Sayfalar
- ANA SAYFA
- HAKKIMIZDA
- İLETİŞİM
- GALERİ
- YAZARLAR
- BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
- ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ
- SELÇUKLU TARİHİ
- SELÇUKLU TEŞKİLATI
- SELÇUKLU MİMARİ
- SELÇUKLU KÜLTÜRÜ
- SELÇUKLULARDA EDEBİYAT
- TOPLUM VE EĞİTİM
- SELÇUKLU BİLİM
- SELÇUKLU EKONOMİSİ
- TEZLER VE KİTAPLAR
- SELÇUKLU KRONOLOJİSİ
- KAYNAKLAR
- SELÇUKLU HARİTALARI
- HUN İMPARATORLUĞU
- OSMANLI İMPARATORLUĞU
- GÖKTÜRKLER
- ÖZ TÜRÇE KIZ İSİMLERİ
- ÖZ TÜRKÇE ERKEK İSİMLERİ
- MÜZELERİMİZ
- GÖKTÜRKÇE
- SELÇUKLU FİLMLERİ
- SELÇUKLU DİZİLERİ
- KÜTÜPHANELERİMİZ
27 Ocak 2013 Pazar
Karagöz Ve Hacivat
Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur. Karagöz oynatıcısına kurgusal, hayalbaz denir. Yardımcıları çırak, yardak, dayrezen, sandıkkar'dır. Oyunda konuşmaların değişmesi baş hareketleriyle yapılır.
Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete dayanır, zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır. Halkbilimciler Karagöz'ün bazı oyunlarda Çingene olduğunu kendi ağzıyla itiraf etmesi, Bulgar gaydası çalması ve Evliya Çelebi'nin tanıklığına dayanarak Bizans imparatoru Konstantin'in Çingene seyisi Sofyozlu Bali Çelebi olduğunu ileri sürmektedir. Bir diğer rivayet ise Hacı İvaz Ağa ya da halka mal olan adıyla Hacivat ve Trakya'da bulunan Samakol köyünden demirci ustası Karagöz, Orhan Gazi devrinde Bursa'da yaşamış cami yapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları gibi diğer işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi'nin, "cami vaktinde bitmezse kelleni alırım" dediği cami mimarı, caminin vaktinde bitmemesine Karagöz ve Hacivat'ı şikayet eder. Bunun üzerine bu ikili başları kesilerek idam edilir. Karagöz ve Hacivat'ı çok seven ve ölümlerine çok üzülen Şeyh Küşteri, ölümlerinin ardından kuklalarını yaparak perde arkasından oynatmaya başlar. Bu sayede Hacivat ve Karagöz tanınır.
Kökeni
17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun ne zaman Osmanlı topraklarına geldiğiyle ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden bazıları şunlardır[2]:
Birinci görüş: Çin'den Moğollar'a geçen bu gölge oyununu Türkler de Anadolu'ya göçerken beraberlerinde getirmişlerdir. Orta Asya’da çadırlarda oynatılan ve "Çadır Hayal" ya da "Kolkorçak" adı verilen bir tür kukla oyunu ile Karagöz oyunu arasında büyük benzerlikler vardır. "Kolkorçak" sözcüğü,Türkçe'de korçok, konçak gibi "çocuk" anlamına gelen yarım düzine kadar sözcükle çağrışım yapmaktadır.
İkinci görüş: Padişah Yavuz Sultan Selim'in 1517 yılında Mısır’ı ele geçirmesinden sonra bu ülkeden Anadoluya gelmiştir. Sultan Selim, Memluk Sultanı Tomanbay’ın asılışının canlandırıldığı gölge oyununu izlemiş ve çok beğenmiş. Sanatçıları İstanbul'a getirtmiş, bu sanatçılar da İstanbul'da başka sanatçıları yetiştirmişlerdir.
Üçüncü görüş: Anadolu'ya Cava Adalarından ve Hindistan’dan çingeneler eliyle getirilmiştir. Buna dayanak olarak çingenelerin Anadoluya geliş tarihleri ile Karagöz'ün geliş tarihinin çakışması gösterilmektedir. Ayrıca Karagöz oyunlarında rastlanan bazı çingene özellikleri de bu teoriyi desteklemektedir.
Dördüncü görüş: Yahudiler tarafından İspanya ve Portekiz’den getirilmiştir.
Karakterler
"Karagöz ve Hacivat" oyunlarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, özürlüler vb), İmparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu tiplemeler temsil ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet, davranış biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb) ile ön plâna çıkarlar ve perdede göründükleri anda bu özellikleri (işaretleri) ile anında farkedilirler[3]. Bu tiplemeler ve temel özellikleri şunlardır:
"Karagöz": Saçsız başına “ışkırlak” adı verilen şapka giymektedir. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmayan Karagöz eğitim almamıştır. Hacivat'ın ona bulduğu geçici işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi görünen, tepkilerini çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu temsil etmektedir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır. Meraklı, patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak diğerlerini kandırmaya çalışır. Karısı ile sürekli didişir.
"Hacivat": Yukarıya doğru kıvrık sivri bir sakalı olan Hacivat, kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu bellidir ve her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir tiptir. Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü bir dille konuşur. Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman anlamaz ya da anlamazlıktan gelir. Oyunlardaki gülütler genelde bu söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara dayanır.
"Çelebi": İstanbul lehçesiyle konuşan kibar aile çocuğudur. Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur. Şiir okumasını sever.
"Tiryaki": Uyuşturucu müptelası bir işsizdir. Bu nedenle hep uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de düşkündür.
"Beberuhi": Diğer adları “Altı kulaç” ve “pisbop”tur. Yılışık ve yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi gürültüye getirir, sık sık ağlar.
"Kayserili": Asıl adı Mayısoğlu olan karakter, Kayserili şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak perdede gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
"Kastamonulu": Asıl adı “Himmet Dayı” veya “Himmet Ağa” olan bu iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki baltasıdır. Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
"Laz": Tipik işareti elinde taşıdığı kemençedir. Hızlı konuşur, kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir.
"Kürt"": Genellikle hamallık ya da bekçilik yapar, şiveli konuşur.
"Acem"": Ya İran’dan ya da Azerbaycan’dan gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para saçar.
"Arap": İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap” veya “Kara Arap” olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar.
"Arnavut": Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya bozacı rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
"Rumelili" ("Muhacir"): Trakya şivesiyle konuşan ve adı çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan ve arabacı olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
"Yahudi": Korkak, yaygaracı ve geveze olan bu karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede gözükür. İnatçı ve pazarlıkçıdır.
"Frenk" ("Rum") : Türkçe kelimelerin arasında sıklıkla Rumca kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla doktor, meyhaneci, terzi ya da tacirdir.
"Ermeni": Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya kuyumculuk ya da lağımcılıktır.
"Tuzsuz": Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı "Tuzsuz Deli Bekir"dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakile sürekli çatar, gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
"Matiz": Rumca'da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb tipleriyle yaklaşık olarak aynıdır.
"Zeybek":Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme uğrayanları korumak için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
"Zenneler": Oyunun temasına göre farklı farklı rollerde gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz'ün karısı rolündeyse perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
"Çengi": Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan bu karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
Tiplemelerin sınıflandırılması [değiştir]
Karagöz tiplemeleri bazı sanat tarihçileri ve araştırmacılar tarafından kategorilere ayrılarak da incelenmiştir. Örnek olarak bu konuda çok geniş araştırmalar yapmış olan Metin And oyunlardaki tiplemeleri 11 sınıfta incelemiştir.
Eksen Kişiler (Karagöz, Hacivat)
Kadınlar (Zenneler, Kanlı Nigar, Salkım İnci, Karagöz'ün karısı, Hacıvat'ın Kızı vs.)
İstanbul ağzıyla konuşanlar (Çelebi, Tiryaki)
Anadolulu kişiler (Lâz, Bolulu, Kayserili, Kürt, Kastamonulu)
Anadolu dışından gelen kişiler (Arnavut, Arap, Acem)
Müslüman olmayan kişiler (Rum, Ermeni, Yahudi)
Kusurlu ve ruhsal hasta olan kişiler (Kekeme, Kambur)
Kabadayılar ve sarhoşlar (Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Sarhoş)
Eğlendirici kişiler (Köçek, Çengi, Cambaz, Hokkabaz)
Olağanüstü kişiler ve yaratıklar (Cazular, Cinler, Canan)
Geçici, ikincil kişiler ve çocuklar (Çeyiz taşıyıcaları, Satıcılar vs.)
Bölümleri
Türk Gölge tiyatrosu olarak bilinen Karagöz-Hacivat oyunları dört bölümden oluşur[5]. Bunlar:
I. Mukkaddime (Giriş, Öndeyiş veya Prolog): Bu başlangıç bölümünde kamıştan yapılmış Nareke adı verilen düdüğün çalınması eşliğinde göstermelik adı verilen ve genellikle bir ev ya da bitki benzeri bir manzara tasviri Küşteri Meydanı adı verilen perdenin aşağısından ağır ağır yukarıya doğru yükseltilir. Önce perdeye Hacivat gelir ve bir semai okuyarak Karagöz'ü davet eder. Karagöz de bu daveti kabul ederek Hacivat'la atışmaya başlarlar.
II. Muhavere (Söyleşi veya Diyalog): Bu bölümde Hacivat'la Karagöz birbirlerine bilmeceler sorarlar. Başlarından geçen bir olayı ya da gördükleri bir düşü gerçekmiş gibi anlatırlar.
III. Fasıl (Oyun): Karagöz oyunlarının ana bölümü budur. Asıl konunun geliştiği bu bölümde oyunun konusuna göre diğer karakterler de oyuna dahil olurlar. Bu bölümün müzikleri arasında gazeller de önemli bir yer tutar. Karagöz’ü yaratan kişi olarak bilinen "Şeyh Küşteri"yi Pirleri olarak kabul eden Karagözcüler bu nedenle Karagöz perdesine de Küşteri Meydanı adını vermişlerdir. Perde gazellerinin hemen hepsinde de bu kişinin adını geçirirler. Örneğin “Hazret-i Sultan-i Orhan rahmetullah’tan beri/Yadigar-ı Şeyh Kuşteri becadır perdemiz” gibi.
IV. Bitiş (Final, Epilog): Çok kısa olan bu bölümde konu bitmiş, olaylar çözülmüştür. Hacivat'ın Karagöz'e hitaben “Yıktın perdeyi eyledin viran/Varayım sahibine haber vereyim heman” şeklindeki repliği duyulduğunda seyirciye oyunun bittiği ilan edilmiş olur. Diğer görüntüler perdeden çekilirken en sonunda çengi gelir müzik eşliğinde oynar.
Musiki
Geleneksel Türk gölge oyunu olan Karagöz, musiki yönüyle de büyük değer taşımaktadır. Klasikleşmiş Karagöz oyunlarında kullanılan musiki eserleri geniş bir yelpaze oluşturur. Başlıcaları, büyük klasik formlardaki bestekârlardan başlayarak, ağır ve yürük semailer, şarkılar, tavşancalar, köçekçeler, farklı tavır ve yörelere ait türküler ve azınlık dillerindeki çeşitli havalardır. Seçilmiş olan musiki eserinin oyunun özelliğine olduğu kadar, gölge karakterin kişiliğine de çok uygun olması kaidedir. Karagöz musikisine ait başlıca eserler musiki araştırmacısı Etem Ruhi Üngör tarafından titiz bir çalışma ile bir araya getirilerek yayınlanmıştır. Oyun sırasında yeri geldiğinde sallanarak yahut vurularak kullanılan tef de önemlidir, oyuna heyecan ve hareketlilik katar.Oyundaki tefe dayren denmektedir,tefi çalana ise dayrenbaz denilmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder