5 Eylül 2024 Perşembe

26


Modern hukuk sistemlerinde kişinin hakkını bizzat alması kural olarak
yasaklanmıştır. Hukuki korumanın devlet eliyle sağlanacağı hukuk devletinin bir ilkesi
olarak kabul edilmiştir. Bu doğrultuda mahkemelerce verilen kararlarının yerine
getirilmesi de devlet eliyle sağlanmaktadır. Mahkeme kararlarının yerine
getirilmesinde en hassas davranılması ve spesifik düzenlemelere yer verilmesi gereken
mahkeme kararları, çocuklar hakkındaki mahkeme kararlarıdır. Nitekim çocukların
özel olarak korunması gerekliliği ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinde kendisine
yer bulmuştur. Çocuklar hakkındaki mahkeme kararlarının doğuracağı sonuçlar
açısından en önemlilerinin başında da çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararları gelmektedir.
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesi usulü uzun yıllar İcra ve İflas Kanunu kapsamında uygulanmıştır.
Yoğun eleştirilerden sonra 7343 sayılı Kanun ile konu baştan ele alınarak ve
30.11.2021 tarihinden itibaren Çocuk Koruma Kanunu kapsamına alınmıştır.
Tezimizin de konusunu oluşturan çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına
dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi hususu Çocuk Koruma Kanunu
kapsamında ve çocuk hakkındaki en temel ilke olan çocuğun üstün yararı ilkesi
ışığında ele alınmıştır. Bu yeni hükümlerin neler olduğu, önceki eleştirilere cevap
verip vermediği de incelenmiştir. Konuya ilişkin uluslararası antlaşmalar, iç hukuk
mevzuatı, doktrindeki görüşler, uluslarası ve ulusal mahkeme içtihatları çalışmamız
kapsamında incelenmiştir.
Modern hukuk sistemlerinin tamamında çocuğun söz konusu olduğu tüm
durumlarda çocuğun üstün yararının korunması öncelikli öneme sahiptir. Çocuk
teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine
getirilmesi usulü de çocuğun üstün yararının korunması gereken durumların başında
gelmektedir. Yeni düzenleme de çocuğun üstün yararının korunmasına açıkça yer
vermiş ve eski düzenlemelere nazaran olumlu hükümler getirmiş olsa da getirilen
hükümlerin tam anlamıyla çocuğun üstün yararına uygun olduğu söylenemeyecektir.
Yeni düzenlemenin çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi usulünde çocuğu nesne olarak değil özne
olarak ele aldığını söylemek mümkün değildir.
Anahtar Sözcükler: Çocuk, Çocuğun üstün yararı, Çocuk teslimi, Çocukla kişisel
ilişki kurulması, Disiplin hapsi
iv
ABSTRACT
DELIVERY OF THE CHILD AND PERSONAL RELATIONSHIP WITH THE
CHILD UNDER THE CHILD PROTECTION ACT


In modern legal systems, it is prohibited as a rule to take one's right personally.
It has been accepted as a principle of the state of law that legal protection will be
provided by the state. In this direction, the execution of the decisions given by the
courts is also provided by the state. Court decisions that require the most sensitive and
specific regulations in the execution of court decisions are court decisions about
children. As a matter of fact, the necessity of special protection of children has found
its place in national and international legal texts. In terms of the consequences of court
decisions about children, the most important ones are court decisions regarding child
delivery or establishing personal relations with the child.
The procedure for the execution of court decisions regarding the delivery of a
child or enforced a personal relationship with the child has been implemented for many
years within the scope of the Code of Execution and Bankruptcy. After intense
criticism, the issue was discussed from the beginning with the Code No. 7343 and it
was included in the scope of the Code of Child Protection as of 30.11.2021. The subject
of our thesis, the delivery of a child or the fulfillment of court decisions on establishing
a personal relationship with the child, is handled within the scope of the Code of Child
Protection and in the light of the principle of the best interest of the child, which is the
most fundamental principle about the child. It has also been examined what these new
provisions are and whether they respond to previous criticisms. International treaties
on the subject, domestic law legislation, opinions in doctrine, international and
national court case law have been examined within the scope of our study.
In all modern legal systems, the protection of the best interests of the child is of
primary importance in all cases when the child is concerned. The procedure for the
delivery of the child or the execution of the court decisions regarding the establishment
of a personal relationship with the child is head of the situations in which the best
interests of the child should be protected. Although the new regulation clearly includes
the protection of the best interests of the child and has brought positive provisions
compared to the old regulations, it cannot be said that the provisions are exactly
appropriate with the best interests of the child. It is not possible to say that the new
regulation treats the child as a subject, not as an object, in the execution of court
decisions regarding the delivery of a child or establishing a personal relationship with
the child.
Keywords: Child, Child’s best interest, Child delivery, Establishing a personal
relationship with the child, Imprisonment of disciplinary
v
ÖN SÖZ VE TEŞEKKÜR
Yıllar boyunca ciddi emek ve özveri ile hazırladığım yüksek lisans tezimi
tamamlamanın heyecan ve gururu içindeyken başta lisansüstü eğitimim sırasında
kaybettiğim ve hayatım boyunca en büyük destekçim olan, hakkını asla
ödeyemeyeceğim babam Adnan İmir’e sonsuz teşekkür etmek istiyorum. Yapmış
olduğum ve yapacağım tüm çalışmaları onun aziz hatırasına hediye ediyorum. Hem
lisans ve yüksek lisans eğitimimde hem de iş hayatımda her daim yardımlarını ve
kılavuzluğunu hissettiğim, bu çalışmamı bitirebilmemde de en büyük katkıya sahip tez
danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Volkan Özçelik’e teşekkürü borç bilirim. Bu tezin
savunmasına jüri olarak katılan ve çalışmama çok önemli katkılar sunan Prof. Dr.
Mustafa Tiftik ve Prof. Dr. İbrahim Özbay hocalarıma teşekkür ediyorum. Çalışmamı
yapmam için bana her türlü kolaylık, imkân ve zamanı sağlayan Kayseri Milletvekili
Sayın Dursun Ataş’a; daha önce tanışmamış olmamıza rağmen kendisine ulaştığımda
samimiyetle bana yardımcı olan, çalışmam esnasında sıklıkla desteğini hissettiğim
Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Anabilim Dalı Araştırma
Görevlisi Çağrı Mardin’e; ilköğretime birlikte başladığımız o günden beri hep birlikte
olduğumuz, tüm yoğunluğuna rağmen destek ve teşviklerini bu çalışmam sırasında da
benden hiç esirgemeyen Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk
Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Fatih Düşgün’e; lisans eğitimini birlikte
tamamladığımız günden beri hep destekçim olan aynı zamanda geniş hukuki bilgi ve
birikimiyle yoluma ışık tutan ceza ve ceza muhakemesi doktora öğrencisi Binbaşı
Yusuf Karadeniz’e teşekkür ederim. Son olarak; hayatta edindiğim tüm başarıların baş
mimarı olan ve bu günlere gelmemde en büyük emeğe sahip annem Şerife İmir ve
sevgili kardeşim Ahmet Musab İmir’e sonsuz teşekkür ederim.
Muhammed Seyit İMİR
vi
İÇİNDEKİLER
TEZ KABUL VE ONAYI ..................................................................................................... i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK BEYANI ...................................................................... ii
TEZ ÇALIŞMASI ÖZGÜNLÜK RAPORU BEYANI ...................................................... ii
ÖZET .................................................................................................................................... iii
ABSTRACT .......................................................................................................................... iv
ÖNSÖZ VE TEŞEKKÜR ..................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER ..................................................................................................................... vi
SİMGELER VE KISALTMALAR ................................................................................... vii
1. GİRİŞ .............................................................................................................................. 1
2. ÇOCUK TESLİMİ VE ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASININ
KAVRAMSAL TEMELLERİ .............................................................................................. 6
2.1. Çocuk Kavramı ........................................................................................................ 6
2.2. Mevzuatta Çocuk ..................................................................................................... 7
2.2.1. Türk Hukuku ......................................................................................................... 8
2.2.2. Uluslararası Hukuk .............................................................................................. 12
2.3. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Mahkeme Kararlarının
Kaynakları ................................................................................................................... 15
2.3.1. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların Kaynakları ..... 16
Velayete İlişkin Genel Bilgiler ........................................................................... 16
Boşanma .......................................................................................................... 18
Evliliğin Butlanı ............................................................................................... 22
Ayrılık ............................................................................................................. 22
Anne ve Babanın Evli Olmaması ....................................................................... 23
Velayetin Kaldırılması ve Değiştirilmesi ............................................................ 25
Evlat Edinme .................................................................................................... 27
Vesayet ............................................................................................................ 28
Yabancı Mahkeme İlamları ............................................................................... 29
2.3.2. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Tedbir Kararlarının
Kaynakları ................................................................................................................... 30
Boşanma, Ayrılık ve Butlan Davaları Sırasında Verilen Çocuk Teslimi ve Çocukla
Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Tedbir Kararları ............................................................. 31
Birlikte Yaşama Ara Verilmesi .......................................................................... 31
3. ÇOCUK TESLİMİ VE ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASINA DAİR
İLAM VE TEDBİR KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ USULÜ .................. 33
3.1. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam veya Tedbir Kararlarının
Yerine Getirilmesinde Temel İlkeler .............................................................................. 33
3.1.1. Çocuğun Üstün Yararının Korunması İlkesi .......................................................... 33
Çocuğun Üstün Yararının Korunması İlkesinin Pozitif Dayanakları ..................... 33
Çocuğun Üstün Yararı Kavramının Anlamı ........................................................ 37
Çocuğun Üstün Yararının Tespit Edilmesi .......................................................... 39
3.1.2. Çocuğun Dinlenilmesi İlkesi ................................................................................ 42
Çocuğun Dinlenilmesi İlkesinin Pozitif Dayanakları ........................................... 42
Çocuğun Dinlenilmesinin Anlamı ...................................................................... 45
Çocuğun Dinlenilmesinde Önemli Olan Hususlar................................................ 47
3.2. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam veya Tedbir Kararlarının
Yerine Getirilmesine İlişkin Genel Özellikler ................................................................. 53
3.2.1. Karar Bakımından Genel Özellikler ...................................................................... 53
Karar İlam veya Tedbir Niteliğinde Bir Karar Olmalıdır ...................................... 54
Karar Kesinleşmiş Bir Karar Olmalıdır ............................................................... 56
Karar Şüpheye Yer Vermemelidir ...................................................................... 57
vii
Karar İhtar İçermelidir ...................................................................................... 59
3.2.2. Kararın Yerine Getirilmesi Başvurusu Bakımından Genel Özellikler ....................... 60
Taraflar ............................................................................................................ 60
Görevli ve Yetkili Birim .................................................................................... 63
Giderlerin Karşılanması .................................................................................... 72
3.3. Çocuk Teslimine Dair İlam veya Tedbir Kararlarının Yerine Getirilme Usulü ............ 74
3.3.1. Çocuk Teslimi Kavramı ....................................................................................... 74
3.3.2. Başvuru .............................................................................................................. 75
3.3.3. İbraz Edilen İlam veya Tedbir Kararının İncelenmesi ............................................. 76
3.3.4. Yükümlü ile İrtibat Kurulması .............................................................................. 77
Genel Olarak .................................................................................................... 77
Yükümlü ile İrtibat Kurulmasının İstisnaları ....................................................... 79
3.3.5. Teslim Günü ve Saatinin Belirlenmesi .................................................................. 82
3.3.6. Teslim Mekanları ................................................................................................ 83
3.3.7. Teslim Emri ve Tebliği ........................................................................................ 85
3.3.8. Teslim Zamanı .................................................................................................... 87
3.3.9. Teslim Emrinin Gereğinin Yerine Getirilmesi ........................................................ 89
3.3.10. Zor Kullanma Yetkisi ......................................................................................... 92
Çocuk Koruma Kanunu’nda Zor Kullanma Yetkisi ........................................... 92
Zor Kullanma Yetkisinin Anayasa Açısından Değerlendirilmesi ........................ 94
Zor Kullanma Yetkisinin Kullanılması ............................................................. 97
3.3.11. Şikâyet ve İtiraz ............................................................................................... 100
3.3.12. İçeriğin Çıkarılması veya Erişimin Engellenmesi ............................................... 106
3.3.13. Çocuk Teslimine Dair İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Muhalefet
.................................................................................................................................. 108
Genel Olarak Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F ................................................ 108
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F Kapsamında Çocuk Teslimine Dair İlam ve Tedbir
Kararlarının Yerine Getirilmesine Muhalefet ................................................................ 110
Yaptırım ....................................................................................................... 114
Yargılamaya İlişkin Özellikler ....................................................................... 117
3.4. Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam veya Tedbir Kararlarının Yerine Getirilme
Usulü ......................................................................................................................... 123
3.4.1. Çocukla Kişisel İlişki Kavramı ........................................................................... 123
3.4.2. Başvuru ve Yükümlü ile İrtibat ........................................................................... 128
3.4.3. Teslim Emri ve Tebliği ...................................................................................... 130
3.4.4. Teslim Emrinin Gereğinin Yerine Getirilmesi ...................................................... 133
3.4.5. Şikâyet ve İtiraz................................................................................................. 142
3.4.6. İçeriğin Çıkarılması veya Erişimin Engellenmesi ................................................. 143
3.4.7. Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine
Getirilmesine Muhalefet .............................................................................................. 144
SONUÇ ............................................................................................................................... 147
KAYNAKLAR ................................................................................................................... 159
ÖZ GEÇMİŞ....................................................................................................................... 174
viii
SİMGELER VE KISALTMALAR
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS : 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AY : Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
AYM : Anayasa Mahkemesi
BM : Birleşmiş Milletler
Bknz. : Bakınız
CGK. : Ceza Genel Kurulu
CMK : 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
ÇKK : 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu
E. : Esas
HD. : Hukuk Dairesi
HGK. : Hukuk Genel Kurulu
HMK : 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
İİK : 2004 sayılı İcra İflas Kanunu
K. : Karar
Komite : Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi
T.C. : Türkiye Cumhuriyeti
TCK : 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
TDK : Türk Dil Kurumu
TMK : 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
Y. : Yargıtay
Yönetmelik : Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlam ve
Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Dair Yönetmelik
1
1. GİRİŞ
Çocuklar, modern hukuk sistemlerinin tamamı tarafından korunmaya değer özel
bir insan topluluğu olarak değerlendirilmektedir.1 Nitekim çocuklar toplumların
geleceğidir ve zihinsel, ruhsal, fiziksel manada gelişimlerini henüz
tamamlamamışlardır.2 Bu nedenle konunun çocuk olduğu hukuki durumlarda çocuğun
ve çocuğun üstün yararının korunması esastır.3
Çocuk teslimi, mahkemeler tarafından velayete ilişkin verilen kararlara binaen,
çocuğun yükümlü olandan alınarak hak sahibine verilme sürecini ifade etmektedir.
Çocukla kişisel ilişki kurulması ise mahkeme kararına binaen velayeti elinde
bulunmayan ya da velayet kendisine bırakılmamış baba ve annenin yahut diğer üçüncü
kişilerin çocukla belirli süre ile görüşmesini ya da birlikte kalması sürecini ifade
etmektedir. Çocuğun üstün yararının korunmasının en önemli olduğu konuların
başında çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması hususu bulunmaktadır.4
Nitekim bu hususta çocuğun velayetin konusunu oluşturan bir nesne olduğu anlayışı
artık yerini haklarına saygı duyulması ve korunması gereken bir özne anlayışına
bırakmıştır. Bu anlayışta özellikle yasal düzenlemelerde kendini göstermiştir.
Kural olarak evlilik birliğinin ortadan kalkması ile çocuk teslimi ile çocukla
kişisel ilişki gündeme gelmektedir. Kural olarak çocuğun gelişim sürecini yaşadığı,
korunduğu, ihtiyaçlarının karşılandığı ve refahı açısından da en tabi ortam olan aile
ortamı artık son bulmuştur ve bunun çocuğun üstün yararı kapsamında mümkün
olduğunca telafi edilmesi gerekir.5
Mahkemeler bu durumu telafi etmek adına çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin kararlar verirler.6 Mahkemelerin verdiği bu kararlardan sonra
tarafların söz konusu bu mahkeme kararlarına uygun şekilde hareket etmesi beklenir.
Nitekim ideal olan verilen mahkeme kararının gereğinin herhangi bir zorlama
1 Çocukların korunması gerekli bir varlık olarak değerlendirilmesinin, çocuk haklarını ve çocuğun
hakların nesnesi değil öznesi olduğu anlayışını zayıflatığını savunan görüşte bulunmaktadır. Bknz:
Memduh Cemil Şirin, “Çocuk Hukuku Ne Değildir?”, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, 1/1, 2016, s. 51.
2 Banu Karakaş, “Çocuk Refahı: Çocuk Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Gazi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 18/3, 2016, s. 889-890.
3 Emine Akyüz, Çocuk Hukuku, Pegem Akademi Yayıncılık, Ankara 2020, s. 102.
4 Çocuğun üstün yararı hakkında detaylı açıklamalar için bknz: Başlık 3.1.1.
5 Mehmet Can, “Çocuklarda Adalet Kavramının Şiddet ve Çocuk HaklarıÜzerinden Değerlendirilmesi”,
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Akademik Dergisi, 1/1, 2018, s. 163.
6 Genel anlamda medeni usul hukukunun amacı hakkında detaylı bilgi için bknz: Ali Cem Budak ve
Varol Karaaslan, Medenî Usul Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2021, s. 3 vd.; Murat Atalı, vd.,
Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2022, s. 10 vd.
2
olmaksızın yükümlüsü tarafından yerine getirilmesidir. Ancak mahkeme kararlarının
rızayla yerine getirilmediği durumlarda devletin üzerine pozitif manada bir
yükümlülük düşmektedir.7 Nitekim modern hukuk sistemlerinde kural olarak bizzat
ihkakı hak yasaklanmıştır.8 Hukuki korumanın devlet eliyle sağlanması kuralı
getirilmiştir.9 Bu nedenle ve devletin aile hayatına saygı gösterme yükümlülüğü
nedeniyle çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkemenin
verdiği kararın yerine getirilmesinin temini için yasal hükümler konulmuştur. Çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkemelerin verdiği kararlar, bu
yasal hükümlere göre devlet eliyle yerine getirilmektedir.
Cumhuriyet tarihinde çocuk teslimi ile çocukla kişisel ilişkiye ilişkin mahkeme
kararların yerine getirilmesi hususundaki bilinen ilk düzenleme 1932 yılında yürürlüğe
giren 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda10 yer almıştır.11 Kanunun yürürlüğe girdiği
ilk halinde sadece çocuk teslimine ilişkin düzenleme bulunmaktaydı. 1965 yılında 538
sayılı Kanun’un 15. maddesiyle çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilâmların
yerine getirilmesine dair madde İcra ve İflas Kanunu’na eklenmişti.12 2003 yılında ise
4949 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle bu süreçte uzman bulundurulması hüküm altına
alınmıştı.13 Tüm eleştirilere rağmen bu ilamların yerine getirilmesi, beraberinde
getirdiği pek çok sorunla birlikte, uzun yıllar icra daireleri vasıtasıyla
7 Aile ve çocuğun korunması hususunda devletin yasal düzenlemeler yapması pozitif yükümlülüğü
kapsamındadır. Fatih Alkan, “Boşanma Sonrası Ortaya Çıkan Önemli Bir Sorun: Çocukla Kişisel
İlişki Kurma (Kurabilme) Hakkı ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri”, Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Uluslararası Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı Sempozyumu, 29-30 Nisan 2019,
s. 815. https://www.tihek.gov.tr/upload/file_editor/2019/07/1563525442.pdf (25.02.2023).
8 Muhammet Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, Adalet Yayınevi, Ankara 2009, s. 122;
Baki Kuru, İcra İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 48.
9 Pınar Çiftçi, İcra Hukukunda Menfaat Dengesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 81.
10 09.06.1932 kabul tarihli 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (19.06.1932 tarihli 2128 sayılı Resmi
Gazete).
11 1932 tarihli 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ndan önce çocuk teslimi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
İcra ve İflas Kanunu olan 1929 tarihli 1424 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 30. maddesine göre yerine
getirilmekteydi. Bu madde çocuk teslimine dair özel bir düzenleme değil, ilamlı icraya ilişkin genel
düzenleme mahiyetindeydi.
12 18.02.1965 kabul tarihli 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına ve Bu Kanuna Bazı Madde ve Fıkralar Eklenmesine Dair Kanun (06.03.1965 tarihli
11946 sayılı Resmi Gazete).
13 17.07.2003 kabul tarihli 4949 sayılı İcra ve İflâs Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
(30.07.2003 tarihli 25184 sayılı Resmi Gazete). Söz konusu hükmün öngörülme sebebi Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde öngörülen çocuğun üstün yararı ilkesine uyum
sağlanmasıdır. Nitekim bu hususa kanun tasarısına ilişkin hükümet gerekçesinde de (m. 8) yer
verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/550), 2003, https://www5.tbmm.gov.tr//sirasayi/
donem22/yil01/ss225m.htm, (24.02.2023).
3
gerçekleştirilmiştir.14
2017 yılına gelindiğinde, konumuza ilişkin düzenlemeler öngören Mağdur
Hakları Kanun Tasarısı Taslağı15 Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve görüşe
sunulmuştur.16 Ancak bu tasarı yasalaşmasa da çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişkiye
dair kararların icrasında yeni bir görevli organ oluşturulması fikri artık tamamen
yerleşmiştir.17 Nihayet 30.11.2021 tarihli ve 31675 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan 24.11.2021 tarih ve 7343 sayılı Kanun18 ile çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine
getirilmesi hususu büyük bir oranda değiştirilmiştir.19 Bu kanunla İcra İflas
Kanunu’nun 25, 25/a, 25/b ve 341. maddeleri mülga olmuş, yerine 5395 sayılı Çocuk
Koruma Kanunu’na dördüncü kısım olarak dokuz madde şeklinde eklenmiştir.20
Kanun koyucu çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasını, çocuğun
korunmasını gerektiren özel durumlardan biri olarak görmüş ve konuyu Çocuk
Koruma Kanunu kapsamında bağımsız bir kısım şeklinde düzenlenmiştir.21 Bu konuya
ilişkin düzenlemelerin İcra İflas Kanunu’ndan çıkarılarak Çocuk Koruma Kanunu’na
alınması makul bir beklenti olarak görülmektedir.22 Böylece yaklaşık bir asırdır
uygulanan ve bu kararların icra daireleri vasıtasıyla yerine getirilmesi usulü son
bulmuştur. 30 Kasım 2021 tarihi itibarıyla çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
14 T.C. Kamu Denetçiliği Kurumu, Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına İlişkin
Özel Rapor, 2019, https://www.ombudsman.gov.tr/kdk-pdf/icra-teslim-raporu/icra-iflas.pdf
(02.01.2022), s. 17-19.
15 Mağdur Hakları Kanun Tasarısı taslağına erişim için: https://mgm.adalet.gov.tr/Resimler/
SayfaDokuman/12112019144700MA%C4%9EDUR%20HAKLARI%20KANUN%20TASARISI.p
df, (07.02.2022).
16 Cengiz Topel Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme
Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, Prof. Dr.
Selçuk Öztek'e Armağan, Filiz Kitabevi, İstanbul 2022, s. 847.
17 Nitekim bu fikir, tasarının kamuoyuyla paylaşılmasından sonra yayınlanan Kamu Denetçiliği
Kurumu’nun Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına İlişkin Özel Raporu, Adalet
Bakanlığı Mağdur Hakları Daire Başkanlığı’nın Çocuk Teslimi Sürecine Mağduriyet Odaklı
Yaklaşım Raporu gibi devlet kurumlarının raporlarına da yansımıştır. Bu raporlarda ilk dikkat çeken
konu ise konuya ilişkin görevli organın değiştirilmesidir.
18 7343 sayılı Kanun’un getirdiği yenilikler hakkında detaylı bilgi için bknz: Talih Uyar, “24/11/2021
Tarihli ve 7343 Sayılı İcra ve İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, İstanbul Barosu Dergisi, 96/1, 2022, s. 15 vd.
19 Bu kanun, Mağdur Hakları Kanun Tasarısı Taslağı’ndan kısmen farklı ve daha detaylı hükümler
öngörmüştür. Mağdur Hakları Kanun Tasarısı hakkında detaylı bilgi için bknz: Çelikoğlu, “Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat
Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 843 vd.
20 03.07.2005 kabul tarihli 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu (15.07.2005 tarihli 25876 sayılı Resmi
Gazete).
21 Bknz: ÇKK 41/A maddesinin gerekçesi https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss
285.pdf,(09.01.2022).
22 Ersin Erdoğan, Türk Hukukunda Çocuk, Yetkin Yayınları, Ankara 2022, s. 368.
4
kurulmasına dair mahkeme kararları Adalet Bakanlığına bağlı adli destek ve mağdur
hizmetleri müdürlükleri vasıtasıyla yerine getirilecektir.23
Çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme
kararlarının İcra İflas Kanunu kapsamında yerine getirildiği dönemde konuya dair bir
yönetmelik bulunmamaktaydı. Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/İ maddesi çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine
getirilmesinde yönetmelik çıkarılacağını belirtmiştir. Bu kapsamda Çocuk Koruma
Kanunu’nu 41/İ’ye dayanılarak çıkarılan “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Dair
Yönetmelik” (Yönetmelik) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.24
Çalışmamızın konusu, Çocuk Koruma Kanunu kapsamında çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesidir.
Bu nedenle çalışmamızın kapsamı Çocuk Koruma Kanunu’nun “çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulması” başlığını taşıyan dördüncü kısımda düzenlenen (ÇKK
m. 41/A vd.) çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir
kararlarının yerine getirilmesi ile sınırlandırılmıştır.25
Çalışmamızda, mülga olan sistem üzerinde fazlaca durulmamış, Çocuk Koruma
Kanunu’nda öngörülen yeni hükümlere göre değerlendirme yapılmıştır. Ancak konuya
ilişkin getirilen yeni hükümlerin, eski hükümlerin yarattığı sorunları giderecek
nitelikte olup olmadığı, eksikliklerinin neler olduğu ve uygulamada yaratabileceği
sorunların neler olduğu hususu üzerinde de özellikle durulmuş, yer yer önceki ve
mevcut düzenleme kıyaslanmıştır.
Çalışmamızın ilk bölümünde konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına
çalışmamızın en önemli kavramı olan çocuk kavramı üzerinde durulmuştur. Bu
kapsamda çocuk kavramı hem Türk hukuku hem de uluslararası hukuk ışığında
incelenmiştir. Bu kavramın incelenmesinden sonra, yine çalışmamızın ilk bölümünün
23 Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri 63 sayılı Suç Mağdurlarının Desteklenmesine Dair
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Adalet Bakanlığı Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi
Başkanlığına bağlı olarak kurulmuştur. Bu doğrultuda daha önce Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğü bünyesinde yer alan Mağdur Hakları Daire Başkanlığı isim ve konum değişikliğine
uğramıştır.
24 04.08.2022 tarihli 31913 sayılı Resmi Gazete.
25 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Yön ve Kapsamına Dair Kanun kapsamında
çocuk teslimi süreci için bknz: Faruk Kerem Giray, Milletllerarası Özel Hukukta Kaçırılan veya
Alıkonan Çocukların İadesi, Beta Yayınevi, İstanbul 2010.
5
kapsamında, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir
kararlarının kaynakları ele alınarak, hangi hallerde çocuk teslimi ve çocukla kişisel
ilişkinin gündeme gelebileceği incelenmiştir.
Çalışmamızın ikinci bölümde ise mevcut Çocuk Koruma Kanunu hükümlerine
göre çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir
kararlarının nasıl yerine getirileceği incelenmiştir. İlk olarak konuya ilişkin en temel
iki ilke olan çocuğun üstün yararı ve çocuğun dinlenmesi ilkeleri ayrı ayrı ele alınmış
daha sonra ise kanunun sistematiği takip edilerek, öncelikle çocuk teslimine ilişkin
ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesi ele alınmış, akabinde çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesi incelenmiştir. Ayrıca
çocukla kişisel ilişki kurulması ve çocuk teslimine ilişkin uygulama farklılıkları ele
alınmıştır. Bu bölümde son olarak konuya ilişkin öngörülen cezai yaptırımlar
incelenmiştir.
Çalışmamızın sonuç kısmında çalışmamamızdaki varılan sonuçlar ana hatlarıyla
ifade edilmiştir.
6
2. ÇOCUK TESLİMİ VE ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ
KURULMASININ KAVRAMSAL TEMELLERİ
2.1. Çocuk Kavramı
Çocuk Koruma Kanunu’na göre çocuk kavramı en temel kavramdır.26 Nitekim
çocuk, çalışmamızın da başlıca öznesidir.
Çocuk kavramı, hem günlük anlamda hem de birçok bilim dalında farklı
anlamlarda kullanılmakta27, bu kavramın tek ve mutlak bir tanımı bulunmamaktadır.28
Ancak yapılan tanımların ortak noktası, çocuğun yetişkin bireyden ayrılması
hususundadır. 29
Günlük anlamda çocuk kavramı yetişkinden küçüğü ayırmak için kullanılmakta
ve yetişkinden çocuğu ayıran sınır dinsel, kişisel, sosyal çevre gibi hususlara göre
değişiklik göstermektedir.30 Çeşitli argümanlara göre bu kavram farklı anlam ve
tanımlara sahip olduğundan, aynı toplum içinde farklı kesimlerce ayrı ayrı
tanımlanabilmektedir.31 Bu nedenle çocuğa verilecek anlam bir yandan evrensel bir
yön taşırken bir yandan da kültürel bir yön taşımaktadır.32
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’te çocuk ilk anlamına göre “küçük yaştaki
erkek veya kız”, ikinci anlamına göre “soy bakımından oğul veya kız, evlat”, üçüncü
26 ÇKK’nın 1. maddesine göre kanunun amacında asli özne çocuktur. Nitekim çocuk kavramı bu kanuna
ismini de vermiştir.
27 Bu yüzden çocuğu inceleyen bilim dallarına göre çocukluk süresinin kullanılması gerektiği yönünde
bknz: Emine Akyüz, Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin
Korunması, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, s. 59.
28 Yeliz Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki Kurulması
ve Çocuğun Soyadı, On İki Levha, İstanbul 2018, s. 5. Doktrinde çocuk hakkında genel bir tanım
yapılamayacağını savunan yazarlar da bulunmaktadır; “Çocuğa ilişkin tek ve genel geçer ve kapsayıcı
bir tanım yapamayız.” Duygu Öktem, “Türkiye’deki Çocuk Adalet Sisteminin Yönetimi ve Yaş
Ayrımcılığına İlişkin Paradigmanın İncelenmesi”, Türkiye’de Çocuk Adalet Sisteminin Yönetimi,
İnsan Hakları Ortak Platformu, Uluslararası Çocuk Merkezi Yayınları, 2012, s. 5.
29 Mehmet Sağlam ve Neriman Aral, “Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk ve Çocukluk Kavramları”, Çocuk
ve Medeniyet Dergisi, 1/2, 2016, s. 44.
30 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 101-102; Aydın İpek, “Çocuk Haklarının Gelişimi ve Karşılaştırmalı Olarak
Anayasal Açıdan Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 20/1, s. 153;
Akyüz, Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin Korunması, s. 59.
31 Sağlam ve Aral, “Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk ve Çocukluk Kavramları”, s. 43.
32 Sevinç Güçlü, “Çocukluk ve Çocukluğun Sosyolojisi Bağlamında Çocuk Hakları”, Sosyoloji Dergisi,
Armağan Sayısı 1/1, 2016, s. 2. Çocuk kavramına yüklenen anlamın düşünce yapısındaki değişime
bağlı olarak değiştiği hakkında bknz: Kürşat Bumin, Batı’da Devlet ve Çocuk, Yol Yayınları, İstanbul
1998.
7
anlamına göre ise “bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan
veya kız, uşak” şeklinde tanımlanmıştır.33
Çocuk Koruma Kanunu’nda çocuk, “daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz
yaşını doldurmamış kişi” şeklinde tanımlanmıştır (ÇKK m. 3/a). Çocuk Koruma
Kanunu, kişinin yetişkin olmasındaki belirleyici faktörün yaş olduğunu kabul etmiştir.
Bu nedenle Çocuk Koruma Kanunu’nun, literatürde erginliğe de değer atfeden
tanımlardan ayrıldığını söylemek mümkündür. Nitekim doktrinde genel olarak tam ve
sağ doğumla başlayıp ergenliğin başlamasına kadar devam eden süre içinde; ruhsal,
fiziksel, psikolojik ve benzeri hususlardan hala olgunlaşmamış, hukuki ifadesiyle reşit
kabul edilmeyen bireyler “çocuk” olarak tanımlanabilmektedir.34
Hukukun çocuk kavramını ele alış biçimine bakıldığında yaş ve soybağı temelli
iki durum karşımıza çıkmaktadır.35 Birincisi belirli bir yaşın altındakileri, diğeri ise
anne baba ile evlatları arsındaki biyolojik bağı ifade etmektedir.36 Çocuğa yönelik
hukuken yapılan tanımlar esas olarak yaşa yöneliktir.37
2.2. Mevzuatta Çocuk
Türk hukukunda ve uluslararası hukukta çocukla ilgili pek çok düzenleme
mevcuttur. Bu düzenlemelere bakıldığında genellikle belli bir yaşın altında bulunan
bireyler çocuk kabul edilmektedir.38 Eş söyleyişle çocuk kavramına değer verilirken,
çoğunlukla yaş temelli hareket edilmiştir. Bununla birlikte farklı yaklaşımlar da
gözlenmektedir.
33 Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2019, s. 556.
34 Kemal İnal, Modernizm ve Çocuk - Geleneksel, Modern ve Postmodern Çocukluk İmgeleri, Sobil
Yayıncılık, Ankara 2007, s. 19.
35 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 100; Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla
Kişisel İlişki Kurulması ve Çocuğun Soyadı, s. 6; Rona Serozan, Çocuk Hukuku, Vedat Kitapçılık,
İstanbul 2007, s. 3; Seda Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, Terazi Hukuk Dergisi,
187/3, 2022, s. 17; Yusuf Solmaz Balo, Çocuk Koruma Kanunu ve Uygulaması, Seçkin Yayınları,
Ankara 2005, s. 41.
36 Mehmet Beşir Acabey, Soybağı Kurulması Genel Olarak Sonuçları Özellikle Evlilik Dışında Doğan
Çocukların Mirasçılığı, Güncel Hukuk Yayınları, İzmir 2002, s. 5; Cem Baygın, Soybağı Hukuku,
On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 10; Çağrı Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, Yetkin Yayınları, Ankara 2019, s. 23; Akyüz, Çocuk Hukuku,
s. 102; Hülya İmamoğlu, “Çocuğun Kişiliğinin Ana Babaya Karşı Korunması”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 54/2, 2005, s. 190; Yusuf Solmaz Balo, Çocuk Koruma Hukuku, Seçkin
Yayıncıncılık, Ankara 2013, s. 33.
37 Hacı Can, vd., Çocuk Hukuku, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara 2019, s. 3.
38 Genel olarak hukuk çocuğa ilişkin yaşı kıstas alsa da; hukukun değişik dallarında, o konu ile bağlantılı
olarak erginlik, işlenilen suçun mahiyeti gibi başka kriterler de kullanıldığı görülmektedir. Cemil
Çelik, “Çocuk Kavramı ve Medeni Hukuk Açısından Çocuk Haklarının Tarihi Gelişimi”, E- Akademi
Hukuk Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, 36, 2005, para. 3.
8
2.2.1. Türk Hukuku
Türk hukukunda çocuğun hukuki durumu tek bir kanun ile düzenleme altına
alınmamış, birbirinden farklı kanunlarda ve hepsi kendi konusu kapsamında çocuğun
hukuki durumuna yer veren dağınık düzenlemeler bulunmaktadır.39 Anayasa’nın
“Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesinde çocuklara yönelik
hükümlere yer verilmiş olsa da çocuğa ilişkin bir tanım yapılmamış, herhangi bir yaş
sınrından bahsedilmemiştir. Nitekim Anayasa m. 41’e göre; “Aile, Türk toplumunun
temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve
doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve
şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
Çocuk Koruma Kanunu m. 3/a’ya göre çocuk daha erken yaşta erginliğini
kazansa dahi, on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade etmektedir. Çocuk Koruma
Kanunu, çocukluğun ne zaman başlayacağını ise düzenlememiştir.
Hukuk, çocukluk kavramına bir takım sonuçlar bağlamıştır. Bu hukuki
sonuçların ve statünün belirlenmesi bakımından çocukluğun ne zaman başladığı da
önem taşımaktadır.40
Çocuk Koruma Kanunu, çocukluğun ne zamana kadar süreceğini belirtmekle
birlikte çocukluğun ne zamandan itibaren başlayacağını düzenlememiştir. Bununla
birlikte; Türk Medeni Kanunu (TMK) çocukluğun ne zaman başlayıp ne zaman sona
ereceğini düzenlemiştir. Türk Medeni Kanunu m. 28’e göre kişilik, doğal olarak
çocukluk, tam ve sağ doğum ile başlar.41 Kanun koyucu, çocukluk döneminin
başlangıcının, kişiliğin kazanılmasına bağlı olduğunu kabul etmiştir.42
39 Gamze Nur Şahin, İslam-Osmanlı Hukukunda Çocuğun Hukuki Durumu, Trabzon Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Trabzon 2021, s. 13.
40 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 24.
41 Madeye göre tam ve sağ doğumun geciktirici mi yoksa bozucu mu şart olduğuna dair bknz: Elif Selen
Batıgün, Milletlerarası Aile Hukukunda Velâyet ve Çocuğun Korunması, Seçkin Yayıncılık, Ankara
2021, s. 36-37.
42 Ali Naim İnan, Çocuk Hukuku, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, İstanbul 1968, s. 11.
9
Türk Medeni Kanunu, çocukluğun sona ermesini, Çocuk Koruma Kanunu’ndan
farklı olarak, erginliğin kazanılmasına bağlamaktadır. Erginlik, kişinin belli bir yaşa
gelmesi veya hukuken o yaşa geldiğinin kabulüdür.43
Hukukumuzda erginliğin kazanılması açısından dört yol mevcuttur. İlk olarak;
Türk Medeni Kanunu m. 11’e göre kural kişinin on sekiz yaşını doldurmasıdır. Bu
halde erginlik kendiliğinden (ipso iure) kazanılır. İkinci olarak ise erginlik evlenme ile
kazanılır. Türk Medeni Kanunu’na göre iki tür evlenme yaşı bulunmaktadır. Birincisi
olağan evlenme yaşı, diğeri ise olağan dışı evlenme yaşıdır (TMK m. 124).44 Kural
olarak on yedi yaşını dolduran kişiler evlenilebilir (TMK m. 124/1).45 Buna olağan
evlenme yaşı denilmektedir. Olağan dışı evlenme yaşı ise on altı yaş olarak
belirlenmiştir. Hakim olağanüstü durumların varlığı ve çok önemli bir sebebe
dayanarak, olanak bulunması halinde de anne-baba veya vasiyi dinleyerek on altı
yaşını tamamlamış erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir (TMK m. 124/2).46
Her halde evlenme ile kişi ergin olur ve Türk Medeni Kanunu’na göre çocuk olmaktan
çıkar (TMK m. 11).47
Son olarak ise erginlik, mahkeme kararı ile kazanılabilir. Nitekim Türk Medeni
Kanunu m. 12’ye göre; “Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin
rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir”.48 Bu açıklamalardan yola çıkılacak olursa
doğum ile başlayan çocukluk erginliğin kazanılması ile son bulacaktır. Bu durum
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile de uyumludur.49
43 Mustafa Dural ve Tufan Öğüz, Türk Özel Hukuku Kişiler Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2021, s.
56.
44 Ömer Uğur Gençcan, Türk Medeni Kanunu Yorumu, C.1, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, s. 854.
45 Evlenme bakımından kanunun belirlediği yaşa evlenme erginliği denilmektedir. Bülent Köprülü ve
Selim Kaneti, Aile Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 1989, s.
67; Selâhattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1990, s. 65. Bu kavrama
yönelik eleştiri için bknz: Kemal Oğuzman ve Mustafa Dural, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul
2001, s. 60.
46 Gençcan, Türk Medeni Kanunu Yorumu, C.1, s. 856.
47 Evlenmenin yabancı unsurlu olması durumunda ehliyet ve engeller hakkında bknz: Ömer Uğur
Gençcan, Milletlerarası Aile ve Usul Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2020.
48 Hakim erginlik kararı vermeden önce, bu kararın çocuğun üstün yararına uygunluğunu araştırmalı,
uygunluğuna kanaat getirirse çocuğun ergin kılınmasına karar vermelidir. Aksi halde davayı
reddetmelidir. Bu hususta bkz. Erdoğan ve Keskin, Türk Medeni Hukuku (Başlangıç Hükümleri -
Kişiler Hukuku), s. 240-241; Mustafayev, Gerçek Kişilerin Fiil Ehliyeti (Türkiye ve Azerbaycan
Hukukuyla Karşılaştırmalı Olarak), s. 102. Burada hatırlatmak gerekir ki on beş yaşını dolduran
çocuk mahkeme kararıyla ergin olsa dahi evlenemez (Evlendirme Yönetmeliği m.14/2).
49 İbrahim Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi,
4/2, 2017, s. 34.
10
Çocuk Koruma Kanunu erginliğin kazanılmasından bağımsız olarak on sekiz
yaşını doldurmamış her bireyi çocuk kabul etmektedir.50 Bu durum Çocuk Koruma
Kanunu’nun amacı ile uyumludur. Nitekim Çocuk Koruma Kanunu’nun 1. maddesi
Kanunun amacını “…korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların
korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl ve
esasları düzenlemek…” olarak belirtmiştir. Bu nedenle Çocuk Koruma Kanunu’nun
da çocuğun erginliğinden ziyade yaşına önem atfedilerek bir düzenleme getirilmiştir.
Dolayısıyla Kanunun kapsamını geniş tutmak amacıyla erginliğini kazanmış on sekiz
yaşından küçükleri de çocuk kabul etmiştir.51
Çocuk Koruma Kanunu çocuğun korunması bakımından genel nitelikli bir
kanundur. Çocuğun, ceza hukuku anlamında korunması gerektiği gibi, velayete bağlı
çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması açısından da korunması
gerekmektedir. Bu gereklilik nedeniyledir ki, bu husustaki mahkeme kararlarının
icrası, genel nitelikli koruma sağlayan Çocuk Koruma Kanunu içerisine alınmıştır.
Ancak belirtmek gerekir ki, erginliğini kazanan kimsenin velayet altından
çıkar.52 Hal böyleyken, aile mahkemesi yaş dışında ergin olan kimse hakkında da
çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması bakımından bir hüküm veremez.53
Buna göre kişi on sekiz yaşından önce ergin olduğunda dahi bu yaşa gelinceye kadar
Çocuk Koruma Kanunu’nun diğer hükümlerinden yararlanacakken,54 Medeni
Kanun’daki koruma tedbirlerinden yararlanamayacaktır.55 Bu nedenle Çocuk Koruma
Kanunu’nun çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hükümleri Türk
Medeni Kanunu’nun hükümleriyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.56
50 ÇKK’daki çocuk tanımının yeterli olmadığı yönünde bknz: Seda Baş ve Sezgin Baş, “Çocuk Teslimi
ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması Konularında 7343 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler ve
Çocuk Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Çukurova Üniversitesi Hukuk Araştırmaları
Dergisi, 1/1, 2023, s. 7; Erdoğan, Türk Hukukunda Çocuk, s. 356-357.
51 Gülçin Elçin Grassinger, Türk Medeni Kanunda Yer Alan Velayet Hükümleri Kapsamında Küçüğün
Kişi Varlığının Korunması İçin Alınacak Tedbirler, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2009, s. 51.
52 Ahmet Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2020, s. 504.
53 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 17. Nitekim bu nedenle Yönetmelik m.
4/1-ç çocuğu BMÇHDS ve TMK ile uyumlu olarak “daha erken yaşta ergin olma durumu hariç on
sekiz yaşını doldurmamış kişi” şeklinde tanımlamıştır.
54 Süleyman Emre Zorlu, “Günümüz ve İslam Hukukunda Çocuk Hakları Karşılaştırmalı Bir İnceleme”,
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21/2, 2013, s. 129.
55 Batıgün, Milletlerarası Aile Hukukunda Velâyet ve Çocuğun Korunması, s. 35-36.
56 Baş ve Baş, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması Konularında 7343 Sayılı Kanunla
Yapılan Değişiklikler ve Çocuk Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme”, s. 7.
11
Diğer taraftan çalışma konumuz bakımından çocuk sadece belli bir yaşın
altındaki bireyler olarak kabul edilmemektedir. Türk Medeni Kanunu m. 335/2
“Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve
babanın velayeti altında kalırlar” hükmüne yer vermiştir. Yine Türk Medeni Kanunu
m. 419/3’e göre “Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp
velâyet altında bırakılır”. Bu hükümlere göre çocuğun kısıtlanması diğer bir deyişle
vesayet altına alınması hususunda yasal sebepler mevcutsa hakim vasi atamayı da
gerekli görmedikçe bu ergin çocuklar velayet altında kalır.57
Vasi atanmayarak velayet altında bırakılan çocuk anne ve babasının velayeti
altındadır.58 Bu halde artık ortada velayet düzenlemesi içeren bir mahkeme kararı
mevcuttur. Velayet düzenlemesi içeren mahkeme kararı çocuğun teslimini de
kapsamaktadır. Çocuk hakkında artık velayet söz konusu olduğu için kanaatimizce
kısıtlanan ergin çocuklar hakkında velayet düzenlemesine ilişkin verilecek kararlar
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A ve devamı maddelerinde düzenlenmiş çocuk
teslimine dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin konusu olur.59 Bu
doğrultuda Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A ve devamı maddelerindeki çocuk
deyiminin sadece tam ve sağ doğmuş ancak henüz erginlik kazanmamış kişiyi ifade
ettiği söylenemeyecektir. Dolayısıyla Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi
hükümlerinin çocuğu ele alış biçiminin sadece yaş temelli değil soybağı temelli de
olduğu görülmektir.60
Doktrindeki aksi görüşe göre Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa
Sözleşmesi61 2/c maddesinin “Çocuk, bir Taraf Devlette hakkında kişisel ilişkiye dair
57 Ahmet Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2020, s. 504.
58 Ahmet Cahit İyilikli ve Oğuz Ersöz, “Ergin Kısıtlıya Ana Veya Babanın Veli Atanmasının Hukuki
Sonuçları”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 6/11, 2018, s. 174
59 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 26; Derya
Belgin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2011, s. 51;
Güven, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 119; Özbay, “Türk Hukukunda
Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve
Çözüm Önerileri”, s. 51.
60 Benzer görüş için bkz. Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası, s. 26. İİK’da ki eski sistemde çocuktan maksadın küçük olduğu, soybağına dair görüşün kabul
edilmesi halinde dahi bu durumun değişmeyeceği yönünde ki görüş için bkz. Özbay, “Türk
Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki
Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 34-35; Belgin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
Dair İlamların İcrası, s. 8.
61 Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi hakkında detaylı bilgi için bknz: Faruk
Kerem Giray, “Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulması Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesine İlişkin
12
bir karar verilebilen ya da icra edilebilen, 18 yaşından küçük kişiyi ifade eder.” hükmü
gereği, kısıtlandığı halde vesayet altında bırakılmış ergin çocuklar hakkında Çocuk
Koruma Kanunu’nun çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi hükümleri uygulanamayacaktır.62 Ancak biz
bu görüşe katılamıyoruz. Nitekim Çocuk Koruma Kanunu’nun düzenlemesi çocuk
ifadesini sadece yaş temelli değil soybağı temelli de ele almıştır. Nihayetinde bu kişiler
velayet altına alınmış ergin çocuklardır ve haklarında velayete ilişkin karar
verilebilmektedir. Bu kararlar da Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuk teslimine dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi hükümlerince (ÇKK m. 41/A vd.) yerine
getirilir.
2.2.2. Uluslararası Hukuk
Çocuk kavramı uluslarası hukuk metinlerinde de kendisine yer bulan önemli bir
kavramdır. Tarafı olduğumuz uluslarası sözleşmeler doğrudan iç hukukumuzu
etkilemekte, iç hukukumuzu bağlayan kurallar getirmektedir. Nitekim Anayasa’ya
göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe girmiş uluslarası anlaşmalar kanun
hükmündedir. Bu anlaşmalar hakında Anayasa’ya aykrı olduğu gerekçesiyle Anyasa
Mahkemesine başvuru yapılamaz. Eğer uluslararası anlaşma temel hak ve
özgürlüklere dairse ve kanunlarla aynı hususta farklı düzenlemeler getiriyorsa
uluslararası anlaşmanın hükümleri esas alınır (AY. m. 90/5). Bu düzenleme dikkate
alındığında bu uluslararası antlaşmaların aleyhine anayasaya aykırılığı olduğu
gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne bir başvuru yapılamayacağı belirtilerek bu
antlaşmalara ayrı bir önem yüklenmiştir.63 Hatta insan haklarını konu alan uluslarası
anlaşmalar, kanunların üzerinde konumlandırılmıştır.64 Konumuzu ilgilendiren
uluslarası antlaşmalar da, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
Değerlendirme”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Köksal Bayraktar’a
Armağan, 2010, s. 749 vd.
62 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 22.
63 Sezai Çağlayan ve Firdes Yüzbaşı, “Uluslararası Antlaşmaların Onaylanmasını Uygun Bulan
Kanunların İptali İstemleri Hakkında Türk Anayasa Mahkemesi’nin Tutumu”, Uyuşmazlık
Mahkemesi Dergisi, 5/10, 2017, s. 189.
64 Ahmet Burak Bilgin, “AİHS ve Diğer Uluslararası Anlaşmaların İç Hukuktaki Yeri Bağlamında 2004
Değişikliğinin Beraberinde Getirdiği Sorunlar ve Bazı Çözüm Önerileri”, Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22/1, 2016, s. 133. Bu husustaki eleştiri için bknz:
Kemal Gözler, "Milletlerarası Andlaşmalara Kanun Üstü Bir Değer Tanınabilir mi? (Anayasa
Değişikliği Teklifi Hakkında Bir Eleştiri)", www.anayasa.gen.tr/madde90.htm. (13.11.2022).
13
anlaşmalardandır.65 Bu nedenle çalışmamızda bahsi geçen uluslarası anlaşmalar iç
hukukumuz bakımından bağlayıcıdır ve iç hukuk mevzuatının aynı hususta farklı
düzenlemeler içermesi sebebiyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma
hükümleri esas kabul edilir.
Konumuz kapsamında ele aldığımız uluslarası metinlerde çocuğun anne ve
babasının ayrılmış olması halinde de hem annesiyle hem de babasıyla arasındaki
kişisel ilişkinin sürdürülmesinin önemi vurgulanmıştır.66 Çocuk haklarının anayasası
konumunda olan 1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi67,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi68 ile “herkese” tanınan hak ve özgürlüklerin,
çocuklar açısından ne anlama geldiğini açıklayan ayrıca bu hak ve özgürlüklerin yine
çocuklar açısından nasıl uygulanacağına dair düzenlemelere yer veren bir
sözleşmedir.69
Birleşmiş Milletler, düzenlediği insan haklarına ilişkin sözleşmelerde ikili bir
ayırım yapmıştır. İlk olarak genel nitelik gösteren insan hakları sözleşmeleriyle birden
çok hakkın ve özgürlüğün düzenlenmesi yoluna gidilmiş, diğer insan hakları
sözleşmeleriyle ise özel şekilde bir hak ya da konu esas alınmıştır.70
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi çocuk haklarına
uluslararası kanun gücü kazandıran ilk metindir.71 İş bu sözleşmenin 1. maddesi
çocuğu “bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken
yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.” şeklinde
65 “Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalar” hakkında detaylı bilgi için bknz:
Ahmet Burak Bilgin, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İç Hukuktaki Yeri”, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22/1, 2016; Faruk Bilir, “Anayasanın 90.
Maddesinde Yapılan Değişklik Çerçevesinde Milletlerarası Andlaşmaların İç Hukuktaki Yeri”,
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 13/1, 2005, s. 77 vd.
66 Levent Börü ve Şafak Parlak Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun’un Getirdiği
Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeeler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 71/3,
2022, s. 1229.
67 Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 02.09.1990 tarihinde yürürlüğe girmiş olup,
Türkiye sözleşmeyi 14.09.1990 tarihinde imzalamış ve 09.12.1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun ile
uygun bulunan sözleşme, 27.01.1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
68 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nunca hazırlanan ve
BM Genel Kurulu'nca 10 Aralık 1948'de kabul edilen 30 maddelik bildiridir.
69 Serkan Ekiz, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi Kapsamında Çocuğun Katılım Hakkı”,
İzmir Barosu Dergisi, 86/2, 2021, s. 194.
70 Fatmagül Kale Özçelik, “Kadınlara Karşı Her Biçimiyle Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması
Sözleşmesi’nin Usule ve Esasa İlişkin Düzenlemeleri ve Türk Anayasa Hukuku’na Yansımaları”,
Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 0/8, s. 318
71 Aşkın Yaşar Topuzoğlu, “Çocuk Hakları”, Mağdur Çocukların Hukuksal Konumu, İstanbul Barosu
Yayın Kurulu, İstanbul 2014, s. 19.
14
tanımlamıştır. Benzer şekilde Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa
Sözleşmesi’nin 2. maddesinde çocuk “bir taraf devlette hakkında kişisel ilişkiye yer
verilebilen ya da icra edilebilen on sekiz yaşından küçük kişi” olarak ele alınmıştır.72
1996 tarihli Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1.
maddesi de sözleşme hükümlerinin on sekiz yaşından küçüklere uygulanacağını
belirtmiştir.73
Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair La Haye
Sözleşmesi’nin 4. maddesi ise sözleşmenin uygulanmasında yaş sınırını on altı olarak
kabul etmiştir.74 Hemen belirtmek gerekir ki, bu sözleşme ilam gereği teslim edilmesi
gereken çocuğun sözleşmeye taraf başka bir ülkeye kaçırılmış olması durumunda
kaçırıldığı ülkeden mutad meskeninin bulunduğu ülkeye iade edilmesi amacıyla
akdedilmiştir.75 Bu sözleşmede belirtilen on altı yaş, sözleşmenin kapsamı ile
alakalıdır. Bu yaş sınırı, çocuk kavramının belirlenmesi amacıyla değil, sözleşmenin
on altı yaşına kadarki çocukların iadesini sağlaması amacıyla düzenlenmiştir. Bu
durum iç hukukumuzda on beş yaşını doldurmuş çocukların dernek kurabileceğinin
düzenleyen hükme benzetilebilir.76 Nitekim bu düzenlemenin amacı da çocukluğun
hangi yaşta sona ereceğini düzenlemek değil, dernek kurabilme ehliyetinin hangi
yaştaki çocuklara verileceğinin belirlenmesidir.77
Uluslararası hukuk alanında karşımıza çıkan çocuk hakkındaki bu temel
düzenlemeler dikkate alındığında; çocuk ile ilgili düzenlemelerin bir kısmı çocuk
kabul edilen kişilerin belirlenmesi amacını taşırken, bir kısmı da bir takım
düzenlemelerin hangi yaştaki çocuklara uygulanacığının belirlenmesi amacını
taşımaktadır. Bu düzenlemelere bakıldığında uluslarası hukuk bakımından çoğunlukla
72 Türkiye sözleşmeyi 15.07.2003 tarihinde imzalamış ve 09.11.2010 tarihli ve 6066 sayılı Kanun ile
uygun bulunan sözleşme, 30.11.2010 tarih ve 27771 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
73 Türkiye sözleşmeyi 09.06.1999 tarihinde imzalamış ve 02.05.2002 tarih ve 24743 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanan 4620 sayılı kanun ile uygun bulmuştur.
74 Türkiye sözleşmeyi 21.02.1998 tarihinde imzalamış olup 15.02.2000 tarihli ve 23965 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanan 4461 sayılı kanunla uygun bulmuştur. Uygulamasının sağlanması için 5717
sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun kabul edilmiş,
04.12.2007 tarihli ve 26720 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
75 B. Bahadır Erdem, "Internatıonal Chıld Abductıon In Turkısh Law And Its Practıce", Milletlerarası
Hukuk ve Milletleraarası Özel Hukuk Bülteni, 35/2, 2015, s. 150.
76 Dernekler Kanunu m. 3.
77 Dernekler Kanun Tasarısı’nın 3. maddesi’nin gerekçesinde on beş on sekiz yaş arasındaki ayırt etme
gücüne sahip küçüklerin dernek kurmalarına olanak tanındığı belirtilmiştir.
https://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-0854.pdf
15
çocukluk dönemine ait bir yaş sınırının belirlenmesi şeklindedir ve belirlenen yaş sınırı
on sekiz yaş olarak karşımıza çıkmaktadır.78
2.3. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Mahkeme
Kararlarının Kaynakları
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A ve devamı maddelerinde düzenlenen çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine
getirilmesinin incelenmesinden önce, bu hususun gündeme geleceği ilam veya tedbir
kararlarının kaynaklarının değerlendirilmesi gerekir. Nitekim bu sürecin
başlayabilmesi için öncelikle bu konuda bir ilam veya tedbir kararının olması ön
koşuldur. Diğer bir deyişle bir ilam ya da tedbir kararı olmaksızın Çocuk Koruma
Kanunu kapsamında çocuk teslimi ya da kişisel ilişki kurulması mümkün değildir.
Çocuk teslimi ile çocukla kişisel ilişki kurulması uygulamada en çok boşanma
davasında görülse de farklı dava ve taleplere dayanabilecektir. Hangi durumlarda
çocuk tesliminin ve çocukla kişisel ilişki kurulmasının gündeme geleceği ancak çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir kararının
kaynaklarının belirlenmesi durumunda mümkün olabilecektir.79
Anayasa’nın 41. maddesine göre toplumun temeli aile olarak öngörülmüştür.
Türk Medeni Kanunu m. 185/3’te eşlere birlikte yaşama yükümlülüğü getirmiştir.
Yine Türk Medeni Kanunu m. 339/4’te kural olarak çocukların anne babası ile
yaşamasını düzenlemiştir. Buna göre kural olarak aile bireylerinin birlikte yaşaması
durumunnda, çocuk teslimi ya da çocukla kişisel ilişki kurulması gündeme gelmez.
Nitekim Türk Medeni Kanunu m. 335 ve 336 gereği ergin olmayan çocuk, anne
babasının velayeti altında olacak ve evliliğin devamı süresince ergin olmayan çocuğun
velayetini anne ve baba birlikte kullanır.80
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması kavramı evliliğin son bulması,
ayrılık, birlikte yaşama ara verilmesi, velayetin değiştirilmesi veya kaldırılması, evlat
78 Şeyma Şahin, BM Pekin Kuralları Ekseninde Çocuk Yargılaması ve Çocuğun Üstün Yararı İlkesi,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir
2019, s. 48.
79 Bknz: Başlık 1.2.1.
80 Caner Taşatan, “Velayetin Değiştirilmesi”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk
Araştırmaları Dergisi, 28/1, 2022, s. 389.
16
edinme, çocuğun vesayet altına alınması, yabancı mahkeme ilamları ve evlilik dışı
çocuk durumlarında gündeme gelebilecektir.81
2.3.1. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların
Kaynakları
İlam, mahkemelerin nihaî kararlarının taraflara verilen mühürlü ve imzalı
örneklerine denilmektedir (HMK m. 301/1).82 Mahkemelerin nihai kararları ise
yargılamayı sona erdiren, mahkemenin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran
kararlardır (HMK m. 294/1, c. 1).83 Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına
dair yerine getirilen mahkeme kararları, yargılamayı bitiren davayı esastan sona
erdiren nihai kararlardır.
Çocuk teslimi ya da çocukla kişisel ilişki kurulması hakkındaki ilamların
kaynağını genel olarak velayete ilişkin kararlar oluşturmaktadır. Bunun dışında
vesayet, evlat edinme ve yabancı mahkeme kararları da çocuk teslimi veya çocukla
kişisel ilişki kurulmasının gündeme gelmesine sebep olur.
Velayete İlişkin Genel Bilgiler
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulması hakkındaki ilamların yerine
getirilmesinin temelinde çoğunlukla velayete ilişkin verilmiş bir mahkeme kararı
yatmaktadır.84 Ayrıca velayet konusu, çocukları ilgilendiren konuların en başında
gelmektedir.85 Nitekim velayetin koruduğu şey daima çocuktur.86 Çocuğun kişiliğinin
gelişiminde de, onun velayet altında bulunduğu kişilerin büyük önemi
bulunmaktadır.87
81 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 51.
82 Süha Tanrıver, İlâmlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Yetkin Yayınları, Ankara 1996,
s. 41 vd.; Aytül Rabia Bakır, Para Alacağı Dışındaki İlâmların İcrası, Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2010, s. 3.
83 Hayri Domaniç, Hukukta Kaziyyei Muhkeme ve Nisbi Kuvveti, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Yayınları, İstanbul 1964, s. 14; Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2017, s.
335; Pekcanıtez, Hakan, vd., Medeni Usul Hukuku, C.II, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2017, s.
1970.
84 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 59.
85 Karaaslan, “Çocuk İçin Bir Bakış: Çocuğun Üstün Yararı ile Dinlenilme Hakkı Kavramlarının AİHM
ve İç Hukukumuzda Görünümü”, s. 106.
86 Selma Çetiner, “Velayet Müessesesinin Tarihi Gelişimi ve Hukuki Niteliği, Dokuz
Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref Ertaş’a Armağan, 19, 2017, s. 27;
Batıgün, Milletlerarası Aile Hukukunda Velâyet ve Çocuğun Korunması, s. 25.
87 Ebru Ceylan, “Türk Medeni Kanunu’nda Çocuğun Korunmasıyla İlgili Güncel Yargıtay Kararlarının
Değerlendirilmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref Ertaş’a
Armağan, 2017, s. 351.
17
Velayete ilişkin hükümler Türk Medeni Kanunu’nda yer almakla birlikte,
velayete ilişkin tanım bulunmamaktadır. Doktrinde velayet, ergin olmayan küçüklerin
ya da kısıtlanmış erginlerin kişilikleri, mallarının korunması ve temsili noktasında
anne ve/veya babanın sahip olduğu hak ve yükümlülüklerin bütünü şeklinde
tanımlanmıştır.88 Tanımdan da anlaşıldığı üzere velayet hem hak hem de
yükümlülükler bütünüdür.89 Anayasa Mahkemesi de velayeti, hem yükümlülük, hem
hak olarak kabul etmektedir.90
Velayet hakkı kullanan kişinin değil çocuğun yararına bir haktır.91 Nitekim
velayet, çocuğun menfaatinin korunmasına hizmet eder.92 Türk Medeni Kanunu’nun
velayete dair hükümlerinde anne babanın menfatine kıyasla çocuğun menfaati üstün
tutulmuş, çocuğun yararını etkili şekilde koruma amacıyla hükümler getirilmiştir.93
Dolayısıyla anne ve/veya baba velayeti kullanırken daima çocuğun yararı
doğrultusunda hareket etmelidir.94
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 3. maddesinde göre
çocuğu ilgilendiren tüm durumlarda çocuğun üstün yararının esas alınacağı, yasama,
yargı, idare ve ebeveynlerin; çocuğu hakkındaki tüm faaliyetlerde onun üstün yararını
88 Gençcan, Velayet Hukuku, s. 81; Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin
Pozitif Yükümlülükleri, s. 6-7; Belgin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair
İlâmların İcrası, s. 16; Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 59; T.C. Kamu
Denetçiliği Kurumu, Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına İlişkin Özel Rapor, s.
70; Emine Akyüz, “Medeni Kanuna Göre Ana Babanın Çocuğu Yetiştirme Görevi”, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 16/1, 1983, s. 518.
89 Akıntürk ve Ateş, Türk Medeni Hukuku C. 2 Aile Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 2021, s. 407;
Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 60; Belgin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası, s. 19; Gülay Öncü, Özel Yaşama ve Aile Yaşamına Saygı
Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi, Ankara
2019, s. 104; Selma Baktır Çetiner, Velâyet Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, s. 29
90 “Yakın bir geçmişe kadar anne ve babanın çocukları üzerindeki hâkimiyet hakkı olarak görülen
velayet, günümüzde hem bir yükümlülük hem de bir hak olarak kabul görmektedir.” AYM, Gülbu
Özgüler, B. No: 2013/7979, 11/11/2015, § 35. https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013
/7979, (24.01.2022); ; Bilal Köseoğlu ve Köksal Kocaağa, Aile Hukuku ve Uygulaması, Ekin
Yayınevi, Bursa 2011, s. 431.
91 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 23; Serozan, Çocuk Hukuku, s. 250; Ömer Uğur Gençcan, Aile Hukuku,
Ankara, Yetkin Yayınları, Ankara 2011, s. 1530.
92 Akıntürk ve Ateş, Türk Medeni Hukuku C. 2 Aile Hukuku, s. 405.
93 Yıldız Abik, “Türk Medeni Kanunundaki Hükümler ve Çocuk Hukukundaki Temel İlkeler
Çerçevesinde Velayette Çocuğun Yararı”, Prof. Dr. Şener Akyol’a Armağan, Filiz Kitabevi, İstanbul
2011, s. 8.
94 Nagehan Çakır, Boşanma Sonrası Ortak Velayet, Yetkin Yayınları, Ankara 2020, s. 107.
18
gözetmek zorunda oldukları düzenlenmiştir.95 Bu nedenle velayet düzenlenirken
çocuğun üstün yararı gözetilmelidir.96
Velayet, anne babanın kişilik haklarından olduğu için devredilemez,
sözleşmeyle ortadan kaldırılamaz ve bu haktan feragat edilemez.97 Sağ ve tam doğum
ile başlayan velayet kural olarak ergin olmayla son bulur. Bunun dışında anne ve
babanın ya da çocuğun ölümüyle, çocuğun evlat edinilmesiyle, vesayet altına
alınmasıyla, soybağının reddi veya evlatlık ilişkisinin kalkmasıyla da son bulur.98
Türk Medeni Kanunu m. 336/1 hükmüne göre, evlilik birliğinin devamı
müddetince anne ve baba velâyeti birlikte kullanır.99 Ancak evlilik birliğinin sona
ermesi durumunda artık çocuğun velayetini kullanan taraf değişikliğe uğrar. Velayet
hususu kamu düzenine ilişkin olduğu için tarafların anlaşması, kabulü gibi durumlar
kararı verecek hakimi bağlamamaktadır (TMK m. 335-351).100 Bu doğrultuda velayet
devletin denetimi altında kullanılır.101
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulması hususunun gündeme geldiği
velayete ilişkin mahkeme ilamları genellikle boşanma, ayrılık, evliliğin butlanı, anne
ve babanın evli olmaması, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi durumlarında söz
konusu olmaktadır.
Boşanma
Boşanma, boşanan kişilerden çok onların ortak çocuğunu etkileyen bir durum
olarak karşımıza çıkmaktadır.102 Boşanma kararı, bozucu inşaî (yenilik doğuran)
karardır.103 Mahkemenin verdiği karar sadece evlilik birliğini sona erdirmekle
95 Tansu Er Kıdak, Türk Medeni Kanununa Göre Velayetin Belirlenmesi, Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2021, s. 43.
96 Oğuz Polat ve Evin Güldoğan, “Uzman Görüşünün Boşanma Davalarında Velayetin Saptanmasındaki
Önemi”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 28/118, 2015, s. 247.
97 Serozan, Çocuk Hukuku, s. 252; Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin
Pozitif Yükümlülükleri, s. 7; Cengiz Koçhisarlıoğlu, Boşanmada Birlikte Velâyet ve Yasanın Aşılması,
Turhan Kitabevi, Ankara 2004, s. 183.
98 Belgin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlâmların İcrası, s. 17.
99 Tuba Birinci Uzun, “Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek
(Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli”
Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 6/1, 2016, s. 139.
100 Karaaslan, “Çocuk İçin Bir Bakış: Çocuğun Üstün Yararı ile Dinlenilme Hakkı Kavramlarının AİHM
ve İç Hukukumuzda Görünümü”, s. 106.
101 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 17.
102 Oğuz ve Güldoğan, “Uzman Görüşünün Boşanma Davalarında Velayetin Saptanmasındaki Önemi”,
s. 253.
103 Ergun Önen, İnşaî Dava, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Yüksek Okulu Yayınları,
Ankara 1981, s. 66; Hüseyin Hatemi ve Rona Serozan, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1993,
19
kalmayıp, tazminat, nafaka, aile konutu ve ortak çocuğun velayeti gibi konularda eda
ve tespit hükümleri içermektedir.104 Bu yüzden boşanma kararı doktrinde kombine
hüküm olarak nitelendirilmektedir.105 Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması
da uygulamada en fazla boşanma davaları ile gündeme gelmektedir. Velayet evlilik
içerisinde baba ve anne tarafından beraber kullanılmaktadır. Bu husus evlilik birliğinin
unsurlarındandır.106 Ancak eşlerin boşanması söz konusu olduğunda Türk Medeni
Kanunu m. 336/3’ün “velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana,
boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.” düzenlemesi gereği velayet
çocuğun kendisine bırakıldığı tarafa ait olacaktır.
Velayet kamu düzenine ilişkin olduğu için boşanma davalarında talep olmasa
dahi çocukların velayeti mahkemece re’sen düzenlenir.107 Yani boşanmanın bir sonucu
olarak verilen velayete ilişkin kararlar, salt taraf iradeleriyle çözüme kavuşturulacak
bir mesele değildir.108 Bu aşamada Türk Medeni Kanunu m. 182/1’in “mahkeme
boşanma veya ayrılığa karar verirken, … ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan
kişisel ilişkilerini düzenler.” hükmü gereği çocuk ile velayet kendisine bırakılmayan
eşin kişisel ilişkisi düzenlenir. Hem velayetin hem de kişisel ilişkinin düzenlenmesinde
çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur.109 Hatta çocuğun üstün yararı gerektiriyorsa,
çocuğun velayeti anne veya babaya verilmeyerek çocuğa vasi atanması yoluna da
gidilebilecektir.110 Taraflar çocukların velayetinin kime ait olacağı noktasında
anlaşmış olması hakimi bağlayıcı değildir.111 Bu konuda hakimin çocuğun üstün
yararına dayalı geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır.112 Hakim çocuğun üstün yararını
s. 204; Ömer Uğur Gençcan, Boşanma Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, s. 114; Bilgenur
Canıtez Gözübüyük, Kişilik Hakları Bağlamında Boşanma Davalarında İspat, Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2023, s. 56.
104 Feride Demirbaş, “Anlaşmalı Boşanma Protokolünün Taşınmazlar Üzerindeki Aynî Haklara İlişkin
Hükümleri İle İlgili Bazı Hukuki Sorunlar”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2, 2020, s. 567.
105 Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukuku Bakımından Boşanma Davası, Yetkin Yayınları, Ankara 2017,
s. 494; Önen, İnşaî Dava, s. 66-67.
106 Sevgi Usta, Velayet Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2016, s. 107.
107 Çetiner, “Velayet Müessesesinin Tarihi Gelişimi ve Hukuki Niteliği”, s. 10.
108 Pınar Çiftçi, “Boşanma Sisteminin Yargılamada Doğurduğu Temel Hak İhlâlleri ve İspat Sorunları”,
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, 16/Özel
Sayı, 2014, s. 1802.
109 “Kişisel ilişkinin düzenlenmesinde, çocukların, özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları
esas tutulur (TMK.md.182)” Y. 2. HD., 06.10.2010 tarihli, 2009/14368 E., 2010/16249 K. Sayılı
kararı. legalbank.net (21.12.2021); Oğuz ve Güldoğan, “Uzman Görüşünün Boşanma Davalarında
Velayetin Saptanmasındaki Önemi”, s. 253.
110 Bilge Öztan, Aile Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2015, s. 779.
111 Ebru Ceylan, Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, Galatasaray Üniversitesi
Yayınları, İstanbul 2006, s. 161.
112 Yusuf Bor, Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma, Atatürk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2022, s. 50.
20
esas alarak her somut olayı her çocuk özelinde değerlendirmelidir. Yani hakimi
bağlayan çocuğun üstün yararıdır.113
Boşanma ile çocuğun velayeti kural olarak eşlerden birine aittir ve diğer eş
açısından velayet hakkı son bulur. Bu durumda velayete sahip anne veya baba
açısından çocuk teslimi ve yine velayet hakkını kaybeden anne veya baba açısından ya
da mahkemece karar verilmiş olması şartıyla üçüncü kişiler açısından çocukla kişisel
ilişki kurulması gündeme gelir. Ancak boşanma davası devam ederken çocuk
erginliğini kazanırsa, örneğin on sekiz yaşını tamamlarsa artık boşanma davasıyla
birlikte velayete ilişkin bir hüküm verilmez.
Doktrinde tartışmalı olan ortak (birlikte/müşterek) velayet hususuna kısaca
değinmekte yarar bulunmaktadır.114 Ortak velayet, evliliğin sona ermesinden sonra da
anne ve babanın çocuğun velayetini bölünmeden, birlikte kullanabilmesidir.115 Türk
hukukunda ortak velayetin mümkün olup olmadığı tartışmalıdır. Tartışmalar Türk
Medeni Kanunu m. 336/3 “Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana,
boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.” düzenlemesinin emredici mi
olduğu yoksa hukuk boşluğu mu olduğu noktasında toplanmaktadır.116
Doktrinde baskın olan görüşe göre Türk Medeni Kanunu m. 336/3 hükmü
emredici niteliktedir.117 Bu nedenle evlilik haricinde ortak velayetten söz edilemez.
Türk Medeni Kanunu m. 182/3’ün “velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş”
ifadesi gereği de evliliğin sona ermesi sonucu velayetin eşlerden birine verilmesi
113 Oğuzman ve Dural, Aile Hukuku, s. 129.
114 Doktrindeki tartışmalar için bknz: Cengiz Koçhisarlıoğlu, Boşanmada Birlikte Velayet ve Yasanın
Aşılması, s. 20; Kudret Güven, “Türk Hukukunda Evliliğin Sona Ermesi Halinde ve Evlilik Dışı
İlişkide Velayet Hakkının Geldiği Son Nokta: Ortak Velayet”, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 4/1, 2018, s. 11-64.
115 Güven, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 54; Yücel, Türk Medeni
Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve Çocuğun Soyadı, s. 120.
Ceyda Acar, Ortak Velayet, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara 2021, s. 47.
116 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 28.
117 Mustafa Dural, vd., Türk Özel Hukuku C.III Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2018, s. 142;
Baygın, Soybağı Hukuku, ss. 268; İsmail Özmen, Açıklamalı İçtihatlı Velayet Hukuku Davaları ve
Çocuk Mahkemeleri, Kartal Yayınevi, Ankara 2015, s. 46; Güven, Çocıkla Kişesel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 57; Serap Helvacı ve Fulya Erlüle, Medeni Hukuk, Legal
Yayıncılık, İstanbul 2014, s. 177; Ceylan, Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları,
s. 164; Köprülü ve Kaneti, Aile Hukuku, s. 198; Feyzi N. Feyzioğlu, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi,
İstanbul 1986, s. 381; Hüseyin Hatemi ve Burcu Kalkan Oğuztürk, Kişiler Hukuku (Gerçek Kişiler-
Tüzel Kişiler), Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 159.
21
zorunludur.118 Diğer bir görüşe göreyse anılan hükümlerden velayetin eşlerden birine
verilmesi zorunluğu çıkarılamaz.119 Bu görüşü savunanlara göre Türk Medeni Kanunu
m. 182’nin kenar başlığının “hakimin takdir yetkisi” olması, velayetin taraflardan
birine bırakılmasının hakimin takdir yetkisinde olduğunun göstergesidir. Ayrıca bu
görüşü savunanlara göre Türk Medeni Kanunu m. 182’nin ayrılık ve boşanma arasında
ayrım yapmadığı ve m. 336/2 gereği ayrılık durumunda ortak velayetin söz konusu
olduğu göz önüne alındığında, boşanma durumunda da ortak velayet mümkün
olacaktır.
Türk Medeni Kanunu hükümleri dikkate alındığında, kanatimizce ortak
velayetin mümkün olmadığında ilişkin çoğunluk görüşü yerindedir. Olması gereken
hukuk bakımından ortak velayet tartışılabilirse de120, mevcut yasal düzenlemeler
karşısında boşanma sonrası ortak velayet kararı verilmesi mümkün değildir.121
Yargıtay da ortak velayeti Türk Medeni Kanunu m. 363/3’ün emredici hükmüne aykırı
kabul etmekteyken122 daha sonra bu görüşünden vazgeçmiştir. Yargıtay ortak velayete
ilişkin tenfiz talebini kabul ederek boşanma sonrası ortak velayetin mümkün olduğuna
karar vermiştir.123
118 Akıntürk ve Ateş, Türk Medeni Hukuku C. 2 Aile Hukuku, s. 310-311; Dural, Öğüz ve Gümüş, Türk
Özel Hukuku C.III Aile Hukuku, s. 142.
119 Öztan, Aile Hukuku, s. 782; Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 234-235, Koçhisarlıoğlu, Boşanmada Birlikte
Velayet ve Yasanın Aşılması, s. 41-42; Mehmet Erdem, Aile Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara
2018, s. 171; Serdar İlknur, “Birlikte Velayet”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
10/1, 2008, s. 174-175; Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, s. 132; Acar,
Ortak Velayet, s. 35-44; Nazlı Hilal Coşkun, Velayete Hâkim Olan İlkelerin Ortak Velayete
Uyarlanması, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2022, s. 60-61.
120 Ortak velayet boşanmanın çocuk üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin en aza indirilmesinde önemli
bir rol üstlenir. Çakır, Boşanma Sonrası Ortak Velayet, s. 51; Birinci Uzun, “Türk Medenî
Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda
Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli”, s. 149; Bölükbaşı, Özge, Birlikte
Velayet ve Birlikte Velayet Kararlarının Tenfizi, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2021, s. 16.
121 Serozan’a göre de mevcut düzenlemeler karşısında ortak velayet mümkün değildir, eşitlik ilkesi
gereğince TMK 336/3 hükmünün Anayasa Mahkemesi’ne defi yoluyla götürülmelidir. Serozan,
Çocuk Hukuku, s. 255. Özbay’a göre de TMK 336/3 hükmüne göre ortak velayet mümkün
olmamakla birlikte kanun değişikliği ile ortak velayetin uygulanabilir hale getirilmesi
gerekmektedir. Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 104-107. ERCOŞKUN
ŞENOL’a göre de Yargıtay’ın görüş değişikliğinden sonra her ne kadar mahkemelerce ortak velayete
ilişkin verilen kararlarla karşılaşılsa da böylesine önemli konunun TMK’da açıkça düzenlenmesi
gerekmektedir. H. Kübra Ercoşkun Şenol, “Türk Hukukunda Boşanma Halinde Ortak Velâyete
Hükmedilip Hükmedilemeyeceği Sorunu”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12/2, 2021,
ss. 754-765.
122 Y. HGK, 24.2.2016 tarihli, 2014/1047 E., 2016/171 K. sayılı kararı; Y. HGK, 26.2.2016 tarihli,
2014/1088 E., 2016/188 K. sayılı kararı, www.sinerjimevzuat.com.tr, (02.01.2022).
123 Yargıtay 2. HD., 04.12.2017 tarihli 2016/18674 E. ve 2017/13800 K. sayılı kararı. Yargıtay’ın bu
görüşünün dayanağı AİHS Ek 7 no’lu Porotokol’ün onaylanarak Resmi Gazete’de yayımlanması ve
22
Evliliğin Butlanı
Velayet düzenlemesi içeren ilamlardan bir diğeri evliliğin butlanıdır. Türk
Medeni Kanunu m. 157’ye butlan kararının verilmesi durumunda çocuk ve ana-baba
arasındaki ilişkilere boşanmaya dair hükümler uygulanacaktır.
Boşanmada olduğu üzere evliliğin butlanı durumunda velayet, mahkeme
kararıyla kendine bırakılmasına karar verilen ana veya babaya ait olacaktır. Yine bu
halde mahkeme, çocukla velayetin kendisine verilmediği eş arasında kişisel ilişkiye
karar verilecektir.124 Dolayısıyla bu hallerde de çocuk teslimi ile çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair ilamların yerine getirilmesi prosedürü gündeme gelebilir.
Ayrılık
Türk Medeni Kanunu m. 170’e göre hakim boşanma sebeplerinin ispatlanmış
olması durumunda boşanma ya da ayrılığa karar verecektir. Diğer yandan boşanma
davası açmaya hakkı olan taraf boşanma talep etmeyip, ayrılığa hükmedilmesini de
isteyebilir.125 Bu halde hakim boşanma kararı veremez.126
Hakimin ayrılık kararı vermesi halinde Türk Medeni Kanunu m. 336/2 gereği
çocuğun velayetini de eşlerden birine verebilecektir.127 Maddenin lafzında geçen
verebilecektir ifadesi, ayrılık kararında evliliğin sona ermemesinden dolayı
kullanılmıştır. Bu halde hakim velayeti eşlerden birine vermek zorunda değildir.128
Dolayısıyla bu durumda velayet eşlerce ortak yürütülecektir. Ancak ayrılık kararı ile
hakim velayeti eşlerden birine verecek olursa ya da velayeti vermemekle beraber
çocuğun hangi eşin yanında kalacağını belirlerse çocuk teslimine ve kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin kararların yerine getirilmesi söz konusu olabilir.129
yürürlüğe girmesi ile ortak velayetin önündeki TMK hükümlerinin örtülü olarak ilga edildiğidir. Bu
konuda ve yargı kararlarında ortak velayet konusunda detaylı bilgi için bknz: Coşkun, Velayete
Hâkim Olan İlkelerin Ortak Velayete Uyarlanması, s. 92 vd.
124 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 233; Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
İlamların İcrası, s. 97.
125 Şakir Berki, “Boşanma ve Ayrılık”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 32/1, 1975, s. 149.
126 Bu taleple bağlılık ilkesinin bir sonucudur. Taleple bağlılık ilkesi hakkında detaylı bilgi için bknz:
Osman Duran, Medenî Usûl Hukukunda Taleple Bağlılık İlkesi, Seçkin Yayınları, Ankara 2020.
127 TMK m. 336/2: “Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden
birine verebilir.”
128 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 65-66.
129 Davacı tarafından boşanma talep edilmiş olmasına rağmen eğer mahkeme ayrılık kararı verirse
mahkeme kişisel ilişkiyi de düzenlemelidir. 129 İbrahim Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve İİK m. 25/b)”, e-Akademi Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler
Aylık İnternet Dergisi, 84, 2009, para. 16.
23
Anne ve Babanın Evli Olmaması
Bu başlıkta incelenen durum anne ve baba arasında hiç evlilik birliğinin
kurulmadığı diğer bir ifade ile çocuğun evlilik dışı dünyaya geldiği durumdur. Aile
kavramı, eskiden geleneksel şekilde evlilik vasıtasıyla kurulmaktayken, toplumun
değişim göstermesi ve eşlerin, çocuk ve ebeveyn arası ilişkilerin de zamanla değişmesi
sonucu bugün geleneksel anlamının dışında aile yapıları ortaya çıkmıştır.130 Artık
evlilik dışı yaşam hayatın bir geçeğidir.131
Türk Medeni Kanunu m. 337/1’de anne babanın evli olmaması düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre anne ve baba evli değilse velayet tek başına anneye aittir. Aynı
hükmün ikinci fıkrasına göre ise annenin küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet
kendisinden alınmış olması hali düzenlenmiş bu durumda hakimin çocuğun menfaati
ekseninde, çocuğa vasi atayacağı veya velayeti babaya vereceği hüküm altına
alınmıştır. Buna göre evlilik dışı doğmuş çocuğun velayeti kendiliğinden anneye ait
olacaktır.132 Bu durumda herhangi bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunmamaktadır.
Biyolojik baba ve çocuk arasında tanıma ya da babalık davası vasıtasıyla soybağı
kurulmuş olsa bile, biyolojik baba çocuğun velayetine sahip değildir.133 Ancak
annenin küçük olması yahut kısıtlı olması ya da ölmüş veya velayet kendisinden
alınmış olması durumunda velayetin babaya verilmesi için çocuk ile baba arasında
soybağının kurulmuş olması gerekir.134 Soybağı tesis edilmeden velayetin babaya
verilmesi mümkün değildir.135 Çocuk ile baba arasında soybağı kurulmamışsa artık
çocuğa vasi atanacaktır.136
Baba ile çocuk arasında soybağı ilişkisi kurulmuş olsa dahi mevcut hukuki
düzenlemeler karşısında, çocuğun velayeti her durumda babaya verilemeyecektir. Bu
130 Işıl Selin Tekdoğan Bahçıvancı, “Evlilik Dışı Birlikte Yaşam Modellerine Uygulanacak Hukuk”,
Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 9/33, 2018, s. 624.
131 Işıl Selin Tekdoğan, Evlilik Dışı Birlikte Yaşam Modellerine Uygulanacak Hukuk, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2014, s. 5.
132 Mustafa Dural, vd., Türk Özel Hukuku C.III Aile Hukuku, s. 358; Serozan, Çocuk Hukuku, s. 252.
133 Saibe Oktay Özdemir, “Aile Hukukunda Eşitliğe Aykırı Hükümler”, Zahit İmre’ye Armağan,
İstanbul 2009, s.301.; İlknur Serdar, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 9/Özel Sayı, 2007, s. 744.
134 Dural, Öğüz ve Gümüş, Türk Özel Hukuku C.III Aile Hukuku, s. 358.
135 “Soybağı tesis edilmeden küçüğün velayetinin davacıya verilmesi ve kanunen velayet hakkını haiz
olan anne ile kişisel ilişki tesisi doğru görülmemiştir.” Y. 2. HD., 27.09.2007 Tarihli, 2006/17705
E., 2006/17705 K. Sayılı kararı. legalbank.net (21.12.2021).
136 Baygın, Soybağı Hukuku, s. 270.
24
konuda önemli olan çocuğun üstün yararıdır.137 Nitekim çocuğun bakım ve
sorumluluğunu taşıyamayacak durumda olan baba yerine çocuğa vasi atanması daha
doğru olacaktır.138
Hukukumuzda evlilik dışı çocuk ile anne babasının velayeti ortak yürütebilmesi
imkanı öngörülmemiştir.139 Yine evlilik dışı doğan çocuğun velayetinin babaya
verilmesi çok istisnai bir durum olarak düzenlenmiştir.140 Evlilik dışı doğan çocuğun
velayetinin baba ve anne tarafından birlikte yürütülebilmesine dair düzenleme
bulunmamasının çocuğun üstün yararı ilkesine aykırı olduğunu düşünmekteyiz.
Aile hayatı sadece resmi evliliklerden ibaret kabul edilemez. Aile kavramı geniş
yorumlanmalıdır.141 Evlilik dışı birliktelikler de aile kapsamındadır.142 Ancak aile
hayatı sırf resmi evliliklerden ibaret sayılarak, evlilik dışı ilişkilerde çocuğun
velayetinin ortak yürütülmesine ilişkin düzenlemeye yer verilmemesi Çocuk
Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi m. 9’da düzenlenen çoçuğun anne
babasından ayrılmama hakkına, aynı sözleşmenin 18. maddesinde düzenlenen baba ve
annenin çocuğun bakımında eşit sorumluluk taşıdığı ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi m. 8’de düzenlenen aile yaşamına saygı ilkesine aykırı olduğu
düşüncesindeyiz.143
Velayet, anne ve babanın ebeveynlik içgüdülerini tatmin etmek için değil
çocuğun yararını korumak için getirilmiş bir yüküm-haktır. Bu nedenle resmi evlilik
içinde doğmuş çocuk ile evlilik dışı doğmuş çocuk arasında, çocuğun üstün yararına
aykırı olacak şekilde ayrıma gidilmesi doğru değildir. Nitekim devletin kabul ettiği
evlilik sistemi içerisinde doğmuş olmak ya da olmamak çocuğun tercihi değildir.
137 Y. HGK, 23.05.2018 tarihli, 2017/2448 E., 2018 / 1131 K. sayılı kararı, www.sinerjimevzuat.com.tr,
(17.10.2021).
138 Gençcan, Türk Medeni Kanunu Yorumu, s. 2206.
139 Birinci Uzun, “Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün)
Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli”, s. 162.
140 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 67.
141 “AİHM, AİHS’nin “yasal” veya “yasal olmayan” farkı gözetmeksizin bütün aileleri koruyan 8.
maddesi hükmünün geniş yorumlanacağına hükmetmiştir.” Tekdoğan, Evlilik Dışı Birlikte Yaşam
Modellerine Uygulanacak Hukuk, s. 18.
142 Rukiye Akkaya Kia, “Hukukun Kadına Bakışı: Ergen ve Eşit Olamama Hali”, Erzincan Binali
Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 13/1-2, 2009, s. 98-99.
143 Benzer yönde bknz.: Serozan, Çocuk Hukuku, s. 255; Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 67. AİHM’in istikrar kazanmış uygulamalarında evlilik
dışı birliktelikler aile yaşamı kavramı içinde değerlendirilmektedir. Tekdoğan Bahçıvancı, “Evlilik
Dışı Birlikte Yaşam Modellerine Uygulanacak Hukuk”, s. 644.
25
Baba ile çocuk arasındaki hukuki bağın kurulması şartıya ortak velayet hakkının
babaya sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle evlilik dışı birlikteliklerde ortak
çocuğun velayetinin birlikte kullanılmasının önünü kapatan mevzuat hükümlerinde
değişiklik yapılması kanaatimizce elzemdir.144
Sonuç olarak evlilik dışı birlikteliklerde anne, çocuk yanında bulunmaması
durumunda mahkemeden çocuk teslimine ilişkin bir ilam alabilir.145 Diğer taraftan ise
biyolojik baba ile çocuğun arasında çocukla kişisel ilişki kurulması gündeme gelebilir.
Bu durum iki farklı ihtimalde söz konusu olabilir. Birincisi baba ve çocuk arasında
soybağının kurulmuş olması durumudur. Bu durumda soybağı kurulduktan sonra
babanın kişisel ilişki kurulmasını talep edebilir. İkinci ihtimalde soybağı ilişkisi
kurmadığı çocuğu ile biyolojik babanın görüşmesi, Türk Medeni Kanunu m. 325’te
düzenlenen çocuğun üçüncü kişilerle kişisel ilişkisi kurması hükümlerine göre
mümkün olabilir.146
Velayetin Kaldırılması ve Değiştirilmesi
Anne ve babanın çocuğa karşı görev ve sorumluluklarını gerektiği şekilde yerine
getirmedikleri ya da getiremedikleri bazı durumlarda Türk Medeni Kanunu çocuğun
üstün yararının korunması amacıyla bir takım önlemleri düzenlemiştir.147 Bu
doğrultuda bellirli durumlarda çocuğun gelişimi ve korunması için yapılan
düzenlemelerden birisi de velayetin kaldırılmasıdır. Bu önlem son çare olarak
düzenlenmiştir.148 Velayetin ana-babadan kaldırılması, çocuğun korunması için
alınacak önlemlerin en ağırıdır.149
Hukukumuzda velayetin kaldırılması Türk Medeni Kanunu m. 348 ila 350
arasında düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre baba ve annenin tecrübesizliği, hastalığı,
144 Benzer yönde bknz.: Birinci Uzun, “Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve
Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte
Velâyet Modeli”, s. 162-163.
145 Y. 2. HD., 11.06.2009 tarihli, 2009/7692 E., 2009/11428 K. sayılı kararı. karararama.yargitay.gov.tr
(21.12.2021).
146 Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve İİK m. 25/b)”,
para. 18.
147 Alper Uymaz, “Türk Medeni Kanununa Göre Çocuğun İhmali ve Anne Babaya Karşı Korunması,
Legal Hukuk Dergisi, 14/160, 2016, s. 1977 vd.
148 Velayetin kaldırılması önlemine başvurabilmek için TMK’da düzenlenen diğer önlemlerin (TMK m.
346 vd.) sonuçsuz kalması veya sonuçsuz kalacağının önceden anlaşılması gereklidir. Ve tabi ki
velayetin kaldırılmasına başvurulması çocuğun üstün yararına uygun olmalıdır. Velayetin
kaldırılması hakkında detaylı bilgi için bknz: Özden Özer Taşkın, “Velayet Hakkının Kullanılması,
Velayetin Değiştirilmesi”, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 6/1, 2020.
149 Emine Akyüz, “Velayetin Kaldırılması”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi,
25/1, 1992, s. 11.
26
başka yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet yükümlülüğünü
layıkıyla yerine getirememesi ya da çocuğa gerekli ilgiyi göstermemeleri yahut çocuğa
karşı görevlerini ağır biçimde savsaklamaları halinde aile mahkemesi kararıyla velayet
kaldırılır.150 Bu sabepler sadece anne babanın birinde varsa velayet ondan kaldırılacak,
diğeri velayeti kullanabilecektir. Ancak velayet ana ve babanın her ikisinden
kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır.151
Velayetin kaldırılması doğmuş ve doğacak tüm çocukları kapsar. Mahkeme
bunun aksine karar verebilir ancak aksi açıkça belirtilmemişse mevcut çocuklarla
birlikte doğacak çocukları da kapsar.152 Anne veya babanın yeniden evlenmesi Türk
Medeni Kanunu m. 349’a göre tek başına velayetin kaldırılması sebebi değildir. Ancak
çocuğun üstün yararına uygun olmaması halinde velayet kaldırılabilecektir.
Velayetin kaldırılması halinde kaldırılma sebebine bağlı olarak ve yine çocuğun
da üstün yararı dikkate alınarak velayeti kaldırılan anne ya da baba ile çocuğun kişisel
ilişki kurma hakkı kaldırılabilir yahut sınırlanabilir.153 Her iki eş için de velayetin
kaldırılması durumunda her iki taraf da kişisel ilişki kurulması talebinde
bulunabilecektir.
Velayetin kaldırılması durumunda velayeti kaldırılan çocuğun diğer eşe yahut
vasiye teslim edilmesine de karar verilecektir. Bu durum da çocuk teslimine ilişkin
ilamların icrasını gündeme getirecektir.154 Yargıtay da çocuğun üstün yararına aykırı
olmamak kaydıyla velayetin kaldırıldığı anne ve/veya baba ile çocuk arasında kişisel
ilişki kurulması gerektiğine karar vermiştir.155
Velayetin değiştirilmesi, çocuğun velayeti anne veya babaya verilmiş olup, diğer
eşin değişen koşullara istinaden velayet değişikliği talep etmesi ve bu talebin
mahkemece uygun görülmesi halinde gerçekleşir. Yani daha önce aile mahkemesi
150 Bu yetersizliğin süreklilik arzetmesi gereklidir. Hakkı Özlü, Velayetin Kaldırılması, Adil Yayınevi,
Ankara 2002, s. 72.
151 TMK m. 348/2.
152 Gençcan, Velayet Hukuku, s. 803.
153 Baygın, Soybağı Hukuku, s. 360; Serozan, Çocuk Hukuku, s. 293.
154 Konuya ilişkin tartışmalar için bknz.: Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin İlamların İcrası, s. 69-70.
155 “Müşterek çocukların davalı annede olan velayetlerinin kaldırıldığı ve vasi atanması için Sulh Hukuk
Mahkemesine ihbar yapıldığı halde, davalı anne ile küçükler arasında kişisel ilişki kurulmaması
doğru görülmemiştir.” Y. 2. HD., 03.04.2014 tarihli, 2013/26604 E., 2014/7736 K. sayılı kararı.
legalbank.net (21.12.2021).
27
tarafından verilmiş velayete ilişkin karar söz konusu olmalı ve bu karardan sonra
gerçekleşmiş olan haklı sebep ispat edilmelidir.156
Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesine “Velayet kendisine bırakılan ana
veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse çocuğun
menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilir. Bu husus kişisel ilişki
kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir.” şeklindeki üçüncü fıkra eklenmiştir.
Yani çocukla kişisel ilişki kurulmasının engellenmesi çocuğun üstün yararı da
gerektiriyorsa velayetin değiştirilmesi sebebi olarak düzenlenmiştir. Bu fıkra
eklenmeden önce de Yargıtay çocukla kişisel ilişki kurulmasının engellenmesini
velayetin değiştirilmesi sebeplerinden saymaktaydı.157 Ancak bunun açıkça
düzenlenmesi, düzenlemede “çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla” ibaresine
yer verilmesi ve bu hususun kaynak kişisel ilişki kararında baştan taraflara ihtar
edileceğinin hüküm altına alınması olumludur.
Sonuç olarak bu hallerde velayeti kendisinden alınan eş ve çocuk arasında kişisel
ilişki kurulması söz konusu olur.158 Ancak velayetin değiştirilme sebebine bağlı olarak
ve çocuğun korunması maksadıyla kişisel ilişki hakkı kısıtlanabilir ya da
kaldırılabilir.159
Evlat Edinme
Evlat edinme, Türk hukukunda, Türk Medeni Kanunu m. 305–320 arasında
düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu m. 314/1 “Ana ve babaya ait olan haklar ve
yükümlülükler evlât edinene geçer” düzenlemesini hüküm altına almıştır. Bu
düzenlemeye göre ana ve babaya ait velayet hakkı evlat edinmeyle evlat edinene
geçecektir.160
Evlat edinmenin sonucunda kural olarak evlat edinilen ile evlat edinen birlikte
yaşayacaktır. Ancak evlat edinme sürecinde evlat edinilen, evlat edinenin yanında
156 “Taraflar 25.05.2004 tarihinde kesinleşen ilamla boşanmışlar, bu dava ise 24.01.2005 tarihinde
açılmıştır. Toplanan delillerden, bu süre içersinde velayetin değiştirilmesini gerektirir nitelikte bir
olayın varlığının kanıtlanmadığı anlaşılmaktadır. Davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı
şekilde kabulü bozmayı gerektirmiştir.” Y. 2. HD., 22.11.2007 tarihli, 2006/21211 E., 2007/16289
K. sayılı kararı. legalbank.net (21.12.2021).
157 Y. 2. HD., 13.01.2014 tarihli, 2013/13646 E., 2014/157 K. sayılı kararı. legalbank.net (21.12.2021);
Y. 2. HD., 17.10.2016 tarihli, 2016/17842 E., 2016/13832 K. sayılı kararı. legalbank.net
(21.12.2021).
158 Y. 2. HD., 31.03.2010 Tarihli, 2010/3995 E., 2010/6177 K. sayılı kararı. legalbank.net (21.12.2021)
159 Gençcan, Velayet Hukuku, s. 568.
160 Öncü, Özel Yaşama ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı, s. 124.
28
olmayabilir. Eğer çocuk biyolojik anne babasının yanındaysa evlat edinme kararı
çocuğun teslimini de içerecektir. Nitekim evlat edinme talebinde bulunan kişi
husumeti evlat edinilmek istenen çocuğun biyolojik anne ve babasına yöneltecektir.
Dolayısıyla ilamda karşı taraf olarak gözüken kişilerin çocuğu teslim etmemesi halinde
Çocuk Koruma Kanunu kapsamında ilamın yerine getirilmesi prosedürü
başlatılabilecektir.161 Ancak çocuk vesayet altındaysa, evlat edinilmişse ve vasi
çocuğu teslim etmiyorsa teslim etmesi için yeni bir dava açarak dava sonucunda
alacağı ilama dayanarak Çocuk Koruma Kanunu kapsamında ilamın yerine
getirilmesini isteyebilecektir.
Evlat edinilen çocuk ve çocuğun biyolojik ebeveynleri arasında mahkeme kararı
ile kişisel ilişki kurulabilir.162 Nitekim hukukumuza göre evlat edinmeyle çocuğun
velayeti evlat edinene geçse dahi çocukla biyolojik ailesi arasındaki soybağı tamamen
kopmamaktadır.163 Burada önemli olan çocuğun üstün yararının gözetilerek
mahkemece karar verilmesidir.164 Mahkemenin evlat edinilenin gerçek ana ve babası
ile kişisel ilişkisine yönelik bir karar vermesi durumunda Çocuk Koruma Kanunu
hükümlerine dayanılarak ilamın yerine getirileceğinin kabulü gerekir.
Vesayet
Vesayet, velayet altında olmayan korunmaya muhtaç olan küçük veya kısıtlının
korunması ve temsili için öngörülmüş bir kurumdur.165 Türk Medeni Kanunu m. 396-
494 arasında düzenlenen vesayet küçüklük ya da kısıtlılık sebeplerine dayanmaktadır.
161 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 75.
162 Doktrinde çocukla biyolojik anne babası arasında kişisel ilişki kurulmasının çocuğun evlat edinenle
bütünleşmesini zorlaştırması nedeniyle mümkün olmaması gerektiğini savunan görüşler de
mevcuttur. Öztan ve Öztan, “Boşanmada Velayetin Tevdii”, s. 481; Serozan, Çocuk Hukuku, s. 241;
Baygın, Soybağı Hukuku, s. 110; Öztan, Aile Hukuku, s. 1025; Ancak Yargıtay’da bizim de
katıldığımız şekilde aksi görüştedir: Y 2. HD., 20.10.2016 tarihli, 2016/14329 E., 2016/13900 K.
sayılı kararı, www.sinerjimevzuat.com.tr, (31.08.2021); Yine çocuğun üstün yararına uygun olduğu
sürece çocukla biyolojik anne babası arasında kişisel ilişki kurulmasının mümkün olduğunu savunan
görüşler de mevcuttur. Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 21; Mardin, Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 98-99.
163 Örnek olarak TMK m. 314/5’in düznelemesinde görüleceği üzere evlat edinme kararından sonra
çocukla biyolojik ailesi arasındaki soybağı tamamen koparılmamaktadır.
164 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 21.
165 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 309; Akıntürk ve Ateş, Türk Medeni Hukuku C. 2 Aile Hukuku, s. 469;
Nevzat Koç, “Türk Medenî Kanunundaki Düzenlemeler Işığında Vesayet Hukukuna Genel Bir
Bakış”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7/0, 2005, s. 99.
29
Velayet ve vesayet bir arada olmamaktadır. Velayet söz konusu ise vesayet
gündeme gelmeyecektir.166 Nitekim çocuklar için asıl olan velayettir. Vesayet ise
istisnadır.167 Türk Medeni Kanunu m. 404’e göre velayet altında olmayan her çocuğun
vesayet altına alınacağı düzenlenmiştir.
Küçük üzerindeki velayet anne babasının ölmesi ya da gaip olması, velayet
hakkının Türk Medeni Kanunu m. 348-350 hükümlerince anne ve babanın ikisinden
de kaldırılması yahut haklarında kısıtlama kararı verilmesi gibi nedenlerle sona
erebilir.168 Bu durumların varlığı halinde artık velayet altında olmadıkları için
küçüklere vasi atanır.
Türk Medeni Kanunu m. 404 gereği de görevleri esnasında küçüğe vasi
atanmasını gerektiren durumu öğrenen idarî makamlar, nüfus memurları, noterler ve
mahkemeler hemen harekete geçecek ve durumu vesayet makamına bildireceklerdir.
Türk Medeni Kanunu m. 470’e göre de küçük üzerindeki vesayet onun erginliğe
ulaşmasıyla son bulacaktır.
Vesayet konusunda çocuğun teslimi ancak çocuğun velayetinin kaldırılarak vasi
atanması durumunda yahut vesayetin kaldırılarak tekrar anne babaya veya evlat
edinene velayetin verilmesi durumunda gündeme gelir. Bu hallerde alınan ilamın
yerine getirilmesi Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A ve devamı maddelerine göre
istenecektir.
Yabancı Mahkeme İlamları
Yabancı mahkemeler tarafından verilen çocuk teslimi veya çocuk ile kişisel
ilişki kurulmasını içeren ilamların ülkemizde yerine getirilmesi istenebilir. Böyle bir
ilamın varlığı tek başına icra ettirilmesi açısından yeterli kabul edilmemektedir.169 Bu
durumlar için Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'da tanıma
ve tenfiz usulleri öngörülmüştür (m. 50, m. 58). Tanıma bir kararı kesin hüküm ve
166 Detaylı bilgi için bknz: Bilge Öztan, Medenî Hukuk’un Temel Kavramları, Yetkin Yayınları, Ankara
2020, s. 467-468.
167 Koç, “Türk Medenî Kanunundaki Düzenlemeler Işığında Vesayet Hukukuna Genel Bir Bakış”, s.
101.
168 Koç, “Türk Medenî Kanunundaki Düzenlemeler Işığında Vesayet Hukukuna Genel Bir Bakış”, s.
112-113.
169 Ahmet Cemal Ruhi, “Yabancı Ülke Mahkemelerinden Alınan Velayet Konusundaki İlamların
Türkiye’de Tenfizi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7/3-4, 2003, s. 730.
30
kesin delil etkisinden yararlandırırken, tenfiz ilamı o ülkede icra edilebilir hale
getirir.170
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin yabancı mahkeme
kararları, mevzuat hükümleri çerçevesinde tenfiz edilmiş olması durumunda Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/A ve devamı hükümlerice yerine getirilir.
2.3.2. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Tedbir
Kararlarının Kaynakları
İcra İflas Kanunu’nun mülga m. 25 ve devamı maddelerinde sadece ilamların
icrası düzenlenmekte, tedbir kararlarının icrasına ilişkin ise özel bir hüküm
öngörmemekteydi. Bu durum kimi sorun ve tartışmalara neden olmaktaydı.171 Kanun
koyucu bu sorunlara son vermek adına Çocuk Koruma Kanunu’ndaki yeni
düzenlemede çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya
tedbir kararı arasında fark olmadığı, ilamların da tedbir kararlarının da aynı usule bağlı
olarak yerine getirileceğine yer vermiştir.172
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A-1’e göre çocuk teslimi veya çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair aile mahkemeleri tarafından verilen ilam veya tedbir kararları,
bu kanunun dördüncü kısım hükümlerine göre yerine getirileceği düzenlenmiştir.
Buna göre aile mahkemeleri tarafından verilecek kararın ilam ya da tedbir olması,
kararın yerine getirilmesi açısından önemsizdir. Uygulamada ortaya çıkan sorunların
tamamen önüne geçecek mahiyette olmasa da bu düzenleme kanaatimizce
olumludur.173 Nitekim bu konudaki alınacak tedbirin hızla uygulanması, öncelikle
çocuğun üstün yararının korunmasına hizmet etmektedir. Keza bu konudaki gecikme
ve eksiklikler çocuğun anne yahut babası ile ilişkilerinin sınırlanmasına veya
kopmasına neden olarak çocuk açısından telafisi mümkün olmayan zararlara yol
170 Ergin Nomer, Devletler Hususi Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2017, s. 507; Aysel Çelikel ve
Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, Beta Basım Yayın, İstanbul 2017, s. 681.
171 Derya Belgin Güneş, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların ve Tedbir
Kararlarının Yerine Getirilmesi, Yetkin Yayınları, Ankara 2022, s. 35. Ancak İİK döneminde de ara
kararların aynı usulle yerine getirilebileceğini savunan görüşler de bulunmaktaydı. İbrahim Özbay,
“Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Muhalefet Edenlerin Cezalandırılması”, Bilkent Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Haluk Konuralp Anısına Armağan, C.II, Ankara 2009, s. 330.
172 Çağrı Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri
Hakkında İlk Tespitler”, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Bülteni, 2021,
https://law.khas.edu.tr/tr/cocuk-teslimi-ve-kisisel-iliski-cocuk-koruma-kanununun-yeni-hukumlerihakkinda-
ilk-tespitler (24.12.2021).
173 Nitekim sorunun esas kaynağı kanaatimizce İİK’nın eski uygulamsından ziyade TMK’nın velayeti
boşanmanın feri olarak düzenlemiş olmasıdır.
31
açabilecektir.
Aile mahkemelerince verilen tedbir kararlarının bazıları çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasını içermektedir. Uygulamada en çok karşılaşılan
konuya ilişkin tedbir kararları boşanma, ayrılık, butlan ve birlikte yaşama ara verilmesi
hallerinde görülmektedir.
Boşanma, Ayrılık ve Butlan Davaları Sırasında Verilen Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Tedbir Kararları
Boşanma, ayrılık ya da butlan davası açıldığında Türk Medeni Kanunu m. 169
gereği hakim çocuğun korunması amacıyla birtakım önlemleri re’sen alır.174 Bu
önlemlerden en önemlisi dava sonuçlanana kadar çocuğun eşlerden hangisinin yanında
kalacağıdır.175 Nitekim bahsi geçen davaların açılmasıyla eşlerin artık ayrı yaşama
hakları mevcuttur.176 Bu nedenle çocuğun durumunun belirlenmesi önemlidir.
Hakim çocuğun üstün yararını göz önünde bulundurarak, velayeti geçici olarak
eşlerden birine verir. Buna karar verirken eşlerin boşanmadaki kusuru önemsizdir.
Boşanmada kusuru olan eşe de çocuğun geçici velayeti verilebilir.177 Bu kapsamda
verilen karar diğer eşin velayet hakkının kaldırıldığı anlamına gelmemektedir.178
Hakim bu eşle çocuk arasında kararın kesinleşmesine kadar geçerli olacak şekilde
kişisel ilişkiyi düzenler. Türk Medeni Kanunu m. 169’a göre verilen bu karar ara karar
niteliğinde bir tedbir kararı olup, Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuk teslimi ve çocukla
kişisel ilişki kurulması hükümlerine göre yerine getirilir. Ancak çocuk bu süreçte
erginliğini kazanırsa bu konudaki tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Birlikte Yaşama Ara Verilmesi
Evlilik birliğinin korunması amacıyla alınabilecek önlemler kapsamında Türk
Medeni Kanunu m. 197’deki şartların gerçekleşmesi durumunda eşlerden her biri ayrı
yaşama hakkına sahiptir. Ayrıca mahkemeden birlikte yaşamaya ara verilmesine dair
karar da talep edebilir.179
174 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 101.
175 Hâkimin TMK m. 169’a göre alabileceği önlemler sınırlı değildir. Kanunda sayılan önlemler örnek
niteliğindedir.
176 Süleyman Topak, Boşanma Davalarında Yargılama Usulü, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2021, s. 353.
177 Ömer Uğur Gençcan, “Boşanma ve Velayet Hukukuna İlişkin Sorunlar”, Fasikül Hukuk Dergisi,
3/20, 2011, s. 6.
178 Öztan, Aile Hukuku, s. 757; Köprülü ve Kaneti, Aile Hukuku, s. 187.
179 Özer Taşkın, “Velayet Hakkının Kullanılması, Velayetin Değiştirilmesi”, s. 243.
32
Türk Medeni Kanunu m. 197/1’e göre “Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle
kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddî biçimde tehlikeye düştüğü
sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir”. Birlikte yaşama ara verilmesi Türk Medeni
Kanunu’nda bağımsız bir tedbir olarak düzenlenmiştir.180 Burada dikkat edilmesi
gereken nokta boşanma davasının açılmamış olmasıdır. Nitekim boşanma davası
açıldıktan sonra hâkim tarafından alınacak önlemler Türk Medeni Kanunu m. 169’da
düzenlenmiştir.181
Türk Medeni Kanunu m. 197/4 “Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim,
ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken
önlemleri alır.” hükmüne yer vermiştir. Buna göre Hakim, Türk Medeni Kanunu m.
336/2 uyarınca velayeti eşlerden birine verebileceği gibi, velayete ilişkin bir karar
vermeyip sadece çocuğun kiminle kalacağına da karar verebilir.182 Eşlerin bu konuda
talebi olmasa da hakim, çocuk ile anne ve baba arasındaki ilişkileri kendiliğinden
alacaktır.183 Bu halde hakim çocuğu yanında olmayan eş ile çocuk arasında kişisel
ilişkiyi düzenler.
Birlikte yaşama ara verilmesi kural olarak geçici mahiyette olması nedeniyle
verilen karar da geçici olup, eşlerin yeniden bir araya gelmesine kadar geçecek süre
için bir tedbir kararı mahiyetindedir. Ayrıca bu kapsamda verilen karar Çocuk Koruma
Kanunu’nun çocuk teslimine ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hükümlerine göre
yerine getirilir.
180 Canan Yılmaz, Türk ve İsviçre Medeni Kanunlarına Göre Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi, Adalet
Yayınevi, Ankara 2016, s. 9.
181 Eylül Can Köse, “TMK’nın 197. Maddesi Kapsamında Eşlerin Ayrı Yaşama Hakkı ve Hâkimin
Alacağı Önlemler”, TBB Dergisi, 133, 2017, s. 357.
182 Doktrinde, birlikte yaşamaya ara verilmesi durumunda velayetin eşlerden birine bırakılması
hususunda farklı görüşler mevcuttur. Bu görüşler için bknz: Görüşler için bkz. Emine Akyüz, Medeni
Kanun’a Göre Müşterek Hayatın Tatili, Ayrılık ve Boşanmada Çocuğun Korunması, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara 1983, s. 37. Kannatimizce çocuğun üstün yararı gerektiriyorsa
çocuğun velayetinin eşlerden birine verilmesinde bir engel bulunmamaktadır. Nitekim kanuni
düzenleme de bu şekildedir.
183 Özer Taşkın, “Velayet Hakkının Kullanılması, Velayetin Değiştirilmesi”, s. 243; Mardin, Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 244.
33
3. ÇOCUK TESLİMİ VE ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ
KURULMASINA DAİR İLAM VE TEDBİR
KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ USULÜ
3.1. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam veya
Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesinde Temel İlkeler
3.1.1. Çocuğun Üstün Yararının Korunması İlkesi
Çocuğun üstün yararının korunması çocuk hukukunun en temel ilkesidir.184 Bu
ilke her çocuğun hakkının en güçlü ve etkin şekilde hayata geçmesi için vardır. Ayrıca
çocuğun üstün yararının korunması ilkesi Anayasa m. 2’de hüküm altına alınan sosyal
devlet ilkesinin ve aile hukukunun temel ilkelerinden olan zayıfların korunması
ilkesinin bir tamamlayıcısıdır.185
Çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuk teslimi ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin
mahkeme kararlarında, bu kararların yerine getirilmesinde ve yine bu konuda
öngörülen yaptırımlarda çok önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim çoğu zaman anne ve
babasıyla birlikte büyüyen bir çocuğun anne ve babasının birlikte yaşamayacağı
olgusuyla karşılaşması durumu dikkate alındığında bu noktada verilecek her kararın,
yapılacak her işlemin çocuğun üstün yararı kapsamında olması çok önem
arzetmektedir.186 Örneğin kişisel ilişkinin ya da çocuk tesliminin çocuğun kişiliğine
zarar vercek şekilde uygulanması halinde çocuğun üstün yararı zedelenecektir.187
Çocuğun Üstün Yararının Korunması İlkesinin Pozitif Dayanakları
Çocuğun üstün yararı ilkesi hem ulusal hem de uluslararası alanda en temel
ilkedir. Anayasa’nın 41. maddesinin 2. fıkrasında “Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve
184 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 102; Emine Akyüz, “Çocuğun Güvenliği İlkesi Işığında Korunmaya
Muhtaç Çocuklar”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 24/2, Ankara 1991, s.
709; Seher Bagaç İçen, Yargıtay Kararları Işığında Türk Hukukunda Çocuğun Evlat Edinilmesinde
Üstün Yarar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2020, s. 3; Başak Baysal, “Çocuğun Üstün Yararı İlkesi ve Koruyucu Aile Kurumu”,
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8/95-96, s. 9. Yücel, Türk Medeni Hukukunda
Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve Çocuğun Soyadı, s. 13-14.
185 Ahmet Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Hukuk Araştırmaları Dergisi, 26/2, Aralık 2020, s. 1136.
186 Fatih Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri, Legal
Yayıncılık, Ankara 2019, s. 11.
187 Hayrunnisa Özdemir ve Ahmet Cemal Ruhi, Çocuk Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2019,
s. 6.
34
doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.” hükmüne yer vermiştir. 2010
değişikliği ile gelen bu hüküm önemli bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.188
Dolayısıyla çocuğun üstün yararının anayasal bir kavram olduğu söylenebilecektir.189
Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi de kararlarında bu ilkeye açıkça yer
vermektedir.190
Çocuk Koruma Kanunu’nun özü çocuğun üstün yararının korunmasıdır.191
Çocuk Koruma Kanunu, çocuğun üstün yararı ne gerektiriyorsa onu gerçekleştirmeyi
ve her halde çocuğun korunmasını esas alan bir kanundur. Çocuk Koruma Kanunu’nun
“Temel İlkeler” başlıklı dördüncü maddesi de yasanın uygulanmasında “çocuğun
yarar ve esenliğinin gözetilmesi” ilkesini temel olarak benimsemiştir. Yine Çocuk
Koruma Kanunu bir çok madde de “çocuğun menfaati” (ÇKK m. 8), “çocuğun yararı”
(ÇKK m. 31, 41) ve “çocuğun üstün yararı” (ÇKK m. 41/A, 41/B, 41/C) kavramlarına
yer vermiştir.
7343 Sayılı Kanun öncesinde çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına
ilişkin ilamların icrasını düzenleyen İcra İflas Kanunu’nun mülga 25, 25/a ve 25/b
maddelerinde açıkça yer verilmeyen çocuğun üstün yararı ifadesine; konunun Çocuk
Koruma Kanunu kapsamına alınmasıyla açıkça yer verilmiştir.192 Nitekim 7343 Sayılı
Kanun ile gelen yeni çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme
kararlarının yerine getirilmesi prosedürünün nihai ve temel amacı çocuğun üstün yararı
ilkesinin gerçekleşmesidir.193 Hem uluslarası metinlerde hem de Anayasa’da yer alan
188 Aydın İpek, “Çocuk Haklarının Gelişimi ve Karşılaştırmalı Olarak Anayasal Açıdan
Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 20/1, 2012, s. 167.
189 Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri, s. 16.
190 “Kanun’un genel gerekçesinde de belirtildiği üzere uluslararası mevzuatta, çocuklar hakkında hapis
veya para cezası verilmesinin en son çare olması gerektiği görüşü benimsenmiş ve çocukların
yararının her zaman üstün tutulması ilkesi kabul edilmiştir. Dolayısıyla terör ve terör amacı ile
işlenen suçları işleseler bile farklı konumda bulunan suça sürüklenen çocuklar bakımından, aynı
suçu işleyen reşit suçlular hakkında uygulanacak artırım maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına
karar verme hususu yasa koyucunun takdir yetkisi içinde olduğu ve yasa koyucunun suça sürüklenen
çocukların üstün yararını gözeterek bu takdir yetkisini kullandığı açıktır.” AYM, 15.03.2012 tarih
ve 2011/26 E., 2011/41 K. sayılı kararı (26.06.2012 tarihli 28335 sayılı Resmi Gazete); AYM,
29.01.2009 tarih ve 2005/124 E., 2009/13 K. sayılı kararı; AYM, 4/7/2022 tarihli 2018/27095
başvuru numaralı kararı.
191 Yücel, “Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı Bağlamında Çocuğun İradesi”, s. 128.
192 İİK’da bu ilkeye açıkça yer verilmemesi doktrinde de eleştrilimekte, konunun özellikle vurgulanması
gerektiği belirtilmekteydi. Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 93.
193 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 17.
35
bu ilkeye Çocuk Koruma Kanunu kapsamında açıkça yer verilmesi kanatimizce,
yapılan yeni düzenlemenin en olumlu yönüdür.
Türk Medeni Kanunu’nda da çocuğun üstün yararına ilişkin hükümlere yer
verilmiştir (TMK m. 182, 325, 337, 339, 346, 349). Ayrıca 7343 Sayılı Kanun’un 33
ve 34. maddeleriyle Türk Medeni Kanunu 182 ve 324. maddelerine ek fıkralar
eklenmiştir. Eklenen fıkralar kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerinin yerine
getirilmemesi durumunda velayetin değitirilmesi ile ilgilidir. Kanun koyucu burada da
açıkça “çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla” ibaresini eklemiştir. Bu
düzenlemeler de uluslarası ve iç hukuk düzenlemeleri ile uyumludur.194
Çocuğun üstün yararı kavramı Yönetmelikte de kendine açıkça yer bulmuştur.
Yönetmeliğin “Çocuğun üstün yararı” başlıklı 6. maddesinin ilk fıkrası konumuza
ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde çocuğun üstün yararının esas
alınacağını açıkça hüküm altına almıştır. Devamı fıkralarda ise çocuğun üstün
yararının korunması amacıyla bir takım düzenlemelere yer verilmiştir. Bu kapsamda
ikinci fıkraya göre mahkemece verilen kararlar yerine getirilirken görevli uzman yahut
öğretmenin çocuğun duygu durumunun gözetilmesi ve muhtemel çatışmalardan
mümkün olduğunca uzak tutulması maksadıyla mesleki müdahalelerde bulunacağı
düzenlenmiştir. Böylece bu işlemlerde görevli olan öğretmen ya da uzman görevini
yerine getirirken çocuğun duygusal durumunu göz önünde bulunduracak, olası
çatışmalardan çocuğu uzak tutacaktır.
Yönetmeliğin altıncı maddesinin dördüncü fıkrası da “çocukların örselenmesine
neden olabilecek eylemlerin önlenmesi amacıyla gerekli tedbirler alınır.”
düzenlemesiyle benzer bir hükme yer verilmiştir. Hak sahibi ile yükümlünün de
çocuğun üstün yararı ilkesine uygun davranacağı aynı yönetmelikte hüküm altına
alınmıştır (m. 6/5). Ayrıca çocuğun, hak sahibinin yahut yükümlünün menfaatleri ile
menfaatinin çatışması durumunda çocuğun üstün yararının öncelikli olacağı
yönetmelikte düzenleme altına alınmıştır (m. 6/6).195 Görüldüğü gibi Yönetmelikteki
194 Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri, s. 16.
195 Ancak bu husus düzenlenmeseydi dahi hak sahibi ya da yükümlünün menfaatinin çocuğun
menfaatiyle çatışması halinde çocuğun üstün yararının öncelikli olduğu açıktır. Yine de konunun
önemi ve hassaslığı düşünüldüğünde bu durumun açıkça düzenlenmesi ve hukuki koruma altına
alınması yerinde ve önemli olmuştur.
36
bu düzenlemelerin asıl amacı çocuğun üstün yararının korunması noktasında
toplanmaktadır.196
Çocuk haklarına gelince; çocuk hakları uluslarası hukukta gelişerek gelmiş, iç
hukuk mevzuatımız da bu gelişmişmeyi takip etmiştir. Türkiye’nin taraf olduğu
uluslarası sözleşmeler Anayasası’nın 90. maddesinin 5. fıkrası uyarınca Türk
Hukuku’nda bağlayıcıdır. Bu doğrultuda önceleri çocuğun yararı yahut iyiliği şeklinde
kendine kanunlarda yer bulan bu kavram ilk defa Çocuk Hakları Bildirgesi’nde197 ve
sonrasında ise bağlayıcı niteliğe de sahip şekilde Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’nde çocuğun yüksek yararı kavramına ve bir kurala evrilmiştir.198
Görüldüğü üzere Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, çocuğun
çıkarlarını korumada Çocuk Hakları Bildirgesi’nin ötesine geçmiştir.199 Artık bu
ilkenin modern dünyanın en büyük kazanımlarından biri olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin dört temel ilkesinden
biri200 olan çocuğun üstün yararının korunması ilkesini düzenleyen 3. maddenin ilk
fıkrasına göre “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari
makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün
faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.”.201 Bahsi geçen maddeyle özellikle
idari makamlar ve yargı organlarının çocukları ilgilendiren tüm faaliyetlerinde
çocuğun üstün yararının temel düşünce olduğunu hüküm altına almıştır.202 Bu ilke
çocuk haklarının uygulamaya geçmesi açısından, izlenmesi gerekli yaklaşımı
196 Yine Yönetmeliğin “Temel ilkeler” başlıklı 5. maddesinin son fıkrasında da çocuğun üstün yararının
korunması için hükümlere yer verilmiştir. Yönetmelikte üstün yarar kavramına yer verilen diğer
maddeler şöyledir: m. 10, 14, 20, 25, 28, 30, 36, 38, 39, 40. Çocuk haklarının en temel ilkesi kabul
edilen bu ilkeye yönetmelikte de sıklıkla yer verilmesi yerinde olmuştur.
197 Bu bildirge alanında ilk olması ve kendinden sonraki hukuki metinlere öncülük etmesi bakımından
da ayrıca önemlidir. Bildirgenin Türkçe metni için bknz: https://kdkcocuk.gov.tr
/anasayfa/contents/files/YasalDuzenlemeler/BM_cocuk_Haklari_Bildirisi.pdf
198 Ali Naim İnan, “Çocuk Hakları Beyannamesi İlkelerinin Türk Hukuk Sistemine Etkisi”, Ankara
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1/4, 1968, s. 207.
199 Özge Yücel, “Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı Bağlamında Çocuğun İradesi”, Ufuk Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 1/2, 2013, s. 125.
200 Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre diğer üç temel ilke ayrımcılık yasağı,
çocuğun yaşama ve gelişme hakkı ve çocuğun görüşlerinin alınması ve katılım hakkıdır. Bir ilkenin
sözleşmenin temel ilkesi olmasının en önemli sonucu, sözleşmenin diğer maddeleri yorumlanırken
temel ilkenin esas alınmasıdır. Yani bu dört temel hak sözleşmenin uygulanmasında birincil
meseledir.
201 Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi m. 3 de çocuğun üstün yararı ilkesinin ana
tanımı yapılmıştır. Ancak sözleşmenin sadece 3. maddesinde değil çeşitli diğer maddelerinde de bu
ilke vurgulanmaktadır: m. 9, m. 18, m. 20, m. 21, m. 37, m. 40.
202 Ömer Uğur Gençcan, Velayet Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2020, s. 104.
37
belirleyen şemsiye bir ilkedir.203 Ayrıca çocuğun üstün yararı ilkesi sözleşmenin
doğrudan hak doğurucu etki gösteren maddelerindendir. Dolayısyla iç hukukta
düzenleme olamasa dahi direkt uygulanabilir bir maddedir.
Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 2.1.
maddesinde de çocuğun üstün yararının korunması ilkesine yer verilmiştir. Buna göre
sözleşmenin amacı kısaca çocuğun yüksek yararı için katılım haklarını
geliştirmektir.204 Benzer şekilde pek çok uluslararası sözleşme çocuğun üstün yararı
ilkesine ilişkin düzenlemelere yer vermiştir.205 Benzer şekilde AİHM kararlarında da
sıklıkla bu ilkeye yer verilmektedir.206
Çocuğun Üstün Yararı Kavramının Anlamı
Çocuğun üstün yararı kavramının tanımı yapılmamıştır. Çocuğun üstün yararı
kavramının tam bir tanımının yapılmaması durumu bilinçlidir. Uygulamasının ve
uygulandığı coğrafyanın çok geniş olması, her çocuk ve her somut olay için üstün
yararın farklı olması, aile ve toplum yapılarının farklı olması, zamanla şartların
değişebileceği, çocukların bedensel ve ruhsal yapılarının farklı olması gibi
nedenlerden dolayı tanımının yapılmamasındaki tutum bilinçlidir.207
Çocuğun üstün yararının, soyut ve göreceli bir kavram olmasından kaynaklı
somut olayın gerekleri kapsamında belirlenmelidir.208 Zaten çocuğun üstün yararının
tanımlanması sadece hukuk biliminin değil; çocuk psikolojisi, pediatri, psikiyatri gibi
203 Thomas Hammarberg, “The Principle Of The Best Interests Of The Child – What It Means And
What It Demands From Adults”, CommDH/Speech(2008)10, 2008, https://rm.coe.int/16806da95d
(13.12.2021), s. 2, 4, 9.
204 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 29.
205 1959 tarihli Çocuk Hakları Bildirgesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair
Sözleşme’nin 5 ve 16. maddeleri, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’nin 14 Numaralı
Genel Yorumu gibi.
206 “Çocuğun üstün yararı her bir olayda değerlendirilmelidir.” (Neulinger ve Shuruk v. İsviçre, Büyük
Daire kararı, 6 Temmuz 2010, no. 41615/07); “Mahkemece çocuğun üstün yararına ‘büyük önem’
veya ‘özel önem’ atfedilmekte olup bu durum, ciddiyetine ve doğasına göre, ana-babanın
yararlarının önüne geçebilir.” (Şahin v. Almanya, Büyük Daire kararı, 8 Temmuz 2003, no.
30943/96).
207 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 37-38; Fulya Erlüle, “Çocuk İle Kişesel İlişki
Kurulması”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 16/3-4, 2010, s.
226; Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki Kurulması
ve Çocuğun Soyadı, s. 15.
208 Reyhan Tuhan Boz, “Fail-Mağdur Uzlaştırmasında Ayırt Etme Gücüne Sahip Çocuğun Katılım
Hakkı ve Kanunî Temsili”, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 3/2, 2021,
s. 749.
38
pek çok bilim dalının ortak çalışmasını gerektiren bir husustur.209 Ancak her ne kadar
tam bir tanımı yapılmamış olsa da çocuğun üstün yararı kavramıyla çocuğun kısa
vadeli ve dar yararının değil; geniş, gelecekte olan ve toplumsal yararının
kastedildiğinin söylenmesi hatalı olmayacaktır.210 Bu kapsamda üstün yarar kavramı,
çocuğun fiziksel, zihinsel, piskolojik, sosyal, kültürel, hukuki ve ekonomik anlamda
sağlıklı ve dengeli şekilde geliştirilmesi ve korunmasıdır.211 Nitekim çocukluk dönemi
bireyin sonraki dönemini etkileyen en önemli dönemdir.212
Çocuğun üstün yararı kavramı BM Komitesi’ne göre üç katmanlı bir
kavramdır.213 Buna göre çocuğun yüksek yararı kavramı temel bir hak214, hukuki bir
yorum ilkesi ve bir usul kuralıdır. Temel bir hak olarak mahkemeler önünde ileri
sürülebilir ve çocuklara ilişkin her kararda mutlaka gözetileceği güvence altındadır.
Çocuğun üstün yararı ilkesinin aynı anda hukuki yorum ilkesi olmasının doğal sonucu
yasal hükümlerin birden fazla yoruma açık olması halinde, çocuğun yüksek yararına
en uygun yorum seçilmelidir. Son olarak çocuğun yüksek yararı ilkesi bir usul kuralı
mahiyeti de göstermektedir. Usule ilişkin güvencelerle çocukların haklarını garanti
altına almaktadır.
Çocuğun üstün yararı kavramı ile ilgili olarak hem anayasal hem de yasal
mevzuatta farklı terimler kullanıldığı görülmektedir. Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi m. 3’de “çocuğun yararı”215, Anayasa m. 41’de “çocuğun yüksek
yararı”; Türk Medeni Kanunu m. 305’de, “küçüğün yararı”, m. 346’da, “çocuğun
menfaati”, Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A, 41/B ve 41/C maddelerinde “çocuğun
üstün yararı” olarak ifadeleri kullanılmaktadır. Özellikle üstün yarar ve yüksek yarar
209 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 18.
210 Güven, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s.28; Akyüz, Çocuk Hukuku, s.
54.
211 Özdemir ve Ruhi, Çocuk Hukuku, s. 23.
212 Hayati Hökelekli, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul 1993, s. 355.
213 BM Komitesi 14 No’lu Genel Yorum, para. 2.
214 Çocuğun üstün yararı ilkesinin bir hak olmayıp çocuk haklarının ne şekilde kullanılacağını gösteren
zorunlu bir klavuz olduğunu belirten görüşler de mevcuttur. Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki
Kurma Hakkı”, s. 1136. Ancak kanaatimizce doktrindeki görüşlerin hepsini kapsayan BM
Komitesi’ne göre üç katmanlı bir kavram görüşü daha isabetlidir.
215 Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde ise bu ilkenin özgün İngilizce metinindeki
karşılığı “best interests of the child” birebir şekilde çevirilirse “çocuğun en iyi yararları” biçiminde
tercüme edilebilir. Zeynep Hazar, “İnsan Hakları Çatışmalarının Çözümlenmesinde Çocuğun Üstün
Yararı İlkesinin İşlevi: Türk Anayasa Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Bir Değerlendirme”,
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 26/2, 2022, s. 652.
39
kavramlarının bir çok kez aynı anlama gelecek şekilde kullanıldığı görülmektedir.216
İç hukuk mevzuatımız da birlikteliğinin sağlanması adına anayasada da kulanılan
çocuğun yüksek yararı şeklindeki ortak ifadeye yer verilmesi mevcut hukuki
düzenlemeler karşısında kanaatimizce daha uygun olacaktır. Ancak çalışmamızda
mevzuatla uyum açısından Çocuk Koruma Kanunu’nda kullanılan “çocuğun üstün
yararı” ifadesi kullanılmıştır.
Çocuğun Üstün Yararının Tespit Edilmesi
Çocuğun üstün yararının korunması ilkesi, çocuklar hakkında verilecek her
kararda, tesis edilecek her işlemde ve yapılacak her türlü eylemde göz önünde
bulundurulmalıdır.217 Bu yüzden bu ilkenin her zaman değerlendirilmesi ve neyin
çocuğun üstün yararına uygun olup neyin olmadığının tespit edilmesi elzemdir.
Çocuğun üstün yararı kavramı somut olayın özelliklerine göre çocuk açısından
en iyinin ne olduğunun belirlenmesinde dikkate alınan bir klavuz, bir ölçüttür.218 Bu
nedenle ve tam bir tanımının yapılmamış olması sebebiyle somut olayın özelliklerine
göre hakimin yahut diğer uygulayıcıların takdir yetkisine bırakılmıştır.219 İlgili
216 Terminolojik farklılık nedeniyle, çocuğun üstün yararı kavramının çocukla ilgili tüm işlerde en üstün
düşünce mi yoksa temel (öncelikli) düşünce mi sorusunun akla gelmesine sebep olmuştur. Diğer
deyişle bu kullanım farklılığının, çocuğun yararının diğer tüm yararlardan üstün olduğu anlamına mı
gelecektir yoksa sadece çocuğun yararının önemli olduğunu vurgulama anlamına mı gelecektir?
Üstün yarar kavramındaki üstün kelimesi ilkeye kesin bir üstünlük anlamı katarken, yüksek yarar
kavramındaki yüksek kelimesi ilkeye öncelikli, ilk akla gelen düşünce anlamı katmaktadır. Öncelikli
olarak belirtmek gerekir ki bu farklı kullanımlar çocuğun üstün yararı kavramını
önemsizleştirmeyecektir. Ancak kanatimizce hukuki metinlerde geçen çocuğun yüksek yararı ve
çocuğun üstün yararı kavramlarının hepsi aynı anlama gelecek şekilde kullanılması teknik anlamda
doğru değildir. İlkeyi tam olarak ifade eden kavram, kanaatimizce çocuğun yüksek yararıdır.
Nitekim çocukla alakalı tüm işlerde göz önünde bulundurulması zorunlu olan bir ilke olsa dahi diğer
yararlardan otomatik bir üstünlük söz konusu değildir. Benzer yönde bknz: Memduh Cemil Şirin,
“Çocuğun Yararı Gözüyle Çocuğun Yüksek Yararı İlkesine Bakış”, Çocuk ve Medeniyet Dergisi,
4/8, 2019, s. 222. Nitekim Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin yazım sürecinde
de ülke temsilcilerinin çoğunluğu üstün ibaresine çocuğun yararı kavramına çok geniş anlam
yüklediği gerekçesiyle karşı çıkmıştır. Böylece çocuğun yararı, yarışan diğer menfaatlerden mutlak
şekilde üstün olmasa da diğer menfaatler arasından ilk göz önünde bulundurulması gerekli olan
mülahazadır. Şirin, “Çocuğun Yararı Gözüyle Çocuğun Yüksek Yararı İlkesine Bakış”, s. 221.
Ancak çocuğun üstün yararı ilkesi hukukun en üst ilkesi olduğu görüşünü savunanlar da
bulunmaktadır. Pınar Arslan, İlkokul Öğrencilerine Yönelik Öğrenci Hizmetleri Düzenleme ve
Uygulamalarının Çocuğun Yüksek Yararı Bakımından Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2018, s. 28. Mevcut hukuki metinler dikkate
alındığında çocuğun yararı en üstün yarardır diyemeyecek olsakta kanaatimizce çocuğun yararı en
üstün yarar olmalıdır. Bu doğrultuda kannatimizce olması gereken hukukta çocuğun yararı en üstün
yarar şeklinde konumlanmalıdır.
217 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 41; Gülçin Elçin Grassinger, “Çocuğun Menfaati
Gereği Çocukla İlgili Uyuşmazlıklarda Görüşünün Alınması Gereken Durumlar”, Prof. Dr. Rona
Serozan’a Armağan, İstanbul 2010, s. 823-824.
218 Yücel, “Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı Bağlamında Çocuğun İradesi”, s. 117.
219 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 54.
40
kişilerin ve hakimin bu konudaki takdir yetkisinin ölçütleri kanunda belirlenmiş
değildir. Bu kapsamda hakim ve diğer ilgililer, çocuğun üstün yararını tespit ederken
her somut olayın şartlarını o çocuk özelinde değerlendirecektir.
Her ne kadar çocuğun üstün yararı kavramının göreceliliği ve muğlaklığı,
hakimin yahut ilgili diğer kişilerin takdir yetkisini çok genişlettiği söylenebilirse de
takdir yetkisinin sınırsızlığından bahsedilemeyecektir.220 Örneğin çocuğun üstün
yararı değerlendirmesi yapılırken, uzmanların mütalaaları221 ve raporlar mahkeme için
önemli birer delil niteliğindedir.222 Hakimin takdir yetkisi sınırsız değildir ve hakimin
çocuğun üstün yararına ilişkin değerlendirmesi kanun yollarında denetime tabidir.223
Ayrıca çocuğun üstün yararının belirlenmesinde göz önüne alınabilecek bir takım
ölçütlerin bulunduğu söylenebilecektir. Bunlar en genel anlamda; çocuğun yararının
en iyi şekilde korunması, ilgili kişilerin dinlenilmesi, çocuğun sadece şimdiki değil
220 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 54-55.
221 4787 sayılı ve 9 Ocak 2003 tarihli Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine
Dair Kanun’un 7. Maddesi’ne göre aile mahkemesi önündeki dava ve işte esasa girmeden eşlerin ve
çocukların açısından söz konusu olabilecek sorunları tespit eder ve bunların sulh yolu ile çözülmesi
için gerekiyorsa uzmanlar yoluyla teşvik eder. Bu hususta detaylı bilgi için bknz: Birce Arslandoğan
Kurşuncu, Boşanma Davalarında Yargılama Usûlü, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007, s. 95-106; Aile Mahkemelerinde görev yapan
uzmanların hukuki statüsü konusunda bknz: İbrahim Özbay ve Fatih Aydemir, “Güncel Kazai
İçtihatlar Çerçevesinde Aile Mahkemelerinde Görev Yapan Uzmanların Hukuki Statüsü ve Reddi”,
Medenî Usûl ve İcra - İflâs Hukuku Dergisi, 16/46, 2020, s. 463 vd.
222 Ömer Uğur Gençcan, “HMK Sonrasında Velayetin Değiştirilmesi Davalarında Yargıtay
Uygulaması”, İzmir Barosu Dergisi, 80/1, 2015, s. 151; “Ortak çocuk ... 2017 doğumlu olup, dosyada
toplanan belgelerden viral ensefalit hastası olduğu ve zaman zaman nöbetler geçirdiği, tek psikolog
görüşünü içeren iki sosyal inceleme raporlarında da çocuğun sağlık durumu dikkate alınarak çocuk
ile baba arasında kişisel ilişkinin yatılı olmayacak şekilde kurulması gerektiğinin belirtildiği
anlaşılmaktadır. Velayet kendine verilmeyen eş, ortak çocukla kişisel ilişki kurma hakkına sahiptir
(TMK md. 182/1, 323). Ancak çocuğun mevcut rahatsızlığının yatılı kişisel ilişki düzenlenmesine
engel bir sonuca yol açıp açmayacağı, yatılı kişisel ilişki kurulmasının çocuğun sağlık durumunu
olumsuz etkilenip etkilenmeyeceği konusunun dosyada yeteri karar araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu ve çocuğun sağlık durumu dikkate alınarak, içinde çocuk hastalıkları ana bilim
dalından doktorlarında yer aldığı üniversite yada eğitim araştırma hastanesinden konuya ilişkin
heyet raporu alınmak sureti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile verilen
karar doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” Y. 2. HD., 29.09.2021 tarihli, 2021/7009 E.,
2021/6647 K. sayılı kararı, legalbank.net (24.01.2022).
223 “Somut olayda, yargılama sırasında alınan uzman raporuna itibar edilmeme gerekçesi
açıklanmaksızın, velayet davacı babaya verilmiştir. Oysa ki mahkeme kararlarında, karar verilen
konuya ilişkin tüm deliller birlikte tartışılıp, ret ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarla
bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur. Bu durumda,
mahkemece yapılması gereken, ret ve üstün tutma sebepleri karar yerinde gösterilerek,
ebeveynlerden hangisinin yanında kalmasının çocukların menfaatine olacağının tespit edilip
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı
gerektirmiştir.” Yargıtay 2. HD, 20.06.2018 tarihli, 2016/20430 E., 2018/7770 K. sayılı kararı,
legalbank.net (19.12.2021).
41
gelecekteki menfaatinin de gözetilmesi ve her ülkenin kendi gerçeklerinin göz önünde
tutulmasıdır.224
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki noktasında uygulamada bir çok ebeveyn,
çocukları üzerinden karşısındakine zarar verme gayretine düşmekte, ortak çocuk
üzerinden diğer eşi cezalandırmaya çalışmakta ve bunun gibi çocuğun yıprandığı pek
çok olaya sebebiyet vermektedir.225 Bu ebeveyne yabancılaşma sendromuna sebep
olmakta, bunun sonucu olarakta çocuk anne ya da babası ile kişisel ilişki kurmayı
reddetmekta, ona yabancılaşmaktadır.226 Böyle durumların varlığında şüphesiz ki en
önemli nokta çocuğun ve çocuğun üstün yararının korunmasıdır.227 Bu nedenle çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasındaki mahkeme kararlarının yerine
getirilmesine, diğer mahkeme kararlarının yerine getirilmesine nazaran daha hassas
davranılması ve çocuğun üstün yararı ilkesinin sürekli olarak gözetilmesi gereklidir.228
Ayrıca çocuğun üstün yararı ilkesini dikkate almak sadece yargı mercilerinin değil,
yasama ve yürütme erklerinin de ödevidir.229 İlke çocuğu ilgilendiren tüm kararlarda
idareye rehberlik etmelidir.230 Hukukta her zaman çocuğa öncelik verilmesi
gerekmektedir.231 Bu nedenle şüpheli veya çekişmeli her durumda çocuktan yana,
onun menfaatini koruyan çözümler tercih edilmelidir.232 Özellikle konumuzla ilgili
mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde etkin, doğru ve ciddi şekilde hareket
edilmesi gerekir.
224 Arslan, İlkokul Öğrencilerine Yönelik Öğrenci Hizmetleri Düzenleme ve Uygulamalarının Çocuğun
Yüksek Yararı Bakımından Değerlendirilmesi, s. 29.
225 Çocuğun boşanma süreci ve sonrasında çatışmanın ortasında kalması, anne ve babanın birbirini
kötülemesi, çocuğun aracı olarak kullanılması, taraf olmaya zorlanması olumsuz etkilenmelerine
sebep olmaktadır. Mert Geniş vd., “Boşanmanın Çocuklara Etkisi, Çocuğa Söylenmesi ve Ebeveyn
Yabancılaşması: Derleme Çalışması”, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Dergisi, 3/3, 2019, s. 191-192.
226 Erkut Erdoğan ve Tugay Kırşehirli, “Pandemi Sürecinde ve Öncesinde İnsan Hakları Açısından
Velayet Suistimali, Çocuk İcrası ve Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu”, Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu Akademik Dergisi , 4/7, 2021, s. 365; Ebeveyne yabancılaşma sendromu duygusal
tacizin ileri bir boyutudur. Bu sendrom hem mahkeme hem de sonraki süreçlerde profesyoneller
tarafından tespit edilmeli ve uygun müdahalelerde bulunulmalıdır. Erkut Erdoğan, “Duygusal
İstismar - Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu: Velayet Suistimalleri”, İslam Medeniyet Dergisi,
6/46, 2020, s. 69.
227 Erol Karaaslan, “Çocuk İçin Bir Bakış: Çocuğun Üstün Yararı ile Dinlenilme Hakkı Kavramlarının
AİHM ve İç Hukukumuzda Görünümü”, İstanbul Barosu Dergisi, 94/4, 2020, s. 79.
228 Ramazan Aslan vd., İcra İflas Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2020, s. 425; Y. 2. HD., 04.10.2021
tarihli, 2021/6575 E., 2021/6798 K. sayılı kararı, legalbank.net (24.01.2022).
229 Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve
Çocuğun Soyadı, s. 18.
230 Şirin, “Çocuğun Yararı Gözüyle Çocuğun Yüksek Yararı İlkesine Bakış”, s. 219.
231 Hasan Tahsin Fendoğlu, Çocuk Hakları Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2014, s. 79.
232 Serozan, Çocuk Hukuku, s. 162.
42
3.1.2. Çocuğun Dinlenilmesi İlkesi
Çocuğun dinlenilmesi ilkesi, diğer bir deyişle çocukların dinlenilme hakkı
çocuğun kendini etkileyecek kararlara dahil olmasını sağlamaktadır.233 Nitekim her
çocuğun görüşünü belirtme ve kendiyle ilgili konularda ciddiye alınma hakkı
mevcuttur.234 Bu hakkı güvence altına alan ilke ise çocuğun dinlenilmesi ilkesidir.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması sürecinin başından sonuna
kadar en önemli özne çocuktur. Yine bu süreçten en çok etkilenen de çocuk
olmaktadır. Dolayısıyla bu sürece etkin katılımı çocuğun dinlenilmesi ilkesiyle
sağlanmalıdır.
Çocuğun Dinlenilmesi İlkesinin Pozitif Dayanakları
Çocuğun dinlenilme ilkesine Anayasa’da açıkça yer verilmemiştir. Ancak
çocuğun üstün yararını tespit edebilmek için kural olarak çocuğun dinlenilmesi
gerekmektedir. Bu yüzden Anayasa m. 41/3’ün “Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve
doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.” hükmünde çocuğun
dinlenilmesi ilkesine dolaylı şekilde yer verildiği, bu sebeple çocuğun velayetinin
tevdiinde çocuğun dinlenilmesinin çocuğun anayasal bir hakkı olduğu sonucuna
varılır.235
Çocuğun dinlenilmesi ilkesine Çocuk Koruma Kanunu’nda yer verilmiştir.
Kanunun temel ilkelerinin düzenlendiği 4. maddesi, kanunun uygulanmasında
çocuğun katılım hakkının garanti altına alınması, çocuk ve ailesi bilgilendirilerek karar
sürecine katılımın sağlanması ilkelerinin gözetileceğini düzenlemiştir. Ancak
konumuza ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde çocuğun dinlenilmesine
ilişkin özel ve açık bir hüküm bulunmamaktadır. Buna karşılık Çocuk Koruma
Kanunu’nun uygulamasında çocuğun katılım hakkının güvence altına alınmasına ve
çocuğun üstün yararına yer verilmesi dikkate alındığında konumuz açısından çocuğun
dinlenilmesi ilkesinin uygulama alanı bulacağı açıktır. Nitekim Yönetmelik çocuğun
233 Ercüment Erbay, Çocuk Hakları, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul 2019, s. 32; Sultan Şahin ve Oğuz
Polat, “Türkiye’de ve Dünyadaki Gelişmiş Ülkelerde Çocuk Katılım Hakkı Algısının ve
Uygulamalarının Karşılaştırılması”, Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi, 4/1, 2012, s. 276.
234 Veli Duyan, Sosyal Hizmet ve Çocuk Hakları BM Sözleşmesi Profesyonel El Kitabı, Sosyal Hizmet
Uzmanları Derneği Genel Merkezi, Ankara 2004.
235 Bilge Öztan ve Fırat Öztan, “Boşanmada Velayetin Tevdii”, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 2/2, 2016, s. 475; Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 28.
43
dinlenilmesi kavramına yer vermiştir. Bu yönetmeliğin 6. maddesinin son fıkrası
“çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi göz önünde bulundurularak, çocuğun kendisini
ilgilendiren konularda görüş oluşturma ve bu görüşleri serbestçe ifade etme hakkı
gözetilir.” düzenlemesine yer verererek çocuğun dinlenmesi hususuna vurgu
yapmıştır.
Çocuğun dinlenilmesi konusunda Türk Medeni Kanunu’nda da bir takım
düzenlemeler bulunmaktadır.236 Ancak hukukumuzda bu konuya ilişkin
düzenlemelerin yeterli olmadığı düşüncesindeyiz.237 Öncelikle Türk Medeni
Kanunu’nda konuya ilikin genel bir hüküm bulunmamaktadır. Genel hüküm
bulunmaması dışında, mevcut hükümlerin de çocuğun doğrudan kendisini ilgilendiren
konularda görüşlerini serbestçe oluşturmasını ve kendisini ilgilendiren kararları
etkileme hakkını etkili bir biçiminde kullanabilmesini garanti altına aldığı
söylenemeyecektir.238
Çocuğun üstün yararı ilkesinde olduğu gibi çocuğun dinlenilmesi ilkesinin de
açıkça anayasal güvence altına alınması ve çocuğa ilişkin kanunlarda yer alması
gereklidir. Çünkü çocuklara özgü önemli temel hakları garanti altına alan bir
anayasanın varlığı çocukların aslında devletin ve toplumun geleceği oldukları bilincini
göstermektedir.239 Bu konuda belirtmek gerekir ki Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi hükümleri iç hukukumuz bakımından bağlayıcıdır ve doğrudan
uygulanabilir.240 Yargıtay da buna vurgu yapmakta ve kanunda konu açıkça
düzenlenmemiş olsa da Anayasa m. 90 gereği çocuğun görüşünün alınmamasını
bozma nedeni saymaktadır.241
236 Örn. TMK m. 339 gibi. Ancak bu düzenlemeler kanaatimizce yeterli değildir.
237 Benzer yönde bknz. Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif
Yükümlülükleri, s. 45; Adli Sistemde Çocuklar, s. 59.
238 Müberra Algan, Anayasa Hukukunda Çocuk Hakları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2020, s. 152-153.
239 Zafer Gören, “Çocukların Temel Haklarının Anayasal Garantisi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 11/22, 2012, s. 45.
240 “Çocuğun kendisi ile ilgili her konuda bilgilendirilmesi ve görüşünün alınması Türk Medeni Kanunu
çerçevesinde açık olarak düzenlenmemiş ise de Anayasanın 90. maddesi dikkate alındığında
uluslararası sözleşme hükümlerinin öncelikle uygulanması gerektiğinden açık hüküm olmasa dahi
iç hukukumuzda da çocuğun görüşünün alınması ilkesi benimsenmiştir.” YHGK, 21.02.2019 tarihli,
2018/1072 E., 2019/185 K. sayılı kararı www.sinerjimevzuat.com.tr, (07.09.2022).
241 Y. 2. HD., 23.06.2021 tarihli, 2021/3997 E., 2021/5234 K. sayılı kararı www.sinerjimevzuat.com.tr,
(28.08.2021); Y. 2. HD., 05.04.2021 tarihli, 2021/1151 E., 2021/2692 K. Sayılı kararı,
www.sinerjimevzuat.com.tr, (28.08.2021). Anayasa m 90/5 gereği uluslararası anlaşma temel hak
ve özgürlüklere dairse ve kanunlarla aynı hususta farklı düzenlemeler getiriyorsa uluslararası
anlaşmanın hükümleri esas alınacağına dair açıklamalar için bknz: Başlık 1.2.2.
44
Çocuğun görüşünü belirtme ve kendiyle ilgili konularda ciddiye alınma hakkı
aslında çocuğun kişilik hakkının doğal sonucu olmakla birlikte, ilk kez açıkça Çocuk
Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde tanınmıştır.242 Çocuk Haklarına
Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 12. maddesinde243 “Taraf Devletler,
görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun, kendini ilgilendiren her konuda
görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk
derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar.” şeklinde ifade
edilmiştir.244 Bu madde çocukların üstün yararlarının karara bağlandığı süreçlerde
çocukların güçlenmesine, söz sahibi olmasına hizmet etmektedir.245 Bu maddeye göre
hem çocukların görüşlerinin talebi bakımından hem de bu görüşlere gerekli olan
önemin ve ağırlığın verilmesi bakımından taraf devletler gerekli mekanizmaları
sağlamak yükümlülüğü altındadır.
Çocuğun üstün yararının korunması ilkesi gibi çocuğun dinlenilmesi ilkesi de
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin dört temel ilkesinden birisi
olup;246 Ve sözleşmedeki tüm haklar bu temel ilke ışığında yorumlanmalıdır.
Dolayısıyla taraf devletlerin Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde
ki tüm haklar açısından da bu ilkenin uygulanmasına çaba sarf etmeleri gereklidir.
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi m.12’de düzenlenen bu
hakkın iç hukuka etkili bir şekilde aktarılması gerekmektedir. Ayrıca bu hak usulen
uygulanması gerekli sıradan bir kural olarak değerlendirilmemelidir.247 Konunun bu
242 Çocuğun üstün yararı ilkesinden farklı olarak çocuğun dinlenilmesi ilkesine dair bir maddeye Çocuk
Hakları Bildirgesi’nde yer verilmemiştir.
243 Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi en fazla çekince konulan sözleşme olmasına
rağmen, sözleşmeye taraf olan devletlerden hiçbiri çocuğun dinlenilmesini düzenleyen 12. maddeye
çekince koymamıştır. Mehmet Semih Gemalmaz, Ulusüstü İnsan Hakları Hukuku Belgeleri, C.I,
Legal Kitabevi, İstanbul 2011, s. 723.
244 12. maddenin çocuğa tanıdığı bu hak, madde metninde hiç geçmemiş olmasına rağmen, genel olarak
doktrinde “katılım hakkı” olarak adlandırılmıştır. BM Komitesi 12 No’lu Genel Yorum’un 3.
paragrafında bu kavramsallaşmaya dair değerlendirmesini şu şekilde ifade etmiştir: “Sözleşme’nin
1989 yılında kabul edilmesinden bu yana, Madde 12’nin uygulamasını desteklemeye yönelik
mevzuat, politika ve metodolojilerin geliştirilmesinde yerel, ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde
kayda değer bir ilerleme yaşanmıştır. Son yıllarda, geniş bir şekilde “katılım” olarak
kavramsallaştırılan yaygın bir uygulama ortaya çıkmışsa da, bu terimin kendisi Madde 12 metninde
geçmemektedir. Bu terim evrimleşmiş ve bugün yaygın olarak, … kullanılmaktadır.” Ancak
çalışmamızın içeriği de dikkate alındığında, çocuğun özel yaşamındaki tüm alanları da kapsayan
geniş anlamdaki katılım hakkı başlığı yerine konumuzu ilgilendiren yönüyle “çocuğun dinlenmesi”
başlığı altında incelenmesi uygun görülmüştür.
245 Feyza Coşkun Çuvaloğlu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Sisteminde Medeni Yargılamada
Çocuğun Katılım Hakkı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2019, s. 10.
246 Bknz: dipnot 184.
247 Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri, s. 51.
45
önemi göz önünde bulundurulduğunda, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde görev yapacak tüm
kişilere “çocuğun dinlenilme hakkı” ile ilgili eğitimler verilmesi gerekir.
Tarafı olduğumuz Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa
Sözleşmesi’nin 3 ve 6. maddeleri de yeterli idrak gücüne sahip çocuğun ifade edeceği
görüşe önem verilmesini vurgulamıştır. Buna göre bu sözleşme de çocuğun dinlenilme
hakkını koruyan bir diğer sözleşmedir.248 Bu durum çocukların hakların öznesi ve
birey olmalarının bir sonucudur.249 Diğer bir ifadeyle çocukların yalnızca yetişkin
korumasına ihtiyacı olan canlılar değil kendi haklarının öznesi olduklarının kabulü
çocukların dinlenilme ilkesini beraberinde getirmiştir.
Çocuğun Dinlenilmesinin Anlamı
Çocuğun dinlenilme hakkı öğretide “katılım hakkı”, “çocuğun görüşünün
alınması hakkı” şeklinde de ifade edilmektedir.250 Çocuğun dinlenilmesi görüşlerini
oluşturma yeteneği olan çocuğun kendisiyle ilgili tüm konularda görüşlerini özgürce
ifade etme hakkını ifade etmektedir.251
Çocuğun dinlenilmesi, çocuğun üstün yararının gerçekleşmesine hizmet eden ve
onu tamamlayan bir ilkedir. Öyle ki çocuğun üstün yararı ilkesinin gerçekleşmesindeki
en önemli vasıtalardan biri çocuğun dinlenilmesi ilkesidir. Ancak çocuğun dinlenilme
hakkını sağlanmasında en büyük engellerden birisi yetişkinlerin çocukların üstün
yararı için en iyisini bildiğini düşünmeleridir. Böylece çocuğun dinlenilmesi gereksiz
görülmektedir. Bu yüzden Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’nin 14 No’lu
Genel Yorumunun 43. paragrafında bu hususun önemi vurgulanmıştır.252 BM
248 Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin
Avrupa Sözleşmesi haricinde çocuğun dinlenilme hakkına; Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki
Yönlerine Dair Sözleşme’de, Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi’nde, Afrika Çocuk Hakları ve
Esenliği Şartı’nda, Çocukların Evlat Edinilmesine Daiz Gözden Geçirilmiş Avrupa Sözleşmesi’nde
de yer verilmiştir.
249 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 60.
250 Coşkun Çuvaloğlu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Sisteminde Medeni Yargılamada Çocuğun
Katılım Hakkı, s. 1.
251 Canan Yılmaz, “Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması”, Milletlerarası Hukuk
ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 35/1, 2015, s. 113.
252 “Çocuğun yüksek yararının değerlendirilmesi, çocuğun görüşlerini serbestçe ifade edebilme ve
kendisini etkileyen tüm meselelerde bu görüşlere gerekli ağırlığın tanınması hakkına da yer
vermelidir. Bu husus, aynı zamanda madde 3 paragraf 1 ile madde 12 arasındaki kopmaz bağlara
işaret eden Komite’nin 12 sayılı genel yorumunda da dile getirilmiştir. Bu iki maddenin birbirini
tamamlayıcı rolü vardır: ilki çocuğun yüksek yararının gerçekleşmesini amaçlarken diğeri yüksek
yararlarının değerlendirilmesi dâhil olmak üzre kendilerini etkileyen her konuda çocukların
görüşlerinin alınmasındaki ve çocukların bu kararlara dahil edilmelerindeki yöntemi ortaya koyar.
12. Maddede belirtilenler yerine getirilmedikçe Madde 3 paragraf 1 doğru olarak uygulanamaz.
46
Komitesi, Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 12. maddesinde
belirtilen çocuğun dinlenilme hakkının yerine getirilmediği müddetçe, aynı
sözleşmenin 3. maddesinde hüküm altına alınan çocuğun yüksek yararının doğru
olarak uygulanamayacağını belirtmiştir. Çocuğun üstün yararının ne olduğu
yetişkinlerce belirlense de bu belirlemede çocuğun düşüncesi, isteği, ihtiyaçları
dikkate alınmalıdır.253 Aksi halde belirlenen üstün yarar gerçekten çocuk için üstün
yarar olmayabilir. Çocuk dinlenilmeden, iradesi belirlenmeden varsayımsal hareket
edilmesi çoğu zaman bizi çocuğun gerçek üstün yararına götürmeyecektir.
Komite ayrıca 12 No’lu Genel Yorum’unda ise çocuğun katılım ve kendini ifade
etme hakkının, diğer ifadeyle çocuğun dinlenilme hakkının sadece bir hak olmayıp
tüm diğer hakların yorumlanmasında ve uygulanmasında da göz önüne alınması
gerektiğine dikkat çekmiştir.254
Çocuğun dinlenilme hakkı çocuğun yalnızca dinlenilmesini değil, çocuğun
belirttiği görüşlerin dikkate alınmasını da kapsamaktadır. Bu husus ayrıca
demokrasinin temel prensiplerinden olan katılımcılığında doğal sonucudur.255 Ancak
çocuğun tüm görüşlerinin yerine getirileceği anlamına da gelmemektedir. Çocuğun
dinlenilme hakkında önemli olan çocuğun iradesinin ortaya konulması ve bu iradenin
çocuğun üstün yararına uygun olup olmadığının değerlendirilmesidir.256 Çocuğun
dinlenilme hakkı, çocuk dinlenildikten sonra çocuğun görüşünün mutlak suretle yerine
Benzer biçimde, madde 3 paragraf 1, yaşamlarını etkileyecek tüm kararlarda çocukların temel
rolünü vurgulayarak madde 12’nin işlevselliğini pekiştirir. BM Komitesi 14 No’lu Genel Yorum,
para. 43.
253 Yılmaz, “Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması”, s. 111-112.
254 BM Komitesi 12 No’lu Genel Yorum, para. 2.
255 Emine Akyüz, “Çocuk Hakları Sözleşmesinin Temel İlkeleri Işığında Çocuğun Eğitim Hakkı”, Milli
Eğitim Dergisi, 151, 2001, s. 14.
256 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 35; “Somut
olayda; ilk derece mahkemesince aldırılan 01.07.2020 tarihli sosyal inceleme raporunda, çocuğun
uzmana babası ile kalmak istediğini beyan ettiği, her iki ebeveynine yönelik olumlu duygularının
olduğu, anne ile arasındaki duygusal bağın ise sınırlı olup bu yönde anne ve küçüğe danışmanlık
tedbiri uygulanmasının faydalı olacağı, annenin müşterek çocuğu ihmal ve fiziksel istismar içerir
davranışları olduğunu destekleyecek bir bulguya dosya kapsamından rastlanmadığı, bu nedenle
velayetin anneye verilmesinin küçüğün menfaatine olacağı belirtilmiş ise de her iki ebeveynin de
küçüğe yönelik olumsuz tavır ve davranışlarının bulunmadığı, küçüğün her iki ebeveyni ile de olumlu
ilişkiler içerisinde olduğu, dava tarihi itibariyle ve halen davalı baba ile birlikte yaşadığı, alıştığı
bir düzeninin bulunduğu, abileri ile de arasının iyi olduğu, idrak çağındaki çocuğun gerek uzman
karşısında gerekse duruşmada alınan beyanında babası ile kalmak istediğini belirttiği, bu durumda
dosyada, idrak çağındaki çocuğun beyanının esas alınmamasını gerektirir somut bir delilin
bulunmadığı da gözetilerek idrak çağındaki küçüğün velayetinin davalı babaya verilmesine karar
verilmesi gerekirken, … bozmayı gerektirmiştir.” Y. 2. HD., 14.09.2021 tarihli, 2021/4855 E.,
2021/6032 K. sayılı kararı. legalbank.net, (24.01.2022).
47
getirileceği şeklinde yorumlanamaz.257 Bazı hallerde çocuğun üstün yararı, çocuğun
görüşünün aksi yönünde bir karar verilmesini gerektirebilir.258 Çocuğun
deneyimsizliği ve yaşı sebebiyle ortaya koyduğu görüşü gerçekte olan menfaatiyle
örtüşmeyebilir.259 Bu nedenle hakim çocuğun beyanı ile bağlı değildir. Hakim
çocuğun açıkladığı görüşü gerçekçi bulmadığı, çocuğun üstün yararına uymadığı
kanaatine varırsa çocuğun görüşünün hilafına karar verebilecektir. Nitekim çocuğun
dinlenilme hakkı, çocuğu karar veren konumuna getirmemekte, verilecek kararı
etkileyen konumuna getirmektedir.260
Çocuğun Dinlenilmesinde Önemli Olan Hususlar
Çocukların katılım haklarının sağlanması, üstün yararlarının tespiti için çocuğun
dinlenmesinde bir takım önemli hususlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki her çocuğun
dinlenilmesinin zorunlu olup olmadığıdır. Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 12. maddesine göre taraf devletler “kendi görüşlerini oluşturma
yeteneğine sahip” çocuklara görüşlerini ifade etme hakkını tanımakla yükümlüdür.261
Görüldüğü gibi Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi çocuğun
dinlenilmesi için yaş sınırı belirlememiştir. Ancak BM Komitesi her çocuğun kendi
görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip olduğu varsayımından hareketle tüm
çocukların bu hakka sahip olduğunu belirtmektedir.262
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 12. maddesinin amacı,
hakkın kullanılmasına sınırlama getirmek olmadığı gibi; komitenin amacı da kendi
görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip olmayan çocukların görüşlerinin esas alınması
da değildir. Buradaki temel amaç çocuğun dinlenilme hakkının keyfi biçimde
sınırlandırılmasına gerekçe teşkil etmesine engel olmaktır.263 Nitekim komite, taraf
257 “Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine de karar verilmesi mümkündür.”
Y. 2. HD., 30.09.2021 tarihli, 2021/7489 E., 2021/6746 K. sayılı kararı. legalbank.net, (24.01.2022).
258 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 40.
259 Coşkun Çuvaloğlu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Sisteminde Medeni Yargılamada Çocuğun
Katılım Hakkı, s. 44.
260 Krappmann, “The Weight of the Child’s View”, s. 507-508.
261 Ekiz, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi Kapsamında Çocuğun Katılım Hakkı”, s. 205.
262 “Kendi görüşlerini yaşça daha büyük çocuklar kadar dile getiremeseler ve kendilerini onlar kadar
temsil edemeseler bile bebekler ve yaşça küçük çocuklar kendi yararlarının değerlendirilmesi
açısından diğer tüm çocuklarla aynı haklara sahiptir. Devletler, bu çocukların yüksek yararının
değerlendirilmesi için, mümkün olduğunca temsil edilme de dâhil olmak üzere gerekli düzenlemeleri
yapmalıdırlar; aynı durum, görüş ifade edemeyecek konumda olan ya da ifade etmek istemeyen
çocuklar için de geçerlilik taşır.” BM Komitesi 14 No’lu Genel Yorum, para. 44.
263 “Taraf Devletler “görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip” her çocuğun dinlenilme hakkını tanırlar.
Bu ifade bir sınırlama olarak değil, bilakis Taraf Devletler’in çocuğun özerk bir görüş oluşturabilme
48
devletlere, iç hukuk mevzuatında ve uygulamada çocuğun dinlenilmesini kısıtlayacak
bir yaş sınırı belirlememe çağrısında bulunmuştur.264 Nitekim çocuklar dilsel
gelişimini tamamlamadığında dahi duygularını ağlayarak, jestleriyle, mimikleriyle,
bedensel tepkileriyle, oyun oynayarak ve benzeri şekilde ifade eder.265 Ancak hemen
belirtilmelidir ki çocuğun görüşleri, büyüyüp olgunlaştıkça yüksek yararının
değerlendirilmesinde daha fazla önem kazanacaktır.266 Kanatimizce buradaki ölçüt
ayırt etme gücü değildir.267 Bu nedenle ayırt etme gücünün varlığı aranmaksızın
görüşlerini az ya da çok oluşturabilen tüm çocukların, kendisiyle ilgili kararlara
katılımı sağlanmalıdır.268
Çocuğun dinlenilmesi noktasında belirli bir yaş sınırı konulmaması gerekir.269
Ancak bu her olayda her durumda çocuğun görüşünün alınmasının zorunlu olduğu
anlamına gelmez. Çocuğun görüşünün alınması ancak onun üstün yararına hizmet
ettiği sürece zorunlu kabul edilmelidir.270
Diğer bir husus ise mahkemenin çocuğu nasıl dinlemesi gerektiğidir. Hakimin
çocuğu doğrudan dinlemesi zorunlu değildir. Hatta bazı durumlarda çocuğun
mahkeme huzuruna çıkarılması onun üstün yararına aykırı dahi olabilir. Dolayısıyla
bir uzman aracılığıyla çocuğun görüşleri alınıp rapor mahkemeye sunulabilir.271
yeteneğini mümkün mertebe değerlendirmesini gerektiren bir yükümlülük olarak görülmelidir. Bu,
Taraf Devletler’in bir çocuğun kendi görüşlerini ifade etme yeteneğine sahip olmadığı varsayımıyla
yola çıkamayacağı anlamına gelmektedir. Aksine, Taraf Devletler bir çocuğun kendi görüşlerini
oluşturma yeteneğine sahip olduğunu varsaymalı ve çocuğun bu görüşleri ifade etme hakkına sahip
olduğunu kabul etmelidir; çocuğun önce yeteneğini kanıtlaması zorunluluğu yoktur.” BM Komitesi
12 No’lu Genel Yorum, para. 20.
264 Ekiz, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi Kapsamında Çocuğun Katılım Hakkı”, s. 205.
265 Lothar Krappmann, “The Weight of the Child’s View”, International Journal of Children’s Rights,
Number 18, 2010, s. 507; Farklı iletişim yolları için bknz: Haluk Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk
Ailede Çocuk Eğitimi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1986, s. 123 vd.
266 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 40.
267 Karşıt görüş için bknz: Elçin Grassinger, “Çocuğun Menfaati Gereği Çocukla İlgili Uyuşmazlıklarda
Görüşünün Alınması Gereken Durumlar”, s. 839.
268 Benzer yönde; Yücel, “Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı Bağlamında Çocuğun İradesi”, s. 134.
269 Öğretide çocuğun dinlenilmesinde yaş sınırı öngören görüşler de mevcuttur. “İdrak yaşı, çocuğa
göre değişiklik göstermekle birlikte, sekiz yaşından itibaren kendisini ilgilendiren konularda
çocuğun görüşü alınmalıdır.” Karaaslan, “Çocuk İçin Bir Bakış: Çocuğun Üstün Yararı ile
Dinlenilme Hakkı Kavramlarının AİHM ve İç Hukukumuzda Görünümü”, s. 101-102.
270 Elçin Grassinger, “Çocuğun Menfaati Gereği Çocukla İlgili Uyuşmazlıklarda Görüşünün Alınması
Gereken Durumlar”, s. 844.
271 “Hâl böyle olunca; yerel mahkemece idrak çağında olan küçüğün velâyet konusundaki görüşü bu
alanda eğitim görmüş uzman pedagoglar tarafından alındığından aynı hususta mahkemece yeniden
görüşünün alınmasına gerek bulunmadığına ilişkin olarak verilen direnme kararı yerindedir.”
YHGK, 21.02.2019 tarihli, 2018/1072 E., 2019/185 K. sayılı kararı www.sinerjimevzuat.com.tr,
(07.09.2022).
49
Uygulamada çocuğun dinlenilmesi ilkesi çocuğun her durumda mahkemede
dinlenmesi gibi algılanmakta, bu ısrar kimi zaman çocuğun üstün yararı ile çelişmektedir.
Çocuğun uygun olmayan ortam yahut koşullarda dinlenmesi ya da görüşlerini açıklamak
istemeyen çocuğun zorlanması çocuğu yıpratacaktır. Bu nedenle bu hususta adli ve idari
merciler son derece hassas olmalı, çocuğun üstün yararı gözetilmeli ve çocuğun
dinlenilme hakkı da çocuğun beyanda bulunma sorumluluğuna çevrilmemelidir. Çocuğun
yararına olan bir ilke çocuk haklarının hilafına kullanılmamalıdır.
Çocuğun dinlenmesi ilkesi, çocuğa görüşlerini açıklama hakkı vermektedir.
Buna göre bu bir hak olup, çocuğa yükümlülük getirmemektedir. Bu nedenle çocuk
görüşlerini açıklama konusunda serbesttir ve görüşlerini açıklamaya zorlanamaz.272
Bu hak bünyesinde sessiz kalma hakkını da içermektedir.273 Dolayısıyla çocuğun
görüşünün zorla alınması gibi bir durum söz konusu olamaz. Örneğin velayete ilişkin
olarak çocuğun anne ya da babasını seçmeye zorlanması, çocuğun suçluluk duymasına,
kararının ağırlığı altında ezilmesine neden olabilir.
Hakim çocuğun görüşlerini özgürce ifade etmesini sağlamalıdır. Buna göre
çocuğun görüşleri kendisine ait görüşler olmalıdır. Bir başka deyişle çocuğun, anne
veya babasının yahut başka kişilerin etkisi altında kalmadan görüşlerini ifade etmesi
gerekir. Aksi halde çocuğun dinlenilmesi ilkesinin uygulandığından
bahsedilemeyecektir. Nitekim çocuğun dinlenilme hakkı da başkalarının değil
kendisinin görüşlerini ifade etmesini kapsamaktadır. Bu nedenle çocuğun dinlenildiği
her durumda bu hususa dikkat etmek gereklidir. Bunun içinde çocuğun kendini
güvende hissedebileceği bir ortam yaratılmalı, çocuğun manipüle edilmesinin önüne
geçilmeli, çocuğun üzerindeki etki ve baskı tamamen kaldırılmalıdır.274
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasında çocuğun dinlenilmesi hakkı
mahkeme kararlarına da yansıyan önemli bir konudur.275 Nitekim çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kararı verilirken mahkeme çocuğu dinlemeli ve isteklerini dikkate
almalıdır.276 Ancak bu sayede çocuk kendisi için çok önem arzeden bir sürece müdahil
olabilecek, etki edebilecektir.
272 Grassinger, Türk Medeni Kanunda Yer Alan Velayet Hükümleri Kapsamında Küçüğün Kişi
Varlığının Korunması İçin Alınacak Tedbirler, s. 839.
273 Ekiz, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi Kapsamında Çocuğun Katılım Hakkı”, s. 208.
274 Şahin ve Polat, “Türkiye’de ve Dünyadaki Gelişmiş Ülkelerde Çocuk Katılım Hakkı Algısının ve
Uygulamalarının Karşılaştırılması”, s. 280.
275 Y. 2. HD., 20.1.2021 tarihli, 2020/6360 E., 2021/431 K. sayılı kararı, kazanci.com.tr, (15.10.2021).
276 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 207.
50
Burada önemli bir husus ise, çocuğun dinlenilmesi hakkının yine çocuk için çok
önemli olan, doğrudan kendini ilgilendiren çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair kararların yerine getirilmesinde uygulanmasıdır. İcra ve İflas
Kanunu’nun eski uygulaması döneminde Yargıtay çocuğun anne babası ile kişisel
ilişki kurulmasına sadece mahkemenin karar verebileceğinden bahisle icra
müdürlüğünün çocuğun psikolojisinin olumsuz etkileneceği yönündeki uzman
görüşüne itibar edip kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi
durumunu kanuna aykırı bulmaktaydı.277 Bu yaklaşım çocuğun dinlenilmesi ilkesiyle
ve doğal olarak çocuğun üstün yararı ilkesiyle bağdaşmamaktaydı.278 Nitekim çocuğun
dinlenilme ilkesi ona verilen değerin görünür olduğu bir ilkedir.279 Her ne kadar bu
aşamadan önce mahkemeler bu konuda ilam verirken kural olarak çocuğu dinleyip,
çocuğun üstün yararına uygun bir karar vermiş olsalar da, bu kararların yerine
getirilmesinde de kural olarak çocuk dinlenilmelidir. Bu kararların yerine
getirilmesinde işlemin çocukta travma yaratabileceği hususu göz önünde
bulundurulmalı, çocuğun görüş ve isteği tamamiyle göz ardı edilmemelidir. Nitekim
anne babanın ebeveynlik iç güdülerinin tatmin edilmesinden ziyade çocuğun üstün
yararı çok daha önemlidir. Bu noktada çocuğun dinlenmesi hakkı geniş yorumlanmalı
ve çocuğun üstün yararına uygun olarak dinlenilme hakkı çocuk teslimi ve çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde de yerine
getirilmelidir.
Çocuk Koruma Kanunu’nun temel ilkelerinin düzenlendiği 4. maddesi de,
kanunun uygulanmasında çocuğun katılım hakkının garanti altına alınması, çocuk ve
ailesi bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine katılımlarının sağlanması ilkelerinin
gözetileceğini hüküm altına almıştır. Dolayısıyla çocuk teslimine veya çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararları, çocuğun üstün yararı esas alınarak,
uzmanlar vasıtasıyla yerine getirilecektir. Çocuğun dinlenilmesi ilkesi çocuğun üstün
277 Y. 12. HD, 09.06.2009 tarihli, 2009/9318 E., 2009/12326 K. sayılı kararı, Hasan Özkan, İcra ve İflas
Davaları ve Tatbikatı İlamların İcrası, Legal Yayıncılık, İstanbul 2013, s. 101-103.
278 Benzer yönde: Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası,
s. 76; Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 58; Ömer Mavi, “İcra Takibiyle
Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasının Sebepleri, İcrada Uzmanın Rolü ve Çocuğun Durumu”, Türkiye
Barolar Birliği Dergisi, 20/74, 2017, s. 276; Sera Reyhani Yüksel, “Üçüncü Kişilerin Çocukla
Kişisel İlişki Kurulmasını İsteme Hakkı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk
Araştırmaları Dergisi, 25/2, 2019, s. 1554.
279 Ercüment Erbay, “Çocukların Katılım Hakkı Üzerine Bir Türkiye Değerlendirmesi”, İnsan ve
Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2/1, 2013, s. 38.
51
yararının gerçekleşmesine hizmet eden ve onu tamalayan bir ilkedir. Bu nedenle
çocuğun üstün yararı esas alınarak bu işlem yerine getirilecekse çocuğun dinlenilmesi
elzemdir. Çocuğun kişisel ilişki kurulmasını reddetmesi halinde çocuğu hiç
dinlemeden buna zorlamak hem çocuğun dinlenilme hakkını hem de çocuğun üstün
yararı ilkesini ihlal edecektir.280
Yönetmeliğin 6. maddesinin son fıkrası “çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi göz
önünde bulundurularak, çocuğun kendisini ilgilendiren konularda görüş oluşturma ve
bu görüşleri serbestçe ifade etme hakkı gözetilir.” düzenlemesine yer verererek
çocuğun dinlenmesi hususuna vurgu yapmıştır. Yönetmelik çocuk teslimi ve çocukla
kişisel ilişki kararının yerine getirilmesinde belirli bir yaş sınırı öngörmemiş, çocuğun
yaşı ve gelişim düzeyi göz önünde bulundurularak çocuğun dinlenilme hakkının
gözetilmesinin gerekliliğini düzenlemiştir. Bu yerinde bir düzenleme olmuştur.
Nitekim çocuğun anlama düzeyi her daim yaşı ile bağlantılı olmamaktadır.281
Yönetmeliğin 6. maddesinin üçüncü fıkrasında çocuğun üstün yararı ve çocuğun
dinlenilmesi kapsamında önemli bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemeye
göre “çocuklar yapılacak iş ve işlemler hakkında gelişim düzeylerine uygun şekilde
bilgilendirilir.”. Bu düzenleme çocuğun üstün yararı açısından çok önemli bir
düzenleme olup yönetmelik kapsamında bu düzenlemeye yer verilmesi kanaatimizce
önemlidir. Nitekim bir bireyin bir konuda karar verebilmesi için öncelikle konuya
ilişkin bilgi sahibi olması gerekir. Dolayısıyla konuya ilişkin ne kadar çok ve anlaşılır
bilgi sahibi olunursa verilecek karar da o kadar isabetli olacaktır.282
Uygulamada çocuğun görüşü alınırken bilgilendirme yapılıp yapılmadığı,
yapıldıysa ne kadar ve ne şekilde yapıldığı gibi hususlara kararlarda yeterince
değinilmemektedir. Bu bakımdan Yönetmeliğin hüküm altına aldığı husus yerinde
olmuştur. Ancak burada cevaplanması gereken önemli bir husus da, çocukların konu
hakkında bilgilendirilmesi için hangi ölçüde kavrayışa sahip olmaları gerektiğidir.
Yönetmelik gelişim düzeylerine uygun şekilde bilgilendirme yapılacağını
düzenlemiştir. Bu nedenle çocuğun konuya ilişkin her şeyi etraflıca anlayabilmesi şart
olmamalıdır. Çocukların kendilerini etkileyecek meseleyi her yönüyle bilmesi şart
280 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 22.
281 Yılmaz, “Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması”, s. 111-112.
282 Necati Şükrü Bayramoğlu, “Mirasçıların Bilgilendirme Yükümlülükleri”, Erciyes Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 16/2, 2021, s. 194.
52
değildir. Kanaatimizce çocuğun konuyu kavrayacak kadar bilgiye sahip olması
yeterlidir. Nitekim çocuğun dinlenilme hakkı doğrudan görüşlerinin uygulanması
anlamına gelmemektedir.283 Dolayısıyla bu hakkı dar yorumlamamak gereklidir.284
Yönetmelik “çocuğun görüşmeyi reddetmesi halinde yapılacak işlemler”
başlıklı 39. maddesinde çocuğun görüşmeyi istememesi durumunda ne olacağını
düzenlemiştir. Bu çocuğun dinlenilmesi hususunda ve uygulanamada önemli bir
düzenlemedir. Yönetmelik m. 39/1 çocuğun dinlenilmesi ilkesine uygun bir
düzenleme getirmiştir. Buna göre çocuğun hak sahibi ile görüşmeyi istememesi
halinde ilk olarak görevli kişi çocukla ve taraflarla ayrı ayrı görüşmeler
gerçekleştirecektir. Eğer çocuk bu görüşmelerde ikna olur ve hak sahibi ile görüşmeyi
kabul ederse problem bulunmamaktadır.
Görüşmeler sonuç vermez ve çocuk hak sahibi ile görüşmeyi hala kabul etmez
ise bu durum detaylı ve gerekçeli şekilde tutanak altına alır. Devamında ki işlemer
Yönetmelik m. 39/2’de hüküm altına alınmıştır. Buna göre çocuk, hak sahibi ve
yükümlü ile görüşmeler yaparak çocuğun hak sahibi ile görüşmesini sağlamak adına
bir plan hazırlanacak ve bu plan hak sahibi ve yükümlüye de bildirilecektir.
Yönetmelik m. 39/3 düzenlemesine göre “Hazırlanan plan uyarınca en geç bir
sonraki kişisel ilişki tarihine kadar uzman veya öğretmen tarafından çocuk, hak sahibi
ve yükümlü ile görüşmeler gerçekleştirilir. Ancak bu süre on beş günü geçemez.”. Bu
görüşmelerde neler olacağı, nasıl bir diyalog gerçekleşeceği ise yine Yönetmelik m.
39/4’te düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre “bu süreçte taraflara çocuğun sağlıklı
gelişimi açısından sorumlulukları hatırlatılarak, çocuk ile tarafların iletişim
becerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilir. Çocuk ve hak sahibi
arasındaki kişisel ilişkinin sonraki dönemde uygun şekilde gerçekleşmesi için uzman
veya öğretmen tarafından gerekli mesleki müdahalelerde bulunulur.” Tüm bu sürecin
sonunda ise bir değerlendirme raporu hazırlanır. Bu raporda çocuğun üstün yararı
uyarınca çocuk, hak sahibi veya yükümlü hakkındaki önerilere yer verilir. Böylece
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararları çocuğun üstün yararı ve
dinlenilme hakkı çerçevesinde yerine getirilmeye çalışılacaktır.
283 Sevil Lale Kurt, “Çocuk Haklarına İlişkin Temel Uluslararası Belgeler ve Türkiye Uygulaması”,
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 16/36, 2016, s. 114.
284 Burada Çocuk Hakları Sözleşmesi m. 12’yi hatırlamakta fayda vardır. Nitekim sözleşmeye göre
çocuğun görülerinin mutlak suretle uygulanacağı anlamına gelmemektedir. Ancak çocuğun yaşına
ve olgunluğuna göre görüşlerine gerekli özen gösterilecektir.
53
Yönetmelik m. 39’da hüküm altına alınan bu düzenleme kanaatimizce
olumludur.285 Nitekim bu düzenlemeyle hem çocuğun dinlenilme hakkı gözetilmiş
hem de ebeveyn ya da üçüncü kişilerin kişisel ilişki hakkıyla beraber çocuğun da
kişisel ilişki hakkı olduğunu göstermiştir.286 Ancak bu durum sadece çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde öngörülmüş, çocuk
teslimine dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde çocuğun teslim işlemine
karşı çıkması halinde benzer bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Buna benzer bir
düzenlemenin çocuk tesliminde öngörülmemiş olmasını çocuğun dinlenilmesi ilkesi
açısından eksik bulmaktayız.287 Ayrıca yapılan planın nasıl olacağı, değerlendirme
raporunun nasıl kullanılacağı gibi hususlarda açıklık bulunmamaktadır. Bu hususların
daha detaylı düzenlenmesi isabetli olurdu.
3.2. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam veya
Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine İlişkin Genel Özellikler
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararları
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A ve devamı hükümlerince yerine getirilmektedir.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararları yerine
getirilirken bir takım genel özellikler göstermektedir.
3.2.1. Karar Bakımından Genel Özellikler
Çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
bir takım özellikleri bulunmaktadır. Bunlar: kararın ilam veya tedbir kararı olması,
karar eğer ilamsa kesinleşmiş olması, kararın şüpheye yer vermeyecek mahiyette
uygulanabilir olması ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilamın ihtar içermesidir.
285 Aynı yönde bknz: Baş ve Baş, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması Konularında
7343 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler ve Çocuk Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme”,
s. 26.
286 Kanuni düzenlemelerin genel olarak konuya bakışı çocuğun kişisel ilişki hakkının konusu olduğu
noktasındadır. Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kuırma Hakkı”, s. 1126. Bu yüzden kanuni
düzenlemelerin genel yaklaşımının ve yine geleneksel bu yaklaşımın dışına çıkan, çağdaş yaklaşımı
benimseyen bu düzenleme olması gereken hukuk bakımından sevindirici olmuştur.
287 Nitekim çocuğun dinlenilme (katılım) hakkı yaşamlarını etkileyen konularda söz sahibi olmasını
kapsar. Gülümser Buğday ve Adnan Küçükoğlu, “4. Sınıf İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi
Ders Kitabının Çocuk Katılım Hakkı İlkelerine Göre İncelenmesi”, Türkiye Eğitim Dergisi, 2/2,
2017, ss. 65. Bu yönüyle bu hususun kişisel ilişkiye dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde
öngörülürken çocuk teslimine dairmahkeme kararlarının yerine getirilmesinde öngörülmemesi
yerinde olmamıştır. Dinlenilme hakkının birbirne çok benzer bir konuda uygulama alanı bulurken
diğerinde bulmaması, ilkenin genel mantığına ters düşmektedir.
54
Karar İlam veya Tedbir Niteliğinde Bir Karar Olmalıdır
Çocuk Koruma Kanunu’nun konuya ilişkin m. 41/A-1’deki “…ilam veya tedbir
kararları…” ibaresine bakıldığında söz konusu kararın ilam ya da tedbir kararı olması
gerekmektedir.
Mahkemelerin verdiği kararlar, ara karar ve nihai karar olmak üzere ikiye
ayrılır.288 Nihai kararlar, yargılamayı sona erdiren ve mahkemenin dosyadan el
çekmesini sağlayan kararlardır.289 Nihai kararlar de kendi içinde esasa ilişkin nihai
karar ve usule ilişkin nihai karar şeklinde ikiye ayrılarak incelenebilir. Nitekim HMK
m. 294/1’in ilk cümlesine göre; “Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla
davayı sona erdirir”. Usule ilişkin nihai kararlar uyuşmazlığı esastan çözmeyip, dava
konusu hakkında bir karar verilmeyen; ancak usule ilişkin sorun çözülerek
yargılamanın sona erdiği kararlardır. Bu nedenle çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararının usule ilişkin bir nihai karar olmayacağı aşikardır.
Esasa ilişkin nihai kararlar ise davayı esastan çözümleyen, talep hakkında bir sonuca
varılan kararlardır.290 Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 294/1’in ikinci cümlesine göre
“Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür”.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 301’e göre ise “Taraflardan her birine verilen
hüküm nüshası ilamdır”. Bu doğrultuda hukukumuza göre291 ilam mahkemece alınan
ve hüküm niteliğinde olan bir karar içeren yazılı belgedir.292 Dolayısıyla Çocuk
Koruma Kanunu’na göre yerine getirilecek çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararları (tedbir kararları hariç) esasa ilişkin nihai bir karar
olmalıdır.
288 Kuru, Medeni Usul Hukuku, s. 334; Ramazan Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları,
Ankara 2020, s. 481; Timuçin Muşul, “Medeni Usul Hukukunda Ara Kararları”, Dicle Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 4/4, 1988, s. 218; Hakan Pekcanıtez, vd., Medeni Usul Hukuku, C.III, On
İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 1967; “Hâkimin verdiği kararlar ara kararları ve nihai
kararlar olmak üzere ikiyi ayrılır.” YHGK., 25.11.2020 tarihli, 2017/1590 E., 2020/941 K. sayılı
kararı. legalbank.net, (25.11.2022).
289 Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 482; Nilüfer Boran Güneysu, Medeni Usul Hukukunda Karar,
Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s. 106; Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları,
Ankara 2021, s. 983; Budak ve Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 268.
290 Murat Atalı ve İbrahim Ermenek, Medeni Usul Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2021, s. 296-
297; Atalı, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 553.
291 Mukayeseli hukukta ilam yerine icra edilebilir belge kavramı kullanılmaktadır. Mustafa Serdar
Özbek, Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda İlâmlı İcranın Etkinliği, Yekin Yayınları, Ankara 2022,
s. 303-310.
292 Boran Güneysu, Medeni Usul Hukukunda Karar, s. 10.
55
Çocuk Koruma Kanunu, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
ilamların yanı sıra tedbir kararlarının da aynı hükümlere göre yerine getirilmesini
düzenlemiştir (m. 41/A-1). Buna göre Çocuk Koruma Kanunu kapsamında yerine
getirilecek tedbir kararlarının hukuki niteliğinin ne olduğu hususu önem
arzetmektedir. Hakim yargılamadan elini çekip uyuşmazlığı kesin bir şekilde
sonuçlandırmadığından, tedbir kararı ara karar niteliğindedir.293
Çocuk Koruma Kanunu, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına
ilişkin aile mahkemelerince verilen tedbir kararları ifadesine yer vermiştir. Ancak bu
konudaki tedbir kararları Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki anlayıştan daha farklı
ve geniştir.294 Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 389 ve devamı maddelerine göre
ihtiyati tedbirler, geçici hukukî korumanın bir türü olarak düzenlenmiştir. Hukuk
Muhakemeleri Kanunu m. 406/2’deki düzenlemeye göre de geçici hukukî korumalara
ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemeler saklı tutulmuştur.295 Buna göre
boşanma davasındaki geçici önlemlerin, diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemeler
kapsamında olduğu ve kendi özel hükümlerine tabi olduğu söylenecektir. Doktrindeki
ağırlıklı görüşe göre de aile hukukundaki geçici önlemler ihtiyati tedbir niteliği
taşımamaktadır.296 Bu önlemler geçici hukuki koruma içerisinde ayrı bir katagoride
değerlendirilir.297 Yargıtay da bu görüştedir.298 Kanatimizce Çocuk Koruma
293 Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 482; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 982; Tanrıver, İlâmlı
İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, s. 47; Saim Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, Filiz
Kitabevi, İstanbul 2004, s. 356; Tercan, Erdal, “Türk Aile Mahkemeleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 52/3, 2003, s. 50; Doktrinde geçici hukuki koruma kararlarının ara karar değil
geçici nihai karar niteliği taşıdığına ilişkin görüşlerde bulunmaktadır. Buna ilişkin bknz. Evrim
Erişir, Geçiçi Hukuki Korumanın Temellerive İhtiyati Tedbir Türleri, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul 2013, s. 165-166.
294 Hasan Petek, “Medenî Usûl Hukukuna Hâkim Olan İlkeler Işığında Boşanma Davaları”, İzmir
Barosu Dergisi, 3, 2000, s. 46
295 Erişir, Geçiçi Hukuki Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, s. 276.
296 Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, C. IV, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, s. 5384;
Bu tedbirleri aile hukukuna özgü geçici tedbirler olarak kabul etmek gerekir. Yücel, Türk Medeni
Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, s. 36-37; Hakan Pekcanıtez, vd., Medeni Usul Hukuku, C.II,
On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 2513; Erişir, Geçiçi Hukuki Korumanın Temellerive
İhtiyati Tedbir Türleri, s. 277.
297 Erişir, Geçiçi Hukuki Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, s. 275; Ejder Yılmaz, Geçici
Hukuki Himaye, C. I, Yetkin Yayınları, Ankara 2001, s. 672; “boşanma davasındaki geçici
önlemlerin hukuki niteliği aile hukukuna özgü geçici hukuki korumadır.” Şafak Orhan, Boşanma
Davasında Geçici Hukukî Koruma Tedbirleri, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2016, s. 135.
298 “Mahkemece, şikayetçi S.S..’in 16.5.2012 tarihli talebi üzerine, boşanma davası dosyalarından ayrı
olarak 2012/288-282 D.İş sayılı evrakı ile küçüğün velayetinin geçici olarak annesine verilmesine
ve baba ile kişisel ilişki tesisine karar verilmiş ve davalı Habip'in bu tedbir kararına aykırı
davranarak Hukuk Muhakemeleri Kanununun 398. maddesindeki tedbire muhalefet ettiği
gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, küçüğün velayetiine ilişkin bu geçici
düzenlemenin niteliği itibarı ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 389. maddesi kapsamında ki
56
Kanunu’nda ki “tedbir kararları” ifadesinin kullanılması doğru olmamıştır.
Dolayısıyla Çocuk Koruma Kanunu’nda ki “tedbir kararları” ifadesini, aile
mahkemeleri tarafından verilen geçici hukuki koruma kararları olarak anlamak daha
doğru olacaktır.299 Sonuç olarak çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına
dair aile mahkemeleri tarafından verilen ilam veya geçici hukuki koruma kararları
Çocuk Koruma Kanunu kapsamında yerine getirilecektir.300
Karar Kesinleşmiş Bir Karar Olmalıdır
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasıyla ilgili hüküm içeren
mahkeme kararlarında önemli olan bir diğer husus ise ilamın Çocuk Koruma Kanunu
kapsamında yerine getirilebilmesi için kesinleşmesinin gerekli olup olmadığıdır.
Kural olarak ilamların yerine getirilebilmesi için, ilamın kesinleşmiş olması şart
değildir.301 Yine kural olarak karara karşı kanun yoluna başvurulmuş olması da ilamın
icrasına engel değildir. Bu durum, mahkeme kararlarının hukuka uygun olduğunun
kabulü ve hukuki güvenlik ilkesinin sonucudur.302 Ancak bu hususun istisnaları
bulunmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 350/2 ve m. 367/2’ye göre taşınmaz
mal ile ilgili ayni haklara ilişkin ilamlar, nafaka kararları hariç aile ve kişiler hukukuna
ilişkin ilamlar kesinleşmeden yerine getirilemez.303 Çocuk teslimi ve çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair ilâmlar, aile hukukunun kapsamında olan ilâmlardandır.304 Bu
yüzden Çocuk Koruma Kanunu kesinleşmeye ilişkin bir hüküm sevketmemiş olsa
ihtiyati tedbir niiteliğinde olmayıp, Türk Medeni Kanununun 169. maddesinde düzenlenen Aile
hukukuna özgü tedbirlerden olduğu bu sebeple aleyhine tedbir kararı verilen babanın kişisel ilişki
süresinin bitiminde küçüğü anneye teslim etmemek şeklindeki davranışının Hukuk Muhakemeleri
Kanununun 398. maddesindeki tedbire muhalefet suçunu oluşturmayacağı açıktır.” Y. 2. HD.,
09.06.2014 tarihli, 2014/1507 E., 2014/12834 K. sayılı kararı. legalbank.net, (17.01.2022).
299 HMK dikkate alınarak yeni tartışmalara mahal vermemek adına tedbirkararı kavramı yerine geçici
hukuki koruma kararı kavramı tercih edilmelidir. Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık
Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 934.
300 Türk Medeni Kanunu’nun “Geçici Önlemler” başlıklı 169. maddesi kapsamında çocuğun
barınmasına ilişkin önlemler, çocukla geçici kişisel ilişki düzenlenmesine ilişkin önlemler bu
kapsamdadır. Bu konuda detaylı bilgi için bknz: Ayşen Şahinci Duran, Medeni Hukuk Kapsamında
Boşanma Davasında Alınabilecek Geçici Tedbirler, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2022, s. 72 vd.
301 Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 913.
302 Çiftçi, İcra Hukukunda Menfaat Dengesi, s. 342.
303 Mustafa Özbek, “Kesinleşmeden İcra Edilemeyecek İlâmların Kesinleşmeden Önce İcraya
Konulması”, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2/1, 2016, s. 46; Bunların dışında
yabancı mahkeme ilamları (MÖHUK m. 57/2), Sayıştay ilamları (Sayıştay Kanunu m. 53), gemilere
ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin kararlar (İİK m. 31/a), menfi tespit davası sonucu hükmedilen
tazminat ve yargılama giderleri (İİK m. 72) kesinleşmeden yerine getirilemez.
304 N. Aybike Seyhan, “Ana Hatlarıyla Paradan Başka Borçları Havî İlâmların İcrası”, International
Journal of Social Inquiry, 11/2, 2018, ss. 318.
57
da305 çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamlar
kesinleşmedikçe yerine getirilemez. Nitekim bu husus kamu düzenindendir.306
Aile mahkemeleri tarafından verilen geçici hukuki koruma kararları ise ara karar
niteliğinde olup kesinleşmesinden bahsedilemeyeceği için (HMK m. 393/1) verildiği
andan itibaren Çocuk Koruma Kanunu hükümlerince yerine getirilmesi talep
edilebilecektir.
Karar Şüpheye Yer Vermemelidir
Konumuz kapsamında karar bakımından önemli olan bir diğer husus, kararın
şüpheye yer vermemesi ve uygulanabilir olmasıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.
297’nin ilk fıkrasında hükümde yer alması gerekli unsurlar sayılmış, ikinci fıkrasında
da hükmün sonuç kısmının açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde
gösterilmesinin gerekliliği düzenlenmiştir. Yargıtay da bu hususun önemini “Bu
biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni
tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar
doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı
oluşturulamaz.” diyerek vurgulamıştır.307
Hükmün en önemli unsurlarından biri de gerekçedir ve maddi vakıalar ile hüküm
sonucunu birbirine bağlayan köprü vazifesi görür.308 Anayasa m. 141/3’e göre
mahkemelerin verdiği tüm kararlar gerekçeli olmak zorundadır. Yine Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun hukuki dinlenilme hakkını düzenleyen 27. maddesi
mahkeme kararlarının somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini düzenlemiştir.
Nitekim mahkeme kararlarının gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkı ile adil
yargılanma hakkının önemli bir unsurudur.309 Ayrıca sadece nihai kararların değil, ara
kararlarında gerekçeli olması zorunludur.310 Gerekçe hüküm sonucuna giden bir köprü
305 Buna gerek olmamakla birlikte yeni sistemde konu bir bütün olarak İİK sisteminden çıkarılmış
olması ve konuyu bütün yönleriyle düzenlemekteki katılık hasebiyle HMK ve İİK’nın ilgili
hükümlerine atıf yapılması yerinde olurdu. Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık
Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 925.
306 Özbek, “Kesinleşmeden İcra Edilemeyecek İlâmların Kesinleşmeden Önce İcraya Konulması”, s.
69.
307 Y. HGK., 09.02.2011 tarihli, 2011/10-124 E., 2011/32 K. sayılı kararı. legalbank.net (23.01.2022).
308 Kuru, Medeni Usul Hukuku, s. 339; Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 485.
309 Kuru, Medeni Usul Hukuku, s. 340; Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 155.
310 Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 155; Pekcanıtez, Hakan, “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Seyfullah
Edis’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 2000, s. 763; Muhammet
Özekes, Hukuki Dinlenilme Hakkı, Yetkin Yayınları, Ankara 2003, s. s. 199.
58
vazifesi görmesine rağmen, hükmün esasını oluşturan hüküm sonucudur. Gerekçeli
karar, hüküm sonucuna aykırı oluşturulamaz.311 Dolayısıyla mahkeme hüküm
sonucunu açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde kararını vermelidir.312 Bu
husus mahkemenin verdiği kararın icrasında da çok önemli bir yer tutmaktadır.313
Hakim kişisel ilişkiyi şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlemelidir.314 Kişisel
ilişki yerine getirilirken tereddüt oluşmaması yahut fiilen yerine getirilmesinin
imkansız olmaması gerekir.315 Örneğin Yargıtay bir kararında yerel mahkemece milli
bayramların ikinci günü şeklinde tesis edilen kişisel ilişki kararını milli bayramların
ikinci günü bulunmadığından bozma nedeni saymıştır.316 Buna göre hakim çocukla
kişisel ilişki kararını verirken kişisel ilişkinin tarihini ve saatini hiçbir şüpheye yer
vermeyecek şekilde belirtmelidir.317 Müdürlüğün kararı yorumlama ya da tamamlama
gibi yetkisi bulunmadığından çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair kararın infazı
imkansız olacaktır.318 Ayrıca lehine kişisel ilişki kurulması kararı verilen tarafın
çalışma gün ve saatleri dikkate alınmadan verilen karar da icraya elverişli
sayılmayacaktır.319
Kişisel ilişkinin yerine getirilmesi hususu Avrupa İnsan Hakları Sözlemesi
(AİHS) m. 8’de düzenlenen “aile yaşamına saygı hakkı” kapsamındadır.320 AİHM bu
311 HMK m. 298/2: “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz”.
312 Kuru, Medeni Usul Hukuku, s. 341; Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 486.
313 Y. 12. HD., 17.04.2017 tarihli, 2016/30988 E., 2017/5798 K. sayılı kararı. legalbank.net
(24.01.2022); Y. 12. HD., 03.07.2006 tarihli, 2006/11936 E., 2006/14388 K. sayılı kararı.
legalbank.net (24.01.2022)
314 Y. 2. HD., 22.11.2021 tarihli, 2021/7529 E., 2021/8628 K. sayılı kararı. legalbank.net (24.01.2022).
315 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 87; Serdar, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 762-
763; Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 124;
Baygın, Soybağı Hukuku, s. 114; Güven, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası,
s. 84-85.
316 Y. 2. HD., 20.03.2013 tarihli, 2012/21621 E., 2013/7664 K. sayılı kararı. legalbank.net (24.01.2022).
317 Güven, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 85.
318 “Mahkemece ortak çocuk Özgür hakkında sadece hükmün gerekçesinde velâyetinin anneye
verildiğinden bahsedilmiş olup gerekçeli kararın hüküm fıkrasında açıkça velayetin anneye
verildiğine dair hüküm tesis edilmeksizin "Velâyetin anneye verilen ergin olmayan ortak çocuk ile
baba arasında kişisel ilişki kurulmasına" denmek suretiyle infazı kabil olmayacak şekilde velâyet
düzenlemesi yapılması … bozmayı gerektirmiştir.” Y. 2. HD., 24.02.2021 tarihli, 2020/5639 E.,
2021/1624 K. sayılı kararı, www.sinerjimevzuat.com.tr, (12.10.2021).
319 Akyüz, Çocuk Hukuku, s. 96; “Yine baba Cumartesi günleri çalıştığını, kişisel ilişkinin Pazar günü
kurulmasını talep etmiş olup, kişisel ilişki düzenlenirken ana ve babanın çalışma günleri de dikkate
alınmalıdır. Babanın talebinin gözetilerek pazar günü olacak şekilde uzman eşliğinde
olmaksızın kişisel ilişki tesisi … bozmayı gerektirmiştir.” Y. 2. HD., 15.09.2021 tarihli, 2021/4140
E., 2021/6079 K. sayılı kararı. legalbank.net (24.01.2022).
320 Öncü, Özel Yaşama ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı, s. 105; David Harris, vd., Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi Hukuku, Şen Matba, Ankara 2013, s. 380-381.
59
maddeyi geniş yorumlamaktadır.321 Dolayısıyla çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
kararların yerine getirilmesi prosedürünün uygulanabilir ve etkili olması devletin
pozitif yükümlülüğündedir. Böylece lehine kişisel ilişki tesis edilen tarafla çocuk
arasında uygun görüşme şartlarının sağlanamaması aile hayatına saygı hakkının ihlali
niteliğindedir.322 Anayasa Mahkemesi de konuyu tıpkı AİHM gibi aile yaşamına saygı
hakkı kapsamında ele almış ve çocuk ile başvurucu arasında uygun şekilde kişisel
ilişkinin yerine getirilememesini bu hakkın ihlali saymıştır.323
Karar İhtar İçermelidir
Özellik arzeden bir durum da çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme
kararlarında kendisini göstermektedir. Kanun koyucu bu konuya büyük önem atfetmiş,
bu kararların yerine getirilmesini engelleyenler hakkında Türk Medeni Kanunu m.
182/2 ve m. 324/3 hükümlerini getirmiştir. Türk Medeni Kanunu m. 182/2 ve 324/3
gereği çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararında, kararın gereğinin
yerine getirilmemesi halinde ve çocuğun üstün yararına aykırı olmamak şartıyla
velayetin değiştirilebileceğinin ihtarı bulunur. Yani velayet hakkına sahip anne veya
baba karşı tarafın çocukla kişisel ilişki kurmasını engellerse velayet
değiştirilebilecektir. Bu durum kişisel ilişki kurulmasına ilişkin kararda taraflara ihtar
edilecektir. Eğer kişisel ilişki kurma engellenirse mahkeme re’sen velayeti
değiştiremeyecektir. Velayet ancak hak sahibi ebeveynin talebi üzerine ve tabi ki
çocuğun üstün yararına uygun olduğu sürece değiştirilecektir. Türk Medeni Kanunu
velayet değişmesi için kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerinin yerine
getirilmemesinden bahsetmiş ancak bu ihlalin birden fazla kez gerçekleşmesini
aramamıştır (TMK m. 182/2 ve 324/3). Bu nedenle yükümlü, kişisel ilişkinin
gereklerini bir kez dahi ihlal etse ve çocuğun üstün yararına aykırılık söz konusu
olmazsa hakim talep üzerine velayeti değiştirebilecektir. Ancak söz konusu bu
düzenleme çocuğun velayetinin kolayca değiştirilebileceği bir yol olarak
görülmemelidir. Türk Medeni Kanunu m. 182/2 ve m. 324/3 hükümleri dar
321 Fatmagül Kale Özçelik, “Hakların Çatışması ve Dengelenmesi Bağlamında Çocuklara Yönelik
Zorunlu Aşı Uygulaması (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ekseninde Bir İnceleme)”, Süleyman
Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 10/2, 2020, s. 60.
322 AİHM başvuranın iki yıla yakın bir süre çocuğu ile çok sınırlı bir temas kurabildiğini ya da hiç temas
kuramadığı ve bunun karşısında annenin başvurucu baba ile çocuğun görüşmesini engellemesinin
hiçbir yaptırıma uğramadığını belirtmiştir. Mahkeme bu yetersiz tedbir dolayısıyla başvuranın AİHS
m. 8’de koruma altına alınan hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. AİHM Cengiz Kılıç v. Türkiye,
Başvuru numarası 16192/06, 6.12.2011, § 130, https://hudoc.echr.coe.int/tur, (07.09.2022).
323 AYM, 07.05.2015 tarihli, 2013/9047 başvuru numaralı kararı. legalbank.net (24.01.2022).
60
yorumlanmalıdır. Yani Kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararının yerine
getirilmediği her durumda değil; velayete hakkına sahip kişinin ağır kusuruyla veya
kasıtlı olarak yerine getirilemediği durumlarda bu hüküm uygulanmalıdır.324 Ayrıca
bu velayet değişikliğinin uygulanabilmesi ancak ve ancak bu hususun çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarında ihtar edilmesi halinde mümkündür.
3.2.2. Kararın Yerine Getirilmesi Başvurusu Bakımından Genel Özellikler
Mahkemece çocuk teslimi ile çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair bir karar
verildikten sonra tarafların verilen kararda belirtilen gereklere uymaları beklenir.
Ancak kararın gerekleri yerine getirilmezse, hukuk devletinin bir gereği olarak, hak
sahibi kararın infazının devlet eliyle gerçekleştirilmesini isteme hakkı vardır.325 Hak
arama özgürlüğü, hukuk devletinin en önemli gereklerindendir. Dolayısıyla devlet,
bireyin hak arama özgürlüğünü ve hukuki korunma hakkını etkin bir şekilde tesis
etmek için yalnızca kurallar koymayacak, bu kurallara uyulup uyulmadığını
denetleyecek, uyulmaması durumunda da bu kuralların uygulanmasını
sağlayacaktır.326 Dava sonucunda verilen kararın yahut dava esnasında verilen tedbir
kararının yerine getirilmesi de şüphesiz bu kapsamdadır.
Bu kararın yerine getirilmesini kimler isteyebilecek, bu karara katlanma
yükümlülüğü kim de olacak, kararın yerine getirilmesi hangi ve neredeki merciden
istenebilecek ve bu başvurunun giderlerinin kim tarafından karşılanacağı önemlidir.
Taraflar
Konumuza ilişkin kararlarının yerine getirilmesi prosedüründe Çocuk Koruma
Kanunu’nun taraflara “hak sahibi” ve “yükümlü” ifadelerini kullandığı görülmektedir
(ÇKK m. 41/B, 41/C ve 41/G). Yönetmelik hak sahibi ve yükümlü ifadelerini
tanımlamıştır. Yönetmelik m. 4/1-f’ye göre hak sahibi “çocuk teslimi işlemlerinde
velayet kendisine verilen kişiyi, kişisel ilişki kurulması işlemlerinde ise velayeti altında
bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocukla arasında kişisel ilişki kurulan
kişiyi” ifade etmektedir. Yönetmelik m. 4/1-n de ise yükümlü “çocuk teslimi veya
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı gereğince çocuğu teslim
324 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 30.
325 Kuru, İcra İflas Hukuku El Kitabı, s. 48.
326 Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s. 122; Çiftçi, İcra Hukukunda Menfaat Dengesi,
s. 81.
61
etmesi gereken kişiyi ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. Diğer bir deyişle hak sahibi,
çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin lehine mahkeme kararı
verilen kişi ya da kişilerdir. Yükümlü ise hak sahibinin mahkeme kararıyla aldığı bu
karara katlanmak zorunda olan kişi veya kişilerdir.
Konuya dair eski sistemde İcra İflas Kanunu tarafları alacaklı ve borçlu olarak
düzenlemekteydi. Bu husus çocuğu alacak borç ilişkisinin konusu olarak görmesi
bakımından haklı olarak eleştirilmekteydi.327 Çocuk Koruma Kanunu’nun getirdiği
yeni sistemde hak sahibi ve yükümlü kavramları, borçlu ve alacaklı kavramlarının
yerini almıştır. Kanaatimizce kullanılan “hak sahibi” ve “yükümlü” ifadeleri de doğru
olmamıştır. Nitekim kullanılan bu kavramlar konunun çocuğun hakları yönünden değil
anne ve baba veya ilgili üçüncü kişilerin hakları bakımından ele alındığını
göstermektedir.328 Daha önce de değinildiği gibi çocuk velayet hakkının ve yine kişisel
ilişki kurma hakkının nesnesi değil, bizzat öznesidir. Konuya ilişkin eski uygulamalar
dikkate alındığında çocuk, sistemdeki işleyişte en etkisiz buna karşılıkta en çok etkiye
maruz kalan özneler olarak karşımıza çıkmaktaydı.329 Ne yazık ki eski sistemdeki
bakış ve anlayış değişmemiş, çocuğun pasif konumda değerlendirilmesine devam
edilmiştir. Konuya ilişkin düzenleme değişse de anlayış değişmediği sürece sorunların
çözülemeyeceğini düşünmekteyiz. Bu nedenle konu, başta kanun koyucu olmak üzere
tüm paydaşlarca çocuk ve çocuğun üstün yararı odaklı ele alınmalıdır. Nitekim
çocuğun, devlet nezdinde nesneye dönüştürüldüğü uygulama ve düzenlemelerle,
çocuk hakları hukukunun da temeli olan özne çocuk anlayışının gerçekleşmesi
mümkün görünmemektedir.330
Öncelikle belirtmek gerekir ki Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A ve devamı
maddelerinde düzenlenen çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi prosedüründe ancak lehine hüküm ya da
327 Belgin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası, s. 75; Mardin,
Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 201; Önder Topal,
“Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir Kararlarının
İcrasında Yeni Dönem”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 30/3, 2022, s. 1333.
328 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”. Çocuk haklarında çağdaş yaklaşıma göre çocuk hakkın öznesidir. Türkmen, “Çocuğun
Kişisel İlişki Kuırma Hakkı”, s. 1127.
329 Göktan Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına Dair İlamların İcrası Uygulamaları, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s. 320.
330 Şirin, “Çocuk Hukuku Ne Değildir?”, s. 50. ÇKK düzenlemelerinden sonra dahi çocuk hukukunda
çağdaş yaklaşımları halen tam olarak benimsenildiği söylenemeyecektir.
62
tedbir kararı hükmedilen kişi başvurabilecektir. Bu prosedürdeki taraflar daha önce
inceledeğimiz ilam ve tedbir kararının kaynaklarına göre değişir.331 Buna göre; genel
olarak çocuk teslimine dair ilamların yerine getirilmesinde çocuğun velayetinin
kendisine bırakıldığı anne ya da baba, vesayet söz konusuysa vasi, evlat edinme ilişkisi
mevcutsa evlat edinen, evlatlık ilişkisi kaldırılarak çocuk velayet veya vesayet altına
alınmışsa biyolojik anne ve/veya baba ya da vasi hak sahibi konumundadır ve elindeki
ilamın yerine getirilmesini isteyebilir. Bunun yanında bahsedilen ilamların
alınabileceği yargılama sürerken verilen çocuk teslimi içeren tedbir kararına istinaden
bahsi geçen kişiler tedbir kararının yerine getirilmesini hak sahibi olarak
isteyebilecektir. Çocuğu teslim etmek zorunda olan yükümlü ise genel olarak çocuğun
velayetinin kendisine bırakılmadığı eş ya da üçüncü kişi, vesayet söz konusu ve buna
son verilerek tekrar velayete hükmedilmişse vasi, evlat edinme ilişkisi mevcutsa
biyolojik anne baba, evlatlık ilişkisi kaldırılarak çocuk velayet veya vesayet altına
alınmışsa evlat edinendir. Nitekim bu durumda kişi çocuğu haksız olarak yanında
bulundurmaktadır.
Benzer biçimde çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesi hususunda ise hak sahibi, mahkemece lehine çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin hüküm veya tedbir kararı verilen kişi ya da kişilerdir.332 Bunlar
genel olarak anne veya baba, evlat edinen yahut üçüncü kişidir. Bu kişisel ilişkiye
katlanmak zorunda olanlar ise yükümlülerdir. Bunlar anne veya baba, vasi yahut evlat
edinen olabilecektir.333
Çocuk teslimi ile kişisel ilişki kurulması hakkındaki mahkeme kararlarının
yerine getirilmesi uygulamasında eğer çocuk yükümlü kişinin yanında değil de üçüncü
bir kişinin yanında ise bu üçüncü kişi yükümlü olarak gösterilip gösterilmeyeceği
konusunda kanunda ve yönetmelikte açıklık yoktur. Ancak kanaatimizce yükümlünün
belirlenmesinde önemli olan husus mahkeme kararıdır. Yani lehine mahkeme kararı
verilmiş kişi yükümlü olarak adlandırılmaktadır. Böylece çocuk mahkeme kararında
gösterilen yükümlü dışında başka bir üçüncü kişinin yanında olsa dahi bu kişi yükümlü
olarak adlandırılamayacaktır. Ancak kişinin yükümlü olarak adlandırılmaması çocuğu
haksız şekilde yanında bulundurması gerçeğini de değiştirmemektedir. Bu yüzden de
331 Bknz: Başlık 1.2.
332 Güven, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 127.
333 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 129.
63
kanun koyucu yükümlü olmayan ancak çocuğu haksız olarak yanında tutan kişinin bu
eylemini önlemek ve hak sahibinin hakkını korumak için bir takım araçlar
öngörmüştür. Bu kapsamda kanun koyucu zor kullanma, cezai yaptırım uygulanması
gibi uygulamalarla bu durumun önüne geçmeyi amaçlamıştır. Örneğin boşanma davası
sonucu ortak çocuğun velayeti anneye verilmişse ancak çocuk babanın yanında değil
de, fiilen babaannesinin yanında kalıyorsa bu halde yükümlü babanne kişi
olmayacaktır. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A ve devamı hükümlerinin
uygulamasında yükümlü baba olmaya devam edecektir. İlk irtibat babayla kurulacak
ve teslim emri de babaya tebliğ edilecektir. Ancak velayetin herkese karşı ileri
sürülebilecek bir hak olmasından kaynaklı olarak ve Çocuk Koruma Kanunu
hükümleri gereği zorla yerine getirme söz konusu olduğunda çocuk babaannenin
yanından zorla alınabilecektir.334 Yine Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F’de düzenlenen
muhalefet yaptırımının üçüncü kişilere de uygulanacağı öngörüldüğünden,
babaannenin çocuğun teslim alınmasını engellemesi halinde cezai yaptırıma maruz
kalması söz konusu olabilecektir.
Görevli ve Yetkili Birim
Çocuk Koruma Kanunu’nun “görevli ve yetkili birim” kenar başlıklı 41/A
maddesinin ilk fıkrasında “çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
aile mahkemeleri tarafından verilen ilam veya tedbir kararları, çocuğun üstün yararı
esas alınarak, Adalet Bakanlığınca kurulan adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüklerince bu Kısım hükümlerine göre yerine getirilir.” hükmüne yer vererek bu
işin yerine getirilmesinde görevli merciyi belirlemiştir. Buna göre çocuk teslimine
veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair aile mahkemeleri tarafından verilen ilam
veya tedbir kararları “adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri”nce yerine
getirilecektir.335 Yine bu hükme göre adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri
Adalet Bakanlığına bağlı olarak görevini yerine getirecektir.336 Adli destek ve mağdur
334 Haklar ileri sürülebilecek kişiler açısından mutlak ve nisbi olmak üzere ikiye ayrılır. Mutlak hak
herkese karşı ileri sürülebilir, hak sahibine tam koruma sağlar. Velayet hakkı mutlak haklardan olup
herkese karşıileri sürülebilir. İkbal Bozkurt, Veliniin Velayetten Doğan Hak Görev ve Yetkileri,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010,
s. 9.
335 Hakan Pekcanıtez ve Mine Akkan, “7343 Sayılı Kanunla İcra ve İflâs Kanunu’nda Yapılan
Değişikliklerin Zaman Bakımından Uygulanması”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 35/160, 2022,
s. 282.
336 Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri hakkında Adalet Bakanlığının sitesinde yer verilen
bilgi için bknz: https://magdur.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/adm-nedir, (25.01.2022).
64
hizmetleri müdürlükleri Adalet Bakanlığı içerisinde adli destek ve mağdur hizmetleri
dairesi başkanlığına bağlıdır.337
Konuya ilişkin yetkili adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü ise
çocuğun yerleşim yeri müdürlüğüdür (ÇKK m. 41/A-4). Elinde çocuk teslimi veya
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam yahut tedbir kararları bulunan hak sahibi,
kararın gereği yükümlü tarafından yerine getirilmediği takdirde hakkının yerine
getirilmesini çocuğun yerleşim yerindeki adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüğünden talep edecektir.338 Ancak başvurunun çocuğun yerleşim yeri dışındaki
bir adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne yapılması durumunda ne olacağı
kanunda belirlenmemiş, Yönetmelik’te hüküm altına alınmıştır. Yönetmelik m. 25
çocuk tesliminde, m. 32 ise çocukla kişisel ilişki kurulmasında başvurunun çocuğun
yerleşim yeri dışındaki bir adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne yapılmasını
bu iki madde de aynı şekilde düzenlemiştir. Buna göre başvuru yapılan müdürlük ilam
ya da tedbir kararını hak sahibinden alır, hak sahibinin adres ve iletişim bilgilerini de
tutanağa bağlayarak bunları çocuğun yerleşim yeri müdürlüğüne işlemlerin
başlatılması amacıyla gönderir (Yönetmelik m. 25, m. 32). Böylece bürokratik
işlemlerin çocuğun üstün yararına aykırı şekilde uzamaması sağlanacaktır.
Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan çocuklar bakımından çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirimesinde
yetkili adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünün neresi olacağı Yönetmelik’te
hüküm altına alınmıştır. Yönetmelik m. 11/2 düzenlemesine göre bu haldeki çocuklar
açısından çocuğun Türkiye’de bulunduğu yerdeki müdürlük yetkilidir.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A maddesinin ikinci fıkrasına göre Adalet
Bakanlığınca adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerine yeteri kadar müdür
yardımcısı ve personel ile psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı görevlendirileceği
düzenlenmiştir.339 Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve
tedbir kararlarını yerine getirecek müdürlük bu kararları psikolog, pedagog, sosyal
çalışmacı, çocuk gelişimci ve rehber öğretmen gibi uzmanlar vasıtasıyla yerine
getirilecektir (ÇKK m. 41/A-5). Bu kapsamda adli destek ve mağdur hizmetleri
337 Bknz: 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m. 53.
338 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s.1340.
339 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s.1340.
65
müdürlüğünün talebi üzerine, valilikler tarafından kamu kurum ve kuruluşlarında
görevli psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı, çocuk gelişimci ve rehber öğretmen gibi
uzmanların yer aldığı görevli listesini oluşturur ve listede yer alan uzmanların görev
yapacakları yer ve tarihler müdürlükler tarafından belirlenir (ÇKK m. 41/A-6).340
Çocuk Koruma Kanunu’nun kararları yerine getirecek personelin belirlenmesi
hususunda çocuğun psikolojisinin korunmasına önem vermesi isabetli olmuştur.341
Kanunun açık hükmü gereği uzmanlar kamu kurum ve kuruluşlarında görevli
olmak zorundadır.342 Dolayısıyla özel sektörde çalışma bahsi geçen uzmanlar bu
görevi yerine getiremeyecektir. Ayrıca bu personellerin yani uzmanların bulunmadığı
yerlere öğretmenler marifetiyle ilam ve tedbir kararları yerine getirilecektir (ÇKK m.
41/A-5). Bu kapsamda valiliklerce hazırlanan görevli listesinde yeterli sayıda uzman
olmadığı anlaşılırsa listeye öğretmenler de dahil edilecektir. Düzenlemeye
bakıldığında öğretmenin branşına ilişkin bir kıstas bulunmamaktadır. Dolayısıyla
kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmak şartıyla her öğretmen görevlendirilebilecektir.
Bu hususta oluşabilecek problemler takdir yetkisinin kapsamında aşılmalıdır. Örneğin
okul çağı öncesi yahut ilkokul öğrencisi bir çocuk açısından okul öncesi öğretmenin
görevlendirilmesi yerinde olacakken; lise öğrencisi bir çocuk açısından lise
öğretmeninin görevlendirilmesi yerinde olacaktır. Böylece idare takdir yetkisini bu
yaklaşımla yerine getirilmelidir.
Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin yerelde de teşkilatlanması
amaçlanmaktadır. Ancak teşkilatlanmanın sağlanamadığı yerlerde hangi birimin
görevli olacağı hususu akla gelmektedir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A
maddesinin üçüncü fıkrasında “müdürlük bulunmayan yerlerde bu Kısım kapsamında
yer alan görevler, Adalet Bakanlığınca belirlenen hukuk mahkemeleri yazı işleri
müdürlüğü tarafından yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre adli destek
ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin teşkilatlanmasının olmadığı yerlerde çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarının yerine
getirilmesi görevini hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğü yerine getirilecektir.
340 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 23.
341 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s.1340.
342 Uzman ve öğretmen tanımları için bknz: Yönetmelik “Tanımlar” başlıklı 4. maddesi.
66
Hangi yazı işleri müdürlüğünün görevli olduğu ise Adalet Bakanlığı tarafından
belirlenecektir.
Son olarak müdürlük bünyesinde görev yapan personellerin sorumluluğunu
düzenleyen bir madde Çocuk Koruma Kanunu’nda bulunmamaktadır.343 Bu konuya
ilişkin düzenleme olmaması müdürlük personelinin sorumsuz olduğu anlamına
gelmeyecektir. Anayasa m. 129 hükmü gereğiyle bu personelin kusuruyla sebep
olduğu zararın karşılanmasında devlete dava açılır. Burada idare hukuku kapsamında
tam yargı davasına ilişkin hükümler uygulanır.344
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesi görevi Çocuk Koruma Kanunu ile sadece adli destek ve mağdur
hizmetleri müdürlüklerine verilmiştir (ÇKK m. 41/A). Anayasa m. 6’ya göre
egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir.345 Bu egemenlik anayasadaki yetkili organlar
marifetiyle kullanılır.346 Türk Anayasası sisteminde üç yetki erki bulunmaktadır.
Bunlar yasama, yürütme ve yargıdır.347
Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri yargı erki içinde yer almaz.
Nitekim Anayasa m. 9 “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılır.” hükmüne yer vermiştir. Bu nedenle adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlükleri yürütme erki içerisinde ve Adalet Bakanlığı bünyesinde görev
yapmaktadır.
Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin yaptıkları işlemin adli mi
idari mi olduğu hususunda ise netlik bulunmamaktadır. Bu hususun netleştirilmesi
öngörülmüş hukuk kurallarının hukuk düzenimize uyumlu olup olmadığının ve ortaya
çıkacacak boşluk ve belirsizliklerin söz konusu olduğunda hangi kuralların dikkate
alınacağının tespitinde önemlidir.348 İdari işlem doktrinde genel olarak idarenin idare
fonksiyonuna ilişkin olarak ve kamu gücünün kullanılması suretiyle yapılan tek yanlı
343 İİK “sorumluluk” başlıklı 5. madde de bu hususu düzenlemekteydi.
344 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s.1342.
345 Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, Bursa 2011, s. 91.
346 Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s. 92; İbrahim Özden Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri,
Legal Yayınvılık, İstanbul 2020, s. 112.
347 Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, s. 93.
348 Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 887.
67
irade açıklamaları şeklinde tanımlanmaktadır.349 Buna göre müdürlüğün yaptığı
işlemlerin dayanağında kamu gücü olduğu görülmektedir. İdari işlemi adli işlemden
ayıran en önemli unsur tek yanlılıktır.350 Ancak müdürlüğün işlemleri mutlak şekilde
tek yanlılık karakterini haiz değildir. Nitekim müdürlüğe bir başvuru söz konusu
olmadan çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
re’sen yerine getirilmesi söz konusu değildir (ÇKK m. 41/B-1, m. 41/C-1). Müdürlük
tasarruf ilkesi gereği talep üzerine hareket eder. Diğer taraftan müdürlük işlemleri
yaparken yükümlü rızasını aramaz, yükümlüye hukuki dinlenilme hakkı geregi
savunma hakkı verilmesi gerekmez. Müdürlük zor kullanma, teslim emri gönderme
gibi bir çok konuda re’sen harekete geçer. Ortada çekişmeli bir hakkın tespitinden
ziyade söz konusu hakkın gerçekleştirilmesi durumu vardır.351 Bu durum müdürlüğün
bazı işlemlerinin tek yanlı olduğu sonucuna götürmektedir. Müdürlüğün işlemleri idari
işlemlerde olduğu gibi hukukilik karinesinden de yararlanır. Şikayet söz konusu
olduğunda aile mahkemesince tespit olunana kadar müdürlüğün işlemi hukuka uygun
kabul edilir.
Diğer yandan hak sahibinin müdürlüğe başvurması bir hakkın kullanılmasıdır.
Bu hakkın kaynağı özel hukuktan kaynaklanmaktadır. Müdürlüğün işlemi özel
hukukla bağlantılıdır. Bu durum müdürlüğün tesis ettiği işlemi, klasik idari işlemden
ayırmaktadır. Ayrıca Avukatlık Kanunu’nun 35. Maddesi “Kanun işlerinde ve hukuki
meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer
organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli
işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı
avukatlara aittir.” hükmüne yer vermiştir. Çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi işlemleri de avukatın takip
edeceği adli işlemlerdendir. Nitekim adli işlemleri takip etmek ifadesi usuli prosedürü
ve takip prosedürünü de kapsayıcı biçimde kullanılmıştır.352 Yine konumuza ilişkin
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi işlemlerinde, idari işlemlerdeki iptal davası
349 Kemal Gözler, İdare Hukuku, C.I, Ekin Yayınları, Bursa 2019, s. 719; Metin Günday, İdare Hukuku,
İmaj Yayınevi, Ankara 2011, s. 123; Bahtiyar Akyılmaz, vd., Türk İdare Hukuku, Seçkin Yayınevi,
Ankara 2012, s. 359; Yıldızhan Yayla, İdare Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2009, s. 108; Turan
Yıldırım, vd., İdare Hukuku, On İki Levha, İstanbul 2013, s. 546.
350 Celal Erkut, İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği, Danıştay
Matbaası, Ankara 1990, s. 10.
351 Ozan Tok, “İcra İşleminin Yapısı ve Hukuki Rejimi”, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
9/1, 2021, s. 65.
352 Tok, “İcra İşleminin Yapısı ve Hukuki Rejimi”, s. 66.
68
yerine kendine özgü bir yol olarak şikâyet prosedürü öngörülmüştür.353 Eğer
müdürlüğün yaptığı işlemler Çocuk Koruma Kanunu tarafından kesin olarak idari
işlem kabul edilseydi şikayet prosedürü öngörülmezdi; aksine müdürlüğün yaptığı
hukuka aykırı işlemlerin idari yargıda iptal davasının konusu olduğu düzenlenirdi.354
Sonuç olarak müdürlüğün işlemleri ne salt idari ne de salt adli işlemdir.
Müdürlüğün işlemlerinin idari-adli nitelik taşıyan karma nitelikte işlem olduğunu
düşünmekteyiz.355
Konumuza ilişkin en önemli değişikliklerin başında görevli birimin değişmesi
gelmektedir. Nitekim çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
ilamları yerine getirme görevini uzun yıllar boyunca icra müdürlükleri yerine
getirmiştir. Bu durum çocukların haczi şeklinde algılanması356, bir taşınırın
haczedilmesine benzetilmesi357, uygulamada sorunlarla karşılaşılması358, çocuğun
üstün yararına uygun olmaması359, ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalması360, taraflar
arasında yeni ihtilaflara neden olması361 ve benzeri sebeplerle eleştirilmiştir. 7343
sayılı Kanun ile çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme
kararlarını yerine getirmekle görevli merci değişmiş ve icra müdürlüklerinin bu
konudaki görevine son verilerek köklü bir değişikliğe gidilmiştir.362 Öncelikle ve
353 Şikayet hakkında bknz: Başlık 2.3.11.
354 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1340.
355 Doktrinde ki bir görüşe göre müdürlüğün kullandığı yetki ve izlediği yöntemin icra dairesine benzer
olduğu, hukuki nitelik bakımından idari mahiyet sergilediği ifade edilmiştir. Çelikoğlu, “Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat
Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 902.
356 Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
Dair İlamların İcrası Uygulamaları, s. 59.
357 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 93; Adli Sistemde Çocuklar, s. 191.
358 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 92 vd.; Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma
Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri, s. 142.
359 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 207.
360 T.C. Kamu Denetçiliği Kurumu, Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına İlişkin
Özel Rapor, s. 75.
361 Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/3911) ve Adalet Komisyonu Raporu, 2021,
https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss285.pdf, (25.01.2023), s. 9.
362 ÇKK geçici m. 2 ile geçiş hükümleri gereği öncelikle 7343 sayılı Kanun’un yürülük tarihinden
itibaren bir yıl, uygulanamayan yerlerde daha uzun süre İİK’daki hükümler ÇKK’daki hükümler ile
birlikte yürürlükte kalmaya devam edecektir. Geçiş aşamasında karma bir uygulamanın olacağı
söylenebilir. Ancak geçici m. 2 ne yazık ki karışık ve uygulamada sorun oluşturacak biçimde
düzenlenmiştir. Geçiş hükümleri hakkındaki bilgiler için bknz. Derya Belgin Güneş, “7343 Sayılı
Kanun’da Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlâmların ve Tedbir
Kararlarının Yerine Getirilmesine İlişkin Geçiş Hükümleri”, Lexpera Blog,
https://blog.lexpera.com.tr/7343-sayili-kanunda-cocuk-teslimi-ve-cocukla-kisisel-iliski69
ehemmiyetle belirtmek gerekir ki, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına
dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi işinin icra dairelerinin görevleri
arasından çıkarılması isabetli ve yerinde olmuştur.363 Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) de konuya ilişkin verdiği bir kararda “mevcut davada uygulandığı
gibi, genel icra hukukunun, aile hayatına saygı hakkı alanında karşılaşılan direnme
türü için uygun olmadığı ortaya çıkmaktadır.” ifadesini kullanmıştır.364 Görüldüğü
gibi AİHM de çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme
kararlarını yerine getirmesinin icra hukuku kapsamında olmasını doğru
bulmamaktadır.
Kanun koyucu, görüldüğü üzere çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi hususunun görevli birimini
değiştirse de Adalet Bakanlığı bünyesinde yürütülmesine yönelik iradesini devam
ettirmiştir. Ancak neden Adalet Bakanlığına bağlı adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüklerinin tercih edildiği noktasında kanun gerekçesinde bir hususa yer
verilmemiştir. Kanatimizce bu görevinin uzmanların daha etkin olduğu bir idari birime
verilmesi kısmen olumlu olsa da, bu görevli birimin Adalet Bakanlığı bünyesinde
kalması, bu idari birimin de kurumsallaşmamış, çok yeni bir birim olması hatalı
olmuştur.
Öncelikle çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme
kararlarının yerine getirilmesinde başta çocuk olmak üzere taraflar bakımından en
ideal sistemin, adalet bakanlığı dışında bir kurum tarafından yerine getirilmesi olduğu
düşüncesindeyiz.365 Bu hususta en uygun seçenek ise Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı olacaktır.366 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın adli destek ve mağdur
kurulmasina-dair-ilamlarin-ve-tedbir-kararlarinin-yerine-getirilmesine-iliskin-gecis-hukumleri/
(25.01.2022).
363 Doktrinde azınlıkta olan bir görüşe göre çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde sorunların çözümü için bu hususa ilişkin İİK
hükümlerinin değiştirilmesi yeterlidir. Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet,
s. 198.
364 AİHM Cengiz Kılıç v. Türkiye, Başvuru numarası: 16192/06, 6.12.2011, § 130, https://hudoc.ech
r.coe.int/tur, (28.01.2022)
365 Benzer yönde: Derya Belgin Güneş, “Mağdur Hakları Kanunu Taslağı’nın Çocuk Teslimi ve
Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel
Hukuk Fakültesi Dergisi, 29/2, 2021, s. 919.
366 Benzer yönde: Süha Tanrıver, Türk Aile Mahkemeleri, Yetkin Yayınları, Ankara 2014, s. 104;
İbrahim Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve Çocuk Teslimi”, Türk Medeni Usul ve İcra
İflas Hukukçuları Birliği 14. Abant Toplantısı, 2016, ss. 81-93; Belgin Güneş, Çocuk Teslimi ve
Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesi, s. 43;
Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 47-48;
Mahmut Coşkun, İcra-İflas Suçları Disiplinsizlik Eylemleri ve Yargılama Usulü,Seçkin Yayınları,
70
hizmetleri müdürlüklerine nazaran daha tecrübeli olduğu, uzman personel, araç ve
teçhizat bakımından daha donanımlı olduğu ortadadır.367 Nitekim madem ki değişiklik
yapıldı, bu alanda daha geniş bir teşkilatı ve çocuk hakkında daha ziyade deneyimli ve
tecrübeli insan kaynağına sahip bakanlık olan aile bakanlığına bu iş verilmeliydi.368
Adalet Bakanlığı Mağdur Hakları Daire Başkanlığı (yeni adıyla Adli Destek ve
Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanlığı) da bu hususta bir çalışma yapmıştır. Bu
çalışmada, bizim de görüşümüz paralelinde bir sonuca varmıştır. Bu çalışmada Aile
ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın görevleri düşünüldüğünde ve çocuğun üstün yararı
ilkesi de göz önüne alındığında; çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması
hususunda en faydalı modelin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bünyesinde
oluşturulacak, kamu gücüne sahip bir idari birimin bu işlemleri gerçekleştirmesi
olduğu belirtilmiştir.369 Kaldı ki Adalet Bakanlığı’nın ve personelinin konuya bakışı
ve anlayışı pek tabidir ki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ve personelinin
konuya bakışı ve anlayışından farklıdır.370 Bu nedenle Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir birime bu görev
Ankara 2020, s. 343; Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni
Hükümleri Hakkında İlk Tespitler”; Muhammet Özekes, “İcra ve İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi Üzerine Kısa Açıklama ve Bazı Uyarılar”, s. 4,
https://www.cocukkorumaturkiye.com/icra-ve-iflas-kanununda-yine-degisiklik-yapiliyor-prof-drmuhammet-
ozekes/, (25.01.2022).
367 Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 949.
368 Yargıtay’ın aile hukukuna ilişkin kararların temyiz incelemesinden sorumlu özel dairesi olan 2.
Hukuk Dairesi’nin Başkanı Ömer Uğur Gençcan’da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın
bünyesinde bu işin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bknz: Türkiye Büyük Millet Meclisi, 399 Sıra
Sayılı Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile
Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, s. 22, https://www5.tbmm.gov.tr//sirasayi/
donem26/yil01/ss399.pdf (24.02.2023). Bu kararların kararı veren aile mahkemesince yerine
getirilmesine ilişkin görüş için bknz: Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve
Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası Uygulamaları, s. 335-340. Biz bu görüşe
katılamıyoruz. Nitekim bu durumun aile mahkemelerinin mevcut iş yükünü daha da artıracağı
ortadadır. Diğer taraftan bu kararların Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bünyesinde ya da
kararı veren aile mahkemesince yerine getirilmesine ilişkin görüş için bknz: Çelikoğlu, “Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat
Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 862.
369 T.C. Adalet Bakanlığı Mağdur Hakları Daire Başkanlığı, Çocuk Teslimi Sürecine Mağduriyet Odaklı
Yaklaşım, 2017, https://magdur.adalet.gov.tr/, (25.01.2022), s. 73-74.
370 “Adalet Bakanlığı işinin niteliği gereği bunu görev, Aile Bakanlığı ise konuya daha çok ödev,
toplumsal sorumluluk ve çocuk açısından ele alacaktır. Elinde çekiç olanın her şeyi çivi göreceği
unutulmamalıdır. Adalet Bakanlığı niteliği gereği kadife el değildir; Aile Bakanlığı ise en azından
ismi gereği kadife eldivendir/olmalıdır. Kaldı ki, daha önce icra dairelerindeki bu konudaki
prosedür ve yapılanma bu sefer yeni genel müdürlüğe taşınarak ne elde edilecektir? Şayet bu yola
gidilecekse, bunun yerine, o yerdeki bir icra dairesinin bu konuda özel görevli sayılması, ona göre
yapılanması ve desteklenmesi hem daha pratik hem daha az masraflı olacaktır.” Özekes, “İcra ve
İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi Üzerine Kısa
Açıklama ve Bazı Uyarılar”, s. 4.
71
verilerek hem mevcut ve çocuk konusunda tecrübeli bir birimin tecrübesinden
faydalanılabilir371 hem de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının372 geniş
teşkilatlanmasından yararlanılarak yeni bir birim oluşturmak için gereksiz zaman ve
ekstra maddi külfet yaratılmamış olurdu.373
Üstelik Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün görevinin çocuklara yönelik her türlü faaliyeti koordine etmek olduğu
söylenebilir.374 Dolayısıyla söz konusu düzenlemeyle bütüncül hizmet anlayışının
dışına çıkılmıştır. Kanaatimizce çocuğun adli sürecin dışına çıkarılarak, yıpranmasının
ve duygusal ihtiyaçlarının gözardı edilmesinin önüne geçilmesi çocuğun üstün
yararına daha uygun olurdu.375
Son olarak Çocuk Koruma Kanunu’nda, adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüklerinin bulunmadığı yerlerde konuya ilişkin görevlerin hukuk mahkemeleri
yazı işleri müdürlüğünce yerine getirileceği düzenlenmiştir (ÇKK m. 41/A-3). Ancak
yetkili hukuk mahkemesinin kararı veren aile mahkemesinin bulunduğu yerdeki mi
yoksa tıpkı yetkili müdürlüklerde olduğu şekilde çocuğun yerleşim yerindeki hukuk
mahkemesi mi olduğu belirsizdir.376 Bakanlığın çıkardığı Yönetmelik’te de buna
ilişkin bir hususa yer vermemiştir. Görevli hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğü
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A-6’da düzenlenen valilikler tarafından oluşturulacak
görevli listesindeki uzmanlar ve duruma göre öğretmenler vasıtasıyla bu görevleri
yerine getirecektir. Bu hususta tam olarak teşkilatlanamasını tamamlayamamış bir
birime görev verildiğinin kanun nazarında kabulü mahiyetindedir.377
371 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 32.
372 Ancak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın adının Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet
Bakanlığı’nın 2011’de kapatılmasından sonra tam beş kez değiştiği görülmektedir. Böylesine önemli
bir görev üstlenen bakanlığın isminin ve dolayısıyla teşkilatının kısa zaman içerisinde beş kez
değişmesi kanaatimizce ülkemizde çocuk, kadın ve aile gibi önemli hususlardaki plansızlığın
varlığını göstermektedir.
373 Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri konusunda bknz: 1 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m. 69.”
374 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”.
375 Mehaz hukuk sistemlerinde kullanılan modeller hakkında detaylı bilgi için bknz: Çelikoğlu, “Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat
Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 863-886.
376 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 23.
377 Bakanlık verilerine göre 30 Ocak 2023 tarihi itibarıyla halen 10 ilin bazı ilçelerinde adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüğü bulunmamaktadır. https://magdur.adalet.gov.tr/Home/Sayfa
Detay/icra-yolu-ile-cocuk-teslimine-son-veren-uygulama-30-adliyede-daha-basladi-30-01-2023
(ET. 23.02.2023)
72
Giderlerin Karşılanması
Çocuğun üstün yararını açıkça ihlal eden bu soruna çözüm olarak Çocuk Koruma
Kanunu’nda ki yeni sistem çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin
kararların yerine getirilmesine dair yapılacak işlemler harçtan istisna tutulmuş ayrıca
tüm masraflarında Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanması hüküm altına alınmıştır.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/H-1’de düzenlenen bu hüküm “Çocuk teslimi ve çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin
yapılacak işlemler, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu ile diğer kanunlar
uyarınca alınması gereken tüm harçlardan istisnadır. Ayrıca bu iş ve işlemlerin
yürütülmesi için yapılacak tüm masraflar, avukatlık ücreti hariç, Adalet Bakanlığı
bütçesinden karşılanır” şeklindedir. Bu düzenleme çocuğun üstün yararının
korunması, çocuğun anne ya da babasıyla düzenli ve doğrudan görüşmesini sağlama
adına çok olumlu bir adımdır. Nitekim devletin pozitif yükümlülüklerinden biri de
çocukla hak sahibi arasında kişisel ilişkiyi sağlamaktır.378 Bu düzenlemeyle hem
konuya ilişkin devletin pozitif yükümlülüğü hem de sosyal hukuk devleti ilkesinin
gereği yerine getirilmiş, önemli bir maddi engel kaldırılmıştır.
Çocuk teslimi ve özellikle tekrarlanan bir özellik taşıması nedeniyle çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getrilmesindeki eski
sistemde ve özellikle çocukla kişisel ilişki kurulmasındaki en büyük sorunların başında
icra takibi dolayısıyla yapılan masraflar gelmekteydi.379 Nitekim çocuğunu görmek
isteyen hak sahibinin icra takibi başlatarak icra masraflarını, başvuru harcını, bilirkişi
ücretlerini, yol ücretini karşılaması gerekmekteydi. Özellikle çocuğunu görmek
isteyen hak sahibi peşinen bu ücretleri karşılayacak durumu olmaması yüzünden
çocuğuyla kişisel ilişki kuramamaktaydı.380 Yükümlü kişi de bu durumu argüman
olarak kullanabilmekte, her görüşme için icra takibi yaparak giderlere katlanmak
zorunda kalan hak sahibini yıldırma aracına dönüştürebilmekteydi. Bu yüzden
378 Alkan, “Boşanma Sonrası Ortaya Çıkan Önemli Bir Sorun: Çocukla Kişisel İlişki Kurma
(Kurabilme) Hakkı ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri”, s. 1.
379 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 97; Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla
Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk
ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1260.
380 Doktrinde kanuni değişiklik öncesi bu konudaki öneriler hakkında bknz. Özbay, “Türk Hukukunda
Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar
ve Çözüm Önerileri”, s. 95 vd.; Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
İlamların İcrası, s. 203-204.
73
çocuğun anne ya da babasıyla düzenli görüşememe hakkı sekteye uğramakta, ebeveyn
ile çocuk arasındaki bağın kopma noktasına varan sonuçlara yol açmaktaydı.381
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/H’ye göre çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair ilam yahut tedbir kararların yerine getirilmesini isteyen hak sahibi bu
nedenle yapacağı işlemler için harç ödemeyecektir. Nitekim bu işlemler 2/7/1964
tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu ile diğer kanunlar uyarınca alınması gereken tüm
harçlardan istisna tutulmuştur.382 Ayrıca bu iş ve işlemlerin yürütülmesi için yapılacak
tebligat, uzmana ücret ödenmesi, görevli kişi veya kişilerin ulaşımı gibi masraflar
Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacaktır.383
Kanuna göre bu iş ve işlemlerin yürütülmesi için hak sahibinin vereceği
avukatlık ücreti bakanlık bünyesinden karşılanmayacaktır (ÇKK m. 41/H-1 son
cümle). Bunun sebebi ise çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam
veya tedbir kararlarının yerine getirilmesi işleminin tam olarak adli değil, adli-idari
karma nitelikte bir işlem olmasından kaynaklanmasıdır.
Kannatimizce bu iş ve işlemlerin adli-idari karma nitelikte bir işlem olsa da en
sağlıklı şekilde yürütülmesi için ve özellikle çocuğun üstün yararının korunması için
avukatların bu uygulama içinde yer alması çok önemlidir. Bu yüzden çocuk teslimi
veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair aile mahkemeleri tarafından verilen ilam
veya tedbir kararlarının yerine getirilmesi amacıyla adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüğüne yapılan başvuru sonrası müdürlüğün hemen çocuğa bir avukat atayıp,
süreç boyunca çocuğun çıkarları doğrultusunda avukatın işlemlere dahil olmasının
sağlanması yerinde olurdu. Bu husustaki avukatlık ücretinin de görevli ideri birimin
bağlı olduğu Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanması düzenlenebilirdi.
Son olarak Çocuk Koruma Kanunu m. 41/H-2 çocuk teslimi ve çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesinde
görevlendirilen uzman ve öğretmenlere yapılacak ödemeleri de hüküm altına almıştır.
İcra İflas Kanunu zamanındaki belirsizliklerden biri olan bu hususun belirlenmesi
381 Belgin Güneş, “Mağdur Hakları Kanunu Taslağı’nın Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, s. 925.
382 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 26.
383 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1260.
74
yerinde bir düzenleme olmuştur. Konuya ilişkin eskiden görülen her icra
müdürlüğünde farklı tarifelerin uygulanmasının önüne geçilmiştir.384
3.3. Çocuk Teslimine Dair İlam veya Tedbir Kararlarının Yerine Getirilme
Usulü
Çocuk Koruma Kanunu, çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişkiye dair ilam ve
tedbir kararlarının yerine getirilmesini ayrı maddelerde düzenlemiştir. Çocuk teslimine
dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesini düzenleyen Çocuk Koruma
Kanunu’nun 41/B maddesi yedi fıkradan oluşan detaylı ve bir çok yeni düzenlemeyi
içeren bir maddedir.
Bu başlık altında öncelikle çocuk teslimi kavramı ele alınacak olup daha sonra
Çocuk Koruma Kanunu’nun “Çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının
yerine getirilmesi” başlıklı 41/B maddesi incelenecektir.
3.3.1. Çocuk Teslimi Kavramı
Velayet-vesayet değişimi veya başka bir sebep üzerine verilen bir mahkeme
ilamı ya da tedbir kararı uyarınca, çocuğun bulunduğu yerden ya da kişiden alınarak,
başka bir kişi veya kuruma teslim edilmesine çocuk teslimi denilmektedir.385
Yönetmelik de çocuk teslimi kavramının tanımına, konuya ilişkin tanımlara yer
verdiği 4. madde de yer vermiştir. Buna göre “Çocuk teslimi: Velayete ilişkin verilen
ilam veya tedbir kararına istinaden süreklilik arz etmeyen, çocuğun yükümlüden
alınarak hak sahibine verilmesi sürecini” ifade etmektedir.
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesini düzenleyen eski sistemdeki “çocuk teslimi” kavramına yeni
sistemde de aynı şekilde kullanılmaya devam edilmiştir. Ne yazık ki çocuğu
nesneleştiren “teslim” kavramının bu konuda yeni bir düzenleme yapılırken terk
edilmemesi kanaatimizce hatalı olmuştur.386 Nitekim çocuk, konumuz bakımından
teslim edilmesi gerekli olan cansız bir eşya değil, korunması gerekli olan bireydir.387
384 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 26.
385 T.C. Kamu Denetçiliği Kurumu, Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına İlişkin
Özel Rapor, s. 75; Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası Uygulamaları, s. 18.
386 Benzer yönde: Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 32.
387 Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 93; Sanem Aksoy Dursun, “Çocuk İle Kişisel
75
Çocuğun üstün yararının korunması en başta kullanılan terminolojiye yansımalıdır.
Nitekim bir konuda kullanılan dil, o konudaki bakış açısının da önemli bir
göstergesidir. Bu nedenle “teslim” kavramı yerine, doktrinde dile getirilen ve hem
çocuk teslimini hem de çocukla kişisel ilişkiyi kapsayan “çocuklara ilişkin velâyet,
vesayet ve kişisel ilişkiye dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi” kavramı388 ya
da “çocuk velayeti” kavramı389 kullanılabilirdi.
3.3.2. Başvuru
Çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının öncelikle yükümlüsü
tarafından rıza ile yerine getirilmesi gerekir. Çocuğun üstün yararı da bunu gerektirir.
Ancak bu bahsi geçen kararların rızaen yerine getirilmemesi durumunda ve hak
sahibinin başvurusuyla devreye adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü
girecektir. Bu husus Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinde düzenlenmiştir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-1 “Çocuk teslimine dair ilam veya tedbir
kararları, yükümlüsü tarafından rızasıyla yerine getirilmediği takdirde hak sahibi,
ilam veya tedbir kararının yerine getirilmesi için müdürlüğe başvurabilir”
düzenlemesine yer vermiştir. Buna göre çocuk teslimine ilişkin süreç hak sahibinin
elindeki çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararı ile çocuğun yerleşim yerindeki
adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne başvurusu ile başlayacaktır.
Görüldüğü üzere çocuk teslimine ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesi
prosedürünün başlayabilmesi için talep gereklidir (ÇKK m.41/B-1). Bu husus Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen tasarruf ilkesinin bir yansımasıdır (HMK
m.24). Bu ilkenin karşıtı ise re’sen araştırma ilkesidir.390 Çocukların söz konusu
olduğu bir çok yargılamada re’sen araştırma ilkesinin esas alındığı görülmektedir.391
Ancak kanun koyucu çocuk teslimine ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesi
sürecinin başlatılabilmesi noktasında müdürlüğün re’sen harekete geçmesini
İlişki Kurma Hakkı ve Uygulamadaki Sorunlar”, Türk Medeni Kanunu Hükümlerinin Çocuk Hakları
ile Uyumlaştırılması, Seçkin Yayıncılık, 2021, s. 194.
388 Belgin Güneş, “Mağdur Hakları Kanunu Taslağı’nın Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, s. 928.
389 Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 843. Çelikoğlu
çocukla kişisel ilişki kurulması kavramının yerine de “çocuk ziyareti” kavramını kullanmıştır.
390 Volkan Özçelik, Türk Medeni Usul Hukukunda Taraflarca Getirilme İlkesi, Adalet Yayınevi, Ankara
2020, s. 66.
391 Detaylı bilgi için bknz: Nedim Meriç, Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf İlkesi (Hukuk
Muhakemeleri Kanunu Hükümleri Çerçevesinde), Yetkin Yayınları, Ankara 2011, s. 37 vd.
76
benimsememiştir. Bu yüzden çocuğu ile görüşmeyi istemediği için hakkı olmasına
rağmen başvuruda bulunmayan anne yahut babanın yerine müdürlüğün re’sen harekete
geçerek süreci başlatması sonucu çocuğun üstün yararı açısından zararlı sonuçlar
doğurabilecek mahiyet sergileyebileceği için başvuru şartı yerinde bir tercih olarak
yorumlanabilir. Diğer taraftan ise başvuru şartı aranması velayet yahut kişisel ilişki
hakkında çocuğu hakkın öznesi değil nesnesi şeklinde ele alması dolayısıyla
eleştirilebilir.392
3.3.3. İbraz Edilen İlam veya Tedbir Kararının İncelenmesi
Başvuru sonrası yapılacak işlemler Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-2’de
düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre “Talebi alan müdürlük, her türlü iletişim
vasıtasını kullanarak yükümlüyle irtibata geçer ve müdürlük tarafından belirlenen gün
ve saatte hak sahibine teslim edilmek üzere çocuğun belirlenen yere getirilmesini
derhâl bildirir; bu bildirimin yapıldığını veya yükümlüyle irtibat kurulamadığını
tutanağa bağlar.” Yani müdürlüğün hak sahibinin başvurusundan sonra yükümlü ile
irtibat kuracağı düzenlenmiştir.393 Bu tebligat yapılmaksızın doğrudan irtibat kurma
düzenlemesi çocuk teslimine dair mahkeme kararının yerine getirilmesi sürecini
mümkün olduğunca kısaltmak adına yapılmış bir düzenlemedir.394
Müdürlüğün irtibat kurmasından önce belgenin niteliğini inceleyip
incelemeyeceği belge ilam niteliğindeyse ilamın kesinleşip kesinleşmediği konusunda
bir inceleme yapıp yapmayacağı konusunda kanunda bir açıklık yoktur. Ancak bu
incelemeler yapılmadan, hak sahibinin başvurusu üzerine doğrudan yükümlüyle irtibat
kurulmaz. Nitekim bu hususların incelenmeden doğrudan işlemlere başlanması kötü
niyetli başvuruların önünü açacağı gibi işin doğasına da aykırıdır. Bu düşünceyle
Yönetmelik m. 25/1’de de “Başvuru esnasında çocuk teslimine ilişkin ilam veya tedbir
kararının müdürlüğe ibrazı zorunludur.” hükmüne yer verilmiştir. Yönetmelik ilam
yahut tedbir kararının ibrazını zorunlu tutmuştur. Yine Yönetmeliğin aynı maddesinin
üçüncü fıkrasında “İbraz edilen ilam veya tedbir kararının müdürlükçe teyidi
yapıldıktan sonra müdürlük tarafından her türlü iletişim vasıtası ile yükümlüyle
392 Velayet hakkını veli istediği gibi kullanamaz çocuğun üstün yararı kapsamında ve kanuni daire içinde
kullanabilir. Yani velayet kullanan yararına değil çocuk yararına bir yetkidir. Gençcan, Boşanma
Hukuku, s. 844.
393 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 23.
394 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”.
77
irtibata geçilir.” hükmüne yer verilerek kanunda düzenlenmeyen hususa yerinde
olarak yer verilmiştir. Bu nedenle talebi alan müdürlük öncelikle hak sahibinin
elindeki belgenin niteliğine bakacaktır. Söz konusu başvuruda ibraz edilen belgenin
tedbir kararı ya da ilam niteliğinde olup olmadığını re’sen incelemekle yükümlüdür.
Eğer hak sahibinin elindeki belge ilam yahut tedbir kararı niteliğine haiz değilse
müdürlük başvuruyu reddeder.395
Karar ilam niteliğindeyse, müdürlük kararın kesinleşip kesinleşmediğini de
kontrol etmelidir.396 Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 367. maddesinin
ikinci fıkrasının “…aile hukuku… ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.”
hükmüne göre aile hukukuna ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.
Çocuk teslimine dair kararların aile hukukuna ilişkin kararlardan olduğuna şüphe
bulunmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun açık hükmü dolayısıyla çocuk
teslimine dair ilamların kesinleşmeden yerine getirilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla hak sahibi elinde çocuk teslimine dair bir ilamla adli destek ve mağdur
hizmetleri müdürlüğüne başvurduğunda, müdürlük bu ilamın kesinleşip
kesinleşmediğini kontrol etmelidir.
Buna rağmen müdürlükçe işlemlere başlanırsa, yükümlü yapılan işleme karşı
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E-1’deki şikayet ve itiraz hükmüne göre aile
mahkemesine şikayette bulunabilir.397
3.3.4. Yükümlü ile İrtibat Kurulması
Genel Olarak
Hak sahibi elindeki karar önceki bölümde bahsedilen şartlara uygun bir kararsa,
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin ikinci fıkrasının “Talebi alan müdürlük,
her türlü iletişim vasıtasını kullanarak yükümlüyle irtibata geçer ve müdürlük
tarafından belirlenen gün ve saatte hak sahibine teslim edilmek üzere çocuğun
belirlenen yere getirilmesini derhâl bildirir; bu bildirimin yapıldığını veya yükümlüyle
irtibat kurulamadığını tutanağa bağlar.” hükmüne göre talebi alan müdürlük, her türlü
395 ÇKK’nın 41/B ve 41/C maddelerine göre çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde artık ilam veya tedbir kararı ayrımı bulunmamaktadır.
İkisi de aynı usulle yerine getirilecektir. Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343
Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1255.
396 Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 913.
397 Çocuk teslimine ilişkin kararların yerine getirilmesinde şikayet için bknz: Başlık 2.3.11.
78
iletişim vasıtasını kullanarak yükümlüyle irtibata geçer.398 Bu düzenlemeye göre
müdürlüğün, ilk işlem olarak yükümlüyle iletişime geçmesi düzenlenmiş, daha hızlı
bir iletişimi sağlama adına da her türlü iletişim aracını kullanabileceği
düzenlenmiştir.399 Düzenleme hangi iletişim araçlarını kullanabileceğine bir kısıtlama
getirmediği gibi, örnek iletişim araçlarına madde metninde ve gerekçede yer
vermemiştir. Bu hızla gelişen teknolojide kısıtlamaya gidilmemesi bakımından
yerindedir. Günümüzde en basit, pratik ve hızlı yöntem olarak akla telefon
gelmektedir. Ancak diğer iletişim vasıtalarının (sms, e-posta, posta gibi)
kullanılmasını engelleyen bir hüküm olmasa da kanun koyucunun amacının bir an
önce yükümlü ile sözlü iletişim kurmak olduğu açıktır. Bu yüzden madde metnindeki
iletişim aracı ifadesini bugün için sözlü iletişim sağlayacak araç olarak yorumlamak
yararlı olacaktır.
Bu yükümlüyle irtibat kurulması yeni olup icra emri ya da icra muhtırası
mahiyeti göstermemektedir.400 Bu yüzden Tebligat Kanunu’na tabi de değildir.
Düzenlemeyle teslim sürecinin ilk aşamasının rızayla tamamlanmaya çalışılması
amaçlanmış, böylece sürecin uzayarak yıpratıcı sonuçlara sebebiyet vermesini önüne
geçilmeye çalışılmıştır.401 Yükümlü ile irtibat kurulması işleminin olumsuz karşılık
bulmasının sonraki aşamaya geçilmesi dışında bir hukuki sonubu bulunmamaktadır.402
Yönetmelik’te de bu husus “Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki öncelikle taraflar
arasında gönüllülüğe dayalı olarak yerine getirilir.” hükmüyle ifade edilmiştir (m.
5/5). Ayrıca çocuğun bir anda evinden apar topar götürülmesiyle çocuk üzerinde
oluşabilecek psikolojik sıkıntıların önlenebilmesine imkan tanıması bakımından
olumlu bir düzenlemedir.403
Yönetmeliğin “Hak sahibi ve yükümlü ile iletişime ilişkin görevler” başlıklı 16.
maddesinde ilk kurulacak iletişime dair hususlar hüküm altına alınmıştır. Buna göre
398 Yönetmelik m. 25/6: “Hak sahibi veya yükümlünün ceza infaz kurumunda hükümlü veya tutuklu
olarak bulunması hâlinde işlemler ceza infaz kurumu aracılığı ile gerçekleştirilir.”.
399 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1260.
400 Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 890.
401 Yükümlü ile irtibat kurulması işlemi yükümlünün kararı yerine getirmeye davet olunması şeklinde
adlandırılabilir. Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme
Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 893.
402 Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 894.
403 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 48.
79
ilk olarak “Müdür tarafından hak sahibi ve yükümlü ile iletişime geçmek üzere
müdürlükte görevli uzmanlar arasından yeteri kadar psikolog, pedagog ve sosyal
çalışmacı görevlendirilir.” (m. 16/1).
Müdür tarafından iletişim için görevlendirilen uzman ya da uzmanların görevleri
ise aynı maddenin ikinci fıkrasında beş bent halinde sayılmıştır.404 Buna göre
görevlendirilen uzman ya da uzmanların görevleri şu şekildedir:
• Hak sahibinin ilk başvurusundan sonra teslim süreci hakkında bilgilendirme de
bulunmak.
• Her türlü iletişim aracı kullanarak yükümlüyle irtibata geçmek, müdürlük
tarafından belirlenen tarih ve saatte, teslim mekânı olarak belirlenen yere
çocuğun getirilmesini bildirmek, yükümlünün çocuğu getirmediği durumda
karşılaşabileceği hususları ve yaptırımları bildirerek tutanağa bağlamak.
• Yükümlüyle irtibat kurulamaması durumunda bunun nedenini tutanağa
geçirmek.
• Yükümlü ile irtibat kurulamaması ya da yükümlünün çocuğu getirmeyeceğini
bildirmesi veya çocuğu belirlenen yere getirmemesi durumunda hemen
yükümlüye çocuğun teslimine veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair bir
teslim emri gönderilmesini sağlamak.
• Yükümlü ya da hak sahibinin çocuğun yerleşim yerinin başka bir müdürlüğün
yetki alanına girecek şekilde değiştiğini bildirilmesi durumunda dosyanın
kapatılıp ilgili yerdeki müdürlüğe gönderilmesi amacıyla durumu müdüre
bildirmektir.
Yükümlü ile İrtibat Kurulmasının İstisnaları
Hak sahibinin başvurusuyla teslim emrinin gönderilmesi arasındaki süreç
açıklandığı şekilde ilerlemekle beraber, Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin
son fıkrasında “Çocuğun üstün yararının gerektirdiği hâllerde müdürlük, yükümlüyle
irtibata geçmeye veya teslim emri tebliğine gerek olmaksızın doğrudan beşinci fıkra
hükmünü uygulayabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. 405 Bu düzenleme çocuk
404 Uzmanların iletişim kurulmasına dair bu görevleri adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünün
bulunmadığı yerlerde Bakanlıkça görevlendirilen hukuk mahkemesi yazı işleri müdürü ya da
görevlendireceği diğer personel yerine getirecektir (ÇKK m. 41/A-3, Yönetmelik m. 16/3).
405 ÇKK m. 41/B-5 yükümlünün teslim emrinin gereklerini yerine getirmemesini düzenlemiş olup bu
halde çocuk her nerde bulunursa doğrudan müdürlükçe alınıp hak sahibine teslim edilecek ve
müdürlük kolluk vasıtasıyla zor kullanma yetkisini kullanabilecektir.
80
teslimine ilişkin genel sürecin istisnasını düzenlemektedir. Bu hükme göre çocuğun
üstün yararının gerektirdiği durumlarda müdürlük yükümlüyle hiç irtibata geçmeden
ya da irtibata geçmiş olmakla birlikte teslim emri göndermeden, doğrudan çocuk nerde
bulunursa bulunsun alınarak hak sahibine teslim edilebilecektir.406 Bu durumda
müdürlük kolluktan yardım isteyebilir. Kolluk müdürlüğün bu husustaki taleplerini,
zor kullanma da dahil olmak üzere derhal yerine getirir.407 Yani çocuğun üstün
yararının gerektiği durumda müdürlük iletişime geçme ve teslim emri gönderme
aşamalarını atlayarak, çocuğu bulduğu yerde yükümlüden alıp hak sahibine verecektir.
Ancak söz konusu hüküm uygulamada sıkıntılara yol açabilecek mahiyettedir. Şöyle
ki, zaten ilam veya tedbir kararı verilirken mahkemece çocuğun üstün yararı dikkate
alınarak çocuk teslimine karar verilmiştir. Başka bir deyişle çocuğun yükümlünün
yanından alınıp hak sahibine teslim edilmesinde çocuğun üstün yararı bulunmaktadır.
Eğer söz konusu hükmün sadece lafzı dikkate alınırsa, her durumda Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/B-7 fıkrası uygulanacaktır. Yani istisnai düzenleme, genel düzenlemeye
dönüşecektir. Ayrıca bu durum da hukuki dinlenilme hakkının ihlaline yol açacaktır.
Yargılamada, icra takiplerinde olduğu gibi bu durumda da kişilere çocuk tesliminin
özellikleri çerçevesinde hukuki dinlenilme hakkının sağlanması gerekir. Üstelik
açıklanan durumda kişinin temel hakkına doğrudan bir müdahale olduğu, müdürlüğün
zor kullanma yetkisi olduğu hususları düşünüldüğünde bu hak daha da önem
kazanmaktadır.408 O halde tüm süreci atlayarak, yükümlüye hiç haber vermeden
doğrudan yükümlünün mülkiyet hakkına, konut dokunulmazlığına müdahalede
bulunulması kanımızca hukuki dinlenilme hakkının ihlali boyutuna varabilecektir.
Nitekim yükümlünün veya çocuğun özel durumu veya haklı bir mazereti olabilecektir.
Dolayısıyla kanun koyucunun amacının bu olmadığı aşikardır. Bu yüzden olağanüstü
bir durumun bulunduğu ya da çok acil teslim işlemi gerçekleştirilmezse bir daha teslim
işlemini gerçekleştirmenin imkansız hale geleceği veya çok zorlaşacağı durumlarda bu
hükme başvurulmalıdır. Aksi durumda hükmün konuluş amacının dışına çıkılacaktır.
Yönetmeliğin 30. maddesinde “Çocuk teslimine ilişkin ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesi sırasında, kaçırılma ihtimali gibi çocuğun üstün
406 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
407 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1266.
408 Özekes, Hukuki Dinlenilme Hakkı, s. 234; Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s. 141.
81
yararına aykırı durumların ortaya çıkması hâlinde yükümlüyle irtibata geçmeye veya
teslim emri tebliğine gerek olmaksızın çocuk müdürlük tarafından alınarak hak
sahibine teslim edilir.” hükmüne yer vermiştir. Yani Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-
7 hükmüne benzer bir düzenleme Yönetmelik’te de öngörülmüştür. Ancak
Yönetmelikte Çocuk Koruma Kanunu’ndan farklı olarak sadece çocuğun üstün yararı
ibaresini kullanılmamış, bunun yanında “kaçırılma ihtimali gibi çocuğun üstün
yararına aykırı durumların ortaya çıkması hâlinde” denilerek çocuğun üstün yararı
durumuna yerinde bir daraltma getirilmiştir. Yönetmelik kaçırılma ihtimalini örnek
olarak vermiş ama hükmü sadece bununla sınırlamamıştır. Buna benzer olarak,
çocuğun yükümlü tarafından yurtdışına kaçırılacağına dair somut delillerin olması,
yükümlünün çocuğa zarar verebilme tehlikesi bulunması, çocuğun ağır hasta olması
gibi durumlarda müdürlük bu hükme göre irtibata geçilmeden veya teslim emri
gönderilmeden, doğrudan çocuk teslimi için harekete geçebilir.
Belirtmek gerekir ki yükümlü ile iletişim kurulması hükmü çocuğun kaçırılma,
saklanma riskini taşımaktadır. Kanunkoyucu bu riski minimize etmek adına bu hükme
yer vermiştir. Bu nedenle kanaatimizce söz konusu düzenleme yükümlüyle irtibat
kurulmasının bünyesinde barındırdığı çocuğun yükümlü tarafından kaçırılması,
saklanması gibi riskleri azaltması bakımından yerinde bir düzenlemedir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-7’nin uygulanması gereken hal, yükümlü ile
irtibata geçildiği zaman da anlaşılabilir. Eş söyleyişle hak sahibinin başvurusu üzerine
müdürlük yükümlü ile irtibata geçtiğinde yükümlünün çocuğa zarar verebileceği,
kaçıracağını beyan etmesi gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu halde müdürlük söz
konusu düzenlemeye dayanarak teslim emri göndermeden çocuk teslimini
gerçekleştirir. Nitekim böyle bir durumun varlığında artık yükümlünün hukuki
dinlenilme hakkının ihlalinden bahsedilemez.409 Çünkü artık çocuğun üstün yararı
ciddi bir tehlike altındadır ve anne yahut babanın yararındansa çocuğun yararı daha
önceliklidir.410
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-7’ye göre çocuğun üstün yararının gerektirdiği
durum değerlendirmesini yapacak merci adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüğüdür. Müdürlüğün personelinin hukuk eğitimi olmadığı düşünüldüğünde ve
salt kanunun lafzı ile hareket edildiğinde çocuğun üstün yararının çok geniş nitelikte
409 Hukuki dinlenilme hakkı hakkında detaylı bilgi için bknz: Özekes, Hukuki Dinlenilme Hakkı.
410 Yönetmelik m. 6/6; Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, s. 192.
82
olması dolayısıyla müdürlüğün bu konudaki kararları uygulamada sorun yaratabilecek
mahiyet gösterebilir. Ayrıca müdürlüklere verilen bu geniş takdir yetkisi, müdürlükler
arasında uygulama farklarına yol açabilir. Bu söz konusu hükümün daha detaylı ve
müdürlüğün yetkilerinin sınırlarını açıklayıcı olarak ele alınması gerekmektedir.
3.3.5. Teslim Günü ve Saatinin Belirlenmesi
Yönetmelik m. 4/4’te “Teslim gün, saat ve yerinin belirlenmesinde çocuğun
üstün yararı gözetilir ve mümkün olduğunca tarafların görüşü de dikkate alınır.”
hükmüne yer vermiştir. Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü yükümlüye
iletişim vasıtasıyla ulaşırsa, müdürlüğün kendi belirlediği saat ve günde çocuğu
belirtilen yere getirilmesi hususunu bildirir ve bu bildirimi yaptığını tutanağa
geçirir.411
Kanuna göre gün ve saati belirleme yetkisi müdürlüğe verilmiştir. Müdürlük
mümkün olduğunca tarafların ve çocuğun durumunu dikkate alarak uygun bir gün ve
saat belirlemelidir.412 Buna göre teslim tarihi ile yer ve saati belirlenirken öncelikli
olan çocuğun üstün yararıdır ve mümkün mertebe tarafların istekleri de dikkate alınır.
Ancak her halükârda başvuru tarihi ile belirlenecek tarih arasındaki farkın makul
olması gerekmektedir. Örneğin başvuru tarihinden bir yıl sonrasına gün belirlenmesi
müdürlüğün takdir yetkisinin sınırlarını aşması sonucunu doğurur. Eğer yükümlüyle
irtibat kurulur, yükümlü çocuğu getireceğini beyan eder ve belirlenen gün ve saatte
çocuğu teslim etmek üzere getirirse, teslim işlemi tamamlanır. Ancak yükümlü ile
irtibat kurulamaması veya irtibat kurulduğu halde yükümlünün çocuğu
getirmeyeceğini beyan etmesi ya da belirlenen gün ve saate çocuğu getirmemesi yahut
haklı mazeret bildirerek çocuğun müdürlükçe alınmasını bildirmediği durumlarıyla da
karşılaşılabilir. Bu durumlara ilişkin düzenleme Çocuk Koruma Kanunu 41/B-3’te
“Yükümlüyle irtibat kurulamaz veya yükümlü çocuğu getirmeyeceğini beyan ederse
yahut yükümlü çocuğu belirlenen yere getirmezse müdürlük, derhâl yükümlüye,
çocuğun teslimine dair bir teslim emri gönderir” şeklinde düzenlenmiştir.413 Bu
411 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1261.
412 Bu durum yükümlü ile irtibat kurulduğu durum için geçerlidir. Ancak teslim emri gönderilmesi
durumunda artık müdürlük gün ve saati tek taraflı olarak belirleyecektir.
413 ÇKK m. 41/B-3 ilk cümle: “Yükümlüyle irtibat kurulamaz veya yükümlü çocuğu getirmeyeceğini
beyan ederse yahut yükümlü çocuğu belirlenen yere getirmezse müdürlük, derhâl yükümlüye,
çocuğun teslimine dair bir teslim emri gönderir.”
83
fıkraya göre sayılan bu hallerde müdürlük, yükümlüye derhâl çocuğun teslimine dair
bir teslim emri gönderir.414
3.3.6. Teslim Mekanları
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/D-1 maddesi teslim mekanlarıyla ilgili “Çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine
getirilmesine ilişkin işlemler, müdürlükçe belirlenen teslim mekânlarında
gerçekleştirilir.” hükmüne yer vermiştir. 415
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B’de “çocuğun müdürlük tarafından belirlenen
yere getirilmesini derhâl bildirir”, “belirlenen yere getirmezse”, “çocuğu emirde
belirtilen yere getirmek zorunda olduğu”, “çocuğu emirde belirtilen yere getirmesine
engel teşkil edecek” ve “müdürlüğün belirlediği yere getirilen” ifadelerine yer
verilmiş, belirlenen yer vurgusu yapılmıştır. İşte kanunun belirlenen yer ile ifade ettiği
teslim mekanlarıdır.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/D maddesine göre hem çocuk teslimine hem de
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının fiilen yerine
getirilmesinde teslim mekanları kullanılacaktır.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/D-2’ye göre müdürlüğün talebiyle valilikler ve
belediyelerin teslim mekanlarına elverişli yerleri belirleyeceği, eğer belirlenmemişse
oluşturacağı, araç ve sürücü tahsis edeceği hüküm altına alınmıştır. Teslim mekanlarını
belirleme görevi verilen valilikler ve belediyeler, bunu belirlerken çocuğun üstün
yararını gözetmelidir. Çocuğun kendini güvende ve rahat hissedeceği, özel odaları,
oyun alanları olan kreşler, gençlik merkezleri, aile merkezleri gibi alanlar
seçilmelidir.416 Bölge de böyle alanlar yoksa oluşturulmalıdır. Olumlu bir düzenleme
kötü yer seçimiyle işlevsiz hale getirilmemelidir. Müdürlükte valilikler ve belediye
tarafından belirlenen teslim mekanlarından uygun gördüğünü teslim işlemi için
kullanacaktır. Maddenin son fıkrasında teslim mekanları konusunda kamu kurum ve
414 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1261.
415 ÇKK m. 41/D haricinde teslim mekânlarına ilişkin düzenlemelere Yönetmelik’te yer vermiştir.
Yönetmelik 20, 21 ve 22. maddelerde teslim mekânları, teslim mekânlarının oluşturulması ve teslim
mekânlarının genel standartlarına ilişkin düzenlemeler öngörülmüştür.
416 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 25.
84
kuruluşlarının adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne her türlü desteği
sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır.
Kanunun düzenlemesine bakıldığında hangi teslim mekanının kullanılacağını
belirleme yetkisi müdürlüğe verilmiştir (ÇKK m. 41/D-1 ve 2). Ancak müdürlüğün bu
yetkisini yükümlünün evini teslim mekânı olarak belirlemesi şeklinde anlamamak
gerekir.417 Her ne kadar kanun teslim mekanı konusunda müdürlüğe takdir yetkisi
verse ve müdürlüğün bu takdir yetkisini çocuğun evi olarak kullanması önünde kanuni
engel olmasa da; Çocuk Koruma Kanunu m. 41/D’nin gerekçesinde “çocuğun üstün
yararı gözetilerek teslim işlemlerinin çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi açısından en
uygun mekânlarda gerçekleştirilmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır” ifadesine
yer verilmiştir.418 Kanatimizce çocuğun bir anda hiç tanımadığı kişilerce evinden
alınmısının mümkün olduğunca önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu yüzden eğer
müdürlük takdir yetkisini yeterli gerekçelere dayandırmadan, haklı neden göstermeden
kullanırsa şikayete konu olabilir. Ayrıca Ankara Batı Adliyesinde adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüğü bünyesinde çocuk teslimi odası kurulmuştur.419 Bu
teslim mekanlarının adliye binası içerisinde kurulması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Hatta bu mekanların adliye binası dışında olması çocuğun üstün yararına daha uygun
olacaktır.420 Bu nedenle adliye binası dışında, çocuğa uygun ve yakın olan anaokulu,
kreş, kültür merkezi ve gençlik merkezi gibi yerlerin belirlenmesi daha yararlı
olacaktır.
Doğrudan yükümlünün evine gidilerek, çocuğun yaşadığı yerden bir çok yabancı
kişiyle alınması uygulamasının çocuk üzerinde yarattığı travma dikkate alındığında421
teslim mekanları uygulaması yerinde olsa da422 eleştiriye açık noktası tıpkı “çocuk
teslimi” ifadesindeki gibi kullanılan terminolojidedir. Çocuk teslimine ve çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının fiilen yerine getirilmesinde
417 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”.
418 Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/3911) ve Adalet Komisyonu Raporu, s. 23.
419 https://basin.adalet.gov.tr/cocuk-tesliminde-pilot-uygulama-yeni-yilda-baslayacak, (31.01.2022).
420 Belgin Güneş, “Mağdur Hakları Kanunu Taslağı’nın Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, s. 925; Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel
İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında İlk Tespitler”
421 Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
Dair İlamların İcrası Uygulamaları, s. 318-321.
422 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”
85
kullanılacak mekanın isminin “teslim mekanı” olarak seçilmesi hatalı olmuştur. Bu
isim seçimi, sanki bir eşyayı teslim ediyormuş algısı yaratmaktadır. Kullanılan ismin
seçimi kanımızca hatalıdır. Bunun yerine çocukla görüşme merkezi ya da daha farklı
bir adlandırma yapılabilirdi.
3.3.7. Teslim Emri ve Tebliği
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-3 hükmüne göre yükümlü ile irtibat
kurulamaması veya irtibat kurulduğu halde yükümlünün çocuğu getirmeyeceğini
beyan etmesi ya da çocuğu getireceğini belirttiği halde belirlenen gün ve saate çocuğu
getirmemesi yahut haklı mazeret bildirerek çocuğun müdürlükçe alınmasını
bildirmediği durumlarda diğer bir ifadeyle müdürlüğün yükümlüye karşı karara uyma
çağrısı karşılık bulmadığında, müdürlükçe çocuğun teslimine dair bir teslim emri
yükümlüye tebliğ edilir.423
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-3 çocuğun teslimine dair teslim emrinde nelerin
yer alacağını tek tek belirlemiştir.424 Buna göre teslim emrinin içeriğinde şunlar yer
alır:
• Müdürlüğün belirlediği saat ve günde çocuğu emirde gösterilen yere
getirmesinin zorunluluğu.
• Çocuğu emirde gösterilen yere getirmesine engel olacak derecede haklı bir
mazeretinin varlığı mevcutsa teslim günü öncesinde müdürlüğe bunu
bildirerek çocuğun müdürlük tarafından alınması talebinde bulunması
gerektiği.
• Çocuğu getirmez ya da haklı mazeret sunarak müdürlük tarafından çocuğun
alınması talebinde bulunmazsa, çocuğun, uzman yahut öğretmen aracılığıyla
gerekirse kolluktan da yardım istenerek ve zor kullanılarak teslim alınacağı.
• Emrin gereğinin yerine getirilmemesi durumunda disiplin hapsiyle
karşılaşacağı.
423 Müdürlüğün irtibat kurduktan sonra bu daveti ve bunun akıbetini tutanağa bağladığı, davete
uymadığında da prosedüre devam edileceği öngörülmüştür (ÇKK m. 41/B-2,3). Yani prosedüre
devam olunup olunmayacağı ÇKK m. 41/B-2’ye göre tutulan tutanaktan anlaşılmaktadır.
424 Teslim emrinin eski uygulamadaki icra emrini ikame ettiği görülmektedir. Teslim emri de icra emri
gibi mahkeme kararının hükmüne ve buna uyulmadığında tatbik edilecek yaptırımlara yer vermiştir.
Ancak onu aşan bir içeriğe sahip olduğu da farkedilmektedir.
86
• Müdürlüğün yaptığı iş ile işlemlere karşı, öğrenme ya da tebliğ tarihinden
itibaren bir hafta içinde, işlemi gerçekleştiren müdürlüğün bulunduğu yer aile
mahkemesine şikâyet hakkının bulunduğu.
Bu şekilde hazırlanan teslim emri, müdürlük tarafından 7201 sayılı Tebligat
Kanunu hükümlerine göre yükümlüye tebliğ edilir.425 (ÇKK m. 41/B-3, Yönetmelik
m. 18/1-c).
Tebligatın yapılacağı kişiye muhattap denilmektedir.426 Tebligat Kanunu’nun
11. maddesine bakıldığında vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı
düzenlenmektedir.427 Yani kural vekil tarafından takip edilen işlerde tebligatın vekile
yapılmasıdır.428 Yargıtay boşanma davasında vekile tebliğ yerine asıla tebliğ
yapılmasını usulsüz bulmuştur.429 Hatta asil duruşmada hazır olarak bizzat bulunsa
bile, tebligat asile değil vekile yapılır.430 Bu hükmün konumuza nasıl uygulanacağı
tartışmalara yol açabilecek mahiyettedir.431 Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde öngürülen yaptırımın
uygulanabilmesi kanatimizce yaptırımın ihtarını içeren (emrin gereğinin yerine
getirilmemesi hâlinde disiplin hapsiyle cezalandırılacağı) teslim emrinin bizzat
yükümlüye tebliğ edilmesi gerekir. Bu nedenle görüşümüze yükümlü hakkında
yaptırımın uygulanması için tebliğin bizzat yükümlüye yapılması gerekir; aksi halde
425 Tebligat hukuku hakkında detaylı bilgi için bknz: Murat Atalı vd., Tebligat Hukuku, Seçkin
Yayınları, Ankara 2018, s. 15 vd.; İbrahim Çatalkaya, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara
2020, s. 1 vd.; Nedim Meriç vd., Olaylarla Tebligat Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2020,
s. 1 vd.
426 İbrahim Özbay ve Emre Yardımcı, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2021, s. 63; Seyithan
Deliduman, Tebligat Hukuku Bilgisi, Yetkin Yayınları, Ankara 2012, s. 55.
427 Tebligat Kanunu m. 11/1 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 18 hakkında
detaylı bilgi için bknz: Gizem Yönder, “Vekil Vasıtasıyla Takip Edilen İşlerde Tebligat”, Nevşehir
Barosu Dergisi, 1/1, 2014, s. 95 vd.
428 Atalı vd., Tebligat Hukuku, s. 150-151; Çatalkaya, Tebligat Hukuku, s. 106.
429 “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır (Teb. Kanunu m.11). Mahkemece davacı
vekili yerine, davacı asile gerekçeli kararın tebliği için çıkartılan tebligat usulsüzdür. Davacı
vekiline gerekçeli kararın usulüne uygun tebliği ile vekil yönünden de temyiz süresi beklenildikten
sonra gönderilmek üzere dosyanın mahalli mahkemesine İADESİNE, oybirliği ile, karar verildi” Y.
2. HD., 20.02.2015 tarihli, 2014/17118 E., 2015/2339 K. sayılı kararı. legalbank.net (31.01.2022);
Vekil yerine asile tebligat yapılmasının usule yakırı mı olduğu yoksa geçersiz mi olduğu yönündeki
tartışmalar için bknz: Meriç vd., Olaylarla Tebligat Hukuku, s. 60-61.
430 Canan Ruhi ve Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2021, s. 129; Recep
Akcan ve Hakan Albayrak, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara 2016, s. 102.
431 Konuya ilişkin eski sistemde de icra emrinin tebliğinde Tebligat Kanunu m. 11’in nasıl uygulanacağı
konusunda tartışmalar mevcuttu. Tartışmalar için bknz: Recep Akcan, "İcra Emrinin Vekile Tebliği",
Prof. Dr. Ömer Teoman'a 55. Yaş Günü Armağanı, C.II, Beta Yayınları, İstanbul 2002, s. 864-876.
87
ilgili yaptırımlar yükümlüye uygulanamaz. Yargıtay da eski sistemde icra emrinin
tebliğinde bu konuya dikkat çekmiştir.432
3.3.8. Teslim Zamanı
Teslim emri hem içerik olarak hem de tebiğin nasıl yapılcağı bakımından eski
sistemdeki icra emrine kısmen benzemektedir.433 Ancak icra emrinde yedi gün içinde
çocuğun teslim edilmesi emri varken, Çocuk Koruma Kanunu’nda ki yeni sistemde
herhangi bir süre kanun koyucu tarafından öngörülmemiştir. Teslim emrinde
“müdürlük tarafından belirlenen gün ve saatte çocuğu emirde belirtilen yere getirmek
zorunda olduğu” belirtilmiştir (ÇKK m. 41/B-3 a). Yani müdürlük belirli bir yer, tarih
ve hatta saat belirlemekte, yükümlüye de belirlenen tarih ve saatte yine belirlenen yere
gertirmesini emretmektedir.
İdare içinde yer alan adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü, kanunların
verdiği yetki kapsamında hareket etmek zorundadır. Bu idarenin kanuniliği ilkesinin
de bir gereğidir. İdarenin yetkisi bağlı yetki yahut takdir yetkisidir.434 Kanun belirli
koşul ve durumların varlığı halinde idarenin nasıl hareket edeceğini belirler artık
idareye tercih imkanı sunulmamıştır. Bu idarenin bağlı yetkisidir.435 Ancak idarenin
çok geniş alanda ve çok çeşitli işlemleri yerine getirdiği düşünüldüğünde, bu
işlemlerinin her biri ayrıntılı şekilde mevzuatta düzenlenememektedir. Bu nedenle
432 “HMK'nun 73, 81, 82, 83., Avukatlık Kanunu'nun 41., Tebligat Kanunu'nun 11. maddeleri gereğince
vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın
vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe
devam işlemleri yapılır. Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması
lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu'nun 76. maddesinde mal
beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu
gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil,
kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı,
cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu
tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur. Bu durumda icra emrinin asile tebliğ
işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur.
Takibin kesinleştirilmesi için takip talebine ve ilama uygun icra emrinin borçlunun ilamda yazılı
olan vekiline tebliği gereklidir. O halde, mahkemece, icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin
ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile icra emrinin
iptaline karar verilmesi doğru değildir.” Y. 12. HD., 25.06.2018 tarihli, 2018/3121 E., 2018/6631
K. sayılı kararı. legalbank.net (31.01.2022).
433 İİK m. 24, m. 25, İİKY m. 24.
434 Ümit Süleyman Üstün, Türk Vergi Hukukunda İdarenin Takdir Yetkisi, Turhan Kitabevi, Ankara
2007, s. 17.
435 Tahsin Bekir Balta, İdare Hukukuna Giriş, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Yayınları, Ankara
1970, s. 84; Şükrü Karatepe, “İdarenin Takdir Yetkisi”, Türk İdare Dergisi, 63/392, 1991, s. 73.
88
idareye takdir yetkisi tanınması zorunluluk haline gelmiştir.436 Müdürlüğün teslim
emrinde gün, saat ve yeri belirlemesi takdir yetkisi kapsamındadır.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin 3. fıkrasının a bendi “Müdürlük
tarafından belirlenen gün ve saatte çocuğu emirde belirtilen yere getirmek zorunda
olduğu” şeklinde düzenleme yapmıştır. Müdürlük gün, saat ve yeri belirlemek
zorundadır ancak bunun içeriğini belirlemede takdir yetkisine sahiptir. Nitekim
idarenin takdir yetkisinin sınırları önceden kanunla belirlenmiştir.437 İdarenin bu takdir
yetkisi hukuki haktan ziyade ödevdir.438 Bu kapsamda hangi gün, hangi saat ve yer
olacağını müdürlük takdir yetkisi kapsamında belirler.
İdarenin takdir yetkisine sahip olduğu durumlarda bu takdir yetkisinin hukuka
uygun olarak kullanılması hukuk güvenliği açısından önemlidir.439 Kural olarak
idarenin takdir yetkisi kapsamında yaptığı işlemler idari niteliktedir ve iptal davasının
konusunu oluşturur.440 Ancak adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünün bu
takdir yekisinin denetimi Çocuk Koruma Kanunu’nda şikayet yoluyla denetim
şeklinde öngörülmüştür (ÇKK m. 41/E). Buna göre müdürlüğün bu işlemine karşı aile
mahkemesine şikâyette bulunulabilir. Şikayet üzerine verilen karara da itiraz
edilebileceği düzenlenmiştir (ÇKK m. 41/E-3).
Müdürlüğün teslim emrinde fiili teslimin gerçekleşeceği tarihi belirlenirken en
uygun ve en yakın tarihin seçmesi gerekir. Aksi halde müdürlüğün belirlediği tarih ve
saat şikayete konu olabilecektir. İrtibata geçildiği takdirde tarafların tarih ve saate
ilişkin görüşlerinin dikkate alınacağını belirtmiştik.441 Ancak teslim emrinde belirtilen
tarih ve saat söz konusu olduğunda zaten irtibat kurulamadığı için müdürlük bunu tek
taraflı olarak belirleyecektir.
436 Şeref Gözübüyük ve Turgut Tan, İdari Yargılama Hukuku, Turhan Kitapevi, Ankara 2013, s. 505;
Sinan Seçkin ve Gül Üstün, “İdari İşlemlerde Takdir Yetkisi ve Gerekçe İlkesi”, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, MehmetAkif Aydın’a Armağan, 21/2,
2015, s. 509; Adnan Gerçek, Türk Vergi Hukukunda İdarenin Takdir Yetkisi, Yaklaşım Yayıncılık,
Ankara 2006, s. 17.
437 Cemil Kaya, İdarenin Takdir Yetkisi ve Yargısal Denetimi, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2011,
s. 19
438 Volkan Özçelik, İcra Müdürünün Takdir Yetkisi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s. 68-69.
439 Seçkin ve Üstün, “İdari İşlemlerde Takdir Yetkisi ve Gerekçe İlkesi”, s. 510.
440 Erol Alpar, Yönetimin Hareket Serbestisi Alanının Yargısal Denetimi ve Sınırları, Danıştay
Yayınları, Ankara 1990, s. 36.
441 Bknz: Başlık 3.3.5. Teslim Günü ve Saatinin Belirlenmesi
89
3.3.9. Teslim Emrinin Gereğinin Yerine Getirilmesi
Teslim emri tebliğ edildikten sonra, yükümlü emrin gereği yerine getirdiği
takdirde (müdürlüğün belirlediği tarih ve saatte belirlediği teslim mekanına getirirse
veya haklı mazereti nedeniyle müdürlükçe alınırsa) çocuk hak sahibine teslim edilir.
Teslim işleminin niteliğinden kaynaklı kural olarak tek seferlik bir iş olması da dikkate
alındığında artık işlem tamamlanmış, çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararının
yerine getirilmesi prosedürü amacına ulaşmıştır.
Yükümlü belirlenen gün ve saatte çocuğu teslim noktasına getirmemekle beraber
ve müdürlüğün çocuk teslimi için çocuğun bulunduğu yere gitmesinden önce çocuğu
doğrudan hak sahibine teslim ederse teslim işlemi yine tamamlanacaktır. Bu halde
müdürlüğe mevcut bir başvuru olduğu için yükümlünün, hak sahibinden çocuğu teslim
ettiğine dair imzalı bir kağıt alması ya da hak sahibinin bu durumu müdürlüğe
bildirmesi kannatimizce yeterli olacaktır. Bu halde de teslim işlemi gerçekleşmiş
olacaktır. Eğer çocuk teslimi içeren ilam veya tedbir kararının müdürlüğe başvuru
yapılmadan yükümlü kişi tarafından yerine getirilirse zaten müdürlüğe başvuru
olmadığından teslim işlemi gerçekleşir. Eğer yükümlü çocuğu teslim emrinin
tebliğinden önce teslim eder ve buna rağmen teslim emri tebliğ edilirse artık yükümlü
şikayet yoluna başvurabilecektir.
Yükümlü, çocuğun teslimini rızaen yerine getirmezse, Çocuk Koruma Kanunu
m. 41/B-5 “yükümlü, emrin gereğini yerine getirmezse, çocuk nerede bulunursa
bulunsun müdürlük tarafından alınarak hak sahibine teslim edilir. Bu hâlde kolluktan
yardım istenebilir. Kolluk birimleri, zor kullanma dâhil bu konudaki talepleri derhâl
yerine getirir.” hükmüne yer vermiştir. Buna göre yükümlüye tebliğ yapılmış lakin
yükümlü teslim emrinin gereğini yerine getirmemiştir. Artık müdürlük teslim işlemini
gerçekleştirmek için çocuğun bulunduğu yere giderek işlemi gerçekleştirir. Bu halde
çocuk bulunuğu yerde müdürlükçe alınarak hak sahibine teslim edilir. Müdürlük
kolluktan yardım isteyebilir, kolluk zor kullanma da dahil olmak üzere müdürlüğün
taleplerini derhal yerine getirir.442
Müdürlük çocuğun bulunduğu yere giderek uzmanlarca (bulunmadığı yerde
öğretmen) çocuğun teslim alınıp, hak sahibine verilmesiyle teslim işlemi tamamlanır.
442 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
90
Bu noktada uzmanın görevleri ve tam olarak nasıl bir rol izleyecekleri
düzenlenmemiştir.443 Ancak çocuk teslimi esnasında görevlendirilen uzmanlar,
çocuğun üstün yararına uygun şekilde hareket etmelidirler. Yönetmelik m. 27/4’te
“Çocuğun örselenmesine neden olabilecek durumların önlenmesi amacıyla gerekmesi
hâlinde ilgili uzman veya öğretmen tarafından, teslim işlemi öncesinde hak sahibi,
yükümlü ve çocukla görüşme yapılır.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre teslim
öncesinde çocuğun örselenmesinin, zarar görmesinin önüne geçmek amacıyla
gerektiğinde taraflarla ve çocukla görüşme yapılacaktır. Çocuğun bulunduğu yerde
işlemin gerçekleştirileceği göz önüne alındığında, uzmanlar bu süreçte çocuğu
olumsuz etkilyecek unsurlardan çocuğu korumalı, sürecin çocuğu mümkün olduğunca
az etkilemesi adına, taraflarla görüşmeli, yükümlüyü ve gerekiyorsa çocuğu ikna
etmelidir. Özellikle kolluk görevlileri de teslim işleminde bulunuyorsa, uzmanlar
kolluk görevlileri ile çocuğu iletişime geçirmemelidir.444
Çocuk teslimi işlemini fiilen gerçekleştirecek uzmanın çocuk tesliminin o
esnada yapılmasının çocuğun üstün yararına uygun olmadığına kanaat getirirse, yine
de kararın gereğini derhal yerine getirmek zorunda olup olmadığı tartışılabilir.
Çocuğun üstün yararının korunmasının konuya ilişkin en temel ilke olduğuna
değinilmişti. Çocuğun üstün yararıyla çelişecek şekilde işlemi gerçekleştirmenin bu
temel ilkeye aykırılık teşkil edeceği akla gelecektir. Ancak mevzuat çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararların yerine getirilmesine ilişkin
öngördüğü danışmanlık tedbirine (ÇKK m. 41/C-8) ve yine Yönetmelik’te çocuğun
görüşmeyi reddetmesi hâlinde yapılacak işlemler düzenlemesine çocuk tesliminde yer
vermemiştir (Yönetmelik m. 39). Çocuk teslimine dair mahkeme kararlarının yerine
getirilmesindeki mevcut düzenlemeler de müdürlüğün teslim işlemini ertelemesine
imkan tanımamaktadır. Bu nedenle teslim emrinin gereği yerine getirilmemiş veya
teslim emrine karşı şikayet yoluna başvurularak mahkemece işlemlerin
durdurulmasına karar verilmemiş ve sonuçta müdürlüğün gönderdiği görevli çocuğu
bulunduğu yerden teslim almaya gelmişse görevli uzmanın mevcut yasal düzenlemeler
karşısında artık teslim işlemini erteleme yetkisi bulunmamaktadır. Nitekim ortada
mahkemece verilmiş bir karar bulunmaktadır.
443 Uzmanların görevi Yönetmelik m. 17’de düzenlenmiştir. Ancak teslim emri yerine getirilmediğine
ilişkin görevi tek bentte belirtilmiştir. Kanaatimizce bu hususun Yönetmelik’te daha detaylı şekilde
düzenlenmesi yerinde olurdu.
444 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 162.
91
Olması gereken hukuk bakımından bu yetkinin bir takım şartlarla ve
mahkemenin yargı yetkisini ihlal etmeden teslim işlemini gerçekleştirecek görevliye
verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.445 Nitekim ne pahasına olursa olsun teslim
işleminin o an gerçekleştirileceği anlayışı yerine çocuğun yararına uygun zamanda
gerçekleştirilmelidir anlayışı benimsenmelidir. Burada bahsettiğimiz kararın hiç
uygulanmaması değil, kararın yine uygulanması ancak doğru zamanda ve çocuğun bu
duruma hazırlanarak uygulanmasıdır. Böyle bir usulün öngörülmemiş olmasının
mahzurlu olabileceğini düşünmekteyiz.
Teslim işlemi gerçekleşmiş ancak sonrasında yükümlü çocuğu haklı bir sebebe
dayanmaksızın tekrar almışsa Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-6’nın “Çocuk hak
sahibine teslim edildikten sonra yükümlü haklı bir sebep olmaksızın çocuğu tekrar
alırsa ayrıca yeni bir hükme veya yükümlüyle irtibata geçmeye ya da teslim emri
tebliğine gerek olmaksızın çocuk beşinci fıkra uyarınca hak sahibine teslim edilir.”
hükmü gereği artık müdürlük hiçbir işleme gerek olmadan, doğrudan çocuğu
bulunduğu yerden zorla alarak hak sahibine teslim edecektir. Böyle bir durumda yeni
bir hükme gerek olmadığı gibi yükümlüyle irtibata geçmeye ya da teslim emri
göndermeye gerek yoktur.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-6’nın metninde geçen “haklı bir sebep
olmaksızın” ibaresi muğlaktır.446 Yükümlüyle herhangi bir iletişim sağlanmadığı veya
tebliğ gönderilmediği dikkate alındığında ilk aşamada şikayet yolu mümkün
görünmemektedir. Bu yüzden haklı sebebi belirleme yetkisi müdürlüğe verilmiştir.
Madde gerekçesinde de haklı sebep sayılacak durumlara örnek verilmemiştir. Burada
mahkemece yeni bir kararla çocuğun velayetinin yükümlüye verilmesi, çocuğun somut
ve yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kalması, yükümlünün çocuğu tekar almazsa
çocuğun telafisi mümkün olmayacak bir zarara uğrayacak olması, hak sahibinin
çocuğu rızasıyla yükümlüye vermesi örnek olarak verilebilir.
Çocuğun iradesi haklı sebep sayılacak mıdır sorusu akla gelmektedir. Yani
çocuk yükümlü ile kalmak istiyor ve bu yüzden yükümlüye kendisi tekrar gelmişse bu
445 Nitekim İİK’nın ilga olan 25/b maddesi de uzmanın görev içeriğini belirleyen kapsamlı
düzenlemelerin olmaması dolayısıyla uzman bulunması bir çeşit formalite olarak algılanmasına
neden olmuştu. Oysa uzman bulunması çocuğun üstün yararını gözetme ve çocuğun yaşayacağı
zararın en aza indirmesi amaçlanarak getirilmiş lakin buna hizmet edememişti. Yüksel, “Üçüncü
Kişilerin Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasını İsteme Hakkı”, s. 1554.
446 Yönetmelik m. 29’da da aynı konuda “haklı sebep olmadan” ibaresi kullanılmış, yönetmelikle de
muğlaklık giderilmemiştir.
92
haklı neden sayılacak mıdır? Kanaatimizce ve mevcut yasal hükümler dikkate
alındığında bu tek başına haklı neden sayılamaz. Nitekim kararı veren mahkeme
çocuğu dinlemiş, uzman raporları aldırmış ve çocuğun üstün yararına göre karar
vermiştir. Nitekim çocuğun iradesinin her zaman onun üstün yararına uygun
olmayabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.447 Artık yeni bir karar olmadan
bunun haklı sebep sayılması mahkemenin kararının idari bir birim olan adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüğünce değiştirilmesi mahiyeti taşır. Bunun ancak daha
önce bahsettiğimiz çocuğun teslime karşı çıkması, o an teslimin gerçekleştirilmesinin
çocuğun üstün yararına aykırı olduğunun uzmanlarca belirlenmesi ve aile
mahkemesinden teslim işleminin ertelenmesi hakkında karar alınmasına yönelik yasal
düzenleme yapıldığı takdirde mümkün olacağını düşünmektetiz. Haklı sebep kavramı
bu mevcut halde muğlaktır ve idari bir birimin takdirine bırakılmıştır. Aile
mahkemesini bu sürece daha çok dahil edecek, müdürlüğün başvurusuyla
mahkemenin ivedi şekilde bir tedbir kararı verebileceği bir düzenleme kanaatimizce
amaca daha uygun olur.
3.3.10. Zor Kullanma Yetkisi
Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü çocuk teslimine dair mahkeme
kararlarının yerine getirilmesinde zor kullanma yetkisini haizdir (ÇKK m. 41/B-5).448
Müdürlük bu yetkiyi kolluk kuvvetleri vasıtasıyla kullanır.449
Çocuk Koruma Kanunu’nda Zor Kullanma Yetkisi
Çocuk Koruma Kanunu 41/B maddesinin son üç fıkrasında adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüklerinin zor kullanma yetkisine sahip olduğu durumlara yer
verilmiştir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin 5. fıkrası “Yükümlü, emrin
gereğini yerine getirmezse, çocuk nerede bulunursa bulunsun müdürlük tarafından
alınarak hak sahibine teslim edilir. Bu hâlde kolluktan yardım istenebilir. Kolluk
birimleri, zor kullanma dâhil bu konudaki talepleri derhâl yerine getirir.” hükmüne
447 Konuya ilişkindetaylı bilgi için bknz: Yücel, “Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı Bağlamında Çocuğun
İradesi”, s. 117 vd.
448 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
449 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1263.
93
yer vermiştir. Buna göre yükümlünün teslim emrini yerine getirmemesi durumunda
müdürlüğün zor kullanma yetkisi mevcuttur.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin 6. fıkrası ise “Çocuk hak
sahibine teslim edildikten sonra yükümlü haklı bir sebep olmaksızın çocuğu tekrar
alırsa ayrıca yeni bir hükme veya yükümlüyle irtibata geçmeye ya da teslim emri
tebliğine gerek olmaksızın çocuk beşinci fıkra uyarınca hak sahibine teslim edilir.”
hükmüyle yükümlünün teslim ettiği çocuğu haklı sebep olmaksızın geri alması
durumunda müdürlüğün çocuğu almak için zor kullanma yetkisine haiz olduğunu
düzenlemiştir.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin son fıkrasına göre “Çocuğun
üstün yararının gerektirdiği hâllerde müdürlük, yükümlüyle irtibata geçmeye veya
teslim emri tebliğine gerek olmaksızın doğrudan beşinci fıkra hükmünü
uygulayabilir.”. Bu düzenlemeye göre ve çocuğun üstün yararının gerektirdiği
durumlarda müdürlük çocuğu nerde bulursa bulsun hemen alacak ve hak sahibine
teslim edecektir. Bunu yaparken zor kullanma yetkisine sahip olduğu
düzenlenmiştir.450
Görüldüğü üzere yükümlünün teslim emrini yerine getirmemesi, teslim ettiği
çocuğu haklı sebep olmaksızın geri alması ve çocuğun üstün yararının gerektirdiği
durumlarda Çocuk Koruma Kanunu müdürlüğe zor kullanma yetkisi tanımıştır. Bu
bahsedilen durumlarda müdürlük kolluktan yardım isteyebilecek, kolluk görevlileri de
zor kullanma dâhil bu konudaki talepleri derhâl yerine getirecektir. 451
İcra İflas Kanunu’nda düzenlenen çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin ilamların icrasında yani konuya ilişkin eski sistemde en çok
eleştirilen husuların başında icra müdürlüğünün kolluk görevlileri vasıtasıyla zor
kullanma yetkisi gelmekteydi. Çocuk Koruma Kanunu çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde zor kullanma
450 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
451 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s.1347.
94
kaldırılmış, çocuk teslimine ilişkin ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesinde
müdürlüğün zor kullanma yetkisine yer vermiştir.452
Zor Kullanma Yetkisinin Anayasa Açısından Değerlendirilmesi
Zor kullanma yetkisi, Anayasa’da düzenlenen temel hak ve ödevleri doğrudan
ilgilendirmektedir. Zor kullanmanın temel hak ve özgürlükleri kısıtladığında şüphe
bulunmamaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin korunması ise demokrasinin en temel
şartlarındandır.453 Doktrinde de zor kullanma yetkisinin anayasaya aykırı olduğu ifade
edilmiştir.454 Bu hususun değerlendirmesinden önce şunu belirtmek gerekir k;
kanaatimizce çocuk teslimi uygulamasında zor kullanma yetkisine ihtiyaç
bulunmaktadır.455 Nitekim bu yetki Anayasa’nın “ailenin korunması ve çocuk hakları”
başlıklığı taşıyan 41. maddenin 3. fıkrasında düzenlenen “Her çocuk, korunma ve
bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla
kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.” hükmünün garanti
altına alınmasına hizmet etmektedir.
Anayasa m. 12’ye göre “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,
vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” Ancak Anayasa m. 13 temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanmasına ilişkin “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer vermiştir. Buna göre temel hak ve hürriyet
sahibine belirli sınırlamalar getirilebilir.456 Diğer bir ifadeyle her ne kadar Anayasa’da
bir takım temel hak ve hürriyetler teminat altına alınmış olsa da Anayasa m. 13
452 Mülga olan İİK’nın 25. maddesinin ilk fıkrasındaki hüküm ile m. 25/2’deki hüküm dikkate
alındığında kanun koyucunun çocuk tesliminde zor kullanmaya ilişkin iradesinin aynı kaldığı
sonucuna varılmaktadır.
453 Yüksel Metin, “Temel Hakların Sınırlandırılması ve Ölçülülük: Ölçülülük İlkesi Evrensel Bir
Anayasl İlke midir?”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7/1, 2017, s. 3.
454 Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s. 163. Burada bahsedilen zor kullanma yetkisi,
icra müdürünün zor kullanma yetkisidir. Karşı görüş için bknz: Volkan Özçelik, “Genel Haciz
Yoluyla Takipte İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK m. 80/4)”, Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 16/0, 2014, s. 2909 vd.
455 Çocuğun üstün yararı dikkate alındığında zor kullanmanın hiç olmaması bazı durumlarda kararın
yerine getirilememesine neden olabilir. Mardin, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Kararların Yerine Getirilmesi: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri
Hakkında Düşünceler”, s. 211.
456 Zafer Gören, “Temel Hakların Sınırlanması - Sınırlamanın Sınırları”, İstanbul Ticaret Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, 6/12, 2007, s. 45.
95
çerçevesinde bu haklara sınırlamalar getirilebilir ve bu Anayasa’ya aykırılık
taşımaz.457
Anayasa m. 13’e göre temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında ilk olarak
hakkın özüne dokunulmamalıdır.458 Eğer sınırlama hakkı anlamsız hale getiriyor ve
ortadan kaldırıyorsa özüne dokunmaktadır.459 Zor kullanma yetkisinin kullanılmasıyla
kişinin özel hayatının gizliliğine (AY m. 20), konut dokunulmazlığıne (AY m. 21) ve
kişi dokunulmazlığına (AY m. 17) müdahale edilebilir. Burada bir müdahale olması
hakkın özüne dokunulduğu anlamına gelmeyecektir. Müdürlüğe takdiri yetkisi
niteliğinde olan zor kullanmanın varlığı bu temel hak ve ödevlerin ortadan kaldırılması
niteliğine haiz olmadığının kabulü gerekir. Tam aksine müdürlüğe bu yetkinin hiç
tanınmaması ailenin korunması ve çocuğun hakkının özüne dokunan, onu ortadan
kaldıran etki doğurabilir.
Anayasa m. 13’e göre temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında diğer bir
kıstas Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanmasıdır.460 Müdürlüğe zor kullanma yetkisi Çocuk Koruma Kanunu
ile verilmiştir (ÇKK m.41/B-5). Bu yüzden kanunla sınırlandığı konusunda şüphe
bulunmamaktadır. Anayasa’da belirtilen sebeplere bakıldığında da kişi
dokunulmazlığının “…kanunda yazılı haller dışında…” (AY m. 17), özel hayatın
gizliliğinin ve konut dokunulmazlığının “…başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması…” (AY m. 20-21) sebepleriyle sınırlandırılabileceği görülmektedir. Ayrıca
velayetin kamu düzeninden olması düşünüldüğünde genel anlamda kamu düzeninin
yerine getirilmesi amacıyla sınırlama yapılabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu kapsamda da zor kullanmanın Anayasa’ya aykırı olmadığı kanaatindeyiz.
Anayasa m. 13’e göre temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında diğer bir sınır
Anayasa’nın sözüne ve özüne uygun olması zorunluluğudur. Söz konusu temel hak ve
özgürlüklere hâkim kararı olmadıkça dokunulamaması Anayasa’nın lafzının
gereğidir.461 Ancak sınırlamanın Anayasa’nın sözüne ve özüne uygun olması sadece
457 Özçelik, “Genel Haciz Yoluyla Takipte İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK m. 80/4)”, s.
2911.
458 Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s. 115.
459 Esin Örücü, “1961 Anayasası ve Anayasa Mahkemesine Göre Hakkın Özü Kavramı ve Mülkiyet
Hakkının Özü”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 41/3-4, 2011, s. 146.
460 Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, s. 113-114.
461 Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s. 163.
96
bu kapsamda değerlendirilmemelidir.462 Anayasa bir bütün halinde değerlendirilmeli,
diğer hak ve özgürlükler de dikkate alınarak kanun koyucu tarafından düzenleme
yapılmalıdır.463 Bu Anyasa’nın sadece lafzına değil ruhuna da uygun düzenleme
yapılmasının bir gereğidir.464 Zor kullanma yetkisine bu açıdan bakıldığında hak
sahibinin ve hatta çocuğun ailenin korunması ve kişisel ilişki hakkı yine etkin hukuki
koruma hakkı korunmuş olur. Bu Anayasa’nın ruhuna uygun sınırlama yapıldığının
göstergesi olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki hakim çocuk teslimine ilişkin karar
verirken çocuğun fiilen tesliminde zor kullanılabileceğini göz önünde bulundurur.
Anayasa m. 13’e göre temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında son sınır ise
sınırlamanın ölçülülük ilkesine aykırı olmamasıdır. Temel hak ve özgürlükleri
koruyan güvence altına alan başlıca ilke de ölçülülük ilkesidir. Ölçülülük ilkesi
idarenin hareketlerinde ve davranışlarında kullanmış olduğu araçların, imkanların ve
ölçülerin bu hareket ve davranışı ile ulaşmak istediği sonuçlara uyarlanması şeklinde
tanımlanabilir.465 Ölçülülük ilkesi de içinde üç unsuru barındırmaktadır. Bunlar:
elverişlilik, gereklilik ve orantılılıktır.466 Elverişlilik unsuru gereği araç-amaç dengesi
sağlanmalıdır. Yani ulaşılmak istenen amaca ulaşmayı mümkün kılan araç
kullanılmalıdır. Gereklilik unsuru gereği de başvurulan tedbirin amaca ulaşmak
açısından gerekli olmasını ve en hafif tedbirin seçilmesini ifade eder.467 Son olarak
orantılılık unsuru ise kullanılan tedbir ile ulaşılmak istenen amaç arasındaki
dengedir.468 Bu kapsamda zor kullanma tedbirinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İlk olarak müdürlüğe verilen zor kullanma yetkisi hak sahibinin hakkını karşılamaya
elverişlidir. Zorlama olmadan hak sahibinin hakkına kavuşmasının imkansız
olabileceği durumlar olabilir.469 Bu tedbir sayesinde müdürlük çocuğu nerde olursa
462 Özçelik, “Genel Haciz Yoluyla Takipte İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK m. 80/4)”, s.
2915.
463 Özçelik, “Genel Haciz Yoluyla Takipte İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK m. 80/4)”, s.
2915.
464 Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, s. 114.
465 Celal Erkut, Hukuka Uygunluk Bloku İdare Hukukunda Hukukun Genel Prensipleri Teorisi, Kavram
Yayınları, İstanbul 1996, s. 108.
466 Engin Saygın, “Ölçülülük İlkesine Yönelik Türk ve İngiliz İdare Hukuku Yaklaşımı Üzerine
Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Ankara Barosu Dergisi, 75/2, 2017, s. 67; Metin, “Temel Hakların
Sınırlandırılması ve Ölçülülük: Ölçülülük İlkesi Evrensel Bir Anayasl İlke midir?”, s. 7.
467 Fazıl Sağlam, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları, Ankara 1982, s. 114.
468 Metin, “Temel Hakların Sınırlandırılması ve Ölçülülük: Ölçülülük İlkesi Evrensel Bir Anayasl İlke
midir?”, s. 7; Emin Memiş, Türkiye’de Anayasa Gelişmeleri Eğrisi (1808-2011) Anayasa Hukuku
Notları, Filiz Kitabevi, İstanbul 2011, s. 193.
469 AİHM’de Kılıç/Türkiye kararında bu hususa ilişkin haklı olarak “Başvuran ile oğlu arasında aile
bağlarının yeniden kurulmasını sağlayacak tedbirler ile ilgili olarak AİHM, her ne kadar böylesi
97
olsun alarak hak sahibine teslim edebilir. Böylece hak sahibi hakkına kavuşabilir.
İkinci olarak zor kullanma tedbirinin hak sahibinin hakkına kavuşması bakımından
gerekli olduğu görülmektedir. Üçüncü ve son olarak bu tedbirin orantılılık unsuru
bakımından da ölçülülük ilkesine uygun olduğu kanatindeyiz. kullanılan tedbir ile
ulaşılmak istenen amaç arasında denge bulunmaktadır. Nitekim çocuk teslimine ilişkin
mahkeme kararı yerine getirilirken hem çocuğun üstün yararı hem hak sahibinin hakkı
hem de mahkeme kararının yerine getirilmesindeki yarar telif edilmelidir.470
Sonuç olarak zor kullanma yetkisinin Anayasa’ya uygun olduğu kanatindeyiz.
Kaldı ki Anayasa’ya aykırı sayarak müdürlüğe zor kullanma yetkisinin tanınmaması;
başta çocuğun üstün yararına, velayet hakkı kapsamında kamu düzenine, hak sahibinin
etkin hukuki koruma talebinin karşılanamamasına diğer bir ifadeyle adil yargılanma
hakkına ve mahkeme kararının yerine getirilmesindeki yarara aykırı olacaktır.
Zor Kullanma Yetkisinin Kullanılması
Zor kullanma yetkisi verilen müdürlüğün bu durumlarda zor kullanma yetkisini
kullanıp kullanmayacağı, somut olayın şartlarına göre kendi takdirindedir. Nitekim
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B maddesinin 5. fıkrası “…istenebilir…” ifadesiyle
buna dikkat çekmektedir.471 Böylece tarafların bu konuda bir talebinin olup olmaması
önemsizdir. Ancak müdürlüğün bu takdir yetkisini kullanımı şikayete konu olabilir.472
Zor kullanma yetkisi kullanılırken müdürlük ölçülülük ilkesine riayet etmek
zorundadır. Nitekim kanun koyucu kanunları yaparken ölçülülük ilkesine uygun
hareket etmek zorunda olduğu gibi idare de işlemlerini yerine getirirken bu ilkeye
riayet etmek zorundadır.473 Eğer kamu düzenini sağlama adına temel hak ve
özgürlükler gereğinden fazla sınırlandırılmış ise idari eylemin ölülülük ilkesine aykırı
hassas bir alanda çocuklara karşı zorlayıcı tedbirler uygulanması arzu edilen bir durum olmasa da,
çocuğun beraber yaşadığı ebeveynin açıkça yasa dışı davranışları karşısında cezalandırma
yöntemini kullanmaktan kaçınmamak gerektiğini hatırlatmaktadır.” değerlendirmesinde
bulunmuştur. AİHM Cengiz Kılıç/Türkiye, B. No: 16192/06, 6.12.2011, § 130,
https://hudoc.echr.coe.int/tur, (07.09.2022).
470 Yardımcı, “Ölçülülük İlkesi Bakımından Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
Yönelik Cebri İcra Araçları”, s. 1485.
471 Takdir yetkisinin düzenleniş biçimleri hakkında detaylı bilgi için bknz: Özçelik, İcra Müdürünün
Takdir Yetkisi, s. 38 vd.
472 Özçelik, İcra Müdürünün Takdir Yetkisi, s. 254-255.
473 Özekes, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, s. 205; Özçelik, “Genel Haciz Yoluyla Takipte
İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK m. 80/4)”, s. 2930.
98
olduğu söylenebilir.474 İdari birmlere kamu hizmetini yürütmesi için üstün ve
ayrıcalıklı yetkiler tanınır.475 Bu yetkiler ölçülük ilkesine uygun kullanılmalıdır. Zor
kullanmanın ölçülülük ve insan onuru çerçevesinde ele alınması elzemdir.476
Zor kullanma da bu ilkenin gözetilmesi zorunluluğunun doğduğu en önemli
durumların başında gelmektedir. Bu kapsamda müdürlük hem zor kullanma yetkisine
karar verirken hem de bu yetkisini kullanırken ölçülülük ilkesine dikkate almalıdır.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B’de ve Yönetmelik m. 31’de zor kullanma, son
çare olarak düzenlenmemiş, çok hızlı başvurulabilecek bir yetki olarak
düzenlenmiştir.477 Çocuk teslimi işlemi gerçekleştirilirken kullanılabilecek zor
kullanma yetkisi, çocuğun korkmasının, psikolojisinin etkilenmesinin mümkün
olduğunca önüne geçecek şekilde ve ölçülülük ilkesi uyarınca son çare olarak
kullanılmalıdır.478 Yetişkinlere nazaran daha duygusal olabilecekleri, bu yüzden
halihazırda yanında bulunduğu kişiyle vedalaşmak isteyebileceği, psikolojilerinin
hazırlanmasının gerekli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.479 Bu yüzden
uygulamada adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri gerekçeli ve son çare
olarak bu zor kullanma yetkisini kullanmalıdırlar.480 Nitekim çocuk asla bir eşya
değildir. Tamamen habersiz şekilde kolluğu karşısında gören çocuğun travmaya
uğrayabileceği göz önüne alınarak mümkünse çocuğun önünde olmayacak şekilde
yoksa çocuğun en az etkileneceği şekilde ve ölçülü, gerekçeli, orantılı şekilde zor
kullanma yetkisi kullanılmalıdır. Bunun yanında ölçülülük ilkesi gereği de önce amacı
474 Yücel Oğurlu, “Aihm Kararları ve Türk İdare Hukukunda Temel Hak Ve Özgürlüklerin
Sınırlandırılmasında Bir Yargısal Denetim Ölçütü Olarak Ölçülülük İlkesi”, Dr. Turhan Tufan
Yüce’ye Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 2001, s. 486.
475 Zehra Karakuş Işık, “Yürütmenin Durdurulması Kararlarında Gerekçe Sorunu”, Ankara Hacı
Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 26/1, 2022, s. 538.
476 Volkan Özçelik, “Genel Haciz Yoluyla Takipte İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK m.
80/4)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16/0, 2014, s. 2923.
477 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”.
478 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 144; Mardin,
“Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında İlk
Tespitler”; Serozan, Çocuk Hukuku, s. 252; Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi,
Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 22.
479 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
480 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Kararların Yerine Getirilmesi:
Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında Düşünceler”, s. 211.
99
gerçekleştirmek için en hafif, temel hak ve özgürlükleri daha az sınırlayıcı aracın
kullanılmasıyla başlanmalıdır.481
Müdürlük zor kullanma yetkisini kullanırken ölçülülük ilkesine bağlı kalmak
zorundadır. Ancak Çocuk Koruma Kanunu müdürlüğün zor kullanma yetkisinin
sınırlarını çizmemiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 80. maddesinde icra müdürünün
takdir yetkisini kullanırken riayet etmesi gereken sınırlar düzenlenmiştir. Çocuk
Koruma Kanunu’nda buna benzer bir düzenlemeye yer verilmemesi kanaatimizce
eksikliktir.
Burada belirtmek gerekir ki müdürlüğün zor kullanma asla çocuğun şahsı
üzerinde kullanılamaz.482 Yani müdürlüğe zor kullanma yetkisi verilmiş olması bu
yetkinin çocuk üzerinde kullanılabileceği şeklinde yorumlanamaz. Nitekim böyle bir
yorum hem Çocuk Koruma Kanunu’nun hem de çocuğun üstün yararı ilkesinin
amacını ortadan kaldırır mahiyettedir.
Müdürlük zor kullanma yetkisini kolluk kuvvetleri vasıtasıyla kullanır.
Yönetmelik kolluğun tanımına m. 4/1-ğ de “Kolluk: Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatında, emniyet ve
asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlamak için kanunların ve kanunlara
dayanarak yetkili makamların verdiği görevleri yerine getiren personel ve görevlileri”
ifade eder şeklinde yer vermiştir.
Çocuk teslimine dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi sırasında
müdürlükçe kolluk birimlerinden yardım istenilmişse kolluk görevlilerinin bu görev
esnasında sivil kıyafetli olmasının hüküm altına alınmamış olması kanatimizce
mahzurlar doğuracak niteliktedir. Nitekim çocuğun resmi üniformalı kolluk
görevlilerini karşısında görmesi, çocuktaki korkuyu artıracak mahiyettedir483.
Çocuğun psikolojisi ve yaşayabileceği travma dikkate alınarak, çocuğun özne olduğu
481 Yüksel Metin, Ölçülülük İlkesi - Karşılaştırmalı Bir Anayasa Hukuku İncelemesi, Seçkin Yayıncılık,
Ankara 2002, s. 31.
482 Talih Uyar, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamlı Takipler”, www.euyar.
com, (04.02.2022); Güven, Çocukla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 138;
Özbay, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların
İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, s. 74; Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma
Halinde Velayet, s. 196; Aksi yönde Taner Emre Yardımcı, “Ölçülülük İlkesi Bakımından Çocuk
Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Yönelik Cebri İcra Araçları”, Terazi Hukuk
Dergisi, 15/167, 2020, s. 1489; Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla
Kişisel İlişki Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
483 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 22.
100
tüm durumlarda polisin resmi üniformalı değil sivil olmasının açıkça düzenlenmesi
gerekirdi. Ancak ne kanunda ne de yönetmelikte buna ilişkin bir düzenleme
yapılmamıştır. Bu hususta çocuk polislerinin görevli olduğu durumlarda, çocuk
polislerinin sivil olmasından kaynaklı, bir sıkıntı yaşanmayacak olsa da çocuk
polislerinin olmadığı ilçelerde ve özellikle jandarma bölgelerinde sıkıntı yaratacak
mahiyettedir.
Çocuk tesliminde görevli birimin değiştirilirken, bu görevli birimin zor kullanma
yetkisini kullanacağı kolluk konusunda bir değişiklik yapılmamıştır. Çocuğun üstün
yararı ve konunun hassasiyeti düşünüldüğünde ayrıca kolluğun çok çeşitli ve farklı
görevleri yerine getirirken ayrıca bu işlemi de gerçekleştiriyor olması çocuk teslimi
işlemlerinde sorunlara yol açmaktadır. Kanaatimizce kolluk birimleri içinde sadece bu
hususla ilgilenen, bu iş ve işlemler için eğitilmiş, çocuk konusunda bilgili bir birim
kurulması yerinde olacaktır.
3.3.11. Şikâyet ve İtiraz
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir
kararlarının yerine getirilmesi kapsamında karar ve işlemlere karşı Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/E’ye göre şikayet yoluna başvurulabilir.484 Çocuk Koruma Kanunu m.
41/E-1 şikayete ilişkin “Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam
veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin müdürlükçe yapılan işlem ve
verilen kararlara karşı, öğrenme veya tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde, işlemi
yapan müdürlüğün bulunduğu yer aile mahkemesine şikâyette bulunulabilir.” şeklinde
düzenlemeye yer vermiştir.
Çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararının müdürlükçe yerine
getirilmesinde müdürlüğün yaptığı işlemlere ve almış olduğu kararlara karşı şikayet
teknik manada bir dava olmayıp, kendine özgü bir hukuki çaredir.485 Hukuki çare,
medeni usul hukukunda hakkın korunması yahut kullanılması amacıyla kullanılabilen
484 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1259.
485 İİK kapsamında düzenlenen şikayetin hukuki niteliğine dair doktrinde görüş birliği
bulunmamaktadır. Bu noktada şikayetin kanun yolu olduğu, idari yol olduğu, kendine özgü bir yol
olduğu ve son olarak hukuki çare olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır. Bu hususta ayrıntılı bilgi
için bknz: Esma Hande Boztosun, İcra Hukukunda Süresiz Şikayet Sebepleri, İstanbul Medipol
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2020, s. 5 vd.
101
her türlü usuli araçtır.486 Kanun koyucu İcra ve İflas Kanunu’da ki şikayet
müessesesine benzeyen yönleri olmakla beraber farklı ve kendine özgü bir hukuki çare
olarak Çocuk Koruma Kanunu’nda şikayeti487 düzenlemiştir.488 Bu hükümle beraber
ilgililere, müdürlüğün işlem ve kararları hakkında aile mahkemesi nezdinde hukuki
koruma ve denetim başvurusu imkanı sağlanmıştır.489
Çocuk Koruma Kanunu’nda şikayetin kapsamı, içeriği, itiraz sebepleri şikâyet
ve sebeplerinin sınırları düzenlenmemiştir.490 Ancak kanaatimizce İcra ve İflas
Kanunu m. 16 ve devamında düzenlenen şikayete benzer şekilde, şikayet sebeplerine
ilişkin genel bir düzenleme yapılmalıydı. Kanunun açık lafzıana göre adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüklerinin bu görevini yerine getirirken her türlü işlem ve
kararına karşı başvurulacak yol şikayettir (ÇKK m. 41/E). Dolayısıyla şikayetin
konusu müdürlüğün konuya ilişkin olarak yapmış olduğu işlemler ve almış olduğu
kararlardır. İşlemden kasıt müdürlüğün somut bir sorun karşısındaki davranış
biçimdir.491 Davranış kesinleşmemiş ilamın yerine getirilmesi prosedürüne başlanması
örneğinde olduğu şekilde olumlu olabileceği gibi hak sahibinin başvurusu üzerine
yükümlüyle irtibata geçmeme gibi olumsuz bir davranış da olabilir.492
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E’nin ilk fıkrasına göre şikayette görevli merci
aile mahkemeleridir. İcra ve İflas Kanunu’daki eski sistemde icra müdürlüğünün
işlemlerine karşı İcra ve İflas Kanunu’nun genel hükümleri (m.16-18, 22) gereği icra
mahkemeleri şikayette görevli merciydi.493 Yani Çocuk Koruma Kanunu kapsamına
alınan sistemin getirdiği yeniliklerden biri de, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesinde müdürlükçe yapılan
486 Hakan Pekcanıtez ve Cemil Simil, İcra-İflâs Hukukunda Şikâyet, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s.
47.
487 İcra hukukunda şikayet konusunda ayrıntılı bilgi için bknz.: Pekcanıtez ve Simil, İcra ve İflas
Hukukunda Şikayet, s. 5 vd.
488 Doktrinde ÇKK’da düzenlenen şikayet ile İİK’da düzenlenen şikayetin farklı olmadığı bu sebeple
hüküm bulunmayan veya sorunla karşılaşılan durumlarda İİK’nın şikâyete ilişkin hükümlerinin
niteliğine uygun olduğu ölçüde aile mahkemesi tarafından uygulanması gerektiği belirtilmektedir.
Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1345; Belgin Güneş, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına Dair İlamların ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesi, s. 62-63. Ancak ÇKK’da
İİK’ya herhangi bir atıf hükmü olmadığından bunun mümkün olmayacağını düşünmekteyiz.
489 Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 940.
490 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1344.
491 Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 104.
492 Mustafa Serdar Özbek, “Kesinleşmeden İcra Edilemeyecek İlamların Kesinleşmeden İcraya
Konulması”, Başken Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2/1, 2016, s. 61.
493 Bknz: İİK m. 16, m. 17, m. 18, m. 22.
102
işlemlere ve verilen kararlara karşı şikâyet merciinin aile mahkemesi olarak
düzenlenmesidir.
Mahkemelerin yargılamaya ilişkin yetkisi, coğrafi alan bazında
sınırlandırılmıştır.494 Buna göre yetki uyuşmazlığı hangi görevli mahkemenin
çözümleneceğini belirtmektedir.495 Hukuk Muhakemeleri Kanunu yetki kurallarını
kesin ve kesin olmayan yetki şeklinde sınıflandırılmıştır (HMK m. 5-17).496 Kanun
koyucu kamu düzenini ilgilendiren durumlarda hangi yer mahkemesinin yetkili
olduğunu belirler. Bu belirleme kesin yetkidir.497 Kanuna göre yetkili yer işlemi yapan
müdürlüğün bulunduğu yer aile mahkemesidir (ÇKK m. 41/E-1). Bu yetki kamu
düzeninden olup kesin yetki kuralıdır. Bu yüzden bu yetki dava şartıdır, mahkemece
kendiliğinden gözetilir (HMK m. 114-115).498
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesinde şikayet merciinin aile mahkemesi olarak değiştirilmesi sürecin
icra sistemi içinden çıkarılması ile uyumludur. Ayrıca 4787 sayılı Aile
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 3. maddesi
“Aile mahkemelerine, … adlî yargıda görevli, tercihan evli ve çocuk sahibi, otuz yaşını
doldurmuş ve aile hukuku alanında lisansüstü eğitim yapmış olan hâkimler arasından
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atama yapılır.” hükmüne yer vermiştir.
Dolayısıyla aile mahkemesi hakimlerinin bu nitelikleri göz önünde buludurulduğunda
çocukla doğrudan ilgili böylesi önemli bir konuda şikayet merci olmaları kanaatimizce
de yerinde olmuştur.499 Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinin idari bir
merci olup yaptıkları işlemlerin ise görüşümüzce adli-idari karma nitelikli işlem
olduğunu belirtmiştik. Bu yüzden de kanaatimizce adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüklerinin işlemlerine karşı yapılacak şikayette adli mercilerin yetkili olmasında
herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
Şikayet yoluna sadece Çocuk Koruma Kanunu anlamındaki yükümlü ve hak
sahibi değil, başvuruda menfaati bulunan herkes başvurabilir. Örneğin çocuk
494 Atalı, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 169.
495 Ramazan Arslan, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 209.
496 Yasin Köse, “Medenî Usûl Hukukunda Yetkisizlik Halinde Verilmesi Gereken Karar”, Uyuşmazlık
Mahkemesi Dergisi, 9/18, 2021, s. 195.
497 Hakan Pekcanıtez, vd., Medeni Usul Hukuku, C.I, s. 267.
498 Murat Atalı, vd., Medeni Usul Hukuku, s. 198.
499 Benzer yönde bknz: Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği
Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1259.
103
yükümlünün yanında değil çocuğun anneannesinin yanında kalıyor ve işlem çocuğun
anneannesine karşı yapılıyorsa onun da şikayet hakkının varlığını kabul etmek gerekir.
Şikayet olunan yani karşı taraf ise işlemi yapan adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüğüdür.
Çocuk Koruma Kanunu şikayet yoluna başvuruyu süreye bağlamıştır. Buna göre
şikayet, verilen kararın ya da yapılan işlemin öğrenme veya tebliğ tarihinden itibaren
bir hafta içinde yapılmalıdır.500 Yani karar veya işlem tebliğ edilmişse, şikayet süresi
tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır. Örneğin teslim emri gönderildiğinde yükümlü
eğer şikayet sebebinin olduğunu düşünüyorsa tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde
aile mahkemesine şikayette bulunmalıdır. Şikayet konusu işlem veya karar tebliğ
edilmemişse, şikayet eden o işlemi hangi tarihte öğrenmişse o tarih esas alınır.
Buradaki süre düzenleniş itibariyle hak düşürücü süredir. Bu nedenle aile mahkemesi,
şikayetin süresinde olup olmadığını kendiliğinden incelemek zorundadır. Ancak somut
olaydan veya dosya üzerinden açıkça anlaşılmadıkça şikayet eden tarafından öğrenme
tarihi olarak belirtilen tarih kabul edilmelidir.
İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen şikayet müessesesinde şikayetin süreye
tabi olmadığı haller bulunmaktadır. İcra ve İflas Kanunu m. 16/2’ye göre bir hakkın
yerine getirilmemisi veya sebepsiz sürüncemede bırakılması nedeniyle yapılacak
şikayet süreye bağlı değildir. Ayrıca yazılı olmasa da doktrin ve Yargıtay, kamu
düzenine aykırı olan işlemlere karşı şikayetin süreye bağlı olmadığını kabul
etmektedir.501 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verdiği bir kararda bu hususa ilişkin
olarak, icra dairelerinin kamu düzenine aykırı işlemlerine karşı şikayetin süresiz
olduğu kanunda yazmasada doktrin ve uygulamada kabul görmüş, bu yüzden bu
konuda süresiz şikayetin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.502 Bu nedenle
bahsedilen bu üç durumda Çocuk Koruma Kanunu’na göre de şikayetin süresiz olduğu
kabul edilebilir mi sorusu akla gelmektedir. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E’ye
bakıldığında bir haftalık süre dışında ayrıca bir süre belirtmemiştir. Ayrıca İcra ve İflas
Kanunu’nda düzenlenen şikayete dair hükümlere de bir atıfta bulunmamaktadır.
Sadece süre açısından değil şikayetin nasıl inceleneceği, mahkemenin normal
yargılamasının mı yoksa İcra ve İflas Kanunu’ndaki şikayete ilişkin kuralların mı
500 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 25.
501 Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 109.
502 Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 109.
104
geçerli olacağı noktasında belirsizlik mevcuttur.503 Kanaatimizce kanun koyucunun
İcra ve İflas Kanunu’na atıf yapmaması bilinçlidir. Nitekim 2017 yılında yapılan ancak
yasalaşmayan Mağdur Hakları Kanun Tasarısı taslağında şimdiki Çocuk Koruma
Kanunu düzenlemelerine benzer bir sistem öngörülmüştü. Buna göre taslağın 16.
maddesinin yedici fıkrasında şikayet konusunda aile mahkemesinin İcra ve İflas
Konunu’nun şikayete ilişkin maddelerine kıyasen karar vereceğini düzenlemişti.504
Ancak Çocuk Koruma Kanunu’nda böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre
Çocuk Koruma Kanunu’ndaki şikayet incelemesi İcra ve İflas Kanunu’ndaki
incelemeye göre yapılmayacağı söylenecektir. Dolayısıyla incelemenin aile
mahkemesindeki normal yargılamaya göre olacağı söylense de bu da konuya tam bir
açıklık getirmemektedir. Nitekim aile mahkemesinin bu duruma benzer bir görevi
daha önce bulunmamaktaydı. Kanun koyucu bu bilinçli olduğunu düşündüğümüz
susmasıyla konuyu uygulamaya bırakmıştır. Kanaatimizce şikayet konusunda daha
somut bir çerçeve hüküm çizmesi, hükmün kapsamını, içeriğini, şikayet sebeplerini
net olarak belirlemesi yerinde olurdu.505 Böylece uygulamada belirsizlik yaşanmazdı.
Şikayet yoluna başvurulması derdest olan mahkeme kararının yerine getirilmesi
prosederünü etkilemez.506 Ancak kanuna uygun olarak yapılmış şikayet söz konusuysa
mahkemece işlemin yerine getirilmesi durdurabilir. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E-
2 “…durdurabilir…” ibaresine yer vermiştir.507 Buna göre şikayet işlemin yerine
getirilmesini kendiliğinden durdurmayacaktır. Bunun için mahkemenin bu yönde bir
karar vermesi gereklidir. Mahkeme eğer işlemin yerine getirilmesini durdurmaya
yönelik karar vermezse işlemler devam edecektir. Mahkemenin bu konuda takdir
yetkisi bulunmaktadır. Daha sonra aile mahkemesi somut olayın durumuna göre ya
dosya üzerinden ya da gerekiyorsa ilgilileri dinlemek suretiyle ivedilikle şikayeti
karara bağlar. Yani ilgilileri dinleyip dinlememe noktasında takdir yetkisi mahkemeye
aittir.
503 Aynı yönde: Özekes, “İcra ve İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi Üzerine Kısa Açıklama ve Bazı Uyarılar”, s. 4.
504 Bu konuda detaylı değerlendirme için bknz: Çelikoğlu, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık
Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 940-943.
505 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Kararların Yerine Getirilmesi:
Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında Düşünceler”, s. 204.
506 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1345.
507 Yönetmelik m. 45’te de ÇKK’ya uyumlu bir hüküm sevk edilmiştir.
105
Aile mahkemesinin şikayet hakkındaki kararı iki şekilde olabilir. Mahkeme ya
şikayeti reddedecek ya da kabul edecektir. Şikayet süresi içinde yapılmamışsa yahut
Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 114’te sayılan diğer dava şartları yoksa mahkeme
şikayeti usulden reddedecektir. Şikayet usulüne uygun ancak sebepleri yerinde değilse
artık şikayeti esastan reddedecektir. Mahkeme eğer şikayet sebeplerini yerinde bulursa
şikayeti kabul edecektir. Ancak Çocuk Koruma Kanunu şikayet üzerine yapılacak
muameleleri de düzenlememiştir. Kanatimizce İcra ve İflas Kanunu’nun 17.
maddesine benzer bir düzenleme yapılarak şikayet sebeplerini yerinde bulursa
yapılacak işlemleri düzenleyen bir hükme yer vermelidir.508
İcra ve İflas Kanunu’na göre icra dairesi, işlemlerini şikayet yoluyla inceleyen
icra mahkemesinin denetim ve gözetimi altındadır (İİK m. 4; m. 13). Ancak Çocuk
Koruma Kanunu bu konuda düzenleme yapmamış olduğundan müdürlüğün aile
mahkemesi denetimi altında olduğu söylenemez.509
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E-3 şikâyet üzerine verilen karara karşı itiraz
yolunu düzenlemiştir. Diğer bir ifadeyle aile mahkemesinin şikâyet sonucu verdiği
karara istinaden itiraz yoluna gidilmesi biçiminde bir hukuksal çare düzenlenmiştir.510
Buna göre aile mahkemesinin şikayet üzerine verdiği karara karşı itiraz edilebilir.
Şikayet süresi tebliğ tarihinden itibaren bir haftadır. İtirazın yapılacağı merciye de
madde metninde yer verilmiştir (ÇKK m. 41/E-3). İtiraz dilekçesi şikayet üzerine
kararı veren mahkemeye sunulur.511 Bunun üzerine mahkeme, itiraz incelemesi
amacıyla dosyayı o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesi bulunması
durumunda, numara olarak kendini izleyen daireye, son numaralı daire içinse birinci
daireye ivedilikle gönderir. Eğer o yerde aile mahkemesinin tek dairesi varsa itiraz
asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi
hâkiminin aynı hâkim olması durumunda ise en yakın aile mahkemesine yahut asliye
hukuk mahkemesine ivedilikle gönderir.
508 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Kararların Yerine Getirilmesi:
Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında Düşünceler”, s. 204.
509 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1345.
510 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1344.
511 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1259.
106
Kanun koyucu çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasının önemine
binayen konuya ilişkin şikayeti ve itirazı düzenlerken hıızlı karar verilmesine vurgu
yapmıştır. Bu doğrultuda itiraz mercinin itiraz üzerine karar vermesinde düzenleyici
süre öngörmüştür. Kanuna göre itiraz mercii, bir hafta içinde kararını verir. Ancak
uygulamada mahkemelerin iş yoğunluğunu gerekçe gösterilerek bu sürelere uymadığı
görülmektedir. Ancak konunun çocuğun üstün yararı olduğu, olası gecikmelerin çocuk
üzerinde büyük psikolojik travmalara sebep olabileceği nazara alındığında
mahkemelerin bu sürelere titizlikle uyması gerekmektedir. İtiraz merci, itirazı yerinde
görürse işin esası hakkında karar verecektir. Artık itiraz üzerine verilen karar kesindir.
İstinaf ya da temyiz yolu bulunmamaktadır.
Son olarak kanun şikayeti ivedi işlerden saymıştır (HMK m. 103/1-b). Buna göre
şikayet adli tatilde de inceleneceltir.512
3.3.12. İçeriğin Çıkarılması veya Erişimin Engellenmesi
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/G “Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulması kapsamında çocuğun uzman veya öğretmen tarafından yükümlüden ya da
hak sahibinden teslim alındığı veya diğerine teslim edildiği sırada kayda alınan ses
veya görüntülerin internet ortamında yayınlanması nedeniyle kişilik haklarının ihlal
edildiğini iddia eden ilgililer, 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında
Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi Hakkında Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca içeriğin çıkarılması veya
erişimin engellenmesini isteyebilir.” hükmüyle çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde içeriğin çıkarılması ve
erişimin engellenmesini düzenlemiştir.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına mahkeme kararlarının yerine
getirilmesinde Çocuk Koruma Kanunu ile gelen yeniliklerin bir diğeri içeriğin
çıkarılması veya erişimin engellenmesi başlıklı 41/G maddesidir.513 Söz konusu
madde, fiilen çocuğun teslim işleminin gerçekleştiği esnada kayda alınan ses veya
görüntülerin internet ortamında yayınlanması sebebiyle kişilik hakkının ihlal
edildiğini iddia eden kişilerin bahsi geçen görüntü veya ses kaydı içeriğinin
512 Adli tatil müessesine ilişkin doktrindeki görüşler için bknz: Mustafa Taşkın, “Adli Tatilin Yargısal
Verimliliğe Etkisi”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 0/5, 2015, s. 728 vd.
513 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1260.
107
çıkarılmasını veya erişiminin engellenmesi isteyebileceklerini düzenlemektedir. Buna
göre ilgililer, 5651 sayılı Kanunun 9. maddesi uyarınca bu taleplerini yapacaktır. Bu
kanunun “içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi” başlıklı 9.
maddesiyle Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/G maddesi birlikte değerlendirildiğinde,
ilgililer içerik sağlayıcısına, buna ulaşamadıkları durumlarda ise yer sağlayıcısına
başvurarak uyarı yöntemiyle içeriğin yayından çıkarılmasını talep edebilecekleri gibi
doğrudan sulh ceza hâkimine başvuru yaparak içeriğin çıkarılmasını ve/veya erişimin
engellenmesini isteyebilir.514 Talep içerik ve/veya yer sağlayıcısına yapılmışsa
ilgilinin talebi bu muhattaplar tarafından en geç yirmi dört saat içinde cevapladırılır.
Eğer talep doğrudan sulh ceza hâkimine yapılmışsa hâkim bu madde kapsamında
yapılan başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar ve
bu maddede belirtilen kapsamda içeriğin çıkarılmasına ve/veya erişimin
engellenmesine karar verebilir.
İçeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi ile ilgili bu maddenin geçmişte
yaşanan ve çocuk teslimi sırasında özellikle sosyal medyada yayılan görüntüler
üzerine ihdas edildiği anlaşılmaktadır. Bu maddeyle bunun önüne geçilmek
istenmiştir.515 Madde kapsamında içeriğin çıkarılmasını ve erişimin engellenmesini
talep edebilecek ilgililerin içerisinde adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri de
bulunmaktadır. Özellikle çocuğun fiilen teslimi sırasında alınan ses ve görüntü
kayıtlarının, internet mecrasında yayımlanmasıyla çocuğun kişilik haklarının ihlal
edildiği anlaşılırsa, çocuğun üstün yararını korumak zorunluluğu bulunan müdürlük
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/G kapsamında içeriğin çıkarılması ve erişimin
engellenmesini talep etmelidir. Ayrıca bu işlem sırasında hak sahibi, yükümlü veya
üçüncü kişilerin görüntü ve sesleri de internet ortamında yayımlanmışsa onlar da
madde kapsamındaki ilgililer olarak bu talepte bulunabilecektir. Yani bu hüküm
sadece taraf ve çocuklar için değil tüm ilgililer yani teslim mekanında bulunanlar ve
görevli kişiler için öngörülmüştür.516 Özellikle günümüzde sosyal medya
514 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 26.
515 Bknz: İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(7343 sayılı Kanun’un) komisyon göüşmeleri esnasında kanun teklifini veren, ilk imza sahibi olan
Tokat Milletvekili Mustafa Arslan konuya ilişkin açıklamaları. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Komisyonu Tutanak Dergisi, 27. Dönem 5. Yasama Yılı 1. Toplantı, s. 8.
https://www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2854(21.12.
2022).
516 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 26.
108
platformlarında kişilerin yaptıkları paylaşımların kontrolünün çok zor olmasından
kaynaklı olarak ihlallerin de çok daha kolay gerçekleştiği görülmektedir.517 Bu tip
kişilik hakkı ihlallerine sebep olan paylaşımlar uzun zaman sonra bile, hiç söz hakkı
olmayan çocuğun karşısına çıkabilecek ve çocuğun kişilik hakkını ihlal
edebilecektir.518 Nitekim çocuğun gelişiminin olumsuz etkilenmemesi adına itibarının
korunması zorunludur.519 Bu nedenle görüşümüzce böyle bir düzenlemeye ihtiyaç
bulunmaktaydı. Bu düzenleme de bu ihtiyacı karşılaması bakımından olumludur.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/G “ses veya görüntülerin internet ortamında
yayınlanması” ifadesine yer vermiştir. Buna göre televizyonda yayınlanan ses veya
görüntüler bu madde kapsamına girmemektedir. Ancak ilgililer bu madde kapsamı
dışında şartlarında varlığı halinde Türk Medeni Kanunu m. 25’te düzenlenen genel
hükümlere başvurabilecektir.520 Böylece ilgililer saldırının önlenmesi davası,
saldırının durdurulması davası, maddi tazminat davası, manevi tazminat davası,
sebepsiz zenginleşme davası ve vekaletsiz iş görme davası açabilir.521
Çocuğun kişilik hakkıyla üstün yararı yine diğer kişilerin kişilik hakları dikkate
alındığında bahsettiğimiz gibi olumlu bir madde olmakla beraber, kanaatimizce asıl
önemli olan bu işlemler sırasında özellikle çocuğun örselenmeden, kişilik haklarına
zarar gelmeden ve taraflar ikna edilerek bu işlemin gerçekleştirilmesidir.
3.3.13. Çocuk Teslimine Dair İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine
Getirilmesine Muhalefet
Genel Olarak Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesi hem çocuğun üstün yararı hem de kamu düzeni
açısından önemlidir. Ayrıca çocuğun teslimini ve çocukla kişisel ilişkiyi etkin ve hızlı
şekilde sağlamak devletin pozitif yükümlülüğüdür. Bu öneme binayen kanun koyucu
konuyu düzenlerken hem hukuki hem de cezai yaptırımlar içeren yasal düzenlemelere
517 Ayça Zorluoğlu Yılmaz, “Sharenting ve Velayet Hakkının Sınırları”, Selçuk Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 29/4, 2021, s. 3383.
518 Ceyhun Serçemeli, “Ebeveynlerin Sosyal Medyadaki “OverSharenting” Davranışlarının Hukuki
Açıdan Değerlendirilmesi”, TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli Dergisi, 12/48, 2020, s.
232.
519 Baş ve Baş, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması Konularında 7343 Sayılı Kanunla
Yapılan Değişiklikler ve Çocuk Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme”, s. 26.
520 Kemal Oğuzman vd., Kişiler Hukuku Gerçek ve Tüzel Kişiler, Filiz Kitabevi, İstanbul 2020, s. 259.
521 Ahmet Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara 2021, s. 362 vd.
109
yer vermiştir. Nitekim yaptırımlar hukuk kurallarını işlevsel hale getiren, soyut
kuralların uygulanmasını sağlayan hukuki argümanlardır. Cezai yaptırımlar ise
toplumsal seyri etkilemek ve değiştirmekteki en önemli araçlardan biridir.522 Ayrıca
modern hukuk sistemlerinde sosyal koruma sağlamasının yanında toplumun
gelişmesine de hizmet eden araçlardan sayılmaktadır.523
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesinde öngörülen cezai yaptırımlar Çocuk Koruma Kanunu
m. 41/F’de düzenlenmiştir. Konuya ilişkin ilga edilen İcra ve İflas Kanunu m. 341’e
göre çok daha detaylı bir düzenleme öngörülmüştür.524 Ayrıca eski sisteme göre,
yaptırım öngörülen fiiller, görevli mahkeme, şikayet süresi, yaptırımın niteliği ve
miktarı, yaptırıma karşı itiraz yolu değişikliğe uğramıştır. Nitekim ilga edilen İcra ve
İflas Kanunu 341. maddesi de düzenlenen cezai yaptırım caydırıcı niteliğe haiz
olmadığı gibi uygulaması da son derece kısıtlıydı.525 Bu nedenle İcra ve İflas Kanunu
m. 341’in tamamen ilga edilip yerine kökten farklı bir sistem getirilmesi gerekliydi.526
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesinde Çocuk Koruma Kanunu’nda öngörülen cezai
yaptırımlar, kanunun 41/F maddesinde sekiz fıkra şeklinde düzenlenmiştir. İlk fıkra da
çocuk tesliminde öngörülen yaptırıma, iki ve üçüncü fıkralar da çocukla kişisel ilişki
de öngörülen yaptırıma yer verimiş, dördüncü fıkra da bu öngörülen cezai
yaptırımlarda görevli ve yetkili mahkeme düzenlemiş, beşinci fıkra da mahkemenin
yargılamasına ilişkin hükümler öngörülmüş, altıncı fıkra infaza ilişkin düzenleme
yapmış, yedinci fıkra şikayetten vazgeçmeyi ve şikayetten sonra çocuğun velayet
522 Nevzat Toroslu ve Haluk Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2021, s. 17.
523 Hasan Kadir Yılmaztekin, “İcra ve İflas Suçlarında ve Bunlara İlişkin Yargılama Hukukundaki Yeni
Boyut Üzerine Gözlemler (I)”, Legal Hukuk Dergisi, 4/42, 2006, s. 1670.
524 Bknz: İİK m. 341 (mülga).
525 “Uygulamada İcra ve İflas Kanunu’nun 341. maddesi işlerliğini yitirmiş durumdadır.” Coşkun, İcraİflas
Suçları Disiplinsizlik Eylemleri ve Yargılama Usulü, s. 343; Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış
Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası Uygulamaları,
s. 59; Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 203;
Kamu Denetçiliği Kurumu da raporunda “icra sisteminin sorunlarıyla ilgili olarak, mevzuattaki
yaptırım sisteminin (tazyik hapsinin) caydırıcı nitelikte olmadığı” tespitine yer vermiştir. T.C. Kamu
Denetçiliği Kurumu, Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına İlişkin Özel Rapor,
s. 77.
526 Yabancı hukuk sistemlerinde öngörülen tedbir ve yaptırımlara ilişkin bknz: Börü ve Börü, “Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi:
Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler Çerçevesinde
Değerlendirmeler”, s. 1267 vd.
110
hakkı sahibine teslim edilmesi durumuna yer vermiş ve son fıkra yani sekizinci fıkra
da mahkemenin verdiği karara itiraz düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere eski sistemde çocuk teslimine muhalefet ile kişisel ilişki
kurulmasına muhalefet tek bir yaptırım üzerinden düzenlenmişken, Çocuk Koruma
Kanunu çocuk tesliminde ayrı kişisel ilişki de ayrı yaptırım öngörmüştür. Hatta bir
yenilik olarak kişisel ilişki de kendisine kişisel ilişki kurması için teslim edilen çocuğu
ilam veya tedbir kararında belirtilen sürenin bitiminde getirmeyen hak sahibi için de
açıkça ayrı bir fıkrada cezai yaptırıma yer verilmiştir. Bu nedenle çocuk tesliminde ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasındaki yaptırımlar ayrı ayrı incelenmiştir. Çocuk
tesliminde ve çocukla kişisel ilişki kurulmasında Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F’nin
ortak hükümleri bu başlık altında incelenmiş olup tekrara sebebiyet vermemek adına
çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir kararlarının yerine
getirilmesine muhalefet kısmında ayrıca incelenmemiştir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F Kapsamında Çocuk Teslimine
Dair İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Muhalefet
Mahkeme tarafından çocuk teslimini içeren bir karar verildiğinde, çocuğu fiilen
yanında bulunduran kişi veya kişiler mahkeme kararına uygun olarak hak sahibine
çocuğu teslim etmesi gerekir. Çocuk Koruma Kanunu bu gerekliliğin yerine
getirilmesi için, çocuk teslimi kararının uygulamasını sağlayan, diğer tarafı bu karara
uymaya zorlayan düzenlemeler getirmiştir. Bu kapsamda ikinci bölümde incelenen
yükümlüyle irtibat kurulması, teslim emri gönderilmesi, zor kullanma gibi
düzenlemeler dışında cezai yaptırım uygulanmasına yönelik düzenlemeye Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/F-1’de açıkça yer verilmiştir.527
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1 “Çocuk teslimine dair ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler ile emrin
gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler, bir ay içinde yapılacak şikâyet üzerine,
fiil suç teşkil etse dahi, üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.” hükmüne yer
vermiştir. Bu hüküm çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının yerine
getirilmesine dair teslim emrine aykırı hareket edenlerin ve emrin gereğinin yerine
getirilmesini engelleyenlerin cezalandırılmasını düzenlemektedir. Söz konusu
527 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1359.
111
düzenlemeye bakıldığında iki farklı fiile yaptırım öngörüldüğü düşünülse de
kanatimizce burada iki ayrı fiilden ziyade iki ayrı kişi grubu katagorize edilmektedir.
Yani Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1’e göre teslim emrine aykırı hareket edenler ve
emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenlerin cezalandırılacağı
öngörülmüştür.528 Bu doğrultuda teslim emrine aykırı hareket edenlerden kasıt teslim
emrinin yükümlüsüdür. Çocuk tesliminde kimlerin teslim emri yükümlüsü olabileceği
daha önce incelendiği için burada tekrar edilmemiştir.529
Teslim emrinin yükümlüsü kendisine tebliğ edilen teslim emrine aykırı
hareketiyle çocuğun teslimini engellerse artık Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1’de
düzenlenen yaptırım gündeme gelecektir. Ancak örneğin yükümlü teslim emrinde
belirlenen gün ve saatte çocuğu emirde belirtilen yere getirme zorunluluğuna
uymamış olsa da çocuk müdürlükçe Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-5’e göre alınıp
hak sahibine teslim edilmişse artık Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1’e göre
cezalandırma gündeme gelmeyecektir. Zaten kanun çocuğun velayet hakkı sahibine
teslim edilmesi durumunda dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza düşeceğini Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/F-7’de hüküm altına almıştır. Bu yüzden yükümlünün fiilinin
cezai yaptırıma tabi olması için çocuk tesliminin fiilen gerçekleşememesi gerekir.
Ayrıca söz konusu fiilin cezalandırılabilmesi için teslim emrine aykırı hareketin haklı
bir sebebe dayanmaması gereklidir. Bu hareket zorunlu ve haklı bir sebebe
dayanıyorsa artık yaptırım uygulanamaycağı kabul edilmelidir. Haklı sebebin var olup
olmadığını mahkeme somut olayı dikkate alarak belirlemelidir. Eğer mahkeme haklı
bir sebebin varlığına kanaat getirirse teslim yükümlüsüne cezai yaptırım uygulayamaz.
Örneğin çocuğun ağır hasta olması, deprem, sel gibi doğal afet yaşanması, covid-19
gibi tehlikeli salgın hastalık nedeniyle çocuğun karantinada olması gibi durumlarda
artık haklı bir sebebin varlığı kabul edilmelidir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1 hükmüne göre cezai yaptırım uygulanacak
diğer gruptaki kişiler ise emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenlerdir.530 Bu
grup ilkine kıyasla daha geniş şekilde ele alınmıştır. Burada teslim emrinin yükümlüsü
olmayan üçüncü kişilerin fiili cezai yaptırıma tabi tutulmuştur. Buna göre teslim
528 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 25.
529 Bknz: Başlık 1.2.1.
530 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1348.
112
yükümlüsü olmayan doğal olarak teslim emrinin doğrudan muhattabı olmayan üçüncü
bir kişi çocuk tesliminin fiilen gerçekleşmesini engellerse Çocuk Koruma Kanunu m.
41/F-1 gereğince cezalandırılacaktır.531 Bu kapsamda engelleme, teslim anında
görevlilere karşı koyma gibi olumlu bir edim olabileceği gibi çocuğu saklama şeklinde
olumsuz bir edimde olabilir. Burada mahkeme somut olayın özelliğine göre kişinin
çocuk tesliminin fiilen gerçekleşmesini engellediğine kanaat getirirse yaptırıma karar
verir. Kanun teslim emrinin yükümlüsü ile diğer üçüncü kişilerin eylemine farklı
sonuçlar bağlamamıştır (ÇKK m. 41/F-1). Diğer bir deyişle kanunun katagorize ettiği
iki grup içinde aynı ceza öngörülmüştür. Bu da üç aya kadar disiplin hapsi cezasıdır.532
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1 hükmüne göre çocuk teslimine dair ilam veya
tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler ile
emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler hakkında öngörülen cezai
yaptırımın fiil suç teşkil etse dahi uygulanır. Burada tek fiil ile iki normun ihlal
edilmesi durumu düzenlenmiştir. Ancak disiplin hapsi yaptırımına tabi tutulan eylemin
aynı anda suç teşkil etmesi durumunda, hukuk düzenince korunan birbirinden farklı
menfaatlerin ihlali söz konusu olduğundan ve iki yaptırımdan sadece birinin
uygulanacağına dair açık hüküm söz konusu olmadığından mükerrer cezlandırma söz
konusu olmayacaktır.533 Nitekim kanun koyucu Kabahatler Kanunu m. 15/3’te bir
fiilin hem kabahat hem de suç teşkil etmesi durumunda sadece suçtan dolayı yaptırım
uygulanabileceğini hüküm altına almıştır. Ancak bir fiilin hem suç hem de
disiplinsizlik eylemi olması durumunda sadece suçtan ceza verileceğine dair bir
hüküm mevzuatta bulunmamaktadır. Dolayısıyla Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F’nin
bir ve üçüncü fıkrasında da kendine yer bulan “fiil suç teşkil etse dahi” ibaresi, kanun
metninde hiç yer almasaydı da sonuç değişmeyecek, fillin suç olması durumunda ayrı
ayrı yaptırım uygulanabilecekti. Kanun koyucu İcra ve İflas Kanunu’nun ilga edilen
341. maddesinde yaşanan bu kapsamdaki tartışmaların önüne geçmek için bu ibareye
yer vermiştir. Bu hususta son olarak özel ceza mahkemelerinde görülen fiiller ile aile
mahkemesinde görülen fiiller arasında bağlantı bulunsa dahi davaların
birleştirilmesinin mümkün olmadığını belirtmek gerekir.
531 Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Muhalefet Edenlerin Cezalandırılması”, s. 327 vd.
532 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1267.
533 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 195.
113
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1 gereğince cezai yaptırım uygulanabilmesi için
bir takım şartların varlığı gereklidir. Buna göre öncelikle çocuk teslimini içeren bir
ilam veya ara kararın bulunması gereklidir. Bu ön şartın bulunmaması halinde cezai
yaptırımın uygulanması da mümkün değildir.534 Diğer bir şart ise Çocuk Koruma
Kanunu kapsamında bir başvurunun bulunmasıdır. Yani cezai yaptırım ancak Çocuk
Koruma Kanunu kapsamında hak sahibinin bir başvurusunun mevcut olması
durumunda gündeme gelir. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-1’de düzenlenen başvuru
üzerine yetkili adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünce başvurunun kabulü ve
gerekli işlemlere başlanması gerekir. Buna göre hak sahibinin elinde çocuk teslimine
dair bir ilam veya ara kararı olsa da bu kararın yerine getirilmesi için adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüğüne başvurusunun bulunmaması durumunda, kişi
mahkeme kararının gereğini yerine getirmese yani çocuğu teslim etmese de Çocuk
Koruma Kanunu m.41/F-1’deki bu cezai yaptırım uygulanamaz.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1 gereğince cezai yaptırım uygulanabilmesi için
gerekli şartların bir diğeri de teslim emrinin borçluya tebliğidir. Başvuruyu alan adli
destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünce yükümlüye çocuk teslimine ilişkin bir
teslim emri tebliğ edilmesi gerekir. Nitekim Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1 “çocuk
teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine
aykırı hareket edenler ile emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler” ibaresine
yer vermiştir. Buradan anlaşılan eğer ortada bir teslim emri yoksa cezai yaptırım da
gündeme gelmeyecektir. Bu teslim emrinin yükümlüye tebliği gereklidir. Eğer teslim
emri vekile yapılmışsa Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1’de düzenlenen cezai
yaptırımın uyguanabilmesi mümkün değildir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B’nin altıncı ve yedinci fıkralarında teslim emri
tebliğine gerek olmaksızın çocuğun fiilen teslimi işleminin yerine getirileceği
durumlar düzenlenmiştir.535 Bu durumlar mevcut olduğunda çocuk teslimi
yükümlünün ya da bir üçüncü kişinin fiili sonucu gerçekleştirilememişse Çocuk
534 İİK dönemindeki sistemde ara kararların yerine getirilmemesinin İİK m. 341 hükmüne göre
cezalandırılamayacağına dair dörüş bulunmaktaydı. Mehmet Günay, İcra Suçları, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2014, s. 150; Ancak bu görüşe karşı olarak ara karar söz konusu olsa da İİK m.
341 hükmünün uygulanacağını kabul eden görüşte bulunmaktaydı. Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına Muhalefet Edenlerin Cezalandırılması”, s. 324-325. Ancak ÇKK’nın yeni sistemi bu
tartışmalara nokta koymuş olup muhalefete dair yaptırımın kaynağının ilam ya da ara karar olması
noktasında bir farklılığın olmadığını düzenlemiştir.
535 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
114
Koruma Kanunu m. 41/F-1’de düzenlenen cezai yaptırımın uygulanıp
uygulanamayacağı sorusu gündeme gelecektir. Bu soruya kanun açıkça bir yanıt
vermemektedir. Ancak Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1’de cezalandırma teslim
emrine bağlı bir sonuç olarak düzenlendiği görülmektedir. Cezai ihtar da teslim
emrinde bulunmaktadır.536 Eğer teslim emri tebliğ edilmemişse herhangi bir cezai ihtar
da yapılmamıştır. Bu yüzden kanatimizce ortada teslim emri yoksa yaptırım da
gündeme gelmeyecektir. Bu yüzden Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B’nin yedinci
fıkrasının çok istisanai durumlarda uygulanması önemlidir. Aksi halde çocuk teslimi
yükümlü ya da bir üçüncü kişinin haksız eyleminden dolayı gerçekleştirilemese de bu
kişi veya kişilerin yaptırıma tabi tutulması mevcut düzenlemeler kapsamında mümkün
görünmemektedir. Çocuğun üstün yararı dikkate alınarak ihdas edilen Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/B’nin yedinci fıkrasındaki hüküm, çocuk tesliminin
gerçekleştirilmesine hizmet eden dolayısıyla çocuğun üstün yararını koruyan cezai
yaptırımı devreden çıkaran bir duruma dönüşebilecek olması kanımızca mahzurlar
doğurabilecektir. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B-7’deki özel durumun,
cezalandırmanın teslim emrine bağlı bir sonuç olmasına dair kuraldan vareste
tutulması bu paradoksun önüne geçebilirdi.
Yaptırım
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1, çocuk teslimine dair ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler ile emrin
gereğinin yerine getirilmesini engelleyenlerin üç aya kadar disiplin hapsiyle
cezalandırılmasını öngörmüştür.537 İcra ve İflas Kanunu’nun ilga edilen 341.
maddesinde öngörülen yaptırım tazyik hapsiyken, Çocuk Koruma Kanunu ile gelen
yeni sistemde çocuk teslimine muhalefetin yaptırımı disiplin hapsi olmuştur.538
Tazyik hapsi kavramına mevzuatta yaptırım türü olarak yer verilmiş olsa da
tanımı ve içeriğine ilişkin açıklama yapılmamıştır.539 Doktrinde tazyik hapsi kanunun
536 İhtar bulunmuyorsa cezalandırma söz konusu olmaz. Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
Muhalefet Edenlerin Cezalandırılması”, s. 325-326.
537 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1267.
538 Pekcanıtez ve Akkan, “7343 Sayılı Kanunla İcra ve İflâs Kanunu’nda Yapılan Değişikliklerin Zaman
Bakımından Uygulanması”, s. 289 vd.
539 Nazif Kaçak, İcra ve İflas Suçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2006, s. 48; Ünal Altınöz, İcra-İflas
Hukukunda Disiplin ve Tazyik Hapsi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s. 80.
115
beklediği yükümlülüğe uygun davranışı sergiletmek ve kişinin aykırı hareketini
engellemek için belirlenen süre müddetince kişiyi hürriyetinden yoksun bırakılması
şeklinde tanımlanmaktadır.540 Buna göre tazyik hapsi niteliği itibarıyla yükümlülüğe
uygun davranış sergilenmesi halinde hapis sona erer. Konuya ilişkin İcra ve İflas
Kanunu’nun ilga edilen 341. maddesinde öngörülen yaptırımın tazyik hapsiyken,
Çocuk Koruma Kanunu’nda disiplin hapsine çevrilmesinin ana nedeni de bu noktada
toplanmaktadır. Disiplin hapsi tazyik hapsinden farklı olarak söz konusu fiilin yerine
getirilmesi ile sona ermez.
Disiplin hapsine ilişkin Çocuk Koruma Kanunu’nda herhangi bir tanım
bulunmamaktadır. Disiplin hapsine ilişkin tanım 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda (CMK) yer almaktadır. CMK’nın tanımlar başlıklı ikinci maddesinin L
bendinde disiplin hapsinin sonuçlarına işaret eden bir tanım yapılmıştır.541 Anılan
maddeye göre disiplin hapsi “kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına
alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme
uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri
uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi” ifade
etmektedir. Dolayısıyla disiplin hapsi kısaca, kısmî bir düzeni korumak amacıyla
yaptırım altına alınmış olan fiil olarak tanımlanabilir.
Disiplin hapsinin hukuki niteliğinin belirlenmesi konumuz açısından önem arz
etmektedir. Öncelikle disiplin hapsi kişiyi hürriyetinden mahrum bırakan, kişinin hak
ve özgürlüklerini ciddi şekilde kısıtlayan nitelikte olsa da suç niteliğinde olmadığı
belirtilmelidir.542 Nitekim her hukuka aykırı fiil ceza hukuku kapsamında suç
540 İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), Seçkin Yayınları, Ankara 2005, s.
623-624; İbrahim Ermenek, “İcra ve İflas Kanunu'nda Öngörülen Cezai Hükümler Bakımından Ne
Bis İn İdem İlkesinin Uygulama Alanı”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 5/19, 2014, s. 308; Haluk
Çolak ve Uğurtan Altun, “Ceza Muhakemesi’nde Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına Uygulanan
Özel Bir Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik Hapsinin Hüküm ve Sonuçları”, Adalet Dergisi,
27, 2007, s. 8.
541 Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), s. 621; Coşkun, İcra-İflas Suçları
Disiplinsizlik Eylemleri ve Yargılama Usulü, s. 263; Çolak ve Altun, “Ceza Muhakemesi’nde
Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına Uygulanan Özel Bir Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik
Hapsinin Hüküm ve Sonuçları”, s. 8; Emine Halman Çetin, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü,
Adalet Yayınevi, Ankara 2012, s. 5.
542 Suç karşılığında uygulanan yaptırımlardan olan hapis cezsıyla disiplin hapsi cezasının kişiyi
hürriyetinden mahrum bırakması dışında iki noktada daha benzerlik gösterdiğini belirtmek gerekir.
Bunlar hangi eylemler karşılığında disiplinin hapsinin uygulanacağının ancak ve ancak kanunla
belirlenmesi gerekliliği ve uygulanacak disiplin hapsi süresinin kanunla belirlenebilir olması
gerektiğidir. Ancak bu benzerlikler disiplin hapsinin, ceza hukuku anlamında suçlara uygulanan
yaptırımlardan olan hapis cezası niteliğinde olduğunun kabulü için yeterli değildir.
116
değildir.543 Yani hukuka aykırı olsa da bazı fiiller ceza kanununda suç olarak değil,
hukukun diğer alanlarındaki yaptırımlarla karşılanacak nitelikte düzenlenir. TCK’nın
“Cezalar” başlıklı 45. maddesi de “suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak
cezalar, hapis ve adlî para cezalarıdır” hükmüne yer vermiştir. Disiplin hapsinin ceza
hukuku anlamındaki bir suça karşılık olarak öngörülmediği ortadadır.544 Ayrıca CMK
m. 2’de yapılan disiplin hapsi tanımı da dikkate alındığında disiplin hapsinin bir hapis
cezası niteliğinde olmadığı, ceza hukuku kapsamındaki adli cezalara uygulanan
müesseselerin disiplin hapsine uygulanmayacağı görülmektedir.545 Son olarak Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/F-1 kanun metnin de “…fiil suç teşkil etse dahi…” ibaresine
yer vererek, Çocuk Koruma Kanunu kapsamında düzenlenen disiplin hapsi yaptırımın
suç olmadığını da ortaya koymuştur. Bu nedenle çalışmamız kapsamında da Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/F’de öngörülen disiplin hapsi yaptırımı gerektiren fiiller suçun
unsurları ayrımı takip edilerek incelenmemiştir.
Yargıtay İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen disiplin hapsi cezalarını kabahat
olarak nitelendirmiş546 olsa da Çocuk Koruma Kanunu kapsamında da İcra ve İflas
Kanunu kapsamında da disiplin hapsinin kabahat olarak değerlendirilmesi mümkün
değildir. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesine göre “kabahat deyiminden;
kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır”.
Yine Kabahatler Kanunu’nun 16. maddesi kabahatler karşılığı uygulanacak olan idari
yaptırımların idarî para cezası ve idarî tedbirler olduğunu hüküm altına almıştır.
Öncelikle aile mahkemesinin vereceği disiplin hapsi kararı idari değil adli bir
yaptırımdır.547 Ayrıca Kabahatler Kanunu’na göre kabahatler idari makamlarca
543 Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, Ankara 2022, s. 56.
544 Tahir Muratoğlu, “Yargısal Faaliyetler Bağlamında Tesis Edilen Disiplin Yaptırımları ve Bu
Yaptırımların Hukuka Uygunluğu”, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 19/30-31, 2014, s.
90-91; Hüsamettin Uğur, “Kadın ve Aile Bireylerine Yönelik Şiddete Karşı 6284 Sayılı Kanunun
Getirdikleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 101, 2012, s. 355; Coşkun, İcra-İflas Suçları
Disiplinsizlik Eylemleri ve Yargılama Usulü, s. 263; Osman Çakar, “Hukuk Muhakemeleri
Kanundaki Ceza Muhakemesi Hükümleri Özelinde Disiplin Hapsi” Türkiye Adalet Akademisi
Dergisi, 8/32, 2017, s. 417; Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), s. 621;
Altınöz, İcra-İflas Hukukunda Disiplin ve Tazyik Hapsi, s. 114-115; Adem Baştemür, 2004 Sayılı
İcra ve İflas Kanununda Düzenlenen İcra Suçları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2019, s. 12.
545 Çolak ve Altun, “Ceza Muhakemesi’nde Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına Uygulanan Özel Bir
Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik Hapsinin Hüküm ve Sonuçları”, s. 9.
546 Yargıtay CGK., 13.02.2007 tarihli ve E. 2007/17-16, K. 2007/28 sayılı kararı. legalbank.net
(22.03.2022).
547 Bezer şekilde Anaysa Mahkemesi de İİK kapsamındaki dispilin hapsi kararlarının idari nitelikte
olmayıp, yargısal kararlar olduğunu belirtmiştir. Bkz. AYM, 28.02.2008 tarih ve E. 2006/71 E.,
2008/69 K. sayılı kararı. https://www.anayasa.gov.tr/tr/kararlar-bilgi-bankasi/, (24.03.2022).
117
verilebilir. Ancak disiplin hapsi kararını ancak mahkemeler verebilir. Kaldı ki Anayasa
m. 38 gereği idari makamların kişiyi hürriyetinden mahrum bırakacak bir yaptırım
uygulayamacağı açıktır. Dolayısıyla Çocuk Koruma Kanunu kapsamında öngörülen
disiplin hapsinin niteliği kabahat de değildir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F’de öngörülen disiplin hapsi yaptırımının hukuki
niteliği disiplin cezasıdır.548 CMK m. 2 disiplin hapsinin tanımında “kısmî bir düzeni
korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil” ibaresine yer vermiştir. Bu kısmi
düzeni korumak amacıyla uygulanan yaptırımlara disiplin yaptırımları denilmektedir.
Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir
kararlarının yerine getirilmesine muhalefette de yer alan yaptırım, fiilin ihlali
durumunda disiplin hapsi yaptırımı öngörülen eylemlerin gerçekleşmesi halinde,
eylemi gerçekleştiren kişinin bu yükümlülüğe uygun hareket etmesi için zorlanması
ve hukuka aykırı fiiline tepki gösterilmesi biçiminde ele alınması mümkündür.549
Disiplin hapsi kavramı da doğrudan bu kurumu çağrıştırmaktadır.550
Ceza Muhakemesi Kanunu m. 2’deki tanımdan yola çıkarak Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/F’de öngörülen disiplin hapsi, TCK m. 50’de düzenlenen seçenek
yaptırımlara ve paraya çevrilemez. TCK m. 75 kapsamında ön ödeme uygulanmaz.
Kişiye disiplin hapsi yaptırımının uygulanmasından sonra aynı kişinin bir suç işlemesi
halinde tekkerrür hükümleri uygulanmaz. Koşullu salıverme mümkün değildir. Ancak
farklı olarak Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-7’deki durumların söz konusu olması
halinde dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza düşer. Çocuk Koruma Kanunu m.
41/F’deki cezai yaptırımlar da şikayete bağlı olsa da Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
uzlaşma hükümleri bu yaptırımlarda uygulanmaz. TCK m. 51’de hüküm altına alınan
erteleme müessesi de uygulanmayacaktır. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F
kapsamında verilen disiplin hapsi, adli sicil kayıtlarına işlenmez. Dava zamanaşımı
söz konusu değildir. Ceza zamanaşımı süresi ise iki yıldır (ÇKK m. 41/F-6).
Yargılamaya İlişkin Özellikler
548 Benzer yönde bknz: Çolak ve Altun, “Ceza Muhakemesi’nde Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına
Uygulanan Özel Bir Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik Hapsinin Hüküm ve Sonuçları”, s. 8;
Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), s. 621; Coşkun, İcra-İflas Suçları
Disiplinsizlik Eylemleri ve Yargılama Usulü, s. 263; Zeliha Kılıçparlar, Zorlama (Tazyik) Hapsi,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2016, s.
37.
549 Muratoğlu, “Yargısal Faaliyetler Bağlamında Tesis Edilen Disiplin Yaptırımları ve Bu Yaptırımların
Hukuka Uygunluğu”, s. 80-81.
550 Altınöz, İcra-İflas Hukukunda Disiplin ve Tazyik Hapsi, s. 115.
118
Yargılamaya ilişkin özelliklere Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F içerisinde yer
verilmiştir. Buna göre Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-1’de “Çocuk teslimine dair
ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket
edenler ile emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler, bir ay içinde yapılacak
şikâyet üzerine, fiil suç teşkil etse dahi, üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.”
şeklinde öngörülen disiplin hapsi yaptırımını hükme bağlayacak mahkeme aynı
maddenin dördüncü fıkrasına göre aile mahkemesidir.
Çocuk teslimine dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefette
cezai yaptırımının uygulanabilmesi için şikayet söz konusu olmalıdır.551 Yani aile
mahkemesi cezai yaptırıma ilişkin yargılamaya kendiliğinden harekete geçerek
başlayamaz. Yargılamanın başlaması ve hükme ulaşılabilmesi için ilk önce şikayetin
menfaati olan tarafça ortaya konulması şarttır. Nitekim kanun da bir ay içinde
yapılacak şikâyet üzerine hüküm verileceğini açıkça düzenlemiştir. Şikayet hakkının
kullanılmasında sınırsız bir zaman aralığı öngörülmemiştir. Şikayet hakkı bir ay
geçmekle düşecektir. Bu süre hak düşürücü süre olması nedeniyle mahkemece re’sen
göz önüne alınacaktır. Süresinde şikayette bulunulmadığının mahkemece tespiti
halinde şikayet reddedilir.552
Şikayet başvurusunun nasıl yapılacağına madde metninde yer verilmemiş ancak
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-5’deki “şikâyet olunana, şikâyet dilekçesi ile birlikte
duruşma gün ve saatini bildiren davetiye gönderilir” hükmü göz önüne alındığında
şikayetin dilekçeyle yapılacağı anlaşılmaktadır. Buna göre şikayette bulunan taraf
şikayetini içerir dilekçesini aile mahkemesine sunarak şikayette bulunacaktır.
Cezai yaptırıma tabi tutulan eylemlerden dolayı yargılamanın nasıl yapılacağı
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-5’te düzenlenmiştir. Buna göre şikayette bulunan
tarafından şikayet dilekçesinin mahkemeye sunulmasından sonra aile mahkemesi
duruşma gün ve saatini belirleyip, şikayet olunana şikâyet dilekçesi ile birlikte
belirlediği duruşma gün ve saatini bildiren davetiye gönderir. Bu davetiye de ayrıca
savunma ve delillerini duruşma gününe kadar bildirmesi gerektiği; duruşmaya
551 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1267.
552 Halman Çetin, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, s. 41.
119
gelmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunarak karar verileceği ihtarı da
yer alır.
Davetiye, muhattabın belirli saat ve tarihte yine belirli yerde hazır olması
geretiğine ilişkin yazılı bildirim içermesi dolayısıyla tebliğ evrakından farklılık
taşır.553 Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-5’de olduğu gibi muhattabın davete icabet
etmemesi durumunda ortaya çıkacak sonuçlar konusunda bilgilendirildiği ve bunun
şerh düşüldüğü davetiyeye meşruhatlı davetiye denir.554 Böyle bir bilgilendirme
yapılmaksızın icabet etmemiş olmanın sonuçları uygulanamaz.555 Dolayısıyla usulüne
uygun yapılmayan davetiye sonucu duruşmaya gelmeyen şikayet olunana disiplin
cezası verilemez. Ayrıca bu ihtar sayesinde yargılama sürecini kasıtlı olarak uzatma
düşüncesine sahip olabilecek şikayet olunanın da bu davranışının önüne geçilecektir.
Kanuna göre savunma hakkını kısıtlayacak şekilde duruşma açılmaksızın hüküm
verilemeyecektir.
Şikayet olunan yargılamaya iştirak ederse hakları hatırlatılarak savunması alınır.
Bu hususta Çocuk Koruma Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “ifade ve
sorgunun tarzı” kenar başlıklı 147. maddesine atıf yapmıştır. Buna göre şikayet
olunana hakları hatırlatılacak ve savunması alınacaktır.556
İcra ve İflas Kanunu’nun ilga edilen 341. maddesine göre yapılan yargılamada
m. 351 gereği şikayetçi dilekçe ve beyanında gösterdiği delillerle bağlıydı. Ancak
uygulamada bu kanun maddesinin tatbiki genişletilmiş, icra mahkemesi gerekli
görülen hususları ve tarafların sonradan ileri sürdüğü hususları araştırmaktaydı. Bu
husus kanun maddesinin görmezden gelindiği ve bunun uygulamada belirsizliğe sebep
olduğu nedenleriyle eleştirilmekteydi.557 Bu hususun kanuni düzenlemelerle
giderilmesi gerektiği yönündeki doktrindeki tavsiyeler doğrultusunda konu hüküm
553 Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2018, s. 92.
554 Akcan ve Albayrak, Tebligat Hukuku, s. 182; Hakan Albayrak, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık,
Ankara 2021, s. 145; Ruhi ve Ruhi, Tebligat Hukuku, s. 137- 138.
555 Ejder Yılmaz ve Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s. 145; Ruhi ve
Ruhi, Tebligat Hukuku, s. 138; “… sanığın duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşmaya
devam edilerek hükmün açıklanacağına ilişkin ihtarı içeren meşruhatlı davetiye ile duruşmadan
haberdar edilerek savunması alındıktan sonra, hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerektiği
gözetilmeksizin…” Y. 18. CD., 17/09/2020 Tarihli, 2019/12052 E., 2020/9793 K. sayılı kararı
www.kazanci.com (ET. 23.12.2022)
556 CMK’da ifade ve sorgu hakkında detaylı bilgi için bknz: Burcu Zoğlar Durmaz, Ceza Muhakemesi
Hukukunda İspat Bakımından İfade ve Sorgu, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2021, s. 5 vd.
557 Halman Çetin, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, s. 58; Çolak ve Altun, “Ceza Muhakemesi’nde
Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına Uygulanan Özel Bir Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik
Hapsinin Hüküm ve Sonuçları”, s. 30.
120
altına alınmıştır. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-5 gereği aile mahkemesi şikayet
dilekçesinde gösterilen delillerle bağlı olmaksızın gerekli tüm araştırmayı yapar.
Medeni usul hukukunda geçerli ilkelerden olan tasarruf ilkesine göre, dava
üzerinde tasarruf etme yetkisi yani davayı açma ya da açmama, dava konusunu
belirleme, açtığı davayı istediği zaman sona erdirme, karara karşı kanun yoluna
başvurup başvurmama yetkisi taraflara tanınmıştır.558 Tasarruf ilkesi bu haliyle taraf
hakimiyetini ifade ederken, söz konusu bu hakimiyetin kapsamına deliller ve ispat da
girmektedir. İşte bunlar üzerindeki taraf sorumluluğu ve hakimiyeti de taraflarca
getirilme ilkesi şeklinde ifade edilmektedir.559 Bu ilkeye göre vakıalar ve deliller
yargılamaya taraflarca getirilir.560 Yani taraflarca getirilme ilkesi, tasarruf ilkesinin
doğal bir tamamlayıcısıdır.561 Bu iki ilke aile hukukuna ilişkin davalarda da
uygulanmaktadır.562 Ancak kanun koyucu bazı konularda bu genel uygulamadan
uzaklaşarak, medeni yargılama hukukundaki dava malzemesinin563 taraflarca
getirilme ilkesi (HMK m. 25) karşısında yer alan re’sen araştırma ilkesini
benimsemiştir.564 Aile hukukunda bazı davalarda re’sen araştırma ilkesi geçerlidir.565
Yani aile hukukunda, medenî usul hukukundaki genel kural olan taraflarca getirilme
ilkesinden uzaklaşılmış ve daha çok bu ilkenin karşıtı sayılan re’sen araştırma ilkesi566
benimsenmiştir.567 Örneğin boşanma ya da ayrılık davalarında, davanın dayandığı
olgular hakkındaki ikrar hakimi bağlamaz (TMK m. 184/3).568 Yine babalık davası
(TMK m. 284/2) ile nesebin reddi davasında re’sen araştırma ilkesi benimsenmiştir.
558 İbrahim Ercan, “Boşanma Davalarında Geçerli Olan Yargılama İlkeleri”, Süleyman Demirel
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 4/2, 2016, s. 253. Konuya ilişkin detaylı bilgi için bknz: Meriç,
Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf İlkesi (Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümleri
Çerçevesinde), s. 37 vd.
559 Nedim Meriç, “Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin Kapsamı ve
Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 4/2, 2016, s. 29.
560 Özçelik, Türk Medenî Usûl Hukukunda Taraflarca Getirilme İlkesi, s. 22
561 Baki Kuru, vd., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2005.
562 Ercan, “Boşanma Davalarında Geçerli Olan Yargılama İlkeleri”, s. 254.
563 Dava malzemesi medeni usul hukukunda vakıa ve delildir. Özçelik, Türk Medenî Usûl Hukukunda
Taraflarca Getirilme İlkesi, s. 21.
564 Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2014, s. 260; Seda
Özmumcu, “Türk Hukukunda Yargıtay Kararları Işığında Re’sen Araştırma İlkesi”, Süleyman
Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 4/2, 2016, ss. 145-171.
565 Fatih Tahiroğlu, Medeni Usul Hukukunda Re'sen Araştırma İlkesi, Oniki Levha Yayınları, İstanbul
2021, s. 61.
566 Taraflarca getirilme ilkesinin zıttı re’sen araştırma ilkesidir. Özçelik, Türk Medenî Usûl Hukukunda
Taraflarca Getirilme İlkesi, s. 66.
567 Ercan, “Boşanma Davalarında Geçerli Olan Yargılama İlkeleri”, s. 264.
568 Boşanma yargılamasına hakim olan ilkeler için bknz: Akkaya, Medeni Usul Hukuku Bakımından
Boşanma Davası, s. 71 vd.
121
Boşanma davalarında da re’sen araştırma ilkesinin sınırlı şekilde geçerli olduğu
belirtilmiştir.569 Kanun koyucu çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefetin kamusal yönünü de esas
alarak aile mahkemesinin şikayet dilekçesinde gösterilen delillerle bağlı olmaksızın
gerekli tüm araştırmayı yapacağını yani bu hususta re’sen araştırma ilkesinin geçerli
olacağını düzenlemiştir (ÇKK m. 41/F-5). Ancak aynı kanun koyucu çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine
getirilmesinde başvuru noktasında talep şartını arayarak aile hukukunda genel ilke
sayılabilecek re’sen araştırma ilkesinden ayrılarak tasarruf ilkesini benimsemiştir.570
Her ne kadar Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-5 gereği muhalefete ilişkin yargılamada
re’sen araştırma ilkesi geçerli olsa da bu ilkenin tam uygulanabileceğini söylemek
zordur. Şöyle ki aile mahkemesi bir özel hukuk mahkemesidir. Ceza mahkemesinin
re’sen delil araştırma da sahip olduğu enstrümanlara tam olarak sahip değildir. Bu
yönüyle Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-5 düzenleme düşündürücüdür.
Aile mahkemesince yapılan yargılama sonucunda şikayete konu olan eylemden
dolayı hüküm kurulacaktır. Yani şikayet üzerine şikayet olunan kişinin eyleminden
dolayı disiplin yaptırımının uygulanıp uygulanmayacağı hakkında mahkemece bir
karar verilir. Aile mahkemesi şikayet dilekçesi, şikayetçinin beyanları, mevcut deliller
ve şikayet olunan tarafın beyan ve belgeleri sonucunda şikayete konu olan eylemin
unsurları itibariyle tamam olduğuna kanaat getirirse yani şikâyet olunanın teslim
emrine aykırı hareket ettiğini veya emrin gereğinin yerine getirilmesini engellediğini
tespit ederse borçluya disiplin hapsi yaptırımı uygulanmasına karar verilecektir.571
Aksi durumda ise mahkeme şikayetin reddine karar verir.
Çocuk Koruma Kanunu 41/F-1’e göre mahkeme disiplin hapsi yaptırımının
uygulanmasına kanaat getirmişse hüküm kısmında disiplin sürelerini olduğu şekliyle
karara yansıtır.572 Yani kanundaki üst süre sınırı belirtilerek hüküm tesis edilir. Kanun
maddesi üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır hükmüne yer vermiştir. Buna
569 Bahattin Aras, Boşanma Davalarında Yargılama Usulü ve Aile Mahkemeleri, Adalet Yayınları,
Ankara 2011, s. 25.; Hatemi ve Kalkan Oğuztürk, Kişiler Hukuku (Gerçek Kişiler-Tüzel Kişiler), s.
106.; Mehmet Kamil Yıldırım, Medeni Usul Hukukunda Delillerin Değerlendirilmesi, Kazancı
Hukuk Yayınları, İstanbul 1990, s. 99.; Boşanma davalarında re’sen araştırma ilkesinin geçerli
olduğu belirten görüşler bulunmaktadır. Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, s. 317;
570 ÇKK’nın konumuza ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde başvuru şartı aradığı
konusundaki açıklamalar için bknz: Başlık 2.3.2.
571 Altınöz, İcra-İflas Hukukunda Disiplin ve Tazyik Hapsi, s. 147.
572 Altınöz, İcra-İflas Hukukunda Disiplin ve Tazyik Hapsi, s. 147.
122
göre mahkeme “üç aya kadar disiplin hapsine” şeklinde hüküm kurmalıdır. Nitekim
kanun maddesi dispilin hapsine tabi kalacağı en üst sınırı belirtmiş ve Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/F-7’de gösterilen durumların oluşması halinde kararda belirtilen
süreden daha önce disiplin hapsi yaptırımın uygulamasının son bulacağını
düzenlemiştir. Bu yüzden olağan koşullarda net şekilde gösterilmesi gereken ceza
miktarı burada üst sınır olarak belirtilecektir.
Burada Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-7’deki hükümden bahsetmek gerekir.
Bu hükme göre, şikayetçinin şikâyetten vazgeçilmesi hâlinde veya çocuğun velayet
hakkı sahibine teslim edilmesi durumunda dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza
düşer. Kanaatimizce şikayetten vazgeçmenin ve şikayetten sonra çocuğun velayet
hakkı sahibine teslim edilmesinin davayı düşürüyor olması mahzurludur. Nitekim
çocuk velayet hakkının sadece nesnesi değil aynı zamanda öznesidir.573 Ayrıca bu
kötüye kullanılmaya açık bir düzenlemedir. Şöyle ki, uzun yargılamalar sonucu şikayet
olunan kişiye bir disiplin hapsi cezası verilse dahi çocuğun teslim edilmesiyle cezanın
düşmesine karar verilecektir. Zaten bu yüzden yasa koyucu çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefeti Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/F-7 kapsamının dışında bırakmıştır. Ancak çocuk teslimine
dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefet ile kişisel ilişki
kurulması için kendisine çocuk teslim edilen hak sahibinin, ilam veya tedbir kararında
belirtilen sürenin bitiminde çocuğu geri teslim etmemesinde Çocuk Koruma Kanunu
m. 41/F-7’deki hüküm uygulanacaktır. Bu durumlarda Çocuk Koruma Kanunu m.
41/F-7’deki hükümün sadece bir kere uygulanacağının düzenlenmesi, bu hükmün
kötüye kullanımının önüne geçebilirdi. Bunun yapılmamış olması bizce eksikliktir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-8’de aile mahkemesince m. 41/F kapsamında
verilen kararlara karşı itiraz yoluna yer vermiştir. Bu hükme göre bu kararlara karşı,
yine Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/E maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca itiraz
edilebilir. Dolayısıyla kararın tebliğinden itibaren bir hafta içinde itiraz mümkündür.
Mahkeme, itirazın incelemesi amacıyla dosyayı o yerde aile mahkemesinin birden
fazla dairesinin bulunması durumunda, numara olarak kendini izleyen daireye, son
numaralı daire içinse birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması
durumunda asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk
mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması durumundaysa en yakın aile mahkemesine
573 Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kuırma Hakkı”, s. 1127.
123
veya asliye hukuk mahkemesine ivedilikle gönderir. İtiraz mercii, bir hafta içinde karar
verir. İtiraz merci itirazı yerinde bulmazsa itirazın reddine karar verecek, yerinde
bulursa da itirazın kabulüne karar verecektir. İtirazın kabulü halinde itiraz merci
dosyayı yeniden aile mahkemesine göndermeyecek, kendisi dosya üzerinden karar
verecektir.574 İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz üzerine verilen bu kesin
niteliğe sahip kararla hüküm kesinleşir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-6’ya göre disiplin hapsi ile cezalandırmaya
ilişkin kararlar, kesinleşmesini müteakip Cumhuriyet başsavcılığı tarafından infaz
edilecektir. Ancak bu disiplin hapsi ile cezalandırmaya ilişkin kararlar kesinleştiği
tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra yerine getirilemez.
3.4. Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam veya Tedbir Kararlarının
Yerine Getirilme Usulü
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine
getirilmesi Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C’de düzenlenmiştir.575 41/B’de düzenlenen
çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine benzer
hükümler olmakla beraber, çocukla kişisel ilişkinin kendine özgü niteliğinden
kaynaklanan bazı farklı hükümler de bulunmaktadır.
3.4.1. Çocukla Kişisel İlişki Kavramı
Çocukla kişisel ilişki kavramı Türk Medeni Kanunu’nda yahut Çocuk Koruma
Kanunu’nda tanımlanmış değildir. Ancak Yönetmelik bu kavramın tanımını 4. madde
de “Kişisel ilişki: İlam veya tedbir kararına istinaden velayeti altında bulunmayan
veya kendisine bırakılmayan anne ve babanın ya da diğer kişilerin çocukla sınırlı bir
süre görüşmesi veya birlikte kalması sürecini” ifade eder şeklinde yapmıştır. Ayrıca
Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesi kişissel
ilişki kavramını tanımlamıştır.576 Buna göre kişisel ilişki çocuğun mutat olarak birlikte
yaşamadığı anne ya da baba yahut üçüncü kişinin yanında, “sınırlı bir süre için birlikte
574 İbrahim Aşık, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5358 Sayılı Kanun Işığında İcra ve İflas
Kanunu’nda Yer Alan Cezai Hükümler”, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, 2, Ankara 2010, s. 2540.
575 İslam hukukunda çocukla kişisel ilişki hakkında bknz: Şahin, İslam-Osmanlı Hukukunda Çocuğun
Hukuki Durumu, s. 272-273.
576 Çocukla kişisel ilişki kurulmasını düzenleyen pek çok uluslarası sözleşme bulunmaktadır. Bunlardan
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin başlıcaları şunlardır: Çocuk Haklarına Dair
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, AİHS, Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa
Sözleşmesi, Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tanınması ve Tenfizi ile Çocukların
Velayetinin Yeniden Tesisine İlişkin Avrupa Sözleşmesi, Uluslarası Çocuk Kaçırmanın
Vehiçelerine Dair Sözleşmedir.
124
kalması veya görüşmesi; çocukla söz konusu kişi arasındaki her türlü iletişim şekli;
söz konusu kişiye çocuk hakkında, ya da çocuğa bu kişi hakkında bilgi aktarımını”
ifade eder.577
Çocuğun velayetinin anne yahut babadan birine bırakılması durumunda,
velayetin verilmediği taraf ile çocuk arasında kişisel ilişkinin nasıl kurulacağı
mahkeme tarafından belirlenir.578 Bu doğrultuda kişisel ilişki, esas olarak, çocuğun
velayetinin verilmediği kişi ile çocuk arasında kurulan, belirli bir zamanda çocukla
görüşmesini, temas kurmasını, bağını sürdürmesini sağlayan ilişkiyi ifade
etmektedir.579 Bunun yanında çocuğun anne ve babasının sevgi, şefkat ve
muhabbetinden uzak kalmasının önüne geçmek amacıyla çocukla kişisel ilişki
düzenlemelerine ihtiyaç duyulmaktadır.580
Kişisel ilişki velayetin eksikliği şeklinde de ifade edilebilir.581 Nitekim velayet
hakkında olan çocuğun hayatına müdahale, kişisel ilişki kurma hakkında mevcut
değildir.582 Kişisel ilişki tesisi çoğu zaman, çocuğu bir mahkeme kararına göre başka
kişiye teslim etmiş kişinin, haklı sebepler kapsamına ve somut olaya uygun şekilde
çocukla geçireceği, birlikte olacağı zamanın yine mahkemece belirlenmesiyle ortaya
çıkmaktadır.583 Bu nedenle kişisel ilişki kurma hakkı uygulamada ziyaret hakkı olarak
da kullanılmaktadır.584
Anne ve babanın kişisel ilişki hakkı Türk Medeni Kanunu m. 323 ve 324’te
düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu m. 323’e göre: “Ana ve babadan her biri,
velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki
kurulmasını isteme hakkına sahiptir”. Anne babanın bu kişisel ilişki kurulmasını
577 Özge Bölükbaşı, “Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Kararların Tenfizi: Çocuklarla Kişisel
İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15/3-
4, 2011, s. 271.
578 Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve İİK m. 25/b)”,
para. 1.
579 M. Serhat Sarısözen, “İcra ve İflas Hukukunda Canlı Haczi”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 10/2, 2015, s. 67; Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Muhalefet Edenlerin
Cezalandırılması”, s. 320.
580 Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve İİK m. 25/b)”,
para. 8.
581 Serozan, Çocuk Hukuku, s. 241.
582 Serdar, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 740.
583 Koçyıldırım, Sosyal Hizmet Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
Dair İlamların İcrası Uygulamaları, s. 19.
584 Ebru Akduman, “Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yönlerine Dair Lahey Sözleşmesi
Uyarınca Koruma ve Ziyaret Hakkı”, Public and Private International Law Bulletin, 40/2, 2020, s.
1393
125
isteme hakkı kişilik hakları arasında yer alır. Dolayısıyla şahsa sıkı sıkıya bağlı bir
haktır ve hakkın devredilmesi ya da haktan feragat edilmesi mümkün değildir.585
Ancak anne veya babanın kişisel ilişki kurulması davası açıp daha sonra bu istemden
feragat etmesi mümkündür.586
Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı sadece anne ve babaya tanınmış bir hak
olmayıp, bir takım şartlar altında ücüncü kişilere de tanınmış bir haktır.587 Nitekim
kişisel ilişki hususu yalnızca hısımlığa dayalı değildir.588 Üçüncü kişilerle çocuğun
kişisel ilişki kurması Türk Medeni Kanunu m. 325’te düzenlenmiştir. Bu hüküm
“olağanüstü hâller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile
kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da
tanınabilir.” şeklindedir. Görüldüğü üzere çocukla kişisel ilişki kurma hakkı üçüncü
kişilerde anne veya babadan daha ağır koşullara tabidir. Ayrıca üçüncü kişi ile çocuk
arasında kişisel ilişki tesis edilebilmesi için üçüncü kişinin talebi şarttır.589 Çocuğun
üstün yararı her iki durumda da ortak şartken, üçüncü kişilerin çocukla kişisel
ilişkisinde olağanüstü durumun varlığı da aranmaktadır.590
Olağanüstü durumla neyin kastedildiği açık değildir. Bu konuda farklı görüşler
bulunmaktadır.591 Kanatimizce olağanüstü durum, her somut olayın şartlarına göre
incelenmeli, kişisel ilişki kurulmasını haklı gösterecek bir yakınlığın592 varlığı halinde
çocukla iletişim kurmaya ihtiyaç duyan ve onunla bağı bulunan çocuğun yakın
akrabası, süt annesi, uzun yıllar bakıcılığını yapmış kişi, birbirlerinden ayrı olan
kardeşler, soybağı kuramamış biyolojik babası ya da çocuğun velayetine sahip kişiyle
evliliğini bitirmiş çocuğun üvey ana/babası gibi kişilerle kişisel ilişki tesis edilebilir.593
Nitekim kanun “çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle
585 Öztan, Aile Hukuku, s. 1028; Serdar, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 740; Dural, Mustafa, vd., Türk
Özel Hukuku C. III Aile Hukuku, s. 350; Gençcan, Velayet Hukuku, s. 500-501; Erlüle, “Çocuk İle
Kişesel İlişki Kurulması”, s.219.
586 Gençcan, Velayet Hukuku, s. 500.
587 Güven, Çocukla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 14; Dural, Mustafa, vd., Türk
Özel Hukuku C. III Aile Hukuku, s. 336; Gençcan, Velayet Hukuku, s. 495; Yücel, Türk Medeni
Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, s. 137.
588 Akyüz, Medeni Kanun’a Göre Müşterek Hayatın Tatili, Ayrılık ve Boşanmada Çocuğun Korunması,
s. 145.
589 Dural, vd., Türk Özel Hukuku C.III Aile Hukuku, s. 143.
590 Güven, Çocukla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 15.
591 Doktirindeki tartışmalar için bknz: Yücel, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, s.
145-146.
592 Dural, Mustafa, vd., Türk Özel Hukuku C. III Aile Hukuku, s. 146.
593 Güven, Çocukla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 18-19; Yücel, Türk Medeni
Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, s. 146-147; Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve İİK m. 25/b)”, para. 19.
126
hısımlarına da tanınabilir” hükmüyle bu hakkın istenmesini hısımlarla
sınırlandırmamıştır.594
Üçüncü kişi ile çocuğun kişisel ilişki kurabilmesinde sınır olağanüstü durumun
varlığı noktasındadır. Bu hususun varlığı ya da yokluğu hakimin takdir yetkisinde
olup, somut olayın koşulları dikkate alınarak ve çocuk lehine olacak şekilde
belirlenmelidir. Eğer hakim olağanüstü bir durumun varlığına kanaat getirmemişse
üçüncü kişinin çocukla kişisel ilişki kurma talebini reddetmelidir.595 Yargıtay güncel
tarihli bir kararında babası vefaat eden çocuğun babannesi ile kişisel ilişki
kurulmasında olağanüstü halin varlığını kabul etmiştir.596 Ancak yine Yargıtay anne
babası boşanmış ve velayeti anneye verilmiş çocuğun babaannesinin torunuyla kişisel
ilişki talebini, babaya tanınan kişisel ilişki süresi içinde torununu görme imakanı
olduğundan bahisle olağanüstü durumun oluşmadığını belirterek reddetmiştir.597 Yani
çocuğu görme, özlem giderme imkanı kalmayan kişiler açısından olağanüstü durumun
varlığı söz konusu olabilecektir.598
Kişisel ilişki kurulmasında asıl önemli olan amaç çocuğun üstün yararıdır.599
Anne, baba ya da üçüncü kişisinin hakkından ziyade çocuğun üstün yararı ve hakkı
daha önemlidir.600 Nitekim çocuk bu hakkın sadece nesnesi değil aynı zamanda
öznesidir.601 Dolayısıyla hakim çocuğun üstün yararının korunması ilkesinin bir
sonucu olarak daima çocuğun yararının diğer tarafların yararından üstün tutmalıdır.602
Kişisel ilişki tesisinde çocuğun üstün yararı tespit edilirken de çocuğun dinlenmesi
elzemdir. Zira çocuğun dinlenmesi ihtiyari değil, onun üstün yararının tam olarak
tespit edilebilmesi için mecburidir.603
594 Y. 2. HD., 20.10.2016 tarihli, 2016/14238 E., 2016/13906 K. sayılı kararı. legalbank.net
(27.01.2022).
595 Gençcan, “Boşanma ve Velayet Hukukuna İlişkin Sorunlar”, s. 14.
596 Y. 2. HD., 30.09.2021 tarihli, 2021/7491 E., 2021/6748 K. sayılı kararı. legalbank.net (27.01.2022).
597 Y. 2. HD., 09.11.2016 tarihli, 2016/13914 E., 2016/14602 K. sayılı kararı. legalbank.net
(27.01.2022).
598 Serdar, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 755.
599 Alkan, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri, s. 10.
600 Serozan, Çocuk Hukuku, s. 241.
601 Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kuırma Hakkı”, s. 1127.
602 Dural, vd., Türk Özel Hukuku C.III Aile Hukuku, 319; Erlüle, “Çocuk İle Kişisel İlişki Kurulması”,
s. 292.
603 Yargıtay çocukla kişisel ilişki konusunda mahkemenin çocuğu dinlememesini bozma nedeni
saymaktadır. YHGK, 17.10.2012 tarihli ve E. 2012/2- 401, K. 2012/723, sayılı kararı. legalbank.net
(27.01.2022).
127
Çocuk ile kişisel ilişkinin nasıl kurulacağı, ne sıklıkta olacağı gibi bir çok husus
mahkemece takdir edilir. Bu durumlar belirlenirken çocuğun kişiliği, yaş ve
olgunluğu, sağlığı, kişisel ve sosyal ihtiyaçları, öğrenim durumu, anne babasıyla
ilişkileri, anne babanın kişisel ve ekonomik durumları, yerleşim yerlerinin birbirlerine
mesafesi, hem anne babanın hem de çocuğun sağlık durumları, tarafların talepleri gibi
pek çok husus göz önüne alınacaktır.604 Bu aşamada uzman görüşü alınması çocuğun
üstün yararı açısından önemlidir.605
Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 4. maddesi
ve Anayasa’nın 41. maddesiyle her çocuğun anne ve babası ile kişisel ilişki kurma
hakkı güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla kişisel ilişki kurma hakkına sahip olanları
anne-baba, çocuk ve diğer üçüncü kişiler olarak saymak daha doğru olacaktır.606 Türk
Medeni Kanunu ise çocuğun kişisel ilişki kurma hakkına ilişkin bir hükme yer
vermeyip, kişisel ilişki anne ve baba (TMK m. 323) ve belirli durumlarda üçüncü
kişiler (TMK m.325) üzerinden ele alınmıştır.607 Türk Medeni Kanunu’nun
düzenlemelerinde görülen çocuğun kişisel ilişki hakkının nesnesi anlayışı modern
çocuk hukuku ile bağdaşmamaktadır.608 Nitekim ebeveynin çocuk ile kişisel ilişki
kurması kendisi için hem bir hak, hem de bir yükümlülüktür.609 Bu nedenle Türk
Medeni Kanunu’nda değişikliğe gidilerek çocuğun kişisel ilişki kurulması hakının
sadece nesnesi olmaktan çıkarılarak aynı zamanda bu hakkın öncelikle sahibi olduğu
net bir şekilde ortaya konulmalıdır.610 Benzer şekilde Çocuk Koruma Kanunu’nda da
çocuk odaklı yaklaşım değil anne, baba ve üçüncü kişilerin hakları üzerinden
düzenlenmiştir.611 Sonuç olarak annesi, babası ve üçüncü kişiler ile kişisel ilişki kurma
604 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 88; Erlüle,
“Çocuk İle Kişisel İlişki Kurulması”, s. 229.
605 Y. 2. HD., 07.06.2021 tarihli, 2021/3459 E., 2021/4558 K. sayılı kararı. www.sinerjimevzuat.com.tr
(30.08.2021).
606 Canan Yılmaz, “Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması”, s. 105.
607 Mardin, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 85;
Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 128.
608 Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 129.
609 Yılmaz, “Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması”, s. 106.
610 Türkmen, “Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, s. 1129; Güven, Çocukla Kişesel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, s. 23.
611 ÇKK çocukla kişisel ilişki kurulmasında hak sahibi olarak çocuğu değil anne veya baba ya da üçüncü
kişiyi göstermiştir. Anne ve baba odaklı bu yaklaşım TBMM Adalet Komisyon raporunun teklifin
aleyhine eleştiriler kısmında “Teklifte gözetilen menfaat ise çocuğun üstün yararı değil annelik ve
babalık duygusun tatmini, velayet kendisine verilmeyen anne veya babanın istekleridir.
Düzenlemede çocuk, anne veya babanın çatışma alanı olarak görülmektedir.” İfadeleriyle
eleştirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3911) ve Adalet Komisyonu Raporu, s. 32-33.
128
hakkına sahip çocuğun, bunu yerine getirmeyen bu kişilere karşı hakkını nasıl icra
edebileceği belirlenmelidir. Bu noktada sadece Yönetmelik “Temel ilkeler” başlıklı 5.
Maddesinde “Çocuk, anne ve babası ile anne ve babası da çocukla düzenli şekilde
görüşme hakkına sahiptir.” hükmüne yer vererek çocuğun bu hakkın öznesi olduğunu
vurgulamıştır. Ancak Yönetmelik bu hükme yer verse de çocuğun kişisel ilişki kurma
hakkında dair başkaca hükümlere yer vermemiştir.
3.4.2. Başvuru ve Yükümlü ile İrtibat
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının öncelikle
yükümlüsü tarafından rıza ile yerine getirilmesi beklenir. Nitekim çocukla kişisel ilişki
kurulmasının düzenli aralıklarla süreklilik arzetmesi düşünüldüğünde çocuğun üstün
yararı açısından en uygun olan kararın yükümlüsü tarafından rızayla yerine
getirilmesidir. Ancak bu her zaman mümkün olmamaktadır.612 Bu noktada lehine
çocukla kişisel ilişki kararı verilen hak sahibinin başvurusuyla devreye adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüğü girecektir. Bu husus Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/C
maddesinde düzenlenmiştir.
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının hususu eski
sistemdeki İcra İflas Kanunu’nun mülga düzenlemesinden daha detaylı şekilde
düzenlenmiştir.613 Hatta Çocuk Koruma Kanunu m. 41/B’de düzenlenen çocuk
teslimine dair mahkeme kararların yerine getirilmesine benzeyen düzenlemeler
barındırmakla beraber ona nazaran daha detaylı düzenleme yapılmış, eski sisteme göre
ise de bir çok yenilik öngörülmüştür.
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin süreç hak sahibinin elindeki çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı ile çocuğun yerleşim yerindeki
adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne başvurusu ile başlayacaktır (ÇKK m.
612 TUİK verilerine göre 2021 yılında kesinleşen boşanma davaları neticesinde 174 bin 85 çift boşanmış,
bu boşanmalar sonucu da 165 bin 937 çocuk velayete konu olmuştur. Bin nüfus başına düşen
boşanma sayısı dikkate alındığında 2001 yılında binde 1,41 olan oran 2021 yılında 2,07’e çıkmıştır.
Buna göre ülkemizde boşanmaların yükseldiği görülmektedir.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Evlenme-ve-Bosanma-Istatistikleri-2021-45568#:~:text=
Bo%C5%9Fanan%20%C3%A7iftlerin%20say%C4%B1s%C4%B1%202021%20y%C4%B1l%C4
%B1nda,binde%202%2C07%20olarak%20ger%C3%A7ekle%C5%9Fti. (ET. 25.12.2022). Artan
boşanmaların süreci ve sonuçlarının başta taraflar olmak üzere çocuklara ve diğer kişilere psikolojik
ve sosyolojik yansıması olmaktadır. Bu konuda deteylı bilgi için bknz: Koçyıldırım, Sosyal Hizmet
Bakış Açısıyla Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası
Uygulamaları, s. 89 vd.
613 Bknz: İİK m. 25/a ve 25/b
129
41/C-1, m. 41/A-4, Yönetmelik m. 32/1).614 Bu başvuru sırasında kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin ilam ya da tedbir kararının müdürlüğe ibrazı zorunludur. Çocuk
teslimine ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde bahsedildiği gibi talebi
alan müdürlük öncelikle hak sahibinin elindeki belgenin niteliğini inceleyecektir.
Nitekim Yönetmelik m. 32/3’te “İbraz edilen ilam veya tedbir kararının müdürlükçe
teyidi yapıldıktan sonra” ifadesine yer vermiştir. Yani belgenin ilam ya da tedbir kararı
niteliğinde olup olmadığını kendiliğinden araştıracak ayrıca karar ilam niteliğindeyse
kesinleşip kesinleşmediğini kontrol edecektir. Bu niteliklere sahip olmayan belgeye
dayanılarak işlemlere başlanırsa Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E’deki şikayet yoluna
gündeme gelecektir. Hak sahibi elindeki karar bahsedilen şartlara uygun bir kararsa,
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/C maddesinin ikinci fıkrasına göre talebi alan
müdürlük, her türlü iletişim vasıtasını kullanarak yükümlüyle irtibata geçecektir.
Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü yükümlüye iletişim vasıtasıyla
ulaşırsa, Yönetmelik m. 32/3’e göre ilk olarak “taraflar ve çocuk arasında düzenli
şekilde kişisel ilişki kurularak sürdürülmesinin önemi ile çocuğun sağlıklı gelişimi
üzerindeki olumlu etkisine ilişkin bilgilendirme yapılır”. Ayrıca ilam veya tedbir
kararında belirtilen gün ve saatte hak sahibine teslim edilmek üzere çocuğun
müdürlükçe belirlenen teslim mekanına getirilmesini derhal bildirir ve bu bildirimin
yapıldığı tutanağa bağlanır. İletişim vasıtasıyla yükümlüye ulaşılamazsa yani irtibat
kurulamazsa bu durum da tutanağa bağlanır.615 Görüldüğü üzere çocuk tesliminde gün
ve saati belirleme yetkisi müdürlüğe verilmişken, çocukla kişisel ilişki kurulmasında
bu yetkiye sahip değildir. Nitekim artık ortada kişisel ilişki kurulacak saat ve günü
açıkça belirlemiş bir mahkeme kararı bulunmaktadır. Müdürlüğün mahkemece
belirlenmiş gün ve saati değiştirme yetkisi bulunmamaktadır. Eğer müdürlük,
mahkeme kararında belirlenmiş olan çocukla kişisel ilişki kurulacak günü ya da saat
aralığını değiştirirse şikayet yolu açılacaktır.
Yükümlüyle irtibat kurulur, yükümlü çocuğu getireceğini beyan eder ve
mahkeme kararında belirenen gün ve saatte çocuğu teslim mekanına getirirse, çocuk
hak sahibine teslim edilir (ÇKK m. 41/C-4).616 Kişisel ilişki kurulmasında da çocuğun
614 Bu konuda talebin şart olmasına dair açıklamalar için bknz: Başlık 2.3.2.
615 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1350-1351.
616 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1351.
130
fiilen teslimi müdürlükçe belirlenen Çocuk Koruma Kanunu m. 41/D’de düzenlenen
teslim mekânlarında gerçekleşir. Çocuk teslimine dair mahkeme kararlarının yerine
getirilmesinde incelediğimiz teslim mekanları617 aslında çocuk tesliminden ziyade
çocukla kişisel ilişki kurulmasında önem arzedecektir.618 Nitekim çocuk teslimi kural
olarak tek sefelikken, çocukla kişisel ilişki kurulması periyodik aralıklarla düzenli
olarak gerçekleşir.619 Bu kararlarının yerine getirilmesi düzenlemesi dikkate
alındığında teslim mekanlarının kullanımı çocuk teslimine göre daha çok
kullanılacaktır. Bu nedenle kanaatimizce önemli ve yerinde bir düzenlemedir.
Son olarak Yönetmelik hak sahibinin çocuğun yerleşim yeri dışında bir
müdürlüğe başvurması halinde yapılacakları m. 32/7’de düzenlemiştir. Bu maddeye
göre başvuru apılan müdürlük ilam ya da tedbir kararını hak sahibinden alır, hak
sahibinin adres ve iletişim bilgilerini de tutanağa bağlayarak bunları çocuğun yerleşim
yeri müdürlüğüne işlemlerin başlatılması amacıyla gönderir.
3.4.3. Teslim Emri ve Tebliği
Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü hak sahibinin başvurusu sonrası
yükümlü ile irtibat kuramamış veya irtibat kurulduğu halde yükümlü çocuğu
getirmeyeceğini beyan etmiş ya da yükümlünün çocuğu belirlenen yere getirmemiş
olması halinde Çocuk Koruma Kanunu 41/C-3 gereği müdürlük, yükümlüye derhâl
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair bir teslim emri gönderecektir.620 Emir,
11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yükümlüye tebliğ
edilir.621
Müdürlüğün gönderdiği kişisel ilişki kurulmasına dair teslim emirinde şu
hususlar yer alır (ÇKK m. 41/C-3):
617 Bknz: Başlık 2.2.3
618 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
İlk Tespitler”.
619 Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve İİK m. 25/b)”,
para. 4.
620 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1261; Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1351.
621 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1351.
131
• Mahkeme kararında bulunan saat ve günde, gün ve saatin belirtilmemesi
durumunda ise müdürlük tarafından gösterilen saat ve günde çocuğu
emirde gösterilen teslim mekanına getirme zorunluluğu.
• Çocuğu emirde gösterilen yere getirmesine engel olacak derecede haklı
bir mazeretinin varlığı mevcutsa teslim günü öncesinde müdürlüğe bunu
bildirerek çocuğun müdürlük tarafından alınması talebinde bulunması
gerektiği.
• Emrin tebliği edilmesinden sonraki dönemde de ilk iki bentdeki
yükümlülüklerin devam edecek olduğu, bunun için tekrardan bir emrin
çıkarılmayacağı.
• Emrin gereğinin yerine getirilmemesi durumunda disiplin hapsiyle
karşılaşacağı.
• Yerleşim yerinin ya da iletişim bilgilerinin değişmesi durumunda bu
husustaki yeni bilgilerin müdürlüğe hemen bildirilmesinin zorunlu
olduğu.
• Müdürlüğün yaptığı iş ile işlemlere karşı, öğrenme ya da tebliğ
tarihinden itibaren bir hafta içinde, işlemi gerçekleştiren müdürlüğün
bulunduğu yer aile mahkemesinde şikâyet hakkının bulunduğu.
Görüldüğü üzere çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair teslim emrinin içeriği
çocuk teslimine dair teslimden kısmen daha farklıdır.622 Öncelikle gönderilen teslim
emrininde belirtilen mahkeme kararında belirtilen gün ve saatte çocuğu belirlenen
teslim mekanına getirmesi ya da getirmesine engel teşkil edecek durumu varsa
çocuğun müdürlükçe alınmasını talep etme yükümlülükleri teslim emrinin tebliğinden
sonra da düzenli olarak devam edeceği bunlar için tekrar teslim emri çıkarılmayacağı
hususuna yer vermiştir. Buna göre çocukla kişisel ilişki kurulmasına yönelik teslim
emri tebliğ edildikten sonra her seferinde teslim emri gönderilmeyecek ancak
yükümlünün bu konuda yükümlülüğü devam edecektir. Örneğin her ayın ilk hafta sonu
cumartesi sabah dokuzdan pazar akşam dokuza kadar kişisel ilişki husunu barındıran
bir mahkeme kararı söz konusuysa ilk teslim emrinde bu husus ve müdürlükçe
belirlenen yer belirtilecek, yükümlü de her ayın ilk hafta sonu sabah dokuzda çocuğu
622 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1263.
132
belirtilen yere ayrıca başka bir teslim emrine gerek olmaksızın getirmekle yükümlü
olacaktır.
Çocuk teslimine dair teslim emrinden diğer farklı husus ise yükümlünün
yerleşim yeri ve iletişim bilgilerinin değişmesi durumunda yeni adres veya iletişim
bilgilerinin derhal müdürlüğe bildirilmesi kaydıdır.623 Buna göre çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararının yerine getirmekle yükümlü kişi adres ya da
iletişim bilgilerini değiştirse bunu derhal müdürlüğe bildirmek zorundadır. Ancak
teslim emrinin gereğini yerine getirmeyen, çocuk ile hak sahibi arasında kişisel ilişki
kurulmasını engellemek isteyen bir yükümlü söz konusu olduğunda, bu kişinin adres
ve iletişim bilgilerini bildirmesini beklemek manasız kalır. Bu yüzden bu zorunluluğun
ayrıca bir yaptırıma bağlanması bu hükmün işlerliğini sağlama adına daha yerinde
olurdu.
Burada değinilmesi gereken önemli bir noktada çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair teslim emrinin içeriğinde yer alan “gün ve saatin belirtilmemesi
hâlinde müdürlük tarafından belirlenen gün ve saatte çocuğu emirde belirtilen yere
getirmek zorunda olduğu” ibaresidir.624 Bu durumun mümkün olabilmesi için çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya mahkeme kararında kişisel ilişkinin gün ve
saatinin belirtilmemiş olması gerekir. Oysa mahkeme çocukla kişisel ilişki kararında
çocuğun üstün yararı kapsamında kişisel ilişkinin süresini, nasıl ve ne zaman
gerçekleşeceğini karar altına alır.625 Yargıtay bu hususun kararda belirtilmemesini
bozma nedeni saymaktaydı.626
Sonuç olarak böyle bir durumun varlığı halinde adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüğünün kendisi gün ve saat belirleyeceği anlamı çıkmaktadır ki bunun kabulü
mümkün değildir. Nitekim böyle bir durumun kabulü, müdürlüğün mahkeme yerine
geçeceği anlamına gelmektedir. Hukukumuzda icra organlarının mahkeme kararlarını
yorumlama yetkisi yoktur.627 Ayrıca mahkeme bu hususları belirlerken çocuğun üstün
623 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1351.
624 Bknz: ÇKK m. 41/C-3a.
625 Fulya Erlüle, “Yargıtay Kararları Çerçevesinde Velayetin Kullanılması Kendisine Bırakılmayan
Tarafın Çocuğu Ziyaret Hakkı”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 9/2, Aralık 2018, s.
266
626 “…kişisel ilişkinin, başlangıç ve bitiş tarihlerinin açıkça, infazda güçlük yaratmayacak şekilde
gösterilmeyerek yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup ...” Y. 2. HD.,
16.02.2004 tarihli, 2014/144 E., 2014/1715 K. sayılı kararı, legalbank.net (07.09.2022).
627 İlhan E. Postacıoğlu ve Sümer Altay, İcra Hukuku Esasları, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, s. 795-
796.
133
yararına uygun olacak şekilde incelemeler yapıp karar vermektedir. Müdürlüğün buna
tek taraflı karar vermesi çocuğun üstün yararına da aykırı olacaktır. Bu yüzden böyle
bir durumda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 305/A maddesinde düzenlenen
hükmün tamamlanması yoluna gidilmelidir.628 Bu düzenleme “Taraflardan her biri,
nihaî kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya
kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya
kısmen karar verilmeyen hususlarda, ek karar verilmesini isteyebilir. Bu karara karşı
kanun yoluna başvurulabilir.” hükmüne yer vermiştir. Bu hükmün amacı eksiklik
barındıran nihaî kararların tamamlanmasını sağlamaktır.629 Ancak bu noktada
hükümde eksik olan husus, çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair saat ve günün
belirtilmesi gibi, mahkemenin kendiliğinden gözetmesi gereken bir konu olsada re’sen
tamamlama mümkün değildir.630 Bu yüzden hukuki menfaati bulunan tarafın bunu
talep etmesi gerekir. Bu hususta müdürlüğün hükmün tamamlanması için mahkemeye
başvuru yapamacayağı ortadadır. Nitekim müdürlük kararın tarafı değildir. Kaldı ki
tamamlama talebinin yapılmış olması mahkeme kararının icrasını da durdurmaz.631
Taraflardan birinin bu hukuki çareye632 başvurmaması halinde de ortada bir boşluk
oluşacaktır. Bu yüzden kanun koyucu Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-3a’da “…gün
ve saatin belirtilmemesi hâlinde müdürlük tarafından belirlenen gün ve saatte…”
şeklinde ibareye yer vermiştir. Ancak hem müdürlüğün mahkemenin yerine geçerek
gün ve saat belirlemesi bakımından hem de çocuğun üstün yararı bakımından bu
düzenlemenin uygun olmadığı düşüncesindeyiz.633
3.4.4. Teslim Emrinin Gereğinin Yerine Getirilmesi
Çocukla kişisel ilişki kurulması hakkındaki mahkeme kararlarının yerine
getirilmesi sürecinde yükümlüyle irtibat kurulduktan sonra ya da irtibat kurulamaması
628 Hükmün tamamlanması konusunda detaylı bilgi için bknz: Tolga Akkaya, “Medeni Usûl Hukukunda
Hükmün (Nihai Kararların) Tamamlanması”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 25/1, 2021, s. 19 vd.
629 Derya Belgin Güneş, “Medenî Usûl Hukukunda Hükmün Tamamlanması (HMK m. 305/A)” İnönü
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12/1, 2021, s. 314.
630 Belgin Güneş, “Medenî Usûl Hukukunda Hükmün Tamamlanması (HMK m. 305/A)”, s. 321.
631 Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 1043.
632 HMK 305/A’da öngörülen husus hukukî çare niteliğinde bir başvuru yoludur. Akkaya, “Medeni Usûl
Hukukunda Hükmün (Nihai Kararların) Tamamlanması”, s. 26.
633 Bu hususa ilişkin olarak doktrinde bir görüşe göre bu kararların yerine getirilmesinin tipik anlamda
bir icra faaliyeti olmadığı bu yüzden de mahkeme kararının uygulanması hususunda
kanunkoyucunun böyle bir takdir yetkisini müdürlüğe verdiği kabul edilmektedir. Çelikoğlu, “Çocuk
Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat
Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, s. 899.
134
nedeniyle yükümlü tarafınan yerine getirilmemesi durumunda çocuk teslimine dair
ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesi ile benzer şekilde müdürlük tarafından
derhal teslim emri gönderilmesi düzenlenmişse de bundan sonra ki süreç çocuk teslimi
sürecinden farklı ele alınmıştır. Bunlardan en önemlisi çocukla kişisel ilişkinin fiilen
yerine getirilmesi aşamasında müdürlüğün zor kullanma yetkisinin düzenlenmemiş
olmasıdır. Yani müdürlük yükümlüyle ilk irtibatı kurduğunda sonuç alamaz ve çocukla
kişisel ilişkiye dair bir teslim emri gönderir ve teslim emrinin gereği yerine
getirilmezse müdürlüğün çocuk teslimine dair ilam ve tedbir kararlarının yerine
getirilmesindeki hükmün aksine doğrudan çocuğu bulunduğu yerden gidip zorla teslim
almasına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C’nin düzenleniş biçimi dikkate alındığında
kişisel ilişkinin fiilen gerçekleşmesi için yükümlünün rıza göstermesi gerekmektedir.
Bunun içinde zor kullanmaya gerek kalmamasını sağlayacak şekilde ilgili mevzuatta
düzenlemeye gidilmiştir. Tam bu noktada iki yeni düzenleme karşımıza çıkmaktadır.
Bunlardan ilki Türk Medeni Kanunu’nun 182 ve 324. maddelerine eklenen
hükümlerdir. Bu iki maddeye de birbirine çok benzer iki hüküm eklenmiştir. Buna
göre yükümlü kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse, çocuğun
üstün yararına aykırı olmamak şartıyla velayetin değiştirilebileceği düzenlenmiş ve bu
hususun velayet sahibine ihtar edileceği kabul edilmiştir. Bu hükümle kanun koyucu
çocukla kişisel ilişki kurulmasında yükümlünün kararın gereklerine riayet etmesini
sağlama amacındadır.634 Aksi halde yükümlü velayeti kaybedebilecektir. Çocukla
kişisel ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde ki
mevzuat veya uygulamanın yetersizlik yahut eksikliklerinin kötüye kullanılmasını
önlemek açısından kanaatimizce yerinde bir düzenlemedir.635 Zaten her halde
634 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1236.
635 Bu düzenlemenin yerinde olduğu aynı zamanda yabancı hukuk sistemlerinde de benzer yaptırımlara
yer verildiği yönünde bknz: Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un
Getirdiği Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1236; Bu fıkralar kanuna eklenmemiş
olsaydı dahi kişisel ilişki kurulması düzenlemelerine aykırılıkların çocuğun üstün yararını tehlikeye
atması halinde velayetin değiştirilmesi sebebi sayılabilirdi. Bu yüzden eklenen fıkranın dar
yorumlandığı sürece yerinde bir uygulama olacağı noktasında bknz: Gayretli Aydın, “7343 Sayılı
Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin
Getirdiği Yenilikler”, s. 31-32.
135
düzenlemenin uygulanabilmesi çocuğun üstün yararına aykırı olmaması şartına
bağlanmıştır.
Velayete sahip anne ya da baba kişisel ilişkinin gereklerine uymazsa ve diğer
eşe velayetin verilmesi çocuğun üstün yararına aykırılık teşkil ediyorsa velayet
kaldırılarak çocuğun vesayet altına alınabilecek midir? Velayet sahibinin kişisel
ilişkinin gereklerine uymaması ve velayetin diğer eşe verilmesinin de mümkün
olamaması hlinde çocuğun vesayet altına alınmasının mümkün olmadığını
düşünmekteyiz. Nitekim kanunun açık hükmü gereği vesayetin gündeme gelmesi
mümkün görünmemektedir. Kanun hakime böyle bir takdir hakkı vermemiştir. Kaldı
ki çocuğun annesi ya da babası varken sırf kişisel ilişkinin gereklerine uymaması
dolayısıyla çocuğun vesayet altına alınması çocuğun üstün yararına aykırılık teşkil
edecektir.
Türk Medeni Kanunu m. 182/2 ve m. 324/3 hükümlerinin yerinde olduğu
kannatindeyiz. Ancak çocuğun dinlenilmesi önemlidir. Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nu 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkını düzenlemiştir.636 Bu hüküm
gereğince çocuk kendisi hakkındaki bu yargılamada dinlenme hakkına sahiptir.637
Fakat konunun önemine istinaden Türk Medeni Kanunu m. 181 düzenlemesinde de bu
hususun vurgulanması daha isabetli olurdu.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-4’e göre eğer yükümlü, ilam ya da tedbir
kararında belirtilmiş olan saat ve günde, bunun belirtilmemiş olaması durumunda da
müdürlükçe belirlenmiş saat ve günde, çocuğu emirde gösterilen yere getirirse hak
sahibiyle kişisel ilişki tesis edilecektir. Mahkeme çocuğun kişisel ilişki kurmasını
düzenlerken çocuğun üstün yararı gereği hak sahibinin çocukla tek başına mı yoksa
refakatçi huzurunda mı görüşeceğini yine çocuğun gece kalıp kalmaycağını kararda
belirtir.638 Bu karar yerine getirilirken de bu hususlar müdürlük tarafından dikkate
alınır. İşte bu doğrultuda Yönetmelik’in 38/1 maddesinde “Çocuğun üstün yararı
gereğince bu hususta mahkemece karar verilmiş olması hâlinde kişisel ilişki üçüncü
kişi refakatinde gerçekleştirilir.” hükmüne yer vermiştir. Yönetmelik 38/2 de
“Mahkemece, kişisel ilişkinin uzman veya öğretmen refakatinde gerçekleştirilmesine
ilişkin karar verilmiş olması hâlinde kişisel ilişki müdürlükçe belirlenen teslim
636 Hukuki dinlenilme hakkı için bknz: Özekes, Hukuki Dinlenilme Hakkı, s. 5 vd.
637 Hakan Pekcanıtez, “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Seyfullah Edis’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayınları, 2000, s. 763.
638 Dural, Mustafa, vd., Türk Özel Hukuku C. III Aile Hukuku, s. 143.
136
mekânında bu kişiler refakatinde gerçekleştirilir.” düzenlemesini yapmıştır. Buna
göre eğer mahkeme kişisel ilişki kararında çocuğun refakatçiyle birlikte kişisel ilişki
kurmasına karar vermişse müdürlük çocuk ile hak sahibinin kişisel ilişki kurmasınu
teslim mekanında uzman ya da öğretmen refakatinde gerçekleşmesini sağlar. Bu
esnada gerekmesi halinde görevli uzman ya da öğretmen mesleki müdahaleler
yapabilecek, gözlem ve tespitlerini de tutanak altına alacaktır (Yönetmelik m. 38/3).
Eğer çocuğun üstün yararı gerektiriyorsa bu gözlem ve tespitlerinin bulunduğu
tutanak, kişisel ilişki kararını veren aile mahkemesine sunulur (Yönetmelik m. 38/4).
Söz konusu düzenlemeyle çocuğun refakatçi gözetiminde kişisel ilişkisi sağlanmakta
aynı zamanda çocuğun üstün yararı korunmaktadır. Bu nedenle çok yerinde ve olumlu
bir düzenlemeye Yönetmelik’te yer verilmiştir.
Kişisel ilişki kararlarının yerine getirilmesini sağlama amacı taşıyan yeni
düzenlemelerin bir diğeri ise danışmanlık tedbiri uygulanmasıdır. Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/C’nin sekizinci fıkrasında “çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
işlemlerin çocuğun üstün yararını koruyacak şekilde yerine getirilebilmesi amacıyla
müdürlüğün önerisi üzerine aile mahkemesince, çocuk, hak sahibi veya yükümlü
hakkında danışmanlık tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Yükümlünün teslim
emrine aykırı ilk hareketinde müdürlük yükümlü hakkında danışmanlık tedbiri
uygulanmasını aile mahkemesinden talep eder.” hükmüne yer verilmiştir. Çocuk
Koruma Kanunu m. 5’te danışmanlık tedbiri açıklnamıştır. Buna göre danışmanlık
tedbiri “çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda;
çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye”
yönelik tedbirdir. Çocuk Koruma Kanunu 41/C-8’e göre danışmanlık tedbiri çocukla
kişisel ilişki kurulmasındaki işlemlerin, çocuğun üstün yararını koruyacak biçimde
sağlanmasını amaçlamaktadır.639 Yönetmelik m. 40/2 “Çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair kararların yerine getirilme sürecinde çocuk, hak sahibi veya
yükümlünün danışmanlık hizmetine ihtiyaç duyduğunun tespiti hâlinde ilgili uzman
veya öğretmen tarafından bu durum tutanağa bağlanarak müdürlüğe bildirilir.”
hükmüne yer vermiştir. Böylece görevli uzman ya da öğretmen çocuk, hak sahibi veya
yükümlünün danışmanlık tedbirine ihtiyacı olduğunu tespit ettiğinde bunu tutanağa
bağlayacak ve müdürlüğe bildirecektir. Müdürlükte bu öneriyi aile mahkemesine
639 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1263.
137
gönderecek, aile mahkemesi de karar verecektir. Yani danışmanlık tedbiri
uygulanması için müdürlüğün önerisi ve aile mahkemesinin kararı gereklidir.640 Ancak
yükümlünün teslim emrine aykırı ilk hareketinde müdürlüğün danışmanlık tedbiri
uygulamasını aile mahkemesinden talep etmesi zorunludur (ÇKK m. 41/C-8,
Yönetmelik m. 40/3). Bunun dışındaki haller de müdürlüğün öneride bulunup
bulunmayacağı takdir yetkisindedir. Ancak hükme göre her halde çocuğun üstün
yararının temel alınması amirdir.
Mahkeme kararında danışmanlık tedbirinin kim hakkında uygulanacağına da
karar verecektir. Nitekim danışmanlık tedbirinin çocuk, hak sahibi veya yükümlü
hakkında uygulanabileceği düzenlenmiştir. Burada somut olay dikkate alındığında
hepsi hakkında ya da ikisi hakkında yahut sadece biri hakkında danışmanlık tedbiri
uygulanmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Aile mahkemesi bu tedbir
kararını verirken çocukla kişisel ilişkinin gerçekleşmemesinin nedenine göre tedbirin
kim hakkında uygulanacağını belirleyecektir. Şöyle ki örneğin çocuk kişisel ilişki
kurmayı istemiyorsa çocuk hakkında, yükümlü çocuğu göstermek istemiyorsa
yükümlü hakkında, hak sahibi kişisel ilişki konusunda yükümlülüğünü ihlal ediyorsa
(nitekim kişisel ilişki çocuğunda hakkıdır) hak sahibi hakkında bu husustaki işlemlerin
çocuğun üstün yararına uygun şekilde yerine getirilmesi amacıyla danışmanlık tedbiri
uygulanmasına karar verecektir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 5’te danışmanlık tedbiri açıklanmış olsa da konumuz
açısından danışmanlık tedbiri ile neler yapılabileceğinin, kararın gereğinin yerine
getirilmesi adına uzmanların nereye kadar insiyatif kullanabileceğinin açıklanması
yerinde olurdu. Ayrıca aile mahkemesinin nasıl bir inceleme yapacağı da belirsizdir.641
Kannatimizce danışmanlık tedbiri uygulaması yerinde olmakla beraber eksiklikleri
bünyesinde barındırmaktadır. Görüldüğü üzere bu kanun koyucu bu yeni yöntemlerle
çocukla kişisel ilişkinin fiilen tesisinde zor kullanmayı ortadan kaldırmıştır. Böylece
yükümlü kararın gereğini yerine getirmediği takdirde zor kullanmaya değil,
danışmanlık tedbirine, velayetin değiştirilmesine ve Çocuk Koruma Kanunu m.
41/F’de düzenlenen disiplin cezasına başvurularak çocuğun hak sahibiyle kişisel ilişki
640 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
641 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1263.
138
kurması sağlanacaktır. Belirli aralıklarla süreklilik teşkil eden kişisel ilişki de zor
kullanmanın kaldırılması ve teslim emrinin gereğinin yükümlünün rızasıyla yerine
getirilmesi için yeni yöntemler öngörülmesi olumlu bir adım olmuştur.642 Böylece
artık çocuğun hak sahibiyle kişisel ilişki kurması sırasında yaşanacak olumsuz
görüntülerin önüne geçilecektir. Kanaatimizce danışmanlık tedbiri uygulamasına
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/B hükmünde de yani çocuk teslimi sürecinde de yer
verilmesi yerinde olurdu.643
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair teslim emrinin gereğinin yerine
getirilmesi kapsamına kanun sadece çocuğun hak sahibine verilerek kişisel ilişkinin
fiilen yerine getirilmesini düzenlemekle kalmamış, sonrasında çocuğun yükümlüye
geri teslimi de düzenlenmiştir. Nitekim çocukla fiilen kişisel ilişki kurulması sınırlı bir
zaman diliminde gerçekleşeceğinden hak sahibi, mahkeme kararındaki belirlenen
kişisel ilişki kurulmasının sona ereceği gün ve zamanda çocuğu geri yükümlüye teslim
etmek üzere müdürülükçe belirlenen teslim mekanına getirmesi gerekir. Bu hususta
hak sahibine ihtarda bulunacağına dair Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-4’teki hüküm
öngörülmüştür.644 Buna göre hak sahibi, kararda belirlenen sürenin sonunda çocuğu,
belirtilen yere getirmek zorundadır. Buna rağmen çocuğu hiç getirmez yahut
kendisinden kaynaklı olmayan ve makul sayılabilecek nedenler hariç olmak üzere
sürenin bitiminden sonra getirirse disiplin hapsi ile cezalandırılacağı, hakkında da suç
duyurusunda bulunulacağı durumu tutanağa geçirilerek kendisine tebliğ edilir. Bu
hükmün devamı gereği de çocuk, belirlenen yere getirilmezse yahut kendisinden
kaynaklanmayan makul sebepler dışında geç getirirse müdürlük tarafından hak sahibi
hakkında suç duyurusu yapılır ve devamındaki süreç hakkında yükümlüye bilgi
verilir.645 Görüldüğü üzere kanun koyucu, kişisel ilişki kurulmasının fiilen sona
ermesinden sonra hak sahibinin çocuğu geri teslim etmesini de düzenlemiştir. Hatta
bu konuda müdürlüğe de şikayet hakkı da verilmiştir. Ancak burada öngörülen şikayet
hakkı takdiri değildir. Yani müdürlüğün şartlar oluşmuşsa şikayet edip etmemekte bir
taktir yetkisi bulunmamaktadır. Böylece hak sahibinin çocuğu getirmemesi ya da
642 Benzer yönde bknz.: Mardin, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni
Hükümleri Hakkında İlk Tespitler”.
643 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1263.
644 Bknz: Yönetmelik m. 34/3 ve 4 de ÇKK m. 41/C-4 hükmüne paralel bir düzenleme yapılmıştır.)
645 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
139
kendinden kaynaklanmayan makul sebepler dışında geç getirmesi söz konusu olmuşsa
artık müdürlük hak sahibi hakkında suç duyurusunda bulunmak zorundadır. Buradaki
durum doğrudan yaptırıma bağlanırken, yükümlünün kişisel ilişki için çocuğu teslim
etmemesi durumunda danışmalık tedbirine başvurulacağı düzenlenmiştir.646
Hak sahibi çocukla kişisel ilişki kurulmasından sonra yükümlüye geri teslim
edilmek üzere çocuğu teslim yerine getirecektir. Bu durumda kişisel ilişki bitiminde
çocuk yükümlüye yahut yükümlünün belirlediği başka kişiye teslimi sağlanamazsa ne
olacağı hususu Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-5’te düzenlenmiştir. Bu hükme göre
böyle bir halde çocuk hak sahibine bırakılır. Eğer bu da mümkün değilse müdürlük,
aile ve sosyal hizmetler il müdürlüğüne talepte bulunur ve çocuğun geçici şekilde
barınmasına yönelik tedbirler alınır. Bu kapsamda yapılacak tüm işlemler tutanak
altına alınacaktır (Yönetmelik m. 35/3).
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C’nin yedinci fıkrası hak sahibinin, teslim için
belirlenen saatten en az 48 saat öncesinde çocuğu teslim almak için orada olacağını
bildirmek zorunda olmasını hüküm altına almıştır. Eğer hak sahibi bu bildirimi yapmaz
veya gelmeyeceğini bildirirse müdürlük bu durumu yükümlüye bildirir ve
yükümlünün çocuğu teslim mekanına götürme yükümlülüğü ortadan kalkar. Bu
bildirim yazılı olarak elektronik ortamda ya da başvuru aşamasında beyanda
bulunduğu iletişim kanalı kullanılarak yapılacaktır. Bu işlemlerin hepsi tutanak altına
alınacaktır. Özellikle çocuğun ve yükümlünün kişisel ilişkiyi istediği ama hak
sahibinin kişisel ilişkiyi ihmal ettiği durumlar için yerinde bir düzenlemedir. Nitekim
böyle bir hüküm olmasa çocuk teslim mekanına getirilecek ve çocuk çoğu zaman
babası ya da annesi ile görüşeceği ümidiyle bekleyecektir. Ancak hak sahibi çocukla
kişisel ilişki kurmak için gelmemesi durumunda çocuk hayal kırıklığı yaşayacak,
beklentisi boşa çıkacaktır.647 Dolayısıyla bu düzenlemenin çocuğun üstün yararına
uygun olduğu söylenebilecektir. Ancak eğer bildirim yapılmaya olanak bulamadan
hak sahibi mahkeme kararındaki gün ve saatte belirlenen teslim mekanına gelirse ne
646 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24-25. ÇKK m. 41/C-4 hükmü
yükümlünün kişisel ilişki için çocuğu teslim etmemesi durumunda geçerli değildir.
647 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1264.
140
olacağına dair Çocuk Koruma Kanunu’nda bir hüküm bulunmamaktadır.648 Ancak
Yönetmelik’te bu hususa ilişkin düzenleme yapılarak konunda ki boşluk
doldurulmuştur Yönetmelik “Hak sahibinin bildirim yükümlülüğü” başlıklı 37.
maddesinin 4. fıkrasında “Hak sahibinin tekrar müdürlükle iletişime geçerek çocuğu
teslim almaya geleceğini bildirmesi hâlinde yükümlü ile yeniden irtibata geçilir.
Yükümlüden çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararındaki
görüşme takvimine uygun şekilde çocuğu belirlenen teslim yerine getirmesi istenir.”
hükmüne yer vermiştir. Yani böyle bir durumun bilgisini alan müdürlük derhal
yükümlüyle irtibat kurup çocuğun takvime uygun olarak getirilmesini sağlamalıdır.
Sonuç olarak bu düzenleme Çocuk Koruma Kanunu’nun getirdiği yeni sistemde ki
olumlu düzenlemelerdendir.
Teslim emrinin tebliğinden sonra çocuğun yerleşim yerinin değişmesi
durumunda dosya kendiliğinden çocuğun yeni yerleşim yeri adli destek ve mağdur
hizmetleri müdürlüğüne gönderilir.649 Bu müdürlük işlemlere kaldığı yerden devam
eder. Teslim emrinde belirtilen teslim mekanı değişeceği için müdürlük sadece yeni
yeri tebliğ eder ve ayrıca bu değişikliği hak sahibine her türlü iletişim aracıyla
bildirerek, tutanak altına alır. Görüldüğü gibi bu durumda dosyayı devralan çocuğun
yeni yerleşiminde ki müdürlük yeniden teslim emrini tebliğ etmeyecek sadece yeni
teslim mekanını yükümlüye bildirecektir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-11 hak sahibi veya yükümlü hakkında 6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun650
uyarınca gizlilik kararı yahut başka bir tedbire karar verilmiş olması durumunu da
düzenlemiştir.651 Buna göre teslim işlemleri bu kanun kapsamında alınan kararlar
dikkate alınarak yerine getirilecektir. Yönetmeliğin 7. maddesi ilk fıkrasında Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/C-11 hükmüne aynen yer vermiş, ikinci fıkrasında ise eğer
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında
648 Çağrı Mardin, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Kararların Yerine
Getirilmesi: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında Düşünceler”, Medeni Usul ve
İcra İflas Hukuku Dergisi, 18/51, 2022, s. 109.
649 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1340-41.
650 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hakkında detaylı bilgi için
bknz: Oğuzhan Tuna, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun
Kapsamı ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2021, s. 5 vd.
651 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 25.
141
bir gizlilik kararı mevcutsa; müdürlükçe bu gizlilik kararının sağlanması için bir takım
tedbirler alacağını düzenlemiştir. Bu kapsamda tarafların ve çocuğun iletişim, adres ve
kimlik bilgileriyle bunun yanında diğer gizli tutulması kararı verilen bilgi ve belgeler
hakkında müdürlük gizliliğin tesisi için tedbir alacaktır.
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam yahut tedbir kararlarının yerine
getirilmesini düzenleyen Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C’nin 12 ve 13. fıkrası
dosyanın işlemden kaldırılacağı durumları düzenlemiştir. Söz konusu maddenin on
ikinci fıkrası, hak sahibinin, teslim saatinin en az kırk sekiz saat öncesinde çocuğu
teslim almak için geleceğini bildirmek zorunda olmasını düzenleyen yedinci fıkrası ile
doğrudan ilişkilidir. Buna göre hak sahibi, teslim emrinin yükümlüye tebliğinden
sonraki süreçte, teslim saatinin en az kırk sekiz saat öncesinde çocuğu teslim almaya
geleceğini müdürlüğe bildirmesine rağmen haklı bir mazereti bulunmaksızın peş peşe
iki kere ya da bir yılda üç kere çocuğu almak için gelmezse müdürlükçe söz konusu
dosyanın işlemden kaldırılmasına ve tebliğ olunan teslim emrinin hükümsüz hâle
gelmesine karar verilir (ÇKK m. 41/C-12).652 Bu karar hem hak sahibine hem de
yükümlüye ayrı ayrı tebliğ edilir. Burada dosyanın işlemden kalkmasına sebep olacak
eylem çocuğu teslim almaya geleceğini müdürlüğe bildirdiği hâlde peş peşe iki kere
ya da bir yılda üç kere gelmemesidir. Yoksa teslim saatinin en az kırk sekiz saat öncesi
gelmeyeceğini bildirmiş olması değildir. Ayrıca hak sahibinin geleceğini bildirdiği
halde gelememesi haklı bir mazerete dayanıyorsa yine dosya işlemden kaldırılamaz.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/C maddesinin 12. fıkrası verilmiş bir mahkeme
kararının adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri tarafından kaldırabileceğini
düzenlemiştir. Çocukla kişisel ilişki kurmak için çocuğu teslim almaya geleceğini
bildirdiği halde gelmeyen, bu duruma gereken hassasiyeti göstermeyen, çocuğu boş
yere beklentiye sokan kişinin bu davranışına karşı bu hükmün getirildiği
düşünülebilir.653 Ayrıca müdürlüğün bu işlemi kararın tamamen hükümsüz hale
652 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1265.
653 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1265.
142
gelmesini sağlamamaktadır. Hak sahibi çocukla kişisel ilişkiyi tekrar talep ederse
hukuki sürecin başına dönecek, yeniden başvuru yapacaktır.654
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/C-13’e göre ise teslim emrinin yükümlüye tebliğ
edilmesinden sonraki süreçte yükümlü en az bir yıl süresince emrin gereklerini yerine
getirir ve yine böyle devam edeceğini taahhüt ederse, müdürlük ilgili uzmanın da
kanaatini almak koşuluyla dosyayı işlemden kaldırabilir. Kanun burada kaldırabilir
ifadesine yer vermiştir. Yani ilgili uzmanın da görüşünü alarak dosyanın işlemden
kaldırılıp kaldırılmamasını takdir edecektir. Müdürlüğün bu kararı hak sahibine ve
yükümlüye tebliğ edilecektir. Daha sonra yükümlü teslim emrinin gereklerini yerine
getireceğine dair vermiş olduğu taahhüdü yerine getirmez ve hak sahibinin de talebi
bulunursa yükümlüye doğrudan, yani öncesindeki aşamalar atlanarak, teslim emri
tebliğ edilir. Burada yükümlünün taahhüdünü yerine getirmemesi tek başına teslim
emrinin yeniden tebliğ edilmesi için yeterli değildir. Ayrıca hak sahibinin de talebi
gerekir. Yükümlünün taahhüdünü yerine getirmemesi ve hak sahibinin de yeniden
teslim emri gönderilmesi talebi mevcutsa artık müdürlük iletişim vasıtalarını
kullanarak iletişime geçmeye çalışmayacak doğrudan teslim emrini yükümlüye tebliğ
edecektir. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C’nin 12 ve 13. fıkralarında yer verilen
hüküm yükümlünün teslim emrinin gereklerini düzenli olarak yerine getirmesini ve
hatta ileriki zamanlarda hiç teslim emri olmaksızın mahkeme kararına uygun şekilde
davranmasını sağlamaya yöneliktir.655
Son olarak çocukla kişisel ilişkiye dair ilam ve tedbir kararlarının yerine
getirilmesin sürecinde çocuğun görüşmeyi reddetmesi durumu özel olarak
Yönetmelik’te düzenlenmiştir. Yönetmelik m. 39’da çocuğun görüşmeyi reddetmesi
hâlinde yapılacak işlemlerin neler olduğu hüküm altına alınmıştır.656
3.4.5. Şikâyet ve İtiraz
Çocuk teslimi yahut çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ya da tedbir
kararlarının yerine getirilmesi sürecinde müdürlükçe yapılan işlem ve verilen kararlara
karşı Çocuk Koruma Kanunu m. 41/E’de düzenlenen şikayet yoluna
654 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1265.
655 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 25.
656 Konu “Çocuğun Dinlenilmesi İlkesi” kısmında detaylı olarak incelenmiştir. Bknz: Başlık 2.1.2.
143
başvurulabilecektir.657 Çocuk teslimine dair ilam ve tedbir kararlarının yerine
getirilmesinde incelenen şikayet ve itiraz, çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam
veya tedbir kararlarının yerine getirilmesinde de benzerdir. Buna göre müdürlüğün
işlemleri ve aldığı kararlara karşı şikayet aile mahkemesine gerçekleştirilir (ÇKK m.
41/E-1).658 Aile mahkemesi de şikayet sonrası yapılan işlemin yerine getirilmesini
durdurabilir ve ya dosya üzerinden ya da gerekiyorsa ilgili kişileri dinleyerek ivedilikle
karar verir. Şikâyet sonrası verilen karara karşı itiraz mümkündür. İtiraz süresi
tebliğden itibaren bir haftadır. İtiraza ilişkin olarak verilen karar kesindir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-9 çocukla kişisel ilişki kurulmasında şikayete
ilişkin özel bir hüküm öngörmüştür. Bu hükme göre ilam yahut tedbir kararını rızası
dahilinde yerine getirdiği iddiasında olan yükümlü, buna rağmen kendisine Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/C-2’de düzenlenen bildirimin yapıldığını veya bu bildirim
yapılamamışsa Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-3 gereğince gönderilmiş olan teslim
emrinin haklı olmadığını süresi içinde şikâyet yoluyla ileri sürebilir. Eğer aile
mahkemesi de yükümlünün şikayetinde haklı olduğu kanısına varırsa yapılan işlemi
iptal edecektir. (ÇKK m. 41/C-9, Yönetmelik m. 49)
Şikayete konu işlem veya kararın müdürlükçe yapılmış vaya verilmiş olması
gerekir. Örneğin ilam veya tedbir kararının içeriğindeki bir hususun müdürlükçe
yerine getirilmesinde ilam veya tedbir kararının içeriğindeki bu hususa ilişkin şikayet
mümkün değildir. Ancak ilam veya tedbir kararında belirlenen kişisel ilişki günü ve
saati müdürlükçe değiştirilerek tebliğ edilmişse artık bu şikayet üzerine iptal
edilmelidir. Nitekim bu halde müdürlük mahkemenin yerine geçerek işlem
yapmaktadır.
3.4.6. İçeriğin Çıkarılması veya Erişimin Engellenmesi
Çocukla kişisel ilişki kurulmasının fiilen gerçekleşmesi esnasında kayda alınan
ses veya görüntülerin internet ortamında yayınlanması suretiyle kişilik haklarının ihlal
edildiğini iddia edenler, Çocuk Koruma Kanunu m. 41/G’de düzenlenen hükme göre
657 Şikayet ve itiraza ilişkin detayllı bilgi için bknz: Başlık 2.3.11.
658 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1259.
144
4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9
uncu maddesi uyarınca içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesini
isteteyebilir.659
Çocuk tesliminde dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesinde incelenen
bu hususa ilişkin açıklamalarımız çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya
tedbir kararlarının yerine getirilmesinde de aynen geçerlidir.660
3.4.7. Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlam ve Tedbir Kararlarının
Yerine Getirilmesine Muhalefet
Çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı verildikten sonra
yükümlünün mahkeme kararında belirlenen gün ve saatlerde çocuğun hak sahibi ile
kişisel ilişki kurmasına katlanması, bunu kolaylaştırması gerekir.661 Ancak yükümlü
mahkeme kararının gereklerini kendiliğinden yerine getirmemesi durumunda, bu
mahkeme kararı Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/C maddesi kapsamında adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüklerince yerine getirilir.662 Bu kararın adli destek ve
mağdur hizmetleri müdürlüklerince yerine getirilmesinin etkin şekilde sağlanabilmesi
için de kanun koyucu bir takım düzenlemeler yapmıştır. Bunlardan biri de çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine
muhalefet edenlere karşı öngörülen cezai yaptırımdır. Nitekim kişisel ilişki
kurulmasında tarafların işbirliğine yanaşmaması, olumlu davranışlar sergilememesi
nedeniyle kişisel ilişki kurulması engellenirse; artık kişisel ilişki zorlayıcı tedbirler
marifetiyle yerine getirilmesi gerekir.663
Daha önce incelendiği üzere çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya
tedbir kararının yerine getirilmesinde, zor kullanılarak çocuğun yükümlüden alınıp,
kişisel ilişkinin tesisi için hak sahibine verilmesi gibi bir uygulama bulunmamaktadır.
Bu yüzden yükümlünün teslim emrine aykırı hareket ederek çocuğun ve hak sahibinin
kişisel ilişki hakkını ihlal ettiğinde, çocuk adli destek ve mağdur hizmetleri
659 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 126061.
660 Bknz: Başlık 2.2.7
661 Özbay, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Muhalefet Edenlerin Cezalandırılması”, s. 320.
662 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
663 Mardin, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Kararların Yerine Getirilmesi:
Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında Düşünceler”, s. 197.
145
müdürlüklerince zor kullanılarak alınamayacaktır.664 Bu hususta zor kullanma
yetkisinin tanınmaması dolayısıyla ayrıca cezai bir yaptırım da öngörülmemiş olması
ihtimalinde kişisel ilişkinin kurulması neredeyse imkansız hale gelirdi. Kaldı ki
yaptırımda tek başına çare olmayacaktır. Kanaatimizce müdürlüğün elinde çocukla
kişisel ilişkide yükümlünün çocuğu teslim etmeme iradesini kıracak net şekilde
elverişli bir araç bulunmamaktadır. Kaldı ki çocukla kişisel ilişki kurulmasında
yükümlüye yaptırım uygulandığında çocuğun durmunun ne olacağı da belirsizdir.
Dolayısıyla Anayasa’ya uygun olduğunu düşündüğümüz zor kullanma yetkisinin
kaldırılmış olması yerinde olmamıştır. Zor kullanma yetkisinin sınırlarının net şekilde
çizilerek, ölçülülük ilkesine uygun ve son çare olarak kullanılmasının hukuki garanti
altına alınarak çocukla kişisel ilişkide yer alması amaca daha uygun olurdu.665
Çocukla kişisel ilişkinin tek seferlik değil süreklilik arz ettiği düşünüldüğünde
de cezai yaptırımın çocukla kişisel ilişki kurulmasının tesisindeki önemi büyüktür.
Çocuk Koruma Kanunu’nun cezai yaptırımları düzenlediği 41/F maddesinde çocukla
kişisel ilişki kurulmasında ikinci ve üçüncü fıkralarda iki ayrı düzenlemeye yer
vermiştir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-2 çocukla kişisel ilişki kurulmasında muhalefeti
düzenlemektedir. Bu hükme göre çocukla kişisel ilişkide teslim emrine aykırı hareket
edenler ve emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenler üç günden on güne kadar
disiplin hapsiyle cezalandırılır.666 Görüldüğü üzere çocuk teslimine dair ilam veya
tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefette olduğu gibi kanun maddesi iki ayrı
grup için cezai yaptırım öngörmüştür. Buna göre çocukla kişisel ilişki kurulmasına
dair teslim emrine aykırı hareket edenlerle ifade edilmek istenen çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair karara katlanması gereken yükümlüdür. Eğer yükümlü teslim
emrinin tebliğinden sonra, bu emrin gereklerine aykırı hareket ediyor, hak sahibinin
çocukla kişisel ilişki kurmasını engelliyorsa, şikayet üzerine disiplin hapsiyle
cezalandırılır. Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-2’ye göre cezai yaptırım uygulanacak
ikinci grup ise çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair teslim emrinin gereğinin yerine
664 Zor kullanma yetkisi hakkındaki açıklamalar için bakınız: Başlık 2.3.10.
665 Aksi görüş için bknz: Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği
Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1265 vd.
666 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1267.
146
getirilmesini engelleyenlerdir. Burada yükümlü dışındaki üçüncü kişilerin çocukla
kişisel ilişkiyi engellemesi durumunda ve şikayet üzerine üç günden on güne kadar
disiplin hapsiyle cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-3’de çocukla kişisel ilişkide kendisine çocuk
teslim edilen hak sahibi, ilam veya tedbir kararında belirlenen sürenin bitiminde
çocuğu belirtilen yere getirmemesi durumunda hak sahibine yönelik cezai yaptırımı
düzenlemiştir. Kişisel ilişkinin tesisi için çocuk hak sahibine teslim edildilkten sonra,
kişisel ilişkinin kaynağı olan mahkeme kararında belirtilen sürenin sonunda artık hak
sahibinin belirlenen teslim mekanına çocuğu geri getirmesi gerekir. Eğer hak sahibi,
bu sürenin sonunda çocuğu müdürlükçe belirlenen yere getirmezse, süresinde
yapılacak şikâyet üzerine, üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.667
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-2’de öngörülen cezai yaptırım, çocuk
tesliminde ve kişisel ilişki kurulması için kendisine teslim edilen çocuğun sürenin
bitiminde geri teslim edilmemesinde öngörülen cezai yaptırıma göre çok daha kısa
süreli olduğu görülmektedir. Kanaatimizce bunun sebebi velayet hakkı sahibi kişiden
çocuğun uzun süre ayrı kalmamasının amaçlanmasıdır.668
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C-4 “…Hak sahibine; ilam veya tedbir kararında
belirtilen sürenin bitiminde çocuğu, belirlenen yere getirmek zorunda olduğu, çocuğu
getirmez veya kendisinden kaynaklanmayan makul sebepler hariç olmak üzere geç
getirirse disiplin hapsiyle cezalandırılacağı, hakkında suç duyurusunda bulunulacağı
hususu tutanağa bağlanarak tebliğ edilir. Çocuk, belirlenen yere getirilmezse hak
sahibi hakkında müdürlük tarafından suç duyurusunda bulunulur ve müteakip süreç
hakkında yükümlü bilgilendirilir.” düzenlemesini getirmiştir. Yani hak sahibine,
çocuğu getirmez veya kendisinden kaynaklanmayan makul sebepler hariç olmak üzere
geç getirirse disiplin hapsiyle cezalandırılacağı, hakkında suç duyurusunda
bulunulacağı hususu tutanağa bağlanarak tebliğ edilir.669 Buna rağmen eğer hak sahibi
bu yükümlülüğüne aykırı davranarak çocuğu kişisel ilişki süresinin sonunda
yükümlüye teslim edilmek üzere belirlenen yere getirmezse, Çocuk Koruma Kanunu
667 Topal, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya Tedbir
Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, s. 1353-1354.
668 Börü ve Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının
Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Çerçevesinde Değerlendirmeler”, s. 1267.
669 Gayretli Aydın, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına ve
Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, s. 24.
147
m. 41/F-3 gereği şikayet üzerine, aile mahkemesi tarafından üç aya kadar disiplin hapsi
ile cezalandırılır.
Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına
dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefette dava ve disiplin
hapsi cezasının düşmesini düzenlediği 41/F-7 maddesinde, şikâyetten vazgeçilmesi
veya çocuğun velayet hakkı sahibine teslim edilmesi durumunda dava ve bütün
sonuçlarıyla beraber cezanın düşeceğini düzenlemiştir. Bu hüküm şikayetten
vazgeçme söz konusu olduğunda, Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/F maddesinde
düzenlenen tüm disiplin hapsi gerektiren eylemleri için geçerlidir. Yani hem çocuk
tesliminde hem de çocukla kişisel ilişki kurulmasında ki öngörülen yaptırımlarda
şikayetten vazgeçme sonuç doğuracaktır. Ancak çocuğun velayet hakkı sahibine
teslim edilmesinin dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza düşüreceği hükmü sadece
Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/F maddesinin birinci ve üçüncü maddeleri açısından
geçerlidir. Buna göre kişisel ilişki için kendine çocuk teslim edilen hak sahibi, ilam
veya tedbir kararında belirtilen sürenin bitiminde çocuğu belirlenen yere getirmezse
ancak daha sonradan çocuğu velayet sahibine teslim ederse dava ve verilmişse ceza
düşecektir. Buna karşın Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-2’de düzenlenen yaptırım
açısından şikayetten vazgeçme haricinde bir dava ve cezanın düşmesi yolu
öngörülmemiştir.
Son olarak belirtmek gerekir ki Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F düzenlemesi
yapılmasaydı m. 41/F-1 ve 3 açısından da dava ve cezanın ortadan kalkması mümkün
olmazdı. Nitekim disiplin hapsinin hukuki niteliği gereği de cezanın
hükmedilmesinden sonra çocukla kişisel ilişkinin tesis edilmiş olması dava ve cezanın
düşmesine yol açmaz.670 Mahkeme kararında verilen ceza miktarının tamamen infaz
edilmesi gerekir.
4. SONUÇ
Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre reşitliğin daha
erken kazanılması hariç çocuk on sekiz yaşından küçük kişidir. Türk hukuku da Çocuk
Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne paralel düzenlemeler yapmış ve
doğum ile başlayan çocukluğun erginliğin kazanılması ile son bulacağını
670 Çolak ve Altun, “Ceza Muhakemesi’nde Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına Uygulanan Özel Bir
Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik Hapsinin Hüküm ve Sonuçları”, s. 13-14.
148
düzenlemiştir. Ancak çocuk ve küçük kavramlarının kimi zaman birbiri yerine kimi
zaman da farklı şekilde kullanıldığı görülmektedir. Bu kavram kargaşasına sebebiyet
vermektedir. Kanaatimizce çocuk kavramına Anayasa’da yer verilmesi ve kavram
kargaşasının önüne geçilmesi yerinde olacaktır.
Hukuk çocukluk kavramına hukuk sonuçlar bağlamış, onlara bir takım haklar
vermiştir. Buna kapsamda çocuklar hakkında özel düzenlemeler yapılmıştır. Çocuk
teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine
getirilmesi de bunlardan biridir. Bu kararların yerine getirilmesi usulü hakkındaki İcra
ve İflas Kanunu uygulamasına 7343 sayılı Kanunla son verilmiş, bu husus Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/A ve devamı maddelerinde yeniden ele alınarak
düzenlenmiştir. Böylece uzun yıllar yoğun eleştirilere maruz kalan çocuk teslimi ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasının icra hukuku kapsamında icra dairelerince yerine
getirilmesine son verilmiştir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 3/a maddesine göre ise
çocuk daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade
etmektedir. Bunun Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin ve Türk
Medeni Kanunu’nun çocuğun daha erken yaşta reşit olma hali hariç on sekiz yaşını
tamamlamamış insan tanımıyla çeliştiği düşünülse de aslında ortada bir çelişki yoktur.
Çocuk Koruma Kanunu’nun bu tanımı daha erken reşit sayılma halinde dahi kişi on
sekiz yaşını doldurmadıysa sadece cezai ehliyet açısından çocuk sayılacağını
düzenlemektedir. Bu hüküm çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin
mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin uygulamasına engel olmayacaktır. Ayrıca
kısıtlanıp vasi atanmayarak velayet altında bırakılan çocuklar da kanaatimizce Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/A ve devamı maddeleri kapsamındadır. Nihayetinde hem
erginliğini kazanmamış bireyler hem de velayet altında olup kısıtlanan ergin çocuklar
hakkındaki çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması kararları Çocuk Koruma
Kanunu kapsamındadır.
Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına
ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesi düzenlemesinin en önemli yanı eski
düzenlemede yer almayan çocuğun üstün yararının korunması ilkesine yer vermiş
olmasıdır. Nitekim çocuk hukukunun en temel ilkesi olan bu düzenleme çalışma
konumuz açısından da çok önemli bir yer tutmaktadır. Çocuğun üstün yararı kavramı
somut olayın özelliklerine göre çocuk açısından en iyinin ne olduğunun
belirlenmesinde dikkate alınan bir klavuz, bir ölçüttür. Hem uluslarası antlaşmalarda
149
hem de Anayasa ve diğer iç hukuk mevzuatımızda yer verilen bu ilke “çocuğun yüksek
yararı”, “çocuğun menfaati”, “çocuğun üstün yararı”, “küçüğün yararı” gibi değişik
şekillerde ifade edilmektedir. Kanatimizce bu kulanım şekilleri üzerindeki tartışmalar
ilkenin önemini azaltmasa da hukuki metinlerde geçen çocuğun yüksek yararı ve
çocuğun üstün yararı kavramlarının hepsi aynı anlama gelecek şekilde kullanılması
teknik anlamda doğru değildir. İlkeyi tam olarak ifade eden kavram çocuğun yüksek
yararıdır. Nitekim çocukla alakalı tüm işlerde göz önünde bulundurulması zorunlu
olan bir ilke olsa dahi diğer yararlardan otomatik bir üstünlük söz konusu değildir. Bu
nedenle Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuğun üstün yararı kullanımı yerine çocuğun
yüksek yararı kavramını kullanması daha doğru olurdu. Kanunda da artık açıkça yer
verilen bu ilkenin konumuz açısından etkisiz ve sadece usulen yer verilen bir ilke
olmaması çok önemlidir ve bu ilkenin çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde etkin, doğru ve ciddi
şekilde uygulanması gerekmektedir.
Çocuğun üstün yararı ilkesinin tamalayıcısı olan ve çocuğun üstün yararına
ulaşma da en temel vasıtaların başında gelen bir ilke daha bulunmaktadır. Bu ilke;
çocuğun dinlenilmesi ilkesidir. Çocuğun kendini etkileyecek kararlara dahil olmasını
sağlayan bu ilke de konumuz açısından önem arz etmektedir. Ancak hukukumuzda bu
konuya ilişkin düzenlemelerin yeterli olmadığı düşüncesindeyiz. Çocuğun doğrudan
kendisini ilgilendiren konularda görüşlerini serbestçe oluşturmasını ve kendisini
ilgilendiren kararları etkileme hakkını etkili bir biçiminde kullanabilmesini garanti
altına alan temel düzenleme iç hukukumuzda bulunmamaktadır. Çocuk Koruma
Kanunu’nda bu ilkeye yer verilmese de Yönetmelik’te yer verilmiştir. Çocuğun
dinlenilmesi ilkesi açısından bir yaş sınırı belirtilmemiştir. Kanaatimizce de bu konuda
kesin bir yaş sınırı konulmamalıdır. Çocuğun dinlenilme hakkı doğrudan görüşlerinin
uygulanması anlamına gelmemektedir. Çocuğun görüş ve istekleri çocuğun üstün
yararına aykırı olacağı değerlendirilirse çocuğun görüşleri uygulanmamalıdır. İcra ve
İflas Kanunu’nun eski uygulamasında çocuğun kişisel ilişkiyi reddetmesi halinde
çocuğun bu isteğinin önemi bulunmamaktaydı. Bu çocuğun dinlenilmesi ilkesine
aykırılık teşkil etmekteydi. Çocuk Koruma Kanunu’nda olmasa da Yönetmelik bu
durumda uzmanların öncelikle çocukla ve taraflarla ayrı ayrı görüşmeler
gerçekleştireceğini buna rağmen çocuğun kabul etmemesi halinde de çözüm önerileri
geliştirilmesi amacıyla çocuk ve taraflarla görüşmelerin yapılacağını düzenlemiştir.
150
Bu düzenleme çocuğun dinlenilmesi ilkesinin gerçekleşmesi bakımından sevindirici
ve olumlu bir düzenlemedir. Titizlikle uygulanmalıdır. Ancak görüşümüzce çocuk
tesliminde buna benzer bir hükme yer verilmemesi eksikliktir.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesi sürecinin başlayabilmesi için öncelikle bu konuda bir ilam veya
tedbir kararının olması ön koşuldur. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması
uygulamada en çok boşanma davasında görülse de farklı dava ve taleplere
dayanabilecektir. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kavramı evliliğin son bulması,
ayrılık, birlikte yaşama ara verilmesi, velayetin değiştirilmesi veya kaldırılması, evlat
edinme, çocuğun vesayet altına alınması, yabancı mahkeme ilamları ve evlilik dışı
çocuk durumlarında gündeme gelebilecektir.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
bir takım özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle söz konusu kararın ilam ya da tedbir
kararı olması gerekmektedir. Çocuk Koruma Kanunu, İcra ve İflas Kanunu’nun
konuya dair eski uygulamasında tartışmalara sebep olan tedbir kararlarının hangi
hükümlere göre yerine getirileceğine ilişkin muğlaklığı ortadan kaldırmıştır. Çocuk
Koruma Kanunu’na göre artık hem ilamlar hem de tedbir kararları aynı usule göre
yerine getirilecektir. Kanaatimizce bu düzenleme de doktrindeki tartışmaları ve
uygulamadaki belirsizliği bitirme adına olumlu olmuştur. Ancak görüşümüzce Çocuk
Koruma Kanunu’nun tedbir kararları ibaresi tam olarak anlamı karşılamamaktadır.
Çocuk Koruma Kanunu’nda ki “tedbir kararları” ifadesini, aile mahkemeleri
tarafından verilen geçici hukuki koruma kararları olarak anlamak daha doğru olacaktır.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair hüküm içeren mahkeme
kararlarında önemli olan bir diğer husus ise ilamın Çocuk Koruma Kanunu
kapsamında yerine getirilebilmesi için kesinleşmesinin gerekli olup olmadığıdır.
Çocuk Koruma Kanunu konuya ilişkin bir düzenlemeye yer vermese de kanaatimizce
HMK’nın 350/2 ve 367/2 maddelerine göre çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin ilamlar kesinleşmedikçe Çocuk Koruma Kanunu kapsamında
yerine getirilemeyecektir. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi kapsamında karar bakımından önemli olan bir
diğer husus, kararın şüpheye yer vermemesi ve uygulanabilir olmasıdır. Çocukla
kişisel ilişki kurulmasına dair kararların yerine getirilmesi prosedürünün uygulanabilir
ve etkili olması devletin pozitif yükümlülüğündedir. AİHM’de bunu aile yaşamına
151
saygı hakkı kapsamında ele almıştır. Kanaatimizce de eğer karar uygulanabilir değilse
bu hak ihlali sonucunu doğuracaktır. Uygulamada görülen bu duruma karşı Çocuk
Koruma Kanunu, çocukla kişisel ilişki kurulması amacıyla tebliğ edilen teslim
emrinde “gün ve saatin belirtilmemesi hâlinde müdürlük tarafından belirlenen gün ve
saatte çocuğu emirde belirtilen yere getirmek zorunda olduğu” ibaresine yer vermiştir.
Her ne kadar kanun koyucu böyle bir durumda mahkeme kararındaki eksikliğin hak
kaybına sebep olmamasını amaçlasa da kanımızca bu doğru olmamıştır. Böyle bir
durumun varlığı halinde adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğünün kendisi gün
ve saat belirleyeceği anlamı çıkmaktadır ki bunun kabulü mümkün değildir.
Özellik arzeden bir durum da çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme
kararlarında bulunmaktadır. Bu da Türk Medeni Kanunu m. 182/2 ve m. 324/3 gereği
kararın gereğinin yerine getirilmemesi halinde ve çocuğun üstün yararına aykırı
olmamak şartıyla velayetin değiştirilebileceğinin ihtarının varlığıdır. Bu hususta 7343
sayılı Kanunla gelen yeniliklerdendir. Çocukla kişisel ilişki kurulmasında zor
kullanma hususunun kaldırılması dolayısıyla hak sahibinin hakkını güvence altına
almaya çalışan düzenlemelerdendir. Ancak söz konusu bu düzenleme çocuğun
velayetinin kolayca değiştirilebileceği bir yol olarak görülmemelidir. Türk Medeni
Kanunu m. 182/2 ve m. 324/3 hükümleri dar yorumlanmalıdır. Yani kanaatimizce
kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararının yerine getirilmediği her durumda
değil; velayete hakkına sahip kişinin ağır kusuruyla veya kasıtlı olarak yerine
getirilemediği durumlarda uygulanmalıdır.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararı
verildikten sonra tarafların kararın gereklerine kendiliğinden uymaları beklenir. Ancak
uymadıkları halde Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A vd. da öngörülen prosedür devreye
girecektir. Ancak bunun için başvuru gerekmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nda ki
taraflara ilişkin borçlu alacaklı kavramları çocuğun alacak olarak görülmesi nedeniyle
sıklıkla eleştirilmekteydi. Çocuk Koruma Kanunu bu konudaki eleştirileri de dikkate
alarak tarafları hak sahibi ve yükümlü olarak belirtmiştir. Kanaatimizce kullanılan dil
yine hatalı olmuştur. Nitekim kullanılan bu kavramlar konunun çocuğun hakları
yönünden değil anne ve baba veya ilgili üçüncü kişilerin hakları bakımından ele
alındığını göstermektedir. Eski sistemdeki bakış ve anlayışın değişmediği
görülmektedir. Oysa çocuk velayet hakkının ve yine kişisel ilişki kurma hakkının
nesnesi değil, bizzat öznesidir. Çocuğun, devlet nezdinde dahi nesneye
152
dönüştürüldüğü uygulama ve düzenlemelerle, çocuk hakları hukukunun da temeli olan
özne çocuk anlayışının gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Uygulamada çocuk
yükümlü dışında bir üçüncü kişinin yanındaysa o kişi de yükümlü olarak
gösterilebilecek midir? Bu konuda açıklık yoktur ama kanaatimizce yükümlünün
belirlenmesindeki önemli olan husus mahkeme kararıdır. Böylece çocuk mahkeme
kararında gösterilen yükümlü dışında başka bir üçüncü kişinin yanında olsa dahi bu
kişi yükümlü değildir. Ancak yükümlü olarak adlandırılmaması çocuğu haksız şekilde
yanında bulundurması gerçeğini değiştirmemektedir.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesi hususunda en önemli değişikliklerin başında görevli birimin
değişmesi gelmektedir. Nitekim yaklaşık bir asırdır icra dairelerinin bu görevi alınmış
Adalet Bakanlığınca kurulan adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerine
verilmiştir. Şiddetle eleştirilen bu konuda adım atılarak konunun icra dairelerinin
görevinin arasından çıkarılması kanaatimizce yerinde olmuştur. Ancak bu görevin
Adalet Bakanlığınca kurulan adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerine verilmiş
olması eleştiriyi hak etmektedir. Görevli birim değişmiş olsa da konu Adalet Bakanlığı
bünyesinde bırakılmış, çocuğun adli sistem içerisinden çıkarılması düşünülmemiştir.
Üstelik kurumsallaşmamış, ülke geneline yayılmamış bir birime bu görev tevdi
edilmiştir. Görüşümüze göre bu görevin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
bünyesindeki Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne verilmesi daha isabetli olurdu.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarını
yerine getirecek müdürlük bu kararları psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı, çocuk
gelişimci ve rehber öğretmen gibi uzmanlar vasıtasıyla yerine getirilecektir.
Yönetmelik m. 61 kapsamında görevlendirilen tüm personele bu konuda detaylı bir
eğitim verilmesi kanaatimizce yerinde olacaktır. Ayrıca çocukla kişisel ilişkisi
kararının yerine getirilmesi, çocuk tesliminin aksine belli bir süreklilik arzettiği
düşünüldüğünde çocuğun üstün yararı kapsamında, her kişisel ilişki görüşmesi
öncesinde değişim gösteren farklı bir uzmanın değil, aynı uzman tarafından
görüşmenin takibi yapılması çok daha yararlı olacaktır. Bunun hüküm altına
alınmamış olmasının hatalı olduğunu düşünmekteyiz.
Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir
kararlarının yerine getirimesinde yetkili adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğü
çocuğun yerleşim yerindeki müdürlüktür. Adli destek ve mağdur hizmetleri
153
müdürlüklerinin teşkilatlanmasının olmadığı yerlerde çocuk teslimi ve çocukla kişisel
ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirilmesi görevini hukuk
mahkemeleri yazı işleri müdürlüğü yerine getirilecektir. Ancak bu konudaki
düzenlemede de eksiklik bulunmaktadır. Yetkili hukuk mahkemesinin kararı veren
aile mahkemesinin bulunduğu yerdeki mi yoksa çocuğun yerleşim yerindeki hukuk
mahkemesi mi olduğu belirsizdir. Yönetmelik’te bu hususa açıklık getirmemiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun eski sisteminde icra masrafları özellikle çocuk
teslimine ilişkin kararların yerine getirilmesinde büyük bir engel oluşturmaktaydı.
Çocuk Koruma Kanunu bu engeli ortadan kaldırmak için yapılacak işlemleri harçtan
istisna tutulmuş ve tüm masrafların Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanmasını
hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme hem konuya ilişkin devletin pozitif
yükümlülüğünün hem de sosyal hukuk devleti ilkesinin gereği yerine getirilmiş olması
bakımından görüşümüzce önemli ve yerinde bir düzenlemedir. Ayrıca görevlendirilen
uzman ve öğretmenlere yapılacak ödemeleri de hüküm altına alması, İcra ve İflas
Kanunu zamanında görülen her icra müdürlüğünde farklı tarifelerin uygulanmasının
önüne geçmesi bakımından yerinde olmuştur. Ancak avukatlık ücreti kanunda istisna
tutulmuştur. Görüşümüzce bu iş ve işlemlerin en sağlıklı şekilde yürütülmesi için ve
özellikle çocuğun üstün yararının korunması için avukatların bu uygulama içinde yer
alması çok önemlidir. Dolayısıyla adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne
yapılan başvuru sonrası müdürlüğün hemen çocuğa ücreti Adalet Bakanlığı
bütçesinden karşılanmak üzere bir avukat atayıp, süreç boyunca çocuğun çıkarları
doğrultusunda avukatın işlemlere dahil olmasının sağlanması yerinde olurdu.
Çocuk Koruma Kanunu’nun eski sistemde de yer alan ve çocuğu nesneleştirdiği
için eleştirilen çocuk teslimi ifadesine aynen yer vermesi kanaatimizce hatalı olmuştur.
Çocuk teslimi ifadesi yerine “çocuklara ilişkin velâyet, vesayet ve kişisel ilişkiye dair
mahkeme kararlarının yerine getirilmesi” kavramı kullanılması daha yerinde olurdu.
Çocuk teslimine ilişkin süreç hak sahibinin elindeki çocuk teslimine dair ilam
veya tedbir kararı ile çocuğun yerleşim yerindeki adli destek ve mağdur hizmetleri
müdürlüğüne başvurusu ile başlayacaktır. Yönetmelik “İbraz edilen ilam veya tedbir
kararının müdürlükçe teyidi yapıldıktan sonra” ifadesine yer vermiştir. Bu yüzden
görüşümüze göre müdürlük belgenin niteliğini eğer ilamsa kesinleşip kesinleşmediğini
inceledikten sonra işlemlere devam edecektir. Bundan sonra müdürlük her türlü
iletişim vasıtasını kullanarak yükümlüyle irtibata geçecektir. Bu daha hızlı bir
154
iletişimin kurulması ve rızayla yerine getirilmesini sağlamaya çalışma adına olumlu
bir düzenleme olmuştur. Müdürlük iletişim kurarsa kendi belirlediği gün ve saatte hak
sahibine teslim edilmek üzere çocuğun belirlenen yere getirilmesini bildirir ve bu
bildirimin yapıldığı tutanağa bağlanır. Görüşümüzce başvuru tarihi ile belirlenecek
tarih arasındaki farkın makul olması gerekmektedir aksi halde şikayete konu
olabilecektir. Yükümlü ile irtibat kurulamaz veya kurulduğu halde getirmeyeceğini
belirtmesi halinde derhal teslim emri gönderilecektir. Çocuk Koruma Kanunu’nun
41/B maddesinin son fıkrasında çocuk teslimine ilişkin genel sürecin istisnasına yer
verilmiş, çocuğun üstün yararının gerektirdiği durumlarda müdürlük yükümlüyle hiç
irtibata geçmeden ya da irtibata geçmiş olmakla birlikte teslim emri göndermeden,
doğrudan çocuk nerde bulunursa bulunsun, gerekirse zor da kullanarak çocuğu
alabilecektir. Ancak söz konusu hükümün uygulamada sıkıntılara yol açabilecek
mahiyette olduğunu düşünmekteyiz. Bu hüküm geniş yorumlanmamalı istisana genel
uygulamaya dönüşmemelidir. Kanaatimizce bu hüküm sadece çocuğun yükümlü
tarafından yurtdışına kaçırılacağına dair somut delillerin olması, yükümlünün çocuğa
zarar verebilme tehlikesi bulunması, çocuğun ağır hasta olması gibi özel durumlarda
kullanılmalıdır.
Teslim mekanları da Çocuk Koruma Kanunu ile gelen bir diğer yeniliklerdendir.
Hem çocuk teslimine hem de çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir
kararlarının fiilen yerine getirilmesinde teslim mekanları kullanılacaktır. Buna göre
çocuğun kendini rahat hissedeceği, özel odaları, oyun alanları olan kreşler, gençlik
merkezleri, aile merkezleri gibi alanlar seçilmelidir. Özellikle bu yerler adliye dışından
seçilmelidir. Bu şekilde uygulanırsa yerinde bir düzenleme olduğu söylenebilecektir.
Burada son olarak yine teslim ibaresinin kullanılması kanaatimizce hatalı olmuştur.
Yükümlüye teslim emri tebliğ edilmiş anca yükümlü emrin gereğini yerine
getirmemişse artık müdürlük çocuğun fiilen bulunduğu yere giderek çocuğu gerekirse
zor kullanarak teslim alacaktır. Teslim işleminin bu şekilde yerine getirilmesinde
uzmanın görevleri ve tam olarak nasıl bir rol izleyeceğinin düzenlenmemiş olması
hatalı olmuştur. Görüşümüzce uzmanlar çocuğun en az etkilenmesin sağlama adına
mesleki müdahalelerde bulunmalı, gerekirse çocuğu ve tarafları iknaya uğraşmalıdır.
Çocuk tesliminde çocukla kişisel ilişki de olduğu gibi çocuğun işleme karşı gelmesi
halinde yapılacakların hüküm altına alınmaması da görüşümüzce ciddi bir eksikliktir.
Teslim işleminden sonra yükümlü çocuğun tekrar alırsa artık hiçbir işleme gerek
155
olmaksızın müdürlük çocuğu bulunduğu yerden alabilecektir. Buradaki haklı sebep
kavramı görüşümüzce muğlaktır. Buna ilişkin örnek durumlara da kanun ve
yönetmelikte yer verilmemiştir. Kanaatimizce yeni bir kararla çocuğun velayetinin
yükümlüye verilmesi, çocuğun somut ve yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kalması,
yükümlünün çocuğu tekar almazsa çocuğun telafisi mümkün olmayacak bir zarara
uğrayacak olması, hak sahibinin çocuğu rızasıyla yükümlüye vermesi örnek olarak
verilebilir.
Zor kullanma yetkisi de konuya ilişkin eski uygulamada sıklıkla eleştirilen
konuların başında gelmekteydi. Görüşümüzce zor kullanma yetkisinin hiç
öngörülmemesi çocuk teslimi işleminin etkili şekilde gerçekleştirilememesine sebep
olabilecektir. Bu nedenle öngörülmesi yerinde olmuş olsa da zor kullanma yetkisinin
sınırlarının çizilmemesi sakıncalı sonuçlara sebebiyet verebilir. Düzenlemenin son
çare ve ölçülülük ilkesine uygun olarak yapılması daha isabetli olurdu. Ayrıca kolluk
görevlilerinin yer aldığı işlemlerde kolluğun sivil kıyafetli ve sivil araç kullanıyor
olmasının da düzenlenmemiş olmasını eksiklik olarak görmekteyiz.
Müdürlük çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulması kararlarını yerine
getirirken bir takım işlemler ve kararlar verecektir. Bu karar ve işlemlere karşı Çocuk
Koruma Kanunu m. 41/E’ye göre şikayet yoluna başvurulabilecektir. Şikayet mercide
yeni sistemde değişmiş ve yerinde olarak aile mahkemesi olmuştur. İcra ve İflas
Kanunu’nda düzenlenen şikayete dair hükümlere bir atıfta bulunmadığı gibi buradaki
düzenlemelere benzer şekilde düzenlemelere yer verilmemiştir. Kanaatimizce şikayet
konusunda daha somut bir çerçeve hüküm çizmesi, hükmün kapsamını, içeriğini,
şikayet sebeplerini net olarak belirlemesi yerinde olurdu.
Çocuk Koruma Kanunu ile gelen yeniliklerin bir diğeri içeriğin çıkarılması veya
erişimin engellenmesi başlıklı 41/G maddesidir. Bu hüküm ilgililere, fiilen çocuğun
teslim işleminin gerçekleştiği esnada kayda alınan ses veya görüntülerin internet
ortamında yayınlanması durumunda bunu kaldırtmanın yolunu göstermektedir.
Geçmişte yaşanan ve bu işlemler sırasında özellikle sosyal medyada yayılan görüntüler
üzerine ihdas edilmiş madde kanaatimizce olumlu olmuştur.
Çocukla kişisel ilişkiye dair kararların yerine getirilmesi de Çocuk Koruma
Kanunu m. 41/C’de çocuk teslimine ilişkin düzenlemeye benzer olarak
düzenlenmiştir. Ancak çocukla kişisel ilişki kurulmasının niteliğinden kaynaklı bazı
farklı düzenlemelere yer verilmiştir. Bunların başında zor kullanmanın kaldırılarak
156
sistemin uygulanabilirliğini artıran danışmanlık tedbirinin uygulanması daha önce
bahsedilen velayet değişiminin önünün açılmasıdır. Zor kullanmanın tamamen
kaldırılması kanımızca mahzurludur. Nitekim mahkeme kararının kesin şekilde yerine
getirilmesini sağlayacak başkaca elverişli araçlara yer verilmemiştir. Zor kullanma
yetkisinin sınırlarının belirlenerek ve ölçülülük ilkesi kapsamında uygulanmasının
mevzuat hükümleriyle garanti altına alınarak, zor kullanmanın mevcut düzenlemede
yer alması amaca daha uygun olurdu. Unutulmamalıdır ki zor kullanmanın varlığı
mahkeme kararlarının yerine getirilebilmesinde ki kamusal çıkarı korumasının
yanında, herşeyden önce çocuğun bir hakkı olan kişisel ilişki kurma hakkını da garanti
altına almaktadır. Kanaatimizce zor kullanmanın kaldırılmış olması tek başına olumlu
bir adım olarak kabul edilemez.
Çocuk Koruma Kanunu m. 5’te danışmanlık tedbiri açıklanmış olsa da konumuz
açısından danışmanlık tedbiri ile neler yapılabileceğinin, kararın gereğinin yerine
getirilmesi adına uzmanların nereye kadar insiyatif kullanabileceğinin açıklanması
yerinde olurdu. Ayrıca aile mahkemesinin nasıl bir inceleme yapacağı da belirsizdir.
Kannatimizce danışmanlık tedbiri uygulaması yerinde olmakla beraber eksiklikleri
bünyesinde barındırmaktadır. Ancak aile mahkemesine süreçte yer verilmesi
kanımızca isabetli olmuştur.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/C’nin yedinci fıkrası hak sahibinin, teslim
saatinden en az 48 saat önce çocuğu teslim almaya geleceğini bildirmek zorunda
olmasını hüküm altına almıştır. Eğer hak sahibi bu bildirimi yapmaz veya
gelmeyeceğini bildirirse müdürlük bu durumu yükümlüye bildirir ve yükümlünün
çocuğu teslim mekanına götürme yükümlülüğü ortadan kalkar. Özellikle çocuğun ve
yükümlünün kişisel ilişkiyi istediği ama hak sahibinin kişisel ilişkiyi ihmal ettiği
durumlar için yerinde bir düzenlemedir. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun kapsamında bir gizlilik kararı mevcutsa; müdürlükçe bu
gizlilik kararının sağlanması için tedbirler alınacağı da yeni ve çok yerinde bir
düzenleme olmuştur.
Son olarak Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F’de çocuk teslimi veya çocukla
kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesinde
öngörülen cezai yaptırımlar düzenlenmiştir. Eski sisteme göre, yaptırım öngörülen
fiiller, görevli mahkeme, şikayet süresi, yaptırımın niteliği ve miktarı, yaptırıma karşı
itiraz yolu değişikliğe uğramıştır. Nitekim eski yaptırım öngören İcra ve İflas Kanunu
157
m. 341 caydırıcı niteliğe haiz olmadığı gibi uygulaması da son derece kısıtlı
olmasından ötürü öğretide sıklıkla eleştirilmekteydi. Çocuk Koruma Kanunu çocuk
tesliminde ayrı kişisel ilişki de ayrı yaptırım öngörmüştür. Hatta bir yenilik olarak
kişisel ilişki de kendisine kişisel ilişki kurması için teslim edilen çocuğu ilam veya
tedbir kararında belirtilen sürenin bitiminde getirmeyen hak sahibi için de açıkça ayrı
bir fıkrada cezai yaptırıma yer verilmiştir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F’de öngörülen disiplin hapsi cezası teknik
anlamda bir ceza değil, disiplinsizlik eylemidir. Çocuk Koruma Kanunu ile disiplin
hapsi yaptırımını hükme bağlayacak mahkeme de aile mahkemesi olarak
belirlenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun eski sisteminde 351. maddesi gereği şikayetçi
dilekçe ve beyanında gösterdiği delillerle bağlıydı. Ancak uygulamada bu kanun
maddesinin uygulaması genişletilmiş, icra mahkemesi gerekli görülen hususları ve
tarafların sonradan ileri sürdüğü hususları araştırmaktaydı. Bu husus kanun
maddesinin görmezden gelindiği ve bunun uygulamada belirsizliğe sebep olduğu
nedenleriyle eleştirilmekteydi. Çocuk Koruma Kanunu bu tartışmaya da son vermek
adına aile mahkemesinin şikayet dilekçesinde gösterilen delillerle bağlı olmaksızın
gerekli tüm araştırmayı yapacağını hüküm altına almıştır. Kanaatimizce bu düzenleme
yerinde olmuş olsa da bir özel hukuk mahkemesinin bir ceza mahkemesinin elinde
olan enstürümanlara tam olarak sahip olmadan nasıl re’sen araştırma yapacağı
düşündürücüdür. Ayrıca yaptırım mercii olarak aile mahkemelerinin ve dolayısıyla bu
mahkemelerin kalemlerinin tecrübesi bulunmamaktadır. Üstelik sadece yaptırım
hususunda değil danışmanlık tedbiri, şikayet ve itiraz hususlarında da aile
mahkemelerine görevler verilmiştir. Bu durumun aile mahkemelerinin mevcut iş
yükünü daha da artıracağı ortadadır. Dolayısıyla aile mahkemlerinin yeniden
yapılandırılması ve güçlendirilmesi kanaatimizce elzemdir.
Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-7’ye göre şikayetçinin şikâyetten vazgeçilmesi
hâlinde veya çocuğun velayet hakkı sahibine teslim edilmesi durumunda dava ve bütün
sonuçlarıyla beraber ceza düşer. Bu kötüye kullanılmaya açık bir düzenlemedir. Bunu
bilen kanun koyucu çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının
yerine getirilmesine muhalefeti (ÇKK m. 41/F-2) Çocuk Koruma Kanunu m. 41/F-7
kapsamının dışında bırakmıştır. Ancak çocuk tesliminde bunu yapmamıştır.
Görüşümüze göre bu hükmün sadece bir kez uygulanabileceğine dair bir hüküm daha
isabetli olurdu. Ayrıca kararların yerine getirilmesini daha fazla temin edebilme adına
158
yaptırım kataloğu parasal tazyik veya idari para cezası öngülmek suretiyle
genişletilebilirdi.
Son olarak belirtmek gerekir ki yeni düzenleme İcra ve İflas Kanunu’nun eski
sistemine nazaran çok daha olumlu düzenlemelere yer vermesi açısından sevindirici
olsa da bahsettiğimiz eksiklikleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu düzenleme olumlu
bir adım olsa da bizleri çocuğun üstün yararına götüren bir yol olmaktan halen uzaktır.
Kanun ve yönetmelikte muğlak kalan hususlar bulunmaktadır. Bunlar uygulamaya
bırakılmış olması ülke genelinde tutarsızlıklara ve hak kayıplarına sebep olabilecek
mahiyet göstermektedir. Yine çocuğu hakkın öznesi değil nesnesi gören geleneksel
yaklaşım halen hissedilebilmektedir. Kanun çocuğun hakkı ekseninde ele almamıştır.
Hak sahibi anne ya da babayken çocuk nesne konumunda kalmıştır. Bu yönüyle Çocuk
Koruma Kanunu’nun konuya ilişkin düzenlemelerini bir devrim olarak görmek çok
zordur. Uygulamada sıkıntılar yaşanmadan bu hükümlerin tekrar gözden geçirilerek
uygun düzenlemeler yapılması çocuğun üstün yararının korunması adına yasama
organın bir ödevidir.
159
KAYNAKLAR
Abik, Yıldız, “Türk Medeni Kanunundaki Hükümler ve Çocuk Hukukundaki Temel İlkeler
Çerçevesinde Velayette Çocuğun Yararı”, Prof. Dr. Şener Akyol’a Armağan, Filiz
Kitabevi, İstanbul 2011, ss.1-73.
Acabey, Mehmet Beşir, Soybağı Kurulması Genel Olarak Sonuçları Özellikle Evlilik Dışında
Doğan Çocukların Mirasçılığı, Güncel Hukuk Yayınları, İzmir 2002.
Acar, Ceyda, Ortak Velayet, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2021.
Adli Sistemde Çocuklar, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2017.
Akcan, Recep, "İcra Emrinin Vekile Tebliği", Prof. Dr. Ömer Teoman'a 55. Yaş Günü
Armağanı, C.II, Beta Yayınları, İstanbul 2002, ss. 853-888.
Akcan, Recep ve Hakan Albayrak, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2016.
Akduman, Ebru, “Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yönlerine Dair Lahey Sözleşmesi
Uyarınca Koruma ve Ziyaret Hakkı”, Public and Private International Law Bulletin,
40/2, 2020, ss. 1373-1402.
Akıntürk, Turgut ve Derya Ateş, Türk Medeni Hukuku C. 2 Aile Hukuku, Beta Yayınları,
İstanbul 2021.
Akkaya Kia, Rukiye, “Hukukun Kadına Bakışı: Ergen ve Eşit Olamama Hali”, Erzincan Binali
Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 13/1-2, 2009, ss. 87-102.
Akkaya, Tolga, Medeni Usul Hukuku Bakımından Boşanma Davası, Yetkin Yayınları, Ankara
2017.
Akkaya, Tolga, “Medeni Usûl Hukukunda Hükmün (Nihai Kararların) Tamamlanması”,
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 25/1, 2021, ss. 19-60.
Aksoy Dursun, Sanem, “Çocuk İle Kişisel İlişki Kurma Hakkı ve Uygulamadaki Sorunlar”,
Türk Medeni Kanunu Hükümlerinin Çocuk Hakları ile Uyumlaştırılması, Seçkin
Yayıncılık, 2021, ss. 183-198.
Akyılmaz, Bahtiyar, vd., Türk İdare Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2012.
Akyüz, Emine, Medeni Kanun’a Göre Müşterek Hayatın Tatili, Ayrılık ve Boşanmada
Çocuğun Korunması, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1983.
Akyüz, Emine, “Medeni Kanuna Göre Ana Babanın Çocuğu Yetiştirme Görevi”, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 16/1, 1983, ss. 511-529.
Akyüz, Emine, “Çocuğun Güvenliği İlkesi Işığında Korunmaya Muhtaç Çocuklar”, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 24/2, Ankara 1991, ss. 709-734.
Akyüz, Emine “Velayetin Kaldırılması”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Dergisi, 25/1, 1992, ss. 11-26.
Akyüz, Emine, Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin
Korunması, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.
Akyüz, Emine, “Çocuk Hakları Sözleşmesinin Temel İlkeleri Işığında Çocuğun Eğitim
Hakkı”, Milli Eğitim Dergisi, 151, 2001, ss. 3-24.
Akyüz, Emine, Çocuk Hukuku, Pegem Akademi Yayıncılık, Ankara 2020.
Albayrak, Hakan, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2021.
Algan, Müberra, Anayasa Hukukunda Çocuk Hakları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2020.
160
Alkan, Fatih, Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı Bağlamında Devletin Pozitif Yükümlülükleri,
Legal Yayıncılık, Ankara 2019.
Alkan, Fatih, “Boşanma Sonrası Ortaya Çıkan Önemli Bir Sorun: Çocukla Kişisel İlişki
Kurma (Kurabilme) Hakkı ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri”, Türkiye İnsan Hakları
ve Eşitlik Kurumu Uluslararası Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı Sempozyumu, 29-
30 Nisan 2019, ss. 1-28. https://www.tihek.gov.tr/upload/file_editor/2019/07/
1563525442.pdf, (07.09.2022).
Alpar, Erol, Yönetimin Hareket Serbestisi Alanının Yargısal Denetimi ve Sınırları, Danıştay
Yayınları, Ankara 1990.
Altınöz, Ünal, İcra-İflas Hukukunda Disiplin ve Tazyik Hapsi, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019.
Aras, Bahattin, Boşanma Davalarında Yargılama Usulü ve Aile Mahkemeleri, Adalet
Yayınları, Ankara 2011.
Arslan, Pınar, İlkokul Öğrencilerine Yönelik Öğrenci Hizmetleri Düzenleme ve
Uygulamalarının Çocuğun Yüksek Yararı Bakımından Değerlendirilmesi, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2018.
Arslandoğan Kurşuncu, Birce, Boşanma Davalarında Yargılama Usûlü, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007.
Aslan, Ramazan vd., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2022.
Aslan, Ramazan vd., İcra İflas Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2020.
Aşık, İbrahim, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5358 Sayılı Kanun Işığında İcra ve İflas
Kanunu’nda Yer Alan Cezai Hükümler”, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, 2, 2010, ss.
2513-2551.
Atalı, vd., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2022.
Atalı, Murat ve İbrahim Ermenek, Medeni Usul Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2021.
Atalı, Murat vd., Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2018.
Atıcı, Cansu, Medeni Usûl Hukukunda Dava Ehliyeti, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2020, s.32.
Ayan, Mehmet ve Nurşen Ayan, Kişiler Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2016.
Bagaç İçen, Seher, Yargıtay Kararları Işığında Türk Hukukunda Çocuğun Evlat
Edinilmesinde Üstün Yarar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2020.
Bakır, Aytül Rabia, Para Alacağı Dışındaki İlâmların İcrası, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2010.
Baktır Çetiner, Selma, Velâyet Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2009.
Balta, Tahsin Bekir, İdare Hukukuna Giriş, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Yayınları,
Ankara 1970.
Balo, Yusuf Solmaz, Çocuk Koruma Kanunu ve Uygulaması, Seçkin Yayınları, Ankara 2005.
Balo, Yusuf Solmaz, Çocuk Koruma Hukuku, Seçkin Yayıncıncılık, Ankara 2013.
Baş, Seda ve Sezgin Baş, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulması Konularında
7343 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler ve Çocuk Hakları Perspektifinden Bir
Değerlendirme”, Çukurova Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 1/1, 2023, ss. 1-
32.
161
Baştemür, Adem, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununda Düzenlenen İcra Suçları, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya
2019.
Batıgün, Elif Selen, Milletlerarası Aile Hukukunda Velâyet ve Çocuğun Korunması, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2021.
Baygın, Cem, Soybağı Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2010.
Bayramoğlu, Necati Şükrü, “Mirasçıların Bilgilendirme Yükümlülükleri”, Erciyes
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16/2, 2021, ss. 191-216.
Baysal, Başak, “Çocuğun Üstün Yararı İlkesi ve Koruyucu Aile Kurumu”, Bahçeşehir
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8/95-96, ss. 7-26.
Belgin, Derya, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların İcrası,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2011.
Belgin Güneş, Derya, “Mağdur Hakları Kanunu Taslağı’nın Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Hukuk
Fakültesi Dergisi, 29/2, 2021, ss. 913-931.
Belgin Güneş, Derya, “Medenî Usûl Hukukunda Hükmün Tamamlanması (HMK m. 305/A)”
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12/1, 2021, ss. 313-328.
Belgin Güneş, Derya, “7343 Sayılı Kanun’da Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına Dair İlâmların ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine İlişkin Geçiş
Hükümleri”, Lexpera Blog, https://blog.lexpera.com.tr/7343-sayili-kanunda-cocukteslimi-
ve-cocukla-kisisel-iliski-kurulmasina-dair-ilamlarin-ve-tedbir-kararlarininyerine-
getirilmesine-iliskin-gecis-hukumleri/, (25.01.2022).
Belgin Güneş, Derya, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair İlamların ve
Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesi, Yetkin Yayınları, Ankara 2022.
Berki, Şakir, “Boşanma ve Ayrılık”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 32/1, 1975,
ss. 135-154.
Bilgin, Ahmet Burak, “AİHS ve Diğer Uluslararası Anlaşmaların İç Hukuktaki Yeri
Bağlamında 2004 Değişikliğinin Beraberinde Getirdiği Sorunlar ve Bazı Çözüm
Önerileri”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22/1,
2016, ss. 131-155.
Bilgin, Ahmet Burak, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İç Hukuktaki Yeri”, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22/1, 2016, ss. 81-129.
Bilir, Faruk, “Anayasanın 90. Maddesinde Yapılan Değişklik Çerçevesinde Milletlerarası
Andlaşmaların İç Hukuktaki Yeri”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 13/1,
2005, ss. 77-107.
Birinci Uzun, Tuba, “Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun
Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte
Velâyet Modeli” Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 6/1, 2016, ss. 135-166.
Bor, Yusuf, Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma, Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum
2022.
Boran Güneysu, Nilüfer, Medeni Usul Hukukunda Karar, Adalet Yayınevi, Ankara 2014.
Bozkurt, İkbal, Velinin Velayetten Doğan Hak Görev Ve Yetkileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010.
162
Boztosun, Esma Hande, İcra Hukukunda Süresiz Şikayet Sebepleri, İstanbul Medipol
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2020.
Bölükbaşı, Özge, “Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Kararların Tenfizi: Çocuklarla
Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”, Erzincan Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 15/3-4, 2011, ss. 267-287.
Bölükbaşı, Özge, Birlikte Velayet ve Birlikte Velayet Kararlarının Tenfizi, Yetkin Yayıncılık,
Ankara 2021.
Börü, Levent ve Şafak Parlak Börü, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı
Kanun’un Getirdiği Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler”, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 71/3, 2022, ss. 1227-1277.
Budak, Ali Cem ve Varol Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, Filiz Kitabevi, Ankara 2021.
Buğday, Gülümser ve Adnan Küçükoğlu, “4. Sınıf İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi
Ders Kitabının Çocuk Katılım Hakkı İlkelerine Göre İncelenmesi”, Türkiye Eğitim
Dergisi, 2/2, 2017, ss. 61-81.
Bumin, Kürşat, Batı’da Devlet ve Çocuk, Yol Yayınları, İstanbul 1998.
Can, Hacı, vd., Çocuk Hukuku, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara 2019.
Can, Mehmet, “Çocuklarda Adalet Kavramının Şiddet ve Çocuk Hakları Üzerinden
Değerlendirilmesi”, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Akademik Dergisi, 1/1,
2018, ss. 163-179.
Canıtez Gözübüyük, Bilgenur, Kişilik Hakları Bağlamında Boşanma Davalarında İspat,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2023.
Çatalkaya, İbrahim, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2020.
Çetiner, Selma, “Velayet Müessesesinin Tarihi Gelişimi ve Hukuki Niteliği, Dokuz
Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref Ertaş’a Armağan, 19, 2017,
ss. 25-46.
Ceylan, Ebru, Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, Galatasaray
Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006.
Ceylan, Ebru, “Türk Medeni Kanunu’nda Çocuğun Korunmasıyla İlgili Güncel Yargıtay
Kararlarının Değerlendirilmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
Prof. Dr. Şeref Ertaş’a Armağan, 2017, ss. 349-375.
Coşkun Çuvaloğlu, Feyza, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Sisteminde Medeni Yargılamada
Çocuğun Katılım Hakkı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019.
Coşkun, Mahmut, İcra-İflas Suçları Disiplinsizlik Eylemleri ve Yargılama Usulü, Seçkin
Yayınları, Ankara 2020.
Coşkun, Nazlı Hilal, Velayete Hâkim Olan İlkelerin Ortak Velayete Uyarlanması, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
2022.
Çağlayan, Sezai ve Firdes Yüzbaşı, “Uluslararası Antlaşmaların Onaylanmasını Uygun Bulan
Kanunların İptali İstemleri Hakkında Türk Anayasa Mahkemesi’nin Tutumu”,
Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 5/10, 2017, ss. 189-217.
Çakar, Osman, “Hukuk Muhakemeleri Kanundaki Ceza Muhakemesi Hükümleri Özelinde
Disiplin Hapsi” Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 8/32, 2017, ss. 411-433.
163
Çakır, Nagehan, Boşanma Sonrası Ortak Velayet, Yetkin Yayınları, Ankara 2020.
Çelik, Cemil, “Çocuk Kavramı ve Medeni Hukuk Açısından Çocuk Haklarının Tarihi
Gelişimi”, E- Akademi Hukuk Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi, 36,
2005. http://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=%C7OCUK%20KAVRAMI%20
VE%20MEDEN%DD%20HUKUK%20A%C7ISINDAN%20%C7OCUK%20HAKL
ARININ%20TAR%DDH%DD%20GEL%DD%DE%DDM%DD&kimlik=-18544855
12& url=makaleler/ccelik-1.htm, (10.01.2023).
Çelikel, Aysel ve Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, Beta Basım Yayın, İstanbul
2017.
Çelikoğlu, Cengiz Topel, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin
Mahkeme Kararlarının İcrasına Dair Mevzuat Değişikliği Hazırlık Çalışmalarının
Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Selçuk Öztek'e Armağan, Filiz Kitabevi, İstanbul 2022,
ss. 843-965.
Çiftçi, Pınar, İcra Hukukunda Menfaat Dengesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2010.
Çiftçi, Pınar, “Boşanma Sisteminin Yargılamada Doğurduğu Temel Hak İhlâlleri ve İspat
Sorunları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Hakan
Pekcanıtez’e Armağan, 16/Özel Sayı, 2014, ss. 1741-1821.
Çolak, Haluk ve Uğurtan Altun, “Ceza Muhakemesi’nde Haksızlık Oluşturan Fiil Karşılığına
Uygulanan Özel Bir Yaptırım Türü Olarak Disiplin ve Tazyik Hapsinin Hüküm ve
Sonuçları”, Adalet Dergisi, 27, 2007, ss. 8-39.
Deliduman, Seyithan, Tebligat Hukuku Bilgisi, Yetkin Yayınları, Ankara 2012.
Demirbaş, Feride, “Anlaşmalı Boşanma Protokolünün Taşınmazlar Üzerindeki Aynî Haklara
İlişkin Hükümleri İle İlgili Bazı Hukuki Sorunlar”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, 2,
2020, ss. 559-598.
Domaniç, Hayri, Hukukta Kaziyyei Muhkeme ve Nisbi Kuvveti, İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yayınları, İstanbul 1964.
Duran, Osman, Medenî Usûl Hukukunda Taleple Bağlılık İlkesi, Seçkin Yayınları, Ankara
2020.
Dural, Mustafa, vd., Türk Özel Hukuku C. III Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2018.
Dural, Mustafa ve Tufan Öğüz, Türk Özel Hukuku Kişiler Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul
2021.
Duyan, Veli, Sosyal Hizmet ve Çocuk Hakları BM Sözleşmesi Profesyonel El Kitabı, Sosyal
Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi, Ankara 2004.
Ekiz, Serkan, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi Kapsamında Çocuğun Katılım
Hakkı”, İzmir Barosu Dergisi, 86/2, 2021, ss. 193-232.
Elçin Grassinger, Gülçin, Türk Medeni Kanunda Yer Alan Velayet Hükümleri Kapsamında
Küçüğün Kişi Varlığının Korunması İçin Alınacak Tedbirler, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul 2009.
Elçin Grassinger, Gülçin “Çocuğun Menfaati Gereği Çocukla İlgili Uyuşmazlıklarda
Görüşünün Alınması Gereken Durumlar”, Prof. Dr. Rona Serozan’a Armağan, İstanbul
2010, s. 823-846.
Erbay, Ercüment, “Çocukların Katılım Hakkı Üzerine Bir Türkiye Değerlendirmesi”, İnsan ve
Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2/1, 2013, ss. 38-54.
Erbay, Ercüment, Çocuk Hakları, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul 2019.
Ercan, İbrahim, “Boşanma Davalarında Geçerli Olan Yargılama İlkeleri”, Süleyman Demirel
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 4/2, 2016, ss. 249-269.
164
Ercoşkun Şenol, H. Kübra, “Türk Hukukunda Boşanma Halinde Ortak Velâyete Hükmedilip
Hükmedilemeyeceği Sorunu”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12/2, 2021,
ss. 754-765.
Erdem, B. Bahadır, "International Child Abduction In Turkish Law And Its Practice",
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 35/2, 2015, ss. 147-171.
Erdem, Mehmet, Aile Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2018.
Erdoğan, Erkut, “Duygusal İstismar - Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu: Velayet
Suistimalleri”, İslam Medeniyet Dergisi, 6/46, 2020, ss. 69-80.
Erdoğan, Erkut ve Tugay Kırşehirli, “Pandemi Sürecinde ve Öncesinde İnsan Hakları
Açısından Velayet Suistimali, Çocuk İcrası ve Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu”,
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Akademik Dergisi , 4/7, 2021, ss. 257-271.
Erdoğan, Ersin, Türk Hukukunda Çocuk, Yetkin Yayınları, Ankara 2022.
Erdoğan, İhsan ve A. Dilşad Keskin, Türk Medeni Hukuku (Başlangıç Hükümleri - Kişiler
Hukuku), Gazi Kitabevi, Ankara 2019.
Erişir, Evrim, Geçiçi Hukuki Korumanın Temellerive İhtiyati Tedbir Türleri, On İki Levha
Yayıncılık, İstanbul 2013.
Er Kıdak, Tansu, Türk Medeni Kanununa Göre Velayetin Belirlenmesi, Anadolu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2021.
Erkut, Celal, Hukuka Uygunluk Bloku İdare Hukukunda Hukukun Genel Prensipleri Teorisi,
Kavram Yayınları, İstanbul 1996.
Erlüle, Fulya, “Çocuk İle Kişesel İlişki Kurulması”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Hukuk Araştırmaları Dergisi, 16/3-4, 2010, ss. 181-200.
Erlüle, Fulya, “Yargıtay Kararları Çerçevesinde Velayetin Kullanılması Kendisine
Bırakılmayan Tarafın Çocuğu Ziyaret Hakkı”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 9/2, Aralık 2018, s. 259-284.
Ermenek, İbrahim, “İcra ve İflas Kanunu'nda Öngörülen Cezai Hükümler Bakımından Ne Bis
İn İdem İlkesinin Uygulama Alanı”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 5/19, 2014,
ss.279-320.
Fendoğlu, Hasan Tahsin, Çocuk Hakları Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2014.
Feyzi N. Feyzioğlu, vd., Medeni Hukuk Dersleri, İstanbul 1973.
Feyzi N. Feyzioğlu, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1986.
Gayretli Aydın, Seda, “7343 Sayılı Kanun’un Çocuk Teslimi, Çocukla Kişisel İlişki
Kurulmasına ve Velayetin Değiştirilmesine İlişkin Getirdiği Yenilikler”, Terazi Hukuk
Dergisi, 187/3, 2022, ss. 15-34.
Gemalmaz, Mehmet Semih, Ulusüstü İnsan Hakları Hukuku Belgeleri, C.I, Legal Kitabevi,
İstanbul 2011.
Gençcan, Ömer Uğur, Boşanma Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2021.
Gençcan, Ömer Uğur, “Boşanma ve Velayet Hukukuna İlişkin Sorunlar”, Fasikül Hukuk
Dergisi, 3/20, 2011, ss. 6-15.
Gençcan, Ömer Uğur, Aile Hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları, Ankara 2011.
Gençcan, Ömer Uğur, “HMK Sonrasında Velayetin Değiştirilmesi Davalarında Yargıtay
Uygulaması”, İzmir Barosu Dergisi, 80/1, 2015, ss. 143-180.
Gençcan, Ömer Uğur, Milletlerarası Aile ve Usul Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2020.
Gençcan, Ömer Uğur, Velayet Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2020.
165
Gençcan, Ömer Uğur, Türk Medeni Kanunu Yorumu, Yetkin Yayınları, Ankara 2021.
Geniş, Mert vd., “Boşanmanın Çocuklara Etkisi, Çocuğa Söylenmesi ve Ebeveyn
Yabancılaşması: Derleme Çalışması”, Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Dergisi, 3/3, 2019, ss. 190-199.
Gerçek, Adnan, Türk Vergi Hukukunda İdarenin Takdir Yetkisi, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara
2006.
Giray, Faruk Kerem, Milletlerarası Özel Hukukta Kaçırılan veya Alıkonan Çocukların İadesi,
Beta Yayınevi, İstanbul 2010.
Giray, Faruk Kerem, “Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulması Hakkında Avrupa Konseyi
Sözleşmesine İlişkin Değerlendirme”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, Prof. Dr. Köksal Bayraktar’a Armağan, 2010, ss. 749-772.
Gören, Zafer, “Temel Hakların Sınırlanması - Sınırlamanın Sınırları”, İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6/12, 2007, ss. 39-59.
Gören, Zafer, “Çocukların Temel Haklarının Anayasal Garantisi”, İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11/22, 2012, ss. 45-105.
Gözler, Kemal, İdare Hukuku, C.I, Ekin Yayınları, Bursa 2019.
Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, Bursa 2011.
Gözler, Kemal, “Milletlerarası Andlaşmalara Kanun Üstü Bir Değer Tanınabilir mi? (Anayasa
Değişikliği Teklifi Hakkında Bir Eleştiri)”, www.anayasa.gen.tr/madde90.htm.
(13.11.2022).
Gözübüyük, Şeref ve Turgut Tan, İdari Yargılama Hukuku, Turhan Kitapevi, Ankara 2013.
Güçlü, Sevinç, “Çocukluk ve Çocukluğun Sosyolojisi Bağlamında Çocuk Hakları”, Sosyoloji
Dergisi, Armağan Sayısı 1/1, 2016, ss. 2-22.
Günay, Mehmet, İcra Suçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014.
Günday, Metin, İdare Hukuku, İmaj Yayınevi, Ankara 2011.
Güven, Aydın, Çocıkla Kişesel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası, Adalet Yayınevi,
Ankara 2016.
Güven, Kudret, “Türk Hukukunda Evliliğin Sona Ermesi Halinde ve Evlilik Dışı İlişkide
Velayet Hakkının Geldiği Son Nokta: Ortak Velayet”, Başkent Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 4/1, 2018, ss.11-64.
Hakeri, Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, Ankara 2022.
Halman Çetin, Emine, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, Adalet Yayınevi, Ankara 2012.
Hammarberg, Thomas, “The Principle Of The Best Interests Of The Child – What It Means
And WhatIt Demands From Adults”, CommDH/Speech(2008)10, 2008,
https://rm.coe.int/16806da95d (13.12.2021).
Harris, David, vd., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Şen Matba, Ankara 2013.
Hatemi, Hüseyin ve Rona Serozan, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1993.
Hatemi, Hüseyin ve Burcu Kalkan Oğuztürk, Kişiler Hukuku (Gerçek Kişiler-Tüzel Kişiler),
Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013.
Hazar, Zeynep, “İnsan Hakları Çatışmalarının Çözümlenmesinde Çocuğun Üstün Yararı
İlkesinin İşlevi: Türk Anayasa Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Bir Değerlendirme”,
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 26/2, 2022, ss. 647-
684.
Helvacı, Serap ve Fulya Erlüle, Medeni Hukuk, Legal Yayıncılık, İstanbul 2014.
166
Helvacı, Serap, Gerçek Kişiler Hukuku, Legal Kitabevi, İstanbul 2021.
Hökelekli, Hayati, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, İstanbul 1993.
İmamoğlu, Hülya, “Çocuğun Kişiliğinin Ana Babaya Karşı Korunması”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 54/2, 2005, ss. 183-218.
İnan, Ali Naim, Çocuk Hukuku, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, İstanbul
1968.
İnan, Ali Naim, “Çocuk Hakları Beyannamesi İlkelerinin Türk Hukuk Sistemine Etkisi”,
Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1/4, 1968, ss. 201-219.
İnal, Kemal, Modernizm ve Çocuk - Geleneksel, Modern ve Postmodern Çocukluk İmgeleri,
Sobil Yayıncılık, Ankara 2007.
İpek, Aydın, “Çocuk Haklarının Gelişimi ve Karşılaştırmalı Olarak Anayasal Açıdan
Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 20/1, 2012, ss. 151-
173.
İyilikli, Ahmet Cahit ve Oğuz Ersöz, “Ergin Kısıtlıya Ana Veya Babanın Veli Atanmasının
Hukuki Sonuçları”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 6/11, 2018, ss. 169-215.
Kaboğlu, İbrahim Özden, Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayınvılık, İstanbul 2020.
Kaçak, Nazif, İcra ve İflas Suçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2006.
Kale Özçelik, Fatmagül, “Kadınlara Karşı Her Biçimiyle Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması
Sözleşmesi’nin Usule ve Esasa İlişkin Düzenlemeleri ve Türk Anayasa Hukuku’na
Yansımaları”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 0/8, 2017, ss. 317-340.
Kale Özçelik, Fatmagül, “Hakların Çatışması ve Dengelenmesi Bağlamında Çocuklara
Yönelik Zorunlu Aşı Uygulaması (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ekseninde Bir
İnceleme)”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 10/2, 2020, ss.
47-77.
Karaaslan, Erol, “Çocuk İçin Bir Bakış: Çocuğun Üstün Yararı ile Dinlenilme Hakkı
Kavramlarının AİHM ve İç Hukukumuzda Görünümü”, İstanbul Barosu Dergisi, 94/4,
2020, ss. 79-112.
Karakaş, Banu, “Çocuk Refahı: Çocuk Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Gazi
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 18/3, 2016, ss. 887-906.
Karakuş Işık, “Yürütmenin Durdurulması Kararlarında Gerekçe Sorunu”, Ankara Hacı
Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 26/1, 2022, ss. 537-567.
Karatepe, Şükrü, “İdarenin Takdir Yetkisi”, Türk İdare Dergisi, 63/392, 1991, ss. 63-119.
Karslı, Abdurrahim, Medeni Muhakeme Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2014.
Kaya, Cemil, İdarenin Takdir Yetkisi ve Yargısal Denetimi, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul
2011.
Kılıçparlar, Zeliha, Zorlama (Tazyik) Hapsi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2016.
Kılıçoğlu, Ahmet, Aile Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2020.
Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara 2021.
Krappmann, Lothar, “The Weight of the Child’s View”, International Journal of Children’s
Rights, Number 18, 2010, ss. 501-513.
Koç, Nevzat, “Türk Medenî Kanunundaki Düzenlemeler Işığında Vesayet Hukukuna Genel
Bir Bakış”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7/0, 2005, ss. 99-120.
167
Koçhisarlıoğlu, Cengiz, Boşanmada Birlikte Velayet ve Yasanın Aşılması, Turhan Kitabevi
Yayınları, Ankara 2004.
Köprülü, Bülent ve Selim Kaneti, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1989.
Köse, Eylül Can, “TMK’nın 197. Maddesi Kapsamında Eşlerin Ayrı Yaşama Hakkı ve
Hâkimin Alacağı Önlemler”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 133, 2017, ss. 349-368.
Köse, Yasin, “Medenî Usûl Hukukunda Yetkisizlik Halinde Verilmesi Gereken Karar”,
Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 9/18, 2021, ss. 191-212.
Köseoğlu, Bilal ve Köksal Kocaağa, Aile Hukuku ve Uygulaması, Ekin Yayınevi, Bursa 2011.
Kuru, Baki, vd., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2005.
Kuru, Baki, İcra İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013.
Kuru, Baki, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2017.
Kurt, Sevil Lale, “Çocuk Haklarına İlişkin Temel Uluslararası Belgeler ve Türkiye
Uygulaması”, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 16/36, 2016, ss. 99-127.
Kutbay, Nurgül, “Kişilik Hakları, Çocuk Hakları ve Aile Kurumu Kapsamında Türk
Hukukunda Küçüğün Rahim Tahliyesi”, II. Uluslarası İnsan Hakları Sempozyumu
Ailenin Korunması Hakkı Bildiriler Kitabı, 2019, ss. 756-796.
Mardin, Çağrı, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası,
Yetkin Yayınevi, Ankara 2019.
Mardin, Çağrı, “Çocuk Teslimi ve Kişisel İlişki: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri
Hakkında İlk Tespitler”, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Bülteni, 2021,
https://law.khas.edu.tr/tr/cocuk-teslimi-ve-kisisel-iliski-cocuk-koruma-kanunununyeni-
hukumleri-hakkinda-ilk-tespitler (24.12.2021).
Mardin, Çağrı, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Kararların
Yerine Getirilmesi: Çocuk Koruma Kanunu’nun Yeni Hükümleri Hakkında
Düşünceler”, Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi, 18/51, 2022, ss. 189-218.
Mavi, Ömer, “İcra Takibiyle Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasının Sebepleri, İcrada Uzmanın
Rolü ve Çocuğun Durumu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 20/74, 2017, ss. 269-281.
Memiş, Emin, Türkiye’de Anayasa Gelişmeleri Eğrisi (1808-2011) Anayasa Hukuku Notları,
Filiz Kitabevi, İstanbul 2011.
Meriç, Nedim, Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf İlkesi (Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Hükümleri Çerçevesinde), Yetkin Yayınları, Ankara 2011.
Meriç, Nedim, “Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin
Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 4/2, 2016, ss. 23-63.
Meriç, Nedim vd., Olaylarla Tebligat Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2020.
Metin, Yüksel, Ölçülülük İlkesi - Karşılaştırmalı Bir Anayasa Hukuku İncelemesi, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2002.
Muratoğlu, Tahir, “Yargısal Faaliyetler Bağlamında Tesis Edilen Disiplin Yaptırımları ve Bu
Yaptırımların Hukuka Uygunluğu”, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 19/30-
31, 2014, ss. 77-147.
Mustafayev, Avaz, Gerçek Kişilerin Fiil Ehliyeti (Türkiye ve Azerbaycan Hukukuyla
Karşılaştırmalı Olarak), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Konya 2013.
Muşul, Timuçin, “Medeni Usul Hukukunda Ara Kararları”, Dicle Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 4/4, 1988, ss. 217-262.
168
Nomer, Ergin, Devletler Hususi Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2017.
Oğurlu, Yücel, “Aihm Kararları ve Türk İdare Hukukunda Temel Hak Ve Özgürlüklerin
Sınırlandırılmasında Bir Yargısal Denetim Ölçütü Olarak Ölçülülük İlkesi”, Dr. Turhan
Tufan Yüce’ye Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 2001, ss. 485-521.
Oğuzman ve Mustafa Dural, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2001.
Oğuzman, Kemal vd., Kişiler Hukuku Gerçek ve Tüzel Kişiler, Filiz Kitabevi, İstanbul 2020.
Oktay Özdemir, Saibe, “Aile Hukukunda Eşitliğe Aykırı Hükümler”, Zahit İmre’ye Armağan,
İstanbul 2009, ss. 289-305.
Orhan, Şafak, Boşanma Davasında Geçici Hukukî Koruma Tedbirleri, Ankara Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2016.
Öktem, Duygu, “Türkiye’deki Çocuk Adalet Sisteminin Yönetimi ve Yaş Ayrımcılığına
İlişkin Paradigmanın İncelenmesi”, Türkiye’de Çocuk Adalet Sisteminin Yönetimi, İnsan
Hakları Ortak Platformu, Uluslararası Çocuk Merkezi Yayınları, 2012, ss. 5-20.
Öncü, Gülay, Özel Yaşama ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel
Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi, Ankara 2019.
Önen, Ergun, İnşaî Dava, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Yüksek Okulu
Yayınları, Ankara 1981
Örücü, Esin, “1961 Anayasası ve Anayasa Mahkemesine Göre Hakkın Özü Kavramı ve
Mülkiyet Hakkının Özü”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 41/3-4,
2011, ss. 145-161.
Özbay, İbrahim, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların İcrası (İİK m. 25/a ve
İİK m. 25/b)”, e-Akademi Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi,
84, 2009, http://www.e-akademi.org/makaleler/iozbay-2.htm#_ftn3, (30.12.2023).
Özbay, İbrahim, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına Muhalefet Edenlerin Cezalandırılması”,
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Haluk Konuralp Anısına Armağan, C.II,
Ankara 2009, ss. 319-331.
Özbay, İbrahim, “Çocukla Kişisel İlişki Kurulması ve Çocuk Teslimi”, Türk Medeni Usul ve
İcra İflas Hukukçuları Birliği 14. Abant Toplantısı, 2016, ss. 81-93.
Özbay, İbrahim, “Türk Hukukunda Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına
İlişkin İlamların İcrası Hakkındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Türkiye Noterler
Birliği Hukuk Dergisi, 4/2, 2017, ss. 31-110.
Özbay, İbrahim ve Fatih Aydemir, “Güncel Kazai İçtihatlar Çerçevesinde Aile
Mahkemelerinde Görev Yapan Uzmanların Hukuki Statüsü ve Reddi”, Medenî Usûl ve
İcra - İflâs Hukuku Dergisi, 16/46, 2020, ss. 463-514.
Özbay, İbrahim ve Emre Yardımcı, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2021.
Özbek, Mustafa Serdar, “Kesinleşmeden İcra Edilemeyecek İlâmların Kesinleşmeden Önce
İcraya Konulması”, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2/1, 2016, ss. 37-78
Özbek, Mustafa Serdar, Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda İlâmlı İcranın Etkinliği, Yekin
Yayınları, Ankara 2022.
Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2013.
Özçelik, Volkan, İcra Müdürünün Takdir Yetkisi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014.
Özçelik, Volkan, “Genel Haciz Yoluyla Takipte İcra Müdürünün Zor Kullanma Yetkisi (İİK
m. 80/4)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16/0, 2014, ss. 2909-
2952.
169
Özçelik, Volkan, Türk Medeni Usul Hukukunda Taraflarca Getirilme İlkesi, Adalet Yayınevi,
Ankara 2020.
Özdemir, Hayrunnisa ve Ahmet Cemal Ruhi, Çocuk Hukuku, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul 2019.
Özer Taşkın, Özden, “Velayet Hakkının Kullanılması, Velayetin Değiştirilmesi”, Anadolu
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 6/1, 2020, ss. 239-262.
Özekes, Muhammet, Hukuki Dinlenilme Hakkı, Yetkin Yayınları, Ankara 2003.
Özekes, Muhammet, İcra Hukukunda Temel Haklar ve İlkeler, Adalet Yayınevi, Ankara 2009.
Özekes, “İcra ve İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi Üzerine Kısa Açıklama ve Bazı Uyarılar”,
https://www.cocukkorumaturkiye.com/icra-ve-iflas-kanununda-yine-degisiklikyapiliyor-
prof-dr-muhammet-ozekes/, (25.01.2022).
Özgenç, İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), Seçkin Yayınları, Ankara
2005.
Özkan, Hasan, İcra ve İflas Davaları ve Tatbikatı İlamların İcrası, Legal Yayıncılık, İstanbul
2013.
Özlü, Hakkı, Velayetin Kaldırılması, Adil Yayınevi, Ankara 2002.
Özmen, İsmail, Açıklamalı-İçtihatlı Velayet Hukuku Davaları ve Çocuk Mahkemeleri, Kartal
Yayınevi, Ankara 2015.
Özmumcu, Seda, “Türk Hukukunda Yargıtay Kararları Işığında Re’sen Araştırma İlkesi”,
Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 4/2, 2016, ss. 145-171.
Özsunay, Ergun, Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul Üniversitesi Yayınevi, İstanbul
1979.
Öztan, Bilge, Aile Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2015.
Öztan, Bilge, Medenî Hukuk’un Temel Kavramları, Yetkin Yayınları, Ankara 2020.
Öztan, Bilge ve Fırat Öztan, “Boşanmada Velayetin Tevdii”, Çankaya Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 2/2, 2016, ss. 473-495.
Pekcanıtez, Hakan, “Hukuki Dinlenilme Hakkı”, Seyfullah Edis’e Armağan, Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 2000, ss. 753-792.
Pekcanıtez, Hakan ve Cemil Simil, İcra ve İflas Hukukunda Şikayet, Vedat Kitapçılık, İstanbul
2017.
Pekcanıtez, Hakan, vd., Medeni Usul Hukuku, C.II, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2017.
Pekcanıtez, Hakan, vd., Medeni Usul Hukuku, C.III, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2017.
Pekcanıtez, Hakan ve Mine Akkan, “7343 Sayılı Kanunla İcra ve İflâs Kanunu’nda Yapılan
Değişikliklerin Zaman Bakımından Uygulanması”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi,
35/160, 2022, ss. 259-298.
Petek, Hasan, “Medenî Usûl Hukukuna Hâkim Olan İlkeler Işığında Boşanma Davaları”, İzmir
Barosu Dergisi, 3, 2000, ss. 11-54.
Polat, Oğuz ve Evin Güldoğan, “Uzman Görüşünün Boşanma Davalarında Velayetin
Saptanmasındaki Önemi”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 28/118, 2015, ss. 243-254.
Postacıoğlu, İlhan E. ve Sümer Altay, İcra Hukuku Esasları, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010.
Ruhi, Ahmet Cemal, “Yabancı Ülke Mahkemelerinden Alınan Velayet Konusundaki İlamların
Türkiye’de Tenfizi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7/3-4, 2003, ss. 721-
756.
170
Ruhi, Canan ve Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2021.
Sağlam, Fazıl, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları, Ankara 1982.
Sağlam, Mehmet ve Neriman Aral, “Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk ve Çocukluk
Kavramları”, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, 1/2, 2016, ss. 43-58.
Sarısözen, M. Serhat, “İcra ve İflas Hukukunda Canlı Haczi”, Erciyes Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 10/2, 2015, ss. 53-97.
Saygın, Engin, “Ölçülülük İlkesine Yönelik Türk ve İngiliz İdare Hukuku Yaklaşımı Üzerine
Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Ankara Barosu Dergisi, 75/2, 2017, ss. 59-88.
Seçkin, Sinan ve Gül Üstün, “İdari İşlemlerde Takdir Yetkisi ve Gerekçe İlkesi”, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, MehmetAkif Aydın’a
Armağan, 21/2, 2015, ss. 509-534.
Serçemeli, Ceyhun, “Ebeveynlerin Sosyal Medyadaki “OverSharenting” Davranışlarının
Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi”, TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli
Dergisi, 12/48, 2020, ss. 229-237.
Serdar, İlknur, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 9/Özel Sayı, 2007, ss. 739-781.
Serdar, İlknur, “Birlikte Velayet”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 10/1,
2008, ss. 155-197.
Serozan, Rona, Çocuk Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007.
Seyhan, N. Aybike, “Ana Hatlarıyla Paradan Başka Borçları Havî İlâmların İcrası”,
International Journal of Social Inquiry, 11/2, 2018, ss. 311-348.
Şahin, Gamze Nur, İslam-Osmanlı Hukukunda Çocuğun Hukuki Durumu, Trabzon
Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Trabzon 2021.
Şahin, Sultan ve Oğuz Polat, “Türkiye’de ve Dünyadaki Gelişmiş Ülkelerde Çocuk Katılım
Hakkı Algısının ve Uygulamalarının Karşılaştırılması”, Hukuk ve İktisat Araştırmaları
Dergisi, 4/1, 2012, ss. 275-282.
Şahin, Şeyma, BM Pekin Kuralları Ekseninde Çocuk Yargılaması ve Çocuğun Üstün Yararı
İlkesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İzmir 2019.
Şahinci Duran, Ayşen, Medeni Hukuk Kapsamında Boşanma Davasında Alınabilecek Geçici
Tedbirler, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2022.
Şirin, Memduh Cemil, “Çocuk Hukuku Ne Değildir?”, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, 1/1, 2016,
ss. 49-59.
Şirin, Memduh Cemil, “Çocuğun Yararı Gözüyle Çocuğun Yüksek Yararı İlkesine Bakış”,
Çocuk ve Medeniyet Dergisi, 4/8, 2019, ss. 219-240.
T.C. Adalet Bakanlığı Mağdur Hakları Daire Başkanlığı, Çocuk Teslimi Sürecine Mağduriyet
Odaklı Yaklaşım, 2017, https://magdur.adalet.gov.tr/, (25.01.2022).
T.C. Kamu Denetçiliği Kurumu, Çocuk Tesliminde Hak İhlallerine ve Yoksulluk Nafaksına
İlişkin Özel Rapor, 2019, https://www.ombudsman.gov.tr/kdk-pdf/icra-teslimraporu/
icra-iflas.pdf (02.01.2022).
Tahiroğlu, Fatih, Medeni Usul Hukukunda Re'sen Araştırma İlkesi, Oniki Levha Yayınları,
İstanbul 2021.
Tanrıver, Süha, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2021.
171
Tanrıver, Süha, Türk Aile Mahkemeleri, Yetkin Yayınları, Ankara 2014.
Tanrıver, Süha, İlâmlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Yetkin Yayınları, Ankara
1996.
Taşatan, Caner, “Velayetin Değiştirilmesi”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk
Araştırmaları Dergisi, 28/1, 2022, ss. 387-406.
Taşkın, Mustafa, “Adli Tatilin Yargısal Verimliliğe Etkisi”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi,
0/5, 2015, ss. 727-760.
Tekdoğan Bahçıvancı, Işıl Selin, “Evlilik Dışı Birlikte Yaşam Modellerine Uygulanacak
Hukuk”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 9/33, 2018, ss. 623-684.
Tekinay, Selâhattin Sulhi, Türk Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 1990.
Tercan, Erdal, “Türk Aile Mahkemeleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 52/3,
2003, ss. 19-53.
Tok, Ozan, “İcra İşleminin Yapısı ve Hukuki Rejimi”, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 9/1, 2021, ss. 57-85.
Topak, Süleyman, Boşanma Davalarında Yargılama Usulü, Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2021.
Topal, Önder, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamların veya
Tedbir Kararlarının İcrasında Yeni Dönem”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 30/3, 2022, ss. 1331-1365.
Topaloğlu, Mahir, “Çocuk Koruma Kanununda Tedbirler Sorunu”, İstanbul Barosu Dergisi,
81/4, ss. 1650-1667.
Topuzoğlu, Aşkın Yaşar, “Çocuk Hakları”, Mağdur Çocukların Hukuksal Konumu, İstanbul
Barosu Yayın Kurulu, İstanbul 2014, ss. 16-27.
Toroslu, Nevzat ve Haluk Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2021.
Tuhan Boz, Reyhan, “Fail-Mağdur Uzlaştırmasında Ayırt Etme Gücüne Sahip Çocuğun
Katılım Hakkı ve Kanunî Temsili”, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 3/2, 2021, ss. 734-802.
Tuna, Oğuzhan, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun
Kapsamı ve Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2021
Türkmen, Ahmet, “Çocuğun Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 26/2, Aralık 2020, ss. 1126-1156.
Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2019.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/3911) ve Adalet Komisyonu Raporu, 2021,
https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss285.pdf, (25.01.2023),
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 399 Sıra Sayılı Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar
İle Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu, s. 22, https://www5.tbmm.gov.tr//sirasayi/
donem26/yil01/ss399.pdf (24.02.2023).
Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/550), 2003, https://www5.tbmm.gov.tr//
sirasayi/ donem22/yil01/ss225m.htm, (24.02.2023).
172
Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Tutanak Dergisi, 27. Dönem 5. Yasama Yılı
1. Toplantı, s. 8. https://www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.
goruntule?pTutanakId=2854, (21.12.2022).
Uğur, Hüsamettin, “Kadın ve Aile Bireylerine Yönelik Şiddete Karşı 6284 Sayılı Kanunun
Getirdikleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 101, 2012, ss. 333-366.
Usta, Sevgi Velayet Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2016.
Uyar, Talih, “Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamlı Takipler”,
www.e-uyar.com, (04.02.2022).
Uyar, Talih, “24/11/2021 Tarihli ve 7343 Sayılı İcra ve İflâs Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, İstanbul Barosu
Dergisi, 96/1, 2022, ss. 15-101.
Uymaz, Alper, “Türk Medeni Kanununa Göre Çocuğun İhmali ve Anne Babaya Karşı
Korunması, Legal Hukuk Dergisi, 14/160, 2016, ss. 1971-2005.
Üstün, Ümit Süleyman, Türk Vergi Hukukunda İdarenin Takdir Yetkisi, Turhan Kitabevi,
Ankara 2007.
Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, Filiz Kitabevi, İstanbul 2004.
Yardımcı, Taner Emre, “Ölçülülük İlkesi Bakımından Çocuk Teslimine ve Çocukla Kişisel
İlişki Kurulmasına Yönelik Cebri İcra Araçları”, Terazi Hukuk Dergisi, 15/167, 2020,
ss. 1485-1490.
Yavuzer, Haluk, Ana-Baba ve Çocuk Ailede Çocuk Eğitimi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1986.
Yayla, Yıldızhan, İdare Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2009.
Yıldırım, Mehmet Kamil, Medeni Usul Hukukunda Delillerin Değerlendirilmesi, Kazancı
Hukuk Yayınları, İstanbul 1990.
Yıldırım, Turan, vd., İdare Hukuku, On İki Levha, İstanbul 2013.
Yılmaz, Canan, “Yargıtay Kararları Işığında Çocukla Kişisel İlişki Kurulması”, Milletlerarası
Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 35/1, 2015, ss. 103-141.
Yılmaz, Canan, Türk ve İsviçre Medeni Kanunlarına Göre Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi,
Adalet Yayınevi, Ankara 2016.
Yılmaz, Ejder, Geçici Hukuki Himaye, C. I, Yetkin Yayınları, Ankara 2001.
Yılmaz, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, C. IV, Yetkin Yayınları, Ankara 2021.
Yılmaztekin, Hasan Kadir, “İcra ve İflas Suçlarında ve Bunlara İlişkin Yargılama
Hukukundaki Yeni Boyut Üzerine Gözlemler (I)”, Legal Hukuk Dergisi, 4/42, 2006, ss.
1669-1696.
Yönder, Gizem, “Vekil Vasıtasıyla Takip Edilen İşlerde Tebligat”, Nevşehir Barosu Dergisi,
1/1, 2014, ss. 95 – 131.
Yörükoğlu, Atalay, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, Özgür Yayınları, İstanbul 2007.
Yücel, Özge, “Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı Bağlamında Çocuğun İradesi” Ufuk
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1/2, 2013, ss. 117-137.
Yücel, Yeliz, Türk Medeni Hukukunda Boşanma Halinde Velayet, Çocukla Kişisel İlişki
Kurulması ve Çocuğun Soyadı, On İki Levha, İstanbul 2018.
Yüksel Metin, Ölçülülük İlkesi - Karşılaştırmalı Bir Anayasa Hukuku İncelemesi, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2002.
173
Yüksel, Metin, “Temel Hakların Sınırlandırılması ve Ölçülülük: Ölçülülük İlkesi Evrensel Bir
Anayasl İlke midir?”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7/1,
2017
Yüksel, Sera Reyhani, “Üçüncü Kişilerin Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasını İsteme Hakkı”,
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 25/2, 2019, ss.
1539-1556.
Zoğlar Durmaz, Burcu, Ceza Muhakemesi Hukukunda İspat Bakımından İfade ve Sorgu, On
İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2021
Zorlu, Süleyman Emre, “Günümüz ve İslam Hukukunda Çocuk Hakları Karşılaştırmalı Bir
İnceleme”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21/2, 2013, ss. 125-160
Zorluoğlu Yılmaz, Ayça, “Sharenting ve Velayet Hakkının Sınırları”, Selçuk Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 29/4, 2021, ss. 3383-3417.
174