2.1. OSMANLI DEVLETİ’NİN BASRA’DA DİĞER DEVLETLERLE
İLİŞKİLERİNDEN
KESİTLER
Osmanlı Devleti’nin 1878-1907 tarihleri arasında
İngiltere ve Almanya arasındaki ilişkiler üzerinde fazlaca durmamızın sebebi bu
devletlerden İngiltere ile Basra hakimiyeti açısından mücadele etmesi diğeri
ile de Basra’ya uzanacak olan demiryolları gibi iki hayati önem taşıyan diplomatik ilişkilerin bu zamana damgasını
vurmasıdır. Ancak Almanya her ne kadar sadece demiryolları imtiyazını
gerçekleştiren devletmiş gibi gözükse de böyle olmadığı ve Almanya’nın da
İngiltere’nin karşı gücü olmaya çalıştığı ve Basra’da üs edinme gayretinde
olduğunu açıklamıştık. Aynı zamanda
Almanya Osmanlı devletinden Orta-doğu’da büyük
imtiyazları da bu zamanda koparmıştı. Dolayısıyla ister istemez
belgelerimiz ve tezimizin çalışma sahası bu iki devletin üzerinde
yoğunlaşmıştır. Ancak diğer devletlerle ilişkilerinde farklı
olması bakımından bazı arşiv belgelerini sunmayı
doğru
buluyorum. Tezimiz içinde zaman zaman yer versek de
konuyla direk
bağlantılı olmayan bu belgeler
kısaca aşağıda sunulacaktır.
Belgemizin birincisi Japonya ile alakalıdır.
Belgemizde Japonyalı yüzbaşının gezi niteliğinde Basra Bölgesine ziyareti
anlatılmıştır. O dönemde neden bir yüzbaşının burada gezi yaptığı ve sıradan
bir gezi ise neden belgelere konu olduğu düşündürücüdür. Belgenin özeti
şöyledir: Japonyalı bir yüzbaşı ile erbâb-ı ulûmdan bir kişinin Rusya’dan
Hindistan’a giderken, Basra’dan geçmeleri şüpheli bulunmuştur. Buradaki
Müslümanların Japonlar hakkındaki hissiyatını anlamak ve ticaretine dair
tetkiklerde bulunmak seyahatlerinin amaçlarının başlıca sebebi görülmüştür.
Bombay ile Basra arasında işlemekte olan Japon vapurlarının Basra’nın ticaret ve servetine katkı
sağlamaktan başka bir amacı olmadığını bildirmelerine rağmen Der-Saâded’den
kendilerine terfik edilmiş olan polis komiserinden memnun olmamışlar ve
yanlarından uzaklaştırmışlardır.
Afganistan ve Hint Müslümanlarına yakınlık gösteren
Japonların bu ilgisi burayla ilgilenen devletlerin dikkatini çekmiştir.
Japonların Müslüman olacağı yönündeki söylentiler İngilizleri endişeye sevk
etmiş yine Afgan emirinin Hindistan’a gitmesi (geçmişten beri ataları gitmediği
halde) bu durumun İngiltere’nin hoşuna gitmeyeceği bilinmesine rağmen … Rusya
ile İngiltere zaten Afganistan yüzünden çekişme halindeyken, Japonlarda
ilgilenip bu bölgeyle görüşmeleri İngiltere ve Rusya’nın hoşuna gitmedi. Bunun
tesadüfi olmadığını düşünüyorlar…205
Yine Japonyalı bir yüzbaşının Basra ve Bağdat’ta
seyahat izniyle ve sonrasındaki gelişmelerle alakalı üç birbirine bağlı
belgemiz var belgemizin özeti şöyledir:
205 BOA,YMTV 295 84 1325. M. 19.
Japonya yüzbaşılarından Hiroşiya Hidebama’ya Basra ve
Bağdat’ta seyahat izni verilmiştir. Kendisine yardımcı olmak üzere devlet bir
şahsıda tayin etmiştir. Buna dair 22 Şevval 324/ 25 Teşrin-evvel 322 tarihli
belge,
-İkinci belge, bunu teyit eder babında
28 Teşrin- Sani tarihli
-Üçüncü belge 30 Şevval 1324/ 3 Kanun-ı evvel 1322
tarihli olup, belgede Japon yüzbaşısına Muhyiddin Efendi yardımcı olacağına
dair bir belgedir. Muhyiddin Efendi’nin korumasında Konya, Adana, Halep, Diyarbakır, Musul, Basra
ve Bağdat da gezi yapılması izni veriliyor”206 Belgede geçen
güzergahların Bağdat demiryollarının güzergahları olması hem şaşırtıcı hem de
dikkate değer bir noktadır. Japonların demiryollarıyla ilgilenmesinin sebebi
şaşırtıcı hem de önemlidir.
Rusya ile alâkalı 9 Şaban 1320/ 28 Teşrin-evvel 318
tarihli bir belgedir. Belge şöyledir: Petersburg Asar-ı Atika Mektebi azası
Mösyö Şelkof Petkof zevcesi ile eser-i eser-i atika incelemek üzere Bağdat-
Musul, Necef , Kerbela, Hanekin, Basra da gezi yapma izni istemiştir.
veriyor
Osmanlı Devleti ise eserlere bakmaya
ve fotoğraflarını çekmesine
izin ancak kazı yapmak
taşların üzerinde yada boyutlarında veya diğer tarihi
eserlerin
biçiminde herhangi bir oynama yapmamaları konusunda uyarıyor ve izin de vermiyor.207
Rusların İngiltere ile rekabeti ve Basra üzerindeki
emelleri ve yüzyıllardır sürdürdükleri güneyde denizlere inme politikası
düşünüldüğünde ve de Almanların ve İngilizlerin
yer altı kaynaklarını didik didik ettikleri bu dönemde bu şahısların gezisi
enteresan değil amaçlı bir gezidir. Sıradan bir gezinin Osmanlı belgelerine
girmediğine göre bu şahıslar takip edilmiş ve kendi devletleri adına başka
amaçlarla buralara kadar gelmişlerdir.
Fransa Katolik Hıristiyan halk üzerinde hamilik
haklarını kullanarak sürekli Ortadoğu ve özelde Basra bölgesindeki Katolikleri koruma bahanesiyle Osmanlı
206 BOA, DH MKT 1134 33 1324 L 26.
207 BOA, DH NKT 619/6 320 N4.
Devleti’nin iç işlerine karışmıştır. Osmanlı Devleti ise bu müdahale
karşısında memurlarını ikaz, ıslahat sözü ve uzlaşma gibi politikalarla olayı
geçiştirmiştir. Buralara ve diplomatik olarak Fransa’ya karşı gereken tepkiyi
verememiştir. Örneğin 8 Temmuz 1878
tarihli bir Osmanlı belgesinde Basra’da bulunan Fransa tebaasının haklarının
korunması hakkında İngiltere Hariciye Nezareti’ne yazı göndermiş, Bâb-ı Âlî’de
bunun üzerine buradaki memurlarını uyarmıştır.208
Yine Fransa başka bir belge’de hamilik hakkını
kullanarak, Ermeniler için kilise yapmak istiyorlar. Belgede durum şöyle
özetlenebilir:
Basra Vilayeti’ndeki Uhara Kasabasında bulunan
kilisenin tekrar inşası için Fransa istekte bulunuyor Dicle kenarında bir arsa
üzerinde bir mabet yapma izni isteniyor. Ancak burada bulunan Ermeni
Katolikleri -ve bunların Fransa tarafından Osmanlı’ya karşı kullanılacağı
düşüncesiyle-olması sebebiyle kilise inşaatının kabul edilmemiştir.. Ayrıca
Basra Valisine burada ne kadar Ermeni bulunduğu ve oraya nasıl geldiği konusunda
araştırma yapılması isteniyor209.
Yine yabancı konsolosların Basra’ya gelen yabancı
uyruklu insanlara arka çıktığı ve konsolosluğa sığınanlarını himaye ettiği
ve Osmanlı Devleti’nin yasalarına aykırı davrandığı da görülüyor. Büyük ihtimalle
İngiltere’ye sığınan bir ecnebi hakkında aşağıdaki belge ilgi çekicidir. Belge
üç nüshadan oluşuyor ve belgelerin tarih sıralaması şöyledir:
-18 Mayıs 310
-22 Mayıs 310
-17 Temmuz 310
Basra Vilayetinde ecnebi tebaasından olduğu iddia
edip, belge (pasaport) göstermeyen ve konsolosluğa sığınan ve konsolosluğun
Osmanlı Devleti’ne teslim etmediği ve Basra Valiliğince ilk önce Dahiliye
Nezaretine daha sonra Hariciye Nezaretine ve en son Basra Vilayeti Bahriyesine ne yapılması gerektiği konusunda
208 BOA, TK HR TO DN 205 GN 16.
209 BOA, DH MKT/1600/34/ 1306. C 29.
cevap isteyen
tezkere suretidir.210 Belgede
konsolosluğun hangi devlete ait olduğu bildirilmemiştir.
Son olarak da İran ile ilgili bir belge sunalım. 9
Teşrin-Sani 310 tarihli bir belgede İran’ın hudut boylarında yaptığı tecavüz
ile alakalı bir belgede Basra’dan Erzurum’a kadar olan hudut sınırının
belirlenmesi isteniyor. Belge şöyle özetlenebilir:
İranlıların Osmanlı sınırında meydana getirdikleri
karışıklık ve bunu Osmanlı’ya isnat etmeleri Erzurum Valiliği’nce bildirildi.
Bu husus mühimdir. Bu tür karışıklıkların giderilmesi, gerekli tedbirlerin
hudut boyunda alınması Bayezid cihetinden Basra’ya kadar olan Hudûd-ı
İraniye’nin muhafazası güç olacağından Bayezid - Fatur arası derhal korunmak,
Basra tarafından ise en çok tecavüz olunan yerlerin tespiti ve bu bölgede
nerelere kale yapılacağı ve bu kalelere ne kadar asker gönderileceği bunların
iaşesi hakkındaki bilginin tezkere ile bildirildiği ve bunun yazılı olarak
Basra Vilayetine gönderildiğine dair 211 belgedir. Belgeden de anlaşılacağı üzere Basra’ya İranlılar sık
sık sınır tecavüzlerine girişmişlerdir. Genel bir bilgi olarak bu sıralarda
İranlıların Hürmüz başta olmak üzere Basra Körfezi’nin batı kıyılarına
saldırdığını ekleyelim.
İtalya ve İran’ın Basra Körfezi girişinde tedavi
merkezi kurduklarına dair bir belgede şöyledir.
1 Nisan 315 tarihli ve 343 numaralı
tezkere-i sâmiyeden ezbar kılınmıştır.
11 Nisan 10 Mart tarihinde tebliğ olunduğu üzere
Venedik Sıhhiye Konferansı kararlarının Osmanlı hükümetince kabul edilmesinden
sonra İtalyan dış işleriyle yapılan görüşmelere dair Hariciye Nezareti’nden
Basra Vilayeti’ne gönderilen tezkire;
210 BOA, DH MKT 245 75 1311 Z 2.
Basra Körfezi girişinde yapılacak olan tahaffuzhaneye
( bulaşıcı hastalıklar için karantina ve tedavi merkezi ) İran bayrağı
çekilmesi ve buranın muhafazasının İran askerince sağlanması, İtalya Hariciye
Nezareti ve İtalya sefaretinden bildirilmektedir.Birinci olarak, bu
tahaffuzhanenin denizden güvenliği Osmanlı gemilerince sağlanmaktadır.ayrıca
buranın doktor ve memurları da Osmanlı Devleti tarafından temin olunacaktır.Bu
sebeple tahaffuzhanenin tabii olarak Osmanlı Hükümranlığında olması gerekir.
İkinci olarak, yapılacak olan tahaffuzhane için en
münasip yer, körfezin hemen girişinde bulunan Hürmüz Adası’dır.Bu noktanın
Sıhhıye Meclisi’ne ve İtalyan Hariciyesi’ne tebliği kararlaştırılmıştır.212
Basra Körfezi sahilerinde inci aramak için bir Fransız
mühendisin, Rus sermayesiyle bir şirket kurduğu ve bu şirkete İran hükümetince
imtiyaz verildiğine dair bir belge de şöyledir:
Mehmet Şerif
Mabeyn-i Hümâyûn-ı Mülükhaneye başkitabet-i Celilesine Huzur-ı Âlî-i Nezaretpenâhiye
Basra Körfezi sahillerinde inci aramak için bir
Fransız mühendisin, Rus sermayesiyle bir şirket kurduğu ve bu şirkete İran
hükümetince imtiyaz verildiği bildirilmektedir.Kuveyt ve Katar kazalarında yaşayan ahalinin büyük bir bölümü de
söz konusu işle meşgüldürler. İleride bu insanların zarar görmelerinin ve Fransız
Şirketiyle yaşanacak muhtemel bir ihtilafın şimdiden önünün alınması için
Tahran Hükümeti’nin hangi şartlar altında bir imtiyaz anlaşması yaptığının
soruşturulması; Basra Vilayeti’nde lazım gelen araştırmaların yapılıp Hariciye
Nezareti’ne bildirilmesi istenmektedir.213
212 DH. MKT 2207 63 1317. M. 20
213 DH. MKT 2125 105 1316.C.14.
18Teşrîn-i evvel 314
Fransa’nın Anadolu’nun güney kıyılarında yapacağı
tren istasyonunun imtiyazıyla
alakalı bir belgesi de şöyledir:
21 Mayıs 91
tarihiyle Bab-ı Âli tercüme
Odası
Fives Lille (?) isimli büyük inşaat şirketi,
İskenderun Körfezi’ndeki Yumurtalık’tan başlayıp, Maraş,Urfa, Diyarbekir,
Harput, Mardin, Musul, Bağdat, Basra’ya uzanacak bir demiryolu hattının
imtiyazının almak istemektedir şirketin bu talebi , Lital (?) imzalı bir imzalı
bir dilekçeyle Osmanlı Devleti’ne bildirilmektedir.Belge, bu dilekçenin
Fransızca orjinaliyle Türkçe tercümesini havîdir.214
Basra’da İran Ticaret gemilerinden alınan vergiye dair
bir belge de şöyledir: Basra’da, İran Ticaret gemilerinden alınan vergiye, İran
Şehbenderliğince itiraz edilmiştir.Bu itiraz üzerine Hariciye Nezareti ve
Nezâret-i Umûr-ı Bahriye arasında yapılan yazışmalarda şöyle deniliyor:
İran Devletiyle yapılmış olan anlaşmalara göre (ki bu
anlaşmanın ilgili ikinci maddesi ekte verilmektedir) Osmanlı Devleti’nde sanat
ve ticaretle meşgul olan İranlılardan, Osmanlı Tebası gibi vergi alınması
uygundur. Basra’daki İran ticaret gemilerinden Osmanlı gemisi gibi vergi
alınması da maslahata uygundur.215
İngiltere tarafından Basra ve Faev arasındaki
yerlerde, Arap Hayvanlarının nakil edilmesiyle alakalı olarak bir belge de
şöyledir: Hariciye Nezaret-i Celilesi’ne 18 Eylül 82 tarihiyle İngiltere
Sefaretinden gelen takrire göre: Muhammere- Basra- Faev arasındaki yerlerde,
nakil ve ihracının Dahiliye Nezareti’nden alınan emre göre ihrac edilen hayvanlar
gemilerde muayene olunacak
ve içlerinde Arap Hayvanları
215 HR. HMŞ.İŞO 173 33 1307.R17.
olursa bunlara el konulacaktır.böyle bir el koyma durumunda memurlara
karşı konulmaması İngiliz konsolosundan rica edilmektedir. Bu durum, İngiliz
sefareti tarafından hakkaniyete aykırı olarak telakki olunmakta ve protesto
edilmektedir.216
İranlılar’ın Hürmüz Adası’nda hak iddia ettiklerine ve
buranın Osmanlı Devleti’ne ait olduğuna dair bir belge de şöyledir: Basra
Körfezi’nde bulunan Hürmüz Adası, esas itibarla Osmanlı
İdaresinde bulunmakla beraber
bir süreden beri bu ada, İran Devleti’nin
kontrolündedir. Mabeyn-i Hümâyûn başkitâbeti, Hürmüz Adsıyla alâkalı olarak, bu
adanın esasta kime ait olduğu tespiti için Divân-ı Hümâyûn’dan 26 Haziran 315
tarihiyle ve bin yüz elli altı rakamlı tezkire ile bilgi talep etmiştir.
Divân-ı Hümayûn kayıtlarında yer alan ve İran Devletiyle yapılmış olan
ahitnameler incelenmiştir. Bu inceleme neticesinde Sultan Ahmed-i Sâlis, Sultan
Mahmud-ı Evvel, Sultan Mahmud-ı Sânî, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz
devirlerine ait kayıtlara bakılmıştır.ancak bu kayıtlarda hudutla alâkalı açık
bir bilgiye ulaşılamamıştır.bununla beraber İran hududunda yaşanan bazı
müşkülattan dolayı vaktiyle Derviş Paşa’nın riyâsetinde teşkil olunan bir
komisyonun kayıtlarından, zikrolunan bölgeye dair işaretlemelerin yaptığı
haritalar bulunmuştur.bu haritaların tahkiki için askerlere müracaat edilmesi
yerinde olacaktır.217
II.
BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ'NİN BASRA
POLİTİKASI VE ALMANYA
3.1. TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ
3.1.1. Bismarck Dönemi
Türk –Alman ilişkileri Prusya Devleti dönemine kadar
uzanır. Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya Devletlerinin yayılma isteği
karşısında rahatsız olan ve tehdit altında olan bir devletti. Aynı şekilde
Prusya’da bu iki devletin yayılmasından endişe duyuyor ve Osmanlı Devleti ile
yakınlaşmayı uygun buluyordu. Prusya’nın Osmanlı Devleti ile sınırı yoktu. Bu
nedenle Osmanlı Devleti’nde yayılma isteği de söz konusu değildi. Protestan
olması sebebi ile Katolik ve Ortodoks devletler gibi koyu bir Hıristiyan
severlik siyasetine de sahip değildi. Bütün bu ilişkiler Osmanlı ile alman ilişkilerinin dostluk
çerçevesinde gelişmesine sebep olmuştur218.
Prusya döneminde başlayan siyasî ilişkiler 1871’de
Alman millî birliğinin kurulmasından sonrada devam etmiş; özellikle II.
Abdülhamid döneminde daha da artmıştır. II. Abdülhamid’den sonra Genç Türklerde
Almanya ile ilişkileri sürdürmüşlerdir.
Alman birliğinin kurucusu olan Bismarck zamanında
Almanya Osmanlı’ya karşı kayıtsız bir tutum sergilemiştir. Hatta Türkiye’nin
Rusya’ya verilmesini dahî savunmuştur219.
Bismarck, 1870 yılında Almanya’nın millî birliğini tamamladıktan sonra temkinli
yönetimi ile sömürgecilik faaliyetlerine girişmemiştir220. Bismarck,
dış politikasını Avrupa’da barışın korunması prensibi üzerinde yoğunlaştırdı.
Bu sebeple Avrupalı devletler gibi Şark meselesinin üzerine gitmez Almanya’nın
218 Muzaffer Tepekaya, “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler, C.XIII,
Ankara-2002, s. 40.
219 Süleyman Kocabaş,
Türkler ve Almanlar, Vatan y., İstanbul-1988, s.32.
220 Hubert Deschamps, Sömürge İmparatorluklarının Sonu, çev. Oktay Akbal, İstanbul-1966, s.19-20.
kuruluş aşamasında bir devlet olmasından dolayı, varlığına zarar
vereceğini düşünürdü221. Bismarck döneminde,
II. Wilhelm 1889’da İstanbul’u ziyaret etmiştir. Bismarck bu ziyareti Rusya’yı
proveke edeceği düşüncesi ile doğru bulmuyordu. Bu ziyaretin ana gayesi II.
Wilhelm’e göre, Alman mallarına Pazar bulunması ve Orta Doğu’da bir nüfuz alanı
oluşturulması idi. Demiryolu inşası için mühendisler, salgın hastalıklara karşı
tedavî amaçlı doktorlar Osmanlı ordusunu eğitmek için askerî öğretmenler,
Osmanlı Devleti’nde Alman tesirini sistematik haline getiren ilk öğelerdi. Bu
ikinci ziyaretten sonra Almanya’nın Şark siyaseti emperyalist karakter kazandı222.
1890 yılında Bismarck’ın istifa etmesi ile Almanya
yayılmacı bir politika izlemeye başlamış basın ve kamuoyu da bir dünya
imparatorluğu kurma idealine şartlandırılmıştı. Ancak o dönemde sömürge
yarışında geç kalan Almanya’nın gerek sömürge olmaya elverişli az alanın
kalması, gerekse edindiği sömürgeleri destekleyecek donanma gücünün olmayışı,
Almanya’yı ilk etapta Doğu’nun az gelişmiş, fakat zengin kaynaklara sahip
geleneksel imparatorluklarına yöneltmiştir.
3.1.2. Wilhelm Dönemi
Almanya’nın hem istediği özelliklere sahip, hem de
Almanya’nın dostluğunu uman Osmanlı Devleti,
Almanya için en uygun yayılma alanı olmuştur.
II. Wilhelm’i Osmanlı Devleti’nin tamda Almanya’nın aradığı bölge
olduğuna iknâ eden kişi ise 1879-1881 yılları arasında Almanya’nın İstanbul
büyükelçiliğini yapan Kont Von Hatzenfeldt olmuştur. Hatzenfeldt’e göre,
Napolyon’a kadar Fransa Osmanlı Devleti’ndeki en imtiyazlı ülke idi. Daha sonra
İngilizler onların yerini aldı. fakat
1878’den sonra Kıbrıs ve Mısır’a yerleşmeleri ve çeşitli sebeplerle İngiltere
Osmanlıların güvenini kaybetti. Osmanlı Devleti’ndeki boşluğu Almanya
doldurmalı idi. Bundan böyle Almanya
Osmanlı yanlısı görünen
ve bu vesile ile
221 Tepekaya,
a.g.m., s.41.
222 Mustafa Gencer,
“Osmanlı-Alman Münasebetleri Çerçevesinde ‘Şark Meselesi’ ”, Türkler, C.XIII, Ankara-2002, s.35.
Osmanlı Devleti’nin kaynaklarını barışçı yollarla
faydalanmayı amaçlayan bir politika izlemeye başlamıştır223.
II. Wilhelm 1898 ziyaretinde Şam’daki konuşmasında
kendisini sadece Osmanlı Devleti sınırları dahilindeki değil, bütün
Müslümanların dostu ilân etmesi, özellikle İngiltere’yi çok rahatsız etmiştir224. II. Wilhelm, Osmanlı Devleti’ni ikinci
ziyaretinde sultan ile askerî ittifak anlaşması uğrunda zemin yoklamaya bile
çalıştı. “Amaç … Rusya, İngiltere, Fransa kendine karşı yapacakları bir savaşta
çember içine alınmaktan, ancak Türk dostluğu ile kurtulabilecekti.”225
Sultan Abdülhamid, kayserin bu teklifini şöyle anlatır
ve tavrını ortaya koyar: “Alman imparatoru ile bir akşam hususi
görüşmemiz esnasında iki elimi birden tuttu Avrupa’da bir harp zuhur ettiği
taktirde bizim tarafımıza geçersiniz değil mi majesteleri ? dedi. Cevaben,
‘aziz dostumuzsunuz fakat size şimdiden söz vermek hakkına haiz değilim; bunu
ancak o zaman düşünebilirim’ dedim. Devletimizin menfaatlerini düşünmeden
hiçbir devletin arzusuna hedef olamazdım. Avrupa’da siyasî vaziyet her an
gerilemekteydi. Ne zaman olsa umumî bir harp çıkacaktı. Fakat bizim bir tarafa temayül
göstermemiz yavaş yanmakta
olan bir ateşi alevlendirebilirdi. Buna sebep
olarak biz gösterilirdik. Adımlarımızı saymaya, hesapsız hareket etmemeye
mecburduk.. Herkes, “ben diplomatım” demekle diplomat olmaz. Bismarck hakiki
bir diplomattı. Avrupa’nın ruhunu bilirdi. Kendisiyle hususî muhaberatım
vardır. Aramızda karşılıklı birçok mektuplar gönderilmiştir. Almanlar
askerlikte ve çalışkanlıkta birinci derecede bir milletti. Ama Rusların
nüfuz kuvvetine, İngilizlerin sinsi politikasına karşı gelebilir miydi ?
burası kestirilemez. Ben hiçbir devlete
söz verip bağlamadım. İngiltere’nin ve
Fransa’nın gözleri daima Şark’ta
idi. Bilhassa Müslümanlarla aramızda nifak çıkartmak emelleri idi. Kuvvetimizi
bu suretle kırmak istiyorlardı. Halifelik politikası
ile bunu önlemek istiyordu”.226
223 Bayram Soy, “II. Wilhelm
Welpolitik ve II. Abdülhamid”, Türkler, C.III,
Ankara-2002, s.28.
225 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VIII,
TTK y., Ankara-1983, s.175.
226 Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, Güven y., İstanbul-1960, s.49-50.
II. Wilhelm, Ermeni meselesi, Makedonya ıslahatları,
Siyonizm davası gibi Türkiye’nin başına gaile
olan meselelerde müşahede
ediliyordu. Ermeni meselesinde kayzerin ermeni
komitacılarının meydana getirdikleri kanlı olaylar sebebi ile sultana bir
telgraf çekip, “kumandam altında bulunan altı kolordum zat-ı şahanenizi
muhafaza için yardıma hazırdır.” dediği rivayet edilir.
II. Wilhelm’in tahta geçmesi ile Almanya’nın Osmanlı
Devleti’ne karşı politikası da değişmiştir. Bunda hiç şüphesiz II. Wilhelm’in
kişiliğinden gelen bir dinamizm, gerekse iş ve endüstri çevrelerinin etkisi ile
sömürgeciliğe büyük önem vermesi etkilidir. Gerçi Almanya’nın sömürgeciliğe
başlaması Bismarc’ın son yıllarındadır.II. Wilhelm, İngiltere’nin ekonomik ve
güvenlikle ilgili nedenlerle kimseye bırakmak istemediği Osmanlı Devleti’ni
Almanya için en doğal ve elverişli ekonomik yayılma alanı olarak görmüştür. II. Wilhelm, askeri bakımdan
da Osmanlı Devleti’ne yerleşmeyi gerekli görmüştür.çünkü eğer Almanya günün
birinde İngiltere ile savaşa tutuşmak zorunda kalırsa, onu kendi adalarında
yenemeyeceğine göre, sömürgelerine giden yolda vurmalı idi.227
Welpolitik siyasetini izlemeye başlayan II. Wilhelm’in
Osmanlı Devleti ile ilişkilerinin gelişmesinde şunlar etkili olmuştur:
1.
Osmanlı toprakları Alman ihraç sanayi ürünleri için
geniş bir Pazar niteliğinde idi.
2.
Anadolu bir yandan
Alman dokuma sanayinin en önemli hammaddesi olan pamuğa, diğer yandan gıda maddelerine ve tahıla ihracını
karşılayacak kapasitede idi.
3.
Devlet topraklarının bakır, krom, kurşun ve petrol
gibi maden yatakları Alman endüstrisinin ihtiyaçlarını karşılayacak
kapasiteydi.
4.
Stratejik bir konumda olan Osmanlı toprakları ile
Almanya arasında kara yolu bağlantısı
kurulması ile hem İngiltere’nin deniz ablukası ortadan kaldırılıyor, hem de
Almanya’nın Rusya ve İngiliz sömürgelerini kolayca vurmasını sağlıyordu.
5. Türkiye’ye gönderilen Alman askerî uzmanları sayesinde alman sanayicileri,
227 Haluk Ülman, I. Dünya Savaşı’na Giden Yol, Ankara-1972, s.209-210.
demiryolları ve silah bağlantılarına dayanarak, Türkiye’deki önemli
noktaları denetim altında bulundurabilirlerdi. 6. Zayıf ver yıkılmakta olan bir
imparatorluk konumunda olan Osmanlı Devleti Alman yardımı ve etkisi sayesinde
kısa sürede ele geçirilebilirdi.228
Kayzer’in Türkiye’yi son ziyareti sırasında,
Almanların İzmit-Konya demiryolu hattını Bağdat ve Basra’ya kadar uzatmak
istedikleri kabul edildi. Buna müteakip 29 Ocak 1899’da Anadolu demiryolu
kumpanyasına, Haydarpaşa istasyonunu inşâ, Haydarpaşa-Sirkeci hattında feribot
işetmesi Köstence-İstanbul telgraf hattı döşeme imtiyazları verilmiştir.
3.1.3.
Abdülhamid’in Almanya’ya Yakınlaşma Nedenleri
Abdülhamid’in Almanya’yı seçmesinin nedeni iç ve dış
politikada hareket alanının sınırlanmış olması idi. Bu yıllarda Osmanlı
maliyesi en bunalımlı dönemlerinden birini yaşamakta idi. Ayrıca 1877-78
Osmanlı- Rus Savaşı, devletin tek başına ayakta kalamayacağını göstermişti.
İngiltere Ayastefanos Antlaşması’nın engellenmesi karşılığında Kıbrıs’ın
yönetimini devralmıştı. Böylece İngiltere’nin Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma
düşüncesinden uzaklaştığını onun yerine devletin kendisi için stratejik önem
taşıyan bölgelerini ele geçirmeye yöneldiği gösteriyordu.
1882 yılında İngiltere Mısır’ı da işgal edince
Abdülhamid’in İngilizlere karşı duyduğu kuşku hat safhaya ulaştı. Bunun yanında
İngilizler Arapların yaşadığı bölgelere yönelerek buradaki Arapları kışkırtarak
Abdülhamid’in Müslüman unsurları bir arada tutabilme çabasını baltalaması da
ayrı bir nedendi. Abdülhamid, Avusturya’nın Balkanları İtalya’nın da Osmanlı
Afrika’sını denetim altına almaya çalıştığını bildiği için Almanlara
yakınlaşması onun görüşü açısından çok doğaldı. Çünkü Osmanlı toprakları
üzerinde herhangi bir talebi olmamış, olan tek Avrupa ülkesi Almanya idi. Almanya’nın Müslüman sömürgesi de yoktu. Böylece
228 Bayram Soy, “Anadolu- Bağdat
Demiryolları Çerçevesinde Osmanlı-Alman Yakınlaşması”, YTY,
S:31 (2000), Osmanlı Özel Sayısı 1, s.309-310.
Müslüman nüfuzu ve toprağı
elinde kalan Osmanlı’nın Müslüman unsurları kışkırtacak davranışta bulunmayan
Almanları seçmesi doğaldı.
II. Abdülhamid, Bağdat demiryolunu Almanlara verme sebebini
hatıratında
şu şekilde dile getirmiştir: “Bağdat demiryolu sayesinde eskiden mevcut olan
Avrupa-Hindistan ticaret yolu, tekrar işe yarar hale gelecektir. Eğer bu
yol Suriye ile Beyrut İskenderiye ve Hayfa ile de irtibat kurmak üzere
birleşirse, yeni bir ticaret yolu ortaya çıkmış
olacaktı. Bu yol, imparatorluğumuz için sadece iktisadî
bakımdan büyük fayda temin etmekte kalmayacak, aynı zamanda, oradaki
kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından askerî bakımdan da çok
ehemmiyetli olacaktır”229.
II. Abdülhamid’in Almanların Osmanlı’yı sömürgeleştirmek
istemesine izin verdiğini iddia eden tarihçilerin aksine Earle, Abdülhamid
hakkında şunları söyler: “Sultan
Abdülhamid ne olursa olsun, hiçbir zaman bir aptal değildi. Bağdat demiryolu
ayrıcalığını verirken bu akıllı ve aynı zamanda kuruntulu otokratın bir alman tuzağına
düşmüş olduğunu düşünmek
saçmalık olur. Sultan Abdülhamid’in
vermek adeti yoktu. Vermekten
kaçamaz duruma düştüğü
zamanda her zaman
kendisi ve imparatorluğu için
sonunda kâr getirecek şeyler verirdi. Lord Curzon’un dediği gibi, Sultan
Abdülhamid’e göre en büyük iyilik dışarıya değil, içeriye yapılan iyilikti.
Sultan Abdülhamid, demiryolu ayrıcalıkları vermekle imparatorluğun yeni ipotekler
altına gireceğini biliyordu. Fakat ipoteklerinde yararları vardı.
Demiryollarının yapımı ile, Sultanın imparatorluk içindeki Türklerinde yakın
doğudaki otoriteleri güçlenecekti”230.
II. Abdülhamid’in Almanya’yı çeşitli bakımlardan
yakınlık duyduğunu anlıyoruz. Bir kere daha şehzadeliğinde çıktığı Avrupa
gezisinde Prusya’nın kudretine hayran olmuştu. İkincisi, Abdülhamid’e göre
Almanya imparatorluğu içinde Müslüman halk da yoktu ve bu bakımdan iki ülke
arasında bir çatışma beklenemezdi. Üçüncüsü, Alman parlamentarizminin de Osmanlı mutlakıyetinden
229 II. Abdülhamid Siyasî
Hatıratım, Hareket y., İstanbul-1974, s.78.
230 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu
Savaşı, çev. K. Yargıcı, İstanbul-1972, s.38.
pek büyük bir farkı yoktu.
Bu durumun, II. Abdülhamid’i kurulacak bir yaklaşımının
kendi politik tutumunu hiçbir tehlike getirmeyeceğini, hatta onu
güçlendireceğini düşünerek Almanya’ya daha fazla ittiği söylenebilir231.
3.1.4.
Almanlara Demiryolu İmtiyazının Verilmesi
1875 yılından sonra, Avrupa malî çevrelerinin
Osmanlı’ya yaptıkları imtiyaz başvuruları tamamıyla kesilmişti. Sermaye
sahiplerinin, borçlarını ödeme güçlüğü içinde kıvranan devlet topraklarından
yeni yatırımlara girişmek istememeleri doğaldı. Avrupa sermayesinin 1881
yılından sonra özellikle demiryolları konusunda yeniden Osmanlı Devleti’ne
yönelmesi Duyun-ı Umumiye idaresinin kuruluşu ile ilgilidir. Zira Duyûın-ı
Umûmîye’nin görevleri arasında kilometre garantilerine ayrılan gelir kalemlerine tahsil ederek demiryolu
şirketlerine ödemekte bulunuyordu. Böylece, Osmanlı
topraklarında demiryolu yatırımları yeniden cazip hale gelmiştir. Osmanlı’ya
birbiri peşi sıra demiryolu imtiyaz başvuruları gelmeye başlamıştır. Bu
başvurular arasında Cazelet gibi İngiliz Collas gibi Fransız girişimcilerinki
dikkat çekicidir. Ancak Alman dış işleri bakanlığının desteğini alan Deutsche
Bank rekabet eden güçler arasında Abdülhamid tarafından tercih edilen olmayı
başardı232.
II. Abdülhamid öncesinde Batı Anadolu’daki yapılan
demiryolları haricinde doğuya doğru demiryolu yapılma isteği de olmuştur. XIX.
yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı
ülkesinde (Rumeli, Anadolu, Yakındoğu) demiryolu inşâ etme istekleri ve bu
amaca yönelik projeler üzerinde çalışılmakta idi. Ancak projelerin çoğunun
ortak noktası, İstanbul’dan Basra’ya uzanan bir güzergâhta demiryolu inşâ etmek ve işletmeye açmak konusunda toplanıyordu. Devletin merkezî topraklarından geçen bu güzergâhın şube
hatları ile Akdeniz ve Kızıldeniz’e bağlanması öngörülüyordu. İlk planda
İstanbul’da (Haydarpaşa İstasyonu) İzmit’e demiryolu döşendi. Bu hattı Türkler
kendi sermayeleri ile döşedi. Alman mühendis Wilhelm Von Pressel’in
gerçekleştirdiği bu hat Bağdat demiryolunun başlangıcı olarak değerlendirildi. 1871 ile
1873 arasında biten bu hattı
Osmanlı Devleti kendi işletmek
231 Haluk Ülman, a.g.e.,
s.215.
istedi. Ancak kazanç sağlanamadığından bu hat bir İngiliz şirketine daha
sonra da Almanlara kiralandı. 24 Eylül 1888’de Wüttenbergische Vereinsbank
müdürü Alfred Von Kaulla hem bu
hattın işletmesini hem de Ankara’ya kadar uzatma imtiyazını aldı.
Daha sonra 24 Mart 1889’da hattı gerçekleştirmek için
hem bu banka hem de Berlin’deki
Deutsche Bank’ın sermayesini sağladı. Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi
kuruldu. Şirket, üzerine aldığı yükümlülükleri zamanında yerine getirdi.
çalışmaları hızla bitirerek 1890’da 40 km.lik İzmit-Adapazarı hattını işletmeye
açtı. Daha sonra 1891’de
Ankara hattı, Birecik’e kadar uzatıldı. Ocak 1893’de 485 km.lik
ray döşenerek Ankara’ya ulaşıldı. Ankara demiryolu şirketi 15 Şubat 1893’de
Eskişehir-Konya hattının imtiyazını da aldı. 444 km.lik bir demiryolu daha ray
döşenerek hat, 1896’da Konya’ya ulaştı. Böylece Almanya XIX. yüzyıl sonlarında
Haydarpaşa’dan Konya’ya yaklaşık 1000 km.lik bir demiryolu hattını döşediler233.
XIX. yüzyıl sonunda bazı Alman şirketleri Osmanlı
Devleti’nde yatırıma teşebbüs etmiştir. Fakat madencilik ve ulaştırma alanında
var olan imkanlar zaten İngiltere ve Fransa şirketleri tarafından paylaşılmış
olduğundan Almanya bunlardan arta kalan imkanları değerlendirmesi gerekiyordu.
Anadolu ve Mezopotamya zenginlikleri Almanların ilgisini
çekmekte idi. Ancak
buraya kadar uzanabilmek için temel bir yatırımın yapılması gerekiyordu. İşte Anadolu
Bağdat-Basra demiryolu projesi böylece tarih sahnesine çıkmıştı. Bağdat
demiryolu projesinin Wilhelm Pressel isimli Avusturyalı mühendis hazırlamıştır.
Almanya’nın Bağdat demiryolu imtiyazını elde etmesi,
etki alanını Basra Körfezi’ne kadar genişletmesi anlamına geliyordu. Bu durumda
İngiltere, Hindistan yolunu, Fransa’da Suriye’de oluşturmaya çalıştığı nüfuz bölgesini, Rusya ise
güneye doğru yayılma emellerini tehdit altında hissediyor her yolu deneyerek
Bağdat demiryolu
imtiyazının Almanlara verilmesini engellemeye çalışıyorlardı. II. Wilhelm ise, 1897 yılında Veltpolitik’in oluşturulma ve uygulanmasında en
233 Mehmet İşbirli, “Bağdat
Demiryolunun Akdeniz Uzantısı
Toprakkale-İskenderun Demiryolu”,
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi, S.23 (2004), s. 217.
güvendiği devlet adamlarından biri olan Marschall Von Bieberstein’in,
İstanbul’da büyükelçilik görevini atayarak yeni dış politikasında Osmanlı
politikasını önemini göstermiş oluyordu234.
Bağdat demiryolu bu nedenle İngilizlerin Aydın, Fransa
demiryolu hattından farklı bir nitelikte idi. Bu hat verimli bölgelerin
ürünlerini kolay yoldan batıya aktaracak yatırımlardı. Oysa Bağdat projesi
işlenmeyen zenginlikleri istismar
edecek alt yapısal tesislerinde birlikte kurulacağı bir büyük yatırımlar
grubunu öngörüyordu235.
Bağdat demiryolu hattı, Ankara’ya 1893’de ulaşabildi.
Almanlar, yeni anlaşma ve bu hattın uzatılması yönünde yine imtiyaz talebinde
bulundular. Yapılan proje taslaklarından dolayı Rusya itiraz edince
Kayseri-Diyarbakır-Musul üzerinden Bağdat hattından vazgeçilmiş,
Ankara-Eskişehir-Konya hattının yapımına karar verilmiştir. Bu hat 1895’te
açılmıştır236.
1888 yılında Anadolu demiryollarının inşâ ve işletme
imtiyazının Deutsche Bank’a verilmesi Osmanlı
Almanya ticaretinde önemli
bir adım olmuştur. 1898
yılında II. Wilhelm
İstanbul’a ikinci kez gelmiş ve bu Osmanlı
ilişkilerinde bir
dönüm noktası olmuştur. Bu ziyaretin sonucunda Anadolu demiryolu
şirketine Haydarpaşa İstasyonu inşâ imtiyazı verildi. Bunu Haydarpaşa-Sirkeci
hattında feribot işletme Köstence-İstanbul telgraf hattı döşeme imtiyazları
takip etmiştir. Fakat bunların arasında en önemlisi ve İngiltere’yi en çok
endişelendiren Orta Doğu bölgesinde bir İngiliz-Alman rekabetinin doğmasına
neden olan 5 Mart 1903 tarihinde Deutsche Bank’a Bağdat demiryolu projesinin
verilmesidir. Böylece Alman iktisadî
nüfuzu Osmanlı Devleti’nde etkisini arttırmıştır237.
Almanların demiryolu hattı boyunca Alman kolonileri kurma isteğine karşı Osmanlı
Devleti her zaman karşı çıkmıştır. Pan-Germenistlerin ısrarla üzerinde
234 Özyüksel, “Anadolu…, s. 668.
235 Ortaylı, a.g.e.,
s.15.
236 K. Pastırmacıyan, Şarkî Anadolu Şimendiferi Meselesi, Arakis Matbaası, İstanbul-1328, s.4.
237 Rıfat Önsoy, Türk-Alman İktisadî
Münasebetleri, İstanbul-1982.
durdukları bu konu II. Abdülhamid tarafından reddedilmiştir. II.
Abdülhamid hatıratında “Alman Göçü” meselesi ile ilgili hassasiyetini şöyle
ortaya koyar: “Almanya’nın bize harekâtını biraz frenlemek yerinde olacaktır.
Büyük senyöre (Alman sefiri Von Bieberstein) kendisinden ve politikasından pek
emin olmadığımızı belli etmek
lazımdır.
Berlin sefirimizden öğrendiğime göre, Kayzer
Anadolu’da Almanları tutan bir muhit yaratmak istiyormuş, iktisadî vaziyetimizi
düzeltmek için Almanlardan istifade etmeyi doğru buluyorum. Fakat Alman
gazetelerinin yazdığı ve arzu ettiği gibi, Bağdat demiryolu üzerinden Alman
kolonilerinin kurulmasına gelince katiyen taraftar değilim. Dedelerimizin pek
çok fedâkârlık yaparak elde ettikleri bu toprakları Alman
kolonilerine terk edeceğimizi zannediyorlarsa çok aldanıyorlar.
Zaten şimdiye kadar yabancılara lüzumundan fazla müsamaha göstermiş
bulunuyoruz. Anadolu
yalnız bize aittir.
Pek çok yerden itilip kakıldıktan sonra buraya yerleşen din kardeşlerimizi bu son mercilerini
muhafaza edeceğiz”238.
Abdülhamid’in Bağdat demiryolu imtiyazını Almanlara
veriş sebeplerinden biride onların Pan-İslamist politikaya destek olmaları idi.
Bağdat demiryolu Alman Welpolitiğinin bir parçası olmuştur239.
İmtiyaz analaşmaları üzerinde de burada durmakta yarar
vardır. İmtiyaz anlaşmalarının maddeleri incelenirse durum daha iyi
anlaşılacaktır. Yalnız onun öncesinde imtiyaz anlaşmalarının ne surette
yapılacağı uzun süren mücadeleler sonunda olmuştur . Bu döneme ait olarak
imtiyaz antlaşmasının görüşüldüğü bir dönemde Almanya temsilcisi Siemens ile
Osmanlı Hariciye Nezareti arasında meydana gelen bu antlaşmasının maddeleri
arasındaki oluşma safhasıyla ilgili olan bir belgeyi burada sunuyoruz. Belge 8
Teşrin- Sani sene 315 yılına aittir. “Almanya’dan demiryollarına ait gelen
telgraf Alman İstanbul Büyük Elçisi Siemens
tarafından tercüme edilerek Hariciye Nezaretine sunulmuş ve Osmanlı devletinin fikri alınmıştır. Konu şöyledir: Konya,
Bağdat ve Basra ile alakalı
238 II. Abdülhamid Siyasî
Hatıratım, s.128-129.
239 Earle, a.g.e., s.134.
demiryolunun inşası hakkında Almanya iki cihet olduğunu belirtiyor.
Birincisi devlet kendi hesabına bir
muayyen faiz ve amortisman tahsisle dört yüz milyon franklık ödünç para alma
akdi ve bu paranın nasıl elde edileceğine dair konuşuluyor devletin bu para
karşılığında ipotek göstermesi isteniyor. İkinci husus ise demiryolunun Anadolu
Kumpanyasına yaptırılmak ve masraflarının nasıl temin edileceği hakkında
tavsiyelerle alâkalı bir belgedir.
Birinci yolu Osmanlı seçmemiştir. Çünkü dört yüz
milyonluk parası yok teminat akçesinin fiyatını çok yüksek buluyor. Osmanlı
demiryollarının geçtiği yerlerde toplanan geliri
teminat akçesi göstermek
istiyor.( Çünkü Osmanlı
daha önce de demiryollarını bu
şekilde yaptırmıştır.) 240 durum bu şekilde antlaşmanın yapıldığı zamana kadar sürüncemede
kalıyor.
Almanlarla ilk önce ön sözleşme imzalanmıştır. Buna
göre Deutsche Bank Osmanlı Devleti’ne %7 faizli 200.000 Sterlin borç para
vermeyi kabul etmiştir.23.12.1899 tarihinde ön antlaşma Siemens ve Zihni Paşa
arasında imzalanmıştır.241 Almanlarla 5 Mart 1903 tarihinde kesin
antlaşma imzalanmıştır. Antlaşmanın özetini şu şekilde verebiliriz:
“ –Daha önce Anadolu Demiryolları adı altında yapılan
Ankara ve Konya hatları eski sahiplerinin mülkiyetinde kalacak, Konya’dan sonra
inşa edilecek yeni hatlara içinse, Bağdat Demiryolu Şirketi adına bir kumpanya
kurulacaktı.
-
Osmanlı hükümeti
şirkete kilometre başına 4500 faranklık bir işletme geliri garanti etmişti.
Demiryolunun işletme geliri 10.000 Frankı aşarsa hükümet ile şirket arasında % 60 ile %40 oranında pay edilecekti.
İşletme geliri 4500 ile 10.000 Frank arasında olursa, 4500 Frankın üstü
hükümete kalacaktı.
-
Demiryolu birbirinden bağımsız 200’er kilometrelik birimler halinde inşasına karar vermiştir. böylece yeni bir bölünme başlamadan gerekli
240 BOA, Y MTV 196 64 1317. B16. ( İki belge halinde)
sermaye elde edilmeye çalışılacaktı. İlk olarak 200lik bölüm için tanınan
sekiz yıldı.
-
Bağdat Demiryolu
Şirketi döşediği hatların her iki yanında yirmişer kilometrelik bir bölgede
maden arama çalışmaları yapabilecek, inşaat için kullanacağı keresteleri,
devlet ormanlarından elde edecekti. Şirket aynı şekilde su kaynaklarından da
yararlanma hakkına da sahipti.
-
Bağdat Demiryolu
sözleşmesinin sekizinci maddesi inşaatta kullanılacak olan yurt dışından gelen malzemelerden devletin gümrük vergisi
almayacağı yönünde idi.
-
Anadolu
Demiryolu Şirketi hiçbir zaman demiryolu hatlarından herhangi bir bölümünü,
Osmanlı yöneticilerinin onayı olmaksızın bir başka işletmeye devir
edemeyecekti. Ayrıca Osmanlı Hükümeti Konya-Bağdat hattını satın alma hakkını
saklı tutuyordu.
-
Demiryolu
Şirketi Dicle ve Fırat üzerinde gemicilik yapma izni veriyordu. Bu ayrıcalık şimdiye değin yalnızca
İngiltere’ye verilmişti. Şimdi İngiltere ve
Almanya arasında durum gerginleşecekti. Ayrıca Almanlara Basra ve Bağdat’ta liman imtiyazı verilmiştir. İngilizler Hindistan yol güvenliği sebebi ile Almanlarla karşı karşıya
gelecekti.
-
Her iki
kumpanya’da Osmanlı Şirketi statüsünde olduklarından, ilgili davalarda Osmanlı
mahkemeleri yetkili olacak; devlet daireleri ile yazışmalarda Osmanlıca
kullancaklardı. Ayrıca Türk postaları ve posta memurları ücretsiz taşınacak,
yolcular ve yük sahiplari en yüksek ücretler belirlenecekti.
-
Demiryolu
barışta ayaklanmaları bastırmak için savaş zamanında da tümüyle askeri
amaçlarla kullanılacaktı. Demiryolu Şirketi hatlar boyunca askeri amaçlı
istasyonlar kurmakla yükümlü kılınmıştı.
-
Güzergah
Konya’dan başlayıp Karaman, Ereğli, Adana, Hamidiye, Kilis, Tel Habeş,
Nusaybin, Musul,Tekrik, Samatra, Bağdat, Kerbela,Necef üzerinden Basra’ya ulaşacaktı.bu ana hatlardan Urfa, Haleb, Kastabol, Hanikin’e ve
Basra’dan İran Körfezi’ne henüz
saptanmamış her hangi
bir noktaya şube hatları döşenecekti.”242
Osmanlı Devleti’nin Almanlara demiryolu imtiyazı vermesinden sonra
30
Teşrin Sani sene 99’da Alman İmparatoru Wilhelm, II.Abdülhamid’e teşekkür
telgrafı çekmiş ve Abdülhamid’de karşılık teşekkürü etmiştir.243
III.2. Avrupa Devletlerinin Bağdat
Demiryoluna Bakışı
Almanya’nın rakibi İngiltere idi.
İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek için çaba
gösteriyordu.bu nedenle de Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyucu
gözüküyordu. Almanya’nın Osmanlı topraklarını ele geçirici
bir politikasından söz edilemez.
Bunun karşılığı olarak da Osmanlı Devleti’nden ekonomik ve siyasi çıkarlar beklentisi içerisindeydi. Osmanlı Devleti’ne bol
bol krediler açıyor, demiryolları yapıyor,
ordunun yeniden düzenlenmesinde ordunun düzenlenmesinde görev alıyor, askeri uzmanlar göndermekten kaçınmıyordu.
Özellikle II. Meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı- Alman
ilişkileri daha da sıklaşmış ve Osmanlı
Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanların yanında yer almasına neden olmuştur.244
Almanya’nın Bağdat Demiryolu imtiyazını elde etmesi,
etki alanını Basra Körfezi’ne kadar genişletmesi anlamına geliyordu.bu durumda
İngiltere, Hindistan Yolunu, Fransa’da Suriye’de oluşturmaya çalıştığı nüfus
bölgesini, Rusya ise güneye doğru
yayılma emellerini tehdit altında hissediyor her yolu deneyerek Bağdat Demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesini engellemeye çalışıyorlardı.II.
Wilhelm ise, 1897 yılında Welpolitiğin oluşturulma ve uygulanmasında en
güvendiği devlet
adamlarından biri olan Marschall Von Bieberstein’in, İstanbul’da büyükelçilik
görevini atayarak yeni dış politikasında önemini göstermiş oluyordu.245
242 Özyüksel, a.g.e.,s.194,195.
243 BOA, DH MKT. 66 33 1310 Za 28.
244 Yahya Akyüz v.d, Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Tarihi, C.I, 5.b, Ankara-1997, s.35.
245 Özyüksel, “Anadolu…,s.668.
Almanya’nın demiryollarını yaparken
Basra’da bir üs oluşturma düşüncesi de güttüğü görülür.Rusya’nın da güneyde bir üs edinme isteği yine devam
etmektedir. İngiltere’nin bu dikkate değerdir.
“… Hem Rusya hem
konuda düşüncesi hakkında Dunn’un şu görüşleri
de Almanya,
Basra Körfezi’nde bir üst ve liman
kurmaya can atıyor, ancak geçmişteki İngiliz
bakanların karşı koymalarına rağmen Kayzer padişahın rızası ve yardımıyla Bağdat Demiryolu inşasını
Basra Körfezine
doğru
götürmektedir. Büyük
Biritanya, Almanya
ve Rusya gibi davranmıyor bu
bölgede toprak elde etmek yada
sorumluluklarını genişletmek niyetinde değil bizim bütün isteğimiz ticaretin
himaye altına alınması ve açık kapı politikası. Bu dilekleri Almanya içinde
gerçekleştirecek olursak olursak ve nehir kenarındaki bağımsız devletler
üzerindeki himayemizi sürdürürsek Almanya’nın yakınması söz konusu olamaz hele
bağımsızlığını ilan ettiğinde, ederse tabi, yeni Arap Devletleriyle dosta
ilişkiler kurarsak …öte yandan her ne kadar Müslüman tebası ile onun namına
muharebelere katılmaya niyetimiz yoksa da, padişah ile de dosthane
ilişkilerimizi sürdürmek niyetindeyiz.”246
Almanlara verilen imtiyaz Fransa’yı
harekete geçirdi. Fransa mevcut demiryolu
yatırımlarını genişletmek isteğindeydi ve Osmanlı’dan yeni imtiyazlar
talep etti. Anadolu demiryolları kumpanyasına yolu
Konya’dan öteye uzatmak için gerekli
imtiyaz verilince Fransa’da adeta olayın tazminatı olarak Ege’den Kasaba
Demiryolunu Afyon’a kadar uzatmak ve Suriye’de
Şam-Humus-Halep hattını inşa için gereken
imtiyazı aldılar.1898 yılında Osmanlı Asyasını İngiltere, Fransa ve
Almanya’nın demiryolu hatlarının durumu şöyle idi:
İngiltere hatları
İzmir-Aydın 373 km.
Mersin-Adana 67 km.
Toplam 440 km.
Fransız hatları
İzmir-Kasaba 512 km.
Yafa-Kudüs 87 km.
Beyrut-Şam 247 km.
Şam-Halep 420 km.
Toplam 1266
km. Alman hatları Haydarpaşa-İzmit 91 km.
İzmit-Ankara 485 km.
Eskişehir-Konya 444 km.
Toplam 1020 km. 247
Almanların yeni imtiyazlar elde edip,
nüfuz alanlarını genişletmeleri derhal diğer
devletlerin tepkisini doğurdu. Deutsche Bank ve Anadolu Demiryolları
Kumpanyası’nın elde ettiği imtiyazlar özellikle
İngilizlerin şiddetli protestolarına neden oldu.
Britanya büyükelçisi Sir Phillip Currie derhal bu imtiyazı önleme teşebbüsüne girişmiştir. Büyük elçi “Anadolu
demiryollarının imtiyazının Dinar’a kadar
uzatılması, doğrudan doğruya İzmit-Aydın demiryolları şirketinin
nüfuz bölgesinden geçecektir ve İngiliz ticarî çıkarlarını korumak için
elimizden geleni yaparız” şeklindeki protestoyu ilettikten sonra büyükelçi
padişahın huzuruna çıktı. Padişahın böyle bir imtiyaz için söz verilmediğini
bildirmesi ile iş örtbas edilmiştir. Almanlara yolu başka yöne doğru
uzatmıştır. Büyük devletlerle nüfuz kavgasından dolayı Anadolu’da birbirleri
ile bağlantısı olmayan bir demiryolu şebekesi kurulmuştur248.
Bağdat demiryolu bu nedenle İngilizlerin Aydın, Fransa
demiryolu hattından farklı bir nitelikte idi. Bu hat verimli bölgelerin
ürünlerini kolay yoldan batıya aktaracak yatırımlardı. Oysa Bağdat projesi işlenmeyen
zenginlikleri istismar edecek
247 Ortaylı, a.g.e.,
s.122.
alt yapısal tesislerinde birlikte kurulacağı bir büyük yatırımlar grubunu
öngörüyordu249.
II. Wilhelm’in yaptığı gezinin sonuçlarından ilki
29.1.1899 tarihinde Haydarpaşa Limanı imtiyazının Anadolu demiryolları
şirketine verilmesi oldu. Şirket uzun
süredir. Haydarpaşa liman yatırımı
için imtiyazın peşinde idi. Almanlara
verilen bu imtiyaz şubat ayı başında Fransa tarafından uygun bulunmayarak
protesto edildi. Rus dış işleri bakanı tarafından da imtiyaz yine protesto
edilmiştir250.
Bağdat demiryolunu yapmak ayrıcalığının Almanya’ya
verilmesi Avrupa’da bir bunalım yaratmıştır. İngiltere Bağdat’a kadar
götürülecek hattın sonunda Basra Körfezi’nin başlangıcına kadar uzanıp, hem
Almanya’ya Orta Doğu’da büyük bir ekonomik üstünlük kazandırılmasında hem de
Hint yolunda söz sahibi kılmasından korkmuşlardır. Öte yandan Ruslarda gelişen
demiryollarının Osmanlı Devleti’nin savunma gücünü arttıracağını düşünerek
kuşku duymuşlar, özellikle kuzeye ve doğuya doğru uzanacak hatların yapılmasını
istememişlerdir. Bu sebeple Osmanlı Rus ilişkilerini zaman zaman etkileyen
olgulardan biri olarak demiryolunu gösterebiliriz.251
Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle İngiltere ve
Almanya ile gelişen ilişkileri, Osmanlı paylaşımının gündemde olduğunu gören
Rusya’yı telaşlandırmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletlerinin etki
alanına girmesine engel olamaya çalışmıştır. Almanların ve İngilizlerin Hint
Okyanusu’na inmek için Osmanlı ülkesini bir basamak olarak kullanma çabalarından
sayılabilecek demiryolu inşasına karşı çıkması, Rusların bu gelişmelerden
etkisinin giderek kırıldığını görmesinden kaynaklanıyordu.Berlin’den başlayıp
Bağdat’a kadar gidebilecek bir demiryolu hattı, bu hattın geçtiği coğrafi
bölgelerdeki maddi zenginliklerinde bu hattın inşacısı ve işleticisi güçlerin
elinde olması anlamına geliyordu. Bu gelişmeler Rusların endişelerini giderek arttırıyor, özellikle Rusya sınırına
yakın bölgelerde
249 Ortaylı, a.g.e.,
s.15.
250 Özyüksel, Anadolu…,
s.129.
251 A.D., Noviçev, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürgeleşmesi, Onur y.., Ankara-1979, s.27.
demiryolu inşasına engel olmaya çalışıyordu. Bu engelleme çabası Osmanlı
Devletinden çok Batı emperyalizminin Rus İmparatorluğu coğrafyasına
yönelebileceği kuşkudan kaynaklanıyordu. Özellikle Balkan demiryollarının ve Türk
demiryollarının satın alınması çalışmaları Rusların özellikle Osmanlı
toprakları üzerindeki demiryollarına ilgisini açıkça ortaya koymaktadır.252
Ancak bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında bulunan savaş durumu,
Rusların demiryolu ile ilgili niyetlerini kapalı bir biçimde ortaya koymalarına
neden olmuştur. Fransa’ya gelince o
da bu kadar kârlı görülen bir girişimi Almanya’ya kaptırdığı için kızmıştır253.
II. Wilhelm özellikle Osmanlı Devleti ile iyi
ilişkiler kurmayı istemiştir. Bunun için 1889 yılında İstanbul’u ziyarette
bulunmuştur. Kayzer’in, Osmanlı siyasetinden 1798’de Fransa’dan ve 1878 Kıbrıs
ve 1882 Mısır’ı işgal sebebi İngiltere’den boşalan yeri almaktı. Bunun
neticesinde General Goltz Paşa İstanbul’a gelmiş, Osmanlı ordusunun güçlenmesi
ve düzenlenmesinde çalışmıştır. Bununla birlikte Alman tüccar ve bankerleri de
Osmanlı Devleti’ne gelmişlerdir254.
Almanların Anadolu ve Basra coğrafyasını çok yakından
tanıdıkları görüyor. Hangi bölgede yer altı ve yer üstü zenginlikler var, hangi
bölgede nüfuz özellikleri vs. hepsini Almanlar demiryolu yapımına başlamadan
önce inceledikleri gibi demiryolu başladıktan sonra da incelemeye
çalışmışlardır. Dolayısı ile Almanlar demiryolu yapımına gözü kapalı
girmemişlerdir. Demiryolu yapımı sürerken anlaşma metinleri incelendiğinde
farklı alanlarda da imtiyaz kopardıkları görülüyor. Burada Almanların gezi adı
altında inceleme yaptıklarına örnek olması açısından bir belge sunuyoruz. 30
Mart sene 310 tarihli belgede sadaretten (Dahiliye Nezaretinden
?)Beyrut, Basra valisine ,Bağdat ve Musul valilerine emirdir. “ Almanya
tebaasından Baron Fon Openhaym isimli kişi Beyrut, Musul, Bağdat, Basra
bölgelerine ziyaret
edecektir. Gerekli tedbirlerin alınması ve kendisine gerekli yardımların yapılmasına ve şahsın takip edilmesine dair ismi geçen dört bölgenin
254 Oral Sander, Siyasî Tarih
İlk Çağlardan 1918’e, Ankara-2001.
yöneticilerine gönderilen emirdir”255 sıradan bir insan için bu derece
ehemmiyetli bir belge
gönderilmeyeceğine ve sıradan bir kişinin de bu bölgelerde sebepsiz gezmeyeceği
göz önüne alınırsa bu kişi buraya araştırma ve rapor verme amaçlı geldiği
anlaşılır.
İngilizler, Bağdat hattını Halife’nin mesafelerin
kısalması ile birlikte Müslümanlara daha kolay ulaşarak onları isyan ettirir
endişesi duyuyorlardı. Anadolu-Bağdat hattı Hindistan ile Müslümanların
münasebetlerini hareketle de tehlikeli görüyorlardı. “Anadolu-Bağdat hattı,
Hindistan ile İslamın münasebetini harkulede
bir suretle kolaylaştıracağı için İngiliz siyasetinin bazı manialara uğraması ve bazı gizli meselelerde
lüzumundan fazla makam-ı hilafete temayül göstermesi bir mecburiyet haline
girecektir. İngiltere’nin zaaf-ı siyasetine vasıta olan Almanya ise
İngilizlerin ebedî düşmanlığını kazanıyordu”256.
Abdülhamid’in Bağdat demiryolu imtiyazını Almanlara
veriş sebeplerinden biride onların Pan-İslamist politikaya destek olmaları idi.
Bağdat demiryolu Alman Welpolitiğinin bir parçası olmuştur257.
Bağdat demiryolu inşaatı 1907’de Konya’dan Toroslara ulaştığında İngiltere’nin
korkuları büsbütün artmış, 31 Ağustos 1907’de İngiltere ile Rusya arasında
Alman tehlikesine karşı ilk ittifak antlaşması imzalanmıştır. Bu sırada
Almanlar İngilizleri ekonomik çıkarları yönünden sadece Mezopotamya değil
Anadolu-Suriye-İran’da da ciddi olarak tehdit eder duruma gelmişlerdi. Bu
uğurda bir İngiliz belgesinde şunlar yer alır: “İngilizler, Orta Doğu’da elde
ettiklerini kaybetmek üzeredir. Yerinde duramaz. Diğer devletler ilerlerken
İngiltere geriliyor, gözümüzü açalım, hakikatleri görelim. Almanya ve Fransa
tesiri rıhtımlara ve tramvaylara girmeye başladı. Bu ekonomik temeller üstünde
yükselen Almanya ve Fransa’nın durumu çok yakında politik gelişmelerde gösterecektir”258.
255 BOA, DH. MKT. 66 33 1310 Za 28.
256 Bonyar Waylet,
Şarkta İngiliz-Alman Rekabeti, çev. B. Fikri,
Sancakciyan Matbaası, İstanbul- 1332, s.36.
258 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık y., 1965, s. 55.
İngilizler Kuveyt’te, körfeze kadar gelebilecek bir
Türk-Alman hakimiyetini baltalamak için bu sırada Arapçılık hareketlerini körüklediler. “1904
yılında Kayzer-
Halife-Padişah işbirliğine ve Bağdat demiryoluna karşı İngiltere’nin
Osmanlı-Arap alemi içinde aldığı tedbirler semeresini verirlerdi. Araplarda
genel bir kaynaşma vardır”259.
Bağdat demiryolunun Bağdat’tan Basra’ya oradan hicaz
demiryolu ile de bağlanması gündeme geldi. Böylece Almanya’nın Arap Yarımadası
kontrolü de artacaktı. İngiltere’nin Arabistan’a yöneldiği gören Abdülhamid
burayı savunmak için Şam’dan Mekke’ye bir demiryolu yaptırıp buraya asker
sevkini kolaylaştırmak istemiştir. II. Abdülhamid İngiltere’nin Mezopotamya
demiryollarına sahip olmasını istememiştir260.
İngilizlerin, Almanların etkinliğini kırmak planları
çerçevesinde, Almanlarla rekabete girecek veya onların yolunu kesecek
doğrultuda yeni demiryolu imtiyazları isteme faaliyetlerine giriştiklerini
görüyoruz. İngilizler, bu uğurda üç proje üzerinde durmuşlardır. Fırat vadisi
boyunca Bağdat-Basra arasında demiryolu inşaatı Batı İran’da yer alacak
demiryolu projesi ve “Willcicks Projesi” olarak adlandırılan Basra Körfezi ile Akdeniz’i birleştirecek
bir demiryolu.
İngilizler, bu imtiyaz istekleri yanında, Alman ve
Osmanlı kontrolünde olan demiryollarının şu noktalara uğramasına karşı
çıkıyorlardı: Hicaz demiryolunun Akabe Körfezi’ne, Bağdat Demiryolu’nun
İskenderun ve Basra Körfezi’ne, İngiliz hükümetince Türk hudutları üzerindeki bu üç noktanın
“kapı anahtarları” İngilizlerin elinde olmalı idi.
İngilizlerin, Akdeniz-Basra hattının inşaatında ısrarlı davranışlarının sebebi,
bu hattın güneyinde kalacak olan alanı, Osmanlı Devleti gövdesinden ayırmak
teşkil ediyordu. Sultan bu imtiyaz isteğine karşı oluş hassasiyetini şöyle
ortaya koyar: “Bu demiryolu inşaatı için, hele yabancı müteahhitlere imtiyaz
vermek katiyen caiz değildir. Çünkü, projeyi teklif eden Ermeni müteahhidinin arkasında İngiliz parası yatmaktadır. İngiltere’ye burayı inşa
259 Hikmet Bayur,
Türk İnkılabı Tarihi, C.I/1,
TTK y., Ankara-1951, s. 85.
260 Karal, a.g.e.,
s.175-186.
ettirmek, Dicle-Fırat vadisini onlara bırakmak demektir. Çünkü,
istedikleri zaman İran Körfezi’ne ilerlemek imkânı bulacaklar ve bizim
yerlerimizi onlar alacaktır”261.
Sultan II. Abdülhamid zamanında, İngilizlerin Bağdat demiryolu güzergâhı civarında demiryolu imtiyazı isteklerine
olumlu cevap verilmemiştir.
Bağdat Demiryolu ile Osmanlı Devleti üzerindeki Alman nüfuzu en yüksek
seviyesine ulaşırken, I. dünya Savaşı’na
kadar bir bunalım
başlamıştır. İngiltere,
Doğu Hindistan Kumpanyası’nın vasıtasıyla bölgede nüfuzunu yaymıştı. İngiltere
Basra Körfezi’ne kadar inecek bu demiryolu ile Almanya’nın Orta Doğu’da
nüfuzunun artmasından rahatsız olmuştur. İngiltere, Orta Doğu’da çıkarlarının
baltalanacağını düşünüyordu ve Hindistan sömürgesinin güvenliğinden de endişe
ediyordu. Zira Almanya
Bağdat demiryolu ile Hindistan ve Uzak Doğu’ya
uzanmayı hedefliyordu. Ayrıca demiryolunun geçtiği yerlerin Almanların
nüfuzu altına girmesi Anadolu ve
Mezopotamya’nın pamuk, petrol, kömür gibi hammadde kaynaklarının da Almanya’nın
eline geçmesi demek olacaktı262.
Almanya’nın yeni imtiyazlar elde ederek Osmanlı
Devleti üzerinde nüfuzunun artmasından rahatsız olan İngiltere önce Konya
Demiryolu İmtiyazı’nın Almanlara verilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile
getirdi.263
1899’da Bağdat Demiryolu projesi
hakkında ilk bildirilerin İstanbul’da çıkmaya
başlamasıyla o sıralarda Hindistan Kral Naibi olan Lord Curzon
bundan endişe duymuş ve onun isteği üzerine Basra bölgesindeki İngiliz
temsilcisi Albay Meade, Kuveyt’e gitmiş, Şeyh ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu
anlaşma ile Kuveyt İngiliz himayesini kabul ediyor ve bölgedeki İngiliz
temsilcisine danışmadan hiçbir anlaşma yapmamayı taahhüt ediyordu. Curzon
Bağdat demiryolunun Basra’ya ulaşmasıyla bu bölgedeki İngiliz çıkarlarının
tehlikeye girmesinden endişe etmiştir.
261 II. Abdülhamid Siyasî Hatıratım, s.147-148.
262 Ersal Yavi, Bir Ülke Nasıl Batırılır? Osmanlının İflasından Günümüz
Türkiye’sine ‘Kıssadan
Hisseler’ , İzmir-2001, s.398.
263 BOA, YA. HUS 268/ 124.
İngiltere, Bağdat demiryolu projesine ilk başlarda
kuşkuyla takip etmesine rağmen fazla tepki göstermemiştir. Çünkü o sıralarda
İngiltere’nin Orta Doğu’da birinci rakibi Rusya idi ve şimdilik Rusya’ya karşı
Almanya’ya ses çıkarmamayı uygun görüyordu. Bağdat demiryolu projesine
özellikle bölgede çıkarları olan kapitalistler karşı çıkmıştır. Örneğin,
İzmir-Aydın Demiryolu Kumpanyası Yakındoğu’daki Alman Demiryolları yayılmasına
karşı korunmasını istemiştir. bunun dışında projeye, Fırat ve Dicle gemicilik
şirketi de Bağdat-Basra arasındaki nehir nakliyatının zarar göreceğini
düşünerek karşı çıkmıştır264.
Bağdat demiryolları projesine İngiltere’den sonra
Fransa’da kendisinin Suriye’deki çıkarlarını tehdit edeceği gerekçesi ile karşı
çıkmıştır. Ancak Fransa, bir süreden sonra Almanya ile anlaşmıştır. İngiltere
Almanya ile muhalefet etse de Almanya ile kendi çıkarlarına uygun bir anlaşma
yapmanın peşini de bırakmamıştır. İngiltere, Almanya’nın Basra Körfezi’ne
inmesinin engellenmeyeceğini düşünerek hiç olmazsa uzlaşma yoluyla bir
ilerleyişinin kendi kontrolünde olmasını istemiştir. bu görüşte olan ve bu
yolun İngiltere lehine çıkarlar sağlayacağını düşünen İngiliz devlet adamları
da çoğunluktaydı. Örneğin, Sir N. O’conor İngiltere’nin Almanlarla anlaşarak
İngiliz kapitalistlerin korunması gerektiğini, bu projenin kıymetli avantajlar
ve imtiyazlar taşıdığını belirtmiştir. O’conor: “Bu yolun inşası için
ısmarlanacak yığınla malzemeden başka, yolun iki tarafında maden hakları olacaktır. Ayrıca proje Kuveyt ve İran
Körfezi’nde sonsuz ticaret imkanları hazırlamaktadır” demiştir. Bütün bu
sularda İngiliz gemilerine fırsatlar çıkacaktır265.
Sir O’conor’a göre Almanya’nın Osmanlı Devleti
üzerinde nüfuzunun artması sonucu İngiltere Orta Doğu’dan elde ettiklerini
kaybetmek üzeredir. Osmanlı Devleti’nin Alman ve Fransız
etkisiyle son derece borçlandırılması bir kaos
ortamı yaratacak ve İngiltere bundan hiçbir kâr elde edemeyecektir266.
265 Ulubelen, a.g.e.,
s. 13-14.
266 Ali Kemal Meram, Belgelerle Türk- İngiliz İlişkileri Tarihi, İstanbul-1969, s.173-174.
İngiltere, Bağdat demiryolu projesinin
gerçekleştirilmesini 1913 yılına kadar sürdürmüştür. 1913 yılında Osmanlı
Devleti, İngiltere’nin demiryoluna muhalefetini ortadan kaldırmak için çeşitli
ödünler vermek zorunda kalmıştır. Buna göre demiryolu Basra’da sona erecek,
Dicle ve Fırat nehirleri ile Şattü’l-Arap üzerinde taşıma tekeli Osmanlı
Devleti’nin %50 hissesiyle katılacağı bir İngiliz şirketine bırakılacaktı.
Ayrıca Bağdat demiryolu yapımına çıkarları nedeniyle en çok karşı çıkanlardan
Lynch kardeşlerin ayrıcalıkları korunacaktı. Osmanlı Devleti, Kuveyt üzerinde
İngiliz himayesini kabul ediyordu. İngiltere ise Osmanlı gümrüklerinin %4
oranında arttırılmasını kabul ederek demiryoluna muhalefetten vazgeçiyordu.
İngiltere ve Almanya’da 15 Haziran 1914’te anlaşma yapmışlar, buna göre
demiryolu Basra’da kalacak, İngiltere’nin izni olmaksızın Körfez’de liman inşa
edilmeyecekti. Ayrıca 19 Mart 1914’te petrol konusunda da anlaşmaya varmışlar
ve Mezopotamya petrolünün %25’i Almanya’ya verilmiştir. İngiltere artık Almanya’nın Basra Körfezi’ne inmesine
engel olamayacağını görerek hiç olmazsa yoluyla bu ilerleyişin kendi
kontrolünde olmasını istemiştir.
Türkiye üzerinde şiddetli bir İngiliz-Alman rekabeti
meydana getiren Bağdat demiryolu hattı, Alman nüfuzunun dayanaklarından biri
olarak planlanmıştır267. 1914’te İngiltere ve Almanya anlaşmasına
rağmen bu tarihe kadar Orta Doğu coğrafyasında ortam çoktan kızışmış ve bu
anlaşma I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamamıştır.
İngiltere, Alman demiryolundan sonra Basra Körfezi’nde
bir Alman üssünün kurulmasından korkuyordu. Lord Lawsdone’un 5 Mayıs 1903’te
Lordlar Kamarası’nda yaptığı açıklama, İngiltere’nin bölgedeki diğer güçlerin
faaliyetleri hakkındaki tavrını açıkça ortaya koyarak, herhangi bir yabancı
gücün bölgede bir donanma üssü veya müstahkem mevki oluşturma çabalarını
İngiliz çıkarları için ciddi bir tehdit olarak gördüklerini ve bunu engellemek
içinde bütün güçlerini kullanacaklarına dair tavırlarını açıkça ortaya
koymuştur268.
267 Doğan Avcıoğlu, 31 Mart’ta Yabancı
Parmağı, Ankara-1969, s.22-23.
Almanların Basra Körfezi’ndeki ilk faaliyetlerinde
İngiltere asıl rakibi olarak Rusya’yı gördüğü için fazla tepki göstermemiştir.
Fakat Almanların bölgedeki faaliyetleri doğrudan İngiltere çıkarlarına zarar
vermeye başladığında İngilizler önce Almanların faaliyetlerini almıştır. Bu
yıllarda Hindistan ve Ortadoğu’yu özel ilgi alanı kabul ederek Basra
Körfezi’nde İngiliz kontrolünün gerekliliğini ve Hindistan müdafaasının
güçlendirilmesini savunarak İngiliz politikasını yönlendiren Lord Curzon idi269.
Basra Körfezi’nde, Bağdat demiryolunun bitiş noktası
ve özellikle Alman ticarî ajanlarının bölgede yoğun faaliyet göstermeye
başlaması üzerine ortaya çıkan İngiliz-Alman sürtüşmesi I. Dünya Savaşı’nın
hemen öncesinde imzalanan ve İngiltere’nin Alman Bağdat demiryoluna koyduğu
engeli kaldırması ve Almanya’nın
Basra’daki İngiliz hakimiyetini tanımasıyla sonuçlanan 15 Haziran 1914’teki
anlaşmayla sona ermiştir.
1870’lerden sonra Almanya’nın yükselişi Avrupa
dengesini altüst etmiştir. İngiltere, Almanya’nın emellerine karşı yeni
düzenlemeler yapmak zorunda kaldı. İngiltere, Almanya’nın Ortadoğu’da nüfuzunun
artması sonucu bu bölgedeki çıkarlarını korumak için müttefik arayışına
girmiştir. Bunun için İngiltere, Fransa ve Rusya ile Ortadoğu’da mücadele
içerisine girerken bu kez bu devletlerle aralarında sorunları olduğu
sömürgeleri üzerinde anlaşarak Almanya’ya karşı güç birliği yapmaya
çalışmıştır. İngiltere Ortadoğu bölgesinde ve Boğazlarda uzun süre Rusya’ya
karşı mücadele vermiş, hatta bu devletin yayılmacı politikalarını engellemek
için Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki savaşlarda Osmanlıyı desteklemiştir.
Ancak yükselen yeni sömürgeci güç bu devletleri bir araya getirmiştir ve bir nevî I. Dünya
Savaşı’nda devletlerin durumunu belirlemiştir. İngiltere artık Rusya’yı
Boğazlardan uzak tutma politikasını değiştirmiştir.
Almanya’nın uyguladığı yeni sömürgecilik anlayışı
bütün Güneybatı Asya’da olumlu sonuçlar vermişti.
Almanya’nın sömürgeciliğe getirdiği
yabancı
269 Cezmi Eraslan, “Irak’ta Türk-İngiliz Rekabeti (1876-1915)”, İÜEF Tarih Dergisi, İstanbul-1994, s.233.
ülkelerin pazarlarını elde etmek emperyalizminin yeni ve kolay bir
konseptiydi. Bu yöntem ucuzdu, aslında kendi masraflarını karşılıyordu,
diplomatik ve askerî riskler taşımıyordu. Böylece Yakındoğu’da Alman nüfuzu
oldukça hızlı ilerledi. Almanya Bağdat demiryolu projesiyle Basra Körfezi ve
Ortadoğu’ya sızmak istiyordu. Bu da İngiltere ve Rusya’yı endişelendiriyordu.
Bağdat demiryolu İngiltere Aydın, Fransa Kasaba
demiryolu hattından farklı bir nitelikteydi. Bu iki hat verimli bölgelerin
ürünlerini kolay yoldan batıya aktarılacak yatırımlardı. Oysa Bağdat projesi
işlenmeyen zenginlikleri istismar edecek altyapısal tesislerinde birlikte
kurtulacağı bir büyük yatırımlar grubunu öngörüyordu270.
Suriye-Irak ve Anadolu bölgesi Rusya’ya kadar tahıl
üretilebilecek bir depo idi. Musul-Kerkük’ün Bakü’den on kat fazla petrol elde
edilebilecek bir bölge olduğu o zamanda
tahmin ediliyordu. Ayrıca
Mezopotamya pamuk tarımı
ve taş
kömürü yatakları yüzünden zengin
bir bölge idi. Almanya ciddi bir petrol arama
girişimindeydi.
1901 yılında Groskopf Bergingen’nin raporunda İskenderun, Halep, Birecik, Urfa, Siverek ve Diyarbakır bölgesinde iyi petrol kaynağı
bulunmadığı
bildiriliyordu. Almanlar, 4 Ocak 1901’de çıkarılan bir irade ile bu bölgeyi
taramışlardı. Buna karşılık Kerkük’ün 15 km. kuzeyinde zengin kaynaklar
olduğu ilkel biçimlerde çıkarılan ve temizlenen petrolün miktar ve kalitece
Bakü petrollerinden aşağı kalmadığı, yapılacak demiryolu ile bu kaynaklardan
etkin bir biçimde yararlanmanın mümkün olduğu belirtiliyordu271. Almanya petrol işine el attı ve Deutsche Bank bölgede petrol arama
ve çıkartma imtiyazını elde etti.
271 Ortaylı, a.g.e.,
s.133.
IV. BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ'NİN BASRA POLİTİKASI VE İNGİLTERE
4.1. İNGİLTERE’NİN BASRA’YA
YERLEŞMESİ
İngiltere, Hint Okyanusundan Basra Körfezi’ne ulaşan
deniz ticaretini kontrol altına almak
için XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren Ortadoğu’da nüfuz alanları
oluşturmaya ve Arap yarımadasının Osmanlı Devleti sınırları dışındaki güney
kıyılarına yerleşmeye başladı272.
İngiltere, Hindistan’ı ele geçirdikten sonra
bu bölgeye giden yolları koruma altına almak istemiştir. Bu istek
İngiliz devlet politikası haline gelmiştir. İngiltere’nin bu politikası da
bütün XIX. asır boyunca sürmüştür.
Hindistan’a giden en kısa yol ise Osmanlı
topraklarından geçiyordu. İngiltere bu yolu güvenlik altında tutabilmek için
Basra Körfezi ve Mezopotamya’ya yönelmiş, ve buraya müdahale etmek isteyen
bütün devletlerle mücadele içerisine girmiştir273.
XIX. yüzyılın ilk yarısında Hindistan’ın yol
güvenliğini Rusya tehdit etmiştir.
Rus emellerinin İngiltere’nin çıkarlarına zarar vermesinden dolayı iki devlet arasında sürtüşmeler olmuştur.
İngiltere Rusya’ya karşı bir yandan Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü
korurken diğer yandan da Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde bulunan ve
hakimiyeti belirsiz olan stratejik yerlere yerleşmeye çalışmıştır274.
İngiltere’nin Hindistan’a giden yolun güvenliğini
sağlamak için işgal etmek istediği alanlar Cebelitarık Boğazı, Malta Adası,
İyonya Adaları, Girit ve Kıbrıs, Süveyş Kanalı ve Aden Boğazı olmuştur.
272 Tufan Karaarslan, Ortadoğu’nun Coğrafyası, Konya-1998, s.43.
273 Tevfik Çavdar,
Osmanlıların Yarı- Sömürge Oluşu, İstanbul-1970, s.120.
274 Süleyman Kocabaş,
Hindistan Uğruna Yapılanlar İngiltere ve Hindistan, İstanbul-1987, s. 85.
İngiltere güneyde ilerleyişini ve hakimiyetini ilk
önce 1704’te ispanya Veraset Savaşları sırasında Cebelitarık Boğazı’nı işgal
edip İspanya’ya 1813’tede Trait de D’Utrekt Antlaşması ile Cebelitarık ve
Minerko Adası üzerindeki hakimiyetini kabul ettirdi275.
Daha sonra 1839’da Aden’i kontrolüne aldı276.
Süveyş Kanalı’nın Fransa tarafından açılması sonrasında İngiltere gözlerini bu
kanalı ele geçirmeye çevirdi. İngiltere, Aden’i aldıktan sonra kuzeydoğuya
doğru sürekli bir genişleme politikası gütmüştür277.
İngiltere, Basra’da ise varlığını 1639’da Doğu
Hindistan Kumpanyası’nın Basra ile ilgili teşebbüslerde bulunmasıyla varlığını
göstermiş, ileriki yıllarda ise bu coğrafya Hindistan kumpanyasının en önemli
merkezi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin zayıflamasının verdiği avantajla
İngiltere Basra körfezi’nde yerleşmek için uygun zemini bulmuştur. Almanya’nın
Bağdat demiryolu imtiyazını almasıyla Basra bölgesinde İngiltere’nin varlığı
tehdit altına girmiş ve bu iki devlet arasında rekabet hat safhaya ulaşmıştır278.
Basra coğrafyası düşünüldüğünde stratejik önemi bulunan Bahreyn 1820’lerde
İngiltere’nin ilgisini çekmiştir. İngiltere yaptığı siyasal ataklarla 1856,
1861 ve 1868’de bu bölgede nüfuzunu arttırmıştır. İngiltere 22 Aralık 1880’de
Bahreyn şeyhiyle bir anlaşma yapmıştır. Buna göre Bahreyn Adaları İngiltere’nin
korumasına girmiştir. Bahreyn şeyhi İngiltere’nin izni olmadan hiçbir devletle
anlaşma yapmayacaktı. Osmanlı Devleti bu anlaşmayı hiçbir zaman kabul etmemiş
ancak içinde bulunduğu zamanın şartlarında askerî ve siyasî gücü yetmediği için
İngiltere’nin de yaptıklarının önüne geçememiştir. Örneğin 11 Ağustos 308(?)- cevap 21 ağustos tarihli Bahreyn’e
ait bir geminin kaçırılmasına dair bir belgenin şu şekilde özeti verip
yorumlayabiliriz: Ahmet b. Selman adında bir isyancı Katif çevresinde bir takım
bedevileri toplayarak yağma ve hırsızlık işlerine girişmiş Bahreyn ahalisine ait büyük bir gemiyi dahi eline geçirip
Bahreyn Ceziresi’ndeki
275 Kocabaş, a.g.e.,
s.85.
276 Çavdar, a.g.e.,
s. 85.
277 İ. Süreyya Sırma,
Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul-1994, s. 99.
İngiliz vekili tarafından durum bildirilmiş olup, Necid Mutasarrıflığına
da durum izah edilerek bölgede bulunan İngilizler Osmanlı mercilerinden
eşkiyanın tutuklanması ve geminin iade edilmesini istemişler ve Osmanlı’nın
gelişen hadiselerin bilgilerine sunulmasını istiyorlar Basra ve Necid’den gelen
bu haberler neticesinde Osmanlı her zamanki gibi uzlaşma yolunu seçmiş Dahiliye
Nezareti tarafından durum İngiltere hükümetine bildirilirken de sorun
yaşanmıştır. Sorun şudur ki, İngiltere’nin Osmanlı hakimiyetinde bulunan bir
bölgede ‘ İngiliz vekil Bahreyn Vekili’ olarak kendini tanıtmıştır. Osmanlı
bürokrasisi bu durumu hoş karşılamamıştır. İkincisi kendi iç işlerinde
İngilizlerin emir vermesinden hoşlanmamışlardır. Amaç burada İngiliz
hakimiyetini pekiştirmek için göstermelik bir hadise yaratmak da olabilir her
halükârda İngiltere’nin Bahreyn’de hakim kuvvet olarak kendini göstermesi
karşısında yasal olarak kendi mülkiyetimizde sesimizi çıkaramamışız279
Yine
Basra bölgesinde İngiliz
hakimiyetinin oturduğuna dair bir kanıt
niteliği taşıyan bir belgede 29
Teşrin-evvel 318 tarihli belgedir. Belge kısaca şöyledir: 318 yılında Osmanlı
Devleti, Katif ile Kuveyt arasında bir nahiye kurulmasına karar veriyor. Buna
İngilizler, o bölgedeki düşünceleri göz önüne alındığında karşı çıkmışlardır.
Osmanlı Devleti Necid Mutasarrıflığı’ndan bir vekil ( müdir ) tayin etmek
istemişti. Aynı zamanda bir de bu bölgede jandarma bulundurulmasını istiyorlar
Osmanlı Devleti ancak 320 senesinde buraya jandarma göndermiştir.280
Buradan da anlaşılacağı üzere bölgedeki İngilizlere Osmanlı sözünü geçirememiş
geçirse de buradaki kurulan nahiyeden istenilen sonuç alınamamıştır.
Daha önce sözünü ettiğimiz Kuveyt Meselesi’nde de
durum farklı değildir.Küveyt gerek Bağdat Demiryolları kurulmadan gerekse
kurulduktan sonra Osmanlı ile İngiltere arasında sürekli çekişme mevzuu
olmuştur. Burada hakimiyetini perçinlemek isteyen daha doğrusu burasının kendi hakimiyetinde
olduğunu ispatlamaya çalışan Osmanlı Devleti, karşısında İngilizler tarafından
ayaklandırılan yerli aşiret
reislerini bulmuştur. Buna dair belgeyi
burada sunmak
istiyorum. 5 Şubat 317 senesinde Basra ve Katif Mutasarrıflığı’ndan
Sadarete (dahiliye Nezaretine) sunulan
bir belgedir: Necis
sahillerinde günden güne kazanılan
ehemmiyet Necid şeyhlerinden olup Kuveyt’te ikamet eden İbn Reşid Aşireti’ne
geçen Abdülaziz el-Faysal’ın pederi Abdurrahman el-Faysal’ın İngilizler
tarafından tahrik ve teşviki ile Katif ve civarını zapt edip idarede de Kuveyt
gibi müstakil bir hükümet tesis ederek Mübarek el-Sabah benzemeye çalıştığı,
bazı para kaynaklarını istila ettiği, Zehaf’tan gönderilmesi gereken tabur ve
bölüğü hareket ettirtmeyerek para meselesine dair Bahriye Nezaretinden alınan
telgrafnamede 315 senesinden kalan paradan 80 bin guruş ödemedikçe Zehaf
Vapurunu hareket ettirmeyeceği, ancak bunun mümkün olmadığının bildirildiği kendisinden para koparmak maksadıyla Basra
Bahriye komodorunu gaflete düşürüp askerin geciktirilmesine sebep olduğu, asker
oraya varmadan oranın ele geçirilmesine fenalık ortaya çıkacağı bundan dolayı
kumandanın mesuliyet kabul etmediğine dair telgraf.281
Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti
kendisine bağlı küçük bir aşiret şeyhine dahi mesafenin uzaklığı ve aşiretin
arkasında İngiltere’nin olmasından dolayı sözünü geçirememiştir.
Basra’nın bir diğer stratejik mevkiî olan Katar’da
İngiliz hakimiyetine XIX. yüzyılda girmiştir. Bu yüzyılın sonlarında Katar’ın
yönetici ailesi olan El-Sani Aşireti reisi İngiltere ile anlaşma yaparak
İngiltere’nin izni dışında hiçbir devletle anlaşma yapmayacağı kararı almıştır282.
İngiltere XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin büyük
kısmında egemen güç olmuş, Akdeniz ve çevresinde ticarî imkanlar ve ticaretin
seyrinde hakimiyeti eline geçirmiştir. Hindistan’a giden iki yoldan birincisi
Basra Körfezi’nden diğeri Kızıldeniz’den geçmekteydi. Güneydoğu Asya’daki
Malaka Boğazı’ndan Hindistan’a ve oradan batısındaki Malabar sahillerinde
bulunan limanlardan Basra Körfezi’ne ve Irak’taki Dicle-Fırat Nehirleri ve
kervanları vasıtasıyla cereyan eden bu ticaret Suriye limanlarına intikal
etmekteydi. Diğer yol ise, Kızıldeniz yolu ile Süveyş’i oradan karayolu ile
İskenderiye’ye gitmekteydi. İskenderiye ile güneydoğu
281 BOA, MKT 2592 34 1319 Za 15.
282 Zekeriya Kurşun,
“Katar” mad., s.421.
Anadolu sahilinde bulunan İskenderun arasındaki limanları bu ticaretin
varlığı en önemli maddelerini şeker, fil dişi, hurma, turunçgiller, pamuk,
madenler, değerli taşlar, çeşitli boyalar ve baharat teşkil ediyordu. Bunun
yanında esir ticareti de yapılıyordu283. İngiltere buradaki ticareti
ele geçirmek için önce Hollandalılarla sonra
da Fransızlarla mücadele etmiştir284.
İngilizler, Hindistan’a gidecek kısa bir yol
ararlarken Süveyş Kanalı’nı açmayı düşündüler. Ancak yeni bir Boğazlar meselesi
oluşur endişesiyle vazgeçtiler ve demiryolu projeleri üzerinde yoğunlaştılar.
1850’den sonra Akdeniz’in İran Körfezi’ne kısmen demir, kısmen nehir yolu ile
bağlanması fikri gündeme geldi. Bu yol, İskenderun Körfezi’nden başlayıp
Mezopotamya’ya ulaşacak, Bağdat civarına ve oradan Dicle ve Fırat’ın
buluştukları yer olan Korna’ya ya da Basra’ya kadar gelecekti. Ancak bu proje
de İngilizler tarafından gerçekleştirilememiş, sonuçta Almanlar tarafından
yapılmıştır285.
İngiltere ilk kez 1787 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında
Rusya’ya verdiği ültimatomla Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne duyduğu
ilgiyi göstermiştir286.
XVIII. yüzyılda İngiltere’nin Ortadoğu’da en büyük rakibi Fransa
olmuştur. 1798 yılında Mısır’ın Fransa tarafından işgali ile Türk-İngiliz
ilişkileri başlamıştır. Ayrıca İngiltere her zaman için Hindistan yol
güvenliğinden dolayı Mısır’ı ele geçirmeyi düşünmüş ve Fransa ile bu sebeple
mücadele etmiştir. Fransa Osmanlı topraklarındaki işgalleri sırasında İngiltere
Osmanlı ile ilk 1799 yılında Fransa’ya karşı ittifak anlaşması imzalamıştır287.
Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa Osmanlı’ya karşı
ayaklandığında Osmanlı Devleti kendisini yalnız bulduğundan ittifak arayışına
girişmişti. İngiltere Avrupa’daki siyasî gelişmeleri dolayısıyla Osmanlıya
yardımda çekimser davranmıştı. Ancak Mehmed Ali İsyanı büyüyüp Osmanlı
zorunlu olarak Rusya ile
283 Cengiz Orhonlu,
Habeş Eyaleti, İstanbul-1974, s.2-4.
284 Orhonlu, a.g.e.,
s. 131.
285 Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadî
Münasebetleri, C.II, İstanbul-1976, s.76-78.
286 Rıfat Salim Burçak, Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri 1791-1941, İstanbul-1946, s.11-13.
287 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuk ve Siyasî
Tarih Metinleri, C.1, AÜHF y., 1953, s.200.
ittifak yapıp üstüne üstlük 8 Temmuz 1833 yılında Hünkar İskelesi
Antlaşmasını imzalayınca İngiltere, Rusya’nın Akdeniz’e inmesinden endişe
etmiştir288. Hünkar İskelesi Antlaşması
İngiltere’nin Yakındoğu’daki çıkarlarını ciddi şekilde tehdit ediyordu.
1838 yılında Türk-İngiliz ticaret antlaşması
imzalanmıştı. Bundan bir yıl sonra Mehmed Ali Paşa aralarında çıkan anlaşmazlık
ve savaş sonrasında Osmanlı yenilince İngiltere’de dahil Avrupalı devletler
Osmanlı’ya yardım ettiler. Arkasından
13 Temmuz 1841’de Londra’da bir Boğazlar Sözleşmesi imzalandı289. Bu sözleşme ile Boğazların statükosu
tekrar belirlendi ve uluslar arası bir özellik verildi.
1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ile Akdeniz’de
stratejik ve ticarî yolların bütün ağırlığı kanal cihetinde toplanmıştı.
İngiltere bunu anlayınca, buradan istifade eden ilk devlette yine İngiltere
olacaktı. Mısır Hidivi İsmail’in
borçlu olması sebebi ile maliki bulunduğu Kanal Kumpanyası hisse senetlerini
satışa çıkardıktan on gün sonra
İngiltere satın almıştır290.
İngiltere için Hindistan’a ve Uzakdoğu’daki
sömürgelere ulaşım aşçısından vazgeçilmez bir konumda olan Mısır, 1869 yılında
Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla önemini bir kat daha arttırmış ve bu tarihten
sonra İngiltere burada etkin bir konuma gelmeye başlamıştır. 1875 yılında,
Mısır hidivlerinin kontrolsüz bir biçimde borçlanmalarını ve sonuçta borçlarını
ödeyemez hale gelmeleri neticesinde Süveyş Kanalı’nın ellerindeki hisselerini
satışa çıkarmaları fırsatını İngiltere kaçırmamış ve Süveyş Kanalı’nda önemli
miktarda hisse senedi satın almışlardır ve bu tarihten itibaren İngiltere’nin Mısır’daki hedefi, buradaki
İngiliz etkisini korumak
ve daha da arttırmaktır291.
288 Nihat Erim, a.g.e., s.297-299.
289 Erim, a.g.e., s.311-313.
290 Reşat Sagay, XIX ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma
Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler,
Türkiye İş Bankası y., İstanbul-1970, s.465.
291 Hacı Bayram Soy, Almanya’nın İngiltere İle Osmanlı Devleti
Üzerinde Nüfuz Mücadelesi (1890- 1914), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara-2002, s.116.
Britanya’nın Basra Körfezi’nde ticaret ve ulaşım
alanında kurduğu egemenlik Kuveyt
üzerinde yoğunlaşıyordu. Burada adeta fiili bir protektora kuran İngilizler
Kuveyt emiri Mübarekü’s-Sabah ile anlaştıklarından körfezdeki egemenliklerinin
siyasal yönden de perçinlemek gayretine düştüler. Kuveyt emirliğinin Osmanlı
egemenliği altındaki durumunun ne olduğu bugün bile meçhuldür. Kuveyt vergi
vermezdi. Bölgede hiçbir Osmanlı askerî birliği yoktu ve Osmanlı hakimiyetini
belirleyen tek alâmet, İstanbul’dan tayin edilen bir kadı idi. Fazladan Kuveyt
emiri Mübarekü’s-Sabah’ın İngiliz protektorasını kabul eder durumundan dolayı
Osmanlı yönetimi bölgeye buğday bile vermiyordu. Böylece Bağdat valisinin bu
ambargosu ile bölgenin bağımsızlığı zaten kabul edilmiş oluyordu292.
Bu konuda yabancı devletler de durumu kabul ediyordu
diyebiliriz nitekim Fransız Matin gazetesi 2 Teşrin-evvel 1901 tarihli
yazısında “ Basra Körfezi’nde çıkan olaylar üzerine Osmanlı Devleti’nin
hakimiyet hakkını kullanarak Küveyt’te hakim olmak istediğini ancak
İngilizlerin sert tepkisi sebebiyle bir şey yapamadığını,
Almanlarında bu durumdan rahatsız olduğunu bildirmiştir.”293 Almanya
bu sırada demiryollarının bitiş noktası olarak Küveyt’i düşündüğü
hatırlanmalıdır. Yine 3 Şubat 315 tarihli bir belgeden anlaşıldığı üzere
İngilizlerin kışkırması sonucu Küveyt’te Mübarek el-Sabah’ın ayaklandığı,
Osmanlı’nın bu durumda Sabah’a ‘Mir-i Miran’ rütbesi ve nişan ile taltifi aynı
zamanda senelik verilirken kesilen 280 tonito hurmanın geri verilerek Sabah’ı
ayaklanmadan vaz geçirmek istediği de unutulmamalıdır.294
Farklı bir belge olması açısından 2 Temmuz 317
tarihli bir belgeyi de yine Küveyt meselesi açısından incelemekte fayda vardır.
Belge şu şekildedir: İngiltere’nin Ara Makizi Kumandasındaki Kelavila adlı
vapuru Küveyt’e uğramış bundan iki gün önce Basra’da cereyan eden muharebeye
tahkikata nazaran Kuveyt’ten ırak ve Hint pirinci almıştır. Almak da zorluk
çıkaran görevlilere aldırış
294 BOA, DH MKT 2306 98 1317 L 15.
etmiyorlar.295 Bir nevi zor
kullanarak bölgede istedikleri gibi hareket eden ve Küveyt’i de kendi toprağı
gibi gören İngilizler burayı savaşlarda erzak
deposu olarak da
kullandıklarını anlıyoruz.
4.1.2. İngiltere’nin 1877 Sonrasındaki Politikası
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Osmanlı İngiltere
ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu zamana kadar Osmanlı Devleti’nin
toprak bütünlüğünü koruyan bir politika izleyen İngiltere bu siyasetini
değiştirmiş, Osmanlı Devleti çökmesinin kaçınılmaz hale geldiğini anlamıştı. Bu
ayakta tutulması imkânsız enkazı
ayakta tutmaktansa, İngiliz menfaatlerini gözetecek bir şekilde kısmî bir
taksime gitmekte fayda vardı296.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin
ağır bir yenilgiye uğraması neticesinde Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmişti. İşte
bu devrede Osmanlı- İngiltere arasında, sözde İngiltere’nin Osmanlı’ya yardım
edeceğine dair verdiği vaadle, bir anlaşma imzalandı ve İngiltere Berlin
Antlaşması’nda Osmanlı tarafına yardım edeceği vaadiyle Kıbrıs’ı işgal etti.
İngiltere’nin Berlin Antlaşmasında yardım etmediği görülüyor. Ancak bu dönemde
yani 1878’li yıllar İngiliz devlet adamlarının Sultan Abdülhamid’e laiha
verdiği de bir dönemdir. Sözünü edeceğimiz devlet adamı İstanbul Büyük Elçisi
Henry Layard’tır. Layard’ın layihası ( fi 27 Temmuz 94) Osmanlı Devleti’nin bir
çok konusunda bilgi ve tavsiye vermekle birlikte, tezimizi ilgilendiren Fırat
ve Dicle Havzası, Demiryolları ve bedeviler ile Basra coğrafyasıyla alakalı bölümlerdir.
Bu bölümler ile ilgili kısımları aşağıda veriyorum.
“ …Hindistan’a mümted olan
birbirine refik iki büyük caddenin birbirine Devlet-i Aliyyeninmâlik olmasında
politika ve ticaretçe ne derecede ehemmiyet olacağı tariften müstağnidir.
Böylece bu caddeden cümleden ziyâde istifade edecek İngiliz devleti olacağından, İngilizlerin menâfi-i mahsusasına dahi imrâr edeceği şu
295 BOA, DH MKT 2512/73/1319.R.5.
296 Abdurrahman Çaycı, Büyük Sahra’da
Türk-Fransız Rekabeti (1858-1911), TTK y., Ankara-1995, s.55-56.
mem’alik-i cesime kuvvetli müstakil
dost bir devletin yedd-i iktidarında bulunsun. Hatta İngiliz Devleti ittifakı
cihetiyle dahi devlet-i aliyyeyi düşmanlarından muhahazaya hazırdır. İşte bu
sebeple ve iki büyük maksada mebni Haziran dört muahedesi zat-ı şahaneleri ile
tanzim olunmuştur. Maliyecesi, Anadolu, Arabistan ve Suriye vilayetlerinden geçen bir şimendifer Hazine-i
Şahanelerine varidat-ı cesime hasıl eder. Çünkü bu şimendifer ile evvela bu üç
vilayet-i cesimenin yek- diğerleriyle seri ve sehil ve vasıta-ı ihtilâtiye
hasıl eder. Çünkü be şimendifer ile evvela bu üç vilayet-i cesimenin
yek-diğerleriyle seri ve sehil ve vasıta-i ihtilâtiye hasıl olur ve birçok
ticaret kapıları açılarak bu üç vilayet mahsülleri büyük revaç bulur ve havas u
âvâm birçok kâr ve kesb hâsıl olur. Bundan ma’ada el-yevm vahşi kabileler
mekânı olan bu vilâyât-ı cesime rabıtalı ve mütemeddin ve sahib-i kudret sekene
davet olunup ikâmet ederler. Dicle ve Fırat Nehirleri üzerinde olan seyr-i
sefâyin dahi dikkat-i azimeye şâyândır. Bu mesele mütebbirane âkilane
hareketler ile halolunabilir. Bu iki
meşhur şehrin ticaretçe hâsıl edeceği menâfi-i cesime hakkında ecnebi
müteahhidlere her nasıl ise ziyâde bir ruhsat verilmedi. Ve bir İngiliz
Kumpanyası bu hususta büyük himmet edecek iken iki vapurdan ziyâde istihdamına
müsaade olunmadı. Bu makûle taksimatın da külliyen men’i hatta sermeyedârânın
ister yerliden olsun ister ecnebiden bu makûle ihdasata teşvik ve tahrik kılınması kâr-ı akıldır. Mezkûr nehirlere ne kadar ziyâde vapur işletilse
hem o kadar ziyâde varidât
hâsıl olur. Hem ahâli sevet ve saâdete mâlik olur. Ve umûm memâlik ondan
istifade eder. İmali mezkûr Dicle ve Fırat nehirlerinde kesret-i ticaretden Bâb-ı
Aliye hasıl olacak
menâfi-i kesire-i maliyeden ma’ada nehirlerin iki tarafında mukîm ehl-i arz ve kar-ı
güzar ahâliler dahi bulunup, müddet-i medideden beri oralarda müşahade olunan
Şûreş ve ihtilattan dahi azâde olunur. Hülâfa-yı muazzam-ı İslâmiyenin hükümet
zamanlarında memâlik-i mezkûre ahalisinin ne derece müteaddid ve san’atlı
cedveller küşâd ederek arazileri sulattırmaya ve mahsulatı cesime ve
mütenevviaya muaffak olmuş oldukları bâlâda rivayet olundu idi. mezkûr
kanalların hatları hâlâ mevcuttur. Fakat dikkatsizlik ve ahaliden dolayı
bunların yatakları şimdi hep dolmuş
kapanmış bunlar yeniden
küşad olundukta el-
yevm çöl şeklinde bulunan bir takım arazi-yi vasia
tekrar mahsûldar ve meyve-dâr olabilir.”297
Yazının günümüz Türkçesi ile anlatımı şöyledir: Fırat
ve Dicle Nehirleri arasında büyük gelir kaynakları vardır. Burası Osmanlı’ya
aittir. Bağdat, Musul ve Basra ve çevresi
servetleriyle bütün alemde
şöhret bulmuş büyük
vilayetlerdir. Fakat bu
servet ve mamuriyet evvela İslam halifelerinin makûl tedbir ve
iradeleri;saniyen, memleketin tabi’i zenginliklerinin, gelir kaynaklarının
çokluğu, nehirlerin gemi nakliyatına müsaid olması, hesapsız kanal su
terazileri sayesinde olmuştur.
…Bundan maada bu toprakların gayet verimli olması ve
doğu ile batı arasındaki ticaretin birleştiği noktada bulunması dahi, servet ve
kuvvete delâlet eder halbuki böyle topraklarınız halen çöl gibidir. Devlet
hazinesine gayet az bir gelir sağlamaktadır. Bunların geliri, Mısır’ın geliri
ile mukayese edilecek olursa belki daha fazladır. Fakat Bağdat, Musul ve
Basra’da oturan ahalinin mal ve can emniyeti pek az olduğundan, ziraat
yapılamıyor. Bir takım yağmacı ve akıncı kabileler sahralara inip, daima umumi
emniyeti bozmaktadırlar.
…Fırat Nehri bu şehrin(
Bağdat )aşağısında, yatağından taşmış ve nehir
ticaretine müsait olmaktan çıkmıştır. Burada bataklıklar meydana
getirdiğinden,
şehrin havası da sıhhate zararlı hal almıştır. Terk ve ihmal edilen bu
arazi üzerinde eski mamur hali tekrar elde edilemez ise de, şüphesiz daha iyi
bir vaziyete getirmek her zaman mümkündür.
…Buralarda yapılmasına teşebbüs edilecek en mühim ve
lüzumlu imar işleri, gerek Anadolu gerek Arabistan menbalarının artırılması her
şeyden önce, İstanbul’dan Bağdat’a ve oradan da Basra Körfezi’ne kadar uzanacak
bir demiryolu hattının döşenmesine bağlıdır.298
297 Hüseyin Çelik, “İngiltere’nin Sultan II.Abdülhamid’e Sunduğu
Reform Paketleri” ,Tarih Toplum Dergisi, S: 112 (Nisan-1993),
s.247.
298 Münir Aktepe, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahı Hakında İngiltere
Elçisi Layard’ın II. Abdülhamid’e Verdiği Rapor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S:22, 1969,s.22.
…Dicle Nehri’nin doğu tarafında bir demiryolu
yapılarak Diyarbakır, Mardin,ve buralara emsâl daha bazı beldeler birbirine
bağlansa, Anadolu tarafında ticaret kapıları açılıp, buralara nice iş bilir
insanlar davet olunur. Hülasa, demiryolları, Osmanlı Devleti’nin Anadolu
kıtasında bir şah damarı gibidir. Bunlar bir takım kuvvetlerle Akdeniz’in doğu
ve kuzeydoğu sahilleri ile de bağlanır. Karadan Hindistan’a dahi öyle bir doğru
yol açılır ki bu yolun önemi, İngilizler kadar
Türkleri de alakadar eder.
…doğruca Hindistan’a uzanacak iki büyük yoldan
birine, Osmanlı Devleti’nin sahip olması gerek siyaset, gerek ticaret
bakımından sonsuz ehemmiyete haizdir. Böyle bir yoldan, herkezden ziyade
İngiltere istifade edeceğine için İngiliz hükümeti, hususi menfaatleri dolayısıyle
bu yolun geçeceği ülkenin, kuvvetli, müstakil,ve dost bir devletin elinde
olmasını arzu eder; hatta İngiltere hükümeti ittifakı cihetiyle, Osmanlı
İmparatorluğu’nun düşmanlarından muhafazaya da hazırdır. İşte bu sebeple, iki
büyük maksada dayanan 4 Haziran 1878 muahedesi, Osmanlı Devleti ile tanzim
edilmiştir. Anadolu, Arabistan ve Suriye vilayetlerinden geçen bu demiryolu
hattı, devlet hazinesine büyük gelir sağlar. Her şeyden önce bu üç büyük
vilayet birbirine gayet kolay ve süratli bir vasıta ile bağlanmış olur. Böylece
bir çok ticaret kapıları açılır.bu bölgelerin mahsülleri kıymet kazanır. Her
sınıf halk arasında alış-veriş başlar.299
“…( Fırat ve Dicle) bu iki nehrin ticari bakımdan
büyük menfaatler hasıl edeceği şüphesiz isede yabancı mütehaahhidlere fazla bir
ruhsat verilmemiştir.
…İslâm halifeleri döneminde, bu memleketin ahalisi
bir çok yerlerde ve gayet iyi şekilde kanallar açmış, topraklarını sulamak
suretiyle de bol miktarda çeşitli
mahsul almışlardı. Söz konusu kanalların yolları el’an mevcuttur. Fakat ihmal
ve dikkatsizlik yüzünden bunlar dolmuş ve kapanmış olduğu için, istifade
edilemiyor. Bunlar yüzünden açıldığı takdirde, çöl olan bir kısım topraklar
tekrar maksûl ve meyve verebilir”300
299 Aktepe,a.g.m.,s.23.
Belgelerden de anlaşıldığı üzere İngiltere Osmanlı
Devleti’nin hemen hemen her sahada durumunu iyi biliyor ve demiryolları başta
olmak üzere Fırat ve Dicle havzasını yakından takip eden bir politika güdüyordu. Fırat ve Dicle üzerinde
imtiyaz sahibi tek ülke o zamanda
İngiltere idi. Osmanlı’nın demiryollarına dair
projeleri düşündüğü bir zamanda İngiltere’nin bu layihayı vermesi
manidardır. Fakat Osmanlı
Devleti demiryollarına dair projeyi Almanlara vermekle İngiltere’yi hem hayal
kırıklığına uğratmış hem de Basra ve Çevresinde ve Fırat ve Dicle Havzasında
Almanya’yı İngiltere’nin karşısına rakip çıkarmıştır.
4.2.1. İngiltere’nin Basra’da
Demiryolu Politikası
İngiltere’nin Hayfa-Şam, Mısır-Basra demiryolu yapımı
gibi projeleri olmuş ancak II. Abdülhamid İngiltere’nin Ortadoğu’da nüfuzunu
artırmasını istemediğinden buna izin vermemiştir. Ayrıca İskenderiye’den
Bağdat’a ve Basra Körfezi’ne demiryolu yapma projesi İngiltere’de gündeme
geldiyse de Süveyş Kanalı’nın açılması İngilizlerin Türkiye’de büyük demiryolu
yapımı projelerini ortadan kaldırmıştır301.
Bundan sonra Süveyş Kanalı ile İngiltere’nin Orta ve Uzakdoğu’daki sömürgeleri
arasındaki mesafe kısalmış ve nakliye ücretlerinde de önemli düşüşler olmuştur302.
İngiltere, Bağdat demiryolu projesine ilk başlar da
temkinli yaklaşmasına rağmen fazla tepki göstermemiştir. Çünkü bu sırada İngiltere’nin Basra ve
çevresinde birinci
rakibi Rusya idi. Rusya’ya karşı Almanya’ya ses çıkarmamayı
uygun
görüyordu. Bağdat demiryoluna özelilikle bölgede çıkarları zedelenen İngiliz
kapitalistleri karşı çıkmıştır303.
İngiltere, Almanların demiryolu imtiyazını alıp,
Basra bölgesinde güç kazanmasına karşı Fransa ve Rusya ile ittifak
görüşmelerine başlamış, Almanları Basra Körfezi’ne sokmamak
için Arap milliyetçiliğini teşvik etmiştir. Böylece
Türk
301 A.D. Noviçev, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürgeleşmesi, çev. N. Dinçer,
Onur y., Ankara-1979, s.75.
302 Rıfat Önsoy, Türk-Alman
İktisadî Münasetleri, İstanbul-1982, s.103.
303 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu
Savaşı, çev. K. Yargıcı, İstanbul-1972, s.207.
– Alman ittifakı zedelenecekti. İngiltere, Osmanlı Devleti
yıkılana dek, Arap milliyetçiliğini elinde bir koz
olarak kullanmıştır304.
İngiltere, 1880’lerden itibaren Basra’da
faaliyetlerini arttırmış, bu bölgede Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında bir
nüfuz mücadelesi başlamıştır305. İngilizler bu bölgede toprak işgali
yerine yerel Arap liderleriyle anlaşma yolunu seçmiştir.
İngiltere, 1880’lerde Bahreyn Şeyhi ile bir anlaşma
yapmış, Osmanlı’nın burada hakimiyetinin bulunmadığını iddia etmiş ve
Bahreyn’in bağımsızlığını istemiştir. daha sonra bu siyasetini bölgedeki diğer
şeyhliklere de uygulamış ve şeyhliklere İngiltere’den başka bir hükümetle
siyasî münasebette bulunmayacaklarını
taahhüt ettiriyordu. İngiltere, Basra Körfezi’nde nüfuzunu giderek artırmakla
beraber buradaki aşiretlere ve kabilelere gizlice cephane ve silah satmıştır.
Demiryolları inşa planları çerçevesinde Avrupalı devletler
birbirleriyle mücadele içerisine girmiştir.
İngiltere, Basra Körfezi’nde nüfuzunu genişletebilmek
için Arap şeyhleri arasındaki ihtilafları iyi değerlendirmiştir ve müdahalelerde
bulunmuştur306. İngiltere, Maskat imamına amcası vasıtasıyla
baskı uygulamış ve kendisine temayül etmesini sağlayarak Karun Nehri’nde gemi
işletme imtiyazı elde etmiştir. Kuveyt şeyhi mübarekle Necd hakimi İbn Reşid
arasındaki mücadelede Mübarek İngilizlere yanaşmıştır307. Böylece İngilizler bölgeye müdahale
etme fırsatını elde etmişlerdir.
Rusya’nın Ortadoğu üzerinde nüfuzunu Akd’den Suriye
oradan Kuveyt’e gidecek bir demiryolu projesi ile artırma çabaları Hindistan
genel valisi Curzon’u Hindistan’ın güvenliği bakımından telaşlandırmıştır.
Bunun üzerine 23 Ocak 1899’da Mübarek ile İngiltere arasında
gizli bir anlaşma
yapılmıştır. bu anlaşmaya
304 Mehmet Kocaoğlu, Uluslar arası
İlişkilerIışığında Ortadoğu: Parçalanmak İstenen Topraklar ve
İstismar Edilen İnsanlar, Genel Kurmay Basımevi,
Ankara-1995, s.130.
305 Zekeriya Kurşun,
Necid ve Ahsa’da Osmanlı
Hakimiyeti: Vehhabi Hareketi
ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, TTK y.,
Ankara-1998, s.151.
306 İdris Bostan, “Basra
Körfezi’nin Güney Kesimi ve Osmanlı
(1876-1908)”, Osmanlı Araştırmaları,
S:9., İstanbul -1999, s.313.
göre Mübarek, İngiliz hükümetinin onayını almadan hiç kimseye toprak
vermeyecek veya yabancı temsilci kabul etmeyecekti308.
Buna karşılık şeyh yılda 15000 rupi alacak ve gerektiğinde Hindistan hükümeti
tarafından korunacaktı.
İngiltere, I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti
ve Almanya ile İngiliz çıkarlarını tanıyan bir anlaşma sağlamıştır. Osmanlı
Devleti İngiltere ile ittifak anlaşması yapmak isterken İngiltere bölgedeki
yerini sağlamlaştırma amacı güderek Osmanlı Devleti ile anlaşma imzalamıştır.
29 Temmuz 1913’te Osmanlı Devleti ve İngiltere
arasında Basra Körfezi2ne ilişkin bir anlaşma imzalandı 309. Anlaşma, İran-Irak sınırının
(Şattü’l-Arab) düzenlenmesinin yanı sıra, Körfez’de başlıca Kuveyt ve Katar’da
İngiltere’ye bazı haklar tanıyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti 13. madde ile
Bahreyn Adası’nın istiklalini tanıyor,
ancak İngiltere, burayı işgal etmeyeceğini garanti ediyordu. Fakat
15. madde ise, Bahreyn tebaasının Osmanlı ülkesinde ecnebi muamelesi
göreceği ve İngiliz konsoloslarınca himaye edilebilecekleri öngörülmekteydi.
Böylece Osmanlı Devleti İngiltere ile ittifaktan uzak bir anlaşma elde ederken
aslında İngiltere’nin Basra Körfezi bölgesine biraz daha yerleşmesine razı
oluyordu.
Osmanlı Devleti’nde ilk demiryolları Balkanlarda ve Ege bölgesinde ticarî
amaçlarla, İngilizler tarafından gerçekleştirildi. 1856 yılında Anadolu’da
imtiyazı verilen ilk hat İzmir-Aydın hattıdır. İngiliz grubuna verilen bu
hattın inşasına 1857’de başlanmış ve 137 km.lik demiryolu daha sonra Sarayköy
ve Dinar istikametinde uzatılmış ve şubeleriyle birlikte 1888 yılında
tamamlanmıştır. İngilizler Adana-Mersin demiryoluna da sahiptiler. Fransız
kapitalistleri de 168 km.lik İzmir-Kasaba (Turgutlu) hattını kontrol
ediyorlardı. İzmir-Kasaba Demiryolu Şirketi bu demiryolunu 1865’de uzattı.
Şirkete daha sonra Manisa’dan 100 km.lik bir
şube hattı ile Soma’ya kadar uzatma imtiyazı verildi. 1866 yılında Kasaba’ya
kadar olan 27 km.lik diğer bir bölüm de işletmeye
açıldı. 1911’e gelindiğinde bu hat
308 H. Bülent Demirbaş, Musul- Kerkük
Olayı ve Osmanlı
İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi,
İstanbul-1991, s.102-103.
309 Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı
Arap Bağımsızlık Hareketi
(1908-1918), Ankara 1982,
s.55.
190 km.lik ilave Bandırma’ya kadar uzatıldı. Sonuç olarak Almanlar
tarafından İstanbul’dan itibaren Basra’ya doğru demiryolu inşa ve işletme
imtiyazı verilmeden evvel, Osmanlı ülkesinde İngilizler ve Fransızlar
tarafından demiryolu inşa edilip, işletilmeye açılmıştı. Ancak bu hatlar,
Anadolu’nun batısında daha çok ticarî amaçlarla inşa edilmişti ve İzmir
limanlarına bağlantılıdır310.
Basra-Bağdat demiryolu doğuda Alman- İngiliz
rekabetine sahne olmuştur. İngiltere, Rumeli ve Batı Anadolu’daki yatırım
alanlarından çekildiğinde gerek Duyun-ı Umumiye’deki hisse senetlerini, gerekse
İzmir-Kasaba gerekse Mersin- Adana demiryolunu başkalarına devrettiği
vakitlerde bile Mezopotamya’daki demiryolu girişiminden vazgeçmemiştir. Böyle
bir girişimi Hint yolunun güvenliği ve Basra Körfezi’nde kurmak istediği
egemenlik için gerekli görüyordu. Bağdat’taki Alman konsolosu Richarz 27 Ekim
1896’da Şansölye Hohenlohe Schiling Fürst’e yazdığı raporda “İngilizlerin
Diyarbakır-Musul-Bağdat hattı ile ilgilendikleri, bu bölgede araştırma
yaptıkları ve Townloy adlı bir İngiliz diplomatının bu bölgeden geçecek bir
İngiliz demiryolunun İngiltere’nin Basra Körfezi egemenliği için ifade ettiği
önemi belirten bir rapor hazırladığını bildiriyor. Bağdat hattının ana bölümü
olan bu bölge hakkındaki İngiliz niyetlerini hükümetlerinin dikkatine sunuyordu311.
İngilizler, Almanların yeni imtiyazlar elde ederek Osmanlı Devleti’nde nüfus alanlarını
genişletmelerine temkinli yaklaşıyorlardı. Deutsche Bank ve Anadolu
Demiryolları Kumpanyası’nın elde ettiği bu imtiyazlar özellikle İngilizlerin
şiddetli protestolarına neden oldu. Britanya Büyükelçisi Sir Phllip Currie
derhal bu imtiyazı önleme teşebbüsüne girişti.
Büyükelçi “Anadolu demiryollarının imtiyazının Dinar’a
kadar uzatılması, doğrudan doğruya İzmit-Aydın demiryolları şirketinin nüfuz
bölgesinden geçecekti ve İngiliz ticarî çıkarlarını korumak için elimizden geleni
yaparız” diyerek Bab-ı Âli’yi protesto etti312.
310 Mehmet İşbirli, “Bağdat
Demiryolunun Akdeniz Uzantısı
Toprakkale-İskenderun Demiryolu”,
Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S:23 (2004),
s.216.
312 Ortaylı, a.g.e.,
s.124.
Bağdat demiryolu projesinin karar aşamasında ve
anlaşma şartları ve projenin
görüşüldüğü dönemde İngiltere farklı bir siyasetle ortaya çıktı. Almanların
önerdiği şartlardan daha uygun piyon bir banker ile Osmanlı Devleti’ne yeni bir
teklif götürdü. İngiliz
ajanı Rechnitzer adlı bir Macar
bankeri İngiliz sermayesi
adına
İskenderun ve Konya’dan Bağdat ve
Basra’ya uzanacak bir demiryolu
projesiyle ortaya çıkmıştı. Osmanlı
Devleti’nden hiçbir kilometre
garantisi de istemiyordu.
Osmanlı Devleti gerçeği anlayınca teklif reddedildi.
Rechnitzer’in projesi aslında Almanların demiryolu
imtiyazını sürüncemede bırakmaya yönelik, İngiliz çabalarının bir ürünüydü.
İngiltere’nin I. Dünya Savaşı’na
kadar Bağdat demiryoluna yaptıkları muhalefetin temelini, Basra Körfezi’nin
çıkış noktasını Almanlara kaptırmama endişesi oluşturmaktaydı. Çünkü
İngilizlerin dış politikaları, Hindistan yolu üzerindeki hakimiyetlerini
tehlikeye düşürecek bir değişikliğe şiddetle karşı koyma düşüncesine
dayanmaktaydı313.
4.2.2. Kuveyt Sorunu
Uzun yıllar İranlıların yönetiminde bulunan bölge
533’te Halil komutasındaki Arap
ordularının eline geçti. XVI.yy.’da Portekizliler bir kale yaptırarak burasını
üs olarak kullandılar. Deniz ticaretinin gelişmesi ve İngilizlerin Hindistan’a
yerleşmesi Kuveyt’i Hindistan Akdeniz ticaretinde önemli bir konuma getirdi.
1776’da Basra yeniden İran’ın eline geçti. 1793’te İngilizler Kuveyt’i büyük
bir liman haline getirdi. Kuveyt 1829’da Osmanlı egemenliğini kabul etti.
Kuveyt şeyhi ile 1845’te bir anlaşmaya göre şeyhin gemileri Osmanlı bayrağını
taşıyacak Bağdat limanı korunacak, buna karşılık da Osmanlı hükümeti şeyhe bir
miktar para verecekti. Kuveyt’in Osmanlı Devleti’ne bağlanması Midhat Paşa’nın
Valiliği döneminde oldu. Kuveyt Şeyhi Abdullah el-Sabah Midhat Paşa’nın Lahsa
Seferi’ne katıldı. Şeyh her işinde serbest kalmak koşuluyla Osmanlı Devleti’ne
bağımlı olmayı kabul etti. Kuveyt
gemileri Osmanlı bayrağı taşıyacak, Şeyh Sabah’da Kuveyt Kaymakamı unvanı
taşıyacaktı.
313 Özyüksel, a.g.e.,
s. 146.
İngiltere’nin Kuveyt içerisindeki aşiretleri
kışkırtarak burada yayılma isteğine
dair bir belgede İngiltere’nin emelleri şu şekilde anlatılmaktadır:
Yıldız Saray-ı
Hümayunu Tercüme 314
“Kuveyt’e gelen yabancılar, bir tarafdan harp gemileri
ile sahilde tahkimatlar inşa ederken, diğer tarafdan aşiretleri birbirine karşı
kışkırtmaktadır.Abdullah Faysal’a Kuveyt’i vererek, Osmanlı’ya karşı kendisini
kumandan tayin etmişlerdir.Abdullah’ın oğlu Abdülaziz ise köyleri ve aşiretleri
silahlandırmak suretiyle fitne yaymaktadır. Osmanlı’ya taraftar olanlar,
gazetelere verilen yazılarla tehdit edilmektedir.Basra’daki İngiliz
konsolosunun, gerekli olan kuvvet ve sâir şeylerin verilmesi için Mısır’daki İngiliz
konsolosuna müracaat ettiği zan olunmaktadır. İngiliz konsolosu, Emir Abdülaziz
Er-Raşid’e de mektup yazıp cevap istemiştir,
fakat söz konusu kişi cevap yazmamıştır. Mübarek
el-Sabah ve İbn-i Suud
önemli kişiler değillerse de, onları destekleyen devlet (İngiltere )
kuvvetlidir. Aşiretlere gelince,bunlar asla müsterih değillerdir. Bu halin düzeltilmesi için mezkur bölgeye
devlete sâdık, güvenilir memurlar gönderilmesi ve fesat çıkaran emirlerle
görüşülmesi tavsiye olunur.
Nasır”.
1898’de Rusların Trablusşam’dan Basra Körfezi’ne bir
demiryolu imtiyazı almak istedikleri ve Almanların Konya’dan aynı körfezine
inmek üzere Bağdat Demiryolu imtiyazının müzakerelerini yapmakta oldukları bir
sırada İngiltere, Hint Denizi’nin bir koyu sayılan Basra
Körfezi hakkında kaygılanmaya başlamış ve orada herhangi bir yolunun varabileceği
bölgede önemli bir deniz üssü ve liman olma kabiliyetini taşıyan Kuveyt’e el
koymaya karar vermişti. Bu düşünce ile 23 Ocak 1899’da İngilizler Şeyhiyle
kesin olarak gizli kalmasına önem verdikleri
bir anlaşma yaptılar.315
314 Y.PRK.BŞK 74 18
1322.
315 H.Bülent Demirtaş, Musul-Kerkük Olayı
ve Osmanlı Devletin’de Kuveyt Sorunu, Arba y.,
İstanbul-1995,s.103.
Şeyh, İngilizlerce daima korunulmak ve onlardan yılda
1.500 altın İngiliz Lirası almak karşılığında onların rızasını almadan kendi oymağı topraklarının hiçbir kısmını
kimseye satmamayı ve hiçbir yabancı mümessil ve memur kabul etmemeyi üstlenir.
Şeyh Mübarek el-sabah Osmanlı Devleti’nde küstürmemek,
üzerine çekmemek ister.Kuveyt Emiri’nin bölgesindeki hükümranlığı, olay
çıkarmadığı müddetçe Osmanlı Devleti tarafından onaylanmamıştır.ancak emirin
sorun çıkarması merkezle arasının
açılmasına sebep olmuştur.Osmanlı Devleti, emirin Kuveyt’ten çıkarılması,
kurduğu hükümetin dağıtılması ve Kuveyt’te sürekli devlet gücünün
bulundurulması yönünde harekete geçirilmesini istedi. Mabeyn’in emri üzerine 6.
ordu kumandanı Fevzi Paşa askeri birliklerle Kuveyt hareket etti bunun üzerine
Mübarek el-Sabah İngiltere’ye başvurdu Osmanlı hükümeti bölgenin artan öneminin
farkındaydı. Bunları kaybetmek istemiyordu.öte tarafdan İngiltere’yle bir
çatışmaya girmek istemiyordu.Said Paşa,
“ Kuveyt, Osmanlı Devleti için çok
önemli bir önemli bir bölge ve Basra Körfezi’nin en önemli limanıydı. Necd
topraklarında anahtarı niteliği taşımaktaydı. Bağdat Demiryolu da,
tamamlandığında orada son bulacaktı.Bütün bunlardan dolayı İngiltere öteden
beri buraya göz dikmişti. Buraya asker sevki haberi ve emirinin başvurması
üzerine, İngiltere, sevkedilen askerin hemen geri alınmasını ve askeri
statükonun muhafaza edilmesini istemiş, aksi takdirde Kuveyt’i himaye altına
alacağını bildirmişti.”316
Bunun üzerine gönderilen birlikler geri çekildi.
1901’de Necd Emiri Osmanlı’dan aldığı destekle Mübarek el-Sabah çatışmaya
girişti. Osmanlı Devleti’nin Kuveyt’e gönderdiği savaş gemisi limanda bulunan
bir İngiliz kravazörünce engellendi.İngilizlerin Kuveyt’i ilhakından çekinen
Osmanlı Devleti askeri müdahaleden vazgeçti.
Necd Emiri’nin geri çekilmesi için emir verdi. Bundan
sonra İngiltere’nin bu tahriki karşısında sorun çıkaran Mübarek’e
Osmanlı Devleti
316 Demirtaş,a.g.e, s.105.
ekonomik ambargo uygulayarak susturma seçti.ve Bağdat’tan Kuveyt’e zahire
gönderilmesini durdurdu. Mübarek, İngiltere’ye başvurarak Osmanlı Devleti’ni
şikayet etti. İngiltere’nin İstanbul elçisi Sir O’Conner
Osmanlı Hariciye Nazırı’ndan
bir an önce uygulanan ambargonun kaldırılarak zahire
sevkıyatına başlanmasını
istendi.
Osmanlı hükümeti zahire yasağını kaldırdı.Abdülhamid anılarında İngilizlerin Basra
bölgesiyle alâkalı politikasını şöyle anlatıyor:“ Mezopotamya’daki
eyaletlerimizi ziyaret etmek isteyen Hindistan ordusundaki vazifeli İngiliz
zabitleri, konsolosların daveti ile eyaletlerimizdeki valilerimizden zorla izin
çıkarmışlardı. İnkâr etmelerine rağmen bu seyahatlerin, siyasî maksadı olduğu
aşikârdır. Bu keşif seyahatlerine son vermek için bir mazeret bulmak elzem
oluyor. Mezopotamya’nın anahtarı sayılan Şattü’l-Arab, İngilizlerin
yerleşmesine müsaade edemeyeceğimiz kadar ehemmiyetlidir. İngilizler bilhassa
nehrin ağzında bulunan Basra’yı arzu etmektedirler. Oranın ileri gelenlerinden
öğrendiğime göre bu maksat için su gibi altın akıtıyorlarmış.”317
Kuveyt’in Osmanlı Devleti’nden kopuşunun arka yüzünü dönemin
güçlü adamı sadrazam ve harbiye nazırı Mahmud Şevket Paşa’nın günlüğünde 11
Mart 1913’de şöyle yazar: “Kabine toplantısında İngilizlerin Kuveyt’ten başka Katar’a
da tasallut ettikleri meselesi görüşüldü. Bu toprakların İngiltere’ye
değilse bile, İngiltere’nin nüfuz ve himayesine bırakılmasından başka çare
göremiyorum. Fakat Şura-yı Devlet Reisi Said Paşa itiraz etti. Bu hususun
hükümetin salahiyeti dışında olduğu, Meclis-i Mebûsan toplanıp karar vermedikçe
toprak terk edilemeyeceğini söyledi.
İngiltere
hükümetinin bile avam kamarasının tasvibini almadan bu gibi işler yaptığı
cevabını verdim. Said Paşa’nın geniş malûmatı vardı. Fakat mesuliyetten çok korkuyordu. Bu yüzden kendisinden layıkıyla faydalanmak mümkün olmuyordu.
Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere ile ihtilaf
çıkaramazdık. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi.
Kuveyt ve katar’ı İngiltere’ye bırakmaya ve zengin
Irak vilayetimizle uğraşmaya
karar verdim…”318.
Kuveyt emirlikleri sözde padişah tarafından atanır,
kendilerine de kaymakam unvanı verilirdi. II. Abdülhamid zamanında bunlara
zenginlikleri ve bölgedeki nüfuslarına göre miri’l-ümera ve mirîmiran denilen
ikinci, üçüncü derecede mülkiye paşalıkları (sivil) verilirdi.
Kuveyt sultanı ve kaymakamı Mübaret el Sabah
Abdülhamid tarafından atanmıştı. Bu emirliklerin merkeze bağlılığı halifeye
bağlılıktan öte bir anlamda taşımıyordu. Bölgenini bir başka emiri Şeyh Hazal
idi. İran – Osmanlı sınırında yer alan Şeyh Hazal’ın Muhammere emirliği duruma
göre devlet değiştirirdi. Emir İran devleti tarafından takibe maruz kalırsa
Osmanlı Devleti tarafından takibe uğrarsa İran tabalığına sığınırdı.
Basra bölgesinde diğer bir söz sahibi Şeyh Seyid
Talip’ti. Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Basra Mebusu olarak bulunmuştur. Osmanlı
Devleti’ne karşı kurulmuş olan iki milliyetçi Arap gizli örgütünden Ahad ve
Fettah’tan, Ahad Güney Irak’ta Seyid Talip’in koruması altında idi.
Kuveytliler gemilerinde kendilerine mahsus bir sancak
ittihaz etmiş olduklarından 1870 tarihlerine kadar bu sancak ile seyahat ve
ticaret etmişler ve bazen güvenlikleri için Felemenk ve İngiliz bayrağı
da çekiyorlardı. Midhat Paşa’nın
Bağdat valiliği esnasında Kuveyt’in Osmanlı Devleti’ne bağlanması sonrasında
gemilerdeki ecnebi bandıraları derhal terk edip yerlerine Osmanlı sancağı
çekmişlerdir. İngiltere hükümeti Kuveyt’in önemine binaen 1820 senesinden
beri Kuveyt’e bir memur bırakmışlarsa da Araplar, Basra da bu memura eza ve
cefa ederek kaçırtmışlardır.
318 Demirbaş, a..g.e.,
s.107.
Kuveyt limanına memur edilmiş olan Zehaf korvet-i
hümayunu Kuveyt limanına gireceği esnada burada bulunmakta olan bir İngiliz
harp sefinesinin kumandanı Zehaf korvetinin süvarisine haber göndererek Kuveyt
İngiltere devleti himayesine girmiş olduğundan karaya asker ve mühimmat
çıkarılmamasını ve aksi taktirde muhasamata ibtidar eyleyeceğini makam-ı
tehditte beyan eylemiştir.319
İngiltere, Basra Körfezi’nde
özellikle Kuveyt ile ilgilenmiştir. Kuveyt limanının
İran Körfezi’nde önemli bir noktada bulunması sebebiyle daha 1820’lerde
buraya siyasî memur göndermiştir320. 1896
yılında Kuveyt Limanı’nı İngiltere açtı.
İngiltere, Basra Körfezi’nde
özellikle Kuveyt ile ilgilenmiştir. Kuveyt limanının
İran Körfezi’nde önemli bir noktada bulunması sebebiyle daha 1820’lerde
buraya siyasî memur göndermiştir321. 1896
yılında Kuveyt Limanı’nı İngiltere açtı.
1901 yılında yine Kuveyt’e Osmanlı Devleti müdahale
etme ve hakimiyetini kabul ettirme çabasına İngiltere karşı çıkmıştır. Burada
bulunan İngiliz askerî heyeti Kuveyt’in İngiliz himayesinde bulunduğunu ve buraya
Osmanlı Devleti’nin asker
ve mühimmat-harbiyye gönderecek olursa harp çıkacağı yönünde tehdit
etmişlerdir. Osmanlı Devleti bu konuda İngiltere’den istediği açıklama
karşısında da İngiltere Osmanlı Devleti’nin statükoya riayet etmesini
istemiştir. Osmanlı Devleti buna karşılık Kuveyt emiri Mübarek’i kendi yanına
çekmekle yetinmiştir. Çünkü askerî ve
siyasî gücü bu sırada İngiltere’ye yetecek güçte değildir322. Ayrıca İngiltere, Kuveyt’teki
Osmanlı otoritesini tanıdıklarını fakat Kuveyt şeyhliğine ait topraklarda başka
devletlere hak tanımasına ya da statükonun değişmesine kayıtsız
kalamayacaklarını bildirmiştir323.
320 S. Kani İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır, Yemen, Hicaz
Meselesi, Haz. O. Kocahanoğlu, İstanbul- 1999,s.119.
321 İrtem, a.g.e.,119.
322 1)BOA, DUİT,
69/2.10.,1511
2)
BOA, DUİT, 69/2.11,
2671.
3)
BOA, DUİT, 69/2.4 ve 69 / 2-5.
323 H.V.F. Winstone,
Ortadoğu Serüveni: 1898-1926 Yılları
Arasında Ortadoğu’daki Siyasî
ve Askerî
İstihbaratın Hikayesi, çev. F. Davudoğlu, İstanbul-1999, s.29.
4.2.3.
İngiltere’nin Pan-İslamist
Politikaya Bakışı
Sultan II. Abdülhamid’in Pan-İslamist politikası başta
İngiltere olmak üzere bütün sömürgeci devletleri korkutmuştur. II. Abdülhamid
hilafet politikasından nasıl yararlandığını şöyle yazar: “ (İngilizler) Asya’da
yüz elli Müslümanı idareleri altında
tutyorlardı. Bu Müslümanlar üzerinde hilafetin büyük nüfuzu vardı. Bunları
bildiğim için İngilizleri kuşkulandırmadan her ihtimale karşı seyyidler,
şeyhler, dervişler gönderip, Asya’daki Müslümanları hilafete manen bağlamaya
hususî itina gösteriyordum. Buharalı Şeyh Müslüman Efendi’nin Rusya’daki
Müslümanlar arasında yaptığı hizmetleri bilhassa şükranla yad ederim. Bunun
İngilizlerle münasebetlerimizde çok faydasını gördüm. Hindistan’daki umumî
valileri oradaki Müslümanların Osmanlı Devleti’yle yakından ilgilendiklerini
gördükçe hükümetlerine Osmanlılarla iyi geçinmesini yazıyorlar ve böylece bizim
işlerimiz bir nebze kolaylaşmış
oluyordu”324.
Yine II. Abdülhamid kızı Ayşe Sultan’a şunları
söylemiştir: “İngiltere ve Fransa’nın gözleri daima Şark’ta idi. Bilhassa
Müslümanlarla aramızda nifak çıkarmak emelleri idi. Kuvvetimizi bu suretle
kırmak istiyorlardı. Hilafet politikasıyla bunu önlemek istiyordum”325.
İngilizler, Sultan II. Abdülhamid’in hilafet
politikasının nüfuzunu sıfıra indirmek istediler. Bunun hilafetin Türklerin
elinden alınması ile olacağını biliyorlardı.
Halife yapmak istedikleri şahıs da Mısır hidivi idi. Mısır hidivinin
halife olması demek, İslam birliği hareketini İngiltere’nin istediği
gibi tanzim etmesi, bu büyük hareketi kendi maneviyatına hizmet ettirmek
demekti326.
II. Abdülhamid:
“…Rusya gibi, İngiltere gibi Asya’da birçok Müslüman
ahaliyi idaresi altına almış büyük devletlerde benim hilafet silahımdan
ürküyorlardı. Bu yüzden Osmanlının işini bitirmek
noktasında birleşebilirlerdi. Hilafetin
elimde olması, sürekli
olarak
324 II. Abdülhamid’in Hatıra
Defteri, s.74-75.
325 Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, Güven y., İstanbul, s.49.
İngilizleri tedirgin etti. Blund
adlı bir İngiliz ile, Cemalettin Efganî adlı bir maskaranın el birliği ederek
İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan elime geçti. Bunlar hilafetin
Türkler tarafından zorla alındığını ileri sürüyorlar ve Mekke Şerifi Hüseyin’in halife ilân edilmesini
İngilizlere teklif ediyorlardı327. İngilizler halifeliği
II. Abdülhamid’in elinden alıp Araplara vermek uğrunda çalışmışlar, fakat
başarılı olamamışlar, bu seferde hilafetin nüfuzunu kıracak başka tedbirler
almaya başlamışlardı.
Ø Berlin
Antlaşması ile, Avrupa’da büyük toprak kayıplarına karşı imparatorluğu Sultan
II. Abdülhamid, Asya’da kuvvetlendirmek politikası takip ediyordu. Panislamizm
siyasetinin sebeplerinden biri de bu idi. Arapları daima okşaması, onların
büyüklerini taltif etmesi,
Arap vilayetlerine özel
statüler vermesi de yine bu siyasetin icabındandı328. Abdülhamid
Arap ülkelerinde etkili reformlar da yapmış, bu reformlar şimdiye kadar yapılan
Osmanlı reformlarının emsali görülmemiş surette muvafık bir devrini teşkil etmiştir.
Ø İngiltere’yi Türkiye
aleyhinde bu derece ileri düşmanlığa iten birçok sebepler vardır. Bunlar şu şekilde
özetlenebilir:
1) Türkiye’de Alman nüfuzunun gittikçe
büyümesi
2) II. Abdülhamid’in İngiltere’ye olan düşmanlığının
artması
3) İngiltere,
Almanya’nın Rusya’yı Uzakdoğu istikametinde yayılması için yaptıkları
tahriklerden korkuyor, Uzakdoğu’daki sömürgecilik mücadelesinde serbest kalmak için Rusya’yı Ortadoğu’ya çekmeye çalışıyordu.
4) Sultanın
İngilizlerin Musul ve civarında petrol aramalarına karşı çıkması ve bunlar
tarafından açılan kuyuları kapattırması.
327 II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri, s.74.
SONUÇ
Osmanlı Devleti, 1534’de kendisine direniş
göstermeden isteği doğrultusunda
bağlanan bunu 1538’de resmîleştirerek devam ettiren Basra’nın hakimiyetini;
1555’de Amasya Muahedesi ile İran’a da resmen kabul ettirmişti. Bu tarihlerden
itibaren Basra coğrafyasında sürekli bir ilerleme ve bölgede teşkilâtlanma içerisine giren Osmanlı Devleti
özellikle kıyı bölgelerinde tersaneler yaptırarak, bölgenin Portekizlilere
karşı korunmasını sağlamak istemiştir. böylece Hint Okyanusu’na açılma önündeki
Portekiz tehdidi ortadan
kalkacağı gibi, bölgenin ticarî olarak da kalkınması
sağlanacaktı.
Osmanlı Devleti, Basra bölgesini fethettiği zaman
bölge aşiretlerden oluşan, aşiretlerin kendi aralarında iç savaş bulunan
asayişsiz bir şekilde devralmıştı. Basra kabileler arası rekabet, kan davası ve
ticarî olarak birbirlerine üstünlük kurmak mücadelesi içinde bulunuyordu. Bu
aşiretlerden en köklü olanı ise, Acman Aşireti idi. Daha sonra ve Vehhabiliği
benimsemiş Suud ailesinin aşireti ve Kuveyt’te
hakim olan Sabah aşireti de diğer büyük aşiretler arasındadır. Osmanlı
Devleti aşiretler arası mücadelede başarılı olamadığı kargaşalığı önleyemediği
zaman iskân politikası da uygulayabiliyordu.
Osmanlı Devleti bölgede egemenliğini kurduktan sonra
ikta sistemini ve sonra iltizam sistemini uygulamıştır. Ancak iltizam
sisteminde toplanan gelirler merkeze (İstanbul’a) değil Basra’da birikir,
gerekli masraflar çıktıktan sonra (devlete
ücretli olarak bağlı memur ve askerlere ödenen maaşlar ve yatırımlar) arta
kalan meblağ İstanbul’a gönderilirdi. Halk tarım, hayvancılık ve ticaret ile
geçinirdi. Aşiretler yağma ve surre gelirleri ile de beslenirlerdi. Ayrıca
balıkçılık, inci avcılığı gibi değişik uğraş alanları da mevcuttu.
Osmanlı Devleti bölgenin yerel yapısına ve idare
tarzına gerekli olmadıkça müdahale etmemiştir. Nahiyeler ve kazaların yönetimi
bölgede bulunan büyük aşiret şeyhlerine bırakılmıştır. Sancak ve eyaletin
genel yönetimi ise merkezden atanan
görevliler tarafından idare olunmuştur. Osmanlı Devleti zaman zaman
şeyhliklerden bölge yönetimini kurtarmaya çalışmıştır. Merkezden atama yapmak
istemiş ancak bölge aşiretleri ve İngiltere buna karşı çıkmıştır. Örneğin,
Zübeyr Nahiyesi’ne devletin gönderdiği müdür daha bölgeye ulaşmadan İngilizler
tarafından tehdit edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda başlayan ıslahat
hareketlerinin etkisi Basra’ya Mithat Paşa’nın (1868-1872) Bağdat valiliği
yaptığı sırada yansımıştır. Mithat Paşa, Necid ve Katar başta olmak üzere kıyı
bölgelerini tekrar Osmanlı merkezî sistemine dahil ederek idareyi
sağlamlaştırdığı gibi aynı zamanda aşiret ayaklanmalarının da kısmen önünü
alabilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin yükselme döneminde Basra’dan
aldığı gelir fazla idi. Düzenli olarak öşürler toplandığı gibi vergilerin her
çeşidi açısından toplanan gelir, giderden fazla idi ve kapitülasyonların etkisi
azdı. Ancak XIX. yüzyılda kapitülasyonlar, burada bulunan ecnebî tüccarlara
avantaj sağlamıştır ve Bara kıyıları
boyunca uzanan ticaret şirketleri %3’lere inen vergilerle az vergi ödeyerek çok
kazanç sağladılar. Oysa aynı avantajdan Müslüman tüccarlar yararlanamadı. Deniz
ticaretinde yabancıların tekeli elinde bulundurmaları Müslümanların ticarette
ileri gidemeyişine sebep oldu. Ancak aşiretlerde, yabancıların zaman zaman gemi
ve kervanlarına yağma amaçlı saldırıyorlardı.
Basra şehrinin çevresini bataklıklarla çevrili olması
bölgede kolera, tifo gibi salgın hastalıklarında yaygın olarak görülmesine,
hatta bazen kitlesel ölümlerin baş göstermesine sebep oluyordu. Bununla ilgili
örnek bir belge araştırmamızda sunulmuştur.
Abdülaziz’in rüyası olan ancak II. Abdülhamid
zamanında kısmen gerçekleşen demiryolları çalışması eğer gerçekleşse idi
Basra’nın politikasında yaşamı ve ekonomisine kadar her şey yeniden şekil
alabilecekti. II. Abdülhamid ve Osmanlı bürokratlarının istekleri,
bölgede sık çıkan isyanları kısa sürede bastırmaya
yarayacak olan demiryolunu Basra gibi problemli bir bölgeye kadar
ulaştırmaktı. Daha önemlisi mesafe kısalacak ve bu bölgede merkezî otorite
güçlenecekti. Bu cümleden olarak, İngiliz nüfuzunun önü alınacak bölgede rahat
hareket etmesi önlenecekti.
Bölgede çıkan en küçük bir karışıklık veya ticaret
yönüyle Osmanlı’nın ulaşımda Süveyş Kanalı’nı kullanmasına da gerek
kalmayacaktı. Bu sebeple Süveyş Kanalı ile alâkalı ilgilere de tezimizde yer
verdik. Basra’ya ulaşımın iki yönü vardı: birinci yön kara yoluyla, uzak ve
meşakkatli olan bir yöndü. Diğeri ise Süveyş Kanalı vasıtasıyla kısa olan deniz
yönüydü ve bu yolda İngiltere’nin denetiminde
idi. Bu nedenledir ki; demiryollarının Basra’ya kadar ulaştırılması
çalışmasında İngiltere her zaman ve ilk sırada muhalefet etmiş ve demiryolunun
Basra’ya kadar ulaşmasını baltalamıştır. II. Abdülhamid’in saltanat ömrü
demiryolunun Basra’ya ulaştığını görmeye yetmemiştir. İttihat ve Terakki
döneminde Osmanlı hükümeti İngiltere’nin baskılarına daha fazla dayanamayarak
1913 yılında demiryolunun son güzergahının Bağdat olacağını belirleyerek,
İngiltere baskısından kurtulabilmiştir. Böylece İngiltere nüfuz alanlarında,
hukukî olarak hak sahibi olsa da hakimiyet hakkını Osmanlı Devleti’ne
kullandırmamıştır. İngiltere kendi isteği ve amaçlarına uygun olarak bu bölgeye
1914’ten sonra demiryolu yapmıştır. Çünkü artık buranın resmen işgalini kendisi
gerçekleştirmiştir.
Basra coğrafyası maden yatakları ve daha sonrasında
1900’lerin başında Avrupa’nın ilgi alanını oluşturan petrol yönünden de zengin
bir bölge olup Osmanlı hakimiyetinde iken birçok devlet tarafından inceleme
yapılmak istenen bir bölge olmuştur. Japonlar, Ruslar, İngiliz ve Fransız
birçok devlet temsilcileri burada inceleme yapmak amaçlı “Eser-i Atika” başlığı
altında araştırma yapmak amaçlı Osmanlı Devleti’nden izin isteyen belgelere
arşiv çalışmam sırasında rastladım. Örnek olması açısından tezimizde, birkaçına
yer verdik.
Son olarak, burada vurgulanmak istenen bir konuda
şudur ki; Osmanlı Devleti’nin bu kadar çalışmasına karşın
yerli halk ne tepki vermiştir
?. Burada iki
örnek, dikkate değer olarak bir görüş edinmemize yardımcı olacaktır.
Bunlardan ilki Osmanlı’nın yapacağı demiryollarının aşiretlerin saldırması ve
tahribi ile alâkalıdır. Hicaz demiryolu yapılırken Mekke’ye yaklaşan demiryolu
çalışmasında aşiretlerin saldırısına uğrayarak zararı sonucu demiryolunu
Medine’de noktalaması nasıl ise, Basra ulaşsa idi yerli halkın vereceği tepkide
o olacaktı. Çünkü aşiretler merkezî otoriteyi başlarında istemiyor, gelir
kaynaklarını kurutacak teknolojiye karşı çıkıyorlardı. En azından surre
akçeleri ile, yağmacılıktan el çekip vazgeçmek istemiyorlardı.
Diğer örnek ise, Arap ayrılıkçı hareketleridir.
Arapların özellikle İngiltere destekli olarak Osmanlı Devleti’nden bağımsız
devlet kurmak idealinde olan belli bir
Arap entelektüel kitlesi İngiliz destekli beslenmiştir. Ayrıca, yönetici
şeyhlerde bağımsızlık için kışkırtılmıştır. Basra’nın Kuveyt’teki yönetici
Sabah ailesi bunların başını çekiyordu. İngilizlerin halifelik makamına dahi
saldırıları da olmuştur. Osmanlı Devleti padişahının yasal olarak halifeliği
tartışılmaya başlanmış, İngilizler maşa entelektüel Arapları
kullanarak bu tartışmaları hem başlatıp hem de yayan
devlet olmuştur. İngiltere, ektiği
bu tohumların ürününü
1914’ten sonra yine bu
coğrafyadan kendi çıkarları doğrultusunda toplayacaktır.
KAYNAKÇA
A.
ARŞİV BELGELERİ
·
BOA, MD, NR.3,
HÜKÜM 367
·
BOA, İMM 1661, LEF 5
·
BOA,İ.HUS, 1310 M/168
·
BOA, Y.A.RES, 94,10
·
BOA, HRC.SYS.96/21:1907.6.9.
·
TK,HR.TO D.N. 261 G.N 15.
·
DH.MKT 780 67
1321.Ş.3.
·
DH.MKT 847 16
1322.S.16.
·
DH.MKT 185 26
1311.Ş.14.
·
BOA.TK.HR TD DN 393.GN7
·
DH.MKT 348/65 1312.Ş.29
·
DH.MKT 467 38
1319.Z.23
·
BOA,DH.MKT.2592 34 1319 ZA 15
·
BOA,DH.MKT.2306 98 1317 L 15
·
BOA,Y. PRK.227/58 1323 M 13
·
BOA,HR.SYS 95 6.
·
BOA,DH.TMK.S/40/38/1320.Ş.21
·
BOA,HR.SYS 82/33
·
BOA,DH MKT 1662 6 1307 S 5
·
BOA,DH.MKT.574 113 1320 C 24
·
BOA,DH NKT 619/6 320 N 4
·
BOA,TK HR TO DN 205 GN 16
·
BOA,DH MKT/1600/34/1306.CA.22
·
DH.MKT 2207 63 1317.M.20
·
DH.MKT 2125 105
1316.C.14
·
TN HR.TO D.N 535 G.N. 66
·
TK.HR.TO D.N 261 G.N.15
·
Y.A.HUS 10.5.1317
·
BOA,Y MTV 196 64 1317.B.16
·
BOA,DH MKT.66 33 1310 ZA 28
·
BOA,YA.HUS 268/124
·
BOA,DH MKT 574 113 1320 C 24
·
BOA,DH TMK S/40/38/1320 Ş.21
·
BOA,MKT 2592 34 1319 ZA 15
·
BOA,DH MKT 2306 98 131 L 15
·
BOA, DH MKT 2512/ 73/ 1319 R.5
·
BOA, DUİT 69/2.8
·
BOA, Y.PRK.EŞK 74 18 1322
·
BOA, DUİT, 69/2.10,1511
·
BOA, DUİT 69/2.11,2671
·
BOA, DUİT, 69/2.4
VE 69/2.5
B. TELİF ESERLER
VE MAKALELER
·
Abdülhamid’in Hatıra
Defteri, çev.İsmet Bozdağ, Pınar y.,İstanbul-1986.
·
Abdülhamid Siyasî
Hatıratım, Hareket y., İstanbul-1974
·
Ali Haydar Mithat,
Midhat Paşa’nın Hayat-ı Siyasiyesi,C.I, İstanbul-1325
·
AKÇURA Yusuf; Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, TTK y., Ankara- 1988.
·
AKTEPE Münir; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahı
Hakkında İngiltere Elçisi Layard’ın II. Abdülhamid’e Verdiği
Rapor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S:22, 1969.
·
AKYÜZ Yahya v.d, Atatürk
İlkeleri ve İnkılapları Tarihi, C.I,5.b, Ankara- 1997.
·
ARI Tayyar ; Geçmişten
Günümüze Ortadoğu, Alfa y. İstanbul-2005.
·
ARMAOĞLU Fahir; 19.
Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914),TTK y., Ankara- 2003.
·
AVCIOĞLU Doğan; 31 Mart’ta
Yabancı Parmağı, Ankara-1969.
·
BAKIR Abdülhâlik; “Basra”
mad., C.V, İA, TDV y. İstanbul-1992.
·
BAYATLI Nilüfer; “ XVI. Yüzyılda
Basra Eyaleti’nin Osmanlı
Devleti İçin Önemi”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,
S.114 (Nisan 2003).
·
BAYSUN M. Cavit;
“Bağdat”, C.II, İA, MEB y., İstanbul-1961.
·
BAYUR Hikmet; Türk İnkılabı
Tarihi, C.I, k.I, TTK y., Ankara-1951.
·
BİLGE Mustafa L.; “Basra Körfezi”
mad., C.V., İA, TDV y., İstanbul-1992.
·
, “Lahsa” mad.,
C.XXVII,İA,TDV y., Ankara-2003.
·
---------------, “Katif” mad., C.XXV,İA, TDV y., Ankara-2002.
·
---------------, “Bahreyn” mad., C.IV,İA,TDV y., İstanbul-1991.
·
BEDİZ Danyal; “ Süveyş Kanalı’nın Önemi”, DTCFD,
C. IX, S.3, Ankara- 1951.
·
BOSTAN İdris, “Basra
Körfezi’nin Güney Kesimi
ve Osmanlılar (1876- 1908)”, Osmanlı Araştırmaları, C.IX, İstanbul-1989.
·
BURÇAK Rıfkı; Siyasi Tarih, Gazi Üniversitesi , İ.İ.B.F, Ankara-1984.
·
BURÇAK Rıfat S.; Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri 1791-1941, İstanbul- 1946.
·
ÇAVDAR Tevfik; Osmanlıların Yarı- Sömürge Oluşu, İstanbul-1970.
·
ÇAYCI Abdurrahman; Büyük Sahra’da
Türk -Fransız Rekabeti, TTK y., Ankara-1995.
·
ÇELİK Hüseyin; “İngiltere’nin Sultan II.Abdülhamid’e Sunduğu
Reform Paketleri” ,Tarih Toplum
Dergisi, S: 112 (Nisan-1993).
·
DEMİRBAŞ H. Bülent;
Musul- Kerkük Olayı ve Osmanlı İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi,
İstanbul-1991.
·
DESCHAMPS Hubert; Sömürge İmparatorluklarının Sonu, çev. Oktay Akbal,
İstanbul-1966.
·
DUNN Archibald; “Basra Körfezi’ndeki İngiliz
Çıkarları”, Çev: Zekeriya Kurşun, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S.3,2000.
·
DARKOT Besim – GÖKBİLGİN M. Tayyib; “Basra” mad., C.II,İA,MEB y.,
İstanbul-1961.
·
DURSUN Haluk; “Akabe Meselesi”, Marmara Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul-1994.
·
EARLE Edward Mead; Bağdat Demiryolu Savaşı, çev. K. Yargıcı,
İstanbul- 1972.
·
EMECEN Feridun, “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan
Devleti”, Genel Türk Tarihi, C.6, Yeni Türkiye y.,
Ankara-2002.
·
ERASLAN Cezmi; “Irak’ta
Türk-İngiliz Rekabeti (1876-1915)”, İÜEF Tarih Dergisi, İstanbul-1994.
·
ERİM Nihat; Devletlerarası Hukuk ve Siyasî Tarih Metinleri, C.I, A.Ü.H.F. y.,
1953.
·
ERİNÇ Sırrı, “Küveyt”
mad., C.XXVII, İA, TDV y., Ankara-2003.
·
EROĞLU Cengiz v.d.; Osmanlı Vilayet Salnâmelerinde Basra, Global y., Ankara-2005.
·
GENCER Mustafa; “Osmanlı-Alman Münasebetleri Çerçevesinde ‘Şark Meselesi’ ”, Türkler, C.XIII, Ankara-2002.
·
GÖRÜR Halil İbrahim;
“II.Abdülhamid Döneminde Irak’la
İlgili Layihalar”, Dumlupınar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Kütahya-2009.
·
GÜLDEŞ Dilek; “Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali”,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Lisans Tezi, İstanbul-1999.
·
GÜLSOY Ufuk; Hicaz Demiryolu, Eren y.,İstanbul-1994.
Yüksek
·
; “Gerçekleşen Bir Rüya Hicaz Demiryolu”, Osmanlı, C.III,
Yeni Türkiye y., Ankara-1999.
·
; “Yemen Demiryolu Projesi”, Osmanlı,
C.III, Yeni Türkiye
y.,
Ankara-1999.
·
GÜNAY Selçuk; “Bazı Belgelerin Işığında Osmanlı
Devleti’nin Basra- Akabe Hattını Muhafaza
Yolunda Aldığı Bazı Tedbirler”, Türk Kültürü, C.XXXI, S.365 (1993).
·
HALAÇOĞLU Yusuf; “Basra”
mad., C.V, İA, TDV y., İstanbul-1992.
·
; “Midhat Paşa’nın
Necid ve Havalisi
İle İlgili Birkaç
Layihası”,
İ.Ü.E.F. Tarih
Enstitüsü Dergisi, S:3 (1973).
·
HARTMAN, R., “Basra”
mad., C.II, İA, MEB y.
·
HUT Davut; “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Basra Gümrüğü”, Türk
Kültürü İncelemeleri Dergisi, S:3 (2000).
·
IŞIKSAL Turgut; “Arşivlerimizde Osmanlıların Süveyş
Tersanesi ve Güney Denizleri Politikasına İlişkin En Eski Belgeler”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S:
22-27.
·
İRTEM Süleyman Kâni; Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz
Meselesi, Temel y., İstanbul-1999.
·
İŞBİRLİ Mehmet, “Bağdat
Demiryolunun Akdeniz Uzantısı
Toprakkale- İskenderun Demiryolu”, Atatürk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.23 (2004).
·
KARAARSLAN Tufan; Ortadoğu’nun Coğrafyası, Konya-1998.
·
KARAL E. Ziya, Osmanlı Tarihi, Ankara 1998, C.VIII,
TTK y., Ankara 1998.
·
, Osmanlı Tarihi,
C.VI ,TTK y., Ankara-1983.
·
KAZGAN Haydar; “Bağdat
Demiryolları ve Almanya
ile Fransa-İngiltere
Rekabeti”, Finans Dünyası, S: 157-162
(2003)
·
KILIÇ Remzi; “Irak ve Suriye’nin Tarihî Coğrafyası ve XIX. Yüzyıl
Sonu
İtibariyle İdarî Konumu”, Türk Kültürü, C:XXXVIII, S.441(2000).
·
KIZILTOPRAK Süleyman; “Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali
ve Osmanlı Devleti’nin
Diplomasi Mücadelesi (1882-1887), Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam
Ülkeleri Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi , İstanbul-2001.
·
KOCABAŞ Süleyman; Türkler ve Almanlar, Vatan
y., İstanbul-1988.
·
, Hindistan Uğruna Yapılanlar İngiltere ve Hindistan, İstanbul-
1987.
·
KOCAOĞLU Mehmet, Uluslar arası İlişkiler Işığında
Ortadoğu: Parçalanmak İstenen Topraklar
ve İstismar Edilen
İnsanlar, Genel Kurmay Basımevi, Ankara-1995.
·
KURŞUN Zekeriya, “Necid”
mad., C.XXXII, İA, TDV y., İstanbul-2006.
·
-------------, “Katar” mad.,
C.XXV, İA, TDV y., Ankara-2002.
·
, Basra Körfezi’nde Osmanlı-İngiliz Çekişmesi –Katar’da
Osmanlılar-, TTK y., Ankara-2004
·
, “Basra Körfezinde Bir Arap Aşireti Acman Urbanı
(1820-
1913)”, Belleten, C.LXIII,
S: 236 (Nisan-1999).
·
, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti:
Vehhabi Hareketi ve
Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, TTK y., Ankara-1998.
·
KÜÇÜK Cevdet; “Küveyt”
mad., C.XXVII, İA, TDV y., Ankara-2003.
·
KÜRKÇÜOĞLU Ömer; Osmanlı
Devleti’nde Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1908-1918), Ankara Siyasal Bilgiler
Fakültesi y., Ankara-1982.
·
KÜTÜKOĞLU Mübahat; Osmanlı-İngiliz İktisadî
Münasebetleri, C.II,
İstanbul-1976.
·
MANTRAN Robert; “Irak”,
C.V, İA, TDV y., İstanbul-1999.
·
MARUFOĞLU Sinan; “Osmanlı
Döneminde Güney Irak’ta
Devlet-Aşiret
İlişkileri”, Irak Dosyası I,
Tatav y., İstanbul-2003.
·
MERAM Ali Kemal;
Belgelerle Türk- İngiliz
İlişkileri Tarihi, İstanbul-1969.
·
MISIRLIOĞLU Kadir; Mısır Meselesi
ve Irak Türkleri, Sebil y., İstanbul-
1994.
·
Midhat Paşa’nın
Hatıraları – Hayatım
İbret Olsun - , Yay. Haz. Osman Selim Kocahanoğlu, C.I, Temel y. ,
İstanbul-1997.
·
MUTLUÇAĞ Hayri; “İngiltere’nin Ortadoğu ve Türkiye
Hakkındaki Gizli Emelleri (
Tarihimizde Salih Münir Paşa Raporu)”, Belgelerle
Türk Tarihi Dergisi, 1969, S:22-27.
·
NOVİÇEV A.D.; Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürgeleşmesi, Onur y., Ankara-1979.
·
ORHONLU Cengiz; Habeş Eyaleti, İstanbul-1974.
·
ORTAYLI İlber; Osmanlı İmparatorluğundan Alman Nüfuzu, Akım y.,
İstanbul-2006.
·
OSMANOĞLU Ayşe; Babam Abdülhamid, Güven y., İstanbul-1960.
·
ÖNSOY Rıfat; Türk-Alman İktisadî
Münasebetleri, İstanbul-1982.
·
ÖZ Mehmet; “Osmanlı Siyasî Tarihi”, Tarih El Kitabı, Grafiker y., Ankara- 2004.
·
ÖZBARAN Salih; “XVI Yüzyılda Basra Körfezi
Sahillerinde Osmanlılar: Basra Beylerbeyliğinin Kuruluşu”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S:XXV,
İstanbul- 1971.
·
-----------------;
Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı, Kitap y., İstanbul- 2004.
·
ÖZCAN Azmi; İngiltere-Arap Hilafeti
ve Osmanlı Devleti
(1876-1908),
İstanbul-1995.
·
ÖZTUNA Yılmaz; Rumelini Kaybımız, Ötügen y., İstanbul-1990.
·
ÖZYÜKSEL Murat; “Hicaz
Demiryolları”, Genel Türk Tarihi,C.VII, Yeni Türkiye y., Ankara-2002.
·
; “Anadolu ve Bağdat Demiryolları”, Osmanlı, C.III, Yeni
Türkiye y., Ankara-1999.
·
SAGAY Reşat; XIX
ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli
Meseleler, Türkiye İş Bankası y., İstanbul-1970.
·
SANDER Oral; Siyasi Tarih, İmge y.,İstanbul-2005.
·
SARAY Mehmet; Türk-Rus Münasebetleri’nin Bir Analizi, MEB y..,
İstanbul-1998.
·
SERT Selda; “Bir Toprak Rejimi
Olarak Emlâk-ı Hümâyun
Basra Örneği” (1876-1909),
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2006.
·
SIRMA İ. Süreyya;
Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen
İsyanları,
İstanbul-1994,
·
SİNOUE Gilbert; Kavalalı Mehmed
Paşa, çev:Ali Cevdet Akkoyunlu,
Doğan y.,İstanbul-1999.
·
SOY Bayram; “II. Wilhelm Welpolitik ve II. Abdülhamid”, Türkler, C.III, Ankara-2002.
·
ŞİRİN Veli; “ Osmanlı Devletinde Demiryolları ve Hicaz
Demiryolu”,
Mimar ve Mühendis Dergisi, S:32, 2003.
·
, “Anadolu- Bağdat
Demiryolları Çerçevesinde Osmanlı-Alman
Yakınlaşması”, Yeni Türkiye, S:31 (2000), Osmanlı
Özel Sayısı.
·
, Almanya’nın İngiltere İle Osmanlı Devleti
Üzerinde Nüfuz
Mücadelesi (1890-1914), Basılmamış Doktora Tezi,
Ankara-2002.
·
TEPEKAYA Muzaffer; “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler,
C.XIII, Ankara-2002.
·
TURHAN Şahin; Öncesiyle Sonrasıyla 93 Harbi, Kültür Turizm Bakanlığı y., Ankara-1988.
·
ULUBELEN Erol; İngiliz Gizli
Belgelerinde Türkiye, Yaylacık
y., 1965.
·
UZUNÇARŞILI İ. Hakkı;
Osmanlı Tarihi, C.4/1, 4.b, TTK y., Ankara 1988.
·
ÜLMAN Haluk; I. Dünya Savaşı’na Giden Yol, Ankara-1972.
·
WINSTONE H.V.F.; Ortadoğu
Serüveni: 1898-1926 Yılları Arasında Ortadoğu’daki Siyasî ve Askerî İstihbaratın Hikayesi, çev. F. Davudoğlu, İstanbul-1999.
·
YAVİ Ersal; Bir Ülke Nasıl Batırılır? Osmanlının İflasından Günümüz Türkiye’sine ‘Kıssadan Hisseler’ ”,
İzmir-2001.
·
YILMAZ Ömer Faruk; “Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn
ile IV. Murad’ın Bağdat Seferi”, Irak
Dosyası I, Tatav y., İstanbul-2003
.
EK 1a
Basra Vilayeti’nden alınan şifre telgrafname
Mektubi kalemi
Beş altı gece evvel Basra-yı Zübeyr Caddesi’nde ve
Zübeyr Kasabası’na daha az karib bir
mevki’de kain Harab Cami’-i Şerif kurbinden geçen Zübeyr yolcularının önüne bir
takım atlı eşkıya çıktığı bu Cuma’ gecesinde
Zübeyr’in bir saat ilerisinde vaki’ Cesiyye denilen bostanlara eşkıya gelerek
ahalisinin iktitaf ve ihzar ittikleri mahsul yüklü merkeb ve develerini nehb ile sürüb
götürdükleri ve yine o gece erzak almak üzere Basra’ya gelmekde
olan bir onbaşı ile on nefer asker-
i şahane üzerine de eşkıya hücum
ederek onların birisini
hafifce cerh ile firar
eyledikleri ve bu hallerin hasıl itdiği te’sirle Basra ahalisinin
galeyan-ı efkar içinde bulunduğu dün gece ihbar edilmesi üzerine ……. Bizzat oraya azimetle teftiş ve müsaraat
olundu ve ahalisinin hakikaten heyecan ve galeyan içinde bulunduğu görüldü
ma’lum ali bulunduğu üzere Basralılarla Kuveytliler arasında husumet ve bir burudet bir devam olduğu ve mübarek
….. yine bir gaile çıkarmak bahane çok bulunduğu cihetle Basra bostanlarının
tam mevsim-i idraki olan şu sırada kendisine mensub Kuveyt eşkıyasından bir
takımlarını Basra cihetine sevk ve tesrib ile bu gibi mesail-i cinaiye ika’
itdirmekde bulunduğunda Basra ahalisi tamamıyla kani’ idüğünden cümlesi
galeyana gelmiş ve buna karşu mukabelen bil’misül içün hazırlığa bile girişmiş
ise de çakerlerinin derhal muvasalat ve nasihat hazıranemle beraber bu misüllü
mesailin tekerrür vuku’unu mani’ olacak suretdeki tedabir-i inzibatiye-i kemteranem
üzerine cümlesine emniyet gelerek şimdlik o fikirden vaz geçirilmişdir ancak
mübarek …. Bu hareketi Basra ahalisinin hiddet ve şiddetine tahrik ile kendi üzerine hareket ve hücum itdirmek
ve bu suretle İngilizlere yine bir
vesile-i i’tiraz ve muamale vermek muzırratkaranesinden neş’et etmiş
olduğu tabii bulunduğu saye-i kudretvaye-i hazret-i padişahide …….. esame-i
emin ve esamine hususun nazar-ı dikkatden devr tutmayacağı ma’ruzdur. Ferman 6
Teşrin-i evvel 1318
Basra Vali ve Kumandanı
Ferik
Mustafa Nuri
DH.MKT 603/51 1320.B.22
EK 2a
Yıldız Sarây-ı
hümâyûnu Baş kitâbet dâiresi Bağdad′dan şifre
Fî 15 Şubat sene 322 buraya muvâsalat bendegânımdan
evvel gelüb Basra tarîkiyle Hindistan′a gitmiş olan Japonyalı bir erkân-ı harb
yüzbaşısı ile erbâb-ı ulûmdan bir zâtın seyâhatleri her ne kadar yalnız bu
havâliye mahsûs olmayub Rusya
memâlikinin bir kısmını seyâhatten sonra Hindistan′a geçmek içün buraya gelmiş
ise de bunların bir maksad ve fâide-i mühimme olan böyle büyük bir seyâhatte
bulunmayacakları ve muzafferiyet-i âhirelerinin her tarafça derece-i te’sîrâtı
tedkîk ve bundan hâlen ve müstakbelen istifâde etmekden de geri duramayacakları
tabi‘i olduğundan ordu-yı hümâyûn kumandanlığının ma‘rûzâtı vecihle bu havâli
ahâlisinin dahi Japonlar hakkındaki hissiyâtını anlamak ve Irak′ın umûr-ı
ticâriyesini tedkîk etmek maddelerinin mekâsıd-ı seyâhatlerine dâhil olduğunda
şübhe yokdur hatta mûmâ-ileyhimâ buraya kadar geçdikleri memâlik-i şâhânenin
her tarafında mazhar oldukları hürmetten pek ziyâde beyân-ı memnûniyet ve Rusya
hükümetinin en ziyâde İslam sâkin olan memâlikinde seyâhatlerince îkâ‘-i
müşkilât ettiğinden şikâyetle berâber Bombay′a işlemekde bulunan Japon
vapurlarının Basra′ya da gelüb gitmesine ve memâlik-i şâhânenin terakkî-i
ticâret ve servetine hizmet etmek niyetinde bulundukları yolunda irâde-i lisân
etmişlerdir Dersaadet′ten buraya kadar kendilerine bir polis komiseri terfîk
edilmiş olmasından hiç memnûn olmayarak bunu yanlarından ref‘e pek çok çalışmış
olmaları kendi gemileriyle seyâhat ederek tamâmıyla tefehhus-i ahvâl ve
tedkîk-i hissiyât etmek istemelerine delâlet eder mûmâ-ileyhâ Bağdad′da mukîm
Hind ekâbirinden Ahmed Han ile görüşerek Hindistan ekâbir-i İslamiyesinden ba‘zılarına tavsiye-nâmeler
aldıkları bugün bi′l-münâsebe mûmâ-ileyhimden bi′z-zât aldığım ma‘lûmât-ı
mevsûka cümlesindendir Paris sefâret-i seniyyesinin ma‘rûzâtına gelince
Afganistanlıların ve bi′l-hâssa Hind Müslümanlarının bir müddetdir izhâr-ı
milliyet yolundaki arzu ve teşebbüslerinin sûret
ve derecâtı ara sıra elsine-i
matbû‘âtda
sermâye-i makâlât olmakdan ve neşve-i zaferle pek ziyâde tevsi‘-i âmâl
ettiği müstağni-i arz olan Japonya′nın müşevveş hâli Japonya′ya karîb ve
münâsib müstemlekâtı bulunan devletleri de derecât-ı mütevâfitede
düşündürmekden hâlî kalmadığı gibi Japonya′nın kabûl-i islâmiyet edeceği
yolundaki işâ‘ât-ı ma‘lûmenin de İngiltere idâresinden hoşnûd olmayan Hind
Müslümanları Japonlar′dan istifâde emeline düşürmüş ve Japon′un teşvîkât ve
teşci‘âtı bu emeli takviye etmiş olması pek
melhûzdur Afganistan emirinin peder ve ecdâdından hiç biri Hindistan′a
gitmediği ve bu seyâhat hilâf-ı zâhir olarak İngilterece hoşa gitmeyeceği
bedîhî bulunduğu hâlde Emir Habibullah′ın şu sırada Hindistan′a azîmeti
bi′t-tabi‘i câlib-i dikkat olduğu misillü öteden beri Rusya ve İngiltere nüfûzları
rekâbetine tesâdüm- gâh olan Afganistan′ı kendüsüne celb etmek içün matbû‘âtın
ibzâl-i mesâ‘i ve masârifden geri durmadığı gibi emirin Hindistan′a gelmesinden
aslâ memnûn olmadığı hâlde zâhiren ibrâz-ı hüsn-i kabûl içün kral tarafından
iltifatlı telgraf- nâmeler keşîde edilmesi ve mûmâ-ileyhimâ Japonyalıların
Japonya′dan aldıkları bir telgraf üzerine Afganistan Emiri Hindistan′da iken
oraya azîmete şitâb etmeleri tesâdüfe haml olunabilecek ahvâlden olmadığı ve
her hâlde mekâsıd-ı siyâsiyeden berî addolunamayacağı ma‘rûzdur efendim.
Fî 19 Şubat sene 322
Bağdad Valisi Hazım
Y.MTV 295 84 1325.M.19
EK 3a
Bâb-ı Âlî
Tercüme Odası numro Mütercim Refet fî 20 Mart sene 1307 Musahhih fî sene 1307
Hükümet-i seniyyenin Basra Körfezinde el-Katar
sevâhilinde kâin “Zevira” “Adid” nâm mahallere tesis etmek tasavvurunda
bulunduğu asker karakollarına dâir fî 9 Kanun-i Evvel sene 90.
Hâriciye nezâretine fî 22 Mart sene 91 tarihiyle
İngiliz sefâretinden vârid olan
takrîrin tercümesidir.
Sefâret fı 9 Kanun-i evvel sene 90 tarihiyle bâb-ı
âliye irsâl eylediği takrîr-i şifâhîde hükümet-i seniyyenin Basra Körfezi
dâhilinde el-Katar sevâhilinde kâin Zevira ve Adid′de ba‘zı askeri karakolları
tesis etmek tasavvurunda bulunduğuna dâir İngiltere hükümetine ita olunan
malumatın muvafık-ı sıhhat ve adem-i sıhhatini sual etmiş idi hadi sefâretin fi
9 Kanun-i evvel sene 90 tarihiyle bâb-ı âliye irsâl ettiği takrir-i mezkura cevab verilmediğinden bu kere hükümet-i
metbuamdan aldığım talimata imtisâlen şurasını iş‘âr ederim ki İngiltere
devleti havadis-i mezkurenin ve esas olduğu ümidindedir zira hükümet-i
müşarun-ileyha reisi “ Martim Tori” senedine imza vaz‘ edenlerden biri “Ebu
Tabi” nazarıyla bakıldığı bir nokta-i askeriyenin hükümet-i seniyye tarafından
işgaline muvafakat edemeyecekdir beyân-ı hâl
T.K. HRTO. D.N. 264 G.N. 70
EK 4a
Basra Vilayet-i Celilesine
Vilayet-i Celileleri dahilide Uhara Kasabasında
Fransız rahibleri tarafından inşasına ruhsat azası istida olunan kilsanın
inşasının sırf nezaretle kasaba-i mezkurede Ducle nehri kenarında
muharerü’l-hudud bir arsa üzerine küçük bir mabed inşasına müsaade olunması
Fransız sefaretine verilen takrirde dermeyan kılındığından bahisle istikar-ı
muameleyi mütezemmin Hariciye Nezareti’nde bais-i tezkere takmile meclis-i
mahus-ı vekalede lede’l-hıtame izahat vakaya
nazaran mahalle-i mezkurede öyle bir mabed
inşası mahzurdan salim olmayacağından iktiza- i hal bade kararlaştırılmak üzere evvel emirde imarede
… oldukları Bağdat vilayetinden bildirilen Ermeni Katolikleri meskun
bulundukları mahallerin kasabaya karib olub olmadığının ve bunlar oralara
nereden ve ne vakit gelib iskan etmiş olduklarının ve mikdar nüfusun tahkikiyle
hasıl olacak neticeni n ol babadaki mütalaa-i celilenin bi’l-itiraf müvazzahan
işarı için savb-ı ali-i asıfanelerine tebligat icrası tezkir olduğu beyan-ı
alisiyle icra-i icabı ba-tezkere-i samiye emir ve işar buyrulmuş olmakla
bermuceb-i kara icra-i tahkikat mükemmele ve mukteziye ile tahassül idecek neticenin ilave-i
mütalaa-i düsturlarıyla birer
izahen verilen beyan
ve izbarına himem-i vilayet-penahileri derkar buyrulmak babında.
DH.MKT/1600/34/1306.c.29
EK 5a
Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Tercüme
Kuveyt’e gelen yabancılar, bir taraftan harp gemileri
ile sahilde tahkimatlar inşa ederken, diğer taraftan aşiretleri birbirlerine
karşı kışkırtmaktadır. Abdurrahman Faysal’a Kuveyt’i vererek, Osmanlı’ya karşı
kendisini kumandan tayin etmişlerdir.
Abdurrahman’ın oğlu Abdülaziz ise köyleri ve aşiretleri silahlandırmak
suretiyle fitne yaymaktadır. Osmanlı’ya taraftar olanlar, gazetelere verilen
yazılarla tehdit edilmektedir. Basra’daki İngiliz konsolosunun, gerekli olan
kuvvet ve sâir şeylerin verilmesi için Mısır’daki İngiliz konsolosuna müracaat
ettiği zannolunmaktadır. İngiliz konsolosu, Emir Abdülaziz Er-reşîd’e de mektup
yazıp cevap istemiştir; fakat söz konusu kişi cevap yazmamıştır. Mübarek Sabah
ve İbn-i Suud önemli kişiler değillerse de, onları destekleyen devlet
(İngiltere) kuvvetlidir. Aşiretlere gelince, bunlar asla müsterih değillerdir.
Bu hâlin düzelmesi için mezkûr bölgeye devlete sâdık, güvenilir memurlar
gönderilmesi ve fesat çıkaran emirlerle görüşülmesi tavsiye olunur.
Nasır
Y.PRK.BŞK 74
18
1322
EK 6
329
329
iranian.com. 1
Haziran 2010, 17.57
EK 7
330
EK 8
330
uyurgezer.net 1 Haziran 2010, 17.59
331
EK 9
331
noodletools.com. 1 Haziran 2010,
18.04
332
332
iranshenakht.blospot.com 1 Haziran
2010, 18.34
ÖZET
Gülsenem GÜNDÜZ
Osmanlı Belgelerinde Osmanlı Devletinin Basra Politikası (1878-1907) Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara 2010
Basra, Bağdat’ın 420 km güneydoğusunda, Dicle ve
Fırat nehirlerinin birleştiği noktanın 50 km güneydoğusunda yer alır. Basra, 4
sancağa ayrılmıştır. Bunlar; 1. Basra, 2. Müntefik, 3. Amara, 4. Necid’tir.
Osmanlının Basra’da politikası Mitat Paşa dönemiyle
birlikte ön plana çıkmış ve buranın
stratejik olarak önemi artmıştır. İngiltere’nin yayılmak ve egemen olmak
istediği Basra ve Kızıldeniz coğrafyasında kendisine nüguz alanları oluşturmakla
işe başladı.
Abdülhamit’in Almanya’yı seçmesinin nedeni iç ve dış
politikada hareket alanının sınırlanmış olmasıydı.
İngiltere, Hint Okyanusu, Basra Körfezi’ne ulaşan
deniz ticaretini kontrol altına almak için 19. yüzyılın 2. yarısından itibaren
Ortadoğuda nüfuz alanları oluşturmaya ve Arap Yarımadasının Osmanlı sınırları
dışındaki güney kıyılarına yerleşmeye başladı.
1877 1878 Osmanlı Rus savaşı sonrası Osmanlı
İngiltere ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. İngiltere’nin Hayfa-Şam,
Mısır-Basra demiryolu yapımı gibi projeleri olmuş
ancak 2. Abdülhamit İngiltere Ortadoğuda nüfuzunu
arttırmasını istemediğinden buna izin vermemiştir.
Osmanlı Devleti, 1534’de kendisine direniş
göstermeden isteği doğrultusunda
bağlanan ve bunu 1538’de resmileştirerek devam ettiren Basra’nın hakimiyetini
1555’de Amasya muahedesi ile İran’a da resmen kabul ettimişti. Bu tarihlerden
itibaren Basra coğrafyasında sürekli bir ilerleme ve bölgede teşkilatlandırma
içerisine giren Osmanlı Devleti özellikle kıyı bölgelerinde tersaneler yaptırarak bölgenin
Portekizlilere karşı korunmasını sağlamak istemiştir. Böylece Hint Okyanusuna
açılma yönündeki Portekiz tehdidi kalkacağı gibi bölgenin ticari olarak kalkınması da sağlanacaktı.
ABSTRACT
Documentation of The Otoman
State Otoman Basra Policy (1878-1907) Gazi University Institute of
Social Sciences, Ankara 2010
Basra is situated 420 km southeast of Baghdad and 50
km southeast of the conjunction of Tigris and Euphrates Rivers. Basra was
divided into four sanjaks. These were Basra, Muntefik, Amara and Necid sanjaks.
The policy of the Ottoman Empire on Basra became forward with the Mithat Pasha
period and the strategic importance of this region increased. The desire of the
Great Britain on spanning and becoming sovereign started with by constructing
power and influence regions at Basra and Red Sea areas.
The reason of Abdulhamid’s preference on Germany was
due to the restrictions of his movement space left for the interior and
exterior policies. To take the control of the sea trade routes from Indian
Ocean to Persian Gulf, Great Britain from the second half of the nineteenth
century began to construct power and influence regions and settle down at the
coasts of Arab Peninsula which were beyond
the boundaries of the Ottoman Empire.
After the 1877-78 Ottoman-Russian war, a turning point
was occurred at the relations between the Ottoman Empire and the Great Britain.
The Great Britain had projects such as constructing the Hayfa-Damascus and
Egypt-Basra railways, but II. Abdulhamid didn’t allow this due to not wishing
the increase in the Great Britain’s power and influence on the Middle East.
Basra without any resistance and with their own wishes
accepted the sovereignty the Ottoman Empire at 1934 and continued this by
making this situation formal at 1938. The Ottoman Empire also made Iran accept
the sovereignty of Basra with the Amasya Treaty at 1555. From this time, the
Ottoman Empire had efforts on continuous improvements at Basra and organizing
at the region. The Ottoman Empire wanted to protect the area against
Portuguese, especially by constructing shipyards at the coast regions. With
doing so, the threat of Portuguese’s span to Indian Ocean would get rid of and
the commercial development of the region would be provided.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder