalnız iki yıl birlikte yaşasa da bu dönem, Hester için
birçok alanda tecrübe kazandığı bir süreci kapsar. Yalnız üst zümrede kendisine yer
bulması ve siyasi alandaki yeteneklerinin fark edilmesi açısından değil, hükümet
politikalarının yakın takipçisi olması açısından da önemlidir. Dayısının hükümet
başkanı olduğu dönemde İngiltere ile Fransa arasında vuku bulan savaşın gelişim
aşamalarına yakinen şahit olmuş ve burada yaptığı gözlemleri Suriye’de kurmayı
hayal ettiği imparatorluğa örnek oluşturmuştur. 36 Yine bu dönemde Avrupa’da etkin
bir şekilde faaliyette bulunan gizli cemaatleri ve komplolarını dayısının nasıl ekarte
ettiğini gözlemleme fırsatı bulmuştur.37
1.1.2. İlk Yılları
Suriye Çölü’nü ilk geçen Avrupalı kadın olarak bilinen, seyyah, arkeolog,
aristokrat, maceracı gibi birçok farklı isimle adlandırabileceğimiz Hester Lucy
Stanhope, 12 Mart 1776 tarihinde Chevening, Birleşik Krallık’ta dünyaya gelmiştir.38
Küçük yaşlarından itibaren mücadele ve zorluklar içinde geçen ömründe ilk
acıyı annesinin ölümüyle yaşar. Henüz dört yaşındayken annesini kaybettiğinde
kendisinden küçük iki kız kardeşi daha vardır.39 Üç çocukla tek başına kalan babası
ise altı ay sonra annesinin kuzeni Louisa Grenville ile evlenir. Çocuk yetiştirme
konusunda herhangi bir tecrübesi olmayan yeni üvey annesi ne Hester’in ne de
kardeşlerinin bakımını üstlenmek ister. Annesinin ölümünden sonra arzuladığı mutlu
34 Stanhope, a.g.e, s. 54.
35 Hester’e göre Tanrı’nın Kral George‘ye ve üst tabakadan insanlara lütuf olarak gönderdiği dayısı
Mr.Pitt, dünyadaki en merhametli insanlardan biriydi; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.171.
36 Stanhope, a.g.e., s. 99.
37 Hester’e göre bu cemaatlerden biri olan Farmasonlar, dünyanın her alanına yayıldıkları gibi, kendi
peşine de düşmüşlerdi. Ona göre farmasonlar, tüm seyahatleri boyunca kendisini takip etmiş hatta
peşine casus takmışlardır; bkz. Meryon, Memoirs, c.I, s. 199.
38 Hamel, a.g.e., s. 5-6.
39 Kızıyla aynı ismi taşıyan Vikontes Lady Hester, vefat ettiğinde yirmili yaşlarındadır. Kaynaklarda
hakkında çok fazla bilgi yer almasa da Lord Haddington vikontesin neşeli, alçakgönüllü ve
sıcakkanlı birisi olduğunu belirtir; bkz. Stanhope, a.g.e., s. 1.
10
aile ortamı babasının ilgisizliği ile daha da uzak bir ihtimal haline gelir. Tüm vaktini
devlet işleri ve kendi laboratuvarına ayıran babaları Charles’in, çocuklarıyla iletişimi,
katı kurallara dayalı emir-itaat ilişkisi ile sınırlı kalır. Üç kız kardeşin ise bakım,
terbiye ve disiplinini sağlamak mürebbiyelerinin kontrolüne bırakılır.40 Tüm bu aile
ilgisinden ve düzgün bir eğitimden uzak, mutsuz aile hayatı Hester’in zorlu bir
çocukluk geçirmesine neden olsa da yeğeni Wilhelmina Stanhope’nin leydi hakkında
yazmış olduğu kitaba göre üstün zekâsı, tükenmek bilmeyen enerjisi ve cesaretiyle
yaşadığı bu olumsuzlukların etkisini hafifletebilmiştir.41
Babasının siyasi çevresinde adı eşitlik, özgürlük ve birlik söylemleriyle birlikte
anılsa da hakkında yazılan kitaplarda ailesine karşı tam bir despot olarak tanımlanır.42
Eşinin ve çocuklarının üzerlerinde sürekli bir otorite oluşturması, kendisine kayıtsız
şartsız itaat edilmesini beklemesi ve istemediği durumlar karşısında öfkesini kontrol
edemez hale gelmesi sonraki dönemde durumu daha da kötüleştirir. İkinci evliliğinden
olan üç oğlu dahil çocuklarından hiçbirinin resmî kurumlarda eğitim almasına izin
vermez. Charles Stanhope’ ye göre önemli olan tek şey el emeğidir. Bu sebeple
çocuklarının yalnızca el emeği gerektiren işler ile meşgul olmalarına ve gösterişten
uzak sade bir yaşam sürdürmelerine izin verir. Kendisinden sonra yerine geçecek
varisi Philip’i bir demircinin yanında çırak olarak çalıştırırken Hester’i köylülerin
hindilerine bakmakla vazifelendirir.43 İçinde bulundukları bu kısıtlayıcı ortam, aile
bireylerinin ilk fırsatta evden ayrılmalarına neden olur. Yeni bir düzen kurmak isteyen
kız kardeşleri erken yaşta evlenerek evi terk eder.44 Onların ayrılmasıyla evde daha
liberal bir hava bulan Hester, burada bir süre daha erkek kardeşlerine göz kulak olmaya
devam eder. Ancak bu dönem çok uzun sürmez. Yirmi dört yıl yaşadığı Chevening
40 Meryon, a.g.e., c.II, s.15-16; Stanhope, a.g.e., s.1-4; Hamel, a.g.e., s. 6-7.
41 Stanhope, a.g.e, s. 4-6.
42 Wilhelmina Stanhope’ye göre büyükbabasından tek korkmayan kişi Hester’di; Hamel, a.g.e.,
s.7,20., Stanhope, a.g.e., s. 4.
43 John Basil Watney, Travels in Araby of Lady Hester Stanhope, Gordon Cremonasi, London,
1975, s. 26-28.; Stanhope, a.g.e., s. 6.
44 Stanhope, a.g.e., s. 16-26., Meryon’un anlatılarında Lady Hester babasının yalnızca öfke problemi
yüzünden değil, onun siyasi görüşlerinin ailesini zora sokması sebebiyle evden ayrılır. Bkz. Meryon,
Memoirs, c.II, s.21., Watney, a.g.e, s. 38.
11
Evi’nden, 1800 yılında Burton Pynsent45, Somersetshire’de yaşayan büyükannesi
Leydi Chatham’ın yanına taşınmaya karar verir.46
Chevening Evi’ndeki gösterişli hayatı geride bırakıp büyük annesinin yanında
mütevazı bir yaşam sürmek Hester’e yeterli gelmez. Her ne kadar burada yaşadığı
dönem mutlu olduğunu söylese de seyahat etme arzusu baskın çıkar ve Eylül 1802’de
İngiltere’den ayrılarak Bay ve Bayan Egerton47 ile Almanya, İsviçre, İtalya ve Fransa
güzergahını kapsayacak altı aylık bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Ancak bu
yolculuğu sırasında büyükannesi Leydi Chatham’ın ölüm haberini alır. İngiltere’ye
döndüğünde artık kalacak bir yeri olmadığının ve babasıyla da yaşayamayacağının
farkına varan Hester, 1803 yılı nisan ayında İngiltere Başbakanı olan dayısı William
Pitt’in evine taşınmak zorunda kalır.48
Birleşik Krallık tarihinin en genç başbakanı kabul edilen ve hiç evlenmeyen Mr.
Pitt’in kaldığı Walmer Sarayı’na taşındığı süre itibariyle evin tüm idaresini eline alan
ve dayısının siyasi çevresinden misafirlerini ağırlama görevini üstlenen Hester,
dayısına hem siyasi hem de sosyal hayatında yardımcı olur. Zekâsı ve sosyal ilişkiler
kurma konusundaki yetenekleri ile de bu siyasi camiada önemli bir konuma yükselir.
Yeğeninin notlarına göre bu evde kaldığı süre boyunca hayatının en mutlu ve parlak
dönemini geçiren Leydi Hester’in mutluluğu, dayısının vefat tarihi olan Ocak 1806’ya
kadar devam eder.49 Evi olmadığı zaman kendisine evini açan, kardeşlerine ve
kendisine babasının sağlamadığı tüm imkanları sunan ve seyyahın siyasi çevrede
önemli konuma gelmesine vesile olan dayısı William Pitt’i kaybetmek hayatında yıkıcı
bir etki bırakır.50
45 Büyükanne Chatham’ın kaldığı bu ev, Kraliçe Anne’nin döneminde Parlamento üyesi olan Sir
William Pynsent tarafından Hester’in büyükbabası Lord Chatham’a miras bırakılmış ve böylece
konut Pitt ailesinin kullanımına geçmiştir; Watney, a.g.e., s. 42; Daha sonra kendisine kalan Burton
Pysent’te bulunan bu mülk üzerindeki miras hakkını Hester, üvey kardeşleri James ve Charles’in
borcunu ödemek için satar; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s. 88.
46 Hamel, a.g.e., s. 18-20., Stanhope, a.g.e., s. 11-12.
47 Kaleme aldığı mektupta belirttiğine göre Hester, büyükannesinin yanında bunaldığı için seyahate
çıkmak istemiş ve bu amaçla da camiada çok fazla etkin olmayan Egerton çiftini yolculuk arkadaşı
olarak seçmiştir; bkz. Stanhope, a.g.e., s. 29., Frank Hamel’ e göre ise yurtdışına çıkmasındaki etken
kardeşi Lord Mahon’la görüşebilecek olmasıdır; bkz. Hamel, a.g.e, s. 28.
48 Hamel, a.g.e., s. 28-30.
49 Stanhope, a.g.e., s. 47-48.
50 Stanhope, a.g.e., s. 71.
12
Mr.Pitt, yaptığı devlet hizmetine karşılık yeğenine hayatının sonuna kadar yıllık
1200 pound51 ödenmesini vasiyet eder.52 Walmer Sarayı’ndan ayrıldıktan sonra aldığı
bu ödenekle Montagu Meydanı’nda bir eve taşınan Hester, burada iki üvey erkek
kardeşi James ve Charles ile birlikte yaşamaya başlar. Ancak kısa bir süre sonra orduda
görev alan kardeşlerinin, General John Moore53 ile Portekiz’e Fransızlara karşı savaşa
gitmesi üzerine Londra’da tamamen yalnız kalır.54
1808 yılına gelindiğinde Hester, nişanlanma aşamasında olduğu General Moore
ile erkek kardeşi Charles Stanhope’nin İspanya’da Fransızlarla girdikleri çatışmada
öldürüldüğü haberini alır. Dayısının vefatından kısa süre sonra yaşadığı bu acı kayıplar
karşısında hissettiklerini arkadaşına yazdığı mektupta şu şekilde ifade eder:
“…sana daha önce yazmak isterdim ama gerçekten hiçbir şey yapacak halde
değildim. Büyük bir felaket ile aynı anda en iyi, en kibar kardeşlerimden ve
yakın arkadaşlarımdan birini kaybetmek o kadar acımasız bir talihsizlik ki,
artık tekrardan toparlanacağıma inanmıyorum. Kendimi Tanrı’nın takdirinin
bu olduğu ve herkesin hayranlıkla andığı kardeşimin görevini yerine
getirmeye çalışırken gurur verici şekilde öldüğü düşüncesiyle teskin etmeye
çalışıyorum.” 55
Mektubunda belirttiği gibi Hester, başına gelen olaylardan sonra uzun süre
toparlanamaz ve devam eden stres ve anksiyete (endişe) atakları yüzünden
51 Doktor Meryon bu ücretin 1500 pound olarak vasiyet edildiğini ancak vergilerle 1200 küsur pounda
düştüğünü belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s. 5.
52 Vasiyetinde William Pitt, Lady Hester dışında babasının yardımından yoksun diğer yeğenlerine de
yılda 600 ile 1000 pound arasında değişen yıllık ödemelerin yapılmasını belirtmiştir. Bkz. Stanhope,
a.g.e., s. 72.
53 Doktor Meryon’un Leydi Hester hakkında kaleme aldığı altı ciltlik eserde yer almasa da Hester’in
yeğeni Wilhemina Stanhope’nin yazdıklarına göre Hester, kardeşi Charles’in generali olan John
Moore ile gönül ilişkisi yaşamaktaydı. Ancak Leydi Hester’in kardeşi Griselda tarafından reddedilen
bu iddianın aksine kardeşinin evlenmek istediği tek kişi General Greenville idi. Bkz. Stanhope,
a.g.e., s. 72-77., Watney’in kitabında ise ilk ciddi ilişki yaşadığı kişi Lord Camelford’dur.Daha
sonra otuz yaşındayken Leweson- Gower’e âşık olur ancak aradığı karşılığı bulamaz. Ondan sonra
da General Moore ile tanışır; bkz. Watney, a.g.e., s. 47-51., Watney gibi Frank Hamel de Lady
Hester’in Sir Moore ile ilişki yaşadığını hatta talihsiz ölümü olmasaydı evleneceklerini diğer
kaynakları referans göstererek verir. Ancak bunun yanı sıra Hamel’e göre General Moore esas
olarak Caroline Fox ile evlenmek istemiştir; karş. Hamel, a.g.e., s. 55-56.
54 Hamel, a.g.e., s. 55.
55 Stanhope, a.g.e., s. 80., Watney, a.g.e, s. 99.
13
rahatsızlanır. Bu süre zarfında Londra’dan uzaklaşıp sakin bir yerde sağlığına
kavuşana kadar kalma fikrinin kendisine iyi geleceğini düşünerek Galler’e gider.56
Karmaşadan ve stresten uzak bu yerde kısa sürede iyileşir ve bir yılın sonunda
Londra’daki evine geri döner. Ancak burada hakkında çıkan dedikodulardan,
çevresindeki insanların tavırlarından iyice bunalır ve artık İngiltere’de
yaşayamayacağını anlayarak yurt dışına çıkmaya karar verir.57
1810 yılında yanında şahsi doktoru Charles Meryon58 ve kardeşi James ile
Sicilya’ya gitmek için yola çıkan Hester, son anlık bir karar değişikliğiyle rotasını
Osmanlı topraklarına çevirir. Bu tarihten sonra ülkesine bir daha geri dönmez,1817
yılında Lübnan’a yerleşmeye karar verir. Yedi yıl kadar devam eden seyahatleri ve
takip ettiği seyahat güzergâhı tezimizin ikinci bölümünde detaylıca ele alınacaktır.59
1.1.3. Kişiliği ve Karakteri
Küçük yaşlarından itibaren düşünce yapısı, güçlü hafızası ve aykırı karakteriyle
herkesin ilgisini çeken Hester, uzun boyu60, kuvvetli yapısı, kalın sesi ve tavırlarıyla
çocukluğunda kız çocuğundan ziyade erkeğe benzetilmiştir. Gençlik döneminde ise
yaşıtlarının aksine erken yaşta evlenmez. Çünkü o, genç yaşta evliliğin hayatını
sıradanlaştıracağına inanır.61 İçinde bulunduğu aristokratik çevrede kendisinden
56 Lady Hester’in 1808-1809 yılları arasında kaldığı Galler’de tanıştığı Thomas Price tarafından
yazılan kitapta bu döneme dair detaylı bilgiler yer almaktadır. Bkz. Thomas Price, The Literary
Remains of The Rev. Carnhuanawc, Vol II, London, Longman & Co, 1855, s. 24-37., Doktor
Meryon’a göre yalnız ve sakin ortam bulmak için Galler’e gelen İngiliz leydi burada sürekli
Londra’dan tanıdık simalar görür, aradığı huzuru bulamaz ve bu sebeple Akdeniz’e doğru yola
çıkmaya karar verir. Bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.7., Meryon, Memoirs, c.III., s. 193.
57 Hester burada kaldığı dönemde bazı insanların gelip kendisini gizlice gözetlediğini ve evindeki
eşyaların değerinden yola çıkarak dedikodu yapmaya başladıklarını hatta daha ileri giderek yanına
gelen her erkek için imada bulunduklarını ekler; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 191-193.
58 Yeğeni Wilhemina Stanhope’ye göre seyahat arkadaşı ve aynı zamanda şahsi doktoru olan Doktor
Meryon’u seçtiği için Hester pişman olmuş ve 28 sene sonra Lord Hardwicke’ye yazdığı mektupta
kendisini yalnızca para konularındaki dürüstlüğü konusunda iyi bulduğunu söylemiştir. Bkz.
Stanhope, a.g.e., s. 93.
59 Doktor Meryon Hester’in yolculuğa çıkmasındaki esas nedenin gelir darlığı olduğunu belirtir; bkz.
Meryon, Memoirs, c.II, s. 5
60 Hester yirmili yaşlarındayken boyu 1.82’dir; bkz. Watney, a.g.e., s. 34.
61 Dorothy J. Smith, Queen Hester, University of Pennsylvania Press, Amerika, 1968, s.154., William
Woods Cotterman, Improbable Women: Five Who Explored The Middle East, Syracuse
University Press, New York, 2013, s. XVI.
14
beklenilen çocuk bakımı, ev işleri gibi kızlara biçilen rollerden ziyade binicilik ve
avcılıkla ilgilenir. Yeğeninin ifadesiyle Hester’in en mutlu olduğu anlar, ata bindiği ve
kız kardeşleriyle hafta sonları ava gittiği zamanlardır.62 İyi bir binici olan Hester, daha
sonra maiyetiyle birlikte geldiği Osmanlı topraklarında dahi çoğu zaman tüm
yasaklara rağmen erkek kılığına girerek at üzerinde seyahat eder.63
Hiçbir resmi ve özel eğitim almamasına rağmen babasıyla felsefe üzerine
konuşacak kadar zeki olan Hester için Amerikalı yazar Goodrich, “Babasından
kendisine miras kalan tek şey üstün zekasıdır.” der.64 Sahip olduğu bu dirayetiyle
girdiği ortamlarda Kral’ın65, prenslerin ve önemli siyaset adamlarının dikkatini çeker.
Babasının siyasi düşünce tarzından dolayı sosyete hayatına daha önce hiç karışmayan
leydi, ilk kez 1796 yılında babasından habersiz gittiği ve Kral’ın da davetli olduğu
Lord Romney’in geçit töreninde (review) bu zümreyle temas kurar. Giyim-kuşamları
ve tavırlarıyla genç ve sosyetik erkekleri etkilemeye çalışan genç kızlardan ziyade
düşünceleri ve söylemleriyle dikkat çeker. Bu törende tanışma fırsatı bulduğu Kral’ı
etkiler ve kendisinden davet alır.66
Sosyal dünyaya kapalı bir çocukluk geçirdikten sonra dayısı aracılığıyla girdiği
üst zümre, birçok önemli isimle tanışıklık kurma noktasında etkili olsa da bu dönemde
sivri dili, açık sözlülüğü ve eleştirel doğası hasebiyle hasımları da olmuştur.67 Öyle ki
İngiltere’den ayrılıp Lübnan’da inzivaya çekildiği dönemde eski hasımları hakkında
62 Stanhope, a.g.e., s. 9.
63 İstanbul ziyareti sırasında denk geldiği II. Mahmud’un Cuma selamlığına dahi at üzerinde erkek
kıyafetleri giymiş halde katılır; detaylı bilgi için bkz. Bölüm II, s. 31.; Hester, İbrahim Paşa’nın
Lübnan’ı işgali sırasında kurduğu kamp alanına gitmek için erkek kıyafetleri giyerek at üstünde
buraya dikkat çekmeden yaklaştığını ve binicilik konusundaki yetenekleri sebebiyle de dikkat
çekmediğini belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.145-146 ; Bedeviler arasında sergilediği
binicilik konusundaki hünerleriyle de hayranlık kazanır; bkz. Meryon, Travels, c.II, s. 214-215.
64 Samuel Griswold Goodrich, Lives of Celebrated Women, Rand and Mann, Boston, 1849, s. 121-
131.
65 1760-1801 tarihleri arasında hüküm süren Büyük Britanya ve İrlanda Kralı III. George; bkz. Samuel
Rawson Gardiner, Encyclopaedia Britannica, Vol XI, Encyclopaedia Britannica, Inc., New York,
1911, s.740., detaylı bilgi için bkz. John Brooke, King George III, Constable, London, 1985.
66 Meryon, Memoirs, c. II, s. 24-26.; Watney, a.g.e., s. 32-34.; Hamel, a.g.e., s. 15.; Kral George, bu
görüşmelerinden daha sonra Hester ile karşılaştığında yanında dayısı Pitt varken büyük iltifatta
bulunmuş, kendisinin dayısından daha iyi bir bakan ve general olabileceğini söylemiştir; bkz.
Meryon, Memoirs, c.II, s. 229-231.
67 Doktor Meryon’a göre Hester’in kendisini herkesten daha asil, üstün ve her alanda yetkin görmesi
onun karakterinin en belirgin özelliğiydi. Ancak bu özelliği Mr. Pitt’in yanındayken elde ettiği güçle
birlikte en üst düzeyde kendisini göstermiş ve bu sebeple Lübnan’daki düşüşü diğerleri tarafından
sevindirici bir haber olarak naklolunmuştu; bkz. Meryon, Memoirs, cII, s. 214-217.
15
iftiralar yayacak ve kötü yazılar yazmaktan geri durmayacaktır. 68 Hester’in sınır
bilmez söylemlerine rağmen dayısı William, kendisine hiçbir müdahalede
bulunmadığı gibi onu her anlamda özgür bırakır. Yeğeninin zekasına hayran olan ve
bunu her fırsatta dile getiren Pitt, kendisine “Eğer erkek olsaydın ülkeleri fethetmek
için 60 bin adamımı yalnız seninle gönderirdim.” demiştir. Hester de bu sözü
unutmamış olacak ki Suriye’ye yerleştikten sonra bölge siyasetinin önemli
isimlerinden biri haline gelmiş, kurduğu sistemle olaylar üzerinde kendi kontrol
mekanizmasını geliştirmiştir.
Doktor Meryon, Hester’in Lübnan’da daimî olarak kalma kararı almasının
ardından uzun bir müddet kendisini görmez. Yaklaşık on yıl sonra 1827 yılında
kendisini ziyarete gittiğinde ise görüşmedikleri süre zarfında Hester’in karakterinin ve
kişiliğinin çok fazla değiştiğinden bahseder. 69 İngiltere’de tanışıklık kurduğu leydiden
eser yoktur. Tamamen Türk kıyafetleri giyip70, Türkler gibi tütün ve nargile
kullanmaya başlayan Hester’in, tüm gün elinden nargilesini düşürmediğini,71 rasyonel
bakış açısını bıraktığını, modern tıbba karşı eleştirel bir tutum sergilediğini72 ve
medikal tedaviler almak yerine çeşitli bitkilerden elde ettiği iksirlerle iyileşmeye,
çevresindekileri iyileştirmeye çalıştığını belirtir.73
1.1.4. Din Algısı ve Düşünce Dünyası
Hristiyan bir ailede doğduğu ve doğumundan kısa bir süre sonra St Marylebone
Bölge Kilisesi’nde vaftiz edildiği bilinen Hester’in74 Cebel-i Lübnan’da ikameti
sırasında benimsediği yeni hayat tarzı ve düşünce yapısı sebebiyle Müslüman
68 Meryon, Memoirs, c.I, s. 99.; Meryon, Memoirs, c.III, s. 346.
69 Meryon, Memoirs, c.I, s. 4
70 Fes takabilmek için hayatının son yıllarında saçlarını sıfıra vurdurmuştur; bkz. Meryon, Memoirs,
c.III, s. 294.
71 Meryon, Memoirs, c.III, s.189-190.; Her sohbetten ya da işten önce mutlaka bir nargile getirttiğini
belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s. 143.
72 Veba salgınının Lübnan’ı etkisi altına aldığı 1837-1838 yılları sırasında yanında bulunan doktoru
kendisinin vebadan sakınmak için hiçbir şey yapmadığını ve her şeye gücü yeten Allah’a sığınmanın
onu koruyacağına inandığını ve bu sebeple önlem almadığını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.III,
s. 221.
73 Meryon, Memoirs, c.III, s. 243.
74 Hamel, a.g.e., s. 6.
16
olduğunu düşünenler olduğu gibi Hristiyan ya da Yahudi olabileceğini iddia edenler
de olmuştur.75 Lakin bu durum ispat edilemediği gibi Hester’in aslında hangi dine
mensup olduğu hususu da net değildir. Seyyahı ziyaret ettikten sonra kitabında onun
hakkında bilgi veren ünlü Fransız yazar Alphonse de Lamartine’ye76 göre Hester,
Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam gibi üç kutsal dinin akidelerini kendince meczeden
bir din anlayışına sahiptir.77
Kendisine bağlı olduğu din hakkında sorular sorulduğunda müphem cevaplar
veren Hester, dinde esas olanın, kişinin kendisini düşünce ve amel bakımından
saflaştırarak Tanrı’nın gözünde kabul görmesi olduğunu belirtir ve Doktor Meryon’a
dini görüşlerini kısaca şöyle özetler:
“Hangi dine sahip olduğumu kimse bilmiyor. Birçok Hristiyan ve Yahudi gelip
dinimi sorgulamaya kalktı ama konuşmamız bittiğinde başladıkları noktadan hiç
ilerlemediklerini gördüler…Doktor bana kalırsa sizin bir dininiz yok. Dinden
kastettiğim ise Yüce yaratıcıyı sevmek. Yoksa diğer insanların bağlı olduğunu
iddia ettiği dinler yalnızca birer kıyafet. Birisi bir ceketi giyer, diğeri başka
ceketi. Ancak bahsettiğim sevgi, duygu çok farklı bir şey ve bu konuda gözlerimi
açtığı için Tanrıya şükrediyorum.”78
Dini konularda benimsediği yeni ve eklektik inanç sisteminin oluşumunda
seyyahın 1817 yılında Lübnan’a yerleşmesinin çok büyük bir etkisi olur. Burada
yanında çalışan Müslüman hizmetçilerinin ve kendisini ziyarete gelen şeyhlerin,
dervişlerin de tesiriyle haram, helal, mekruh, necis gibi kavramları öğrenip tatbik
75 Meryon, Memoirs, c.I, s. 53,143.
76 Fransız şair, yazar ve devlet adamı olan Lamartine, 1832-1833 yılları arasında Lübnan, Suriye,
Filistin ve İstanbul’u kapsayan Türkiye seyahati sırasında tuttuğu notlardan müteşekkil Voyage en
Orient adlı bir kitap kaleme almıştır. Türklere karşı sevgisi ve dostluk beslediği iddia edilen
Alphonse’nin Türklerin tarihi üzerine sekiz ciltlik bir eser daha yayınladığı ve Türkiye’ye yerleşmek
istediği belirtilmektedir. İkinci kez geldiği Osmanlı topraklarında Abdülmecid tarafından Ihlamur
Kasrı’nda ağırlanır ve şahsına Sultan tarafından Aydın taraflarında tarım yapması amacıyla toprak
da verilir; bkz. Emel Kefeli, “Alphonse de Lamartine”, DİA, c. XXVII, Ankara, 2003, s. 93-94.,
Jale Parla’ya göre Lamartine Türk dostu değil, Osmanlı’yı parçalamak için seyahat eden ve
seyahatlerinin sonucunda elde ettiği bilgilere dayanarak planlar yapan bir siyaset adamıdır; bkz. Jale
Parla, Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, İletişim Yay., 2018, İstanbul, s. 72-73, 78-80.
77 Alphonse de Lamartine, Voyage en Orient, Pagnerre-Hachette-Furne, Paris, 1845, s.160.
78 Meryon, Memoirs, c. I, s. 140-141.
17
etmeye başlar.79 Müslümanlarla aynı fatalist yaklaşımı ve Mesih inancını benimser.
Ancak onlardan farklı olarak Leydi Hester, Tanrı tarafından özel olarak seçildiğini ve
yakın zaman içinde yeryüzüne döneceğini düşündüğü Mesih’in yanında iki atıyla
birlikte yer alacağına inanır ve çevresine tebliğ eder. Bu amaçla kutsal olduklarını ilan
ettiği, üzerine hiç binilmemiş doğuştan eyerli80 iki cins atını kimsenin görmesine dahi
müsaade etmeyecek şekilde onları titizlikle korur.81
İnandığı mantık dışı şeyler, Mesih ile dünyaya hükmedeceği inancıyla da sınırlı
kalmaz. Yeryüzünün insanların hareketlerini gözeten ve her adımında onlara rehberlik
eden görünmez aerial (havai, havadan müteşekkil) ruhlar tarafından kaplı olduğuna
inanır. Ona göre bütün alemi ihata eden ve insanların dikkat etmediği takdirde zarar
görebilen bu ruhlar, kibar, ağırbaşlı kişileri korurken kötülük yapan kişileri de birtakım
fiziki sakatlıklarla cezalandıracak güce sahiptir.82
O dönem Suriye toplumunda yaygın olan büyü, astroloji, demonoloji 83 gibi
konulara da merak duyar. Astrolojinin insanların doğum ve davranışlarını üzerinde
sınırlı bir etkiye sahip olduğunu savunurken büyünün şeytanla ilişkili olduğuna inanır.
Yaşadığı toplum içinde kabul gören bu tür ilimlerde kısa sürede ihtisaslaşır. Yıldız
okuma, fizyonomi gibi konularda da otorite olarak kabul görülür ve bunu insanlar
üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanır.84
79 Aynı zamanda Müslümanların kaza ve bela ayı olarak kabul ettikleri sefer ayında -özellikle safer
13- kimsenin bir şey yapmasına, çalışmasına izin vermez. Bu izne hizmetçileri de dahildir; bkz.
Meryon, Memoirs, c. III, s.130.
80 Doğuştan çift omurgayla doğmuş bu atların sırtı eyer görünümündeydi. Hester’e göre Mehdi
geldiğinde kendisiyle birlikte bu atlara binerek yeryüzünde dolaşacaktı; bkz. Meryon, Memoirs, c.
I, s. 201.
81 Meryon, Memoirs, c. I, s. 197-198.; Hester, yine buradaki Müslümanlardan şehitlik kavramını
öğrenir. Ancak yine bunu kendisine göre yorumlar. Ona göre Sarakenler gibi Osmanlı topraklarına
gelen haçlılar da aynı şekilde ölmemiş yalnızca diriliş zamanına, kıyamete kadar derin bir uykuya
dalmışlardır; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 153.; Doktor Meryon, Hester’in mantık dışı
benimsediği düşünceler sebebiyle insanların hakkında delirdiğine dair söylentiler başlattıklarını
ancak kendisine göre seyyahın tüm bunları daha derin bir plan için genele yaydığını söyler; Meryon,
Memoirs, c.II, s. 154.
82 Meryon, Memoirs, c.I, s. 145-146.
83 Tanrı olmayan ancak insanüstü özellikler gösteren varlıklarla ilgilenen din biliminin bir dalı olarak
anılır. Bkz. Northcote Whitbridge Thomas “Demonology”, Encyclopaedia Britannica, Vol XIII,
Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911, C.VIII, s. 5.
84 Meryon, Memoirs, c. I, s. 275., Goodrich, a.g.e., s. 126.
18
1.1.5. Vefatı ve Defni
1823 yılından itibaren çeşitli hayır işleri için yaptığı yardımlar ve Abdullah
Paşa’ya85 borç vermek için tefecilerden aldığı paraların yüksek faizleri yüzünden
finansal açıdan zor durumda kalan Hester’in ekonomik durumu vefatından bir sene
önce daha da kötü hale gelir.86 Alacaklılardan birisinin parasının ödenmediği
gerekçesiyle Kraliçe’ye şikâyette bulunması üzerine 1838 yılında dayısından
kendisine miras kalan yıllık ödeneğe de el konulur.87 Yalnızca kardeşi James’den
gelecek olan 1500 poundun beklentisi ile beş parasız otuz beş hizmetçisinin yaşadığı
Cebel-i Lübnan’daki evi idare etmeye çalışır.88
Tüm bu parasızlık içinde uzun yıllardır istikrarsız ilerleyen sağlık durumu da
kötüleşir. Sağlıksız beslenmesi, çok sık hacamat yaptırarak kansız kalması gibi
etmenler bünyesini daha da zayıflatır.
Hastalıkla ve ekonomik zorluklarla geçen zor yıllardan sonra seyyah, kendisini
evinin kapısına ördürdüğü duvarların arkasına hapseder89 ve ömrünün son yıllarını
85 Cezzar Ahmed Paşa’dan sonra 1815 yılında Sayda valisi olmuştur; bkz. Mehmed Süreyya, Sicill-i
Osmanî, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., c.V, İstanbul, 1996, s.79.
86 Hester’in Lübnan’dayken dahil olduğu siyasi olayların başında 1822’deki Lübnan Dağı’nda başlayan
isyanlar gelir. Her an kendisini zor durumda kalanlara yardım etmek için hazır bulunduran seyyah,
bu sefer de hazırlıklıdır. Evlerini terk eden Türk ve Dürzi askerlerin arasında sığınmacılarla yalnız
başına büyük bir sıkıntı yaşar. Tüm bunların üstüne çığ afeti yüzünden odalarının çoğu zarar görür,
sağlığı da kötüleşir. 1822 yılı isyanlarında birçok kişi öldürülür, insanların evleri yakılır. Bunların
üstüne 1827 yılında Navarin Savaşı sonrasında Frenklere de evini açar. Yine İbrahim Paşa’ya karşı
başlatılan isyanlarda da madden ve manen Dürziler tarafında yer alır. Kendisine sığınmak isteyenleri
geri çevirmez, iki yıl boyunca onları besler, giydirir, barınma imkânı sunar. Yaptığı tüm bu
yardımlar da ekonomik çöküşünü hızlandırır; bkz. Meryon, Memoirs, c.I, s.346-348.
87 Hester, Kraliçe’nin borçlarına karşı yaptırımı karşısında öfkelenir ve bu tutumu karşısında artık
kendisinin İngiliz vatandaşı olmadığını Lord Brougham’a yazmış olduğu mektubunda belirtir; bkz.
Meryon, Memoirs, c.III, s.239.; Lord Palmerston’a ise kendisini bu denli utandırdıkları için
öfkelidir. İngiliz ismini doğuda daha önce kimsenin yapamadığı kadar yücelttiğini ve insan doğasına
dair yaptığı filozofik araştırmaları kamu parasından tek kuruş almadan tamamladığını belirtir; bkz.
Meryon, Memoirs, c.III, s.279.; Palmerston maaşını kesme kararı alsa da bunu onaylayan kraliçedir.
Hester’e göre eğer kendisi ve kardeşi Charles olmasaydı, Cebelitarık’ta başlayan isyanlardan sonra
kraliçe tahtta oturamayacaktı; bkz. Memoirs, c.II, s. 228-229.
88 Meryon, Memoirs, c.III, s.46.; Hamel, a.g.e., s.305-307.; Doktor Meryon, bu kadar parasızlık içinde
dahi kendisinden yardım isteyen kişilere kalan son parasını dağıttığını söyler; bkz. Meryon,
Memoirs, c.II, s. 238.
89 Meryon, Memoirs, c.III, s.298-299; Kardeşinin öldüğü 1832 yılından sonra Hester evinden hiç
çıkmaz; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s.96-97; Hester, evinden dışarı çıktığı an sayda halkının
kendisinden sürekli yardım istediğini, şikâyet ilettiğini ancak maddi açıdan yaşadığı zorluk
sebebiyle insanlara yardım edemeyeceğini ve evden çıkmamasının daha iyi olacağını düşünür; bkz.
Meryon, Memoirs, c.II, s.109.
19
evinden dışarı çıkmadan geçirir. Son anına kadar borçlarının ödenip düşmanlarının
haksız çıkacağını90 , Sultan’ın mutlak zafer kazanacağını ve Mesih’in gelişiyle tüm
sıkıntılarının sona ereceğini düşünür.91 Vefatından birkaç ay öncesine kadar kendisiyle
kalan Doktor Meryon’a son sözleri “Asla yatağımda ölmeyeceğim.” olur.92 Ancak bu
konuşmadan bir ay sonra lüks ve debdebeden uzak Lübnan Dağı’ndaki evinde yalnız
başına, borç içinde altmış üç yaşındayken vefat eder ve gece yarısı evinin bahçesinde
defnedilir. Hayatını kaybettiği sırada yanında hizmetçisinin dışında kimse yoktur.
Cenazesine yalnızca Beyrut’taki İngiliz Konsül ve Amerikalı bir misyoner katılır.93
Dinlenmeden, lüks ve heyecan içinde geçen ömrü sessizlik ve yokluk içinde sonlanır.94
1.2. Eserleri
1.2.1. Memoirs of Lady Hester Stanhope
1.2.1.1. Baskısı ve Muhtevası
Eser, Leydi Hester Stanhope’nin İngiltere’den başlayıp Lübnan’da bitirdiği
seyahatleri süresince kendisine eşlik eden şahsi doktoru Charles Meryon tarafından
kaleme alınmıştır. 95 Doktorun seyyah üzerine yaptığı gözlemlerden, aldığı notlardan
90 Kim olduğunu bilmediğimiz bir isim Hester’e yüklü miktar vasiyet kaldığıyla ilgili bir mektup
yazar. Ancak herhangi bir doğruluk payı olmayan bu haber leydinin boş beklenti içine girmesine
neden olur. Vefatından bir yıl önce gerçeği öğrenmesi ise bu hayata dair tüm planlarını boşa
çıkararak doktoru yanından uzaklaştırmasına sebep olur; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.253-255.
91 Mesih’in gelişi için son ana kadar atları Leila ve Looloo’yu hazırda bekletir; Meryon, Memoirs,
c.III, s. 307-309.
92 Doktor Meryon ile en son görüşmesi 6 Ağustos 1838 tarihinde olur. Bu görüşmelerinde parasız
kalan Hester, Meryon’dan 2000 kuruş borç alır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.321-322.; devam
eden süreçte mektuplaşmalar devam eder. Hatta 22 Ekim 1839 tarihli mektubunda leydi, doktordan
bazı ev eşyalarıyla kitaplar ister.; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 328.
93 Meryon, Memoirs, c.III, s.341.; Hamel, a.g.e., s.308., Maha Halabi, The Life and Travels of Lady
Hester Stanhope, (basılmamış yüksek lisans tezi), Beyrut Amerikan Üniversitesi, Lübnan, 1981,
s.93-94., Samuel Griswold Goodrich, Lives of Celebrated Women, Rand and Mann, Boston, 1849,
s. 130.
94 Meryon’a göre Hester, öldüğünde üzerinde doğu tarzı kıyafetleriyle kafasını sıfıra vurmuş, dişleri
dökülmüş bir şekilde İngiltere’deki ihtişamından eser kalmayacak bir haldedir; Meryon, Memoirs,
c.III, s. 93.
95 Hayatının son yıllarında Hester’in borçlarını ödemesi için hatıratlarını yazıp satmasını öneren
doktora gülerek iyileştiği takdirde yazacağını söyleyen leydi, daha sonra bunu yapması için
doktoruna ricada bulunur. Hatıratların kaleme alınmasının tamamen Hester’in izni dahilinde
20
ve kendisinden dinlediği hatıralardan derlediği bu çalışma, İngiliz leydinin hayatının
özellikle son on beş yılına odaklanmaktadır. İlk baskısı 1845 yılında Londra’da Henry
Colburn yayınevi tarafından üç cilt olarak yayımlanan eserin ilk iki cildi on, son cildi
ise dokuz bölümden oluşmaktadır. Her ciltte seyyahın hayatının belli bir dönemi ele
alınmakta ve bu kısımlarda Hester’in arkadaşlarına yazmış olduğu mektupların
suretlerine de yer verilmektedir.
391 sayfadan oluşan kitabın ilk cildinde, seyyahın Lübnan’da kurduğu yeni
hayatının 1827-1837 yılları arasında kalan dönemi incelenmektedir. 1823 yılından
itibaren verdiği borçlar yüzünden bozulan ekonomik durumunun daha da kötüleşmesi
ve bölge siyasetinde eski etkinliğini kaybetmesi ele alınan konuların başında
gelmektedir. Uzun yıllar boyunca birlikte yaşadığı Suriye toplumundan etkilenerek
sosyal, kültürel ve dini alanlarda geçirdiği değişim ve benimsediği doğulu yaşam tarzı
bu kısımda bahsedilen diğer konulardandır.
İkinci cilt 384 sayfadan müteşekkil olup giriş kısmı, Hester’in hayat serüvenini
geriye götürmekte ve seyyahın çocukluk, gençlik anıları ile ailesine dair anlatılarla
başlamaktadır. İlerleyen kısımlarda birinci ciltte değinilen Hester’in İngiliz
aristokratları arasındaki konumu ve sosyal statüsü detaylı olarak ele alınmaktadır. Bu
zümredeki dük, düşes ve lordlarla kurduğu ilişki, şahıslar üzerinden incelenir. Aynı
zamanda Doktor Meryon bu ciltte seyyahın doğudaki hayatının 1837-1838 yılları
arasındaki olaylarına yer verir. Uzun yıllar süren rahatsızlığının daha da kötüleşmesi,
Lübnan’da kurduğu casusluk sistemi, yardımcıları ile arasındaki münasebet ve
kendisini ziyarete gelen Avrupalı seyyahlarla olan diyalogları bu süreçte işlenen diğer
hususlardandır. Bu tarihsel anlatım aslında ikinci cildin, birinci cilt yazımından sonra
Meryon’un bütünsellik arz etmesi için kronolojiyi başta ele aldığına da işaret
etmektedir.
Dokuz bölüm ve 361 sayfadan oluşan son cilt, Prens Pückler Muskau’nun96
Leydi Hester’e yazdığı mektupla başlamaktadır. İlk beş bölümde ise Pückler’in
olduğunu söyleyen doktor, kendisinin başkasının görmesini istemediği yazışmaları ve konuları
portfolyosunda sakladığını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s. 306-307.
96 1822 yılında Prusya Kralı tarafından Fürst (Prens) unvanı alan Alman asilzade, yazar; bkz. “Pückler-
Muskau, Hermann Ludwig Heinreich”, Encyclopaedia Britannica, Vol XXII, Encyclopaedia
21
karakteri ve Lübnan’a ziyareti anlatılmaktadır. Rahatsızlığı sebebiyle son dönemde
evine gelen ziyaretçileri kabul etmeyen leydinin istisna olarak prensi ağırlaması dikkat
çekmektedir.97 Altıncı ve yedinci bölümlerde İngiltere’deki yaşamına dair hatıraları
paylaşılırken son iki bölümde ise ağırlıklı olarak 1838 yılında Lübnan’da İbrahim
Paşa’ya karşı başlatılan Dürzi isyanlarından bahsedilmektedir. Üç ciltlik eserin son
kısmı ise Hester’in vefatı ile karakterinin analizi ile son bulur.
1.2.2. Travels of Lady Hester Stanhope
1.2.2.1. Baskısı ve Muhtevası
Memoirs of Lady Hester Stanhope’nin ilk baskısının birden tükenmesi ve
okuyucuların beklenilenden daha fazla ilgi göstermesi üzerine Doktor Charles
Meryon, bir yıl sonra 1 Mayıs 1846’da Travels of Lady Hester Stanhope adlı devam
eserini neşretmiştir. Kitapta, İngiliz seyyahın doğu topraklarına yerleştikten sonra
Cebel-i Lübnan’da kurduğu “hayali imparatorluk” düzenin yıkılışını ve iflasını
tetikleyen nedenlerin arka planını göstermeyi amaçlamaktadır.98 Bu minvalde 1810
yılında İngiltere’de başlayan ve 1817’de Lübnan’da nihayete eren seyahatlerini
kronolojik sırayı gözeterek ele almaktadır. Üç ayrı ciltten müteşekkil bu eserin her bir
cildi Hester’in seyahatlerinin farklı bir dönemini kapsamaktadır.
On altı bölüm ve 372 sayfadan oluşan ilk cilt, seyyahın İngiltere’den başlayan
ve Şam’da son bulan seyahatlerini ihtiva etmektedir. İlk durak olarak Malta’yı seçen
Britannica, Inc., New York, 1911, s. 632.; Aynı zamanda peyzaj mimarı olarak ün salmış Pückler’in
bu alana dair yazmış olduğu kitap için bkz; Hermann von Pückler-Muskau, Hints on Landscape
Gardening, Birkhäuser, İsviçre, 2014.
97 Prince Muskau’dan sonra Sayda’ya gelen ve Hester’i ziyaret etmek isteyen Baverya Dükü
Maximilian, evin eski olması bahane edilerek leydi tarafından kararından vazgeçirilmeye çalışılmış;
ancak yine de gelmek istediğini belirtmesi üzerine Hester hasta olduğunu ileri sürerek kendisini
reddetmiştir; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s. 245-250; Yine aynı şekilde samimi ilişkiler
geliştirdiği, Beyrut’ta mukim Fransız Konsül Mösyö Guys’u bile evinde istemez; bkz. Meryon,
Memoirs, c. III, s.16. ; Dr. Bowring’in Hester’i ziyaret etme teklifi çok sert bir şekilde geri çevrilir.
Hester’e göre Bowring gibi hükümette resmi görevlerde bulunan kimseyi istemez. Bu kararı
almasında en büyük etken ise Kraliçe’nin maaşını kesmesi ve önceden tanışıklık kurduğu üst
zümreden kişilerin kendisine yardımcı olmamasıdır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.94-96; yine bu
dönemde Hester’i ziyaret etmek isteyen Mr. Foster ve Mr. Knox da geri çevrilir; bkz. Meryon,
Memoirs, c. II, s. 349-351.
98 Charles Lewis Meryon, Travels of Lady Hester Stanhope: Forming The Completion of Her
Memoirs Narrated by Her Physician, Volume II, London, Henry Colburn, 1846, s. vi.
22
leydi, İyonya Adaları, Atina güzergahından sonra İstanbul’a gelir. Kısa bir süre sonra
buradan ayrılarak Hristiyan akidesine özgü hac ibadetini eda etmek amacıyla Rodos,
Mısır, Filistin üzerinden Kudüs’e geçer. Bu süreçte birçok farklı ülke ve coğrafyayı
ziyaret etme şansı bulur. Gözlemlediği bu yerlerin ahvali ve toplumların sosyokültürel,
siyasi, ekonomik, dini durumlarına dair yorumları da Meryon aracılığıyla bu
kısımda ele alınır.
İkinci cilt 400 sayfa olup on bir bölümden müteşekkildir. Seyyahın Şam’dan
ayrılarak bir grup Bedevi ile Palmira gezisine katılması ilk yedi bölümde incelenen
ana konulardandır. Suriye Çölü’nü aşarak gerçekleştirdiği bu yolculuk, seyyahın çölü
geçen ilk Avrupalı kadın olma unvanını alması bakımından önemlidir. Bu yolculuktan
sonra bölgeden ayrılıp Lazkiye’de kaldığı süre ve burada yaşadıkları devam kısmında
ele alınır. Kitap, seyyahın Abra yolculuğu ile sona erer.
On dört bölümden oluşan serinin en son cildi 422 sayfadır. Baalbek yolculuğu ile
başlar ve 1817 yılında Doktor Meryon’un Lübnan’dan ayrılıp Marsilya’ya gitmesiyle
son bulur. Baalbek’ten sonra Trablus üzerinden Abra’ya geri dönen Hester’in hazine
bulmak amacıyla Sultan’dan aldığı izin ile Aşkalon’a gitmesi ve Nusayriler tarafından
öldürülen arkadaşı Mr. Boutin’in intikamını alması bu bölümde en dikkat çeken
kısımlardandır.
1.2.3. Eserlerin Üslubu
Hatıratları ve seyahatleri kaleme alan Charles Meryon, Hester’in yalnız şahsi
doktoru değil aynı zamanda sekreteridir.99 Yirmi yılı aşkın süre boyunca hizmetinde
kaldığı seyyah adına paşalar, kabile liderleri, elçiler gibi önemli isimlerle olan kişisel
yazışmalarını kaleme alır. Aldığı tıp eğitimin yanı sıra, mektuplaşmada riayet edilmesi
gereken kuralları bilen, üsluba ihtimam gösteren Meryon, ana dili olan İngilizcenin
yanı sıra Latince, Fransızca, İtalyanca ve Arapça da bilmektedir. Neşrettiği eserinde
99 Doktor Meryon’a göre görevleri yalnızca bunlarla da sınırlı kalmaz. Hester’in o dönemde yanında
çalışan tek İngiliz olduğu için onun tüm işlerine koşar. Kendisinin yalnız doktoru ve sekreteri de
değildir. Onun adına mali işlerle ilgilenir, gözleri iyi görmediği için ona önemli gazete ve kitapları
kendisine okur, tıp konuları hakkında kendisiyle tartışır, hizmetçileriyle ilgilenir, tedavisi mümkün
olmayan hastalıkları iyileştirmesi beklenir; Meryon, Memoirs, c. III, s. 48.
23
de bu beş farklı dilden kullandığı kelime ve pasajlara sıklıkla yer vermesi metnin
bütününü anlamak isteyen okuyucunun birden fazla sözlüğe bakmasını zorunlu
kılmaktadır. Meryon’un bu tür bir yazım üslubunu tercih etmesinde bildiği dilleri
okuyucuya gösterme isteğinin de etkili olduğunu tahmin ediyoruz.
Genel olarak ağır ve ağdalı bir dil kullanılmayan eserlerde, günümüz konuşma
ve yazma dilinde pek fazla karşılaşmayacağımız İngilizce kelimelerin kullanımı da yer
yer görülmektedir. Dinlemek anlamına gelen “hearken” ya da kestane anlamına gelen
“maron” kelimesinin arkaik formu “marone”, zıplamak anlamına gelen “gambol”,
uygunluk anlamında kullanılan “appositeness” kelimesi, yaygın olarak kullanılmayan
ancak öğle yemeği anlamına gelen “luncheon”, yürüyüş anlamında kullanılan “gait”,
ara sıra anlamına gelen “ever and anon”, melal anlamına gelen “tedium”, kısa ve öz
anlamına gelen “laconic”, coşku anlamına gelen “ebullition”, kötü kokulu anlamına
gelen ‘fetid’ bu bağlamda karşılaştığımız örneklerden bazılarıdır. Bunun yanın sıra
bazı kelimeler ise tamamen Leydi Hester’in kullandığı ancak sözlüklerde
bulamadığımız kelimelerdir. Doktorun dipnot vererek açıkladığı namusluluk taslama
manasına gelen “primosity” misallerden yalnızca biridir.
Hatıratların yazıldığı dönemde Hester’in mektuplarında bahsettiği İngiliz
sosyetesinden önemli kişi ve devlet adamlarının halen hayatta olması nedeniyle
Meryon’un metin içinde geçen bu isimleri şifreleyerek ya da karalayarak vermesi
karşılaşılan zorluklardandır. 100 Okuyucu için bir belirsizlik ve boşluk yaratan bu
durum, konularla ve kişilerle ilgili bütünsellik oluşturabilmek için, okuyucuyu başka
eserlere de başvurmasını zorunlu kılmaktadır. Yine buna benzer durum, Meryon’un
uzun yıllar yanında sadık hizmetçisi ve dostu olarak kaldığı Hester’in hatırasına zarar
vermemek adına aşk, aile ve siyaset hayatına dair skandal oluşturacak herhangi bir
meseleye yer vermemesinde de görülür.
100 Örnekler için bkz; Memoirs, c. III, s.239.; Doktor bazen hatırlayamadığı kısımlarda da benzer
çizme-karalama metodunu kullanır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 259.; Kont Wilsenheim’e
yazılan mektupta özel kısımlar sansürlenerek kitaba konulmuştur; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s.
315.
24
Tüm bunların yanı sıra hatıralarını konu alan bölümlerde, olaylar kronolojik sıra
gözetilerek verilmemektedir. İlk ciltte hiçbir bilgilendirme yapmadan seyyahın
borçları ve yaşadığı problemlerle konuya giriş yapan Doktor Meryon, ikinci ciltte
çocukluğu ve gençliği ile ilgili anlatılara yer vermektedir. Yine ikinci ciltte,
İngiltere’deki hayatına dair bilgilendirme yapılmasının ardından seyyahın yeniden
Suriye topraklarında yaşadığı sıkıntılara değinmekte ve akabinde İngiltere’deki
sosyetik camiaya dair hatıralarına geri dönmektedir. Bütünsellikten uzak bu yaklaşım,
kitabın anlaşılmasını ve konuların takibini zorlaştırmaktadır.
Seyahatlerden önce kaleme alınan hatıratların edebi açıdan yetersiz ve eksik
bulunması üzerine Doktor Meryon, bu eleştiriyi önemseyerek Travels of Lady Hester
Stanhope kitabında olayları daha net, açık ve anlaşılır olarak kaleme alır. İlk üç ciltlik
eserinde bulunan şahıslar üzerindeki belirsizlik burada yoktur. Yabancı dillerden
kelimeler ve pasajlar ise daha az kullanılmaktadır. Ancak bu eserinde de yer adlarının
orijinal dilindeki karşılıklarını bilmeyen doktor, isimleri duyduğu şekilde yazarak
seyahat güzergâhının takibini zorlaştırmakta; yalnızca bölge haritasını iyi bilenler
tarafından anlaşılmasına imkân vermektedir. 101
1.2.4. Eserlerin Kaynak Değeri
Doktor Meryon, Hester’in isteği üzerine102 bu kitabı neşrettiği dönemde İngiliz
seyyah adına yazılmış başka bir eser bulunmamaktaydı. Bu çalışmanın akabinde
yazılmaya başlanan kitapların hepsinin referans gösterdiği Memoirs of Lady Hester
Stanhope, leydi hakkında doğru bilgi sahibi olmak isteyen kişilerin başvurduğu ilk ve
en birincil kaynak olarak yer alır. Hatıratlardan sonra kaleme alınan Travels of Lady
Hester Stanhope da benzer amaç güderek doktor tarafından bir yıl aradan sonra
yayımlanır.
101 Doktor Meryon, seyahatlerinin ilk cildinde verdiği dipnotta kendisinin rota ve bölge isimlerini çok
sık verdiği için özür diler ve amacının yalnızca bölgeye gelen ve Arapça bilmedikleri için bir sürü
hatalı bilgi veren seyyahı düzeltmek olduğunu söyler. Ancak doktor da isimlerin doğru yazılışı
konusunda başarılı bir performans gösteremez.; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 200; Diğer haritaların
yanlış olduğunu ifade eder; bkz. Meryon, Travels, c.III, s. 58.
102 Stanhope, a.g.e., s. 437.
25
Doktorun kitapları yazmadaki yegâne amacı, dayısı Mr. Pitt’in vefatından sonra
kimsenin kendisinden haber alamadığı seyyahın, 36-43 yaş arasındaki dönemine ışık
tutmak ve tarihe iz bırakmış bir İngiliz kadın seyyahın hayatını, elde ettiği başarıları
göstermektir. Ona göre Paşaların dahi girmeye cesaret edemediği Suriye Çölü’nü
Bedevi Araplarla birlikte geçen, Aşkalon’da ilk modern kazı çalışmalarını başlatan ve
Mehmed Ali Paşa gibi dönemin ünlü siyasi simalarıyla yakınlık kuran bir kadın
kahramanın hayat hikayesini okumak isteyenler için yazılmış bir eserdir.
Her ne kadar Doktor Meryon’un amacı Lady Hester hakkında biyografik bir
çalışma yapmak olsa da 19.yy. Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal, tarihi hayatına dair
ihtiva ettiği bilgiler açısından tarihi bir kaynak olarak ele alınmaktadır.
Seyyahın hayatının son on yılının işlendiği ve 1829-1839 yılları arasına denk
gelen dönemi ihtiva eden hatıratlarda, 19.yy. siyasi, sosyal, kültürel olaylarına dair
gözlemleri, Lübnan ve çevresi özelinde dönemin siyasi ve sosyo-kültürel süreçlerini
İngiliz bir kadın seyyahın gözünden takip etmek isteyenler için de müracaat edilecek
eserlerin başında gelmektedir. Bölgeye gelen diğer erkek ve kadın seyyahlardan farklı
olarak haremleri ziyaret edebilmesi; Mehmed Ali, Abdullah Paşa, Emir Beşir ve Şeyh
Beşir gibi isimlerle samimi ilişkiler geliştirerek bölge siyasetini bu kişilerle ilişkileri
üzerinden anlatması eserleri daha da önemli hale getirmektedir.
Uzun yıllar Suriye’de ikamet etmesine karşın gözlemler yalnızca bu bölgeyi
değil; Osmanlı’nın genelinde vukua gelen olaylarını da kapsamaktadır. Seyyahın
dedesi gibi kurduğu casusluk sistemiyle elde ettiği bilgiler, dönemin kayıtlı
belgelerinde yer almayan bilgilere erişimi de mümkün kılmaktadır.
Osmanlı topraklarına birçok seyyah gelse de 19.yy. öncesinde ve akabinde,
aralarında kadın olanların sayısı çok azdır. Erkeklerin giremediği alanları ziyaret
imkânı bulan bu isimler, daha önceden gelen erkek seyyahların yarattığı yanlış algıyı
bizatihi müşahede ettikleri doğrularla düzeltme imkânı da bulmuşlardır. Bu isimlerden
biri olan Hester, özellikle romantize edilen ve yanlış doğulu kadın algısı oluşturan
hamamlar ve haremler üzerinde var olan algıyı da değiştirir.
Lady Hester’in vefatından sonra doktoru tarafından yazılan seyahatname ve
hatıraları güvenilirlik çerçevesinde değerlendirdiğimizde diğer seyahatnamelerden
26
daha güvenilir ve tarafsız olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır. Osmanlı’da
yaklaşık otuz yıl kadar ikamet eden Lady Hester’in Müslüman halkla yakın temaslarda
bulunması, toplumun kültürüne dair gerekli bilgileri ilk elden öğrenmesi ve Arapçayı
ana dili gibi konuşup kendini en iyi şekilde ifade etmesi onu diğer seyyahlardan,
yazdıklarını da diğer seyahatnamelerden farklı kılmaktadır.103
103 Coğrafyayı tanımda en büyük sorunun dil olması ve gelen seyyahların dil bilmemesi Osmanlı
hakkında var olan yanlış anlaşılmaların sebebini oluşturmaktaydı. Gelen seyyahlar tercümanlar
aracılığıyla halkla iletişim kuruyor ve genellikle gayrimüslim tebaadan olan bu tercümanların
yanıltmalarına maruz kalıyorlardı. Hester için Suriye’ye yerleştiği döneme kadar bu durum geçerli
olsa da sonradan yerleştiği Suriye’de durum farklıdır. Halkla münasebet kurmak için Arapça
öğrenen ve aracısız olarak halkı tanıma fırsatı bulan seyyah, gözlemlerini de buna göre yapmıştır;
bkz. Bernard Lewis, “Doğu’ya Giden Bazı İngiliz Seyyahları”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı:2,
1984, s.247-249.
27
İKİNCİ BÖLÜM
YOL GÜZERGAHI
Tezimizin ikinci kısmında, Leydi Hester Stanhope’nin İngiltere’den ayrıldığı
1810 yılından, Sayda yakınlarındaki Cebel-i Lübnan’a yerleşmeye karar verdiği 1817
yılına kadar olan seyahatleri kronolojik sırası gözetilerek ele alınacaktır. Bu
doğrultuda Hester’in ziyaret ettiği Malta, Atina, Türkiye, Mısır, Suriye, Filistin ve
Lübnan gibi şehir ve coğrafyaların genel ahvaline de değinilecektir. Seyyahın şahsi
doktoru Charles Meryon tarafından kaleme alınan hatıratların devamı olan Travels of
Lady Hester Stanhope104 bu bölümde ana kaynak olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı
sıra yer yer tespit edilen diğer kaynaklar ve araştırmalara da müracaat ederek müphem
noktalar aydınlatılmaktadır. Ayrıca Hester’in yeğeni Wilhemenia Powlett
Stanhope’nin yazmış olduğu The Life And Letters of Lady Hester Stanhope adlı eseri
birinci bölümde olduğu gibi bu bölümde de Meryon’un verdiği bilgiler ile kıyaslamada
başvurulan kaynakların başında gelmektedir.
Yine ikinci kısımda Hester’in seyahat güzergahı, seyahati süresince ziyaret ettiği
dinî ve idarî mekanları, görüştüğü önemli devlet adamları ile dini liderler ve uğradığı
coğrafyalar ile alakalı kendi gözlemlerine ve işittiklerine dayanan yer yer ayrıntılı
tarihi ve ictimaî hayatın veçhelerine dair bilgileri nakledilmektedir.
2.1. Malta
Yaşadığı trajik kayıplardan sonra rahatsızlanan ve uzun müddet toparlanamayan
Leydi Hester Stanhope, sağlığı için deniz yolculuğu yapması gerektiğini söyleyen
doktorunun tavsiyesi üzerine İngiltere’den ayrılmaya karar verir. Bu amaçla iki, üç
yıl kalmayı planladığı Sicilya’ya yanında tıp fakültesinden yeni mezun şahsi doktoru
104 Charles Lewis Meryon, Travels of Lady Hester Stanhope: Forming The Completion of Her
Memoirs Narrated by Her Physician, Volume I-II-III, London, Henry Colburn, 1846.
28
Meryon105, üvey kardeşi James Hamilton Stanhope, onun arkadaşı Mr. Nassau
Sutton106 ve hizmetçisi Elizabeth Williams107 ile 10 Şubat 1810’da Portsmouth’tan
Jason firkateyniyle yola çıkar.108 Yedi günde kuzey Cornwell (Land’s End)’e ulaşan
ekip, 6 Mart’ta tufanın etkisiyle Trafalgar resiflerine sürüklenir; rüzgârın dinmesiyle
de Cebelitarık’ın karşısında yer alan Ceuta Burnu’nda demir atmak zorunda kalır.
Ceuta’da bir gün kaldıktan sonra ertesi gün yoğun İngiliz popülasyonuna sahip
Cebelitarık’a109 ulaşır ve geceyi vali yardımcısı General Campbell’in kaldığı
manastırda geçirir. Burada birlikte yola çıktığı kardeşi James’in aldığı bir emirle
İspanya’daki alayına geri dönmesi ve Mr. Sutton’un da Minorka’ya gitmesi gerektiğini
öğrenir. Bu haber üzerine seyahatine devam etme noktasında kısa bir tereddüt yaşasa
da Kaptan Whitby’in Malta’ya kadar kendisini götürme teklifini kabul ederek
Cerberus firkateyniyle 7 Nisan 1810’da iki hafta sürecek olan yolculuğa çıkar.110
21 Nisan’da sabah 10:00 civarında Malta’nın başkenti La Valetta’ya ulaşan
leydi, Yarbay Fernandez’in111 daha önceden Fransız şövalyelerinin otel olarak
kullandığı evinde konaklar. 1 Haziran’da ise buradan çıkıp General Oakes’e ait
St.Antonio Sarayı’na geçer ve kendisi tarafından en iyi şekilde ağırlanır. Ziyarete
gelen kişilerin samimiyetinden bunalması ve ilk kez sıcak ülkelerden birini ziyaret
ettiği için öğlenleri 30 dereceye varan hava sıcaklığını bünyesinin kaldıramaması
üzerine Malta’dan Sicilya’ya geçmek ister. Ancak Sicilya’nın Napoli Kralı Murat’ın112
105 Watney’e göre ufak ve hafif kekeme olan doktor adayı Meryon, Hester ile tanıştığı zaman parasız,
diplomasız ve yardıma muhtaç bir haldeydi. Bu sebeple kendisine Mr. Pitt’in yeğeni Hester ile
yolculuk teklifi geldiği zaman çok sevinmiş ve hemen kabul etmiştir. Böyle bir haldeyken tanıştığı
leydiye de ömür boyu sadakatle bağlı kalmıştır; bkz. Watney, a.g.e., s. 104.
106 Nassau Sutton, Hester’in dayısı Genç Pitt’in Fransızlara karşı savaşmak için kurduğu gönüllü
birliklerde yer almış ve leydiyle de bu sürede tanışmıştır; bkz. Hamel, a.g.e., s. 38.
107 Mr. Pitt’in yanında yetişmiş ve tüm yolculuğu boyunca Hester’e eşlik etmiş olan bu isim Lübnan’da
vefat etmiştir; bkz. Memoirs, c.I, s. 5-6.
108 Yaşadığı kayıplardan sonra doktoru Sir Walter Farquhar Leydi Hester’e deniz yolculuğuna çıkmasını
tavsiye etmişse de kendisinin İngiltere’den tek ayrılma sebebi bu değildir. Dayısının vefatından
sonra yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve arkadaşlarının vefasızlığı bu kararı almasındaki diğer
etkenlerdendir; bkz. Watney, a.g.e., s. 103-104.
109 1704’te İngilizler tarafından alınan Cebelitarık, İngiltere’nin deniz gücünün sembolü olmuştur.
Detaylı bilgi için bkz. Mehmet Özdemir, “Cebelitarık”, DİA, c.7, İstanbul, 1993 s. 187-188.
110 Meryon, Travels, c. I, s. 1-5.
111 Hester’in sadık yardımcısı Elizabeth Williams’ın kız kardeşinin eşi; bkz. Watney, a.g.e., s.108.
112 Napoleon Bonapart’ın kız kardeşi Caroline Bonapart ile evli olan Joachim Murat, Bonapart
tarafından Napoli Kralı olarak atanmıştır. 1810 yılında Napolyon’un emriyle Sicilya üzerine seferle
görevlendirilmiştir. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. A. Hilliard Atteridge, Joachim Murat:
Marshal of France and King of Naples, London, Methuen & Co, 1911, s. 198-221.
29
saldırısı altında olduğunu öğrenmesi üzerine bu planını gerçekleştiremez. İngiltere’ye
geri dönmek de istemez. Bu şartlar altında finansal açıdan zorlanmayacağı ve tüm
Avrupa'yı kontrolü altında alan Napolyon’un ulaşamayacağı Osmanlı topraklarına
rotasını çevirir.113 Malta’dan ayrılmadan önce burada yaşayan kız kardeşinin yanında
kalmak isteyen ekibinden Miss Williams’ın yerine Hester, İngiliz yardımcısı Ann
Fry’i ve Cebelitarık’ta iken tanıştığı son aşkı Michael Bruce’yi114 de alır.115
Yolculuk için hazırlıklarını tamamladıktan sonra ekip, Kaptan Brisbane’nin
idaresinden sorumlu olduğu Belle Poule firkateyniyle 2 Ağustos 1810’da Malta’dan
yola çıkar; İyonya Adaları’ndan Korfu116, Kefalonya117 ve Fano’yu geçerek 8
Ağustos’ta Zante limanına ulaşır.
2.2. Atina
“Akdeniz’in Çiçeği”ya da “Altın Ada” olarak adlandırılan Zante Adası118’na ulaşan
Hester’i burada İngiliz Konsül Mr.Foresti ve İyonya Adaları’nın başkomutanı Major-
General Oswald karşılamış ve konaklaması için gerekli düzenlemeleri yapmışlardır.
Adada kaldığı iki haftalık süre boyunca Hester’le en iyi şekilde ilgilenen Oswald, Türk
hükümetinin İngiliz gemisinin kıyılarına girmesine izin vermeyeceği düşüncesiyle 23
Ağustos’taki Patras yolculuğu için kendisine bir de yelkenli ayarlamıştır. Bir sonraki
gece vardıkları Patras’ı son derece melankolik bulan ekip burada 2 gün kaldıktan sonra
113 Watney, a.g.e., s. 115.
114 Doğu Hindistan Kumpanyası mensuplarından Graufurd Bruce’nin oğlu olan Michael, varlıklı bir
aileden gelmektedir. Aynı zamanda Hester’in kendisinden on dört yaş küçük sevgilisidir ve
Ortadoğu’da birlikte yaptıkları tüm yolculukların parasını kendisi öder; bkz. Ian Bruce, The Nun of
Lebanon, Collins, London, 1951, s.79., Watney, a.g.e., s. 109-111; Doktor kitabında bu isme yer
vermemiş yalnızca kodlayarak Mr. B ya da B--- şeklinde yazmıştır. Örnek için bkz; Meryon,
Travels, c. I, s.106.
115 Stanhope, a.g.e, s. 95.
116 Korfu; Fano gibi Yunanistan sınırları içinde bulunan ve Heptanese olarak da bilinen İyonya
adalarından birisidir; bkz. Bruce Merry, Encyclopedia of Modern Greek Literature, Greenwood
Yayınları, Amerika Birleşik Devletleri, 2003, s. 191.
117 İyonya Denizi’ndeki en geniş ada; bkz. William Smith, Dictionary of Greek and Roman
Geography, Boston, Little, Brown and co, Boston, 1854, s. 587.
118 Zante bu dönemde İngiliz 35.alayının askeri karargâhı konumundaydı. Bkz. Meryon, a.g.e, s. 25.
30
27 Ağustos gecesi Korint yolculuğu için ekibe sonradan dahil olan Sligo Markizi119 ile
tekrardan yola çıkmışlardır. 7 Eylül’de ulaştıkları Korint’te 4 gün konakladıktan sonra
Kenkri120’ye geçip buradan Atina’ya gitmek için gerekli olan dört direkli bir gemi
kiralamışlardır.
12 Eylül saat 12’de Pire121’de demir atan gemideki yolcular limandan geçerken
denizde yüzen Lord Byron122’u görmüş; kendisiyle görüştükten sonra da Atina’ya,
kendileri için tesis edilen geniş ve güzel evlerine geçmişlerdir. Gittiği her yerde büyük
bir ilgi ve alakayla karşılanan Hester Atina’da da en iyi şekilde ağırlanmıştır. Burada
kaldığı bir ay dört günlük süre boyunca zamanını tarihi yapıları gezerek, çevre gezisi
yaparak ve ünlü şair, yazarlarla muhabbet ederek geçiren Hester, daha sonra 16
Ekim’de bir sonraki durakları İstanbul için yola çıkmıştır. Kızlar Ağası’nın Atina’dan
aldığı ve İstanbul’a götüreceği zeamet123 mahsülü buğdaylarla yüklediği Yunan
gemisine binen ekip, fırtına sebebiyle 18 Ekim’e kadar Sounion’da konaklamış
buradan da Paşalimanı’na doğru hareket etmişlerdir.
22 Ekim günü Paşalimanı’ndan ayrılan gemi, Eğriboz ve Midilli’yi geçtikten sonra
saat 12’de Çanakkale’ye giriş yapmıştır. 24 Ekim’de Gelibolu’yu geçip Marmara
Denizi’ne ulaşan ekip, rüzgârın gemiyi harekete geçirecek kadar yeterli olmaması
üzerine 25 Ekim gecesine kadar yolculuklarına devam edememişlerdir. Güney
rüzgarının harekete kâfi olmasıyla Erikli için yola çıkılmış, Lady Hester da ekibiyle
burada beş gün boyunca Yunan Manastırı’nda kalmıştır. Lord Sligo ve Mr.Bruce,
Erikli’de kalmayıp İstanbul’a doğru yola çıkmış; 2 Kasım gününde yanlarında bir Türk
subayıyla geri dönmüşlerdir. İstanbul’a kadar kendilerine eşlik etmekle
119 Mora Valisi Tepedelenli Ali Paşa ile görüştükten kısa süre sonra Hester’in Zante’ye geldiğini duyan
Sligo Markizi Hester’in ekibine dahil olmak istemiş ancak kendilerine Korint güzergahı
üzerindeyken yetişebilmiştir. Meryon, a.g.e, s. 28.
120 Korint’ten 8 mil uzaklıktaki liman. Meryon, a.g.e., s. 34.
121 O tarihte Atina’nın tüm donanması Pire’de bulunmaktaydı. Meryon, a.e., s. 36.
122 Hester’in şiirlerinden ve kendisinden hoşlanmadığı ünlü şair. Stanhope, a.g.e., s.96, Lord Sligo ve
Mr.Bruce’nin de fakülteden arkadaşı. Bkz. Meryon, a.e., s. 42.
123 Osmanlı’da devlet tarafından askerlik yapmak ve asker çıkarmak için verilen orta büyüklükteki
toprak parçası. Detaylı bilgi için bkz. Selçuk Özçelik, “Avrupa Feodalitesi ile Türklerin Timar
Teşkilatının Mukayesesi”, Journal of Istanbul University Law Faculty, 2011, s. 847.
31
görevlendirilmiş bu subayın yanında getirdiği fermana göre Hester’in seyahati için
gerekli olan tüm olanaklar İstanbul’da gezdiği süre boyunca sağlanacaktı.
2.3. İstanbul
İngiliz seyyahın doğuyla ilk temas kurduğu ve üçüncü önemli durağı, yaklaşık
bir yıl boyunca ikamet ettikleri Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’dur. 3 Kasım
1810’da sabah saat 11:00’de124 Galata’dan karaya ayak basan leydi, kendisi için
ayarlanan tahtırevanı ve yanında yayan olarak kendisini takip eden gezi grubu ile
23:00 civarında Tophane’den Pera’daki kiralık evine geçer. İstanbul’daki ikameti
süresince kendilerine verilen izinler gereğince ziyaret edebileceği camilere gider,
tarihi açıdan birçok önemli yapıyı ziyaret eder. Burada dönemin Padişahı II.
Mahmud’un huzuruna çıkmak ister ancak İngiliz Elçiliği’nde kendisiyle görüşme
ayarlayacak kimseyi bulamadığı için mümkün olmaz.125 Bu durumdan memnun
olmayan Hester, ilerleyen günlerde Sultan’ı görebileceği tek yer olan cuma
selamlığına katılmaya karar verir. Yapılan bu törene peçesiz bir şekilde at üstünde gelir
ve büyüleyici bulduğu selamlık merasimini atının üstünden takip eder. Kendisini
gören kalabalık ne erkeğe ne de kadına benzeyen bu şahsın cesareti karşısında şaşırır.
Doktor Meryon yaşanan olay üzerine şunları yazar:
“İstanbul sokaklarında bu şekilde atla dolaşan başka Avrupalı bir kadın
muhtemelen yoktur. Herhangi bir şekilde hakaret etme ya da küçümseme
amacı taşımayan bu hareketi Hester’in aslında ne kadar cesur olduğunu
gösterir.”126
1810-1811 yıllarında Pera’yı etkileyen yangınlardan sonra Pera’da ev bulmanın
gittikçe zorlaşması sebebiyle seyyah ve maiyeti, buradaki küçük ve dar evlerinden
124 Doktor Meryon Galata’ya sabah 11:00’da girdiklerini söylerken, Lady Hester’in yeğeni Wilhemina
Stanhope kitabında giriş saatlerini 23:00 olarak verir. Karş. Meryon, Travels, c.I, s.48, Stanhope,
a.g.e., s. 97.
125 İngiltere’nin savaşta olduğu Fransa’ya gidebilmek için İstanbul’da gizlice Fransız
maslahatgüzarıyla görüşmesinin duyulması üzerine İngiliz Elçiliği’ndeki tüm kapılar Hester’in
yüzüne kapanmıştır; bkz. Watney, a.g.e., s. 134.
126 Meryon, Travels, c.I, s. 55.
32
ayrılarak 1811 kışını geçirdikleri ve 6 aylık süre için kiraladıkları Tarabya’daki eve
geçerler. Yaşadığı rahatsızlık yüzünden taşınma evresinde yatağa düşen Leydi Hester,
güçlükle yeni evine taşınabilir. Kendisini burada ziyaret eden çok sayıda misafirin
arasında İstanbul’da Birleşik Krallık Büyük Elçisi olarak tanınan Mr.Stratford
Canning127 ile Mr.Bruce’nin yakın arkadaşlarından ve daha sonradan İngiliz leydi ile
birlikte Suriye ve Mısır seyahatine katılacak olan Mr.Henry Pearce de yer alır.
İstanbul’da bulundukları vakit içerisinde Doktor Meryon’un tıp alanındaki
becerileri devlette üst görevlerde yer alan insanlarla tanışmaları için bir fırsat
oluşturur. Kaptan Hafız Ali Paşa’nın128 kardeşi ve kayınbiraderi de bu isimlerden
bazılarıdır. Gayrimüslim biri olarak Türklerle iletişim kurmasının zor olduğunu bilen
leydi, yakınlık oluşturmak için evinde verdiği yemekte Paşa’nın kayınbiraderini
ağırlar. Çatal-bıçak kullanma, sandalyede ve masada uzun süre oturma gibi batılı
aristokrat adet ve usullerine yabancı olmasına rağmen Hester, misafirinin ev sahibi
olarak kendisinin gösterdiği ilgiden son derece hoşnut bir şekilde ayrıldığını belirtir.129
İstanbul’un değişken ikliminden dolayı sağlık problemleri yaşayan seyyah,
buradan kısa süreliğine uzaklaşıp sağlığına iyi geleceği düşünülen sülfür banyolarının
bulunduğu Bursa’ya130 gitmeye karar verir. Doktor Meryon, Hester’in seyahat
boyunca yalnız sağlık durumuyla ilgilenmemiş; onun adına geziyle ilgili tüm
düzenlemeleri de ayarlayan isim olmuştur. Bu amaçla kendisi Hester’in maiyeti ile
gitmesinden önce yanında Yeniçeri Ali ve hizmetçisiyle 1 Mayıs 1811’da yola çıkar.
On iki saatlik yolculuğun sonunda Mudanya’ya varır. Ellerinde kendilerine tanınan
127 1808-1858 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde İngiltere hükümetini temsil etmiş Lord Canning
hakkında detaylı bilgi için bkz. Stanley Lane-Poole, Lord Strartford Canning’in Türkiye Anıları,
Çev. Can Yücel, Ankara, Tarih Vakfı Yurt Yay., 1990.; İstanbul’a ilk giriş yaptığında Canning
Hester’in peşine casuslarından birini takmıştır. Kısa sürede durumu fark eden seyyah, elçiyi tehdit
etmiş kendi anlatısına göre onu ağlatmıştır; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 290-291.
128 Ocak 1810 yılında vezir rütbesi ile kâptan-ı derya olan Hafız Ali Paşa, yaklaşık iki sene süren bu
vazifesinden sonra çeşitli bölgelerde valilik ve mutasarrıflık yapmıştır; bkz. Mehmed Süreyya,
Sicill-i Osmanî, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., c.I, İstanbul, 1996, s.287-288; Hafız Paşa
tarafından özel olarak ağırlanan Doktor Meryon, Hafız Ali Paşa ve doktoru Aziz Efendi ile özel
olarak Galata’daki cephanelikte görüşür. Doktor burada Paşa’nın kendisine ülkesi, anatomi ve ölü
bedenlerin incelemesi hakkında soru sorduğunu daha sonra ise konunun merak edilen İngiltere’deki
idam sayılarına getirildiğini anlatır. Buradaki görüşmeden sonra doktorun Paşa ile iletişimleri devam
eder. Hatta kendisini Büyükdere’deki evinde ziyaret eder; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 66-67.
129 Meryon, Travels, c. I, s. 64.
130 Bursa, o dönem Sultan’ın görevlerinden azlettikleri paşaların ve vezirlerin ikamet ettiği yerdir. Hatta
hamamdayken Hester, bu paşalardan birinin eşiyle tanışmış, ondan davet almış ancak kendisi kabul
etmemiştir; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 78,81.
33
imkân ve izinleri bildiren ferman olmasının avantajıyla kendisiyle ilgilenen herkesin
son derece nazik olduğundan bahseden doktor, burada seyyahımızın ve yanındakilerin
konaklayabilecekleri üç kulübe ayarlar. 4 Mayıs’ta Mr. Bruce ile Bursa’ya gelen leydi,
buraya hayranlığını bir arkadaşına yazdığı mektubunda şu cümlelerle ifade eder:
“Burada olup bu nefis iklimin ve şimdiye kadar bulunduğum en güzel şehrin
tadını çıkarmanı öyle çok isterdim ki! İtalya buranın ihtişamı karşısında hiçbir
şey kalır…...Evleri diğer Türk evleri gibi tek başlarına kötü olsa da ağaçların ve
camiilerin arasında bir bütün olarak çok güzel görünüyorlar. Bu zamana kadar
gördüğüm en güzel ve mümbit ağaçlarla, çiçeklerle, fundalarla kaplı olan
muazzam düzlüğün manzarası da oldukça hoş. At sürmenin büyüleyici olduğu
bu yerdeki atlar da İngiltere dışında gördüğüm diğer atlardan çok daha iyi.”131
20.yy’ın başlarına kadar Osmanlı’da toplumsal hayatta aleni bir şekilde
görülmeyen kadınlardan132 daha aktif ve sıra dışı hayata sahip olan İngiliz aristokrat
Leydi Hester, Bursa’ya geldiği ilk zamanlarda ata bindiğinin görülmesi ve
kıyafetlerinin saraydaki iç oğlanlarınkine benzetilmesi yüzünden yerli halk tarafından
erkek zannedilir. Hamama giderken karşılaştığı kadınların hangi sebeple yüzlerini
kapatarak kendisinden kaçtıklarını başta anlamayan seyyah, bu durumun nedenini
daha sonrasında kendilerine tercümanlık yapan Matmezel Arles’den133 öğrenir ve tüm
bu yanlış anlaşılmaları düzeltmeden yolculuğuna devam eder.
Bursa’da kaldıkları süreçte Tarabya’da kiraladıkları evlerinin kira kontratının
bitmesi üzerine Doktor Meryon, 1 Haziran’da İstanbul’a yeni bir ev bulmak için geri
döner ve burada Baron Stürmer’in134 Bebek’teki evini kiralar.135 İki aylık Bursa
seyahati sonrasında 1 Temmuz’da yola çıkan Hester ve maiyetindekiler ertesi gün
131 Meryon, Travels, c.I, s. 78.
132 Mustafa Karabulut, “Osmanlı İmparatorluğun’da 19.Yüzyılda Değişim Süreci, Sosyal, Kültürel
Durum”, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, Sayı:2, s. 58.
133 Bir Fransız tüccarının kızı olan ve Türkçe’yi çok iyi konuşan Matmazel Arles, Bursa’da Hester’in
önemli davetlerinde de tercümanlık yapmıştır.
134 İstanbul’da doğan ve Türkçe bilmesi sebebiyle Osmanlı’ya elçi olarak görevlendiren Avusturyalı
diplomat; kendisi hakkında detaylı bilgi için bkz, Antoine Gautier, Drogmans, Diplomates et
Ressortissants Europeens Aupres de la Porte Ottomane, İstanbul, 2013, s. 69-83.
135 İstanbul’da kaldıkları süre içinde Beyoğlu ve Fener civarında çıkan üç yangından bahseden Doktor,
1811 yılında yazmış olduğu notlarında ocağın lağvedilmesinden korkan yeniçerilerin infial
yaratmak için bu olaylara sebep olduğunu belirtmiştir; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 87.
34
İstanbul’a ulaşır. Bir müddet daha İstanbul’da kaldıktan sonra Leydi Montagu’nun136
övgüler düzdüğü Belgrad’daki köye gidip burada birkaç gün geçirirler.
İstanbul’un iklimine alışamayan ve sağlığını olumsuz yönde etkileyen soğuk
havalardan dolayı kışı burada geçirmek istemeyen Hester, 23 Ekim 1811’de Mr.
Bruce, Mr. Henry Pearce, Doktor Meryon, İngiliz hizmetçisi, Mrs. Fry ve diğer
yardımcılarıyla Mısır’a doğru, tüm yolculuk için 65 pounda anlaştıkları Yunan
gemisiyle yola çıkar.
2.4. Mısır
İstanbul’dan sonra bin bir zorluklar atlatarak geldikleri Mısır, seyahat grubunun
dördüncü durağıdır. Boğaz’ı geçtikten sonra karşılaştıkları sert rüzgâr yüzünden 5-6
gün boyunca Prens Adaları’nda mahsur kalan gemi ekibi, daha sonra kuzey rüzgarını
fırsat bilerek Çanakkale’den Sakız Adaları’na geçer fakat yeniden çıkan fırtına
sebebiyle on gün de burada konaklamak zorunda kalır. Rüzgârın sakinleyip yola
çıkmalarına imkân vermesinin akabinde Rodos’a geçip yemek ikmali yapar ve 23
Kasım 1811’de buradan ayrılırlar. Bir müddet ilerledikten sonra geminin batma
tehlikesi geçirmesi ekibin rotasını tekrar Rodos’a çevirmesine neden olur.137 Ada’ya
iki mil kala dümen kontrolü kaybedilen ve batmak üzere olan gemiden uzun bir sal
yardımıyla kurtulan Leydi Hester, devam eden fırtınanın şiddetinden sakınmak için
rüzgâr altı yönünde buldukları bir kayanın içinde otuz saat boyunca aç ve susuz halde
yardım bekler.138 Sonunda kıyıya ulaştıklarında buradaki küçük yel değirmeninin
sahibinin evinde misafir olurlar.
Paralarının çoğu dahil bütün eşyalarını gemide bırakmak zorunda kalan ekip,
Mr. Illarick ve bir Rum aile sayesinde kendilerine uzun vadede kalacak yer bulur.
Ancak buna rağmen Rodos’tan çıkıp seyahatlerine kaldıkları yerden devam etmek için
gerekli olan paraya ve yol malzemelerine de ihtiyaç duymaktadırlar. Bu amaçla Leydi
136 Eşiyle birlikte 1715 senesinde İstanbul’a gelen İngiliz seyyah. Detaylı bilgi için bkz. Lady
Montagu, Şark Mektupları (1716-1718), çev. Ahmed Refik, Timaş Yay., İstanbul, 1998.
137 Meryon, Travels, c. I, s. 97.
138 Doktor Meryon, Rodos’taki bu gemi kazasında içinde Leydi Hester’e dair anekdotların yer aldığı ve
seyyahın hayatının büyük bir bölümüne ışık tutacak günlüklerinin kaybolduğunu belirtir; bkz.
Meryon, Memoirs, c. II, s. 8
35
Hester tarafından İzmir’deki İngiliz Konsül Mr. Werry’nin139 yanına gitmesi ve gerekli
malzemeleri tedarik etmesi için görevlendirilen Doktor Meryon, 22 Aralık 1811’de
hizmetçileri Etienne ve Mustafa ile yola çıkar. Uzun bir yolculuktan sonra Konsülü
bulup kendisine Hester’in mektuplarını iletir ve buradan Mr. Werry’nin yardımları
sayesinde gerekli tüm malzemeleri temin eder.
Dönüş zamanı yaklaştığında birlikte yola çıktığı Mustafa’nın bir grup hırsızla
birlikte kendisini soyup öldürme planları yaptığını Mr. Pearce’nin hizmetçisi
Etienne’den öğrenen doktor, güvenliğini arttırmak için Yunan bir kaptanını da yanına
alarak 17 Ocak 1812’de yola çıkar. 10 gün sonra Rodos’a geri vardığında Hester’i
burada Hristiyanların yaz aylarını geçirdiği Tiranda Köyü’ne140 bir fersah uzaklıktaki
deniz kıyısına yakın bir kulübede bulur. İzmir’e gitmeden önce seyahat ekibi için
sipariş edilen Türk kıyafetlerini ekibe dağıtan Doktor Charles Meryon, o dönemde
kıyafetler arasındaki ayrımı bilmediği için herkesin kendi kıyafetini kendi zevkine
göre belirlediğini ve peçe ile dolaşmak istemeyen Hester’in de erkek kıyafetleri
giyerek İskenderiye seyahatine iştirak ettiğini belirtir.141
Salsette firkateyninin kaptanı Henry Hope, Rodos’ta yaşanan gemi kazasını
duyduktan sonra Rodos’tan İzmir’e gelir ve seyyah ile ekibini İskenderiye’ye
götürmeyi teklif eder. Teklifin kabul edilmesinin akabinde Georgaki142 hariç kalan
tüm hizmetliler kovulur ve eskisine kıyasla daha küçük bir grupla yolculuğa devam
edilir. İskenderiye’ye varıldığında Mr. Bruce, Doktor ve Mr.Pearce farklı ailelerin
evlerinde konaklarken Hester’e Frenk mahallesinden küçük bir ev tutulur. Fransızların
kısa hükümdarlığının etkisinin hala burada gözlemlenebildiğini ve Osmanlı
topraklarının diğer bölgelerinde yaşayan Frenklere göre daha fazla tolere edildiğini
139 İngiltere hükümeti tarafından 1793 yılında İzmir’de konsül olarak görevlendirilen Francis Peter
Werry, burada otuz yıldan fazla süre kalmıştır. Kızı tarafından kendisi hakkında kaleme alınan
biyografik eserde Leydi Hester tarafından gönderilen mektuplar da yer almaktadır; bkz. Eliza F.
Werry, Personal Memoirs and Letters of Francis Peter Werry, Charles J. Skeet, London, 1861,
s.6-10., Werry’nin aynı zamanda sonradan bölgeye gelen Amerikalı misyonerleri de himayesi altına
aldığı bilinmektedir; bkz. Frank Fokke Ferwerda, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1819-1919 Yıllarında
Misyoner Seyyahlar, Kebikeç Dergi, s. 347.
140 Rodos’ta nüfusu sadece Rum olan karyelerden biri; bkz. Uğur Ünen, XVIII. Yüzyılda Osmanlı
İdaresinde Rodos Adası, (basılmamış yüksek lisans tezi), Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın,
2013, s. 77.
141 Meryon, Travels, c. II, s. 110,130.
142 Siroz yerlisi, üç-dört dil bilen ve çalışkanlığıyla Hester’in dikkatini çeken hizmetçi.
36
belirten Doktor Meryon, yanındaki grupla birlikte 1801 yılında İngilizlerle Fransızlar
arasında İskenderiye’de gerçekleşen muharebenin bulunduğu alanı ziyaret eder. Uzun
süredir bölgede ikamet eden ve Türk kültürüne aşina olan Albay Misset ile sekreteri
Mr. Thurburn’un yardımları ile şehirdeki diğer tarihi yapıları ve mekanları keşfetme
imkânı bulurlar.
Hester’in korkunç bulduğu ve “Mısır’ın geri kalanı böyleyse en kısa sürede
buradan ayrılırım.” dediği İskenderiye’den sonraki durağı Reşid143 kentidir. Kahire ve
İskenderiye arasında ticaret için geçiş yolu olarak kullanılan bu yerde, Kahire
yolculuğu için gereken hazırlıklar tamamlanana kadar kalan seyyah, daha sonra
ekibiyle birlikte kiraladığı iki ayrı filikayla 9 Mart’ta Nil’den yola çıkar. Bulak144
üzerinden Kahire’ye geçer ve burada Özbekiye145 yakınlarında bulunan Mısır Paşası
Kavalalı Mehmed Ali’nin146 sarayına yakın Frenk mahallesine yerleşir. Hester’in
buradayken ilk işi paşa ile yapacağı görüşme için kendisine altın işlemeli bir elbise
almak olur. Notlarında bu mevkide bulunan hiçbir İngiliz leydi ile karşılaşmayan
Kavalalı için de durumun son derece ilginç olduğunu belirten Charles Meryon, paşanın
saraya gelmeleri için kendilerine Memlük usulüne uygun donatılmış beş at
gönderdiğini ve Hester’in girişinde kendisini ayakta karşıladığını belirtir. Küçük bir
köşkte, altın işlemeli bir divanda ağırlanan ve kendilerine nargile ile kahve ikram
edilen misafirler, Boğos Bey Yusufyan’ın147 tercümanlığı aracılığıyla 1 saat süren
143 Rosette olarak da bilinen bu yer 19.yy’da Garbiye vilayetine bağlı bir kazâdır; bkz. Tahir Sezen,
Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Ankara, Sistem Ofset, Bas., Yay., 2017, s. 640.
144 Memlük Sultanı I.Baybars döneminde kurulan ve matbaasıyla ünlü olan tarihi liman şehri; bkz.
Cengiz Kallek, “Bulak”, DİA, c.6, İstanbul, 1992, s. 387.
145 XVIII.yy’ın başlarına kadar halkı fellahlardan oluşan bir kır bölgesi iken daha sonra çevresinde
seçkinlerin mahallelerinin toplandığı yer haline gelmiştir; bkz. Hilal Görgün, “Kahire”, DİA, c.24,
İstanbul, 2001, s. 175-179.
146 Mısır valisi ve kendi adıyla anılan hanedanlığın kurucusu; bkz. Dr. Şinasi Altundağ, Kavalalı
Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988,
s.21-52., Khaled Fahmy, Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve Modern
Mısır, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Çev. Deniz Zarakolu, İstanbul, 2010, s. 1-17.
147 Mehmed Ali Paşa’nın tercümanı ve danışmanı olan Boğos Bey Yusufyan, 19.yy’da hükümette
önemli mevkiler elde eden Ermenilerden birisidir; bkz. Sevda Özkaya Özer, Osmanlı Devleti
İdaresinde Mısır, (doktora tezi), Fırat Üniversitesi, Elâzığ, 2007, s.65; Hester, Boğos Bey’in siyasi
alandaki yeteneklerini başarılı bulur hatta onu Avrupa’daki başarılı siyasetçilerden ayırmaz. Ancak
ona göre Boğos Bey her ne kadar kendisini Ermeni olarak tanıtsa da gerçek babasının bir Türk ağası
olduğunu söyler. Aynı zamanda Mehmed Ali Paşa ile meşru hükümete karşı başlattıkları isyanlara
katılmasından dolayı onu eleştirir ve hiçbir zaman başarılı olamayacaklarını söyler.; bkz. Meryon,
Memoirs, c. III, s. 65-66; Mehmed Ali’nin ilk olarak İskenderiye valisi olarak tayin ettiği,
sonrasında da dış ilişkiler danışmanı olarak seçtiği Ermeni kökenli devlet adamı; bkz. Khaled
37
görüşmeden sonra saraydan ayrılır. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Mehmed Ali
Paşa Hester’e tam donanımlı bir süvari atı hediye eder.148
Kahire’de kaldığı süre içinde Hester, Fransız Konsülü Mösyö Drovetti’nin
mumya incelemek için düzenlediği davete de katılır. Fransız bir cerrah tarafından
yapılan teşrih işlemini izlemeye leydi ve doktor haricinde bölgeyi ziyarete gelen diğer
İngiliz seyyahlar da katılır.149
Kahire’ye gelen yabancıların bölge halkı tarafından sürekli şüpheli gözlerle
izlenmeleri ve her an bir tehlikeyle karşılaşma ihtimalleri sıkı önlemler almalarına
neden olur. Burada kiraladıkları bir grup Fransız Kölemen150 ile Piramitleri ziyaret
etmek isterler. Kaldıkları yerden öğleden sonra ayrılıp Eski Kahire’ye, Nil’in doğu
kıyısına doğru yola koyulurlar. Kendileri için hazırlanan evde geceyi geçirdikten sonra
ertesi gün Nil üzerinden vapura binerek Çölün kıyısına, Piramitlerden yarım mil
uzaklığa varırlar. Seyyah, havanın sıcak olması yüzünden Piramitlere çıkamaz ve
çadırında ekibin burayı ziyaret etmesini bekler. Sonrasında ziyaretlerini tamamlayıp
geri dönen grupla birlikte günbatımında Nil’e doğru hareket eder.
Leydi Hester Stanhope, Mayıs 1812’de Kahire’den Mr. Bruce, Mr.Pearce ve
maiyetinin geri kalanıyla birlikte Dimyat’a gitme kararı alır. Dimyat’ta bulunan pirinç
bataklıklarından hasıl olan sineklerden ve pirelerden rahatsız olduğu için kalma
süresini ise en aza indirger. Buradan ayrılmak için ilk iş olarak Suriye’ye151 gitmek
üzere üç direkli, yelkenli bir gemi kiralar ve altısı erkek hizmetçi olmak üzere 13
Fahmy, Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır Hükümdarlığına, Vakıfbank Kültür
Yay., İstanbul, 2020, s.58.
148 Hester’in Mısır seyahatine dair ek bilgi için bkz. Ronald H. Fritze, Egpytomania: A History of
Fascination, Obsession and Fantasy, London, Reaktion Books, 2016, s. 189.
149 Meryon, Travels, c. I, s. 161.
150 Napolyon’un ordusunun çekilmesiyle Mısır’da kalan ve sonradan aynı anda hem dinlerini hem de
liderlerini değiştirerek Paşa’nın hizmetine katılan askerler; bkz. Watney, a.g.e., s. 152.
151 Günümüzde Filistin, İsrail, Lübnan, Ürdün, Suriye sınırları içinde kalan şehirler seyyahın buraları
ziyaret ettiği dönem olan 1800’lerde genel olarak Suriye toprağı olarak adlandırılıyordu; bkz. İlber
Ortaylı, “19.Yüzyılın Sonunda Suriye ve Lübnan Üzerine Bazı Notlar”, Osmanlı Araştırmaları,
Sayı:4, 1984, s. 90.; Biz de güzergâhın daha kolay takip edilmesi amacıyla tezimizde bu yerleri
bugünkü sınır ayrımlarını gözeterek ele aldık.
38
kişiden152 oluşan ekibiyle 11 Mayıs’ta yola çıkar. Nil Deltası üzerinden beş günde
Suriye’ye geçip öğleden sonra dört civarında Yafa’da demir atarlar.153
2.5. Filistin154
Üç kutsal dinin doğup gelişmesinde önemli rol oynayan ve birçok farklı kültürün
izlerini taşıyan Filistin, ekibin Mısır’dan sonraki ziyaret yeridir. Hacıların Kudüs’ü
ziyaret etmek için kullandıkları ana liman olan Yafa ilk durakları olur. Buraya
vardıklarında gruptaki kadınlar dahil hepsinin üzerlerinde Kahire’den ayrılmadan önce
Memlük modasına uygun olarak aldıkları erkek kıyafetleri vardır. Yerel halkın bu
kostüm içinde henüz bıyıkları çıkmamış genç bir erkek olarak düşünüp yadırgamadığı
Hester’in geleceği ise önceden bilinmektedir. Yafa’da Fransız asıllı İngiliz vekil
Antonio Damiani tarafından karşılanan ve evinde misafir edilen grubun bir sonraki
konaklama mekânı Fransisken manastırı olur. Kısa bir süre burada kaldıktan sonra
sıkıcı küçük bir balıkçı kasabası olarak nitelendirdikleri bu yerden ayrılmaya karar
verirler. Kiraladıkları on bir deve ve on üç at ile Yafa Valisi Muhammed Ebu
Nabbut155 tarafından gönderilen iki atlı eşliğinde Kudüs’e doğru yola çıkılır. Mısır’dan
Yafa’ya kadar gezi ekibinde yer alan Mr.Pearce, bu noktadan sonra kendilerine eşlik
etmeyeceğini belirterek manastırda kalmaya karar verir.156
152 Leydi Hester Stanhope, Mr. Bruce, Mr.Pearce, Doktor Meryon, Mrs.Fry, Hester’in hizmetçisi, bir
aşçı, iki uşak, Ragusalı Iachimo, çadırcı ve Kavalalı’dan ve Fransız Konsül’den alınan resmi izin ile
Leydi Hester’in güvenliği için atanan iki Fransız Kölemen Yusuf ve Selim; bkz. Meryon, Travels,
c. I, s. 185.
153 Meryon, Travels, c. I, s. 186.
154 Rodos’tan Suriye’ye kadar olan geziler hakkında tutmuş olduğu seyir defterlerinin ve ajandalarının
1813 yılında Malta’dan İngiltere’ye giden gemide kaybolduğunu belirten Doktor Meryon, Yafa’dan
önceki kısımdaki anlatılar için mektuplardan, dağınık notlardan ve hafızasından yararlandığını ve
bu nedenle bazı detaylarda hata olabilme ihtimalinin bulunduğundan bahseder. Ayrıca Filistin’e
kadar yazmış olduğu gezi notlarının da Hester’in Lübnan Dağı’nda kurmuş olduğu olağandışı hayat
düzenini anlatmadan önce bir giriş niteliğinde olduğunu belirtir.
155 Eskiden Cezzar Paşa’nın kölemeni olan Nabut orta yakışıklılıkta, dindar birisiydi. Yafa valisi
olduktan sonra katı bir yönetim anlayışı belirlemiş, hırsızlar ve soygunculara göz açtırmamıştır.
Meryon, Travels, s.197., Bölgedeki dönemin siyasi işleyişi hakkında detaylı bilgi için bkz. İlan
Pappe, The Rise and Fall of Palestinian Dynasty: The Husaynis (1700-1948), University of
California Press, California, 2010, s. 55-59.
156 Meryon, Travels, c. I, s. 200.
39
Dört saatlik yürüyüş neticesinde Yafa’dan Remle’ye ulaşan gezi grubu,
konaklama yeri olarak burada bulunan diğer bir manastırı seçer. Dinlenmek için
yalnızca iki gün konakladıkları bu yerden ayrılarak Kudüs güzergahına devam ederler.
Kudüs’e vardıklarında bölgede itibarlı bir kişi olan Bedevi şeyhi Ebu Goş157 tarafından
nezaketle ağırlanırlar. Şeyhin evinde bir gün kalan Hester, ertesi gün refakatindekilerle
Ebu Goş’un kardeşlerinden biriyle yola çıkarak kısa sürede Kudüs’ün güneyinde yer
alan ve Hz. İsa’nın doğum yeri olarak kabul edilen Beytüllahim’e varır. Burada Doktor
ve ekibin erkek üyeleri Fransisken manastırında kalırken manastırın kadınları kabul
etmemesi üzerine gruptaki kadınlar leydi ile manastıra bitişik olarak inşa edilmiş bir
evde konaklar.158
Gençlik dönemini geçirdiği İngiltere’deyken Samuel Brothers adındaki falcının
kendisine Kudüs’e hacca gideceğini ve çölde yedi sene geçirip Yahudilerin kraliçesi
olarak bu seçilmiş insanlara liderlik yapacağını söylediğini hatırlayan seyyahın
Kudüs’e gitme nedenlerinden biri de bu kehanetin gerçekleşeceğine karşı duyduğu
inançtır. Leydi Hester Stanhope, Kudüs’e varışıyla bu kehanetin ilk kısmının
tamamlandığını düşünür ve Yahudilerin kraliçesi olacağına dair inancı artar.159
Kudüs’te ilk günlerini dinlenerek ve konaklamaları için gereken düzenlemeleri
yaparak geçiren ekip, ikinci günde yirmi kişilik alayla Yafa valisi olan Ebu Nabbut’un
kayınpederinin sarayını ziyarete gider. Sarayda son derece resmi bir şekilde ağırlanan
Leydi Hester ve maiyetindekiler, burada fazla kalmazlar. Akabinde Kahire Kalesi’nde
Mehmet Ali Paşa’nın Memlüklü katliamından çölü geçerek kurtulan Memlüklü Emin
Bey ile görüşürler.160 Yine aynı gün içinde Hz. İsa’nın kabrinin gömülü olduğu ve
157 Kudüs-Remle arasındaki bölgede etkin olan Bedevi şeyhi, 1825 yılında merkezi yönetimin
zayıflığından yararlanıp Kudüs’ün civar köylerinde isyan çıkaranları destekleyerek şehrin ele
geçirilmesine yardımcı olmuştur; bkz. Kâmil Cemil el- Aseli, “Kudüs”, DİA, c.26, Ankara, 2002,
s.334-338; Doktor Meryon, üç erkek kardeşi bulunan Ebu Goş’u Kudüs’ün anahtarlarını elinde
bulunduran ve Yafa’dan Kudüs’e gitmek isteyen herkesin mutlaka izin alması gereken biri olarak
anlatır. Kudüs’e giden yolun onun köyünden geçmesi ve buraya çıkan yolların dar, tehlikeli ve
yalnız oluşu da onu tehdit eden paşalara karşı korku duymamasına neden olur. Çünkü dağlarda
bulunan adamlarıyla gönderilecek her birliğe karşı koyabilirdi diyor. Sahip olduğu maddi güç ise
Hristiyan hacılardan aldığı yüklü miktar paradan ve Kudüs’teki manastırlardan aldığı ianelerle
gerçekleşir. Goş, Hester’i ve ekibini son derece iyi karşılar ve onların gelişi için koyun kestirir; bkz.
Meryon, Travels, c. I, s. 205-206.
158 Meryon, Travels, c. I, s. 208.
159 Alba Amoia, Bettina L. Knapp, Great Women Traveller Writers: From 1750 to the Present, The
Continuum International Publishing, New York, 2006, s.46; Meryon, Travels, c. I, s. 210.
160 Meryon, Travels, c. I, s. 212.
40
yeniden burada dirileceğine inanılan Kutsal Kabir Kilisesi’ne161 ziyarette bulunurlar.
Kilisede akın eden halkın oluşturduğu muazzam bir kalabalık ve kapıda ellerinde
mumlarla bekleyen kilisenin rahipleri onları alayişli bir törenle karşılar. Hazırlıkların
kime yapıldığını merak eden halkın oluşturduğu tüm bu hengâme içinde ezilme
tehlikesi geçirerek Kilise ziyaretini gerçekleştirdikten sonra, Hz. İsa’nın çarmıha
gerildiğine inanılan Golgota Tepesi’ne doğru hareket ederler.
Yahudi ulusunun hürmet gösterdikleri Kudüs’te olduğu kadar başka hiçbir yerde
avantajlı konumda olamayacağına inanan Leydi Hester, Yahudi mahallesinde yer alan
önemli aileleri kendi evlerinde ziyaret eder.162 Ertesi gün buradan çıkarak Beyt-ül-
Lahim’de kaldığı manastıra geri döner. Burada birkaç gün dinlendikten sonra Hz.
İsa’nın doğduğu yere ziyarette bulunur ve ardından Aziz Nikodemus’un163 kabrine
uğrar. Kudüs’te görülecek tüm önemli yeri ziyaret ettiğine kani olduktan sonra burada
daha fazla kalmanın mantıklı olmayacağını düşünerek seyahatine kaldığı yerden
devam etmeye karar verir. 31 Mayıs 1812’te Remle’den kiralanan yük hayvanlarıyla
Akka için yola çıkılır.
2.6. İsrail
Günümüz İsrail sınırları içinde yer alan Akka’ya164 gitmek için Remle’den on
deve, sekiz eşek ve altı atla birlikte yola çıkan ekip, dinlenmek için ilk durak olarak
Muharrem Köyü’nü165 seçer ve bu noktada çadırlarını kurar. Ellerindeki izin
161 Kutsal Kabir Kilisesi hakkındaki detaylı bilgiler için bkz. George Jeffery, A Brief Description of
The Holy Sepulchre Jerusalem And Other Christian Churches in The Holy City, Cambridge
University Press, England, 1919., Tom Powers, The Church of the Holy Sepulchre: Some
Perspectives From History, Geography, Architecture, Archaelogy, And The New Testament,
Artifax, 2004-2005, Israel ,s.2., Ahmet Türkan, Anahtarını İki Müslüman Ailenin Koruduğu Kilise:
Kıyamet Kilisesi, Milel ve Nihal Dergisi, 2013, Cilt 10, Sayı:2, s.227., Doktor Meryon notlarında
Kilise’nin 1810 yılında tekrar inşa etmek için kiliseden para sızdırmak isteyen Türkler tarafından
yakıldığını iddia etmekte ve sonradan Rumlar tarafından yeniden inşa edildiğini belirtmektedir;
bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 212-215.
162 Meryon, Travels, c. I, s. 215-216.
163 Aziz Nikodemus ya da diğer bilinen adıyla Nikodim, kutsal kitaba göre Aramatyalı Yusuf ile Hz.
İsa’yı defneden kişidir; (Yuhanna:19)
164 1774 yılından 1832 yılına kadar Sayda Eyaleti’ne bağlı bu yer, 1832-1840 yılları arasında Mısırlı
İbrahim Paşa’nın yönetimi altına girmiştir. Bkz. Sezen, a.g.e., s. 20.
165 Kitapta Ali b. Alim adlı bir şeyhin idarecisi olduğu köy olarak Mharrem ismiyle geçen ve izinleri
olan seyyahlara barınma imkânı sunan bu yer, Yafa’dan sekiz, Remle’den on iki mil uzaklıktaki
deniz kıyısında bulunmaktadır. Bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 230.
41
belgesinin buradaki köy için geçerli olmaması hasebiyle köyün şeyhi tarafından
barınma ve yiyecek konusunda hiçbir yardım göremezler. Bu sebeple buradaki kalma
sürelerini kısa tutmak zorunda kalıp kısa süre içinde Akka’ya doğru yeniden hareket
ederler.
Muharrem’den sonra ikinci kamp alanı olarak Ümmü Halid Köyü seçilir.
Buradan ayrılıp Kaysâriyye Harabeleri’ni166 ekibiyle ziyaret eden Hester, Cisr ez-
Zerka üzerinden Tantur’a167 varır. Bir gün geceledikten sonra merakla beklendiği
Akka’ya doğru tekrardan yola koyulur. Çadırlarını Eilat’ta168 kuran ekip, ertesi gün
Hayfa’ya varmak için tekrardan yola çıkar. Hayfa valisinin yardımlarıyla çadırlarıyla
uygun bir yere yerleşir ve kısa bir çevre turu yaptıktan sonra çok fazla kalmadıkları bu
şehirden ayrılırlar.
Hester’in şehre gelmek üzere olduğunu önceden haber vermek ve Hester’e Mr.
Catafago’nun evinde uygun bir yer ayarlamak amacıyla ekipten daha erken yola çıkan
Doktor Meryon, öğleden önce vardığı Akka’da evlerinde kalacağı Mr. Catafago’nun
yeğeni tarafından karşılanır. Akşam saatlerinde şehre giriş yapan Leydi Hester, burada
ev sahibi tarafından nezaket kurallarına uygun bir biçimde ağırlanır.169
Dokuz günlük yolculuklarından sonra 15 Haziran 1813 yılında Akka’ya varan
seyahat grubu, ilk günü dinlenerek ve kalacakları evle ilgili düzenlemeleri
tamamlayarak geçirir. İkinci gün Leydi Hester, Dımaşk’ta birçok Paşa’nın yazıcılığını
yapmış bir Yahudi’nin oğlu olan Malem Haym Shaady’e170 akşam yemeğine gider.
166 Akka’ya bağlı nahiye olan bu tarihi yerin günümüzde kalıntıları bulunmaktadır; bkz. Sezen, ag.e, s.
442., Doktor’ Meryon’un notlarına göre Cezzar Paşa, Akka’daki kalesini yaptırırken buradaki
harabelerde bulunan granit ve mermer sütunları, süslemeleri alarak götürmüştür. Bkz. Meryon,
Travels, c. I, s. 235.
167 Dora olarak da bilinen bu yer İsrail’de Kayserya ile Karmel Dağı arasında kalmaktadır; bkz. Richard
Gottheil, “Diodatus”, The Jewish Encyclopedia, c. IV, New York, 1906, s. 607.
168 İsrail’in en güneyindeki şehir olan Eilat ülkenin Kızıl Deniz’e ve Hint Okyanusuna çıkış yeridir.
Kral Süleyman zamanından bir limanın yeri üzerinde kurulu olduğuna inanılan modern liman
İsrail’in Afrika ve Uzak Doğu ile ticaretini yürütmektedir; bkz. Ruth Ben Haim, İsrail Hakkında
Gerçekler, İsrail Enformasyon Merkezi, 2008, İsrail, s.121.
169 Bkz.Meryon, Travels., c. I, s. 250.
170 Cezzar Ahmed Paşa Akka’yı yönetirken Haym’i başkatibi olarak seçmiş ancak daha sonra aralarında
çıkan bir anlaşmazlık sonucu Haym’in bir kulağını, bir gözünü ve burnunu kestirmiş hatta kendisini
sonrasında sıcak fırına koydurmuştur; bkz. Meryon, Travels., c.I, s.256.
42
Haym, aynı zamanda hem bankacı hem de Süleyman Paşa’nın171 vekilidir. İlk olarak
burada Mr. Catafago’nun tercümanlığı aracılılığıyla başlayan vekilin Hester ile
dostukları Haym’in vefatına kadar devam eder.
Şehri gezmesi için gerekli tüm olanaklar sağlandıktan sonra leydi,
refakatindekilerle birlikte camileri ve etraftaki tarihi yapıları gezer. Burada Cezzar
Ahmed Paşa’nın172 şehri Fransız saldırılarından korumak için yaptırdığı surları ve
ıslah faaliyetlerini gözlemleme fırsatı bulur. Hester, şehir gezisini tamamladıktan
sonra Cezzar Ahmed Paşa’nın vefatının akabinde Akka valiliğine getirilen Süleyman
Paşa ile görüşür ve Paşa tarafından son derece nazik bir şekilde karşılanır. Ziyareti
sonrasında kendisine armağan olarak bir at hediye edilir.173
22 Haziran 1813’de Mr.Catafago’nun rekâketinde Akka’dan nüfusunu
Müslümanların ve Hristiyanların oluşturduğu Nasıra’ya geçen seyyah, burada yeniden
Mr.Catafago’nun evinde kalır. Ekibin diğer üyeleri ise yeterli oda olmadığı için bu
evin karşısındaki manastırda konaklar. Kaldıkları süre içinde Nasıra’da, Bakire
Meryem’in evinin yerine inşa edilen şapeli, Tabor Dağı’nı, Kafr Kanna’yı174 ve
çevredeki tarihi birçok önemli yeri ziyaret ederler.175 Görülmeye değer tüm yerleri
gezdikten sonra şehirden ayrılmak için hazırlıklara başlar ve 5 Temmuz 1812’de
yeniden Akka’ya geri dönmek için yola çıkarlar. Ancak yolda Hester’in attan düşüp
yaralanması üzerine tedavi için manastıra geri dönmek zorunda kalırlar. Bir hafta daha
burada kalındıktan sonra 12 Temmuz’da tekrar yola çıkılır.
171 1804 yılında vefat eden Cezzar Ahmed Paşa’dan sonra Akka’da yerine gelen ve on beş sene boyunca
güney Suriye’yi yöneten Cezzar’ın ordu kumandanı; bkz. Borisovic Lutskiy, Arap Ülkelerinin
Yakın Tarihi, Yordam Kitap, İstanbul, 2011, s.65., Süreyya, a.g.e., c.V, s. 1545.
172 Cezzar Ahmed Paşa hakkında detaylı bilgi için bkz; Mustafa Güler, Cezzar Ahmed Paşa ve Akka
Savunması, Çamlıca Basım Yay., İstanbul, 2013., tezimizin üçüncü bölümünde detaylıca ele
alınacaktır, bkz.Bölüm III, s. 61.
173 Osmanlıda büyük öneme sahip at, kıymetli ve değerli bir hediye olarak görülür ve herkese
verilmezdi; bkz. Fatih Murathan, v.d., Osmanlı Devleti’nde Binicilik, Adıyaman Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2019, sayı:3, s. 787.
174 İsrail’in kuzeyinde yer alan Arap kasabası. Yakınlarında yer alan kilise ve azizlerin mezarlarıyla
dini açıdan önemli bir konuma sahiptir; bkz. Lieut. Conder and Kitchener, The Survey of Western
Palestine, The Committee of The Palestine Exploration Fund, London, 1881, c. I, s. 367.
175 Nasıra ile ilgili bilgi verdiği kısımda Bonapart’ın manastırın içindeki şapele şapkasını dahi
çıkarmadan büyük bir kayıtsızlık içinde girmesi ve Müslümanların ve Greek Hristiyanların gözü
önünde mucizlere sahne olan yerin izleyicilere açması kutsal babalar için hala skandal olarak
değerlendirilmekte ve etkileri de devam etmektedir der Doktor Meryon; bkz. Meryon, Travels c. I,
s. 269.
43
2.7. Suriye
Akka’dan sonra seyahatlerine Suriye üzerinden devam etmeye karar veren Leydi
Hester ve maiyeti176 kiraladıkları atlar ve develerle 18 Temmuz 1812’de Sur’a177
gitmek üzere yola koyulur. Akka’nın kuzeyinde kalan düzlükten ilerleyerek
Resülayn’i geçen seyyah, hayatının sonuna kadar kalacağı Sayda’ya178 ilk girişini
yapar. Burada Fransız Konsül Mösyö Taitbout’un ayarladığı kervansarayda Fransız
ailelerle birlikte konaklar ve kaldığı süre boyunca Sidon antik şehrinin kalıntılarını ve
anıt mezarlarını ziyaret eder. Sayda’ya gelmelerinden kısa bir süre sonra Dürzilerin
lideri Emir Beşir179 tarafından Deyrülkamer’deki180 sarayına davet edilen Hester,
daveti kabul ederek 29 Temmuz’da Sayda’dan bir buçuk mil uzaklıkta bulunan bu yere
gitmek için iki tercümanıyla birlikte yola çıkar. 27 Ağustos’a kadar burada kalır ve bu
süre içinde Emir Beşir’in yanı sıra el-Mahsara’da oturan Şeyh Beşir’i181 de evinde
ziyaret eder.
Ağustos ayı geldiğinde uzun süre birlikte yolculuk yaptığı erkek arkadaşı
Mr.Bruce, Deyrülkamer’den Halep’e gitmek için ekipten ayrılırken grubun geri kalan
üyeleri Şam’a (Dımaşk) gitmek için 27 Ağustos’ta yola çıkar. Doktor Meryon’a göre
Leydi Hester’in Mr.Bruce ile Halep’e gitmek yerine Dımaşk’ı tercih etmesinin asıl
sebebi buradaki Bedevi Araplarla görüşmek ve uzun süredir planladığı Palmira
gezisini gerçekleştirmek istemesidir.182 Sayda’dan Avali Nehri’ni takip ederek el-
176 Giorgio, Mr. Catafago’nun aşçısı, bir Kıbrıslı, bir Akkalı hizmetçi, Hanah isimli berber ve Ragusalı.
Bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 280.
177 Sayda eyaletine bağlı kaza, Sezen, a.g.e, s. 701; Detaylı bilgi için bkz. Ebru Altan, “Sur”, DİA, c.37,
İstanbul, 2009, s. 535-537.
178 Hester’in vardığı tarih olan 1812 yılında doktorun notlarına göre Sayda nüfusu bazı yazarların
verdiği bilgilere bakılarak 15 bin olarak verilir. 150 Maruni, 300 Rum Katolik, 100-150 Yahudi ve
geri kalanı da Türk’tür. Ancak mekânın büyüklüğünü göz önünde buldurulduğunda bunun mümkün
olmadığını belirten doktor, Dubani adında yerli tüccara göre nüfusun 4.500-5000 arasında olduğunu
ve bunların arasında da 100 Hristiyan aile olduğunu, kendisinin de bunu daha doğru bulduğunu
belirtir; bkz. Meryon, Travels, c.I, s. 324-325.
179 Cezzar Ahmed Paşa’nın desteğiyle 1788 yılında Lübnan Emirliği’ne getirilen ve yarım asırdan fazla
süre boyunca bu görevde kalan Emir Şihab II; bkz. Nejla M. Abu-Izzeddin, The Druzes: A New
Study of Their History, Faith and Society, E.J Brill, Hollanda, 1993, s. 211-220.
180 1879 yılına kadar Suriye eyaletine bağlı kazâ olan Deyrül Kamer, 1879-1918 yılları arasında Cebeli
Lübnan müstakil sancağı olarak yer alır; bkz. Sezen, a.g.e., s. 217.
181 Şihab ailesinin rakibi olan Canbolat ailesinden Şeyh Beşir Canbolat 1825 yılında Akka’da idam
edilmiştir; bkz. Abu-Izzeddin, a.g.e., s. 211-215.
182 Meryon, Travels, c.I, s.352., Bruce, a.g.e., s. 183.
44
Baruk’a183 ve sonrasında Ayta’ya uğrayan ekip nihayetinde Dımaşk’a ulaşır. 30
Ağustos’ta Dımaşk yolu üzerindeyken ekipten önce ayrılarak yola çıkan Meryon,
valinin sarayına gider ve aldığı izinle seyyahın Hristiyan mahallesinde kalacağı bir ev
ayarlar. 1 Eylül 1812’de şehre giriş yapan Hester, doktorunun ifadesiyle Osmanlı
toprakları içindeki en mutaassıp şehir halkına sahip Şam’da tepki çekmemek için peçe
takarak dolaşması gerektiği ile ilgili yapılan tüm uyarıları göz ardı ederek bölgeyi
herkesin meraklı bakışları altında peçesiz olarak ziyaret eder.
Çağlar boyunca önemli bir konuma sahip olan ve birçok cami, han, kilise gibi
yapılara ev sahipliği yapan Şam’da kaldığı ilk evin kötü durumda olması Leydi
Hester’in buradan Türk mahallesindeki başka bir eve taşınmasına neden olur. Yeni
evine geçip iki üç gün dinlendikten sonra çevredeki tarihi yapıları at üstünde gezmeye
karar verir ve mukimler tarafından büyük bir ilgi ve merakla karşılanır. İngiliz olduğu
bilinmesine rağmen tavırlarından ve kıyafetlerinden dolayı kendisinin Osmanlı
soyundan geldiği düşünülür.184 Burada camiileri ziyaret etmek isteseler de başarılı
olamazlar. Onların yerine Abdülmelik’in oğlu Velid tarafından inşa edilen camiiyi
gezmesi için yanlarında bulunan Müslüman Ali Bey’i görevlendirirler. Camii
hakkında verdiği bilgiler neticesinde burası hakkında kitabına not düşen Doktor
Meryon, yapının yalnızca dışı hakkında kendi fikrini söyler. Ona göre bu camiinin
mimarisi diğer Saraken yapılarına benzemez. Ziyaret edebildikleri yerler arasında ise
siyah-beyaz taşlarla inşa edilmiş Han Harun ve Grek kilisesinin Antakya patrikliği yer
alır.185
Şam’a geldikten kısa süre sonra burada Vali Seyyid Süleyman Paşa ile görüşen
seyyah, büyük bir resmiyet içinde ağırlanır; Paşa’ya hediye ettiği enfiye kutusunu
karşılık olarak kendisine bir Arap atı hediye edilir. Süleyman Paşa haricinde burada
eski Dımaşk valisi Nazif Paşa186, Abdullah Paşa187 ve delibaşların lideri Molla
183 Avali Nehri’nin kaynağına 270 metre uzaklıkta bulunan ve Dürzilerin, Müslümanların ve
Hristiyanların yaşadığı yoğun nüfuslu bir köy; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 355.
184 Meryon, Travels, c.II, s.8; Lübnan’a yerleştikten sonra bu fikre kendini iyice kaptıran Hester, daha
sonraki dönemlerde tanıştığı kişilere Kureyş kabilesinden olduğunu söyler. Bkz. Meryon, Memoirs,
c. I, s. 9.
185 Meryon, Travels, c. II, s. 2-3.
186 Bab-ı Ali’nin korkusundan Avrupa’ya kaçan eski Dımaşk valisi. Meryon, Travels, c. II, s. 169.
187 Cezzar Ahmed Paşa’nın oğlu. Yükselerek 1815 yılında Sayda valisi olmuştur; bkz. Süreyya, a.g.e.,
c. V, s. 79.
45
İsmail188 gibi önemli isimlere görüşür ve onları konutunda ağırlar. Bölgeye dair
yapmış olduğu ziyaretlerden sonra uzun zamandan beri kafasında olan Palmira
gezisini gerçekleştirmek için Hama’ya geçer.
Suriye çölünün ortasındaki bir vahada bulunan Palmira (Tedmür) tarihi şehrine
gitme fikrini paşa ile paylaşan seyyahımız, paşadan kendisine eşlik etmesi için
görevlendirilecek 1000 kişilik koruma ekibi sözü alır. Ekim ayının ortasında
Hama’dan yola çıkmaya karar verir ancak Anezelerin189 lideri Mahannah el-Fadel’in
oğlu Nasar’ın Bedevilerin yoğunlukta olduğu bölgeye kendi izinleri olmadan paşanın
askerleriyle geçemeyeceğini söylemesi üzerine bu planından vazgeçer. Böyle bir
yolculuğun kendisi için birçok tehlike barındırdığını ve Avrupalı yalnız bir kadın
olarak çöle Paşanın askerleri ile gitmesi gerektiğine dair yapılan uyarıları dinlemez ve
Nasar ile anlaşma yaparak Bedevilerle birlikte çölü geçmeye karar verir.190
Kar yağışından dolayı mart ayına ertelenen ve hazırlıkları altı hafta süren bu
tehlikeli çöl yolculuğuna, yetmiş kişilik Bedevi grubu ile Hama’dan yirmi iki deve ve
yirmi beş at eşliğinde çıkılır. Ekipteki erkeklerle birlikte Hester ve yanındaki kadın
hizmetçiler de Bedevilere ait erkek kıyafetleri giyerek seyahate iştirak ederler. Doktor
Meryon’a göre uzun süredir Palmira’ya gitmek isteyen Hester’i asıl harekete geçiren
neden yalnızca antik kentin kalıntılarını müşahede etmek değil, bu kentin ihtişamını
kazanmasına yardım eden ve kendisiyle aynı kaderi paylaştığını düşündüğü hemcinsi
188 Molla İsmail’le Suriye’de yakın dostluk geliştiren Hester, kendisini Avrupa’daki dostlarına
tanıtırken son derece cömerttir. Kendisinin güçlü bir delibaş olduğunu, paşa’nın miri toplamaya
cesaret edemediği Filistin’e kendisini görevlendirdiğini ve hiçbir paşanın çok defa denese de
kafasını kesmeyi başaramadıklarını belirtir. Aynı zamanda Filistin’den geldikten sonra kendisini bir
Türk gibi karşılamaya gideceğini de belirtir. Bunlara ek molla, Hester’e göre çok güçlüdür ve
Arapların hepsi ona çok bağlıdır. İki kere onlara sığınmış karşılığında Hama’daki tüm Arapları
besleyerek onlara minnettarlığını göstermiştir; Meryon, Travels, c.II, s.89. Seyahatname kısmında
doktor, Molla İsmail’in o dönem Avrupa’da olmasa da orta çağda yaygın olan ve Türkiye’de ise
etkisini halen gösteren hizmetlerini en iyi ödeme yapan askeri birliklerin liderine sunan kişilerden
biri olarak tanımlar. 1812 yılında meşru yöneticilerden ve o dönem paşalıktan bağımsız olan bu
kişiler kendilerine ait yargı yetkisine sahiptir aynı zamanda. Yıllar içinde artan etkisi ve ağırlığıyla
Molla İsmail aynı zamanda eyalette çok fazla hüküm süren bir siyasi şefti. Bu adamların hepsi
isyanları bastırmak, vergileri toplamak ve gerekli valileri değiştirmek için kullanıldılar; bkz.
Meryon, Travels, c. II, s. 27-28.
189 Günümüzde de varlığını sürdüren çok eski bir Arap kabilesi Anezeliler hakkında detaylı bilgi için
bkz. Abdülkerim Özaydın, “Aneze”, DİA, c.III, İstanbul, 1991, s. 195.
190 Meryon, Travels, c. II, s. 70.
46
Palmira Kraliçesi Zenobia’ya191 duyduğu sempati ve onun hükmettiği yeri görme
isteğidir.
20 Mart 1813’te sabah 10:00’da kalabalık bir grubun uğurladığı seyyah ve ekibi,
yanlarına aldıkları tüm değerli eşyalarla yola çıkar. Fakat Bedevilerin eşyalarını
yağmalama ve kendilerini çölde terk etme ihtimallerini göz önünde bulundurarak sağ
salim dönmeleri üzerine ödenecek yol ücretlerinin yarısını Molla İsmail’e bırakarak
kendilerini garantiye almayı da unutmazlar.
Asi Nehri üzerinden iki buçuk saat sonra vardıkları Genan adlı küçük bir köy ilk
durakları olur. Geceyi geçirdikleri bu yerden ertesi sabah erkenden ayrılarak önce
Anezilerin reisi Mahannah el-Fadel’in daha sonra da küçük bir kabile olan Beni Hez’in
kamp alanında birer gün konaklarlar. Güzergahlarını Belaz dağ zinciri üzerinden
sahraya doğru çeviren ekiptekiler, Cebel el-Abyad’ı takip ederek kuzeyde Romalıların
anıt mezarlarının yer aldığı Mezarlıklar Vadisi’ne geçer. Buradan devam ederek sekiz
günün sonunda Palmira’ya ulaşırlar. Hester’in Avrupalı bir kadın seyyah olarak
ülkelerinin binlerce mil ötesinden bin bir zorlukla geldiğini haber alan ve kendisine
hayranlık besleyen halk, İngiliz seyyahı şehrin girişinde davullar, danslar ve at
gösterileri ile karşılar. Ancak doktora göre halkın onu bu kadar heyecanla
karşılamasının sebebi yalnız bunlar değildir. Hester, bölgeye gelmeden önce onun 40
kese altına bedel bir ata binen, atnının üzengilerinin ve örtüsünün sırf altından olan bir
İngiliz prensesi olduğu tüm çölde duyulur. Hatta elinde hazinelerin yerini gösteren bir
kitap olduğu aynı zamanda yanında bulundurduğu yapraklarla taşları altına çevirdiği
de anlatılan gerçeküstü hikayelerdendir.192Bu etkileyici girişin akabinde leydi,
Palmira’nın sembolü olan antik kaidelerine ve tarihi yapılarına götürülür. Kaidelerin
önünde ellerinde çelenkler ve beyaz kıyafetlerle kendisini bekleyen ve Hester’in
ifadesiyle bir tabloyu andıran Tedmürlü kızları görünce çok etkilenir.193
191 Antik dünyanın en güçlü kadınlarından biri sayılan Suriye Çölü’nün kraliçesi. Mısır’ı fethedip
Roma’nın vilayetlerini ele geçirerek ülkesinin sınırlarını genişletmiştir; bkz. Agnes Carr Vaughan,
Zenobia of Palmyra, Garden City, New York, 1967, s. 77-89., diğer kaynaklar için bkz. Nathanael
J. Andrade, Zenobia: Shooting Star of Palmyra, Oxford University Press, USA, 2018., Mr.
Bruce’nin General Oakes’e yazmış olduğu mektupta Hester’in Vahhabilerin lideri İbn Suud ile
evlenerek dini ve siyasi açıdan bir devrim yapabileceğini ve birlikte Sultan’ı tahtından ederek yeni
bir Zenobia olabileceğini belirtmiştir. Bkz. Meryon, Travels, c. II, s. 177.
192 Meryon, Travels, c. II, s. 74.
193 Meryon, Travels, c. II, s. 198.
47
Ertesi günü dinlenmek için ayıran Hester, 29 Mart’ta atına binerek harabeleri,
tapınakları ve antik yapıları incelemeye gider. Burada kaldığı süre içinde bölgeyi ve
bölge halkını gözlemleme fırsatı bulur. Ancak 4 Nisan’da ekibi Palmira’ya getiren
Aneze kabilesinin düşmanı olan Fedan kabilesinin bölgeye saldıracağı haberi gezisini
yarıda bırakmasına sebep olur. Hester’i riske atmak istemeyen Nasar, haberin
doğruluğunu teyit etmeyi beklemeden ekibi sabah erkenden şehirden çıkararak
Hama’ya geri götürür. Palmira’ya giderken takip ettikleri aynı güzergâh üzerinden
ilerleyen grup, Belaz Dağı’nın yakınlarına geldiğinde Şeyh Münif’in liderliğini yaptığı
Seba Bedevilerinin kamp alanında çadırlar kurar ve burada kabileden yüzleri dövmeli
bedevi kadınlarla tanışma fırsatı bulur.194 Bir sonraki dinlenme yerleri 9 Nisan’da
ulaştıkları Selâmiye195 olur. Şehirde yer alan harabeleri gezdikten sonra Hama’ya dört
mil uzaklıkta Mahannah el-Fadel’in çadırlarının bulunduğu kamp alanına geçerler. Bir
gün burada kalmalarının akabinde yeniden yollarına devam ederek 13 Nisan’da
Hama’ya varırlar.
Hester, diğer erkek seyyahların girmeye dahi cesaret edemediği çölü geçip196
Palmira’yı ziyaret etmesi hasebiyle ilk Avrupalı kadın seyyah unvanını alır.
Döndüğünde ise doktora göre Hama’da tam bir kadın kahraman olarak karşılanır ve
bu yolculuktan sonra “Çöl Kraliçesi”197 olarak anılmaya başlar.198
Tedmür yolculuğu sonrasında Hama’daki amacının çoğunu gerçekleştirdiğine
inanan ve şehirde görülecek yeni bir şey olmadığını düşünen seyyah, şehirden
ayrılmak için gereken hazırlıklara başlar. Belirlediği yeni rotayla Lazkiye’ye gitme
kararı alır ve 10 Mayıs 1813’te gezi grubuyla Hama’dan ayrılır.
194 Meryon, Travels, c. II, s. 208.
195 Trablusşam eyâletine bağlı sancak; bkz. Sezen, a.g.e., s. 671.
196 Kendisinden sonra gitmek isteyen erkek seyyah Bedevilerin öldürmesinden korkarak geri
dönmüştür;bkz. Meryon, Travels, c.II, s.258; Aynı şekilde Hester’i ziyarete gelen Mr. Bankes çölü
tek başına geçmeye çalışırken Bedevi lider Emir Nasar tarafından rehin alınır; bkz. Meryon,
Travels, c.III, s. 299-302.
197 Günümüzde Çöl Kraliçesi olarak bilinen İngiliz seyyah ve casus Gertrude Bell’den yaklaşık 85 sene
Leydi Hester Stanhope bu isimle adlandırılmaktaydı. Gertrude Bell hakkında detaylı bilgi için bkz.
Gertrude Lowthian Bell, The Letters of Gertrude Bell, Penguin Books, İngiltere, 1939.
198 Watney, a.g.e., s. 179.
48
Asi Nehri üzerinden ulaşılan Kal’at el-Madik’te199 kamp kurulur. Hester, burada
Epemiye antik şehrinden geriye kalan harabeleri ve tarihi yapıları gezer. Daha sonra
yeniden yola çıkararak ikinci durakları Cisr-i Şugûr’a 200 ulaşır. Doktor Meryon’un
notlarında fakir ve müşkül bir halde olmasına rağmen Hama-Halep arasındaki kervan
yolunu kontrol etmesi hasebiyle önemli bir konuma haiz olan bir yer olarak belirtilen
Şuğûr’da fazla kalmazlar. Bir sonraki dinlenme yerlerini Ayn el-Zerki olarak belirler
ve burada bir gün kaldıktan sonra Cebel el-Ekrad üzerinden ilerleyerek Hester’in
görünüşlerinden etkilendiği ve haklarında bilgi sahibi olmak istediği Nusayrilerin201
bulunduğu bölgenin yakınlarındaki kamp alanına yerleşirler. Burada bölge halkıyla
görüşüp tanışma fırsatı bulan Leydi Stanhope, ertesi gün uzun süre ikamet edeceği
Lazkiye’ye doğru yola koyulur.202
Latince Laodicea olan ve Arap diline Lazkiye olarak geçen şehrin yeşilliği,
iklimi, bölgede yetişen meyveleri, evleri hakkında sayfalarca malumat veren Doktor
Meryon, ekip olarak şehri çok beğendiklerini ve bu sebeple kalma sürelerini uzun
tuttuklarını belirtir. Yerleşme hazırlıkları bittikten sonra şehrin etrafını Hester ile
keşfetme fırsatı elde eder ve buradaki Seleksus Nikator203 döneminden kalan antik
kalıntıları, lahitleri ve mağaraları gezme fırsatı bulur. Lazkiye’de yaşadıkları yedi
aylık süre boyunca tüm önemli yapıları ziyaret ederek bölgeyi ve bölge halkının yaşam
koşullarını inceleme şansı elde ederler.
Ekim ayının başlarında Mr.Bruce’nin aldığı bir mektup üzerine İngiltere’ye
döneceğini öğrenen seyyah, ilk olarak Lazkiye’den ayrılarak Hindistan’a gitmeyi
düşünse de bu kararından vazgeçerek 15 Kasım 1813’te Lübnan’a doğru yola çıkma
kararı alır.204 Ancak tam bu sırada Doktor Meryon ile ağır bir hastalığa yakalanması
199 Epemiye olarak da bilinen ve Asi Nehri’nin sağ yakasında yer alan bu tarihi yer, günümüzde
Suriye’nin Hama kentinde bulunmaktadır; bkz. Sir William Smith, Dictionary of Greek and
Roman Geography, Boston, Little, Brown and co, Boston, 1854, s. 152.
200 19.yy’da Halep eyaletine bağlı kaza. Bkz. Tahir Sezen, a.g.e, s. 160.
201 Kitapta Lazkiye yakınlarındaki dağlık bölgede yaşadığı söylenen ve “Ansarys” olarak geçen bu
kişilerin Nusayriler olduğu ve yanlış tercüme sonucu bu şekilde telaffuz edildiği düşünülmektedir.
Meryon, Travels, c.II, s.248., Nusayriler hakkında detaylı bilgi için bkz. Gıyasettin Aytaş, Osmanlı
Arşiv Belgelerinde Nusayrîler ve Nusayrîlik (1745-1920), Ankara, Gazi Üniversitesi Türk
Kültürü ve Hacı Bektaşı Veli Araştırma Merkezi, 2010.
202 Meryon, Travels, c. II, s. 250.
203 İskender’in Makedon kumandanı olan Seleukos Nikator’un hayatı hakkında detaylı bilgi için bkz.
John D. Grainger, Seleukos Nikator: Constructing a Hellenistic Kingdom, Routledge, 1990.
204 Meryon, Travels., c. II, s. 292.
49
yolculuğun 6 Ocak tarihine kadar ertelenmesine sebep olur. Geçirdiği kırk sekiz
günlük hastalık döneminde odasından çıkamayan ve güçsüz kalan Hester, dönüş için
gitmesi gereken rıhtıma hizmetçilerinin desteğiyle ulaşır ve burada kendilerini
uğurlamaya gelen kalabalıkla vedalaşarak yolculuk için ayarlanan küçük yelkenli
gemiyle Sayda’ya doğru hareket eder. Trablus’ta bir gece kaldıktan sonra yolculuğuna
devam ederek 11 Ocak 1814’te Beyrut’un 45 km güneyinde kalan Sayda’ya205 varır.
Burada geçici süreliğine Sinyor Damiani’nin206 evine yerleşir, kısa bir süre sonra da
Mar Elias Manastırı’na207 taşınır.
2.8. Lübnan
Leydi Stanhope’nin hayatını Lübnan’da geçirmeye başladığı dönem, Avrupalı
adetlerini terk ederek tamamen doğulu yaşam tarzına uyum sağlaması ve seyyahlıktan
çıkıp yabancı olduğu topraklarda uzun vadeli olarak kalmaya başlaması bakımından
adeta bir dönüm noktasıdır. İngiltere’ye dönme konusunda isteksiz olan Hester, sessiz
ve kimsenin kendisini rahatsız edemeyeceği Cebel-i Lübnan’da bir süre daha vakit
geçirmek ister. Ancak burada kalmak istemesinin tek sebebi bu değildir. Doktor
Meryon’a göre leydi esas olarak Cezzar Ahmet Paşa’nın208 var olduğu düşünülen gizli
hazinelerini bulmak amacıyla Suriye’deki kalış sürecini uzatmak ister.209
Mar Elias’a yerleştikten sonra yaşanan yağışlardan dolayı manastırdaki odasının
zarar görmesi ve tadilat gerektirmesi nedeniyle İngiliz leydi, bir süreliğine Sinyor
Damiani’nin evinin yakınlarında bulunan Fransız kervansarayında kalmaya karar
205 Sayda hakkında detaylı bilgi için bkz. Cengiz Tomar, “Sayda”, DİA, c. 36, İstanbul, 2009, s. 207-
209.
206 Yafa’daki Sinyor Damiani’nin kuzenidir. Aynı zamanda Sir W. Sydyney’in eski tercümanlığını
yapmış bu isim Sayda ’da kendisini İngiliz temsilcisi olarak tanıtmaktaydı; bkz. Meryon, Travels,
c. I, s.3 13.
207 Rum Katolik Patriğinin zaman zaman kaldığı manastırı Hester, Lübnan’ı gezdiği sırada görmüş ve
burayı bir yıllığına 30 pounda kiralamıştır. Bkz. Stanhope, a.g.e., s. 169., Watney, a.g.e., s. 192.
208 Cezzar Ahmed Paşa’nın Akka ve Sayda’da yapmış olduğu valilik döneminde yüklü miktarda para
ve mal elde ettiği rakipleri tarafından ortaya atılmış ve bu konu hakkındaki olaylar vefatından elli
yıl sonra dahi devam etmiştir. Ancak iddia edildiği kadar malın ve paranın olmadığı sonradan ortaya
çıkmıştır. Detaylı bilgi için bkz; Mustafa Güler, a.g.e., s. 13-25., Cezzar’ın hazinesi hakkında
dedikoduları öğrenen Hester de bunu doğru kabul edip hazineleri bulmak için Lübnan’da kalmaya
karar verir.
209 Meryon, Travels., c. II, s. 307.
50
verir. Burada kaldığı süre boyunca ağır bir hastalık geçirir ve iyileşip dışarı çıkacak
duruma gelmesi ancak ocak ayının sonlarına doğru olur. Kalacağı manastırın
tadilatının tamamlanması ve tamamen toparlanması üzerine de 20 Şubat 1814’te
kervansaraydan ayrılır.210 Haziran ayına kadar Mar Elias’ta kalan seyyah, sıcaklığın
dayanılmaz boyutlara ulaşması hasebiyle 28 Haziran’da Emir Beşir’in Meşmuşi’deki
evinde kalmaya karar verir. Planladığı bir sonraki seyahat güzergahı dahilindeki
Ba’lebek’e gidene kadar da burada konaklar.211
18 Ekim 1814’te rehberi, doktoru, sekiz erkek uşağı, beş kadın hizmetçisinden
oluşan 15 kişilik ekibiyle Meşmuşi’den yola çıkan Hester, Osmanlı topraklarında
etkisini gösteren veba tehlikesinden korunmak için en sıkı önlemleri aldırarak
kiraladığı eşeklerle Ba’lebek’e212 doğru hareket eder. Doktora Meryon’a göre leydinin
böyle uzun ve zorlu yolculuğa fakir yolcular gibi eşeklerle gitmek istemesinin asıl
sebebi ailesi ve arkadaşları tarafından ihmal edilmesine karşı duyduğu öfkedir. Zira
planına göre kendisi gibi Aristokrat bir aileden gelen birisinin yalnızca en fakir
hacıların Suriye’den Kudüs’e geçerken kullandığı eşeklerle yola çıkması birçok tacirin
ve konsülün dikkatini çekecek ve bu haberi İngiltere’ye ulaştırarak aradığı ilgiyi,
desteği sağlamayan kişileri kınayacaklardı.213
20 Ekim’de Bikâ Vadisi’ne ulaşan ekip, buradan genellikle çiftçilerin yaşadığı
birkaç sefil kulübeden müteşekkil küçük bir köyü geçerek bir mil ilerisinde çadırlarını
kurar ve 22 Ekim’de buradan ayrılarak Bar Elias’a doğru yol alır. Harâbe denilen
bölgede iki gün konakladıktan sonra ayın 24’ünde ören yeri Ba’lebek’e 214 ulaşırlar.
Halktan veba kapma endişesiyle Baküs Tapınağı’na215 yakın bir alanda kamp kurulur
ancak sonradan Resülayn denilen bölgenin yakınlarına çadırlarını taşırlar.216
210 Meryon, Travels, c. II, s. 326.
211 Meryon, Travels, c. II, s. 390.
212 Antik şehir Heliopolis olarak bilinen bu yer Meşmuşi’ye 60 mil uzaklıktadır; bkz. Watney, a.g.e.,
s.198.
213 Meryon, Travels, c. III, s. 7.
214 Lübnan’ın Bîka vadisinde yer alan tarihi şehir. Bkz. İdris Bostan, “Ba’lebek”, DİA, c.V, İstanbul,
1992, s. 9-11.
215 Ba’lebek antik şehrinde Jüpiter, Venüs ile birlikte yer alan üç büyük tapınaktan biri; bkz.David
George Hogarth “Baalbek”, Encyclopaedia Britannica, Vol. III, Encyclopaedia Britannica, Inc.,
New York, 1911, s. 90.
216 Meryon, Travels, c.III, s. 15.
51
Yaptığı çöl gezisinden sonra tanınırlığı Suriye genelinde daha da artan İngiliz
leydi, veba tehdidinin bulunduğu Balebek’te insanların kendisine yaklaşmasını
önlemek için sokaklarda ata binmez, hiçbir kasabaya yaklaşmaz ve burada kimseyle
görüşmez. Yalnızca tarihi açıdan birçok kültüre ev sahipliği yapmış, benzersiz tapınak
şehir Balebek’in antik güzelliklerini temaşa etmek için dışarı çıkar. Yaklaşık bir
haftanın sonunda diğer seyyahlar tarafından keşfedilmeyen yeni yerlerin
bulunamayacağı ve daha fazla kalmanın usandırıcı olacağı düşüncesiyle de buradan
ayrılmaya karar verir. Ancak açık bir meydanda kalan bu yerin kışın aşırı soğuk olması
ve devam eden fırtına ve tipinin Lübnan Dağı’ndan Trablus’a geçişe imkân vermemesi
ihtimali gezinin daha ileri tarihe ertelenmesine sebep olur. Kalış sürelerini iki hafta
daha uzatan ekip, havanın düzelmesiyle 7-8 Kasım saat 11:00’da buradan ayrılarak
planladıkları Trablus seyahati için yola çıkar.217
9 Kasım’da Ayn el-Atî üzerinden Bişari Köyü’ne ulaşılır. Leydi Hester, burada
Şeyh Ragel’in evinde kalırken ekibin geri kalan üyeleri şeyhin seçtiği farklı evlerde
geceler. Ertesi gün Bişari’den yola çıkılır ve birçok seyyah tarafından antik Cennet
olarak adlandırılan dut ve ceviz ağaçlarıyla çevrili, birden çok çağlayanın yer aldığı
Eden’e ya da diğer yaygın ismiyle bilinen Ehden’e ulaşılır. Bir hafta boyunca burada
Cizvitlere ait bir manastırda konaklayan ekip, sonrasında güzergahın dışına çıkarak
mucizeler gösterdiklerine inanılan Maruni keşişlerin yer aldığı Mar Antaniûs
Manastırı’na doğru hareket eder. Manastıra kadınların girmesinin yasak olduğu
söylenerek ekibin kadın üyeleri içeri alınmaz ve başka yerde kalmaları için mecbur
bırakılır. Kendisine yapılan bu tavrı saygısızca bulan Hester, Sultan’ın kendisine
verdiği belge ile istediği her yeri ziyaret edebileceğini söyleyerek manastıra girer ve
manastırın tüm odalarını keşişlerin şaşkın bakışları altında sırasıyla dolaşır.218
Maruni keşişlere karşı kazandığı bu zaferinden sonra tatmin duygusuyla
manastırdan ayrılan seyyah, maiyetiyle birlikte eski güzergahlarına geri döner. Kefer
Zeyni köyü üzerinden bir mil ilerleyerek mahşeri bir fırtına ve yağmurun ortasında
kendisini bekleyen halkın arasından Trablus’a giriş yapar.219
217 Meryon, Travels, c. III, s. 27.
218 Stanhope, a.g.e., s. 172.
219 Meryon, Travels, c. III, s. 40.
52
Yunanca üç şehir anlamına gelen Tripoli/s isminden Arapça ’ya Tarabulus
olarak geçen ve Fenikeliler tarafından kurulduğuna inanılan tarihi liman şehri
Trablus’ta Leydi Hester, kendisi için Kapuçin manastırı kiralar. 16 Ocak 1815’e kadar
kaldığı 12 günlük süre boyunca Suriye kıyısının en temiz ve en iyi inşa edilmiş
kasabası olarak andığı Trablus’ta camileri, manastırları, kiliseleri ve burada bulunan
kaleyi gezme fırsatı bulur. Daha sonra buradan ayrılarak Mar Elias’taki manastırına
geri dönmek üzere yeniden yola çıkar. İki gün süren yolculuğun ardından 28 Ocak’ta
bölgedeki köylülerin samimi karşılamaları eşliğinde manastıra giriş yapar ve kısa bir
süre dinlendikten sonra tekrardan yol hazırlığına başlar. 14 Şubat 1815’te Lübnan’dan
refakatindekilerle birlikte ayrılarak Kudüs’e doğru ikinci kez yola çıkar.220
Hester’in Kudüs’e gitmek istemesinin sebebi Aşkalon’da var olduğunu
düşündüğü gizli hazineleri aramak maksadıyladır. Burada bulunan hazineyi gösteren
eski bir İtalyanca belgenin şans eseri eline geçmesi üzerine Bab-ı Ali’ye Kudüs’te
Osmanlı devleti adına kazı çalışmaları yapmak istediğini bildiren bir mektup yazar.
Sultan, izin vermesinin yanı sıra kendisine eşlik etmesi için kapıcıbaşı Zaim Mustafa
Ağa’yı da yanında görevlendirir. 1 Nisan’da başlayan ve on üç gün süren kazı
çalışmaları neticesinde Herod’a221 ait olduğu düşünülen heykel ve yeraltı mahzenleri
dışında hazineye dair hiçbir iz bulunamaz. Bu durum üzerine leydi, kazı çalışmalarını
sonlandırır ve bulduğu heykeli de parçalattırarak yok ettirir. Antika eser meraklıları
için paha biçilmez bir parça olabilecek oldukça değerli bu heykeli yok etmesindeki
amacın kendisi hakkında çıkacak söylemleri önlemek olduğunu belirtir. Şayet Osmanlı
hükümeti adına hazine bulmak için aldığı izin sonrasında Sultan’ın karşısına hazine
yerine antika eserlerle çıkması asıl amacının ülkesi adına kazı çalışmaları yürüttüğü
düşüncesini doğurabilirdi. Tüm bu olaylar ve endişeli düşünceler üzerine büyük bir
hayal kırıklığı içerisinde Aşkalon’dan Yafa’ya geri dönmeye karar verir. Hester burada
hazineyi bulamamış olsa da “Aşkalon’da modern kazı çalışmaları yapan ilk Avrupalı
kadın” olarak anılacaktır.
220 Meryon, Travels, c.III, s.116-117.
221 Hirodes olarak da bilinen Herod, Hirodes Hanedanlığı’nın kurucusu ve aynı zamanda Roma
İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kraldır; bkz. Joseph Jacobs, “Herod I”,
The Jewish Encyclopedia, c.6, New York, 1906, s.356.
53
Kazı çalışmalarında yaşadığı başarısızlıklar yüzünden İngiltere’ye geri dönme
düşüncesiyle Yafa’dan ayrılan Leydi Hester, Meşmuşi’ye ulaştığında bu fikrinden
vazgeçer ve geri kalan günlerini Doğu’da geçirmeye karar verir.222 Bu maksatla
Lübnan’ı seçer ve ilk olarak Sayda’dan bir saatlik sürüş mesafesi uzaklığında olan Mar
Elias Manastırı’na taşınır. Beş yıl kaldığı Mar Elias’tan 1822 yılında ayrılan leydi,
buradan sonra Dar Joun Köyü’ndeki eski bir manastıra yerleşir. Satın aldığında çatısı
bile olmayan bu metruk manastırı tamir ettirirken kendisi için labirentlerden oluşan
özel bir kaleye çevirir223 ve vefat ettiği 1839 yılına kadar da burada yaşar.224
222 Meryon, Travels, c.III, s.194.
223 Hester Lübnan Dağı’ndaki labirente benzeyen iki giriş kapılı bu evini ekstra odalarla ve etrafı çevrili
yüksek duvarlarla yeniden müstahkem bir kale şeklinde tamir ettirir. Böyle yaptırmasının sebebi
olarak da ileride gerçekleşecek ihtilallerden kaçıp saklanmak isteyen kişiler için sığınak olarak
kullanılabilecek olmasını öne sürer. Yine aynı maksatla civar köylerden beş ev kiralayan ve eski bir
evi de satın alır. Hester’in bu şüpheli tavrını Doktor Meryon, kendisinin olayların bizzat içinde onun
parmağının olmasıyla alakalı olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Meryon, Memoirs, c.I, s.86-90.
224 Stanhope, a.g.e., s.207.
54
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELERİ
Leydi Hester’in Osmanlı topraklarına geldiği 1810 yılından Lübnan’da vefat
ettiği 1839 yılına kadar Osmanlı tahtında bulunan isim II. Mahmud’dur. Batılaşmanın
hız kazandığı, Avrupalı devletlerin Osmanlı üzerindeki hakimiyetini güçlendirmeye
çalıştığı bu dönem; merkezi otoritenin zayıfladığı, birçok iç-dış çekişmelerin yaşandığı
ve sosyal, siyasıî ve kültürel açıdan birçok yeniliğin tezahür ettiği bir süreci kapsar.
Böyle bir ortamda seyyahın yirmi dokuz sene boyunca kaldığı, gözlemleme
fırsatı elde ettiği ve siyasi alanda aktif rol aldığı Osmanlı’ya dair izlenimlerine yer
vermeden önce daha iyi anlaşılması için dönemin arka planını burada incelemeyi
gerekli görmekteyiz. Bu sebeple bu bölümde genelde XIX. yy. siyasi olaylarını ele
alıp özelde ise seyyahın kendi ülkesinin hükümet politikalarını yansıtıp yansıtmadığını
müşahede etmek için Osmanlı-İngiliz ilişkilerini inceleyeceğiz. En son olarak da
seyyahın yerleştiği ve siyasi açıdan etkin bir role sahip olduğu günümüz Lübnan’ın da
dahil olduğu Suriye topraklarının durumu hakkında bilgi verecek ve bunları dönemin
önemli siyasi şahsiyetleri üzerinden ele almaya çalışacağız. Bu bölümde bölgenin
siyasî, sosyo-kültürel, dinî, ekonomik, hukukî ve askerî durumu yalnız seyyahın
gözlemlerine dayanarak değil aynı zamanda doktoru Meryon’un şahsi tecrübelerine ve
yorumlarına da değinilerek incelenecektir.
3.1. Siyasi Hayat
3.1.1. XIX.yy.’da Osmanlı’nın Siyasi Durumu ve İngilizlerle İlişkileri
28 Temmuz 1808 yılında II. Mahmud tahta çıktığı sırada Osmanlı bir kaosun
içindeydi. İçte baş gösteren isyanlarla ve parasızlıkla boğuşurken dışta Rusya ve
İngiltere ile savaşıyordu. Zorbalar, merkezi otorite boşluğundan yararlanarak
Anadolu’da kendi hakimiyetini kurarken Arnavutluk, Tepedelenli Ali Paşa ile Kara
55
Mahmud Paşa’nın, Hicaz Vahhabilerin225, Cezayir dayıların, Halep de kölemenlerin
nüfuzu altındaydı. Mısır ise Kavalalı Mehmed Paşa’nın eline geçmek üzereydi.226
Tüm bu şartlar altında var olan kaotik ortam içinde son hızla gerilemeye devam
eden Osmanlı’nın kötü gidişatını önlemek, topraklarında baş gösteren isyanları
bastırmak ve Mehmed Ali Paşa gibi devleti zor durumda bırakan valilerini yola
getirmek için Sultan Mahmud, yeni bir yol arayışına girmiştir. Napolyon tehdidinin
ortadan kalkmasıyla dış siyasette rahatlamış; bu aşamadan sonra devleti yeniden ayağa
kaldırmak için içte ıslahat çalışmaları yapmaya başlamıştır.227 Dış siyasette ise
Avrupalı devletlerle ilişkilerini denge politikası içinde yürütmek ve birtakım tavizler
vermek zorunda kalmıştır.228
Sultan II. Mahmud, dış politikada ilk önemli adımı, 1809 yılına gelindiğinde
Rusya ile aralarındaki savaş devam ederken İngiltere ile gizli bir ittifak yaparak atar.
Kendi çıkarları için Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikası güden İngiliz
hükümeti, Rusya ve Fransa’ya karşı Osmanlı’nın yanında yer alır. Rusların sıcak
denize inmesinin ve doğu sömürgeleriyle bağlantısını kesmeye çalışan Fransa’nın
engellenmesi gerektiğinin bilincindedir. Bu amaçla Osmanlı ile müttefik olup devletin
toprak bütünlüğünü sağlamayı hedefleyen ilk kişi Leydi Hester’in dayısı, İngiliz
başbakanı William Pitt olur.229
Her ne kadar dışarıdan Osmanlı ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmak ister gibi
gözükse de İngiltere, Akdeniz’in Fransa ya da Rusya’nın etkisi altında kalmasını
çıkarlarına aykırı olarak görmesi sebebiyle bölgeyi içten fethetmeye karar verir.
Gönderdiği misyonerlerle Protestanlığı yaymayı hedeflediği gibi casuslarıyla da
225 1812-1813 yılları arasında Suriye toplumunu etkisi altına alan Vahhabi baskınları bu dönemde
bölgede olan Hester’i de endişelendirmiş; durumla ilgili gözlemlerini General Oakes’e yazdığı
mektubunda paylaşmıştır; bkz. Meryon, Travels, c.II, s.87-88.
226 Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Güven Yayınevi, c.V, İstanbul, 1971, s.2832-3.; Yusuf
Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII ve XIX. Asırlarda), Ankara, 1988, s. 10-12.
227 Salahi R. Sonyel, Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasında Azınlıkaların Rolü, TTK, Ankara, 2014,
s.166; Niyazi Berkes’e göre bu reformlarla II. Mahmud, hayatın değişmeye açık olan yanıyla
gelenekler arasında bir ayrımın başlamasına neden olur; bkz. Niyazi Berkes, Türkiye’de
Çağdaşlaşma, YKY Yay., İstanbul, 2002, s. 203.
228 Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü: Osmanlı Diploması Tarihi Üzerine Bir Deneme,
İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2016, s.165.
229 Ali İhsan Bağış, III. George Dönemindeki İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
Ekonomi Siyaseti 1760-1815, Türk-İngiliz İlişkileri 1583-1984, Ankara 1985, s. 47; Ayrıca bkz.
Philip P. Graves, İngilizler ve Türkler, 21.Yüzyıl Yay., Ankara, 1999, s.1-12; Stanford Shaw, Ezel
Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., 1983, c. II, s. 38-40.
56
bölgenin siyasi, sosyal ve idari yapısı hakkında bilgi toplar. İlerleyen yıllarda ise tüm
bunları bölgeyi işgal ederken kullanır.230
3.1.2. Önemli Devlet Adamları
Hester’in İngiltere siyasetinde aktif rol oynayan bir aileden gelmesi, Osmanlı
topraklarında diğer seyyahlardan daha özgür bir ortam bulmasına neden olmuştur.
Padişahtan aldığı özel izin sayesinde bu toprakları kendisi gibi ziyaret eden diğer
kişilerden farklı olarak camileri, haremleri gezdiği gibi Osmanlı devletinde önemli
görevlere haiz devlet adamlarıyla da direkt görüşme şansı elde etmiştir. Lübnan’a
yerleştikten sonra ise bölgede siyasi alanda söz sahibi olacağı statüye ulaşmak için o
dönemin idarecileriyle iyi ilişkiler geliştirmeye özen göstermiştir.
Hester’in birebir olarak iletişim kurduğu ya da görüşemese bile hakkında
duyduğu anlatılarla biyografik bir şablon çizdiği isimlerin arasında Sultan II. Mahmud,
Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve İbrahim Paşa, Şeyh Beşir, Emir Beşir, Abdullah Paşa,
Süleyman Paşa, Bedevi lider Mahannah el-Fadel yer almaktadır. Bu kısımda Osmanlı
tarihine iz bırakan bu isimlerin 19.yy. siyasetine etkileri şahıslar indinde incelenecek;
Hester’in onlar hakkındaki gözlemleri verilerek karşılaştırmalı olarak net bir portre
çizilmeye çalışılacaktır.
3.1.2.1. Sultan II. Mahmud
1808-1839 yılları arasında saltanatta bulunan isim Sultan II. Mahmud’dur.231
Hester, 1810 yılında İstanbul’a geldiği dönemde Sultanla kendilerine görüşme
230 Prof. Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005,
s.271-272; Misyonerlerin Osmanlı’daki çalışmalarını daha iyi anlayabilmek için bkz; Dr. Şamil
Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2005; Yunus Emre
Tekinsoy, Murat Hanilçe, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Misyonerler ve Faaliyetleri,
Kitabevi Yay., İstanbul, 2008.
231 II.Mahmud ve dönemi ile ilgili detaylı bilgi için bkz; Selim Deringil, II. Mahmud’un Dış Siyaseti
ve Osmanlı Diplomasisi, İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1990; Alaaddin Yalçınkaya,
III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış Poitikası, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002;
Ayrıca bkz. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Basımevi, Ankara, 1988, s.73-
106; Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., c.
II., 1983, s.25-80.
57
ayarlaması için İngiliz elçiliğine gider; ancak burada muhatap olarak kimseyi bulamaz.
Sultan Mahmud’u görmeden seyahatlerine devam da etmek istemeyen Hester, Doktor
Meryon ile sultanın her Cuma iştirak ettiği selamlığa katılır. Selamlığa dair gözlemler
ise kitapta seyyahın doktoru tarafından anlatılmaktadır.
Selamlık esnasında gördüğü manzarayı son derece büyüleyici ve çarpıcı bulan
Doktor Meryon, bu kısımda yalnızca törenle ilgili gözlemlerine yer vermez. Aynı
zamanda kendisine anlatılan birtakım bilgiler doğrultusunda selamlığın tarihi ve
sultanın bu törendeki rolüyle alakalı anlatıları da ele alır. Ancak kimden ve nasıl
öğrendiği belli olmayan bu bilgiler gerçeklikten uzaktır. Örneğin Cuma selamlığının
ilk olarak yeniçerilerin isyanlarından sonra selef padişahlardan birtakım hak elde
etmeleri sonucunda padişahın hareminden çıkarak haftada bir gün halkıyla buluşması
ile ilgili olduğunu ifade eder.232 Meryon’a göre başlatılan bu uygulama her Cuma
camiye gitmek olarak daha sonradan değişikliğe uğramıştır.233 Doktorun kitapta
verdiği bu notlarda hangi padişah döneminde, hangi süreyle olduğu gibi bilgiler yer
almaz. Anlattıkları son derece muğlaktır. Bilginin kaynağının kim olduğu da
belirsizdir. İslam tarihinde var olan bir uygulamayı bilmemesi ve tarihi olgu olarak bu
bilgilere yer vermesi ise bu alandaki bilgisinin yetersiz olduğuna, aynı zamanda da
bilgilerin kaynağını kontrol etmeden direkt paylaştığına işaret etmektedir.
Selamlıkla alakalı anlatılar bunlarla da sınırlı değildir. Bu esnada görülen ve
görülmeyen törenle ilgili detaylar kitapta yer alan en ilgi çekici kısımlardandır. O an
şahit olmamasına rağmen doktor notlarında, “bana söylendiğine göre” diyerek
padişahın hareminden çıkarken yeniçeri ağasının padişahın ata binmesi için atının
üzengilerini tuttuğunu ve ayağına yeni sarı çizmeler giydirdiğini ve bu törenin her
zaman tekrarlandığını bildirir. Daha sonrasında ise töreni izlemek için en uygun yere
geçerek gözlemlediği her şeyi sırasıyla ele alır. Selamlığa gelen ilk grup sırtlarında
kırba taşıyan sakalardır. Sokağın sağında ve solunda ise yeniçeriler yer alır. İzdihamı
azaltmak için kırbaçları ile bekleyen bostancılar ise düzeni sağlamaktan sorumludur.
Sakalardan sonra ise seyisler ve önemli kişilerin hizmetinde bulunan görevlileri de
232 Cuma selamlığının başlangıç tarihi ve Osmanlı’daki gelişim süreci için bkz. Mehmet İpşirli, “Cuma
Selamlığı”, DİA, İstanbul, 1993, c.VIII, s.90-92; Ayrıca bkz. “Çetin Aykurt, Padişah- Halk
Buluşmasını Temin Eden Törenlerden Birisi: Cuma Selamlığı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, sayı:
16, 2001, s.201-204.
233 Meryon, Travels, c.I, s.52
58
dalkavuklar takip eder. Daha sonra ise süslü atları, yanında yayan olarak kendilerini
takip eden uşaklarıyla padişahın kahvecisi, kılıç, iskemle ve nargile taşıyıcısı gibi
şahıslar gelir. Tören alayında bulunan herkes o kadar gösterişli ve şaşaalıdır ki
Meryon, ilk olarak kahveciyi padişah zanneder ve bu hatayı birkaç kez daha tekrarlar.
Ancak tören ilerledikçe şaşaa ve görkem şaşırtacak derecede artar. Kaptan paşa, reis
efendi, kâhya bey, sadrazam gibi yüksek sınıfa mensup isimlerin ise en az 200
poundluk kürkleri, elmaslarla süslü hançerleri, altınla kaplı at örtüleri, mahfazaları
karşısında düşünemez hale geldiklerini ifade eder. Üst kademede aleni şekilde var olan
süs ve gösterişin onları nasıl, ne derece etkilediği de kitapta şaşkınlık ifadeleriyle ele
alınır.234
Padişahın selamlığa giriş anı daha da büyüleyicidir. Tüm devlet erkanı geçtikten
sonra derin bir sessizlik olduğunu ve o sırada padişahın yaklaştığını anladığını belirten
doktor, kısa bir süre sonra sultanı zümrüt, yakut, altın ve diğer değerli taşlarla
süslenmiş süt beyazı atının üzerinde görür. Bu esnada Türklerin hepsi cübbelerini
göğüsleri üzerinde katlayarak ellerini onun önünde bağladıklarını ve başlarını
göğüslerine indirerek yalnızca Allah ve Resulünün sultanı ve soyunu koruması için
dua ettiklerini bildirir. Doktor da meraklarından padişahı görmek için iştiyakla
etraflarına bakındıklarını ancak kendisinin yalnızca anlık bir bakışla gördüğünü;
padişahın gözleri dikerek bakmak için çok kutsal olduğunu ve görünmemesi için
kendisini çevreleyen katılımcıların parlak zırhları ve sultanın tepeli miğferiyle
gizlendiğini söyler.235 Doktorun padişahın bakılamayacak kadar kutsal olduğu ile ilgili
anlatısına benzer bir ifade aynı dönemde Osmanlı’ya gelen İngiliz seyyah Julia
Pardoe’nin seyahatnamesinde de geçmektedir. Pardoe’ye göre kadınların Cuma
selamlığına katılmaları sultana nazar değdirme ihtimaline karşı yasaktır ve eğer
kadınlardan birisi kuralları çiğneyip sultana bakacak olursa ailenin erkeklerinden
babası, abisi ya da eşi falakaya yatırılmaktadır.236
Sultan geçtikten sonra ise arkasında kızlar ağası onu takip eder. Daha sonra bir
cüce ve beyaz örtüye bürünmüş 300 çuhadarın geçişi ile tören sona erer. Adet olduğu
234 Meryon, Travels, c.I, s.53.
235 Meryon, Travels, c.I, s.54.
236 Julia Pardoe, Şehirlerin Ecesi İstanbul: Bir Leydinin Gözüyle 19. Yüzyılda Osmanlı Yaşamı,
Çev. Banu Büyükal, Kitap Yayınevi, s. 169.
59
üzere geçitten sonra bir grup kalabalığa para atarken, diğer bir grup izdiham yaratanları
acımasızca dövmek için bekler. Alay camiye ulaşır, dualar edilir. Kafirlerin bakmaya
dahi cesaret edemediği bu kutsal duvarlara daha fazla yaklaşamadıklarını bildiren
doktor, gördüklerinden son derece keyif almış ancak dışlanmaktan dolayı da törenin
sonunu göremediği için üzülmüş bir şekilde selamlıktan ayrıldığını ifade
etmektedir.237
3.1.2.2. Kavalalı Mehmed Ali Paşa
Mısır valiliğinden hıdivliğine yükselen ve Osmanlı’yı uzun süre zor durumda
bırakan Mehmed Ali Paşa, Hester’in Osmanlı topraklarına geldikten sonra bizzat
görüştüğü önemli devlet adamlarının başında gelmektedir.
1770 yılında Kavala’da doğan ve gençlik yıllarında babasıyla birlikte tütün
ticaretiyle uğraşan Mehmed Ali, 1787 yılında askerliğe geçiş yapmış ve başarılarıyla
dikkatleri üzerine çeken biri haline gelmiş; kısa süre içinde yükselerek 1805 yılında
valiliğe kadar getirilmiştir.238 III. Selim’in askeri alanda yaptığı reformlardan
etkilenerek kendisine Mısır’da Avrupa usulüne uygun olarak ordu kurmuş ve Vehhabi,
Kıbrıs, Girit isyanlarını bastırmış; II. Mahmud tarafından Girit, Mora valilikleri
karşılığında Yunan isyancılarının üzerine gönderilmiştir.239
Kazandığı başarılardan sonra valilikle yetinmek istemeyen Mehmed Ali Paşa,
hakimiyet alanını genişletmek ve amaçlarına ulaşmak için Avrupalı devletlerle sıkı
ilişkiler geliştirmiş; desteklerini almak için onlara birçok alanda da imtiyaz
tanımıştır.240 Onun idaresi altındaki bölgelere ziyarette bulunan Avrupalı seyyah ve
237 Meryon, Travels, c.1, s. 55.
238 Khaled Fahmy, Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır Hükümdarlığına, Vakıfbank
Kültür Yay., İstanbul, 2020, s.80-88; Muhammed Hanefi Kurtoğlu, “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”,
DİA, c.25, 2002, Ankara, s. 62; Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmed Ali Paşa İsyanı: Mısır
Meselesi 1831-1841, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988, s. 21-52; Fahmy, Paşanın
Adamları., s.1-17; Kavalalı döneminde Mısır yönetimi için bkz. Borisoviç Lutsky, Arap
Ülkelerinin Yakın Tarihi (16.yy.’dan 20.yy’a), Yordam Kitap, İstanbul, 2011, s.47-59; Kavalalı
Mehmed Ali Paşa için ayrıca bkz. Eugene Rogan, Araplar: Bir Halkın Tarihi, Pegasus Yay.,
İstanbul, 2017, s. 73- 92.
239 Altundağ, a.g.e., s.28-29; Stanford Shaw, Ezel Shaw, a.g.e., s. 35-38.
240 Kavalalı’nın yönetiminde misyonerlik faaliyetleri zirve dönemini yaşar. Bu dönemde Suriye
bölgesine gelen İngiliz misyonerlerden Nicolayson, raporlarında misyonerlerin Filistin ve
Suriye’de, Malta ve İngiltere’dekinden daha rahat olduklarını belirtmiştir; bkz. Tufan Buzpınar,
Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir Unsur: İngiliz Misyonerleri (19.yy),
İslam Araştırmaları Dergisi, sayı: 10, 2003, s. 111.
60
devlet adamlarının paşanın bizzat kendisi tarafından en iyi şekilde ağırlandığını da
yazılan seyahatnamelerden takip etmekteyiz. Hatta 1838 yılında Hester’i ziyaret etmek
için Sayda’ya giden Prens Pückler Muskau da bunlardan biridir. Paşa tarafından
burada kaldığı süre boyunca tüm ihtiyaçları giderilmiş ve verdiği ferman sayesinde
seyahatleri boyunca kendisine eşlik etmesi için emrine birçok adam verilmiş, her türlü
sınırlamadan da muaf tutulmuştur.241
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın, Hester’in İngiltere’deki siyasi konumunun
bilincinde olarak ona daha fazla hürmet göstermek istemesi muhtemeldir. Doktorun
notlarında ilk kez Hester gibi üst zümreden İngiliz bir kadını ağırlayacak olan paşa
için de durumun son derece ilginç olduğunu belirtmesi ve ekibi Özbekiye’deki
sarayına getirmek için Memlük modasına uygun olarak donattığı beş atı göndermesi
de bunu destekler niteliktedir. Maiyetiyle birlikte saraya davet edilen Hester, burada
büyük bir hürmet görür. Harem bahçesinin bitişiğinde yer alan küçük köşkte ağırlanan
misafirlere burada şerbet, kahve ve nargile ikram edilir. Doktor, altın işlemeli kadife
divan bulunan odanın ortasında bir süs havuz bulunduğunu ve yerin içiyle dışıyla
masallardaki gibi göründüğünü belirtir. Her alanda zenginlik göze çarpar. Kahve
porselen kaplarda, şerbet kristal bardaklarda servis edilir. Porselen bardakların altında
bulunan zerflerin hepsi değerli taşlarla işlidir. Paşa ise doktora göre şık giyimli küçük
bir adamdır. Bir saat kadar kaldıkları bu yerde tercümanlıklarını yapan isim Boğos
Bey’dir. 242 Tüm önemli görüşmelerde olduğu gibi konuşmanın içeriğine dair hiçbir
detay vermeyen Meryon, konuşmanın nasıl başladığını hatırlamadığını ifade eder.
Bunun yanı sıra Boğos Bey’i övmeyi de unutmaz. Konuşma bittikten sonra ise tadilat
aşamasında olan harem dairelerinin olduğu yerden geçerler. Meryon mekâna dair
herhangi bir yorum yapacak kadar tadilatın bitmediğini ancak yarısı tamamlanan
tavanların arabesk stilde tasarlandığını söyler.243
Hester’in saray gezisiyle iyi bir şekilde başlayan paşa ile ilişkileri böyle devam
etmez. İngiltere’nin çıkarlarına uygun olarak şekillenen şahıslarla münasebetleri
241 Meryon, Memoirs, c.III, s.37 Yalnız Prens Pückler değil, Baverya Dükü Maximilian, Lord Prudhoe
de paşa tarafından en özel şekilde ağırlanan batılı misafirlerdendir; bkz. a.e., s.38.
242 Bkz. Bölüm II, s. 33.
243 Burada nargile ikram edildiğinde Hester’in istemediğini çünkü halen nasıl içileceğini bilmediğini
söyler doktor; bkz. Meryon, Travels, c.I, s.157-159.
61
Kavalalı için de geçerlidir. Sultan Mahmud’a karşı isyan faaliyetleri içinde olmadığı
dönemde Hester kendisiyle yakınlık kursa da sonradan başlayacak hükümet karşıtı
tavırları ve hükümranlığını ileriye taşıma merakı seyyahın kendisinden uzaklaşmasına
neden olur. Hatta karakteri ve zekâsı dolayısıyla her zaman takdir ettiği Paşa’yı
Sultan’a karşı giriştiği işgal faaliyetleri konusunda eleştirir ve bu sebeple kendisine
saygı duymadığını belirtir. Hester’e göre göre Mehmed Ali’nin gücü güneş ortaya
çıktıktan sonra eriyen kar gibidir. Çünkü hiçbir asinin meşru hükümetin karşısında
başarı elde etmesi mümkün olamaz.244 Hester’in paşaya karşı aldığı tutum salt eleştiri
düzeyinde de kalmaz. Lübnan, Suriye işgalinde Akka’da Mehmed Ali’ye karşı direniş
gösteren Osmanlı devlet adamlarından Abdullah Paşa’ya borç vererek onu zor
durumda bırakır.245
3.1.2.3. Cezzar Ahmed Paşa
1804 yılında vefat etmesine ve Hester ile görüşmemesine rağmen doktorun
yazmış olduğu hatıratlarda ve seyahatnamede kendisine en çok yer verilen devlet
adamlarından biri Cezzar Ahmed Paşa’dır.
Mısır ve Şam valiliğinin yanı sıra hac emirliği yapan, uzun yıllar Sayda
vilayetinin idare görevini üstlenen Ahmed Paşa246, esas üne Akka müdafaası ile
kavuşmuştur. Bonapart önderliğindeki Fransız kuvvetlerine karşı Akka’da kazandığı
başarı, kendisine Türk tarihi içinde önemli bir konum hazırladığı gibi birçok düşman
kazanmasına da sebep olmuştur.247 Başta Fransızlar olmak üzere valilik yaptığı sırada
anlaşmazlık yaşadığı Araplar tarafından da devam ettirilen bu husumetin etkisi
hakkında kaleme alınan eserlerde görülmektedir.248 Genellikle doğruluk payı
244 Meryon, Memoirs, c.III, s.66; Hester’in bu söylemiyle alakalı alıntı diğer ciltte de aynı şekilde
geçmektedir. Tek fark, Boğos Bey gibi ona inanıp güvenen kişilerin de zarar göreceğine dair yaptığı
eklemedir. Bkz; Meryon, Memoirs, c.II, s.176.
245 Meryon, Memoirs, c.II, s.175.
246 Süreyya, a.g.e., c.I, s.205; Feridun Emecen, “Cezzar Ahmed Paşa”, DİA, 1993, İstanbul, C.VII,
s.516-518.
247 Cezzar Ahmed Paşa ve Akka Savunması sırasındaki kahramanlıkları ile ilgili bilgi için bkz; Mehmet
Ali Beyhan, Cabi Tarihi, Doktora Tezi, İstanbul, 1982, s.82-83, 94-101; Yusuf Akçura da Akka
savunması dahilinde Cezzar Ahmed Paşa’dan bahseder; bkz. Akçura, a.g.e., s. 74-76.
248 Bu yazarlardan biri G.A. Oliver’dir. Bkz. Voyage dans l’Empire Ottoman L’Egypte et La Perse,
Paris, 1804, s.257.
62
taşımayan ve efsanevi bilgiler içeren bu kaynaklar paşa hakkında elde edilecek doğru
bir biyografi elde etmeyi neredeyse imkânsız hale getirmiştir.249 Bu sebeple Cezzar
Ahmed Paşa hakkında yazılan eserleri karşılaştırarak okumak ve dönemin siyasi
şartları etrafında oluşan önyargılı tutumların da farkında olmak gerekmektedir.
Cezzar hakkında var olan vahşet ve tiranlık tanımlamalarının taşıdığı önyargı
Doktor Meryon yorumlarında ve anlatılarında da kendini gösterir. Öyle ki doktor, Türk
tarihinde kendisi kadar cani olanların sayısının çok az olduğunu ifade etmektedir.
Bunu kanıtlamak için de paşa hakkında birtakım anlatılan hikayelere yer verir. Ancak
kendisine bunları anlatan kişi eski Memlüklülerden olan Hacı Ali adında bir askerdir.
Cezzar’la aralarında husumet bulunan şahsın olayları ne kadar tarafsız olarak
anlatacağı ise şüphelidir. Anlattığı hikayelerden ilki Şam ve Akka valisi olduğu
dönemde hacılara eşlik ettiği sırada yaşanan olaylar neticesinde yapmış olduklarıyla
alakalıdır. Paşa, Mekke’deyken Kölemenlerden oluşan 400 kişilik ordusunun yarısını
Akka’da bırakarak Mekke’ye doğru yola çıkmış; bu süre zarfında kendisinin
yokluğunu fırsat bilerek güvendiği adamlarının ihanetine uğramıştır. Doktorun
anlatısına göre hareminde bulunan kadınların paşanın yakın adamlarıyla ilişki kurması
ve Cezzar’ın sonradan bunun farkına varması olaya karışan herkesi acımasız bir
şekilde cezalandırmasıyla sonuçlanmıştır. Haremindeki on beş kadını öldürdüğü gibi
işin içinde olduğundan şüphelendiği Memlüklü askerlerin üzerine yürümüş, toplu
katliam hazırlığına başlamış; ancak sonradan vazgeçmiştir. Kitapta anlatıyla ilgili
vahşet içeren detayların çok fazla yer alması ve Doktor Meryon’un şahit olmadığı bir
olay hakkında bu kadar tafsilatlı yorum yapması ise dikkat çekicidir.250
Cezzar Paşa’nın acımasızlığına dair diğer bir hikâye de kâtibi Haim Farhi251 ile
ilgilidir. Akka’da birçok Şam paşası için katiplik görevini üstlenen bu isim, Cezzar
Ahmed’in de baş kâtibidir. Doktor Meryon’un anlatısına göre Haim’in adı, Cezzar
249 Bu ön yargılı bakış açısını Maruni tarihçi yazar Philip Hitti’nin yazdıklarında da görmekteyiz.
Kendisi Cezzar’ın İstanbul’a gelme sebebini gençken karıştığı cinsel suçtan dolayı olduğunu ve
kaçarak geldiğini ifade eder. Devamında ise Paşa’nın bu sebeple İstanbul’a kendini Yahudi bir köle
tacirine sattığını böylece Kahire’deki Ali Bey’in yanına gidebildiğini belirtir; Philip K. Hitti,
History of Syria: Including Lebanon and Palestine, Macmillan and Co Ltd, London, 1951, s.689.
250 Hatta anlatısının devamında olaya yakinen tanık olmuş gibi paşanın haremindekilerin kafasını kendi
kesip kuyuya attırdığı ve yorulunca öldürmeye devam ettiği gibi olaya dair detaylara yer verir. Bkz.
Meryon, Travels, c.I, s.281-286.
251 Haim Farhi için bkz; Thomas Philip, The Farhi Family and the Changing Position of the Jews
in Syria, 1750-1860, Middle Eastern Studies, Taylor and Francis Ltd, Vol XX, no: 4, s.37-52.
63
Paşa’nın öldürmek ya da sakat bırakmak istediği kişilerin isimlerinin yer aldığı listede
bulunur. Başta idam emri verilse de daha Cezzar Ahmed Paşa, sonradan bundan
vazgeçerek Haim’in burnunu, bir gözünü ve bir kulağını kestirir. Bu haldeyken de
idam edileceği zamana kadar gündüzleri saraya kapatır; işlerini yaptırmaya devam
ettirir, akşamları ise evine geri göndererek orada kilitli tutar.252
Seyahatnamede Cezzar Paşa‘ya dair anlatıların sonuncusu Akka şehrine yapmış
olduğu katkılar hakkındadır. Doktor, Cezzar Ahmed Paşa’nın uzun yıllar bulunduğu
ve Fransızlara karşı savunduğu Akka’yı gezerken burada Paşa’nın yaptığı yenilikleri
anlatmadan geçmek istemez. Ona göre şehirde en fazla dikkat çeken yapı ise Cezzar’ın
yaptırdığı Cami-i el-Cedîd’dir. Kayserya ve Aşkalon’dan getirttiği mermer, granit ve
porfirlerle inşa ettiği bu camiinin bağışçılar tarafından desteklendiğini alimlerin de
katkıda bulunduğunu ifade eder. Bunun yanı sıra camiinin yakınlarında Paşa’nın
toplattığı kitaplardan oluşan bir de muhteşem bir kütüphane; Halep ve Dımaşk’takiler
gibi de muhteşem hamam vardır. Cami gibi mermer, granit ve porfirden oluşan bu
hamam doktora göre Avrupalıların görmeye alışkın olduğu şeylerin çok ötesindedir.253
Aynı zamanda Cezzar’ın Akka’nın şehri bombardımandan koruyamayacak eski olan
duvarlarını yeniden inşa ettirmek için Avrupalı mühendislerden destek alması ve bu
duvarları sağlam hale getirmek için emri altındakileri çok zor şartlar altında
çalıştırması; böylece Akka’nın İngiliz bombardımanına kadar Suriye’deki en güçlü
müstahkem mevki haline gelmesi doktorun eserinde paşa hakkında yer verdiği
malumatlardandır.
3.1.2.4. Emir Beşir
İngilizlerin Lübnan’da hakimiyetlerini güçlendirmek için bölgede desteklediği
Dürzi lideri Emir Beşir254, Leydi Hester’in Lübnan’da yaşamaya başladığı ilk yıllarda
yakın dostluk kurduğu ancak sonradan derin bir husumet yaşadığı siyaset adamıdır.
252 Meryon, Travels, c.I, s. 256.
253 Meryon, Travels, c.I, s. 262-263.
254 Ertuna, a.g.e., s. 55; Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, a.g.e., s.42.
64
1788-1840 yılları arasında yılları arasında ilk olarak Osmanlı, daha sonrasında
ise Mısır hakimiyeti altında Lübnan’ın idaresini tekelinde bulundurmuş bu isim255,
rakibi olan Dürzi Canbolat ailesinden Şeyh Beşir’i de ekarte ederek hüküm alanının
yetkilerini daha da genişletmiştir. Söz konusu tahtı olduğunda herhangi bir sınır
tanımayan Emir, bu amaç doğrultusunda tahtta hak iddia etmesinler diye üç yeğeninin
gözlerini oydurmuş;256 yakın adamlarından olan Girius Baz’ı da benzer hırslarından
dolayı idam ettirerek mallarını müsadere ettirmiştir.257
Kitapta Hester’in anlatımına göre Emir Beşir tam bir canidir.258 İnsanların
gözlerini çıkaran, dillerini kesen, kadınları saçlarından asan, üzerlerine koyduğu
kızgın demirlerle işkence yapan, babaları kaçtığı için küçük bebekleri hapseden Emir,
kötülükte sınır tanımayan bir canavar olarak tasvir edilir.259 Hester’e göre Emir Beşir
o kadar zalimdir ki evinin yakınlarında bulunan yavru köpeklerin gözlerini dahi kızgın
demirlerle yaktırmış, seyyahın kendisi de buna bizatihi şahit olmuştur.260
Ancak Hester’in Emir Beşir’e karşı düşünceleri her zaman böyle olumsuz
değildir. Sayda’ya ulaştıkları 1812 yılında gerçekleşen ilk karşılaşmaları muhabbetle
geçer. Hester’i Deyrül Kemer’deki sarayında ağırlamak için özel ulak gönderen Emir,
tanıştıkları andan itibaren büyük bir hürmet gösterdiği seyyah için on iki deve, yirmi
beş eşek, dört at, yedi de asker ayarlayarak onu evinden karşılatır. Saraya vardığında
kendisi için hazırlanan ziyafet eşliğinde tüm gün yemek yiyip, nargile içerek geçirirler.
Ayrıldıktan sonra seyyaha emir tarafından bir de at hediye edilir. Bu dönemde
Hester’in yazmış olduğu mektuplarda Beşir’i nasıl dostu olarak gördüğü müşahede
edilir. Öyle ki 30 Eylül 1812 tarihinde Dımaşk’tan General Oakes’e yazdığı mektupta
255 Cezzar Ahmed Paşa’nın desteğiyle Cebel-i Lübnan’da emir seçilen Beşir II, yaklaşık yarım asırlık
sürede emirlik yapmıştır; bkz. Tufan Buzpınar, “Lübnan”, DİA, 2003, Ankara, c.XXVII, s.248-254;
Philip Hitti’nin Suriye tarihi hakkında yazdığı kitapta İbrahim Paşa’ya karşı Osmanlılarla birlikte
hareket etmesi ile anılır; bkz. Hitti, a.g.e., s.694; Cezzar Paşa’nın sonradan rakibi olacak Beşir’i
Osmanlı devleti desteklemiş ve kısa sürede Bab-ı Ali’nin emri altına girmiştir; bkz. Lutsky, a.g.e.,
s. 64-65; İbrahim Paşa’nın Suriye işgalinde Paşa’nın yanında yer almıştır; bkz. Rogan, a.g.e., s.93.
256 Engin Deniz Akarlı, The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920, London-New York, 1993,
s. 18-19; Doktor Meryon, Dürzilerin liderliğini yapan Emir Beşir ve bulundukları yer hakkında o
kadar detaylı bilgi verir ki Dürzilerin ikamet ettikleri yerin koordinatları, yerin genişliği, halkı
arasında var olan inanç sistemi, kişilikleri, kıyafet düzenleri dahi bu ciltte yer alır; Meryon, Travels,
c. I, s. 332-333; Hitti, a.g.e., s. 690-692.
257 Hester de geride kalan dul eşi ve çocuklarıyla ilgilenmiştir; Meryon, Memoirs, c. I, s.110-112.
258 Şinasi Altundağ’ın Mehmed Ali Paşa hakkında kaleme aldığı kitabında paşanın Emir Beşir ile
ilişkisine değindiği gibi emiri dessas biri olarak tanımlar; bkz. Altundağ, a.g.e, s.28-30.
259 Meryon, Memoirs, c. I, s. 52.
260 Meryon, Memoirs, c. I, s. 113.
65
Emir Beşir’den ılımlı ve cana yakın biri olarak bahseder. Mektupta aynı zamanda
Emirle geçirdiği iki günün çok eğlenceli olduğunu, davet edildiği sarayında gördüğü
ilgiden de çok memnun olduğunu yazar.261 10 Ekim 1812 tarihinde bir arkadaşına
yazdığı diğer mektubunda ise Vahhabilerin şehre saldırma ihtimali olduğunu
belirttikten sonra en kötü ihtimalle dostu Emir Beşir’in yanına gideceğini belirtir.
Çünkü kendisine çok kibar olan bu emirin yanında güvende olacağına inanır.262
Seyyahın 1813 yılında Lübnan’a yerleşmeye karar verdiği dönemde, yine Emirin
buyruğuyla kendisine Mar Elias’taki manastır tahsis edilir. Burada 6 yıl kalan Hester,
daha sonra Dar Joon’a taşınarak buradan ayrılmaya karar verir.263
1814 yılına kadar iyi giden ilişkiler bu tarihten itibaren bozulmaya başlar. Tam
olarak nedeni belli olmasa da aralarında vuku bulan bazı anlaşmazlıklar bunları
tetikler. İlk tartışmaları Hester’in Emir Beşir’e mektup yazarak Meşmuşi’deki evinde
kalmak istediğini söylemesi üzerine yaşanır. Beşir yerin müsait olmadığını belirtse de
Hester bir kez daha ısrarla orada kalmak istediğini söyler. İkinciye verilen yanıt yine
muğlaktır. Ancak Hester kararlı bir şekilde yer vermese bile gerekirse çadırını oraya,
dağa kuracağını belirterek yola çıkar.264 Bu tarihten sonra artarak devam eden
münasebetleri birbirlerini öldürmeye teşebbüs edecek kadar ileri gider. 265 1814 yılında
bozulmaya başlayan ilişkilerinde anlaşmazlıkları 1824 yılında en üst seviyeye çıkar.
Düşmanlığın hasıl olduğu dönemde Emir hakkında yazılanlar da ilk tanışıklık
kurdukları dönemde aralarında vuku bulan olumlu havadan çok uzaktır.
3.1.2. 5. Şeyh Beşir
Emir Beşir’in rakibi olan Şeyh Beşir266, Cebel-i Lübnan’da etkin olan Dürzi
ailelerinden biri olan Canbolatlardandır. Şihab ailesine mensup Emir Beşir ile
aralarında olan düşmanlık ve Hester ile kurduğu dostluk kitapta kendisi hakkında yer
alan konuların başında gelmektedir.
261 Meryon, Travels, c. II, s. 14.
262 Meryon, Travels, c. II, s. 35.
263 Meryon, Memoirs,c .I, s. 260.
264 Meryon, Travels, c. II, s. 373-374.
265 Meryon, Memoirs, c. I, s.107-108; Meryon, Memoirs, c. III, s.120.
266 Şeyh Beşir’den bahsederken doktor, şeyhin, dağdaki ikinci olmasına rağmen Emir Beşir ile aynı
yetki seviyesinde olduğunu ve aynı dini paylaştığı Dürziler tarafından da çok sevildiğini, onların
yasal efendisi olduğunu belirtir; bkz. Meryon, Travels, c. II, s. 329-332.
66
Lübnan’daki emirlik Şihab ailesinden Emir Beşir’de olsa da ondan daha alt
seviyede olmayan Şeyh Beşir’in Lübnan’da etkisi ve kendisine tabi olanların sayısı az
değildir. Deyr el-Kemer’den 3-4 saat uzaklıkta Maksara’da kendine ait bir sarayda
ikamet eden Şeyhin sarayı Emirinki gibi yenidir. 267
Bab-ı Ali tarafından Cebel-i Lübnan’a emir olarak Şihaboğullarından Emir Beşir
seçilse de Canbolat ailesinden Şeyh Beşir’in dağdaki konumunu gün geçtikçe
arttırması tehdit olarak algılanmasına neden olur. Tahttaki hakkından hiçbir şekilde
feragat etmek istemeyen Emir Beşir, çeşitli entrikalarla Akka Paşası Abdullah Paşa’yı
Canbolat’ın aleyhine çevirir ve birlikte onu devirme planları yapar. Nihayetinde ise
Şeyh sarayından sürülür, tüm malları müsadere edilir. Şeyhe duydukları kıskançlık o
boğduruluncaya kadar devam eder.268
Tüm bu olaylar içerinde Hester’in Şeyh Beşir ile olan ilişkisi esas olarak
üzerinde durulması gereken konulardandır. İlk olarak 1812 yılında Emir Beşir’i
ziyaretinin akabinde Şeyh Beşir’in Maksara’daki evini de ziyaret eden seyyah, bu
tarihten itibaren Şeyhle yakın ilişkiler geliştirir. 269 Doktor Meryon 6 yıllık
yolculukları sonrasında ülkesine geri dönmek için Lübnan’dan ayrıldığında Hester’in,
Şeyh Beşir’in Maksara’daki evinde kaldığını ve burada kendisine saraydan bir kanadın
tahsis edildiğini yazar.
Şeyh Beşir Hester ile aralarındaki samimiyete binaen zor durumda kaldığında
ondan yardım ister. Emir Beşir ve Abdullah Paşa ile başı derde girdiğinde onlardan
kurtulmak için Hester’e hazinesinin üçte birini teklif eder.270 Kendisinden maddi
olarak hiçbir talebi olmayan seyyah, ona yardımcı olur. Şeyh Akka’ya kaçtığında
sonradan onu takip eden eşini dahi öldürmek isteyen Emir Beşir’den yine onu kurtaran
kişi de Hester’dir. Küçük çocuklarıyla Horan’da gizlenen şeyhin eşini buldurup onlara
yiyecek, kıyafet konusunda yardımcı olur. Babası öldürüldükten sonra şeyhin kızının
267 Meryon, Travels, c. I, s. 343-344.
268 Akarlı, a.g.e., s. 19-21; Şeyh Beşir 1825 yılında yakalanıp idam edildikten sonra Dürziler kendi
aralarında dini olarak bölünür; Yasin Atlıoğlu, Lübnan’da Din ve Siyaset: Dürzi Liderlik Örneği,
Akademik Orta Doğu Dergisi, c. IX, sayı: 2, 2015, s.7.
269 Meryon, Travels, c. II, s. 329-332.
270 Emir Beşir’i Lübnan’da rakipsiz bırakıncaya kadar destekleyen Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Şeyh
Beşir’i ekarte etmesi için Abdullah Paşa’yı da zorlamıştır; bkz. Altundağ, a.g.e., s. 34-35
67
da kendisine gelerek yardım istediğini ancak verecek parası olmadığı için bir şey
yapamadığını ekler.271
3.1.2.6. Süleyman Paşa
Cezzar Ahmed Paşa’nın vefatından sonra Akka valiliğine getirilen Süleyman
Paşa272 , kitapta ılımlı ve adil yönetim anlayışı ve düzgün karakteri ile her daim
övgüyle anılmaktadır.273 Leydi Hester’in Akka’ya geldiğinden Paşa tarafından son
derece şaşaalı ve hürmet içinde ağırlanması; öncesinde paşalığa gelene kadar
kendisine yolculuk için gerekli tüm hizmetin teklif edilip sonrasında da at hediye
edilmesi kitapta hakkında yazılan olumlu yorumların nedenlerinden olmalıdır.274
Eserde Paşa hakkında var olan tüm değerlendirmeler ve gözlemler Doktor
Meryon’un perspektifinden sunulur. Mesleği gereği Osmanlı’da tanışıklık kurduğu
kişilerin başında gelen Süleyman Paşa, 1838 yılında yedi yaşındaki kızının
rahatsızlanması üzerine doktoru Sayda’daki sarayına çağırır. Kendisi Horan’daki
kampta olduğu için yoktur, doktoru paşanın eşi de karşılamaz; yerlerine yardımcılarını
görevlendirirler. Burada bulunduğu süre boyunca evin üç odasını gezme şansı elde
eden Meryon,275 tedavi etmek için geldiği kızın hastalığının belli belirsiz olduğunu,
daha çok annesinin kendisini gözetlemek ve bu şekilde ona danışmak için çağırdığını
düşünür. Çünkü ona göre harem dışına çıkamayan kadınların kendisini görmek ve
iletişime geçmek için bu tür yöntemleri kullanması o dönemde çok yaygındı.276
3.1.2.7. İbrahim Paşa
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa, Osmanlı tarihinde adını
daha çok 1834 yılında Suriye’yi işgal etmesi ve II. Mahmud döneminde sultanı zora
271 Meryon, Memoirs, c.II, s. 357-359; Hester, Emir Beşir’in kendisine Abdullah Paşa ile aralarını
yapması karşılığında açık çek verdiğini belirtir; Meryon, Memoirs, c. I, s. 102.
272 Güler, a.g.e., s.10,13; 1804-1819 yılları arasında 15 yıl süreyle güney Suriye’yi yönetmiştir; bkz.
Lutsky, a.g.e, s.65.
273 Meryon, Travels, c.I, s.257.
274 Meryon, Travels, c.I, s.264.
275 Meryon, Memoirs, c.III, s.241.
276 Meryon, Memoirs, c.III, s.242.
68
sokmasıyla duyurmuştur.277 Bu tarihten itibaren Suriye, Filistin ve Lübnan’ın tekelini
elinde bulunduran İbrahim Paşa, babası gibi Batı tipi reform yanlısı bir tutum
sergilemiştir. Yönetiminde aynı zamanda misyonerleri cesaretlendirip bölgede eğitim,
sağlık, yetimhane gibi hizmetler sağlamaları konusunda onları teşvik etmesiyle de
bilinir. Bu dönemde misyonerlerin sayısı arttığı gibi hükümetleri adına söz hakkına da
sahip olmuşlardır.278
İbrahim Paşa’nın 1831-1843 yılları arasında Suriye’de uyguladığı reformlardan
sonra bölgede birçok değişikliğe şahit olunmuştur. Reformların getirdiği özgürlük
ortamının toplum üzerindeki etkileri ve yaşanan sosyal, kültürel, dini ve ekonomik
değişim ise kitapta doktorun değerlendirmeleri üzerinden verilir.
Osmanlı döneminde bölgede var olan dini kuralları gözetmedeki hassasiyet bu
dönemde yoktur. Özellikle içki kullanımındaki artış ve bunların aleni şekilde tüketimi
ele alınan konuların başında gelir. Konuyla ilintili olarak Doktor Meryon’un, Hester’in
eski bir tanıdığı olan Halil Ağa’yla ilgili anlatısı dikkat çeker. Bu şahsa içki
götürdüğünü anlatan doktor, adamın Müslüman olmasına rağmen içkileri kendi
kullanımı için istediğini ancak İbrahim Paşa döneminden önce asla buna cesaret
edemeyeceğini; eski dönemde bir Müslümanın sarhoş olma durumunun ise asla
mümkün olmadığını ifade eder.279 Diğer bir anlatıda ise Avrupa’dan gelen iki
misafirine içki ikram etmek isteyen Hester, şarabın iyi olmadığını çünkü İbrahim Paşa
ve askerlerinin en iyilerini tükettiklerini ve artık kaliteli şarap bulmanın bu sebeple zor
olduğunu söyler.280 Ancak tanıdığı tüm bu serbestliğe rağmen İbrahim Paşa’nın kendi
yaptıklarından ziyade Sultan’a karşı halkı kışkırtmak için Sultan’ın insanları
Frenkleştirdiği ve onun yüzünden Frenk kıyafetleri giyen ve içki içen kişilerinin
sayısının arttığına dair dedikodu çıkardığını doktorun notlarından takip etmekteyiz.
Suriye işgalinden sonra bölgede hakimiyetini güçlendirmek ve halkı buyruğu altına
almak için Paşa’nın, Sultan Mahmud’un İslam’ın inanç ve dogmalarına mugayir
277 M. Hanefi Kutluoğlu, ‘İbrahim Paşa, Kavalalı’, DİA, İstanbul, 2020, c.XXI, s.330-333; Stanford
Shaw, Ezel Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., 2017, s. 62-64.
278 Celal Öney, Osmanlı Suriye’sinde Misyonerlik Faaliyetleri, Maarif Mektepleri, 2019, Ankara,
s.48; İbrahim Paşa’nın idaresindeki Suriye ve Mısır ile ilgili bkz; Yıtzhak Hofman, “Mısır Yönetimi
Altında Suriye ve Filistin’in İdaresi (1831-1840)”, İlmi Araştırmalar Dergisi, İstanbul, 2001, s.
183-204.
279 Meryon, Memoirs, c. III, s. 57.
280 Meryon, Memoirs, c. II, s. 155.
69
hareket ettiğini söylemesi esasen Sultan’ın kişisel etkisini Suriyeli Müslümanlar
gözünde düşürerek kendisini İslam’ın öncüsü olarak lanse etme isteğinden
kaynaklanmaktadır.281
Şehirde başlayan değişikliklerin akisleri sokaklarda da görülür. Doktor
Meryon’a göre Suriye’nin fethinden sonra sokaklardaki çarpıklık çok belirgin hale
gelmiştir. Bunu sokakların pisliğinden, kaldırımların, evlerin kırık ve perişan halde
olmasından ziyade, toplumun kazandığı yeni görünüşten yola çıkarak söylediğini ifade
eder. Ona göre eskiden çarşıda dolaşan Avrupalıların ve Levantenlerin sayısının çok
az olup Avrupalı kadınlar fanatik bir Türk tarafından hakarete uğrama endişesiyle
buralarda mütereddit dolaşırken, işgal sonrasında büyük özgürlük içinde pazarlarda
yer aldıklarını ve dahası içlerinden bazılarının yalnız Müslümanların kullanmasına
izin verilen yeşil rengi kullanarak Türklerin nefretini ve intikam duygularını
körüklediklerini belirtir. Yine aynı şekilde eskiden bir adam asla yanındaki kadına
kolunu uzatmaya dahi cesaret edemezken İbrahim Paşa döneminde bunu rahatlıkla
yapacak özgürlük bulduğunu da söyler.282
Siyasi açıdan bölgede yaşattığı değişim ise daha köklüdür. Kitapta İbrahim
Paşa’yı genellikle 1834 yılında başlattığı isyanla ve Dürzilerin ona karşı
ayaklanmasında nasıl bir role sahip olduğuyla alakalı anlatılarla okusak da siyasi
yetenekleri, nasıl bir karaktere sahip olduğu da Hester’in gözlemlerine dayandırılarak
verilmektedir.283
Hester her ne kadar İbrahim Paşa’nın askeri yetenekleri ve cesareti konusunda
kendisini takdir edip saygı gösterse de Sultan’ın karşısında bir asi olarak yer almasına
rıza göstermez ve onu tahtından edebilmek için Dürzilerin paşaya karşı başlattıkları
saldırgan tavırları destekler. İbrahim Paşa Batılı kaynaklarda olduğu gibi
incelediğimiz Hester’in hatıratlarında ve seyahatnamelerinde de kan dökücü ve zalim
biri olarak tanınır. Hester’e göre İbrahim Paşa eğer bir işin sulh yoluyla halledilme
ihtimali varsa bunu reddederek kan dökmek için çaba harcayacak biridir. Keza Kasım
281 Meryon, Memoirs, c. III, s. 69.
282 Meryon, Memoirs, c. I, s. 248.
283 Meryon, Memoirs, c.III, s.67-70; Hester bu dönemde vuku bulan Dürzi isyanlarıyla ilgili olayları
Kont Wilsenheim’e ve Charles baron de Busech’e yazdığı mektuplarda en ince ayrıntısına kadar
anlatması ilgi çekicidir; Meryon, Memoirs, c. III, s. 310-312; Khaled Fahmy de İbrahim Paşa’nın
bu süreçte nasıl acımasız olduğundan bahseder; Fahmy, Kavalalı Mehmed Ali…, s.137.
70
1837 yılında Mısır ve Hicaz’da kullanılmak üzere zorunlu asker alımı sırasında,
askerlik çağrısından kaçan ve gizlenen kişileri ortaya çıkarmak için uyguladığı metotta
da bu görülür. Oğullarının askere gitmek istemediği için saklanmasına göz yuman ve
bulundukları yerleri söylemeyen yaşlı babalarını falakaya yatırtmış, annelerini
saçlarından astırıp kırbaçlatmıştır.284 Doktor Meryon ise İbrahim Paşa’nın her ne kadar
halka medenilik getirme iddiasında olsa da onun gibi tiranların kendi doğalarından
gelen barbarlığı yatıştırmayı başaramadıklarını düşünür. Onun gibi kimselerin ise
medenilik adı altında sadece batılılardan karantinayı, zorunlu askerliği, gayretkeş
ruhu, şarap içmeyi, zinayı, yüksek vergiyi alarak toplum için esas önemli mevzuları
ahlaki açıdan gerekli meseleleri göz ardı ettiklerini ekler.285
3.1.2.8. Abdullah Paşa
Cezzar Ahmet Paşa’nın vefatından yaklaşık olarak yirmi yıl sonra Sayda Valiliği
yapan Abdullah Paşa,286 başta Hester olmak üzere Kavalılar ve Babıali ile de
arasındaki çekişmelerle anılmaktadır.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa gibi Suriye üzerinde emelleri olan Abdullah Paşa’nın
ilk olarak bu bölge için Babıali’ye isyan edip sürülmesi ve daha sonra aynı sebep
yüzünden Mehmed Ali ile aralarının açılması kitapta verilen Akka kuşatması için bir
sebep oluşturmuştur. Detaylarıyla yer alan bu kuşatmaya dair bilgiler ise Hester’in
kuşatmanın aşamalarını kendisine raporlaması için gönderdiği casuslar aracılığıyla
284 Meryon, Memoirs, c. II, s.113-124, 121-122; Hester birkaç ailenin oğlunu İbrahim Paşa’nın elinden
kurstarsa da diğerleri için bir şey yapamayacağını yoksa kısa sürede tüm Sayda halkının evine
geleceğini belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 122-124.; İbrahim Paşa kitapta yalnızca ailelere
değil askerlere de zulmeden biri olarak tasvir edilir. Meryon, yarı çıplak bir şekilde askerlerin nasıl
kırbaçlandığını ve nasıl şartlarda yaşadığını Avrupalı askerlerin mutlaka görmesi gerektiğini; tüm
bu ortama ve şartlara rağmen hiçbirinin intiharı düşünmediğini söyler. İbrahim Paşa’nın ilk olarak
askere gelmeyen erkek çocuklar için falaka cezası uygulatırken sonradan yerine para cezası
getirdiğini de ekler; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.129; 1836’da Doktor Meryon ikinci kez
Suriye’ye geldiğinde evine nizamdan kaçan bir asker sığınmaya çalışmıştır. Bu kişi üzerinden
İbrahim Paşa’nın alt sınıflar üzerinde nasıl baskı oluşturup onları ağır yük altına koyduğundan
bahseder; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s. 258.
285 Meryon, Memoirs, c. II, s. 124; İbrahim Paşa’nın acımasızlığı diğer tarih kitaplarında da geçer;
bkz. Rogan, a.g.e., s.93-95;
286 Güler, a.g.e., s. 25; Sicill-i Osmani’de 1815 yılında vezir rütbesiyle Sayda valisi olarak atandığı,
1820’de azledildiği ve 1822’de ise tekrar atandığına dair bilgiler yer almaktadır; bkz. Süreyya,
a.g.e., c. II, s. 79.
71
sağlanmaktadır.287 Öğrendiklerini İngiliz hükümetinden şahıslarla da paylaşan Hester,
Wellington Dükü’ne yazdığı mektupta durumu tüm ayrıntılarıyla anlatır. 7 ay süren
kuşatmada bazı günlerde kaç top mermisi atıldığı, kaç garnizon kaldığı ve tüm bunların
sonucunda zor durumda kalan halkla nasıl kendisinin ilgilenmek zorunda olduğu;
yaptığı bu yardım işinin sonucu olarak da Mehmed Ali, İbrahim ve Şerif Paşa’nın nasıl
üzerinde baskı kurmaya çalıştıkları ile ilgili konular mektubun esas
başlıklarındandır.288
Hester, ilk dönemlerde maddi, manevi ve şahsi birçok konuda Abdullah Paşa’ya
yardım etse de ilerleyen zamanlarda aralarında vuku bulan husumetten dolayı
kendisine son derece öfke duymaktadır. 289 Yine de tüm bunlara rağmen Akka
kuşatması sırasında Mehmed Ali Paşa’ya karşı onu hem maddi hem de manevi açıdan
destekleyerek iki yıl boyunca Abdullah Paşa için yaralı, hasta, yasaklı iki yüz kişiye
bakmış ve kendisine 25 kese borç para vererek yardımcı olmuştur.290 Ancak aldığı
borcu ödemeyen Abdullah Paşa, Hester’in finansal açıdan iflas etmesinin ve hayatının
son yıllarını fakir bir şekilde geçirmesinin müsebbibidir.
Kendisinden kalpsiz, sağduyusuz ve aptal olarak bahsettiği Abdullah Paşa 291 ,
Hester’e göre aynı zamanda korkağın da tekiydi. Öyle ki Akka kuşatması sırasında
İbrahim Paşa’nın gedik açmasının akabinde subayların paşayı çağırarak askerlere
cesaret vermesi için siperlere gelmesini söylemelerine rağmen Abdullah Paşa, kuşatma
boyunca paşa eşleri ve çocuklarıyla mahzende gizlenmiş ve çatışmanın yaşandığı
alana da gitmemiştir. Tüm bu anlatılanları paşanın yakın adamlarından duyduğunu
doktora nakleden Hester, en son aşamada paşanın bataryalardan birine yerleştirilip
üzerine pelerin örtülerek gizlendiğinden bahseder. Ona göre bu derece korkak olan
287 Bir zamanlar yanında çalışan hizmetçisi Giovanni’nin bu iş için dilenci kılığına girdiğini ve daha
sonra paşa’nın çadırlarına açtığı delik ile tüm haberleri aldığını söyler. Ancak siperlere götürülecek
mesajlar için Giovanni’nin yetersiz olduğunu bu sebeple onun yerine de başka birini tayin ettiğini
ifade eder; Meryon, Travels, c. II, s. 102.
288 Meryon, Memoirs, c. II, s. 294-5.
289 Hester’in ilk zamanlarda paşanın haremiyle ilgili olan konularda dahi yardımcı olduğunu ve çok sık
da paşaya hediye gönderdiğini notlardan takip etmekteyiz; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s. 91;
Abdullah Paşa ile Hester arasında farklı bir samimiyet vardır. Hester, Abdullah Paşa’nın kendisine
Akka’da Avrupa düzenine uygun bahçe yaptırmak istemesi üzerine ona yardımcı olur. Hatta kendi
uşağı Paolo Perini’yi paşanın hizmetine verir. Kanaatimize göre Hester’in bu iş için adamını
görevlendirmesi, casusluk amacıyladır; Meryon, Memoirs, c. I, s. 172,175.
290 Tüm bunları yalnızca bağlı olduğu sultan için yaptığını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 176.
291 Meryon, Memoirs, c. I, s. 245.
72
Paşa, bir de zehirlenmekten endişe duymaktadır. Bu sebeple tüm yemeklerinin asma
kilitle kapatıldıktan sonra ona getirildiğini ifade eder. Paşanın öldürülme korkusu o
derece fazladır ki Hester’e göre bir berbere tıraş olmaya gittiğinde adamları berberin
başına tetik çekmiş halde beklerken, kendisi de kılıcı elinde hazır bekleyerek olası
tehlikeleri önleyeceğini düşünmektedir.292
3.1.2.9. Mahanna el-Fadel
Bedevi Aneze kabilesinin293 lideri olan Mahanna, Hama’dan Şam’a oradan
Palmira’ya hatta daha ilerisine tekabül eden bir bölgenin idarecisiydi.294 Hester ile
tanışıklık kurması ekibin Palmira yolculuğuna çıktıkları tarih olan 1813 yılına
dayanmaktadır. O dönemde Palmira’nın içinde bulunduğu bölgenin Mahanna’nın
kontrolünde olması ve çölü kendi izni olmadan geçemeyeceklerini belirtmesi iki
tarafın yakınlaşmasına neden olur. 295 Yaklaşık altı hafta süren yolculuk sırasında
Hester ile doktorun gözlemleri bu tarihi kişiliği, detaylı bir şekilde çözümlememize
yardımcı olduğu gibi bedevilerin sosyo-kültürel ve dini yaşayışlarına dair de bilgi
edinmemizi sağlamaktadır. Yine bu kısımda Anezelerin296 lideri olan şefin, görünüşü,
tavrı gibi direkt gözleme dayalı detaylı bilgiler bize Doktor Meryon tarafından
292 Meryon, Memoirs, c. II, s. 177-178.
293 Günümüzde de halen varlığını sürdüren çok eski bir Arap kabilesidir; bkz. Abdülkerim Özaydın,
“Aneze”, DİA, 1991, İstanbul, c.III, s. 195-196; Anezeler, 1815 yılında Vahhabi baskı neticesinde
diğer Arap kabileleriyle birleşip tüm Suriye Çölü’nü kaplamış ve etki alanını genişletmiştir; bkz.
Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren Yay., İstanbul, 1987,
s.113; ; Anezelilerin elde ettiği gücün yıllar içindeki değişimi ve İngilizlerle yakın ilişkilerini
müşahede etmek için bkz; Dr. Ramazan Sonat, “El Aneze Aşireti Ekseninde Birinci Dünya
Savaşı’nın Gölgesinde Devlet-Aşiret İlişkisi ve Yansımaları Üzerine Bir Tarih Kritiği”, History
Studies: International Journal of History, 2018, c.10, sayı: 4, s.167-187; Aneze Bedevilerinin
19.yy’daki konumları ve yakın tarihteki durumları için bkz; “Dawn Chatty, The Bedouin in
Contemporary Syria: The Persistence of Tribal Authority and Control”, Middle East Journal, c:
64, sayı: 1, 2010, 29-49.
294 Melhem kabilesinin lideriyken daha sonra diğer kabileleri de bünyesine katarak Aneze adı verilen
bedevi topluluğuna liderlik yapmaya başlamıştır. Genel olarak Aneze Arapları olarak anılan bu
kişilerin otoritesinin doğasına dair genel bir yargı sahibi olamadığını, ancak babasından miras olarak
bu görevin kendisine kalmadığını, ailesinin diğer kabilelerin üzerindeki üstünlüğüyle bu göre
geldiğini açıklar. Bu üstünlüğü sağlayan sebepler ise: ailenin çok kalabalık olması ve önceki
emirlerin varlıklı olması ve diğer zengin kabilelerin şeyhleri ile evlilik bağı ile menfaat alanlarını
genişletmesidir. Bkz; Meryon, Travels, c. II, s. 112.
295 Meryon, Travels, c. II, s. 34-35.
296 Hester, 1813 Lazkiye’den Sligo markizine yazmış olduğu mektubunda Anezeler hakkında bilgi
veriyor; bkz. Meryon, Travels, c. II, s. 255-258.
73
verilirken Hester’den yalnızca arkadaşlarına yazmış olduğu mektuplarda şeyh ile ikili
ilişkilerinin boyutu hakkında bilgi alabilmekteyiz.
Hester’in Mahanna ile görüşmesi bu yolculuğa çıkmadan önce gerekli
düzenlemeleri ayarlamak için gittiği Şam’da gerçekleşir. İlk görüşme talebinde
bulunan taraf Hester olur. Mahannah’ı ziyareti esnasında yanında bir hafta kalan
seyyahımız, gözlemlerini General Oakes’e yazdığı mektupta şu şekilde ifade eder:
“Bir hafta kaldığım çölde 40.000 kişiye hükmeden bedevi lider Mahanna el-
Fadel’in kamp alanına gitmek için üç gün yürüdüm. Burada son derece hürmet içinde
karşılandım. Tüm bunların yanı sıra hayatımda gördüğüm en ilginç manzarayla
karşılaştım: atlar ve kısraklar dahi deve sütüyle beslenirken, Araplar bunlardan daha
azıyla yetiniyor. Birazcık pirinç ve bazen de farklı bir çeşit ekmekle…Bedeviler
liderlerine ise kral gibi büyük bir bağlılıkla itaat ediyor. Açlık ve gurur o kadar iç içe
ki daha önceden bunun hakkında hiçbir fikrim yoktu. Mahanna’nın oğlu, ona
sunduğum kıyafetleri taşımayıp onları alması için siyahi bir köleyi görevlendirdi.
Ancak yine de bana karşı davranışlarından memnun olmak için birçok sebebim var ve
biliyorum ki ben hepsinin kraliçesiyim.”297
Hester’in mektupta belirttikleri dışında bedeviler hakkındaki düşünceleri kitapta
yer almaz. Yapılan gözlemler doktorun bakış açısından verilir. Seyyahtan ayrı olarak
Şef Mahanna’yı tedavi etmek için yalnız başına bedevilerin kamp alanına giden
Meryon, burada emirin ve oğlunun fizyonomisini, kıyafetlerini gözlemlediği gibi
hükmettikleri çöl alanını da yakından müşahede ettiğini ifade eder. Doktora göre Emir
Mahanna, yaklaşık 55 yaşlarında delici bakışlı, işitme sorunu olan saçları, sakalları ve
kaşları birbirine girmiş biridir. Elleri ve yüzü ise su kullanımına aşina olmayan biri
gibi kirlidir. Kafasında ise özensiz bir şekilde yerleştirilmiş havlu kalınlığında bir şal
bulunur. Diğer yönden kıyafetleri kendi halkınınkilerle aynıdır. Tek farkı emir
ayakkabı, ya da bot giymez, ayağında yalnızca yünlü çorapları vardır. Cübbesi ise
doktora göre bir seyyahtan çalınmış olması muhtemel sarı kırmızı renkteki Şam
sateninden mamuldür.298
297 Meryon, Travels, c. II, s. 87-88.
298 Meryon, Travels, c. II, s. 108-109.
74
Son derece asabi, hareketli ve cesur olarak tanımladığı Mahanna’nın299 egemen
konumuyla ilgili olarak Doktor Meryon, onu bedevilerin lideri ve prensi olmasına
rağmen en kaba çobandan bile daha gösterişsiz ve sakil biri olarak tanımlar. Çünkü
ona göre medeniyet görmemiş bir toplum arasında kabalık dışında herhangi nazik bir
tavır, asil bir davranış zayıflık olarak görülüp yalnızca saygıyı azaltırdı. Bu nedenle
sıradan durumlarda o da sadece sürüdekilerden biriydi. Çadırı daha büyük olmasına
rağmen diğerlerinden daha gösterişli değildi, atı da donanımı bakımından
diğerlerinden ayırt edilemediği gibi kendisi de görünüş itibariyle diğer bedevilerden
farksızdı. Ancak yine de eşitlik böyle toplumlarda rağbet edilmeyen bir kavramdı.
Otoritenin bu tür toplumlarda ise ne kadar ileri gittiğiyle ilgili tam bir şey
söyleyemeyeceğini ancak zayıfı güçlüye karşı koruyan kanunun burada en azından
şehirlerde olduğu kadarıyla geçerli olmadığını belirtir. Sıradan meseleler dışında
hakları tam anlamıyla korunacak biri varsa o da Emirdir.300
Mahanna’nın idaresi altında yaşayan halkın gelenekleri ise İngiltere’de alışık
oldukları hayat tarzından çok farklıdır. İlk kampa gittiklerinde kendileri kahve, ekmek
ve üzüm suyu gibi ikramlarla meşgulken, bu süre zarfında emirin eşi, kızı ve siyahi
köleleri yemek için hazırlıklara başlar. Sadece yemekle ilgilenmeyen emirin 17
yaşındaki kızının odun aramak için gidip kısa süre sonra bir İngiliz hamalını yoracak
yükle geri döndüğünü de ifade eder. Yapılan yemek salt Emirin ailesi için değildir, bir
düzine insana kazanlarda yemek pişirilir. Yemek düzeni ise sırayla yapılır, insanlar
yemek için diğerlerinin doymalarını bekler. Doktora göre bedevilerin yeme tarzı diğer
insanlardan ziyade hayvanlara benzer. Yemek yiyenlerin çocukları babalarından bir
lokma yemek almak için başlarında köpekler gibi beklerler. Hijyen kurallarına da
riayet edilmez. Yemek yedikleri bir sırada yağmurda ıslanan bir atlının ilk iş olarak
ayaklarını ateşte ısıttığını ve ayaklarının arasını parmaklarıyla temizledikten sonra
ellerini yıkamadan yemeğe devam ettiğini anlatır. Bedevilerin geneli ellerini hiçbir
şekilde yıkamaz. Aynı şekilde üstlerini değiştirme gibi adetleri de yoktur. Kıyafetlerini
ancak yırtıldığında, yağma olduğunda ya da şefleri onlara hediye verdiğinde
299 Meryon, Travels, c. II, s. 116.
300 Meryon, Travels, c. II, s. 114-116.
75
değiştirirler. Yalnızca birkaçının koyun postu ve bir tişörtten fazla eşyası vardır. Onlar
için en önemli olan kıyafet koyun postlarıdır. 301
3.1.4.10. Diğerleri
Hester’in özellikle Palmira gezisi sırasında adını sıkça andığı ve mektuplarında
dahi bahsettiği Hama bölgesinde yaşayan bir delibaş olan Molla İsmail, bu kısımda
kendisine yer vermek istediğimiz ancak kapsamın dışında kalan isimlerin başında
gelmektedir. Hester ile kurduğu yakınlık ne kadar köklü olsa da siyasi hayat üzerinde
fazla etkin olmaması ismini bu başlık altında zikretmemize neden olmuştur.
Molla İsmail dışında Hester ve doktor, Suriye’deki konsüllerle de daimî bir
ileişim halindeydi. Beyrut’taki Fransız Konsül Mösyö Guys bunlardan biriydi. Kitapta
adını sıkça duysak da Mösyö Guys’dan da bu kısımda sadece bahsetmekle yetineceğiz.
İstanbul’a geldiği sırada Hester, Stratford Canning302 ile de görüşür ancak bu
görüşmeye dair içerik hakkında bilgi verilmez.
3.2. Dini Hayat
Osmanlı’nın yaklaşık altı yüz yıllık tarihine baktığımızda, devlet yönetim
şeklinin İslam dinini merkeze alan teokratik ilkeye bağlı bir yapıda olduğunu
müşahede etmekteyiz. Kendi tebaasını Kuranî bakış açısıyla kategorize eden Osmanlı,
kendisine bağlı olan halkı Müslümanlar ve gayrimüslimler olarak ayırmış; kişilerin
sahip oldukları hakları da İslam hukuku çerçevesinde oluşturmuştur.303
İlk olarak Peygamber Efendimiz’in döneminde Medine’deki gayrimüslimlerle
zimmet adı altında belirlenen ilişkiler, küçük nüanslarla Osmanlı kuruluş tarihinden
itibaren devam ettirilmiş ancak sistemli hale getirilmesi ve örfi kanunlarla da
301 Meryon, Travels, c. II, s. 110-112.
302 Bkz. Bölüm I, s.22.
303 M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, Klasik Yay., İstanbul, 2017, s.26-
27; İsmail Başaran, “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin (Hristiyan ve Yahudi) Statülerinin Din
Özgürlüğü Açısından Değerlendirmesi”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 18, Nisan
2019, s. 41-44; Belkıs Konan, “Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumuna İlişkin
Bir Değerlendirme”, AÜFHD, Sayı: 64, 2015, s.172-174.
76
şekillendirilmesi II. Mehmed döneminde gerçekleşmiştir.304 Bu tarihten itibaren millet
sistemi olarak adlandırılan bu hukuki yapılanmada gayrimüslimler etnik kökenlerine
bakılmaksızın yalnızca bağlı oldukları din ve mezheplere göre sınıflandırılmıştır.305
Osmanlı, kendi tebaasından olan tüm insanlara, dini açıdan mutlak özgürlük ve adil
bir ortam sağlasa da İslam hukukunun merkeze alındığı inanca dayalı idari sisteme
göre Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında siyasi ve sosyal alanda mutlak bir
eşitlikten bahsedemeyiz.306 Genel olarak giyilen kıyafetler, taşınan silahlar ve binek
olarak kullanılan hayvanlar Müslümanlarla gayrimüslimler arasında farklılık teşkil
eden meselelerin başında gelmektedir. 307 Biz de bahsedilen bu farklılıkların 19.yy.’da
Osmanlı’ya gelen ve toplumu yakından müşahede eden Hristiyan bir seyyahın
gözünden nasıl anlaşıldığını ve Osmanlı’nın çok dinli yapısının ne şekilde
yansıtıldığını bu kısımda inceleyeceğiz. Özellikle dini hayatla ilgili bölümlerde
gözlemler genellikle Doktor Meryon’un yorumlarına dayanarak verilmekteyken
seyyahımız Hester’in gözlemleri daha sınırlı bir şekilde yer almaktadır.
3.2.1. Müslümanlar
Osmanlı tarihi çalışan özellikle Batılı tarihçilerin devleti, sadece Müslümanları
kayıran ve gayrimüslim halkı ikinci sınıf vatandaş yerine koyan bir imaj çizmeleri o
dönem tarihini okurken daha tarafsız bir bakış açısına ihtiyaç duyulmasına neden
olmuştur. 308 Bu tarafsız bakış açısını gelen seyyahlardan bulmamız çok mümkün
olmasa da Doktor Meryon ve Lady Hester’in 19.yy’daki Müslümanlar hakkında
yazdıkları o dönemdeki Avrupalı bakış açısını yansıtması bakımından değerlidir.
Ancak göz önünde bulundurulmalıdır ki Hristiyan kültürüyle yetişmiş bir kişinin
304 Gülcan Avşin Güneş, “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslimlere Bakışı ve Klasik Dönem Millet
Sistemi”, SKAD, cilt:1, sayı: 2, 2015, s. 11.
305 Ödedikleri vergiler neticesinde Osmanlı’daki gayrimüslim tebaa millet sistemi içinde dinlerini
özgürce yaşayabiliyor; sosyal, siyasi, ekonomik alanda da özgür bir şekilde toplumda yer
edinebiliyorlardı; Şahin, a.g.e., s.249; Mehmet Güneş, “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim Tebaaya
Yaklaşımında Dönemsel Değişimler”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Aralık 2017, c. III., s. 3, s.16.
306 Belkıs Konan, “Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumuna İlişkin Bir
Değerlendirme”, AÜFHD, Sayı: 64, 2015, s.172-174.
307 Benjamın Braude, Bernard Lewis, “Osmanlı Devleti İçerisindeki Hristiyanlar ve Yahudiler”,
Akademik Araştırmalar Dergisi, 2000, Sayı: 4-5, s.175.
308 Braude, Lewis, a.g.m, s.190.
77
Osmanlı’daki Müslümanlara tarafsız bir gözle bakamayacağı da bir gerçektir. Bu
durum özellikle Doktor Meryon için söz konusuyken Hester, istisnai bir durum
oluşturmaktadır. Geldiği ilk zamanlarda Müslümanlara karşı olan önyargılı ve taraflı
tavrı ilerleyen dönemlerde değişmiş ve benzer ön yargıyı kendi dindaşları olan
Hristiyanlara yöneltmiştir.309
Müslümanların dini yaşamına dair ilk gözlemler Osmanlı’ya geldikleri 1810
yılının Ramazan ayına aittir. İstanbul’da kaldıkları sürenin Müslümanların oruç tutup
ibadet ettikleri aya denk gelmesi Doktor Meryon tarafından büyük bir merakla
müşahede edilir. Burada insanların rütbeleri ne olursa olsun sıcak havada aç-susuz
nasıl kaldıklarına inanamaz. Ona göre günde 12-14 saat kürek çeken kayıkçının,
İngiltere’nin en sıcak gününden 15 derece daha sıcak olan havada hamamda çalışan
birisinin bir damla su almadan oruç tutması yalnızca peygamberlerine duyduğu
bağlılıkla anlaşılacaktır.310 Ramazan’la ilgili olarak Müslümanların bu süre zarfında
çalışmayı bırakmamaları ve yıl içinde onlardan daha fazla çalışan kimseyi olmaması
kendisinde hayranlık uyandırır. Çünkü Müslümanlar dürüst bir şekilde çalışmanın
hiçbir şekilde kutsala zarar vermeyeceklerini söylerken onların aksine Hristiyanlar yıl
içinde birçok gün çalışmayarak endüstriye büyük zarar vermekteydi.311
Bir sonraki Ramazan ayına denk geldikleri yer ise Suriye’dir. Doktor Meryon,
bu kısımda Ramazan ayında başlayan eğlencelere ve şenliklere dair detaylı
açıklamalar yapar.312 Özellikle bayram günlerinde başlayan eğlence ve ziyafet
anlarında doktoru şaşırtan meselelerin başında alkol tüketilmemesi gelir. Normal
zamanda kullananlar dahi bu günlerde dikkat ederek halk arasında kullanmamaya özen
gösterir. Bu minvalde eğlence konusunda Doğuluların Batılılardan ayıran özellikleri
üzerinde duran Doktor Meryon, ilk olarak bayramda sarhoş olmadıklarını, kumar ve
309 Hester’in kendi dindaşlarına karşı tavrı o kadar değişir ki Suriye’de yaşayan Hristiyanları dünyadaki
ilerleyen dönemlerde en kötü insanlar olarak tanımlar; Meryon, Memoirs, c. I, s. 60-62.
310 Doktor Meryon’un kitaptaki notlarında Müslüman gruplar birden fazla isimle adlandırılmaktadır.
Muhammediler, Müslümanlar, Araplar, Türkler vs. gibi bazen etnik köken merkeze alınarak
bazılarında ise daha genel bir isimlendirme tercih edilerek İslam dinine mensup kişilerden
bahsedilmektedir. Ancak Muhammedi olarak adlandırılması dinin esas kurucusu olarak
Hz.Peygamber olduğu iddiasıdır; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 91.
311 Meryon, Travels, c.II, s.288-289.
312 Meryon, Travels, c.II, s.18-20; Meryon, Lazkiye’de olduğu sırada Ramazan ayıdır. Yine buradaki
sokak aydınlatmalarından ve kahvehanelerdeki şenliklerden bahseder; bkz. Meryon, Travels, c.II,
s.253-254.
78
gürültülü eğlenceler yerine tamburdan çıkan hafif müziğin eşliğinde dans ettiklerini
ve bu dansın ise yalnızca erkeklerle sınırlı kaldığını belirtir. Her eğlencede olduğu gibi
tüm erkeklerin nargile içtiğini ve öykü anlatıcısının geleneksel hikayeleri anlattığını
vurgular.313 Eğlence hayatına dair diğer bir gözlemi ise Lazkiye’de olduğu süre
zarfında denk geldiği Ramazan şenliklerinde olur. Burada minarelerin sıra ışıklarla
Ramazan’a özel aydınlatıldığını, Londra sokakları gibi olmasa da diğer aylara nazaran
daha ışıklı olduğunu ve neşe veren, canlılık katan bir etkisi bulunduğunu ifade eder.
Bu süre zarfında da sayısız kahvehaneye ve buradaki gösterilere gider. Gösterilerden
birinde ipte yürüyen bir adam görür.314 Şenliklerin önemli bir parçası olan hikâye
anlatıcıları ise Ramazan gecelerinde büyük ilgi çekmektedir. Bin bir gece masalları
başta olmak üzere diğer eğlenceli hikayeleri anlatırlar. Meryon, masalın ilgi uyandırıp
uyandırmamasına göre de dinlenen ya da dinlenmeyen anlatıcıların bazılarının çok
zeki olduğunu düşünür. Bu kişilerin hitabet noktasında da dünyanın geri kalanından
aşağı olmadığını ekler. Karagöz ise halkın en sevdiği gösterilerden biridir. Genel
olarak oynanan oyunun konusu ise hasta bir kadın ile Frenk doktor arasında geçer.
Tüm bu eğlencelerin yanı sıra yedi telli keman çalan kişiler de vardır. Ortama acıklı
bir hava verip herkesi ağlatmak için yeteneklerini sergilerler. Şenliklerde ilgi çeken
diğer başka konu ise genel olarak tatlıya aşırı düşkün olan Osmanlı halkının
Ramazan’da daha fazla tatlı tüketmesidir.315
Osmanlı’da Müslümanların içki içmelerinin yasak olduğu ve bu konularda çok
katı kuralların olduğu bilinse de birtakım kişilerden alkol tüketenlerin olduğu bir
gerçektir. Doktorun konuyla ilgili gözlemleri İstanbul’a dayanır. Seyyahın İstanbul’a
geldiği dönemde bölgedeki Müslümanları yakinen gözlemleme şansı bulan doktor m-
Meryon, İstanbul’daki Müslümanların alkol tüketişine dair yorumlarda da bulunur.
Dini kurallara çok fazla riayet etmeyen ve alkol tüketme konusunda daha rahat olan
Müslümanların Pera’daki Fransız kahve dükkanlarına giderek gizliden içki içtiklerini
ve bunların daha çok alt sınıftan kişilerle, askerler olduğunu belirtir. Ayrıca notlarında
diğer seyyahların çoğunun iddia ettiği gibi Müslümanların büyük kısmının alkollü
içecekler tüketmediğini hatta dünya üzerinde dinlerine bu kadar bağlı kişilerin
313 Meryon, Memoirs, c.II, s.334.
314 Meryon, Travels, c.II, s.18-19.
315 Meryon, Travels, c.II, s.19-20.
79
olmadığını ekler. Normalde sakin, soğukkanlı ve arkadaş canlısı olan Türklerin içki
aldıktan sonra ise deli gibi olduklarını hatta bu hallerini bilen Pera halkının ise
onlardan “deli boğadan kaçar gibi sakındıklarını” da ifade eder.316
Osmanlı’da gayrimüslimlerin yanlarında Müslüman birini çalıştırmaları
yasaktı.317 Ancak bu kurala istisna oluşturan Hester’in Suriye’de yaşadığı dönemde
yanında çalışan Müslüman hizmetçileri bulunmaktaydı. Genel olarak diğer seyyahlara
ve gayrimüslimlere nazaran birçok kuralın dışında tutulan ve daha özgür olan
Hester’in bile çiğneyemeyeceği kurallar da vardı. Öyle ki Doktor Meryon, Suriye’de
Müslümanların hizmetçilerini döverek disipline ettiklerini ve bunun Suriye’de çok
normal karşılandığını belirtse de kendilerinin yanlarında çalışan en kötü hizmetçiye
dahi bir Hristiyan’ın vuramayacağını; bunu yapmak için yine başka bir Müslümanı
görevlendirmek zorunda olduklarını belirtir.318 Hester de Müslümanlara bir Hristiyan
olarak son derece saygılı davranması gerektiğinin farkındadır. Bir gün sopayla
yanındaki Müslümana vuran doktora bunu bir daha tekrar etmemesi gerektiğini yoksa
kendisinin dahi ona yardım edemeyeceğini belirtir.319
Doktor Meryon’a göre Osmanlı’da Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında derin
bir ayrım vardır ve Türkler kendi dinlerinden olmayanlara karşı husumet
beslemektedir. Öyle ki Türklerin kendisiyle muhatap olup konuşmak istemeyişi ve
onlarla serbest, düzgün bir ilişki, iletişim geliştirememesi dillerini öğrenme konusunda
kendisine engel olmuştur. Bu olaydan hareketle Avrupa ülkelerinde seyahat etmenin
daha kolay olduğunu, Hristiyan ülkelerinde yabancı birinin yerli halkın arasında
kendisine her zaman yer bulabileceğini hatta buradaki ailelerin birinin yanında dahi
kalacağını belirtir. Ama Türkler Hristiyanları evinde ağırlamak istemezler hatta bir
Hristiyan yanından geçerken onun zehirli bakışlarından kaçınmak için kadınlar
kendilerini parmak uçlarına kadar örterler der. Burada doktorun kadınların
örtünmesinin kendisiyle ve onun Hristiyan oluşuyla alakalı olduğunu düşünmesi
kendisinin o dönemde Müslüman dini yaşayış tarzına uzak ve gereğinden hassas
316 Meryon, Travels, c.I, s.57-58.
317 Kenanoğlu, a.g.e, s.405-408.
318 Meryon, Memoirs, c.II, s.147.
319 Hristiyanlarla ilgili bu kısımda konu ile ilgili daha detaylı bilgiler verilmiştir. Kitapta bu tür konuların
yer aldığı kısımlar için bkz; Meryon, Memoirs, c.III, s.51; Meryon, Memoirs, c.III, s.217-218.
80
olmasıyla açıklayabiliriz. Yine ona göre alışveriş yaparken de bu ayrım çok
belirgindir, zanaatkarlar ve esnaf bir Hristiyan’a parasını ödeme karşılığında satış
yapar, malı tedarik eder ancak bu çok sevimsiz, nahoş bir havada gerçekleşir.
Hristiyanlarla ilişki kurmadaki isteksizlik ise oluşturduğu kısmi bariyerle onların
dillerini ve ev içindeki geleneklerini öğrenmenin önüne engel oluşturur.320
Doktor Meryon kitapta Müslümanlardan ve Müslümanlıktan bahsettikten sonra
onların ayrıcalıklı konumlarından ötürü din değiştirip Müslüman olan Hristiyanları da
ele alır. Bunlardan biri eskiden Hristiyan olan Eyüp Selami adındaki tahsildardır. Ciddi
bir kavga içinde olduğu bir Türk’ün gazabından kaçıp Müslüman olan bu adam, eski
eşine ve kızına gizlice yardım etmeye devam ettiği gibi Müslüman biriyle yeniden
evlenerek ondan da 2-3 çocuk sahibi olmuştur. Dünyalık menfaati devam ettiği sürece
asla inancından dönme konusunda pişmanlık duymayacağını söyleyen doktora göre
bu kişi çiftçilikten yükselerek kendini paşanın baş makamlarından birinde bulmuştur.
Ancak Müslümanlarda olduğu gibi kibirli tavra da sahip değildir.321
Müslümanlarla alakalı olarak üzerinde durulan diğer bir mesele ise çanlardır.
Doktor, Müslümanların dini sebeplerden dolayı çanlardan korktuklarını zikreder. Ona
göre kendi hakimiyetleri altındaki bölgelerde Hristiyanların kiliselerdeki çanlarına bile
izin vermezler. Avrupa gibi çanların merkezi olarak görülen yerden gelen biri olarak
bu çan fobisini son derece olağanüstü, inanılmaz bulur. Din kisvesi altında nefret
edilen bu durum, Türklerin evlerine ve özel yaşamlarına da entegredir. Öyle ki Türkler,
hizmetçilerini yanlarına çağırırken zil kullanmak yerine ellerine üç kez vuruyor ve
duyulması için de kapılarını sürekli açık bırakıyordu.322
Hester’in Osmanlı’ya geldikten sonra Müslümanlarla kurduğu ilişkiler,
Lübnan’a yerleştikten sonraki dönemde daha samimi ve sürekli hale gelmiştir.
Yanında çalışan hizmetçilerinin Müslüman olması da İslam’ı daha iyi tanımasını ve
dinin kurallarına hoşgörü içinde yaklaşmasını sağlar. Önde gelen kişilerin, durumu
320 Meryon, Travels, c.I, s.80-81; Benzer bir örnek Nusayrilerin şifa, çocuk vs dilemek için Hristiyan
bir azizin kabrini ziyarete geldikleriyle ilgili olarak verilir; bkz. Meryon, Travels, c.III, s.56.
321 Meryon, Travels, c.I, s.259; İslam’da “dinde zorlama yoktur” düsturunca gayrimüslimlerin zorla
İslamlaştırılması yasaklanmış ve dinlerini özgürce yaşamaları için çeşitli haklar tanınmıştır; Prof.
Dr. İhsan Karataş, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı (Bursa Örneği),
Gökkubbe Yay., İstanbul, 2020, s. 166.
322 Meryon, Memoirs, c.III, s.39.
81
olmayan Müslümanlara Ramazan ve Kurban bayramlarında hediye ve para verme
geleneğini Hester de uygular. Yanındaki hizmetçilerine en pahalı hediyelerden aldığı
gibi, iletişim içinde olduğu esnafa da para gönderir.323 Bu özel günlerden biri olan 5
Mart 1838’deki Kurban Bayramı zamanında seyyahın yanındakilerin memnuniyeti
için ne kadar emek harcadığını doktorunun notlarından takip ediyoruz. Pastacılık
alanında tanınan kişilerden baklava, tatlı ve envai çeşit yiyecek sipariş vererek her
türlü yemeğin en iyi şekilde ikram edildiğinden emin olmak için uğraşır.
Hizmetçilerine yeni kıyafet alarak bayrama yeni kıyafetleriyle katılmalarını sağlar ve
onlara 20 kuruş değerinde altın dağıtır.324
Yine bu dönemde diğer Müslümanlarla da iyi ilişkiler geliştirmeye özen gösteren
Hester, bölgedeki dini kurumlarla buradaki halka para yardımında bulunmayı hiçbir
zaman ihmal etmemiştir. Bölgede kabul görmek için neler yapmasını çok iyi bilen
seyyah, Nebi Yunus’un kabrinin bakımından sorumlu olan imama düzenli aralıklarla
para göndermeyi de unutmaz.325 Cebel-i Lübnan’da kaldığı dönemde sürekli olarak
ziyaretine gelen ve para isteyen Bektaşi dervişlere de ödenek sağlar. Ancak maddi
açıdan zayıfladığı dönemde gerekli yardımları yapamadığı için aynı dervişlerin
kendisine beddua ettiğini de doktorun notlarından öğrenmekteyiz.326
3.2.2.Hristiyanlar
Osmanlı’da millet sistemi içinde gayrimüslim kesimin büyük bir çoğunluğunu
Hristiyanlar oluşturmaktaydı.327 Ödedikleri vergiler neticesinde devlet tarafından
hakları korunma altına alınsa ve kendilerine dini açıdan mutlak bir özgürlük sağlansa
da Hristiyanlar için Batılı kaynaklarda salt kimliklerinden dolayı ikinci sınıf vatandaş
323 Doktor bunları Hester’in herkese karşı ne kadar cömert olduğuyla alakalı vermiş olduğu anlatıyla
destekler; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.244-245; nasıl Hristiyanlar için Paskalya’da hediyeler
alıyorsa Müslümanlar için de aynısını bayramda yapar der doktor; bkz.Meryon, Memoirs, c.II,
s.144, ancak diğer bölümlerde Hester’in çevresindekilere pahalı hediyeler alarak kendisine itaat
etmesini sağlamaya çalıştığını ve insanları böyle manipüle ettiğini belirtir doktor.
324 Meryon, Memoirs, c.II, s.334.
325 Meryon, Memoirs, c.III, s.210.
326 Meryon, Memoirs, c.III, s.173-177.
327 Braude, Lewis, a.g.m., s.184; Osmanlı’daki gayrimüslimler için bkz; Prof. Dr. İhsan Karataş,
Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı (Bursa Örneği), Gökkubbe Yay.,
İstanbul, 2020.
82
muamelesi gördükleri iddia edilmektedir.328 Aynı görüşü paylaşan Doktor Meryon,
seyahat ettikleri tarihten itibaren sırf Hristiyan oldukları için nasıl kötü muameleyle
karşılaştıklarını ve halkın kendilerini küçümseyen tavırlarından çok yorulduklarını
yazmaktadır. Farklı iddialar altında derlediği düşüncelerini bu kısımda inceleyecek, en
sonunda da Hester’in kendi dindaşları olan Hristiyanlara karşı değişen tavırlarının
sebeplerini irdeleyeceğiz.
Doktorun ilk iddiası Hristiyanların ve Yahudilerin toplumun gelişmemiş ve en
kötü mahallelerinde yaşamaya zorlandığıdır. 329Ancak Osmanlı’da gayrimüslimler,
bazı istisnalar dışında istedikleri bölgelerde oturma, ticaret yapma, istedikleri iş
alanlarında çalışma haklarına sahiptiler.330 Şer’an baktığımızda da gayrimüslimlerle
Müslümanların farklı yerlerde oturması gerektiğine dair de herhangi bir hüküm
bulunmadığı gibi331 Bernard Lewis’in de belirttiği üzere ayrı meskenlerde ikamet etme
de bir baskı sonucunda değil, normal toplumsal süreç içinde gelişmiştir.332 Ayrım
amacı taşımayan bu uygulama dışında aynı yerlerde oturan gayrimüslimlerle
Müslümanların da olduğu bilinmektedir. Ancak Osmanlı’da aynı uygulama her
bölgesinde her dönemde geçerli olmamıştır. Macit Kenanoğlu’nun gayrimüslimlerle
alakalı kayıtları derlediği çalışmasında 18.yy.’da Müslümanların evlerinin daha
yüksek ve gayrimüslimlerin evlerinden daha farklı renkte ve şekilde olması
gerektiğiyle alakalalı fermanların da mevcut olduğu bilinmekteyse de333 Hristiyanların
her bölgede aynı muameleye tabi olmadığı ve doktorun iddia ettiği gibi belli bir
bölgede yaşamaya icbar edilmedikleri bilinmektedir.334
328 Moltke’nin gezi notlarından alıntı yapan Bernard Lewis, Avrupalıların üst düzey kişiler tarafından
en iyi şekilde ağırlandıklarını ancak nezdinde aynı karşılığı bulamadıklarını söyler.; Lewis, Modern
Türkiye’nin Doğuşu, s. 83-84.
329 Garnett de Hristiyan ve Yahudilerin mahallelerinin, Müslümanların yaşadığı alanlara göre daha kirli
olduğunu söyler. Ancak bunun sebebi, Müslümanların koruduğu ve onların çöplerinden karınlarını
doyuran köpeklerin varlığıyla alakalıdır. Ayrıca avlu ve bahçelerde çöpler için daha geniş alan
bırakılması da buna sebep oluşturur; bkz. Lucy, M. J. Garnett, Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik
Özellikleri, Oğlak Yay., İstanbul, 2009, s. 493.
330 Braude ve Lewis de bunu destekler; bkz. Lewis, a.g.m., s.177.
331 Kenanoğlu, a.g.e., s.381.
332 Bernard Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, Akılçelen Kitaplar Yay., Ankara, 2018, s.64.
333 Kenanoğlu, a.g.e., s. 392-394.
334 Osmanlı klasik döneminde farklı dinsel ve etnik gruplar ayrı cemaatler halinde yaşamıyordu; bkz.
Özer Ergenç, “Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, The Journal of
Ottoman Studies IV, İstanbul, 1984, s.71
83
Ancak şu da vardır ki Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki ayrım devlet
eliyle olmadığı gibi salt olarak Müslüman halk tarafından da körüklenmez. Doktor,
Osmanlı’da bulunduğu dönemde Hristiyanların kendilerini Müslümanlardan farklı
kılmak için Müslümanların yaptığının tam zıttı hareket ettiklerini belirtir.
Hristiyanların neden böyle yaptığını anlayamadığını ifade eden doktor, sırf bu sebeple
deve eti yemediklerini ve onu temiz kabul etmediklerini ekler.335 Aksine ona göre bu
konuda Müslümanlar daha katılımcıdır. Öyle ki Müslümanların Hristiyanların kutsal
bulduğu yerlere gidip dilek dilediklerini ve bunun şaşılacak bir durum olmadığını
söyler. 1814 yılının temmuz ayında St.Joan’ı anma festivali için onun tapınağına giden
Hristiyanların arasında iki tane de Müslüman vardır. Kronik hastalıklarından
kurtulmak veya başka konularda dilek dilemek için gelen bu Müslümanların durumu
doktora göre alışılmadık değildir ve hac ziyareti sırasında bir herhangi bir sorun teşkil
etmez.336
Doktor Meryon, gayrimüslimlerin her alanda çalışamayacağı ve bu konuda da
ayrımcılıkla karşılaştıklarıyla ilgili bilgi verse de bu konuyla çelişecek iki örnek
kitapta sunulmaktadır. Bunlardan ilki Nasıra’daki paşanın emri altında beş köyün miri
işletmesini yapan Hristiyan Mr.C’dir.337 Mr.C kendi yönetimi altında bulunan beş
köydeki kira, vergi ve miri işlerini hallederek tarımla meşgul olmakta ve yıllık olarak
Paşa’ya ödeme yapmaktaydı.338 Diğer bir örnek, Lazkiye’deki surları tamir ettiren ve
oraya vali olarak tayin eden Kuby adlı bir Hristiyanın doktora göre istisnai bir durum
teşkil eden durumudur. Doktor, kasaba yönetimi gibi Hristiyanlara bırakılmasının çok
mümkün olmadığı konumda bulunan Kuby’nin nasıl bu şekilde yükseldiğini kimsenin
bilmediğini, belki de bir Müslümanın ödeyeceğinden çok daha fazla kasabaların
vergisini vererek bunu başarmış olabileceğini iddia etmektedir. Ancak anlatım
yeniden olumsuz bir olayla devam eder. Devamında kendi adamlarından olan bir
Müslüman tarafından sonradan öldürüldüğü bilgisini veren doktorun ziyaret ettiği
zamanda aile ise son derece yoksul haldedir. Meryon ise Hristiyan bir ailenin uzun
335 Meryon, Travels, c. II, s. 381-382.
336 Meryon, Travels, c. II, s. 372-373.
337 Doktor Meryon bu örnekte olduğu gibi kitapta kimliğini ifşa etmek istemediği kişileri kodlayarak
vermektedir.
338 Meryon, Travels, c. I, s. 268.
84
süre Türkiye’de bulunmasının çok nadir olduğunu çünkü bu derece yükselmenin ancak
bireyin sonunu getireceğini belirtir.339
Osmanlı’da Hristiyan ve Yahudilerin ata binme konusundaki yasaklamalar
Doktor Meryon’un anlatılarında da kendine yer bulur. Konuyla ilgili ilk örnek
kendisine yolculuklarında eşlik eden Tatar Türkü Mustafa’nın yolda at üstünde
gördüğü Hristiyan bir seyyahı aşağı indirerek atına el koyma hadisesidir. Seyyah her
ne kadar başka aracı olmadığını ve eğer bu da olmazsa kaybolacağını söylese de
Mustafa ikna olmaz. Doktor ise Tatar Türklerinde yaygın olan bu uygulama yüzünden
bir şey yapamadığını adama az da olsa maddi olarak yardım ederek ayrıldıklarını
anlatır.340 Doktorun Hristiyanların ata binemeyeceği ile ilgili anlattığı birçok
hikâyeden bir diğeri Akka’da yola çıktıkları zamana tekabül eder. Önemli Frenk ve
Türk isimlerinin yanında çalışanlar hariç Hristiyanların ata binmediklerini tekrar eden
doktor, seyahat ekiplerinde bulunan birçok kişinin ata ilk kez bindiklerini bu sebeple
düşme tehlikesi geçirdiklerini ifade eder.341 Ancak her ne kadar Hristiyanların ata
binmesi yasak olsa da Meryon, buna istisna oluşturacak durumlarla da karşılaşır.
Beyrut’ta bulunduğu sırada biri Akka’daki hükümet sekreteri diğeri de şarkıcı olan üç
kişilik Hristiyan grubunun ata bindiğini görür.342 Buradan hareketle yasakların herkesi
kapsamadığını kişilerin sahip olduğu konum ve makamlara göre bazı yasak ve
cezalardan muaf tutulduğunu ve Meryon’un da esasen bunun farkında olduğunu
görmekteyiz.
Doktorun dini yaşamıyla ilgili olarak Hristiyan bir ailede doğup büyüdüğü ve
hayatını bu minval üzere yaşadığını bilsek de Hester için böyle bir kesinlik olduğunu
söyleyemeyiz. Lübnan yılları sonrasında dini hayatı hakkında muğlak bilgiler veren
seyyahın Lübnan’a yerleştikten sonra Hristiyanlar hakkında da düşünceleri
339 Meryon, Travels, c.II, s. 271; Osmanlı’da Kethüdalık, iskele ve gümrük eminliği, mültezimlik gibi
görevlerde yer alan Hristiyanlardan bazılarının orduda dahi görev yaptığı ve Müslüman
arkadaşlarından farksız bir muamele görmediği bilinmektedir; bkz. Kenanoğlu, a.g.e., s. 396-400.
340 Meryon, Travels, c.I, s. 120.
341 Meryon, Travels, c.I, s. 299; Gayrimüslimlerin Osmanlı’da ata binmeleri hususundaki sınırlama
fesat çıkarmamaları, isyana kalkışmamaları gibi sebeplerden kaynaklansa da Müslümanlardan daha
gösterişli bir tarzla çarşılarda gezmemeleri için de bu tür yasakların getirildiği bilinmektedir. Ancak
devlet adına iş gören, tabiplik yapan ya da ruhban taifesinden olan bazı zimmilerin istisna tutulduğu
da görülmektedir; bkz. Kenanoğlu, a.g.e., s.434-436.
342 Meryon, Memoirs, c.III, s. 206-207.
85
değişmiştir. 24 Haziran 1838 yılında kont Wilseheim’e yazdığı mektupta Hristiyanlar
hakkındaki düşüncelerini şöyle özetler:
“Buradaki Hristiyanlarla diğer insanlarla ilgilendiğim kadar hatta belki de
daha az ilgileniyorum. Onları dinlerine göre değil tavırlarına, karakterlerine göre
değerlendiriyorum ki ego ve sadakatsizlik en çok onlarla anılıyor. Din benim için bir
kulluk kıyafetinden başka bir şey değil. Bana göre bir ağaç parçasına ya da deniz
kabuğuna tapınanla, Mitvaliler gibi kalbini Allah’a adayanlar arasında hiçbir fark
yok, hepsi aynı.”343
Hester’in Hristiyanlar hakkındaki düşünceleri o kadar değişmiştir ki Suriye’de
yaşayan bu din mensuplarını dünyadaki en kötü insanlar olarak tanımlamaya başlar.
Ona göre tamamen yeteneksiz olmasalar da Hristiyanlar doğuştan ilkesiz ve tek bir iyi
nitelikten yoksundular. Tanıdığı tüm Hristiyan çocuklar serseridir. Hristiyanlar
arasındaki kötülük düşünülenden daha da yaygındır. Ona göre eğer fakir bir adam
hasta düşse ve bu süreçte eşine sorun çıkarsa sonu ancak zehirle biterdi. Ya da bir
kadın yeniden evlenirse eski eşi tüm çocukları evden kovar ve en ufak vicdan azabı
çekmeden hepsini ahırda ölmeleri için bırakır ya da geçimleri için bir ağacın dibinde
dilendirirdi. Hristiyan kadınların çocuklarını dövdüğünü hatta iki yaşında acımasızca
dövülen çocuğun bağırsaklarının dahi dışarıya çıktığını da anlatır. Şahit olduğu bir
başka olayda ise kucağında çocuğu olan eşine büyükçe bir taş atan adam hakkındadır.
Hester’e göre buradaki Hristiyanlar dünya üzerinden yok olmayı hak edecek kadar
korkunç bir topluluktur. Onları yalın ayak dolaşan vahşi Araplarla mukayese eder.
Hristiyanların yanında dünyadaki en cesur, kibar insanlar olarak addettiği bu insanlara
hayranlık duyduğunu de ekler.344
Doktora göre Hristiyanlara karşı bakış şehir ve bölgelere göre değişmekteydi.
İstanbul’daki insanlar daha fazla hoşgörülüyken buradan sonra uğradıkları Bursa’da
Türklerin özellikle Hristiyanlara karşı hoşnutsuz tavırları açık olarak görülmektedir.
Burada İstanbul’da olduğu gibi yabancılarla medenice ilişki kurulmadığı gibi bu
durumdan dolayı şehirde yaşayan Frenk ailelerin sayısı üçü geçmez. Gelen Avrupalı
seyyahlar da oldukça nadirdir. Sokaklarda ise Hristiyan köpeği lafları sık sık duyulur,
343 Meryon, Memoirs, c.III, s. 312.
344 Meryon, Memoirs, c.I, s. 60-62.
86
kendilerine olmasa da özellikle Hristiyan fakir reaya karşı kullanılır.345 Osmanlı’da
gezdikleri bölgeler içerisinde halkı gayrimüslimlere karşı en tahammülsüz ve dini
noktada en radikal olanlar ise Şamlılardır. Ayrımcı tavırlarıyla Mısır halkını bile geçen
Şamlılar Avrupalıların kendi kıyafetleriyle dolaşmalarına izin vermediği gibi
kasabalarında Hristiyanların bırakın atı eşeğe binmelerine bile izin vermezler. Şayet
biri böyle bir şey denerse bu kişinin kemiklerinin kırılması işten bile değildir der
Doktor Meryon. Aynı şekilde belli mahallelere hapsedilen Hristiyan ve Yahudilerin
kıyafetinde renkli bir kumaş kullanması da aynı sonucu doğurur. Ancak tüm bu
uygulamalar Hester söz konusu olduğunda göz ardı edildiğini gören doktor şaşırdığını
belli eder. Halkın seyyahı at üstündeyken gördüğünde saygı için önüne kahve
döktüğünü ya da o geldiğinde herkesin ayağa kalktığını anlatır. Hester, paşaların
müftülerin dahi kendisine aynı şekilde yaklaştığını söylese de doktor bunu bizatihi
görmediği için kesin bir yorum yapmak istemez. Ancak o geleceği zaman halkın evinin
önünde toplandığını özellikle kadınların ömrü uzun olsun diye dua ettiğini belirtir.
Hester, Osmanlı topraklarını gezdiği sıralarda hiçbir zaman hakarete ya da
küçümsemeye maruz kalmaz.346 En radikal şehirde dahi gayrimüslimlere yönelik
direkt ayrımcı tutumdan o muaf tutulur.
Şam’da olduğu gibi bedevilerin de Hristiyanlara karşı fazla önyargılı ve
Müslümanları kayırıcı bir davranış benimsediklerini ifade eden Meryon, bunu Palmira
gezisinde tanıştığı bedevi lider Ali Bussal örneği üzerinden anlatır. Bize karşı kibar
davransa da Bussal’ın da Hristiyanları köpeklerle eşit olarak gördüğünü kibarca, üstü
kapalı şekilde kendisine söylediğini; genel olarak Müslümanların Hristiyanları
aşağılamaya alışık oldukları için eşit olmadıklarını her fırsatta bu şekilde dile
getirdiğin ifade eder.347
345 Meryon, Travels, c.I, s.77.
346 Meryon, Travels, c.II, s.16-17.
347 Meryon, Travels,c .II, s.154.
87
3.2.3. Yahudiler
Tarihin çeşitli dönemlerinde çeşitli zorluklarla karşılaşan, yurtlarından sürülen,
baskı gören, öldürülen Yahudiler348 için Osmanlı devleti, kurulduğu tarihten itibaren
bir kurtarıcı rolü üstlenmiştir. Hristiyanların egemenliği altında yaşadıkları Avrupa’da
her zaman dışlanan ve ayrıştırılan grup olarak var olsalar da Osmanlı topraklarında
bekledikleri özgürlük ortamına kavuşacaklarının bilincinde olarak Osmanlı’nın
yanında yer almışlardır. Hristiyanların boyunduruğundan kurtulmak için Osmanlı’nın
fetihlerini fırsat bilen Yahudiler, ilk olarak Orhan Bey’in Bursa’daki şehri alması için
bilfiil yardımcı olmuşlardır. Orhan bey ise tüm bunlara karşılık onları başkente taşıdığı
gibi iş, yaşam koşullarında mutlak özgürlük sağlamış ancak karşılığında da İslami
kuralların belirlediği çerçevede vergi almıştır.349
Fatih dönemine baktığımızda ise kendilerine zulmeden Hristiyanlar karşısında
Yahudilerin konumlarının daha da sağlamlaştığını ve İstanbul’un fethiyle aradıkları
özgürlük ortamına kavuşarak kendi liderleri, gelenekleri, dini yaşayışları çerçevesinde
uzun yıllardır umdukları rahata eriştiklerini görmekteyiz. İstanbul’u yeniden kurmak
ve nüfusu arttırmak için Yahudilerin şehre gelmesini teşvik eden Fatih Sultan
Mehmed, ticareti canlandırmak için de onlardan yararlanmıştır. Hristiyanların,
Osmanlı’nın fethini halen sindiremediğini ve haçlılardan medet umduklarının farkında
olan Sultan, onlara güvenmiyor; Yahudileri ise onlara rakip olarak daha üst düzeydeki
konumlara getiriyordu.350
Devam eden fetihlerle Yahudi nüfusunun Osmanlı’da en üst seviyeye ulaştığı ve
Yahudiler için Altın Çağ’ın başladığı 16.yy’da ise entelektüel, siyasi, sosyal ve
kültürel alanlarda Yahudilerin çok ileride olduğu görülmektedir. Birtakım muafiyetler
neticesinde vergi vermekle yükümlü bu din mensupları, siyasi ve dini alanda ise
özgürdüler.351
Osmanlı’nın yükselme, gerileme ve çökme aşamalarıyla paralel bir şekilde
değişme gösteren Yahudilerin durumu, sahip oldukları hak ve özgürlükler bakımından
348 Shaw Yahudileri, farklı zamanlarda cemaat, taife, daha sonraları ise millet olarak adlandırılan çok
sayıdaki dini gruplardan biri olarak tanımlar; bkz Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve
Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, Kapı Yayınları, 2008, İstanbul, s.68.
349 Shaw, a.g.e., s.40-42.
350 Shaw, a.g.e., s.43-47.
351 Shaw, a.g.e., s.68-69.
88
statik bir konumda değildir. 16.yy’dan sonra devamlı düşüşe geçen konumları,
Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi 17.ve 18.yy.’da zayıflamaya başlamış; 19.yy’da da
çöküşün hızlandığı bir döneme girmiştir.
Lady Hester ve Doktor Meryon’un geldiği 19.yy.’da Yahudilerin durumları için
çizilen tablo içler açısıdır. Ancak Bernard Lewis ve Stanford Shaw’a göre her ne kadar
19.yy’da Yahudiler eski durumlarına göre daha kötü halde bulunsalar da o dönem
Avrupa’daki dindaşlarından yine de çok daha iyi konumdadırlar.352 Hester’in
Yahudilerin kraliçesi olduğunu iddia etmesi ve onlar üzerinde bir planının olması bu
tabloyu çizmesinin arkasında yatan sebeplerden biri olmalıdır. Çünkü Hester’in
Osmanlı’yı ziyaret etmesinin ardında yatan en önemli sebeplerden biri de Kudüs’te
yaşayan Yahudilerle görüşüp onlara liderlik etme düşüncesidir. İlk olarak İngiltere’de
bir falcının kendisinin Yahudilerin kraliçesi olarak hüküm süreceğini öngörmesi bu
fikri hayata geçirmek istemesine neden olur. Her ne kadar kitapta onu harekete
geçirenin bu kehanetin gerçekleşmesine olan inancı olarak verilse de bu konunun
İngiliz politikası gereği bölgeye gitme planına bir kılıf bulma düşüncesi olduğunu
düşünmekteyiz. Çünkü 19.yy.’da İngiltere, Kudüs’teki Yahudiler üzerinden bölgeyi
kontrol etme emelleri taşımakta ve bu hedef doğrultusunda içten fetih planları
yapmaktaydı.
Kudüs’e gittiğinde ilk iş olarak buradaki önde gelen Yahudi ailelerle görüşen
Hester, buluşmanın içeriğine ve amacına dair herhangi bir detay aktarmaz. Ancak
bahsedilen tek bir mesele vardır ki bu da Yahudilerin Kudüs dışında başka bir yerde
rahat edemeyeceğidir. İngiltere’nin Yahudileri Kudüs’te muhkem kılma planının
temelleri bu dönemde atılmaya başlanır.
Doktor Meryon ise Yahudilerin Osmanlı’da genel olarak şehrin duvarları
olmayan en fakir ve en bakımsız mahallelerde yaşadıklarını ve hem Türklerden hem
de Hristiyanlardan saygısız bir muamele gördüklerini belirtir. Ona göre ulusun
metropolü olarak bilinen Kudüs’te dahi durum böyledir. Yaşadıkları mahalleler ise dar
352 Bernard Lewis ve Stanford Shaw’a göre her ne kadar 19.yy’da Yahudiler eski durumlarına göre
daha kötü durumda olsa da o dönem Avrupa’daki dindaşlarından yine de çok daha iyi
konumdadırlar; bkz. Lewis, a.g.e., s. 2; Yahudiler, klasik dönemde diplomasi ve orduda görev
alsalar da Tanzimat’tan sonra devlette çalışanların sayısı daha da artmıştır. Konu hakkında çalışma
için; bkz. Sezai Balcı, Ahmet Yadi, Osmanlı Bürokrasisinde Yahudiler, Libra yay., İstanbul,
2018.
89
sokaklara sahip, bakımsız, harap evlerden müteşekkildir. Buranın ileri gelen
ailelerinden olan Venedikli bir Yahudi hanımın evi de benzer şekilde tasvir edilir.
Kadın onları en güzel şekilde ağırlasa da evi küçük ve harap durumdadır.353
Kitapta ağırlıklı olarak zor şartlarda yaşam mücadelesi veren, ikinci sınıf insan
muamelesi gören Yahudi imajı çizilse de liyakati önceleyen Osmanlı devletinde 19.yy.
önemli görevlerde bulunan üst sınıf Yahudiler de bulunmaktaydı. Dönem hakkında
yazılan eserlere baktığımızda özellikle katiplik ve hazinedarlık görevini üstlenen ve
devletin sırlarına vakıf olan bu kişiler, paşaların ve devlet adamlarının en güvendikleri
isimlerden olmuşlardır.354
Hükümette yer alan isimlerden biri de Hester’in Akka ziyareti sırasında
tanışıklık kurduğu ve uzun yıllar dostluklarını sürdürdüğü Haim Farhi’dir. Birçok Şam
paşasının katipliğini ve hazinedarlığını yapmış muallim olarak da bilinen Farhi’nin
kardeşleri de Suriye bölgesinde sarraflık, bankacılık görevinde bulunmakta; bölgede
son derece etkin bir role sahiptiler.355 Elde ettikleri bu güce rağmen Doktor Meryon,
Haim ve kardeşlerinin durumu hakkında yeniden bir trajik hayat hikayesi çıkarmaya
çalışır. Ona göre sahip oldukları tüm bu zenginliklere rağmen, Müslüman idarecilerin
dikkatini çekip mallarının müsadere olmasını engellemek ve Yahudilerden nefret eden
Müslümanların dikkatlerini çekmemek için ikircikli ve fakir bir hayat sürerler. Evlerin
herkesin görebileceği alanları son derece bakımsız ve diğer Dımaşk evleri gibi kil
üzerine kesilmiş samandan oluşmaktadır. Türklerin, yabancıların iş için girip
kalacakları yerler evin dış cephesi gibi kirli ve kaba bir görünüme sahipken,
yabancıların yaklaşamayacağı alan esas zenginliğin sergilendiği yerdi. Havuzu, İran
halıları, Şam satenleriyle kaplı yastıkları varlıklarının yalnızca görünen bir kısmıydı.
Hester ile ziyaret ettiği harem kısmını ise doktor, peri masallarından bir saray olarak
tanımlar. Amber nargile başlıkları, altın kaplama fincan altlıkları, işli peçeteler ise bu
zenginliği tamamlayıcı detaylar olarak yer almaktadır.356
353 Meryon, Travels, c.I, s.216.
354 Kenanoğlu, a.g.e., s.396-397; Kitapta bahsedilen ve münhasıran Şam bölgesinde yaşanan sürgün,
ölüm gibi nedenlerle gerçekleşen paşa değişimleri gibi sebeplerle güçlü bir konuma sahip olan
katiplerin de ne kadar faal isimler olduğunu görmekteyiz; bkz. Meryon, Travels, c.I, s.216.
355 Philipp, a.g.e., s.37-52; Meryon, Travels, c.I, s.365.
356 Peri saraylarının betimlemelerini andıran duvarların ve tavanın ışıltısı göze çarpıyordu. Sahte değerli
taşlar, aynalar, yaldızlar ve arabesk tablolar, her yeri kaplamış ve zemini zarif bir mozaikti der
doktor; bkz. Meryon, Travels, c.II, s.8-11.
90
Zımmiler arasında Yahudilerin, Hristiyanların üstünde bir sınıf olarak görüldüğü
ve birçok konuda ayrı tutulduğu tarihi belgelerle kanıtlanabileceği ve Yahudi asıllı
yazarlar tarafından destekleneceği gibi; 357 durumlarının da her dönemde aynı şekilde
olmadığının da bilincindeyiz. Ancak bölgede amaçları olan İngilizlerin Yahudiler
üzerinden propaganda yapıp Osmanlı’da en kötü şartlar altında yaşamak zorunda
bırakıldığı da tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır.
3.2.4. Dürziler
Osmanlı’nın çok dinli yapısı içinde kendilerine yer bulan azınlık gruplardan birisi
de İslam mezheplerinden biri sayılan Dürzilerdir.358 Şii karakteristik özellikleri
göstermesine rağmen Sünni fıkhını uyguladıkları, askerlik yaptıkları ve vergi
verdikleri için Bab-ı Ali ve Dürziler arasında her zaman iyi ilişkiler kurulmuş; Dürzi
liderlerin kendi hakimiyet alanı oluşturmalarına da izin verilmiştir. 359 11. y.y.’da
Fatımilerin altıncı halifesi olan Hâkim Biemrillah’ın uluhiyetini savunan ve Mısır’da
ihdas olan Dürzilik, burada tutunamayarak Lübnan, Suriye ve İsrail gibi bölgelere
intişar etmiştir.360 Genel olarak sırrilik prensibini benimsemeleri ve batıni özellik
göstermeleri ise haklarında sahih malumat edinilmesini zorlaştırmıştır. Dinleri
hakkındaki kaynaklara ilk kez İbrahim Paşa’nın 1838 yılında Suriye’ye düzenlediği
sefer sırasında ulaşılmış, mabetlerinde bulunan kitaplardan haklarında bilgi edinmek
mümkün hale gelmiştir.361 Bu tarihten yaklaşık yirmi yıl kadar önce Hester, Suriye
seyahatleri ve Lübnan’daki ikameti boyunca bölgedeki nüfuzunu kullanarak Dürzileri
tanıma, onların iç, gizli dünyasını kendisine göre yakından müşahede etme fırsatı
bulmuştur. Bunların akabinde yazmış olduğu mektuplar, yaptığı gözlemler ve Doktor
357 Shaw, a.g.e., s.46-47.
358 Dürzilik hak.; Philip K. Hitti, The Origins of the Druze People and Religion, Andesite Press,
2017.
359 İlber Ortaylı, Alevilik, Nusayrilik ve Bab-ı Ali, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi:28, Ensar
Neşriyat, İstanbul, 1999, s.39-40.
360 Dr. Ahmet Bağlıoğlu, Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürziler, Ankara Okulu Yayınları, 2018,
Ankara, s.9; Aytekin Şenzeybek, “Başlangıçtan Günümüze Dürzilik”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sayı: 31, 2011, s.176-177.
361 Mustafa Öz, “Dürzilik”, DİA, 1994, İstanbul, c.X, s. 39-48; Bağlıoğlu, a.g.e., s. 132.
91
Meryon’un düşünceleri kitapta yer almış; uzun yıllar sır olarak kalan Dürzilerin
akidevi ve toplumsal hayatlarına küçük de olsa bir pencere açmıştır.
Bir İngiliz kadın seyyahın Osmanlı’ya geldikten kısa bir süre sonra, Lübnan’a
geçerek Dürzilerle iyi ilişkiler kurmaya çalışması ve onlar hakkındaki notlarını
İngiltere’deki arkadaşlarıyla paylaşması merak konusu olsa da dönemin siyasi arka
planını bilmek bu doğrultudaki amacı anlamamıza az da olsa yardımcı olacaktır.
Osmanlı’nın zayıfladığı 19.yy. boyunca Avrupalı devletlerin nihai hedefi, Levant
bölgesini kendi çıkarlarına uygun hale getirmek ve bu amaçla bölgede yaşayan azınlık
grupları kendi taraflarına çekerek yerin işgalini kolaylaştırmayı amaçlamak olmuştur.
Fransızların Katolikleri, Rusların Ortodoksları desteklemesi İngilizleri de harekete
geçirmiş ve faaliyet alanlarını Suriye ve Filistin üzerinde yoğunlaştırmışlardır.362 Bu
planın merkezinde yer alan gruplardan birini oluşturan Dürziler ise İngilizlerin hedef
alanı içinde kalmıştır. Bölgeyi tanıması için önceden gönderdiği Protestanlığı yayma
amacındaki misyonerler ve hükümet için bilgi toplama amacıyla seçilen casuslar vakit
kaybetmeden Dürzilerle iletişime geçmişlerdir.363 Kendisi de İngiliz hükümetiyle
daimî bilgi alışverişi içinde olan ve İngilizlerin politikasına uygun olarak Osmanlı’ya
geldiği andan itibaren Dürzilerle iletişimi sürdüren Hester’in bu zümreyle ilk yüz yüze
görüşmesi Dürzi lider Emir Beşir’i ziyaret etmek için gittiği Deyrül Kemer’de, 1812
yılında olur. Emirin sarayında kaldığı süre içinde kendi mezheplerinden olanlara dahi
dinin sırları tam olarak vermezlerken Hester ve Doktor Meryon, bölgedeki
konumlarını kullanarak Dürzilerden cemaat yapıları, kutsal kitapları, dini akideleri
gibi konular hakkında bilgi edinir. Ancak yine de Hester’in ve Doktor Meryon’un elde
ettiği bilgiler Dürzilerin cuhhal kesimine364 ait kimseler kadardır. Onların dışında
ayinlerinin, dini esas ve gayelerinin mahiyetine ulaşamazlar.
Hester’in de bilgi sahibi olduğu Dürziler hakkında sosyal, kültürel ve dini meseleler
de Doktor Meryon’un anlatımı aracılığıyla kitaptaki yerini alır. Hester’in
362 Buzpınar, a.g.m., s.119.
363 Değişik Hristiyan grupları arasında faaliyet gösteren misyonerlik faaliyetleri de 19.yy. sonu itibariyle
Dürziler hariç diğer gruplar üzerinde etki oluşturmamıştır; Buzpınar, a.g.m., s.117.
364 Ukkal ve Cuhhal olarak ikiye ayrılan grubun Dürzilere ait akidevi bilgilere ulaşması noktasında
farkları vardır; S. Dalgakıran, “Tarihi Cevdet’te İslam Mezhepleri II: Dürzilik ve Nusayrilik”,
Ankara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 21, Erzurum, 2003, s.209-
210.
92
bağlantılarının yanı sıra doktor da aynı zamanda bölgedeki dini liderlerden Dürziler
hakkında malumat alabilmiştir. Düşmanlıktan ileri gelen saptırmalar ya da seyyahların
ilgisini çekmek amacıyla uydurulan yalan bilgiler sebebiyle o dönemde ensest ilişki
kurma, buzağı resmine tapınma, çiğ et yeme gibi haklarında birçok doğruyla karışmış
yanlış bilgi yer almaktaydı. Genel olarak bu bilgilerin doğruluğunu teyit etme
amacında olan Hester, ilk olarak Dürzilerin çiğ et yedikleriyle alakalı rivayetlerin
arkasına düşer. Onların gerçekten eti çiğ yiyip yemediklerini öğrenmek için Hester bir
koyun satın alır ve ziyafeti akşam yemek yedikleri saate denk getirir. Koyunun kesilme
ve parçalanma işlemi bittikten sonra davete katılan insanların önüne konulur, doktora
göre açgözlü olarak görülmesinler diye birkaç yüz buruşturma hareketinden sonra
kendilerinden sonra Dürziler kızartacakları eti çiğ olarak yerler. Etli kısımlar haricinde
koyunun aynı zamanda sırf yağla kaplı olan kuyruğunu da aynı şekilde tüketirler.365
Osmanlı’ya gelen seyyahların ve tüccarların Dürzilik ve Dürzi kadınlar hakkında
bahsettiği ilk şey kadınlarının başlarına giydiği tantur adı verilen kukuleta şeklindeki
başlıktır. Doktor da Dürzilik hakkında bilgi verirken seyyahların boynuz olarak
adlandırdığı ve Araplar arasında kerin, tassy, tontura olarak bilinen bu başlığın
etimolojik kökenini ve bu adeti araştırırken tamamen kendi çıkarımlarına başvurur.
Farklı varyasyonlarda uygulanan tanturun uzun çeşidi çenenin altından ve alnın
hizasından olmak üzere mendille bağlanır; kadınlar bu başlıklarla yatıp kalkarlar ve
yalnızca yıkanırken ve saçlarını tararken çıkarırlar ki bu çok nadirdir. Köylere göre ise
boynuzların giyilme türleri farklılık gösterir, bazılarında dikey, bazılarında yatay,
bazılarında ise bu ikisi arasındadır. Kadınların bu boynuzlarını göstermesi, yüzünü
göstermesinden bile büyük bir ayıptır.366 Dürzi kadınların kıyafetleri ise belindeki
düğmeler hariç genellikle önü açık mavi elbiseden oluşur. Kadınların boyunları ve
göğüsleri ise Avrupalı kadınların özenle örtmelerinin tam zıttı olarak kayıtsızlıkla
sergilenir. Boynuz eğer gümüşse daha yaz oylumlu ve değerli taşlarla daha çok
bezelidir. Örtüler ise giyenin durumuna göre beyaz, siyah, ipek ya da keten olma
özelliği gösterir. Doktora göre örtüyü kaldırmak ise çok güzel durduğu gibi insan
çehresine de majestik bir hava vermekteydi. Arkadan düşen saçlara ise uzunluğu on
365 Meryon, Travels, c.I, s.348.
366 Meryon, Travels, cI, s.344-345.
93
inç- üç fut367 arasında değişen, mavi, siyah, yeşil renklerinde bölgenin geleneğine göre
değişen püsküllü ipek ip asılıyordu. Bu kıyafetin altına ise işlenmiş şalvar ve sarı
ayakkabı tercih ediliyordu. Üst zümreden olanlar ise mavi elbise yerine saten ve
üzerine kumaş yelek giymekteydi.368
Hester’e göre Dürziler; Nusayriler ve İsmaililer gibi yabancılara sır olarak kalacak
mezheplerden biriydi. Onları esas olarak anlayacak biri varsa Dürziler hakkında derin
çalışmalar yapan Sayda Konsülü Mösyö Reynaud’du. Ancak o dahi Dürzilerin
farmasonlar gibi sembolik bir dil kullanması sebebiyle hiçbir bilgi edinememiştir.
Onlar hakkında bilgi sahibi olunamamasının en önemli sebebi ise dinleriyle ilgili en
ufak bilgiyi ifşa ettikleri takdirde öldürülecek olmalarıydı. Bu kural dini liderleri için
bile geçerliydi. Bunların yanı sıra Hester’e göre Dürziler aynı zamanda bir insanı
parçalara ayırdıktan, ya da biri ayırırken izledikten sonra asla renk değiştirmeyecek
kadar gözü pek ve zalim bir topluluktu. Hatta anlatılardan birinde Dürzilerden biri
İbrahim Paşa’nın ordusu için asker toplamaya gelen kuvvetlere tek başına karşı çıkarak
elleriyle beş askeri öldürdüğü yer alır.369
Kitapta Dürzileri 1838 yılında İbrahim Paşa’ya karşı başlattıkları ayaklanma ile de
görmekteyiz. İbrahim Paşa’nın bölgede artan otoritesi ve zorunlu askerlik ve
silahsızlandırma ile kurduğu baskı sisteminin insanlar üzerinde dayanılmayacak
boyutlara gelmesi Dürzilerin önderliğinde bir ayaklanmaya sebebiyet verir. Kısa
sürede yanlarına topladıkları gruplarla İbrahim Paşa’yı zor duruma sokacak seviyeye
gelirler. Tüm bu karmaşanın ortasında, insanların can tehlikesi duyarak evlerini terk
etmelerine karşın Hester’in kendisine bir şey olamayacağından emin bir şekilde burada
kalması Dürzilerle ilişkilerinin ne derece sıkı olduğunu görmemiz açısından
önemlidir.370 Dürzilerin başlattığı isyan sırasında Hester’i son kez ziyaret etmek için
Lübnan’da ikamet eden doktor, olayların merkezinde yer alır. Burada onların
karakterleri hakkında notlar tutan Meryon’a göre Dürziler savaşçı, zorlu, silah
kullanmaya ve yorgunluğa alışkın, taştan inşa edilmiş zorlu köylerde yaşayan
367 Yaklaşık olarak bir metre.
368 Meryon, Travels, c.I, s.346.
369 Meryon, Memoirs, c.II, s.356.
370 Hester konuyla ilgili olarak doktora kapılarının hepsinin açık olacağını Dürziler geldiğinde kendisine
dokunmayacaklarını söylemiştir; Meryon, Memoirs, c.III, s.269-270.
94
insanlardı. Her ne kadar ağır silahlara erişme imkanları zor olsa da bulundukları
konumdan kolayca kendilerini savunabilirlerdi.371
3.2.5. Nusayriler372
Hester, Nusayrilerle ilk kez Hama’dan Lazkiye’ye geçerken çadırlarıyla
konakladıkları bir alanda karşılaşır. Zapt edilemez kalelerin bulunduğu ve dışarıdan
gelecek bir saldırıda buralara sığınan savaşçı Nusayrilerin bulunduğu yer, en sarp
dağlardan Cebel-i Sekun’dur. Hester, yanlarında bulunan muhafızların kendilerini
dikkatli olmaları konusunda uyarmalarına rağmen Nusayrileri çok barışçıl bulduğunu
söyler. Tavırlarında çekingenlik olmasa da kabalık da yoktur. Burada yeni gelenlere
karşı son derece nazik olan Nusayriler, Dürziler gibi gereksiz törenler ve iltifatlarda
bulunurlar. Bunların yanı sıra hepsi silahlıdır ve hepsinin bellerinde hançer bulunur.
Fazla militer bir hava içinde olduklarını düşünen seyyah, bu grup insanları incelemek
için onların yanında bir müddet daha kalmak ister ve Meryon ile ekibin geri kalanını
Lazkiye’ye göndererek burada onların arasında tek başına iki gün daha kalır.
Yanlarından ayrılıp kamp alanında arkadaşlarına katıldığında ise kaldığı süre içinde
hepsinin gönlünü kazandığını söyler.373
İyi bir şekilde başlayan Nusayrilerle ilişkiler böyle devam etmez. Seyyahın Fransız
arkadaşı Boutin’in Nusayrilerin bulunduğu bölgede öldürülmesi aralarındaki
husumetin başlangıç noktasını oluşturur. Boutin’in yolculuğu sırasında haksızca
öldürülmesi Hester’in intikam almak istemesine ve Abdullah Paşa öncülüğünde
başlayacak Nusayri avının gerçekleşmesine de neden olur. Öyle ki bu süreçte
371 Haçlılar zamanından kalma kalelere sahip olan ve taştan inşa edilmiş evlerinde savunmaya çok
müsaitlerdi, bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.70.
372 Nusayriler hakkındaki eserler ve yazınlar için bkz; Ömer Uluçay, Arap Aleviliği: Nusayrilik, Gözde
Yay., Adana, 1996; Abdülhamid Sinanoğlu, Nusayrilerin İnanç Dünyası ve Kutsal Kitabı, Esra
Yay., 1997; M. Hanefi Palabıyık, “Dini İnançları ve Özellikleri Bakımından Nusayrilik”, Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2010, sayı: 54, s. 19-48; Hatice Arslan,
“Başlangıcından Günümüze Arap Aleviliği- Nusayrilik”, Mizanu’l Hak İslami İlimler Dergisi,
sayı:1, 2016, s. 101-111.
373 Meryon, Travels, c.II, s.248-251.
95
Nusayrilerin bulunduğu bölge Paşa tarafından bombalanarak birçok kişinin hayatını
kaybetmesine sebep olmuştur.374
3.2.6. Mitvaliler
Şiilerin Lübnan’da yaşayan kollarından olan Mitvaliler375, doktora göre
Müslümanların kafir olarak gördükleri gruplardandır. Onların yaşadığı 30-40 köyden
müteşekkil yeri de güzergahlarına devam ettikleri sırada görürler. Ancak burada
konaklamadan devam ederler.376
İlk olarak Sayda-Sur arasında kalan ve seyyahların sıkılıkla konakladıkları
Huder köyünde Mitvali bir çiftin evinde kaldıkları sırada bu dinin mensuplarıyla yakın
ilişkiler geliştirirler. Diğer Müslümanlara nazaran kadın-erkek ilişkilerinde çok daha
katı olduklarını belirten Meryon, bunun esasen ahlaksızlıklarını örtmek için bir
paravan olduğunu ifade eder. Konakladıkları yerde Mitvali olan han sahibi kadının
yüzünü örtmesine rağmen sürekli açmasını, nazlı bir edayla erkeklerle konuşmasını
baz alarak bu iddiasını destekleyecek bir anlatıya da yer verir. Doktorun paylaştığına
göre han sahibi kadın konaklamak için gelen bir katırcıyla kaçar. Eşi de o gittikten
sonra 18-20 yaşında biriyle evlenir ama ilk eşi para kazanma ve servis yapma
konusunda daha iyi olduğu için onu da geri alır. İkisiyle de aynı anda evlilik hayatını
sürdüren hancı için Meryon, ahlaksızlıklarının yalnızca görünen bir kısmıdır der ve
yolu geçtikleri beş sene boyunca da kadının cilveli halinin yolculara karşı devam
374 Meryon, Travels, c.III, s.
375 Mütavile, mitvali, mütevelli isimleriyle de adlandırılan bu grıp Lübnan’daki İmami İsnaaşeri
Şiilerinin mahalli adıdır; bkz. Mustafa Öz, “Metavile”, DİA, Ankara, 2004, c.XXIX, s.404-405;
Mitvaliler hakkında ayrıca bkz.; R. Norton, “Lebanon”, The Oxford Encyclopedia of the Modern
Islamic World, Oxford University Press, New York, 1995, c. II, s. 475; Mitvalilerin ikamet ettiği
yerlerin arasında ise harabelerden müteşekkil, denize bakan, birçok caminin ve kalabalık nüfusun
yer aldığı Guzzeah vardır. Kuzey sınırlarını oluşturan bu yer, batısından doğusuna yani Gezzin’den
Bussa’ya kadar 12 liglik bir alanı kapsamaktaydı. Mitvalilerin esas yaşadıkları kasabalar ise Gebaa
ve Tibenyn’dir. Bu bölgede ise Akka Paşası tarafından görevlendirilen, askerlerinin çoğu Kürt olan
müsellem İbrahim Ağa el-Kürdi ikamet etmekteydi. Doktor dipnotta Kürtlerin Mezopotamya’nın
bir kısmında yaşayan vahşi bir halk olarak tanımlar ve onların çoğunun Suriye birliklerine katılan,
genellikle de infazcılar olarak hareket eden bir grup olduğunu belirtir; bkz. Meryon, Travels, c. I, s.
318; Lübnan’daki durumları için bkz; Moojan Momen, Shi’i İslam: A Beginner’s Guide,
Oneworld Publications, London, 2016, s.81-84.
376 Meryon, Travels, c. I, s. 305.
96
ettiğini de ekler. Ama Mitvalileri ahlaksız olarak yaftalamak için sırf bu hikâyeyi de
yeterli bulmaz. Cebel-i Lübnan paralelinde bulunan Cebel el-Meşrefi’nin Sayda’ya
uzanan kıyısında ikamet eden Mitvalilerin çıplak yıkandıklarını ve buradan dahi
kendilerinin ne kadar iffetsiz olduklarını görmek için yeterli olduğunu ifade eder.377
Doktor, diğer Şii gruplar hakkında genellikle olumlu yorumlarda bulunurken
Mitvaliler’i istisna tutması dikkat çekicidir. Bu durumun sebebi olarak Balebek
ziyareti sırasında yaşadığı ayrımcı tutumu söylememiz yanlış olmayacaktır. Meryon,
Balebek’te bulunduğu sırada valinin kardeşinde yemeğe davet edilir. Burada herkese
gümüş kaplarda içecek verilirken kendisine toprak kapta su ikram edildiğini ve
sofradan kalktıktan sonra da hizmetçi tarafından herkesin gözü önünde yere
düşürülerek kabın bir daha kullanılamayacak hale getirildiğini anlatır. Ona göre
yapılan bu dışlayıcı tutum, Hristiyanların Mitvaliler gözünde pis olmasıyla alakalıdır.
Hatta bu sebeple ertesi sabah valinin et aldığı kasabı yanına çağırarak eti gözünün
önünde parçalattırdığını; bunda da esas sebebin kendi dindaşlarının dışında kimsenin
dokunmak istememesiyle ilgili olduğunu düşündüğünü ifade eder.378 Ancak tahminler
üzerinden çıkarımda bulunduğu durumlar, bize göre doktorun olayları şahsi ve hatalı
algılamasından kaynaklanan bir yanlış anlamadır. Çünkü düşünüldüğünde eğer
doktorun ifade ettiği gibi Mitvaliler, farklı dinden kişileri pis olarak kabul etselerdi
kendisini birlikte oturacağı yemek masasına dahi davet etmemeleri gerekirdi. Ancak
bakıldığında aynı yerde yemek yedikleri görülmektedir.
3.3. Sosyal ve Kültürel Yaşam
19.yy. da başlayan batılılaşma, değişen kültür dünyası seyyahların kaleme aldığı
seyahatnamelerde de görülmektedir. Ancak gözlemlenen konuların genişliği, detayları
seyyahın halkla kurduğu iletişime göre de değişmektedir. Uzun yıllar Osmanlı’da
ikamet etmiş Leydi Hester ve doktoru, bu konuda diğer seyyahlara göre daha avantajlı
377 Meryon, Travels, c. I, s. 313-315.
378 Meryon, Travels, c.III, s.17-18.
97
konumdadır. Birlikte vakit geçirdikleri halkın yaşayışını, adet, örf ve geleneklerini ilk
elden müşahede etme fırsatı bulmuşlardır.
Avrupalı seyyahların en merak ettiği konulardan olan Osmanlı halkının yaşamı,
kültürü, adetleri bize bu kısımda hem Hester hem de Doktor Meryon’un
perspektifinden sunulmaktadır. Yalnızca kadınların girebileceği alanlara doktorun
mesleği gereği erişebilmesi ve Avrupalı bir erkeğin bakış açısıyla buralara dair
yorumlarını belirtmesi bu kısmı daha da özel kılmaktadır.
3.3.1. Sokaklar, Evler ve Dükkanlar
Yaklaşık olarak otuz yıl kaldıkları Osmanlı topraklarında Hester ve doktoru,
Sur-Akka arasında kalan düzlüklerden, buranın yukarısında kalan en dik, tehlikeli ve
onlarca insanın ölümüne neden olan yokuşlardan379; İstanbul, Kahire, İskenderiye
Kudüs, Akka gibi birçok şehrin sokaklarına kadar Osmanlı’yı her alanda temaşa
etmişlerdir. Bulundukları bazı yerler hakkında fazla detay verirken bazıları hakkında
tek kelimeyle bahsedip geçmişlerdir.380 Yalnız sokaklara dair gözlemler değil,
kasabalara, evlerin iç ve dış yapılarına, dükkanlara dair izlenimler de kitapta yer alır.
Biz de bu kısımda detay verilerek anlatılan ve kendilerinin dikkat çekici buldukları
yerlere değineceğiz.
Anlatımına Osmanlı’daki ilk durakları İstanbul ile başlayan doktora göre
İstanbul sokakları başkasına anlatılamayacak kadar tuhaftır. Sokaklarda at arabaları ya
da benzer araçlar yoktur ve çok sessizdir.381 Öyle ki insanların sesleri odanın içinden
geliyor gibidir. Tüm dükkanlar ise açık havadadır, bu sebeple önlerinden geçen herkes
esnafın bakışlarına maruz kalır. Buradaki hissi her iki tarafında sıra oluşturan
hizmetçilerin bulunduğu koridordan geçmek olarak tanımlar.382 Devamında ise
379 Meryon, Travels, c.I, s.303.
380 Meryon, Travels, c.I, s.244; Osmanlı kentlerine ve yapılarına dair, bkz. Maurice Cerasi, Osmanlı
İmparatorluğu’nda 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, YKY yay., İstanbul,
1999.
381 Esasen Osmanlı’da sistemli bir sokak, cadde sistemi yoktur; Alpaslan Aliağaoğlu, Abdullah Uğur,
“Osmanlı Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sos. Bilimler Dergisi, 2016, Sayı: 38, s. 220;
Modernleşmeyle birlikte Eski İstanbul’un dar sokaklarının arabalar geçecek şekilde genişletildiğini
böylece özellikle kadınların gösterişli bir şekilde arabalarıyla geçerek statü kazandıklarını yazar
Faroqhi; bkz; Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Orta çağdan Yirminci
Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2010, s. 301-302.
382 Ayrıca bkz; Reinhold Schiffer, Oriental Panaroma: British Travellers in 19th Century Turkey,
Rodopi, Amsterdam, 1999, s. 151-157.
98
İstanbul’daki dükkanlara dair gözlemlerine yer verir. Burada aynı ticaret ürünleri satan
dükkanlarının aynı yerde bulunduğunu, kürkçülerin, terzilerin, ayakkabıcıların ayrı
birer sıra oluşturduğunu ve böylelikle ayakkabıcılar çarşısı, kürkçüler çarşısı şeklinde
adlandırıldığını ekler.383 İstanbul’dan sonra diğer şehirlerde de benzer yapılaşmayı
gören Meryon, Türkiye’nin bütün şehirlerinde aynı tür ticaret ürünleri satan grupların
aynı caddede bir küme halinde bulunduğunu saraçların, eczacıların, meyve-sebze
satıcılarının, ayakkabıcıların ise kendilerine ait sokakları olduğunu yineler. Buraların
aynı zamanda yol tarifi edilirken belirleyici bir özelliğe haiz olduğunu; yol tarifinde
bulunanların ise alışılmış olduğu üzere “kuyumcuların bulunduğu pazarın yanında,
mısır dükkanının ilerisinde” gibi kalıplarla insanları hedeflerine yönlendirdiklerini
ifade eder.384 Dükkanlar dışında bezestanlar da değinilen konulardandır. Eğer mallar
hassas ve değerli yapıya sahipse ve havadan ya da sudan zara görme ihtimali varsa
takıların, ilaçlar gibi bunlar bezestan adı verilen daha süslü ve örtülü alanlarda
kaldığını belirtir.385
Türk dükkanları ise 6-9 fit kareden büyük olmayan, zemini bel hizasında
yükseltilmiş girinti şeklindedir. Dükkân sahipleri ise sokakta durup beklerken, iş
tezgahının önünde müşterinin gösterdiği nesneye yalnızca elini uzatıp ulaşacak şekilde
bağdaş pozisyondadır. Dükkânda tek bir kepenk vardır ve kapattığında hepsini içerir.
Birkaç raf da o günün taleplerine uygun olarak yenilenir. Ancak genellikle küçük bir
kapı arkadaki kapı esas değerli ve hacimli eşyaların bulunduğu depoya açılır. İpek,
tütün, pirinç gibi malzemeler gibi daha büyük ölçekte ticaretle uğraşan tüccarlar ise bu
ürünlerin depolandığı deniz kenarlarında depolara sahiptir. Sattığı mallarla aynı oda
içinde birkaç fitlik hasırın üzerinde zeminden yüksek alanda kurduğu tahtalardan
oluşan alanda masa olmadan hokka ve ciltli defteriyle gerekli işlemleri burada
hallederler. Aynı tür ticari ürünleri satan tüccarlar ise aynı sıralardadırlar.
Ayakkabıcılar, gümüşçüler, terziler vs. aynı mevkilerde bulunup dükkanların içinde
383 Meryon, Travels, c. I, s. 51.
384 Meryon, Memoirs, c. III, s. 203.
385 Meryon, Travels, c. I, s. 52; 19.yy’da başlayan şehirleşmedeki değişim ve gelişim doktorun
notlarında yer almaz. Bu dönemdeki gelişmeler için bkz; Pınar Bayram, “19.Yüzyıl Osmanlı
Devleti’inde Kentleşme: Yönetsel Reformlar ile Osmanlı Aydınlarının Kent Üzerine İzlenimlerine
Dayalı Karşılaştırmalı Bir İnceleme”, LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi (VIII-II), s. 227-244; Ayrıca
bkz; Sevgi Aktüre, “17.yy’dan 19.yy Ortasına Kadarki Dönemde Anadolu Osmanlı Şehrinde
Şehirsel Yapının Değişme Süreci”, Journal of the Faculty of Architecture, 1975, c. I, sayı: I,
s.101-110.
99
çalışırlarken doktora göre yanlarından geçen yolcular adeta bir zanaat öğrensin diye
çalışırlarken görülebilir.386
İstanbul’dan sonraki durakları Bursa’ya gittiklerinde buradaki mahalleleri
doktor, diğer tüm Türk şehirlerinde olduğu gibi kötü, kirli sokaklardan oluşan ancak
birkaç olağanüstü evden müteşekkil yerler olarak tanımlar.387 Sokakları ise oluklar
olmadığı için çamurludur.388 Benzer kirli ve çamurlu sokaklara Hama’da da
rastlarlar.389 Hama’yı gezerken doktor buranın tarihi hakkında bilgi verdiği gibi
sokaklarının yaz ve kış fark etmeden ne kadar kirli ve kötü kokulu olduğunu da
özellikle belirtmeden geçemez. Kaldırım bulunmayan sokakları kış yağmurları
geçilmez hale getirmektedir. Bu sebeple hangi sınıftan olursa olsun buradaki
insanların hepsi İngiltere’deki biracıların giydiği tahta ayakkabıların biraz daha
yükseğini giymektedir. Şaşkınlıkla ayakkabıları inceleyen Meryon, bunu başka hiçbir
ülkede de görmediğini belirtir.390
Doktorun Osmanlı’ya geldiği süre itibariyle İstanbul’dan sonra en çok üzerinde
durduğu, şehrin yapısı, sokakları ve görünümü hakkında detaylıca bilgi verdiği yer
Yafa’dır.391 Cezzar Ahmed Paşa’nın valiliği döneminde şehirde yapılan değişiklik ise
ele alınan konuların başında gelmektedir. Kayalık alan üzerine inşa edilen şehrin sahil
kesimi hariç diğer üç yanının surlarla çevrili olduğunu gözlemleyen doktor, Cezzar’ın
zapt edilemez tahkimat alanını yeni ve iyi durumda tuttuğunu belirtir. Yafa’nın
sokakları ise evleri gibi düzensizdir. Evler iç içedir. Yerin ise karadan denize dik
inmesi sebebiyle sokakları çapraşıktır. Bu sebeple sokaklar arası ulaşım ya
dolambaçlıdır ya da aralarında 50-60 basamak fark vardır.392
386 Meryon, Travels, c.I, s.322-323.
387 Doktora göre evlerin dağdan görünüşü ve manzarası muhteşemdir; bkz. Meryon, Travels, c.I, s.76.
388 Meryon, Travels, c.I, s.78.
389 Osmanlı’ya gelen seyyahların geneline baktığımızda Osmanlı’daki sokakların geneli için çamurlu
ve kötü kokulu yorumlarında bulunduklarını müşahede etmekteyiz. Doç Dr. Gürsoy Şahin’in İngiliz
seyyahlarının seyahatnamelerini karşılaştırarak ele aldığı eserinde bu tablo daha net görülmektedir;
bkz. Şahin, a.g.e., s.89-95.
390 Meryon, Travels, c.II, s. 49.
391 Yafa’nın Suriye’nin herhangi bir köyü kadar büyüklükte olabileceğini söyleyen Meryon, buranın
yöneticisinin Yafa, Remle, Gazze ve Lod bölgesinin tamamının ve civardaki birkaç köyün idaresini
üstlendiğini ifade eder. Yafa eskiden Dımaşk bölgesine bağlıyken sonradan Cezzar Ahmet Paşa’ya
bağımlı olmuştur. Yafa’nın o sıralar nüfusu üç bindir, İngilizler hariç başka hiçbir milletten
temsilcisi de yoktur; bkz. Meryon, Travels, c.I, s. 194.
392 Meryon, Travels, c.I, s.195; bunlara ek olarak Cezzar’ın Kayserya harabelerinden kalanları alarak
Akka Kalesi’ni güzelleştirmek için kullandığını anlatır; bkz. Meryon, Travels, c.I, s. 235.
100
Cezzar’ın aynı zamanda şehri güzelleştirmek için birçok faaliyette bulunduğu,
şehre bir cami, kervansaray, pazar ve çok gösterişli bir şehir kapısı393 inşa ettirdiği de
belirtilir. Kapı hariç diğer tüm yapılar çok küçüktür ve fazla yer kaplamaz. Taştan
yapıların Cezzar tarafından Aşkalon ve Kayseriye harabelerinden toplayıp getirttiğini
ve bu sebeple granit, mermer gibi taşların çok sayıda bulunduğu belirtilir.394
Doktorun Lübnan’da ikamet ettiği süre boyunca sıklıkla arşınladığı yollar,
gözlemleriyle alakalı anlatıların önemli bir kısmını ihtiva eder. Özellikle leydinin
ikamet ettiği Sayda yolları, doktora göre bölgeye aşina olmayan kimsenin asla
geçmeye cesaret edemeyeceği yapıdadır. Çünkü bir atın, katırın zor sığdığı bu yolların
etrafında herhangi bir parapet duvarları da bulunmaz. Hatta Hester’i ziyarete giden iki
Fransız seyyah bu yollardan geçerken korkuya kapılıp geri dönmeyi bile
düşünmüştür.395 Ancak kendisine göre defalarca gittiği yolun burayı ziyaret eden
seyyahların şikayetçi olduğu kadar kötü ve korkunç olmadığını belirtir. Lamartine’ye
göre kayalık ve ıssız olan yollar ona göre aşinalık kurduğu ve her türlü özelliklerine
hâkim olup yadırgamadığı yerlerdir.396
Sidon’a ulaştıkları tarih olan 1812’ye kadar dolaştıkları kasabaları inceleyen ve
bu minvalde Türk kasabalarına dair genel bir fikir elde eden doktor Meryon görüşlerini
şu şekilde ifade eder:
“Türk kasabaları birbirinin aynısıdır. Açık bir alanda yer alan, önü açık büyük
bina genellikle yöneticinin, valinin sarayını belirtir. 8-20 fit genişliğinde olan ve
sıra dükkanlardan oluşan birkaç sokak sûk ya da Pazar olarak adlandırılır. Diğer
eşit olarak ayrılan dar sokaklarda ise gözden uzak sessizlik içinde Müslümanlar
yaşar. İkinci köşe, mahallede is Hristiyanlar yaşarken, pis sokaklardan ve kötü
kokan yollardan yalnızca mukimlerin erişebildiği kısımda ise Yahudiler
kalmaktadır.”397
İskenderiye’ye geldiklerinde burasının Levant bölgesindeki Türk kasabaları gibi
çok güzel binalara sahip olduğunu ancak diğerlerinin aksine yalnız dış görünüşleriyle
aldatmadığını aynı zamanda içlerinin de geniş ve bezeli yapılardan oluştuğunu ifade
393 Meryon, Travels, c. I, s. 195.
394 Meryon, Travels, c.I, s. 195-196.
395 Meryon, Memoirs, c.I, s. 209-210.
396 Meryon, Memoirs, c.III, s.205.
397 Meryon, Travels, c.I, s.322.
101
eder. Buradayken Türk kasabaları hakkında fikirleri de oluşmaya başlayan Meryon’a
göre, İngiltere’deki gibi buradaki evler de sıralıdır. İlk katta ise her aile kendisine
ayrılmış apartmanlarda kalır, bodrum ve çatı ise ağırlara ve depolara ayrılır.398
Osmanlı’da gezdikleri mahalleri baz aldıklarında evlerin genel olarak son derece
basit ve sade olduğunu belirtirler. 1838 yılında Sayda valisi Süleyman Paşa’da durum
bundan farksız değildir. Sayda’da paşalık görevine vazifelendirildiğinde kendisine
uygun bir ev bulamayan Paşa, kendisine mütevazı bir saray inşa ettirmiştir. Buraya
paşanın kızını tedavi ettirmek için giden Doktor Meryon’a göre eğer çayırların
ortasında olsaydı yılda bin sterline geçinen basit bir İngiliz’in evi olduğu
düşünülebilirdi. Ancak 19.yy’da batılılaşmanın etkisiyle ev içinde değişen
başkalaşma burada da görülür. O döneme kadar Türk evlerinde görülmeyen ayna gibi
objeler paşanın evinde de vardır. Tedavi için evin ancak üç odasını gören ancak burada
gördüğü Fransız yapımı büyük aynadan oldukça etkilenen doktor, tüm Suriye
genelinde böyle bir aynanın ancak bir Frenk evinde bulunabileceğini notlarında
belirtir.399
Suriye’nin evlerini anlatırken doktor, genel olarak düz çatıdan, asfalt yol gibi
görünen harç ve ince çakıldan yapıldıklarını belirtir. Sıcak aylarda çatlaklar görülür,
kış aylarında ve yağmurlu havalarda ise yağışın içeriye girmesi kaçınılmazdır. Evdeki
hizmetçiler dahil herkesin sağlığını kötü etkileyen bu durum Hester gibi hassas
durumu olan birini daha da hasta eder.400
Hama’nın evleri de insanların gelir durumlarına göre farklılık gösterir. Fakirlerin
evleri pişmemiş tuğla ve çamurdan yapıldığı gibi zenginlerin evleri taştan ve tonozlu
odalardan oluşur. Odaların çoğunun ise camları yoktur, tek ışık kaynakları kışın soğuk
sebebiyle çok seyrek kapalı durmak zorunda olan tek kapıdır. Yazın sıcağından ve
güneş ışığından bunalan kişilerin buraya gelerek zifiri karanlığın ortasında kaldıklarını
anlatan doktor, bu ani ışık soyutlanmasının kişilerde görme organının zayıflığına
neden olduğunu belirtir ve Hama’da insanların birçoğunun tek gözlü veya kör
398 Meryon, Travels, c.I, s.134-136.
399 Meryon, Memoirs, c.III, s.241; Osmanlı’daki evler nadiren ev, sahibinin zenginliğini ya da asaletini
gösteren bir araç olarak kullanılmakatadır; bkz. Alpaslan Aliağaoğlu, Abdullah Uğur, “Osmanlı
Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sos. Bilimler Dergisi, 2016, Sayı: 38, s. 219.
400 Meryon, Memoirs, c.II, s. 141-142.
102
olduğunu ifade eder.401 Doktorun hama evleri ile ilgili anlatıları bununla da sınırlı
değildir. Halep ve Şam arasında ana yol üzerinde kalan Hama’yı askeri birliklerin
konuşlanması için önemli bir konuma sokmaktaydı. Bu gibi durumlarda halk,
askerlerin gelip evlerine el koyacaklarını, salonlarını ahırlara çevireceklerini
bildiğinden buradaki evlerde- özellikle Hristiyan evlerinde kapılarının boyutunun
özellikle küçük ve kısa tutulduğunu, boyutlarının ise 1-2 metreyi geçmediğini
belirtir.402
3.3.2. Harem ve Hamam Kültürü
Doğu’da kadınlar için özel olarak tasarlanan mekânlardan haremler ve
kadınların uğrak yeri olan hamamlar, Osmanlı’yı ziyaret eden seyyahların en çok
merak ettikleri yerlerden olmuştur. Özellikle erkeklerin erişiminin yasak olduğu bu
yerler, erkek seyyahların merakını celp etmiş; giremedikleri haremler başta olmak
üzere kendi kurdukları hayallerle şekillendirerek gerçeklikten uzak yazınlar kaleme
almışlardır.403 Leydi Montagu’dan sonra Osmanlı’ya gelen Leydi Hester ve Pardoe
gibi kadın seyyahlar da bizatihi hamamları ve haremleri ziyaret ederek bu yerler
hakkında var olan yanlış algının düzeltilmesine yardımcı olmuşlardır.
Arapça’da mukaddes, korunan yer anlamına gelen harem, Osmanlı’da saray,
konak ve evlerde kadınlara ayrılan bölüm olarak kullanılmıştır.404 Genellikle haremlik
ve selamlık olmak üzere ikiye ayrılan Türk evlerinin iç kısımlarında erkekler ve
kadınlar ayrı olarak ağırlanmaktadır. Kadınların kaldığı harem kısmı, en geniş ve en
güzeli döşeli odalara sahipken, selamlık dahilinde kalan alanda genelde 2-3 oda
bulunmaktadır. Evin erkeği burada erkek misafirlerini ağırladığı gibi, işlerini de
401 Meryon, Travels, c.II, s. 50.
402 Meryon, Travels, c.II, s.51.
403 Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, İslam Hukukunda Kölelik- Cariyelik Müessesi ve Osmanlı’da
Harem, OSAV, İstanbul, 1995, s. 58-62; Prof. Dr. Akgündüz, Tüm Yönleriyle Osmanlı’da
Harem, Timaş Yay., İstanbul, 2011, s. 29-33; Yanlış olan harem algısı üzerinden hareketle
yayınlanan kitaplardan biri Alev Croutier tarafından kaleme alınır. O, haremi yalnızca evin
efendisinin cinsel arzularının tek başına egemen olduğu yer olarak tanımlar; bkz. Alev Lytle
Croutier, Harem: Peçeli Dünya, Yılmaz Yay., İstanbul, 1990, s.11-12.
404 Abdülkerim Özaydın, Nebi Bozkurt, “Harem”, DİA, İstanbul, 1997, c. XVI, s.132; Garnett
Osmanlı’da kadınların bulunduğu konaklardaki harem kısımlarına dair detaylı açıklamalar yapar;
bkz. Lucy, M. J. Garnett, Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri, Oğlak Yay., İstanbul,
2009, s. 496-498.
103
halleder. Kadınların kısmına ise, eşi, yakın akrabaları ve doktoru haricinde kimse
giremez.405 Türk evlerinin iç kısımlarında Doktor Meryon’un haremlik ve selamlıktan
sonra en çok ilgisini çeken diğer yerler pencerelerdir. Evlerin pencereleri demirli ve
kafesli olduğundan yalnızca dıştakilerin içeriyi görmesi değil içeridekilerin de dışarıyı
görmesi engellenir. Doktor, mahkûm olarak gördüğü Osmanlıdaki kadınların
eğlenmeleri için evlerin bu şekilde tasarlandığını ifade eder. Örnek olarak verdiği
Bebek’teki evde mermerden bir hamam, bahçe ve mahkumların eğlenmesi için diğer
konforlar vardır. Ona göre haremde ayarlanan tüm bu düzenekler tamamıyla kadınların
iffetini korumak içindir. Çocukluktan itibaren dayatılan yüzünü yabancılara
göstermelerinin suç olduğu fikri de bunların en başında gelir.406 Ancak yine de tüm
bunlara rağmen Doktor Meryon’a göre Doğu’da kadınlar her ne kadar baştan aşağı
örtünüp parmaklıkların ardına kapatılsalar da hekimleri, dervişleri ya da akrabalarını
bahane ederek kıskanç kocalarının onları hariç tutamayacağı bazı durumlarda
erkekleri görmeyi de ihmal etmezler.407
Hester, Şam’a geldiği vakitte birçok üst kademeden insanlarla tanıştığı gibi
onların haremlerini gezme fırsatı da bulur. Ona göre, toplumda saygıdeğer olarak
kabul edilen bu ailelerin eşleri ile ilişkileri hakkında bilgi verecek tek kişi kendisidir.
Haremlere dair gördüklerini arkadaşına yazdığı mektupta tafsilatlı bir şekilde tasvir
eden seyyah, Şam’da ziyaret ettiği ve yakın arkadaşı olarak andığı şahsın aile düzenini,
ev yapısını ve eşleriyle ilişkisini ele alır. Bu yakın arkadaşının dört eşi, üç de metresi
vardır.408 Eşlerinin hiçbiri eşleri evdeyken onun huzurunda asla oturmaz. Yanlarına ise
yalnızca kendisine nargile ve kahve ikramı yapmak için uğrarlar. 15-20 kişinin
bulunduğu akşam yemeğinde eşlerinin de onlara eşlik edeceğini düşünse de bu
gerçekleşmez. Eşleri yalnızca adam onlara soru sorduğunda konuşur bunun dışında tek
kelime etmezler. Hester ise tüm bu kadınların yaşadıklarını anlattıktan sonra tanıştığı
bu adamın bir de bildiği en kibar ve medeni olanlarından biri olduğunu da belirtir.
405 Garnett, a.g.e., s. 495; Schiffer, a.g.e., s.288.
406 Meryon, Travels, c. I, s. 86.
407 Doktor bunu hamam ziyareti sırasında Frenk görmek isteyen kadınların kafasını uzatıp ona bakması
akabinde söyler; Meryon, Travels, c. III, s. 20.
408 Hester’in metresten kastı cariye olmalıdır.; Osmanlı’da sanılan aksine çokeşlilik yaygın olmamakla
birlikte masraflı bir durum olması hasebiyle yalnız üst zümreden kişiler birden çok evlilik
yapabilmekteydi; bkz. Garnett, a.g.e., s. 502-503.
104
Harem ziyaretleriyle ilgili anlattığı diğer bir olay ise bir sonraki gün uğradığı
kendisinin çok zeki bulduğu büyük bir efendinin evi ve eşiyle ilgilidir. Burada elliden
daha fazla kadının haremden çıkıp kendisini ziyaret ettiğini adamın girişinde ise eşleri
ve kadınları haricinde diğerlerinin örtündüğünü daha sonra yaptığı bir işaretle hepsinin
odadan çıktıklarını belirtir. Tercüman aracılığıyla kurdukları sohbet ortamı, mermer
döşeli, fıskiyeli ve portakal ağaçlarıyla bezeli bir kameriyede, avluda yedikleri akşam
yemeğiyle taçlanır. Siyahi hizmetçiler tarafından servis edilen yemeklerin bulduğu
ortam da Hester’in dikkatini çekecek güzelliktedir. İki metrelik mumların ve yaldızlı
şamdanların her şeyi parlatarak aydınlattığını anlatır. Burada efendi onları dört saat
tutar. Hester’e birçok soru sorduğu gibi onunla astroloji hakkında dahi konuşur. Daha
sonra ise sokağa çıkma yasağından onu muaf tutarak konutuna götürürler.409
Batılı seyyahların ilgisini çeken diğer bir yer de hamamlardır. Genellikle
kadınlar için yalnızca temizlenme yeri olmayan hamamların birden çok fonksiyonu
vardı. Kadınların aileleri ve evleri dışında sosyalleşme mekanları olan bu yerler, aynı
zamanda düğün öncesinde hazırlıkların yapıldığı özel bir mekandır.410 Biz de bu
kısımda öncelikle hamamların ne amaçla kullanıldığını ve seyyahlarımızın hangi
süreyle ve nerede oraları gözlemlediğini ve haklarında neler yazdıklarına bakacağız.
Suriye’ye yerleştiği dönemden sonra her üç günde bir hamama, banyolara giden
Hester’in411 hamam kültürüne merakı Osmanlı’ya geldiği tarihten itibaren görülür.
Seyahatleri boyunca bir yere yerleşmeden önce ilk olarak bulunduğu bölgenin
hamamını ziyaret eder.412 Buralara dair gözlemlerini de arkadaşlarına yazdığı
mektuplarda paylaşır. Ancak bu gözlemleri üzerinden verdiği bilgiler doktorun
kitaptaki yorumlarına nazaran daha sınırlıdır.
409 Meryon, Travels, c. II, s.38-40.
410 Süheyl Ünver, hamamların İslam coğrafyasında nasıl bir anlam kazandığını ve Türk hamamların
hangi amaçlarla fonksiyon gösterdiğini yazar; bkz. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, “Türk Hamamı”,
Belleten Dergi, 1973, s.88-94; Burçak Evren, Dilek Girgin Can, Osmanlı Kadını ve Yabancı
Gezginler, Ray Insruance Co., İstanbul, 1996, s. 36-41.
411 Meryon, Memoirs, c.III, s.169.
412 Doktor hamamların Hester gelmeden önce temizlenip onun ziyaretine uygun hale getirildiğini ve
adet olduğu üzere kadınların öğle vaktinden gün batımına kadar hamamda kaldıklarını ifade eder;
Meryon Travels, c.III, s. 20; Bu şekilde ayrılan hamamlara “kuşluk hamamı” adı verilmektedir; bkz.
Ünver, a.g.m., s. 89.
105
Hester’in hamam ziyaretinden sonra kaleme aldığı mektubundaki bilgilere göre
Osmanlı’da kadınlar, genellikle 50 ile 500 arasında değişen sayılarla birlikte hamama
gidiyor; tüm takılarıyla yıkanan kadınlar işleri bittikten sonra saçlarına çiçekler
bağlayarak birlikte oturup saatlerce yemek yiyip konuşuyorlardı. Sadece temizlik
amacıyla tercih edilmeyen hamamlar, kadınların sosyalleşmeleri için de uygun
yerlerdi.413 Hatta bu ziyaretlerinden birinde Hester’in görevden alınan bir paşanın
eşiyle tanışma fırsatı bulduğunu da öğrenmekteyiz. 414
19. yüzyılda hamam kültürüne dair detaylı yorumlar Doktor Meryon tarafından
yapılır. Doktorun ilk tanışması ise Yunanistan, Patras’ta gerçekleşir. Burada
sıcaklıktan çok fazla etkilendiğini ve hamamı ilk kez deneyenlerde olduğu gibi
boğulma hissi yaşayarak kendisini ve hamamcıyı alarma geçirecek kadar panik
yaşadığını belirtir. Ancak ona göre ilk bu deneyimi atlatanlar ilerleyen seferlerde her
zaman daha iyi tecrübe edineceklerdir.415 İkinci kez banyoları inceleme fırsatı bulduğu
yer Bursa’dır. Hester, sağlığına iyi geleceği düşüncesiyle buradaki sülfür banyolarına
gelmek ister. Seyyahtan önce banyoları gören Meryon’un anlatısına göre burada
birden çok banyo vardır ancak en büyüğü üç geniş odadan müteşekkil yüksek tavanlı
bir yapıdır. Tavanlarında yer alan çan biçimindeki cam ise sıcaklığı korumak ve ışığı
yalıtmak içindir. İmparatorluğun diğer bölgelerindeki hamamlardan farkı olmadığını
ifade eden doktor, farklı sıcaklık derecelerine sahip sülfür kaynaklarından gelen sulara
dair gözlemlerini paylaştıktan sonra buraya asıl gelenlerin ise mukimler olduğunu
bildirir.416
Doğu’da uzun süre vakit geçiren doktorun, hamamları bizatihi ziyaret edemese
de mesleği gereği buradaki kadınların hamam ritüellerine dair derin bilgi sahibi olur.
Kendisi Türk kadınlarının doğumlarının kırkıncı gününden sonra bebekleriyle
hamama gittiklerini ve bunu haftada bir kere olmak üzere hayatlarının geri kalanında
413 Aynı yorumu Osmanlı’ya geldiği dönemde hamamları ziyaret etme şansı elde eden Lady Montagu
da yapar. Ona göre erkekler için kahvehane neyse kadınlar için de hamamlar aynı işlevi gören
yerlerdi; bkz. Lady Montagu, Türkiye Mektupları (1717-1718), çev. Aysel Kurutluoğlı, Tercüman
1001 Temel Eser, s.37.
414 Meryon, Travels, c.I, s.78; Garnett hamam kültürünün eğlenceyle nasıl iç içe olduğunu ele alır; bkz.
Garnett, a.g.e., s.520-521.
415 Meryon, Travels, c.1, s.27.
416 Meryon, Travels, c.I, s.75.
106
da devam ettiklerini belirtir.417 Var olan genel kanının aksine bunun kadınların
derilerini yıpratmadıklarını, kaslarını eritip erken yaşlandırmadığını
düşünenlerdendir.418 Ona göre Doğu’da 35 yaşında bir kadının İngiltere’deki
Fransa’daki yaşıtlarından hiçbir farkı yoktur. Antik Yunan ve romanların güzellik
algısına yenilen seyyahların ise Doğu’da çocuk doğurmanın yıpratıcı etkilerini ve
kadın vücudunun doğal bozulmasını göz ardı ederek ideal güzelliğin bundan uzak
olduğunu düşünerek yanıldıklarını vurgular.419 Yaptığı diğer bir gözlem ise yedi
çocuklu Şamlı bir kadın üzerindendir. Fransa’daki bir terzinin yardımıyla oradaki
herkesi kıskandıracak seviyeye geleceğini söyler. Doktora göre aynı zamanda Türk
kadınlar ten güzelliğinde rakip tanımayacak kadar yumuşak ve tatlı bir cilde sahiptir.
Sürekli yıkanmaları ve epilasyon yaptırmaları da buna yardımcı olur. Yine bu kadınlar
saçlarını eğer saçları çok koyu değilse kınayla boyayarak koyulaştırır. Bu da
İngiltere’deki beyaz pudra kullanmasından daha az doğal değildir. Gözlerine
sürdükleri siyah çerçeve ise doğal bir güzellik katar. Aynı zamanda Türkler, kemikli
hatlardan sakınırlar. Bu sebeple çok az yürüyüp, dik durmadan otururlar. Sofalar, ise
onların adeta tahtlarıdır. 420 Doktor, seyyahların Türk kadınlarına karşı beslediği
önyargılı tutumlardan hâlidir. Onları mahkûm olarak görmesinin yanı sıra
güzelliklerini takdir etmeyi ve onlardan övgüyle bahsetmeyi ihmal etmez.
3.3.3. Giyim ve Kuşam
Osmanlı’da kıyafet, insanların mensubu oldukları dinlerin ve aidiyet atfettikleri
kültürlerin birer sembolü olmuştur. 421 19.yy.’da başlayan batılılaşma ile insanların
417 Osmanlı’da kadınların kırklarını hamamdaki alemlerde kutladıklarına dair bilgi Süheyl Ünver’in
makalesinde de geçmektedir; bkz. Ünver, a.g.m., s. 90.
418 19.yy. kadın seyyahlarından biri olan Elizabeth Craven hamamların kadınları yaşlandırdığını
düşünenlerdendir; bkz. Lady Elizabeth Craven, A Journey Through the Crimea to
Constantinople, London, 1789, s.226.
419 Garnett’e göre Türk kadının güzelliği ten körpeliğiyle alakalıdır ve genellikle otuzunda, sıklıkla da
yirmi beşinde geçkinleşirler; bkz. Garnett, a.g.e., s. 498-499.
420 Meryon, Travels, c. I, s.32-34; 19.yy seyyahlarından Raczynski, C.Fellows, ve E.J.Davis’in de
hamamlara dair gözlemleri Gürsoy Şahin’in kitabında yer almaktadır; bkz. Şahin, a.g.e., s.113-120.
421 Her dinin mensubu kendine özel kıyafetleri tercih ederken, farklı seviyeden din ve devlet
adamlarının, esnafın, askerin de özel giyim tarzı bulunmaktaydı; bkz. Prof. Melek Sevüktekin Apak,
Osmanlı Dönemi Kadın Giyimleri, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara, 1997, s.97; Osmanlı’daki
107
kıyafetlerinde de değişme yaşanır.422 Ancak bu farklılaşma kadınlarda çok fazla
belirgin değilken erkeklerde fes, batı tarzı ceket, tunik, yelek, pantolon vs. gibi
kıyafetlerde daha net görülür.423 Özellikle İstanbul’u ziyaret eden seyyahlar bu
değişimin daha da farkındadır.424 Ancak Hester ve doktor, İstanbul’a geldiklerinde
sene 1810’dur. Reformların daha tam olarak başlamadığı ve halka inmediği bu
dönemde halkın üzerinde halen geleneksel kıyafetler görülür. Kendilerinden yaklaşık
20 sene sonra İstanbul’a gelen Pardoe ise buradaki değişimi daha net gözlemler ve
kitabında yer verir.425
Hester ve doktoru Osmanlı topraklarını ziyaret etmeye karar verdikleri tarihten
itibaren birçok farklı milletten insanla karşılaşmıştır. Bu sebeple kıyafetlere dair
gözlemleri yalnız bir millet ya da din mensubu üzerinden anlatılmamıştır. Farklı
coğrafyada yer alan insanların kıyafet tercihleri de buna göre değişiklik gösterir.
Ancak özellikle kıyafetlerini incelediği kesim arasında Mısır ve Suriye halkı gelir.
Genellikle kadınların kıyafetleri üzerinden gözlem sürdürülür.
İç çamaşırları hakkında bilgi veren az sayıdaki seyyahtan biri olan doktor,
Avrupa’daki kadınların merak edebileceği düşüncesiyle Doğu’da giyilen iç
kıyafetlerine kitabında yer verir. Kadınların burada yarı ipek yarı pamuk türevinden
kumaştan mamul ürünleri tercih ettiğini bildirir. Bazı kadınlar ise sadece ipek tercih
ederler. Teri çekme bakımından ikisinin de uygun olduğunu ve kışın soğuk havayı
geçirmediğini de belirtir.426
Mısır’daki kadınları ve onların kıyafet tercihlerini gözlemleme şansı elde eden
Meryon, buradaki kadınların değişen maddi gelirlerine göre kıyafetlerinin de
farklılaştığını söyler. Fakir olan kadınların iş gömleğine benzeyen mavi iç gömleği
kıyafeteler ve yıllar içindeki değişimi için bkz. Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve
Süslenme Sözlüğü, Sümerbank Kültür Yay., Ankara, 1967; Şahin, a.g.e., s.356-369.
422 Zofie Uçar’ın seyyahların notlarından derlediği 19.yy’da giyim- kuşamla ilgili makalesinde bu fark
daha net bir şekilde ortaya koyulur. Değerlendirmelerine yer verdiği seyyahlar ise genellikle
İstnabul’da vakit geçirme şansı bulmuş ya da 1800’lerin sonlarında gelmiş isimlerdir; Zofie Uçar,
“XIX. Yüzyıldaki Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Kıyafetleri Üzerine Bazı Tespitler”,
Journal of Modern Turkish Studies, c.X, sayı: 4, 2013, s.27-29.
423 Davis, a.g.e., s.207.
424 II. Mahmud dönemi reformlarının genel olarak başkentle sınırlı kalması bunun esas sebebidir; bkz.
Berkes, a.g.e., s.205; Esas reformlar 1826’dan sonra yeniçeriliğin kaldırılması akabinde olur; bkz.
Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 97.
425 Pardoe, a.g.e., s.17-19; Askeri alanda başlayan ilk kıyafet reformları, sivilleri ancak 1829 yılında
kapsamına alır; bkz. Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s.100-103.
426 Meryon, Memoirs, c.II, s. 269.
108
giydiklerini, bu gömleklerin üzerinde bulunan iki yırtmaçtan ise eğildiklerinde
tenlerinin göründüğünü bildirir. Yüzlerinin ise siyah pamuk ya da ipek benzeri bir
kumaşla örtülü olduğunu ve bununda şeritle kafalarına bağlandıklarını ifade eder.
Bazılarının omuzlarından itibaren kollarının görüldüğünü ve hepsinin vücut
simetrileriyle heykellere benzediklerini; tenlerinin koyu kahverengi, gözlerinin ise
genel olarak koyu renkli olduğunu ekler.427
Doktor Meryon’un kıyafetlerini incelediği kesimin arasında günümüz İsrail
Devleti’ne bağlı Celile halkı da vardır. Buradaki erkeklerin ve kadınların kıyafet
tercihine dair detaylara yer verir. Erkeklerin bellerinden deri kemerle bağlı pamuk
gömlek giydiklerini ve üzerlerine yün kolsuz bir maşlah attıklarını, kadınların da aynı
şekilde kalın iç gömleği üzerine maşlah giydiklerini ve bunlara ek kalın pamuklu
kumaş örtü tercih ettiklerini söyler. Kadınlar da erkekler de burada yalın ayaklıdır.
Yalnız köy yoları ve iç bahçelerini hayvan dışkısıyla örtülü olduğu için insanların
kıyafetleri de büyük oranda pislik içindedir.428
Doktorun detaylı kıyafet tanımı yaptığı diğer bir zümre de Mısırlı seyislerdir.
Türkiye’de onlardan daha aktif herhangi bir zümrenin olmadığını ifade eden doktor,
kıyafetlerinin genellikle göğüs kısımları işli yeleklerden, ipek bir iple omuzlardan
bağlanan, uzun kollu iş gömleklerinden, kırmızı türban ve ayakkabıdan ve keten
pantolondan oluştuğunu ifade eder.429
Gezilen yörelerde gözlemledikleri farklı kıyafetlerin başında Şam’da kadınların
giydiği beyaz çarşaflar gelir. Hester’in ve doktorun o dönemde en fanatik şehirlerden
biri olarak andıkları bu yerde kadınlar beyaz çarşaflarının üstüne beyaz muslinden örtü
takıyor ancak erkekler olmadığı vakitte yüzlerini az da olsa açıyorlardı. Cübbe, örtü,
çarşaf gibi kıyafetlerin ve yaşadıkları ayrı dairelerin, yanlarında bulunan
koruyucuların, dadıların kadınların kendilerini korumak için olduğunu ancak bunların
da kısıtlama için yeterli olmadığını buradayken öğrendiğini belirtir Meryon.430
427 Meryon, Travels, c.I, s.186-187; Aynı durum Osmanlı’nın diğer şehirlerinde de geçerlidir. Orta ve
alt sınıfa mensup kişiler genellikle basma kumaşı tercih ederken, daha varlıklı olanlar için genellikle
Avrupa modasından kıyafetler vardır; bkz. Garnett, a.g.e., s. 500-501.
428 Meryon, Travels, c.I, s.230.
429 Meryon, Travels, c.I, s.308.
430 Meryon, Travels, c. II, s. 16.
109
Palmira yolculukları sırasında kadınların kıyafetlerine dair detaylar çok ilgi
çekicidir. Burada bedevilerle aynı tarz kıyafetleri tercih ettikleri anlatılsa da
Palmiralılar ocak ayında iç gömleği üzerine nadiren bir cüppe giyerler. İç gömlekleri
ise kalın pamuklu kumaştan, Hint ipek mendilleri gibi beyaz noktalı desenlerden
oluşur. Kadınlar aynı zamanda boncuklara ve takılara son derece düşkündür. Sağ
burun kıkırdaklarından geçirdikleri devasa gümüş ve altın küpeleriyle de kıyafetlerini
tamamlarlar. Ancak doktorun anlatımına göre bu takıların ağırlıklarından dolayı
burunları yırtılmaktadır. Aynı zamanda parmaklarının beşine de yüzük takarlar.
Dudakları, yanakları, göğüsleri, karınları ise hep dövmelidir.431
Kıyafet tarzları, her dinin inananları için farklılık gösterse de bölgesel olarak da
farklılık göstermekteydi. Örneğin sarı renk her ne kadar Müslümanlarla özdeşleşse de
Meşmuşi’de saygı duyulan Hristiyanlar tarafından da sarı renkli şallar
kullanılmaktaydı. Dürziler ise mavi çizgili düz bir abaya, elbise giyer, bellerinde
hançer taşırlardı. Tarbış ise Suriye’de, Cebel-i Lübnan’da çok fazla görülmez ancak
belli kasaba ve şehirlerde kullanılırdı.432 Cebel-i Lübnan yakınlarında bulunan
Bişari’de de Müslüman kadınlar, Kıbrıslı Hristiyan kadınlardan ödünç aldıkları
kırmızı tabanlı ve yüksek topuklu terlikleri giymekteydiler.433
3.3.4. Yemek Kültürü
19.yy’da yemek kültürü 17.ve 18.yy.’a göre kullanılan malzeme ve yemek
çeşitliliği bakımından değişiklik gösterse de bariz bir farktan söz etmek mümkün
değildir.434 Bu noktada 19.yy.’da Osmanlı yemek kültürünü yakından tanıma fırsatı
bulan Doktor Meryon’un konu hakkındaki yorumlarını ele alıp İngiliz mutfağıyla
yaptığı kıyaslamaya değineceğiz.
431 Meryon, Travels, c.II, s. 144-145.
432 Meryon, Travels, c.II, s. 376-377.
433 Meryon, Travels, c. III, s. 32.
434 Bu dönemdeki saray mutfağı ve yemek kültürü için bkz; Özge Samancı, “19.yy’da Osmanlı Saray
Mutfağı”, Yemek ve Kültür, Çiya Yay., 2006, Sayı: 4, 2006, s. 36-60; Suraiya Faroqhi’nin
Osmanlı’daki yemek kültürü hakkındaki yorumları için bkz; Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve
Gündelik Yaşam: Orta çağdan Yirminci Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2010, s. 247-
267.
110
Alt tabaka ile üst tabaka arasında her zaman katı sınır çizen İngilizler için bu tür
ayrımcılıkları önemsemeyen Doğu kültürü çok farklı gelmiştir. 1838 yılında
Lübnan’daki bir hana yaptığı ziyarette efendisiyle hizmetçisinin aynı sofradan
yediklerini anlatan Doktor Meryon, olaya dair tüm detayları şaşkınlık içinde verir.435
Farklı gelir seviyelerinden insanlarla görüşmeleri de toplumun farklı kesiminde var
olan yemek kültürünü inceleme fırsatı bulmalarına neden olur.436
İstanbul’a geldiklerinde Kaptan Paşa’nın doktoru olan Aziz Efendi ile iki kez
akşam yemeği yiyen Doktor Meryon, dinle ilgili kısıtlamalardan dolayı Türk
yemeklerinin çok sade, basit olduğunu ve Avrupalı birinin ise bu durumdan çok
memnun olmayacağını ifade eder. Türkler arasında katıldığı ilk yemek öğlen 1’de
Kaptan Paşa’nın davetlisi olduğu cephanelikte servis edilir. Yemeğe Kaptan Paşa,
Aziz Efendi gibi deniz kuvvetlerinin yüksek rütbelileri katılır. Yemek, İngiliz çay
sehpasından daha büyük abanoz ve sedef kakmalı bir masada işlenmiş saten bir örtü
üzerinde ikram edilir. Masada çatal, bıçak, tabak gibi İngilizlerin alışık olduğu gereçler
bulunmaz yalnızca ucu mercanla kaplı maun kaşıklar vardır. Yemek başlamadan önce
siyah bir kölenin getirdiği leğen ve ibrikle herkes ellerini yıkar ve yerlerini alırlar.
Herkes dizlerine peşkir serdikten sonra daha süslü, ince, işlenmiş olanları da
omuzlarına atar. Diğerlerinin oturma şekillerini taklit ettiğini belirten doktor da
dizlerini altına katlayarak gelecek yemeğin servis edilmesini bekler. Ortaya gelen
pirinçten yapılan yemek ilk ikramdır, herkes önünde bulunan alandan kaşıklarıyla
yemeye başlar, beş altı kaşık sonrasında ise pilav kaldırılır ve yerine yahni getirilir.
Yahni ise elle yenilir. Herkesin sağ elini kullandığını özellikle belirten doktor,
yemeklerin sıvılık ve katılık derecelerine göre kaşık ya da el kullanıldığını ve biraz
yenildikten sonra yerlerine yeni yemekler getirildiğini belirtir. Aşçılığı çok
beğendiğini de ekler. Yemek sırasında ikram edilen tek içecek cam kupada verilen
sudur. Camın yalnızca kupalarda kullanıldığını belirten doktor, yemeğin Türk
sofralarında akşamları her zaman en son ikram edilen pilavla tamamlandığını ifade
eder.437 Sofradan kalkılır ve sonra ise yeniden eller yıkanır ve bu sefer kahve ve nargile
435 Meryon, Memoirs, c.III,s .208.
436 Ayrıca bkz., Reinhold Schiffer, Oriental Panaroma: British Travellers in 19th Century Turkey,
Rodopi, Amsterdam, 1999, s. 223-230.
437 Meryon, Travels, c.I, s.56.
111
ikramı devam eder. Doktora göre anlattıkları hem fakirlerin hem de zenginlerin
sofraları için geçerlidir. İki kesim arasında yemek ikramı bakımından genel olarak bir
fark bulunmaz. İmparatorluğun önce gelen isimlerinden İbrahim Bey’in oğluyla yediği
yemekte de masada sürekli olarak bulunan tatlı ve ordövr çeşitleri dışında büyük fark
görmez, yemek vakitleri bile aynıdır, gün batımına yakın olarak ayarlanır.438
İstanbul’a geldikleri zamanda doktor burada bulunan yiyeceklerden de bahseder.
Üzümlerin, incirlerin, kavunların çok uyguna satıldığını ve tatlıların neredeyse
bedavaya geldiğini ancak İngiliz zevkine uygun bir akşam yemeğinin ise nadiren
servis edileceğini masanın genel olarak yetersiz kaldığını söyler. Koyun eti güzel
değildi, dağlarda sayıca fazla boynuzlu sığır olsa da pazarda nadiren dana ve sığır eti
bulunurdu. Tereyağın tadı hoş değildir. Patates ve lahanalara ise nadiren rastlanır,
şalgama, turpa ise hiç rastlanmaz. Yakalanan balık türlerinden ise çok azı lezzetliydi.
Doktorun favorisi ise ağustos ayında yaygın görülen ve tadı sığır etine benzeyen kılıç
balığıdır.439
İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Osmanlı’da farklı bölgeleri gezmeye devam eden
ekibin katıldığı bir sonraki davet Yafa ve Kudüs arasında bulunan yolun güvenliğini
sağlayan Ebu Goş’un evinde gerçekleşir. İstanbul’da katıldığı yemek davetlerinden
farklı yemek çeşitlerini burada tadımlayan ekibin yemeklere dair notları bize Doktor
Meryon aracılığıyla ulaşır. Kendileri adına kesilen koyun kızartmasının yanı sıra
akşam yemeğinde sarma, kabak dolması, haşlanmış tavukla ikram edilen pirinç ve
ülkeye özel bir pilav da ikram edildiğini belirtir ve bunları Araplar arasında en iyi
yemeklerden biri olarak anar.440
Doktorun birlikte yemek yediği isimlerden biri de Kudüs müftüsü Ömer
Efendi’dir. Burada diğer Müslümanlarda olduğu gibi yemeğin kalaylı bakır bir sinide
ikram edildiğini ve herkesin etrafında toplandığını belirtir. Ona göre her ne kadar
yemekler iştah açıcı görünse de İngiliz birine sade ve basit gelir. Yemekten önce
kaynatılmış tavuğu bir hizmetçinin bıçak yerine eliyle parçaladıktan sonra yemeğin
üstüne eklediğini belirtmesi onu bu tavrın ne kadar tuhaf geldiğini gösterir. Doktora
438 Meryon, Travels, c.I, s.57; Tanzimata kadar Türklerin sabah 10:00-11:00 civarı yedikleri kahvaltı
ve günbatımında yedikleri akşam yemeği olmak üzere iki öğün tükettikleri bilinmektedir. Doktor
geldiğinde de aynı uygulama vardır; bkz. Garnett, a.g.e., s. 514-515.
439 Meryon, Travels, c.I, s.87-88.
440 Meryon, Travels, c.I, s.206.
112
göre yemek son derece şenlik içinde geçer ve yemekten sonra yanlarına kendilerinden
sadaka isteyen dilenciler ve dervişler gelir. Dilenciliklerini okudukları Kuran ve
yaptıkları methiyelerin ardına gizlediklerini belirten doktor, müftünün çok cömert biri
olduğunu ve sofrasını zengin fakir herkese açtığını belirtir.441
3.3.5. Kadınların Rolü
Kendilerine İslam’ı şiar edinen Osmanlı’da kadına verilen haklar genel olarak
İslam hukuk kurallarına göre belirlenmişse de sadece bu etkili olmamıştır. İslam’da
belirlenen kadının yeri ve konumuna ek olarak geleneklerden ileri gelen birtakım
yorumlamalar da eklenmiştir. Böylelikle kadının konumu ve rolü hakkında etkin olan
iki faktör din ve kültür bu algının oluşmasına zemin hazırlamıştır. 442
Osmanlı’da kadına biçilen birçok rol olsa da bunların başında eşlik ve annelik
görevi gelmektedir. Meryon, doktor olmasının verdiği avantajla haremleri ziyaret
edebildiğini ve yedi yıl aralarında bulunduğu Türk kadınlarını gözlemleme şansı elde
ettiğini söyler. Özel olarak Levant bölgesinde bir kadının 12 yaşında ergenliğe
girdiğini, genellikle de 12-13 hatta daha erken yaşlarında, çok nadiren 15 yaşından
sonra evlendiğini belirtir.443 Evliliğin Osmanlı hayatında doğal bir hal olduğunu dul
kalan kadınların da hemen evlendirildiğini bildiren Fanny Davis ise Osmanlı’da ilk
kez evlenecek kızların ise görücü usulüyle eşleriyle nasıl tanıştırıldıklarını ve nasıl bir
süreç takip ettiklerini anlatır.444 Doktora göre Osmanlı’da kadınlar, birer mahkûm gibi
dışarıda örtülerin, evlerde ise haremlerin ve parmaklıkların arkasına kapatılmaktadır.
Tüm bölgelerde de durum aynıdır. Üst sınıftan evlenmemiş kızlar, evlerinde
camlarının dahi kapalı olan bölümlerinde yaşarlar. Evleneceği kişilerle birbirlerini
görmeden nişanlanırlar. Alt ve orta sınıf ise hareketlerinde daha özgürdür.445
441 Meryon, Travels, c.I, s.219.
442 Müzeyyen Altunbay, “16. Ve 19. Yüzyılları Arasındaki Yabancı Seyahatnamelerde Osmanlı
Devleti’ndeki Kadın Algısı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 41, 2015,
s.59.
443 Meryon, Travels, c.I, s.32; Fanny Davis de yaş aralığını 12-14 olarak verir; bkz. Fanny Davis,
Osmanlı Hanımı, YKY yay., İstanbul, 2006, s. 75.
444 Davis, a.g.e, s. 75-81; Ayrıca bkz. Altunbay, a.g.m, s. 58-59.
445 Meryon, Travels, c. I, s. 25.
113
Evlilikten sonra ise Osmanlı kadının hayatından en önemli mesele olarak doğum
gelir. Doktora göre Doğu’da kadınlar o dönemde yalnızca doğurdukları çocuk
sayısınca değer görmektedir. Kısırlığın hem erkek hem de kadın için büyük bir ayıp
ve utanma vesilesi olduğunu söylese de en büyük baskı kadınların üzerinedir.446 Leydi
Montagu’ya göreyse toplumda evli bir kadının çocuk yapmaması ayıp olduğu gibi
tanıştığı tüm kadınların en az 12-13 çocuklu olduğunu yazar.447
Osmanlı’da kadınların örtülü olmaları, erkeklerle aralarında mesafe bulunması
ve çalışma hayatında aktif olmamaları gibi etmenler kendilerinin Doktor Meryon gibi
seyyahlar tarafından esir gibi muamele gördükleri iddiasının oluşmasına neden olsa da
hakikat böyle değildir. Kadınların ailesi dışında yalnız kadınlarla da olsa sosyal
hayatta bulunmaktadır.448 Önceki başlıkta belirttiğimiz hamamlar ise sosyalleşme
mekanlarının başında gelmekteydi. Bunun yanı sıra ev ziyaretleri, düğün şenlikleri,
mesire gezintisi, alışverişe gitme başlıca kadınların eğlence hayatının başında gelir.449
Ancak Doktor, hamam dışında Osmanlı’da kadınların toplulukta gerçekleşen
eğlencelere katılmasını da çok nadir olarak değerlendirir. Hatta yeğeni bu tür
eğlencelere katılan köylü bir adamın elinde asasıyla bağırarak onu aradığını ve bu
sebepten dolayı köyde kötü isimle anılacağını düşündüğünü söyler. Doktor buradan
köylülerin dahi eğlenceye katılamadığını ancak Fransa’da olsaydı tüm genç kız ve
erkeklerin bu tür eğlencelere katılabileceğini ifade eder.450
Osmanlı’daki kadınlar konusunda Leydi Hester, Doktor Meryon gibi düşünmez.
Ona göre Müslüman ülkelerdeki Türk kadınları her ne kadar örtünüp haremlere
kapatılsa da Avrupa’da salonları arşınlayan kadınlardan daha az aktif değildir. Aynı
zamanda inatçıdırlar. Alınıp satılan ve salt olarak efendisine boyun eğmek zorunda
kalan mekanik varlıklar olarak görülen köleler de dahi durum aynıdır. Hatta bunu
446 Meryon, Travels, c. II, s. 221; Müzeyyen Altunbay’ın seyyah Oliver’den yaptığı alıntıya göre
kadınların anne olarak elde ettikleri haklar, eş olarak elde edeceklerinden fazladır. Bu sebeple en
büyük hayalleri çocuk doğurmaktır; bkz. Altunbay, a.g.m., s. 58.
447 Montagu, a.g.e., s.53; D’ohsson, Fontmagne ve Olivier gibi diğer seyyahlar da benzer söylemlerde
bulunur; bkz. Evren, Can, a.g.e. s. 98-100.
448 Fanny Davis, Osmanlı Hanımı, YKY yay., İstanbul, 2006, s. 149-162.
449 Garnett’e göre eğer kadının eşi sofu ya da kıskanç değilse bu tür eğlencelere katılabiliyordu. Genele
bakıldığındaysa eşten izin almak sadece formaliteydi; Garnett, a.g.e., s. 518-519.
450 Meryon, Travels,c. II, s. 325-356; Benzer yorumları Fanny Davis de yapar; bkz. Davis, a.g.e., s.
149-154.
114
kanıtlamak için Sultan’ın hareminde bulunan ancak daha sonra Cezayir’deki
dayılardan birine satılan Çerkez bir kızın öyküsünü anlatır.451
3.3.6. Osmanlı’da Erkekler
Hester’in ve Doktor Meryon’un Osmanlı’da erkeklere dair gözlemleri yalnız
Türklerle sınırlı kalmaz. Yolculukları sırasında gezip gördüğü ülkelerdeki farklı
milletten kişilere dair izlenimlere de kitapta değinilir. Ancak seyyahın Lübnan’a
yerleştiği dönemde buradaki Arap erkeklerini de yakinen fırsatı inceleme bulması
onlara dair daha detaylı bilgi aktarımını mümkün kılar.
Hester’e göre gerçek bir Türk, karakter olarak her ne kadar erkeksi ve sert olsa
da iyi kalplidir. Güvendiği kimselere karşı da anlaşılması son derece kolaydır.
Türklerin sabırlı ve centilmen olduğunu düşünen seyyah, her zaman onların görgüsüz,
eğitimsiz Avrupalı konsüllere karşı nasıl tahammül gösterdiklerini anlamadığını
belirtir.452 Doktora göreyse Müslümanlar, dünyadaki en sakin, ihtiyatlı insanlardır ve
onları tecrübeli filozoflar olarak tanımlar.453 Ancak Meryon’un ve Hester’in Türk
erkekleriyle ilgili genel yorumları her zaman bu kadar olumlu değildir. Osmanlı’yı
çaprışık düzenin olduğu despotik ülkelerden biri olarak addeden Meryon, Osmanlı
halkını da bu tarz ülkelerde var olan hükümetin gereği kurallara uymayan insanlar
olarak tanımlar. Ona göre insanların esas bağlılığı kendilerinin üstünde yer alan
kişilere duyduğu korkuyla gelişir. Bu sebeple kendilerini güçlü hissetmek için
kendilerinden daha altta olanlara karşı kural tanımazlar.454 Bu konuyu pekiştirmek için
Hester’den örnek verir. Suriye’de yanında çalışan hizmetçilerden bahsederken Hester,
hepsinin ancak dayak ve tehditle işlerini yaptıklarını ve aradıkları muamelenin de bu
olduğunu çünkü hiçbirinin iyilik ve güzellikle işlerini yapmadıklarını anlatır. Ona göre
tiranlıkla yönetilen orta doğu topraklarında insanlar ancak boyun büktürecek kişilere
saygı duymaktaydılar.455
451 Çerkez kız kendisini satmaya çalışan paşayı tokatlar; Meryon, Memoirs, c. I, s. 208-209.
452 Meryon, Memoirs, c. I, s. 60; Esasen 19.yy’daki seyahatnamelerde Türklerin daha çok olumlu
yönleri üzerinde durulur; bkz. Şahin, a.g.e., s.389- 393.
453 Meryon, Travels, c. I, s. 55.
454 Meryon, Memoirs, c. III, s. 132-133
455 Meryon, Memoirs,c. II, s. 131-136 ; Hester Akka kuşatmasına katılan Mustafa Paşa’nın nasıl zeki
ve ne kadar acımasız olduğunu anlatır s.136-137’de.
115
Türklerin iş ahlakıyla ilgili olarak anlatılanlar da içler acısıdır. İş konusunda
Türklerin vahşi bir hayvandan yalnızca biraz daha iyi olduğunu, bir işi yaparken
uyuşuk bir şekilde hareket ettiğini ancak tehdit ve bağırmayla hızlanmaya, harekete
geçmeye başladıklarını belirtir. Kendi haline bırakıldığı zaman ise bir köpek gibi
çömelir. İngiltere’deki hizmet işinde bulunan kişilerle mukayese dahi
edilemeyeceğini, Suriyeli hizmetçilerin yalnızca onlara görev verildiği takdirde iş
yaptıklarını onu bitirdikten sonra ise pipolarına sarılıp dedikoduya başladıklarını ve
buldukları ilk yerde uzanmaya başladıklarını ifade eder. Ertesi gün ona öğretilen işi
yapacağını ümit etmenize rağmen yapmaz, aynı şeyleri tekrar tekrar söylemeniz
gerekir. Bu kişileri doğuştan hırsız ve yalancı kabul eden Meryon, utanmaları
olmadıklarını azarlandıkları zaman asla tepki vermeden yalnızca intikam için plan
yaptıklarını da ifade eder. İşlerinden ve kaldıkları yerlerinden mahrum
bırakılacaklarını hissettiklerinde ise işlerine daha sıkı sarılırlar ancak bu da geçici
süreliğinedir.456
3.3.7. Sağlıkla İlgili İzlenimler
19.yy’ın ilk yarısına gelindiğinde Osmanlı’nın her bölgesinde var olan
sistematik bir sağlık düzeninden bahsedilemez. Bu dönemde II. Mahmud tarafından
bizatihi başlatılan tıp okullarının açılması, karantina uygulaması, çiçek aşısı yapılması
gibi sağlıkla ilgili düzenlemeler bulunsa da bunlar daha çok İstanbul ile sınırlı kalmış;
diğer bölgelere tam olarak ulaşmamıştır.457 Suriye bölgesinde ikamet eden ve burayı
müşahede fırsatı bulan Meryon’a göre, doktor ve hastane sayıları ise son derece
yetersizdir. Sağlık sistemindeki bu yetersizlik de insanların tedavi olmak için alternatif
tıp arayışını zorunlu hale getirir. Doktora göre hiçbir işe yaramayan ancak Osmanlı
456 Meryon, Memoirs, c. II, s. 146-147.
457 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY Yay., İstanbul, 2002, s. 187-190; Gönül Güreşsever
Cantay, “XIX. Yüzyılda Kurumlaşma ve Hastahaneler 1”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve
Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı:1, 2013, s. 108-126; Prof. Erdem Aydın, “19.Yüzyılda Osmanlı
Sağlık Teşkilatlanması”, OTAM, Sayı: 15, 2004, s. 187-190; 19.yy’da sağlık alanındaki gelişmeler
için ayrıca bkz. Necati Çavdar, Erol Karcı, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Sağlık Teşkilatlanması’na Dair
Biyografik Bir Deneme”, Turkish Studies, c.9, 2014, s.258-260; Yıldırım Yavuz, Batılaşma
Dönemi Osmanlı Sağlık Kuruluşları, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, cilt:: 8, sayı:2, s.123-
142.
116
halkının şifa bulmak için tatbik ettiği birtakım uygulamalar vardır. Bu kısımda başta
bu uygulamaların hangileri olduğunu inceleyip sonrasında seyahatleri sırasında şahit
oldukları hastalıkların bölgesel olarak nasıl değiştiğine bakacağız.
Batı’da doktorların ve sağlık alandaki modern tekniklerin, kuruluşların yerini
Doğu’da bitkilerle ilgilenen birtakım kimseler ve bu kimselerin kullandıkları şifalı
otlar alır. Kimyon ve anason kaynatarak ya da hacamat yaptırarak birçok hastalığa şifa
buldukları gibi458 doktorun şaşkınlık içerisinde anlattığı bazı sıra dışı yöntemler de
tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Cebel-i Lübnan’da omzunda çıkık olan bebeği
bileğinden tutup döndürerek kolunun oturtulması, boğaz ağrısı olan birinin boğazına
bağladığı cep mendiliyle yüzü siyaha dönene kadar kendi boğazını sıkarak iyileşmeye
çalışması uyguladıkları yöntemlerden bazılarıdır.459
Hacamat, Suriye halkının tedavi amacıyla kullandığı diğer yöntemlerdendir.
Doğu’da hacamatın bizzat berberler tarafından icra edildiğini ifade eden doktor,460
bahar ayı geldiğinde kendilerine gelen insanlardan kol, bacak ve iki omzunun
arasından neşter ya da hacamat ile kan aldırdıklarını belirtir. Yılın ilk sıcaklarında
kanın kabarmasıyla artışa geçen iltihaplı hastalıkların önlenmesi sebebiyle yapıldığı
da bilinir diyen Meryon, işlemin uygulanışı hakkında da bilgi verir. Doktor işlemi
uygulayan kişilerin jiletle çizik attığını, daha sonra ucunda delik bulunan boynuza
benzer bir cisimle de kanı oradan emerek çıkardıklarını ifade eder.461
Hacamat dışında cerrahi müdahaleler gerektiren durumlarda ise yine berberler
ön plana çıkmaktadır. Kırık, çıkık, hacamat dışında ameliyat da yapabilen berberler,
Hester’e göre Avrupa’daki medikal doktorlardan çok daha iyidir. Hatta bununla ilgili
düşünceleri top mermisiyle kaval kemiği parçalanan bir Arnavut asker üzerinden
anlatılır. Askerin bacağını kaybetmesi üzerine orada bulunan bir Türk berber, askere
458 Meryon, Travels, c. I, s. 279.
459 Meryon, Memoirs, c. II, s. 338; mendil tedavisiyle bir adamın birkaç gün içinde nasıl öldüğüyle
ilgili anekdot ise diğer ciltte geçer; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s. 212-213.
460 İngiltere’deki sağlık imkanlarını yaşamaya karar verdiği Lübnan’da bulamayan Hester, Doktor
Meryon olmadığı sırada burada doktor gibi hareket eden berberlere kendini tedavi ettiriyordu. Hatta
1838 yılında Sayda’ya gelen ve vebaya yakalanma endişesi taşıyan hacı kafilesinin de Frenk
doktorlar yerine bu berberleri seçmeleri noktasında tavsiyede bulunmuştur; bkz. Meryon, Memoirs,
c. III, s. 222.
461 Meryon, Travels, c.II, s. 224-225.
117
köpekten alınan bir kaval kemiği takar ve adam küçük deformite dışında eskisi kadar
faal olur.462
Doktor, Osmanlı’nın 19.yy’daki sağlık kuruluşlarını, insanların sağlık
durumunu, tedavi yöntemlerini incelerken gezdiği bölgelerde yaygın olan hastalıklara
da değinmeyi unutmaz. Her bölgenin iklim koşulları, hava durumu, yer şekilleri,
kültürel gelenekleri vb. etmenlerden dolayı tecrübe ettikleri hastalıkları farklıdır.
Suriye’den Palmira’ya yaptığı yolculuk sırasında Levant’ta bağlarla, bahçelerle
çevrilmeyen yerdeki insanların sağlıklı olduklarını ancak Hama, Trablus, Şam gibi
bahçeleriyle meşhur olan bölgelerin halkının da ateşli hastalıklarla mücadele ettiğini
gözlemlediğini söyler. Hatta bazı durumlarda yanlış tedavi sonucu ateşin ölümcül
şekilde neticelendiğini belirtir. Palmira’da çok fazla kirlilik ve fakirlik olmadığından
insanlar ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmaz. Ancak çıplak toprak üzerinde
uyudukları için romatizma, tozlu yollardan, kirli mendil ve kumaşlardan dolayı
körlükle sonuçlanan göz iltihaplanması görünür.463
Bu dönemde Suriye bölgesinde görülen hastalıkların başında veba, kuduz gelse
de Doktor, Halep’te başlayan Bouton adı verilen bir temriye, uyuz ülseri hastalığından
da bahseder. Mr. Bruce gruptan ayrılıp Halep’e gitmeye karar verdiğinde Hester bu
hastalığın getirdiği endişeden dolayı yollarını ayırır. Bouton hastalığı uyuz gibi
özellikle yüzü etkileyen ve yara izi bırakan bir hastalıktır.464
462 Ancak Hester’in sevinç içinde anlattığı bu hikâyeye Doktor Meryon inanmaz, ona göre köpek
Müslümanlara göre necistir ve dokunmadıkları bir hayvanla ne olursa olsun temas etmek istemezler;
bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 31-33.
463 Meryon, Travels, c. II, s.141-144; XIX.yy’da Osmanlı’ya gelen bir doktorun, W.Wittman’ın
hastalıklarla ilgili anlatıları için bkz; Şahin, a.g.e., s. 279-282.
464 Meryon, Travels, c. I, s. 351.
118
SONUÇ
Seyahat kavramı genel olarak yeni yerler görme, keşfetme, farklı kültürlerle
tanışma gibi naif emelleri barındırsa da tarihe baktığımızda farklı amaçlara da hizmet
etmiş olduğunu görmekteyiz. Özellikle 19.yy.’dan itibaren Osmanlı’nın zayıflamasını
fırsat bilen Avrupalı devletler, kendi hegemonyasını doğunun farklı bölgelerinde tesis
edip daha fazla güç elde etmek için, gelen seyyahları ve onların seyahatnamelerini bir
araç olarak kullanmışlardır.
1810 yılında Osmanlı’ya gelen ve daha sonra burada yerleşme kararı alan Leydi
Hester Stanhope de bu seyyahlardan biridir. Yaklaşık otuz yıl kadar kaldığı
Osmanlı’da İstanbul, Suriye, Filistin, Mısır, Lübnan gibi birçok ülke ve şehri gezmiş;
buraya dair değerlendirmelerini de arkadaşlarına ve İngiliz siyasetinde etkin olan
isimlere yazdığı mektuplarla iletmiştir. İlettiği bilgiler salt kendi gözlemlerine de
dayanmaz. Dedesi William Pitt gibi Osmanlı’da tesis ettiği casusluk sistemiyle ülkenin
her yerinde vuku bulan olaylar hakkında bilgi sahibi olur. Dük Wellington, General
Oakes edindiği bilgileri paylaştığı isimlerden bazılarıdır. Bu durum, vefatından birkaç
yıl öncesine, Kraliçe’nin kendisine bağlanan maaşı kestiği zamana kadar devam eder.
Bu tarihten sonra ise Hester’in söylemleri değişir; hatta kendisini İngiliz vatandaşı
olarak dahi görmediğini ifade edecek hale gelir.
Hester, hayattayken Osmanlı’ya dair yorumlarını ve mektuplarını
kitaplaştırmak istese de bunu vefatından sonra doktoru Charles Meryon gerçekleştirir.
Seyahatnamelerden ve hatıratlardan oluşan Memoirs of Lady Hester Stanhope ve
Travels of Lady Hester Stanhope adlı altı ciltlik eserde, seyyahın biyografisinden,
gözlemlerine; şahsi mektuplarından, bölgedeki olaylar hakkındaki yorumlarına kadar
birçok detaya yer verir. Eserde, seyyahın incelemelerine ek olarak Doktor Charles
Meryon’un olaylar hakkındaki yorumları, seyahat ettikleri yerlere dair
değerlendirmeleri de mevcuttur.
Kitabın yazılış amacı salt olarak İngiliz bir kadın seyyahın biyografisini sunma
iddiasında olsa da Osmanlı’ya dair içerdiği malumatlar açısından çok değerlidir.
Hayatının yaklaşık son 12 yılını Lübnan ve Suriye bölgesinde geçiren seyyahımız,
yalnızca bu bölgeye dair gözlemlerini değil; 1810-1839 yılları arasında Osmanlı
119
genelinde vuku bulan siyasi, sosyo-kültürel, dini olaylara da değinir. Osmanlı’da
gayrimüslimlerin zaman içinde değişen statüleri, II. Mahmud dönemi reformları ve
diğer ülkelerle ilişkileri; Lübnan’da vuku bulan siyasi değişimler, isyanlar, Dürzi
liderler arasındaki çekişmeler, önemli devlet adamları hakkındaki yorumlar eserde
bahsi geçen konuların bazılarındandır. II. Mahmud döneminde vuku bulan reformların
taşraya inmeyip yalnız başkentle sınırlı kalması ise seyyahın bu değişiklikleri bizatihi
müşahede etmesine fırsat sunmaz. Ancak kendisinin uzun yıllar ikamet ettiği Suriye
bölgesinde Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa eliyle yapılan değişimler,
kitapta daha detaylı bir şekilde yer almaktadır.
Her seyahatname onu kaleme alan kişinin görüşlerinden bağımsız olarak
değerlendirilmese de seyyahın müşahede ettiği halkın değerlerine ne kadar tarafsız
yaklaşacağı; içinde yetiştiği kültür, aldığı eğitim, mensup olduğu din gibi farklı
etmenlere bağlı olarak değişmektedir. Bunların yanı sıra yazarın mensubu olduğu
devletle, ziyaret ettiği millet arasındaki ilişkiler de bu tarafsızlığı etkileyen diğer
unsurlardandır. Bu minvalde tezimizde Osmanlı’ya dair yapılan değerlendirmelerin
müellifleri Lady Hester ve Doktor Meryon olduğu için ikisini ayrı olarak ele almamız
gerekmektedir.
Hester Stanhope, İngiliz siyasetinde aktif olan ve Hristiyan dinine mensup bir
ailede yetişse genel olarak yazdığı mektuplarda ve yapmış olduğu değerlendirmelerde
Osmanlı halkına karşı objektif bir tutum içinde olmuş; mutedil bir tavır sergilemiştir.
Dayısının İngiltere Başbakanlığı yaptığı dönemde Osmanlı ile geliştirilen olumlu
ilişkiler onun notlarına da yansır. Her zaman Sultan Mahmud’un yanında olduğunu
belirtir.465 Bu, Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa ile iyi başlayan ancak
devlete isyan etmelerinden sonra bozulan ilişkisinde de görülür. Bu dönemde diğer
seyyahlar arasında yaygın olan Müslümanların barbar, cahil olduğuna dair
yakıştırmalar onun söylemleri arasında yoktur. Osmanlı kadınlarına dair yargıları
olumludur. Esas olarak hayatının son yıllarında İngiltere hükümetine ve Hristiyanlara
465 1 Ağustos 1838 yılında Lord Palmerston’a yazmış olduğu mektupta da bunu açıkça
belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s. 278-281.
120
karşı tutumunda değişme yaşanır. Hristiyanlara karşı güttüğü husumet, yorumlarındaki
ön yargılı tutumlarında görülür.
Kitap ne kadar Hester Stanhope üzerinden şekillense de seyahatnamede yalnızca
onun yorumları yer almaz. Doktor Meryon’un Osmanlı’daki kadınlara, erkeklere ve
özellikle Müslümanlara dair değerlendirmeleri daha fazladır. Diğer Avrupalı
seyyahlar gibi kadınları mahkûm olarak gören doktor, onların örtünmelerini, haremde
yaşamalarını, erkeklerle mesafeli olmalarını vs. her şeyi baskı olarak görür. Bazı
konuları şahsi algılaması yaptığı değerlendirmelerdeki objektifliğini etkiler.
Kadınların örtünmelerini dahi sadece gayrimüslim erkeklerin bakışlarından kaçınmak
için olduğunu söyler. Mensubu olduğu dinin taraftarlarını koruma gayreti içinde
olduğu yazdıklarında sezilir, ona göre Müslümanlar Osmanlı’da Hristiyanları her
zaman hor görmektedir. Doktor, aynı zamanda kitabında yer verdiği anlatılarda
kullandığı kaynaklar açısından da eleştirilebilir. Bilginin kimden ve nasıl geldiği onun
için önemli değildir. Cezzar Ahmed Paşa hakkında yer verdiği anlatıları, Paşa’nın baş
düşmanlarından öğrendiği hikâyeler üzerinden şekillendirir. Ayrıca Doktor, verdiği bir
dipnotta, kitabında ele aldığı bilgilerin gün gün üzerinde bırakılan izlenimlerin
neticesinde yazıldığını ve zamanla ülkeyi ve insanlarını tanıdıkça düşüncelerinin
değiştiğini belirtir. Böylelikle kendisinin de ifade ettiği gibi verdiği bazı bilgilerde
hata payı olduğunu kabul etmemiz, doktorun anlattığı her meselenin mutlak doğru
olarak sunulmadığını bilmemiz açısından da önemlidir. Tüm bunların yanı sıra
doktorun gözlemleri neticesinde diğer seyyahlar tarafından yanlış algı oluşturularak
verilen bilgileri düzeltme gayreti içinde olduğunu da eklemeliyiz. İlki Diary of a Tour
Trough South India, Egypt and Palestine kitabında İngiliz seyyah Sir Digby
Mackworth’un, paşalardan birinin kadınlarını izlemek için havuz yaptırdığını ve
emrettiğinde kadınların birbirlerine su atarak eğlenirken onları izlediğine dair verdiği
malumatla ilgilidir. Doktor, verilen tüm bu bilgilerin hatalı olduğunu, Osmanlı’daki
kadınların soğuk suda asla banyo yapmayacaklarını, en fakir kişinin bile ya evindeki
banyoda ya da kamu hamamlarından birinde yıkanacağını söyler. 466
466 Meryon, Travels, c. II, s. 222-223.
121
Hester’in bölgeye geldiği tarihte seyyahlar arasında casus ve misyonerlerin
sayısı göz ardı edilmeyecek kadar çoktur. Hepsinin amacı inandıkları dini doğruları ya
da idealleri halkı empoze ederek mensup oldukları devlet adına çalışmaktır. Benzer
iddialar Hester üzerinden de değerlendirilebilir. Osmanlı’ya geldiği tarihten itibaren
edindiği bilgileri İngiltere’den tanıdıklarına yazması, tuttuğu casuslardan Osmanlı’nın
ileri gelenleri hakkında bilgi toplatması, devrin ileri gelen siyasileriyle iyi ilişkiler
geliştirmeye çalışması onun İngiliz devleti adına çalışan bir ajan olabileceği ihtimalini
barındırdığı gibi bölge halkı üzerinden Hristiyanlığı yayarak İngiliz hakimiyetini
kurmaya çalışan bir misyoner olduğunu da düşündürmektedir. Hester’in de bunlardan
biri olup olmadığını tespit etmek elimizde bulunan kaynak metinler çerçevesinde zor
görünmektedir. Kitabı yazarken seyyahın hoşlanmayacağı hiçbir şeyi kitaba
almadığını belirten Doktor Meryon’a göre Hester daha sağlığındayken tomarlarca
mektup yaktırmış ve kimsenin okumasını istemediği belgeleri imha etmiştir. Ancak
bulunduğu konum itibariyle kendisinin misyonerlik faaliyetleri içinde olmadığını ifade
etmemiz yanlış olmayacaktır. Lübnan’a yerleştiği dönemde yanında Müslüman
hizmetçileri çalıştırması ve onların neden hala Hristiyan olmadığına dair
arkadaşlarının sorularına “Buraya kimsenin dinini değiştirmeye gelmedim.” şeklinde
yanıt vermesi bunu destekler niteliktedir. Tüm bunların yanı sıra kendisinin Lübnan
siyaseti noktasındaki etkinliğini, üst düzey yetkililerle ilişkisini ve kurduğu casus
ağıyla bilgiye erişimini düşünürsek yalnızca Osmanlı’yı ziyarete gelen bir masum
seyyah olmadığını da söyleyebiliriz.
Askeri, siyasal, sosyal, kültürel birçok değişimin yaşandığı ve Osmanlı’nın
zayıflayarak Avrupalı devletlerin hedefi haline geldiği dönemde birçok seyyah bu
topraklara gelmiştir. Geliş amaçları, Osmanlı’yı gözlemleme ve gezi yazılarını kaleme
alma nedenleri farklı olsa da kendi devletlerinin yargılarını ya da ön yargılarını taşıyor
olmaları ve döneme dair kaynaklık ediyor olmaları açısından ortaktırlar. Tarih
çalışmaları konusunda son derece öneme haiz seyahatnamelerin Türk
Akademyası’nda kullanımı ise yeterli değildir. Çalışmamız sırasında belirttiğimiz gibi
seyyah hakkında hiçbir Türkçe esere, makaleye ya da yazına denk gelmedik. Dönem
hakkında yazılan diğer seyahatnamelere baktığımızda benzer sorun yine karşımıza
122
çıkmaktadır.467 Her ne kadar seyahatnamelerin tarih yazımında kaynak olarak
kullanılmasında artış olsa da Batı’da olduğu gibi incelenip değerlendirilmesi
konusunda halen eksik kaldığımızı göstermektedir.
467 Kitapta sıklıkla alıntısı yapılan Volney, Burkhardt, Wood and Dawkins, Prens Pückler Muskau, Sligo
Markizi, 18. Ve 19. yy ’da Osmanlı’yı ziyaret eden ve seyahat yazıları neşreden isimlerden yalnızca
bazılarıdır.
123
KAYNAKÇA
ABUİZZEDDİN, Nejla M. : “The Druzes: A New Study of Their History, Faith and
Society”, E.J Brill, Hollanda.
AKARLI, Engin Deniz : “The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920”,
London-New York, 1993”.
AKÇURA, Yusuf : “Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII ve XIX.
Asırlarda)”, Ankara, 1988.
AKGÜNDÜZ, Ahmed : “İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik Müessesi ve
Osmanlı’da Harem”, OSAV, İstanbul, 1995
AKGÜNDÜZ, Ahmed : “Tüm Yönleriyle Osmanlı’da Harem”, Timaş Yay.,
İstanbul, 2011.
ALİAOĞLU, Alpaslan : “Osmanlı Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sos. Bilimler
Dergisi, 2016, Sayı: 38, s. 220.
ALTAN, Ebru : “Sur”, DİA, c.37, İstanbul, 2009.
ALTUNBAY, Müzeyyen : “16. Ve 19. Yüzyılları Arasındaki Yabancı
Seyahatnamelerde Osmanlı Devleti’ndeki Kadın Algısı”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 41,
2015, s.59.
ALTUNDAĞ, Şinasi : “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-
1841”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988.
AMOİA, Alba, Knapp,
L.Bettina
: Great Women Traveller Writers: From 1750 to the Present,
The Continuum International Publishing, New York, 2006
124
ANDRADE, Nathanael : “Zenobia: Shooting Star of Palmyra”, Oxford University
Press, USA, 2018
APAK SEVÜKTEKİN,
Melek
: “Osmanlı Dönemi Kadın Giyimleri”, Türkiye İş Bankası
Yay., Ankara, 1997.
ARSLAN, Hatice : “Başlangıcından Günümüze Arap Aleviliği- Nusayrilik”,
Mizanu’l Hak İslami İlimler Dergisi, sayı:1, 2016, s. 101-
111.
ASELİ, Kâmil Cemil : “Kudüs”, DİA, c.26, Ankara, 2002.
ATLIOĞLU, Yasin : Lübnan’da Din ve Siyaset: Dürzi Liderlik Örneği,
Akademik Orta Doğu Dergisi, c. IX, sayı: 2, 2015, s.7.
ATTERIDGE, A. Hilliard : Joachim Murat: Marshal of France and King of Naples,
London, Methuen & Co, 1911.
AYDIN, Erdem : “19.Yüzyılda Osmanlı Sağlık Teşkilatlanması”, OTAM,
Sayı: 15, 2004, s. 187-190.
AYKURT, Çetin : “Padişah- Halk Buluşmasını Temin Eden Törenlerden
Birisi: Cuma Selamlığı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, sayı:
16, 2001, s.201-204.
AYTAŞ, Gıyasettin : “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Nusayrîler ve Nusayrîlik
(1745-1920)”, Ankara, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve
Hacı Bektaşı Veli Araştırma Merkezi, 2010.
BAĞIŞ, Ali İhsan : “III. George Dönemindeki İngiltere’nin Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki Ekonomi Siyaseti”, 1760-1815, Türkİngiliz
İlişkileri 1583-1984, Ankara 1985.
BAĞLIOĞLU, Ahmet : “Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürziler”, Ankara Okulu
Yayınları, 2018, Ankara.
BAŞARAN, İsmail : “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin (Hristiyan ve
Yahudi) Statülerinin Din Özgürlüğü Açısından
Değerlendirmesi”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Sayı: 18, Nisan 2019.
125
BELL, Gertrude Lowthian : The Letters of Gertrude Bell, Penguin Books, İngiltere,
1939.
BERKES, Niyazi : “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, YKY Yay., İstanbul, 2002.
BEYHAN, Mehmet Ali : Cabi Tarihi, Doktora Tezi, İstanbul, 1982.
BOSTAN, İdris : “Ba’lebek”, DİA, c.5, İstanbul, 1992.
BRAUDE, Benjamin, Lewis,
Bernard
: “Osmanlı Devleti İçerisindeki Hristiyanlar ve Yahudiler”,
Akademik Araştırmalar Dergisi, 2000, Sayı: 4-5.
BROOKE, John : “King George III,” Constable, London, 1985.
BRUCE, Ian : “The Nun of Lebanon”, Collins, London, 1951.
BUZPINAR, Tufan : “Lübnan”, DİA, 2003, Ankara, c.XXVII.
BUZPINAR, Tufan : Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir
Unsur: İngiliz Misyonerleri (19.yy), İslam Araştırmaları
Dergisi, sayı: 10, 2003.
CANTAY, Gönül Güreşsever : “XIX. Yüzyılda Kurumlaşma ve Hastahaneler 1”, FSM İlmî
Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı:1,
2013.
CERASİ, Maurice : Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent
Uygarlığı ve Mimarisi, YKY yay., İstanbul, 1999.
CEZAR, Mustafa : “Mufassal Osmanlı Tarihi”, Güven Yayınevi, c.V, İstanbul,
1971, s.2832-3.; Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma
Devri (XVIII ve XIX. Asırlarda), Ankara, 1988
126
CHATTY, Dawn : “Dawn Chatty, The Bedouin in Contemporary Syria: The
Persistence of Tribal Authority and Control”, Middle East
Journal, c: 64, sayı: 1, 2010, 29-49.
CHISHOLM, Hugh : “Charles Stanhope”, Encyclopaedia Britannica, Vol XXV,
Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911
CONDER, Lieut, Kİtchener : “The Survey of Western Palestine”, The Committee of The
Palestine Exploration Fund, London, 1881
COTTERMAN, William
Woods
: “Improbable Women: Five Who Explored The Middle
East”, Syracuse University Press, New York, 2013
COURTNEY, William
Prideaux
: “Charles Stanhope”, Dictionary of National Biography,
Elder Smith and CO., London, Vol 54, 1898
CRAVEN, Lady Elizabeth : A Journey Through the Crimea to Constantinople,, London,
1789.
CROUTIER, Alev Lytle : “Harem: Peçeli Dünya”, Yılmaz Yay., İstanbul, 1990
ÇAVDAR, Necati, KARCI
Erol
: “XIX. Yüzyıl Osmanlı Sağlık Teşkilatlanması’na Dair
Biyografik Bir Deneme”, Turkish Studies, c.9, 2014, s.255-
286.
DALGAKIRAN, Sayın : “Tarihi Cevdet’te İslam Mezhepleri II: Dürzilik ve
Nusayrilik”, Ankara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Dergisi, sayı 21, Erzurum
DAVIS, Fanny : “Osmanlı Hanımı”, YKY yay., İstanbul, 2006
DERİNGİL, Selim : “II. Mahmud’un Dış Siyaseti ve Osmanlı Diplomasisi”,
İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1990
EMECEN, Feridun : “Cezzar Ahmed Paşa”, DİA, 1993, İstanbul, C.VII
127
EVREN, Burçak, Can, Dilek
Girgin
: “Osmanlı Kadını ve Yabancı Gezginler”, Ray Insruance
Co., İstanbul, 1996
FAHMY, Khaled : “Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır
Hükümdarlığına”, Vakıfbank Kültür Yay., İstanbul, 2020
FAHMY, Khaled : “Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve
Modern Mısır”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Çev.
Deniz Zarakolu, İstanbul, 2010
FAROQHI, Suraiya : Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir? Tarih Vakfı Yurt Yay.,
İstanbul, 2003.
FAROQHI, Suraiya : Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Orta çağdan
Yirminci Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2010, s.
301-302.
FERWERDA, Frank Fokke : “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1819-1919 Yıllarında
Misyoner Seyyahlar”, Kebikeç Dergi
FRİTZE, Ronald H. : “Egpytomania: A History of Fascination, Obsession and
Fantasy”, London, Reaktion Books, 2016
GARDINER, Samuel
Rawson
: “Encyclopaedia Britannica”, Vol XI, Encyclopaedia
Britannica, Inc., New York, 1911
GARNETT, Lucy M. J : “Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri”, Oğlak
Yay., İstanbul, 2009,
GAUTIER, Antoine “Drogmans, Diplomates et Ressortissants Europeens Aupres
de la Porte Ottomane”, İstanbul, 2013
GOODRICH, Samuel
Griswol
: “Lives of Celebrated Women”, Rand and Mann, Boston,
1849
GOTTHEİL, Richard : “Diodatus”, The Jewish Encyclopedia, c.4, New York,
1906
128
GÖRGÜN, Hilal : “Kahire”, DİA, c.24, İstanbul, 2001
GRAVES, Philip P. : İngilizler ve Türkler, 21.Yüzyıl Yay., Ankara, 1999, s.1-
12.
GÜLER, Mustafa : “Cezzar Ahmed Paşa ve Akka Savunması”, Çamlıca Basım
Yay., İstanbul, 2013
GÜNEŞ, Gülcan Avşin : “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslimlere Bakışı ve Klasik
Dönem Millet Sistemi”, SKAD, cilt:1, sayı: 2, 2015
GÜNEŞ, Mehmet : “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim Tebaaya Yaklaşımında
Dönemsel Değişimler”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Aralık
2017, c. III.,
GRAINGER, John D. : “Seleukos Nikator: Constructing a Hellenistic Kingdom”,
Routledge, 1990
HAGUE, William : “William Pitt The Younger”, Alfred A. Knopf, New York,
2005
HAIM, Ruth Ben : İsrail Hakkında Gerçekler, İsrail Enformasyon Merkezi,
2008, İsrail
HALABI, Maha : “The Life and Travels of Lady Hester Stanhope", (basılmamış
yüksek lisans tezi), Beyrut Amerikan Üniversitesi, Lübnan
HAMEL, Frank : Lady Hester Stanhope: A New Light on Her Life and Love
Affairs, Cassell and Company, London, 1913
HARMAN, Ömer Faruk : “Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri”, Ensar Neşriyat,
İstanbul, 2005.
HENTCH, Thierry : “Hayali Doğu”, Metis Yay., İstanbul, 2016.
129
HİTTİ, Philip K. : “History of Syria: Including Lebanon and Palestine”,
Macmillan and Co Ltd, London, 1951.
HİTTİ, Philip K. : The Origins of the Druze People and Religion, Andesite
Press, 2017.
HOFMAN, Yıtzhak : “Mısır Yönetimi Altında Suriye ve Filistin’in İdaresi (1831-
1840)”, İlmi Araştırmalar Dergisi, İstanbul, 2001, s. 183-
204.
HOGARTH, David George : “Baalbek”, Encyclopaedia Britannica, Vol III,
Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911.
İPŞİRLİ, Mehmet : “Cuma Selamlığı”, DİA, İstanbul, 1993, c.VIII.
JACOBS, Joseph : “Herod I”, The Jewish Encyclopedia, c.6, New York, 1906.
JEFFERY, George : A Brief Description of The Holy Sepulchre Jerusalem And
Other Christian Churches in The Holy City, Cambridge
University Press, England, 1919
KALLEK, Cengiz : “Bulak”, DİA, c.6, İstanbul, 1992.
KARABULUT, Mustafa : “Osmanlı İmparatorluğun’da 19.Yüzyılda Değişim Süreci,
Sosyal, Kültürel Durum”, Uluslararası Sosyal Bilimler
Dergisi, 2016
KARATAŞ, Dr. İhsan : Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı
(Bursa Örneği), Gökkubbe Yay., İstanbul, 2020.
KEFELİ, Emel : “Alphonse de Lamartine”, DİA, c. XXVII, Ankara, 2003.
KENANOĞLU, Macit M. : Osmanlı Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, Klasik Yay., İstanbul,
2017.
130
KOÇU, Reşat Ekrem : “Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü”, Sümerbank
Kültür Yay., Ankara, 1967.
KONAN, Belkıs : “Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumuna
İlişkin Bir Değerlendirme”, AÜFHD, Sayı: 64, 2015.
KUTLUOĞLU, Muhammed
Hanefi
: “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, İstanbul, 2020, c.XXI.
KUTLUOĞLU, Muhammed
Hanefi
: “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, DİA, c.25, 2002, Ankara.
LAMARTINE, Alphonse de : “Voyage en Orient, Pagnerre-Hachette-Furne, Paris, 1845.
LAYBOURN, Keith : British Political Leaders: A Biographical Dictionary, ABCCLIO,
California, 2001.
LEWIS, Bernard : “İslam Dünyasında Yahudiler”, Akılçelen Kitaplar Yay.,
Ankara, 2018.
LEWIS, Bernard : “Doğu’ya Giden Bazı İngiliz Seyyahları”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, Sayı:2, 1984, s.247-249.
LEWIS, Bernard : Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Basımevi, Ankara,
1988.
LÖSCHBURG, Winfred : Seyahatin Kültür Tarihi, Dost Kitabevi Yay., Ankara,
1998, s. 102-103.
LUTSKY, Borisoviç : Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi (16.yy.’dan 20.yy’a),
Yordam Kitap, İstanbul, 2011.
MOMEN, Moojan : Shi’i İslam: A Beginner’s Guide, Oneworld Publications,
London, 2016, s.81-84.
131
NORTON, R. : “Lebanon”, The Oxford Encyclopedia of the Modern
Islamic World, Oxford University Press, New York, 1995, c.
II, s. 475.
ORHONLU, Cengiz : Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren
Yay., İstanbul, 1987, s.113.
PALABIYIK, M. Hanefi : “M. Hanefi Palabıyık, Dini İnançları ve Özellikleri
Bakımından Nusayrilik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi, 2010, sayı: 54.
PHILIP, Thomas : “The Farhi Family and the Changing Position of the Jews in
Syria, 1750-1860”, Middle Eastern Studies, Taylor and
Francis Ltd, Vol XX, no: 4.
POWERS, Tom : “The Church of the Holy Sepulchre: Some Perspectives
From History, Geography, Architecture, Archaelogy, And
The New Testament”, Artifax, 2004-2005, Israel.
PRICE, Thomas : “The Literary Remains of The Rev. Carnhuanawc”, Vol II,
London, Longman & Co, 1855.
ROGAN, Eugene : Araplar: Bir Halkın Tarihi, Pegasus Yay., İstanbul, 2017.
ROSEBERY, Lord : “Chatham: His Early Life and Connections”, Harper, New
York, 1910.
SAID, Edward : “Oryantalizm”, New York, Panteon, 1978.
SANDER, Oral : “Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü: Osmanlı Diploması Tarihi
Üzerine Bir Deneme”, İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2016.
SCHİFFER, Reinhold : Oriental Panaroma: British Travellers in 19th Century
Turkey, Rodopi, Amsterdam, 1999, s. 151-157.
SHAW, Stanford : “Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde
Yahudiler”, Kapı Yayınları, 2008, İstanbul.
132
SHAW, Stanford : Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., 2017, s.
62-64.
SİNANOĞLU, Abdülhamid : “Nusayrilerin İnanç Dünyası ve Kutsal Kitabı”, Esra Yay.,
1997.
SMITH, Dorothy J. : “Queen Hester”, University of Pennsylvania Press, Amerika,
1968.
SMITH, William : “Dictionary of Greek and Roman Geography”, Boston,
Little, Brown and co, Boston, 1854.
SONAT, Dr. Ramazan : “El Aneze Aşireti Ekseninde Birinci Dünya Savaşı’nın
Gölgesinde Devlet-Aşiret İlişkisi ve Yansımaları Üzerine Bir
Tarih Kritiği”, History Studies: International Journal of
History, 2018, c.10, sayı: 4, s.167-187.
SONYEL, Salahi R. : “Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasında Azınlıkaların Rolü”,
TTK, Ankara, 2014.
SPEAKE, Jennifer : Literature of Travel and Exploration: An Encylopedia,
Vol. II, Fitzroy Deaborn Publishing, New York, 2003.
STANHOPE, Ghita : The Life Of Charles Third Earl Stanhope, Longmans, Green
and CO., London, 1914.
STANHOPE, Wilhelmina
Powlett
: “The Life And Letters of Lady Hester Stanhope”, London,
John Murray, 1914.
SÜREYYA, Mehmed : “Sicill-i Osmanî”, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., c.V,
İstanbul, 1996.
ŞAHİN, Gürsoy : “İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk
İmajı”, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2017.
133
SEZEN, Tahir : “Osmanlı Yer Adları Sözlüğü”, Ankara, Sistem Ofset, Bas.,
Yay., 2017.
ŞENZEYBEK, Aytekin : “Başlangıçtan Günümüze Dürzilik”, Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 31, 2011.
ŞENZEYBEK, Aytekin : “Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürziler”, Ankara Okulu
Yayınları, 2018, Ankara.
TEKİNSOY, Yunus Emre,
Hanilçe, Murat
: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Misyonerler ve
Faaliyetleri”, Kitabevi Yay., İstanbul, 2008.
THOMAS, Northcote
Whitbridge
: “Demonology”, Encyclopaedia Britannica, Vol XIII,
Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911, C. VIII.
TOMAR, Cengiz : “Sayda”, DİA, c.36, İstanbul, 2009.
TÜRKAN, Ahmet : Anahtarını İki Müslüman Ailenin Koruduğu Kilise: Kıyamet
Kilisesi, Milel ve Nihal Dergisi, 2013, Cilt 10, Sayı:2.
UÇAR, Zofie : XIX. Yüzyıldaki Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı
Kıyafetleri Üzerine Bazı Tespitler, Journal of Modern
Turkish Studies, c.X, sayı: 4, 2013
ULUÇAY, Ömer : Ömer Uluçay, Arap Aleviliği: Nusayrilik, Gözde Yay.,
Adana, 1996.
ÜNEN, Uğur : XVIII. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Rodos Adası”,
(basılmamış yüksek lisans tezi), Adnan Menderes
Üniversitesi, Aydın, 2013
ÜNVER, A.Süheyl : “Türk Hamamı”, Belleten Dergi, 1973
VAUGHAN, Agnes Carr : Zenobia of Palmyra, Garden City, New York, 1967
134
YALÇINKAYA, Alaaddin : “III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış
Poitikası”, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002
YAVUZ, Yıldırım : Yıldırım Yavuz, Batılaşma Dönemi Osmanlı Sağlık
Kuruluşları, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, cilt:: 8,
sayı:2, s.123-142.
YILMAZ, Özgür : “Osmanlı Şehir Tarihleri Açısından Yabancı
Seyahatnamelerin Kaynak Değeri”, Tarih İncelemeleri
Dergisi, Sayı: XXVIII/2, 2013
WATNEY, John Basil : “Travels in Araby of Lady Hester Stanhope”, Gordon
Cremonesi, London, 1975
WERRY, Eliza F : “Personal Memoirs and Letters of Francis Peter Werry”,
Charles J. Skeet, London, 1861
: “Pückler-Muskau, Hermann Ludwig Heinreich”,
Encyclopaedia Britannica, Vol XXII, Encyclopaedia
Britannica, Inc., New York, 1911
135
EKLER
EK I: Lady Hester’in Cebel-i Lübnan’daki (Joun)Evi468
468 Meryon, Memoirs, c.I, s.87.
136
EK II: Lady Hester’in Borçlandığı Kişiler469
469 Meryon, Memoirs, c.I, s.354.
137
EK III : Lady Hester Stanhope Erkek Kıyafetleriyle Ata Binerken470
470 Meryon, Memoirs, c.I.
138
EK IV: Doktor Meryon’un çizimiyle 19.yy’da Dürzi kadınlar471
471 Meryon, Travels, c.I, s. 345.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder