Türkler “Göçebe” ve “yarı göçebe” bir hayat tarzı sürdürdüklerinden, yani yazın “Yaylak” adı verilen yerlerde, kışın ise “Kışlak” olarak adlandırılan yerlerde yaşadıklarından “Çadır” yapma ve burada kullanılan eşyaları süslemeye dayalı bir “süsleme” sanatları gelişmiştir. Bu durum Türk sanatında “Kubbe” ve “Yuvarlak Kümbet” anlayışının ortaya çıkmasını ve bunun geliştirilmesini sağlamıştır.
İslamiyet öncesi Türk devletlerinde, dinî inanışların etkisi ile mezarlara dikilen “balballar” ve “heykeller”, ölen kişinin mezarına konan eşyalar, günümüzde yapılan arkeolojik kazılarda gün yüzüne çıkarılmış ve Türk sanatının erken dönemleri hakkında önemli bilgilerin elde edilmesini sağlamıştır.
İslamiyet öncesi Türk toplumunda müzik, “Kam”ların veya “Şaman”ların “Şaman Davulu” kullanarak oluşturdukları ritmik ezgi eşliğinde yönettiği dinî törenlerde icra edilmiştir. Daha sonraları “Ozan”lar, “Kopuz” adı verilen sazları eşliğinde destanları icra etmişlerdir.
Özellikle Uyg
Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra özellikle dinî mimariye büyük önem vermişlerdir. Karahanlılar döneminde ilk camiler kerpiçten yapılmış ve alçılarla kaplanmıştır. Daha sonraki dönemlerde ise tuğla kullanılarak çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Selçuklular döneminde ise mimaride önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemde Türkler; Orta Asya Türk mimarisi ile İslam mimarisini birleştirerek önemli eserler vermişlerdir.
İslamiyet’in kabulünden sonra, özellikle de Selçuklu döneminde Türk mimarisinde de belirgin bir gelişme göze çarpmaktadır. Bu dönemde süsleme amacıyla bitki
Selçuklu döneminden günümüze ulaşan cami, mescit, türbe, külliye, han ve hamamlar, saray ve köşkler; Türk mimarisinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır. BU mimari eserlerin büyük bir kısmı Türkiye’de bulunmaktadır.
Bu dönemde, dinî mimaride cami, türbe, kümbet, medrese, tekke ve zaviyeler; askerî mimaride sur, kale ve hisarlar; ticarî mimaride köprü ve kervansaraylar; sivil mimaride ise saray, köşk, han ve hamam gibi eserler inşa edilmiştir. Süsleme sanatlarından “Minyatür, Çini, Halı ve Kilim” çok gelişmiştir.
Selçuklu
1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte yaşanan hürriyet ortamında ve milliyetçilik akımının etkisi ile Türk kültür ve sanatında da millî bir tarz yaratma çabaları ağırlık kazanmıştır. Mimar Kemalettin Bey ve Vedat Beylerin öncülüğünde Türk mimarlığı yeni bir döneme girmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu yıllarda da mimaride millî bir tarz yaratma çabaları devam etmiş, 1927 ve sonrasında ise Batılı mimarların yaptığı eserler, Türk mimarisine damga vurmuştur. İkinci dünya savaşı öncesinde yaşanan siyasî gelişmelerin etkisi ile yeniden bir millî mimarî yaratma çabası başlamıştır. Türk mimarisinde, 1950’li yıllardan sonra Batı etkisine dayalı bir mimarî anlayışı görülmektedir. Mimaride yaşanan bu gelişme evreleri, Türk sanatının bütünü için geçerli bir gelişme çizgisidir.
kaynak: Turizm Bakanlığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder