28 Nisan 2015 Salı

SELÇUKLU MEDRESELERİ

Medreseler

Vakıflar tarafından yönetilen ve bütün Selçuklu kentlerinde anıtsal yapılar olarak yükselen Selçuklu medreseleri, eğitime verilen önemi göstermektedir. Burada öğrenciler parasız olarak İslami bilgiler, tıp, astronomi, matematik, felsefe konularında eğitilirdi. İlk medreseler, Büyük Selçuklu Veziri Nizamül mülk tarafından İran'ın çeşitli kentlerinde, Bağdat ve Basra'da kuruldu. Moğol akınlarında yakılıp yıkılan Selçuklu medreselerinin Orta Asya ve İran'daki ev planlarından ilham aldığı kabul edilir. Bu yapılarda açık bir revaklı avlu etrafında, biri giriş olmak üzere dört eyvan bulunmaktaydı. Anadolu'da erken örneklerde üstü kubbeyle örtülü kapalı avlu etrafında tek veya üç eyvanın uygulandığını görürüz. Bu plan tipinin paralellerine Suriye Eyyubi ve Zengi mimarisinde rastlarız. Artan ihtiyaç nedeniyle giderek, İran'da olduğu gibi açık avlulu medreselerin yapımı çoğaldı. Kapalı avlulu medreselere örnek olarak Afyon Boyalıköy (1210, bugün yıkık), Isparta Atabey Ertokuş (1224), Niksar Yağıbasan (XII. yüzyıl), Çay Taş Medrese (1278-79), Konya İnce Minareli (1260-70) ve Karatay (1251) medreselerini verebiliriz. Tek eyvanlı olan Konya İnce Minareli ve KaratayMedreselerinde, avluyu örten büyük tuğla kubbe, ilkinde nefis bir çini mozaikle, ikincisinde sırlı ve sırsız tuğlaların meydana getirdiği dekoratif düzenlemelerle bezenmiştir. Karatay Medresesi'nin cephesinde kullanılan iki renkli mermer işçiliği ve bezeme kompozisyonu bize çağın Suriye mimarisinin etkisini gösterir. Kitabesinden öğrendiğimize göre, yapının mimarı Şam'dan geldiği için, sözünü ettiğimiz İran-Suriye-Anadolu sentezi bizi şaşırtmaz. Kapalı ve açık avlulu medreselerde, ana eyvanın iki yanında veya giriş eyvanının yanında yer alan kubbeli mekanların fonksiyonları çeşitli yapılarda farklıdır: Bunlar mescit, türbe, dershane, müderris odası gibi kullanımlar için yapılmıştır.
Açık avlulu medreseler daha yaygındır. Avlunun iki, üç ya da dört kenarında revaklar yer alır. İki eyvanlı örneklerde, eyvanlardan birisi giriş, diğeri ana eyvandır. Dört eyvanlı medreselerde ise, giriş ve ana eyvanın yanı sıra, iki yan kanat üzerinde birer adet de yan eyvan bulanmaktadır. Örneklerine daha seyrek rastlanan üç eyvanlı medreselerde, ana eyvan dışındaki diğer iki eyvanın medrese bünyesi içindeki konumları, örnekler arasında farklılıklar gösterebilmektedir. İki eyvanlılara örnek olmak üzere Diyarbakır Zinciriye, Kayseri Huand Hatun (1237-38), Antalya Karatay, Konya Sırçalı ve Tokat Gök Medreseleri sayabiliriz. Kayseri Seraceddin Medresesi, Kayseri Avgunlu Medrese ve Ermenek Tol Medrese ise üç eyvanlı örneklerdir.
Dört eyvanlı medreseler daha anıtsal yapılardır. Erzurum Çifte Minareli (13. yüzyıl sonu), Kayseri Sahibiye (1267-68), Sivas Gök (1271) ve Sivas Buruciye (1271-72) medreseleri taçkapılarında ve cephelerinde zengin taş süslemeleri, firuze ve patlıcan moru renkli sırla tuğla ve çini mozaikleri, zenginleştirilmiş süslü tuğla minareleri ile şehrin önemli bir odak merkezi olurlar. Erzurum Çifte Minareli Medrese, Sivas Gök Medrese ve Erzurum Yakutiye (1310) Medresesi'nin cephesinde hayat ağacı üzerinde nar meyvaları, kuş, çift başlı kartal; Erzurum Çifte Minareli Medrese'de ağacın altında ejder çifti, Yakutiye'de arslan çifti, Sivas Keykavus Darüsşifası'nda ise (1217), eyvanın kemer alınlığında insan başı şeklinde ay ve güneş kabartmaları görülür. Bu figürler medreseleri ve şifahaneyi sanki evrenin kapısı, dünyanın, kentin merkezi gibi belirler. Bu inanışlar daha önce konu ettiğimiz şaman-tarikat etkisini akla getirir. Erzurum ve Sivas Çifte Minareli Medreselerinde iki katlı olan talebe hücreleri ve girişte taçkapıyı kuşatan minare çifti bu yapıların önemini vurgular.

SELÇUKLU CAMİLERİ

Camiler

Selçuklu cami mimarisinde farklı etki alanlarının izini taşıyan beş ana plan tipi izlemekteyiz. Bu beş tipe tam olarak girmeyen fakat onlardan esinlenen ara tipler de mevcuttur.
"Transept tipi" (Çapraz sahınlı) olarak adlandırılan camiler Diyarbakır (ilk yapılışı 7. yüzyıl, 12-13. yüzyıllarda son şeklini aldı), Silvan, Dunaysır, Mardin (XII. yüzyıl) Ulu Camileri gibi Güneydoğu Anadolu'da hakimdir. Bu tipin öncüsü Emevi Dönemi'nin ünlü Şam Ulu Camii'dir (Ümeyye Camii 706-714). Bu camilerde enine uzanan harim, mihrap aksında maksura kubbesi ile taçlanan ve "transept" olarak adlandırılan, daha yüksek sivri çatılı dik bir şahınla kesilir. Şam Ulu Camii'nde olduğu gibi, çoğu örnekte avlu sütunlu bir revak sırasıyla çevrilir. Bazı örneklerde avlu yoktur veya bugüne kalmamıştır. "Küfe tipi" olarak adlandırılan camiler daha çok orta Anadolu'da yaygındır. Enine planlı harimde eşit aralıklarla sıralanan sucun veya destekler düz çatıyı taşır. Mihrap aksı özel olarak vurgulanmaz. Arap Yarımadası'nda, 8. yüzyılda Kufa şehrinde ilk örneği görülen bu, cami cipi adını oradan alır. Bu tipin avlulu ve avlusuz örneklerine rastlarız. Sivas Ulu Camii, Konya Alaeddin Camii'nin ilk yapılan doğu bölümü bu tipe örnektir. Sivrihisar ve Afyon Ulu Camileri düz ahşap kirişli tavanları ve ahşap sütunları ile Anadolu'ya özgü ilginç "Küfe tipi" örneklerdir.
13. yüzyıl Anadolusu'nun daha yaygın cami örnekleri "Bazilikal tip" olarak adlandırılan gruba girer. Kıble yönüne göre uzunlamasına yönlenen, sütun veya desteklerle 3-5 şahına ayrılan bu yapılarda orta şahın daha geniş ve yüksektir. Avluları yoktur. Çoğu kez kıble aksında veya orta şahında sayısı değişen kubbeleri vardır. Orta şahının merkezindeki kubbe veya tonoz "aydınlık feneri" olarak isimlendirilen bir açıklıkla aydınlanır. Bu plan tipi Anadolu'da bol olarak görülen Ermeni, Gürcü ve Bizans Dönemi bazilikalarından ilham almış ve İslam dünyasında ilk kez Selçuklularda gelişmiştir. Divriği Ulu Camii, Niğde Alaeddin Camii bazilikal planlı örneklerdir. Ankara Arslanhane, Beyşehir Eşrefoğlu Camileri Orta Asya çadır geleneğine ve 11-12. yüzyıl Türkistan ahşap camileri geleneğine uzanan ahşap tavanlı, konsollu ve kirişli örneklerdir. Arslanhane Camii'nde devşirme Bizans Dönemi sütunları kullanılırken, Afyon'da ahşap sütun ve başlıklar kullanılmıştır. Bu eserler Selçukluların özgün Doğu-Batı sentezi uygulamasını yansıtır.
İran'da Büyük Selçukluların ana cami tipi olan, revaklı büyük avlunun etrafında dört eyvanın yer aldığı camiler Anadolu'da terk edilir. Bu tipin ilginç bir uzantısını tek eyvanla Malatya Ulu Camii'nde (1247-1273) buluruz. Bu ilginç yapı dekoratif şekilde kullanılan tuğla malzemesiyle de İran geleneğini sürdürür. Yapının büyük ustalıkla yapılmış çini mozaik ve sırlı tuğla işçiliği İran etkili planda Anadolu ayrıntısını verir. Kare planlı gövde üzerinde tek kubbeli cami ve mescitler, Anadolu'nun her yöresinde yüzyıllar boyu, bazı detay farklılıkları ile karşımıza çıkar. Son cemaat revakı, önlerinde veya yanlarında hol gibi bölümleri olan örnekler olduğu gibi, sadece duvarların taşıdığı kubbeden ibaret olanları da vardır. Bu yapıların kökeni konusunda çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. İlhamlarını büyük olasılıkla İran bölgesi Büyük Selçuklu türbelerinden almışlardır. Genelinde moloz taş veya tuğladan yapılmış olan bu küçük camii veya mescitler dışta süslü taş taçkapıları, taş veya tuğla minareleri, içte sırlı ve sırsız tuğla dizilerinin bezediği kubbeleri ile özenle yapılmış yapılardır. Konya Hacı Ferruh (1215) ve Hoca Hasan (13. yüzyıl sonu) Mescitleri, Akşehir Ferruh Şah (1224) ve Taş Medrese (1250) Mescitleri bu gruptan örneklerdir.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Orhun Kitabeleri'ni ziyaret etti

Çavuşoğlu: Orhun, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarına baktığımız vakit aslında onlar bize kılavuz oluyor, kılavuz olması lazım geliyor , bize ışık tutuyor

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Moğolistan'da Orhun Kitabeleri'ni ziyaretinde, "Orhun, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarına baktığımız vakit aslında onlar bize kılavuz oluyor, kılavuz olması lazım geliyor , bize ışık tutuyor" diye belirtti . Resmi temaslarda bulunmak için Moğolistan'a gelen Çavuşoğlu, Cengiz Han Havalimanı'ndan helikopterle başkentin güneybatısında mevcut bulunan Karakurum bölgesine gitti. Çavuşoğlu'na Moğolistan Savunma Bakan Yardımcısı Battur Avirmed, Türkiye'nin Ulan Batur Büyükelçisi Murat Karagöz ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı ( Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı TİKA ) Ulan Batur Koordinatörü Ekrem Kalan eşlik etti.
Yolda pilotun daveti üzerine kokpite önceki Çavuşoğlu, bozkırlardaki Moğol çadırlarıyla vahşi beygir ve geyik sürülerini gözlemledi.
Çavuşoğlu, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı TİKA tarafından 2008 senesinde yaptırılan ve Orhun Kitabeleri'nin sergilendiği Höşöö Tsaidam Müzesi'ni ziyaret ederek yetkililerden eserlerle ilgili veri (bilgi) aldı.
Türkiye'nin Orhun Yazıtları'nı ziyaret eden ilk Dışişleri Bakanı olmaktan onur duyduğunu ifade eden Çavuşoğlu, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı TİKA tarafından bölgeye kazandırılan müzenin Türk tarihinde önemli yere sahip eserlerin korunarak sergilenmesine vesile olduğunu belirtti .
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde toprak yoldan bölgeye ulaşarak anıtları ziyaret ettiğini anımsatan Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın emriyle Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı TİKA tarafından yaptırıldığını söylediği 46 kilometrelik Bilge Kağan yolunu inceledi ve Orhun Yazıtları'na bu yolu kullanarak gitti. Çavuşoğlu, Bilge Kağan yolunun açılışının Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yapılacağını belirtti .
Türkiye'nin Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı TİKA tarafından yürütülen çalışmalarla atalarının mirasına sahip çıktığını söyleyen Çavuşoğlu, "Burada Orhun, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarına baktığımız vakit aslında onlar bize kılavuz oluyor, kılavuz olması lazım geliyor , bize ışık tutuyor" diye belirtti .

Tonyukuk abidelerini de müze haline getireceklerini açıklayan Çavuşoğlu, "Bugün burada bulunmaktan çok fazla çok büyük gurur duydum, duygulandım" diye belirtti .
Daha akabinde geleneksel Moğol kıyafeti giyerek Moğol çadırında öğle yemeğine dahil olan Çavuşoğlu'na Moğol atı hediye edildi. Bakan kendisine hediye edilen ata "Toroslar" ismini verdi ve bir zaman Moğol çadırları arasında beygir bindi.
Yüzde 90'ı Budist olan Moğolistan'da UNESCO Dünya Kültür Mirasları arasında bulunan Endenezuu adlı Budist manastırını gezen Çavuşoğlu'na, mabet yetkilileri tarafından Budizm'in esas öğretilerine dair veri (bilgi) verildi. Manastırdaki Budizm figürleriyle rahip adayı olan çocukların ezber çalışmalarını izleyen Çavuşoğlu, Moğol yetkililerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Orhun vadisindeki bir başka önemli müze olan Karakurum Müzesi'nde incelemelerde bulanan Çavuşoğlu, müzede sergilenen ilk Türk devletlerine ait eserler hakkında veri (bilgi) aldı. Müzedeki müzik dinletisini titizlikle dinleyen Çavuşoğlu, çocukların danslarını izledi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun yarın Moğolistan Cumhurbaşkanı Tsakhiagiin Elbegdorj, Basbakan Noroviin Altanhuyag ve Dışişleri ve Ticaret Bakanı Luvsanvandan Bold ile görüşmesi beklenmekte .
Kaynak: Anadolu Ajansı AA Etiketler: çavuşoğlu, orhun, moğolistan,Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Orhun Kitabeleri'ni ziyaret etti
(Kaynak: turkiye)

Konya'da Anadolu Selçuklu Defilesi

İngiltere'de yaşayan modacı Zeynep Kartal'ın Anadolu Selçuklu Kültürü'nden esinlenerek oluşturduğu koleksiyonu Konya'daki defilede tanıtıldı.
Selçuklu Belediyesi'nin ev sahipliğinde gerçekleşen 'Anadolu Selçuklu Kültürü Defilesi' Dedeman Otel'de düzenlendi. Defileye Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu, Vali Muammer Erol ve eşi Nazmiye Erol, Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin ile yurt içi ve yurt dışından davetliler katıldı.

Ünlü modacı Zeynep Kartal, bugün kadar dünyanın pek çok kentinde defile gerçekleştirdiğini belirterek, Anadolu Selçuklu Kültürü'nden esinlenerek oluşturduğu koleksiyonunu memleketi olan Selçuklu'nun başkenti ve Mevlana diyarı Konya'da gerçekleştirmeyi tercih ettiğini söyledi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun selamlarını ileterek konuşmasına başlayan Sare Davutoğlu, "Bu defileyi, geleneksel estetik anlayışımızın tüm dünyaya tanıtılması için güzel bir örnek olarak görüyoruz. Gelirinin de çocuklarımızın eğitimi için ayrılması beni mutlu etti" dedi.

Modacı Zeynep Kartal, koleksiyonunda, Selçukluların bayrağında yer alan ve asaleti, gücü, adaleti, barışı sembolize eden beyaz rengi baz aldı. Dönemin ara renklerinden altın, gümüş, yeşil ve siyahı ise aplik ve işlemelerde kullandı. Kumaşlar konusunda çok titiz davranan ünlü tasarımcı kıyafetlerin tamamında ipeği tercih etti.



Sunuculuğunu İpek Tanrıyar yaptığı defilede koleksiyonu Türk ve İngiliz modeller podyumda tanıttı. Defilenin sonunda CD'sinin kapak tasarımını Zeynep Kartal'ın yaptığı ünlü İngiliz şarkıcı Carolynne Poole yeni albümünde yer alan şarkılarını Konya'da söyledi. Defilenin geliri yardıma muhtaç çocuklar için harcanacak.
(kaynak: DHA)

11 Eylül 2014 Perşembe

Osmanlı İmparatorluğu Tarihi

Osmanlı İmparatorluğu (Osmanlıca: دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye[6][7]) 1299-1922 yılları arasında varlığını sürdürmüş Türk ve İslam devleti. Doğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika'ya kadar topraklarını genişletmiş ve 16. yüzyılda dünyanın en güçlü imparatorluğu halini almıştır. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler Türkiye'nin tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.

Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır. Devlet, Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması yaygın kabule göre 1299 yılında olmuştur. Ancak Prof. Dr. Halil İnalcık ve bazı diğer akademisyenler, Osmanlı Devleti'nin 1299'da Söğüt'te değil 1302'de Yalova'da Bizans'a karşı yaptığı Koyunhisar Muharebesi sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia ederler. İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı ve 1553'te Fas kıyıları'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu 29 eyaletten ve özerlik tanınmış olan Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur. Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar(1627) ve Lundy(1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi yapısında ve hukuk kurallarının oluşumunda İslam dininin belirleyici bir rol oynaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun "islam devleti", dolayısıyla bir "din devleti" olarak nitelenmesine neden olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu dönemi bazı tarih uzmanlarınca Osmanlı Hanedanı'nın ve saray erkanının, Rum kadınlarla ve diğer Slav Hristiyan halklardan (Sırplar, Bulgarlar, Arnavutlar vb. gibi) kadınlarla evlilik yapması, iskan politikası sebebiyle devşirilen Hıristiyan çocukların Türk-İslam örf ve gelenekleri ile yetiştirilip yeniçeri ordusuna ve devlet kurumlarına alınmasıyla beraber, Türk tarihinin Roma-Doğu Roma tarihi ile kaynaştığı dönem olarak görülür

16 Mayıs 2014 Cuma

Tarihi Kesik Köprü restore ediliyor

Sivas'ta Selçuklular döneminden kalan, 19 kemerli tarihi Kesik Köprü restore ediliyor. Restorasyon kapsamında, köprünün toprak altında kalan kısımlarının gün yüzüne çıkarılması için çalışma yürütülüyor.
Sivas'ta 722 yıl önce inşa edilen tarihi Kesik Köprü'nün restore edilmesi için başlatılan çalışmalar sürüyor. Çalışmalar kapsamında, Kızılırmak'ın suyunun yıllar önce yön değiştirmesi sonucu köprünün büyük ölçüde toprak altında kalan iki kemerinin de gün yüzüne çıkarılması planlanıyor.
Karşıyaka ve Esenyurt mahalleleri ile bölgedeki 40 köyün Kızılırmak üzerinden kent merkeziyle bağlantısını sağlayan köprüdeki çalışmaların ekim ayına kadar tamamlanması hedefleniyor. Tarihi Kesik Köprü'nün restorasyonu çalışmaları sırasında bölgeye ulaşımın, 2008 yılında yapılan yeni köprüden sağlanacağı belirtildi.
Karayolları 16. Bölge Müdürü Aydın Doğan, asırlardır ayakta duran tarihi Kesik Köprü'yü gelecek nesillere güvenle teslim etmek için restorasyon çalışması başlattıklarını belirterek, "Köprünün alt kısımlarda tahkimat çalışmalarını bitirdik. Döşeme kısımları kaldı ve o kısımları da söküyoruz" dedi.
Doğan, restorasyon çalışmaları kapsamında, köprünün toprak altında kalan kısımlarının ve orijinal taşların iş makinesi kullanılmadan tamamen insan gücüyle ortaya çıkartılacağını, kazı çalışması bittikten sonra köprünün Karşıyaka tarafında kalan iki kemerinin 17 kemerli kısımla bağlantısının sağlanacağını söyledi.
Köprüde gerekli onarım çalışmalarının yapılacağını dile getiren Doğan, "Köprünün birinci kısmıyla ikinci kısmını birleştireceğiz. Amacımız, Selçuklu eseri olan bu köprüyü turizme kazandırmak" diye konuştu.
Doğan, şunları kaydetti: "İşi, bitim tarihi olan ekim ayından önce bitirmeyi amaçlıyoruz. Tarihi köprülerin onarımının tamamlanması için zaman vermek olmuyor. Döşemeyi söktüğünüzde altında farklı şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Bunlara gelişigüzel restorasyon yapılamıyor, projeler hazırlanıyor ve Anıtlar Yüksek Kurulundan geçiriliyor. O işlemlerden dolayı gecikmeler olabiliyor. Vatandaşlarımız ulaşım konusunda mağdur oluyor ama bu güzel tarihi eseri de korumak lazım."
Ağır tonajlı araçların geçişi nedeniyle köprünün zarar gördüğünü belirten Doğan, restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından köprüden sadece küçük araçların geçişine izin vermeyi düşündüklerini söyledi.
Doğan, bölgeye 2008 yılında yeni köprü yapıldığını anımsatarak, bu köprünün bağlantı yollarının tamamlanmasıyla tarihi Kesik Köprü'ye ihtiyaç duyulmayacağını belirtti.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Anadolu Medeniyetleri Müzesi açıldı

Muhteşem koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan ve 1997 yılında "Avrupa'da Yılın Müzesi Ödülü"nü alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, tamamlanan restorasyon çalışmalarının ardından yenilenen yüzüyle yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açıldı.

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, restorasyon çalışmalarının ardından yenilenen Anadolu Medeniyetler Müzesi'nin açılışını gerçekleştirdi. Açılışta konuşan Çelik, "Ankara'da şuanda bu müzenin bahçesine oturup baktığımızda Bilge Kağan ve Tonyukuk Anıtları'ndan, Mali'deki Timbuktu eserlerine, Mostar Köprüsü'nden, Asya'da sahip olduğumuz medeniyet mirasına kadar çok büyük bir medeniyet coğrafyasına seslenebilme gücüne sahibiz. Son yıllarda ulaştığımız dış politika sayesinde Türkiye'den ilettiğimiz her ses dünyanın her tarafında da yankı buluyor. Bugün burada konuşulan bir ses ile Mostar Köprüsü'nden karşılık alıyoruz." dedi.

ANADOLU MEDENİYETLER MÜZESİNİN RESTORASYON ÇALIŞMALARI

Bakan Ömer Çelik, Anadolu Medeniyetler Müzesi'nin onarılan bölümleri hakkında bilgi verdi. Çelik, şöyle konuştu: "'Mahmut Paşa Bedesteni' ve 'Kurşunlu Han' 15. Yüzyıla uzanan bir geçmişe sahip. Bu müzede günümüz müzecilik anlayışıyla yeni bir düzenlemeye gidilirken aynı zamanda anıtsal bir yapının bakım ve onarımı da gerçekleştirilmiştir. Müzede bedesten kubbeleri kurşun kaplama ile yenilenmiş, arastanın ahşap çatı konstrüksiyonu onarılmış ve bu bölümde bulunan 5 dükkan esas alınarak, dükkan sistemi yeniden inşa edilmiştir. 2010- 2014 yılları arasında yürütülen restorasyon çalışmaları kapsamında paleotik çağdan başlayarak, Doğu Roma dönemi sonuna kadar olan süreçteki eserler kronolojik olarak sergilenmekte. Mimari canlandırmalar yapılarak, bilgi panoları yenilenmiş ve interaktif uygulamalarla modern bir teşhir çalışması gerçekleştirilmiştir."

Açılış konuşmasının ardından müzenin temsili açılışını yapan Ömer Çelik, diğer misafirlerle birlikte Anadolu Medeniyetler Müzesi'ni gezdi ve bilgi aldı.

Selçuklu Müzesi açıldı

Selçuklu dönemine ait tarihi eserler ve birbirinden ilginç dijital uygulamaların yer aldığı Selçuklu Uygarlığı Müzesi ziyarete açıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Selçuklu medeniyetine olan bir borcu ödemenin ve Türkiye'de bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadığını söyledi.
Selçuklu Uygarlığı Mezesi'ne dönüşen Gevher Nesibe Medresesi önünde yapılan açılış töreni, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Törene; Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, eşi Neşe Özhaseki ve kızı Merve Özhaseki ile birlikte katıldı. Özhaseki'nin yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler Daire Başkanı Mustafa Güneş, Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, AK Parti İl Başkanı Ömer Dengiz, Kocasinan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Hacılar Belediye Başkanı Ahmet Herdem, Ticaret Odası Başkanı Mahmut Hiçyılmaz, belediye başkan adayları, daire müdürleri, sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticileri, büyükşehir belediyesi yöneticileri ve kalabalık bir halk topluluğu da bu önemli ana şahitlik etti.
Törende bir konuşma yaparak müze hakkında bilgi veren Büyükşehir Belediyesi Etüt ve Projeler Daire Başkanı Hamdi Elcüman, Gevher Nesibe Medresesi'nin restorasyonu için 1.7 milyon, müze için 3 milyon lira harcama yaptıklarını söyledi. Müzenin birçok açıdan ilk ve Selçuklu medeniyetini anlatan tek müze olduğunu vurgulayan Elcüman, aynı zamanda engelli dostu bir müze olduğunu ve görme engelliler için de uygulamalar bulunduğunu belirtti. Elcüman, müzede 650 eser sergileneceğini ve dijital uygulamaların yoğun olarak müzede kullanıldığını kaydetti.
Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki de konuşmasına, Türkiye'de bir ilk gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadığını belirterek başladı. Anadolu'nun en önemli medeniyetlerinden olan Selçuklu medeniyetinin bugüne kadar anlatılamadığını dile getiren Özhaseki, "Ne yazık ki Selçuklu, tarihin tozlu raflarında kaybolup gitmiş. Bu anlamda Selçuklu'ya bir borcu ödemenin, bir ilki yapmanın mutluluğu içindeyim. Bizim genlerimizde Selçuklu'nun kanı var. Ahlakımızda Selçuklu'nun prensipleri var. Seyyid Burhaneddin, 1200'lü yıllarda Kayseri'de manevi eğitimi vermiş. Ahi Evran atalarımıza meslek öğretmiş ve ticaretin prensiplerini koymuş. Onlar bizim geçmişimizdir." dedi.

SELÇUKLU HANEDANLARI

17 Şubat 2014 Pazartesi

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve askerî anlamda yaşadığı çöküş, I. Dünya Savaşı’nın ardından imparatorluk topraklarının işgal edilmesine neden olmuş, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmuş, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk milleti tarafından verilen milli mücadelenin ardından TBMM’de 29 Ekim 1923 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti” kuruluşu ilan edilmiştir.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Türk kültür ve sanat hayatında da önemli değişimler yaşanmıştır. Yeni devlet, millî kültür üzerine inşa edildiğinden, Türk dili, edebiyatı ve tarihi ile ilgili çalışmalar bu dönemde hız kazanmıştır. Yeni devletin temelleri, her şeyden önce Türk kültürüne dayanmaktadır. Kültürel anlamda yaşanan bu yenilik, devlet yönetimi ve sisteminde de görülmektedir. Cumhuriyet’in ilan edilmesi, Halifeliğin ve Saltanat’ın kaldırılması, Latin harflerinin kabulü gibi yenilikler, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti devletinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli dildir, kültürdür.” sözleri ile özetlenebilecek olan Türk kültürü temeline dayalı millî devlet anlayışı, Kurtuluş Savaşı sonrasında yapılan çalışmalarda da kendini göstermektedir.

İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü tarafından “Halk Bilimi”ni tanıtmak amacıyla kaleme alınan yazılar ve sonrasında yapılan alan araştırmaları ile elde edilen veriler, Türk kültürü ile ilgili bilimsel çalışmaların hız kazanmasını sağlamıştır. Bu dönemde kültürel çalışmalar “Türk Yurdu”, “Türk Ocağı” ve “Türk Derneği” gibi dernekler tarafından yürütülmüştür.

1 Kasım 1927’de kurulan “Anadolu Halk Bilgisi Derneği”, bir süre sonra adını “Türk Halk Bilgisi Derneği” olarak değiştirmiştir ve bu dernek, Türk kültürü ile ilgili çalışmalar yapan ilk bağımsız bilimsel organizasyon olarak tarihe geçmiştir. Derneğin ilk yayın organı olan “Halk Bilgisi Mecmuası” ve daha sonra çıkardığı “Halk Bilgisi Haberleri”ndeki yazılar, bu dönem halk bilimi çalışmalarının akademik ve bilimsel zemine oturtulması bakımından önemlidir.

1931 yılında Türk Ocaklarının kapanmasıyla birlikte, 1932’de Halkevleri kurulur. Halkevleri, çıkardığı dergiler ve yaptığı araştırma ve eğitim faaliyetleriyle Türk kültür ve sanatının gelişmesine katkı sağlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk döneminde, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin “millî mimari, millî sanat ve millî kültür” temeline dayalı bir devlet olması için çalışmalar yapılmıştır ve Atatürk bu dönemde dil, tarih ve kültür araştırmalarına büyük önem vermiştir. 1931’de “Türk Tarih Kurumu”, 1932’de de “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” Türk tarihi ve dili alanında çalışmalar yapmak üzere kurulmuştur.

1939’da Ankara Üniversitesi, DTCF’de Pertev Naili Boratav ve 1960’lı yıllarda Mehmet Kaplan tarafından Atatürk Üniversitesinde yürütülen çalışmalar, Türkiye’de halk kültürü ile ilgili çalışmaların bilimsel ve akademik bir zeminde yürütülmesini sağlamıştır.

kaynak: Turizm Bakanlığı