GĐRĐŞ
1. PROBLEM
Osmanlı coğrafyasına Protestanlığı tebliğ için gelen American
Board misyonerlik teşkilatı mensuplarının, yüzyılı aşan bir dönemde (1820-1924)
çeşitli metotlarla ve açtıkları kurumlarla bu amaçlarını gerçekleştirmek için
çaba sarf ettikleri bilinmektedir. Ancak ülkemizde çeşitli araştırmalara konu
olmuş bu uzun soluklu çabalar, daha çok ikincil kaynaklara ve yorumlara
dayanılarak ve alıntı tekrarları yapılarak ele alınmış gibi gözükmektedir.1
Söz konusu araştırmalarda misyonerlerin “Osmanlı toplumundaki Rum ve Ermenilere
yönelik çalıştıkları” sık sık vurgulandığından, Arnavutları, Bulgarları,
Arapları, Nasturileri, Alevileri, Kürtleri ve nihayet Türkleri de içine alan
Evangelizasyon projesi ister istemez, Ortodoks, Gregoryen ve Katolik
cemaatlerinin Protestanlaştırılması çalışması şeklinde daraltılmaktadır. Bu
durumda bahsedilen cemaat mensuplarından Protestanlığa geçenlerin, cemaat
liderlerinden veya toplumdan fazla bir tepki görmediklerini düşündürmektedir.
Çünkü bu geçiş, aynı din içerisindeki iki mezhep arasında gerçekleşmiştir. Özellikle okulların
tanıtımı, sondaj usulüyle derinlemesine bir yaklaşımla değil, ekseriyetle kısa
bir tarihçe verilmek suretiyle toplu bir bakışla verilmektedir.
Halbuki Amerikalı misyonerler, Rum ve Ermeni cemaatlerinin
bütün inanç dünyalarını sarsacak, hayat tarzlarını değiştirecek mesajlarla
gelmişlerdi. Bu mesajlarını din adamlarıyla, cemaat ileri gelenleriyle ve
halktan kimselerle tartışmışlar, gittikleri yolun ve yaşadıkları hayatın
yanlışlarını göstermişler, onlara her fırsatta ve değişik metotlarla yeni dini telkin etmişlerdi. Tanzimat ve
Islahat fermanlarının gayrı müslimlere getirdikleri rahat ortamla birlikte hız
kazanan bu hareket, Osmanlı Devleti’nin hemen hemen bütün şehirlerine, köy ve kasabalarına yayılmış,
yüzyılın sonuna kadar da halkı Protestanlaştırma faaliyetleri nihayet bulmamıştır. Buna mukabil Rum ve Ermeni ruhbanının, cemaat
1 Ülkemizdeki yabancı okullar,
hususen Amerikan okulları
üzerine yapılmış çalışmaların tümünü bir araya getiren ve haklarında değerlendirmeler yapılan
bir makale için bkz. Ayşe Aksu, “Türkiye’deki Yabancı Okullar Üzerine Yapılan
Çalışmalar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2008, S.
12, C. 6, s. 207-241.
liderlerinin
ve değişik kesimlerinin Amerikalılara tepkileri son derece şiddetli olmuş, bu
tepki, adeta devlet yetkililerinden daha kapsamlı bir boyutta yüzyılın sonuna
kadar mütemadiyen, aynı kararlılıkla devam etmiştir. Bazı araştırmalarda
misyonerlerin ve Protestanlığı kabul edenlerin kendi dindaşlarından tepki gördükleri dile getirilmiş olsa da
bu bahis fazla detaylandırılmış değildir. O nedenle misyonerlerin Rum ve Ermeni
cemaatlerinden gördükleri çeşitli tepkilerin tarihi seyir içerisinde
araştırılması, paralelinde Türklerin tepkilerinin de ele alınması
gerekmektedir.
Okullaşma çalışmalarının 1870’lerden sonra yaygınlaşmaya
başladığı, 1890’lardan sonra yoğunlaştığı görülmektedir. Bugünkü anlamda
ilkokuldan teoloji okullarına kadar değişik türlerde açılan okullardan, daha
ziyade “misyoner kolejleri” öne çıkartılma eğilimi belirgin şekilde
araştırmalarda öne çıkmaktadır. Bir anlamda
kolejlerin, gayrı müslim azınlık çocuklarının yanı sıra
Müslüman çocuklarını da Protestanlaştırdıkları, dolayısıyla çok zararlı olduklarının altı kalın
hatlarla çizilmeye çalışılmaktadır. Oysa Amerikan kolejleri, aşağıda da kısmen değinileceği üzere, kişileri doğrudan
Protestanlaştıran kurumlar değillerdi. Ondan çok daha etkili olan
kurumların başında kız ve erkekler için açılan “yatılı yüksek okullar”, ikinci
olarak da yerli din adamlarının ve hanım tebliğci ve öğretmenlerin
yetiştirildiği ilahiyat okulları geliyordu. Kolejlerin öğrenci profiline
bakıldığında bunların büyük bölümünün, “evlatlarının dininin değiştirilmesini
istemeyen” Rum, Gregoryen ve ileride Müslüman ebeveynlerin çocukları oldukları
görülür. Kaldı ki misyoner raporlarında yüksek okullardan mezun öğrenci modelleri
sunulurken, onların nasıl
Protestanlaştıkları ve kiliseye üye oldukları detaylı bir şekilde aktarılırken;
kolejli öğrenci modellerinde bu yöne
vurgu yapılmaz, yurtdışında nerelerde eğitim aldıkları
anlatılır ya da zaten Protestan aile çocuklarının teoloji okullarına girdikleri
zikredilir.
Mevcut çalışmalarda öne çıkan bir diğer bakış açısı, Amerikan
faaliyetlerinin ve eğitim çalışmalarının Ermeni olaylarıyla bir bağlantı
kurularak aktarılması, söz konusu olayları nasıl etkilediği üzerinde
durulmasıdır. Oysa “Ermeni olaylarından” çok önceleri çalışmalarına başlamış
olan misyoner eğitimciler, Ermeni ve Rumlar
arasında ortalama üç
nesil
(1820-1895) yeni bir Hıristiyan erkek ve kadın kimliği yetiştirmiş, birbirinden
farklı dünya görüşüne sahip bu üç nesil Osmanlı topraklarında değişik nüfus
hareketleri oluşturmuş, basın, yayın ve edebiyat birikimi vücuda getirmiş,
anadilleri üzerine çalışmalar yapmışlardır. Bütün bunlar yalnızca Ermeni
olaylarının saikleri bağlamında değerlendirildikleri takdirde bahsedilen
gelişim ve oluşumlar, bilerek veya bilmeyerek, gündem dışı bırakılmış olmayacak
mıdır? Öte yandan Osmanlı tebeası olan ve geleneksel Şark hayatı yaşayan Rum ve
Ermeni kadınların modern yaşamı benimsemeleri, okullaşma olgusunu benimsemeleri
süreci, Müslüman kesimin Batılı okul modeliyle tanışması ve onu benimsemesi, Ermeni olaylarından çok önceki aşamalar
olduğu halde, bunların
geniş ölçekli araştırmalarla ortaya konmaması akademik bir ihmal olmaz
mı?
Dolayısıyla Amerikalıların yetiştirdiği bu yeni modeli
tanımlamadan, Amerikalı okullarda hangi müfredatlardan geçtiklerini, oralarda
hangi ders kitaplarını okuduklarını ortaya çıkarmadan, “Amerikan
faaliyetleri-Ermeni olayları” ilişkisinin kurulması ve tartışılması sağlıklı
bir zeminden yoksun kalmaktadır. Bir de buna Batıda gelişen fikri akımlar (Helenleşme, milliyetçilik,
ulus-devlet, Pozitivizm) çerçevesinde o dönemdeki Protestan Rum ve Ermeni
yazarların (ya da değişik hareket önderlerinin) gazete, dergi veya müstakil
kitaplardaki yazılarının yeterince incelenmediği, o yazılarda devlete,
milliyetçiliğe, Batı dünyasına ve modern hayata nasıl bir yaklaşım
sergilediklerinin gün yüzüne çıkarılmadığı eklenirse Osmanlı’nın azınlıklar
probleminin tam manasıyla vuzuha kavuşturulduğunu söylemek zor görünmektedir.
Bugüne kadar hemen her araştırmada Amerikalı
misyonerler-Ermeniler ilişkisi üzerinde durulmuş, onların Rumlarla ilgili
projeleri gündeme gelmemiştir. Çünkü yaygın kanaat, American Board’ın Rumlarla
çalışmayı daha ilk başlarda bırakmış olduğu yönündedir. Halbuki bu teşkilat yüzyılın
sonuna kadar Rumlarla ilgili çalışmalarını sürdürmüş, Ermeniler kadar başarılı
olmamakla birlikte, onlardan da emeğinin karşılığını almıştır. Bir başka
deyişle Amerikalı misyonerlerin Ermenilerde oluşturdukları milliyetçilik ve bağımsızlık şuurunun, aynı şekilde
Rumlarda da görülme
ihtimali yüksektir. Ancak bu
konuda
da ciddi bir araştırma yapıldığı söylenemez. Bu durumda Amerikan
faaliyetlerinin, kendi ifadeleriyle, halkı eğitme/aydınlatma/uyandırma faaliyetleri ile kurumsal
eğitim/tebliğ faaliyetleri, istenilen düzeyde
ve ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmamış
olması bir problem teşkil etmektedir.
2. ÖNEM
Ülkemizin eğitim tarihinde yabancı okullar, bunun içerisinde
de Amerikan okulları, günümüz eğitim kurumlarını doğrudan ya da dolaylı olarak
etkilemesi bakımından önemli bir yere
sahiptir. Klasik eğitim anlayışımızı terkederek Batılı tarzdaki modern eğitim kurumlarını
kabul ettiğimiz XIX. yüzyılda, bilhassa Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar
yaygınlık kazanan ve buradaki insanları Batı dünyasının değerleriyle,
bilimiyle, günlük yaşantısıyla tanıştıran Amerikan
okullarının bu kabulde
etkisi olduğu düşünülebilir. Kaldı ki Sultan II. Abdülhamid yönetiminin bu okullara engel
olmak maksadıyla modern eğitim kurumları açtığı ileri sürülmektedir. 2 Bu bağlamda söz konusu
okulların iç yapısının (yönetim anlayışı, müfredatı, geçirdiği değişiklikler, din eğitimi, öğretmen
kadrosu, ders dışı
etkinlikler, ders kitapları vb) incelenmesi, yetiştirdiği insan modelinin
tasvir edilmesi, bu modelin değişen
dünya görüşünün fert ve toplum nezdinde ne gibi değişimlere, dönüşümlere ya da hareketlere öncülük etmiş olabileceğinin ortaya konulması önemli
bir hal almaktadır. Böylece Osmanlı’nın son dönemini, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş devresini kapsayan modern eğitim kurumlarımızın inşa sürecinin daha anlaşılır hale geleceği düşünülmektedir.
3. AMAÇ
Amerikalı misyonerlerin Osmanlı halklarını Protestanlaştırma
projesi, çok katmanlı ve birbirinden tamamen farklı yönleri bulunan bir
süreçtir. Bu araştırmanın ilk amacı misyonerlerin gerek halka yönelik
tebliğ/eğitim çalışmaları, gerekse kurumsal eğitim anlamında ne gibi çalışmalar yaptıklarını, nasıl bir seyir takip
ettiklerini tarihsel akışı
2 Bu konuda bkz. Betül Başaran, “Reinterpreting American
Missionary Presence in The Ottoman Empire: American Schools and The Evolution
of Ottoman Educational Policies (1820-1908)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Bilkent Üniversitesi, 1997.
dikkate
alarak ortaya koymaktır. Đkinci
olarak bu eğitim çalışmaları
sonucunda ortaya çıkan yeni Protestan kimliğini incelemek, bu kimliğin
niteliklerini belirlemek de eğitim-öğretim faaliyetlerinin sonuç unsuru olarak
incelemektir. Üçüncüsü de topluma tamamen yabancı olan Protestan fikirlerinin ve bu bağlamda
yetişmiş insan modelinin toplum içerisinde ne tür tepkilerle karşılaştığını –sadece
eğitim alanıyla sınırlı kalarak- tespit etmeye çalışmaktır.
4. YÖNTEM
4. 1. Verilerin Toplanması
Eğitim tarihimizin önemli bir vadisini teşkil eden Amerikan
okulları konusunun henüz belgeleme aşamasının tamamlanmadığı göz önüne alınarak, ulaşabildiğimiz misyoner belgeleri ve
kaynakları, tarama modeli 3 yöntemiyle incelenmiştir.
Böylece metodun tanımına uygun olarak, geçmişteki bir olgu, var olduğu şekliyle
tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu aşamada başta Đstanbul Bible House Kütüphanesi
olmak üzere, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi, Amerikan Araştırmaları Merkezi
Kütüphanesi (ARIT) ve ĐSAM Kütüphanesi’nde araştırmalar yapılarak ilgili
verilere ulaşılmıştır.
4. 2. Verilerin Değerlendirilmesi
Elde edilen veriler tarihi bir seyir içerisinde okunarak, bir
olayın nasıl ve hangi sebeplerle vuku bulduğu, nasıl karşılandığı; bir kurumun
ne amaçlarla tesis edildiği, nasıl yürütüldüğü, akabinde nasıl bir netice
alındığı; toplumun bir olguya önce ne şekilde yaklaştığı, daha sonra bu
yaklaşımında nasıl bir dönüşüme gittiği/veya gitmediği birebir takip edilmeye çalışılmıştır. Bir başka
ifadeyle teze kaynaklık eden belge ve eserler, tarihi bir olguyu, bir düşünceyi, bir yaklaşımı delillendirmek amacıyla
kullanılmış değildir. Aksine,
belgelerin söyledikleri muvacehesinde gerek sosyal ortamın tepkisi, gerekse
eğitim kurumları çerçevesinde yapılanlar, baştan sona olduğu gibi ve
ayrıntılardan kaçınmayarak ortaya konulmaya çaba gösterilmiştir. Bu çabanın bir
gereği olarak, konuyla ilgili ikincil kaynaklardaki yorumlar mümkün mertebe teze dahil edilmemiştir. Çünkü asıl amaç,
3 Niyazi Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Ankara: Bilim, Kitap, Kırtasiye Ltd. Şti, 1995, s. 77.
misyonerlerin kendi faaliyetleri hakkında,
yine kendilerinin neler söylediklerinin tespit edilmesidir.
Okullarla ilgili bilgi verilirken, istatistiklere boğularak ansiklopedik bilgiler verilmek yerine, çeşitli alt
başlıklarla o kurumun hayatiyetinin devam ettiğine yönelik hususlar
vurgulanmıştır. Bu doğrultuda her bir eğitim kurumundaki öğrenci mevcutlarının ve mezunlarının yıllara göre sıralanması,
mezunların ileriki hayatlarında ne gibi etkinliklerde bulundukları, yetiştirilmeye
çalışılan öğrenci modeli hakkında misyonerlerin yazdıkları; okulların
ciddiyetini, sürekliliğini ve nesilden nesile birtakım oluşumlara rehberlik ettiklerini göstermesi adına
önemsenmiştir.
5. SINIRLILIKLAR
Amerikan misyoner faaliyetlerinin kişisel tebliğden başlayarak, kilise kurmak, sağlık
kurumları inşa etmek, okullar açmak gibi birçok alanda ilerlediği
bilinmektedir. Her başlığın ayrı bir araştırmaya konu olacak kadar geniş olduğu
da muhakkaktır. Bu çalışmada sadece misyonerlerin halka yönelik din eğitimi ve
kurumsal din eğitimiyle sınırlamak durumu
ortaya çıkmıştır.
5. 1. Konunun Zaman Açısından Sınırlandırılması
Bu çalışma Amerikalı misyonerlerin Osmanlı topraklarına geliş
tarihi 1820’den başlayarak 1900’e kadarki zaman diliminde gerçekleştirdikleri
faaliyetleri içermektedir. 1900’de kalış sebebini ise şöyle izah edebilirim:
Misyonerler, 1895 ve sonrasındaki Ermeni olaylarını bir “katliam” olarak
değerlendirmekte ve bunu ilgili raporlarında sık sık dile getirmektedirler.
Dolayısıyla ilk iki nesil misyonerlik çalışmalarının bu tarihten sonra daha
siyasi bir hüviyet kazandığı görülür.
Çok tartışmalı olan bu dönemdeki
faaliyetleri teze dahil etmek
tartışmada taraf olmayı getireceği gibi, çalışmanın konusunu da olması
gerektiğinden daha fazla genişletecekti. Çünkü 1890’lardan sonra misyonerlerin
din eğitimi çalışmaları, eskiden açılan yüksek okul ve kolejlerin bünyesinde
kurulan yetimhanelere, anaokullarına ve endüstri
okullarına, ilaveten müstakil
olarak açılan kör ve sağırlar
okullarına,
hemşirelik kurslarına, yardım cemiyetlerine kaydırılmıştır. Dolayısıyla Yakındoğu’ya Yardım Cemiyeti gibi
cemiyetlerin faaliyetlerine kız ve erkek öğrencilerin değişik şekillerde
katılması ve bunların raporlarda çok geniş yer tutması, mutat eğitim
faaliyetlerinin raporlara eskisi kadar detaylı yansımasını engellemiştir. Bir
başka sebep ise yüzyılın sonuna doğru herhangi bir şehirdeki kız ve erkek
yüksek okullarının, kolejlerin artmasıdır. Söz gelimi Harput Đlahiyat’ı
besleyen yüksek okul sayısı 1900 öncesi bir iken, daha sonra dörde çıktığı
görülür. Ancak savaşlar ortamında bu kurumların istikrarı ve takibi de
güçleşmiştir. Dolayısıyla yalnızca 1900’e kadarki dönemde açılan eğitim
kurumlarının incelenmesi tercih edilmiştir. Fakat bu kurumların ne zaman
kapandığı veya ülke dışına taşındığı, günümüzdeki durumu ihmal edilmeyerek teze
kısaca dahil edilmiştir.
5. 2. Konunun Mekan Açısından Sınırlandırılması
Çalışmamızda bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları kapsamında
yer almış olan Amerikan okulları ve buralardaki din eğitimi incelenmiştir.
Osmanlı coğrafyasında kalan Suriye, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan,
Kıbrıs, Filistin bölgesi gibi yörelerde açılan okullar bu incelemenin dışında
bırakılmıştır. Doğal olarak sadece Rum, Ermeni ve Türklere yönelik eğitim
çalışmaları dikkate alınmıştır.
5. 3. Çalışmadaki Konu Sınırlamaları
Çalışma çerçevesinde bazı konularda sınırlamaya gidilmiştir.
Bunlardan biri Robert Kolej’dir. Bu kuruma,
üç nedenden ötürü bu araştırmanın dışında bırakılmıştır. Öncelikle bu kolej, American Board
teşkilatının bilfiil kurduğu, desteklediği ve birinci dereceden ilgilendiği bir
kurum değildir. Đkinci olarak Robert Kolej, müstakil tezlere konu olacak kadar geniş bir faaliyet alanına sahiptir.
Üçüncüsü ise, Amerikan okulları denildiğinde pek çok kimsenin aklına sadece
Robert Kolej gelmekte, bunun
dışındaki okul ve kolejler gölgede
kalmaktadır. Bu yerleşik anlayışı biraz değiştirmek adına bu kurumun konu
dışında kalması uygun görülmüştür.
Anadolu coğrafyasında Rum ve Ermenilerin dışında yaşayan
Süryani, Çerkez, Kürt ve Nasturi kimliklerine yönelik misyonerlik faaliyetleri
konu dışı bırakılmıştır. Sadece Rumlar, Ermeniler ve Türklerle sınırlı
bulunmaktadır. Misyoner faaliyetlerinin kilise, matbaa, sağlık, anaokulu gibi kısımları bu tezde ele alınmayan
konulardandır.
5. 4. Kaynak Açısından Sınırlamalar
Amerikalı misyonerlerin tebliğ ve din eğitimi faaliyetlerini
konu alan bu çalışmanın kaynakları dört kısımdan oluşmaktadır. Tezin ana
kaynağını The Missionary Herald adlı misyoner raporları serisi teşkil
etmektedir. American Board’ın faaliyet bülteni olan bu seri, 1810 yılında
yayına başlayıp 1839 tarihine kadar aralıksız devam etmiştir. Dünyanın dört
bucağına giden Amerikalı misyonerlerin aylık raporlarından elde edilen her
türlü bilgi, istatistikler, problemler, yeni projeler, ülke yönetimiyle
ilişkiler, sosyolojik yapılanmalar, siyasi durum ve değişiklikler, eğitim
çalışmalarının detayları gibi çok değişik ve renkli konulara yer verilmiştir. Birinci
elden hazırlandıkları için misyoner faaliyetlerine doğrudan ulaşma imkanı
vermektedir. Bu tez için 1810 yılından 1839’a kadar Anadolu coğrafyasına dair
bütün raporlar tamamıyla incelenmiştir. Bir başka deyişle tez, büyük oranda, The
Missionary Herald serisinde yer alan veriler doğrultusunda ve
çerçevesinde hazırlanmıştır.
Bu kaynağın yanı sıra American Board teşkilatının Reports
of The American Board of Commissioners for Foreign Missions adıyla
yayınladığı, 1840-1927 yılları arasını kapsayan yıllık raporlarından da
yararlanılmıştır. Söz konusu rapor serisi daha rakamsal bilgiler vermesi ve tek
bir kalemden çıkması hasebiyle daha kesin bilgileri barındırmaktadır. Bu
yönüyle The Missionary Herald’ta yer alan fazla ayrıntılı ve bir konuda
birkaç misyonerin kaleminden çıkan dağınık bilgileri toparlaması bakımından
önemlidir. Tezde bu raporlar da baştan sona taranarak eğitimle ilgili veriler
netleştirilmiştir.
Tezin
üçüncü kaynak grubunu misyoner hatıraları oluşturmaktadır. Bu hatıralarda
misyonerlerin tebliğ ve eğitim faaliyetleri, yöneticilerle ilişkileri,
yaşadıkları zorluklar ve tüm tecrübeleri gözler önüne serilmiştir. Özellikle görevi eğitimcilik olan misyonerler
okullarla
ilgili önemli bilgiler aktarmışlardır. Elden geldiğince
bu tezde, misyonerlerin eğitim çalışmalarının hatıralara yansıyan yönü de
dikkate alınmıştır. Bu üç kategorinin dışında
kalan kitap, tez ve makalelerin, çalışmanın başlıklarına uygun düşen
yerlerinden alıntı yapılmakla
birlikte, mümkün mertebe bu alıntıların yine bir misyoner belgesine dayanan veriler olmasına özen gösterilmeye
çalışılmıştır. Belge dışı aktarımlar, kişisel yorumlar bir başka çalışmada
değerlendirilmeye bırakılmıştır. Lyman Bartlett, Historical Sketch of Mission Work in The Smyrna Field (1820-1904);
John Freely, A History of Robert
College, The American College for Girls and Boğaziçi University; Gülbadi Alan, “Merzifon Amerikan Koleji ve
Türkiye’deki Etkileri” (doktora tezi), Dilşen Đnce Erdoğan, “Osmanlı
Devleti’nde Amerikalı Misyonerler ve Van Ermeni Đsyanı (1896)” (doktora tezi);
May N. Fincancı, The History of Robert
College Old and New, bu çalışmaya verileriyle önemli katkılarda bulunmuş
eserlerden bazılarıdır.
6. Tanımlar
6. 1. Misyonerlik Kurumu (Fr. missionnariat, Đng. missionary work)
Bir kimseye verilen özel yükümlülük; özel görev, yetki,4
çok yüksek bir makamdan buyrulan ve az çok kutsal mana taşıyan, başarılması zor
görev,5 anlamlarına gelen misyon kelimesi Hıristiyan literatüründe,
“Hıristiyanlığın kendi iç dinamiklerinin doğal bir sonucu olarak, bu dini ya da
belirli bir mezhebini Hıristiyan olmayan bir ülke ve çevrede yayma faaliyeti”6
olarak tanımlanmaktadır. Kurumsal anlamdaki misyonerlik ise “kafir insanlar
arasında dini çalışmalar yapmak veya herhangi bir bölgeye dini tebliğ için gönderilen
grup,7 Hıristiyanlığı yaymak için kurulmuş teşkilat”8
şeklinde tanımlanır. Dolayısıyla asli görevi Hıristiyanlığı yaymak olan ve bu amaçla değişik bölgelere gönderilen özel
4 Meydan Larousse, “Misyon”, Đstanbul:
Meydan Yayınevi, 1969,
C.13, s. 8226.
5 Yeni Türk Ansiklopedisi, “Misyon”, Đstanbul: Ötüken Neşriyat, 1985, C.7, s. 2431.
6 Yeni Türk Ans.,
s. 2431.
7 Encyclopedic World Dictionary, “Mission”, Beyrut: Mektebetu
Lübnan, 1974, s.1012.
8 Maydan Larousse, s. 8226.
yetiştirilmiş rahip, papaz gibi kilise mensubu
kişilere misyoner (Fr. missionnaire, Đng. missionary) adı verilmektedir.9
Misyonerlik dinî bağlamda
Hz. Đsa’nın Havarilerine “Đmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt (öğrenci) edin, onları
Baba, Oğul ve Ruhülkudüs ismiyle vaftiz eyleyin; size emrettiğim her şeyi
tutmalarını onlara öğretin; ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar
sizinle beraberim” (Matta Đncili, 28/18-20), “...ve bu ağıldan olmayan başka
koyunlarım var ki, onları da getirmeliyim, benim sesimi işitecekler; tek bir
sürü, tek bir çoban olacaklar”
(Yuhanna Đncili, 10/16) gibi hitaplarına dayandırılmaktadır. 10 Nitekim misyoner sözcüğü
Latince “mittere (göndermek)” fiilinden türemiştir. Misyonerlik hareketinin
başlangıcını Havariler, hususen Aziz Pavlos temsil etmektedir. Bu nedenle
misyonerlik kurumunun öncüsü ve ilk uygulayıcısı kabul edilmektedir.
Literatürde bu şekilde tanımlanan misyonerlik kurumunun metot
ve hedefler açısından temelde iki farklı çizgide sürdürüldüğü görülür.
Birincisi klasik misyonerlik diye
tanımlayabileceğimiz, daha ziyade Katolik ve Ortodoksların uyguladıkları
misyonerlik türüdür. Kilise ve manastır kurmak, kilise içinde ve dışında vaaz
etmek, dini tebliğ ve telkinde bulunmak, konferanslar vermek, yetim çocuklara
yuva ve yurtlar açmak, onları iş sahibi yapabilmek için terzilik ve
kunduracılık okulları açmak, fakir ailelere ve öğrencilere yardım etmek,
yaşlılar evi ve hastaneler kurmak, hasta bakıcılık yapmak, hastaları, fakirleri
ve felakete uğramış aileleri evlerine giderek hatta kendi evlerine davet edip
barındırarak tedavi etmek, pansiyonlar açmak, onlara ilaç yardımında bulunmak,
hastaları parasız
9 Misyoner ve misyoner kurumu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi
için bkz. Pars Tuğlacı, “Misyon”, Okyanus
Türkçe Sözlük. Đstanbul: Pars Yayınevi, 1974, C.3, s. 1986; Şemseddin Sami,
“Misyoner”, Kâmus-ı Türkî, Đstanbul:
Đkdam Matbaası, 1317, s. 886; Britannica
Micropedia, “Mission”, Washington: Library
of Congress, C.8, s. 187.
10 Konuyla ilgili
diğer ayetlere bkz. Luka Đncili,
24/50, Markos Đncili,
6/34 ve 10/52,
Matta Đncili, 8/11.
muayene etmek, kendi dillerini yaymak için okullar
açmak, öğretmenlik yapmak
11 bu misyonerlik
tarzının etkinlikleri arasındadır.
Đkinci çizgide modern
misyonerlik adıyla anılan Protestan misyonerliği bulunmaktadır.
Protestanlık anlayışı kişinin Tanrı’yla doğrudan, hiçbir aracıya gerek kalmadan
yönelmesini ve dua etmesini, kilise ayinleriyle ve sakramentlerle değil,
yalnızca iman ile bağışlanabileceğini, Đncil her durumda insana yeteceğinden
bir Hıristiyanın Đncil’i bizzat kendisinin okuması
ve anlaması gerektiğini, hurafelerden ve bidatlerden arınmış, sade bir dinî hayat sürmesini telkin eder.12
Dolayısıyla Protestan misyonerliğinin hedefi de kişiyi öncelikle Đncil’le
buluşturmak, eski anlayışlardan arındırmak olmuştur. Bunun neticesinde Đncil’in
yerel dillere çevrilmesi, herkese okuma yazma öğretilmesi, okullaşma, kitap ve
risale dağıtımı ön plana çıkmış, klasik misyonerlik faaliyetleri asgari
seviyede seyretmiştir. Nitekim çağdaş yazarlardan Harold Lindsell, Protestan
misyonlarının felsefesini beş temel esas üzerine kurulduğunu söylerken bu noktalara vurgu yapmaktadır:
1.
Tanrı Kelamı’nın yanılmazlığını işlenmelidir. 2. Đncil, Đsa Mesih’in insanların
gözü önünde belirmesi için yazılmıştır. Dolayısıyla insanların Đncil’i doğrudan
okumaları gerekir. Bunun için misyonerlik çalışması, esasında, muhatap
dillerini öğrenmeyi, şayet bu dil şifahi ise ona bir alfabe ihdas etmeyi, dört
Đncil’i tercüme etmeyi ve sonra insanlara anadillerinde okuma öğretmeyi
kapsamaktadır. 3. Đnsanoğlunun durumu, ihtiyacı ve alın yazısı, insanoğlunun
doğuştan günahkar olduğu, bu günahtan ancak kişisel iman ikrarı vasıtasıyla
kurtulabileceği gibi konular işlenmelidir. 4. Hıristiyanlığın dışındaki dinler
yetersizdir. 5. Tanrı’nın planı dahilinde
kurulacak kiliselere binadan
müteşekkil olmayıp Hıristiyanlığı
11 Nahit Dinçer, Yabancı Özel Okullar, Đstanbul: ER-TU Matbaası, 1978, s. 39-44. Klasik misyonerlik ve tarihçesi hakkında bkz. Salahi R. Sonyel, Minorities and The Destruction of The
Ottoman Empire, Ankara: Turkish Historical Society Printing House, 1993, s.
107.
12 Roger Mehl, “Protestanlık Mezhebi”, Din Fenomeni. Mehmet S. Aydın (drl.). Konya: Selçuk Üniversitesi
Đlahiyat Fakültesi Din Bilimleri Yayınları, 1995, s. 245-279; Hakan Olgun, Luther ve Reformu, Katolisizmi Protesto,
Ankara: Fecir Yayınları, 2001, s. 82; Robert McafeeBrown, The Sprit
of Protestantism, New York: Oxford University Press, 1965, s. 202; Suat Yıldırım, Mevcut
Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, Đzmir: Işık Yayınları, 1996, s. 261-263;
Louis Berkhof, Hıristiyanlık Doktrini,
Đstanbul: Đstanbul Presbiteryen Kilisesi Yayını, 2001, 6-7 ve 9. Bölüm.
tam
anlamıyla yaşayan insanlar topluluğudur. 13 Bu tezin konusu olan
Amerikan misyonerliği, modern misyonerliktir ve tez boyunca ele alınacak
misyonerlik kavramının çerçevesini bu tanımlama teşkil edecektir.
XVIII. yüzyılda Đngiltere’de filizlenmeye başlayan ve çeşitli
cemiyetlerin kurulmasıyla 14 hem ülke içinde hem de dünya çapında
girişilen Protestanlaştırma (Evangelizasyon) hareketi, yüzyılın sonuna doğru
Amerika kıtasında da önemli bir karşılık bulmuştur. Çok geçmeden Amerika
kıtasında yaşayan çeşitli din mensuplarını Protestanlaştırmak maksadıyla
kurulan cemiyetlerin 15
yanı sıra yurtdışındaki “kafirlere Đncil’i götürmek” için 1810’da American
Board adlı misyonerlik teşkilatı faaliyete geçirilmiştir. Đngiltere ile Amerika
arasında paralel seyreden Protestan misyonerliği nitekim dünyanın kendi aralarında
bölünmesiyle sonuçlanmıştır. Bu paylaşımda American Board’a düşen coğrafya
Osmanlı topraklarıdır.16
13 Harold Lindsell,
“Fundamentals for a Philosophy of the Christian
Mission”, The Theology of the
Christian Missions, Gerald H. Anderson (drl.). New York 1961, s. 239-249.
14 Bu çerçevede kurulan cemiyetlerden bazıları
ve kuruluş tarihleri
şunlardır: Yabancı Ülkelerde Đncil Propagandası Cemiyeti (Society
for the Propagation of the Gospel in Foreign Parts,
1702), Kilise Misyonerlik Cemiyeti (The Church Missionary Society,
1779), Londra Misyonerlik Cemiyeti (The London Missionary Society, 1795), Đskoçya
Kilise Cemiyeti (The Scottish Church Society, 1795), Dinî Yayınlar Cemiyeti (Religious Tract
Society, 1799), Đngilizlere ve Yabancılara Đncil Cemiyeti (British and Foreign Bible Society,
1804), Londra Yahudilere Tebliğ Cemiyeti (The London Jews’ Society,
1808) ve Vaftizci Genel Misyonerlik Cemiyeti (General Baptist
Missionary Society, 1813).
Bu konuda geniş bilgi için bkz. Harvey Newcomb, Cyclopedia of Missions, New York: C. Scribner Press, 1854, s. 677;
John Dillenberger, Claude Welch. Protestant
Christianity, New York: Charles Scribner’s Sons, 1954, s. 166-167; J.
Leslie Dunstan, Protestantism, New
York: Gerorge Breziller Press, 1962, s. 175.
15 Amerika’da kurulan ve ülke içinde faaliyet gösteren
cemiyetlerden bazıları şunlardı: New York Misyonerlik Cemiyeti (1796),
Connecticut Misyonerlik Cemiyeti (1800), Massachusetts Misyonerlik Cemiyeti
(1803). I. R. Worcester, “American Board”, Cyclopedia
of Missions, s. 107-112.
16 American Board’ın dışındaki teşkilatların çalışma sahaları: The
United Presbyterian Board of Foreign Missions: Suriye; The Board
of Missions of the Methodist Episcopal Church of New York: Bulgaristan; The
Foreign Mission Board of the Reformed Presbyterian Church of New York:
Kuzey Suriye ve Nusayriler şeklinde paylaşılmıştı. Samuel S. Cox, Diversions of a Diplomat in Turkey, New
York: Charles L. Webster, 1887, s. 296.
6. 2. American Board Misyonerlik Teşkilatı (American Board Commissioners for Foreign Missions, ABCFM)
Literatürde kısaca ABCFM diye bilinen bu teşkilat, “XVI.
yüzyıl sonları ile XVII. yüzyıl boyunca Đngiltere
ve Amerika’nın doğusunda ortaya çıkan Puriten akımının belli başlı üç
temsilcisinden biri olan Cemaatçi Kilise tarafından Đncil Toprakları’nda (Bible
Lands) görev yapmak amacıyla 1810 yılında Boston kentinde kurulmuş bir yabancı
ülke misyonerlik teşkilatıdır.”17 Dönemin büyük dinî çalkantılarının
ve iki büyük “uyanışın”18 beşiği olan New England bölgesi,19
aynı zamanda bu teşkilatın üyelerinin de memleketiydi.
17 David Brewer Eddy, What Next in Turkey. Boston:
Taylor Press, 1913,
s. 57. ABCFM hakkında geniş
bilgi için bkz. Rufus Anderson, History
of the ABCFM to the Oriental Churches, Boston 1872, C.1-2; E. William
Strong The Story of the American Board,
Boston: The Pilgrim Press, 1910.
18 Büyük Uyanış (The Great Awakening): Alman asıllı Theodore J.
Frelinghuysen’in kendi ülkesinden sonra Amerika’da gerçekleştirdiği vaaz turu
(1720), 1726’da Gilbert Tennent’in (1703-1764) kendi mezhebi içinde başlattığı
hareketler, Uyanışın diğer önemli bir ismi George Whitefield’ın (1714-1770)
Đngiltere’nin uyanışını gerçekleştirdikten sonra 1736’da Amerika’da başlattığı
faaliyetler neticesinde oluşan bir dindarlaşma hareketidir. Whitefield yedi
farklı zamanlarda ziyaret ettiği bu ülkede Püriten temaların (gerçek günah,
imanla kurtuluş, yeniden doğuş, sevgi...) yoğun olduğu vaazların yanı sıra
yetimhaneler açtı. Kaynaklara göre uyanışın sonuçları, dolaysız ve kişiye ait
tecrübeye önem vermek, vaazların kilise binalarının dışına çıkması, insanların
evlerinde Đncil öğrenmeye başlaması, dinden uzaklaşmamak kaydıyla ahlaka vurgu
yapılması, akademilerin ve tebliğ cemiyetlerinin mantar gibi çoğalmasıdır.
Uyanış hareketi Amerika kıtasında yaşayan birçok din adamını derinden
etkilemişti. New England bölgesindeki Büyük Uyanış’ın mimarı Jonathan Edwards
(1703-1758) bunlardan biriydi. Ateşli vaazları sayesinde insanlar kalabalıklar
halinde Đsa Mesih’e yöneltmeyi başardı ve kilise binalarına sığmayacak
kitleleri dindarlaşmaya yöneltti. Wood, A. Skevington, “Uyanış” Hıristiyanlık Tarihi, Đstanbul: Yeni
Yaşam Yayınları, 2004, s. 438-439; Sellers, Ian, “George Whitefield”, Hıristiyanlık Tarihi, s. 444; “Great
Awakening”, wikipedia.org/wiki/Great_Awakening - 19k. (26.11.2006).
18 Đkinci Büyük Uyanış (Second Great Awakening): 1790-1830
arasını kapsayan bu hareketin, Amerikan kamuoyunun dindarlaşmasını
kuvvetlendirici bir etkiye sahip olduğu kaydedilmektedir. Daha çok sosyal
içerikli olan bir hareket din adamı Lymen Beecher, Charles G. Finney, Yale’in
başkanı Timoty Dwight gibi şahıslar
tarafından 1800’lerde başlatılmıştır. Birinci Uyanış’ın devamı niteliğinde
kabul edilir. Binlerce kişinin bir
araya geldiği “kamp toplantılarıyla” simgelenmiştir. Dindarların, dinden
uzaklaşmış kişilere hiçbir şey söylemeden sessiz
bir şekilde gerçekleştirdikleri bir nevi protestodur. Sosyal planda ise
demokratikleşme, eşitlik, Hıristiyanlığın denizaşırı ülkelere yayılması, göçe
ve köleliğe karşı çıkma gibi hususlar
dile getirilmiştir. Din alanında Sebt gününün ihyası, tiyatrolara, düelloya,
fuhşa, alkole, Roma Katolikliğine
karşı olma öne çıkarılmıştır. Janette
Bohi, “Eşitler Arasındaki Atılım”, Hıristiyanlık
Tarihi, s. 546-549.
19 New England Bölgesi: Kanada ve Atlas Okyanusu’na
komşu olan Connecticut, Maine, Massachusetts, New Hampshire, Rhode Island ve
Vermont eyaletlerinden meydana gelen bölgenin ismidir. XVII. yüzyıl ortalarında
bölge insanlarının büyük bölümü bağımsız deniz ticaretine sahipti. New England
romu, Afrika’da kölelerle, onlar da ardından Hindistan’da şeker vb. ile
değiştirilirdi. 1733’de Đngiliz Parlamentosu, Hindistan’daki büyük çiftlik
sahiplerini korumak amacıyla Fransız yapımı şeker ve şeker ürünlerine vergi
getirdi. Bunun üzerine
New England gemicileri diğer sınırlandırmalardan sakınmak
ve
Resmi kuruluş işlemlerinin ve teşkilat yapılanmasının hemen
ardından American Board ilk faaliyetlerine, o sıralarda Hindistan’da
çalışmalarını sürdüren Đngiliz misyoner William Carey’in20
rehberliğinde o ülkede başladı. Hindistan’ın Bombay, Mahim, Tenna, Tilliapalli
ve Seylan yörelerinde adeta bir staj devresi geçirdikten sonra21
aldığı bir kararla yönünü Filistin’e çevirdi.
ucuz ürünler
elde edebilmek için kanundışı ticarete
başladılar. New England’a
has bağımsızlık ve oradaki farklı zihniyet, Amerikan
kolonileri ve Đngiltere arasında bir yarık oluşturmakla birlikte bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına da katkı sağladı. Neticede
bölge 1776 sonrasındaki Bağımsızlık Savaşı’nda savaşarak dokunulmazlık elde etti, “New
England”, The American Peoples
Encyclopedia, New York: Grolier Press, C.13, s. 387-388. New England’ın
kendine has bir dindarlık anlayışı ve bu doğrultuda eğitim kurumları mevcuttu.
Bugünkü birçok kolej ve üniversitenin kökeni bu bölgeye dayanmaktadır ve orada
meydana getirilen din anlayışından beslenmiştir. Bu konuda bkz. Marsden, s. 1-
90; Stone, s. 3-27.
20 William Carey (1761-1834): Sıradan bir kunduracı
iken tanıştığı bir arkadaşı sayesinde
papazlığa kadar ilerleyecek bir eğitim sürecine girdi. Amerikalı
ilahiyatçı Jonathan Edwards’tan etkilendi. Hıristiyanlığı tüm insanlara yayma
görevinin hâlâ bütün Hıristiyanlar için geçerli olduğunu savunan Đmanlı Olmayanları Đsa Mesih’e Döndürme Sorumluluğunun
Araştırılması (William. An Enquiry into the Obligations of
Christians to Use Means for the Conversion of the Heathens) adlı eserini
1792’de yayınladı. Bunun etkisiyle Vaftizci Misyonerlik Cemiyeti kuruldu
(1792). Ertesi yıl ailesiyle birlikte Hindistan’a gitti ve Bengal’deki bir
çivit fabrikasında ustabaşı oldu. Uzakdoğu dillerini öğrenmesini sağlayan bu üç
yıllık dönemden sonra kendisine katılan Joshua Marshman ve William Ward adlı
kişilerle birlikte Kalküta, Bengal ve Serempore’u içine alan bir misyonerlik
ağı kurdu. Carey Đncil’i Bengal diline çevirdi. 1801’de Fort William
Enstitüsü’nde dil öğretmenliğine getirildi. Misyonerlik okullarını başlatan
Carey, Serampore Enstitüsü’nün de fikir babasıdır. Tarımı geliştirmek için
Hindistan Ziraat Cemiyeti’ni kurdu (1820) ve botanik
çalıştı. Hintli dul kadınların kocalarının arkalarından
yakılması geleneğinin kalkması için büyük mücadele verdi. D. W. Bebbington,
“William Carey”, Hıristiyanlık Tarihi,
s. 574. William Carey ve arkadaşlarının hayatı ve misyonerlik anlayışı hakkında daha geniş bilgi için bkz. Dorothy Carey, The Tragic and Untold Story of Mrs. William
Carey, Grand Rapids: Baker Book House, 1992; Joshua C. Marshman, Life and Times of Carey, Londra:
Longman Press, 1859; F. Deaville Walker,
William Carey, Missionary Pioneer
and Statesman, Chicago: Moody Press, 1925.
21 Amerikalı misyonerlerin Hindistan’daki mücadeleleri ve
faaliyetleri için bkz. The Missionary
Herald, “American Missionaries”, December 1812, Vol. 4, s. 334; “American
Missionaries”, The Missionary Herald, January
1813, Vol. 5, s. 372-377; The Missionary
Herald, “Extracts From Mrs. Newell’s Journal”, April 1812, Vol. 4, s. 519; The Missionary Herald, “Survey of Protestant Missionary Stations”, August 1819, Vol.
15, s. 363-364; The Missionary Herald,
“Survey of Protestant Missionary Stations”, September 1819, Vol. XV, s.
413-414; Samuel Colcord Barttlet, Historical
Sketches of Missions of American Board, (India and Ceylon bölümü), Boston 1876; Sumantrao
V. Karmarkar, “What has the American Board Done for Western
India”, The Missionary Herald, October 1893, Vol. 89, s. 401-404.
Amerikalı
öncü misyonerler Pliny Fisk (1792-1825) ve Levi Parsons’ın (1792-1822) ilk görev yeri Malta Adasıydı.22
Bu istasyon, Osmanlı Müslümanlarını Protestanlaştırmak amacıyla çalışmalara
başlayan Đngiliz misyonerler tarafından kurulmuş, 1819 tarihine kadar Ege bölgesi
ve Kuzey Afrika
için ciddi adımlar
atılmıştı.23 Bu tarihte oraya gelen Parsons ve Fisk Đngiliz misyonerlerin himayesinde keşif gezileri
düzenlediler, yerel dilleri
öğrendiler.24 Daha sonra onlara katılanlarla birlikte
(Daniel Temple, Jonas King (Kasım 1822), William Goodell (23 Ocak
1823), Isaac Bird (16 Ekim 1823) bu görevi Đngilizlerden devralacak,
misyonerlik ağını Filistin’e ve Anadolu içlerine kadar genişleteceklerdi.
Ancak bazı olaylar 25 ve kendi gözlemleri neticesinde planlarında birtakım değişiklikler yapmak
zorunda kaldılar. Öncelikli olarak Yahudilere, Müslümanlara ve
22 Parsons ve Fisk’in Malta Đstasyonu’nda görevlendirme
talimatları için bkz. The Missionary
Herald, “Report of the Prudental Committee”, 10. Annual Meeting of The
ABCFM (15-17 September 1819), December 1819, Vol. 15, s. 546; The Missionary Herald, “Survey of The Protestant Missionary Stations I”, June 1819, Vol. 15, s. 271; The Missionary Herald, “Mission to
Palestine”, December 1820, Vol. 16, s. 266.
22 The Missionary Herald,
“Survey of The Protestant Missionary Stations, Mediterranean”, June 1819, Vol.
15, s. 271.
23 Đngiliz misyonerler ve Malta Adası’ndaki çalışmaları için
bkz. Tufan Buzpınar, “Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir
Unsur: Đngiliz Misyonerleri (19. Yüzyıl)”, Đslam Araştırmaları,
2003, S.10, s. 107-120.
24 Ayşe Aksu, “Buzdağının Ötesi: American Board’ın Kuruluşunda
ve Đlk Faaliyetlerinde (1810-1825) Đngiliz Misyonerlerin Katkıları”, Kutadgubilig, 2008, S.13, s. 294-316.
Parsons ve Fisk’in Malta’daki faaliyetleri için bkz. The Missionary Herald, “Letter From the Rev. Messrs. Fisk And
Parsons to the Corresponding Secretary of the
ABCFM (Off Gazo, 23 December 1819)”, May 1820, Vol. 16, s. 111; The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Fisk to the Rev. William Jenks (Malta
Limanı, 8 January 1820)”, May 1820, Vol. 16, s. 109; The Missionary Herald, “Letter of the Rev.
Mr. Fisk and Mr.
Parsons to the Corresponding Secretary of the ABCFM (Đzmir, 8 February 1820)”,
June 1820, Vol. 16, s. 121; The
Missionary Herald, “Mission to Palestine”, December 1820, Vol. 16, s. 265; The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Fisk and Mr. Parsons to the Corresponding Secretary (12 September 1820)”, March
1821, Vol. 17, s. 78; The Missionary
Herald, “Journal of The Missionaries”, July 1821, Vol. 17,
s. 201-202;
The Missionary Herald, “Journal
of Mr. Parsons and Mr. Fisk”, March 1821, Vol. 17, s. 78-80. Filistin’deki çalışmaları için
bkz. The Missionary Herald, “Meeting
of the Board of Foreign Missions (19-20 September 1821) Palestine Mission”,
March 1821, Vol. 17, s. 67; The
Missionary Herald, “Journal of the Mr. Parsons, from the Time when He Left Jerusalem”, June 1822, Vol. 18, s. 215-218; The Missionary Herald, “Extracts of a Letter from Mr. Fisk to the Treasurer
(Đzmir, 2 October 1821)”,
February 1822, Vol. 18, s. 44-45; The
Missionary Herald, “Extracts from the Rev. Mr. Parsons’s Journal”, October
1822, Vol. 18, s. 318.
25 Rufus Anderson’a göre Yunan Đsyanı (1823-1826) neticesinde
gelişen olumsuz siyasi atmosfere Navarin
Deniz Savaşı’nın (1827) etkisi de eklenince bu yörede Avrupalılara karşı bir
tepki belirmişti. Anderson, C.1, s. 1-60.
putperestlere
tebliğ için gelmiş olmakla birlikte öncü misyonerler, yerli Hıristiyanların
“perişan hallerini” görünce bu ilk amaçlarını daha sonraya erteleyerek önce kendi
dindaşlarını yükseltmenin ve aydınlatmanın gayreti içerisine girdiler. Bu
durumda 1830’a kadar sürecek bu keşif ve yerleşme aşamasını, aynı zamanda Rum
ve Ermeni cemaatlerini yakından tanıma ve onlar için ilk tebliğ ve eğitim
faaliyetlerini başlatma fikrini olgunlaştırdıkları dönem olarak da algılayabiliriz. 1828 sonlarında American
Board sekreter yardımcısının başkanlığında Malta’da yapılan bir misyoner
konferansında alınan kararlar doğrultusunda William Goodell 1831 yılında
Đstanbul Ermeni Misyonu’nu kurdu.26 Amerikan misyonerliğine yeni bir
ivme kazandıran bu adımdan sonra Đstanbul’da hem Protestanlığın tebliği hem de
buna bağlı olarak eğitim faaliyetleri başlatıldı.
6. 3. American Board’ın Yerleşim Literatürü: Misyon,
Đstasyon, Uç Đstasyon, Tarla Açmak, Đşgal Etmek
Misyon: Amerikalı misyonerlerin, bir
coğrafyadaki çalışmalarından en iyi şekilde verim alabilmeleri maksadıyla o
bölgeyi iç içe geçmiş üç katmana böldükleri, merkezden dışa doğru bir yapılanmayla o yöredeki çalışmaları disiplin
içerisinde yürütmeyi, ayrıca iletişimi kolaylaştırdıkları görülmektedir.
Misyon, öncü bir misyonerin ilk faaliyetleri başlattığı bölgedir. O burada bölge dilini öğrenir, basit
tarzda bir okul açar (ileride yüksek okul, ilahiyat okulu ve kolej de açacaktır), kilise kurmanın yolunu arar. Kendisinden sonraki acemi misyonerlere
rehberlik eder. American Board teşkilatına rapor yazar, bunları takip eder,
talimatları uygular. Siyasi birimlerle problemleri halleder. Gerektiği vakit
onları ziyaret eder. Misyon işlerinde görev dağılımını gerçekleştirir. Matbuat
işlerine nezaret eder. Asıl işinden fırsat buldukça misyonu genişletmek
amacıyla keşif gezilerine çıkar. Yanında başka misyonerleri ve yerli yardımcıları da götürebilir. Keşif gezileri yeni tarlaların
26 Bu
konferansta alınan kararlardan ikisi önemliydi: 1. Isaac Bird Trablus ve Tunus
gezisine çıkacak; 2. Misyon güçleri
belli bölgelere dağıtılacaktı. Buna göre Isaac Bird Suriye’ye; Goodell
Đstanbul’a gidecek, Smith de meslektaşı Henry O. Dwight’la birlikte Ermenileri
araştırmak üzere bir keşif gezisine çıkacaktı. Anderson, C.1, s. 1-60. Nisan
1830’da Đstanbul’dan başlayıp 2 July 1831’de sona eren bu 15.5 aylık gezi iki
misyonerin kaleminden Researches of The
Rev. Eli Smith and H. G. O. Dwight in Armenia (1833) adıyla iki cilt
halinde yayınlamıştır.
açılması
içindir. 27 Bir yerin
tarla olarak açılmasına karar verdiğinde, yine American Board’ın izniyle, orayı istasyon ilan eder. Çalışmalara bizzat
refakat eder.28 Đstasyonlara ve dış istasyonlara teftiş gezileri
düzenler.29
Đstasyon: Misyona bağlı yeni ve daha ufak
birimlerde çalışma yapmak için öncü misyonerin yanına yeni bir meslektaşı
gönderilir. Staj dönemi biten ve yerel dili öğrenen yeni misyoner, misyon bölgesine bağlı daha az nüfuslu bir şehre
ya da kasabaya görevlendirilir. Burası istasyon olarak isimlendirilir.
Đstasyondaki misyoner bölgeyi daha ayrıntılı şekilde keşfeder. Bir mahalle
okulu açar. Misyondayken öğrendiği dilin pratiğini yapar. Bölge içinde keşif ve
tebliğ gezilerine çıkar. Gerek kendi mahalle okulunda, gerekse birebir verdiği eğitimler sonucunda başarılı gördüğü
ve ileriye dönük ümit vadeden çocuk ve gençleri misyondaki okullara
yönlendirir, bunun için aileleri ikna eder. Dinî kitap ve risale satar ve dağıtır. Faaliyetleri daha
küçük birimlere ulaştırmak maksadıyla istasyon sınırları içinde yeni yerler
tespit eder. Bundan sonra daha ufak çaplı bir yerleşim yerinin misyonerliğe
uygun olma vasıflarını keşfeden istasyon misyoneri, baş misyonerin teklifi,
American Board’ın onayıyla burasını dış-istasyon olarak yapılandırmaya başlar.30
Bir yerin misyon ya da istasyon olarak seçilmesinde o yerin güvenliği, şehir
merkezine yakınlığı, haberleşme ve ulaşım kolaylığı, ikliminin sağlıklı
yaşamaya elverişli olması, Đngiliz konsolosluklarına yakınlığı, halkın
Protestanlığa ılımlı yaklaşımı, yerel kiliselerin orada yoğun olmaması gibi
hususlar göz önünde bulundurulur.
27 Bu konuya örnek olarak bkz. The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station
1841”, July 1842, Vol. 38, s.
275.
28 Öncü misyonerin, dış istasyonların kurulması ve sürdürülmesi sırasındaki rolüne bir örnek için bkz.
Life and Light, “Letter from Miss Spencer (25 September
1879)”, March 1880, Vol. 10, s. 105-106.
29 Msy.bn. Caroline E. Bush’un Harput’un dış-istasyonlarına
yaptığı bir teftiş gezisinin notları için bkz. The Missionary Herald, “A Happy Tour-Hooeli, Hoh”, July 1886, Vol.
82, s. 270. Bir başka yerli din adamının on beş yıl aralıksız çalışarak bir
kasabada neler başardığına dair kayıtlar için bkz Mr. Browne, “How they Built
their Meeting-House at Haine”, The
Missionary Herald, May 1888, Vol. 84, s. 212.
30 Anlatılan yerleşme sistemi bir misyoner raporuna şöyle
yansımıştır: “American Board misyonlarıyla bağlantılı dış istasyonların
sayısı 79’dan 482’ye yükseldi. Bir misyonerin oturduğu yer istasyon olarak
adlandırılıyor. Sorgulama ruhunun uyandığı, Evangelizasyon çalışmasının yerli
vaiz veya yardımcı tarafından yürütüldüğü komşu köy veya şehre ise dış istasyon
deniyor. Bu bakımdan dış istasyonların artışı,
çevre bölgelerde Đncil’in ilerlemesini işaret etmektedir.” Bkz. The
Missionary Herald, “Progress of
the Last Ten Years”, February 1868, Vol. 64, s. 47.
Dış (Uç) Đstasyon: Buranın sorumlusu ve
çalışanı, öncü misyonerin ya da istasyon misyonerinin bir okulda veya
yanlarında istihdam ederek yetiştirdikleri bir yerlidir. Bu kişiye yerli yardımcı (native helper) adı
verilir. Bunlar kabiliyetleri ve sadakati yönüyle misyonerlerin tasdikini almış,
insanları ikna gücüne sahip, temsil vasfı kuvvetli şahıslardan seçilir.
Görevleri arasında, bölge halkına vaaz etmek, bir mahalle okulu açmak, bu
okulda yahut yanında yetiştirdiği başarılı gençleri istasyondaki daha seviyeli
okullara yönlendirmek,31 kitap satmak, açtığı şapelde görev yapmak,
Pazar okullarını idare etmek sayılabilir.32
Tarla (field) Açmak: Misyonerlerin henüz
gitmedikleri bir yere gitmeleri ya da herhangi bir faaliyet başlatmadıkları
yerleşim yerlerinde çalışmalara başlamaları, bu tabirle ifade edilmektedir.
Đşgal Etmek (occupy): Yapılan çalışmalar
neticesinde bir yörede misyonerlik faaliyetleri tutunabiliyor ve çalışma
sistematiği kurulabiliyorsa, o yörenin işgal edildiği
veya işgalinin tamamlandığı belirtilmektedir.
Yeri
6. 4. American Board’ın Çalışma
Sistematiğinde Eğitim Öğretim
Faaliyetlerinin
Bir Protestan misyonerinin bir bölgedeki çalışmaları, elbette yalnızca eğitim
öğretim faaliyetleriyle sınırlı değildi. Bu kısımla beraber
değişik yönlerde şu etkinlikler
yürütülüyordu:
(a)
Kültürü Tanıma ve Keşif Gezileri: Misyoner, görevli gittiği
yörenin öncelikle kültürünü
detaylı bir biçimde tanımakla yükümlüdür. Kültürel keşif, yörenin demografik ve
31 Bitlis tarlasının bir fideliği konumundaki Van’da bir mahalle
okulunun bu yöndeki
fonksiyonu için bkz. The Missionary Herald, “Boys’ School at Van”,
November 1883, Vol. 79, s. 451. Dış istasyonlardan öğrenci toplamanın bir diğer
örneği Yozgat’tadır. The Missionary
Herald, “Yozgat”, March 1889, Vol. 85, s. 112.
32 Dış-istasyonlara yerli temsilcilerin dağıtımını şu raporda
görebiliriz: “Harput Teoloji Fakültesi’nden mezun olan 18 kişinin 9’u evli.
Bunlar aşağıdaki gibi dağıldılar: Arapkir’e
bir vaiz, bir öğretici; Maşkir, Eğin,
Van, Keban Maden ve Malatya’ya
birer öğretmen; Çemişgezek, Đçme, Hoghi,
Palu ve Geghi’ye birer kişi. Diğer dış-istasyonları ikinci
sınıftakiler kış dönemi için işgal ettiler. Diyarbakır istasyonuna bağlı bir adam Muş’a gitti. Erzurum bölgesinden bir kişi Heramik’e, Arapkir’den bir kişi Çevirme’ye gitti.”
The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Allen (12 December
1863)”, March 1864, Vol. 60, s.
83.
coğrafi
yapısını, siyasi durumunu, iklim şartlarını, insanların karakterini, ırki
özelliklerini, inançlarını, hurafelerini, aile yapısını, geleneklerini
incelemeyi ve rapor etmeyi kapsar. Bu raporları Amerika’daki merkeze yollar,
bir nüshası da, kendinden sonrakilere yol göstermesi için yanında alıkoyar. Keşif gezilerinin
amaçları, öğrenmekte olduğu dilin pratiğini yapma fırsatı yakalamak,33
halkın ahlakî vaziyetlerini bizzat müşahede etmek, gelecekte neler
yapılabileceğini araştırmak, kitap satışı ve dağıtımı için mevcut şartları
öğrenmek şeklinde sıralanabilir.34 Bu gezilere yerli ahbaplarından
bir iki kişiyle veya bir kervanla, ticaret grubuyla çıkar. Ancak genelde baş
misyoner bölgeye yeni gelmiş stajyer konumundaki misyonerle ve yeni yetişen
yerli misyoner ve yerli temsilcilerle gider, onlara teknik manada rehberlik
eder. 35 Keşif
gezilerinin misyonerlik faaliyetlerinin haritasını çıkartılmasında önemi ve
değeri büyüktür.36
33 Kayseri misyonuna görevli gelen misyoner Julius Y. Leonard,
iç bölgelere yaptığı bir keşif gezisi raporunda “katırcılarla konuşarak ve
yanımda taşıdığım bir gramer kitabına bakarak bu dili [Türkçe] öğrenmeye
başladım” diye yazmıştır. The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Leonard (17 November 1857)”, March 1858, Vol. 54, s. 77.
34 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, June 1839, Vol. 35, s. 204.
35 Örneğin, Mr. Adger’in
Anadolu’ya yaptığı geniş çaplı bir keşif gezisi sırasında yanında
Amerikan Đncil Cemiyeti temsilcisi Peder S. H. Calhoun, Ermeni tercüman
Mr. Arisdages Efremyan, yerli yardımcı Rum Demetrius ve bir Türk sürücü
bulunuyordu. The Missionary Herald,
“Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, June 1839, Vol. 35, s. 204.
36 Eli Smith ve Henry O. Dwight’ın 1831’de gerçekleştirdikleri
bir yıllık Ermenistan keşif gezisinde araştırmaları gereken konular Karar Komitesi’nce şöyle belirlenmişti: 1. Halkın entelektüel durumu tasvir edilecektir. Kaç kişi okuyabiliyor? Kadın eğitimine
ne kadar dikkat edilmektedir? Okul sayıları nedir? Öğretmenlerinin ve kitaplarının nitelikleri nasıldır? Ebeveynlerin çocuklarının eğitimine,
okulların ve okul kitaplarının ıslah edilmesine dair yaklaşımları nelerdir? Bu
ıslahat başlamış mı, başlayacak mı, başlıca bilgi kaynakları, matbaalarının ve
özel kütüphanelerinin olup olmadığı, bir yabancının onlar için okullar açması
ve matbaa kurması durumunda muhalefetle karşılaşıp karşılaşmayacağı, okulların
maliyeti, Đncil ve diğer bölümlerin okul kitabı olarak kullanılıp
kullanılmayacağı araştırılmalıdır. Şu soru da ihmal edilmemelidir: Bizim
matbaamız nasıl en kullanışlı hale gelir? Sadece şu anki kalıplarla mı devam
edelim, yoksa Batı Asya’daki bütün dillerle mi matbaayı donatalım? Ayrıca
manastırlarda kimi zaman çok değerli kitaplar ve el yazmaları keşfedeceksiniz, bunların sahibinin kim olduğu önemlidir.
Basiretiniz bu türden kitapları satın almaya yönelsin.
2.
Halkın ahlaki karakteri şu araştırmalarla
belirlenecektir: Çok eşlilik geleneği var mı? Kadın cinsiyetiyle ilgili halkın hissiyatı nedir? Kadınlara nasıl
muamele ediyorlar? Aile hakimiyeti yaygın mı? Cemiyetin yaygın inançları
bakımından çapkınlık, içkiye düşkünlük, küfretme ve yalan söylemeye hiddetle ve reddetmekle mi karşılanıyor?
Đnsanlar birbirlerine güvenmek konusunda bir rahatlık sergiliyorlar mı? Tüccarlar arasında
ahlaki bir uyum söz konusu mu? Yöneticiler arasında siyasi bir uyum söz konusu mu? Yöneticilerin
rüşvetle arası nasıl?
3. Bir halkın
dinî durumuna karar vermek için ilk önce din adamlığı kurumuna bakılır. Din
adamlarının sayıları, eğitimi, kıyafeti, alışkanlıkları, karakteri ve nüfuzları
araştırılsın. Farklı nizamları nelerdir, nasıl atanıyor ve maddi açıdan
nasıl destekleniyorlar? Genelde
evlenirler mi, halkı eğitmeye istekli
midirler?
(b)
Yerel Dili Öğrenme: Misyoner gittiği yörede hangi dil konuşuluyorsa bunu o
sahada öğrenmek durumundadır. Hatta
bu dil, basit bir kabile dili bile
olsa onu öğrenir ve Đncil’i bu dille anlatır.
Çünkü Đsa’nın mesajını,
muhatabın konuştuğu ve anladığı dilde sunmak Đncil’in özünde yer
almaktadır: “ve nasıl biz her birimiz
kendi anadilimizi işitiyoruz? Biz Partlar, Medler,
Elâmlılar ve Mezopotamya’da, Yahudiye’de hem de Kapadokya’da,
Pontus ve Asya’da, Frikya hem de Pamfilya’da, Mısır’da ve Libya semtlerinde, Kirine çevresinde oturanlar, gerek Yahudi
gerek mühtedi Romalı misafirler, Giritliler ve Araplar, kendi dillerimizde
Tanrı’nın büyük işlerini söylediklerini işitiyoruz” (Resullerin Đşleri,
2/8- 11). Teşkilatın ilk genel sekreteri
Samuel Worcester’ın dediği gibi “misyonerler dili hazmederlerse, yerliler beyaz komşularının alışkanlıklarını
ve tavırlarını hazmetmeye daha hazır hale geleceklerdir. Böylece onlarla görüşüp
konuşmak kolay olacak,
bu sayede misyonerler sayılamayacak kadar çok avantaj
elde edecektir. Dolayısıyla misyonerler kabilenin diliyle bizzat haşir neşir olmalı, gençlere
olduğu kadar yaşlılara
da vaaz etmelidirler.”37
Bizim yayınlarımızın dolaşımına sıcak bakıyorlar mı? Ruhbandan olmayanların din konusuna yaklaşımları nelerdir?
Görüşleri, uygulamalarını ne derece etkiliyor? Kiliseye düzenli gidiyorlar mı? Sebt gününe nasıl bakıyorlar? Diğer dinî mezhep üyelerine
karşı neler hissediyorlar?
4.
Halkın kırsal hayata,
tarıma, ticarete düşkünlüğü nedir? Yaygın ticaret
metaları nelerdir? Büyük kervan rotaları nelerdir? Đşte
bunlara göre gezdiğiniz ülkeleri tasvir ediniz. Neticede sizler bir misyonun
öncüleri olarak gidiyorsunuz. Sizi takip edenlerin çalışmalarını sıkıntıya sokacak
hiçbir şey söylemeyin ve yapmayın. Şayet sonuçlarını
bizzat tecrübe etmediyseniz ihtiyatı elden bıraktıracak hiçbir şey yapmayınız,
Bütün bunları gerçekleştirirken Tanrı’dan yeterli rehberliğin geleceğini
unutmayınız.” The Missionary Herald, “Extracts from Instructions to Mr. Smith and Mr. Dwight, Concerning the Exploring Tour in Armenia”, March 1830, Vol. 26, s. 76. Đki
yıl sonra Msy. Schneider’a buna benzer talimatlar verilmişti: “Nereye
giderseniz gidiniz, yanınıza izan sahibi ve sadık eşlerinizi de alınız. Gittiğiniz yerlerde durumunuzu istatistiki olarak araştırın. Okullarda
toplayacağımız kaç genç var?
Đncil’e muhtaç aile sayısı nedir? Đncil’in vaazını vereceğimiz köy ve kasaba
sayısı kaç tanedir? Kurtarıcımız Đsa’nın sevgisini açığa vuracak kaç tane ruh
vardır? Bunların ötesinde kendinizi insanların dinî durumlarını öğrenmeye hazır
tutun. Zira şeytanın nüfuz yolu dinî yanılgılarda bulunur. Bilgi, bir misyoner
için bir güçtür; hem de fiziki güç kadar hakiki bir güç.” The Missionary
Herald, “Asia Minor as a
Field for Christion Missions”, January 1834, Vol. 30, s. 16.
37 Samuel Worcester, “Meeting of the ABCFM”,
The Missionary Herald, October 1816, Vol. 12, s.
453.
Misyoner, yerli birini yanlarında istihdam ederek ve halk
arasında pratik yaparak yerel dili öğrenir. Bunu belki sahaya inmeden önce
pekala Amerika’da öğrenebileceği akla gelmektedir. Ancak bu durumda halkla
istediği gibi anlaşamaz. Zira iletişim için dilin gramer yapısından ziyade halkın kullandığı ağızlar önemlidir. Bu
da sadece o yörede öğrenilir.38 Dili öğrendikten sonra o dilin
gramerinin yazılması söz konusudur. Alfabesi olmayan ve sadece şifahi olarak
kullanılan lisanlar için misyonerler bir alfabe ihdas ederler. Çünkü
“misyonerlik faaliyetinin ilk basamaklarından biri, mutlaka insanlara Đncil’i
kendi dillerinde sunmak ve ardından onu okumayı öğretmektir.”39
(c)
Vaaz Etme: Vaaz etmenin amacı, doğrudan
telkinde bulunmak değil, modern misyonerliğin ilkelerinden biri olan “muhatapta
sorgulama ruhunun (spirit of inquary) uyandırılması” aşamasını hazırlamaktır. Sokrates’in doğurtma metodunu çağrıştıran bu yolla kişiye eski inancı ve gelenekleri sorgulatılır.
Sorgulamanın sonucunda ise o kişinin tereddüde düşmesi ve eski
şartlanmışlıklarını kırması beklenir. “Tanrı Kelamı’na itaat ve hakikati arama
arzusu” oluştuğu an, muhatapta bir iç kırılması meydana gelir. Msy. Cyrus
Hamlin’e verilen talimatlarda vaaz etmenin ön plana alınması istenmektedir:
“Yerli
zihniyetindeki yararlı gelişmeleri gözlemleyiniz, özellikle ümit vadeden ve
yetenekli gençleri gözlemleyiniz, dahası ruhban sınıfını gözlemleyiniz.
Hakikate ve etkilenmeye kolayca açılan zihniyetler bulduğunuzda asla onları
kaybetmeyiniz. Đncil’i vaaz etmek için bir kişiden fazlasını bulmanız gerekmez.
Nerede olduğunuz da önemli değildir. Böylece siz, hakikati kabul için Ruh
tarafından açıldığı vakit tek bir zihniyete bile tebliğde bulunabilirsiniz. Bu,
Đncil’i capcanlı bir sesle yayacaktır. Misyonerliğin talep ettiği vaaz için
yer, zaman ya da dinleyici sayısı önemli değildir.”40
38 The Missionary Herald,
“Letter of Rev. Lewis Way”, May 1824, Vol. 20, s. 157. Bombay Misyonu’nda çalışan Amerikalı misyonerler,
“kafirlere Đncil’i vaaz etmek gibi muazzam bir faaliyete girişmek için
Maharatta dilinde ustalık kazandık. Etrafımızdaki insanlara her gün dinî
tebliğde bulunuyoruz” derken yerli dili mekanında öğrenmeye vurgu yapıyorlardı.
Worcester, s. 448.
39 Herman N. Barnum, “The Kuzzel-bash Koords”, The Missionary Herald, August 1890, Vol. 86, s. 346.
40 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental
Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 42.
Nitekim Msy. Hamlin,
buradaki talimatlar doğrultusunda evine gelen herkese vaaz ediyordu. Bir grup Ermeninin
ziyareti esnasında, işini gücünü bırakmış ve onların anlayacağı basit bir dilde
“günah, Đsa’ya iman, mahkumiyet ve tevbe vasıtasıyla kurtuluş” gibi konularda
vaaz etmiş, gelen soruları cevaplamıştı. Kendi ifadesiyle “bu son derece güzel bir vaaz türüydü. Kişiye yanlış
anlaşılan noktaları izah etme ve sırayla soru sorma ve şüpheleri izale etme
fırsatı veriyordu.”41
(d)
Đncil’in Yerel Dile Çevrilmesi, Yerel Dilde Dinî
Risaleler ve Okul Kitaplarının Hazırlanması: Protestanlığın
temel esaslarından biri olan “kişiye anadilinde Đncil sunmak, doğrudan ondan
beslenmesini, dine giren yanlışları, hurafeleri bu yolla ayıklamasını sağlamak”
düşüncesi, misyonerleri her şeyden önce Đncil’i yerel dillere tercüme etmeye sevk eder. Misyonlar Ansiklopedisi’nde
belirtildiğine göre Protestan misyonerinin o yörede bir Hıristiyan literatürü
hazırlanması, onun asli görevlerinden biridir. Risaleler ve el ilanları,
Kitab-ı Mukaddes’in okunması
ve incelenmesinde yardımcı
olur. Din adamı yetiştirilmesi
ve kilisede kullanmaya yönelik yayınlar ise teoloji ve diğer konulardaki okuma
kitaplarını ihtiva eder.42
Yerel dilde hazırlanan eser sadece Đncil değildir. Dinî
muhtevalı risaleler, Đncil bölümleri, Đncil tefsirleri, hikayeler, gramer ve
okul kitapları da yazılır. Bunlar binlerce sayfayı tutan yorucu basımlardır.
Kaldı ki, hiçbiri daha evvel bulunmadığından, hazırlanmaları esnasında
misyonerin yahut bir misyoner ekibinin günlerce, aylarca, hatta yıllar süren
mesaisini alır. Muhtemelen en zor olanı, okul kitaplarının hazırlanmasıdır.
Zira Đncil metni zaten vardır ve çeviri işi yıllara da yayılsa, yeniden inşa edilen kitaplar kadar zor değildir. Oysa okul kitaplarını,
özellikle de yerel dile ait gramer ve pratik kitaplarını hazırlamak, bunları
yaş ve sınıf seviyelerine göre düzenlemek, Bombay’daki bir misyonerin Doğu Tercümeleri başlıklı mektubunda dile getirdiği
gibi, uzun soluklu
bir emek ister: “Bizzat şahit olduğum bir gerçektir ki, hiçbir kimse
iyice ya da iyiye yakın veya anadili gibi iyice anlamadığı bir dile, herhangi
bir şeyi dosdoğru
bir şekilde tercüme
41 Hamlin, My Life and Times, Boston:
Pilgrim Press, 1924, s. 228.
42 The Encyclopedia of Missions, “Methods of Missionary Work”, New York: Wagnals 1904, s. 468.
edemez.
Hiç kimse yabancı bir dili, o ülkede senelerce kalmadıkça iyice veya iyiye
yakın veyahut anadili gibi anlayamaz.”43 Bu durumda misyonerlerden
bir grubun müstakil olarak çeviri ve matbuat işleriyle ilgilenmesi
gerekmektedir ve nitekim öyle de olmuştur.
(e)
Matbaa Kurma: American Board’ın nezdinde
matbaa, “cehaletin ve manevi ölümün yayıldığı bölgeye, ilahi hakikatin
dağıtılması için vakfedilen bir araçtır.”44 Etkin ve ciddi bir
vaizin canlı sesinden sonra Đncil bilgisinin yayılmasında, ölü dünyanın manevi
bir hayata uyanmasında ve emirlerinin açıklanması suretiyle Tanrı’nın
yüceltilmesinde matbaa en kuvvetli imkandır.45 Matbaa rastgele her
yöreye değil, merkezî ve belli imkanları sunan yerlere kurulmalıdır. Bu anlamda
misyonerler, faaliyet sahalarını “konuşulan dillere göre” belirler. Bir başka
deyişle, muhatap kitlenin konuştuğu dil, matbaanın kurulacağı yeri belirleyen
başlıca sebeptir. Örneğin, Rumca ve Đtalyancanın (kısmen de Yahudi
Đspanyolcasının) hakim olduğu bugünkü Yunanistan havalisi için Malta’da,
Arapçanın yoğun konuşulduğu bugünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika için Beyrut’ta,
Türkçenin yoğun konuşulduğu Anadolu için Đzmir’de ve Đstanbul’da matbaalar kurulmuştu.
Bunların hurufat takımları Fransa ve Đngiltere’den sağlanıyordu. Matbaa
mahallini belirleyen diğer bir sebep de, ulaşım ve malzeme naklinin
kolaylığıydı.
(f)
Đncil ve Dinî Risale Dağıtımı: Misyoner
her gittiği yere çantasındaki çeşit çeşit risaleleri götürür. Bunlar bazen
hediyedir, bazen satılır, bazen de bir bağışın, hediyenin karşılığıdır. Ancak
her ne niyetle verilirse verilsinler misyonerin gözünde risaleler birer mermidir:
“Bir süre önce gençleri
Hıristiyanlık faaliyetine sokabilmek için risale kullanmayı tecrübe etmiştim. Aşağıdaki
kuralları uygulayan cemiyetin her üyesinin eline iki risale vermeyi teklif ettim: 1. Önce bu risaleyi kendisi okumalı; 2. Bunları Protestan
olmayan iki kişiye vermeli; 3. Risaleyi verdiği
iki kişiyi kendine
özel dua konusu yapmalı ki,
43 Worcester, a.g.m., s. 449. Bu mektubu alan genel sekreter
Samuel Worcester da şu yorumu yapmıştı: “Bu
mektuptan ve onların tercümelerle ilgili diğer haberlerinden tamamıyla [şunu
anlıyoruz ki], Kitab-ı Mukaddes’in tercümeleri, acil hedeflere cevap vermek
için birkaç ayda yapılabilecek olmasına rağmen; yine de sürekli kullanım
için niyetlenilen bir tercüme ve bir milletin
bütün bütüne Hayat Kelamı’na
(Word of Life) kavuşması adına doğru
biçimde, kamilen ve anlaşılır bir şekilde
bir tercüme ortaya koymak için zaman,
emek ve dikkat sarf etmek şarttır.” Aynı yer, s. 449.
44 The Missionary Herald, “Instructions to Mr. Temple”,
October 1822, Vol. 18, s. 335.
45 Aynı yer, s. 336.
Tanrı
bu risaleleri bu iki kişinin hidayeti için kullansın. Onlara, risalenin bir
mermi olduğunu, fakat duanın
da, bu merminin günahkarların kalplerindeki yerine itmek için bir barut olduğunu söylüyorum.”46
Anlaşılıyor ki, risaleler insanları uyandırma malzemesidir.
Đnançlarda şüphe ve soru işaretleri oluşturur, tartışma başlatırlar. Đnsanları
misyoneri dinlemeye hazırlarlar. Muhatap misyoneri reddetse, kovsa bile elinde
mutlaka bir risale kalacaktır. Bu dağıtım işi o kadar önemlidir ki, Anadolu’da
ve Đncil Toprakları’nda görevlendirilen ilk misyonerler bilhassa Kudüs’e
giderek, dünyanın dört bir yanından hac için oraya gelen Hıristiyanlara risale
dağıtmayı, böylece mesajlarını dünyaya yaymayı düşünmüşlerdi.47
Risale dağıtımı, diğer tebliğ metotlarıyla paralel gider. Hiçbir zaman başka
bir metotla yer değiştirmemiş, hiçbir dönem önemi azalmamıştır. Bu anlamda
risale dağıtımı, okuma öğretme konusunun asıl muharrikidir diyebiliriz.
(g)
Okullar Açılması: American Board’ın
1850’lere kadar açmış olduğu okulların temel hedefi, büyük ölçüde, halka okuma
öğretmekle ve yerli Protestan din adamları yetiştirmekle sınırlıydı. Yerel
dilde basılan Đncil’lerin ve diğer kitapların okunması bu sayede sağlanacaktı.
Msy. Herman Barnum’un vurguladığı üzere ilk faaliyet dönemlerinde misyonerler,
eğitime değil Protestanlaştırmaya yöneldiler. Her ailenin ulaşabileceği bir
yere bir adet Đncil koymayı hedeflediler. Yerli papaz, yerli vaiz ve diğer
kilise görevlilerini yetiştirmek en ön planda tuttukları konuydu. 48 Msy. Hamlin’e göre
Protestan olmayan memleketlerde eğitim metotları noktasında Board yönetiminin
1878’e kadarki görüşleri ve dünyanın dört bucağındaki eğitim aşamaları şu
şekilde ortaya çıkmıştı:
(a)
Yerlilerin
konuştuğu dilde eğitim vermek: Buna göre çocuklara hiçbir
yabancı dil öğretilmeyecektir. Öğretmenler ve yerli papazlar öğrencilerin kendi
dillerinden başkasını talep etmez. Zira yabancı diller öğretilirse öğrenciler diğer mesleklere [tercümanlık,
46 Caleb F. Gates, “Mardin-the Boys’ High School”, The Missionary Herald, October 1888,
Vol. 84, s. 437.
47 Bir örnek olarak, Parsons ve Fisk’in Paskalya dönemini
risale dağıtmanın en iyi dönem olduğunu kaydettikleri mektup için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Parsons and Mr. Fisk to the Corresponding Secretary (Đzmir, 4 December 1820)”,
July 1821, Vol. 17, s. 207.
48 Herman N. Barnum, “Missions
in Turkey”, The Missionary
Herald, October 1893, Vol. 4, s. 734.
konsolosluk
hizmetleri, simsarlık, denizcilik vb] yönelirler. Yahut bir
üstünlük anlayışı kazanarak
tevazularını kaybederler. Bu durumda manevi yönleri yara alır.
(b)
Önce Evangelizasyon, sonra eğitim: Sadece
Đncil vaaz edilecek
ve eğitim, Đncil’in paralelinde gidecekti.49
(c)
Kız ve
erkek bütün gençlere, din ayırımı yapmaksızın en nitelikli Hıristiyan eğitimini vermek: Bu sistem, Türkiye’deki
misyonlarda uygulanmaktadır.50
Bir misyonun yerleşme aşamasında misyonerler, yanlarına gelen
gençlere vaaz ediyor, Đncil okuyor, Şark kiliselerinin yanlışlarını
anlatıyorlardı. Bu esnada, o gence konuştuğu dilde okuma öğretiliyor, duruma
göre Đngilizce dersi veriliyordu. Bu şekilde yetişen gençlerden uygun
görülenler Amerika’ya gönderiliyor, oranın bir ilahiyat okulunda daha ileri bir
eğitim alması sağlanıyordu.51
Osmanlı coğrafyasındaki okullaşma uygulamasına baktığımızda
öncelikli olarak açılan eğitim kurumları, kız ve erkek ilahiyat okullarıdır. Orta okul seviyesindekiler,
49 Bu fikir, Hamlin’e göre, 1854’de Türkiye’ye gönderilen Dr. Anderson’un
düşüncesinin bir adım ilerisindeydi. Amherst Kolej başkanı Mr. Seelye, Misyon
Hakkında Konuşma adlı eserinde bu muhafazakar
duruşu şöyle savunmaktaydı: “Havarilerin metodu doğrudan Evangelizasyondu.
Havariler okul kurmadılar. Đncil’i vaaz ettiler ve kiliseler kurdular.
Öğrendiklerimize göre onlar tüm eğitim meselelerini muhatapların çözümüne
bıraktılar. Zira yeni ruh onları yönlendirecekti. Eğer biz Aziz Pavlus’un
yaptığı gibi kafir topraklara gideceksek, Đsa Mesih’i ve onun çarmıha
gerilmesinden başka hiçbir şey öğretmemeye kararlı olmalıyız. Đhtida
etmemişlere değil, bilakis Đsa’nın müritleri haline gelenleri eğitmek için okul
açılır.” Aynı yer, s. 275. Bu
muhafazakar bakış açısı uzun yıllar kolej eğitimine
direnecekti.
50 Cyrus Hamlin, Among the Turks. New York: Robert Carter Press, 1878, s. 275-277.
51 Bu konuda Hindistan dönemine ait şu haber fikir verici
olabilir: “Board’ın hamiliğinde Sandwich Adaları’ndan çok sayıda genç
Amerika’ya getirildi. Bunlar vaiz ya da öğretmen olarak yetiştirilecekler;
ardından kendi kafir hemşehrilerine dönecekler.
Bunlardan dördü Protestan oldu ve Đsa’nın bilgisini kazandı. Etraflarındaki
Hıristiyanlarla ilişki kurmaları, onları örnek almaları, putperest
ebeveynleriyle, arkadaşlarıyla ve halklarıyla yakından ilgilenmeleri tavsiye
edildi. Ayrıca American Board, sadece gözetimi
altındaki gençlere değil, kafir topraklardaki gençlere de eğitim götürmeyi
benimseyen bir plana karar verdi.” Samuel Worcester, a.g.m., s. 453. American
Board’ın faaliyetleri henüz Hindistan ile sınırlıyken (1810-1819) oradan
Amerika’ya yollanan gençlerin barınması ve okul masrafları için genel bütçe
dışında yan fonlar oluşturulmasına dair bkz. The Missionary Herald, “Report of the Prudental Committe (1815)”,
October 1816, Vol. 11, s. 450. Amerika’ya yollanan yerli gençlerin, buraya daha kolay uyum
sağlaması adına, gelmeden evvel bir misyoner ailesinin yanında kalmalarının ve
zihinlerinin hazırlanmasının daha iyi olacağını bildiren Board teklifi için
bkz. The Missionary Herald,
“Palestine Mission”, March 1821, Vol. 17, s. 69. Đlk dönemde Osmanlı ülkesinden
eğitim için Amerika’ya gönderilen Rum
ve Ermeni gençlerden, tezin ilerleyen bölümlerinde bahsedilecektir.
ilahiyatlara
hazırlık maksadıyla daha sonradan ihdas edilmişlerdir. Kolejlerin vücuda gelmesi ise 1875’lerden sonradır. Çünkü
American Board, Osmanlı topraklarındaki sözde
Hıristiyanlara gönderdiği ilk misyonerlerine, “size ait olan okulları
kurmaktan ziyade yerliler tarafından
halihazırda mevcut olan okulların iyileştirilmesi yolunu arayınız” 52 derken hedeflerinin okul açmak olmadığını, mevcudun ıslahıyla
daha hızlı yol alınabileceğini açıkça
vurgulamıştı. Nitekim Đstanbul misyonerleri mevcut Rum ve Ermenilerin
okullarında öğretmenlik yapmış, gerekli okul kitaplarını hazırlamış, Protestanlığı kabul eden gençleri mevcut
okullara eğitimci olarak göndermişlerdi.53
Fakat faaliyetler yaygınlaştıkça American Board’ın bu
taşımalı eğitimi zorlaşmaya başladı. Çünkü herkesi okyanuslar ötesindeki eğitim
kurumlarına nasıl taşıyacaklardı? Hem masrafı çoktu, hem de gidenler ülkelerine
geri döndüklerinde uyum problemi yaşıyorlardı. Yapılması gereken şey, Protestan
olmayan memleketlerde eğitim kurumları açmak, Amerika’ya gönderilen
öğrencilerin masraflarıyla yerli öğretmenler yetiştirmekti. Böylece okullaşmanın kaçınılmaz ve vazgeçilmez olduğu görüldü. Bu konuda Amerikalı misyonerler Đngilizlere nazaran
daha ileri görüşlüydüler. Msy. Chambers’ın tesbitiyle Đngilizler, Đncil satmak
için köylere seyahat etmeyi faydasız bulmuşlardı. Çünkü oralarda çok az insan
okuyabiliyordu. Neticede faaliyetlerini büyük şehir ve kasabalarda
yoğunlaştırdılar. Bu ise Đncil hakikatinin yayılmasında büyük bir engel teşkil
ediyordu.54 Amerikalılar bu çıkmazı görerek en küçük yerleşim
birimine dahi Đncil götürdüler, oralarda okullar açtılar.
52 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental
Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 40.
53 Đstanbul’da Boghos Fizika adlı bir eğitimcinin okuluna
misyonerlerin maddi yardımları ve Sivas’tan gelen sekiz gencin okul
masraflarını ödemeleri için bkz. The
Missionary Herald, “Joint Letter from Missionaries at Constantinople (7
January 1839)”, July 1839, Vol. 35, s. 240. Henüz 1830’lardayken
Yunanistan’daki pek çok yerli okulda okutulan kitapların misyoner
matbaalarından çıktığı da burada hatırlanmalıdır. The Missionary Herald, “Objects of the Mission
to the Oriental Churches, and the
Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 42.
54 W. N. Chambers, “The New Village Constitution”, The Missionary Herald, April 1884, Vol. 80, s. 151.
Okulun öne çıkması, teşkilat içindeki muhafazakar kanat ile
okullaşmayı savunan liberal grup arasında ciddi tartışmalara ve görüş
ayrılıklarına sebep oldu. Msy. Hamlin gelinen aşamada okulun artık kilise ve
vaazın önüne geçmesi gerektiğini açıkça şöyle dile getirmekteydi: “Okullar,
Đncil vaazı ve gençlerin ihtidası için kullanılmalıdır. Misyoner, okulu sadece
çalışmaları başarıyla taçlandığı zaman terk edebilir. Bu başarı, Đncil
kurumları ve Đncil eğitimi organize edilmesi ve halk arasında farklı bir yere sahip
olması, onlar tarafından desteklenmesi kıvamıdır.”55 Fark edildiği
üzere ABCFM’nin faaliyet alanlarında okul açmak bahsi, çok dar bir alanı
kapsamaktadır.
6. 5. Eğitim
Literatürü: Mahalle Okulu, Pazar (Sebt) Okulu, Yüksek Okul, Đlahiyat Okulu,
Teoloji Okulu
American Board’ın XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti dahilinde
açtığı okul türleri, elbette o dönemin Amerikasındaki okullarla benzerlik arz
etmektedir. Günümüz insanının tasavvurundan biraz farklı içeriklere sahip olan
bu okul türlerinin o zamanlar ne anlama geldikleri şu şekilde özetlenebilir:
a.
Mahalle Okulları (Common Schools): Kelimenin
Türkçeye çevrilmiş halinden, bu okulların her
yaştan kişinin, düzenli ya da düzensiz olarak gittikleri kurslar mahiyetinde
oldukları akla gelmektedir. Nitekim bazı çalışmalarda “halk okulları” diye
tercüme edilerek bu yönde bir anlam yüklenmiştir. Oysa Amerikan eğitim
tarihinde common school, okuma- yazma,
basit tarzda aritmetik, tarih, coğrafya ve matematik derslerinin verildiği, öğrencilerin bir sınıflamaya tâbi tutulmadıkları bir
eğitim kurumudur. Amerika ve Avrupa’da
devlete ait ilkokullar kurulmadan evvelki ihtiyaca binaen açılmışlardır.
Ücretsiz
55 Cyrus Hamlin, “The Seminary at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849, Vol. 45, s. 399. Hamlin’in bu
kadar güçlü ve net bir şekilde okullaşma taraftarı olmasının altında, American
Board’ın muhafazakar kanadının ısrar ettiği “din adamlarıyla ve halktan
kimselerle bire bir iletişime geçip onlara Protestanlığı anlatma” metodunun, Osmanlı topraklarında baştan başa şiddetli
anatema ve aforozlara sebep olması da yatmaktadır.
Halbuki Hamlin’e göre bu şekilde kapatılan yollar, okullarla yeniden
açılabilirdi. Nitekim bu zorlu dönemde kilise kurmak yerine okullarda yahut
evlerde küçük gruplar oluşturuldu. Böylece devlet yetkilileri, Rum ve Ermeni cemaatlerinin şikayetleri karşısında, Protestanların bu gibi toplantılara hakkı olduğunu
söylediler. Bu ise Protestanların rahat bir nefes almalarını sağladı. Yazının tamamı için bkz. Cyrus Hamlin,
“Turkey Fifty Years ago and Now”, The
Missionary Herald, January 1889, Vol. 85, s. 18.
oldukları
ve her kesime (işçi, fakir, zengin, değişik ırklar vs.) hitap ettikleri için bu
ismi almışlardır. Burası koleje ya da ortaokula bir hazırlık değildir.
Mezheplere bağlı olanların yanı sıra karma olanlara da rastlanır.56
Osmanlı topraklarındaki misyonerler common school terimine
farklı anlamlar yüklediklerinden dolayı araştırmacılara net bir fikir vermediği
görülür. Örneğin 1830’da gezip
inceledikleri Ermeni kiliselerine ait bir okuldan bahsederken bu terimi
kullanmışlar, hatta buralarda küçük çocuklara coğrafya, tarih ve gramer
dersleri verilmediğine şaşırmışlar, ders kitaplarının çocukların anlayamadığı bir dilde olduğunu belirtmişlerdi. 57 Đleriki
yıllarda common school tanımı her kesimden çocuğu kabul eden ilkokul düzeyindeki okullar için sıfat olarak
kullanılacaktı.58
Misyonerlerin ülkemizde açtığı ve bir tür Sebt okulu diye de
tanıtılan bu okullarda çocuklara okuma yazma, aritmetik, coğrafya ve benzeri
dersler verilir, ilahi öğretilirdi. Bunun
sonrasında Đncil ve dinî kitaplardaki metinler üzerine dersler yapılır, ayin ve ibadetler uygulamalı olarak gösterilirdi. 59 Yeni açılan bir misyonerlik
tarlasının ilk ve vazgeçilmez okul türü olan common school’ların üç
amacı vardı. Đlki, insanları Đncil’i okuyabilir hale getirmekti.60
Đkincisi yöredeki her çocuğa ulaşmak ve onları kendi hallerine bırakmayıp en azından yeni fikirlerden haberdar
etmekti. Sonuncusu da buraya gelen
56 Genel okullar ve tarihçesiyle
ilgili daha geniş bilgi için bkz. John Martin Rich, Foundations of Education Perspectives on American Education, New
York 1992, s. 148-160; Harlan L. Hagman, “History of Education in the United
States”, The American People
Encyclopedia, C.7, s. 63-64.
57 Eli Smith, “Deficiency of School-books in the Levant
(October 1829)”, The Missionary Herald,
March 1830, Vol. 26, s. 80.
58 Bu kullanımı gördüğümüz metin şu şekildedir: “Common
schools: Beyrut Đstasyonu’nun idaresindeki ilkokullar (primary schools) iki
tane. Biri misyon arazisine yakın, biri Kefr Shima’da. Đkincisinin ortalama 40 öğrencisi mevcut. Orada
başlangıç bölümlerini öğrenen iki öğrenci sonbaharda Abeih Đlahiyat Okulu’na girdi. Okuma yazmayı
öğrenen üç kız da, Beyrut Yatılı Kız Okulu’na aday gösterildi. Misyon
arazisinin yakınındaki okulda da yaklaşık 40 öğrenci okuyor.” The Missionary Herald, “Letter from Mr. Whiting (4 May 1850)”,
August 1850, Vol. 46, s. 258.
59 The Missionary Herald, “Mission Schools”,
May 1870, Vol. 66, s. 145. Arapkir
misyoneri Clark, basit ölçekli
misyon okullarının Amerika’daki common
school’lardan ziyade oradaki Sebt okulları mantığından doğduğunu açıkça
belirtmektedir. Okuma kitapları Yeni Ahit, risale, Primer, Mezmurlar ve
ilmihaldir. Bu okulların temel hedefi, çocuklara Đsa’nın hakikatinin
unsurlarını öğretmektir. The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Clark (10 January 1856)”, April 1856, Vol. 52, s.
118.
60 Anderson, C.2, s. 308.
öğrencilerin
en iyilerini, en kabiliyetlilerini seçerek üst basamak eğitime yönlendirmekti.61
Özellikle dış istasyonlarda bulunan common school’lardaki çocuk ve
gençlerden bir üst okula gidebilecek kabiliyette olanlar istasyondaki yüksek
okula gönderilirdi. Bitlis Đstasyonu’na ait bir raporda, “On sekiz dış
istasyonumuz, Đncil tohumunun kök saldığı önemli merkezlerdir. Amacımız
buralardaki okulları, istasyonumuzdaki yüksek okulu besleyen şubeler haline
getirmektir”62 denilmekteydi.
Bu yüzden bir istasyonda ileri düzeydeki okullar yer alsa
bile, aynı zamanda çok sayıda common school faaliyetini
sürdürüyordu. 63 Okuma,
yazma, ilmihal ve diğer başlangıç
derslerinin verildiği bu okul türü, her istasyon ve dış-istasyonda ilk
dönemlerden itibaren kurulmuşlardı.64 Yörede yaşayanların
konuştukları dillerde eğitim verilmesi esas olmakla birlikte, 1870’lerden
sonraki common school’larda, toplumun tüm kesimlerinin iletişim dili
olan Türkçenin, anadil Ermenice ve Rumcanın, bunlara ilaveten Đngilizcenin
öğretildiği görülmektedir. 65
Yerli elemanlar yetiştirilmeden evvel misyonerlerin bizzat öğretmenlik yaptığı
bu basit seviyeli kurumlar, daha sonra yerli öğretmenlere ya da ilahiyat
öğrencilerine devredilmiştir.66 Bu terimin çalışmadaki karşılığı
ise, Türkçedeki en uygun çağrışım olarak düşündüğümüz “mahalle okulu”
olacaktır.
61 Mr. Pond, “Theological School at Mardin”, The Missionary Herald, April 1872, Vol.
68, s. 116. Msy. Pond bu okullar için bizzat “fidelik” tabirini kullanmaktadır.
62 The Missionary Herald,
“Story of Bitlis Station”, September 1892, Vol. 88, s. 359-360. Bursa Đstasyonu
görevlilerinin 1851 yılında Demirtaş’tan iki öğrenciyi Bebek Đlahiyat’a
göndermesi, yine Bursa’dan iki kişinin daha oraya gitmeye hazırlanması sadece
bir örnektir. Daniel Ladd, “Annual Meeting”,
The Missionary Herald, September
1851, Vol. 47, s. 288.
63 Örneğin, 1870 yılı misyon raporunda Osmanlı topraklarındaki
mahalle okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 13 binden fazla olarak
kaydedilmiştir. The Missionary Herald,
“Mission Schools”, May 1870, Vol. 66, s. 145. Raporlarda 1878 itibariyle
Osmanlı topraklarındaki common school sayısının
290 olduğunu, buralarda kız ve erkek 11.268 öğrencinin okuduğunu
bildirilmektedir. Ayrıca bunların detaylı bir
dökümünün U. S. Commissioner of Education adlı dergideki “Amerikalılar ve
Türkiye’deki Eğitim” başlığıyla verildiği bilgisi de aynı yazıda yer
almaktadır. The Missionary Herald,
“British Quarterly Rewiev on ‘the Americans in Turkey’”, May 1878, Vol. 74, s.
142.
64 Edwin E. Bliss, “The Missions
of the American Board in Asiatic
Turkey (1831-1887)”, The
Missionary Herald, July 1888, Vol. 84, s. 297.
65 Dr. Pierce, “Good News from Erzroom (18 October 1876)”, The Missionary Herald, January 1877,
Vol. 73, s. 22.
66 The Missionary Herald, “Mission Schools”, May 1870, Vol. 66, s. 145;
The Missionary Herald, “An Out-Station in Turkey,
Rodosto [Tekirdağ]”, February 1887, Vol. 83, s. 53.
b.
Pazar Okulları (Sebt Schools): Amerika
eğitim sisteminde okula gidecek kudreti olmayan çocuklara okuma yazma ve dinî
bilgiler öğretilmesini amaçlayan ve 1803’de kurulan bir okul türüdür. Kiliseden
bağımsızdır ve ücretli öğretmenler görev yapar. Çocukların devamını sağlamak
için onlara çeşitli hediyeler verilir.67 Osmanlı topraklarında
açılan Sebt okulları ise kilisede yahut kilise yanındaki bir mekandadır. Okuldan
ziyade bir kurs havasındadır. Her yaştaki insan gelip Đncil öğrenir, vaaz
dinler. Burada daha ziyade halkın dinleyip anlayabileceği bir metin ya da konu
(örneğin Dağdaki Vaaz, Mezmurlar) seçilir. Đncil’den hikayeler okunur; On Emir
açıklanır. Öğretmene sorular yöneltilebilir. Genellikle bir dua ile kapanır. 68 Sebt okullarının bir başka
işlevi de oralarda bağış toplanması
ve bununla Protestan kurumlarının desteklenmesiydi. Örneğin bazıları papazlığa
ve öğretmenliğe hazırlanan ilahiyat öğrencilerine maddi katkıda bulunuyor,
bazıları ise Đncil kadınlarının yahut
yerli yardımcıların maaşlarını ödüyordu.69 Msy. Coffing’e göre
Antep’teki Sebt okuluna Đncil’i okuyabilen gençler, okuma bilmeyen yetişkinler,
okuma bilmeyen küçük çocuklar ve okula devam edemeyen gelin hanımlar geliyor ve
öğrenim görüyorlardı.70
c.
Yüksek Okullar (High Schools): Yüksek
okul terimi günümüz insanına lise sonrası
iki yıllık akademi ya da enstitüleri çağrıştırmaktadır. Halbuki misyoner
literatüründeki yüksek okul, günümüzdeki ortaokula denk bir eğitim kurumudur. Amerika’da, kolej ile mahalle okulu
arasını örmek maksadıyla ihdas edilmiştir. Misyonerlerin Osmanlı ülkesinde
kurdukları yüksek okullar, mahalle okulundan sonra ilahiyata hazırlık için
kullanılmıştır. Buralarda daha ziyade pozitif bilim dersleri okutulur, başarılı
olanlar ilahiyat derslerine alınırdı. Yatılı bölümü de olan bu okul türü kimi
zaman, ayrı bir binası ve öğretmenleri olan müstakil bir eğitim kurumu olarak,
kimi zaman da bir ilahiyat okulunun ilk iki senesini kapsayan müfredat için
genel bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Buralardaki yetenekli öğrenciler seçilerek kolejlere veya ilahiyat okuluna
67 R. G. Pardee, “Sunday School”,
Cyclopedia of Missions, New York: Harvey Newcomb, 1854, s. 730.
68 The Missionary Herald, “Report of the Station at Jarusalem for 1838”, November
1838, Vol. 34, s.
423.
69 The Missionary
Herald, “Something New for Sabbath School”, March 1869, Vol. 65, s. 84.
70 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Coffing (20 October
1859)”, February 1860, Vol. 61, s. 51.
yönlendirilmekteydi.
Bu anlamda yüksek okullar, kolejleri ve ilahiyatları besleyen fideliklerdi. Hem
kızlar hem de erkekler için ayrı ayrı açılırdı.
d.
Đlahiyat Okulları ve Teoloji Okulları: Din adamı
yetiştiren ve teoloji ile uğraşan kurumlar, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren
değişik isimler altında
günümüze kadar gelmiştir. Zamana, mezhebe ve coğrafyaya göre değişiklik
arzeden bu kurumlar, Amerikalı misyonerlerin uyguladığı biçimiyle ilahiyat veya teoloji okulu şeklinde iki ayrı isimle öne çıkmaktadır.
Đlahiyat
Okulu (Seminary): Misyonerlik çalışmalarının ilk devrelerinde bir
misyonerin yanında çıraklık yoluyla yetiştirilen yerli gençlerin pastör veya
vaiz olmaları yeterli geliyorken, cemaatin bilgi ve okuma yazma seviyesi
yükseldikçe, ilaveten kilise sayısının artması ile beraber daha eğitimli kilise
görevlilerine ihtiyaç doğdu. 71
Bunun üzerine kız ve erkek öğrenciler
için ayrı ayrı ilahiyat okulları kuruldu. Öğrencileri yüksek okul mezunlarından
imtihanla seçiliyordu. Buraya girmek ve buradan mezun olmak için temel
şartların başında, öğrencinin Protestanlığı takva boyutunda yaşaması ve iyi ahlak sahibi olması geliyordu. Aksi takdirde derslerinin başarısına bakılmaksızın öğrenci okuldan uzaklaştırılıyordu.
Yetişen gençlerin ileride hangi dil mensuplarına hitap etmesi öngörüldüyse
ilahiyattaki öğretim dili de buna göre şekilleniyordu. Örneğin Arapça
konuşanlara Beyrut Đlahiyat Okulu ve Mardin Đlahiyat Okulu, Türkçe konuşanlara
Bebek Đlahiyat Okulu, Ermenice konuşanlara Merzifon Đlahiyat Okulu ve Harput
Đlahiyat Okulu kurulmuştu. Bilimsel derslere de sıklıkla yer verilen
müfredatında Grekçe ve Latince, Đbranice, hitabet, vaaz metinleri, tefsir,
Đncil coğrafyası, Đncil tarihi, zihin felsefesi, ahlak felsefesi, ilahi okuma
gibi din eğitimi merkezli dersler yoğunluktaydı. Mezunları Protestan
kiliselerinde çeşitli görevlere (pastör, vaiz, diyakoz) getiriliyordu. Đlahiyat
okulları, eğitim seviyesi hayli yükselen ikinci nesil yerli Protestan cemaat
için yeterli olmayacaktı. Bu durumda teoloji okulları devreye girdi.72
71 The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Wheeler (5 December 1862)”, March 1863, Vol. 59, s. 81; Mrs. Crosby Wheeler, Missions in Eden, New York: Fleming H.
Revell Company, 1899, s. 109.
72 Herman N. Barnum, “Missions in Turkey”, The Missionary
Herald, October 1893, Vol. 4, s. 734.
Teoloji
Okulu (Theological Seminary): Misyonerlerin düzenlemesine göre
bu kurumlar, ilahiyat okulundan daha üst bir eğitimi tanımlıyordu. Đlahiyata
kıyasla daha yoğun teoloji
bilgilerinin öğretildiği ve üretildiği, bunların yerel dilde yazılı hale
getirildiği ve yalnızca yüksek eğitimli din adamları yetiştiren bir kurumdu. Bu
nedenle olacak ki, misyonerler Harput’ta gördükleri bir medreseyi teoloji okulu
olarak tanımlamışlardı.73
Misyonerlerin Amerika’dan gelirken zihinlerinde getirdikleri
teoloji okulu örneklerinden en önde geleni hiç şüphesiz Andover Teoloji Okulu
(ileride Andover Kolej) idi. Çünkü
adı geçen kurum ABCFM ile aynı dönemlerde kurulmuş, kurucuları aynı zamanda ABCFM’nin kurucuları arasında da
yer almış, misyonerlerin büyük çoğunluğu bu okulda yetiştirilmişti. Andover Teoloji’de “yetenekli öğrenciler kabul edilir, adaylarda
iyi bir tabiat, dinî muhtevalı olmayan dersleri yüksek dereceyle
tamamlayacağına dair tatmin edici bir kabiliyet aranır, iyi ahlak sahibi olması
ve bu karakterini sürdürebilmesi önemsenir, Hıristiyanca yaşantısının mükemmel
olduğuna dair ikna edici bir referans istenir, ilahiyatçı olmayı hiçbir dünyevi
çıkar için isteyip istemediği takip edilirdi.”74
Müfredat bağlamında ise Đncil metninin ne kastettiğini
anlamak amacıyla gramer, mantık, retorik ve metafizik dersleri konulmuştu.
Đncil’in bugüne nasıl geldiği ve çeşitlerinin
işlendiği Đncil Tarihi dersi; el yazısı metinlerin karakterinin anlaşılmasını
sağlayan Antik Tercüme dersi önemliydi. Ayrıca kilise yapısının
tarihi, ilk mezhepler, Kilise Babaları’nın metinleri,
Reformason’un doktrinleri, ilerlemesi ve ilkeleri, Hıristiyan kilisesindeki mevcut ibadet ve disiplin öğeleri
de müfredatta yer alıyordu. 75 Ancak ne olursa olsun sayılan bu konular ikinci
derecede önem taşıyan bilgilerdi. “Tanrı’yı konu alan teoloji, Tanrı’nın Kitabı
Đncil’den devşirilmek zorundaydı. Öğrencilerin bütün dikkati Kitab-ı Mukaddes üzerinde olmalı, gece gündüz bu kitap incelenmeli, tefekkür
73 Crosby H. Wheeler,
“Progress in Turkey”,
The Missionary Herald, September 1876, Vol. 72, s. 277.
74 The Missionary Herald, “Outlines of a Theological Institution”, January 1808, Vol. 3, s. 345.
75 N. B, “Importance of a Theological Institution”, The Ponoplist, December 1807, Vol. 3, s. 307.
edilmeliydi.” 76 Ayrıca Kutsal Literatür, Kilise Tarihi, Hıristiyan Teolojisi ve Hitabet başlıklı umumi dersler
verilmeliydi.77
Andover
Teoloji Okulu modelinin ABCFM misyonerlerine diğer yörelerde olduğu gibi78 Osmanlı ülkesinde de rehberlik ettiği görülür. Bazen bir ilahiyat
okulunun çatısı
76 Aynı yer, s. 307.
77 Andover Teoloji Okulu’nda bu başlıklar altındaki ders
konuları şunlardı: A. Kutsal Literatür: (a) Đncil
bölümlerinin teşekkülü, muhafazası ve [sonraki nesillere] nakli; (b) Kitab-ı
Mukaddes’in orjinal yazımındaki diller; (c) Eski Ahit’in Septuagint versiyonu
ve Yeni Ahit’in bu versiyonundan veya diğer sebeplerden mülhem biçim ve lisanındaki farklılıklar; (d) Tarih, ahlak, adet ve alışkanlık; (e) Eski ve Yeni Ahit’in antik versiyonları ve el
yazması metinlerinin otoritesi; (f) Kitab-ı Mukaddes kritiklerinin kanunu ve
çok sayıdaki kutsal kanun kitaplarının güvenilirliği; (g) Eski ve Yeni Ahit’in
sonradan uydurulmuş kitapları; (h) Kitab-ı Mukaddes’in modern tercümeleri; (i)
Đngilizce versiyonunun karakteri ve
tarihi; (j) Kutsal yazmalardaki zor pasajlar ve çeşitli okunuşları.
B.
Kilise Tarihi: (a) Eski zaman
Yahudi gelenek ve görenekleri; (b) Đlk üç yüz yılda Hıristiyan
kilisesinin ortaya çıkışı ve yayılışı; (c) Hıristiyanlığın ilk çağlarında
sayısız sapkın görüş ve fırkalar; (d) Konstantin’in Hıristiyanlığı tesisi ve
sonraki etkileri; (e) Katolik Kilisesi usul ve ayinleri; (f) Müslümanlığın
doğuşu ve ilerlemesi; (g) Roma Kilisesi’nin yozlaşması; (h) Reformasyonun
yayıldığı ülkeler; (i) Reformasyon’un ilerlemesi ve doktrinleri; (j)
Protestanlar arasındaki farklı mezhepler; (k) Đbadet alanında Hıristiyan
kilisesini bölmüş veya halihazırda bölmeye devam eden ayinler, yasalar ve
disiplin; (l) Dünyamızdaki putperestliğin durumu ve hakimiyeti; (m) Milli ve
kişisel karakter üzerinde putperestlik, Müslümanlık ve Hıristiyanlığın meydana
getirdiği çeşitli etkiler.
C. Hıristiyan Teolojisi: (a) Đlahi vahiy; (b) Eski ve Yeni
Ahit’in gerçekliği ve vahiy kaynağı; (c) Hıristiyanlığın doktrin ve vazifeleri;
(d) Đnanmayanlar tarafından Hıristiyanlara yapılan itirazlar ve bu türden
itirazların çürütülmesi, bilhassa Baba, Oğul ve Ruhülkudüs olması bakımından
Tanrı’nın karakterinin ifşası; (e) Đnsanoğlunun dünyaya düşüşü ve insan
tabiatının ahlakının bozuluşu; (f) Đnayet sözleşmesi (covenant of grace); (g)
Dinî törenler, kefaret ve Đsa Mesih’in meditasyonu; (h) Kutsal Ruhun karakteri;
(i) Ayinler; (j) Yeniden doğuş, temize çıkma ve takdis doktrinleri; (k)
Evanjelik pişmanlık (tevbe), iman ve itaat; (l) Đncil’in kutsallığı veya hakiki
faziletin gerekliliği ve tabiatı; (m) Ahiretteki durum; (n) Ruhun ve bedenin
ölümsüzlüğü; (o) Đncil’de ortaya konduğu üzere ahiretteki mükafat ve cezaların
sonsuzluğu; (p) Hıristiyanlığın belirli müesseseleri; (r) Tabiat, tefsir ve
kehanetin yararı ve kullanımı; (s) Đncil vaizi için bir vasıf olarak kişisel
din.
D. Hatiplik: (a) Belagat, kompozisyon, vakar, telaffuz veya sesin
ve doğru mimiklerin uygun usulü; (b) Tabii bir tavrın akıl almaz önemi; (c) Bir
ayinin düzenlenmesinde yerine getirilmesi gereken kurallar; (d) Antik çağdaki
retorik talimatlarının ve prensiplerinin, hitabetin modern türlerine
uyarlanması; (e) Mükemmel bir hatibin
ihtiyacı olan stil ve konuşma
biçimi noktasında konuşmacının nitelikleri; (f)
Kutsal hitabeti iyileştirme ve hafızayı kuvvetlendirme metotları; (g) Örnek almak için en iyi modellerin
ve en önde gelen, meşhur ilahiyatçı ve papazların stil ve karakterleri; (h) Onların kendilerine has düşünme ve ifade edişlerindeki mükemmellik ve güzellikler; (i) Kutsal metinlerin yüceliği ve aşkın olanın sadeliği, güzelliği.” The Ponoplist, “Outlines
of a Theological Institution”, January 1808, Vol. 3,
s. 347.
78 Örneğin, 1878’de Hindistan’da Amerikalı misyonerler
tarafından kurulan Ahmednagar Teoloji Okulu’nun birinci sınıfında Mezmurlar
Kitabı, Doktrinal Teoloji, Misyonların Đdaresi, Kehanet, Papazlık Faaliyeti,
Ayinlerin Đnşası ve Hitabesi okutulurken, ikinci sınıfta Yeni Ahit’e Giriş, Matta, Doğal Teoloji, Kilise Tarihi
altındaki
bir sınıf şeklinde (theological class) yürütüldüğü gibi, çoğu zaman müstakil
kurumlar olarak tesis edilen bu kurumlara, ilahiyat okulundaki derslerinde
üstün başarı göstermiş, takvası ve ahlaki durumu konusunda misyoner grubunun ve
öğretmenlerinin takdirini kazanmış ve ileride Protestan kiliselerinde görev
almayı taahhüt etmiş kimseler alınırdı. Mezun olduktan sonra değişik görevlerde
istihdam edilerek pratik kazanması sağlandıktan sonra bu kişi, yine
misyonerlerden ve yerli kilise görevlilerinden oluşan bir heyet huzurunda
imtihan edilirdi. Başarılı olduğu takdirde törenle pastörlük ataması yapılır
veya vaizlik ruhsatı verilirdi.
e.
Kolejler (Colleges): Protestanlığı kabul
etmemiş, yahut Protestan olup da din adamı olmak istemeyen veya bu görev için
gerekli yetenekleri taşımayan gençleri değişik meslek dallarına yönelik yetiştirmek amacıyla açılan kurumlardı. Günümüzde, eğitim
dilinin kesinlikle Đngilizce olmasıyla öne çıkan bu kurumlar, Osmanlı’daki
haliyle çoğunlukla yerel dili (Rumca, Ermenice, Bulgarca, Arnavutça) temel
almak zorunda kalmışlardır. Amaç, onları Türkçenin boyunduruğundan
kurtarmaktır. Yine günümüzde tamamıyla seküler bir görünüm sunarken,
misyonerler nezdinde gençleri dinî bir anlayışa kavuşturmak için altyapı derslerinin verildiği bir işleve sahiptiler. Öyle ki, 1870’lerden sonra bir ilahiyata kabul edilmek için kolej
mezunu olma şartı aranmaya başlanmıştır.79 1824’te Seylan’da
kurulması planlanan bir kolej hakkında yazılanlar, misyonerlerin kolej kurmakla
neyi amaçladıklarını ortaya koymaktadır:
“Bu
kolejin kurulmasındaki en temel amaç, Đngiliz dilinin bilgisini aktarmak
suretiyle ümit vadeden yerli
gençleri yetiştirmektir. Bunun için en büyük sebep,
onlara Avrupa
dersleri veriliyordu. Her iki
sınıf ortak olarak Đngilizce Gramer ve Kompozisyon derslerini de alıyordu. The Missionary
Herald,
“Ahmednagar Theological Seminary”, September 1882, Vol. 78, s. 355.
79 Misyonerlerin kendi ülkelerinde tecrübe ettikleri kolej modelinden etkilendikleri için bu kurumları yine misyonerliğin bir unsuru
olarak kullanmaya çekinmemeleri doğaldı. Zira Amerika’daki bazı önemli kolejler Uyanış Hareketleri’nin adeta bir muharriki
olmuştu. Yazar Marsden’e
göre, “Yeni Işık [Amerikan Protestanlığı] geleneğinin kolejleri, aynı zamanda geniş misyonerlik ve Evangelist
girişimlerin de bir parçasıydı. Bu yüzden öğrenciler arasında manevi bir canlanma aramaları
ve Amerikan Devrimi ile Đç Savaş arasındaki dönemde pek çok kolejin
vücut bulması bu kolejlerdeki Evanjelik din adamları için doğaldı. Hatta
kurumların daha sık olduğu yerlerde, öğrencinin bir kariyer edinmesinden ziyade dinî uyanışlar
meydana gelmekteydi. Çünkü günler boyu dua ve devam eden manevi yenileştirme için asıl
derslerin iptal edildiği olurdu. George M. Marsden, The Soul of The American University, Oxford: Oxford University
Press, 1994, s. 82.
biliminin
ve edebiyatının hazinelerini açmak ve zihinlerine bütün bütüne Hıristiyanlığın
delillerini koymaktır. Batı dünyasının bilimini, Doğu dillerine transfer etmek
amacıyla büyük gayretler sarf edilmesi, en önemli meseledir. Đkinci amacımız,
yerli edebiyatın işlenmesidir. Bunun hatırı sayılır bir seviyeye gelene kadar
devam etmesi için de onların literatürünü bizler iyi anlamak zorundayız.”80
Kolejdeki eğitim anlayışının daha çok seküler bir alana
kaydığı, ancak daha da önemlisi Đngilizce vasıtasıyla Batı biliminin,
kültürünün, değerlerinin Osmanlı insanlarına sunulduğu, bu çalışmanın ilgili
bölümünde görülebilecektir. Din eğitimi boyutunun geri plana çekilmesi, doğrudan din derslerine hemen hiç yer
verilmemesi sayesinde Türk öğrencilerin rağbet etmeye başladığı da koleje mahsus bir hedef olarak karışımıza çıkacaktır.
Buraya kadar edindiğimiz bilgiler muvacehesinde American
Board’ın birçok başlık altındaki faaliyetlerinden eğitim sahasıyla ilgili
kısmında tek tip bir uygulama olmadığı, zaman ve ihtiyaçlara göre şekillenen
bir eğitim panoramasıyla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkmaktadır.
Misyonerlerin zihinlerindeki eğitim modelini ve eğitim hedeflerini besleyen
unsurlar ise, şüphesiz, muhatap oldukları toplumun ihtiyaç ve eksiklilikleriyle
paraleldir. Bu durumda gezip gördükleri ve en ince ayrıntılara kadar
inceledikleri gayrı müslim kitlelerin, içinde bulundukları –kendilerine göre-
medenilik, yetişmişlik ve gelişmişlik seviyelerinin, misyonerlerin hareket
noktasını teşkil ettiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Bu seviye, Protestan
eğitiminden geçenlerin nasıl bir noktaya geldiklerini tahlil etmemiz için de kullanılabilecek sağlam bir kıstas
oluşturacaktır.
80 The Missionary Herald,
“The Plan of a College to be Established in Ceylon”, May 1825, Vol. 21, s.
130-131. Adı geçen kolejin ders müfredatına bakıldığında amaç ile pratiğin
uyumlu olduğu görülür: Birinci Yıl:
Tamul şiiri, Tamulcadan Đngilizceye, Đngilizceden Tamul diline çevrilmiş
Đngiliz yazarlarından seçmeler; Đkinci Yıl: Aritmetik, coğrafya,
kronoloji, muhtasar tarih; Üçüncü Yıl: Retorik, matematik, geometri,
doğal tarih; Dördüncü Yıl: Doğa felsefesi, kimya, mineraloji: Beşinci
Yıl: Astronomi, genel tarih, mantık;
Altıncı Yıl: Zihin felsefesi, Hıristiyanlığın delilleri, doğal ve vahyedilmiş tarih. Aynı yer, s. 131.
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
MĐSYONERLERĐN KARŞILAŞTIKLARI OSMANLI TOPLUMU
1.
MĐSYONERLERĐN OSMANLI HIRĐSTĐYANLARININ (RUM VE ERMENĐLERĐN) YAŞANTILARINA YÖNELĐK TENKĐTLERĐ
Müslümanları Protestanlaştırma projesini belli bir müddet
ertelemek zorunda kalan misyonerleri bu karara iten birkaç sebep saymak
mümkündür. Ancak başlıca sebep, “sözde- Hıristiyan” adını verdikleri Rum ve Ermeni cemaatlerinin, aslından
uzaklaşmış bir din ihdas etmiş oldukları ve bu şekilde
Đsa’nın yolunu yanlış tanıttıkları teziydi. Anadolu’da keşif gezileri yaparken
gördükleri Doğu Hıristiyanlığı fotoğrafı sönük, donuk, cansız, hurafelerle kaplı,
ruhban sınıfının elinde adeta oyuncak olmuş bir haldeydi. Merkezî konumunu
kaybeden Đncil, sadece ayinler sırasında, o da anlaşılamayan eski bir dilde
okunuyor, halkın ona ulaşması engelleniyordu. Bu olumsuz manzara karşısında, bu durumu gören Müslümanlara Hıristiyanlığı
anlatamayacaklarını düşünerek, ilk önce sözde- Hıristiyan diye
isimlendirdikleri kitleyi “eğitmeye, aydınlatmaya ve kalkındırmaya”, tespit
ettikleri yanlışları ve hurafeleri Đncil ışığında arındırmaya yöneldiler.
Misyonerlerin dindaşlarına yönelik tenkitleri üç başlık altında toplanabilir:
1. Kiliseye ve din adamlarına yönelik tenkitler; 2. Halkın düşünce yapısına
yönelik tenkitler; 3. Halkın yaşantısında görülen
yanlışlar.
1.1. MĐSYONER GÖZÜYLE DOĞU KĐLĐSELERĐ VE DĐN ADAMLARI
1.1.1.
Kiliselerde Đncil’in ve Đsa’nın Yanlış Konumlandırılması
Misyonerleri en fazla çileden çıkartan husus, Kitab-ı
Mukaddes’in kiliselerde ya hiç bulunmaması, ya da bir bütün halinde değil eksik
halde olmasıydı. Ancak satış için hazırlanmış
ve okullarda okuma kitabı olarak kullanılan Mezmurlar
Kitabı yaygındı.1 Buna
1 The Missionary Herald, “Extracts from
the Letter of Mr. Fisk and Mr. Parsons (12 September 1820)”, April 1821, Vol.
27, s. 104.
ilaveten
Resullerin Đşleri kitabı ve küçük bir heceleme kitabı da kullanımdaydı.2
Ermeni ve Rum kiliselerinde Kitab-ı Mukaddes’in okunması, yerliş Ermeni ve
Rumlar nezdinde de aslında dinin özünde kesinlikle yasak değildi ve yegane
otorite kabul ediliyordu. Ancak klasik dilde yazılmış olması problem teşkil
ediyordu. Yaklaşık M.S. 400’de Ermeniceye tercüme edilen Kitab-ı Mukaddes’in bazı bölümleri, kilisedeki
günlük ayinlerde okunuyor ve teganni
ile söyleniyordu. Fakat eski dili halk çok az anlayabiliyordu. Okuyanların tarzı da
bunu iyice anlaşılmaz kılıyordu.3 Kiliselerdeki Đnciller, gümüş veya
altın ciltlerle kaplıydı. Đncil’i ellerine alırken onu parmaklarıyla
lekelememek için işlemeli bir mendil veya örtü kullanıyorlardı.4
Papazlar, işlemeli bir örtü olmadan Đncil’i [Protestanlar gibi] her yerde ve
her ortamda ellerine almayı yanlış görüyorlardı.5Herkesin Đncil’i
eline alıp okuması sakıncalıydı.
Papazların bu konudaki savunması genellikle şöyleydi: “Kitab-ı Mukaddes Büyük
Perhiz, Ekmek-Şarap ayini ve papaza günah itirafı konusunda hiçbir şey
söylemiyor ki...”6 Msy. Dwight, kiliselerde Đsa’nın yanlış
tanıtıldığına dair şunları kaydetmişti:
“On
altı senedir Osmanlı topraklarının değişik bölgelerini tanıdım. Ermeni
kilisesinin dinî sistemi temelinden
bozuk. Đsa’yı, şefaatçi karakteriyle tanımıyorlar. Bizim ‘ancak ve ancak Đsa Mesih’e iman vesilesiyle
kurtuluş doktrini temeldir’ anlayışımız da bilinmiyor. Vaktiyle, Đsa’dan
şefaatçi diye bahseden bir örnek, bir dua bulurum umuduyla kilise kitaplarını didik didik etmiştim. Fakat bu araştırmam boşunaydı. Şefaatçi olarak her yerde Meryem ve
azizleri gördüm. Đsa hiçbir yerde bu kimliğiyle anlatılmış değildi. Tüm
Ermenilerin Đsa’yı yeniden hak ettiği yere koyduğu, günahkarların yegane
şefaatçısı ve kurtarıcısı olarak O’nu selamladığı dönemin kısa zamanda gelmesi
için Tanrı’ya duacıyım.”7
2 Eli Smith, “Deficiency of School-books in the Levant (October 1829)”,
The Missionary Herald,
March 1830, Vol. 26, s. 80.
3 The Missionary
Herald, “Ancient Armenia and the Armenian Church”, February
1889, Vol. 85, s. 86.
4 Eliza A. Schneider, s. 100.
5 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 196.
6 The Missionary Herald,
“Journal of Mr. Fisk and Mr. Parsons at Scio”, April 1821, Vol. 17, s. 100. Aynı konudaki bir başka konuşma için
bkz. The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian Church”, February
1889, Vol. 85, s. 85.
7 Harrison G. O. Dwight, “Conversion and Happy Death of an
Armenian”, The Missionary Herald,
February 1847, Vol. 43, s. 38.
Hz.
Đsa’nın adını zikrederek Tanrı’ya niyaz etmek tamamıyla unutulmuştu. Bazı
yortularda Hz. Đsa’nın adıyla niyaz etmektense şöyle dualar ediliyordu:
“Vaftizci Yahya ve Aziz Lusavoriç ve diğer tüm azizlerin ve kutsal haçın
şefaati adına ulu Tanrım dualarımızı kabul et
ve bizi unutma.” Bu durumda kaç tane aziz ya
da daha doğrusu gerçekten aziz mertebesine yükselmiş kaç kişi olduğu sorusu olduğu ise belirsizdi. Ancak 3.200 aziz olduğu ve bu azizlerin şefaatçi
olarak kabul edildiği söyleniyordu.8
1.1.2.
Dinî
Bayramların, Oruç Günlerinin Çokluğu ve Bunlara Gereğinden
Fazla Kutsiyet Atfedilmesi
Ortodoks Rum Kilisesi’nin kutsal Sebt günlerinin yanı sıra
yaklaşık yüz adet dinî bayramları vardı. Bu günlerde insanlar, dinî ayin için
sabah ve akşam kiliselerde toplanıyorlardı. Hem yazın hem de kışın sabah ayini mum ışığında icra edilir; dualar okunur veya iki ya da üç kişi
tarafından terennüm edilirdi.9 Üstelik bu bayram ve yortu günleri
din dışı eğlencelere sahne oluyordu ve kilise yetkilileri de buna ses çıkarmıyordu.10
Misyonerler bunun üzerine kilisenin yanlışlarını ortaya koyan Ermenice harfli Türkçe bir risale
yayınladılar.11
8 Eliza A. Schneider, s. 110.
9 The Missionary Herald,
“Extracts from the Letter of Mr. Fisk and Mr. Parsons (12 September 1820)”,
April 1821, Vol. 17, s. 104.
10 Örneğin, Ermenilerin Kutsal Haç (Holy Cross) bayramını
kutlamaları çerçevesinde Üsküdar’daki meyhanelerde çok sert içkiler içilmiş,
külhanbeyleri kargaşa çıkarmıştı. Aynı bayram Adapazarı yakınlarındaki Armaş’ta
kutlanırken muazzam bir şölen düzenlenmişti. Manastırı binlerce kişi ziyaret
etmiş, bazıları hastalarını iyileşmeleri için getirmişti. Güvenliği sağlamak için 200 tane silahlı Türk askeri görev yapmıştı.
Harrison G. O. Dwight, “Gregorian Festivals”, The Missionary Herald, December 1891, Vol. 87, s.
526.
11 Bu risalede, kilisedeki oruç ve bayramların kökeni, Şark
kiliselerinin tören ve adetlerinin, aslında Đsa’dan asırlar sonra insanlar
tarafından uydurulduğu konu ediliyordu. Okuyucuya konsiller (kilise meclisi, sinod) hakkında tarihsel bilgiler
verilmekte, hurafe ve yanlışlıklar da tarihsel delillerle çürütülüyordu. Risale
Ermenilerin büyük ilgi ve kabulüne mazhar oldu. Çünkü onlar yıllardır bu
“yanlışların” kökenlerinin Havarilere dayandığını zannediyorlardı. Msy.
Schneider’a göre “yaşlı Ermeniler,
kiliselerinin din diye telkin ettiği şeylerin Havarilerden asırlar sonra,
külliyen insanlar tarafından icat
edilen gelenek ve zahiri şekiller serisi olduğunu gördüklerinde hayret ve
şaşkınlığa düşmüşlerdi.” The Missionary
Herald, “Journal of Mr. Schneider”, May 1850, Vol. 46, s. 154. Đleride
açılacak olan Amerikan ilahiyat okullarının vazgeçilmez derslerinden olan
Hıristiyanlığın Delilleri ve Kilise Tarihi, bu hurafeleri düzeltme çabasından
kaynaklanan bir sâikle ısrarla müfredatta yer almıştır.
Kiliselerdeki oruç ibadeti de asırlardır yanlış biliniyordu.
Din adamları kendilerine göre oruç günleri tahsis etmişlerdi. Oysa Đncil’deki
oruç günleri belliydi. Msy. Dwight’ın ifadesiyle, “bir Hıristiyanın vazifesi
olduğuna inanarak Protestanlar da kiliselerinde oruç tutuyordu. Fakat belli
günlerin oruca tahsisine dair Đncil’de hiçbir kural yoktu. Oruç tamamıyla
ferdin kendi vicdanına bırakılmıştı.”12
1.1.3.
Kilisedeki Resim ve Tasvirler
Kiliselerde Tanrı Baba’yı temsil eden resimlerin asılması
yaygındı.13 Ayrıca çoğu kilisenin giriş kısmında ak sakallı yaşlı
bir adamın resmi bulunurdu. Bu, Tanrı Baba’nın resmiydi ve içeri giren kişi ilk
önce buna yaklaşıp öpmek zorundaydı.14 Kütahya’daki bir Rum
kilisesini gezen Msy. Powers şu bilgileri not düşmüştü:
“Bir
ressam kilise için resimler hazırlıyordu. Elindeki tablolardan birinde bir masa
bulunuyordu. Đsa burada asma olarak, havariler dal olarak, Tanrı Baba da çiftçi
olarak tasvir edilmişti. Đsa tuvalin merkezini oluşturuyordu, Havariler de asma
dalı olarak sağında ve solunda sıralanmışlardı. Üst tarafında Kutsal Ruh,
resmin baş kısmında da Tanrı Baba’ya ‘benzeyen’ biri yer alıyordu. Lakin Tanrı
Baba’nın resmini görünce şoka uğradık. Kır saçları,
bembeyaz teni ve taranmış, uzun sakalıyla yaşlı ve heybetli
bir adam olarak resmedilmişti. Hey gidi! Bu bir Hıristiyan kilisesi
miydi?”15
Kiliselerin duvarları azizlerin
tasvirleriyle doluydu. Rum
evlerinde çok yaygındı ama Ermenilerde daha az ve sadece özel mekanlarda
kullanılıyordu. Rum evlerindeki Azizlerin, Meryem Ana’nın, on iki Havarinin ve
Tanrı’nın tasvirlerinin önlerinde sabaha kadar
mum yakılırdı. Ak sakallı
ihtiyar bir adam şeklindeki Tanrı tasviri Rumlar
arasında bir hayli yaygındı. Hatta bu tarz bir tasvirin bulunmadığı tek
bir Rum kilisesi yoktu. Evlere herhangi bir hastalık
girmesi durumunda azizlerden birinin (genellikle Meryem Ana)
12 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission, Mr. Dwight”, May 1837, Vol. 33,
s. 199.
13 Bunlardan
birine Msy. Adger Akhisar’da rastlamıştı. The Missionary Herald, “Journal of Mr.
Adger, on a Tour in Asia Minor”, July
1839, Vol. 35, s. 227.
14 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider
(18 October 1847)”,
February 1848, Vol. 44, s.
52.
15 The Missionary Herald, “Journal
of Mr. Schneider and Powers,
During an Excursion
to Kütahya”, June 1837, Vol.
33, s. 254.
tasvirini
olduğu yerden çıkarıp hasta kişinin odasına, hatta başucuna asıyorlar, bazen de
hastanın yanına, yatağın üzerine yatırıyorlardı. Bu tür durumlarda Meryem
Ana’nın hasta kişi adına şefaat
edeceğine inanılıyordu. Bazı Rum evlerinde (özellikle de üst tabakadan
olanlarda) azizlerin tasvirleriyle dolu küçük bir oda ya da dolap bulunurdu.
Ailenin en dindar kişisi bu odaya
girerek dinî vecibelerini yerine getirirdi. Herhangi bir acıları, üzüntüleri ya
da sorunları olduğunda bu odaya girip dualarını okur ve tasvirlerin önünde
istavroz çıkarırlardı.16
Msy. Benjamin Schneider 18 Ekim 1847’de Manisa’dan Akhisar’a
bir gezi düzenledi. Ona göre Hıristiyanlık buralarda
sadece ismen kalmıştı.
Rumların kiliseleri resim ve heykellerle doluydu.
Bunlar Hıristiyanlığı küçük düşürüyordu. Geceleri mezarlıkta, mezar taşlarının
başlarında mum yakıyorlardı. Sonunda kemikler mühürlü bir yer altı mezarına atılıyordu.17
1.1.4.
Papazların Cahilliği
Misyonerlerin ifadesiyle papazlar ve yüksek kilise mensupları
okuma yazma konusunda acınacak haldeydiler.18 Genelde mesleki açıdan
zaten cahildiler. Ancak bu cehaletleri papazlık görevi için bir engel teşkil
etmiyordu. Zira onlardan hiç kimse vaaz etmelerini istemiyordu. Şayet sabah ve
akşam ayinlerini, cenaze ve nikah törenlerinde ilgili metin ve duaları okuyabiliyorlarsa başka bir vasıf aranmıyordu.19 Alfabeyi bilen,
16 Eliza A. Schneider, s. 113. Yazar ayrıca uzun uzun resim ve
tasvirlerin nasıl olduklarını kitabında anlatmaktadır. Bkz. Aynı eser, s. 118-119.
Msy. Hamlin hakkında
bir araştırma yaptıran
dönemin patriği, onun hakkında şu bilgilere ulaşmıştı: 1. Paskalya
öncesi büyük perhiz gününde ve oruç günlerinde et, yumurta ve tereyağı yiyor;
2. Đstavroz çıkarmıyor; 3. Meryem’e ve Azizlere saygı göstermiyor. Bkz. Harrison G.
O. Dwight, Christianity in Turkey,
Londra: James Nisbet and Company, 1854, s. 96-97.
17 James I. Good, Life
of Benjamin Schneider at Broosa and Aintab, Turkey (1834-1877), Philadelphia, s. 23.
18 James L. Barton, “Movements toward Reform in the Old Gregorien Church”,
The Missionary Review, November 1893, Vol. 89, s. 843.
19 The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian
Church”, February 1889, Vol. 85, s.
85.
heceleyerek
okuyabilen papazların okuma alışkanlıkları yoktu. Đncil’e özel bir değer
atfetmiyorlardı. Cehalet karanlığı üzerlerine çökmüştü.20
1.1.5.
Papazların
ve Diğer Kilise
Mensuplarının Ahlak ve Maneviyat Eksikliği
Msy. James L. Barton’a göre “kilisenin resmi görevlileri
arasında ahlaklı olanlara çok az rastlanırdı. Kötülük, hilekarlık ve Đncil’in
istemediği her ne varsa yaygınlaşmış, maneviyat kaybolmuştu. Din adamları
makamlarını kişisel çıkarları için kullanıyorlardı.”21 Msy. Adger,
kendisine Akhisar Kilisesi’ni gezdiren Rum papazlara bahşiş vermişti. Aslında
bu parayı onlar kiliseye vermiyor, ceplerine atıyorlardı.22 Bir
keresinde Ermeni kiliselerinden
birinde zeytinyağı ihtiyacı vardı. Bunun üzerine piskopos bir vaaz vererek bu
ihtiyacın cemaat tarafından karşılanması gerektiğini söyleyerek, bağış
yapanların her neviden günahlarının,
hatta Ruhulkudüs’e karşı işlenmiş günahların bile affedileceğini ilan etti.23
Vaktiyle bir kişi, kilisenin Vartabetiyle [Doğu kiliselerinde
öğretmenlik ya da hekimlik yapan görevli] birlikte bir seyahate çıkmıştı. Bu
seyahat sırasında yanlarına bir parça toz toprak alıp, bunun azizlerden birinin
külleri olduğunu ve mucizeler yaratabildiğini gittikleri yerlerde
söylemişlerdi. Hasta biriyle karşılaştıklarında bu tozun bir kısmını suya atıp hastaya içiriyorlardı. Vartabet ve
yoldaşı, deri bir çantanın içinde taşıdıkları tozun azaldığını görünce yol
kenarından biraz toz toprak alıyor ve batıl inançlı, saf ve zavallı köylülere
bir azizin külleri diye yutturuyorlardı. Bu zavallı insanlar da küllerin şifalı
olduğuna gönülden inandıkları için bu bulanık su karşılığında en kıymetli
giysilerini ya da mallarını onlara veriyorlardı. Günler boyunca o kasabadan bu kasabaya gittiler.
Đnsanlar,
20 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 196. Đncil’de geçen bir ayeti “ben bunu
daha evvel hiç görmemiştim” diyen papaz için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (18 January 1855)”,
May 1855, Vol. 51, s. 152.
21 James L. Barton, “Movements toward Reform in the Old Gregorien Church”,
The Missionary Review, November 1893, Vol. 89, s. 843.
22 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, July 1839, Vol. 35, s. 227.
23 Eliza A. Schneider, s. 88.
küllerini yuttukları bu azizin cennette
olduğuna ve onlar için Tanrı’ya,
Đsa’ya ya da Meryem Ana’ya yakardığına ve böylece
şifa bulacaklarına inanıyorlardı.24
Tanrı’dan verasetle cezadan muaf oldukları kabul edilen25
patrik ve papazlar arasındaki ayyaşlık had safhadaydı. Örneğin, Erzurum
piskoposunun “içmekten şişmiş bir yüzle ve donuk gözlerle” etrafta dolaşması
sıradan bir hadiseydi. Bu kişi “bir kupa rakı götüren” herkesin istediğini yapacak
kadar içki düşkünlüğünü göstermekten kaçınmıyordu.26 Sofya’daki Bulgar nüfus
seviye bakımından o derece düşmüştü ki, insanlar Sebt günlerinde eşleriyle
birlikte, yanlarında sarhoş papazlar da olduğu halde meyhaneye gidiyorlardı.
Gerçekten de bazı papazların kiliseden daha çok meyhaneye gittiği görülüyordu. Bir bardak şarap içmeden
evvel üç defa istavroz çıkarmaları ise adettendi.27
Đçki içmek hem kilise, hem de halk nezdinde dinî bir vecibe
olarak telakki ediliyordu. Papazlar, “Đsa şarabı kutsamıştır; bu yüzden
içmelisiniz. Đsa demiştir ki, ‘bu benim kanımdır’; o halde ne kadar çok
içerseniz o kadar iyidir. Đçmeyen kişi ne Hıristiyandır, ne de Müslüman”28 diyerek
halkı bizzat buna teşvik ediyorlardı. Hepsi olmasa da bazıları haddinden fazla şarap içiyordu. Ülkenin
bazı bölgelerinde obur ve ayyaş papazlar vardı. Ülkenin iç kesimlerinde yaşayan
bir papazın 24 saatte sekiz şişe şarap içtiği, bir diğerinin ise aynı sürede 20 şişe bitirdiği söyleniyordu.29
Đçki içmek Doğu kiliselerinde o kadar
dinin özünden kabul edilmiştir ki, Ortodoks ve Katolikler, Protestanlığa
geçenleri test etmek için bunu
kullanılacaktı. Şöyle ki, bir kişinin Protestan olduğundan şüphe ediliyorsa bir
kadeh içki sunuluyor, içmiyorsa Protestan olduğuna hükmediliyordu.30
24 Eliza A. Schneider, s. 89.
25 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”,
March 1842, Vol. 38, s. 89.
26 The Missionary Herald,
“Journal and Letter of Mr. Jackson”, April 1841, Vol. 37, s. 165. Msy.
Benjamin. bir Anadolu gezisinde Đzmir piskoposunun bir vesileyle kendisine bir
şişe rakı gönderdiğini kaydetmektedir. The
Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”,
September 1848, Vol. 44, s. 312.
27 The Missionary Herald, “Letter From Mr.
Homes (Đstanbul, 26 March 1845)”, July 1845, Vol. 41, s. 226.
28 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Bliss”, September 1845, Vol. 41, s. 295.
29 Eliza A. Schneider, s. 94.
30 The Missionary
Herald, “Annual Meeting”, September
1851, Vol. 47, s. 289.
Signor Garabet adlı bir Ermeni bir gün Msy. Goodell’a,
“papazlar sadece kalplerinde değil, hayatlarında da günahkardırlar. Çoğunun
hayatı tiksinti verir” 31 demişti. Yine yerli Protestanlardan Simone adlı bir genç, bir zamanlar öğrenim
gördüğü bir manastırı
anlatırken, oradaki keşişlerin kendisine hoş olmayan muamelelerde bulunduklarını, iki keşişe özel hizmette
bulunduğu sırada yaptığı hizmetleri beğenirlerse övüyor, aksi bir durumda ise
‘domuz, eşek, köpek ve ağza almaktan utanılacak başka kelimelerle’
bağırıyorlardı”32 demişti.
Özellikle Katolik papazlar halkın eğitimine, kilisedeki
ayinlere değil, daha ziyade debdebe ve şaşaaya önem veriyorlar, bu yolla halk
üzerindeki etkilerini pekiştirmek istiyorlardı.33 Bir ayine gözlem
maksadıyla katılan Msy.bn. Schneider papazların şatafatı konusunda önemli
tesbitlerde bulunmaktadır:
“Piskopos
ayin esnasında iki kez cübbesini değiştirdi ve üç farklı kıyafet giydi. En son
giydiği cübbe hakikaten muhteşemdi. Başlığından terliklerine kadar üzerindeki
her şey altınla işlenmişti. Bu muhteşem kıyafetin değeri ne kadar olabilir
sizce? Yaklaşık 2.500 dolar olduğunu duyduk. Tanrı’nın evinde, Tanrı’ya hizmet
eden bir kişinin böyle bir kıyafet giymesi gerçekten gerekli mi? Göklerin Đlahı
sadece altın ve kıymetli taşlarla süslü
giysiler içinde mi yaşamak ister? Hayır! Đşaya’nın kitabında, ‘Ancak ben
alçakgönüllüye, ruhu ezik olana, sözümden
titreyen kişiye değer veririm’
denilmektedir.”34
Papazların yüzünden cemaatler arasındaki kargaşa ve
anlaşmazlıklar artmış, halk tabakaları birbirine düşmüştü. Bazı yörelerde bu durum öylesine şiddetli hale
gelmişti ki, sırf bu yüzden başka bir
mezhebe geçmeyi isteyenler bile vardı. Đznik Kilisesi cemaatinden
31 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell to the Corresponding
Secretary (October 1825)”, January 1826, Vol. 22, s. 12.
32 Cyrus Hamlin, “The History of Two Armenian
Boys”, The Missionary Herald, October 1896, Vol. 92, s. 434.
33 The Missionary Herald,
“Journal of Mr. Hamlin at Constantinople”, December 1841, Vol. 32, s. 487.
Hamlin’i bu kanaate sevk eden olay, Bebek’te bulunan bir Katolik kolejinin
açılışında iki din adamının büyük bir tantanayla orayı ziyaret etmeleriydi. Göz kamaştırıcı atların
üzerine binmişlerdi ve arkalarından uşaklar geliyordu.
34 Eliza A. Schneider, s. 122.
bir grup, Ortodoksluktan ayrılıp
Katolikliğe geçmek istediklerini patriğe bildirmişlerdi.
Gerekçeleri, kendi patriklerinden adalet görmemeleriydi.35
Papazlar, o makama gelebilmek için aşağı yukarı on dolar
ödeme yaparlardı. Bazı papazlar daha doğru dürüst okumayı sökmeden bu kutsal
göreve gelebilirdi. Papaz olmadan önceki dönemlerinde uşak olarak çalışanlar
bile vardı. Büsbütün cehalet içerisinde oldukları halde bu mevkiye geldikten
sonra birden bire insanlara doğru yolu gösterme mesuliyetini üstlenirlerdi.
Göreve getirilmeleri için sadece kırk günlük bir hazırlık dönemi yeterliydi. Bu
durumda kilise mensupları elbette toplum tarafından ekseriyetle küçümseniyor ve
hor görülüyordu. “Bunun sebebi papaz olmayı seçenlerin bunu sadece çıkarcı bir
yaklaşımla yaptıklarına inanılmasıydı. Bu yüzden de ruhban sınıfı misyonerlere
ve misyonerlik faaliyetlerine düşman kesiliyorlardı. Çünkü insanların
aydınlanması durumunda gelir kaynaklarının pek çoğunu kaybedeceklerinin
farkındaydılar.”36
1.1.6.
Papaza Günah Đtirafı ve Vaftiz
Doğu kiliselerinde papaza günah itirafında bulunulur ve tevbe
yoluyla kurtuluşa inanılırdı.37 Rum papazlardan birinin söylediğine
göre, “şayet birisi büyük günah işlerse, o kişi papaza gitmek ve günahını ona
söylemek zorundaydı. Ardından kiliseye mum ve
gazyağı getirmeli, cebindeki parasıyla fakirleri doyurmalıydı.”38
Kilisedeki
vaftiz, küçük çocukları üç kere suya daldırmak şeklinde uygulanıyordu. Bu, Đsa’nın
mezarda üç gün kalışını temsil
ediyordu. Onlara göre bunun anlamı,
kişilerin
35 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”,
March 1842, Vol. 38, s. 82.
36 Eliza A. Schneider, s. 91 ve 93. Papazların maddi imkansızlık içerisinde olmaları da bu küçümsenmeyi destekliyor olabilirdi. Örneğin,
bir papazın yılık
kazancı çok azdı. Evleri ise ufacık, tek bir odadan ibaretti. O kadar ki papaz
geceleri yer yatağına uzandığında ayaklarını uzatabilmek için kapısını açık bırakmak zorunda kalıyordu.
E. A. Schneider, s. 94.
37 The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian
Church”, February 1889, Vol. 85, s.
85.
38 The Missionary Herald,
“Journal of the Mr. Parsons, from the Time when he Left Jerusalem”, June 1822,
Vol. 18, s. 215. Msy. Fisk ile Đzmir piskoposunun bu konudaki bir tartışması
için bkz. The Missionary Herald,
“Extracts of a Letter from Mr. Fisk to the Corresponding Secretary (Đzmir, 22
November 1821)”, April 1822, Vol. 18, s. 110.
maneviyatlarını
yükseltmekti.39 Msy. Riggs, teftiş göreviyle gittiği Kastamonu’da,
bir oğlan çocuğunu vaftiz eder. Oğlanı üç kere suya daldırmadığını, yağ
kullanmadığını görenler şaşkına döndüler. Bunlar yetmezmiş gibi, çocuğu vaftiz
annesi ve vaftiz babası değil, öz anne
ve babası takdim etmişti.40
1.1.7.
Ayinlerdeki Başıbozukluk
Ayinlerde insanın özünü etkilemekten ziyade kabukta kalan bir
merasim anlayışı hakimdi. Cemaat şuursuz olduğundan ve ayin dilini
anlamadığından, ayinin icaplarını haricen
yerine getiriyordu ama ondan bir ders ve hisse almıyordu. Dwight, inceleme
amaçlı katıldığı bir ayini şöyle anlatmaktadır:
“Ermeni
kadınlar komünyon için kilisede toplandılar. Patrik muazzam bir debdebe ile
ayini icra etti. Đçeri girdiğimizde kürsüde vaaz ediyordu. Kiliseyi tıklım
tıklım doldurmuş kadınlar, yan yana
serilmiş hasırların üstüne oturmuşlardı. Kilisenin arka tarafındaki bir kapıya doğru
götürüldük. Kurban taşını
(sunak) kapatan bir duvardı bu. O anda içeri hanımefendiler girdi.
Cemaat onları biraz da olsa görebilmek için hep birlikte ayağa kalktı.
Ortalığı bir anda bir uğultu sardı ve zavallı Patrik,
önceki gibi iyice duyulmayan ve iyice kulak verilmeyen vaazını
sürdürdü. Hanımefendileri
mümkün olduğunca çabuk bir şekilde görünmeyecekleri bir yere oturttular.
Ayinden sonra Katolik Kilisesi ayini
sahneye kondu. Bu ayini tanımlamak için bundan [‘sahneye kondu’ tabirinden]
daha iyi bir ifade düşünemiyorum. Ayinin tamamı tiyatrodan başka bir şeye benzemiyordu. Sonra kadınların
büyük kısmı sakramente iştirak etti.”41
Eliza A. Schneider’ın kayıtlarına göre kilisede ayine
katılanlardan bazıları , sessizce oturup vaazı dinlemek yerine kendi aralarında
konuşup gülüşüyordu. Birileri içeri giriyor, birileri dışarı çıkıyordu. Vaaz dinlemek yerine komşularıyla sohbet ediyorlardı.42 Yarım asır geçtikten sonra bile
misyonerler, hâlâ eski kilise adetlerine şaşırıyorlardı: “Cemaatten hiç kimsenin anlamadığı klasik Ermenice dualar okunuyordu. Đnsanlar ne zaman
39 The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Temple to the Corresponding Secretary Malta, (7 March 1822)”, August 1822, Vol. 18, s.
254.
40 The Missionary Herald, “An Unfrequented Region”, November 1891, Vol. 87, s. 484.
41 The Missionary
Herald, “Extracts
from the Journal of Mr. Dwight”, February
1836, Vol. 32, s. 47.
42 Eliza A. Schneider,
s. 48 ve 119.
eğileceklerini,
çömeleceklerini ve haç çıkaracaklarını biliyordu. Ayinin sonunda gelip kocaman
bir Đncil’in üzerindeki haçları öpüyorlardı. Resimlerin ve duvarda asılı
azizlerin önünde istavroz çıkarıyorlardı.”43
Zaten istavroz çıkarmaya başlı başına büyük önem
atfediliyordu. Kilise ayinleri sırasında hem kilise yetkilileri hem de cemaat tarafından yapılan
bu işlemi, insanlar tehlikeli yerlere girdiklerinde
korunmak için de tekrarlıyorlardı. Örneğin, veba salgını sırasında sokağa
çıktıklarında istavroz çıkarmayı asla ihmal etmezler ve bunun kendilerini
tehlikeden koruyacağına inanırlardı. Misyoner evlerine misafir gidenler de
içeri girmeden önce, tehlikeden korunma amacıyla istavroz çıkarıyordu. Bebekler
doğar doğmaz, onları nazardan ve tüm kötülüklerden korusun diye başlıklarının
üzerine veya boyunlarına haç asılıyordu. Genellikle evlerin duvarlarına haç
resimleri çiziliyordu. Kiliselerde, bazıları altından bazıları gümüşten
yapılmış ve hatta bazıları elmaslarla ve birkaç yüz dolarlık kıymetli taşlarla
bezenmiş çok sayıda haç bulunuyordu. Her yıl kutsal haç için bir gün oruç
tutuluyordu. Haça o kadar saygı
duyuyor ve onu o kadar yüceltiyorlardı ki günlük dualarında onu
anmadan geçemiyorlardı.44 Bunlara ilaveten Eçmiyazin’deki Ermeni
patriğinin göreve tayin töreninde Aydınlanmacı Gregory’nin cansız eli “intikal
vasıtası” olarak kullanılıyordu.45
43 Henry Marden, “Central Turkey”,
The Missionary Herald, February
1880, Vol. 76, s. 47. Buna
benzer bir başka gözlem daha vardır: “Şehirdeki bir Rum kilisesini ziyaret
ettik. Đçeri girer girmez ayin başladı. Kilise küçüktü fakat epeyce cemaati
vardı. Đnsanlar hiç durmaksızın haç çıkarıyor ve başlarını eğerek birbirlerini
selamlıyorlardı. Çoğu da yerlere kadar eğiliyordu. Üst düzey din adamları özel
kıyafetleriyle orada hazırdılar ve dinî törenleri
icra ediyorlardı. Her tarafta mumlar yakılmıştı. Çok sayıda resim vardı ama tasvir
bulunmuyordu. Kilise yüksek bir duvarla çevrilmişti ve bu duvar kiliseyi,
şehrin gürültüsünden azade kılıyor ve rahat bir ortam sağlıyordu.”, The Missionary Herald, “Journal of Mr.
Parsons and Mr. Fisk”, June 1821, Vol. 17, s. 185.
44 Eliza A. Schneider, s. 110-111.
45 James L. Barton, “The Armenian Church: Its Organization and
Doctrines”, The Missionary Herald,
June 1891, Vol. 87, s. 236. Aziz Gregory (257-231)
Aydınlatmacı lakabıyla tanınır.
Kafkasya’da bulunan Vagarşabat’a (sonradan Eçmiyazin) giderek
Hıristiyanlığı tebliğ etti ve Đsa’nın kilisesini oraya kurdu. Bu nedenle
Ermenilerin en önemli azizleri arasına girdi. Öldükten sonra cesedi Erzincan
yakınlarındaki Tordan’a (günümüzde Doğanköy) götürüldü. Kral Zeno (ö. 491)
tarafından bazı uzuvları uzak yakın yerlere gönderildi. Buna göre kutsal
sayılan sağ eli Eçmiyazin’e, sol eli Lübnan’a gönderildi. Başının da Đtalya’da olduğuna inanılmaktadır. “Gregory the Illuminator”,
1.1.8.
Sebt (Pazar) Gününe Riayetsizlik
Belli yerlere, belli günlerde halkın alışveriş yapması için
kurulan pazarlar, Hıristiyanların kutsal günü olan Sebt günlerinde
kurulmaktaydı. Dindaşlarını aydınlatmaya uğraşan misyonerlerin önündeki ciddi
engellerden birisi de “Đsa’nın Günü” olan Pazar günlerinde pazar kurulmasıydı.
Çünkü Anadolu kasabalarında haftalık kurulan bu pazar yerleri, Sebt günlerinde
civar köylerden çok sayıda Hıristiyanı çekmekteydi. Dolayısıyla misyonerler o
gün toplu halde ibadet için neredeyse hiç kimseyi bulamıyorlardı ve bu yüzden faaliyetleri aksıyordu. Msy. Elias
Riggs’in Nazilli, Denizli, Ladik, Aydın, Pamukkale
ve Alaşehir’i kapsayan bir gezisinde tanıştığı Protestan bir Rum, ona, “Sebt
gününe gösterilen bu hürmetsizliği eskiden işlerinde başarıya hamlettiklerini,
şimdi ise genellikle şikayet ettiklerini” söylemiş ve eklemişti: “Bizim bütün
işlerimiz Đsa’nın Günü’nde görülmektedir. Bu nedenle paramızın bereketi yok.”46
Yerleşik bir adet haline gelen bu uygulamayı misyonerler,
“halkın gönlünde Hıristiyanlığın gücünü kırmak maksadıyla bunu Müslümanlar bile
bile yapıyorlar. Bu nedenle Sebt gününe, Türkiye’de ‘pazar kurulan gün’ manası
verilmiştir” diye yorumluyorlardı.47 Msy. Pierce da bu konuda şunları yazmaktadır: “Ermeniler arasında
Sebt günü sıradan bir tatildir. Bu günde oruç tutulur ve şarap içilir;
ziyaretler gerçekleşir ve at yarışı
yapılır. Müslümanların kutsal günü Cuma olduğundan, elbette onlar bizim Sebt
günümüzü önemsemezler. Çarşılarda dükkanlar açıktır, yollar kervanlarla
doludur. Sebt ayinleri sokaktaki çocukların ve köpeklerin rahatsız edici
gürültüsüyle geçer.”48
http://en.wikipedia.org/wiki/Gregory_the_Illuminator (22 Ekim
2010). Dolayısıyla yukarıda da belirtildiği üzere
patrik devir teslim törenlerinde kutsal el çıkartılıp temsilen bu devri takdis
için kullanılıyordu.
46 The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1842, Vol. 39, s. 100.
47 The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Homes (Đstanbul, 26 March 1845)”, July 1845, Vol. 41, s. 226.
48 Mr. Pierce, “The Sabbath
in Turkey (1 September 1869)”,
The Missionary Herald, January
1870, Vol. 66, s. 23. Misyonerler bu probleme çareler üretmeye
çalıştılar. Mesela, Aydın’daki Hıristiyanların Sebt gününü hakkıyla
kutlamalarını sağlamak için haftalık alışveriş gününü Pazardan Salıya alan bir
ferman çıkarttılar. Ancak bu adım, yörenin Müslümanlarından sert bir tepki
gördü ve geri adım atılarak tekrardan Pazar alışverişi uygulanmaya başlandı. A.B.C.F.M. 16.9.3, c. I, #59, (13 July 1865)’ten aktaran Gerasimus Augustinos, Küçük Asya Rumları, Devrim Evci (çev.).
Ankara: Ayraç Yayınları, 1997, s. 197.
1.1.9.
Kilisenin Halkı Cahil Bırakma Politikası
Kilisede ve okullarında kullanılan mevcut yayınlar genelde
eski dilde yazılmıştı. Şayet ruhbandan olmayan birisi aritmetik öğrenmeye
kalksa sözlü birkaç kural öğrenirdi, o kadar. Aritmetik kitaplarını ancak eski
lehçeyi bilen birkaç kişi çözebilmekteydi. Eğitime devam etmeyi arzulayan ve
künhüne vakıf olabilen de yine o birkaç kişiydi. Coğrafya, tarih ve gramer kesinlikle halk okullarında verilmiyordu. Hatta Ermenice ve Rumca gramer hiçbir okulda öğretilmezdi. 49
Msy. Fisk ile Parsons’ın gezdikleri bütün okullardaki Rum ve Ermeni çocukları,
kitap okuma dışında hiçbir şey öğrenmiyorlardı. Okudukları kitaplar da
kiliselerde kullanılan kitaplardı. Hepsi klasik Rumca ve Ermenice yazıldığından
şüphesiz çocuklar için anlaşılır değildi. Onların ne öneme sahip olduğuna dair
bir fikirleri olmadan sadece ve sadece kelimelerin telaffuzunu öğreniyorlardı.50
Öğrencilere “birbirini sevmeleri, anne babalarına itaat
etmeleri, hiç yalan söylememeleri, hiç kimseyi kötü isimle çağırmamaları, Sebt
gününün kurallarına uymaları, Đsa’nın bütün emirlerine muti olmaları”51
gibi temel konular dahi öğretilmiyordu. Günlük dilde yapılan dualar, ya da
Đncil’den günlük dile çevrilen bir metin, ruhban sınıfı tarafından derhal ve
şiddetle yasaklanıyordu.52 Halktan insanlar okul açamıyordu. “Çünkü
bu duruma papazlar karşı çıkıyordu. Onlar insanların cehalette ve karanlıkta
kalmasını istiyorlardı.”53
Papazlar halka nadiren vaaz ediyor,54 bu vaazlar
da halk tarafından anlaşılamıyordu.55 Neredeyse hiçbiri bu konuda yetkin değildi. Đçlerinden biri vaaz
49 Smith, Eli. “Deficiency of School-books in the Levant
(October 1829)”, The Missionary Herald, March 1830, Vol. 26, s. 80.
50 The Missionary
Herald, “Journal of Mr. Fisk and Mr. Parsons at Scio”, April 1821, Vol. 17, s. 98.
51 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mr. Goodell”,
June 1838, Vol. 34, s. 225.
52 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Everett (27 November 1848)”, May 1848, Vol. 45, s. 151. Msy. Nutting’e göre aslında pek çok kişi “papaz ve piskoposların yanlışlarını biliyorlardı. Onlara göre din adamları cemaatin ruhuna önem
vermiyordu. Đnsanları hakikat bilgisinden ve kurtuluş yolundan uzak tutuyorlar,
üstüne üstlük bu yolla onlardan gelir elde ediyorlardı.” The Missionary Herald,
“Letter from Dr. Nutting (19 November 1959)”, March 1860, Vol. 56, s. 71.
53 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, April 1837, Vol. 33, s. 158.
54 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Temple to the Corresponding Secretary Malta, (7 March 1822)”,
August 1822, Vol. 18, s. 254.
55 The Missionary Herald, “Letter from Baghchejuk (22 December 1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 74.
vermeye kalkışırsa oldukça yadırganabilirdi. Piskopos ve vartabetler senede birkaç defa vaaz verirlerdi, ancak onlar bile son
derece kısa tutulurdu. Vaaz verdiklerinde konuşmaları umumiyetle hatalarla,
batıl itikatlarla ve kutsal kitaptan alıntılarla dolu olurdu. Bu da yeterince
faydalı olamazdı.56
Kısacası, Msy. Marden’in
deyimiyle, “papazlar yüzyıllardır bütün eğitimsel ve dinî
çıkarları ellerine almışlardı. Netice, manevi ve zihni bir karanlıktı. Nadiren
birkaç adam okuyabiliyordu. Đnsanların çoğunun, hatta papazların bile
Kitab-ı Mukaddes’i Kur’an’dan ayırıp ayıramadıkları şüpheliydi!”57
1.1.10. Evlilikle Đlgili Din Dışı Yaptırımlar
Kilise anlayışına göre evlilik mutlaka Pazar gecesi
yapılmalıydı. Evlilik ayini, dolayısıyla eğlenceler olması gerekenden daha uzun
sürüyordu. Düğünler için astronomik denecek masraflar ediliyordu. Bunda
papazların payı hiç de azımsanacak miktarda değildi. Bu parayı tedarik etmek
için gençler yıllar boyu nişanlı kalıyordu.58 Farklı mezheplerden
kimselerin birbiriyle evlenmeleri de yasaktı ve aforoz sebebiydi.59
Doğu kiliseleri ile ilgili bu eleştiriler60 doğal olarak halkın yaşantısında
da kendisini gösteriyordu. Misyonerlerin, ileride açacakları okulların
eğitim felsefesini ve
56 Eliza A. Schneider, s. 92.
57 Henry Marden, “Christian Villages”, The Missionary Herald, August 1882, Vol. 78, s. 310. Buna benzer düşünceleri
Miss Shattuck da dile getirmektedir. Life
and Light, “Incidents of a Tour”, August 1878, Vol. 8, s. 245. Halkın cahil
bırakılması iddiasına dair örnekler için ayrıca bkz. The Missionary Herald, “Missionary Tour of Mr. Peabody”, May 1851,
Vol. 47, s. 160; The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal of the Mission”,
May 1837, Vol. 33, s. 197; The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Constantinople”, March
1843, Vol. 39, s. 107.
58 Mesela, üç yıldır nişanlı
olan Đstanbullu bir genç, kilise erkânının istediği 2.000 kuruşu
toparlayamadığı için üç yıl daha beklemek mecburiyetinde kalmıştı. Zira
papazlar, bu parayı ödediği takdirde evlilik izni vereceklerini söylemişlerdi. The Missionary Herald, “Constantinople-Extracts
from the Journal of the Mission”, November 1837, Vol. 33, s. 451.
59 Sözgelimi Yakup Ağa adlı bir kişi, Maruni Kilisesine bağlı
Eva adlı bir kadınla evlenmişti. Bu yüzden Eva
ve ailesi Maruni Patrikliği’nden aforoz edilmişti. The Missionary Herald, “Extracts from the
Journal of Mr. Goodell”, June 1825, Vol. 21, s. 171. Adı geçen kişiden ve
evliliği dolayısıyla ruhban sınıfından gördüğü eziyetlerden ilk bahseden kişi,
William Jowett (1787-1855) adlı bir Đngiliz misyonerdi.
William Jowett, Christian Researches in
Syria and the Holy Land, Boston: Crocker and Brewster, 1826, s. 126.
Muhtemelen Goodell, Yakup Ağa ile Jowett vasıtasıyla tanışmıştı.
60 Ermeni Kilisesi’nin Hıristiyanlığın özüne aykırı uygulamalarına dair geniş yorumlar
için bkz. Harrison
G. O. Dwight, Christianity…, s. 1-15. Đlk misyonerlerin, karşılaştıkları üst düzey din adamlarıyla
müfredatlarını, misyoner
tabiriyle, gerçek Hıristiyanlığı yeniden onların hayatın
ahakim kılmak anlayışı şekillendirecekti.
1.2.
MĐSYONERLERĐN HALKIN YAŞAM VE DÜŞÜNCE TARZINA GETĐRDĐKLERĐ ELEŞTĐRĐLER
Msy.bn. Schneider’ın tesbitlerine göre yerli Hıristiyanlar
nezdinde Hıristiyan olmak, kiliselerinin ayinlerine ve merasimlerine
sektirmeden katılmak, oruç ve bayramları takip etmek, azizleri ve en önemlisi
de Meryem Ana’yı kutsamak, onlara dua etmek, istavroz çıkarmak ve buna benzer
pek çok şeyden ibaretti. Sık sık kiliseye gidiyorlardı. Bazıları neredeyse her
gün gidiyordu. Orada oturup uzun ve anlaşılmaz duaları dinliyorlar; sık sık
istavroz çıkarıyorlardı. Pek memnun olarak evlerine dönüyorlardı.61
Dinlerine bu şekilde yaklaşan Rum ve Ermeniler, yaşantılarının tüm alanlarında
çeşitli tenkitlere uğruyorlardı.
1.2.1.
Halkın Eğitimsizliği
Misyonerlerin gözlemleri çerçevesinde Rum ve Ermeniler halk
olarak çok fakir, son derece cahillerdi. Kendilerine doğru düzgün eğitim
verilmiyordu. Doğru yolu görmeye, öğrenmeye ve kardeşliğe hasret çeken birçok
kişi denizaşırı memleketlerden [Avrupa’dan] gelen din adamları tarafından
eğitiliyordu. Đlk Amerikalı misyonerlerin geldiği dönemde Đmparatorlukta
konuşulan herhangi bir dilin öğretildiği iki üç okul vardı sadece. Hıristiyan
cemaatlerin okulları, devlet vergilerinden artakalanlarla verilmeye çalışılan bağışlarla ayakta duruyordu. Bu okullarda
klasik diller ve eski çağların literatürü üzerine eğitim veriliyordu. Mevcut kitaplar sıradan
kişiler için muammaydı. Herhangi bir dergi basılmıyor, yayınlanmıyor ve
okunmuyordu.62
kilisenin
iç meselelerine dair yaptıkları tartışmaların tam metinleri için bkz. The Missionary Herald, “Letter of the
Rev. Mr. Fisk (Đzmir, 2 January 1822)”, October 1822, Vol. 18, s. 315; The Missionary Herald, “Extracts from
Mr. Fisk’s Communications”, June 1823, Vol. 19, s. 176-178.
61 Eliza A. Schneider, s. 58.
62 George E. White, Bir
Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hatıraları, Cem Tarık Yüksel
(çev.). Đstanbul: Enderun Yayınevi, 1995, s. 120.
Msy. Marden’e göre Türkiye’ye gelen misyonerlerden önce tüm
Đmparatorlukta, günlük konuşulan dilin kullanıldığı hiçbir Ermeni okulu yoktu.
Coğrafya ve aritmetik neredeyse bilinmiyordu. Ermenilerin evinde Đncil yoktu.63
Harput’u inceleyen Msy.bn. Wheeler, gördükleri karşısında “Ermenilerin sefaleti
ve fakirliği had safhada; ama yine de Hıristiyanlık aralarında sönmemiş. Müthiş
bir cehalet hüküm sürüyor”64 demekten kendini alamamıştı.
1.2.2.
Alkollü Đçki Tüketiminin Yaygınlığı
Yukarıda bahsedildiği gibi din adamlarının sarhoş gezdiği,
sürekli içki içilmesini tavsiye ettiği bir memlekette halkın bundan uzak
durması imkansızdı. Üstelik toplumda kadınların içki kullanımı da yaygındı.
Erzurum’da görevli Msy. Jackson’ın gözlemleri bu yöndeydi:
“Ayyaşlık
burada haddinden fazla görülür. Damıtma evleri çok büyük değil. Bazı alkollü
likörler yurtdışından getiriliyor. Fakat kendi evlerinde duttan yapılan bir tür
rakı üretilir, bunu su gibi içerler. Hatta saygın erkekler
için dahi haftanın
her akşamı içmek, eve
sarhoş gelmek o kadar şaşırtıcı ya da dile getirilmeye değer bir şey değildir.
Sokaklarda, yanlarındaki alkollerle yanakları kıpkırmızı olmuş kadın ve
çocuklar görüyoruz.”65
Merzifon’da da şarap üretimi çok fazlaydı. Her ailenin çok sayıda
şarap fıçısı bulunuyordu. Đçkileri satın almış değillerdi, bilakis kendi üzüm
bağlarında imal ediyorlardı. Hatta buralı kadınlar bile erkekler kadar
serbestçe içiyordu. Bu sebeple misyonerler, ayinlerinden sonra sık sık “içkiden
kaçınma ilahisini” okuyarak onları içkiden uzak tutmaya çabalıyorlardı.66
Amerika’dan ithal edilen The Best Boston
Rom markalı içkilerin kullanımı,67
Akdeniz bölgesinde “Saf Boston Romu”nun çok iyi bilinmesi misyonerleri son
derece üzmüştü. Bazı yerlerde açılacak
Protestan ibadethanelerden, civarda
sarhoşların
63 Henry Marden, “Central
Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 49.
64 Mrs. Crosby H. Wheeler, Missions in Eden: Glimpses
of Life in the Valley
of Euphrates, New York: Fleming H. Revell Company,
1899, s. 24.
65 The Missionary Herald, “Journal and Letter of Mr. Jackson”,
April 1841, Vol. 37, s. 166.
66 The Missionary
Herald, “Visit of Mr. Simon to Marsovan”, February 1852, Vol. 48, s. 44.
67 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1841, Vol. 37, s. 292.
çokluğu
yüzünden vazgeçiliyordu. Çünkü kadınların çoğu, sarhoş korkusundan ayinlere
gelemeyecekti.68 Bursa misyoneri Eliza A. Schneider’ın izlenimlerine
göre “Ermeni ve Rumların bir oturuşta tükettikleri şarap miktarı insanı şaşkına
çeviriyordu. Hem erkekler hem de
kadınlar, normal insanlar nasıl su içiyorsa o kadar rahat bir şekilde bardak
bardak şarap içiyordu. Yine de ikram sahibi kişi ‘bir tane daha için, daha hiç
içmediniz, haydi bir tane daha’ diye ısrar ediyordu. Bu durum sürekli
tekrarlanıyordu. Damıtılmış sert bir içki türü
olan rakı daha çok içiliyordu.”69 Hatta kimi zaman katı bir perhiz
uyguladıklarını söyleyenlerin kör kütük sarhoş olana kadar şarap ve rakı içtikleri bile görülebiliyordu.70
70.000
nüfusu bulunan Sivas’ta sert içki ve sigara için ödenen yıllık para 150 bin
dolardan az değildi.71
1.2.3.
Ölüm Karşısındaki Din Dışı Tutumları
Rumlar hastalık ve ölüm vakalarını, o kişiye saygılarını
gösterme vesilesi gibi algılar ve kendilerini yerden yere atarak bağırır
çağırırlardı. Ayrıca üstü açık bir tabutta, göğe
bakar vaziyette yatırılmış ceset, sokaklarda dolaştırılırdı. Hatta mezarlık
yolunda, ölü bir kızın sandalye üzerinde dimdik oturtulmuş, tüyler ürpertici
haliyle karşılaşmak sıradan bir
olaydı. Cenaze töreninden kırk gün sonra da cenazeyi hatırlama adına, mezar
ziyareti ile birlikte ikinci bir yâd etme töreni gerçekleştirilirdi. Bütün aile
efradı ve dostlar, hâlâ tazeliğini koruyan acılarıyla ağlaşır, bağırıp
dururlardı.72 Ermenilerin cenaze karşısındaki tutumları onlardan
farklı değildi:
“Kadınlar
cenazelerde bulunmazlar. Erkekler cenazenin ardı sıra giderlerken hızlıca
yürürler ve yüksek sesle konuşurlar. Sanki korkunç yaratıkları uzaklaştırmak
istermiş gibidirler. Bir gün bir kadın evden kocasının cenazesi çıkarılırken
kalabalığa doğru bir gidip bir geliyor, saçını başını yoluyordu. Beti benzi
sararıp solmuştu. Gözleri yerinden fırlayacak
gibiydi. Cenaze kapının önünden
geçerken ‘kocamı götürmeyin!’ diye çığlık
68 The Missionary
Herald, “Station
Reports”, September 1853, Vol. 49, s. 260.
69 Eliza Abbott Schneider, Bursa Mektupları [1846], Neşe Akın (çev.). Đstanbul:
Dergâh Yayınları, 2009, s.
26.
70 Eliza A. Schneider, s. 116.
71 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 197.
72 Hester D. Jenkins,
Robert Kolej’in Kızları, Ayşe Aksu (çev.).
Đstanbul: Dergâh Yayınları, 2008, s.
71.
çığlığa bağırdı.
Sonra cenaze alayının
ardından gitmeye başladı.
Tutup kapıdan içeri soktular. Bu sefer camdan atlamaya
kalkıştı.”73
Ölüm gerçekleştiğinde kişi son nefesini
verir vermez onu bir an önce gömüp ortadan kaldırmak için hazırlıklara
başlanıyordu. Müteveffaya sağlığında giydiği en güzel elbiseleri
giydiriliyordu. Ağzı açık bir sandığa veya tabuta (sadece naşı mezarlığa kadar
taşımak için) konduktan sonra dört erkek tarafından omuzlanıp mezarlığa
götürülüyordu. Ölen kişi itibarlı biri ise cenaze alayına cüppelerini giymiş
papazlar önderlik eder ve cenaze ilahisi söylenirdi. Güneş tam tepede olsa bile mumlar ve tütsüler yakılırdı. Ölen kişi kadınsa ve
varlıklıysa elleri kolları mücevherlerle süslenir, üzerine muhteşem bir
kaşmirden Acem şalı örtülürdü. Mezarlığa varıldığında, cenazenin üstünden tüm
değerli eşyalar alınır ve cenaze
tabuttan çıkarılarak toprağa gömülürdü.74 Cenaze sahiplerinin ölüm
karşısındaki tavır ve davranışları misyonerlerin gözünde
dinin dışındaydı. Msy.bn. Schneider’ın Bursa’da şahit olduğu bir
cenazede bu yanlışlar açıkça görülüyordu:
“Komşumuz
olan bir kadın ölmüştü. O gece damadı evimize gelip bizi uyandırmış ve
annelerinin öldüğünü söyleyerek evlerine gelmemizi rica etmişti. Kocam
Schneider ‘evlatları çılgına dönmüş’ dedi. Daha önce hiç böylesine acı içinde
kıvranan bir aile görmemiştik. Kadının kızı adeta sinir krizi geçiriyordu.
Yaklaşık 22 yaşlarındaki oğlu aklını yitirmiş gibiydi ve sanki mutlu bir olay
olmuş gibi evin etrafında gülümseyerek dolanıp duruyordu. Küçük oğlu ise hem gücünü hem de aklını
kaybetmişçesine boylu boyunca yere uzanmıştı. Ortalıkta büyük bir kargaşa vardı
ve yukarıda bahsettiğim oğlu dışında herkes ıstırap içindeydi. Ancak cenaze
kaldırıldıktan sonra ıstırap azalmaya ve ailenin davranışları normale dönmeye
başladı.”75
73 Moses P. Parmelee, Life Scenes among the Mountains of Ararat,
Massachusetts: Sabbath School Society Press, 1868, s. 164-165.
74 Eliza A. Schneider, s. 81. Cenazenin üstü açık bir tabutta
götürülmesi adeti bir seyyahın gözlemlerinde de yer almaktadır. Bkz. F. H. A. Ubucini,
1855’te Türkiye, Tercüman 1001 Temel Eser, Đstanbul 1977,
s. 88.
75 Eliza A. Schneider, s. 82. Aynı yazarın bir diğer hatırası
da aynı yöndeydi: “Bir kadın ölmüştü. Naaş açık bir tabuta konmuştu.
Karanlık, sessiz bir mezara gömülecek
gibi değil baloya gider gibi giydirilmişti. Parlak renkli çiçekli
giysiler, mücevherler, sırmalar, nakışlar… Tabutun iki yanında dört Rum hanım elleri tabutun üzerinde
yürüyordu. Kadınlar göğüslerini döve döve ağlıyorlardı. Uzun cüppeleri içinde cenaze alayına katılan
birkaç papaz cenaze ilahileri söylüyordu. Tütsü ve mumlar yakılmıştı. Müteveffanın
kocası ve aile dostları, bu cenaze alayına katılmamıştı. Ancak kayınvalidesi
cenaze alayına katılmıştı. Đki kişi koluna girip ona destek
oluyor, bayılmaması için sık sık yüzüne su
Bir başka gözlem de Msy. Chambers’ın Erzurum doğumlu oğlu
Robert’e aittir. On iki
yaşlarındayken evlerinin balkonundan izlediği iki cenaze alayını ayrıntılarıyla
aktarır. Buna göre bir adamın cesedi bahçesinde ölü bulunmuştur. Sadece
omuzları ve kafasının kalıntıları kalan ceset üstü
açık bir tabutta, kafası bir yastığa yatırılmış,
göğe bakar vaziyette, bir papaz ve
kalabalık eşliğinde mezarlığa götürülmüş, tütsü ve ilahilerle gömülmüştür.
Sonra köydeki yarı deli bir kadın ölür. Kilise bu kadını tanımaz ve gömmez.
Ceset evde günlerce bekler ve çürür. Nihayet köyün ipsiz sapsız gençleri bunu
eğlence vesilesi yaparlar. Akabinde
uydurma bir cenaze töreniyle mezarlığın bir köşesindeki kuyuya
atarlar.76 Mezarlıklardaki perişanlık Msy.bn. Schneider’ın hatıra ve
gözlemlerine de yansımıştır:
“Doğuda
defin işleri konusunda büyük bir düzensizlik yaşanıyor. Mezar yerleri umumiyetle çok sığ. Frenkler dışındaki
herkes tabutsuz gömülüyor. Yeni bir mezar kazılırken daha evvel gömülmüş
birinin kemiklerinin çıkartılıp atılması gibi vakalar sıkça yaşanıyor. Kimi zaman bu
kemikleri geri koyuyorlar; kimi zaman öylece
bırakıyorlar. Mezarlıklardan geçerken insanların gözleri önüne ve
hayvanların tehdidine açık şekilde bırakılmış insan kafatasları gördüğümüz
olmuştur. Diğer kemik parçaları da sağa sola yayılmış olabilir.”77
Rum ve Ermeni mezarlıkları “umumi park ve sosyetenin güzel
havalarda buluşma yeridir. Orada gezilir;
sohbet edilir; içki,
sigara, kahve içilir;
dondurma yenir. Ufkî olarak
çarpıyorlardı.
Diğer akraba ve tanıdıklar da gözyaşları ve feryatlarla ıstıraplarını
gösteriyorlardı.” Aynı yer, s. 83.
76 Chambers, Robert. “Another Funeral
Procession”, http://www.landowne.org/rc/afp.html,
(02.12.2009). Robert’in bu hatıralarının geçtiği yer, babasının görevi
dolayısıyla geldikleri Adapazarı/Bahçecik’tir.
77 Eliza A. Schneider, s. 80-81. Aynı misyoner hanım bir diğer hadiseyi de şöyle nakletmektedir: “Kocam Schneider bir
seyahati sırasında bir Rum mezarlığının yanından geçerken birkaç köylünün bir
cenazeyi gömdüklerini görmüş. Mezar kazılırken dışarı bir kafatası atılmış.
Oradaki kadınlardan biri bu kafatasının ölmüş kocasına ait olduğunu tahmin
etmiş ya da öyle olduğunu biliyormuş. Koşarak gidip kafatasını almış ve ona
sarılıp Rumca ‘ah canım Paniotis! Ah sevgili Paniotis!’ diye ağlamaya başlamış.
Sonra kafatasının taşlarla, kemiklerle ve toz toprakla birlikte gelişigüzel
atılmasına izin vermiş.” (s. 81) Aynı kaynakta din adamları için mezarlığa
gitmenin bir gelir kaynağı olduğu, papazların ölünün başında dua okuduktan
sonra cenaze yakınlarından para aldıkları” da bildirilmektedir. E. A.
Schneider, s. 108.
yerleştirilen mezar taşları Pazar günleri karpuz yiyip rakı
içenler için sandalye görevi yapmaktadır.”78
1.2.4.
Sebt Günlerinin Đdrak Edilmeyişi
Rumlar Sebt günlerinde kart oyunları oynuyorlardı.79
Ayrıca o günün gürültülü, şamatalı alış veriş işlemleri sırasında
bir şeyler almaya veya satmaya
Müslümanlarla meşgul oluyorlardı.80 Bu karmaşayı Msy.bn.
Schneider şu sözleriyle resmetmektedir:
“Kimi
zaman bu kutsal günlere hürmet edilmemesinden duyduğumuz üzüntüyü dile getirdiğimizde aldığımız tepkilerden
anladık ki insanlar bu günleri gezmek, ziyaretlerde bulunmak ve ziyafetler vermektense çalışarak geçirmeyi tercih
edebilir. Herhangi bir özel alışveriş
veya iş yapılacaksa yerleşik alışkanlığın etkisiyle o işi Sebt gününe
bırakıyorlar. ‘O işi kutsal günde yaparız’
lafı çok sık duyulan bir cümle. Ev temizliği ve çamaşır yıkama
türünden ev işleri tüm zümreler tarafından hiç tereddütsüz Sebt
günlerinde gerçekleştiriliyor. Hasat zamanında, şarap, rakı ve şekerlemelerin
yapımına Sebt günlerinde asla ara verilmiyor. Bu dönemde sürekli sokaklardan geçen üzüm yüklü eşek, at, deve gibi hayvanların boyunlarına asılı çanların sesleri kulaklarımızdan gitmek bilmez. Bize çok uzak olmayan bir köyde Sebt günü haftanın alışveriş günü olarak
kabul ediliyor. Kutsal günde sığır mezadı yapılır mesela. Kutsal günü
geçirmenin bir yolu da iskambil oynamaktır.”81
Msy. Raynolds’ın satırlarına göz attığımızda Ortodoks Ermenilerin de Sebt gününü
şaşılacak derecede
günahlarla kutladıklarını görürüz:
“Dün
Sebt günüydü. Đçki alemindeki ayyaşların bütün davranışları serbest bırakıldı.
Bu günün kutsal sükuneti, etrafımızdaki evlerden gelen davul sesleriyle,
danslarla ve şarkılarla bozuldu. Akşama doğru azıcık sokağa çıktım. Neredeyse
bütün komşular kapı önlerine toplanmıştı. Karşıki evde toplantı yapacaklardı.
Davul eşliğinde o eve geçiyorlardı. Yaşlı ve orta yaşlı adamlar -ki bunlar en
zengin ve en itibarlı kişilerdir- gençlerin arasına karışmıştı. Yüzleri
şaraptan kıpkırmızıydı. Çoğu deli gibi dans ediyor,
78 Ubucini, s. 88.
79 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September
1842)”, March 1842, Vol. 39, s. 98.
80 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”,
September 1848, Vol. 44, s.
313. Daha detaylı bilgi için bkz. The
Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Jackson”, March 1838,
Vol. 34, s. 82.
81 Eliza A. Schneider, s. 98.
nara atıyordu.
Kapıyı açtığımda kalabalığın en itibarlılarından, yaşlı biri utanarak
öne çıktı ve ‘bağışlayın beyim, bu sadece bu günlük böyle’ dedi.”82
Görüldüğü üzere kilisenin önem vermediği bir kutsal gün, halk
arasında olumsuz eğlencelerle idrak ediliyordu. Misyonerler ise bu durumu düzeltmek
zorundaydılar. Nitekim Msy. Schneider, Sebt günlerinin önemi ve nasıl
geçirilmesi gerektiği konusunda herkese dağıtılmak üzere bir kitapçık
hazırladı.83
1.2.5.
Hurafeler
Bazı çeşme ve pınarlar kutsal sayılıyordu. Sözgelimi
Sediköy’ün dışında “Aziz Yuhanna Çeşmesi” isimli bir pınar vardı. Burası Rumlar
için mucizevi türden bir güç sembolüydü. Misyonerlere göre aslında suya
hafiften demir nüfuz etmişti. Hastalar buraya getirilir, su içirilirdi.
Đstavroz çıkarıldıktan sonra kısa bir dua edilirdi. Ardından küçük bir bez
parçası pınarın etrafındaki çalılara düğümlenirdi. Halk inanışına göre hasta
buradan şifa bularak ayrılırdı. Şifa için gelen yatalaklar, çalılara yüzlerce
çaput asmışlardı.84 Halkın hurafeleri gündelik hayatlarının her
safhasını sarmıştı:
“Burada
hastalanan çocuklar kiliseye götürülüyor, şifa bulmaları için dudakları Meryem
Ana ve Đsa tasvirine değdiriliyor ve kutsal suyla ıslatılıyor. Yetişkin biri
hastalandığında ise aileden ya da ahbaplardan biri kiliseye gidip papazdan,
rahatsızlanan kişi için dua okumasını istiyor. Mum yakıp Meryem Ana tasvirinin
veya azizlerin tasvirlerinin önüne konuyor. (…) Kısa süre önce Protestan
kardeşlerimizden biri bize bir hikaye anlattı. Gezintiye çıktığı sırada dört
adamın hasta bir kadını mezarlığa doğru götürdüklerini görmüş. Dikkatinizi çekerim, kadın ölü değil. Bir süre sonra yolda papazla
karşılaşmış ve nereye gittiğini sorduğunda mezarlığa gittiğini itiraf
etmiş. Önden giden kadının hasta olduğunu ve öldükten
sonra aziz olduğuna
inanılan bir şahsın
mezarı başına gelmesini rica ettiğini söylemiş. Bu
yüzden azizin başında kadın için dua etmeye gidiyormuş.”85
82 George C. Raynolds, “Formalism-Revelry and Fasting (23
February 1874)”, The Missionary Herald,
July 1874, Vol. 70, s. 210-211.
83 Eliza A. Schneider, s. 99.
84 The Missionary Herald, “Extracts of a Letter from Mr. Fisk to the Corresponding Secretary (Đzmir, 22 November
1821)”, April 1822, Vol. 18, s. 110. Bir
Ermeninin bir manastıra şifa için kurban adaması
ve adağını yerine getirmesi için bkz. The
Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Schneider”, February
1843, Vol. 39, s. 69.
85 Eliza A. Schneider, s. 85-86.
1874’te hüküm süren kıtlık nedeniyle bütün milletler gibi Ermeniler de hurafe
tarzından işler yapmaya başladı. Ermeni Kilisesi kurbanlar adadı; yağmur
duasına çıkıldı. Şehrin yakınındaki iki Hıristiyan şehidinin mezarının üzerine
bir çadır kuruldu. Günlerce kadın, erkek, çoluk çocuk çadırın kapısında dikildiler,
kıraç toprağa diz çöktüler, tekrar tekrar
istavroz çıkardılar. Papazlar da bu arada putperest ayinlerini yaptılar.86
Batıl inançların hüküm sürdüğü bir
yer de Merzifon’du. Burada yaşayan Ermeniler göz değmesinden korkuyorlardı ve
onun gücünü kırmak için muskalar ve nazarlıklar takıyorlardı. Büyücü kadınların evlere girmelerini ve çocukları
boğarak öldürmelerini engellemek için bacalarına dikenli bir ağacın dallarını
Haç şeklinde koyuyorlardı. Sıtmaya tutulan bir kimse çareyi kutsal bir mezarı
ziyarette ve orada gömülü olan azizin aracılığıyla dua etmekte arardı. Ayrıca
hastalığını bu kutsal yerde zincire vurup öylece evine dönme ümidiyle mezarın
yakınındaki çalılara çaput bağlardı. Etrafta yüzlerce hatta binlerce çaput
bağlanmış funda ağaçları vardı. Ağacın dibine doğru fırlatılmış taşların, yolcuların talihlerini emniyet altına
aldığına inanılırdı.87
1.2.6.
Halkın Yaşadığı Fizik Ortamın Perişanlığı ve Temizlikten Uzak Oluşu
Adapazarı’nı gezen Msy. Goodell, köylerin
ve yolların perişanlığını da kaydetmişti. Geçtikleri kırsal alandaki
birkaç köy perişan vaziyetteydi. Pek çok yörenin yolundan gitmek imkansızdı.88
Msy. Bliss’e göre Sivas’taki Hıristiyanların hayatı yaşanılır gibi değildi.
Şehir merkezinin yüz mil çapındaki civarını incelediğinde marangoz, dülger,
tornacı, kunduracı, terzi, nalbant ve diğer zanaatkarların sadece Sivas’ta bulunduğunu görür. Bir kapı, anahtar,
tırnak makası, bir çift ayakkabı, elbise, saplı tava, su kabı isteyen biri bunun için ta Sivas’a
gelmek zorundaydı. Herhangi
bir yerde ne bir eşya stoku ne de
86 The Missionary Herald, “Armenian Superstition Revived”, September 1874, Vol. 70, s. 279.
87 George E. White, “A Hill Town in Turkey”,
The Missionary Herald, July 1906, Vol. 102, s. 329.
88 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Goodell (25 May 1849)”, September 1848, Vol. 45, s. 314.
Goodell gördükleri karşısında zihninden şunları geçirdiğini kaydetmektedir:
“Fakat Đsa gelip krallığını kurduğunda, bu tarlalar nasıl da şad olacak;
tepeler hep birlikte neşelenecek. Dağlardan akan nehirlerin sesleri şarkı gibi
yükselecek. Sık ormanlar kıvançla dolacak. Kayalar ve yollar sevinçten el
çırpacak! Đsa geldiğinde, bütün inayetler de O’nunla birlikte gelecek. Dokuz
saati bulan yorucu ve sıkıntılı yolculuklar bir saatte aşılacak, hem de
rahatça. ‘Gel Efendimiz Đsa, çabuk gel! Ve bu ülkenin sahibi ol!’ duası çok
kişinin duası olacak.”
aile
depoları bulunmaktadır. Ne de uzun seyahatler için yapılanlar hariç bir yol
vardı. Bu bölgede şehir dışındaki tüm evler, çamurdan ve taş duvarlardan
yapılmıştı. Bu evlerin bir aileyi ve ilaveten
büyük baş hayvan sürüsünü içine alacak kadar bölmeleri vardı. Duvarların üstüne ağır keresteler
yerleştirilmiş, hepsinin üzeri dövülmüş toprakla kaplanmıştı. Burası, insanlara
ve hayvanlara ait olmak üzere, karşılıklı konforlarına uygun olarak iki bölüme
ayrılmıştı. Evlerde nadiren tahta zemine rastlanırdı ve asla cam pencere yoktu.
Đstisnalar elbette vardı ama genelde cehalet, perişanlık ve
tavır-davranışlarında ahlaksızlık diz boyuydu.89
Elbistan’ı ziyaret eden Msy. Powers’in yazdıklarına göre
yollar çamurdan geçilmiyordu. “O kadar ki, bir akşam bir yerli Protestanın
evine giderken rehberi onu çamurdan korumak için evlerin düz çatılarından
götürmüştü. Yarpuz köyü bu açıdan nispeten
daha iyiydi. Her iki yerdeki evler kasvetli ve rahatsız ediciydi. Hayatî
gözüyle baktığımız şeylerin (süs eşyası veya konfor değil, yaşamak ve sağlıkla
ilgili olanların) hemen hepsi perişan vaziyetteydi. Varlıklı ailelerin azlığına
mukabil çoğu aile sefil bir hayat sürüyordu. Bu şartlarda onlardan
zeka, kültür, irade, zarafet beklenebilir miydi?”90
Yerli bir Protestanın refakatinde Antep’teki bir Ermeni evini
gezen Msy. Perry gördükleri karşısında şaşkındı: “Ev fakir bir adama aitti.
Kalabalık olan bu ailenin reisi günde birkaç kuruş kazanabiliyordu ve bunun da çoğu kiraya ve vergiye
gitmek zorundaydı. Ekmek ve giysi ihtiyacı nereden karşılanacaktı? Alçak
tavanlı ve karanlık bir oda, ufacık bir teneke kabın içerisindeki yağ ve fitille
aydınlatılıyordu. Odanın ortasında
1.5
ayak yüksekliğinde ve 2 ayak ebadında kare bir sandık bulunuyordu. Üzeri keçi
kıllarından yapılmış bir battaniyeyle kaplanmıştı. Yerde oturan yarı çıplak sekiz çocuk
89 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 196.
90 Philander O. Powers,
“Letter from Mr. Powers
(4 December 1866)”, The Missionary Herald, April 1867, Vol. 63, s. 106.
bacaklarını bu battaniyenin altına sokmuştu. Niyetleri
sandığın içindeki kömür kabından
gelen sıcaklıkla ısınmaktı. Odadaki her şey fakirliğe işaret ediyordu.”91
Genelde evlerin kapıları adeta büyük mağara ağzı gibiydi.
Oradan girdiğinizde büyük bir avlu, ilerideki iki kapıdan biri ahıra, diğeri
ailenin yaşadığı büyük bir odaya açılırdı. Her ikisi de, bacadaki büyükçe bir
delikten aydınlanırdı. Yaz geceleri yatmak için çatıya veya kapı civarındaki zemine bir çarşaf serilirdi. Kışın uyumak için ahırdaki taraça en gözde yerdi. Keskin bir kokusu
olmakla birlikte hayvanların ısısı burayı sıcak tutardı. Gazyağı kıtlığında
ahır, mekanın yegane sıcak yeriydi. Evlerde sandalye, masa, karyola ve diğer
mobilyalar yoktu. Bir köşeye döşekler yığılırdı. Birkaç kap kacak, bir el
çıkrığı ve dokuma tezgahı, çiftçilik aletleri, buğday toplama kapları, bir iki
tane de giyim sandığı bulunurdu.”92
Harput’un bir köyünü ziyaret eden bir misyoner eşi, misafir
olduğu evde akşamleyin bir ahırda
geçirdiklerini, mutfakta ve kilerde uyuduklarını yazmaktadır.93
Haboosi köyünde de bir ahırda misafir edilmişlerdi: “Haboosi’ye gittiğimizde
bir ahırda misafir edildik. Ancak öncekinden daha fazla işkence çektim. Çünkü
hava soğuk değildi. Atlar, eşekler, sığırlar, öküzler, inekler ve buzağılar
vardı ahırda. Pirelere ve ağır bir kokunun bizi ayık tutmasına
rağmen uyuduk. Sabahleyin tepemize dikilen horozun ötüşüyle uyandık. Yatağımız yüksek
değildi, bilakis ahırın seviyesindeydi. Belki birazcık daha yüksekti...”94
Aynı yöreye yaptığı geziyi Msy. Parmelee şöyle anlatmaktadır:
“Geceleyin
kendimizi tarif edilmez bir pisliğin ve bakımsızlığın içinde bulduk. Yattığımız oda incecik bir hasırla ahırdan
ayrılmıştı. Üzeride hayvan gübresi ve çamurla sıvanmıştı. Bir köşede bir
dokuma tezgahı duruyordu, onun yanında mandıra bölümü yer alıyordu. Onun
yanında ise kümes bulunuyordu. Bereket versin bir köşe, benim kamp yatağım için boş kalmıştı. Aile üyeleri ve benim yol arkadaşım gece için
91 Henry T. Perry, “Letter from Mr. Perry (9 January 1868)”, The Missionary Herald, May 1868,
Vol. 64, s. 150.
92 Herman N.
Barnum, “Scenes in Armenia and Mesopotamia”, The Missionary Herald, October 1888, Vol. 84, s. 460.
93 The Missionary Herald, “Letter from a
Missionary’s Wife (1 February 1868)”, June 1868, Vol. 66, s. 189.
94 Aynı yer, s. 191.
kendilerine
çamurlu zeminde, oyuksuz bulabildikleri kısımlara yer hazırladılar. Arkadaşım bağırıyordu: ‘Bunlar beni yiyip
bitirecekler!’, ‘seni ne yiyip bitirecek?’, ‘ne olacak, pireler tabii...’ Şükür
ki pireler, içine gömüldüğüm yatağımın yüksekliğine zıplayamıyorlardı.”95
1878’de Sivas’a tayin edilen Msy. Albert Hubbard, kaldığı ortamda
pirelerden şikayet etmektedir.
Tanıştığı kimseler ona “bütün pirelerin kralı, sarayını bu köye kurmuştur” demişlerdi.96 Msy.
Trowbridge’in tabiriyle “Maraş’taki gayrı müslim nüfusun ekseriyetinin içinde
yaşadığı perişanlığı tasvire kelimeler kifayet etmiyordu.”97 Misyonerlerin gezip gördükleri ev
modelleri hemen hemen bu şekildeydi.98 Bir Ermeni köyünü ziyaret
eden Msy. Parmelee ile Protestan milletinin sivil başkanı Hagop Efendi, “içinde
25 kişinin yaşadığı bir eve girdiler. Yarı çıplak çocukları gören Hagop Efendi
Hıristiyan babayı azarladı ve bunun Protestanlık için bir yüz karası ve rezalet
olduğunu söyledi. Baba ise utanacak biri değildi.”99
Temizliğe ve tertibe karşı bu mesafeli duruş, Protestan
olduktan sonra bile yetişkinlerde devam ediyordu. Msy.bn. Emma Hubbard, 13
Nisan 1889’da bir destek ziyareti
için gittiği Tokat’taki şapele uğradığında bu gerçeği fark eder. Cemaati,
Katolik kilisesine nazaran çok az olan bu Protestan
şapeli hakkında şunları
yazmaktan kendini
95 Moses P. Parmelee, “Traveling in Turkey [Harput]”,
The Missionary Herald, October 1869, Vol. 65,
s. 324.
96 Edwin W. Martin, The Hubbards
od Sivas, A Chronicle of Love and Faith, California: Fithian Press, 1991, s. 116. Karısı Emma Hubbard ise, Enderes adlı
bir Ermeni köyünde geçirdiği üç gece
boyunca pirelerle, Amerika’dan getirdiği pire tozu ile nasıl canla başla mücadele ettiğini
aynı kitabın
179. Sayfasında anlatmaktadır.
97 Tillman T. Trowbridge, “How it Strikes
a New Comer”, The Missionary Herald, April 1869, Vol. 65, s. 124.
98 Sivas’ın Manjuluk Köyü’nde yaşayan Onan Emmi’nin evinin
nasıl da ilkel bir halde olduğunu görmek ve ev halkının ilkel tarzdaki yemek yiyişleri için bkz. Edward
Riggs, “Interest at Manjuluk, the People
(19 October 1870)”, The Missionary
Herald, February 1871, Vol. 67, s. 38. Miss Bush’un Harput civarında ziyaret
ettiği çamurdan yapılmış,
kasvetli bir evin tasviri için bkz.
Miss Bush, “Letter from Miss
Bush”, Life and Light, September
1880, Vol. 10, s. 327. Đstanbul yakınlarındaki Güldağ adlı fakir bir Hıristiyan
köyünün ve sokaklarının olumsuz tasviri için bkz. J. C. Barrows, “Work among
the Villages”, Life and Light, October 1880, Vol. 10, s. 387-387.
99 Moses P. Parmelee, “A Government Bankrupt; A People
Impoverished (15 November 1875)”, The
Missionary Herald, February 1876, Vol. 72, s. 60.
alamaz:
“Şapeli o kadar kirli buldum ki oturamadım bile. Sonra oradaki yerli Protestan
hanımları çağırdım ve burayı temizleyeceğimizi söyledim. Perşembe günü
geldiler. Camlar, sekiz yıl önce Msy.bn. Perry’nin temizlediğinden bu yana
silinmemişti. Uzun süre camların üzerinden geçtim; lakin sonunda camların
yüzeyini külle ovalamak zorunda kaldım. Neyse ki, onları eski haline
getirdiğimi düşünüyorum.”100
1899’daki bir yazısında Msy. Barnum, Harput’ta 40 yıl evvel
tarım ve zanaatların ilkel olduğunu, işgücünü azaltan makinelerin
bulunmadığını, işi bitirme kolaylığı diye bir
şey olmadığını, yolların tamamen atlı yolu olduğunu ve halkın evlerinin
“aklınıza gelebilecek kadar karanlık”
olduğunu belirtmektedir.101
Kısacası Ermenilerin bu perişanlıkları, Hıristiyanlığı ve
Đsa’yı iyi temsil etmiyordu. Nitekim
misyonerler açtıkları eğitim kurumlarında bu hususlara öncelik verdiler, Rum ve Ermenilerin
zihinlerini birtakım bilgilerle tanıştırmakla kalmayıp müfredata bizzat evsel bilgiler dersleri koydular. O kadar ki,
Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin müdiresi Mary M. Patrick, bu derslerden
birinde, eline süpürge alarak genç kızlara bir evin daha iyi nasıl süpürüleceğini gösteriyordu.102 Yine aynı okuldan
mezun olan Mianzare Gabrielyan adlı bir genç kız, öğretmenlik için
gittiği Çalgara köyünde barakalarda yaşayan hanımlara ev düzeni, yer fırçalama,
evin duvarına pencere açma, saç tarama, giyim kuşam gibi dersler vermişti.103
Ancak bu dersler halktan bazılarını memnun etmiyordu. Örneğin Talas Kız Yüksek Okulu’ndaki derslerden biri saç
tarama ve yüz yıkama dersiydi. Öğrenci velilerinden biri “niçin bu okul hep saç taramaya ve yüz
100 Edwin E. Martin,
s. 171. Emma Hubbard’ın bu
tesbitleri, misyonerlerin neden kız okullarına temizlik ve evsel bilgiler dersi koyduklarını, onlara temizlik ve tertip
öğretmekte neden ısrarcı olduklarını izah etmiş
olmaktadır.
101 Herman N. Barnum, “Forty Years in Harpoot, Eastern Turkey”, The Missionary Herald, October 1899, Vol. 95, s. 403. Barnum aynı
yazısında, yüzyılın sonlarında bu durumun değiştiğini, Protestanların
ilerlediğini ve hatta “1895’teki
korkunç olayların gerçek sırrının, Ermenilerin
ekonomisi, insanlıklarının ve
bağımsızlıklarının artması olduğunu” iddia etmektedir.
102 Hester D. Jenkins,
s. 192.
103 Hester D. Jenkins, s. 58-60.
yıkamaya bu kadar çok ilgi gösteriyor. Bu iş çocuklar
için çok zor”104 diyerek karşı
çıkmıştı. Van Kız Đlahiyat Okulu’nda da benzer durum söz konusu oldu. “Kadınlar
kendi saçlarının bakımını kendileri yapabilirler düşüncesi o kadar yabancıydı
ki, okul yönetimi, kendi saç bakımını yaparak
kurdele ile bağlayacak kızlara ödül koymak zorunda kalmıştı.”105
1.2.7.
Ahlaki Açıdan Eleştiriler
12.000 hanenin yaşadığı Đzmir, ahlaken düşüklüğüyle temayüz
etmişti. Hatta bu yönünden dolayı “gavur Đzmir” diye isimlendirildiği
söyleniyordu.106 Đzmirliler, “hayırseverlikleriyle gurur duysalar
da, ahlaki ve dinî durumları o kadar berbattı. Hem Müslümanlar hem de sözde-Hıristiyan cemaatler, din ruhundan
ziyade milliyet ruhuyla bir arada yaşıyorlardı. Her cemaat kendi sisteminin
devamına adanmış vaziyetteydi. Topu topu birkaç kişi dinine yeteri derecede
dikkat sarf ediyor ve hatta kilise ayinlerine katılıyordu. Dürüstlük, doğruluk
ve sadelik gibi ahlaki niteliklere epeyce ihtiyaç vardı. Rum unsurunun baskın oluşu, sadece dil unsuruyla değil, aynı zamanda dünyaperestlik ve içki düşkünlüğüyle temayüz etmişti. Herkesin en
yüce gayesi para kazanmak, yemek, içmek ve giyinmekti. Ülkenin hiçbir yerinde
olmadığı kadar buranın kadınları, öğleden sonra giyinip kuşanıp etrafa bakmak
ve bakılmak için kapılarının önünde oturmayı adet edinmişlerdi.”107
Rum ve Ermeniler yalancılıklarıyla tanınır olmuşlardı:
“Bir
keresinde bir Rum, eşim Mr. Schneider’a Bursa halkı arasında kendi çıkarları
için yalan söylemekten çekinecek
tek bir kişi bile olmadığına inanmadığını söylemişti.
Ticaret adamları arasında yalan söylemek neredeyse haklı kabul ediliyor. Yalana
başvurmadan ticaret yapamadıklarını ve dolayısıyla geçimlerini
sağlayamadıklarını söylüyorlar. Yalan söylemek tüm zümreler için ‘nefes almak’
gibi bir şey. Çocuklar neredeyse doğar doğmaz yalana başvurarak doğru yoldan
sapıyor. Özellikle Rumlar yalanla ilgili kutsal emirleri
ihlal ediyor. Kimi zaman kabahatli
kişiler, ‘size doğruyu
104 Florence A. Fensham,
Mary I. Lyman, H. B. Bumphrey, A Modern Crusade in the Turkish
Empire, Chicago 1908, s. 50.
105 Frank A. Stone,
s. 127.
106 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”,
September 1848, Vol. 44, s.
313.
107 Joseph K. Greene,
“Smyrna”, The Missionary Herald, July 1872, Vol. 68, s. 202.
söyleyeceğim,
çünkü siz yalan söylemeye karşısınız’ diyerek bize hatalarını itiraf ediyorlar. Bu kadar rahatça
günah işlemelerinden ne kadar tiksindiğimizi çok iyi bildikleri
için tamamen tevbe etmeseler de, hatalarını itiraf ettikleri takdirde
affedileceklerine inanıyorlar.”108
“Sivas Ermenileri arasında zina çok fazla yaygındı. Bir
komşunun evine girene şüpheyle ve kötü gözle bakılırdı. Karı koca arasındaki
bir münakaşa, iki taraftan biri ölmeden bitmezdi.
Katil, bir süreliğine hapse atılır, ancak eş dostun araya girmesiyle serbest bırakılırdı.”109
Vaktiyle hapse atılan Ermeni bir kitapçı hapishanedeki Türkler, Rumlar ve
Ermeniler arasındaki farklılığı şu şekilde anlatmıştı:
“Akşamları
Türkler ihlas içerisinde ibadetlerini yapar, sonra sakince akşam yemeklerini
yer, dinlenmeye çekilirlerdi. Rumlarda ise tam aksine Tanrı düşüncesi ve
Tanrı’ya karşı vazifeleri olduğu düşüncesi
asla görülmezdi. Çakırkeyif oluncaya kadar şarap ya da daha güçlü şeyler içer, şarkılar
söyler, ileri geri konuşur, gürültü patırtı çıkarır, geç saatlere kadar
odadakileri rahatsız ederlerdi. Tanrı’ya hiçbir itirafta bulunmadan yatağa
girerlerdi. Türkler sabah erkenden kalkar, herhangi bir şey yapmadan evvel,
ciddi ve sakin tavırlarla ibadet
ederdi. Öte tarafta ise Rumlar yine sadece kendi rahatlıklarını düşünerek derhal cümbüşe başlardı.
Yaratıcıları ve muhafızları olan ve ebedi hayır
sahibi olan Tanrı, zihinlerinden tamamen
çıkmış görünüyordu. Böylece
Müslümanlar, en halisane tavırlarıyla,
bu nursuz ve kayıtsız Rumları ayıplardı. Onların yüzünden herkes Đsa’nın ismine lanet okurdu.”110
Nitekim Protestan olduktan ve kendilerine çeki düzen
verdikten sonra bazı kimseler, eski
yaşantılarındaki ahlaksızlığı teyit etmekteydi. Đzmirli bir Protestan “tam kırk
yıldır ötekilerden daha iyiyim diye kendimi kandırmışım. Lakin şimdi
günahlarımdan tiksiniyorum” diyordu. Bir diğeri, “beş yıl evvel vahşi bir yaban
keçisiydim. Ancak Tanrı’nın Kutsal
Ruhu kalbimi ehlileştirdi” diye şükrediyordu. Bir başkası ise, “dua edin
108 Eliza A. Schneider, s. 57.
109 The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 197;
Henry T. Perry, “Kara Hissar Re-Occupy”, The
Missionary Herald, January 1883, Vol. 79, s. 25.
110 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1841, Vol. 37, s. 294.
de,
Đsa’ya itiraf ederek bu utancımın üstesinde geleyim” diyordu.111 Bu
ifadeler, Protestan eğitiminin kişilerde içe dönük bir muhasebeyi de
beraberinde getirdiğine delil olarak nitelendirilebilir.
1.2.8.
Doğudaki Hıristiyan Kadının Olumsuz Konumu
Misyonerlerin eleştirilerinden kadınlar da nasibini almıştı.
Öncelikle onlar papazlara körü körüne
inanıyorlardı. Papazlar ne derse onu sorgulamadan kabulleniyor ve
uyguluyorlardı. Msy. Clark Anadolu’daki Hıristiyan kadın modelini belirgin
çizgilerle şöyle tasvir etmişti:
“Cahil
ve onuru beş paraya düşürülmüş bu kadınlar, papazların elinde sırf birer
alettir. Bize muhalefet için kolayca harekete geçirilebiliyorlar. Şayet
kocaları, babaları, oğulları ve erkek kardeşleri bizi ziyaret etmeye veya Đncil
dinlemeye meylediyorlarsa onlara direniyorlar.
Kendilerini tamamıyla papazların ellerine bırakmışlar. Onlara kocalarından daha fazla inanıyor,
sözlerine Tanrı Kelamı’ndan daha fazla itaat ediyorlar. Kendi ruhlarını, papazların şu sözleri kadar bile dikkate
almıyorlar: ‘Đtiraf için bize
gelin, oruç tutun, Protestanlardan nefret edin, biz sizi kurtaracağız.’ Bu
sözlere harfiyen inanıyorlar. Papazın tacı; kadının cehaleti ve düşürülmüş
şerefi üzerinde yükseliyor. Ne var ki böylesine
değeri düşmüş bir kadın aileyi yönetir. Nasıl mı
yönetir? Çoğu zaman, tıpkı cadaloz bir kadın gibi bağırır çağırır, küfreder,
vurur, ısırır, çığlık atar, tırmalar;
sonra kendi yolunu buluncaya kadar dişi bir kaplan gibi kudurur. Bu, sakin ve barış içindeki bir
yuvanın, aşkın ve huzurun cazibeli resmi olamaz!
Lakin bu manzara, bu memlekette nadirattan değildir.”112
Ermeni geleneklerine göre bir erkeğin
eşini annesi ya da annesinin
kadın akrabaları seçerdi. Bu konularda erkek pasifti.113Zaten
Rum ve Ermeni kadınları “kocalarının
hayat arkadaşı değil, hizmetkarlarıydılar. Kocaları onlara bir köleye emreder
gibi emrediyordu. Kırbaçla adamakıllı dövmediklerine inanmamak için hiçbir
sebep de yoktu. Sokaklarda ağır yükleri taşıyanlar hep kadınlardı. Çeşmelerden, bazen çok
111 The Missionary
Herald, “Religious
Interest at Smyrna”,
April 1883, Vol. 79, s. 142.
112 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Clark (10 January 1856)”, April 1856, Vol. 52, s. 118.
113 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal
of the Mission”, November 1837, Vol. 83, s. 451.
uzaklardaki
çeşmelerden su getiren büyük ölçüde kadınlardı. Kavurucu güneşin altında
tarlada zahmet çekerek işçilik yapan, kocasıyla aynı zahmeti çeken ve
angaryanın büyük kısmını yüklenen yine onlardı.”114 Bir eve herhangi
bir kimse gelse ve kocasından önce evin hanımıyla konuşsa, kocası buna fena halde öfkelenirdi.
Bir kadının kocasıyla birlikte yemek yediği veya yürüdüğü görülmüş şey değildi.
Dışarıya çıktığında kendisini beyaz bir çarşafla sarmak ve bir hayalet gibi görünmek mecburiyetindeydi. Evinde ise bir eşten
çok, bir köle muamelesi görüyordu. Bir erkeğe, karısının
halini hatırını sormak bu ülkenin sosyal münasebetlerinde yer almayan
bir soruydu.115 Her nerede olursa olsun önce erkeklere ikram yapılıyordu.116
Kadın “lütfen”, “teşekkür ederim” gibi nezaket cümleleri duymaksızın bir köle
gibi çalışmak zorundaydı.117
Evlilik konusunda Hıristiyan aileler için en önemli konu,
“acaba kızımızı kime versek? Kimin çok parası var? Kim daha itibarlı? Kim
yakışıklı?” idi. Ne var ki “kim kızımıza layık? Kim herkes tarafından iyi biri
olarak bilinir?” gibi sorular sorulmuyordu. Evlilik anlaşması tam bir pazarlık
şeklinde yapılıyordu. Evlenecek kişilerin konu hakkında söz söyleme
hakkı bile bulunmuyordu. Bunun sebebi ise gençlerin henüz iyi ile kötüyü
ayırt edebilecek yaşa gelmemiş olmalarıydı.118
Msy. Jowett’in gözlemlerine göre Doğuda kadına kesinlikle bir
hayat arkadaşı ve eşit bir kişi gibi muamele edilmiyordu. Hiçbir şey
öğretilmez, hatta düşünmesine ve kendisi için çalışmasına izin verilmezdi.
Çocukken anne babası onun adına düşünür ve faaliyette bulunurdu. 12-14
yaşlarına geldiğinde ailesi onu evlendirirdi. Kızını hiç görmediği birine
verir, aslında satardı. Gelin kıza evlenir evlenmez kocasının kölesi olduğu
hissettirilirdi. Halini kavrasın diye çok geçmeden
kocası onu dövmeye
başlardı. Kocasının,
kayınpederinin veya kaynanasının huzurunda yüksek sesle konuşmasına aylarca,
bazen
114 The Missionary
Herald, “Extracts
from the Journal of Mr. Jackson”, March 1838, Vol. 34, s. 83.
115 The Missionary
Herald, “Journal
of Mr. Goodell and Mr. Bird”, August 1824, Vol. 20, s. 242.
116 Eliza A.
Schneider, s. 53. Aynı yerde Msy.bn. Schneider, kadınların erkeklerin birkaç
adım gerisinden yürüdüklerini de söylemektedir.
117 The Missionary Herald, “The Empire of the Sultan”, January 1881, Vol. 77, s. 33.
118 Eliza A. Schneider, s. 71.
yıllarca
izin verilmezdi.119 Yeni evlerine yerleştiklerinde kayınvalideleri
onlara izin verene kadar kimseyle konuşamayan gelinlere bir soru sorulduğunda
ya ağızlarını açmadan öylece oturuyorlar veya soru sahibinin kulağıma eğilip
fısıldayarak konuşuyorlardı.120
Karanlık ve cahilane hurafeler içerisinde kalmış Hıristiyan
kadınlarının bu alçaltılmış durumunun, Msy. Richardson’a göre dört sebebi
vardı. Birincisi, Ermeni okullarında okuma öğrenenler genellikle erkek
çocuklardı. Bir tane bile kız okulu olmadığı için kızlar okuma öğrenemiyordu.
Đkincisi, genelde kızlar 11-14 yaş arasındayken evleniyorlardı. Çocuk yaştaki
bu kız, kayınpederinin evine yollanıyordu. Orada ağzını açıp konuşmasına dahi
izin verilmezdi. Ailedeki bekar biriyle yıllarca konuşamazdı. Üçüncüsü,
ailedeki erkek ve kadınlar ayrı yerlerde yemek yiyordu. Hep beraber oturup
Đncil okumaları bir utançtı. Dördüncüsü, çoğu erkek, delikanlılık döneminden
itibaren evinde durmazdı. Erzurum, Halep ve Đstanbul gibi ticaret şehirlerine
giderek zanaat ve ticaretle meşgul olurdu. Böylece
kadın evde otururken
erkeklere aydınlanma ve bilgilenme fırsatı doğardı.121
Yaygın kanaat kadın cinsinin zihni bir kapasitesinin olmadığı
şeklinde tezahür etmişti.122 Misyoner hanımların toplantılarına
katılan kadınlardan birinin verdiği cevap ilginçti: “Bize hiç kimse aklımızın
yahut ruhumuzun olduğunu söylememişti. Tıpkı eşekler gibi olduğumuz, erkeklerle
hiçbir denkliğimizin bulunmadığı ve mesleğimiz sadece çalışmaktır diye
anlatılmıştı.”123
Hıristiyan kadını baştan ayağa çarşaflara bürünmeden evinden
çıkamazdı. Kiliseye geldiklerinde de karanlık, taş merdivenden bir galeriye
çıkar, yüksekçe bir tentenin arkasına otururlardı. Buradan hiçbir şey göremez ve işitemezlerdi. Sadece kendi aralarında
119 The Missionary
Herald, “Letter from Dr. Jewett (18 December 1856)”, May 1857, Vol. 53, s. 141.
120 Eliza A. Schneider, s. 47.
121 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Richardson (30 January 1857)”,
July 1857, Vol. 53, s.
216.
122 The Missionary Herald, “British
Quarterly Review on ‘The Americans in Turkey’”, May 1878, Vol. 74, s. 145.
123 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Barnum
(24 February 1865)”,
August 1865, Vol. 61, s.
242.
görüşebilirlerdi.124
Hatta güneşin altında, tarlalarda çalışırken veya ateşin karşısında yemek
pişirirken bile yüzünü örtmek mecburiyetindeydi. Bir inziva hayatı yaşamaya
zorlanırdı. Cemiyet ortamlarındaki kültürü alamaz, gelişmesine fırsat
verilmezdi.125
Msy. Homes’in konuştuğu bir papaz “kadınların okuma
bilmesinin, kendisine arzu edilebilir bir şey gibi gelmediğini, onların zaten
kilisedeki duaları ve okunan Đncil’i dinlediklerini ve sonra ezberlerine
aldıklarını” söylemişti. Babalar, kızlarının eğitimi gündeme gelince “onların
ticaretle meşgul olmaya ya da yabancılara mektup yazmaya ihtiyaçları yoktur”
karşılığını veriyorlardı. Kaldı ki hanımlar da aynı kanaatte olup, “bizim
işimiz yemek pişirmek, dikiş dikmek ve kocalarımıza bakmaktır. Okuma bilmemizi
gerektirecek bir halimiz yok” diyorlardı.126
Kızların okuma öğrenmesine, hele okula gönderilmesine asla
izin verilmiyordu. Çoğu yerde okuma öğrenen kızlara değersiz, aşağılık gözüyle
bakılıyordu. Herkes “bunun ne faydası var. Kızlar papaz ya da
öğretmen olamaz. Eğer okuma öğrenirlerse ev işleriyle çok fazla ilgilenemezler”127diyordu. Doğu
Hıristiyanlarına göre “cehalet, sadakatin anasıydı (ignorance is mother of
devotion)”128 Hıristiyan kadınlara köle gibi davranılmasının adetten
olduğu Erzincan’da Protestanlar bile, bir kızın Yeni Ahit okumasını yeterli
görüyor, ötesini istemiyorlardı. Kızların elişi yapmaları diğer bir aranan
şeydi.129 Okumanın yararları konusunda konuşan misyonerlere halk,
“bunun kadına ne faydası olacak? Kadın bilip de ne yapacak?” gibi sorularla
karşılık veriyorlardı.130 Genel kanaat, kadınların öğrenme
kabiliyetinin olmadığı yönündeydi.131
124 Henry Marden, “Central
Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 47.
125 The Missionary
Herald, “The Empire of The Sultan”,
January 1881, Vol. 77, s. 33.
126 The Missionary
Herald, “Extracts
from the Journal of Mr. Homes”, January 1839, Vol. 35, s. 29.
127 The Missionary
Herald, “Letter from Dr. Jewett (18 December 1856)”, May 1857, Vol. 53, s. 141.
128 The Missionary
Herald, “Letter from Dr. Jewett (18 December 1856)”, May 1857, Vol. 53, s. 141.
129 The Missionary Herald, “Awakening at Erzingan”, April 1890, Vol. 86, s. 155. Bu bulgulardan
sonra misyonerlerin açtıkları
her kademeden kız okulun müfredatına el işi, yemek gibi dersler koymaları; mezuniyet törenlerinde
velilere ve misafirlere kızların kabiliyetlerini fevkalade ciddiyette
hazırlanmış programlarla göstermeleri daha bir anlamlı olmaktadır.
130 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Livingstone (19 March 1864)”, July 1864, Vol. 60, s. 215.
131 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell and Mr. Bird”, August 1824, Vol. 20, s. 242.
Bu durumda misyonerlerin önce toplumu kadın eğitimi konusunda
ikna etmeleri gerekiyordu. Daha sonra kadınların mevcut gelenekleri yıkarak
kiliselere üye olmaları, kadın toplantılarına katılmaları, kız okullarına gitmeleri sağlanmalıydı. Bu nedenle
misyoner hanımların ev ev, köy köy dolaşarak kızları toplayıp okullara
getirmeleri, kız okulları açmaları böyle bir toplumda kolay olmadı. Dolayısıyla
tezimizin eğitim bölümlerinde yer alan kız eğitimi faaliyetleri bu bağlamda
değerlendirilmelidir.
1.2.9.
Kimliklerini Unutmaları
ve Türkler Tarafından Ezilmeleri
Misyonerler ilk dönemlerden itibaren Ermenilerin tarihini
yazmaya başlamışlardı. Bunu, onlara eski zamanlardaki şaşaalı
günlerini hatırlatmak adına yapıyorlardı.
Ermenilerin üstün bir millet olduklarına dair benzer düşüncelerini, Kars’ı
ziyaret eden Msy. Parmelee şöyle anlatmaktadır:
“Gördüğümüz
antik yapılar, tarihi araştırmalar için çok fazla malzeme sağlamaktadır. Her şey ‘biz Antik Ermenistan’ın kalbindeyiz; bu ırk bir zamanlar
özgürdü, savaşseverdi ve güçlüydü’ diye tarihi anlatmaya can atıyor.
Bardez adlı büyük bir köyü geçtik. Bu isim Ermenicede ‘bahçe’ demek.
Yakınımızdaki bir kayanın üzerinde kısmen yıkılmış muhteşem bir bina vardı.
Burasının bir zamanlar bir Ermeni kilisesi olduğunu tahmin ettim. Daha yüksek
bir kayanın üzerinde ise bir kale bulunuyordu. Hâlâ güzelce muhafaza ediliyordu. Etrafındaki geniş bağlar burasının çok eskiye uzandığını, bir önceki şehirden daha kalabalık bir nüfusu bulunduğunu ima
ediyordu.”132
Misyonerlerin incelemelerine göre “M.S. IV. yüzyılda
Hıristiyanlığı kabul eden Ermeniler, her daim öteki Hıristiyan milletlerle
müşterek bir şekilde Hıristiyanlık ikrarını sürdürdülerse de, Müslüman
idarecilerin ellerinde ziyadesiyle onur kırıcı muamelelere maruz kalmışlardı. Arapların, Rumların,
Arnavutların ve Kürtlerin atalarının, doğrudan ya da dolaylı olarak Ermeni ırklardan gelmiş olmaları kuvvetle
muhtemeldi. Zira onların şimdi yaşadıkları toprakları eskiden Ermeniler işgal
ediyorlardı.”133 Ermenilerin bir ülkesi yoktu ve Amerika’da
bile bu millet hakkında bir şey bilinmiyordu:
132 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parmelee,
Visit to Kars (7 April 1870)”, Vol. 66, s. 254.
133 Edwin E. Bliss,
“The Missions of the American
Board in Asiatic
Turkey (1831-1887)”, The Missionary Herald, June 1888, Vol. 84, s. 253.
“Tarihte Ermenistan’ın, New England ve New York’un
toplamından daha geniş bir
bölge olduğu hakkında ne biliniyor? Yine okullarımızdaki öğrencilerimiz de, okudukları en iyi coğrafya kitaplarında Ermenistan ismi
hakkında çok fazla bir şey bulamıyorlar. Bunun sebebi şudur: Ermenistan, tarihi
olarak önemli olmasına rağmen artık
kendisi bir millet (nation) değildir. Şu an sadece Türkiye’nin bir bölümüdür ve
tamamıyla Đstanbul’daki Türk Sultanının otoritesi altında bulunmaktadır ve onu
Türkiye’nin kalan bölümlerinden ayıracak olan mutlak sınırları vermek de
zordur.”134
Rum ve Ermenilerden bazıları değişik sebeplerle Müslümanlığı
kabul ediyorlardı. Misyonerlere göre kimisi kendi dindaşlarına kızgınlıkla, 135
kimisi evlenme vadiyle136 Müslüman oluyorlardı. Bir başka yorumda
ise “Hıristiyanların Müslümanlığa geçmelerinin sebebinin, umumiyetle
cemiyetteki itibarlarını yükseltmek ya da çevresindekilerin kışkırtması nedeniyle olduğu, bazı
ebeveynlerin çocuklarını terbiye edememekten
korktukları için sonunda mutsuz olmamak amacıyla Müslümanlığı kabul
ettikleri” belirtilmektedir.137 Msy. Marden’e göre Ermeniler, “eski
milletlerine ve onların eski inançlarına körü körüne bir hayranlık
besliyorlardı. Bazı durumlarda Hıristiyan isimlerini unutmuşlar, Müslümanların
kendilerine verdikleri aşağılayıcı isim olan ‘gavur’ ile çağrılıyorlardı.”138
Misyonerler şahit oldukları pek çok olayı, Hıristiyanların Türklerin boyunduruğu altında
kalmışlar şeklinde yorumluyorlar ve Amerikan kamuoyuna rapor ediyorlardı.
Rumların yaşadığı Sediköy’e
giden Msy. Fisk, oradaki ağalık sisteminin halkı nasıl
ezdiğini, halkı gasp ettiğini, bu zulüm neticesinde insanların fakirleştiğini,
işletmeciliğin engellendiğini ve memlekette nüfusun azaldığını gözlemlemişti.139
134 The Missionary
Herald, “The Armenians”, August 1880, Vol. 76, s. 325.
135 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”,
September 1848, Vol. 44, s.
312.
136 The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Johnston (Trabzon, 18 September 1838)”, February 1839, Vol. 35, s. 58.
137 Eliza A. Schneider, s. 130.
138 Henry Marden, “Christian
Villages”, The Missionary Herald, August 1882, Vol. 78, s. 309.
139 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Fisk”, September 1821, Vol. 17, s. 276.
Dr. Barnum’un bir raporunda geçen şu hadise, Ermenilerin
Türkler tarafından ezildiklerine bir başka örnekti: Harput’a bağlı Pashanuk
Köyü’nde Đshak Bey adlı kişi 20’den fazla köye sahipti. Buralarda çoğunlukla
Ermeniler ikamet ediyordu. Onların kendi inşa ettikleri evler, kendilerinin
ekip biçtikleri bahçeler dahi Đshak Bey tarafından idare ediliyordu. Herhangi
bir hoşnutsuzluk durumunda onları döver, bahçe ve bağlarından kovabilirdi. Oğlu
bir gün fakir bir Ermeni papazı suçsuz yere o kadar feci dövmüştü ki, papaz günlerce yataktan kalkamamıştı.140
Yahudi ve Hıristiyanlardan alınan baş vergisinin anlamı,
Đslam dinine bir katkı, ona boyun
eğmenin bir itirafı ve vicdani haklar için bir ödemeydi. Yıllık ödeme olarak alınan bu vergiyi ödeyen kimseye makbuz
denkliğinde bir belge verilirdi. O kişi bunu her daim yanında taşımaya
mecburdu. Çünkü sokaklarda dolaşan vergi toplayıcılarına yalancı düşmemesi, bu
kağıdı göstermesi lazımdı. Göstermezse derhal hapse atılır veya başka bir ceza
uygulanırdı.141 Patrikler kendi sürüleri adına dinî ve eğitim
meselelerinde en yüksek güce sahipti. Çok ağır cezalar verebiliyorlardı. Ancak
hükümetin onayı olmaksızın sürgüne gönderemiyorlardı. Bu durumda gönüllü olarak
bahşiş veriliyordu. Böylece bir
Ermeni ister tüccar, ister şehirli, ister çiftçi olsun iki kat despotizm
altındaydı; iki kat karanlık ve tabiiyet durumundaydılar.”142
Hıristiyanların mabetlerini genişletmelerine ve yenisini yapmalarına izin
verilmiyordu.143 Gündelik hayatlarında sıkı bir yasaklar silsilesine uymak zorundaydılar. Msy. W. A. Farnsworth’un
Kayseri’deki gözlemleri şöyleydi:
“Kayseri’deki
eski evlerin kapısının eşiği sokak seviyesinden aşağıda ve küçüktü. Bunlar, Türkler
atlarını evlerin içerisine sokamasınlar diye böyle inşa edilmişlerdi. Odaları son derece kötü aydınlatılıyordu.
Hiçbir gayrı müslim şehirde ata binemezdi. Kasabanın sınırlarına kadar yürümek
zorundaydı. Böyle olmasına rağmen, kırsal alanda atına bindiğinde şayet bir
Müslümanla karşılaşırsa, atından inmek ve onu yürüyerek geçmek onun için en iyisiydi. Ben ikametimi bu şehre almadan
kısa bir süre önce
burada bir Đngiliz konsolosu görevliydi. Đngiliz gençlerinden biri atından çekilip
140 Herman N. Barnum, “A Turkish Tyrant”, The Missionary Herald, April 1882, Vol. 78, s. 148.
141 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, April 1841, Vol. 37, s. 154.
142 Cyrus Hamlin, “Turkey
Fifty Years ago and Now”, The Missionary Herald, January 1889, Vol. 75,
s. 17.
143 The Missionary Herald, “Touring by Mrs. Allen of Harpoot”,
May 1872, Vol. 68, s. 159.
sürüklendi.
Çünkü bu Đngiliz genci, yani kafir köpeği, şehirde atla gezmeye cüret etmişti.
Herhangi bir gayrı müslime yaklaşılıp şu soru sorulabilirdi: ‘Sen hangi kafirsin?’
Şayet o bazı nüfuzlu Türklerin himayesini talep edebilirse geçip giderdi.
Edemezse, kölelere yaraşır bazı işleri yapması emredilebilirdi.”144
Msy. Goodell’ın Đzmitli iki papaza şunları söylemişti:
“Kilise hurafelerden arınırsa, bundan
böyle Müslümanlık belasına duçar olmazsınız.”145 Sivas misyoneri B.
Parsons Ermeni milletinin ne kadar üstün bir millet olduğunu, bir gün bu
zilletten kurtulacaklarına olan inancını, 1850’ler gibi erken bir dönemde dile
getirmişti:
“Türk
esareti altındaki Yahudi ve Rumlar gibi Ermeniler de, baskı altında ve ezilmiş
bir halktır. Zihni melekeleri kendilerine zulmedenlerin [Türklerin] fevkinde
olsa da; şu an bulundukları seviyeden daha yükseklere çıkmak için önüne
geçilmez bir arzu duysalar da;
yeryüzündeki milletler arasında onurlu bir yer alsalar da esaret altında inim
inim inliyorlar. Kurtuluş günlerinin pek yakın olmasını umuyorlar. Fakat
heyhat! Çektikleri eziyetler için onlar Rusya’daki mezheplerin hakimiyetine,
her derde deva gözüyle bakıyorlar. Buna binaen Rus ordularının [Kırım
Savaşı’nda] başarılı olması için hasret çekiyor, dua ediyorlar.”146
Harput’taki Patrik vekili Hohannes Vartabet adlı kişi, Msy.
Dunmore’a, “Ermenilerin, Türklerin elinde çok zayıf ve savunmasız bir millet
olduğunu, artık yöneticilere etki
edemediklerini” söylemiş ve “onları himaye için kendilerine yardımcı olmasını”147
rica etmişti.
Burada birkaç hususa işaret edilmesi yararlı olacaktır.
Misyonerlerin, dindaşlarıyla Türkler arasındaki yöneten-yönetilen ilişkisini ve
toplumsal konumunu gözlemledikleri bu satırlar, 1820-1937 arasını kapsayan The
Missionary Herald bültenleri ve hatıra kitaplarının titizlikle taranması
neticesi elde edilmiştir. Bu da göstermektedir ki, gayrı müslim unsurlar
144 William A. Farnsworth, “The Armenians”, The Missionary
Herald, February 1897, Vol. 93, s. 57.
145 The Missionary
Herald, “Journal
of Mr. Goodell at Constantinople”, March 1839, Vol. 35, s. 97.
146 The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Benjamin
Parsons (17 January
1856)”, April 1856, Vol.
52, s. 116.
147 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dunmore
(20 July 1856)”,
November 1856, Vol. 52, s.
335.
büyük
ölçüde ve ülkede güvenliği alt üst eden bir çok savaşa rağmen can ve mal
güvenliği içerisinde yaşamaktadır. Ancak millet sistemi içerisindeki bazı
kısıtlamalar, misyonerlerin, onların boyunduruk altında yaşadıklarını iddia etmelerine
yol açmıştır. Ancak bununla birlikte özellikle Ermenilerin rahatsız oldukları
bazı hususları dillendirmeye başladıkları da tarihi gerçekler arasında
olabilir. Diğer bir çıkarım ise, millet sisteminin, günümüzde ısrarla
belirtildiğinin aksine, gayrı müslimleri alabildiğine rahat bırakan bir sistem
olmadığıdır. Nitekim bu durum, bazı çalışmalarla da desteklenmiştir.148
Son olarak misyonerlerin kendi ülkeleri ile aynı dönemdeki Osmanlı Devleti’ni
kıyaslarken, oradaki Đngiliz boyunduruğunu, kölelik/köleleştirme sistemini, iç savaşları, eğitimin
yaygınlığının tartışmalı oluşu gibi konuları dile getirmemeleridir.
1.2.10. Hakim Türk Kültürünün Tesirinde Kalmış Olmaları
Asırlardır Đslam’ın hakimiyeti altında yaşayan Hıristiyanlık,
her ne kadar son bulmamışsa da, Đslam’ın rengine bürünmüştü:
“Manisa’dan
Akhisar’a geçtik. 700 Müslüman, 250 Rum ve 500 Ermeni hanesinin bulunduğu bu
yörede bir Hıristiyan seyyah ya da misyoner doğal olarak, bir zamanlar Đsa’nın
gerçek kiliselerinden birinin bulunduğu bu yerde dikkate değer bir şey
bekliyor. Fakat heyhat! Đnsan nasıl da sukutu hayale uğruyor. Görünürde diğer
Türk şehirlerinden farklı hiçbir şey yok. Her şey Müslüman
çehresine bürünmüş. Evler, sokaklar,
kıyafetler, meslek ve lisanların hepsinde Türk nüfuzu galip gelmiş.
Hıristiyanlığın adı kalmış sadece, lakin o da dümdüz bir isim işte. Ruhu ise
uzunca bir zamandan beri kanatlanıp gitmiş.”149
Kılık kıyafetler de Hıristiyanca değil, hakim kültürün etkisi
altındaydı. Tamamen Şarklı tarzda giyinen erkekler koyu renk giymekteydi. Msy.
Anderson’a göre, kadınlar ise “tüm başları ve yüzlerinin bir bölümü de dahil
vücutlarını, bir çarşaf kadar büyük, güzelce biçim verilmiş beyaz bir muslin [kumaşıyla] örtüyorlardı.” Bunu o kadar dikkatli
ve doğal
148 Bu konuda
bkz. M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi, Mit ve Gerçek, Đstanbul:
Klasik Yayınları, 2004.
149 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider
(18 October 1847)”,
February 1848, Vol. 44, s.
52.
yapıyorlardı ki, “yüzlerindeki peçeyi,
Rebeka, Ruth ve diğer antik
çağ kadınları dünyanın bu yöresinde giymişlerdi
zannederdiniz.”150
Misyonerlerin bu başlık altındaki yakınmalarından biri de,
Rum ve Ermenilerin anadillerini kaybederek hemen her yerde Türkçe konuşmalarıydı.
1820’lerden başlayan misyoner araştırmalarında, özellikle Anadolu’nun içleri,
Balkanlar ve kısmen Suriye’de günlük işlerde, alış verişlerde ve kilise
vaazlarında (ayinler çoğunlukla klasik dillerdeydi) Türkçe kullanılıyordu.151
Ancak alfabelerini terk etmemişlerdi. Ermeniler, Ermenice harfli Türkçe, Rumlar da Rumca harfli Türkçe kullanıyorlardı. Okullardaki eğitim dili de
Türkçeydi.152 Bir Rumun, bir Ermeninin kendi dilini bırakarak kendilerini yönetenlerin dilini konuşmaları, dahası
bundan da zerre kadar rahatsızlık duymuyorlardı. Bir misal olması bakımından şu
alıntı yeterlidir:
“Susurluk: Müslümanların bir camisi ve
Rumların da bir kilisesi bulunmaktadır. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu
gibi burada da Rumlar kendi anadillerini tamamıyla kaybetmişler ve yalnızca
Türkçe konuşmaktadırlar. Görüştüğümüz ailelerden sadece birinde Rumca konuşuluyordu.
Bilecik: Hepsi Ermenice olsa da,
onlara birkaç kitap bıraktım. Buradaki Ermenilerin tamamı sadece Türkçe
bildiklerinden, bu gibi kitapları okuyamıyorlar. Kuplu: Çok az sayıdaki Türkü saymazsak, sakinlerin tamamı Rum.
Lakin Bilecik’teki Ermeniler gibi buradaki Rumlar da anadillerini kaybetmişler, yalnızca Türkçe konuşuyorlar. Ancak
150 The Missionary Herald,
“Letters from Mr. Anderson (Aintab, Syria, 27 October 1855)”, February 1856, Vol. 42, s. 38.
151 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider, on a Tour among the Villages near Broosa”, May 1839, Vol. 35, s.
175-178.
152 Pek çok yerde bu konuyla
ilgili notlar yer almaktadır. Sadece
birkaçını vermekle yetiniyoruz: Bkz. The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Dwight (17
July 1834)”, February 1835, Vol. 31,
s. 53; The Missionary Herald,
“Journal of Mr. Schneider and Powers, during an Excursion to Kütahya”, June
1837, Vol. 33, s. 254; The Missionary
Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s.
167; The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal of Mr. Schneider”, July 1841, Vol. 37, s. 299; The Missionary Herald, “Report of the
Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 275.
anadillerinin
geri kazanıldığı gözlemleniyor. Đki üç yıl evvel orada kurulan bir okul, kendi
dillerinin yeniden canlanması için güçlü bir eğilim gösteriyor.153
Bu
durumda misyonerlerin, dindaşlarına öncelikle anadillerini öğretmeleri, onları
Türkçenin boyunduruğundan kurtarmaya giriştiler. Bu nedenle, ileride görüleceği
üzere, müfredata Ermenice, Bulgarca, Rumca dil dersleri koydular.
2. MĐSYONERLERĐN TÜRKLERLE ĐLGĐLĐ ĐZLENĐMLERĐ
Amerikalı misyonerler öncelikli olarak Rum ve Ermeni
köylerini ziyaret ediyor, inceliyor ve oradaki halka Protestanlığı tebliğ
ediyorlardı ama zaman zaman Müslümanlarla karşılaştıklarında onların hayat
tarzı hakkında da bilgiler ediniyorlardı. Raporlarda ana başlık olarak onların kendi dinleri ve değerleri karşısındaki
tutumları, Batılı hayat tarzına yaklaşımları, aralarındaki ihtilaf ve
husumetlerin hangi noktalarda yoğunlaştığı resmedilmektedir.
2.1. Türklerin Kendi Dinleri
ile Đlgili Tutumları
Đzmir’den Đstanbul’a gidiş yolundayken Msy. Dwight, Türklerin
ibadet tarzlarını tuhaf bulmuştu:
“Buraya
yolculuğumuz sırasında sık sık Türklerin ibadetlerine şahit olduk. Onlar açık
alanlarda ibadet etmekte tereddüt etmiyordu. Grubumuzla bir kahvehanede bir iki
saat mola verdiğimizde biraz uzağa gidince ya da bir ağaç gölgesinde, yüzleri
peygamberlerinin şehrine dönük
olarak En Yüce’nin
huzurunda huşu ile eğiliyorlardı.
153 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider, on a Tour among the Villages near Broosa”, May 1839, Vol. 35, s.
175-178. Raporun geri kalan kısmı şöyle devam etmektedir: “Vezirhan: Burada kırk Rum, seksen de Müslüman
hane mevcut. Rumlar en çok Türkçe
konuşuyor. Ancak epeyce bir bölümü kendi dillerini konuşmaya başlamış. Onlara
kitaplar verdim. Nice: Bu yörenin
Rumları arasında, anadillerini yeniden canlandırma konusunda kuvvetli bir istek var. Geçtiğim civar yerlerde de
anadillerini konuşmaya yeniden başlanmış. Bu gerçek, muhtemelen Osmanlı
Đmparatorluğu’nun büyük bölümü için geçerli. Genelde Türkçe konuşmaya
bayılmıyorlar. Sevdiklerinden ziyade, mecbur kaldıkları için kullanıyorlar.
Fakat Türklerin ortasında yaşadıklarından
dolayı Rumcayı kesbetmeleri uzun zaman alacak. Ermenilerin, kendi dillerine
karşı aynı rağbeti gösterdiklerini gözlemlemedim. [Kendi dilleri] zengin ve
bereketli olmakla beraber Türkçeyi kullanmaya razılar. Halbuki Türkçe, bir
Hıristiyan halkın düşünce ve duygularını ifade etmelerine hakkıyla
uyarlanamıyor.”
Lakin
heyhat! Onların akılları çelinmiş. Tanrı ile insan arasındaki yegane şefaatçiyi
[Đsa’yı] küçümserlerken ibadetleri nasıl kabul olacak? Lakin onları zifiri
karanlığın ortasında görünce derinden
etkilenmiyor değilim. Kendi kendime serzenişte bulunmadan edemiyorum.
Etraflarını sarmış olan Nurun parlak ışığını istismar eden Hıristiyan çoğunluk
adına bu vaziyetten utanç duyuyorum.”154
Müslümanlarla misyonerlerin dua anlayışları da farklıydı.
Msy. Homes bir Müslümanla sohbet ederken ona “hayatında hiç kendi diliyle dua
edip etmediğini, hiç günahlarını Tanrı’ya itiraf edip af dileyip dilemediğini”
sordu. Müslüman da “bir zamanlar bir imam bana her gece Allah’a günahlarımı
söyleyip af dilememi söylemişti, ben de o günden beri bunu yapıyorum ve
rahatlıyorum.155 Görüldüğü üzere Homes’in zihnindeki dua anlayışı,
adeta namaz ile sınırlıdır; bunun dışında kişinin kendi lisanıyla Allah’a dua
etmesi gibi bir durum Müslümanlar için vaki değilmiş gibidir.
Msy. Tracy, Doğu Karadeniz bölgesinde şahit olduğu bir ay
tutulması vesilesiyle Türklerin hurafelere inandıklarını ortaya koyduğunu
düşünüyordu:
“Ay
tutulması başladığından dikkatimi başka bir şey çekti. Ay kararmaya devam
ederken insanların zihinlerinde derin bir dikkat oluşuyordu. Müezzinler
minarelerden, gökteki ayın kurtuluşu için bağırmaya başladılar. Tamamen
kaybolunca top atışına ve etrafımızda davul çalmaya başladılar. Şu an iki ya da üç kişi, dualara
ilave vurgular yapmak için minareye tırmandı. Seslerini iki misli
yükselttiler, niyazda bulundular, Arapça olarak feryat ettiler. Şehri dinî anlamda bir ciddiyet ve korku
kaplamıştı. Köpekler havlamaya başladı, küçük çocuklar ağlıyordu. Feryat ve
dualar sürüyordu. Öteki sesler kesilmişti. Gülemiyordum; zavallı insanların bir
hurafesiydi bu. Zira her şeyden gözlerinin korkması için sebep buluyorlardı.
Tanrı’ya karşı günahkar olduklarını düşünüyorlardı; kalplerinin derinliklerinde
böyle hissediyorlardı. Yukarıda anlattıklarımdan, Müslüman zihniyetinin ay tutulması
konusunda hangi seviyede olduğunu görmüşsünüzdür. Ayı, Şeytandan kurtarmak için
bu türden vasıtalar kullanıyorlar.”156
154 The Missionary Herald, “Extracts from a
Letter of Mr. Dwight (Đstanbul, 25 April 1830)”, October 1830, Vol. 26, s. 310.
155 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Constantinople”, March 1843, Vol. 39, s. 109.
156 Charles C. Tracy, “The Evening
of the Eclipse in Pontus (4 November
1873)”, The Missionary Herald, March
1873, Vol. 70, s. 91.
Hıristiyanlığın eski merkezlerinden biri olan Akhisar’ı
ziyaret eden Msy. Adger, gördüğü Müslüman mezarlığını ve on adet camiyi
seyrederken birden duyduğu ezan sesi hakkında şunları not etti: “Müezzinin
namaza çağrısını dinledik. Özellikle biz, Hıristiyanlığın
bir zamanlar bu kadar geliştiği bu yerden etkilenmişken bu ses bana kasvet
getirdi. Hiçbir Hıristiyan bu manzaradan ve bu sesten olumsuz yönde
etkilenmeden kalamaz.”157 Tokat’ı keşfe çıkan Msy. Powers buradaki
Müslümanların dinleri konusunda şüphe taşıdıklarını gördü:
“Tokat’taki
farklı mezheplerin hepsi arasında, şüpheciliğe bir temayül bulunuyor.
Hıristiyanlığın farklı mezheplerindeki gibi Müslümanlar arasında da gözle
görülür bir gevşeklik anlayışı bulunmaktadır. Akıcı bir şekilde Türkçe, Arapça,
Ermenice, Rumca okuyup konuşan, zannedersem başka diller de bilen, üstün
zekalı, kütüphanesini gayet güzel kitaplarla tefriş etmiş bir Müslüman alim her
zaman ve her yerde Kur’an’ı reddetmektedir. Tokat’tan
ayrılırken Türk sürücümüz Peygamber hakkında küfürlü sözler sarf etti ve
Müslümanlığa en saygısız ifadeler kullandı. Dahası, Tokat’ta kendisi gibi
[Đslam’a] inanmayan yarım düzine kişi bulunduğunu da söyledi.”158
Anlaşılıyor
ki, Türklerin yaşantısı, her ne kadar çok fazla içlerine girilemese de,
misyonerlerin ilgisini çekiyordu. Ancak verdikleri hükümlerin, tekil örneklere
dayandığı görülmektedir.
2.2. Cami, Đbadet, Đlim ve Ahlak Anlayışları
Misyonerler uzaktan da olsa Müslümanların ibadet şekillerini,
ibadetlerine karşı tutumlarını ilgiyle gözlemliyorlardı. Msy. Temple bir camide
gördükleriyle ilgili şunları kaleme almıştı:
“Camide
dikkatimizi çeken bir başka şey de, görünürde kadınların olmamaları, cemaate
katılmamalarıydı. Bizde ise genelde erkekten
çok kadın vardır kilisede. Sade Hıristiyanlık diğer sistemlerden ne
kadar da üstün; ne kadın vardır, ne erkek; herkes Đsa’nın huzurunda birdir!
Yine Türkler arasında
büyük bir değişim
var. Bundan yirmi, bilemedin on sene evvel
157 The Missionary Herald, “Journal of Mr.
Adger, on a Tour in Asia Minor II (April 1838 günü)”, July 1839, Vol. 35, s.
226.
158 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Powers (9 May 1847)”, October 1847, Vol. 43, s. 339.
gayrı müslimler
bu gibi kutsal yerlere kabul edilmezdi. Demek ki önyargılar gitti, karanlık
geceleri ve evhamları sona erdi.”159
Müslümanların nasıl eğitildikleri, ilim merkezleri
misyonerlerin dikkatini çekiyordu.
Çoğu zaman küçümseyerek izledikleri öğrenim/öğretim ortamlarını bazen ilginç bulduklarını
kaydediyorlardı. Msy. Homes’in bir cami dersini tasvir edişi buna bir örnek oluşturmaktadır:
“Bursa’da
selâtin bir camiye girdim. Yaşları 16 ile 60 arasında değişen 30 kadar adam
özel bir zeminde, halıların üzerine oturmuş, Kur’an üzerine ders veren hocanın
etrafını çevirmişlerdi. Bu Türkiye’ye mahsus durum, Amerika’da olmayan bir manzara.
Belki bir kolejde, hocanın,
zor bir metin üzerine açıklamasına benzetebilirim. Önlerinde
kitabı olan dinleyiciler, dikkatlice hocayı dinliyorlardı. Ben aralarına yere
oturduğumda, onlarda hiçbir hoşnutsuzluk ya da bir beğenmeme hareketi olmadı.
Bir fem-i muhsinden damıtılan yumuşak ve zengin belagatten, dikkatlerini
dağıtabilecek hiçbir şey görünmüyordu. Üstat, temizlenmek için yüzü, kolları
ve ayakları yıkamanın faziletinden bahsediyordu. Dersten sonra saygıdeğer bir hoca sevimli
bir üslupla caminin farklı
bölümlerini, kutsal kitaplarını ve hatta Kur’an’ın tilavet edilen bazı bölümlerini bize gösterdi. Bahsettiğim hadiseler halkın, dinî savaş [cihat]
ruhu tarafından çileden çıkarılmadıkları zamanlardaki müsamahasını ve
itidalini tasvir etmektedir.”160
Aynı misyonerin bir başka yorumu ise, eski devirlerde son
derece faal olan eğitim kurumlarıyla ilgiliydi:
“Müslümanların
Bursa’da, bir asır evvelkilerden daha iyi bir seviyede olan hiçbir okulu mevcut
değil. Aslında Bursa’daki meşhur kolejlerin [medreselerin] benzerleri bir zamanlar binlerce öğrenci tarafından bir
uğrak yeriymiş. Şimdi ise tamamı harabe halinde,
bir zamanlar bir camiin yer aldığı bir arazi ya da bahçelerden tecrit edilmiş
asil minareler ve harap durumdaki pek çok cami, Müslümanların dinî
coşkularındaki genel azalmaya şehadet etmektedir. Frenkler sayıca az olmalarına
rağmen daha fazla saygı görüyorlar ve Đstanbul’dakinden daha fazla özgürler.
Bunun sebebi şu olabilir: Bursa
159 The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Temple (20 January 1835)”, June 1835, Vol. 31, s. 222.
160 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter
of Mr. Homes (29 December
1836)”, July 1837, Vol. 33, s. 307.
Müslümanları,
Frenklerin haklarının ve imtiyazlarının ne olduğunu tam olarak bilmiyorlar.
Yine onların bağnazlığı onları, Frenk grubu hakkında daha fazla harekete
geçirmiyor, çileden çıkarmıyor.”161
Ona göre medrese öğrencileri çok cahil ve acınacak bir haldeydi.
Gözlemlerine göre “Öğrencilerin çoğu
iç bölgelerden gelip yıllarca medresede kalarak eğitimlerini tamamlıyordu.
Bütün camilerin banileri, caminin ana binasına bitişik kolej [medrese]
binalarında ücretsiz odalar teçhiz etmişlerdi. Söz gelimi bir talebe, bütün
hayatını ders çalışmaya vermişti ve diplomasını yeni almıştı. Diğerleri
gibi fakirdi. Odasında
bir iki kilim, minder, cami
kütüphanesinden ödünç alınmış birkaç kitap ve yemeğini pişirdiği ocak dışında
hiçbir eşya yoktu. Burada dört yıl boyunca kalmasına rağmen elde ettiği
dünyalık o kadar azdı ki, memleketine yaya olarak gidecekti. Kendisine bu
müesseseden her gün iki somun ekmek, haftada bir kere biraz pirinç veriliyordu.
Komşular kimi zaman fakir öğrencilerin hayrına koyun kesiyordu. Bu fakir teoloji
öğrencisi, inancında dik duruyor ve mutaassıp biri gibi görünüyordu ama Kur’an
ve onun Arapça tefsiri dışında dünyadaki her şeyin cahiliydi. Bu fakir
adamlardan bu memlekette kanun yorumlayıcısı ve hakimler istihdam
edilmekteydi.”162 Aynı kişi bir başka raporunda, bir camide kadın
cemaat olduğunu, bunların imamdan
ders aldıklarını gördükten sonra ister istemez bazı itiraflarda bulunmaktadır.
Çünkü Müslüman kadınlar kendisine söylendiği kadar cahil değillerdir:
“Eve
dönerken bir caminin penceresi önünde dikildim. Müslüman din adamı [imam],
tamamı kadınlardan oluşmuş cemaate
vaaz ediyordu. Hepsi imamın huzurunda
sıra halinde oturmuşlardı. Gözleri
hariç yüzleri tamamıyla
peçeliydi. Müslümanların dinî gelenek ve akideleri hakkında ne kadar cahiliz ki,
çoğumuz, Müslüman kadınların bu türden dinî eğitim aldıklarına inanmıyor. Bir aylık orucun başlaması öncesinde
üç ay boyunca her yöreden kadınlar vaaz dinlemek için her
Perşembe toplanıyor. Đstanbul’daki kızlar, Kur’an okumayı öğrenmek için 12
yaşlarına gelinceye kadar erkek çocuklarla birlikte mahalle mektebine gidiyor.
Von Hammer 300-400 kadın şairin ismini ve bazı basılan
şiirlerini vermektedir. Bu esnada
161 Aynı rapor, s. 307.
162 The Missionary Herald, “Joint Letter from Missionaries at Constantinople (7 January 1839)”,
July 1839, Vol. 35, s. 244.
dinlediğim vaaz, velilerin ahvalinden kısa menkıbeler
anlatarak Müslüman dindarlığının vazifelerini kuvvetlendirmeye yönelikti.
Herkes dikkatle dinliyordu.”163
Demek ki, misyonerler, önyargılarla yetiştiriliyorlardı ve her dine ve yaşantıya kendi kıstaslarıyla
değerlendirmek gibi bir dar görüşlülüğe sahiplerdi. Bunu bazen itiraf da
ediyorlardı. Mesela, Msy.bn. Schneider bu dar görüşlülükten sıyrılamasa da
camiler konusunda söyleyecek söz bulamamıştı:
“Ancak
camilerin hakkını yememek lazım, zira bu camilerin şehirdeki tüm Hıristiyan
kiliselerine kıyasla insanı daha çok ibadete davet eden bir havası var.
Camilerin içinde kurtarıcımız olan Tanrı’ya olan bağlılıklarını sunabilecekleri
tasvirler yok. Đbadet edenler imanla dolu görünüyor. Bir Hıristiyan kilisesinde görülebilecek düzensiz ve saygısız
hareketler burada asla görülmüyor. Camiye
girerken mutlaka ayakkabılarını çıkarıyorlar ve bu da
bize şu sözleri hatırlatıyor: “Đçeri girerken ayakkabılarınızı çıkartın, zira
bastığınız yer mübarektir.” Camiye girdiklerinde birbirleriyle yüksek sesle
konuşmuyorlar; sadece hürmet göstermek için ellerini alınlarına veya
kalplerinin üzerine koyarak ve başlarını hafifçe eğerek birbirlerini
selamladıktan sonra halının üzerine oturuyorlar. Đbadet başladıktan sonra içeri
girmeleri uygun olmazsa içeri girmemeye dikkat ediyorlar. Dışarıda, yolun
kenarında yere çöküp sanki caminin içindeymiş gibi ibadet eden adamlar gördüğüm
oldu.”164
Msy.
Tracy Sahte Bir Dinin Tesiri başlıklı
yazısında Müslümanların dinlerini yaşama konusunda son derece gevşek
davrandıklarını dile getirmekteydi:
“Günde
beş defa Müezzinin ‘Tanrı’dan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir’
diyerek namaza çağıran sesini dinliyorum. Bu onlara soğuk, nazari bir Tanrı
fikri ve şehvetlerini kullanma ruhsatı
vermektedir. Müslüman hile yapar, yalan söyler,
iffetsizlikte bulunur, abdest alır, dua eder, sonra dinlenmeye çekilir; bütün
bunların da en iyi şeyler olduğunu hisseder. Müslümanların yanlışlıkları,
böylesi bir dinin, Đmparatorluk sathındaki sonuçlarıdır. Batıl bir dinin, bir
halk için yeterli olduğunu zanneden ve bunun hükmünde mutlu yaşayan kişi gelsin ve görsün. Ermeniler
bile ahlakları bakımından onlar kadar aşağılara batmış
değiller; fakat Hıristiyanlığı bozuk ifade ediyorlar. Müslümanların günlük hayatları üzerinde
[Đslam’ın] çok az etkisi var. Kalbin değişimine
163 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Constantinople”, March 1843, Vol. 39, s. 108.
164 Eliza A. Schneider, s. 35. Aynı misyoner hanım Ulu Cami’yi
gezdiği bir gün şu sözleri söylemekten kendini alamamıştı: “Oradan her
geçişimizde, bir gün o duvarların arasında Tanrı Oğlu Đsa’nın Đncil-i
Şerifi’nin okunup okunmayacağını soruyoruz kendi kendimize.” Aynı eser, s. 33.
yahut
hayatın çok fazla değişeceğine dair hiçbir fikirleri yok. Diğer dinlerin
şiddetli etkisini gözlerimle
gördüğümde, bu bana hakiki Hıristiyanlığın bir ispatı gibi gelmiş, iki kat daha
cesaret ve güven sağlamıştı.”165
Misyonerlerin,
Müslüman yaşantısına getirdikleri eleştirilerden biri de içki kullanımıydı.
Msy. Homes Şam Müslümanlarının içkiye yöneldiklerini görünce hayli şaşırmıştı.166
Yine Msy. Dwight ise çıktığı bir gemi yolculuğunda bir valinin içki içtiğine
şahit olmuştu.167 Nitekim Erzurum görevlisi Msy. Peabody de,
yöredeki Ermeniler ve Türkler arasında içki müptelalığının artmakta olduğunu düşünüyordu. Türkler de her Pazar günü meyhaneye
şarap içmeye gidiyordu. Söylentilere göre Paşa’nın hekimi olan bir Hıristiyan,
dükkanında Türklere ilaç olarak sarhoş edici şeyler satarak bir servet
kazanmıştı.168 Msy. Homes’in Bursa
izlenimleri de bu yöndeydi ve eski ile yeni dönemin bir kıyaslamasını
yapıyordu:
“Bursa’da bir gün beni bir Türk beyefendi ziyaret
etti. Frenklerin hayat tarzına
benzemek eğilimindeydi. [Hz] Muhammed’in mucizelerine inanmıyordu. Benimle
saatler boyu oturdu ve ziyareti boyunca Müslüman olduğuna dair bir işarette
bulunmadı. Bir flüt istedi ve diğer Hıristiyanların huzurunda moda olan pek çok
eseri seslendirdi. Eskiden bu alet sadece Hıristiyanlara ait addedilirdi.
Müslümanların, Hıristiyan onuruna (onlardan gelen bir aferine) tenezzül etmesi
görülmedik bir şeydir. Geçmiş devirlerde Osmanlı Müslümanlarında içki
müptelalığı gibi kötü alışkanlıklar görülmezdi. Örf- adetleri ve dinleri
bu türden günahları
yasaklardı. Lakin Bursa’da
on yıldır alkollü
165 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Tracy (16 November
1867)”, March 1868, Vol. 64, s. 86.
166 The Missionary
Herald, “Journal of Mr. Homes at Damascus (9 December 1837 günü)”, December
1838, Vol. 34, s. 467. Söz konusu metin şöyledir: “Ayyaşlığın
artışı, halk tarafından bana sıkça bahsedilen bir konu. Altı yıl evvel şehirde
bir iki meyhaneden başkasını bulmak mümkün değilmiş. Halbuki şimdi paşanın verdiği serbestlikten bu yana 18 meyhane
çalışıyormuş. Her daim içki satıcıları Hıristiyanlar olsa da müdavimleri
Müslümanların ileri gelenleriymiş. Devlet, Şam’daki şarap ve alkollü içki üretiminden 6.000 dolar vergi geliri
tahsil ediyor. Đçki içmenin yaygınlaşmasından korkmak için sebep varsa da, baskın bir ahlak bozukluğundan söz edemeyiz. Müslümanlar arasında sarhoş gezen kimse çok nadirdir.”
167 The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal of the Mission”, April 1841, Vol. 37, s. 157.
Msy. Dwight’ın yazdıkları şu şekildedir: “(1 Nisan 1840) Đzmir’e giderken
gemide bir Türk vali de vardı. Sürekli şarap ve alkol içiyordu.
Kendisiyle bu konu hakkında konuşmak için uygun bir fırsat yakaladım. Ona alkol kullanmanın ne kadar tehlikeli
olduğunu söyledim. ‘Bir adam kendisinin bir hayvan mesabesine inmesini istemez’ dedim. Makul ölçüde
alkol kullanmanın haklılığını iddia etti. Sade bir suyu içmenin, sarhoş edici herhangi
bir şeyi makul ölçüde içmekten
daha uygun olduğunu göstermeye gayret ettim. Bundan
incinmiş görünüyordu ve hiçbir şey söylemedi.”
168 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Peabody”,
August 1843, Vol. 39, s. 323.
içecekler neredeyse
her dükkanda bulunabiliyor. Likör satış yeri çok gizli tutulurdu,
şimdi Hıristiyanlar tarafından pek çok dükkanda gün ortasında bulunduruluyor.
Müşterilerin çoğu sadece
Hıristiyanlar değil, Müslümanlar da.
Ailelerin kullanımı için tüm
ailelerin şarap üretmesi çok çok eskilere dayanır. Kamuya açık meyhaneler, Müslümanlar
arasında yaygın olan disiplin eksikliğinin bir sonucu. Buranın eski
sakinlerinden yaşlı bir Fransız bana, ‘alkollü içkilerden kaçınan, sebatlı ve
sıkı bir tek Müslüman bulmak çok zor’ demişti. Söylemek benim için utanç verici
ama, Amerika kelimesini bilmeyen binlerce
kişi, Amerikan sözü olan ‘Rom’ kelimesini öğrenmiş. Bizim oraların Rom’u,
Boston’daki kadar ucuz bir şekilde perakende satılıyor.”169
Msy.bn. Schneider’a göre Müslümanlar “kesinlikle yanlış bir
dinin peşinden gittikleri için şu
anki devletleri bir türlü Tanrı’nın inayetine nail olamıyordu. Ancak Bursa’da
yaşayan binlerce, on binlerce Müslüman
arasında Tanrı’nın kutsadığı
kimse yoktu. Onların hepsi Tanrı’nın düşmanlarıydı. Sadece ve sadece
Tanrı’nın Oğlu Đsa’ya duyulması gereken sevgi ve bağlılığı bir sahtekara
duyuyorlardı. Hıristiyanlıktan ve öğretilerinden nefret ediyorlardı.
Kibirlilerdi. Hıristiyanlığa inananları küçümsüyorlardı. Hıristiyan adı
taşıyanlara köpek diyerek onları aşağılıyorlardı.170
Msy. Dwight, bu raporlardan yıllar sonra bir gün Fatih’te
sokakta rastladığı Ahmet adlı çocuktan ve arkadaşlarından, onun gittiği sıbyan
mektebinden bahsederken, bu eğitimi eleştirir ve “Ahmet ve arkadaşlarının sade,
merhametli ve sevgili Đsa’yı öğrenecekleri özgür zamanlar gelsin de hayatları,
yüzlerinden görebildiğiniz asalet kadar asil olsun” diye kendince dua eder.171
31 Ağustos 1889’da Divriği’yi ve oradaki Ulu Cami’yi gezen Msy.bn. Emma
Hubbard, çok beğendiği bu caminin içerisindeki türbe odasında, oraya öylece
atılmış dağınık kağıtlar ve basılı malzemeler gördü. Bunların ne olduğunu
sorunca şu cevabı aldı: “Türklerin matbu malzemeye olan hürmeti çok büyüktür.
Yere bir parça kağıdın düşmesine izin vermezler. Olur ya Allah’ın ismi o kağıtta yazılı olabilir. Bu nedenle kullanılmış kağıt
169 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter
of Mr. Homes (29 December
1836)”, July 1837, Vol. 83, s. 306.
170 Eliza A. Schneider, s. 34-35.
171 Harrison G. O. Dwight, “Children
of the Conquerrors”, The Missionary Herald,
February 1895, Vol. 91,
s. 83-84.
ya da kitapları, ayaklar
altında çiğnenmesin diye buraya atarlar.”172 Yayınladıkları kadarıyla misyonerlerin bu
yorumları, Türklerin Hıristiyanlığa yatkın olup olmadıklarının bir sorgulanmasının neticesi
gibi görünmektedir. Toplumsal
bir çözülme olduğu kabul
edilse bile bunun, o dönemdeki savaşlar, göçler ve ekonomik sıkıntının bir
sonucu olarak görmek, medreselerin etkinliğini kaybetmesinin bir tezahürü
olarak değerlendirmek gerekir.
2.3. Modern Hayata Yaklaşımları
Misyonerlerin, Osmanlı’daki teknoloji kullanımı konusundaki
gözlemlerini, onların inançlarıyla ilişkilendiriyorlardı. Msy. Goodell’ın
Đstanbul’a ilk geldiği sırada tuttuğu kayıtlar, zihninde “Türkler kadercidir”
şeklindeki bir önyargı bulunduğunu ama gördükleri sayesinde bu fikri
değiştirdiğini dile getiriyordu:
“Demir
atmadan evvel bir Türk hekim bizi ziyaret etti. Bu durum bizi derhal şöyle
düşünmeye sevk etti: Türkler milletlerinin kaderini artık yüzüstü
bırakmıyorlar. Daha medenileşmiş bir haldeler. Bizi günlerce karantinaya tabi
tutarak Hıristiyan milletlerin adetlerini sunuyorlar.”173
Bir başka gün Goodell bir Ermeniyle birlikte Đstanbul’da
Hünkar Đskelesi’ni gezerken oradaki kağıt fabrikasını ve taraklama makinesini
gördü. Ardından su şebekelerini inceledi ve yine
küçümser ifadelerle dolu düşüncelerini raporuna yazdı: “Bu da gösteriyor ki, genelde barbar diye bilinseler de,
Türkler en azından hidrolik bilgisine sahipler. Fakat uyuşuk tavırları ve
yerleşik alışkanlıklarını değiştirmekten hoşlanmamaları yüzünden bilimde çok sınırlı bir bilgiye sahip olmuşlar.”174 Görüldüğü
üzere Goodell, modern hayattan teknolojiyi
kastetmektedir, Osmanlı toplumunu şarkiyatçıların daha evvelce belirlediği
kalıplara oturtmaktadır. Veba salgınına karşı devletin aldığı karantina
tedbirleri de aynı kalıplarla
algılanmış ve yazıya geçirilmişti:
“Vebaya karşı tedbirler gittikçe daha da yaygınlaşıyor. Genel
bir karantina sistemi hedefleniyor. Divan-ı Hümayun toplandı ve Sultan bu
içtimada ‘niçin veba Müslümanlar arasında artıyor da Avrupalılar arasında
yayılmıyor?’ meselesini ele aldı. Oradakilerin
172 Edwin E. Martin,
s. 181.
173 The Missionary Herald,
“Extracts a Letter
from Mr. Goodell
(11 June 1831)” October 1831,
Vol. 37, s. 320.
174 The Missionary
Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Goodell”, June 1832, Vol. 27, s. 184.
hepsi
bunun sebebinin Hıristiyanların karantina
uygulaması olduğu konusunda hemfikir oldular. Türklerin çoğu vebanın,
Tanrı’nın bir gazabı olduğunu düşünüyor. Onlara göre Müslümanlar çok az namaz
kılan, çok fazla şehvet düşkünü ve çok içki içer bir hale gelmiş durumdalar. Dolayısıyla vebadan
kurtulmanın yegane yolu, dua ve tevbedir.”175
Müslüman Türkleri Protestanlaştırmakla görevli Msy. Herrick,
Türkiye Müslümanlarının ikiye bölünmüş durumda olduğunu keşfetti. Birinci grup,
bilimi, faydalı sanatları ve maddi refahıyla Batılı ve Hıristiyan medeniyeti
taraftarıydı. Dinî hurafe zincirlerinden ve hatta dinî yükümlülüklerden azat
olma, devlete bağlı bir dinî formu sürdürme eğilimindeydiler. Diğer grup ise
dinlerine bütün yönleriyle sadık kalanlardan oluşuyordu. Bunlar, liberal kanadın
yükselen etkisine kıskançlık duymaktaydılar. Ellerinden gelse, bütün bağnazlığı,
seçkin[ci]liği, zafere duyduğu şiddetli arzu ve mağrur iktidar sevgisi ile
birlikte Đslam’ın eski prestijini seve seve kuracaklardı. Sultan’ın ikinci
gruba dahil olduğu zannediliyordu. Herrick’e göre bu
böyle olabilirdi. Ancak devlete ait bazı sebeplerden ötürü, devletin
yüksek kademelerine ekseriyetle liberal kesimden kişileri yerleştirdiği bir
gerçekti.176
2.4. Günlük Yaşama Biçimleri
Msy. Adger, Mihalıççık sokaklarının, “Türkiye’de daha evvel
gördüğünden daha geniş, temiz, kaldırımlı ve taş döşeli olduğunu” yazıyordu.177
Msy. Wheeler’ın Harput’ta tespit ettiğine göre Türkler bir yörenin en güzel kesimlerinde yaşamaktaydı: “Uzaklarda
sarp kayalıklarda görünen evlerde Türkler ikamet ediyor. Onlar daima en seçkin
mahallerin
175 The Missionary
Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, June 1837, Vol.
33, s. 399. Nitekim Msy. Schneider Antep’e geldiğinde (1849) kolera
salgını dehşet saçıyordu. “Pek çok kişi dükkanını kapatmış, evlere çekilmişti.
Bir çığırtkan da sokaklarda dolaşarak Müslümanları özel duaya, Ermenileri
kiliselerde günlük dua okumalarına davet ediyordu. Halk bir boğa ile çok sayıda
koyunu bu uğurda kurban etti. The
Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider at Aintab (5 June 1848 günü)”,
November 1848, Vol. 44, s. 391.
176 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Herrick
(6 August 1864)”, October 1864, Vol. 60, s. 306.
177 The Missionary Herald,
“Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, July 1839, Vol. 35, s.
232.
kendilerine
ait olduğunu iddia ediyorlar.”178 Misyonerlerin gelgitli halleri,
çelişkilerle dolu kayıtlarına şöyle yansımaktaydır:
“Zaten ne de
olsa burası [Đstanbul] bir Avrupa şehri olmaktan ziyade Asya şehridir. Türk
insanı ise hiç değişmemiştir. Sultan,
aynı ataları gibi sorumsuz, müstebit
birisidir. Türkler genelde XIII. asırda Orta Asya’dan geldiklerinde
olduğu gibi cahil ve gayrı medenidirler. Din okullarından başka bir eğitim
yerleri yoktur. En yüksek rütbeli devlet memurları dahi kendi dillerini okuyup
yazamıyorlar. Buna rağmen aralarından büyük insanlar çıkmıştır. Türklerin en
alçak gönüllüsüyle karşılaşmış olsanız dahi, onun hükmeden bir ırka dahil
olduğunu anlamakta gecikmezsiniz. Her Türk, hakim sınıfa mensuptur ve devlette
en yüksek makamlara talip olabilir. Đnançlarının gereğini yerine
getirebildikleri sürece onlar için kişisel özgürlüklerine engel olacak herhangi
bir durum bulunmaz.”179
Türklerin cahil oluşları, buna karşılık aralarından büyük
adamların çıkmış olması aşık bir
çelişkidir. Ayrıca ob-nların mağrur duruşları, kimliklerinin belirgin özelliği
olduğundan, Türkleri Protestanlaştırmak için misyonerler evvel emirde onların
bu duruşunu kırmak, dinleri ve
değerleriyle aralarını açamk
gerektiğini düşünmüş olmalılardır.
Yine Msy. Barrows’un Kayseri’den Merzifon’a giderken yazdıkları, öleceğini yardımseverliğinden vazgeçmemesiyle nam salmış Türklerin tam aksi bir manzarasını gözler önüne seriyordu:
“Kıtlığın
vurduğu bölgelerdeki Müslümanlar fakirlere, hatta kendi dindaşlarına yönelik çok az şey yapıyorlardı. Bazı yerlerde ise
hiçbir şey yapmıyorlardı. Zengin Türkler evlerinde buğday stokluyor, kapısını
kapatıyor ve fakirlerin sokakta ölmesine göz yumuyorlardı. Buğdayları
stoklayanların çoğu mahalli idarelerle ittifak halindeydi. Böylece ellerindeki yiyecek maddelerini
satmaya mecbur edilemiyorlardı.”180
Müslüman kadınların toplumsal konumları son derece kötü bir
seviyedeydi. Oysa misyonerlere göre “eski zaman Türklerine göre kadın, hayatın
devamını sağlayan, nesli
178 Crosby H. Wheeler,
Ten Years on the Euphrates, New York: American
Tract Society, 1868, s. 67.
179 George
Washburn, Cennetin Sonbaharı, Kolej
Anıları (1863-1903), Đstanbul: Atlantis Yayıncılık, 2002, s. 2-3.
180 J. C. Barrows, “The Famine in Asia Minor (22 May
1874)”, The Missionary Herald, August 1874, Vol. 70, s. 241.
koruyan,
ayrı bir mekanda yaşayan, erkeklerden korunan, sadece bir eş ve anne muamelesi
gören, şefkatle himaye edilen birisiydi. Bir Türk hanımı çalışmazdı,
sorumlulukları yoktu, herhangi bir zorluk görmezdi. Sadece beyini hoşnut etmek
ve çocuk yetiştirmekle yükümlüydü. Böylesi bir hayat kolay ve rahattı. Hiçbir
şeyin daha iyisini bilmeyen ya da duyulara hitap eden ve tembel kadınlardan oluşan geniş bir kadınlar sınıfını
tatmin ediyordu. Meraklı ve arzulu gözlerden kadınları muhafaza etme
fikrini takiben Türk kadını çarşafa ve
kalın peçeye büründü. Evde ise kafes ardında ya da yüksek duvarların ötesinde
tutulmakta, dışarıda kendisine haremağaları eşlik etmekteydi. Bir duvarla
ayrılmış kadınlar bölümü dışında lokantada yemek yiyemiyor, otelde
geceleyemiyor, tiyatroya gidemiyordu. Hatta erkeklerle beraber camilerdeki
ibadetlere de katılamıyordu. Bir Müslüman kadın babası, kocası ve oğullarının dışında bir erkek tanımıyordu.”181 Burada vurgulanmak
istenen husus, Đslamiyet’i kabul ettikten sonra Türk kadınlarının sosyal
hayattan koptuklarıydı. Halbuki dıştan bakan gözlere kapalı bir dünya izlenimi
veren Türk kadınlarının durumu, daha
evvel bahsettiğimiz Rum ve Ermeni kadınlarının hayat tarzı ve kişilikleriyle,
sosyal hayattaki yeriyle kıyaslanamayacak kadar üst düzeydeydi. Nitekim onların
zahiri bakışlarına göre Türk kızları belli bir yaşa gelince çarşaf giyiyor,
evlerine kapanmak zorunda kalıyorlardı. Bu ise onların hayatını karartan bir
uygulamadır ve acı bir tablo gibi resmedilmiştir:
“Küçük
Türk kızı çarşafa girmeden önce erkek kardeşleri kadar serbestti; sevgi ve
şefkat görür, küçük biri gibi eğlendirilirdi. Diğer çocuklarla birlikte başında
beyaz bir örtüyle cami okuluna giderdi. Bayramlarda babasıyla açık alanlarda
Karagöz kuklası seyrederek, salıncakta sallanarak ve atlıkarıncaya binerek
hoşça vakit geçirirdi. Sonra hayatında aniden bir değişim gerçekleşir. Kız on iki veya on dört yaşına
geldiğinde, delikanlıların ve erkek hocaların dünyası,
babasıyla dışarıda rahatça
gezip tozmalar sona erer;
kendisine dış dünya kapanıverir. Đpek harmanisini giymeden ve ışığı, havayı
engelleyen kalın bir peçeyle birlikte başına pelerinini almadan sokağa
çıkmasına izin verilmez. Evin harem bölümünde kadınlarla beraber oturmak
mecburiyetindedir artık. Haremağası ya da
181 Hester D. Jenkins,
s. 138.
öteki
hizmetkarlardan birini yanına almadan dışarı çıkması çok ender bir durumdur.
Bundan başka onun hayatı sınırlı ve bomboştur.”182
1870’lerden sonra ülkenin hemen her köşesinde bir değişim
rüzgarı esmeye başlamıştı. Müslümanlar cephesinde geleneksel anlayışlar yerini
Avrupai tarzlara bırakıyordu. Bunu, savaşlardan yenik çıkmanın ve galip tarafa
duyulan hayranlığın, yüzyıldır saray
yaşamında kendisini gösterdikten sonra toplum tabakalarına inmesi şeklinde
yorumlayabiliriz. Bu görüşü Msy. Dwight’ın Diyarbakır’daki izlenimleri
desteklemektedir:
“Türk
Irkının Sönüşü: Türk ırkının yok oluşu konusunda Diyarbakır’ı temel alarak
konuşacağım. Şehrin pek çok bölgesi eskiden Türktü. Şimdi buralar
Hıristiyanların eline geçti ve ilerleme devam ediyor. Hıristiyanlar
(Katolikler, Protestanlar ve Yakubiler) sürekli olarak Türk evlerini satın alıyorlar. Buna mukabil bir Türkün, bir Hıristiyanın evini satın alması henüz
görülmedi. Şehrin etekleri civarında yer alan geniş Türk mahalleleri harabe
halinde. Evler dökülüyor, ama hiç kimse onları tamir etmeyi düşünmüyor. Eskiden
Türk çocuklarının kapladığı
sokaklar şimdi neredeyse
Ermeni yahut Süryani çocuklarıyla dolu.
Bu yöredeki bütün hayat ve bütün girişimler Hıristiyanlar arasında. Müslümanlar ise beklemede görünüyor,
çünkü onların sonu gelmiştir.”183
Muhtemelen Kırım Savaşı’nın ve diğer savaşların getirdiği bunaltıcı atmosferde hem Müslüman kesimde hem de
Ermeniler kanadında değişimler söz konusuydu. Ancak onlardaki değişimin
sâikleri daha farklıydı:
“[Đstanbul]
Kıyafetler değişiyor, onlarla beraber âdetler ve fikirler de değişiyor. Hatta
dıştan bakıldığında hayalet gibi sarınıp bürünen Türk kadınlarının, dış
kıyafetlerinin altında Frenk
elbiselerini benimsedikleri, en son çıkan Paris stili topuklu ayakkabıların
salgın haline geldiği söyleniyor. Ermeni kadınlar uzun süredir yaşmaklarını
çıkardılar. Halkın önünde peçesiz yüzleriyle görünüyorlar ve Avrupalı
hanımefendiler gibi giyiniyorlar. Başkentte üçü günlük, üçü üç haftalık ve
yedisi haftalık olmak üzere sadece
182 Aynı yer, s. 138.
Yazar Jenkins ayrıca Đslamiyet’teki dört eşliliğe, evliliklere aile
büyüklerinin karar verdiğine, kadın için kocasının rızasını
kazanmaktan başka bir görev olmadığına geniş yer vermiştir. Bkz. Aynı eser, s. 139-142.
183 Harrison G. O. Dwight, “Diminution of the Turkish Race (22 May 1861)”, The Missionary Herald,
October 1861, Vol. 57, s. 307.
Ermenilere yönelik
yayınlanan on üç gazete yeni bir entelektüel hayata tanıklık ediyor. Bu sadece [o gazetelerin]
varlığıyla değil, aynı zamanda tartışmalarındaki özgürlükle de kendini gösteriyor. Kız okulları çoğalıyor. Hatta
Türk kızları için devletin kendi uhdesinde bir öğretmen okulu açıldı. Fakat hâlâ erkek çocukların eğitimine
yönelik büyük bir coşku var. Halkın eğitimle ilgili tasavvurları
gerçekten çok bozuk. Çoğunlukla zayıf bir eğitim veriliyor. Lakin gelecekte
daha parlak bir günün müjdeleri de canlanıyor.”184
Đstanbul’da başlayan bu değişim ve dönüşüm yirmi yıl sonra
Anadolu’da da gözlemlenmeye başlamıştı:
“[Size gönderdiğim] resimde eski bir yol manzarası var. Oradaki ev belki de neslinin son örneği ve yerini ‘daha modern’ binalara terk edecek. Sokaklar şimdi
güzelce kaldırım döşeniyor. Yüklü eşekler,
taşımacılık tarzının modası
olduğuna dair güzel
fikir veriyor. Lakin şehir
değişik bir kıyafete bürünüyor, insanlar giyim tarzlarını değiştiriyorlar.
Frenk kıyafetleri büyük
çapta Türk şalvarlarının ve küçük, dar ceketlerin [cepken]
yerini alıyor. Kadınların kıyafeti
de çok değişti. Sokakta istisnasız her kadın ehram,
yani geniş ve çok hoş yün çarşaf giyer.
Bu kıyafet onu tamamen kaplar,
başını örter. Kadın,
eli ile bunu kavrayarak herkesin yanında yüzüne kapatır. Sadece
gözleri açıkta kalır.
Lakin bu ihramın altında
bir Frenk elbisesi
görülür. Bazen bu kıyafet, Đstanbul’dan getirtilen son moda
bir kıyafetin kesimindedir. Đstisna olarak birkaç eski Türk tarzı fakir
kimseler tarafından giyilmektedir.”185
Raporlara yansıdığı kadarıyla misyonerlerin Türkler
hakkındaki izlenimleri olumlu değildi. Türklerin lehinde olan bilgilerin yok
denecek kadar az oluşu veya misyonerlerin olumlu yönleri konuşma konusunda
fazlasıyla ketum kalmayı tercih edişleri; ya onların Türklere fazla
yaklaşamadıklarını –ki bir asırlık dönem için mantıklı ve eşyanın tabiatına
uygun düşmüyor- ya da raporlarda sadece olumsuz yönlerini yayınlandıklarını, olumlu
tarafların arşivlere kaldırıldığını akla getirmektedir.
184 George W. Wood, “Changes
at Constantinople”, The Missionary
Herald, January 1872, Vol. 68, s. 16.
185 The Missionary
Herald, “Erzroom and its Surroundings”, November 1890, Vol. 86, s. 494.
Misyonerler,
muhatap oldukları halk kitleleriyle ilgili bu izlenimlerden sonra önce kendi
dindaşlarını bulundukları olumsuz vaziyetten kurtarıp Müslümanlara örnek olacak
bir seviyeye getirme çabasına girişmeleri gerekiyordu. Bunun için iki yol takip
edeceklerdi. Đlki, halktan insanlara,
gittikleri yoldan ve yaşadıkları sağlıksız, seviyesiz ortamlardan kurtulmaları
için değişik metotlarla “aydınlatma/uyandırma/medenileştirme” faaliyetine
girişeceklerdi. Đkinci olarak, okullar açmak suretiyle genç Rum ve Ermeni
nesillerini Amerikan-Protestan değerlerine göre yetiştireceklerdi. Böylece bu
gençlerin kendi insanlarına yerli
misyoner olarak dönmeleri sağlanacak, bütün bu gelişmelerle Müslümanları Protestanlığa
özendireceklerdi.
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
MĐSYONERLERĐN HALKA YÖNELĐK DĐN EĞĐTĐMĐ FAALĐYETLERĐ
1. GAYRI MÜSLĐM HALKA YÖNELĐK DĐN EĞĐTĐMĐ
American Board teşkilatının öncelikli hedefi herkese
Đsa’nın mesajını iletmek olduğundan, misyonerlerinden her fırsatta vaaz
etmelerini talep ediyordu. 1837’de gerçekleştirilen bir misyoner konferansının
bildirgesinde bu yöndeki tavsiyeler şöyle yer almıştı:
“Dünya
var olmadan evvel Tanrı’nın inayetinin var olduğunu insanlara anlatmalıyız.
Lütfunun ve sevgisinin, yanı başımızda durduğunu, Tanrı Oğlu olarak Đsa’nın
gerçek kutsallığını, çektiği çileleri, ölümünü, göğe yükselişini, tekrar
dirilişini, mucizelerini, O’na karşı insanların
vazifelerini (tevbe ve iman), kelamını okumayı, yalnızca O’na dua etmeyi, kurtuluşun sadece O’na ait
olduğuna inanmayı, O’nu sevmeyi ve O’nu tüm dünyanın sevmesini sağlamayı
anlatmalıyız. Örnekler isterseniz, bakireliğin ebediliğinden, Bakire Meryem’e
ibadetten, azizlerin ve meleklerin şefaatinden, Araf, itiraf gibi konulardan
bahsedeceğiz. Đnsanların kalbindeki kaleyi geçmeye başlayarak, onlara karşı
Đncil’i ve dinin emirlerini kullanarak, doğrudan kişisel günahlarını söyleyerek
ve onlara Đsa’nın bizzat kurtarıcıları olduğuna işaret ederek içinde
bulundukları bu berbat hurafeleri daha rahat geçeceğiz.”1
Bu talimat doğrultusunda misyonerler değişik tebliğ
kanalları kullanarak, her zeminde ve fırsatta kendi deyimleriyle, hurafe ve
cehaletle mücadeleye giriştiler.
1. 1. Han, Fuar, Çarşı, Kahvehane Merkezli
Tebliğ
Filistin Misyonu döneminde (1830 öncesi) sürekli
kiliseleri ve din adamlarını ziyaret ederek, onlarla birebir tartışarak, Đncil
ve kitaplar dağıtarak görevlerini yerine getiren misyonerler, bunun çeşitli
açılardan zararlarını görmüşlerdi. Bu nedenle Đstanbul Misyonu’nda halk ile
daha fazla temas halinde olmayı tercih ettiler. Diğer yandan bunda, Đstanbul’da
yaşayan veya Đstanbul’a ticaret vb. amaçlarla gelen Ermeni ve Rumların
gelişmeye ve yeni düşüncelere daha açık kişilikler olduklarını da göz ardı etmediler. Bu
1 The
Missionary Herald, “Resolution Adopted at a Missionary Conference (27
September 1837)”, April 1838, Vol. 34, s. 119-120.
metotla
insanların toplu halde bulundukları han, çarşı gibi yerlerde hem dinî kitap
dağıtmaya, hem de insanlara vaaz etmeye başladılar.
Ancak kitap dağıtma metodunu, sokaktaki insanlara
Đncil veya diğer dinî kitap dağıtma şeklinde basit bir tarzda düşünmemek
gerekir. Çünkü sokakta veya kapı kapı gezerek bir dinî yayını dağıtılır ve bir
daha o yerde veya kişiler üzerinde bu yayınların ne gibi etkisinin olduğunu takip imkanı yoktur. Oysa Amerikalı
misyonerlerin bu yayınları dağıtımı, bilinçli ve muntazamdı: Önce kitap ve
risaleler kişilere veriliyor, köylere ve dükkanlara bırakılıyordu. Đkinci
aşamada mutlaka kitap dağıtımı yapılan yerlere gidiliyor, o kişiler bu
kitaplarda yer alan fikirlerle ilgili görüşleri soruluyor, düşünceleri
kaydediliyordu. Şayet soruları olursa gerekli
açıklamalar yapılıyordu. Okuma yazmanın yaygın
olmadığı yerlerde ise yazılı
kaynağı bizzat misyoner okuyor, konuyla ilgili konuşuyor ve ilgili soruları,
itirazları cevaplıyordu. Üstelik aynı kişilerin bu geri bildirimleri birkaç
defa tekrarlanıyordu. Kitap dağıtımını bu şekilde takip etmekle misyonerler,
insanların eski adet ve alışkanlıklarından şüphe etmelerini, kitapta
yazılanları sorgulamaya başlamalarını, yeni fikirlere itiraz etmelerini sağlıyorlar,
getirdikleri yeni mesajın oradaki
halkın gündemine girmesini
istiyorlardı. Nitekim
misyoner raporlarında rastladığımız, “dün bir adam geldi ve şu konuyu sordu”,
“bir papaz uğradı, açıklama istedi”, “geçen gün görüştüğümüz kişiyle yine
karşılaştım” türünden anlatımlar bu geri bildirimlerin delili sayılabilir.
Amerikalı misyonerler çarşı, han, kahvehane, gemi gibi
insanların gruplar halinde bulunduğu yerlere uğramayı ve Protestan kitapları
dağıtmayı önemli bir tebliğ yolu olarak gördüler ve her dönemde bu metodu
kullandılar. Msy. Gridley, bir Rum gemisini ziyaret ederek oradakilere Rumca
risaleler dağıttığında, “bunlar Amerika’daki Rum dostu insanların hediyesidir.
Onlar sizin bu risaleleri dikkatlice okumanızı istiyorlar”2 diyerek
onları bu risalelere gönülden bağlamayı, onları okuyup tartışmaya yöneltmeyi,
meraklandırmayı ihmal etmemişti. Cyrus Hamlin de Bebek köyü sahiline demir
atmış on beş kadar Đngiliz bayraklı gemiyi, bir bu kadar da diğer ülkelere
ait gemileri ziyaret
ettiğini, onlara Fransızca, Đtalyanca, Rumca ve Đngilizce yazılmış dinî risaleler bıraktığını
rapor etmekte, bazı gemilerde soğuk karşılanırken, Đngiliz gemilerinden nezaket
gördüğünü de eklemektedir.3
2 The Missionary Herald, “Extract from a Letter
of Mr. Gridley (Đzmir, 18 March 1827)”,
September 1827, Vol. 23, s. 265.
3 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin
at Constantinople”, December
1841, Vol. 37, s. 486.
Görüldüğü üzere bu çalışma, klasik misyonerlerin
ücretsiz kitap dağıtımları gibi ucu belirsiz bir çalışma değildir. Bu nedenle
Amerikalı misyonerler özellikle tek tek şahıslara kitap dağıtmak yerine insan gruplarına Protestan Đncili ve dinî
kitaplarını vermeyi tercih ediyorlardı. Çünkü aynı gruptaki kişiler aynı anda karşılaştıkları yeni konuları, yine aynı anda birbiriyle tartışacaktı ve
böylece yazılı metnin, sonra okunmak üzere bir kenara bırakılması veya
okunduktan sonra pek önemsenmeden geçiştirilmesi ihtimali ortadan kalkacaktı.
Hanlar:
Đstanbul’un hanlarında tebliğ yapmak iki yönden yararlıydı. Birincisi,
insanları buralarda toplamak ve onlarla rahatça konuşmak kolay oluyordu. Đkincisi, ticaret ya da
çalışmak amacıyla Anadolu’nun değişik yörelerinden gelen Rum ve Ermenilerle
görüşmeye elverişli bir ortam sunuyordu. Msy. Riggs, Đstanbul’a gelen
meslektaşı Adger ile birlikte bir hana gittiklerini ve insanlarla bazı ilginç
görüşmeler yaptıklarını kaydetmişti.4 Bu kişi bir başka raporunda
“dikkati çeken diğer bir işaret de, Đncil’in ticaret yoluyla yayılmasıdır. Đç
bölgelerin çoğu bu büyük başkente [Đstanbul] geliyor, aydınlanıyor,
memleketlerine bu etkiyle dönüyorlar”5 ifadesiyle han çalışmalarının
bu yönüne vurgu yapmaktaydı. Hanlarda toplanmış, ulaşılmayan kalabalıkları
arayıp bulmaları için Bebek Đlahiyat Okulu öğrencileri adeta staj yapar
gibi Đstanbul’daki hanlara
gönderiliyorlardı.6
Yenikapı’daki yerli vaizin sadakatle çalıştığını
belirten misyoner raporları, “şehirdeki hanlar, sadece faaliyetimizin
yayılmasını değil, aynı zamanda başka
yörelerde tarla açmayı da
hazırlıyor”7diyerek han çalışmalarının bir başka yararına dikkat
çekiyordu. Zira misyonerler, yeni bir misyonerlik tarlası açmak üzere başka bir
şehre ya da kasabaya gittiklerinde ilk önce, Đstanbul’da han odalarında daha evvelden tanıştıkları oralı bir kişinin
kapısını çalıyorlar, onun desteğini alıyorlardı.
Kimi zaman misyonerler hanlarda, anahtarı kendilerinde
olan özel toplantı odaları tutuyorlardı. Kilisenin eziyetleri ve anatemalarının
yoğun olduğu 1850 öncesinde Patrik ve diğer kilise görevlileri, bu han
odalarının işlevlerini sona erdirmek için çok gayret sarf etmişlerdi. Đstanbul’da kiraladıkları han odalarının Müslüman bekçisinin iki üç defa Patrik
4 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1842, Vol. 39, s. 105.
5 Henry Riggs, “The Missions
in Turkey”, The Missionary Herald, September 1863,
Vol. 59, s. 292.
6 Cyrus Hamlin, “The Seminary
at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849, Vol. 45, s. 399.
7 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1864, Vol. 60, s. 265.
tarafından
çağrıldığını, Amerikalıları bu odalardan çıkarmasını istediklerini, hatta bunun
için rüşvet bile teklif ettiklerini8 Msy. Homes yazmaktadır.
Đlk dönemlerde han odalarından şapel olarak da yararlanıldığı görülmektedir. Örneğin, Galata’da tutulan bir han odası şapel olarak
tefriş edildi. Burasını
Đstanbullu zengin bir banker
tutmuştu. Çünkü kışın çoğu kişi Pera’dan kalkıp bu semtteki ayinlere
gelemiyordu. Yerli Protestanlar her Sebt günü burada toplanacak, ayinleri kendi
kendilerine icra edebileceklerdi.9
Msy. Dwight, her Çarşamba öğleden öncesini, kitabevi ile bağlantılı bir han odasında
geçiriyordu. Çarşıya çok yakın olan bu yere bazıları iş için, bazıları dinî
sorular için her sınıftan pek çok kişi uğruyordu.10 Msy. Dunmore’un
Đstanbul’daki çalışmalarının bir ayağını han faaliyetleri oluşturuyordu. Bu
bağlamda Vezirhanı’nda misyonerler tarafından kiralanan bir odada hafta boyunca
çeşitli etkinlikler düzenleniyordu.11 Msy. Dwight, “hafta boyunca
hanlarda çalışan bir kardeşimiz güzel gelişmeler olduğundan ve pek çok kişinin
uyandığından bahsetti”12 dediğinde takvimler 1875’i gösteriyordu.
Buradan anlaşılıyor ki han çalışmaları ileri dönemlerde de sürdürülmüştür.
Fuarlar:
Şüphesiz kalabalıklara ulaşmanın en kısa yolu, bazı şehirlerde kurulan yıllık
fuarlardı. Buralarda özellikle yerli misyonerler çalışırdı. Kitapların tanıtımı
ve satışı için çok yararlı olan bu fuarlardan biri Tokat’ta kurulmuştu. 1850
öncesinde Rum ve Ermeni ruhban sınıfının şiddetli yaptırımları ve eziyetleri
döneminde kitap satın alınmasını yasaklayan Katolik din adamlarından biri iki
dolar vererek Türkçe bir Đncil’i bu fuarda satın almıştı.13
Balıkesir fuarındaki kitap satışlarıyla ilgili olarak Msy. Schneider şunları
kaydetmektedir:
“Bu
ayın başlarında Balıkesir’de büyük bir fuar (fair) var. Anadolu’nun ve
Osmanlı’nın diğer bütün yörelerinden
(Suriye, Đran) gelen tüccarlar ve esnaftan kişiler ticaret amacıyla burada
toplanıyor. Fuar 15 gün sürüyor. Biz de buraya iki sandık dolusu klasik ve
modern dillerdeki Rumca ve Ermenice, Türkçe, Rumca harfli Türkçe ve Ermenice
harfli Türkçe kitabı satması için bir yerli yardımcımızı gönderdik.
Tamamını elinden çıkaramasa da büyük bölümünü sattı. Rumca harfli Türkçe ve Ermenice
harfli Türkçe kitaplar en fazla revaçta olanlar. Yöredeki Türkler de
Mezmurlar ve Pentateuch’a [Tevrat’ın ilk beş kitabı]
8 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Homes
(5 February 1846)”,
May 1846, Vol. 42, s. 167.
9 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Goodell
(17 November 1845)”,
March 1846, Vol. 43, s. 76.
10 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight
(28 September 1854)”,
February 1855, Vol. 51, s. 15.
11 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1861, Vol. 57, s. 268.
12 Harrison O. Dwight,
“Work in the Khans at Constantinople”, (23 December 1875),
The Missionary Herald, February 1876, Vol. 72, s. 58.
13 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes (3 April 1843 günü)”,
January 1844, Vol. 40, s. 29.
hayli
ilgi gösterdiler. Bu bölümlerin Türkçesinden sadece birkaç tane göndermiştik.
Birkaçını çok iyi bir fiyata sattık. Daha fazla istendiği bildirildi. Bir Türk,
Rumca harfli Türkçe yazılmış
Pentateuch satın aldı. Bir başkası, aynı bölümün Ermenice harfli Türkçesini. Her ikisi de bu dilleri ağır aksak
okuyabiliyormuş. Orada 120 Kitab-ı Mukaddes bölümü, 35 dinî ve okul kitabı, 87
risale sattık.”14
Çarşılar: Arapkir’li eski vartabetlerden
Margos, Protestan olduktan sonra yerli misyonerlik yapmaya başladı. Şapelde
olduğu gibi sokakta da vaaz ediyordu. Öyle ki dükkanlarda, hanlarda, çarşılarda
herkes onu dinlemek zorunda kalıyorlardı.15 Tokat Đlahiyat Okulu
öğrencileri “Đsa’nın yolunu tanıtmak” amacıyla düzenli olarak çarşılara ve
hususi evlere gitmekteydiler.16 Zara’da açılan ilkokulun
öğretmenleri, çarşılarda vaaz ediyor, evden eve gezerek Protestanlığı tebliğ
ediyorlardı.17 Sivas Kilisesi’nde kurulan YMCA tarzı bir topluluğun
üyeleri, kitap satmak amacıyla çarşıda bir dükkan kiraladılar.18
Harput’a bir mil mesafedeki Husenik’teki pastör, öteki çalışmalarına ilaveten
çarşının yanında bir oda açtı. Günün belli saatlerinde, manevi konular üzerine
soru sormak isteyen kişiler onu ziyaret ediyor, anlattıklarını dinliyorlardı.19 Mardin’de de sırf ev ve dükkanları ziyaret eden iki Đncil- okuyucusu istihdam edilmişti.20
Kahvehaneler:
Tartışma ortamlarının yaratıldığı merkezlerin bir başkası da kahvehanelerdi:
“Đnsanlarda
kitap okumaya ve içindekileri kabule olan eğilim kendisine yeni bir kanal
buldu. Đncil hususi evlerde, kahvehanelerde ve benzeri yerlerde özgürce
münakaşa ediliyor. Bundan evvel kesinlikle dinî hakikate dair bu kadar
itidalli, tarafsız
münakaşalara rastlamamıştık. Üç yıl önce insanlar arasındaki tartışmalar, kiliselerinin ritüel ve
ayinlerini savunmaktan, Protestanların suiistimallerinden müteşekkildi. Şimdi
ise kahvehanelerde farklı mezheplerden kimselerin seviyeli tartışmalarını
işitiyoruz. Bunlar da Protestanların lehine sonuçlanıyor.21
14 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, June 1842, Vol. 38, s. 222.
15 James F. Clarke, “Sketches
of Native Assistants”, The Missionary
Herald, December 1854, Vol. 50, s. 378.
16 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (18 January 1855)”, May 1855, Vol. 51, s. 151; The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Van Lennep
(22 May 1856)”, August 1856, Vol. 52, s. 232.
17 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons
(7 December 1858)”,
April 1859, Vol. 55, s. 117.
18 Henry Riggs, “From Sivas”,
The Missionary Herald, June
1875, Vol. 71, s. 170.
19 Herman N. Barnum,
“The Thanksgiving of the Protestants (29 December 1876)”,
The Missionary Herald, May 1877, Vol. 73, s. 154.
20 The Missionary Herald, “The Mardin Station Work”, August 1885, Vol. 80, s. 318. Đncil okuyucusu
(Bible reader), evden eve dolaşarak Đncil öğreten ya da okuyan görevlilerdir. Đleride bahsedilecektir.
21 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Powers (31 December
1849)”, April 1850, Vol. 46, s. 125.
1850 sonrasının rahat ortamında artık kahvehaneler
açık hava okulları gibi işlev görüyordu. Herkes elindeki heceleme kitabını
orada okuyor, Protestanlıkla ilgili sohbet ediyordu.22
Adapazarı/Bahçecik’te bunlara şahit olan Dwight çok şaşırmıştı:
“Kısa sürede
Bahçecik’te bu ne değişim! Tek bir muhalif
nefes duyulmuyor. Bir Ermeniye
ait umuma açık bir yerdeki kahvehaneye Protestanlar sık sık uğruyorlar. Bu
sayede burası Đncil’in halka tebliğinde önemli bir merkez olmuş. Ermeniler her
gün orada okunan Tanrı Kelamı’nı dinliyor ve anlamıyla alakalı sorular
soruyorlar. Birisi bu okumayı bölmeye kalksa dükkan sahibi, o kişiyi bir Ermeni
olmasına rağmen dışarı çıkartıyor.”23
Misyonerlerin yetişkinlere ulaşmak için sokakta kullandıkları metotlar,
insanlara doğrudan ulaşmayı sağlayacak niteliktedir. Bir de kadınlara
ulaşabilecekleri ev içi tebliğ metotları kullanılmıştır.
1. 2. Ev Merkezli Din Eğitimi
Evlerde yapılan tebliğ çalışmaları ev toplantıları, ev okulu,
ev ziyaretleri ve ev dersleri olarak gruplandırılabilir.
Ev toplantıları:
Misyonerlerin tebliğ mekanlarından biri düzenli ev toplantılarıydı.
Đstanbul’daki ilk Protestanlardan Hohannes, Senekerim ve Paniyotes haftada bir
gün, Đstanbul’un seçkin bir genç topluluğuna Kitab-ı Mukaddes’i okuyor ve
izahını yapıyorlardı. Kendi çocukları da Đncil’den günde bir ayet ezberliyorlar
ve bunları haftalık toplantılarda ezbere okuyorlardı. Patrikhane okulunun
başöğretmeni Peştemalciyan da aynı çalışmayı,
kendi okulundaki öğrencilerle her akşam gerçekleştirmeye başladı.24
Öğretmen Hohannes evinde aile içi bir dua meclisi ihdas etti. Orada günlük
olarak Đncil okuyor; annesi ve kardeşiyle birlikte dua ediyorlardı. Ayrıca
haftada bir akşam evinde birkaç öğrencisiyle dua meclisi düzenliyordu.25
Msy. Goodell’a göre zamanla yeterli elemanlar yetiştikçe ev toplantılarının
sayısı artıyor, böylece kilise ve şapellerdeki işler hafifliyordu.26
Msy. Schneider ve ailesi Antep’te evlere yönelik iki
organizasyon gerçekleştirdi (1849). Birincisi, fertleri kişisel olarak
Protestanlaştırmak adına, en iyi eğitimi almış ve kendini bu yola tamamıyla
adamış kişilerden sekizini
seçtiler. Bunlar, kendilerini davet
22 The Missionary Herald, “Letter from Baghchejuk (22 December 1855)”,
March 1856, Vol. 52, s. 74.
23 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (Bahçecik, 23 February 1854)”,
May 1854, Vol. 50,
s. 140. Bu bölümdeki açık havada yapılan
tebliğ metotları ileride
bu defa yerli misyonerler tarafından uygulanacaktır. Onun örnekleri
ise son bölümde zikredilecektir.
24 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell
(1 February 1834)”,
October 1834, Vol. 30, s. 366.
25 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell
(22 September 1835)”,
April 1836, Vol. 32, s. 133.
26 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell
(25 October 1848)”,
February 1849, Vol. 45, s. 37.
edenlerin evlerine ikişer ikişer giderek akşam toplantıları düzenlediler.
Đkincisi de şehrin beş ayrı mahallesinde eş zamanlı olarak düzenlenen haftalık
kadın toplantılarıydı. Msy.bn. Schneider genç kızları ve hanımları bu
toplantılarda öğretmenlik yapmaları için hazırlıyor, yönlendiriyordu.27
Teftiş veya destek gezisi düzenleyen misyonerler, o
yörede kaldıkları süre zarfında ev sohbetleri düzenliyordu. Arapkir’e giden
Erzurum misyoneri Dr. Smith, “sabah dokuzdan akşam ona kadar evinin dinî
sohbetlerle dolup taştığını”28 yazıyordu. Aynı misyoner, o yöredeki
ev merkezli faaliyetleri hakkında şunları kaleme almıştı:
“Yerli kardeşlerimiz Đncil nurunun, hemşehrileri arasında yayılması için 1849’da iki farklı
organizasyon gerçekleştirdiler. Bunlardan biri, bireyler tarafından kişisel
ihtidalar; ikincisi ise şehrin değişik bölgelerinde halka açık haftalık ev
toplantıları düzenlemek. Bunlar iyi eğitilmiş ve en sadık kişilerden seçilen
sekiz kişinin atanmasıyla Mart ayında başladı. Bu kişiler akşamları ikişer ikişer,
davet edildikleri evlere gidiyorlar. Orada hakikati kabullenmeye hazır
komşuları da oluyor. Ama kimi zaman hanımının, babasının yahut bir akrabasının
muhalefeti yüzünden onu ikna etmek zorlaşıyor. Sistem aylarca devam etti. Fakat
yaz döneminde azaldı ve neredeyse terk edildi. Kasımda yeniden canlandı.
Ziyaret edilen ev sayısı 30’a yükseldi.”29
Diyarbakır’daki yaşlı Ermeni erkekler Đncil okumak ve
Hıristiyanlık konusunda müzakerelerde bulunmak üzere toplantılar yapıyorlardı.
Bu toplantılar dört farklı yerde oluyordu ve iki evde de Pazar günleri
toplanıyorlardı. Söylendiğine göre bu sayede 200 kişi biraraya geliyor,
cemaatin günlük konuştuğu dilde yazılmış Kitab-ı Mukaddes ile Amerikan
matbaalarında basılmış kitap ve risaleler okunuyordu.30 Hasköy
Yatılı Kız Okulu’na kızlarını gönderen Đstanbullu aileler, aynı zamanda
“güçleri yettiğince evlerini de misyonerlere açıyorlardı. Böylece misyonerlerin
onlara Đncil hakikatini anlatma
fırsatı doğuyordu.”31
Merzifon’daki faaliyetlerin önemli bölümünü bu türden
toplantılar teşkil ediyordu. Msy. Farnsworth’un yetişkinlere bir Đncil dersi
vardı. Salı ve Cumartesi akşamları erkekler için toplantı yapılıyordu. Sebt günleri de kadınlar Msy.bn.
Farnsworth’un başkanlığında
27 James I. Good, s. 31
28 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (9 November
1847)”, May 1848,
Vol. 44, s. 168.
29 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (18 February
1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 206.
30 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider (23 April 1851 günü)”, August
1851, Vol. 47, s.
267.
31 The Missionary Herald,
“Armenians, Annual
Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.
toplanıyorlardı.32 Merzifon’da evden eve yapılan haftalık dua
toplantılarına ortalama 70-80 kadın katılıyordu.33 Harput
civarındaki Haboosi köyündeki kadınlar için haftada üç kez toplantılar düzenleniyordu. Her birine 100’den
fazla kadın katılıyor; neredeyse tamamı okuma öğreniyordu. Halbuki on sene evvel
bu yörede tek bir kadın dahi okuma bilmiyordu.34 Đzmir misyoneri
Constantine, Pazar akşamları kendi evinde toplantı düzenleyenlerdendi. Buraya
katılanlar, din ve Protestanlık konularında hayli mesafe katetmiş kimselerdi.
Ayrıca Cumartesi akşamları gençlerle
bir toplantı yapıyordu.35 Bitlis misyoneri Knapp evinde 30-40
kişilik gruplara akşamları sohbet toplantıları düzenliyordu. Gençler yoğun
olarak katılıyorlardı.36
Ev toplantılarının farklı bir türünü Gedikpaşa’nın,
misyonerlerin deyimiyle, yılmaz hanımları
gerçekleştirdi. 19 Ocak 1889 Cumartesi günü mahallelerindeki Pazar okulu
çocuklarına, Yılbaşı Ağacı festivalini kutlasınlar diye evlerini açtılar. Msy.
Greene’in ifadesiyle, “bu kadar hevesli simalar,
bu derece mükemmel
ilahiler, Đsa’nın doğum hikayesine
bu denli vecde gelmiş dikkat, bu okulun güçlü etkisinin en muhteşem
delilleriydi.” Kutlama, öğrencilerin yıl boyunca okula devamlarına göre
hediyeler verilmesiyle sona erdi.37 Ayrıca bununla yetinmeyip
Gedikpaşa’nın güzel bir yerinde bir toplantı evi satın aldılar. Đstanbul
Protestan Kilisesi’ne çok yakın olan bu mekanda toplantılar yapılıyordu. Ayrıca
Msy.bn. Newell, Miss Twitchell, sonra Mrs. Schnedier ve Miss Gleason adlı orada
görevli hanım misyonerler evlerinde geniş çaplı toplantılar yapılıyordu.
Neredeyse her toplantıya 150 kişi katılıyordu.38 Đzmir
misyonerlerinin komşu toplantıları adını verdikleri faaliyet de bu bağlamda
düşünülebilir.39
Ev Okulları: Özellikle
kurumsal anlamda okulların açılmasından önceki dönemde revaçta olan veya
sonrasında henüz yeni el atılmış bir yerleşim yerindeki ilk faaliyetlerden
biriydi. Msy.bn. Temple,
Rum kızları için kendi evinde
dört beş kadar öğrencinin devam
ettiği
32 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett
(12 January 1854)”,
May 1854, Vol. L, s. 141.
33 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Tracy
(3 April 1868)”,
July 1868, Vol. 66, s. 227.
34 Herman N. Barnum, “Working
Churches”, The Missionary Herald, August 1870, Vol. 66, s.
249.
35 Mr. Constantine. “Progress at Smyrna”, The Missionary Herald, February 1882, Vol. 78, s. 62.
36 The Missionary Herald, “Some Out-Stations of Bitlis”, March
1883, Vol. 79, s. 106.
37 Joseph K. Greene, “Costantinople”, The Missionary Herald, April 1889,
Vol. 85, s. 139.
38 Joseph K. Greene, “Costantinople”, The Missionary Herald, April 1889,
Vol. 85, s. 138.
39 Moses P. Parmelee, “Awakening at Cesarea”, The Missionary Herald, May 1889, Vol. 85, s. 195.
bir okul açtı.40 Misyonerler, okuma öğretmek ve akabinde öğrencilerin eline Đncil verilmesini
sağlamak amacıyla yerli Ermenilerin açtığı ev okullarını da maddi açıdan
destekliyorlardı:
“1
Ağustos 1840. Bugün Đstanbul’daki Ermeni kız okulunu ziyaret ettim. Bu okul
bizden bir miktar maddi destek alıyor. Öğrenci sayısı şu an yirmi civarında.
Yazın, kışa nazaran daha az öğrencisi var. Çünkü yaz aylarında pek çok aile
şehir dışına çıkıyor. Okul, bir anne
ile iki kızının idaresindeki özel bir evde devam etmekte. Bugün onlara
sağladığımız desteği çekmek istediğimizi söyleme kararıyla gitmiştim. Zira şu
sıralar fonlarımız çok düşük. Fakat kızların parlak ve ümit vadeden hallerini
görünce, okudukları Đncil’i dinleyince, okuyabilen yirmi-otuz annenin, kendi
çocukları üzerindeki ve diğer yerlerdeki etkisini düşününce, onlara
sağladığımız katkıları geri çekeceğimizi söylemeye yüreğim el vermedi. Hayır,
bu çocukları cehalet ve günah içerisinde büyütecek olan evlerine geri göndermek
olmazdı. Eğer Amerika’daki Hıristiyanlar, bu değerli ruhların kurtuluşu için
feragat ederlerse biz bu yardımları sürdürürüz.”41
Kilis’in Farkin yöresindeki yerli vaiz Tomas’ın karısı
evinde yörenin kızlarını bir araya
getirerek küçük bir sınıf oluşturdu. Onlara okumayı öğretiyor, Kürtçe pratik
dersler veriyordu.42
Ev dersleri:
Gençlere ve hanımlara yönelik evlerde verilen derslerdi. Genellikle halktan
kimselerin ya da misyonerlerin evleri belirli günlerde böylesi toplantılara ve
derslere açılıyordu.43 Msy. Hamlin
evinde gençlere Đngilizce
dersleri veriyordu.44 Msy. Riggs 1842 yılı
kış döneminde kutsal metinleri çalışmaya hevesli 6-8 Rum genciyle kendi evinde
bir Đncil sınıfı açtı.45 Msy. Homes, Đznik’teki yerli Protestan
pastörün evinin nasıl da bir okul gibi kullanıldığını şöyle tasvir ediyordu:
“Đznik’e vardığımda Evanjelik Ermeni kilisesi pastörünün
evinde kaldım. Sebt günü saat dokuzda Đncil dersi veren öğretmenler pastörün
evine geldi. Gün boyu verilen Đncil dersinin bir saatlik dilimine katılmak için
bütün Protestan cemaati gelmişti. Burası, biri kadınlara, biri erkeklere ve biri de çocuklara olmak üzere birbirine açılan üç odadan
40 The Missionary Herald, “Joint Letter From the Missionaries (24
January 1838)”, September 1838, Vol.
34, s. 330.
41 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”,
July 1841, Vol. 37, s. 290.
42 James L. Barton,
“Work in Koordistan”, The Missionary Herald, March 1891, Vol. 87, s. 112.
43 Toplantı için açılan ev
örnekleri için bkz. The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Dunmore (7 May 1852)”, August 1852, Vol. 48, s. 235; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (21 June 1852)”,
September 1852, Vol. 48, s.
265; The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Dwight (23 February 1854)”, May 1854,
Vol. 50, s. 141; The Missionary Herald, “Armenians, Annual
Meeting”, September 1854, Vol. 50,
s. 267; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (22 September 1835)”, April 1836, Vol. 32,
s. 133.
44 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal
of the Mission”, April 1841, Vol. 37, s. 160.
45 The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”,
July 1842, Vol. 38, s. 274.
müteşekkildi.
Zemin, halı parçalarıyla kaplanmıştı. Oturmak için herkesin minderi vardı. Özel
öğretmenlerinin etrafında sekiz veya on iki kişilik gruplar oluşturdular. Her
birinin elinde kendi Đncil’i bulunuyordu. Uzun, beyaz saçlı adamların, 25
yaşlarındaki gençleri coşkuyla ve dikkatle dinlediklerini gördüm. Eski papaz
Harutun da oradaydı. O şimdi kadınlara öğretmenlik yapıyor.”46
Birkaç yıl sonra Đznik’te ayrı bir toplantı evi inşa
edildi. Bu ev iki amaç için yapılmıştı: Okul ve toplantı salonu. Üstelik bina
ahşaptı ve denize nazır bir tepenin üzerindeydi. Şehre gemiyle gelenlerin hemen
gözüne çarpıyordu.”47 Msy.bn. Powers de kadınlar için haftada iki
defa Đncil okuma ve dua için bir toplantı düzenliyordu.48 Sivas
misyoneri Parsons her Pazartesi akşamı kendi evinde bir ilahi söyleme dersi
veriyordu. Burada “Amerika’da gözde
olan ilahilerin temel ve güzel tonlarını öğrenmeye bir buçuk saat gayret
ediyorlardı.”49 Đstanbul Misyonu’nda, yetişkin kadınlara misyonerlik
yapması için bir hanım öğretmen istihdam edildi. Bu öğretmen ev ev dolaşarak
okuma öğretiyordu. Başlıca gayesi, kadınların Tanrı Kelamı’nı kendi kendilerine
okuyabilmelerini sağlamaktı.50 Harputlu yerli yardımcı Bedros’un
karısı evlere giderek kadınlara Đncil okuyor ve anlamını açıklıyordu.51 Merzifon’da 56 kadın evlerinde eğitim
alarak Đncil okumayı öğrendi.52
Bitlis’li pastör Baron Simon’un yazdığına göre, karısı ve oradaki kız okulunun
öğretmeni evden eve ziyaretlerde bulunarak din eğitimi veriyorlardı. Đlaveten
haftalık kadın toplantıları da düzenliyorlardı.53 Çoğu yerde ev
dersleri herkesin çok hoşuna gidiyordu:
“Erzurum’un
Elpis yöresindeki halk baştan ayağa dinî hakikate ilgi duyuyor. Köy
çocuklarının büyük bölümü yerli
yardımcımızın okuluna devam ediyor. Bütün evler onlara açık. Öyle ki, çok sayıda kişi sadece Pazar günleri değil,
her akşam toplanarak Tanrı
46 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (23 March 1849)”, June 1849, Vol. 45, s. 194.
47 The Missionary Herald, “Mr. Dwight’s Visit to Nicomedia
and Adabazar”, February
1852, Vol. 48, s.
47. Evini okul haline
getirenlerden biri de Hınıs pastörüydü: “Pastörün yaşadığı evde iki pencere
var. Biri, cam yerine kağıtlı, fakat demir parmaklıklarla korunuyor. Yemek
pişirme, yeme, uyuma, ders çalışma, misafir ağırlama gibi görevlerin hepsi
burada gerçekleşiyor. Burası pastörün ve ailesinin hastalıkta ve sağlıkta tek
barınakları. Diğer oda ise okul ve şapel olarak kullanılıyor, halbuki burası
ailenin rahatlığı için kullanılabilirdi. Ancak burası da Sebt günü
katılımcıları için dar gelmeye başlamış. En az 200 kişiyi alacak bir şapel
binası mübrem ihtiyaç.” The Missionary
Herald, “Mr. Richardson’s Visit to Khanoos”, March 1856, Vol. 52, s. 79.
48 The Missionary Herald, “Armenians, Annual
Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 268.
49 The Missionary Herald, “Letter from Mr. B. Parsons (15 November
1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 76.
50 The Missionary Herald, “Armenians, Annual
Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.
51 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wheeler
(13 November 1858)”,
March 1858, Vol. 55, s. 85.
52 Reports of the A.B.C.F.M. (1866) “Eastern Turkey,
The Armenians”, Boston
1866, s. 77.
53 George, C. Knapp, “Letters
from the Native Helpers”, The Missionary Herald, October 1867, Vol. 63,
s. 304.
Kelamı’nı
okuyup dinlemek için yerli yardımcımıza
baskı yapıyorlar. Yerli yardımcının
eşi de kızlarla ve kadınlarla sürekli meşgul oluyor.”54
Haçin’deki Đncil-okuyucusu
bir hanım günde en az 20 evi ziyaret ederek 25 kadına ders veriyordu.55 Zeytun’daki Đncil-okuyucusunun ise 17 düzenli
talebesi vardı. Kadın
bunları evlerinde haftada dört gün ziyaret ediyordu. Çarşamba günleri
ise hepsi ona derslerini dinletmek için geliyorlardı. Bu derslerde Đncil’in
yanı sıra okuma, sayı sayma ve ilahi öğretiliyordu. Sonunda dua toplantısı
yapılıyordu.56
Geyve civarındaki Kurtbelen Köyü’nün çocukları her
Cumartesi yerli vaizin evinde toplanıyor, ders yapıyorlardı.57 Haçin
ve civarında görevli
sekiz kadın 1885’te
günde ortalama
43 ev dersi düzenlemişlerdi.58 Sivas’taki iki Đncil-kadını 1889’da evden eve gezerek
90 öğrenciye okuma öğrettiler.59 Harput’taki Đncil-kadınları ise 1890 yılı boyunca toplam 700 çocuğa eğitim
verdi.60 Đki yıl sonra aynı yörede görevli 16 Đncil-kadını 500 çocuğa öğretmenlik yapıyordu. Üstelik bunların
çoğu Gregoryen aile çocuklarıydı.61 1893’te
ise Đncil- kadını sayısı 22’ye çıkartıldı.62 Merzifon
Đlahiyat’ta okuyan ve şehirde ikamet
eden on bir kız
kendi evlerinde Pazar dersleri düzenlediler. Böylece bu küçük gruplarda haftada
100’den fazla kişi toplanıyor ve
Tanrı Kelamı Đncil’in öğretilerini dinliyorlardı. Msy.bn. Gage bu on bir genç kıza yardım
ve teşvik için sırayla ziyaret
ediyordu.63 Mardin’deki 7 Đncil-kadını 1898 itibariyle toplam 288 çocuğa Đncil dersi verirken,64 bu sayı 1909’da
237’e yükseldi.65 1902’de Antep’te yedi Đncil-kadını istihdam edilmişti.66
54 Moses P. Parmelee, “Some
Out-Stations of Erzroom (8 February 1872)”, The Missionary Herald, June 1872, Vol. 68, s. 180.
55 Coffing, Josephine L. “Women’s Work in the Marash Field”,
The Missionary Herald, August
1873, Vol. 69, s. 248.
56 Josephine L. Coffing,
“Women’s Work in the Marash Field”,
The Missionary Herald, August 1873, Vol. 69, s. 248.
57 The Missionary Herald, “Annual Report, Organized Christian Work at
an Out-station”, August 1877, Vol. 73, s. 247.
58 Reports of The A.B.C.F.M. (1885). “Central Turkey Mission, Marsovan”, Boston 1885, s. 44.
59 Reports of The A.B.C.F.M. (1899). “Western Turkey
Mission, the Stations”, Boston 1889, s. 45.
60 Reports of The A.B.C.F.M. (1890). “Central Turkey
Mission”, Boston 1890, s. 46.
61 Reports of The A.B.C.F.M. (1892). “Eastern Turkey
Mission, the Stations”, Boston 1892, s. 46.
62 Reports of The A.B.C.F.M. (1893). “Eastern Turkey
Mission, the Stations”, Boston 1893, s. 46.
63 Charles C. Tracy, “Reaching
the Masses”, The Missionary Herald, August 1895,
Vol. 91, s. 323.
64 Reports of The A.B.C.F.M. (1898). “Eastern Turkey
Mission”, Boston 1898,
s. 65.
65 Reports of The A.B.C.F.M. (1905). “Eastern Turkey
Mission, The Stations”, Boston 1905, s. 78.
66 Reports of The A.B.C.F.M. (1902). “Central Turkey
Mission, Aintab”, Boston
1902, s. 63.
Ev vaazları:
Msy. Dwight, meslektaşı Goodell’ın evinde vaaz için düzenlenen bir odada
haftada iki defa Ermenice vaaz ediyordu.67 Riggs de kendi evinde
10-20 kişiye 1842 yılının üçte ikisinde Rumca vaazlar verdi.68
Harput’un Haboosi köyündeki yerli yardımcının karısı evden eve dolaşarak
Protestanlığı vaaz ediyordu. Köyün Ermeni papazı, onun, köydeki bütün kadınları
inancından döndüreceğinden korkuyordu.69 Harput’ta görevli Msy.bn.
Wheeler evlerdeki faaliyetlerini şöyle rapor etmişti:
“Her
Perşembe Msy.bn. Raynolds ile birlikte şehrin yeni bir mahallesine gidiyor ve
dua toplantısı düzenliyoruz. Böylece kilisemize hiç gelmemiş kimselerin bizi
dinlemesini sağlıyoruz. Bu kişiler Protest
diye isimlendirilmekten korkuyorlar. Fakat komşularının evine Đncil okumaya
ve dinlemeye, söylediğimiz hoş ilahileri dinlemek için geliyorlar. Kimi zaman
ben konuşurken, yahut Đsa’nın tatlı kelamını okurken pür dikkat kesiliyorlar.
Bir keresinde toplantı için yaşlı bir papazın evine davet edilmiştik. Bizi davet
eden, bu papazın geliniydi. Papazın karısı bu toplantı boyunca evde yoktu,
komşusuna gitmişti. Oradakiler bizim bulunduğumuz evden bir duman çıktığını,
sonra da büyük bir alevin yükseldiğini görmüşler! Demişler ki, Şeytan evi
terkediyor! Birçok kadın bunu gördüğünü söyledi. Onlara, ‘ben Đncil
okurken Şeytan çıkıp gittiyse ne güzel ve umarım tekrar girmez’ dedim. Şehirde
şimdi dua toplantısı yaptığımız üç ev var.”70
Ev vaazlarının faydası, kilise ve şapellerdekilerden
çok daha fazlaydı. Đnsanlar evlere bilhassa çevre baskısının yoğun olduğu
dönemlerde daha rahat gelebiliyorlardı. Erzurum’daki bir yerli yardımcının,
Msy. Chambers’a gönderdiği bir rapor bu gerçeği gözler önüne sermektedir:
“Bu
kış Manory’nin evinde günlük düzenli vaazlarıma başladım. Đlk önceleri bir tane
kardeşimiz katılıyordu. Bir süre sonra Gregoryenler de uğramaya başladı.
Etrafındakilere Đncil üzerine vaaz edildiğini duyurdular. Bir gün bize muhalif
olan zalim reisleri Hazar, Manory’nin evine geldi. Toplantıdaki biriyle işi
vardı. O da beklemesini söyledi. Bu vesileyle birkaç defa uğradı. Bir gün
fesini çıkardı ve dikkatle vaazı dinledi. Vaazdan sonra Hazar bana gelerek gözyaşları içerisinde hakikate ilgi
duyduğunu söyledi. Köyün reisiydi ve halk, ‘Hazar Protestan olduysa geriye kim
kaldı?’ diyordu. Diğer üç aile de bize katıldı.
Başlangıçta hiçbiri Protestan adını almak istemedi
ve kesinlikle şapele
67 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight
(18 January 1842)”,
May 1842, Vol. 38, s. 202.
68 The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”,
July 1842, Vol. 38, s. 274.
69 Crosby H. Wheeler, “Letter
from Mr. Wheeler (21 November 1857)”, The
Missionary Herald, March 1858, Vol. 54, s. 79.
70 Mrs. Wheeler. “Prayer Meetings at Harpoot (15
September 1870)”, The Missionary Herald,
January 1871, Vol. 67, s. 24.
girmeyeceklerdi.
Lakin kilise dışında vaaz ve ayinler yapıldığında oraya hepsi geldi. Ama artık
bütün engellemeler kaldırıldı ve yeni şapelimiz dinleyicilerle dolu.”71
Ev Ziyaretleri:
Özellikle misyoner hanımlar evden eve ziyaretler gerçekleştirir, ev
sahipleriyle tanışır ve ihtiyaçlarını sorarlardı. Bursa misyoneri Eliza
Schneider, istasyonun tüm fertlerinin
bölge halkını evlerinde ziyaret etmeye ve kendi evlerinde iade-i ziyaretleri
kabule büyük önem verdiklerini kaydetmektedir. Bu tür ziyaretleri mümkün
olduğunca faydalı kılmayı amaçlıyor
ve böylelikle dinî hakikatler konusunda insanları daha çok telkin etmeye
çalışıyorlardı. Uzun kış akşamları bu tür görüşmeler için oldukça müsaitti.72
Miss Parmelee Mardin’de açtığı
ufak çaplı okulunda
Đncil öğrettiği bir grup kadınla
birlikte haftada bir gün
öğleden sonra ev ziyaretlerinde bulunuyor, orada toplanan kadınlara Đncil
okuyor, sohbet ediyor ve hep birlikte dua ediyorlardı.73 Miss Powers
yanına aldığı beş kadın ve iki genç kızla ikişer ikişer ayrılarak Kessab
Köyü’nün değişik yerlerindeki Katolik, Ermeni ve Protestan aileleri ziyaret
ediyorlardı. Bu suretle her hafta 8- 25 arasında ev geziyorlardı. Bazen orada Đncil’den bir bölüm okunuyor,
bazen de bir risale. Toplu dua yapılmadan kalkılmıyordu.74 Msy.bn.
Allen de “Pazartesi günü Harput’un Đçme köyünde öğlene kadar evden eve
ziyaretlerde bulundum”75 diye yazıyordu. Protestan cemaatlerinin
çocuklar grubu da boş durmuyordu:
“Bu
çocuklar kendi akranları arasında evlerinde de çalışıyor. Kadınlar, yahut
kendilerine verilen isimle müjde
hamalları, bağış toplamak için haftalık dua toplantısı düzenliyorlar. Dua
ve karşılıklı teşvik için faaliyetleri ve olanları bildiriyorlar. Amaçları, yöredeki
800 hanedeki her kişiye müjdeyi yaymaktan başka bir şey değil. Okuma öğrenmek
isteyenlere öğretmesi için bütün zamanını evden eve dolaşmaya adayan birini
istihdam ettiler.”76
Urfa Protestan Kilisesi’ne bağlı kadınlar, çok
sevdikleri Miss Shattuck’un gitmemesi için American Board’a bir mektup
yazdılar. Orada Miss Shattuck’un ev ziyaretlerinden bahis de vardı:
“Miss
Shattuck’un kadınlar arasındaki faaliyetleri de övgüye değer mahiyette. Onun
evlerimize gelişi, zayıf ve hasta kız kardeşlerimizi ziyareti, 15-16 yaşları
arası kızlarımızı
71 Robert Chambers,
“Pakarich and Hazark”,
The Missionary Herald, June 1886, Vol. 82, s. 222.
72 Eliza Abbott Schneider, Bursa Mektupları [1846], çev. Neşe Akın, Đstanbul: Dergâh Yayınları, 2009,
s. 138.
73 Olive Parmelee, “Letter from Miss Parmelee (5 November 1870)”, The Missionary Herald, April 1871, Vol. 67, s. 117.
74 Miss Powers. “Darkness and Light”, The Missionary Herald, July 1871, Vol. 67, s. 218.
75 The Missionary Herald, “Touring by Mrs. Allen
of Harpoot”, May 1872, Vol. 68, s. 159.
76 The Missionary Herald, “Annual Report, Organized Christian Work at
an Out-station”, August 1877, Vol. 73, s. 247.
okula
gelmeye ikna edişi aramızda olağanüstü bir sevince neden oluyor. Yine onun
çabalarıyla gayret ve çalışma ruhuna sahip oluyoruz. Đkişer ikişer evden eve
gidip, özellikle Ermeniler arasında Đncil okumak ve onlarla manevi konuları
konuşmak için kadınların tayin edilmesiyle, aramızda gelişme sağlıyor. Bizim
gelişeceğimize ve aramızda güzel
şeylere ilgimizin artacağına inanarak, onun burada kalması Efendimiz Đsa’nın
davasının yayılmasının bir vasıtası olacaktır. Miss Schattuck’un burada
bırakılmasını rica ediyoruz.”77
Sivas Yüksek Okulu öğretmenlerinden Miss Blake ve
öğrencileri haftada 22 ev geziyorlardı.78 Talas’ta evden eve giden
öğretmenler herkese okuma öğrettiler.79 Van misyoneri Dr. Raynolds
da ev ziyaretleri yapanlardandı. “Elinden geldiğince kış aylarında dışarıdaki
insanlara ulaşmaya çabalıyordu. Akşamlarının büyük bölümünü, öğrencilerinin ve
diğerlerinin evlerine uğramaya ayırmıştı. Tatillerde de üç gününü bu uğramalarla
geçiriyordu. 60’dan fazla eve gidiyor, yaklaşık 40’ında insanları evde
buluyordu. Bir süre onlarla oturup sohbet ediyordu.”80
Ev ziyaretlerini misyoner kadınlardan başka yerli
Protestan kadınlar da gerçekleştiriyordu. Ancak bu kadınları misyonerler özel
olarak seçip yetiştiriyor, onlara maaş tahsis ederek ev ziyaretlerine
gönderiyorlardı. Bunlara Đncil- kadınları (Bible Women) adı
veriliyordu. Đstanbul’da 1866’ların başlarında bu isim altında beş kadın
istihdam edildi. Ücretleri Amerika Đncil Cemiyeti’nden ve
Ermeni ailelerden karşılanıyordu.81 Merzifon’daki 140 kadın ve kız,
dört Đncil-kadınının eğitimi altında
bulunuyordu. Bunlara okuma yazma öğretirken aynı zamanda iyi eşler ve iyi
anneler olmayı da öğretiyorlardı.82 Kayseri’deki yedi Đncil-kadını kendilerine gelen taleplere
yetişemediklerini yazmışlardı.83 1879’da Adanalı kadınlar arasında
“iki kadın işçi çalışıyordu. Biri evden eve ziyaretlerde bulunuyor ve Đncil
okuyor; diğeri kadınlara okuma ya da yazma öğretiyordu. Derslere ortalama
katılım 16’ydı.84 Tarsus’ta evden eve gezerek öğretim yapan bir Đncil-kadını istihdam edilmişti.85
77 The Missionary Herald, “Letter from the Women (10 April 1877)”, August 1877, Vol. 73, s. 249.
78 Reports of The A.B.C.F.M. (1882). “Evangelical Work”, Boston 1882,
s. 39.
79 Reports of The A.B.C.F.M. (1878). “Eastern Turkey
Mission”, Boston 1878,
s. 39.
80 George C. Raynolds, “Boys’
School at Van”,
The Missionary Herald, May 1886, Vol. 82, s. 185.
81 Rufus Anderson, C.2, s. 345.
82 Reports of The A.B.C.F.M. (1878). “Eestern Turkey
Mission”, Boston 1878,
s. 36.
83 Reports of The A.B.C.F.M. (1878). “Eastern Turkey
Mission”, Boston 1878, s. 39.
84 Life and Light. “Letter From Miss Spencer
(25 January 1879, Adana)”, March
1880, Vol. 10, s. 105.
85 Giles F. Montgomery, “The Revival at Adana”, The Missionary Herald, August 1884, Vol. 80, s. 317.
Msy.bn. Newell, Kumkapı’daki Đncil-kadınlarının yararlı faaliyetlerinden bahsederken, orada
açılan bir okuma odasında hafta içi dua toplantıları yapıldığını, Pazar günleri
de vaazlar verildiğini eklemekteydi. Buraların sorumluluğu elbette kendisine ve
meslektaşı Twichell’a aitti.86 Msy. Mead, Adana civarındaki
Engerli’yi ziyaret ettiğinde bir hafta sonunu, oradaki
Đncil-kadınlarıyla beraber evden eve ziyaretlerle geçirdi. Đki yerde kısa
vaaz verdi. Ortalama her evde 20 kadın oluyordu. Protestan ayinlerine
katılmayan tek bir kadın yoktu. Bunlar evlerinin ziyaret edilmesinden ve Đncil
dinlemekten memnun kalıyorlardı.87 Urfa’da sekiz farklı mahallede
kadın dua toplantıları 1890 yılı boyunca devam etti.88 Erzurum’daki Đncil-kadınları 1904 yılında bir ayda
185 evi ziyaret ettiler.89 Burdur’da görevli Đncil-kadınının hizmetleri cemaat kadınları arasında son derece
etkiliydi. Onun evden eve ziyaretleri çok sayıda ailede konuşuluyordu.
Isparta’ya gönderilen bir Đncil-kadını o
yörede çalışan yerli misyonerleri hayli cesaretlendirmişti. Ev ziyaretleriyle
çok önemli çalışmalar yapıyordu.90 Mardin Đstasyonu’na bağlı üç Đncil-kadını 52 kadına okuma
öğretiyordu. Bu kadınlardan ikisi hariç diğerleri Katolikti.91
Erzurumlu Đncil-kadını Digin Mariam
10 ayda 178 ev ziyareti gerçekleştirdi. Ayrıca her hafta iki gün Dr.
Underwood’un kliniğini ziyaret ediyor, bunlarla kalmayıp Türk kadınlarına da
Protestanlığı anlatıyordu. Onlar
özellikle Đsa’nın hayat hikayesini ilgiyle dinliyorlardı.92 Đncil-kadınları kaç eve gittiklerini,
orada neler yaptıklarını ayrıntılarıyla hanım misyonerlere rapor ediyorlardı.
Haçin’e ait bir misyoner raporunda konuyla ilgili şunlar yazılmıştı:
“Hıristiyan
kadınları motive etmek için yapılan çalışmalar sadedinde Haçin’deki metotlar
şöyledir: Yerli dört liderin nezaretinde 44 üye seçildi. Dikkatli bir eğitimden
sonra bunlar şehirdeki ev ziyaretlerine gönderildi. Đlk toplantıda, 144 evin
ziyaret edildiği, manevi konularda 407 sohbet
gerçekleştirildiği ve 162 kişiyle
birlikte dua edildiği rapor edilmiştir. Pek çok ailenin evinde
Kitab-ı Mukaddes’in ya da herhangi bir Hıristiyan kitabının bulunmadığı
görülmüştür. Đkinci toplantıda ise 300 ev ziyareti, 500 sohbet ve 259 kişilik
dua gerçekleştirilmiştir.”93
86 The Missionary Herald, “Constantinople-Gedikpasha Work”, June 1889, Vol. 85, s. 245.
87 The Missionary Herald, “Adana and Out-Stations”, August 1890, Vol.
86, s. 324. Đncil kadınları bu faaliyetlere ilaveten küçük çapta okullar da
açtıkları vaki idi. Örneğin, bir Rum köyü olan Dereköy’de ve Gümüş Köyü’nde bir
Đncil kadını 25-30 kadar Ermeni oğlan ve kızın devam ettiği bir okul
yönetiyordu. Aynı sayıda küçük öğrenci de vardı. The Missionary Herald, “From Various Out-Stations”, May 1889, Vol.
85, s. 195.
88 Reports of The A.B.C.F.M. (1890). “Central Turkey
Mission, Marash”, Boston
1890, s. 43.
89 Reports of The A.B.C.F.M. (1904). “Eastern Turkey
Mission, Erzroom”, Boston
1904, s. 66.
90 Mr. McNaughton, “Bourdour and Sparta”, The Missionary Herald, January 1906, Vol. 102, s. 36.
91 Mrs. Thom. “The Mardin
Station”, The Missionary Herald, June 1906, Vol. 102, s. 286.
92 Reports of The A.B.C.F.M. (1907). “Eastern Turkey
Mission, Erzroom”, Boston
1907, s. 75.
93 Josephine L. Coffing,
“Activity at Hadjin”,
The Missionary Herald, July 1885, Vol. 81, s.
281.
Ev ziyaretlerini vazgeçilmez kılan sebeplerden biri,
oradaki samimi atmosferin, birebir fiziksel temasın insanları Protestan mesajına daha açık
hale getirmesiydi. Nitekim Msy.bn. Mellinger’in gittiği bir evde, bu sıcak
ortamın kadınları nasıl sardığı görülüyordu:
“Ev
sahibi kadın ‘bizler Gregoryeniz. Ama siz evimize hoş geldiniz’ diyerek
geliniyle birlikte yere minderler döşemeye başladı. Birkaç dakika içinde oda
kadın ve çocuklarla doldu. Sonra o da yanıma oturdu ve ‘görüyorsun, komşularım
da Tanrı Kelamı’nı seviyor, onu dinlemek için geldiler’ dedi.
Konuşmamı büyük bir ilgiyle dinlediler. Benden bir daha gelmemi istediler, dinlemek için yine
toplanacaklarını söylediler.”94
Bir başka sebep ise okula gelemeyen kadınlara
ulaşmaktı. Örneğin Urfa’da altı yerli Protestan hanım haftada 150’den fazla evi
ziyaret ediyor, hane halkına öğretmenlik yapıyordu.
Gidilen yerlerdekilerin hepsi okula gidemeyecek yaşta kadın ve kızlardı.
Antep’li yaşlı pastör Krikore ile bir pastör yardımcısı beraberce evlerde
çalışıyordu.”95 Türkiye’deki kadınlara yönelik çalışmaları konu alan bir yazıda
kadınlara ulaşmanın önemi
ve metoduna da değinilmişti:
“Đlahiyat okullarımızdaki bayan öğretmenlerden Proctor,
Parmelee ve Seymour,
tatillerinin büyük bölümünü eski öğrencileri evlerinde ziyaret etmekle
geçiriyorlar; yahut yerli vaiz ve
pastörleri köylerinde ziyaret ediyorlar. Bu türden ziyaretler diğer günlerdeki
Hıristiyanlık etkisinden daha geniş ve kalıcı olmaktadır. Bu büyük imparatorluk
sathında Hıristiyan yuvalarının kurulmasında, kendi güzel vatanımızdan gelmiş
30 adanmış Hıristiyan kadının etkisini kim tahmin edebilir ki! Bu faaliyetin en
ilginç özelliği şudur: Amerika’daki Kadın
Misyonerler Birliği vasıtasıyla gönderilen bu misyoner kadınlar evlerdeki kız kardeşleriyle
yakın ilişki içerisindedir. Böylece
ev kiliseleri (home churches) arasında daha canlı bir uyanışa
muktedir olabilmektedirler.”96
1. 3. Kitap Dağıtıcılarının ve Kitap Çerçilerinin Din Eğitimine Katkıları
Yukarıda da işaret edildiği üzere misyonerlerin
insanlara doğrudan ulaşmasının ve onlarda dinleri konusunda bir merak, şüphe ve
sorgulama ruhu oluşturmanın yolu halkın konuştuğu dilde hazırlanmış
Đncil ve risaleler dağıtmaktı. Özellikle
okullara toplayamadıkları yetişkinleri yahut kendi dinlerinden başkasına asla yaklaşmayan, kilisesine sıkı sıkıya bağlı,
94 Miss Mellinger, “Women’s Work at Oorfa”,
The Missionary Herald, April 1893, Vol. 89, s. 148.
95 The Missionary Herald, “From Oorfa”,
November 1896, Vol. 92, s. 488.
96 The Missionary Herald, “Work for Women in Turkey”, October
1872, Vol. 68, s. 300.
kimi zaman da kuş uçmaz kervan geçmez yörelerde yaşayan
Rum ve Ermenileri yeni
mesajlarıyla tanıştırmak için bu yolu fazlasıyla kullandılar.97
Yerli yardımcıların
henüz yetiştirilmediği dönemde
Đncil ve kitap dağıtımından bizzat misyonerler sorumluydular. Fisk ve
Parsons, Issaverdens adında, defalarca Amerika’da bulunmuş Đzmirli bir Rum
genciyle beraber bir Roma Katolik papazı olan Mr. Davier’i görmeye gittiklerini
ve ona çeşitli kitaplar verdiklerini anlatırken kitap dağıtım görevini de
belirtmiş oluyordu:
“Issaverdens
beni, Đncil Cemiyeti’ne bağlı biri olarak takdim etti. Davier bunun üzerine
Cemiyet’e ve elden ele dolaşan tercümelere muhalif konuştu. O kadar hızlı ve
dur durak bilmeden konuştu ki, kendisine verilecek herhangi bir karşılığa
fırsat bırakmadı. Ona Martini’den, Napoli basımı Đtalyanca bir Ahit ile [meşhur
oryantalist] De Sacy tarafından yazılmış Fransızca bir Đncil takdim ettim. Đkincisine itirazları oldu. Ona bunun, bir Katolik
başpiskoposun onayıyla basıldığını gösterdim. ‘Ah, Fransa’da basım işlerinin
serbest bırakılmasından beri başpiskoposlar, insanların basılmasını
arzuladıkları her şeyi onaylamak mecburiyetinde kalıyorlar’ dedi.”98
Misyonerler çoğu zaman kitaplarını satmaları ya da
dağıtmaları için manastırlara, konsoloslara yahut o yörede ikamet eden
yabancılara bırakıyorlardı. Msy. Goodell ve Bird Đngiltere’nin Kıbrıs konsolosunu ziyaret
ettiklerinde ona dağıtması
için bir çok risale ve Đncil
bırakmışlar, ilaveten Dr. Payson’un Denizcilere Hitap adlı kitabını da
hediye etmişlerdi.99 Yerli yardımcılar yetiştikten sonra kitap
satıcılığı büyük oranda bu kişilerin sorumluluğuna verildi. Kitap satıcısı
olacak yerli yardımcılar, keşif ya da vaaz etmek maksadıyla belirlenen yörelere
gidenlerden ayrıydılar ve farklı yetiştiriliyordu. Onlar kitapların muhtevası
hakkında bilgi sahibi, en azından kitabın iddialarını savunacak kadar konuya
vâkıf, karşısındaki kişiyi ikna etme kabiliyeti olan kimselerdi. Yerli kitap
satıcıları bu görevi üç şekilde yerine getirirlerdi:
97 Bu nedenle misyoner
raporlarında, az çok okuma yazma bilen, işi gereği seyahat eden ve zengin
tabakadan kimselerin, misyoner kitaplarını okuyarak Protestan olduklarına dair
pek çok haber bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Urfa’lı Giraghos, Ağrı
yöresinden Atom, Karahisar’lı bir genç gösterilebilir. Sırasıyla bkz. The Missionary Herald, “Dr. Pratt’s
Visit to Oorfa”, April 1856, Vol. 52, s. 113;
George C. Raynolds, “A Gospel Triumph in
the Land of Ararat”, The Missionary
Herald, May 1895, Vol. 91, s. 213; The Missionary Herald, “Fruit from a
Small Seed”, Sivas Đstasyon Raporu, September 1879, Vol. 75, s. 344.
98 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Parsons
and Mr. Fisk”, September 1821,
Vol. 17, s.
275.
99 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell
and Mr. Bird”, August 1824, Vol. 20, s. 238.
(a)
Fuar ve Pazar kitapçılığı:
Daha çok halkın toplu halde bulundukları yerlerde satış ve tanıtıma giderlerdi:
“Balıkesir’deki fuara
kitaplarla gönderdiğim adam geri döndü.
Đzmir’den oraya gönderilen ve iyi miktarda da satış
yapmış bir başka kitap satıcısı olmasına rağmen, benim adamım geçen senekinden
daha fazla satmış. 139 adet Kutsal Kitap bölümü, 31 dinî okul kitabı ve 121
risale, toplam 291 nüsha da dağıtmış. Her ikisinin satışı geçen yıldan hayli
fazla.”100
Msy. Greene’in “kitapçım Baron Giragos, Balıkesir’de
Ekim ve Kasım ayları boyunca yapılan fuardan başarıyla geri döndü”101
cümlesinden, aynı fuara yıllar sonra da katıldıklarını anlayabiliriz. Nitekim
Msy. Hubbard Sivaslı Krikore’un pazarda 57
kuruşluk kitap sattığını (8 Temmuz 1882) kaydetmişti.102
(b)
Kitap çerçileri (colporters): Kitap
çerçileri yeni açılacak tarlalara seyahate çıkıyorlar ve günlerce, aylarca o
yörede kalıyorlardı. Đzmir misyoneri John B. Adger’in kitap çerçisi Alaşehir’e,
Kassaba’ya ve Kula’ya iki haftalık bir ziyarette bulunmuş ve aynı rotadan geri
dönmüştü (Aralık 1842).103 1843 yılında Harput Đstasyonu’na bağlı, sürekli köyden köye gezen dört
kitap satıcısı vardı. Biri Aleviler arasında, ikisi Kürtler arasında çalışıyordu.104
Yerli yardımcılardan biri Marmara kıyılarındaki pek çok Ermeni köyünü ziyaret
etti. Diğeri, Karadeniz kıyısındaki Varna şehrine gitti. Her ikisi de
yanlarında getirdikleri pek çok kitabı sattı veya satılması için oraya bıraktı.105
1853 yılında Protestan kilisesi mensubu 10 kişi kitap satıcısı olarak istihdam
edildi.106 Bir başkası da Đznik civarında görev yapıyordu:
“Son
yazdığımdan bu yana tarlamızın doğu kesimine bir kitap çerçisi gönderdik.
Diğerini de Đznik Körfezi’nin kuzeyindeki batı bölgelere gitmesi için ayarladık. Đznik’in kuzeyi ve doğusunda tamamen Türkler yaşıyor.
Birkaç yıl önce oraya bir kitap çerçisi göndermiştim. Aynı kişi yeniden gitti, yaya olarak köyden köye kitap ve risale sattı. Türkçe Đncil satışına yeniden başlayacak.”107
Kitap dağıtıcılarının ve çerçilerinin bu
faaliyetlerinin misyonerler nezdinde değişik anlamları ve rolleri vardı:
100 The Missionary Herald, “Extracts from The Journal
of Mr. Schneider” February 1843, Vol. 39, s. 71.
101 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Greene
(3 ve 31 Ocak)”, April 1865, Vol. 61, s. 111.
102 Edwin W. Martin,
s. 173.
103 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger”,
September 1843, Vol. 39, s. 350.
104 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dunmore
(15 October 1856)”,
March 1857, Vol. 53, s. 81.
105 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (Đstanbul, 18 November 1844)”,
April 1845, Vol. 41,
s. 111.
106 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1853, Vol. 49, s. 262.
107 Edwin E. Bliss, “Muhammedan Persecution”, The Missionary Herald,
January 1880, Vol. 56, s.
24.
1.
Gittikleri yerde ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan,
bir şiddete maruz kalmadan sağ salim
dönerlerse bunun anlamı, o beldenin tebliğe açık olduğudur. Sözgelimi bir
misyonerin, “kitapçı kardeşlerimiz Selanik’te yüzlerce kutsal metin sattı. Bir
Rum piskoposu tüm Bulgarca ve Rumca Ahit’leri ve diğer dinî metinleri satın
aldı”108 demesi Selanik’teki ilgiye ve orada rahat
çalışılabileceğine bir delil sayılıyordu. Baron N. adlı yerli kitapçı iki yıl
Kula’da çalıştı. Ancak Katolik piskopos ona engel olmaya çalışıyordu.109
Bu habere bakıldığında misyonerlerin gözünde Kula’nın işgali için vakit
gelmemişti. Oysa Sivas’ın Karahisar yöresinden umutluydular:
“Kitap çerçilerimden biri başarılı bir ziyaretten henüz döndü. [Sivas]
Karahisar şehrine altı haftalık bir geziye çıkmıştı.
Şehirdeki Türkler cahil ve bağnazlarmış. Sayıları 4.000 olan Ermeniler ise
açıkça önyargıdan uzak ve aydınlanma arzusundalarmış. Hiçbir düşmanlık
göstermedikleri gibi, birkaçı da davamıza dostça yaklaştılar. Ermeni okulunun
öğretmeni ve karısı, bir Ermeni tüccardan aydınlanmış
kişiler diye bahsetti. Đlki, yıllardır kitaplarımızı okuyormuş ve okulunda
çoğu kişiye bu kitaplardan veriyormuş. Yardımcımız
çok sayıda Ermeniyle, birkaç da Rum ve Türkle görüşme imkanı buldu. 50 dolar
değerinde Đncil ve dinî kitaplar satmayı başardı.”110
Bahçecik ziyareti sırasında oradaki kitap satıcısı
Amooga’nın gayretli çalışmalarını, “Kutsal Kitap!” diye, rahatça ve hiç
korkmadan sokak sokak bağırdığını111 gözlemleyen Msy. Everett, onun bir Türk kadısına Đncil
sattığını da raporuna
eklemişti.112 Amooga’nın aldığı
bu olumlu sonuçlara bakarak Everett meslektaşlarını buraya davet etti:
“Bahçecik
Köyü, kardeşlerimizin ve kitapçılarımızın her bakımdan girebilecekleri bir yer.
Kitapçı, kitap çuvalını arkasına alıyor ve gece yarısına kadar kahve kahve, ev
ev geziyor. Birkaç hafta evvel ona gönderdiğim 40 Kitab-ı Mukaddes ile 60 Yeni
Ahit’i satmış; şimdi 60 K. Mukaddes ve 100 Ahit daha istedi. Papazlar
saldırmaya ve yıldırmaya devam ediyor.
Bu güzel işe muhalif vaazlar ediyorlar ama sözleri boşa gidiyor.”113
108 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (Đstanbul, 26 March
1845)”, July 1845, Vol. 41, s. 227.
109 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April
1848)”, September 1848, Vol. 44, s. 311.
110 George F. Herrick, “Kara Hissar”,
The Missionary Herald, March 1866,
Vol. 62, s. 70. 1882 yılındaki kitap satıcısı ise Bedros adlı bir yerliydi.
Henry T. Perry, “Kara Hissar Re-Occupy”, The
Missionary Herald, January 1883, Vol. 79, s. 25. Aynı kişinin yakınlardaki
kasabalarda ve köylerde canla başla çalışması için bkz. The Missionary Herald,
“Kara Hissar”, March 1883, Vol. 79, s. 104.
111 The Missionary Herald, “Letter from Baghchejuk (22 December 1855)”,
March 1856, Vol. 52, s. 74.
112 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett
(25 January 1856)”,
May 1856, Vol. 52, s.
136.
113 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett
(19 December 1855)”,
March 1856, Vol. 52, s. 73.
1851’de Merzifon’un, 1854’te Tokat’ın işgal
edilmesinde Hohannes adlı kitap çerçisinin başarılı çalışmaları,114
Bayburt’un işgaline karar verilmesinde ise, Amerika Đncil
Cemiyeti’ne bağlı bir kitap çerçisinin “yörede açık bir kapı olduğu”
yönündeki raporu115
etkili olmuştu. Adana’daki kitap çerçisine gelerek bir kitap çerçisi isteyen
Tarsuslu Protestanlarının bu isteği yerine getirildi. “Derhal bir kişi
ayarlandı. Böylece Tarsus bir dış istasyon olarak işgal edilmiş oldu ve Aziz
Pavlus’un doğduğu şehir yeniden doğdu.”116
2.
Yeni açılacak tarlalara ilk olarak kitap satıcıları
istihdam ediliyordu. Nitekim Maraş bu yörelerden biriydi:
“Yerli
kardeşlerimizden birini Maraş’a gönderdim. Amacı kısmen keşif, kısmen Dr.
Smith’in gelip gelmediğini öğrenmekti. Bu kişiyi Antep ve civarında kitap
satıcısı olarak istihdam etmeyi istiyorum. Lakin anladığımıza göre Maraş
Ermenileri, orada kitaplarımızın satışını engellemek için enikonu tetikteymiş.
En iyisi beraberinde bir kitap yığınıyla değil, göğsünde bir Yeni Ahit’le beraber
gitmesini düşündük. Orada iyi bir fırsat yakalarsa iyi şeyler yapabilir. Birkaç
ay önce Halep’ten birisi kitaplarımızdan birkaçını satmak için almıştı.”117
Adıyaman’a da ilk önce bir kitap satıcısı
gönderilmişti. Ermeniler onu durdurmak için öldürmeyi bile planlamışlardı.118
Dolayısıyla buranın vakti gelmemişti. Vezirköprü’de119 ve
Çanakkale’de120 isee misyonerlik çalışmalarının ilk adımı, oralara
gönderilen kitap çerçileri ile
atılmıştı.
3.
Đlahiyat okulu mezunları çoğunlukla kitap çerçiliği
ile misyonerliğe başlıyordu. Bebek Đlahiyat Okulu öğrencileri 1853 yılı tatillerini çerçilik yaparak geçirdiler: “Đkisi Đznik Gölü
civarında kitap ve risale dağıttı. Neredeyse her yerde büyük bir samimiyetle
karşılandılar. Diğeri Kütahya’ya gitti; ayrıca Mihalıççık ve Bandırma’da da
etraflarına bir sürü insan toplandı.
Öyle ki, kahvehane sahipleri, kalabalık kendi dükkanlarında otursun diye
114 The Missionary Herald, “Mr. Johnston’s Visit to Tokat”, July 1849, Vol. 45, s. 236.
115 The Missionary Herald, “Baiboort”, December
1891, Vol. 87, s. 527.
116 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schnedier (8 March 1856)”,
July 1856, Vol. 52, s.
209.
117 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Johnston,
Aintab”, April 1848, Vol. 44, s. 131.
118 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schnedier (8 March 1856)”,
July 1856, Vol. 52, s.
208.
119 Julius Y. Leonard, “A Gratifying Visit to Vezir
Keopreu (17 July 1873)”, The Missionary Herald, November 1873, Vol. 69, s. 366.
120 The Missionary Herald, “The Dardanelles”, January 1888, Vol. 84, s. 21.
birbiriyle rekabet ettiler.”121 Aynı okulun üç yıl sonraki öğrencilerinden iki genç, Bahçecik
civarındaki üç köyde kitap çerçisi olarak çalıştılar ve mükemmel bir başarı
gösterdiler.122
1860 yılında Harput Đstasyonu’na bağlı 18 yerli
yardımcı vardı. Bunların beşi Harput Teoloji Okulu’nun öğrencileriydi. Kış
tatillerini öğretmenlik ve kitap çerçiliği yaparak geçiriyorlardı.123
Merzifon Teoloji Okulu’ndan mezun 25 yaşlarındaki bir genç, hem kilise
üyesiydi, hem de Çarşamba yakınlarındaki vahşi bir bölgede kitap çerçiliği
yapıyordu.124
Kitap çerçiliği görevi hiçbir dönemde önemini
yitirmedi. 1855 yılında Yozgat’a bir kitap satıcısı gönderildi. Oradakiler,
belli bir süreliğine kendileriyle ikamet eden bir kitap satıcısını daha evvel
görmemişlerdi.125 1857’de Bandırma’ya bir kitap satıcısı gönderildi.126
1879’da Đzmir’de görevli Msy.Bn. West’e yardım eden Đskoçyalı bayan Jaffray,
değişik dillerde kaleme alınmış binlerce risaleyi ve küçük kitabı Rumlara,
Fransızlara, Đngilizlere, Almanlara, Ermenilere, Yahudilere ve Türklere
dağıttı.127 1887’de Bursa ve civarındaki kitap satıcısı Keria Petri
idi. Bu kişi Bursa köylerinin hepsinden adından bahsettirecek hizmetlerde
bulundu.128 1888’de Boghos adlı bir Ermeni genci, YMCA’nın Ermeni
şubesi tarafından, sırtında kitap dengiyle Đncil dağıtması amacıyla Kayseri
civarındaki köylere gönderildi.129
Kitap satıcıları, 1856 Islahat Fermanı’nından
yararlanarak, devletten elde ettikleri fermanlarla daha rahat çalışıyorlardı.
Şöyle ki, Edirne’deki kitap satıcısı, elindeki Türk fermanı sayesinde kitap
dükkanının raflarında açıkça Türkçe Eski Ahit ve Yeni Ahit bulundurabiliyordu.
Bu çok önemli bir konuydu. Hele bir tanesini pencerenin önüne açık olarak
yerleştirmişti. Sokaktan geçenler rahatça okuyabiliyordu. Türkçe Ahitlerden 15,
Mezmurlardan ise 30 tane satmıştı.130 Aynı yıl
Türklere Đncil satmak
için Đstanbul’da bir kişi istihdam edildi:
121 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1853, Vol. 49, s. 262.
122 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons
(27 October 1856)”,
January 1857, Vol. 53, s. 16.
123 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Richardson
(31 December 1859)”, April 1860, Vol. 56, s.
104.
124 The Missionary Herald, “Troubled on Every Side”,
Mr. Leonard, June 1879, Vol. 75, s. 223-224.
Đlahiyat mezunlarının, kitap çerçisi
olanlarından, tezin Kurumsal Eğitim bölümünde de
bahsedilecektir.
125 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Farnsworth (11 May 1855)”,
August 1855, Vol. 51, s. 237.
126 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 283.
127 Maria A. West, “Smyrna-the Call for Books”,
The Missionary Herald, April
1879, Vol. 75, s. 147.
128 The Missionary Herald, “Among the Greeks”, August
1887, Vol. 83, s. 315.
129 The Missionary Herald, “Awakening at Cesarea”, May 1889, Vol. 85, s. 194.
130 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Morse,
(23 April 1858)”,
August 1858, Vol. 54, s.
252.
“Kutsal
Kitap satışı açısından Đstanbul’daki Türklere geniş bir kapı açılıyor. Birkaç
ay evvel Türklerle ilgili sıra dışı bir olayla ilgilenmiştim. Bazı Türkler
kitap depomuza Türkçe Kitab-ı
Mukaddes satın almak için başvurmuşlardı. Herkesin gelip geçtiği Galata
Köprüsü’nde Türkçe Kitab-ı Mukaddes satmak için bir adam istihdam edilmişti.
Adamın başarısı beklenenin çok üzerindeydi.”131
(c)
Kitabevi
Đşletenler: Misyonerler Đzmit’te bir kitabevi açtılar. Daha sonra Msy.
Everett orayı genişletti ve yeni bir kitap satıcısı daha buldu.132
Sivas misyoneri Parsons’un verdiği bilgiye göre doktor ve kitap çerçisi olarak
çalışan kilise görevlisi iyi işler yapıyordu. Kitapların ve ilaçların satıldığı
dükkanında her gün Ermenilerle dinî konularda tartışmaya giriyordu. Evanjelik
doktrinlerin ilerlemesini işiten ve gören Ermenilerin verdikleri cesaret hiç de az
değildi.133 Erzurum’da 1882’de yeni bir kitap satış evi açıldı.
Đçinde 10 dilde yazılmış Kitab-ı Mukaddes bulunuyordu. Tecrübeli ve güvenilir bir yerli Protestanın idaresinde satışlar gerçekten çok iyiydi.134
1. 4. “Cer Usulü” Din Eğitimi
Misyonerler, yanlarına yerli misyonerleri yahut staj dönemindeki ilahiyat öğrencilerini alarak, çeşitli köy ve kasabalara en az
bir hafta olmak üzere belli bir zaman dilimini orada geçirerek insanlara vaaz
ederler, kilise ayinleri düzenlerlerdi. Bilgili insanların halktan insanlarla
birebir temas etmesi, aynı ortamları paylaşması, görüş alışverişinde bulunması
ve sıkıntıların paylaşımı ve çözümü gibi pek çok yararları olan bu metot,
medrese sistemindeki “cer usulünü” çağrıştırmaktadır.135 Şüphesiz
misyonerlerin amacı yalnızca Protestanlığı anlatmakla sınırlı değildi. Aynı
zamanda evlatlarını misyoner okullarına göndermeleri için aileleri ikna etmek,
onlarla yüz yüze tanışarak bir güven tesis etmek, hanım misyonerlerin kendi
yaşantılarını yerli kadınlara göstermeleri suretiyle ailelerde bir özenti
oluşturarak o yörede okul açılmasını kolaylaştırmaktı. Ayrıca kız ve erkek
çocukların bu sayede daha kolay bir şekilde okullara gönderilmesini
sağlıyorlar, hatta ailelerinden çocuklarını alarak merkezdeki misyoner okuluna
yanlarında götürüyorlardı.
131 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett
(19 October 1855)”,
January 1856, Vol. 52, s. 15.
132 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Everett
(25 July 1851)”,
November 1850, Vol. 47, s. 373.
133 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Benjamin Parsons (6 January 1857)”, May 1857, Vol.
53, s. 144.
134 The Missionary Herald, “Progress in Erzroom”, November
1882, Vol. 78, s. 492.
135 Bilindiği üzere medrese
sisteminde, bir hocanın ve öğrencilerinin birlikte belli bir yöreye, belli bir
dönem için giderek orada kalması ve bu sırada halkı irşad etmesi faaliyetine
“cerre çıkmak” adı verilirdi. Daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Đpşirli, “Cer”,
DĐA, c. 7, s. 388-389. Bu nedenle misyonerlerin bu tür faaliyetlerinin daha iyi
anlaşılması adına bu tabirin kullanılması uygun görülmüştür.
Bazı örneklerle bu metodun nasıl uygulandığını
görebiliriz. Muş’a giden Msy. Peabody ve ekibi rahatsız edilmeden orada dört
gün kaldıklarını, insanların kendilerini ziyaret ettiğini, onlara, Đsa Mesih’e iman ve Tanrı vasıtasıyla tevbe
konusunu anlatmaya çabaladıklarını, pek azının buna ilgi gösterdiğini,
çoğunun babalarının gittiği eski yolda kararlı
olduğunu yazmıştı.136 Ayrıca yerli öğretmenlerden birini de başka
bir yere gönderdi:
“Dün
yerli kardeşlerimizden birisini, 2500 Ermeninin yaşadığı bir köye öğretmen
olarak gönderdik. Bu gence, Tanrı tarafından seçilmiş gözüyle bakıyorduk. Orada
elverişli bir tarlaya sahip olacaktı. Sadece okul için gitmeyecek, aynı zamanda
papazlara ve fırsat buldukça da köylülere Tanrı Kelamı’nın değişik şekillerde
eğitimini verecekti. Böylece Tanrı’nın Krallığı’nın o civara gelmesi için
Efendimiz Đsa’nın yolunu hazırlayacaktı.”137
Msy. Peabody’nin Muş, Bitlis, Van ve civarına
gönderdiği bu Ermeni yardımcı iyi haberlerle geri dönmüştü.138 Đki
yerli Ermeni temsilci de dört aylık bir gezi için Fırat nehri civarındaki
Ermeni bölgesine gönderildi. Kaldıkları süre zarfında Ordu’da bir dükkan
açtılar. Đnsanlar daha evvel hiç duymadıkları Đncil vaazını dinlemek için
buraya adeta “üşüştüler”. Sonra bu iki kişi Karahisar’a ve Eğin’e gittiler.139
Maraş ve Kilis bölgesinden Protestanlığa ılımlı yaklaşanlar olduğu haberleri
alınca bu yöreye yerli misyonerlerden birisi gönderildi. O da Kilis’te yaklaşık
200 kişiyle görüşerek vaziyet hakkında detaylı bilgiler edindi ve bunları
misyonerlere gönderdi.140
1850 yılı boyunca Antep civarında bulunan ve daha
evvel kitap çerçilerinin gittiği farklı misyonerlik noktalarını sekiz kişi
ziyaret etti. Bu kişiler orada on beş gün ile beş ay arasında bir süre
kaldılar. Altı tanesi evliydi, ailelerini Antep’te bırakmışlardı. Evlerinden
uzun süre ayrı kalmaları aslında misyonerlerin arzu ettiği bir şey değildi.
Bu gruptan biri Kilis çalışma sahasına o kadar ilgi duydu ki, birkaç ay sonra
karısını almak üzere köyüne geri döndü. Kendisini gerçekten Hıristiyanlığa
adamış olan karısı da, akrabalarını terkederek kocasıyla çalışmaya gitti; Kilisli
kadınlar arasında misyonerlik yapmaya başladı. Kız ve
136 The Missionary Herald, “Mr. Peabody’s
Tour to Diarbekir” April 1850, Vol. 46, s. 127.
137 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, June 1845, Vol. 41, s. 224.
138 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Peabody”, April 1846, Vol. 42, s.
117.
139 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (10 September
1845)”, December 1845, Vol. 41, s.
405-406.
140 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, May 1850, Vol. 46, s.
152.
erkekler için
bir okul açtılar. Yerli misyoner bununla da yetinmedi, Diyarbakır ve Antakya’ya
toplam dört aylık iki ziyarette bulundu.141
Polat Avedis adlı Đstanbullu bir yerli pastör Urfa’da
dört ay kaldı, çeşitli çalışmalara iştirak etti, ayrıca vaaz metinleri
hazırladı.142 Ertesi yıl yine tek başına Antep’te çalışmaya gitti. O
dönünce aynı yöreye bu defa Pastör Simon’un altı aylığına gitmesi planlandı.143 “Kilis, Kessab, Halep ve Urfa Ermenileri
için ehliyetli bir kilise üyesi, Fırat’a doğru yayılan iki köye misyonerlik
gezisine gönderildi. Ondan kısa ve cesaretlendirici bir rapor geldi.”144
Ertesi yıl yeni bir cer kafilesi daha yola çıktı:
“Kardeşlerimizden
yedisi, hakikatin bilinmesi adına bu yöredeki belli yerlere nokta ziyaretler
gerçekleştirdiler. Çoğusuyla bu sabah bir toplantı yaptım. Onlara bazı
tavsiyelerde bulundum ve birlikte dua ettik. Bütün kalpleriyle bu çalışmanın
içine girmek ister görünüyorlardı. Hepsi de aile reisi. Beşi,
karısını ve çocuklarını geride bırakmış; ikisi, uzun süredir aileleriyle birlikte
olmadıklarından onları yanlarında götürüyor. Đkisi Maraş’a, ikisi Besni ve
Adıyaman’a, biri Diyarbakır’a ve biri Kilis’e gidiyor.145
Bu grubun gidişinden altı ay sonra Kessab’dan gelen
haberler sevindiriciydi. Büyük küçük, kadın erkek 120-130 kişiden müteşekkil
bir Protestan cemaati oluşturuldu. Açılan okulda 20 öğrenci okuyordu; 8-10
yetişkin kadın da okuma öğreniyordu. Müstakil bir ibadet yerleri mevcuttu. Dinî
ayinler için hafta boyunca ve Sebt günleri üçer defa toplanıyorlardı.146
Divrik’e gönderilen bir yerli yardımcı daha sonra Sivas,
Tokat, Amasya ve Merzifon’da da bir
süre kaldı. Merzifon’da geçirdiği iki ay boyunca her akşam evinde toplanan çok
sayıdaki insana Đncil’i vaaz etti. Sebt günleri 25-30 kişilik ayini yönetti. Đncil doktrinleri lehine
halkın geneli üzerinde iyi bir etki bıraktı. Ardından o bölgede bir istasyon
kuruldu.147 Đznikli yerli misyonerlerden bazıları her Cumartesi
akşamı Bahçecik’e gidip Pazartesi dönmeyi adet edinmişlerdi. Kaldıkları sürece
orada vaaz ediyorlardı.148 Arapkir’den de yerli yardımcılar cerre
çıkarılmıştı:
“Geçen
hafta iki yerli yardımcımız Malatya’ya gitti. Diğer ikisi Alevi köylerine bir
başka geziye çıktı. Bu ikisi Eğin’deki
seyahatlerinden yeni dönmüştü.
Eğin’deki yardımcı
141 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (18 February
1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 208.
142 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (18 February
1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 208.
143 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight
(6 August 1851),
November 1851, Vol. 47, s. 374.
144 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider (20 January 1851)”,
May 1851, Vol. 48, s.
160.
145 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, February 1852, Vol. 48, s. 40.
146 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider
(17 June 1852)”,
November 1852, Vol. 48, s. 332.
147 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Powers
(15 October 1851)”,
January 1852, Vol. 48, s. 21.
148 The Missionary Herald, “Mr. Van Lennep’s Visit to Baghchejuk”, February 1854, Vol. 50, s. 34.
misyon için bir ev bulmayı
başarmışlar. Ayrıca kitaplarımızın satışı için bir tezgah açılmış. Eğinli iki kardeşimiz birkaç
günlüğüne Malatya’ya gidecek.”149
Akşehir kilisesi, bir süredir “manevi bir rehber ve
yönetici isteğiyle sıkıntıdaydı.” Bu yüzden Msy. Ladd, Đsa’nın müritlerini
yüreklendirmek ve desteklemek üzere iki ay boyunca orada çalıştı.150
Kalabalık nüfuslu Zara’da çalışan yerli yardımcı da ilerleme kaydettiğini, iyi
yönde işaretlerin olduğunu, Evanjelik
hakikat dostlarının sayıca arttığını rapor etmişti.151 Harput
gençlerinin çoğu, öteki gençler için çalışmak maksadıyla her Pazar günü komşu
köylere gidiyordu.152
Msy. Tracy, Amasya ziyareti sırasında, geçici olarak
buraya hizmet için yerleşen Merzifon Đlahiyat Okulu öğretmenlerinden Avedis’in
çok faydalı işler yaptığını görmüştü. Protestanların sayısının 160’a
yükselmesinde hayli emeği vardı.153 Merzifon Teoloji Okulu’nda
görevli Msy. Riggs, yoğunluğu sebebiyle 1883 kışında yapacağı seyahatte
zorlanmıştı. Ancak sonradan Karadeniz kıyılarında bir gezi yaptı. Diğer
yerlerdeki vaaz ve ziyaretlerinden sonra nihayet bir Cuma günü Samsun ve
Çarşamba vaizleri eşliğinde Kapıkaya
dağına tırmandı.154
Erzurum’a bağlı Pasin Yaylası’na giden Msy.bn. Powers,
Msy. Chambers ve karısı, orada bir haftadan fazla kalarak gerek oradaki
okullarda, gerekse halkın arasında çalıştılar.155 Rumların büyük hafta adını verdikleri Rumların
yılbaşını, Msy. Crawford, yanlarında özel bir eğitimle Merzifon Teoloji
Okulu’na hazırladıkları Rum genci Keria Joannie ile birlikte yaya olarak birkaç
Rum köyüne giderek geçirdiler. Yataklarını ve iki valiz Kitab-ı Mukaddes ve
risaleyi bir eşeğe yükleyerek yola koyuldular. Ziyaret edecekleri ilk yer,
Bursa yakınlarındaki bir köydü.156 Harput’ta görevli Miss Seymour
ile Miss Barnum, Arapkir ve köylerindeki Evanjelik çalışmalarla meşgul oldular.
Beraberlerinde giden bir misyoner yoktu. Eskiden Redvan’da olan, ama o sırada Diyarbakır’da görev yapan Pastör Kavmé onlara
yardım etti.
149 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Richardson (22 August 1856)”, December 1856, Vol. 52, s.
376.
150 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (26 May 1856)”, August 1856, Vol. 52, s.
228.
151 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons
(7 December 1858)”,
April 1859, Vol. 55, s. 117.
152 Herman N. Barnum,
“The Thanksgiving of the Protestants (29 December 1876)”,
The Missionary Herald, May 1877, Vol. 73, s. 154.
153 Charles C. Tracy, “Marsovan, the Evangelical Work”,
The Missionary Herald, March 1879, Vol. 75, s. 103.
154 Edward Riggs.
“Ordination at Kapoo Kaya”, The Missionary Herald, May 1884, Vol. 80, s. 185.
155 Robert Chambers, “Erzroom-Self-Help”. The Missionary Herald. July 1883, Vol. 79, s. 263.
156 Mr. Crawford. “Among
the Greeks”, The Missionary Herald, August 1887, Vol. 83, s. 314.
Altı dış istasyonu ziyaret ettiler. Her Protestan aile onları evine davet
etti. Ayrıca kadınlara toplantı düzenlediler.157 Msy. Caleb F. Gates
20 Ocak 1895 Pazar sabahı Miss Seymour’la birlikte Harput’tan Hulakegh Köyü’ne
gitmek üzere yola koyuldular. Termometre sıfırın altında 10 dereceyi
gösteriyordu. Ağır bir sis vardı. Köy iki
saatlik uzaklıktaydı. Yaklaşık 150 haneden 40’ı Protestandı. Ancak “bütün köy Đncil’in mayasıyla
mayalanıyordu.”158 Bu başarı, soğuğu ve çektikleri sıkıntıları
unutturmuş olmalıydı.
Đlahiyat Öğrencilerinin Cerre Çıkmaları: Đlahiyat
öğrencileri pratiklerini artırmak ve daha fazla sosyalleşmek adına cerre
çıkarlardı. Nitekim Bebek Đlahiyat Okulu öğrencilerinden biri, 1847 tatili boyunca misyonerlik turu yapmak için Đznik ve Adapazarı’na gitti.159 1849
yılında da aynı okuldan bir öğrenci tatilde Marmara civarında bir gezi yaptı.
Diğerleri ise iç bölgelerdeki değişik yerlerle sürekli bağlantı kurdular.160
Msy. Dunmore ile karısı Erzurum’a bir gezi düzenlediler. 24 Mayısta
Diyarbakır’dan yola çıktıklarında yanlarında Bebek Đlahiyat Okulu’ndan altı
genç onlara eşlik ediyordu.161 Bir başkası da Simon’du:
“Eski
öğrencilerimizden biri olan Simon Vartabet, öğretmen olarak Đznik’te başarıyla
çalışmış, pastör Hohannes’e de uzun yolculuğunda refakat etmişti. Şimdi ise iç
bölgelerde daha uzağa gidecek bir Evangelist olarak atanmaya hazırlanıyor.
Bunun için bizimle teoloji derslerini
takip ediyor. Đznik’te bir öğretmen ve diyakoz olarak iyi bir derece elde eden
ve inancında ataklık gösteren Simon, Hınıs bölgesine gidecek. Genelde dindar
öğrencilerimiz arasında güzel bir misyonerlik ruhu var. Onlardan bir kısmı yaz tatillerini
kitap satıcısı olarak
geçirmeyi istiyor. Dördünü
gönderecek vasıtaları bulduk.
Đkisi Kartal, Bahçecik,
Havacık gibi yerlere; ikisi Silivri, Tekirdağ, Malkara taraflarına gittiler.
Öğrencilerin, kendileri tarafından ihdas edilen bu hareketten memnun
kalacaksınız.”162
Tokat Đlahiyat Okulu da aynı metodu uygulayarak
öğrencilerini sahada yetiştiriyordu. Türkiye’deki misyonlara yardım için
Đngiltere’de kurulan Türkiye’ye Yardım Cemiyeti (Turkish Aid Society)’nin cömertliği sayesinde bu öğrencilere kıyafet sağlandı. Đkisi,
Sivas’ta
157 Barnum, Herman N. “The Pathetic Story of
Persecution”, The Missionary Herald,
January 1893, Vol. 89, s. 28.
158 The Missionary Herald, “Yesterday’s Work in a Village”, April 1895, Vol. 101, s. 149.
159 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight
(16 January 1847)”,
May 1847, Vol. 43, s.
151.
160 Cyrus Hamlin, “The Seminary
at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849,
Vol. 45, s. 399.
161 The Missionary Herald, “Mr. Dunmore’s
Journey to Erzrum”,
November 1852, Vol. 48, s. 333.
162 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin
(1 May 1853)”, August 1853, Vol. 49, s. 233.
vaizlik yapan biriyle Niksar’da, diğer ikisi bir öğretmen eşliğinde
Zile’de turlara başladı.163 Maraş misyoneri Goodale, zorlu geçen bir
cer yolculuğunu şöyle anlatmaktadır:
“Maraş’a
gitmek üzere yola koyulduk. Grubumuz Miss Proctor, okullarımızda okuyan ve
tatil için memleketlerinden gelen üç genç kız, misyonda istihdam ettiğimiz iki
delikanlı, Paşanın verdiği iki süvari, iki uşak bir de katırcıdan oluşuyordu.
Saat 11’de gecenin sessizliğinde atlarımızı sürerken haydutların baskınına
uğradık.”164
Mardin Teoloji Okulu’nda, Sebt günlerinde öğrencilerle
birlikte civar köylere gerçekleştirilen seyahat uygulamaları boşa gitmemişti.165
Merzifon Teoloji Okulu’ndan Bursa’ya gelen altı öğrenci, 1872 kışı boyunca
Bursa Đstasyonu sınırları dahilinde çalıştılar. Üçü, daha evvel işgal edilmemiş
yerlerde görev yaptı.166 Aynı okulun bir sonraki cer faaliyeti de göz
kamaştırıcıydı:
“Merzifon
Teoloji Okulu mezunlarından biri, hiç kimsenin gitmeye istekli olmadığı bir
yere gitme niyetini bize açıkladı. Tıpkı vaiz olmaya niyetli Amerikalı
gençlerin yaptıkları gibi hemen hepsi kış tatillerini bu gibi yerlere gidip
vaaz ederek geçirdiler. Ayda yaklaşık 6 dolar kadar maaş aldılar. Bu miktarın
yarısından azı, yeme içmeye, kalanı da kıyafet ve kitaplara harcanıyor.”167
Maraş Teoloji Okulu öğrencileri 1873 yılı tatillerini
Şar adlı bir köyde geçirdiler.168 “Teoloji Okulu’nun imtihanları
Cuma günü yapıldı. Pazar günü kilisenin pastörü Mardiros, yeni vaizlere ve bu
kış çalışmak için köylere gidecek olanlara özel bir vaaz verdi”169
diyen Msy. Barnum, yeni cer adaylarına özel yetiştirildiklerini belirtmiş
oluyordu. Erzurum Yüksek Okulu’nda okuyan Hınıslı
gençlerden dördü, kış öğretmeni olarak
köylerde altı ay boyunca
163 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Van Lennep (31 July 1855)”, November 1855, Vol. 51, s.
333. Planlanan bu gezilerin
sonuçları, yıl sonu raporunda şöyle yer bulmuştu: “Geçen yıl Niksar’ı bir,
Zile’yi iki kere ziyaret ettiler. Mr. Van Lennep Zile’de 10 gün geçirdi. Para
ihtiyacı bu türden misyonerlik çalışmalarımızı engelliyor. Niksar’da ilgi çok
azdı ama Zile’de sorgulama durumunda ve Protestanlığa açılmaya hazır çok kişi
vardı. Bazı öğrencilerimiz Sivas’a gitti. Geri dönenler bu şehirde çalışıyor.
Sivas’la Tokat arasındaki köylere bir gezi düzenlenmesini bekliyoruz.” The Missionary Herald, “Armenians,
Annual Reports”, September 1856, Vol. 52, s. 264.
164 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Goodale
(30 September 1862)”,
January 1863, Vol. 59, s. 18.
165 Mr. Pond. “Theological School at Mardin 15
November 1871)”, The Missionary Herald,
April 1872, Vol. 68, s. 116.
166 Richardson, Sanford. “Broosa, Native Preachers (30
December 1871)”, The Missionary Herald,
June 1872, Vol. 68, s. 175.
167 Judson Smith,
“Marsovan Seminary”, (12 February 1873),
The Missionary Herald, June 1873, Vol.
69,
s. 201.
168 Henry Marden, “Haçin-A Muhammedan Convert”,
The Missionary Herald, September
1875, Vol. 61,
s. 272.
169 Herman N. Barnum, “The Schools at Harpoot (21
November 1877)”, The Missionary Herald,
March 1878, Vol. 74, s. 77.
hizmet verdiler ve bu yolla eğitim masraflarını karşıladılar.170
Aynı şehirdeki kız ilahiyat okulu öğrencileri de Ekimden Nisana kadar cerre
çıkıyorlardı. Evli hanımlar kocalarıyla beraber gidiyordu.171 Msy.
Riggs Kastamonu’ya giderken yanında Antep Koleji’nden bir genci de yanlarında götürdüler.172
Merzifon’daki okul tatillerinde ikişerli gruplar
halinde turlar yapılırdı. Bu turlara Amerikalı misyonerler, Merzifon Kız
Okulu’nun bayan hocaları, kolej profesörleri, ilahiyat eğitimi görmüş
talebeler, şehir kilisesinin temsilcileri katılırdı.173 Harput
Đlahiyat Okulu’ndan on
öğrencinin misyonerlik coşkusu Dr. Barnum’un kaleminden şöyle yansımaktadır:
“On
öğrencimiz okul kapanır kapanmaz kendilerini bekleyen köylere gittiler. Bu
çalışma için büyük bir coşkuyla yola çıktılar. Hepsini bu kış tek tek ziyaret
etmeyi ve pratik tavsiyelerde bulunmayı umuyoruz. Geçen Pazar günü onlardan
birinin yanına gittim. Sergilediği enerji ve itidalli davranışından dolayı
memnun oldum. Papazı ve kilisesi olmayan bu köyde birkaç gün içerisinde ilgi
uyandırmayı başarmıştı.”174
Buraya kadar okuduğumuz verilerden şu sonuçları
çıkarmamız mümkündür: Misyonerler, yanlarına yerli yardımcıları ve ilahiyat
öğrencilerini alarak, onlar sayesinde halktan kimselerle daha kolay temas kurma
ve onları yakından inceleme fırsatı yakalamışlardır. Kendileri, sayıca ve imkan
bakımından ülkenin en ücra köşelerine kadar gidemeyeceklerdi. Oysa gönderdikleri
kişiler kanalıyla eş zamanlı olarak her yerleşim biriminden haberdar
olabiliyorlardı. Yöre halkının
bir yabancıdan ziyade,
kendi milletlerinden olan kimseleri daha çabuk kabullenecekleri gerçeği de cer
usulünü sürekli ve değerli kılmıştır. Öğrencilerin cerre çıkmaları
ise, onların yetişmesinde sayılamayacak yararlar sağlamıştır. Bu durumda
günümüzün modern din adamları yetiştirme metot ve anlayışının yeniden
yapılandırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
1. 5. Okuma Yazma Seferberliği
Halk için yapılan misyonerlik faaliyetlerinin bir
başka cephesi, özellikle kadınlar yönelik başlatılan, ancak okuma öğrenmek
için herhangi bir kuruma gidemeyecek durumdaki
170 The Missionary Herald, “The Erzroom
Church”, November 1883, Vol. 79, s. 450.
171 C. O. Van Duzee,
“Erzroom Female Seminary”, The Missionary Herald, January 1875, s. 34.
172 The Missionary Herald, “An Unfrequented Region”, November
1891, Vol. 87, s. 484.
173 White, s. 136.
174 Herman N. Barnum, “The
Theological Students- A New Out-Station”, The
Missionary Herald, April 1892, Vol. 88, s. 161.
yetişkin erkekleri de kapsayan okuma seferberliği idi. Misyonerlere göre
okumayı öğrenmek “doğru dinin” nimetlerinden biriydi:
“Doğru din [Protestanlık] gerçekten
mükemmel bir şey. Đnsanın içini olduğu kadar dışını da değiştiriyor. Bu sadece
onun ahlaki cihetiyle alakalı değil, bütün görüntüsünü değiştirmek suretiyle
tavırlarıyla da alakalıdır. Yine doğru
din, zekayı ve düşünceyi harekete geçirir. Bizim küçücük cemaatimizdeki
kadın zihninin uyanışını hayal dahi edemezdik. Kilisenin her kadın üyesi
okuyabiliyor. Bu marifet pek çok örneklerle,
kalpteki takva dürtüsünden zihne veriliyor. Bu ruh şimdi kiliseden bütün
cemaate yayılıyor. Hatta anne ve büyükanneler dahi, Kutsal Kitab’ı kendileri
tetkik edebilmek için okumayı öğreniyorlar.”175
Antep’teki cemaatten pek çok kişi, hakikate ilgi
duyduklarından itibaren okumayı öğrendi. Oysa daha önce ancak bir iki kadın
okuyabiliyordu. Đstasyon açıldıktan bir yıl sonra 10’dan fazla erkek, 28 kadın
okuma öğrendi. 10-15 kişi de okumayı söküyordu. Misyonerler bütün bu
çalışmalarla “Hayat Kelamının (Word of Life), sadece niyette kalmasını değil
esas olmasını”176 istiyorlardı. Erzurum’da sabah akşam Đncil okuyan
fertler ve aileler vardı. Arapkir ve diğer beldelerden kimseler, Kutsal
Kitab'ın manasını öğrenmek için toplantılar yapıyordu.177 Antep’te
bir Ermeninin, kendi dükkanında okuma öğrenmeye çalışması, yoldan geçmekte olan
bir papazın dikkatini çekti. Papaz sinirli bir şekilde şöyle bağırdı: “Şuraya
bakın! On bir yaşındaki Protestan bir kız, ak saçlı dedelere ders veriyor. Bunu
ne siz ne de Piskoposunuz yaptı kilisede!”178 Diyarbakır’da 20
yetişkine ya evlerinde yahut okullarda okuma öğretiliyordu. Üstelik bu
gençlerin büyük kısmı, Protestan ibadetlerine ya nadiren katılan, ya da hiç katılmayan ebeveynlerin çocuklarıydı. Ermeni, Yakubi ve Katolik ailelerden geliyorlardı.179
Okuma seferberliği evleri dolaşarak kadınlara okuma
öğretimini de içeriyordu. Bu metoda erken dönemlerde başlanmıştı. Msy.
Goodell’dan özel dersler alarak kendini Protestanca yetiştirmeye gayret eden
bir papaz, çok sayıda Ermeni kadına kendi evlerinde okuma da öğretiyordu.180
Okuma seferberliğinde çocuklar istihdam ediliyordu ve bunlara minik öğretmenler (little teachers) adı
verilmişti:
175 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Van Lennep (19 May 1847)”,
August 1847, Vol. 43, s.
272.
176 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, May 1850, Vol. 46, s.
158.
177 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (2 March 1850)”, June 1850, Vol. 46, s.
203.
178 The
Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith, Aintab (18 February 1850)”,
June 1850, Vol. 56, s. 207.
179 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Walker (14 April 1854)”, July 1854, Vol. 50, s.
209.
180 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”,
July 1842, Vol. 38, s. 272.
“Okuma
öğrenmiş olan kırk çocuğun, evli barklı hanımlara öğretmenlik yapmaları için
istihdam edilmesi çoğu kimseye ilginç gelecektir. Bu çocuklar okuma öğretmek
maksadıyla evlere gidiyor ve kadınlara verdikleri ders başına bir para (sentin onda biri) alıyorlar.
Bir ders yarım saat sürüyor. Bazı çocuklar bu şekilde günde dört beş para kazanıyor.”181
Antep’te kadınlara okuma öğretmek maksadıyla çocuklar,
okul saatlerinden sonra evden eve gidiyorlardı.182 Kayseri’de 30
kadın on dört yaşlarındaki bir gençten okuma öğreniyordu. Bu gence, bu hizmeti
karşılığında bir çift kışlık ayakkabı alınacaktı. Ancak heceleme kitabına büyük
ihtiyaç vardı. Üç kadın daha okuma öğrenmek istiyordu. Fakat 100 para
tutarındaki heceleme kitabını alamayacak kadar fakirlerdi. Kadınlar aralarında
95 para topladılar. Bu parayla onlara heceleme kitabı aldılar.183
Güney Ermeni Misyonu’nda 1860 yılı
itibariyle 300’den fazla kadın “minik öğretmenlerden” ders alıyordu. Okuma
bilmeyen erkekler için de akşam kursları açılmıştı. Birçoğu da Pazar
okullarında okuma öğreniyordu.184
Harput’ta kadın erkek yetişkinlerden birkaç yüz kişi,
evden eve dolaşan çocuklar tarafından eğitiliyorlardı. Şehirde daha ileri
yaşlardaki yetişkinler ise, Harput Đlahiyat Okulu öğrencilerinden aynı usulle
ders alıyordu. Söz konusu öğrenciler, bu hizmetleri karşılığında ufak bir
miktar para alıyorlardı. Şehirde 1861 yılında, her biri yirmişer dakikalık bu
tür derslerden yaklaşık 6.500 ders verildi. Yanı sıra minik öğretmenler tarafından epeyce kişiye de dış istasyonlarda ders verildi.185
Maraş’ta okuma öğrenen kadın sayısı 200’dü (1861). Đki
erkek yerli yardımcı tüm vakitlerini, evden eve gidip okuma öğreterek
geçiriyordu. Okullardaki 40 civarında çocuk da, günlerinin bir bölümünü bu işe
ayırıyordu. Maraş cemaatindeki neredeyse her kadın okuma öğrenmekle
uğraşıyordu. Bu gayretler, Gregoryen ve Katolikler arasında da öğrenme arzusunu harekete geçirdi. Onlardan da
50’den fazla kadın okuma öğrenmek maksadıyla Protestan okullarındaki bazı kızlardan ders alıyorlardı.186 Ertesi sene sonunda minik
181 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Anderson
(Aintab, Syria, 27 October 1855)”,
February 1856, Vol. 42, s. 40.
182 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 266.
183 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett
(25 January 1856)”,
May 1856, Vol. 52, s.
135.
184 The Missionary Herald, “Southern Armenians, Station Reports”, September
1860, Vol. 56, s. 264.
185 The Missionary Herald, “Station Reports
1861”, October 1861, Vol. 57, s. 302.
186 The Missionary Herald, “Station Reports
1861”, September 1861, Vol. 57, s. 278.
öğretmenlerin bugüne kadar eğitim
verdiği yetişkin kadın sayısı 180’e çıkmıştı. Maraş’ta bu yolla okuma öğrenen
kadın sayısı yaklaşık 200’dü.187
Erzurum’un Pakariç Köyü’nde Amerikalılar gelmeden
evvel sadece bir iki kişi okuma biliyordu. 1886 yılında ise on beş yıllık hummalı bir çalışmanın sonunda 90 Ermeni hanesinin 88’inde günlük dilde yazılmış Kitab-ı
Mukaddes bulunmaktaydı. Bütün köy “aydınlanmıştı.” Hatta oradaki eski kilisede
de Đncil her Pazar günü günlük konuşulan dille okunuyordu. Rapor yazarına göre “uyanmış vicdanlar,
ihtiyaçları olan şeyleri eski kiliseden ziyade yeni şapelde buluyorlardı.”188
Ordulu kadınların okumaya ilgisi o kadar büyüktü ki, aileleriyle ilgilenmek
yerine okuma öğrenmeye başlamışlardı.189 Özel maaşlarla evlere
giderek çeşitli faaliyetlerde bulunan Đncil-kadınları
aynı zamanda okuma da öğretiyorlardı:
“Harput’taki çalışmalarımızın önemli bir kısmını
kadınlara yönelik çalışmalar oluşturuyor. Baştan beri, sözde
Hıristiyanların evlerine Đncil’i sokmak için özel gayretler sarf edildi. Yaşlı genç bütün insanlar
onu okumaya hazırlandı. Şu an yaklaşık
20 Đncil-kadını istihdam
ettik. Masraflarını, 600 öğrenciden alınan ücretin bir bölümü karşılıyor. Bu
kadar az masrafla bu kadar verimli bir faaliyet kesinlikle yoktur. Zira bu
kadınlar, Protestanlığı kabul etmemiş ama Đncil-kadınlarına öğrenci olmuş kimselerin yaşadığı evlerde nezaketle karşılanıyor.”190
Hummalı bir şekilde okuma öğretilmesinin temel
amaçlarından biri, hiç şüphesiz, insanların eski kiliselerini Đncil ışığında
sorgulamalarını ve yeni görüşlerden haberdar olmalarını sağlamaktı.
1. 6. Amerikan Teknolojisinin Din Eğitimi Yolunda
Kullanılması
Misyonerler ülkelerinden getirdikleri bazı alet ve
makinaları, insanların ilgisini çekmek
ve onlara bu vesileyle yaklaşmak için kullanmayı ihmal etmemişlerdi. Zaten ilk
geldikleri dönemde kamuoyu, yeni bir ülke olan Amerika ile ilgileniyor,
vatandaşlarına hürmet ediyordu. Bunda Osmanlı Devleti’nin Amerika ile
başlattığı siyasi ve diplomatik ilişkilerin etkisi büyüktü. Msy. Schneider ilk
izlenimlerini kaydettiği raporunda insanların, Amerikalılara gösterdikleri
hayranlık karışımı iltifatları yadırgamış gibiydi:
187 The Missionary Herald, “Central Turkey,
Station Reports”, August
1862, Vol. 58, s. 247.
188 The Missionary Herald, “Pakarich and Hazark”, June 1886, Vol. 82, s.
222.
189 The Missionary Herald, “Ordoo-A Religious Quickening”, August 1888,
Vol. 84, s. 354.
190 The Missionary Herald, “Sketch of Harpoot Station”,
April 1892, Vol. 88, s. 146. Đncil-kadınlarının
faaliyetlerine Ev Merkezli
Din Eğitimi başlığında değinilmişti.
“Ülkemiz,
Yeni Dünyada olması hasebiyle Türkiye’den bu kadar uzak olmasına ve onun
hakkında bilgisizlik hüküm sürmesine rağmen; nasıl oluyor da ismi bir şeye onur
veriyor, ya da merak uyandırıyor; doğrusu bu bana gülünç geliyor. Geçen
bayramlar süresince sakalar, halkın arasında ‘Amerikan suyu!’ diye bağırarak
satış yaptılar. Bununla suyun taze
olduğunu kastediyorlardı. Çörekçiler, mamullerini satarken, ‘Amerikan
tereyağından yapılmıştır!’ diyorlar. Devekuşuna ‘Amerikan kuşu’ adını
takmışlar. Ne garip bir tesadüftür, Amerikan yapımı bir fırkateyn şimdi kaptan
paşanın sancak gemisi.”191
Nitekim Msy. Henry H. Jessup’a göre matbaayı, petrol
gazını, dikiş makinesini, fotoğrafı, pirinç saatleri ve yel değirmenlerini
Suriye havalisine ve Osmanlı topraklarına ilk defa onlar sundular. Köylüleri
Amerikan tarım aletleriyle tanıştırdılar.192 Bu yolla hem insanlara
daha kolay yaklaşıyor, bu sayede onlara daha sempatik görünüyor, hem de
ülkelerinin ürünlerini buralarda tanıtıp pazarlıyorlardı.
1870’lere gelindiğinde teknolojik alet ve makinelerin
Osmanlı’ya girişi hızlanmış ve çeşitlenmişti. Msy. O. P. Allen bir raporunda,
kendisine Amerika’dan gönderilen alet ve makineleri listelemişti: 102 adet
tınaz makinesi, yün için kullanılan 53 adet keten ipliği çarkı, 2 adet elde
eğirme çıkrığı, 6 adet dingil (masura), 1 adet el tezgahı, 2 adet harman
makinesi, 2 adet yuvarlak dikiş makinesi, 2 adet örme makinesi, 1 adet buğday
değirmeni, 1 adet çırçır makinesi, 1 adet saban.193 Halkın bunlara
teveccühü ise satırlarına şöyle yansımıştı:
“Tınaz
makineleri hayli pahalı ve çok zor bulunuyor. Öyle ki ağaç işiyle uğraşanlar
özellikle harman zamanı neredeyse talep bile edemiyorlar. Bir tane bulmak için
yirmi mil uzaktan bir adam gelmişti. Bulamayınca hayal kırıklığından ağlamıştı.
Birisi de Muş yaylasına doğru 200 mil doğuya gitmişti. Çünkü rüzgar,
bulundukları yerde çok yavaş esiyordu. Bu yüzden buğday sonbahar yağmurlarına
kadar kalıyor, çoğu ziyan oluyordu. Đyi bir harman makinesi bu memlekette
müthiş bir şekilde aranıyor. Lakin Amerika’daki en iyi makinelerimizi buraya
getiremedik. Buranın insanları samanı hayvanlara yedirmeye alışkınlar. Bu şekilde kırılınca
hayvanların yemediğini söylüyorlar. 3.000 yıllık gelenekleri değiştirmek kolay değil. Ancak
yine de Batı medeniyetinin gelişmiş metotlarına yol vermek zorundalar. Đncil ve
Hıristiyan medeniyeti Ermeni milletinden sınırları kaldırdı. Onlar da yeni bir manevi hayata
olduğu kadar, yeni bir fizik
hayata da gözlerini açtılar. Bu
topraklarda ilerlemeye, yeni girişimlere, yeni metotlara, yeni makinelere,
faydalı olan her
191 The Missionary Herald, “Extracts from The Journal
and Letter of Mr. Schneider”, April 1837, Vol. 33,
s. 156.
192 Henry H. Jessup, “American Missions in the Turkish Empire”,
The Missionary Herald, November 1894, Vol. 90, s. 482.
193 Orson P. Allen, “Missions
and Progress (6 January 1871)”, The
Missionary Herald, May 1872, Vol. 68,
s. 162.
şeye açıktan bir istek var. Şayet bu duygusuz ‘hasta adam’
sağlığa kavuşma alametleri gösteriyorsa, bunu başaran şey, ülkedeki ilerlemeler
ve yönetimle ilgili reformlardır.”194
Araştırmacı Robert Daniel’a göre, Osmanlı
coğrafyasındaki Hıristiyan toplulukların kültürel ve ekonomik gelişmeleri
olmasaydı, Protestanlık çok az gelişirdi. Hatta bu konuyu misyonerler o kadar
önemsediler ki, zirai aletleri, elbise dikmeyi, değişik zanaatları ve icatları
yaymak için bilimsel konuları ve edebiyatı yerlilere öğretmeyi bir görev
saydılar.195 Halka açık bilimsel deneyler ve konferanslar
düzenleyerek muhatap kitlelerini genişletmeyi hedeflediler. Örneğin, Msy.
Dwight’ın evine gelen deney meraklıları arasında Protestanlar ya da kalbi
ısınmaya başlayanlar dışında yeni simalar da vardı:
“Bu
akşam kadın ve erkek yirmi Ermeni
beni ziyaret etti. Bazısı Katolikti, bazısı bize
fena halde düşmandı. Öğrendiğime göre dünya işlerine dalmış zihniyetteydiler.
Elektrik deneylerini, güneş sistemi modelini ve diğer araç gereçleri görmek için
gelmişlerdi. Hepsini gösterdikten sonra onlara bir vaaz okudum. Sadece meraktan
bana dikkat kesilseler de, daha önceden görmediğim bu kişilere hitap etme
fırsatı bulmuştum.”196
Bilimsel deney merkezli Protestanlık tebliği Msy.
Hamlin’in seyir defterine tarihleriyle
birlikte şöyle kaydedilmişti:
“17 Mart 1844. Komşularımızdan 17 kişi bu akşam
uğradı. Rum, Ermeni, Katolik Ermeni ve Türkler olmak üzere dört farklı milletten ve dört farklı dindendi bu
kişiler. Onlarla sohbet etmek için dört farklı dil konuşmak ihtiyacı hasıl
oldu. Rumca, Ermenice, Fransızca ve
Türkçe konuşuyorlardı. Onlara Colt’un bataryasını gösterdim. Basit bir deneyle bunun
mümkün olduğunu onlara
gösterinceye kadar oldukça
kuşkuyla ilgilendiler. Ateşin
bu kadar uzağa su vasıtasıyla geçmesi fikri onları adeta çarpmıştı ve bu
yeniliğin detaylarıyla fazlaca ilgilendiler.197
28 Haziran 1844. Topkapı
Sarayı taraflarından dört Türk genci, Ermeni arkadaşlarıyla fiziksel aletleri
görmek için bize geldiler. Bir iki saat dostça sohbet ettik. Devlet hizmeti
için bir eğitim sürecindeymişler. Nihayetinde paşalık makamına kadar
yükselebileceklermiş. Sarayda ve bahçelerinde dolaşmak için beni davet ettiler.198
194 Orson P. Allen, “Missions
and Progress (6 January 1871)”, The
Missionary Herald, May 1872, Vol. 68,
s. 162.
195 Robert Daniel,
“American Influence in the Near East before
1861”, American Quarterly, Vol. 16,
1864, s. 83.
196 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”,
July 1842, Vol. 38, s. 274.
197 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”,
March 1844, Vol. 40, s. 79.
198 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”,
March1844, Vol. 40, s. 81.
16 Kasım 1844. Galvanik
elektrik cereyanı ile tedaviyi arzulayan komşu köyden bazı felçlilere, iki
öğrencimle bu aygıtları gönderdim. Đyi haberlerle geri döndüler.”199
Kayserili yerli vaiz Baron Keropi’nin Salı akşamları
verdiği bilimsel ve biyografik konferansları
iyi bir dinleyici kitlesi
takip ettiğinin200 bildirilmesi, 1865’lerde bile bu metodun kullanıldığını göstermesi
bakımından anlamlıdır. Đnsanların dikkatini çekmede ve onların hayranlığını
celbetmede misyoner evlerinin tefriş tarzı önemliydi:
“Kuzey
Türkiye’nin değişik yörelerinde misyonerlerin ikametgahları, fiziki ortamı
iyileştirmede ve maddi mülkiyeti kışkırtmada son derece etkilidir. Bir
misyonerin evi, çoğunlukla, yöredeki beyaz badanalı, penceresinde camı olan ilk
evdir. Bacası, içeriye tütmeyen bir bacadır. Amerikan arabası (vaggon) en kaba
yapılmış at arabalarından daha nitelikli, ilk tekerlekli araçtır. Elbette
karısının dikiş makinesi de türünün ilk örneğidir. Zanaatları ve yetiştirdiği toprak mahsulleri, emekten tasarruf ettiren makinelerin reklamını yapmaktadır. Bu da insanların
daha büyük ve daha az yakıt tüketen
makinelere sahip olma isteğini
tahrik etmektedir.”201
Msy. Jewett Sivas’a ilk gidişinde “bıçak ve çatalla
yemek yiyişim, yerde değil seyyar yatakta yatışım, çay ve soğuk su içmem,
dahası sigara içmeyişim sürekli merak kaynağı oldu”202 derken,
zımnen, muhataplarını modern hayat unsurlarıyla daha ilk karşılaşmada etki
altına aldığını vurgulamış oluyordu. “Üç yıl önce hiç bilinmeyen vagonlar
yollarda işliyor, Rumeli’den mülteci taşıyor. Bu da yol yapımına öncülük
ediyor. Colt marka tabancalar çarşının her yerinde satılıyor, her katırcının,
yolcunun ve Çerkez eşkıyanın elinde bulunuyor. Patates de pazarlarda şimdi bir
meta”203 diyen Msy. Tracy, diğer meslektaşı Marden gibi,
“Protestanlığı kabul etmenin, aynı zamanda teknolojiyle de tanışmak demek
olduğunu” sıklıkla vurguluyordu:
“Şark
insanını kendi haline bırakırsanız tamamen atalarının gelenekleriyle yetinir ve
daha iyisini istemez. Batı medeniyetiyle bağlantı kurmaz. Ancak kalbi, Đncil
hakikatinin etkisiyle hayata ısınınca
zihni uyanır ve saat, kitap,
cam pencere ve değirmen taşı ister.
199 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, July 1844, Vol. 40,
s. 227. Hamlin, gelen misafirlerine bu ilginç deneyleri göstererek, teknolojiyi
tebliğde kullanmayı, hep gündemde kalmayı sürdürüyordu. Kendisi de bunu dile
getirmektedir: “Hafta içinde Đznik, Adapazarı, Suriye, Đskenderiye, Varna,
Odessa, St. Petersburg, Merzifon, Eğin ve Muş’tan ziyaretçilerimiz oldu. Onlara
bilimsel deneyler gösterdik. Kitaplarımızdan aldılar ve hakikatleri dinlediler.
Bu deneyler ve kitaplar, saygın ailelerde sohbetlerin en baş konusu olacak ve
hiç şüphesiz Ermeni zihninde genel bir uyanış gerçekleştirecektir.” Bkz. The
Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, March 1844, Vol. 40, s. 81.
200 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Giles (17 February
1865)”, June 1865, Vol. 61, s. 168.
201 Edwin E. Bliss, “Indirect
Results of Missionary Labor in Northern Turkey”, The Missionary Herald, September 1876, Vol. 72, s. 281.
202 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett
(18 January 1855)”,
May 1855, Vol. 51, s.
150.
203 Charles C. Tracy, “Turkey
since the War”, The Missionary Herald, March 1879, Vol. 75, s. 90.
Aslında
New York’tan Akdeniz’e gelmek üzere ayrılan her gemi dikiş makinesi, saat,
marangoz aletleri ve Hıristiyan medeniyetinin bazı değişik araç gereçlerini de
getiriyor. Şarklının bizzat elinde tuttuğu Kitab-ı Mukaddes’in dışında hiçbir
yerde bulunmayan bu gibi şeyler, yerlilerin taleplerini karşılamaktadır.
Yolunuzu Arapların, Türklerin, develerin,
eşeklerin ve köpeklerin kalabalıklaştırdığı gürültülü dar bir sokağa
çevirdiğinizde, Amerikan dikiş makinesinin tıkırtısı ya da bir Amerikan orgunun
tatlı nağmeleri kulaklarınızı dolduracaktır. Çok uzaktaki vatanınızdan, çok
eski bir dostunuzun sesi sizi karşılamış gibi olacaksınız.”204
Misyonerlerin teknolojiyi, din eğitiminin hizmetinde
kullanarak, perişan bir hayat süren Ermeni ve Rumların, bırakınız estetiği,
insanca yaşamaya bile elverişli olmayan ev ortamlarını bu şekilde düzeltmeye
uğraşmışlardır. Böylece, çalışmamızın ileri bölümlerinde de görüleceği üzere, yenilenen dinî görüşlerin, nasıl da
kaliteli bir hayat tarzına sebep olduğu hem diğer Hıristiyanlara hem de
Müslümanlara gösterilmiş oluyordu.
3.
PROTESTANLIK TELKĐNLERĐ KARŞISINDA TÜRKLER
American Board misyonerlik teşkilatının Osmanlı topraklarında faaliyete başlamasının
ilk ve temel amacının, Yahudilere ve Müslümanlara Protestanlığı tebliğ etmek
olduğu daha evvel dile getirilmişti. Ne var ki bu yolda ciddi engeller söz
konusuydu. Msy. Jonas King Malta’ya geldiğinde, Đngiliz
misyonerler William Jowett’in
ve Joseph Wolff’ün
de bulunduğu bir toplantıya
katıldı (1822). “Aralarında misyonerlik meselelerini görüştüler. Ele aldıkları
bir konu da Müslümanlara vaaz etmenin,
hayatlarını tehlikeye atıp atmayacağı ile ilgiliydi. Jowett şunu tavsiye etti: ‘Onların
yanlışlarıyla açıktan açığa mücadele etmeden önce dillerini, geleneklerini ve
halkın önyargılarını öğrenmeye hayli fazla bir zaman (5 yıl, belki daha fazla)
ayıralım. Bu süreden sonra cesaretle ve şevkle açık açık Müslümanlıkla mücadele
mutlak vazifemizdir.’”205 Toplantıda bulunan Msy. Pliny Fisk de
şunları söyledi:
“Đncil’de, ‘size bu şehirde
eza ettikleri zaman ötekine kaçın’ [Matta, 10 / 23] denildiği gibi Müslümanlar bize eza ettiklerinde,
onlara tebliği sürdürelim diye Tanrı’nın başka yollar açmasını beklemeliyiz.
Hepimiz hayatta kalma ihtimallerimizi kaybedeceğiz yahut en azından bu
memleketten sürgün edileceğiz. Belki misyon bile durdurulacak. Hıristiyanlığı
yeniden canlandıralım, Türklere bunun ne olduğunu gösterelim. Onlara dinleri
hakkında sorular sorun, ama onları dinlerinden döndürme konusunu açık dille
söylemeyin. Bu, Araplar arasında daha az tehlikeli
olurdu, lakin Türkler
arasında tedbirli olmak
204 Henry Marden, “Central Turkey”,
The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 49.
205 F.E.H.H. Jonas King:
Misisionary to Syria, New York: American
Tract Society, 1879, s. 90.
zorundayız.
Müslümanlara yanlış yolda olduklarını söylemek mecburiyetinde değiliz. Ancak
onlara Đncil’in nurunu göstereceğiz. Müslümanlar Henry Martyn’e dilini keseceklerini söylediklerinde Tanrı
onu korumuştu. Birbirimizden ayrı hareket etmemeliyiz.”206
Đlk misyonerlerden Eli Smith de 1833’de kaleme
aldığı Đncil’in Yayılması Bağlamında Müslümanlığın Şu Anki Tutumu başlıklı
makalesinde “Müslümanları, dinleri konusunda tartışma yapmaya hoşgörülü hale
getirmek bir şeydir, dinlerinden başka bir dine dönmeye hoşgörülü hale getirmek
başka bir şeydir. Aciz Müslümanın ruhu, bir misyonerin Đslam dini konusunda
soru sormasına katlanamıyor. Zaten bir misyoner bir Müslümanı vaftiz etse
karşısında kanunu bulur”207 dedikten sonra şunları ilave etmekteydi:
“Türkiye’deki hiçbir Hıristiyan, sahte
peygambere kötü söz söylemeye cüret edemez. Misyonerler de [Hz] Muhammed’e
kötü söz söylemeyi istemiyor; açıkça tartışarak onun sahte bir peygamber olduğunu ispatlamayı istiyorlar.”208
Đngiliz misyoner Leider, The Missionary Herald’ta (1832)
yayınlanan bir makalesinde Müslümanlar arasında Hıristiyanlığı yaymanın bazı
zorluklarından bahsediyordu:
“1. Đncil’i
onlara açıktan tebliğ
edemeyiz. Aksi takdirde
ölüm cezası, en azından sürgün
ve hapis yeriz.
2. Bağnaz ve
batıl inançlı Müslümanlar ile din üzerine sohbet etmek neredeyse imkansızdır. O
kişi sohbet ederse, dini hakkında bir tür suç işlemiş, kendi gerçeğini
sorgulamış olur.
3. Lakin en
büyük engel, birisi bir başkasının dinini değiştirmesi halinde, tebliğcinin
mutlaka öldürülmesidir. Bu nedenle pek çok Müslüman, onu Hıristiyanlığa davet
için gelmiş olan bir misyonere, hayatına kasteden biri gözüyle bakmaktadır.
4. Đslam’ın
kendi bünyesinde de büyük engeller var. Söz gelimi, [Hz] Muhammed kendisini
Kur’an’da çok iyi övmektedir.
5. Yerli
Hıristiyanların kendileri Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasının önünde bir
engeldir. Onlara çok kötü örnek oluyorlar. Dolayısıyla bir Müslümana tebliğde
bulunduğunuzda ‘beni, sizin Hıristiyanlarınız kadar kötü biri mi yapmak
istiyorsunuz? Şayet onlar gerçek Hıristiyan değillerse bu fikri nasıl
taşıyorlar? O halde önce onları değiştirin’ diyorlar. Bu cevapta hakikat payı
çok büyük.”209
206 Aynı yer, 90.
207 Eli Smith, “Present Attitude of Mohammedanism, in
Referenca to the Spread of the Gospel”, American Quarterly Observer, Boston
1833, C.1, No. 8, s. 103.
208 Aynı yer, s. 104. Burada geçen sahte peygamber
ifadesi misyonerlere aittir ve onların
düşüncelerini bilfiil kendi metinlerinden ortaya koymak adına aynen
bırakılmıştır.
209 Mr. Leider, “Hinderances to the Reception
of the Gospel among Mohammedans in Egypt”, The
Missionary Herald, November 1832, Vol. 28, s. 371-372.
Bunun üzerine Amerikalı editör de şunları eklemişti:
“Üçüncü başlıkta belirtilen Müslüman kanunu, ancak siyasi inkılaplarla ve diğer
gelişmelerle hükümsüz kılınabilir.”210 Leider’in en son şıkta
bahsettiği, Doğu Hıristiyanlarının dinlerini başkalarına yanlış tanıtması
sonucu oluşan önyargı konusu, aslında, Amerikalı misyonerlerin gündeminde ilk
sırayı alacaktı. Zira Rum ve Ermenilerin, Hıristiyanlığı yanlış anlayarak ve yine
onun aslına zıt bir şekilde uygulamalarını, yaşadıkları perişan hayat tarzını
gören Müslümanlara, misyonerler nasıl tebliğde bulunacak, bu olumsuz yola
onları nasıl davet edeceklerdi? Nitekim Msy.
Henry Marden’in karşılaştığı ve kendisine Hıristiyanlıktan ilk defa
bahsedilen bir Müslüman öfkeyle şöyle bağırmıştı: “Sen benim bu kafir köpekler
gibi mi olmamı istiyorsun?” Bunun üzerine Marden raporuna şu cümleleri ekledi:
“Maalesef bu doğruydu. Çünkü onun gördüğü Hıristiyanların yaşantısı böyleydi.
Misyonerlerin vaaz ettiği ve anlattığı Hıristiyan hayatından daha çok,
gördüğüne ikna olmuştu.”211 Bu fikrin doğuşuna dair ilk örneklerden
biri de Dwight’ın sık sık şahit olduğu manzaralardı:
“Türkler,
sade/saf bir Hıristiyan karakterini bir bütün olarak bugüne kadar hiç
görmediler. Bu Cuma günü buradaki Katolikler için ulvi bir gün. Çünkü
Paskalyadan önceki son Cuma. Şahit oldukları ayinlere gülmekte olan Türkleri
gördüğümde şunu hissetmekten kendimi alamadım: Onlar haklılar ve böylesi bir
dine önyargıyla yaklaşmak için makul bir zeminleri var. Hem de bu, bu ülkede
Đncil’in yegane temsil ediliş şekli. Onlar bizzat hayatın içinde sergilenen
sade bir Hıristiyanlığı, onun tüm gücünü ve basitliğini kuşanmış olarak
görecekler midir? Bu türden bir temsil, ne zaman olursa olsun etkili olacaktır.
Ne zaman ki Hıristiyanlığı doğru örnekleyen kişiler Müslüman ülkelerde çoğalır, işte o zaman
biz de Đncil’in, Müslümanların kalplerini Tanrı’ya kazandığını görmeyi
ümit edebiliriz”212
Ciddi gözlemlerine dayanarak bunları söyleyen Dwight, din eğitiminde rol alacak
kişilerin temsil gücünün yüksek olması gerektiğini vurgulamış oluyordu. Msy.
Temple, Đzmir’deki bir camide
şahit olduğu teravih
namazını uzun uzun tasvir ettikten
sonra kendince,
210 Yıllar sonra The Missionary Herald’ın eski
sayılarını karıştıran Goodell bu yazıyı ve editörün söylediklerini yeniden
okudu. Aradan geçen bunca zaman zarfında siyasi anlamda pek çok gelişme olmuş,
en önemlisi de Tanzimat, Islahat Fermanları bahsedilen ölüm cezasını bertaraf
etmişti. Bütün bu safhaları bizzat yaşayan Goodell mektubuna şunları yazdı:
“Tanrı’ya şükür bu devrimler gerçekleşti ve o korkunç kanuna artık hükümsüz
gözüyle bakılabilir. Müslümanın bir misyonere, hayatına kastedici gözüyle
bakmasına yahut dinini değiştirirse öleceği hissine gerek kalmadı. Eskiden
ölmesi lazımdı; şimdi yaşayacağı
neredeyse kesin. Eskiden kanun ona karşıydı; şimdi bütün kanunlar onun lehinde.
Eskiden şiddetli bir ölümden kaçabilirdi ama bu sadece bir ihtimaldi; şimdi ise
hayatını kaybedebilir, ancak o da bir ihtimal.” The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Goodell (10 August 1859)”, October 1859, Vol. 55, s. 315.
211 Henry Marden, “Central
Turkey”, The Missionary Herald,
February 1880, Vol. 76, s. 46.
212 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Dwight
(Đzmir, 9 April 1830)”, August 1830, Vol. 26, s. 250.
onlardaki temsil gücünün kuvvetine dikkat çekerken, bir başka açıdan da
Türklerin aslında “sade Hıristiyanlığa” ne kadar yakın olduğunu belirtmişti:
“Buradaki
sessizlik, kendisini ibadete adamış kalabalık ve ortalıkta ibadet edilen hiçbir
resim ve tasvirin olmayışı lisanı halleriyle şunları söylüyor: Zavallı,
aldatılmış, kendilerini sahte peygamberin
ateşli takipçileri olarak gören Türkleri, kerameti kendinden menkul
Hıristiyan komşularıyla kıyaslarsak görürüz ki, Türkler, Tanrının Krallığı’ndan
çok da uzak değillerdir. Doğudaki Hıristiyan kiliselerinin manzarası ise
gürültü patırtı ve düzensizlikle dolu. Orada tasvirlere, amblemlere, hurafe ve
putperestliğe yardımcı olan herşeye istavroz çıkarılıyor.”213
Temple hemen ardından, Türkleri Protestanlaştırmadan
evvel yol üzerindeki en büyük engelin kaldırılması gerektiğine kanaat getirdi.
Ona göre “Müslümanlık, Hıristiyanlığın sülbünden gelmekteydi ve onun bozulmuş
bir haliydi. Şayet buradaki kiliselerde uzun süredir yurdundan kovulmuş bulunan
hakiki takva anlayışı eski haline
döndürülür; Đncil’in saflığı ve sadeliği geri getirilirse, Müslümanların
Hıristiyan imanına dönüş yapmalarının en büyük engellerinden biri yoldan
kaldırılacaktı. Çürümüş, hurafelere batmış kiliseye şu yüksek sesle
söylenmeliydi: ‘Toprak yığın, toprak yığın, yol hazırlayın, kavmimin yolundan
takozu kaldırın. [Đşaya, 57/14]’”214
Bu takozun ciddi bir engel olduğu, mutlaka
kaldırılması gerektiği, ancak ve ancak bu sayede Müslümanların Đsa’nın yoluna
dönecekleri, aksi takdirde bunca emeğin ve masrafın heba olacağı gerçeği
nihayet ABCFM tarafından da kabul edilmişti. Msy. Hamlin’e verilen talimatlar
metninde bu kabul açıkça ortaya konmuştu:
“Şark kiliselerine yönelik misyonlarımızın ilgi duyduğu konu,
ilk önce, Đncil ruhunun ve bilgisinin onlar arasında yeniden canlanmasıdır. Đkinci olarak, bu vesileyle Müslümanlara tesir etmektir. Aynı zamanda
bu, Müslümanlara doğrudan misyonlar kurma fikrini engel olacak değildir.
Zaten şu an Türkler için çalışan ve Đstanbul’da ikamet eden bir misyonere
sahibiz. Fakat yerli Hıristiyan kiliseleri oldukları gibi kaldıkları takdirde
Müslüman zihniyeti üzerine daha fazla etkide bulunmayı düşünmek uzak bir
ihtimaldir. Müslümanlar yerli Hıristiyanlara, Hıristiyanlığın ne olduğunu
örnekleyen kişiler olarak bakmaktadırlar. Onlar, Şark Hıristiyanlarının
kendilerinden daha iyi durumda olmadıklarını gözleriyle görüyorlar. Hatta
onların daha kötü olduklarını düşünüyorlar. Bu düşünce, genellikle Türkiye’de
ikamet eden Avrupalılar tarafından da doğrulanıyor. Malum ve şüphe götürmez olan bu netice karşısında
Müslümanlar, Kur’an’ın, Kitab-ı Mukaddes’ten; kendi
213 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Temple (20 January
1835)”, June 1835, Vol. 31, s. 220.
214 Aynı rapor, s. 222.
dinlerinin
Protestanlıktan daha mükemmel olduğunu emin bir şekilde iddia etmektedirler.”215
Gerçekten de tarih sayfalarına bakıldığında Türklerin
Hıristiyanlığa geçmedikleri görülüyordu. Bunun nedeni Doğu Hıristiyanlarının
onlarda bıraktığı olumsuz izlenimlerdi:
“Tarihleri
boyunca Türkler, Protestan Hıristiyanlığı baş gösterinceye kadar, kendilerine
endişe veren hiçbir inançla karşılaşmadılar. Dört asırdır elimizde hiçbir delil
yoktur ki, tek bir Türk, gönüllü olarak Hıristiyanlığı kabul etmiş olsun.
Halbuki büyük Hıristiyan kalabalıkları ya güç kullanılarak ya da zulüm yoluyla
Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Buna mukabil geçen yirmi yılda Hıristiyanlıktan
Müslümanlığa geçişler nadiren [de olsa] vuku buldu. Müslümanlıktan
Hıristiyanlığa geçenler devlete rapor edildi. Bu da Devlet yetkililerinin
Protestanlığa karşı son birkaç yıldır ortaya koydukları kararlı tavrın sebebidir.”216
Yıllar sonra kaleme alınan bir değerlendirme
yazısında, öncelikle Hıristiyan vizyonunu
yenileme projesinin başarısını gözler önüne seriyordu:
“Otuz
beş yıl önce Türkiye’ye giden Amerikan misyonerlerinin esas amacı Đncil’i Türklere tebliğ etmekti. Bir Türke göre bir
Hıristiyan bir gavurdu; yani bir
kafir, bir köpekti. Bu bakımdan Şark kiliselerinin ifsat olmuş Hıristiyanlığı,
Türkler arasında Đncil’in ilerlemesindeki en büyük engeldi. Bu yüzden ilk başta
görüldü ki, Türklerin Hıristiyanlığa döndürülmesinde en doğrudan ve en münasip
yol, Osmanlı Hıristiyanlarının ıslahıyla uğraşmaktı ve sade Hıristiyanlığın yaşayan bir örneğini sunmaktı. Zaman bu
kanaatin doğruluğunu gösterdi. Zira gerçekleşen bu reformasyona, Đmparatorluk
sathındaki Türklerin dikkati çekildi. Misyonerler ve yerli Protestanlarla
görüşmeler vasıtasıyla birçok Türk, sade Hıristiyanlık hakkında doğru fikirler
edindiler. Protestanlarla öteki Hıristiyanları birbirinden temyiz etmeyi
öğrendiler. Aralarından pek çoğu Türkçe Kitab-ı Mukaddes satın aldı ve okudu.”217
Müslümanların
gözü önündeki kötü, gerçek Đsa’nın dinini
temsil etmeyen, hurafelere batmış bir Hıristiyanlık fotoğrafının silinmesi
projesi, Müslümanların Evangelize edilmesi projesini yaklaşık yarım asır
ertelemiştir. Bu süre zarfında misyonerlerin tek amaçları, Müslümanlara gerçek Hıristiyanlığın ne olduğunu göstermekten ibaret kalmıştı. Bir başka
215 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental
Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 40.
216 Joseph K. Greene,
“Missionary Periodicals at Constantinople”, October 1874, Vol. 70, s. 301. Bu
konudaki başka yazılar için bkz. The
Missionary Herald, “Islam”, July 1881, Vol. 77, s. 290; The Missionary Herald, “The Strategic
Import of Missions in the Levant”, June 1894, Vol. 90, s. 235.
217 Joseph K. Greene, “American
Mission in Turkey”, The Missionary Herald,
March 1868, Vol. 64, s. 76.
deyişle Ermeni ve Rumlar, kendilerine yönelik tebliğ ve eğitim öğretim
çalışmalarını, bir anlamda Müslümanların Protestanlaştırılması projesine
borçluydu. Bu durumun tahlilini, bir misyoner yazısında açıkça görebiliriz:
“1852
yılının sonunda ülke çapında toplam on dört kilise kuruldu. Halbuki yirmi sene
evvel imparatorluk sathında tek bir Protestan yoktu. Herhangi bir yörenin
Protestan cemaati, devlet ve ülkedeki Müslümanlar tarafından tanınmıyordu.
Protestanlık mezhebi tanındıktan ve bir devlet beratıyla sivil haklarını elde ettikten sonra padişahtan çobana kadar
Osmanlıdaki Müslüman nüfus, Hıristiyanlığın en sade şeklini görmeye, gerçek
Hıristiyanlığın tesirlerine şahit olmaya başladı.
Yeni Hıristiyanlar sakin, Tanrı’dan korkan, dürüst, vicdan sahibi kişilerdi. Bu farklılığı açıkça
herkes itiraf ediyordu. Böylece Đncil de
şerefleniyordu. Protestan tebeası arasında eğitim de tüm hızıyla devam
ediyordu. Herkes bu eğitimin, ülkedeki hiçbir eğitime benzemediğine inanıyordu.
Doğunun tamamında zihnî ve ahlakî
bakımdan çok fazla ihmal edilmiş olan kadın cinsi de özgürlüğüne kavuşuyor ve
eğitiliyordu. Genç erkekler sadece Đncil
elçiliği için değil, aynı zamanda insan bilimi ve endüstrisinin yüksek
elemanları olarak yararlılık göstersinler diye yetiştiriliyorlardı. Bab-ı
Âli’nin Protestan tebealarına fayda için işletilen basımevi, eğitim bölümü için
genel okul kitaplarından, doğal bilimlere, matematiğe, ahlak felsefesine, tarihe ve diğer branşlara kadar yayın
yapıyordu. Dinî alanda basit bir risaleden, hacimli kilise tarihi eserlerine ve
hatta Kitab-ı Mukaddes şerhine kadar pek çok kitap bu matbaalarda basılmıştı.”218
Hıristiyanlığı gerçek yüzüyle tanıtma hedefi o kadar
önemli görülüyordu ki, yerli Protestanlar bunun için yaşadıkları yerleri terk
edip Müslüman köylerine göç ediyorlardı. Bunun
bir örneği Đzmir’de
yaşanmıştı. Protestan Rumlardan biri, “bir Türk köyünde yaşamaya gitti. Amacı, pek çok yerdeki
Müslüman zihninde, sade Hıristiyanlığın izlenimini tasvir etmekti. Mesleği
çobanlıktı. Rum çobanları istihdam eden nüfuzlu bir Türkün çobanlığını
yapacaktı. Diğer Rum çobanlar, bu kişiyle ilişki kurmaktan hoşlanmadılar.
Kovsun diye onu Türke şikayet ettiler. Türk de, ‘şayet Protestan olmazsanız
asıl sizi kovacağım’ dedi. Köydeki öteki Türkler, Protestanlığı daha iyi
anlamak için pek çok soru soruyorlardı.”219 Ancak bu çalışmaların rahat
bir nefes almasında Tanzimat Fermanı’nın ciddi bir etkisi söz konusuydu. Onun sayesinde Hıristiyanlık toplum nezdinde bir paye kazandığından dolayı,
Hıristiyanlar da kendilerine çeki düzen vermişlerdi:
218 The
Missionary Herald, “The British Ambassador and the American Missionaries”,
September 1852, Vol. 48, s. 268.
219 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Ladd (Đzmir, 14 September 1855)”,
December 1855, Vol. 51,
s. 366.
“Her
ne kadar misyonerlerin gözünde Tanzimat-ı Hayriye’nin sağladığı haklar gayrı
müslimlerin bütün meselelerini halletmemiş olsa da, onun sayesinde Bab-ı
Âli’nin Hıristiyan ve Yahudi tebealarının vaziyeti geniş ölçüde düzeldi. Reaya
arasındaki kıyafetler, bina tarzları gibi zahiri değişimler ve tavırlarındaki
olumlu farklılıklar bu düzelmenin çok önemli ve derin göstergeleriydi. O kadar ki, Đstanbul’daki ve eyaletlerdeki idareciler, bu değişimlerin eskiden
hissedilmeyen baskısı altındaydılar.”220
Bu düşüncelerle kilise merkezli tebliğden ziyade, okul
merkezli tebliğ ve eğitime daha
fazla önem verdiler. Zira okul, yukarıda bahsedilen zahiri değişikliklerin
gerçekleştirilmesine imkan veren merkezlerdi. Henüz 1830’lu yıllardayken bile
bunu farketmekte gecikmemişdi. Msy. Adger şunları yazmıştı: “On veya yirmi yıl
sonra Yunanistan ve Anadolu’da bu okulların
bereketli sonuçları görülecektir. Bırakın da Rumlar şimdiki ilerledikleri yola
devam etsinler; bırakın da Türkler, çocuklarını eğitmeyi ihmal etsinler. Yirmi
yıl içerisinde Türkler ve Rumların
konumları birbiriyle yer değiştirecektir.”221 Bundan dolayı
kendilerini ziyarete gelen Müslümanların, eski olumsuz izlenimlerinin silinmesi
noktasında hayli önem taşıyordu:
“8
Mart 1841. Dün Türkçe ayinde otuz kişi vardı. Bunlar arasında iki de Müslüman
bulunuyordu. Birisi, şu an sürgüne gönderilmiş olan M. Paşa’nın oğluydu. Gelmek
için izin istedi ve bir arkadaşıyla
geldi. Onu motive eden şey, nasıl ibadet ettiğimizi görme merakından öte bir
şey değildi. Fakat öyle bile olsa, ümit ediyoruz ki en azından Hıristiyanlıkla
alakalı, uzun süre önceden beri Müslümanların gözündeki yanlışlıklardan başka
yararlı izlenimler edinir.”222
Bu olumlu izlenimler çok geçmeden meyvelerini vermeye
başladı. American Board merkezinin Müslümanlarla
birebir münakaşa etmek yerine onların zihinlerinde değişim ve hayranlık meydana
getirme metodu işe yaramıştı:
“Yanan
kilisenin yerine yenisi yapılıyor. Bursa pastörünün anlattığına göre iki Türk,
camiye iki mil mesafedeki kilise inşaatının yanından geçiyormuş. Biri diğerine,
‘nasıl oluyor da bu Hıristiyanların camiye bu kadar yakın
yere kilise yapmalarına izin
veriliyor?’ demiş. Öteki, ‘bunun bir zararı yok ki. Onlar Protestan. Bizim ki
de cami, onlarınki de’ demiş. Kastettiği şu: Burası bir puthane değil, ibadet
için sade yapılmış bir yer, tıpkı camiler gibi. Gerçekten de bir Türkün
diğeriyle böyle konuşması, zamanın geldiğinin işaretlerini veriyor.”223
220 The
Missionary Herald, “The British Ambassador and the American Missionaries”,
September 1852, Vol. 48, s. 269.
221 The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal
of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s. 167.
222 The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal
of Mr. Schneider”, October 1841, Vol. 37, s. 424.
223 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September
1854)”, December 1854, Vol. 50, s.
375.
Müslümanların Protestan mezhebinden ve muhtevasından
haberdar olmalarında, Ermeni ve Rum kiliseleri ruhban sınıfının ve ileri
gelenlerinin, Türk işverenlere yahut idarecilere, bu yeni mezhebin mensuplarını
şikayet etmeleri de atlanmaması gereken bir husustur. Nitekim Ermenilerden sözü
geçen bir zat, iş yaptığı bir Türke, yerli Protestanlardan birini azarlamasını
istemişti. Sebebi, o kişinin Protestanlığı kabul ederek yoldan çıkmasıydı. Türk
de bunun üzerine onu azarlamak için konuşmayı denedi. Protestan genç sakince
fakat kararlı bir şekilde şu karşılığı verdi: “Siz bana Ermeni Kilisesi’nde
kalmamı söyleyerek ne tavsiye ettiğinizi biliyor musunuz? Orada mum yakmamı,
azizlerin tasvirleri önünde istavroz çıkarmamı, Bakire Meryem’e dua etmemi,
beni affetmesi için papaza günahlarımı itiraf etmeyi, kız kardeşimi veya annemi
günah itirafı için kiliseye göndermemi istiyorsunuz” cevabını vermiş. Türk
“bunlar yapılmaz, bunları tavsiye etmeyi düşünmemiştim” diyerek geri adım attı.
Artık bu ikisi görüşüp konuşmaya başladılar. Hatta Türk, çarşıda herkesin
ortasında o gençle birlikte oturup kahve içmeyi istemekte tereddüt göstermemeye
başladı.224 Msy. Farnsworth, Türk kadınlarının vaazlara ilgisinden
memnundu:
“Bu
hafta, Đsa’nın müjdesine ilgi gösteren Türk kadınlarını görünce sevindik.
Msy.bn. Farnsworth, çok sayıda Müslüman ailenin yaşadığı mıntıkada bir dua
toplantısı gerçekleştirdi. Bazı kadınlar bütün uygulamalar boyunca orada
kaldılar ve hürmetle ayrıldılar. Açıkçası çok derinden etkilenmişlerdi. Kısa
tefsirlerle Matta 27. bölüm okundu.
Muhtemelen bu kadınlar, Kurtarıcımız Đsa’nın
mahkeme edilişini, infazını
ve gömülmesini ilk defa
duyuyorlardı. Geleneksel olarak Amin diyerek kalpten tasdik ettiler. Şimdilik
Türkler arasında her hangi bir hareket beklemiyoruz. Yol hâlâ hazırlanıyor.
Đslam’ın takipçileri için kurtuluş günü zannettiğimizden daha yakın olabilir.”225
Türklerin Protestanlaştırılması meselesi,
Đngiltere’deki Türk Misyonlarına Yardım
Cemiyeti’nin de en önemli gündem maddesiydi. 1855’te yapılan yıllık
toplantısında konuşan başkan, bu hareketin Türkler açısından çok mühim
olduğunu, yerli Osmanlı halkı arasında geçen iki yıl içerisinde çarpıcı bir
değişim vuku bulduğunu belirtti. Ona göre beş yıl öncesinde Hıristiyan olmuş
bir Türk bilinmezken şimdi çok sayıda ihtida etmiş Türk vardı. Đş burada da kalmıyordu, ilan edilen
hakikati dinlemeye ve Kutsal Metinleri almaya meraklı, çokça ve artan sayıda
Türk mevcuttu. Şayet Fransa ve Đngiltere hükümetleri, Hıristiyanlığı kabul eden bir Türkün ölüm cezasına çarptırılmasının
kanunen kaldırılması konusunda var güçleriyle nüfuzlarını Osmanlı Sultanı
üzerinde kullanmayı sürdürebilirlerse, Osmanlı halkı
224 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (6 November
1855), February 1856, Vol. 52, s. 46.
225 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Farnsworth (11 May 1855)”,
August 1855, Vol. 51, s. 236.
arasında çok dikkate değer bir değişiklik yaşanacaktı.226
Nitekim bu çağrının hemen akabinde yayınlanan Islahat Fermanı misyonerlerin
daha rahat nefes almalarını sağladı:
“Dinî
özgürlüklerin (religious freedom) hepsinde ilerleme kaydedildi. Vicdani haklar
(rights of conscience) gittikçe daha fazla tanınıyor. Osmanlı tebeaları
arasında dinî düşünce ve ibadetlere
evrensel bir hoşgörü (universal toleration) sağlayan son Hatt-ı Şerif,
ziyadesiyle hayırlı bir hadisedir. Bu önemli belgenin şartlarını ortaya koymaya
muhalefet ne olursa olsun çoğusu hayata geçirildi. Bu, doğru yönde önemli bir
adımdır. Özgürlük dostları (friends of freedom) ve paralelinde hoşgörüsüzlük
kurbanları şimdi bu belge üzerinde ciddiyetle duruyorlar. Tüm toplumsal
katmanların zihinleri uyanmış vaziyette. Dikkatleri dinî hakikate
yönlendirildi. Tanrı Kelamı Đncil’i dinlemeye hazırlar. Hatta pek çok yerdeki
Rumlar ilahi vahyi kabul ediyorlar. Sahte
peygamberin takipçileri de ümitsiz bir sınıf değil. Uzun süreden beri Mesih’in dizi dibinde oturmaya başladılar.”227
ABCFM genel sekreteri Rufus Anderson “bu fermanla biz
misyonerlere, Müslümanları Hıristiyan
yapma kapısı açılıyordu. Protestanların lehine oldu diye bundan memnun kalmayan
Ermeni ve Rumların sayısı hiç de az değildi. Fakat bu durum Müslümanların
ferasetinden kaçmadı”228 sözleriyle Islahat Fermanı’nın işlerini
kolaylaştırdığını açıkça ifade
etmiş oluyordu. Artık bundan sonra Türklerin Türkçe Đncil’lerle
ilgilenmeye başladıkları, misyoner toplantılarına katıldıkları görülüyordu.
Misyonerler onlara rahatça, birebir tebliğde bulunabiliyorlardı. Söz gelimi bir
gün Türklerden biri yerli bir Protestana Kur’an
hakkında ne düşündüğünü sordu. O da dobra dobra Kur’an’ın düzmece bir kitap olduğunu söyledi. Üstelik bu sözleri
asil görünümlü, uzun, beyaz sarıklı ve ak
sakallı bir Türk’e söylemişti. Bunun üzerine bahsedilen Türk, misyonerlerin
deposuna giderek, Đngiliz papazların Đstanbul’da sattıklarından bir Ahit istedi
ve mutlaka okuyacağını söyleyerek ayrıldı.229 Bir başka gün de alim
bir zat konuşmak üzere misyonerlerin yanına geldi. Elindeki Đncil’i açtı ve
Matta, I. bölümden, Hz. Meryem’in gebelik
süreci ve doğumuyla ilgili bölümü okudu. Bunları doğru kabul ediyordu.
Fakat Hz. Meryem’in daha sonradan evlenmesine inanamıyordu. Konunun buradan silindiğini düşünüyordu. Bu kişi bu konuyu konuşmak üzere defalarca gelip
gitti.230 Üstelik Türkler, onlara göre, Türkçe Đncil satın almaya ve
satış yapanlara ses çıkarmamaya başladılar:
226 The Missionary Herald, “Turkish Missions
Aid Society”, June 1855, Vol. 51, s. 183.
227 The Missionary Herald,
“Armenians, Annual
Reports”, September 1856, Vol. 52, s. 258.
228 Anderson, c.2, s. 18.
229 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Everett
(19 October 1855)”,
January 1856, Vol. 52, s. 15.
230 The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Everett (19 October
1855)”, January 1856, Vol.
52, s. 15. Bu ve benzeri pek çok görüşme, tartışma ve Müslümanların
misyonerlerin ayinlerine ve toplantılarına katılma hadisesi yaşandı.
Bu örnekler için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Walker
(15 August
“Đncil
satışı açısından Đstanbul’daki Türklere geniş bir kapı açılıyor. Birkaç ay
evvel Türklerle ilgili sıra dışı bir olayla ilgilenmiştim. Bu kişiler kitap
depomuza Türkçe Đncil satın almak için başvurdular. Herkesin gelip geçtiği
Galata köprüsünde Türkçe Đncil satmak için bir adam istihdam edilmişti. Adamın
başarısı beklenenin çok üzerindeydi. Görünürde Türkçe kitaptan başkasını
bulundurmuyordu. Gelip geçen Müslümanlara da ‘Kutsal Kitap, alın!’ diye
bağırıyordu. Onlar da geriye dönüp kitaba saygıyla bakıyorlardı. Diğer bir
kitap satıcısıyla da cesaretlendim. Türkçe karakterde yazılmış Türkçe Ahitleri
yanında taşıyordu. Diğer kitaplara nazaran
daha fazla satmıştı. Dahası, bir Müslüman
geldi ve şehrin büyük pazarında Türkçe Đncil’ler için bir tezgah açma izni
istedi. Açtı ama pek başarılı olamadı.”231
Raporlara göre Sivas’ta Müslümanlardan 30 genç
misyonerlere uğruyor, orada Đncil okuyorlardı. Ermeni Protestan Kilisesi’nde
büyükçe bir Đncil Türkler okusun diye bulunduruluyordu. Đznik’te bir kitap
satıcısı bu yıl boyunca 58 Türk köyünü ziyaret etmişti. Bir diğeri de 100’den
fazla Türk köyünde tebliğde bulunmuştu. Hükümetin tavrı hâlâ dostça değildi;
fakat iki yıl önceki düşmanlığı da yoktu.232 Ancak misyonerler bu
kadar ümitvar olmalarına rağmen Müslümanları Protestanlaştırma projesinden
istedikleri neticeyi elde edemediler. Yüzyılın sonuna kadar resmen din
değiştiren Müslüman sayısı 30’u geçmedi.233 Bunda devletin aldığı
caydırıcı, kanuni tedbirlerin de payı büyüktü.234
1856)”, November
1856, Vol. 52, s. 333; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ball (16 November
1855)”, February
1856, Vol. 52, s. 47; The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Goodell (27 December
1856)”, April
1857, Vol. 53, s. 121; The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Jewett (20 February 1857)”, June 1857, Vol. 53, s. 193; Reports of The A.B.C.F.M. (1857)
“Increasing Demands of the Field”, Boston 1857, s. 67; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Beebee (9 October 1857)”, February 1858,
Vol. 54, s. 49; The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Bliss (20 May 1858)”, August 1858, Vol. 54, s.
248; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (20 May 1858)”, August 1858, Vol. 54, s. 248; The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Wheeler (13 November 1858)”, March 1858, Vol. 55, s.
84; The Missionary Herald, “Annual
Meeting, General Letter”, September 1859, Vol. 55, s. 267; The Missionary Herald, “Letter from Dr. Pratt (10 September 1859)”,
December 1859, Vol. 55, s. 368; The
Missionary Herald, “Letter from Dr.
Pratt (16 November 1859)”, May 1860,
Vol. 56, s. 152; The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Parsons (12 July 1856)”, October 1856, Vol. 52, s. 297.
231 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (19 October 1855)”,
January 1856, Vol. 52, s. 15. Türklerin Đncil’le ilgilenmeleri konusunda diğer
örnekler için bkz. The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Everett (25 January 1856)”, May 1856, Vol. 52, s. 136; The Missionary Herald, “Station Reports”,
September
1857, Vol. 53, s. 283; The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Peabody (10 May 1858)”, August 1858, Vol. 54, s.
248; The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Morse (23 April 1858)”, August 1858, Vol. 54, s. 252. The Missionary Herald, “Organized
Christian Work at an Out-station, Annual Report”, August 1877, Vol. 73, s. 247;
The Missionary Herald, “Station
Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 277; The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Pollard (Arapkir, 20 August 1858)”,
December 1858, Vol. 54, s. 375 ve 377; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight
(18 August 1858)”,
November 1858, Vol. 54, s. 351.
232 Reports of The A.B.C.F.M. (1867) “The Mohammedans”, Boston 1867, s. 63.
233 Raporlara yansıdığı ölçüde
Protestan olduğunu açıklayanların isimleri ve tanassur tarihleri şu şeklide
tesbit edilmektedir: Selim Ağa (yeni adıyla Mr. Williams (1852); Edirne’li bir
kişi (1853); Filibe’li iki Müslüman (1856); Kayseri’li Ahmet Ağa (1856);
Antep’li bir Müslüman
Kürt (1857 öncesi);
Ankara’lı
Hasan (1858); Diyarbakır’lı
bir kişi (1859); Said Efendi (1859); Đmam Abdi Efendi (1860); Hamdi Efendi
(1860); Ömer Efendi (1861); Đstanbul’lu 6 Kişi (1864); Mardin’li Farho (1864);
Mardin’li Tamo (1864); Bir Türk Memur ve Karısı (1865); Maraş’lı Mustafa (1874);
Haçin’li Vele (1874); Erzurum’lu bir kişi (1879); Erzurum’lu Molla Şükrü Efendi
(1882); Feyzîzade Mehmed Efendi ve 15 Talebesi (1884); Erzurum’lu Hüseyin
(1885); Maraş’lı bir kişi (?); Bitlis’li Murad (1883). Bu kişilerin din
değiştirmeleri ile ilgili birden fazla kayıt bulunmaktadır. Ancak hepsiyle
ilgili birer kaynak vermekle yetiniyoruz. Sırasıyla bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (24 September
1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 15; Joseph K. Greene, “Adrianople [Edirne]”, The Missionary Herald, May 1887, Vol.
83, s. 178; The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Leonard (27 November 1858)”,
April 1859, Vol. 55, s. 115; The
Missionary Herald,
“Letter from Mr. Leonard
(27 November 1858)”,
April 1859, Vol. 55, s. 115; The
Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (16 December 1857)”, April 1858, Vol. 54, s.
110; The Missionary Herald, “Persecution
at Angora”, [Ankara’daki yerli yardımcı Abgar’ın 11 March 1862 tarihli
mektubu], May 1862, Vol. 58, s. 163-164; Reports
of The A.B.C.F.M. (1865) “Eastern Turkey”, Boston 1865, s. 84; The Missionary Herald, “Letter from Mr.
Morse (27 April 1859)”, August 1859, Vol. 55, s. 239-240; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Herrick (7 September
1864)”, December 1864, Vol. 60, s. 377; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schauffler
(2 January 1861)”,
March 1861, Vol. 57,
s. 76; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schauffler (2 January 1861)”,
March 1861, Vol. 57, s. 76;
The Missionary Herald, “Letter from Mr. Herrick (7 September 1864)”,
December 1864, Vol. 60, s. 377; The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Williams (15 March 1865)”, July 1865,
Vol. 61, s. 207; The Missionary Herald, “Letter
from Mr. H. A. Schauffler (5 April 1865)”, Vol. 62, s. 207; Henry Marden,
“Mustapha, the Converted Muslim”, The
Missionary Herald, May 1880, Vol. 76, s. 182; Henry T. Perry, “A Kurdish
Mohammedan Convert (25 August 1874)”, The Missionary Herald, December 1874, Vol. 70,
s. 390; Robert
Chambers, “A Protestant Turk”, August 1881, Vol. 77, s. 318; The Missionary Herald, “Erzroom and
Out-stations”, June 1882, Vol. 78, s. 231; The Missionary Herald, “Converts from
Islam”, April 1885, Vol. 81, s. 155; The
Missionary Herald, “Memorandum on Religious Liberty in Turkey”, February
1886, Vol. 82, s. 48; Henry Marden, “A Muslim Convert”, The
Missionary Herald, December 1881, Vol. 77,
s. 504; George Knapp, “Some Out-Stations of Bitlis”, The Missionary Herald, March
1883, Vol. 79, s. 104.
234 Herman N. Barnum, “Missions in Turkey”, The Missionary Herald, October 1893, Vol. 89, s. 736.
The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Schauffler (2 January 1861)”,
March 1861, Vol. 57, s. 75.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KURUMSAL DĐN EĞĐTĐMĐ:
MĐSYONERLERĐN AÇTIĞI EĞĐTĐM
KURUMLARI
1. YERLEŞME DÖNEMĐNDE AÇILAN BASĐT MÜFREDATLI OKULLAR
Misyonerlerin yerleşme dönemi diye
adlandırabileceğimiz 1820-1840 yılları arasında kurumsal din eğitiminin ilk
adımları hiç şüphesiz kendi evlerinin bir odasında veya bir binanın tek katında atılmıştı. Özellikle
kızlar için misyoner eşleri Đncil, ilahi söyleme, dikiş, nakış gibi basit
derslerden oluşan ev okulları (home schools) açtılar. Örneğin Msy. Dwight’ın
karısı Büyükdere’deki evinde açtığı bir anaokulunda, civarda yaşayan Đngiliz
ailelerin çocuklarının eğitti.1 Msy. Goodell’ın eşi de kendi evinde
bir kız okulu açmış, burada kızlara çeşitli dersler vermişti. Bu okulun 1836’da
faaliyetine bir yıl ara verdiği bildiriliyordu.2 Raporlara yansıdığı
kadarıyla diğer basit müfredatlı okullar şunlardı:
Pera Rum Kızlar
Okulu: Pera’da açılan bu okula Nisan 1834’te 50 kız öğrenci devam ediyordu. Bu, Đstanbul ve civarında bilinen
tek kız okuluydu.3 Ancak Msy. Dwight’ın, 1836’da “başkentte henüz bir kız okulu açılmış
değildi”4 dediğine bakılırsa Pera okulunun çok uzun ömürlü olmadığı düşünülebilir.
Đzmir Rum Kız
Okulları: 1830 yılında açılan birinci okulun idareciliğine yerli Rumlardan
Antonio Daleggi getirildi. Açıldığında Annetta, Evangelitza ve Charitza adlı üç
kız gelmişti.5 Đngiliz Msy. Jetter burayı ziyaret ettiğinde (18
Mayıs 1831), burada yaklaşık 120 öğrencinin okuduğunu, onlara okuma, yazma ve
aritmetik öğretildiğini birkaç sınıfın Dört Đncilleri okuduğunu, geri kalanların ise Kateşizm öğrendiklerini kaydetmişti. Jetter
1 The Missionary Herald,
“Extracts from a Letter
of Mr. Dwight (17 July 1834)”, February
1835, Vol. 31,
s. 54. Bir önceki bölümde
kullanılan ev okulları ifadesi, daha ziyade yetişkin kadınlara yönelikti ve
değişik evlerde gerçekleşiyordu. Burada ise ev tekti ve yeni Protestan gençlere
eş olması düşünülen genç kızlara eğitim veriliyordu.
2 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Goodell”, April 1836, Vol. 32, s. 133.
3 The Missionary Herald,
“Annual Report:
Greeks”, January 1835,
Vol. 31, s. 7.
4 Harrison G. O. Dwight,
Christianity Revived
in the East, New York 1850, s. 46.
5 Josiah Brewer, John W.
Barber, Patmos and the Seven Churches of
Asia, Connecticut: Bradley and Peck Press, 1851, s. 147-149. Antonio
Daleggi, meşhur Đngiliz misyoner Mr. Hartley’den ruhsat alan bir Rumdu. Hayatını
Đstanbul’da geçirmişti. Ancak Đzmir’de de bulundu. onun bildirdiğine göre öğrencilerden
Annetta 10 yaşlarında, Sakız Adası’ndan gelip Đzmir’e yerleşmiş fakir bir
ailenin kızıydı. Üstü başı yırtık pırtık olan bu kızı misyonerler onu,
Amerika’dan getirdikleri bağış elbiseleriyle donattılar. Diğerlerine de bu
türden yardımlar yapıldı. Aynı yer,
s. 148.
ayrıca Brewer’in açtığı ikinci bir okulu daha gezdi. 60 kadar kız
öğrenci, yörenin seçkin ailelerine mensuptu. Eğitimleri için ayda 3-4 kuruş
ödüyorlardı.6
Đzmir Rum Kız
Okulu: Msy. Temple’ın karısı Rachel Temple’ın idaresindeki bu yatılı okulun
mevcudu 1841 yılında 60’ı aşmıştı. Devamlı öğrenci sayısı ortalama 50 idi.
Msy.bn. Rachel her gün üç beş saatini burada geçiriyordu. Öğrencilerden, hafta
içi gerçekleştirilen dinî icraların yanında Pazar Okulu’na katılmaları da
isteniyordu. Her gün Đncil’den ayetler öğretiliyor, Pazar günleri de tüm
haftada öğrendikleri gözden geçiriliyordu. Yatılı talebelerden ikisi Msy.bn.
Riggs’in gözetiminde hem Đngilizce hem de Rumca öğreniyorlardı. Öğrenciler
arasında Rodos yakınlarındaki Lyme Adası’ndan gelmiş olan 15 yaşlarında bir kız
da bulunuyordu.7
Đzmir Ermeni
Kız Okulu: 1836’da 40’tan fazla kız öğrenciyle açıldı. Burası Ermeni
Hastanesi’nin8 bitişiğindeki bir odadaydı. Oda, Ermeni cemaatinin
idarecileri tarafından misyonerlere ücretsiz verildi. Yeterli sayıda masa ve
diğer malzemeler mevcuttu. Kaliteli bir öğretmen görev yapıyordu.9
Bursa Okulu:
Benjamin Schneider 1834 yılı başında Bursa’ya geldikten sonra karısının açtığı
okuldur.10
Edirne Helen
Okulu: Ortaokul seviyesinde bir eğitim kurumuydu. Yunanistan misyoneri
Jonas King’in orada açtığı okullara çok benzediğinden bu adı almıştı. Mr.
Andriades, klasik Rumca, mitoloji, tarih, coğrafya, aritmetik, Đncil ve Eski
Ahit tarihi ve Đlmihal derslerine giriyordu. Dr. Galatti fizyoloji ve geometri
konularında umumi dersler verdi. Din ve ahlak konularındaki dersler, genel
eğitim konularının içine yediriliyordu. Her Cumartesi Mr. L. ile Msy. Houston
okulun haftalık derslerini teftiş ediyordu.11
Trabzon Okulu:
Msy. Powers tarafından 1837 itibariyle Trabzon’da bir okul açma girişiminde
bulunuldu. Ancak sadece iki Ermeni öğrenci, bir iki tane de Rum öğrenci vardı.12
Daha çok kızlara yönelik olan bu okullar kısa vadeli
olmakla birlikte hiç şüphesiz ilk adım olarak önemliydiler. Kız okullarının açılmasının sebebi, Đngiliz ve Amerikalı
6 The Missionary Register, “Mediterranean, Chuch Missionary Society”, October 1831, Vol. 19, s. 451.
7 The
Missionary Herald, “Report of The Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38,
s. 275; Reports of The A.B.C.F.M. (1841)
“Mission to Turkey”, Boston 1841, s. 103.
8 Hakkında bilgi için bkz. The Missionary Herald,
“Journal of Mr. Adger”, August
1835, Vol. 31, s. 300.
9 The
Missionary Herald, “Letters from Mr. Temple and Mr. Adger (June 1836)”,
December 1836, Vol. 32, s. 467; Dwight, Christianity
Revived..., s. 58.
10 James I. Good, s. 7.
11 The
Missionary Herald, “Journal of Mr. Houston of The Station at Areopolis”,
July 1839, Vol. 35, s. 253.
12 James I. Good, s. 58.
misyonerlerin, Malta ve Đzmir’deki bazı Rum ve Ermeni okullarını
himayelerine aldıkları, onlara rehberlik etmeleridir. Oysa bu cemaatlerin kız
eğitimi noktasında hiçbir faaliyetleri yoktu. Dolayısıyla kız okullarını onlar
açtılar. Gelen talepleri ise yetişmiş öğretmen olmadığı için geri
çeviriyorlardı.13
Bu tecrübelerden sonra muhatap kitlenin çocukları ve
gençleri için, özellikle yerli din adamı, vaiz ve öğretmen yetiştirmenin ciddi
bir problem teşkil ettiği ortaya çıktı. Bu nedenle yerleşme döneminde
misyonerler, “mevcut eğitimin ıslahına önem vermeyi” planladılar. Ancak bu
arada yerli din adamı ve öğretmen yetiştirme girişiminde bulunacaklardı. Hızlı
öğrenmeyi sağlayan ve o dönemde Avrupa ve Amerika’da yeni yeni uygulanmaya
başlanan Lancaster öğretim metodunu kullanmaya başladılar.
Lancaster
Okulları: Ermenilerle ilgili bir misyon kurmakla görevlendirilen Msy.
Goodell Pera’daki yangından sonra taşındığı Büyükdere’de14,
Ermenileri bırakıp oranın Rum halkı için çalışmak zorunda kaldı. Onların
okullarında öğretmenlik yaptı. Ancak zararlı görülen fikirleri yüzünden okuldan
uzaklaştırılması üzerine Lancaster sistemini15 uygulayan okullar
açmaya ve Rumları bu yönde teşvik etmeye yöneldi. Rumlar bu sisteme daha evvelden aşinaydı; gerekli ders malzemelerine de sahiptiler.16 Rumların Lancaster
13 The Missionary Register, “Mediterranean, Chuch Missionary Society”,
October 1831, Vol. 19, s. 453.
14 The Missionary Herald, “Mr. Goodell’s Account
of The Fire at Pera” Ocak 1832,
Vol. 28, s. 15-16.
15 Bu sistem Đskoç din adamı
Andrew Bell (1753-1832) tarafından ihdas edilmiş, Đngiliz eğitimci Joseph
Lancaster tarafından geliştirilmiştir. Đngiltere’de sanayi kesiminin artan işgücü ihtiyacını karşılamak için
XIX. yüzyılda bir dönem
kullanılmıştır. Dört başı mamur bir eğitim programının olmadığı, yeterli sayıda
öğretmenin bulunmadığı dönemlerde bir geçiş uygulaması olarak kullanılmaya
müsait olan bu metodun amacı, başarılı öğrencilerden yararlanarak, az sayıda
öğretmenle çok sayıda öğrencinin eğitilmesini sağlamaktır. Sistem için gerekli
malzemeler taş kalemler, yazı tahtası ve okuma kartlarıdır. AnaBritannica,
“Joseph Lancaster”, Đstanbul: Ana Yayıncılık, C.14, s. 267-268; The American People Encyclopedia,
“Lancaster System”, C.11, s. 233; The
Ponoplist, “Great Britain, Improvements in Education”, 1808, Vol. 1, s. 43;
Paul Monroe, Brief Course in the Hisyory
of Education. New York: Macmillan Press, 1910, s. 383. Sistemi şu şekilde
tasvir etmek mümkündür: 450 kişilik bir sınıfta öğretmen, masanın başında ve yüksekçe bir platformda
oturmaktadır. Ön tarafında, biraz daha alt kısımda monitör öğrencilerin
sıraları vardır. Bu sıralar, onların ders anlatacağı küçük öğrencilerin
masasının tam karşısına yerleştirilmiştir. Küçük öğrenci masaları üç bölüme
ayrılmış, bunların herbiri iki kısma bölünmüştür. Her bölüm monitör masalarının
hizasındadır. Bu durumda bir grup öğrenci, odanın ön tarafına birlikte yürüyecek ve monitör masalarının etrafında
duracaktır. Küçük öğrenciler burada monitörden dersi talim edecek, ardından
büyük bölümlere doğru yürüyeceklerdir. Orada başka bir monitörden, dersin daha
ileri bir safhasını okuyacak ya da öğrendiklerini tekrar edeceklerdir. Bu grup büyük bölüme yürürken, diğer grup da
monitörlerin etrafında yerlerini almak için yürüyor olacaklardır. Bu sırayla
monitör masaları ziyaret edilir ve öğrenim tamamlanmış olur. Joel H. Spring, The American School (1642-1985), New York: Longman Press, 1986, s. 54.
16 Msy. Pliny Fisk’in Đzmir’de
bir Lancaster okulu ziyaret ettiğine (1820) dair bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Parsons and Mr. Fisk”, 1821,
Vol. 17, s. 274; Malta’nın Zeitoon adlı bir yöresinde Katolik papaz Don Luigi
Cammilleri tarafından 1818 yılında açılan Lancaster okulu ve ayrıca
Valetta’daki
sisteminden tamamıyla habersiz olmayışları, Rum papazları ve aileleri
ziyaret ederek onlara bu sistemi anlatmaya çalışan Msy. Goodell’ın işini
kolaylaştırmış ve 1831 yılı itibariyle Yeniköy’de, Suriçi’nde, Kurtuluş’ta,
Büyükdere’de olmak üzere dört Lancaster okul kurdu.17 Bu çalışmaları
esnasında en büyük yardımcısı Kyrios Paniyotes18 adlı bir Rumdu.
1832’nin sonunda Büyükdere civarında oturan Rumlar için kurulan Lancaster okulu
sayısı 20’yi aşmıştı. Bu okullarda
100 tanesi kız olmak üzere 2000’e yakın çocuk okuyordu. Okullardan biri
Goodell’ın evindeydi. 20 ila 30 kızın
öğrenim gördüğü bu ev okulunda, ona göre, “mekan daha müsait olsaydı hiç
kuşkusuz bu sayı iki katına çıkarılabilirdi.”19
Lancaster okulları için ehliyetli öğretmenler
yetiştirmek maksadıyla Goodell, Galata Rumları arasında bir öğretmen okulu
açmaya teşebbüs etti. Fakat Beyoğlu ve Đstanbul yangınlarından sonra bu iş için
uygun bir bina bulmak çok zordu ve bulabildikleri de çok pahalıydı. Tüm
zorluklara rağmen hiç beklemeden işe koyuldu.20 Öğretmen adaylarını,
eksik kaldıkları geometri ve diğer bilim dallarında yetiştirmesi için aylık 200 kuruş maaşla
Joseph Naudi’nin okulu için
bkz. The Missionary Herald, “Extracts
from Mr. Fisk’s Communications”, May 1823, Vol. 19, s. 138-139. Londra
Misyonerlik Cemiyeti’nden Wilson’un karısı, Malta yöresindeki Lancaster
okullarına devam eden fakir çocukları giydirmek üzere bir cemiyet kurmuştu. The Missionary Herald, “Palestine
Mission”, April 1823, Vol. 19, s. 111. Msy. Dr. Korck’un verdiği istatistiğe
göre 1826’da Yunanistan’daki Lancaster okulu sayısı 25’ti. 1830’a gelindiğinde
bu okullarda eğitim görenlerin sayısı 5418’e ulaşmıştı. Andros, Siphantos,
Paros Adası, Amorgos, Tsea’da birer, Naxos, Thermia ve Tenos’ta ikişer
Lancaster okulu yer almaktaydı ve sınıflar hayli kalabalıktı. Osmanlı
Devleti’ne bağlı adalardan Kıbrıs, Calymenro, Patmos, Leros, Samos, Skiatos,
Astros ve Syra’da da birer Lancaster okulu bulunuyordu. The Missionary Herald, “Progress of Education in Greece”, February
1831, Vol. 27, s. 39-
41. Yunanstan havalisinde
faaliyette bulunan Lancaster okulları için bkz. The Missionary Herald, “Deficiency of School-books in the Levant
(October 1829)”, March 1830, Vol. 26, s. 79; John Hartley, Researches in Greece and the Levant, Londra: R. B. Seeley, 1831, s.
141. Nevşehir Rumlarının bu sistemi
uyguladıklarına dair bkz. Foti Benlisoy ve Stefo Benlisoy, “Nevşehir
Mektepleri”, Toplumsal Tarih, 2000,
S. 74, s. 25.
17 The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Goodell at
Büyükdere (21 November 1831)”, May 1832, Vol. 28, 152.
18 Kyrios Paniyotes
(1796-1861): Amerikalı misyonerlerle tanışmadan evvel Đstanbul’un bir Müslüman
mahallesinde yine Türkler tarafından istihdam edilen bir ciltçiydi. Evli ve üç
çocuk babasıydı. Đngiliz misyoner John Hartley ile görüştükten sonra Protestan
görüşlere sahip oldu. Anadili Rumcanın yanı sıra Türkçesi de kuvvetliydi ve Türk edebiyatına aşinaydı. Ayrıca Đngilizce, Ermenice ve Đbranice
de biliyordu. Goodell, s. 160.
1845’ten sonra Atina’da yaşadı. 1949’da Amerikalı misyonerler tarafından
Đstanbul’a davet edilerek, o sırada Rumlarla ilgili yeniden başlatılan
faaliyetlerin başına getirildi. The
Missionary Herald, “Journal of Mr. Van Lennep”, June 1852, Vol. 68, s. 174.
Ancak Atina’dan sonraki hayatında Paniyotes Constantinides ismini kullanmıştır.
Muhtemelen bu değişikliğin temeli, 1850’lerde yoğun olan “Antik Yunan kökenli
isimlerin kullanılması modası”ndan kaynaklanmaktaydı. Paniyotes 11 March
1861’de Đstanbul’da öldü. Goodell, s. 404; Rufus Anderson, s. 38. Mr. Goodell’ın bu kişinin ölümü
üzerine yazdığı duygusal yazı için bkz. Prime, s. 404-406.
19 Edward D. Griffin Prime, Forty Years in the Turkish Empire; or
Memoirs of Rev. William Goodell, New York: Robert Carter and Brothers,
1883, s. 129.
20 The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Goodell at
Büyükdere (21 November 1831)”, May 1832, Vol. 28, s. 153.
Alexander G.
Paspati21 tutuldu.22 Đstanbul’daki Lancaster okullarından
başka, Rum cemaati, başka bölgelerde de bu sistem üzere okullar açmayı
sürdürüyordu.23
Lancaster okulları çok geçmeden Rum cemaatinin ileri
gelenlerinden tepki görmeye başladı. Çünkü başlangıçta özellikle Rum ruhban
sınıfı tarafından desteklenen, mevcut Rum okullarının binalarında kendisine yer
bulan bu okul sistemi, “okumayı herkese öğretmek” gibi bir çığır açmış, okunan
kitaplar Protestanların elinden çıktığı ve okullarda çoğunlukla
Protestan/Evanjelik fikirlere sahip öğretmenler görev yaptığı için, onların
etkisiyle eski Şark kiliselerinin ibadet anlayışlarını terkedip Protestanlığı
kabul eden kişiler çoğalmıştı. Bunun üzerine Lancaster okullarının hepsi
1836’da tatil edildi; herşey sıkı bir kontrole tabi tutuldu; kitaplar incelemeye
alındı.24
Misyonerlerin Rum cemaatinde uyguladıkları bu sistem
Ermenilerin de dikkatini
çekti. Nitekim bu eğitim
modelinden etkilenmeye başlayan
Ermeni patrikler, papazlar
ve halkın ileri gelenleri Rum okullarını ziyarete
gelmeye, gördüklerinden pek memnun kaldıklarını ifade etmeye başladılar.25 Goodell,
yerli yardımcıları Senekerim Der Minasyan ve Hohannes Der
21 Alexander G. Paspati: American
Board’un masraflarını karşılamasıyla eğitimini Amerika’da tamamlamış (1828) Sakız Adası’ndan bir
Rumdu. The Missionary Herald, “Letter
from Mr. Goodell (3 March 1835)”,
November 1835, Vol. 31, s. 411. Đleride Ermeniler için açılacak orta okulun
müdürlüğüne getirilecektir. Atandıktan bir yıl sonra tıp eğitimi için Paris’e
gitmiştir. Rufus Anderson, C.1, s. 58 ve 77.
22 The Missionary Herald, “Joint Communication from Mr. Goodell and
Mr. Dwight (Büyükdere, 2 June 1832)”, December 1832, Vol. 27, s. 399.
23 Bursa Lancaster Okulu için
bkz. The Missionary Herald, “Extracts
from Mr. Goodell’s Journal of a Tour over Land to Broosa”, May 1833, Vol. 29,
s. 156. Msy. Dwight’ın Selanik’te gezdiği iki okulun tanıtımı için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from
the Journal Mr. Dwight in Roomelia”, May 1835, Vol. 31, s. 170. Đzmir misyoneri John B. Adger’in Đzmir
Lancaster Okulu hakkında verdiği bilgiler için bkz. The Missionary Herald, “Extracts
from the Journal of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s. 167. Akhisar Lancaster
Okulu hakkında bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on
a Tour in Asia Minor”, July
1839, Vol. 35, s. 227. Aeropolis (Yunanistan), Gemlik, Kuplu, Aydın, Nazilli
yörelerindeki Lancaster okulları için bkz. The
Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider, on a Tour among the Villages
near Broosa”, May 1839, Vol. 35, s. 175; The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1843,
Vol. 39, s. 98; The Missionary Herald, “Journal
of Mr. Johnston and Mr. Powers”, June 1837, Vol. 33, s. 254.
24 The Missionary Herald, “Annual Report:
Mission to Constantinople”, 1836, Vol. 32, s. 6.
25 The Missionary Herald, “Joint Communication from Mr. Goodell and
Mr. Dwight, (Büyükdere, 2 June 1832)”, December 1832, Vol. 27, s. 398. Örneğin,
kendisini ziyarete gelen iki Ermeni gencine, Katolik Ermeniler arasında bir
okul açmasını rahatlıkla söyleyebildi. Bu iki genç çok iyi yetişmiş, Avrupa’da eğitim görmüşlerdi ve ellerinde okullarla ilgili bazı araç gereçler de mevcuttu. Goodell
Lancaster metodunu Ermenilere
uygulamalı olarak anlatmaları için Rum okulundaki birkaç öğretmeni gönderme
sözü verdi. The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal of Mr. Goodell
(29 September 1831)”,
July 1832, Vol. 27, s. 216. Ayrıca bunların biri,
sistemi öğrenmek maksadıyla Büyükdere’deki Rum Lancaster okuluna devam etmeye
başladı. Aynı zamanda Mr. Goodell’a Ermenice
harfli Türkçe ders kitapları hazırlama konusunda yardımcı oluyordu. The Missionary Herald, “Extracts from
the Letter of Mr. Goodell at Büyükdere (21 November 1831)”, May 1832, Vol. 28,
s. 152.
Sahakyan adlı Ermeni gençlerle bu okul modeli çerçevesinde çalışmalara
koyuldu.26 Ermenilerle ilgili çalışmalara ilk olarak, Senekerim’in
başkanlığında Beyoğlu’nda açılan bir Lancaster okul ile başlandı.27
Hohannes ise Bursa görevlisi Msy. Benjamin Schneider’ın (1807-1877) yanına
gönderildi. Orada hem ona Ermenice öğretecek hem de bir Lancaster okulu
açacaktı. Okul beklenenin üstünde bir başarı sağladı.28
Daha sonra Hohannes, Hasköy Ermeni Mektebi’ne öğretmen
olarak çağrıldı. Bu okul, Ermenilerin köklü eğitim kurumlarından biriydi. 1837
yılında mektebin idaresini üstlenen [Hohannes Amira] Cezayirliyan burayı
genişletti ve Lancaster planında yeniden tanzim etti. Đkisinin gayretleri
neticesinde okul büyük bir itibar kazanarak 600 öğrenciye ulaştı. Ancak
Hohannes Sahakyan’ın orada uzun süre kalmasına ruhban sınıfı izin vermeyecek; Cezayirliyan da okul idaresini terk etmek
mecburiyetinde bırakılacaktı.29 Kilise yetkilileri tarafından
Hohannes’in okulu 1838’de kapatıldı.30 Böylece hızlı bir gelişme
gösteren Lancaster metodu terk edildi. Ancak bazı Lancaster okullarının birkaç
yıl daha kişisel gayretlerle devam ettirildiği, gerekli malzeme ve bilginin
Goodell başta olmak üzere misyonerlerden tedarik edildiği görülmektedir.31
Lancaster okulları Türk askeri yetkililerinin de dikkatini çekmiş, Mekteb-i
Harbiye’nin kuruluş aşamasında birkaç yıl uygulanmıştır.32
26 Bu iki genç, Amerikalı
misyonerler Đstanbul’a gelmeden evvel Protestan fikirlerle tanışmışlardı. Eski
kiliselerini reddediyorlardı. 1833’de misyonerlerin resmen rehberleri oldular
(Goodell, 1883: 161). American Board’un maddi yardımıyla değişik dönemlerde
Amerika’ya gittiler ve eğitim gördüler.
Örneğin, Senekerim’in 1838’de Amerika’da olduğu bilinmektedir. The Missionary Herald, “Mission to
Constantinople”, January 1838, Vol. 34, s. 5.
27 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (1 February 1834)”,
October 1834, Vol. 30, s. 366. Ancak bahsedilen bu okulla, Amerikalıların
Ermeni çocukları için yine Beyoğlu’nda açtıkları ortaokul birbirine
karıştırılmamalıdır.
28 The Missionary Herald, “Religious Inquiry and the Reform among the
Armenians”, February 1836, Vol. 32, s. 42.
29 Leon Arpee, A Century of Armenian Protestantism
(1846-1946), New York: Princeton University Press, 1946, s. 9.
30 Edward G. Prime, s. 163.
31 Samatya’da ve Ortaköy’de bu
tarihten sonra devam ettirilen Lancaster okulu için bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell at Constantinople”,
March 1839, Vol. 35, s. 96. Đzmir Ermeni Akademisi’nde açılan Lancaster bölümü
için misyoner Adger’den yardım alınmasına dair bkz. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Adger”,
May 1836, Vol. 32, s. 168. Misyoner raporlarına dayanarak 1840’a doğru
Lancaster sistemine artık okullarda pek fazla yer verilmediğini söyleyebiliriz.
Ancak yazar Augustinus’un verdiği bilgiye göre 1861’de –bu tarih belirlemesinde
çeviri hatası yoksa- sadece Đstanbul’da Lancaster modeline göre eğitim veren
okul sayısı 45’tir. Gerasimus Augustinos, s. 255. Buna paralel olarak yine bir
Amerikalı misyonerin raporunda, Anadolu’daki diğer misyonerler tarafından uzun
süre kullanılmaya devam ettiğini gösteren bir haber yer almaktaydı. Msy. Andrew
T. Pratt, 1859’da Kilis’ten yazdığı raporunda şunları söylemekteydi: “Buradaki
mahalle okulunda büyük bir verimlilik göze çarpıyor. 120 öğrencinin çoğunluğu
Ermeni. Okul, Lancaster sistemi üzerine iyi organize edilmiş. Bütün zümrelerin,
özellikle de Müslümanların dikkatini çekiyor ve yörenin ileri gelenleri
tarafından ziyaret ediliyor.” The Missionary Herald, “Letter from Dr. Pratt (10 September
1859)”,
Bu çalkantılı dönemde misyonerlerin ilk olarak bir
orta öğretim kurumu açmaya muvaffak oldukları görülmektedir. Pera Yüksek Okulu
adıyla açılan bu kısa ömürlü kurum, Amerikalıların ülkemizde açtığı ilk
ortaöğretim kurumu olarak değerlendirilebilir. Daha sonra ise Bebek’teki
ilahiyat okulu gelmektedir. Ancak buradaki yol ayrımında, tarihsel seyir takip
edilmeyecek, başlıklar halinde önce ilahiyat okulları, daha sonra ise yüksek
okul ve kolejler incelenecektir. Ancak pek tabidir ki, bunlar kendi içlerinde
açılış tarihlerine göre sıralanacaklardır.
2.
AMERĐKAN ĐLAHĐYAT OKULLARI VE TEOLOJĐ OKULLARI
2. 1. Bebek Đlahiyat Okulu (Bebek Seminary, 1841-1862)
Geleceğin Protestan yerli din adamlarını yetiştirecek
ilahiyat okullarından birinin Đstanbul’da kurulmasına karar veren American
Board, bu iş için Msy. Cyrus Hamlin’i görevlendirdi. Kendisine verilen
talimatlarda bu ilahiyatın önemi şöyle vurgulanıyordu:
“Vazifenizin elzem bir başlığı
da, dinî literatür
ve teolojinin yüksek
bölümlerinde seçkin papazlar
grubunu yetiştirmektir. Irmak, pınarından daha fazla yükselemez. Kitab-ı
Mukaddes öğretimi henüz Şark ruhbanı arasında bilinmemektedir. Bu nedenle bizim
teoloji okullarımızda öğretildiği şekilde Đncil teolojisi ve edebiyatı, Şark
kiliselerine yurtdışından sokulmak zorundadır. Bazı yerlerde bu, misyonun
idaresi ve acil himayesi altındaki bir ilahiyat okulu vasıtasıyla en iyi
şekilde gerçekleştirilecek ve kendi fonlarıyla desteklenecektir. Diğer yerlerde
ise misyonerlerin, kabiliyetli öğrencilere vereceği özel öğretimle
sağlanacaktır.”33
Görüldüğü üzere okulun gayesi, gençleri vaiz, gezgin
din adamları ve eğiticiler olarak yetiştirip, kendi milletinden olan insanlarına
tebliğde bulunmalarını sağlamaktı.34 Burası bir teoloji okulu
değildi, ancak gençler her gün daimi ve güçlü bir dinî etki altındaydılar.
Eğitimleri bittikten sonra Đncil’i hemşehrilerine vaaz edeceklerdi.35
Kurumu yönetenlerin hedefi, öğrencileri dengeli, Hıristiyan karakterini
benimsemiş, çalışma alışkanlığı kazanmış, gayretli, fedakar, diğergam ve hemşehrileri arasında
hakikat davasını yaymaya
kendisini
December 1859, Vol. 55, s. 368. Dolayısıyla yazar
Augustinus’un verdiği bilginin doğruya yakınlığı söz konusu olmaktadır.
32 Türklerin Lancaster metodunu Mekteb-i Harbiye’de
kullanmaları hakkında bkz. Ayşe Aksu, “Đngiltere- Amerika-Osmanlı Hattında
Lancaster Öğretim Sistemi”,
Değerler Eğitimi Dergisi, Aralık
2008, S. 16, c. 6,
s. 29-67.
33 The Missionary Herald,
“Objects of the Mission
to the Oriental Churches, and the Means
of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 42.
34 White, Bir Amerikan…, s. 119.
35 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight
(18 January 1842)”,
May 1842, Vol. 38, s. 203.
adamış bir kişilikte yetiştirmekti.36 Okula, Đznik gibi civar
yerleşim yerlerinden de öğrenci gelmesi bekleniyordu.37 Yatılı
ilahiyat okulu 4 Kasım 1840’da, Avedis ve Toros adlı iki öğrenciyle açıldı.
Kısa süre sonra bu sayı artarak 12’ye çıktı.38 Misyondaki görevliler
Hamlin’e, hem oturması hem de böyle bir okul açmasına yarayacak Boğaziçi’nde
güzel bir bina verdiler.39
Bebek Đlahiyat, yalnızca yatılı öğrencilere mahsustu.
Dindar (takvalı) olmayı
vadeden genç adaylar kabul ediliyordu. Öğrenciler kendi yataklarını,
yatak takımlarını, elbiselerini ve Ermenice kitapları kendileri tedarik
ediyorlardı.40 Fakat 1856’ya gelindiğinde takvalı gençleri alma
prensibi, okul idarecilerini bir hayli zorlayacaktı:
“Misyonun
uzun süredir arzusu, bu ilahiyatı tamamıyla bir teoloji okulu haline
getirmekti. Birkaç yıldır prensibimiz, buraya sadece takvalı gençleri kabul
etmekti. Fakat böylesi başvurular çok az oldu. Diğer başvuruları desteklemedik.
Đngiliz ordusundaki yoğun tercüman ihtiyacı, geri kalan öğrencileri tüketti. Rufus Anderson’ın geçen ziyaretinde daha kesin başvuruların dikkate alınması
kararlaştırıldı. Buna binaen Đlahiyat’ın yarısına yol verdik ve gelecek dönem
için aralarında en fazla ümit vadeden 16 öğrenciyi seçtik.”41
Amerika’dan yeterli miktarda para gelmemesi sebebiyle
olsa gerek, açılışından bir yıl sonra yatılı okulun ücretli olmasına karar
verildi. Takvimler 18 Ocak 1842’yi gösterirken Hamlin’in yatılı okulunda 19
öğrencinin bulunması fevkalade bir başarıydı. Yukarıda vurgulandığı üzere,
sırada çok kişi bekliyordu ama ücretsiz talebe almadıkları için onları evlerine
göndermek zorundaydılar.42 Çoğu öğrenci bedava gelmeyi istiyordu.
Ancak bundan sonra bedava öğrenci
almamaya karar verildi
ve uygulamaya kondu.43 American
Board’un
36 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1842, s. 106-107.
37 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission
(20 July 1840 günü)”, April 1841, Vol. 37, s. 161-162.
38 Hamlin, My Life…, s. 208; The Missionary Herald, “Station Reports, Bebek Seminary”, September
1853, Vol. 49, s. 261. Bir başka raporda ise okulun 24 Kasımda açıldığı
kaydedilmiştir. Bkz. The Missionary
Herald, “Journal of Mr. Hamlin at Constantinople”, December 1841, Vol. 37,
s. 488.
39 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission
(20 July 1840 günü)”, April 1841, Vol. 37, s. 161-162. Bebek
Đlahiyat’ın o civarda
kullandığı birden fazla
ev olmuştu. Bu konuda detaylı
bilgi için bkz. Cyrus Hamlin, My
Life…, s. 205-243.
40 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1844, s. 106-107.
41 The Missionary Herald,
“Armenians, Annual
Reports”, September 1856, Vol. 52, s. 260.
42 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (18 January 1842)”,
May 1842, Vol. 38, s. 203. Hamlin’in okulu daha geniş bir mekana taşıyacağı
haberi yayılır yayılmaz pek çok ebeveyn, oğullarının kabul edilmesi için
başvurdular. Zaten halihazırda gelmeyi merakla bekleyen ve para yüzünden geri
çevirmek zorunda kaldıkları 20-30 çocuk ve genç vardı. The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Dwight
(27 November 1841)”, April 1842, Vol. 38, s. 134.
43 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal
of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.
daha fazla para göndermesi gerekiyordu. Hatta Karar Komitesi, yaptığı bir
durum değerlendirilmesinde para ihtiyacı öne çıkarılmıştı:
“Bizim
tek ciddi sorunumuz para ihtiyacıdır. Aldığımızdan daha fazla sayıdaki
öğrenciyi geri çevirdik. Bunlar da Katolik okuluna gitti. Acı olan şu ki,
ilahiyat okulumuzun asıl etkisi, Roma Katoliklerinin okuluna öğrenci ilave
ettiriyor. Đlahiyata devam eden öğrencinin aile çevresi, o aileyi örnek
alıyorlar. Başvuruları ise genelde reddediyoruz. Ancak onlardaki mevcut eğitim
arzusu bu defa onları Cizvitlerin okuluna yolluyor.”44
Bebek Đlahiyat’ın kurulduğu yıllarda, Gelişmelere paralel olarak artan
masraflar okul idarecilerini ciddi anlamda düşündürüyordu:
“Đlahiyat
Okulumuzun masrafları daha fazla zamanımı ve dikkatimi talep ediyor. Öneminde mübalağa
etmesem de sıkı bir tasarrufu ilahi bir vazife
olarak addediyorum. Bir büyük şehrin ruhu ve Avrupai hayat
tarzının benimsenmesi yüzünden, harcama oranlarımızı sınırlamak çok zor. Fakat
denkleştirici ekonomi planı olmadığı takdirde bir değişiklik yapmamaya gayret
sarfediyorum. Süren kolera yüzünden geçen altı ayda öğrencilerin beslenmesine,
özellikle et ve unlu mamullere daha bir dikkat edildi. Böylece bahçelerimizde
yetiştirdiğimiz sebzeleri söküp attık. Tıbbi yardım ve ilaç faturaları
eskisinden daha kabarık. Bu sebeple tüm masraflar arttı. Đaşe, yakıt,
aydınlanma, çamaşır yıkama ve sağlık katkıları son altı aydır haftada 90 sent
tutuyor.”45
Aslında ABCFM’nin maddi kaynakları pekala bir okulu
idame ettirebilirdi. Ancak Bebek Đlahiyat’ın denli para sıkıntısına düçar
olması, Ermeni kilisesinin Protestanlara uyguladığı ve anatema adı verilen ambargodan kaynaklanıyordu. Bu durumda
Hamlin, okulun öğrenci kaybını
önlemek ve Protestan ailelere yeni kaynaklar bulmak maksadıyla okulda birtakım
atölyeler kurdu:
“Öğrencilerimizin
çoğunun ailesi fakir olduğundan tedbir alma ihtiyacı duydum. Elbise dikmek
konusunda bir yardımcı kişi edinmek lazım. Böyle yapmanın eskisinden daha fazla vazifemiz olduğunu düşündük.
Dersleri bölmeyecek ve iş becerecek bir müstahdem arıyorum. Yardım şu anda
neredeyse kesildi. Ben de bir atölye kurdum. Kısa süre sonra yardıma muhtaç
olanlar eğitimlerine ara vermeden kendi elbiselerini dikecek ve harcayacakları
parayı kazanacaklar. Gelecekte ne buradaki ne de Amerika’daki dostlarımızdan,
fakir öğrencilerin elbiseleri için yardım istemeyeceğiz. Bu atölyeye ek olarak,
kendi ekmeğimiz için bir fırın nasıl çalıştığını gösteriyorum. Gerekli
kıyafetleri sağlamam karşılığında bu fırına iki öğrenci koyacağım. Bu suretle
ayda genel harcamalarımızdan yaklaşık beş dolar kazanmış olacağız. Ayrıca
öğrenciler ekmek yapma
44 Reports of The A.B.C.F.M. (1843) “Armenians”, Boston 1843, s. 93.
45 Cyrus Hamlin, “Seminary at
Bebek (4 August 1848)”, The Missionary
Herald, November 1848, Vol. 44, s. 400.
mesleğini
de öğrenecekler. Bu meslek bu ülkede hiç de kolay kazanılacak bir şey değildir.
Bu sayede öğrencilerin kendine güvenleri, ümitleri ve inançları uyanacaktır.”46
Hamlin’in bu
çözümleri, ileride bu okulun elinden alınmasına giden yolu da açmış oluyor, bir
taraftan da, ileride kuracağı Robert Kolej’e çıkıyordu.
Öğretmen Kadrosu
Msy. Clark: 1857 yılı boyunca
kurumun baş idarecisiydi.47
Baron Avedis: Bebek Đlahiyat’ın yerli başöğretmeniydi. Son derece kararlı, marifetli,
takva sahibi bir kişi ve öğretmen olarak çok büyük umut vadediyordu. 1847’de
Đstanbul Đstasyonu’na bağlı üyeler, yerli bir pastör ve kiliseden bir heyetin
katıldığı bir imtihanda Baron Avedis’e vaizlik ruhsatı layık görüldü. Verdiği
cevaplar heyeti ziyadesiyle tatmin etmişti. Bir yıllığına vaiz oldu. O yaz
tatilini Đznik ya da Adapazarı’nda geçirecekti.48 Başarılarına
binaen 19 Nisan 1849’da kilise görevine getirildi.49 Karısı da
Beyoğlu Yatılı Kız Okulu’ndan mezundu.50
Öğretim Programı: Bu kurum, bir ilahiyat
okulunda bulunması gereken ders ve etkinliklerin dışında şu dört hususta ileri
çıkmıştı:
1.
Đlahiyat dersleri yanında bilimsel konferansların
verilmesi ve fizik deneylerin yapılması söz konusuydu. Bu nedenle oraya “sadece
pek çok genci eğiten kurum gözüyle değil, aynı zamanda yurtdışından gelen
etkilerin Ermeni cemaatine sokulduğu bir merkez gözüyle de bakılıyordu.”51
2.
Bir yandan Ermenice derinlemesine öğretilirken, diğer
yandan ağır bir Đngilizce öğretimi de yapılacaktı. Bu sayede değişik iş
kollarının tercüman ihtiyacı da karşılanacaktı. Nitekim Đzmir’deki matbuat
işleriyle uğraşan misyonerler, “Ermenice bölümündeki çevirmenler şu an üç
tane. Çok değerli insanlar. Tanrı’dan diliyoruz ki, Ermeni cemaati
içinde bu gibi kimselerin sayısı artsın. Bu bakış açısıyla Hamlin’in
okuluna, bunlar gibi ve daha iyi
46 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848,
Vol. 44, s. 401.
47 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.
48 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Everett
(3 May 1847)”, August 1847, Vol. 43, s. 265.
49 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Wood (4 May 1849)”, August
1849, Vol. 45, s. 276.
50 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Wood (27 October
1849)”, March 1850, Vol.46, s. 99.
51 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”,
March 1844, Vol. 40, s. 81.
yardımcıların yetiştirildiği fidanlık gözüyle bakıyoruz”52
diyerek kuruma bu yönde anlam yüklemişlerdi. Fakat Hamlin onlardan daha
kapsamlı bir fikirle yola koyulmuştu:
“Her
daim Ermeni dili ve edebiyatında yetenekli ve başarılı bir profesör istihdam
ediyorduk. Bir kimsenin yerel dili (anadili), kendi tefekkür ve ifadesinin
baş unsuru olmak zorundadır. Bizim müfredatımız, Ermeni dilinin işlenmesine
muazzam bir hareket getirmişti. Biz onu bir çamur ve demir halinde bulduk; altın olarak bıraktık. Yalnızca şunu
iddia ediyorum ki, bu dilin rönesansında Bebek Đlahiyat Okulu yer almıştır;
hem de onurlu bir yer almıştır. Misyon’un bütün etkisi de bu yönde
devam etti.”53
Ermenilerin Türkçe konuştukları ve Ermeni harfli
Türkçe yazageldikleri hatırlanırsa, Ermenicenin bu denli önemsenmesi
manidardır. Böylece onların, Türkçenin boyunduruğundan
kurtarılması, yeni nesillerin anadilleriyle düşünüp, düşüncelerini yine
anadilleriyle ifade etmeleri sağlanacaktı.
3.
Okulun bir başka önemli fonksiyonu Protestanlar arası
iletişim merkezi olmasıydı. Bilhassa şiddetli baskıların olduğu, ruhban
sınıfının göz açtırmadığı dönemde (1850 öncesi), “ürkek ve endişeli zihinler
ısrarla hakikat tespitini arzuluyordu ama misyonerlerin Pera’daki evlerini
yahut dinî sorgulama için düzenlenmiş mekanları ziyaret etmeye cesaret
edemiyorlardı.”54 Đşte bu ortamda bu okul buluşma yeriydi. Msy. Wood’un bildirdiğine göre,
baskı altındaki Protestanlar, okulda gerçekleştirilen çeşitli vaazlara da
katılıyorlardı:
“Hamlin
beni Đlahiyat’taki toplantıyı görmeye çağırdı. Gittiğimde dersinde 20 kişinin
toplandığını gördüm. Bunlar, onun vaazını dinlemeye gelmiş şehirden insanlardı.
Đki saat yanlarında oturdum; Kitab-ı Mukaddes’ten pasajlar okudum. Sorularına
cevap verdim, Hıristiyan doktrininin önemli ve temel noktaları hakkında sohbet
ettim. Nihayet Hamlin içeri geldi. Hıristiyanlığın delilleri hakkında verdiği
konferansı dinlemek üzere okul odasına geçtik.”55
4.
Eğitimli bir papaz olmak için yeterli girişimde
bulunmuş her genç, okul süresince mutlaka bir işle/zanaatla uğraşmalıydı. Bu
uğraş öğrencileri, beceriksizliğin ve aylaklığın istila etmesini engellemek için zorunluydu.56
52 The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”,
July 1842, Vol. 38, s. 275.
53 Cyrus Hamlin, My Life…, s. 250.
54 Cyrus Hamlin, “The Seminary
at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849,
Vol. 45, s.
398.
55 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Wood (13 July 1845)”, September
1845, Vol. 41, s. 293.
56 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1844, s. 106-107.
Öğretim Müfredatı: 1843 yılında ders
işleyişi şöyleydi: Saat 7.00’deki kahvaltıdan sonra dokuzdan on ikiye kadar
süren dersler geliyordu. Müfredat boyunca fizik, kimya, doğa ve ahlak felsefesi
okutuluyordu. Öğle yemeği ve teneffüs ikiye kadar sürüyordu. Ardından beşe
kadar ders saatleri geliyordu. Okulun akşam yemeği 17.30’daydı. 19.30’dan
21.00’e kadar yeniden ders başlıyordu. Kitab-ı Mukaddes öğretimi her gün icra
ediliyordu. Tarih ve coğrafya ciddiyetle öğretiliyordu.57
1844 yılı: Gençler, imkan dahilinde Đngilizce
öğreneceklerdi. Genel olarak Đngilizce “bilgi edinme vasıtası”, Ermenice ise
“iletişim aracı” haline getirilecekti. Matematik, Amerikan kolejlerindeki gibi
öğretilecekti. Öğrenciler, tabii bilimlerin en önemli dallarını tanıyacaklar ve
onları pratikte kullanır ve yararlanır hale geleceklerdi. Aynı şekilde eski ve
modern tarihle (özellikle kilise tarihiyle), zihin ve ahlak felsefesiyle, ileri
teolojiyle –ki bu da Kitab-ı Mukaddes’in sürekli olarak öğretilmesiyle
edinilir- ayinlerle, umumi derslerle ve metin kitaplarıyla da aşina
kılınacaklardı. Müfredatın sonuna doğru Đncil hakikati, öğrencilerin vaktini ve
dikkatini gittikçe daha fazla meşgul edecekti. Onlara yalnızca Kutsal Kitap’ın
hakikatleri ve keyfiyeti öğretilmekle kalınmayacak, aynı zamanda bu ikisini
nasıl kullanacakları da gösterilecekti.58
1846 yılı: Daha fazla kilise tarihi eğitimi
verilmesi kararlaştırıldı. Bunun amacı, özellikle yerleşik Hıristiyanlık
anlayışındaki doktrinel yanlışları ortaya koyabilmekti. Đncil’den daha fazla bölüm tefsir edilmeliydi.59 Bu yıl Đlahiyat’taki bir grup seçkin öğrencinin
Latince, Grekçe ve Đbranice derslerine başlamasına karar verildi. Bunun için
bir akşam sınıfı oluşturuldu. Böylece “reformasyona tabi tutulmuş kiliselerde,
reformasyon için iyi yetiştirilmiş, korkusuz ve hür pastörler, iman adamları”
yetiştirilebilecekti. Onlar, eski kiliselerin Hıristiyanlık dışı özelliklerini
akıl yoluyla tartışarak ve değişmez hakikati ispatlayarak Kutsal Kitap’ı tefsir
edeceklerdi.60
Bebek Đlahiyat Okulu,
Hamlin’e göre, Amerika’daki bir orta öğretim
kurumundan pek çok yönüyle
farklılık arz ediyordu. Đstanbul’daki misyonerlerin kendi yasaları, ahlak
anlayışları ve zihniyetleri, içinde yaşadıkları Osmanlı ortamına uyarlanmıştı. Kısacası
57 Cyrus Hamlin, My Life…, s. 246. Burada verilen saatlerin, bugün bizim de kullandığımız Avrupa saatleri ile aynı olduğu
hatırlanmalıdır.
58 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1844, s. 106-107.
59 Reports of The A.B.C.F.M. (1846) “Armenians”, Boston 1846, s. 99.
60 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (20 July 1846)”, September
1846, Vol. 42, s. 304.
gençlerin burada aldıkları eğitim, yurtdışında alacaklarından daha
iyiydi. Bu düşünceler doğrultusunda 1849
yılı ders müfredatında yapılması planlanan değişiklikler hakkında Hamlin
şunları yazdı:
“Yazar Silliman’ın ders kitabını müfredata sokarak ve umumi dersleri genişleterek bu sene kimya
öğretiminde büyük bir ilerleme kaydedeceğiz. Matematik de daha ciddi takip
edilecek. Coğrafya ve müzik daha başarıyla sürdürülecek. Hıristiyanlığın
Delilleri dersi eskisinden daha ayrıntılı okutulacak. Okulun sınıflara
ayrılması daha doyurucu oldu. Kısacası bütün dallar daha sistematik ve yeterli
derecede öğretilecek. (...) Muhtemelen gelecek seneki son sınıftan dört kişiyi
teoloji eğitimine alacağız. Bu müfredatı da eskisinden daha ayrıntılı işlemeyi
istiyoruz. Çünkü yerli vaiz talebi çok fazla olduğundan şu kanaate vardık:
Gelecek için kiliselerin isteklerini kusursuzca yerine getirmeliyiz. Bu da,
zihinleri olgunlaşmış, eski hurafelerden ve anlayışlardan arıtılmış karakterli
ve dengeli gençleri almak suretiyle nisbeten emniyetli bir yolla gerçekleştirilebilir.”61
Anlaşılıyor ki Hamlin, yalnızca teoloji eğitimi
vermediklerini, komple bir insan yetiştirerek topluma daha farklı alanlarda
örnek olmaları gerektiğini ısrarla belirtiyordu. Ancak bununla beraber American
Board’ın beklediği kilise adamlarını yetiştirmeyi de ihmal etmeyeceklerdi.
Çünkü Đstanbul’da açılması gündeme gelen ikinci kiliseye ilaveten Adapazarı,
Erzurum, Bursa ve Antep’teki kiliselerde yerli pastörlere ihtiyaç vardı.
Bunlara yenilerinin eklenecekti. Kilise, tebliğ ve eğitim çalışmaları yerli din
adamları tarafından yerine
getirilmeye başlanırsa, onlar bunu hakkıyla yapacaklardı. Üstelik böylesi bir
kilise görevi anlayışının daha az masraflı ve daha verimli olacaktı. Yerli
zihinlerin ve kalplerin, yerli
kültürle ve ilahi lütufla yeniden bir kalıba dökülmesi gerekiyordu.62
O halde sadece kiliseyle bağlantılı elemanların
yetiştirilmesi için ayrı bir sınıf oluşturulmalıydı. Bu sınıf 1849’da açıldı.
Đkinci kısımda ise bilimsel dersler ağırlıktaydı. Zaten Hamlin’in belirttiğine
göre Đlahiyat’tan mezun öğrencilerin hepsi kilise hizmetlerine girmiş
değillerdi. Girenler hiç şüphe yok ki mükemmel yetişmişlerdi. Geri kalanlardan
bazısı atölyelerdeki en iyi işçilerdi. Bazısı öğretmendi, bir kısmı da ticaret
hayatını yahut tıp mesleğini seçmişti.63 Örneğin, bir öğrencisi
Protestan cemaatinin devlet nezdindeki vekiliydi. Biri, soba işiyle uğraşan bir tüccar oldu. Bir başkası bıçakçılık
yapıyor, kazancıyla annesine
61 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848,
Vol. 44, s. 400.
62 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848,
Vol. 44, s. 400.
63 Hamlin, Among ...,
s. 214.
ve iki kız kardeşine bakıyordu.64 1857 yılına gelindiğinde
Protestanların daha iyi yetişmiş din adamlarına olan ihtiyacına binaen, Bebek
Đlahiyat’ı bitirenler için bir teoloji okulu açıldı. Müfredatının dört yılı
skolastik, üç yılı teoloji bölümü olarak tertip edildi.65
Teoloji Bölümü
Msy. Wood’un bildirdiğine göre Ermenilerin en ısrarlı
isteklerden biri, iyi yetişmiş yerli bir din adamıydı. 1846 yılı itibariyle
mevcut dört Protestan kilisesinden sadece birinde pastör bulunuyordu.
Diğerlerinde ise dinine sadık ve candan bağlı Đncil vaizleri görev yapıyordu.
Durumu gözden kaçırmayan Đstanbul misyonerleri, Bebek Đlahiyat’ta bir teoloji
bölümü açmayı planladılar.
Bugüne kadar bu kurumda böylesi bir şube açılmasına
önem verilmemişti. Gerçi kurulurken niyetleri buranın ileride bir teoloji okuluna
dönüştürülmesiydi. Ancak temel hedefi, Đncil’i yaymada misyonerlerle işbirliği
yapacak yerli temsilcileri yetiştirmekti. Gerçekten de bütün eğitim
müfredatında bu gaye göz önünde bulundurulmuştu. Açılacak teoloji bölümünün
müfredatı üç yıl sürecekti. Dersler genelde Amerika’daki teoloji okullarında öğretilenlerle aynı olacaktı. Đstasyon’da görevli kişilerin oylamasına tâbi olmayan hiçbir
aday buraya kabul edilmeyecekti. Ayrıca aday öğrenci takva konusunda ve kutsal elçilik
(ministry) için bir adayda bulunması gereken şartlar bakımından da
yeterliliğini ispatlayacaktı. Genel kural olarak önce dört yıllık akademik
müfredatın tamamlanmış olması istenecekti.
Teoloji müfredatıyla dolu olan üç yıla ilaveten,
ilahiyat kısmı da geliştirilecekti. Bu minvalde akademik bölümdeki öğretim
payının daha da büyümesine gayret edilecekti ama bu sınırlı bir alanda
yapılabilirdi. Çünkü Đngilizcenin ve onun vasıtasıyla bilimlerin öğretimi, bu
dile yabancı olan Ermeni ve Rum gençleri için zordu. Bunun için onların
Đngilizceyi birkaç sene kullanmaları lazım geliyordu.
Msy. Van Lennep’in, Kitab-ı Mukaddes’in orijinal
dillerinin (Latince ve Grekçe) de dahil olduğu Đncil Edebiyatı Bölümü’ne
atanması kabul edildi.
Đlahiyat Okulu’nda tamamıyla bilimsel dallarla meşgul olan
Msy. Hamlin, yalnızca Doğal Đlahiyat dersi (Tanrı’yı ve O’nun evrendeki ahenk ve
uyumunun delillerini doğayla tanıma) verecekti. Hıristiyan doktrini
tarihi
64 Hamlin, Among…, s. 216.
65 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.
de dahil Hıristiyan Teolojisi ile Din ve Kilise Tarihi derslerine Msy.
Wood girecekti. Yaz dönemi boyunca Hıristiyanlığın Delilleri, Kutsal Kitap ve
Đlhamın Kanunu üzerine verilecek umumi dersleri Msy. Homes yapacaktı.
Piskoposluk Görevi ve Vazifeleri dersini Dwight, Kutsal Metinler’deki zor
pasajlar hakkındaki dersleri ise Goodell verecekti.
Hazırlık dönemi için ayrılmış olan zaman dilimi
Đngilizce öğretmek için kısa gelirse
ve branşların öğreniminin sürdürülmesine tahsis edilirse, teoloji
müfredatına girişten önce gerekli olan Rumca ve Đbraniceye başlangıç yapılamazdı. Bu iki dilin öğretimi, tüm müfredat
süresince devam edecekti. Zira Yeni Ahit’in Grekçesi nispeten modern Grekçeden
daha az farklı olduğundan her ikisi birlikte de öğretilecekti. Üç yıllık
müfredatın içerisine dahil etmenin akıl kârı olmadığı, ancak her Hıristiyan
ilahiyatçıya lazım olan Latinceye, en azından öğrencilerin bir bölümünün iyice hakim olması sağlanacaktı. Teoloji ve Kilise Teşkilatı Tarihi dersleri
konferanslar şeklinde verilmek mecburiyetindeydi.
Bu düzenlemeyi yaptıkları sırada misyonerlerin elinde
Ermenice ders kitapları mevcut değildi. Đngilizceyi anlayan öğrencilerin de
Đngilizce ders kitaplarını rahatça okuyamayacakları belliydi. Teoloji konusunda
ise ders kitabı Kitab-ı Mukaddes olacak, kendi tabirleriyle, Đncil hakikati doğrudan doğruya büyük
pınardan içilecekti. Azizlerin ve Havarilerin yazdığı kompozisyonlar sadece
bir rehber ve Tanrı Kelamı’nın öğretilerini anlamaya yardımcı metinler olarak
kullanılacaklardı.66
Planlanan teoloji sınıfı 1849’da açıldı. Yeni teoloji
sınıfını teşkil eden dört kişiden biri Đstanbullu, biri Đznikli, biri Ankaralı,
biri de Muşluydu. Đstanbullu olan, Pastör Simon’un kardeşiydi. Teoloji sınıfını
oluşturan bu gençler kararlı, aktif ve dindar oldukları gibi parlak zekalara
sahiptiler. Haftanın iki gününü sistematik teolojiye, iki günü Đncil tarihine,
bir günü de teoloji konuları üzerine yazı yazmaya, vaaz hazırlama planlarına
ayırıyorlardı. Aynı zamanda Upham’ın Zihin Felsefesi’ni, Horne’nin Kitab-ı Mukaddes Öğrenimine Giriş’ini ve Butler’in Analoji’sini okuma derslerini de
sürdürüyorlardı. Son iki derste normal tercüme ve şifahi yorumların yanı sıra, münakaşanın tüm özetini yazarak
hazırlıyorlardı.67 Teoloji
66 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Wood (13 November
1846)”, March 1847, Vol. 43, s. 75-76.
67 The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (11 July 1849)”, November 1849, Vol. 45, s. 402-403. Upham’ın Zihin
Felsefesi adlı kitabını Ermeniceye Cyrus Hamlin çevirmişti. Hamlin, My Life..., s. 254.
Bölümü’nün 4 Mayıs 1850’deki
imtihanları Zihin Felsefesi, Ahlak Felsefesi, Kilise
Tarihi, Hıristiyanlığın Doktrinleri ve Đncil’in Đlk Çağı gibi derslerden yapıldı.68
1855’te geçici olarak kapatıldı. O yıl 8 kişilik
Teoloji Bölümü’nün ikinci yarıyılda öğretmeni yoktu. Çünkü Msy. Benjamin’in
ölümü sebebiyle, onun yerini doldurmak adına meslektaşı Riggs’in Đlahiyattan
buraya nakli gerekiyordu. Bu sebeple teoloji eğitimine son verildi.69
Ancak Hamlin’in başkanlığında 7 öğrenciyle yeniden açıldı (1857). Msy.
Schauffler da Türkçe derslerinde yardım ediyordu.70 Aynı yılın
sonunda bu bölümden 7 kişi mezun oldu.71 Bilimsel müfredatı bitiren
11 kişiden 9’unu içine alan yeni bir teoloji sınıfı Aralık 1860’ta organize
edildiyse de72 okulun kapatılması gündeme geldiğinden etkili
olamadı.
Rumca Bölümü
Sadece Ermeniler için kurulan Bebek Đlahiyat’a,
gelişmeler paralelinde 1850 yılında Rumca bölümü eklendi. Öğrenci velileri
masrafları ödemeyi teklif etseler dahi bu bölüme gelmek için yapılan pek çok
başvuruyu, imkansızlıklar nedeniyle geri çevirmek zorunda kalıyorlardı. 1851
yılında Rum öğrenci sayısı 7 idi.73 Yıllık toplantıda Hamlin,
“kapılarımızı, Rum öğrencilerin bedava başvurularına açmalıyız. Çünkü Rumlar
Đncil hakikatini dört gözle arıyorlar. Bu iki cemaatten gelen öğrenciler
arasında gelişen herhangi bir antipati yok. Öğretmenler, geçen yıl sergilenen gidişat
ve yeterlilikten pek memnunlar” diyerek konu hakkında yorumda bulunuyordu.74
Đki yıl sonra Rumca bölümünün mevcudu 15’e çıktı.
Açıldığı sıralarda Hamlin, iç bölge istasyonlarından buraya daha seviyeli
öğrenci gönderilmemesinden şikayetçiydi. Ancak o günden beri Antep’ten 2,
Erzurum’dan 2, Diyarbakır’dan 6, Demirtaş’tan 3, Bursa’dan bir, Đznik’ten bir
ve Tekirdağ’dan 2 öğrenci kabul etmişlerdi. Hamlin’e göre, “tamamına yakını
mükemmel karakterde, iyi derecede bilgi sahibi ve gelecekteki faydaları için yüksek
ümitler vadeden” bu öğrencilerin çoğu şimdi Anadolu’nun iç bölgelerinde görev
yapıyorlardı.75
68 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin
(7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.
69 The Missionary Herald, “Armenians, Stations
Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.
70 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.
71 Reports of The A.B.C.F.M. (1857)
“Congregations, Churches, Schools, Printing”, Boston
1857, s. 61.
72 The Missionary Herald, “Station Reports
1861”, September 1861, Vol. 57, s. 269.
73 The Missionary Herald,
“Letter From Mr. Dwight
(15 February 1851)”,
May 1851, Vol. 47, s. 157.
74 The Missionary Herald,
“Annual Meeting
1850”, September 1851,
Vol. 47, s. 287.
75 Cyrus Hamlin, “Station Reports”,
The Missionary Herald, September 1853, Vol. 49, s. 261.
Bölümün kapanışı: Msy. Riggs’in Đlahiyattan ayrılması
(1855) üzerine Rumca Bölümü kapatıldı. Rum öğrencilerden en fazla umut veren
dördü, Atina’da görevli Msy. King’in idaresindeki okula gittiler. Bunların
masrafını Đngiltere’deki Türk
Misyonlarına Yardım Cemiyeti karşıladı. Diğer Rumlar ise Demirtaş’ta
öğretmenlik yapıyordu. Kalanlardan biri tıp eğitimi için Amerika’ya gitti; geri
kalanlar mütercim oldular.76
Özel Dinî Programlar
(a)
Sabah Ayini ve Duası: Sabahleyin 05.30’da
gerçekleştirilen dua programında öğrenciler sırayla Đngilizce olarak uzun, ama
yararlı bir ayin okuyorlardı. Yeri geldikçe Hamlin kısa açıklamalar ilave
ediyor, ayinin sonunda Ermenice dua ediyordu. Bu uygulama 20-30 dakika
sürüyordu. Sonra 07.00’ye kadar süren Đncil ezberleri geliyordu.77
(b)
Dua Halakaları: Ders dışında dua halakaları
oluşturuluyordu. Söz gelimi 1851’de Ermenice dua halakası dokuz, Rumca yapılan
ise beş kişiden müteşekkildi.78
(c)
Sebt Günü Programları: Đlahiyattaki Sebt günlerinde düzenlenen dinî çalışmalar üç bölümden ibaretti: Öğleden önce vaaz
veriliyordu. Öğleden sonra yazar Bunyan’ın Hacıların Đlerlemesi adlı eseri
yorumlanıyordu. Akşamları da Kitab-ı Mukaddes dersi veriliyordu.79
Aynı gün öğrencilere ve birkaç komşuya Đncil merkezli vaazları Hamlin
gerçekleştiriyordu.80 Sabahları bir ayin, öğleden sonra tefsir,
akşamleyin ise dua toplantısı oluyordu. Bir Ermeni öğretmen, küçük öğrencilere
Đncil dersi veriyordu. Đlk başlarda Đlahiyattaki Sebt günü programlarında üç
dört kişi bulunurken, 1853’te Đncil 100 kişiye Đngilizce, Ermenice ve Rumca
olarak vaaz ediliyordu. Bu sayede Bebek’te 20 aile Protestan olmuştu. Halbuki
okul açıldığı yıl orada bir tane Protestan aile yaşıyordu.81
(d)
Akşam toplantıları ve konferansları: 1853 yılındaki faaliyetlere dair
Hamlin şunları kaydetmişti:
“Çarşamba akşamı bütün okula bir teoloji konferansı verdik. Konusu Doktrinal Hakikatin Vazife ile Đlişkisi idi.
Öğrenciler Çarşamba ve Cumartesi akşamları dua toplantısı yaptı. Ermenice
öğretmenimiz sınırlı sayıdaki öğrenciyle özel bir toplantı gerçekleştirdi. Cuma akşamı, dinî konularda tartışma
usullerini öğreten bir müzakere cemiyeti tertip ettik.”82
76 The Missionary Herald, “Armenians, Stations
Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.
77 Hamlin, My Life... , s. 246.
78 The Missionary Herald,
“Station Reports,
1851”, July 1852, Vol. 48, s. 194.
79 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal
of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 322.
80 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Dwight
(18 January 1842)”,
May 1842, Vol. 38, s. 202.
81 Cyrus Hamlin, “Station Reports”, The Missionary Herald, September 1853, Vol. 49, s. 261. Ertesi yıl
da bu minvalde etkinlikler devam etti:
Sebt günü öğleden önce Ermenice tefsir çalışması, öğleden sonra bir ayin, akşam
ilmihal dersi, öğleden önce Rumca bir Đncil dersi. The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854,
Vol. 50, s. 265.
82 Cyrus Hamlin, “Station Reports”,
The Missionary Herald, September 1853, Vol. 49, s. 261.
Öğrencilerin dinî hayatlarını düzeltmek ve kontrol
altında tutmak üzere uygulanan metotlardan biri de, öğrencilerin birbirlerini
gözetmeleri, Hıristiyanlık hayatına ters düşen bir şey varsa uyarmalarını
sağlamaktı. Zira bu okulda “sağlam karakterli olma, aklı başındalık, dinî
hakikate ilgi, derslere düzenli katılım konusuna eskisinden daha fazla önem veriliyordu.”83
Öğrencileri ve Mezunları: Hamlin’in
çevresinde çeşitli kesimlerden gençler toplanmaya başlamıştı. Bu gençler, onun
anlatımıyla, “hem dinî hem de seküler bilgiye susamışlardı. Đznik’teki yerli
Protestanlar oğullarının, Cennete girmeleri ve işe yaramaları maksadıyla bu
okulda eğitilmelerini dört gözle bekliyorlardı. Đstanbul’da iş hayatına yeni
başlayan bazı tüccarlar da bu ilahiyata kabul edilmeyi istiyorlardı.
Dükkanlarını kapatıp geleceklerdi ve bilginin en zengin hazinesinden istifade
edeceklerdi. Zengin ailelerden birinin oğlu okumak için yurtdışına gitmek
üzereydi. Lakin Amerikalıların bir yatılı okul projesi olduğunu duyunca tüm
tepkileri göze alarak böyle bir okulda eğitim görmeyi tercih etti.”84
Görüldüğü gibi Bebek Đlahiyat’a ilgi had safhadaydı.
Đki Ermeni banker kardeş Hamlin’i ziyaret ettikleri bir gün yanlarında
dostlarıyla beraber üç oğullarını da getirmişlerdi (10 Ekim 1841). Ermeni
cemaati içerisindeki banker ailelere mensup bu kişiler, okuldaki öğretim
hakkında pek çok soru sorduktan sonra çocuklarını buraya göndermek
istediklerini söylediler. Ayrıca Üsküdar’daki Ermeni Koleji kapanmış, işine son
verilen öğretmenlerden biri, beraberinde bir grup öğrencisiyle gelmek üzere
müracaat etmişti. Ancak misyonerler imkansızlıklar nedeniyle bütün başvuruları
geri çevirmek mecburiyetindeydiler.85
1842: Yeni
bir sınıf açıldı. 19 yatılı, 2 gündüzcü öğrenciyle eğitime devam edildi. Đki
gündüzcü öğrenci Bebek’te yaşayan bir Yahudi ailenin çocuklarıydı.86
Hamlin’in yardımcısı Msy. Wood, “diğer öğrencilerin büyük
bölümünün Merzifon, Musul,
Trabzon gibi memleketin uzak
diyarlarından geldiğini, onlar vasıtasıyla Tanrı’nın hakikat nurunun, bu
toprakların en uç sınırlarını aydınlatacağını umduklarını”87
yazıyordu.
83 The Missionary Herald, “Station Reports,
1851”, July 1852, Vol. 48, s. 194.
84 Reports of The A.B.C.F.M. (1841) “Mission to Turkey”, Boston 1841, s. 101.
85 The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal
of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.
86 The Missionary Herald,
“Extracts from the Journal
of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.
87 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (13 July 1845)”,
September 1845, Vol. 41, s. 293. 1842
yılı öğrencilerinin dördü zengin ailelerden gelmişlerdi, yüksek meblağlar
ödüyorlardı. Birisinin masrafını bir Đngiliz tüccar, ikisininkini de civardan
kimseler üstlenmişti. The Missionary
Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s.
321.
1843:
20 öğrenci okudu.88
1845: Mevcudu
34’e çıktı.89 Đlk mezunlarını
bu yıl verdi. Çok başarılı ve dindar olduğu kaydedilen üç
mezundan biri, Đzmir Amerikan Matbaası’nda işe başladı. Diğer ikisi öğretmen
oldu. Misyonerler onlara büyük ilgi gösteriyor, adeta oğulları gibi
seviyorlardı. Çünkü onlar bu ilahiyatın ilk olgun meyveleriydi. Daima derin bir
ilgiyle ve ateşli dualarla takip edeceklerdi. Diplomalarını verirken Hamlin ve
Dwight, gelecek hayatlarının hedefleri ve kendilerini idare edecek prensipler
üzerine birer konuşma yaptılar. Ayrıca üçüne birer tane yazar D’Aubigné’nin Reformasyon
Tarihi adlı kitabı hediye edildi.90 Aynı törene katılan
Episkopal din adamı ve Đngiltere’nin Đstanbul
büyükelçiliğinin papazı Dr. Bennet takdirlerini bildirdi.91
1846:
Öğrenci sayısı 32’ydi. Patrik ve
hiyerarşisinin misyonerlere savaş
ilan etmesinden sonra öğrenci mevcudunda dalgalanmalar oldu. Msy. Wood’a göre
“öğrenciler misyonerlere daha sıkı bağlarla bağlıydılar. Eski öğrenciler daha
fazla zorlanıyordu. Şimdikilerin zihnî durumları ve manevi yaşantıları eşit
seviyedeydi. Bunlardan altısı, Đstanbul’daki yeni Evanjelik kilisesinin üyeleriydi.
Biri, gelecek komünyonda kiliseye kabul edilmeye adaydı; biri Đznik Kilisesi
üyesiydi. Diğer altısı, takvalı öğrencilerin haftada iki defa
gerçekleştirdikleri dua toplantısına katılıyordu. Trabzon Kilisesi üyelerinden
birinin, ayrıca Đznik Kilisesi’ne bağlı ailelerden üç kişinin de kısa süre
sonra okula katılması bekleniyordu.92
1847:
Toplam 35 öğrenci okudu.93
1848:
Öğrenci mevcudu 42’ye yükseldi. Dönem sonunda beş kişi mezun olacak, dört
öğrenci de okuldan ihraç edilecekti. Zira bunlar “tatminkar bir ilerleme
kaydedememiş, istenen niteliğe kavuşamamış olduklarından bu kurumda öğrenci
olmaya layık değillerdi.”94
1849:
Mezun olan dört kişiden üçü Đstanbul ve Trabzon’daki kiliselerde başarıyla
pastör olarak çalışıyorlardı. Dördüncüsü lisanslı öğretmen olarak Baron
Avedis’in halefi oldu.95
88 Reports of The A.B.C.F.M. (1843) “Armenians”, Boston 1843, s. 93.
89 Reports of The A.B.C.F.M. (1845) “Armenians”, Boston 1845, s. 91.
90 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin (29 March 1845)”, September
1845, Vol. 41, s. 292.
91 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (2 September 1845)”,
February 1846, Vol. 42, s. 41. Bennet’in Hamlin’e verdiği notta şunlar
yazıyordu: “Dün gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ediyor, ayrıca imtihanlarını
dinlediğim sınıflardan fevkalade hoşnut olduğumu belirtiyorum. Ayrılmak zorunda
kalmak beni ziyadesiyle üzdü. Ancak imtihanların beni ikna edecek kadarını
dinledim. Siz ve mükemmel meslektaşlarınız büyük felaketlere ve ıztıraplara
maruz kalsanız da Ermeni gençlerine, akrabalarına ve dostlarına eğitim takdim
edilmişti. Bu faaliyetin, Tanrı’nın himayesinde daha da mükemmele doğru
yürümesi samimi duamdır.”
92 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (13 November 1846)”,
March 1847, Vol. 43, s. 76. Osmanlı idaresi tarafından Protestanlık mezhebi,
1846’da ayrı bir cemaat olarak tanındığında misyonerler, Đlahiyat’a öğrenci
girişinin sınırlanacağını, Protestan olmayan ailelerden öğrenci
alamayacaklarını düşündüler. Lakin beklediklerinin tam tersine bir gelişme
görüldü. Arzuladıkları sayıda ve hem Protestan ailelerden hem de diğer ailelerden öğrenci geldi. Bu
haliyle kurum, her iki muhalif kanat arasında bir halka meydana getirmiş oldu.
Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 399.
93 The Missionary Herald, “Annual Report of the Mission”,
February 1848, Vol. 44, s. 48.
94 Cyrus Hamlin, “Seminary at
Bebek (4 August 1848)”, The Missionary
Herald, November 1848, Vol. 44, s. 399.
1850:
Toplam 28 öğrenciden 7’si Rumdu.96 Antep Đstasyonu bu yıl, evli
gençleri Antep’te, bekar gençleri ise Bebek’e gönderme kararı aldı.97
1851:
Öğrenci sayısı 39’a yükseldi. Bunların 25’i Ermeni, 14’ü Rumdu. Mezunlar kendi
cemaatleri için çalışmaktaydı. Öğretmenlikle meşgul olanlar, Ermeni okullarında
yeni bir çağ başlatıyor; kitap çerçisi
ya da pastör olanlar genelde misyonun en değerli
yardımcısı oluyorlardı. O sırada Amerika’da bulunan gençlerin
dönüşü büyük bir sevinçle beklenmekteydi.98
1852:
Öğrenci mevcudu 44’e yükseldi. Bu, o güne kadarki en yüksek rakamdı. Birkaç
öğrenci de Diyarbakır yöresinden bekleniyordu. Fakat her hafta pek çok
başvuruyu geri çevirdikleri unutulmamalıydı. Hamlin, “yeni öğrencilerin büyük
bölümünün, bu imparatorluğun Protestanlaştırılması faaliyetlerinde sadık ve
adanmış işçiler olacakları konusunda umutla coşuyordu. Aralarında çok
kabiliyetli olanlar vardı. Bunlar hakikati bilme ve ona itaat etme noktasında
ciddi ve ısrarlı bir arzu sergiliyorlardı.”99 Çoğu öğrencinin tam
anlamıyla gerçek bir Protestan
olduğunu söylemek zordu ama “misyonerleri cesaretlendiren ve memnun kılan çok
şey vardı. Bazıları hakikati gönülden kabulleniyordu ve onu Ermenistan’ın
karanlık yörelerinde bilinir kılmak için hazırlanıyordu.100
1854: Toplam
mevcudun 10’u Rum, biri Yahudi (13 yaşındaydı ve babası dinî eğitim almasını
istiyordu), geri kalanlar da Ermeniydi. Teoloji sınıfı 7 öğrenciden oluşuyordu.101
Erzurum’da açılan bir okulun
öğrencilerinden biri bu yıl Bebek
Đlahiyat’a gönderildi ve başarılı bir öğrenci
oldu. Bir diğeri gönderilmek üzere hazırlanıyordu.102
1855:
Toplam Ermeni öğrenci
sayısı 40’tı.103
1856:
40 öğrencisi vardı.104
1857: Yıl
boyunca toplam 46 öğrenci eğitim gördü. Biri Türk, biri Rum, biri de Ermeni
olan üç öğrenci, müfredatın bir bölümünde Teoloji Bölümü’nün yedi öğrencisiyle
bağlantılı eğitim aldılar.105 Müdür Clark 1857 yılı sonunda
öğrenciler hakkında şunları söyledi: “Bu kurumun bütün eğilimi misyonerlik
girişimidir. Bütün yıl boyunca dinî duygu ve faaliyetler konusunda memnun kalındı.
Đsa’nın kilisesiyle kendilerini bağlantılı kılan 9 öğrencimiz Tanrı’nın
95 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Wood (11 July 1849)”, November
1849, Vol. 45, s. 402.
96 The Missionary Herald,
“Annual Meeting
1850”, September 1851,
Vol. 47, s. 287.
97 The Missionary Herald,
“Letter from Dr. Smith (20 June 1850)”, November
1850, Vol. 46, s. 373.
98 The Missionary Herald,
“Station Reports
1851”, July 1852,
Vol. 48, s. 194.
99 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Hamlin (25 June 1852)”, September
1852, Vol. 48, s. 266.
100 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin
(1 May 1853)”, August 1853, Vol. 49, s. 233.
101 The Missionary Herald,
“Armenians, Annual
Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.
102 The Missionary Herald,
“Station Report”,
April 1854, Vol. 50, s. 110.
103 The Missionary Herald,
“Armenians, Stations
Reports”, September 1855,
Vol. 51, s. 269.
104 Reports of The A.B.C.F.M (1856) “Armenians, Schools, Churches,
Native Helpers”, Boston 1856, s. 93.
105 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284; Reports of The
A.B.C.F.M (1857) “Congregations, Churches, Schools, Printing”, Boston 1857, s.
61. Muhtemelen Türk diye bahsedilen, ileride mezunlar listesinde bilgi
vereceğimiz Kürt asıllı Müslüman Baron Krikore’dur. Misyonerlerin Türk
kelimesini, Müslüman kelimesiyle eşdeğer kullandıklarını düşündüğümüzde bu
ihtimal kuvvetlenmektedir.
çocukları olduklarına dair tatminkar deliller sundular. Fakat
kiliseye üye değiller. Öğrencilerin derslerindeki ilerlemeler son derece teşvik edici.
Coşku ve gayretli çalışmalarıyla kendini gösteren bu Ermeni gençlerden daha
iyisini Amerika’da bile görmedim.”106
1858: 40
civarında öğrencisi vardı.107 Bu yılki 5 mezun Asur Misyonu’na,
Kayseri’ye, Harput’a, Bilecik’e ve Edirne’ye görevlendirildiler.108
1859: 38 öğrenci okudu.109 Beş öğrenci kitap
çerçiliği yapmak üzere Bahçecik’e gönderildi.110
1860: Öğrenci
mevcudu 32’ydi. Bunlardan ikisi,
Bebek’te oturan iki gündüzcü
talebeydi. 11’i bilimsel müfredatı
bitirdiler.111 Ermeni bölümünde 14-24 arasında değişen 43 öğrenci
okudu.112 Bazı Ermeni öğrenciler Müslümanların Protestanlaştırılması
projesi ile özel ilgilendiler.113
1861: 36 öğrencinin 15’i teoloji sınıfındaydı.114
1862: 14
öğrencinin okuduğu bu yıl 12 mezun verildi.115 Mezunlardan biri
Kayseri Kilisesi’ne, diğeri Yozgat Kilisesi’ne pastör oldu.116
1857-1861 arasındaki beş yılda 45 öğrenci mezun edildi. Bunlardan 7’si
1862’nin başında vaiz oldular. 13’ü
teoloji sınıfına geçti.117
Avedis: Protestanlığı benimseyen bu genç Đlahiyatın ilk
öğrencilerindendi. Mezun olduktan sonra birkaç yıl Kumkapı’daki kilisede
pastörlük yaptı. Daha sonra işadamı oldu. Erken yaşta öldü.118
Toros: Đlk öğrencilerdendi. Mezuniyetinin ardından Đngiliz
mühendis John Hague’nin tercümanı oldu. Sonra Osmanlı Devleti’nin Tersane-i
Amire adlı kuruluşunda deniz mühimmatı inşaatına baş mütercim olarak
girdi. Đyi bir mevkide, nüfuzlu,
başarılı bir kişi
106 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.
107 The
Missionary Herald, “Nothern Armenians: Station Reports, Bebek Seminary”,
September 1858, Vol. 54, s. 273.
108 Reports of The A.B.C.F.M (1858) “Nothern Armenians”, Boston 1858, s. 40.
109 Reports of The A.B.C.F.M (1859) “Nothern Armenians”, Boston 1859, s. 51.
110 Joseph K. Greene,
“Letter From Mr. Greene”, The Missionary Herald, August 1859,
Vol. 55, s. 244.
111 The Missionary Herald,
“Station Reports
1861”, September 1861, Vol. 57, s. 269.
112 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin (24 September
1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 14.
113 Reports of The A.B.C.F.M. (1860) “Nothern Armenians”, Boston 1860,
s. 52. Bu raporda öğrenci mevcudu 44 olarak verilmektedir. 1860’ta American
Board’un Müslümanlarla ilgilenmeye başlaması ve bunun için alt yapının hazır
olduğunu düşünmesine paralel olarak, aşağıdaki rapor alıntısında da görüleceği
üzere Bebek Đlahiyat öğrencilerinde derhal bu kararın etkisi görülmüştü: “Bebek
Đlahiyat’taki eğitim düzenli, ciddi ve başarılı bir şekilde devam ediyor. Bazı
öğrencilerimiz Müslümanların Hıristiyanlaştırılması işine özel ilgi gösterdi ve
hayatlarını bu faaliyete adama niyetinde olduklarını açıkladılar.” Reports of The A.B.C.F.M. (1862)
“Western Turkey Mission, Education”, Boston 1862, s. 62.
114 Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey,
Education”, Boston 1861,
s. 41.
115 Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey Mission, Education”, Boston 1862, s.
77.
116 Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey Mission, Education”, Boston 1862, s.
62.
117 Rufus Anderson, C.2, s. 57.
118 Hamlin, My Life…, s. 209; The Missionary Herald, “Station Reports,
Bebek Seminary”, September 1853, Vol. 49, s. 261.
oldu. Her zaman eğitimin ve Bebek Đlahiyat Okulu’nun bir dostuydu.
Kızlarının eğitimi için azami dikkat sarfetti. Orta yaşlarındayken öldü.119
Harutyun Minasyan: 1847’de mezun olan bu kişi Đznik Kilisesi’ne pastör oldu.120
Baron Alexan [Bezciyan]: Bebek Đlahiyat’tan mezun olduktan sonra Antep Yüksek Okulu’nun başkanlığına getirildi.
Mesleğinde çok iyi yetiştiği yazılmıştı.121
Baron Simon: Mezuniyet sonrası Đzmit’teki bir okulda görev
aldı.122 Çok başarılı
bir öğretmen olması sayesinde
öğrenci sayısı 60’ı aşmıştı. Bunların
en az yarısı Protestan
olmayan Ermeni ailelerden geliyordu. Kitab-ı Mukaddes’i titizlikle ve sadakatle
öğretiyordu. Her Pazar okulunda çocuklardan altı ayet okumalarını istiyordu.
Anne babalar onları dinliyor ve çocuklarının bilgi bakımından böyle bir gelişme
sergilemesini görünce seviniyorlardı.123 Bir öğrenci: mezun olduktan sonra Đznik’teki 35 kişilik bir okulun başöğretmeni oldu (1849). Bu kişi
aynı zamanda oradaki pastöre de pek çok konuda yardım ediyordu.124
Bir teoloji
öğrencisi: Misyonerlerin, “o bölgedeki ekinler
hasat ediliyor” diye bahsettikleri
Diyarbakır’dan gelmişti. Mezuniyet sonrası misyonerlik hizmeti için oraya geri döndü.125
Bir teoloji öğrencisi: okulu bitirince Đznik pastörüne yardımcı olmak üzere o şehre gitti.126
Bir teoloji öğrencisi: Ermeni bir bayanın isteği
ve maddi desteğiyle Flavel’in Keeping the Heart adlı kitabını
tercüme etti. Öğretmenleri onun, “kalemi kadar sesiyle de hemşehrilerine Đsa’yı
vaaz ederken görmeyi umuyorlardı.”127
Bir öğrenci: Manisa misyoneri Banjamin’in
yardımcılığına tayin edildi. Oraya vardığında Protestan olmayan cemaatler ev
kiralamasına bile izin vermediler. Ama o buna aldırmaksızın Đncil’i vaaz etmeyi
sürdürdü.128
Đki öğrenci: 60 öğrencisi olan Đznik okulunda görev aldılar.129
Baron Baronig: Eğitimini Bebek’te tamamladıktan sonra Tokat
Đlahiyat Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başladı. Oradaki misyonerler, “bu
sorumluluk isteyen mesleğe yeterli ve
iyi yetişmiş biri”130 diye övmüşlerdi.
119 Hamlin, My Life…, s. 209.
120 Harrison O. Dwight,
Christianity.. ,
s. 288.
121 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (29 April
1861) [Antep ziyareti]”, Vol. 57, s. 236.
122 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Everett
(25 July 1851)”,
November 1850, Vol. 47, s. 373.
123 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Everett
(25 July 1851)”,
November 1850, Vol. 47, s. 373.
124 The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (25 May 1849) [Đznik
ziyareti]”, September 1848, Vol. 44, s. 314.
125 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin
(7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.
126 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin
(7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.
127 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin
(7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.
128 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Benjamin
(6 September 1850)”,
February 1851, Vol. 47, s.
64.
129 The Missionary Herald, “Mr. Dwight’s Visit to Nicomedia and
Adabazar”, February 1852, Vol. 48, s. 47.
Baron Krikore: Antepli olan bu kişi Bebek’te eğitim gördü.
Muhtemelen Kürt asıllıydı. Hakkında şu bilgiler veriliyordu: “Đhtiyaç duyulan
adam bulundu: Antepli bir yerli ve din değiştirmiş bir Müslüman olan Baron
Krikore’u bulduk. Aylarca Bebek Đlahiyat’ta eğitim gördü. Eskiden Arapçada çok
iyi ve Đslam inancının bütün hususiyetlerini biliyor. Gönüllü olarak Kürtler
arasında çalışacağını ifade etti.”131
Baron Tomas Boyacıyan: Kabiliyetli bir genç olan Tomas, Bebek
Đlahiyat mezunuydu. Memleketi Diyarbakır’daki faaliyetlere çok çabuk ayak
uydurmuştu.132 Đncil’i her Sebt günü Diyarbakır’da vaaz ediyordu.
1862’de 84 üyeye ulaşan Diyarbakır Protestan Kilisesi’nin ilk Evanjelik pastörü
olarak o yıl oraya tayin edildi.133
Baron Hagop: Mezuniyeti sonrası Tokat’ta
görevlendirildi.134
Baron Daniel: Edirne’ye gönderildi.135
Bir öğrenci: Adapazarı Kilisesi’ne pastör tayin edildi. Đlaveten bir de okul açmıştı.136
Bir öğrenci: Kayseri’deki
okulun yıllardır iyi bir öğretmeni yoktu. Bebek Đlahiyat mezunlarından ve
öğretmenliğe istidatlı bu genç boşluğu doldurdu.137
Yedi Öğrenci: Destek ziyaretlerinden
birinde Diyarbakır’a da uğrayan Msy. Dwight, Bebek Đlahiyat mezunu yedi kişinin
gerçekleştirdikleri çalışmaları görünce çok sevindi. Biri çok kaliteli bir
öğretmendi. Diğerleri Đncil vaizi olmuşlardı.138
Bir Öğrenci: Merzifon’da bir
okul açmıştı. 90 öğrencili bu okulu Msy. Dwight bir destek ziyaretinde gezdi.139
Tekirdağ Kilisesi Pastörü (1887): Tekirdağ’da Protestan olan ilk
üç kişiden biriydi. Sonra Bebek Đlahiyat’ı bitirdi. 6 yıl Bahçecik
Kilisesi’nde, 13 yıl Bilecik’teki kilisesde pastörlük yaptı. 16 yıldır da memleketi Tekirdağ’da hizmet ediyordu. Tekirdağ’daki görevi sırasında 30
130 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (12 April 1855)”,
August 1855, Vol. 51, s.
236.
131 The Missionary Herald, “Letter
from Dr. Jewett (16 December 1857)”, April 1858, Vol. 54, s. 110. Bir yıl sonraki raporda ise Toros
dağlarındaki Alevi Kürtlere öğretmenlik yaptığı kaydedilmişti. The Missionary Herald, “Station
Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 271. Aynı zamanda Mezere’de bir kitapçı
dükkanı çalıştırıyordu. The Missionary
Herald, “Letter from Mr. Wheeler (18 January 1858)”, June 1858, Vol. 54, s. 165.
132 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Dwight
(22 May 1861)”, October 1861, Vol. 57, s. 308.
133 Rufus Anderson, c.2, s. 61.
134 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (24 September
1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 14.
135 The Missionary Herald,
“Letter From Mr. Hamlin
(24 September 1859)”,
January 1860, Vol. 56, s. 14.
136 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Hamlin (23 September
1862)”, December 1862, Vol. 58, s.
382.
137 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Farnsworth (12 January 1863)”,
May 1863, Vol. 59, s. 142.
138 The
Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (22 May 1861)”, October 1861,
Vol. 57, s. 308. Bu yedi kişinin yukarıda adı geçen ve Diyarbakır’da
görevlendirildikleri söylenen iki öğrenci de olabilir.
139 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Dwight
(tarihsiz)”, January 1862, Vol. 58, s. 21.
kişi Protestan cemaatine
katıldı. Liderlik vasfıyla
öne çıkan bu kişi, ayrıca Protestan
Ermenilerin kurduğu Bitinya Birliği başkanlığını da yürütüyordu.140
Bursalı bir genç: Ömrünün
dört yılını bir Ermeni manastırında geçirmişti. Sonra Bebek
Đlahiyat’a geldi ve mezun oldu.141
Baron
Mugırdiç: 1847’de mezun olduktan hemen sonra Trabzon Kilisesi’ne pastör
oldu.142 Bir öğrenci: Okuldayken takvalı öğrenciler listesindeydi. Mezun olduktan sonra Diyarbakır’daki
bir misyoner yardımcısının yanında çalışmaya başladı.143
Bir öğrenci:
Takvalı öğrencilerden biriydi. Mezuniyet sonrası Erzurum Đstasyonu’nda görev aldı.144
Bir öğrenci: Đstanbul
Protestan Kilisesi’ne pastör tayin edildi.145 Bir öğrenci: Trabzon Protestan Kilisesi’ne pastör tayin edildi.146
Bir öğrenci: Trabzon’daki bir Ermeni okuluna
öğretmen oldu.147 Đki öğrenci: Ruhsatlı vaiz ve öğretmen
olarak görev aldılar.148 Bir öğrenci: Bebek Đlahiyat’a
öğretmen olarak alındı.149
Dört öğrenci: Biri, Đskoçya Özgür Kilise
Yahudi Misyonu’nun kitap satış temsilcisi oldu. Biri, Amin Bey
adlı ileri gelen bir zatın tercümanıydı. Paris’teki Ermeni Koleji’nde profesör
oldu. Ardından Üsküdar Ermeni Koleji’nde profesörlüğe tayin edildi.150
Bir öğrenci: Devlet tarafından Mr.
Davis’e kurdurulmuş olan ziraat okulunun yöneticiliğine getirildi.151
Đki öğrenci: Paris’te
eğitim gördüler. Biri, kimya üzerine Ermenice bir kitap hazırladı. Kitap, bu
dilde türünün ilk örneğiydi.152
140 The Missionary Herald, “An Out-Station in Turkey,
Rodosto”, February 1887, Vol. 83, s. 54.
141 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, June 1845, Vol. 41, s. 224.
142 Harrison O. Dwight,
Christianity.. ,
s. 287.
143 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
144 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
145 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287; Reports of The
A.B.C.F.M. (1847) “Western
Asia, Progress of The Reformation”, Boston 1847, s. 91.
146 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
147 The Missionary Herald,
“Letter
from Mr. Hamlin (9 February
1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139; The
Missionary Herald,
“Letter from Mr. Bliss (21 January
1847)”, May 1847, Vol. 43, s. 153.
148 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
149 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
150 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin (9 February
1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.
151 151 The Missionary Herald, “Station
Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287. Bu kişi Krikor Ağaton (1823-1868)
olabilir. Çünkü bu kişinin, 1847’de Halkalı Ziraat Mektebi’nin kuruluşunu
yönetti ve bu okulun baş öğretmeni oldu. Bkz. http//ansiklopedi.turkcebilgi.com.
(9.3.2009) . Bahsedilen ziraat okuluyla ilgili Sevtap Kadıoğlu şu bilgileri
vermektedir: “1847 yılında Yeşilköy’de Ziraat Talimhanesi adıyla bir ziraat
okulu kuruldu. Okulda Davis adlı bir Amerikalı uzman da görevlendirildi.
Tercümanlığına ise, Fransa’da ziraat eğitimi almış olan ilk Osmanlı
gençlerinden Agaton Efendi verilmiştir. Bu kişi ileride hükümette ilk
Hıristiyan nazır olarak da görev yapacaktır.” Sevtap Kadıoğlu, “Osmanlı
Döneminde Türkiye’de Ziraat Okulları Üzerine Notlar”, Kutadgubilig. Ekim 2005, S. 8, s. 239-257.
Bir öğrenci: Tekirdağ’da misyoner
yardımcısı oldu.153
Bir öğrenci: Đzmir Matbaası’nda çalışmaya
başladı.154
Đki öğrenci: Bebek
Đlahiyat’tan mezun olduktan sonra Đznik’te 70 öğrencili bir okul açtılar.
Öğrencilerin yarısı Protestan olmayan Ermeni ailelere mensuptu. Okulun en iyi
şekilde eğitim vermesi ve idaresi,
kendi milli okulları ile Amerikalıların okulları arasındaki farkı görmeleri
noktasında ebeveynlerin gözünü açmıştı.155
Dört öğrenci: Đstanbul ve Galata’daki gümrüklerde görevliydiler.156
“Yedi eğitimli genç”: Amerika’da çeşitli alanlarda eğitim gördüler.157
Bir grup Ermeni öğrenci: Ermeni okullarında öğretmenlik yapıyorlardı.158
Bir Rum öğrenci: Memleketi Demirtaş’a
döndükten sonra orada bir okul açtı. American Board’un desteklediği bu okulda
çocukları eğitmenin yanı sıra Pazar günleri de yetişkinlere toplantılar
düzenliyordu. Msy. Riggs’e göre bu okul “planlanan reformasyon için bir
çekirdek ihtiva ediyordu.159
Beş öğrenci: Đncil’i
vaaz edebileceklerine dair misyoner heyeti tarafından ruhsat verildi. Bunlar
Edirne, Kessab, Kayseri, Sivas ve Diyarbakır’a gönderildi.160
Bir öğrenci: Tokat Đlahiyat Okulu’nda öğretmenliğe başladı.161
Đki öğrenci: Đstanbul Hasköy’e ve
Bursa Demirtaş’a öğretmen
olarak tayin edildiler.162
Diğer mezunlar: Bunlar
seküler işlerde çalışıyor, her türlü
işte en yüksek maaşları alıyorlardı.
Çoğu mezun, Đngiliz ordusuyla bağlantılı olarak tercümanlık yapıyordu. Bu
tercüman öğrenciler kendi cemaatlerinden kişilere iş bularak Đstanbul’daki
Protestan cemaatinin maddi durumunu da düzeltiyorlardı. Çalışabilen ve kabiliyetli
her kimse, “rahat ve emin bir nafakayı nasıl kazanırım?” sorusunun peşindeydi.163
Beş öğrenci: Biri Asur
Misyonu’nda görev aldı. Ötekiler ise Kayseri, Harput, Bilecik ve
Bulgaristan’daki misyonerlik faaliyetlerinde istihdam edildiler.164
152 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
153 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin (9 February
1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.
154 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February
1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.
155 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Hamlin (9 February
1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.
156 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
157 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
158 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
159 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September
1854)”, December 1854, Vol. 50, s.
374.
160 The Missionary Herald,
“Armenians, Stations
Reports”, September 1855,
Vol. 51, s. 269.
161 The Missionary Herald, “Armenians, Stations
Reports”, September 1855,
Vol. 51, s. 269.
162 The Missionary Herald,
“Armenians, Stations
Reports”, September 1855,
Vol. 51, s. 269.
163 The Missionary Herald,
“Armenians, Stations
Reports”, September 1855,
Vol. 51, s. 269.
164 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 271.
Hogopos: Bebek Đlahiyat’tan 1857’de
mezun oldu. Edirne
misyoneri Morse’un yardımcısı olarak görevlendirildi.
Anadili Ermenice yanında Türkçe ve Rumca da konuşuyordu.165 Hohannes:
Erzurum’da yerli misyoner yardımcısı oldu.166
Mardiros: Bebek’ten mezun olduktan sonra Harput’ta görevlendirildi. Oradaki yerli yardımcılara günlük eğitim veriyordu. Ayrıca
bu yardımcılarla ve kilisenin erkek üyeleriyle
haftada bir teoloji
dersi yapıyordu.167 Onun bu derslerine, Mezereli Krikore da katılıyordu. Bir sınıfa da ahlak felsefesi dersi veriyordu. Şapele gelemeyenlere akşamları bir ders düzenliyordu.168 Diyarbakır’da bir kız okulu açmış olan bir hanım öğretmenle Ağustos 1858’de evlendi.169
Harput Kilisesi pastörlüğüne atama töreni Haziran 1860’ta yapıldı.170
Baron
Garabed: Mezun olduktan sonra Kayseri’ye gitti ve orada bir okul açtı.
Kız ve erkek toplam 103 öğrencinin
okuduğu bu okulda ilahi öğretiyor, Đncil dersleri veriyordu.171
Ayrıca vaizlik görevi de vardı.172
Harutyun: Bebek Đlahiyat’tan mezun olduktan sonra yıllarca öğretmen
ve yerli yardımcı olarak hizmet etti. 1866’da ise
Ordu’ya vaiz olarak gönderildi.173
Rev.
K. Yakupyan: Okulun son dönem mezunlarındandı. 1870-1905 yılları arasında toplam 25 yıl Kayseri kilisesinde pastörlük
yaptı.174
Aslan Sahakyan: 2 Haziran 1836’da Diyarbakır’da bir ipek
dokumacısının oğlu olarak dünyaya gelmişti. Memleketindeyken babasının ticaret
işlerini devam ettiriyordu. Sonra Đstanbul’a
giderek Bebek Đlahiyat
Okulu’nda eğitim gördü.
1863’te Amerika’ya gitti.
Fakirdi ama çalışkanlığı sayesinde halı ve kilim dokumacılığıyla
uğraşarak 75.000 doları aşan bir servet edindi. 1904’te Amerika’da öldüğünde bu
servetin 27.000 dolarını American Board’a bağışladı.175
Bir öğrenci: Bebek Đlahiyat’ta iken Dört Đncil’i Kürtçeye çevirdi. 1867’de pastör oldu.176
165 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Morse (11 January
1858)”, April 1858, Vol. 54, s. 102.
166 Reports of The A.B.C.F.M. (1858) “Nothern Armenians”, Boston 1858, s. 46.
167 Reports of The A.B.C.F.M. (1858) “Nothern Armenians”, Boston 1858, s. 46.
168 Crosby H. Wheeler, “Letter
from Mr. Wheeler
(18 January 1858)”,
June 1858, Vol. 54, s. 165.
169 The Missionary Herald, “Diarbekir, Station
Reports”, June 1859,
Vol. 55, s. 175.
170 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (18 June 1860)”, September
1860, Vol. 56, s. 267.
171 The Missionary Herald, “Station Reports,
Cesarea”, September 1859, Vol. 55, s. 273.
172 The Missionary Herald,
“Station Reports:
Cesarea”, September 1858,
Vol. 54, s. 276.
173 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Parmelee
(14 January 1867)”,
May 1867, Vol. 63, s.
139.
174 Joseph K. Greene, “The Jubilee of the ‘Avedaper’”, The Missionary Herald, April 1905, Vol.
101, s. 171.
175 The Missionary Herald,
“A Notable
Bequest”, October 1905,
Vol. 101, s. 489.
176 The Missionary Herald, “Translators of the Bible
at Constantinople”, December
1867, Vol. 43, s. 380.
Öğrenci Modelleri
Baron Zenope: 1851’de
Bebek Đlahiyat’tan mezun oldu. O yılki üç takvalı öğrenciden
biriydi. Hamlin’in ifadesiyle insanın karşısına nadiren çıkacak dünyalık bir
fırsatı terk ederek Antep Yüksek Okulu’nda çalışmayı tercih etti.177
Bu okulun “mükemmel öğretmeni” Zenope 1854’te hastalandı. Herkes onun için
endişeliydi.178 Ancak o, hastalığına bakmadan Merzifon’da çalışmaya
gitti. En zor şartlar altında müthiş bir coşku ve sadakatle çalışıyor,
kilisenin ve halkın manevi iyiliği için uğraşıyordu.179 Kısa süre
sonra öldü.180
Bir öğrenci: Hamlin’in,
Đlahiyat’ta yetişip de başka meslekleri seçen, ancak kurumun tanıtımına
yardımcı olan öğrencilerdendi:
“Marmara’nın
karşı kıyısından bazı yolcuların dikkatini, büyük ve bakımlı bir patates
tarlası çekmişti. Burayı ekenin kim olduğunu sormaya gittiler. Tarlayı eken bir
Ermeni genciydi. ‘Bu muhteşem tarladan ortalama ne kadar ürün alıyorsunuz’
dediler. ‘On bir bin kuruş civarında’ dedi Ermeni genç. ‘Patates ekmeyi nereden
öğrendiniz?’, ‘Hamlin’in okulunda’ diye cevap verdi. Yolcular
derhal bizim ilahiyatı
ziyarete geldiler. Bu hadiseden
memnun olmuş ve ilgilenmişlerdi. Sonradan tesbit ettim ki bu genç, kendisine
verdiğim emeklerin tamamen boşa gittiğini zannettiğim bir gençti.”181
Bir öğrenci: Okulundan
memnuniyetini şu cümlelerle dile getirmişti: “Bugüne kadar Kutsal Ruh’un büyük gücünden hiçbir şey kavrayamamıştım. Bu memleketin değişik
177 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.
178 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Nutting
(14 December 1854)”,
April 1854, Vol. 50, s. 107.
179 The Missionary Herald,
“Armenians, Stations
Reports”, September 1855,
Vol. 51, s. 275.
180 Ermeni Zenope, anne ve
babası olmayan bir gençti. Hamlin’in okulunda sistematik olarak çalıştı ve iyi
bir Đncil öğrencisi oldu. Aynı zamanda kimya derslerinde de oldukça
başarılıydı. Bir gün Hamlin’den Ramazan fişeğinin yapımını sordu. Hamlin formülü verdi ama buna neden ihtiyaç
duyduğunu sormaktan da kendini alamadı. Zenope yoksul
arkadaşı Garabet’in Fırat boylarındaki evine gideceğini, fakat parasının
olmadığını, bunun için ona yardım edeceğini söyledi. Zenope fişekleri yaptı ve
bir hayli de para kazandı. Hamlin onun Đngiltere’de büyük bir kimya
kompleksinde çalıştırılmasını, Đngiliz dostu Sir Austen H. Layard’dan rica
etti. O da “önemli bir kuruluşta Zenope’nin işi hazırdır, gelsin” dedi. Msy.
Hamlin Zenope’ye teklifi götürünce şu cevabı aldı: “Siz benim babamsınız, ancak
bunu kabul etmem mümkün değil. Mesih’in kurtarıcım olduğunu idrak ettiğimde ona
ahdettim ki, bana yardım ettiği müddetçe kendimi fakir halkıma, Ermenilere
öğretici olarak adayacağım.” Hamlin’in bütün ısrarlarına rağmen idealinden
vazgeçmedi. Hamlin uzun uzun anlattığı bu öğrencisini şu cümlelerle
değerlendirmektedir: “Fırsatın büyüklüğünü kabul etmekle birlikte, o Rabbe söz
vermişti ve geri dönemezdi. Hıristiyan sadakati ve diğergamlığının nadir
olmayan örneklerinden biri ile karşı karşıya idim. Çok az bir maaşla Antep’e
öğretmen olarak gitti. Ancak 6-7 yıl kadar yaşadı. Kendisinin ismi ve tesiri
hâlâ yörede canlıdır. Antep Koleji’nin yolunu o açtı. Tanrı, değerli kullarını
topladığında Zenope dışarıda kalmayacak. Kendisi bizim okuldaki endüstriyel
faaliyetten dolayı ne bozuldu ne de sekülerleşti. Yaptığı “atmosfer basınçlı
cezve” ile kendisine çok yakışan paltosunu hâlâ emanet gibi saklıyorum. Hayat
nehrinin kenarına çıkarsam, Zenope, benim gelişimi sen selamlayacaksın!”
Hamlin, My Life.., s. 266-271.
181 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol.47,
s. 287.
yerlerinde Tanrı’nın işlerinden bir şeyler bildiğimizi
düşünürdük. Daha önce görmediğim iki ders görüyorum. Đlki, Tanrı duaları
işitir; ikincisi, onun Ruhunun gücü sınırsızdır.”182
Karahisar’daki öğretmen: Mezun olduktan
sonra Karahisar’daki bir Protestan erkek okulunda görev yaptı. Đngilizce,
Arapça ve pek çok başka dili biliyordu. Son derece aydınlanmış ve eğitimli biri olduğu belirtilmektedir. Kendisini öğrencilerine adamıştı.
Onların zihin sağlığı olduğu kadar maneviyatları için de çalışıyordu.
Bunun için Ermeni Kilisesi’nin yanlışlarına karşı bütün
nüfuzunu kullanıyordu. Đncil merkezli eğitim
anlayışını uyguluyordu.
Kendisini ziyaret eden Dr. Wood’tan, Wayland’ın Ahlak Bilimi adlı
kitabının Ermenice tercümesini ısmarladı. Okulunda ders kitabı olarak
okutacaktı.183
Bir Öğrenci: Bebek Đlahiyat
Okulu’nun bu genç öğrencisi, iki ailenin iç ilişkilerinde var olan problemleri
Đncil hakikati ve kanunları doğrultusunda çözdü. Şöyle ki, genç öğrenci
tatilini şehrin Boğaz taraflarında geçiriyordu. Bir akşam tesadüfen bir aileye
misafir oldu. Karı kocanın arası
bozuktu ve boşanma isteklerini dile getirdiler. Öğrenci bunu öğrenince bir
Đncil istedi. Onlara Đsa’nın evlilik kurumuyla alakalı kanununu okudu. Sonra Đncil’i o kadar inançla vaaz
etti ki, ev halkı kısmen bu genç vaize, kısmen de hakikatin gücüne hayran
kaldılar. Kızgınlıkları dindi ve meselelerinde onun hüküm vermesini istediler.
Olanları dinledikten sonra genç, “hayır, yol bu değildir. Size Đsa’nın yolunu
söyleyeceğim: Affetmek. Bütün ıvır zıvırlarınızı bir bohçaya koyup Marmara’ya
atın, unutun. Bu akşamdan itibaren Đncil’le birlikte yaşayın; siz de,
çocuklarınız da mesut olun” dedi. Nihayet böyle yapacaklarına söz verdiler.
Onların duasını alarak ve tekrar ziyaret sözü vererek bir saat sonra evden
ayrıldı. Lakin gencin işi burada bitmedi. O ailenin akrabalardan biri bu mutlu
değişimi gördü. Onun da karısıyla arası bozuktu. Arabulucu gence geldi ve evinde
bir hafta kalması için davet etti.
Beraberce sık sık sabaha kadar oturdular, konuştular, Đncil okudular ve dua
ettiler. Bu iki aile de genç sayesinde huzura kavuştu. Yaşamaya yeni
başladıklarını ve bu öğrencinin ziyaretinden beri ne şarabın ne de öfkeli
kelimelerin dudaklarından geçmediğini söylüyorlardı. Bu netice, hadiseye şahit
olan herkesi adeta büyülemişti.184
Etkinlikler
1847 Bahar Dönemi Đmtihanları: Đlk gün klasik
Ermeniceden modern Ermeniceye yapılan çeviriler, denemeler ve kompozisyonlar
okundu. Đkinci gün ise öğrencilerin bilimsel marifetleri imtihan edildi. Hepsi büyük ilgi gördü. Đlahiyat Okulu’nun bu başarısı,
182 The Missionary Herald,
“Letter from Mr. Clark (24 December
1858)”, April 1859, Vol. 55, s. 106.
183 The Missionary Herald,
“Visit to Kara Hissar (20 December
1871)”, July 1872, Vol. 68, s. 217.
184 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (25 Haziran)”, September 1852, Vol. 48, s. 267.
misyonerlere göre, ancak New England’daki aynı branşın en iyi okullarıyla kıyaslanabilirdi.185
1850 Bahar Dönemi Đmtihanları: Đlahiyatın
Bilimsel Bölümü’nün mezunları yılsonunda (4 Mayıs 1850) klasik Ermenice ve
edebiyatı, Đngilizce, matematiğin değişik dalları, zihin felsefesi, ahlak
felsefesi ve kimyadan imtihan edildiler. Sınıfça kimyada ilginç deneyler
yaptılar. Kimyayı faydalı zanaatlarda kullanmayı gösterdi. Galvanizle
yaldızlama ve sırlama yapmaları çok güzel neticeler doğurdu. Bu deneylerden
bazıları Đlahiyatın özel labaratuvarında yapıldı.186
Kitap Çerçiliği (1854): 10 öğrenci tatil
süresince kitap çerçisi olarak Marmara bölgesinin değişik yerlerine gitti.
Gördükleri ümit verici izlenimlerden dolayı sevinçli döndüler. Bazı durumlarda
Müslümanlarla ilginç sohbetler etmişlerdi. [Hz] Đsa’nın hak, [Hz] Muhammed’in
ise sahte peygamber olduğuna dair dikkat çekici ifadelere rastlamışlardı.”187
Aynı faaliyet 1857’de de uygulandı. Yaz tatillerinde öğrencilerden kendi
çabalarıyla ayakta kalmaları isteniyordu. Çoğu öğrencinin kitap çerçisi,
dağıtıcısı, halk vaizi olarak gönderilmesi planlandı. Bu yıla dair bir başka
faaliyet, bir grup öğrencinin, yeni açılan Üsküdar tarlasında Pazar günleri
kilise çalışmalarını yürütmeleriydi.188
Okulun
Merzifon’a Nakledilişi:
1850’lere gelindiğinde American Board teşkilatı mensuplarının çoğu kurumun asıl
mecrasından uzaklaştığını düşünmeye başladılar. Bu düşüncelerinin nedeni
Hamlin’in öğrencilere atölye çalışmaları yapması, onlara “dünyevi meslekler” öğretmesiydi. Cyrus Hamlin ise ısrarla, Bebek Đlahiyat’tan yetişen
fakat din adamı olmak istemeyen (ya da bu
kabiliyette olmayan) öğrencilerin de Protestan eğitiminden geçmelerini
savunuyordu. Bununla kalmayarak değişik meslek dallarında çalışan
öğrencilerinin ne kadar şuurlu ve dindar olduğunu örneklerle ortaya koyuyordu.
Bunların birer Đsa elçisi olduğunu
vurguluyor, “çalışmalarımdaki en zengin ödüllerden birisi, bu ilahiyattan mezun
olup başka çalışma sahalarına [tercüman, öğretmen, matbaacı, fabrikatör vb] gidenlerin yararlılığıdır”189
şeklindeki görüşleriyle American
Board’ın eleştirilerine cevap
185 The Missionary Herald,
“Letters from Mr. Everett
(3 May 1847)”, August 1847, Vol. 43, s. 265.
186 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (7 May 1850)”,
August 1850, Vol. 46, s. 256. Kabiliyetli bir kimyager ve meşhur Đngiliz
makinistlerinden olan Londralı Mr. Hague ve karısı da yılsonu etkinliklerinde
katıldı. Đngiltere’deyken başbakan tarafından hükümetin bayındırlık işlerinin
idareciliğine seçilmişti. Okuldaki labaratuvar ve imalathane için 42 dolar
bağışlayan Hague ailesi, diğer misyonerlik hedefleri için de 58 dolar verdi.
Mr. Hague ayrıca okulun acil ihtiyaç duyduğu kimya cihazları da hediye etti.
Bkz. Aynı yer, s. 256.
187 The Missionary Herald,
“Armenians, Annual
Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.
188 The Missionary Herald,
“Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 283.
189 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February
1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.
veriyordu. Ne var ki teşkilat
yetkilileri ikna edilemedi ve kurumun Merzifon’a taşınmasına karar verildi. Hamlin de bir kolej kurma
düşüncesiyle American Board’tan istifa etti.190
Bebek Đlahiyat Okulu’nun iç bölgelere taşınması
ve Đstanbul’da Hamlin
ve dostlarının bir kolej açma
fikri, nihayet, American Board sekreteri Rufus Anderson’ın bir mektubunda şöyle
yorumlandı:
1.
Đstanbul’da bir Protestan
koleji açılması, Bebek Đlahiyat’taki seküler
eğitime ihtiyacı azaltacak ve
okulun Bebek’ten [başka bir yere] taşınmasını arzu edilir hale getirecektir.
2. Komite, Türk gençleri için
ayrı ve şu an mevcut olan Bebek’ten uzak bir okul açılmasını amaca uygun bulmamaktadır. Ancak Đstanbul’daki yatılı
öğrencilerimizi bir çatı altına toplamak
ve onları aynı birliğe ve
genel disipline tabi tutmak makul gelmektedir.
3. Ermenice ve Türkçe bölümüne
öğretmen ihtiyacı ikiden fazla olmasın. Hazırlık ve seküler eğitim kısmı için
yerli öğretmenler kullanılsın.
4.
Komite, Bebek Đlahiyat’ın dindar gençlere, özellikle de Ermeni gençlere
avantaj sağladığı konusunda kanaatini gittikçe kaybetmektedir.
5.
Komite, Türklerle ilgilenen misyonerlerle, Bulgar ve Ermenilerle
ilgilenen misyonerlerinden daha az ilgileniyor değildir. Türkler için ayrı bir
misyon kurma beklentisi bulunmuyor.
6.
Cyrus Hamlin’in başkanlığında, New York’lu bazı liberal dostların para
yardımıyla başkentte açılacak seküler eğitim veren Protestan koleji, Bebek
Đlahiyat’taki seküler eğitim ihtiyacını azaltmıştır. Kilise görevlerine eğilim gösteren gençler ile liberal eğitime arzu
duyan gençler bunun için koleje gidecekler. Kimbilir belki orada kendi
Protestan vatandaşlarından yardım alacaklar, sonra teoloji ve pastoral görev
için bizim [ilahiyat okulumuza] gelecekler.
7. Kolej, elde edilmesi zor bir
binaya ihtiyaç duymaktadır. Bebek’teki bina ve müştemilatının söz konusu koleje
satılması veya orada faaliyetine izin verilmesi, Đlahiyatın da büyük bir şehre
veya taşraya taşınması önemli bir konu. Misyonun hükmü, birkaç yıl içinde
taşınma şeklindeydi ama şimdi şartlar değişti. Komite konuyu tamamen misyonun
muhakemesine bırakarak ya satmayı ya da
izin vermeyi tercih edecek.
8. Komite şu an Türkler için
Bebek’tekinden ayrı bir ilahiyat okulu düşünemiyor. Şu anki bilgiye göre
Komite, böyle bir okulun şartlarını hazırlamayacak. 18 Eylül tarihli
mektubunuz, Komite’dekilerin zihinlerine, Ermeni ve Türk gençleri aynı okula
devam edemezler diye bir izlenim bırakmadı. Anlaşılıyor ki Dr. Hamlin’in
koleji, farklı milliyetler için açılacak.
9. Kızların iç bölgelerden
eğitim için başkente getirilmelerini zararlı olarak değerlendiriyoruz.
Đstanbul’daki masrafları daha fazla olacak
diye düşünüyoruz. Eğer hayatlarını
Đstanbul’dan başka bir yerlerde
sürdüreceklerse, söylendiğine göre, kıyafetlerdeki Frenkleşme ve şehir tasavvuru edinmemeleri daha iyi
değil midir?”191
Sekreter Anderson bir başka yerde de Bebek Đlahiyat’ın
taşınma sebebi olarak, Đstanbul gibi bir şehrin, “iç bölgelerdeki
pastörlüklerin cüzi maaşlarını ve mahrumiyetlerini kabul edecek kişiler
yetiştirmeye uygun olmadığını, öteki misyonların kendi yerli din görevlilerini kendi sınırları içerisinde yetiştirmek istediklerini”192 ileri sürüyordu. Bu
190 Hamlin, My Life…, s. 414-415. Hamlin bu
kitabında, istifasından sonra Board ve R. Andorson ile daima dost kaldıklarını söylemektedir.
191 Rufus Anderson, “From
Missionary House, Boston to the Northern Armenian Mission (30 January 1860)”, American Board Library, ABA Catalog,
Kutu 3, No. 280, s. 3-4.
192 Rufus Anderson, c.2, s. 57.
Nitekim Doğu Türkiye Misyonu’nun Erzurum’da yapılan 1864 yılı toplantısındaki
misyonerler bu konuyu gündeme getirmişler, muhtemelen o sıralarda yeni kurulmuş
olan Harput Teoloji Fakültesi’nin
yararlı olduğu üzerine konuşurken,
şunları söylemişlerdi: “Gençler eğitim için
memleketlerinden ve halklarından ayrılarak gittiler. Kendi memleketlerinde çatal, bıçak, sandalye
ve
tartışmalardan ve görüşmelerden sonra Bebek Đlahiyat Okulu 1862’de
Merzifon’a nakledildi.193 Đdareciliğine Edwin E. Bliss getirildi.194
Msy. Judson Smith’e göre Bebek Đlahiyat Okulu, “Türkiye’deki Board
misyonerlerinin kurduğu yüksek dereceli okulların öncüsüydü. 1840-1861 arasında 21 yıl boyunca
paha biçilmez ve devamlı bir faaliyet gösterdi. Öğrencileri arasında sıra dışı
kuvvet ve umut vadeden kişiler mevcuttu.”195
Cyrus Hamlin’in, bir ilahiyat okulunda atölye kurarak
öğrencilerin maişetini kazanmayı öğretmesi ve buna bağlı olarak okul
masraflarını asgariye indirmesi ABCFM teşkilatını ve misyonerleri ikiye bölmüştü. Ancak Hamlin yolmadı, istifa
ettikten sonra Robert Kolej’i kurarak (1863) yoluna devam
etti.
2. 2. Đstanbul Yatılı Kız Đlahiyat Okulu (1845-1862)
Ermeniler arasında bir reformasyon gerçekleşmesi
bağlamında Bebek Đlahiyat Okulu, erkeklerin bilgilenmesinde ve genel konularda
gelişmesinde hızlı bir ilerleme sağlıyordu. Ancak bu ilerleme, bilimsel
konularda ve genel anlamdaki gelişmelerde kızların geri kalmasını da
beraberinde getiriyordu. Bu eşitsizlik manzarasını ortadan kaldırmak, iki cinsi
eşit bir zeminde buluşturmak adına Đstanbul misyonerleri bir kız ilahiyat okulu
açmaya karar verdiler.196
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder