Sayfalar

29 Haziran 2024 Cumartesi

8

 

2.1.      OSMANLI DEVLETİ’NİN BASRA’DA DİĞER DEVLETLERLE

İLİŞKİLERİNDEN KESİTLER

 

Osmanlı Devleti’nin 1878-1907 tarihleri arasında İngiltere ve Almanya arasındaki ilişkiler üzerinde fazlaca durmamızın sebebi bu devletlerden İngiltere ile Basra hakimiyeti açısından mücadele etmesi diğeri ile de Basra’ya uzanacak olan demiryolları gibi iki hayati önem taşıyan diplomatik ilişkilerin bu zamana damgasını

vurmasıdır.    Ancak   Almanya    her    ne    kadar    sadece   demiryolları    imtiyazını


gerçekleştiren devletmiş gibi gözükse de böyle olmadığı ve Almanya’nın da İngiltere’nin karşı gücü olmaya çalıştığı ve Basra’da üs edinme gayretinde olduğunu açıklamıştık. Aynı zamanda Almanya Osmanlı devletinden Orta-doğu’da büyük

203 Gülsoy, “Yemen …, s.691.

204 Ortaylı, a.g.e, s.135.


 

imtiyazları da bu zamanda koparmıştı. Dolayısıyla ister istemez belgelerimiz ve tezimizin çalışma sahası bu iki devletin üzerinde yoğunlaşmıştır. Ancak diğer devletlerle ilişkilerinde farklı olması bakımından bazı arşiv belgelerini sunmayı


doğru


buluyorum. Tezimiz içinde zaman zaman yer versek de


konuyla direk


bağlantılı olmayan bu belgeler kısaca aşağıda sunulacaktır.

 

Belgemizin birincisi Japonya ile alakalıdır. Belgemizde Japonyalı yüzbaşının gezi niteliğinde Basra Bölgesine ziyareti anlatılmıştır. O dönemde neden bir yüzbaşının burada gezi yaptığı ve sıradan bir gezi ise neden belgelere konu olduğu düşündürücüdür. Belgenin özeti şöyledir: Japonyalı bir yüzbaşı ile erbâb-ı ulûmdan bir kişinin Rusya’dan Hindistan’a giderken, Basra’dan geçmeleri şüpheli bulunmuştur. Buradaki Müslümanların Japonlar hakkındaki hissiyatını anlamak ve ticaretine dair tetkiklerde bulunmak seyahatlerinin amaçlarının başlıca sebebi görülmüştür. Bombay ile Basra arasında işlemekte olan Japon vapurlarının Basra’nın ticaret ve servetine katkı sağlamaktan başka bir amacı olmadığını bildirmelerine rağmen Der-Saâded’den kendilerine terfik edilmiş olan polis komiserinden memnun olmamışlar ve yanlarından uzaklaştırmışlardır.

 

Afganistan ve Hint Müslümanlarına yakınlık gösteren Japonların bu ilgisi burayla ilgilenen devletlerin dikkatini çekmiştir. Japonların Müslüman olacağı yönündeki söylentiler İngilizleri endişeye sevk etmiş yine Afgan emirinin Hindistan’a gitmesi (geçmişten beri ataları gitmediği halde) bu durumun İngiltere’nin hoşuna gitmeyeceği bilinmesine rağmen … Rusya ile İngiltere zaten Afganistan yüzünden çekişme halindeyken, Japonlarda ilgilenip bu bölgeyle görüşmeleri İngiltere ve Rusya’nın hoşuna gitmedi. Bunun tesadüfi olmadığını düşünüyorlar…205

 

Yine Japonyalı bir yüzbaşının Basra ve Bağdat’ta seyahat izniyle ve sonrasındaki gelişmelerle alakalı üç birbirine bağlı belgemiz var belgemizin özeti şöyledir:


205 BOA,YMTV 295 84 1325. M. 19.


 

Japonya yüzbaşılarından Hiroşiya Hidebama’ya Basra ve Bağdat’ta seyahat izni verilmiştir. Kendisine yardımcı olmak üzere devlet bir şahsıda tayin etmiştir. Buna dair 22 Şevval 324/ 25 Teşrin-evvel 322 tarihli belge,

-İkinci belge, bunu teyit eder babında 28 Teşrin- Sani tarihli

-Üçüncü belge 30 Şevval 1324/ 3 Kanun-ı evvel 1322 tarihli olup, belgede Japon yüzbaşısına Muhyiddin Efendi yardımcı olacağına dair bir belgedir. Muhyiddin Efendi’nin korumasında Konya, Adana, Halep, Diyarbakır, Musul, Basra ve Bağdat da gezi yapılması izni veriliyor”206 Belgede geçen güzergahların Bağdat demiryollarının güzergahları olması hem şaşırtıcı hem de dikkate değer bir noktadır. Japonların demiryollarıyla ilgilenmesinin sebebi şaşırtıcı hem de önemlidir.

 

Rusya ile alâkalı 9 Şaban 1320/ 28 Teşrin-evvel 318 tarihli bir belgedir. Belge şöyledir: Petersburg Asar-ı Atika Mektebi azası Mösyö Şelkof Petkof zevcesi ile eser-i eser-i atika incelemek üzere Bağdat- Musul, Necef , Kerbela, Hanekin, Basra da gezi yapma izni istemiştir.

 


 

veriyor


Osmanlı Devleti ise eserlere bakmaya ve fotoğraflarını çekmesine izin ancak kazı yapmak taşların üzerinde yada boyutlarında veya diğer tarihi


eserlerin biçiminde herhangi bir oynama yapmamaları konusunda uyarıyor ve izin de vermiyor.207

 

Rusların İngiltere ile rekabeti ve Basra üzerindeki emelleri ve yüzyıllardır sürdürdükleri güneyde denizlere inme politikası düşünüldüğünde ve de Almanların ve İngilizlerin yer altı kaynaklarını didik didik ettikleri bu dönemde bu şahısların gezisi enteresan değil amaçlı bir gezidir. Sıradan bir gezinin Osmanlı belgelerine girmediğine göre bu şahıslar takip edilmiş ve kendi devletleri adına başka amaçlarla buralara kadar gelmişlerdir.

 

Fransa Katolik Hıristiyan halk üzerinde hamilik haklarını kullanarak sürekli Ortadoğu ve özelde Basra bölgesindeki Katolikleri koruma bahanesiyle Osmanlı


206 BOA, DH MKT 1134 33 1324 L 26.

207 BOA, DH NKT 619/6 320 N4.


 

Devleti’nin iç işlerine karışmıştır. Osmanlı Devleti ise bu müdahale karşısında memurlarını ikaz, ıslahat sözü ve uzlaşma gibi politikalarla olayı geçiştirmiştir. Buralara ve diplomatik olarak Fransa’ya karşı gereken tepkiyi verememiştir. Örneğin 8 Temmuz 1878 tarihli bir Osmanlı belgesinde Basra’da bulunan Fransa tebaasının haklarının korunması hakkında İngiltere Hariciye Nezareti’ne yazı göndermiş, Bâb-ı Âlî’de bunun üzerine buradaki memurlarını uyarmıştır.208

 

Yine Fransa başka bir belge’de hamilik hakkını kullanarak, Ermeniler için kilise yapmak istiyorlar. Belgede durum şöyle özetlenebilir:

 

Basra Vilayeti’ndeki Uhara Kasabasında bulunan kilisenin tekrar inşası için Fransa istekte bulunuyor Dicle kenarında bir arsa üzerinde bir mabet yapma izni isteniyor. Ancak burada bulunan Ermeni Katolikleri -ve bunların Fransa tarafından Osmanlı’ya karşı kullanılacağı düşüncesiyle-olması sebebiyle kilise inşaatının kabul edilmemiştir.. Ayrıca Basra Valisine burada ne kadar Ermeni bulunduğu ve oraya nasıl geldiği konusunda araştırma yapılması isteniyor209.

 

Yine yabancı konsolosların Basra’ya gelen yabancı uyruklu insanlara arka çıktığı ve konsolosluğa sığınanlarını himaye ettiği ve Osmanlı Devleti’nin yasalarına aykırı davrandığı da görülüyor. Büyük ihtimalle İngiltere’ye sığınan bir ecnebi hakkında aşağıdaki belge ilgi çekicidir. Belge üç nüshadan oluşuyor ve belgelerin tarih sıralaması şöyledir:

-18 Mayıs 310

-22 Mayıs 310

-17 Temmuz 310

 

 

Basra Vilayetinde ecnebi tebaasından olduğu iddia edip, belge (pasaport) göstermeyen ve konsolosluğa sığınan ve konsolosluğun Osmanlı Devleti’ne teslim etmediği ve Basra Valiliğince ilk önce Dahiliye Nezaretine daha sonra Hariciye Nezaretine ve en son Basra Vilayeti Bahriyesine ne yapılması gerektiği konusunda


208 BOA, TK HR TO DN 205 GN 16.

209 BOA, DH MKT/1600/34/ 1306. C 29.


 

cevap isteyen tezkere suretidir.210 Belgede konsolosluğun hangi devlete ait olduğu bildirilmemiştir.

 

Son olarak da İran ile ilgili bir belge sunalım. 9 Teşrin-Sani 310 tarihli bir belgede İran’ın hudut boylarında yaptığı tecavüz ile alakalı bir belgede Basra’dan Erzurum’a kadar olan hudut sınırının belirlenmesi isteniyor. Belge şöyle özetlenebilir:

 

İranlıların Osmanlı sınırında meydana getirdikleri karışıklık ve bunu Osmanlı’ya isnat etmeleri Erzurum Valiliği’nce bildirildi. Bu husus mühimdir. Bu tür karışıklıkların giderilmesi, gerekli tedbirlerin hudut boyunda alınması Bayezid cihetinden Basra’ya kadar olan Hudûd-ı İraniye’nin muhafazası güç olacağından Bayezid - Fatur arası derhal korunmak, Basra tarafından ise en çok tecavüz olunan yerlerin tespiti ve bu bölgede nerelere kale yapılacağı ve bu kalelere ne kadar asker gönderileceği bunların iaşesi hakkındaki bilginin tezkere ile bildirildiği ve bunun yazılı olarak Basra Vilayetine gönderildiğine dair 211 belgedir. Belgeden de anlaşılacağı üzere Basra’ya İranlılar sık sık sınır tecavüzlerine girişmişlerdir. Genel bir bilgi olarak bu sıralarda İranlıların Hürmüz başta olmak üzere Basra Körfezi’nin batı kıyılarına saldırdığını ekleyelim.

 

İtalya ve İran’ın Basra Körfezi girişinde tedavi merkezi kurduklarına dair bir belgede şöyledir.

1 Nisan 315 tarihli ve 343 numaralı tezkere-i sâmiyeden ezbar kılınmıştır.

 

 

11 Nisan 10 Mart tarihinde tebliğ olunduğu üzere Venedik Sıhhiye Konferansı kararlarının Osmanlı hükümetince kabul edilmesinden sonra İtalyan dış işleriyle yapılan görüşmelere dair Hariciye Nezareti’nden Basra Vilayeti’ne gönderilen tezkire;

 

 


210 BOA, DH MKT 245 75 1311 Z 2.

211 BOA, Y.PRK. ASK./101/63/1312. Ca 22.


 

Basra Körfezi girişinde yapılacak olan tahaffuzhaneye ( bulaşıcı hastalıklar için karantina ve tedavi merkezi ) İran bayrağı çekilmesi ve buranın muhafazasının İran askerince sağlanması, İtalya Hariciye Nezareti ve İtalya sefaretinden bildirilmektedir.Birinci olarak, bu tahaffuzhanenin denizden güvenliği Osmanlı gemilerince sağlanmaktadır.ayrıca buranın doktor ve memurları da Osmanlı Devleti tarafından temin olunacaktır.Bu sebeple tahaffuzhanenin tabii olarak Osmanlı Hükümranlığında olması gerekir.

 

İkinci olarak, yapılacak olan tahaffuzhane için en münasip yer, körfezin hemen girişinde bulunan Hürmüz Adası’dır.Bu noktanın Sıhhıye Meclisi’ne ve İtalyan Hariciyesi’ne tebliği kararlaştırılmıştır.212

 

Basra Körfezi sahilerinde inci aramak için bir Fransız mühendisin, Rus sermayesiyle bir şirket kurduğu ve bu şirkete İran hükümetince imtiyaz verildiğine dair bir belge de şöyledir:

 

Mehmet Şerif

Mabeyn-i Hümâyûn-ı Mülükhaneye başkitabet-i Celilesine Huzur-ı Âlî-i Nezaretpenâhiye

 

Basra Körfezi sahillerinde inci aramak için bir Fransız mühendisin, Rus sermayesiyle bir şirket kurduğu ve bu şirkete İran hükümetince imtiyaz verildiği bildirilmektedir.Kuveyt ve Katar kazalarında yaşayan ahalinin büyük bir bölümü de

söz konusu işle meşgüldürler. İleride bu insanların zarar görmelerinin ve Fransız

Şirketiyle yaşanacak muhtemel bir ihtilafın şimdiden önünün alınması için Tahran Hükümeti’nin hangi şartlar altında bir imtiyaz anlaşması yaptığının soruşturulması; Basra Vilayeti’nde lazım gelen araştırmaların yapılıp Hariciye Nezareti’ne bildirilmesi istenmektedir.213

 

14 Cemaziyelâhir 316


212 DH. MKT 2207 63 1317. M. 20

213 DH. MKT 2125 105 1316.C.14.


 

18Teşrîn-i evvel 314

 

 

Fransa’nın Anadolu’nun güney kıyılarında yapacağı tren istasyonunun imtiyazıyla alakalı bir belgesi de şöyledir:

 

21 Mayıs 91 tarihiyle Bab-ı Âli tercüme Odası

 

Fives Lille (?) isimli büyük inşaat şirketi, İskenderun Körfezi’ndeki Yumurtalık’tan başlayıp, Maraş,Urfa, Diyarbekir, Harput, Mardin, Musul, Bağdat, Basra’ya uzanacak bir demiryolu hattının imtiyazının almak istemektedir şirketin bu talebi , Lital (?) imzalı bir imzalı bir dilekçeyle Osmanlı Devleti’ne bildirilmektedir.Belge, bu dilekçenin Fransızca orjinaliyle Türkçe tercümesini havîdir.214

 

Basra’da İran Ticaret gemilerinden alınan vergiye dair bir belge de şöyledir: Basra’da, İran Ticaret gemilerinden alınan vergiye, İran Şehbenderliğince itiraz edilmiştir.Bu itiraz üzerine Hariciye Nezareti ve Nezâret-i Umûr-ı Bahriye arasında yapılan yazışmalarda şöyle deniliyor:

 

İran Devletiyle yapılmış olan anlaşmalara göre (ki bu anlaşmanın ilgili ikinci maddesi ekte verilmektedir) Osmanlı Devleti’nde sanat ve ticaretle meşgul olan İranlılardan, Osmanlı Tebası gibi vergi alınması uygundur. Basra’daki İran ticaret gemilerinden Osmanlı gemisi gibi vergi alınması da maslahata uygundur.215

 

İngiltere tarafından Basra ve Faev arasındaki yerlerde, Arap Hayvanlarının nakil edilmesiyle alakalı olarak bir belge de şöyledir: Hariciye Nezaret-i Celilesi’ne 18 Eylül 82 tarihiyle İngiltere Sefaretinden gelen takrire göre: Muhammere- Basra- Faev arasındaki yerlerde, nakil ve ihracının Dahiliye Nezareti’nden alınan emre göre ihrac edilen hayvanlar gemilerde muayene olunacak ve içlerinde Arap Hayvanları


214 T.N HR.TO D.N 535 G.N 66.

215 HR. HMŞ.İŞO 173 33 1307.R17.


 

olursa bunlara el konulacaktır.böyle bir el koyma durumunda memurlara karşı konulmaması İngiliz konsolosundan rica edilmektedir. Bu durum, İngiliz sefareti tarafından hakkaniyete aykırı olarak telakki olunmakta ve protesto edilmektedir.216

 

İranlılar’ın Hürmüz Adası’nda hak iddia ettiklerine ve buranın Osmanlı Devleti’ne ait olduğuna dair bir belge de şöyledir: Basra Körfezi’nde bulunan Hürmüz Adası, esas itibarla Osmanlı İdaresinde bulunmakla beraber bir süreden beri bu ada, İran Devleti’nin kontrolündedir. Mabeyn-i Hümâyûn başkitâbeti, Hürmüz Adsıyla alâkalı olarak, bu adanın esasta kime ait olduğu tespiti için Divân-ı Hümâyûn’dan 26 Haziran 315 tarihiyle ve bin yüz elli altı rakamlı tezkire ile bilgi talep etmiştir. Divân-ı Hümayûn kayıtlarında yer alan ve İran Devletiyle yapılmış olan ahitnameler incelenmiştir. Bu inceleme neticesinde Sultan Ahmed-i Sâlis, Sultan Mahmud-ı Evvel, Sultan Mahmud-ı Sânî, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz devirlerine ait kayıtlara bakılmıştır.ancak bu kayıtlarda hudutla alâkalı açık bir bilgiye ulaşılamamıştır.bununla beraber İran hududunda yaşanan bazı müşkülattan dolayı vaktiyle Derviş Paşa’nın riyâsetinde teşkil olunan bir komisyonun kayıtlarından, zikrolunan bölgeye dair işaretlemelerin yaptığı haritalar bulunmuştur.bu haritaların tahkiki için askerlere müracaat edilmesi yerinde olacaktır.217

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


216 TK. HR. TO D.N. 261 G.N.15

217 Y.A.HUS 10.5.1317.


 

 

II.      BÖLÜM

 

OSMANLI DEVLETİ'NİN BASRA POLİTİKASI VE ALMANYA

 

 

3.1.  TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ

 

 

3.1.1.  Bismarck Dönemi

 

Türk –Alman ilişkileri Prusya Devleti dönemine kadar uzanır. Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya Devletlerinin yayılma isteği karşısında rahatsız olan ve tehdit altında olan bir devletti. Aynı şekilde Prusya’da bu iki devletin yayılmasından endişe duyuyor ve Osmanlı Devleti ile yakınlaşmayı uygun buluyordu. Prusya’nın Osmanlı Devleti ile sınırı yoktu. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde yayılma isteği de söz konusu değildi. Protestan olması sebebi ile Katolik ve Ortodoks devletler gibi koyu bir Hıristiyan severlik siyasetine de sahip değildi. Bütün bu ilişkiler Osmanlı ile alman ilişkilerinin dostluk çerçevesinde gelişmesine sebep olmuştur218.

 

Prusya döneminde başlayan siyasî ilişkiler 1871’de Alman millî birliğinin kurulmasından sonrada devam etmiş; özellikle II. Abdülhamid döneminde daha da artmıştır. II. Abdülhamid’den sonra Genç Türklerde Almanya ile ilişkileri sürdürmüşlerdir.

 

Alman birliğinin kurucusu olan Bismarck zamanında Almanya Osmanlı’ya karşı kayıtsız bir tutum sergilemiştir. Hatta Türkiye’nin Rusya’ya verilmesini dahî savunmuştur219. Bismarck, 1870 yılında Almanya’nın millî birliğini tamamladıktan sonra temkinli yönetimi ile sömürgecilik faaliyetlerine girişmemiştir220. Bismarck, dış politikasını Avrupa’da barışın korunması prensibi üzerinde yoğunlaştırdı. Bu sebeple Avrupalı devletler gibi Şark meselesinin üzerine gitmez Almanya’nın


218 Muzaffer Tepekaya, “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler, C.XIII, Ankara-2002, s. 40.

219 Süleyman Kocabaş, Türkler ve Almanlar, Vatan y., İstanbul-1988, s.32.

220 Hubert Deschamps, Sömürge İmparatorluklarının Sonu, çev. Oktay Akbal, İstanbul-1966, s.19-20.


 

kuruluş aşamasında bir devlet olmasından dolayı, varlığına zarar vereceğini düşünürdü221. Bismarck döneminde, II. Wilhelm 1889’da İstanbul’u ziyaret etmiştir. Bismarck bu ziyareti Rusya’yı proveke edeceği düşüncesi ile doğru bulmuyordu. Bu ziyaretin ana gayesi II. Wilhelm’e göre, Alman mallarına Pazar bulunması ve Orta Doğu’da bir nüfuz alanı oluşturulması idi. Demiryolu inşası için mühendisler, salgın hastalıklara karşı tedavî amaçlı doktorlar Osmanlı ordusunu eğitmek için askerî öğretmenler, Osmanlı Devleti’nde Alman tesirini sistematik haline getiren ilk öğelerdi. Bu ikinci ziyaretten sonra Almanya’nın Şark siyaseti emperyalist karakter kazandı222.

 

1890 yılında Bismarck’ın istifa etmesi ile Almanya yayılmacı bir politika izlemeye başlamış basın ve kamuoyu da bir dünya imparatorluğu kurma idealine şartlandırılmıştı. Ancak o dönemde sömürge yarışında geç kalan Almanya’nın gerek sömürge olmaya elverişli az alanın kalması, gerekse edindiği sömürgeleri destekleyecek donanma gücünün olmayışı, Almanya’yı ilk etapta Doğu’nun az gelişmiş, fakat zengin kaynaklara sahip geleneksel imparatorluklarına yöneltmiştir.

 

3.1.2.  Wilhelm Dönemi

 

Almanya’nın hem istediği özelliklere sahip, hem de Almanya’nın dostluğunu uman Osmanlı Devleti, Almanya için en uygun yayılma alanı olmuştur.

II. Wilhelm’i Osmanlı Devleti’nin tamda Almanya’nın aradığı bölge olduğuna iknâ eden kişi ise 1879-1881 yılları arasında Almanya’nın İstanbul büyükelçiliğini yapan Kont Von Hatzenfeldt olmuştur. Hatzenfeldt’e göre, Napolyon’a kadar Fransa Osmanlı Devleti’ndeki en imtiyazlı ülke idi. Daha sonra İngilizler onların yerini aldı. fakat 1878’den sonra Kıbrıs ve Mısır’a yerleşmeleri ve çeşitli sebeplerle İngiltere Osmanlıların güvenini kaybetti. Osmanlı Devleti’ndeki boşluğu Almanya doldurmalı idi. Bundan böyle Almanya Osmanlı yanlısı görünen ve bu vesile ile

 

 


221 Tepekaya, a.g.m., s.41.

222 Mustafa Gencer, “Osmanlı-Alman Münasebetleri Çerçevesinde ‘Şark Meselesi’ ”, Türkler, C.XIII, Ankara-2002, s.35.


 

Osmanlı Devleti’nin kaynaklarını barışçı yollarla faydalanmayı amaçlayan bir politika izlemeye başlamıştır223.

 

II. Wilhelm 1898 ziyaretinde Şam’daki konuşmasında kendisini sadece Osmanlı Devleti sınırları dahilindeki değil, bütün Müslümanların dostu ilân etmesi, özellikle İngiltere’yi çok rahatsız etmiştir224. II. Wilhelm, Osmanlı Devleti’ni ikinci ziyaretinde sultan ile askerî ittifak anlaşması uğrunda zemin yoklamaya bile çalıştı. “Amaç … Rusya, İngiltere, Fransa kendine karşı yapacakları bir savaşta çember içine alınmaktan, ancak Türk dostluğu ile kurtulabilecekti.”225

 

Sultan Abdülhamid, kayserin bu teklifini şöyle anlatır ve tavrını ortaya koyar: “Alman imparatoru ile bir akşam hususi görüşmemiz esnasında iki elimi birden tuttu Avrupa’da bir harp zuhur ettiği taktirde bizim tarafımıza geçersiniz değil mi majesteleri ? dedi. Cevaben, ‘aziz dostumuzsunuz fakat size şimdiden söz vermek hakkına haiz değilim; bunu ancak o zaman düşünebilirim’ dedim. Devletimizin menfaatlerini düşünmeden hiçbir devletin arzusuna hedef olamazdım. Avrupa’da siyasî vaziyet her an gerilemekteydi. Ne zaman olsa umumî bir harp çıkacaktı. Fakat bizim bir tarafa temayül göstermemiz yavaş yanmakta olan bir ateşi alevlendirebilirdi. Buna sebep olarak biz gösterilirdik. Adımlarımızı saymaya, hesapsız hareket etmemeye mecburduk.. Herkes, “ben diplomatım” demekle diplomat olmaz. Bismarck hakiki bir diplomattı. Avrupa’nın ruhunu bilirdi. Kendisiyle hususî muhaberatım vardır. Aramızda karşılıklı birçok mektuplar gönderilmiştir. Almanlar askerlikte ve çalışkanlıkta birinci derecede bir milletti. Ama Rusların nüfuz kuvvetine, İngilizlerin sinsi politikasına karşı gelebilir miydi ?

burası kestirilemez. Ben hiçbir devlete söz verip bağlamadım. İngiltere’nin ve

Fransa’nın gözleri daima Şark’ta idi. Bilhassa Müslümanlarla aramızda nifak çıkartmak emelleri idi. Kuvvetimizi bu suretle kırmak istiyorlardı. Halifelik politikası ile bunu önlemek istiyordu”.226


223 Bayram Soy, “II. Wilhelm Welpolitik ve II. Abdülhamid”, Türkler, C.III, Ankara-2002, s.28.

224 Soy, a.g.m., s.31.

225 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VIII, TTK y., Ankara-1983, s.175.

226 Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, Güven y., İstanbul-1960, s.49-50.


 

II. Wilhelm, Ermeni meselesi, Makedonya ıslahatları, Siyonizm davası gibi Türkiye’nin başına gaile olan meselelerde müşahede ediliyordu. Ermeni meselesinde kayzerin ermeni komitacılarının meydana getirdikleri kanlı olaylar sebebi ile sultana bir telgraf çekip, “kumandam altında bulunan altı kolordum zat-ı şahanenizi muhafaza için yardıma hazırdır.” dediği rivayet edilir.

 

II. Wilhelm’in tahta geçmesi ile Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı politikası da değişmiştir. Bunda hiç şüphesiz II. Wilhelm’in kişiliğinden gelen bir dinamizm, gerekse iş ve endüstri çevrelerinin etkisi ile sömürgeciliğe büyük önem vermesi etkilidir. Gerçi Almanya’nın sömürgeciliğe başlaması Bismarc’ın son yıllarındadır.II. Wilhelm, İngiltere’nin ekonomik ve güvenlikle ilgili nedenlerle kimseye bırakmak istemediği Osmanlı Devleti’ni Almanya için en doğal ve elverişli ekonomik yayılma alanı olarak görmüştür. II. Wilhelm, askeri bakımdan da Osmanlı Devleti’ne yerleşmeyi gerekli görmüştür.çünkü eğer Almanya günün birinde İngiltere ile savaşa tutuşmak zorunda kalırsa, onu kendi adalarında yenemeyeceğine göre, sömürgelerine giden yolda vurmalı idi.227

 

Welpolitik siyasetini izlemeye başlayan II. Wilhelm’in Osmanlı Devleti ile ilişkilerinin gelişmesinde şunlar etkili olmuştur:

1.     Osmanlı toprakları Alman ihraç sanayi ürünleri için geniş bir Pazar niteliğinde idi.

2.   Anadolu bir yandan Alman dokuma sanayinin en önemli hammaddesi olan pamuğa, diğer yandan gıda maddelerine ve tahıla ihracını karşılayacak kapasitede idi.

3.    Devlet topraklarının bakır, krom, kurşun ve petrol gibi maden yatakları Alman endüstrisinin ihtiyaçlarını karşılayacak kapasiteydi.

4.   Stratejik bir konumda olan Osmanlı toprakları ile Almanya arasında kara yolu bağlantısı kurulması ile hem İngiltere’nin deniz ablukası ortadan kaldırılıyor, hem de Almanya’nın Rusya ve İngiliz sömürgelerini kolayca vurmasını sağlıyordu.

5.    Türkiye’ye gönderilen Alman askerî uzmanları sayesinde alman sanayicileri,


227 Haluk Ülman, I. Dünya Savaşı’na Giden Yol, Ankara-1972, s.209-210.


 

demiryolları ve silah bağlantılarına dayanarak, Türkiye’deki önemli noktaları denetim altında bulundurabilirlerdi. 6. Zayıf ver yıkılmakta olan bir imparatorluk konumunda olan Osmanlı Devleti Alman yardımı ve etkisi sayesinde kısa sürede ele geçirilebilirdi.228

 

Kayzer’in Türkiye’yi son ziyareti sırasında, Almanların İzmit-Konya demiryolu hattını Bağdat ve Basra’ya kadar uzatmak istedikleri kabul edildi. Buna müteakip 29 Ocak 1899’da Anadolu demiryolu kumpanyasına, Haydarpaşa istasyonunu inşâ, Haydarpaşa-Sirkeci hattında feribot işetmesi Köstence-İstanbul telgraf hattı döşeme imtiyazları verilmiştir.

 

3.1.3.  Abdülhamid’in Almanya’ya Yakınlaşma Nedenleri

 

Abdülhamid’in Almanya’yı seçmesinin nedeni iç ve dış politikada hareket alanının sınırlanmış olması idi. Bu yıllarda Osmanlı maliyesi en bunalımlı dönemlerinden birini yaşamakta idi. Ayrıca 1877-78 Osmanlı- Rus Savaşı, devletin tek başına ayakta kalamayacağını göstermişti. İngiltere Ayastefanos Antlaşması’nın engellenmesi karşılığında Kıbrıs’ın yönetimini devralmıştı. Böylece İngiltere’nin Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma düşüncesinden uzaklaştığını onun yerine devletin kendisi için stratejik önem taşıyan bölgelerini ele geçirmeye yöneldiği gösteriyordu.

 

1882 yılında İngiltere Mısır’ı da işgal edince Abdülhamid’in İngilizlere karşı duyduğu kuşku hat safhaya ulaştı. Bunun yanında İngilizler Arapların yaşadığı bölgelere yönelerek buradaki Arapları kışkırtarak Abdülhamid’in Müslüman unsurları bir arada tutabilme çabasını baltalaması da ayrı bir nedendi. Abdülhamid, Avusturya’nın Balkanları İtalya’nın da Osmanlı Afrika’sını denetim altına almaya çalıştığını bildiği için Almanlara yakınlaşması onun görüşü açısından çok doğaldı. Çünkü Osmanlı toprakları üzerinde herhangi bir talebi olmamış, olan tek Avrupa ülkesi  Almanya  idi.  Almanya’nın  Müslüman  sömürgesi  de  yoktu.  Böylece


228 Bayram Soy, “Anadolu- Bağdat Demiryolları Çerçevesinde Osmanlı-Alman Yakınlaşması”, YTY, S:31 (2000), Osmanlı Özel Sayısı 1, s.309-310.


 

Müslüman nüfuzu ve toprağı elinde kalan Osmanlı’nın Müslüman unsurları kışkırtacak davranışta bulunmayan Almanları seçmesi doğaldı.

 

II. Abdülhamid, Bağdat demiryolunu Almanlara verme sebebini hatıratında

şu şekilde dile getirmiştir: “Bağdat demiryolu sayesinde eskiden mevcut olan

Avrupa-Hindistan ticaret yolu, tekrar işe yarar hale gelecektir. Eğer bu yol Suriye ile Beyrut İskenderiye ve Hayfa ile de irtibat kurmak üzere birleşirse, yeni bir ticaret yolu ortaya çıkmış olacaktı. Bu yol, imparatorluğumuz için sadece iktisadî bakımdan büyük fayda temin etmekte kalmayacak, aynı zamanda, oradaki kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından askerî bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır”229.

 

II. Abdülhamid’in Almanların Osmanlı’yı sömürgeleştirmek istemesine izin verdiğini iddia eden tarihçilerin aksine Earle, Abdülhamid hakkında şunları söyler: “Sultan Abdülhamid ne olursa olsun, hiçbir zaman bir aptal değildi. Bağdat demiryolu ayrıcalığını verirken bu akıllı ve aynı zamanda kuruntulu otokratın bir alman tuzağına düşmüş olduğunu düşünmek saçmalık olur. Sultan Abdülhamid’in

vermek adeti yoktu. Vermekten kaçamaz duruma düştüğü zamanda her zaman

kendisi ve imparatorluğu için sonunda kâr getirecek şeyler verirdi. Lord Curzon’un dediği gibi, Sultan Abdülhamid’e göre en büyük iyilik dışarıya değil, içeriye yapılan iyilikti. Sultan Abdülhamid, demiryolu ayrıcalıkları vermekle imparatorluğun yeni ipotekler altına gireceğini biliyordu. Fakat ipoteklerinde yararları vardı. Demiryollarının yapımı ile, Sultanın imparatorluk içindeki Türklerinde yakın doğudaki otoriteleri güçlenecekti”230.

 

II. Abdülhamid’in Almanya’yı çeşitli bakımlardan yakınlık duyduğunu anlıyoruz. Bir kere daha şehzadeliğinde çıktığı Avrupa gezisinde Prusya’nın kudretine hayran olmuştu. İkincisi, Abdülhamid’e göre Almanya imparatorluğu içinde Müslüman halk da yoktu ve bu bakımdan iki ülke arasında bir çatışma beklenemezdi. Üçüncüsü, Alman parlamentarizminin de Osmanlı mutlakıyetinden


229 II. Abdülhamid Siyasî Hatıratım, Hareket y., İstanbul-1974, s.78.

230 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaşı, çev. K. Yargıcı, İstanbul-1972, s.38.


 

pek büyük bir farkı yoktu. Bu durumun, II. Abdülhamid’i kurulacak bir yaklaşımının kendi politik tutumunu hiçbir tehlike getirmeyeceğini, hatta onu güçlendireceğini düşünerek Almanya’ya daha fazla ittiği söylenebilir231.

 

3.1.4.    Almanlara Demiryolu İmtiyazının Verilmesi

 

1875 yılından sonra, Avrupa malî çevrelerinin Osmanlı’ya yaptıkları imtiyaz başvuruları tamamıyla kesilmişti. Sermaye sahiplerinin, borçlarını ödeme güçlüğü içinde kıvranan devlet topraklarından yeni yatırımlara girişmek istememeleri doğaldı. Avrupa sermayesinin 1881 yılından sonra özellikle demiryolları konusunda yeniden Osmanlı Devleti’ne yönelmesi Duyun-ı Umumiye idaresinin kuruluşu ile ilgilidir. Zira Duyûın-ı Umûmîye’nin görevleri arasında kilometre garantilerine ayrılan gelir kalemlerine tahsil ederek demiryolu şirketlerine ödemekte bulunuyordu. Böylece, Osmanlı topraklarında demiryolu yatırımları yeniden cazip hale gelmiştir. Osmanlı’ya birbiri peşi sıra demiryolu imtiyaz başvuruları gelmeye başlamıştır. Bu başvurular arasında Cazelet gibi İngiliz Collas gibi Fransız girişimcilerinki dikkat çekicidir. Ancak Alman dış işleri bakanlığının desteğini alan Deutsche Bank rekabet eden güçler arasında Abdülhamid tarafından tercih edilen olmayı başardı232.

 

II. Abdülhamid öncesinde Batı Anadolu’daki yapılan demiryolları haricinde doğuya doğru demiryolu yapılma isteği de olmuştur. XIX. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı ülkesinde (Rumeli, Anadolu, Yakındoğu) demiryolu inşâ etme istekleri ve bu amaca yönelik projeler üzerinde çalışılmakta idi. Ancak projelerin çoğunun ortak noktası, İstanbul’dan Basra’ya uzanan bir güzergâhta demiryolu inşâ etmek ve işletmeye açmak konusunda toplanıyordu. Devletin merkezî topraklarından geçen bu güzergâhın şube hatları ile Akdeniz ve Kızıldeniz’e bağlanması öngörülüyordu. İlk planda İstanbul’da (Haydarpaşa İstasyonu) İzmit’e demiryolu döşendi. Bu hattı Türkler kendi sermayeleri ile döşedi. Alman mühendis Wilhelm Von Pressel’in gerçekleştirdiği bu hat Bağdat demiryolunun başlangıcı olarak değerlendirildi. 1871 ile 1873 arasında biten bu hattı Osmanlı Devleti kendi işletmek


231 Haluk Ülman, a.g.e., s.215.

232 Özyüksel, “Anadolu …, s. 667.


 

istedi. Ancak kazanç sağlanamadığından bu hat bir İngiliz şirketine daha sonra da Almanlara kiralandı. 24 Eylül 1888’de Wüttenbergische Vereinsbank müdürü Alfred Von Kaulla hem bu hattın işletmesini hem de Ankara’ya kadar uzatma imtiyazını aldı.

 

Daha sonra 24 Mart 1889’da hattı gerçekleştirmek için hem bu banka hem de Berlin’deki Deutsche Bank’ın sermayesini sağladı. Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi kuruldu. Şirket, üzerine aldığı yükümlülükleri zamanında yerine getirdi. çalışmaları hızla bitirerek 1890’da 40 km.lik İzmit-Adapazarı hattını işletmeye açtı. Daha sonra 1891’de Ankara hattı, Birecik’e kadar uzatıldı. Ocak 1893’de 485 km.lik ray döşenerek Ankara’ya ulaşıldı. Ankara demiryolu şirketi 15 Şubat 1893’de Eskişehir-Konya hattının imtiyazını da aldı. 444 km.lik bir demiryolu daha ray döşenerek hat, 1896’da Konya’ya ulaştı. Böylece Almanya XIX. yüzyıl sonlarında Haydarpaşa’dan Konya’ya yaklaşık 1000 km.lik bir demiryolu hattını döşediler233.

 

XIX. yüzyıl sonunda bazı Alman şirketleri Osmanlı Devleti’nde yatırıma teşebbüs etmiştir. Fakat madencilik ve ulaştırma alanında var olan imkanlar zaten İngiltere ve Fransa şirketleri tarafından paylaşılmış olduğundan Almanya bunlardan arta kalan imkanları değerlendirmesi gerekiyordu. Anadolu ve Mezopotamya zenginlikleri Almanların ilgisini çekmekte idi. Ancak buraya kadar uzanabilmek için temel bir yatırımın yapılması gerekiyordu. İşte Anadolu Bağdat-Basra demiryolu projesi böylece tarih sahnesine çıkmıştı. Bağdat demiryolu projesinin Wilhelm Pressel isimli Avusturyalı mühendis hazırlamıştır.

 

Almanya’nın Bağdat demiryolu imtiyazını elde etmesi, etki alanını Basra Körfezi’ne kadar genişletmesi anlamına geliyordu. Bu durumda İngiltere, Hindistan yolunu, Fransa’da  Suriye’de oluşturmaya çalıştığı nüfuz bölgesini, Rusya ise

güneye doğru yayılma emellerini tehdit altında hissediyor her yolu deneyerek

Bağdat demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesini engellemeye çalışıyorlardı. II. Wilhelm ise, 1897 yılında Veltpolitik’in oluşturulma ve uygulanmasında en


233 Mehmet İşbirli, “Bağdat Demiryolunun Akdeniz Uzantısı Toprakkale-İskenderun Demiryolu”,

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.23 (2004), s. 217.


 

güvendiği devlet adamlarından biri olan Marschall Von Bieberstein’in, İstanbul’da büyükelçilik görevini atayarak yeni dış politikasında Osmanlı politikasını önemini göstermiş oluyordu234.

 

Bağdat demiryolu bu nedenle İngilizlerin Aydın, Fransa demiryolu hattından farklı bir nitelikte idi. Bu hat verimli bölgelerin ürünlerini kolay yoldan batıya aktaracak yatırımlardı. Oysa Bağdat projesi işlenmeyen zenginlikleri istismar edecek alt yapısal tesislerinde birlikte kurulacağı bir büyük yatırımlar grubunu öngörüyordu235.

 

Bağdat demiryolu hattı, Ankara’ya 1893’de ulaşabildi. Almanlar, yeni anlaşma ve bu hattın uzatılması yönünde yine imtiyaz talebinde bulundular. Yapılan proje taslaklarından dolayı Rusya itiraz edince Kayseri-Diyarbakır-Musul üzerinden Bağdat hattından vazgeçilmiş, Ankara-Eskişehir-Konya hattının yapımına karar verilmiştir. Bu hat 1895’te açılmıştır236.

 

1888 yılında Anadolu demiryollarının inşâ ve işletme imtiyazının Deutsche Bank’a verilmesi Osmanlı Almanya ticaretinde önemli bir adım olmuştur. 1898

yılında II. Wilhelm İstanbul’a ikinci kez gelmiş ve bu Osmanlı ilişkilerinde bir

dönüm noktası olmuştur. Bu ziyaretin sonucunda Anadolu demiryolu şirketine Haydarpaşa İstasyonu inşâ imtiyazı verildi. Bunu Haydarpaşa-Sirkeci hattında feribot işletme Köstence-İstanbul telgraf hattı döşeme imtiyazları takip etmiştir. Fakat bunların arasında en önemlisi ve İngiltere’yi en çok endişelendiren Orta Doğu bölgesinde bir İngiliz-Alman rekabetinin doğmasına neden olan 5 Mart 1903 tarihinde Deutsche Bank’a Bağdat demiryolu projesinin verilmesidir. Böylece Alman iktisadî nüfuzu Osmanlı Devleti’nde etkisini arttırmıştır237.

 


Almanların demiryolu hattı boyunca Alman kolonileri kurma isteğine karşı Osmanlı Devleti her zaman karşı çıkmıştır. Pan-Germenistlerin ısrarla üzerinde

234 Özyüksel, “Anadolu…, s. 668.

235 Ortaylı, a.g.e., s.15.

236 K. Pastırmacıyan, Şarkî Anadolu Şimendiferi Meselesi, Arakis Matbaası, İstanbul-1328, s.4.

237 Rıfat Önsoy, Türk-Alman İktisadî Münasebetleri, İstanbul-1982.


 

durdukları bu konu II. Abdülhamid tarafından reddedilmiştir. II. Abdülhamid hatıratında “Alman Göçü” meselesi ile ilgili hassasiyetini şöyle ortaya koyar: “Almanya’nın bize harekâtını biraz frenlemek yerinde olacaktır. Büyük senyöre (Alman sefiri Von Bieberstein) kendisinden ve politikasından pek emin olmadığımızı belli etmek lazımdır.

 

Berlin sefirimizden öğrendiğime göre, Kayzer Anadolu’da Almanları tutan bir muhit yaratmak istiyormuş, iktisadî vaziyetimizi düzeltmek için Almanlardan istifade etmeyi doğru buluyorum. Fakat Alman gazetelerinin yazdığı ve arzu ettiği gibi, Bağdat demiryolu üzerinden Alman kolonilerinin kurulmasına gelince katiyen taraftar değilim. Dedelerimizin pek çok fedâkârlık yaparak elde ettikleri bu toprakları Alman kolonilerine terk edeceğimizi zannediyorlarsa çok aldanıyorlar.

Zaten    şimdiye    kadar    yabancılara    lüzumundan    fazla    müsamaha    göstermiş

bulunuyoruz. Anadolu yalnız bize aittir. Pek çok yerden itilip kakıldıktan sonra buraya yerleşen din kardeşlerimizi bu son mercilerini muhafaza edeceğiz”238.

 

Abdülhamid’in Bağdat demiryolu imtiyazını Almanlara veriş sebeplerinden biride onların Pan-İslamist politikaya destek olmaları idi. Bağdat demiryolu Alman Welpolitiğinin bir parçası olmuştur239.

 

İmtiyaz analaşmaları üzerinde de burada durmakta yarar vardır. İmtiyaz anlaşmalarının maddeleri incelenirse durum daha iyi anlaşılacaktır. Yalnız onun öncesinde imtiyaz anlaşmalarının ne surette yapılacağı uzun süren mücadeleler sonunda olmuştur . Bu döneme ait olarak imtiyaz antlaşmasının görüşüldüğü bir dönemde Almanya temsilcisi Siemens ile Osmanlı Hariciye Nezareti arasında meydana gelen bu antlaşmasının maddeleri arasındaki oluşma safhasıyla ilgili olan bir belgeyi burada sunuyoruz. Belge 8 Teşrin- Sani sene 315 yılına aittir. “Almanya’dan demiryollarına ait gelen telgraf Alman İstanbul Büyük Elçisi Siemens tarafından tercüme edilerek Hariciye Nezaretine sunulmuş ve Osmanlı devletinin fikri alınmıştır. Konu şöyledir: Konya, Bağdat ve Basra ile alakalı


238 II. Abdülhamid Siyasî Hatıratım, s.128-129.

239 Earle, a.g.e., s.134.


 

demiryolunun inşası hakkında Almanya iki cihet olduğunu belirtiyor. Birincisi devlet kendi hesabına bir muayyen faiz ve amortisman tahsisle dört yüz milyon franklık ödünç para alma akdi ve bu paranın nasıl elde edileceğine dair konuşuluyor devletin bu para karşılığında ipotek göstermesi isteniyor. İkinci husus ise demiryolunun Anadolu Kumpanyasına yaptırılmak ve masraflarının nasıl temin edileceği hakkında tavsiyelerle alâkalı bir belgedir.

 

Birinci yolu Osmanlı seçmemiştir. Çünkü dört yüz milyonluk parası yok teminat akçesinin fiyatını çok yüksek buluyor. Osmanlı demiryollarının geçtiği yerlerde toplanan geliri teminat akçesi göstermek istiyor.( Çünkü Osmanlı daha önce de demiryollarını bu şekilde yaptırmıştır.) 240 durum bu şekilde antlaşmanın yapıldığı zamana kadar sürüncemede kalıyor.

 

Almanlarla ilk önce ön sözleşme imzalanmıştır. Buna göre Deutsche Bank Osmanlı Devleti’ne %7 faizli 200.000 Sterlin borç para vermeyi kabul etmiştir.23.12.1899 tarihinde ön antlaşma Siemens ve Zihni Paşa arasında imzalanmıştır.241 Almanlarla 5 Mart 1903 tarihinde kesin antlaşma imzalanmıştır. Antlaşmanın özetini şu şekilde verebiliriz:

 

“ –Daha önce Anadolu Demiryolları adı altında yapılan Ankara ve Konya hatları eski sahiplerinin mülkiyetinde kalacak, Konya’dan sonra inşa edilecek yeni hatlara içinse, Bağdat Demiryolu Şirketi adına bir kumpanya kurulacaktı.

 

-          Osmanlı hükümeti şirkete kilometre başına 4500 faranklık bir işletme geliri garanti etmişti. Demiryolunun işletme geliri 10.000 Frankı aşarsa hükümet ile şirket arasında % 60 ile %40 oranında pay edilecekti. İşletme geliri 4500 ile 10.000 Frank arasında olursa, 4500 Frankın üstü hükümete kalacaktı.

-          Demiryolu birbirinden bağımsız 200’er kilometrelik birimler halinde inşasına karar vermiştir. böylece yeni bir bölünme başlamadan gerekli


240 BOA, Y MTV 196 64 1317. B16. ( İki belge halinde)

241 Ortaylı, a.g.e, s.141.


 

sermaye elde edilmeye çalışılacaktı. İlk olarak 200lik bölüm için tanınan sekiz yıldı.

-          Bağdat Demiryolu Şirketi döşediği hatların her iki yanında yirmişer kilometrelik bir bölgede maden arama çalışmaları yapabilecek, inşaat için kullanacağı keresteleri, devlet ormanlarından elde edecekti. Şirket aynı şekilde su kaynaklarından da yararlanma hakkına da sahipti.

-          Bağdat Demiryolu sözleşmesinin sekizinci maddesi inşaatta kullanılacak olan yurt dışından gelen malzemelerden devletin gümrük vergisi almayacağı yönünde idi.

-          Anadolu Demiryolu Şirketi hiçbir zaman demiryolu hatlarından herhangi bir bölümünü, Osmanlı yöneticilerinin onayı olmaksızın bir başka işletmeye devir edemeyecekti. Ayrıca Osmanlı Hükümeti Konya-Bağdat hattını satın alma hakkını saklı tutuyordu.

-          Demiryolu Şirketi Dicle ve Fırat üzerinde gemicilik yapma izni veriyordu. Bu ayrıcalık şimdiye değin yalnızca İngiltere’ye verilmişti. Şimdi İngiltere ve Almanya arasında durum gerginleşecekti. Ayrıca Almanlara Basra ve Bağdat’ta liman imtiyazı verilmiştir. İngilizler Hindistan yol güvenliği sebebi ile Almanlarla karşı karşıya gelecekti.

-          Her iki kumpanya’da Osmanlı Şirketi statüsünde olduklarından, ilgili davalarda Osmanlı mahkemeleri yetkili olacak; devlet daireleri ile yazışmalarda Osmanlıca kullancaklardı. Ayrıca Türk postaları ve posta memurları ücretsiz taşınacak, yolcular ve yük sahiplari en yüksek ücretler belirlenecekti.

-          Demiryolu barışta ayaklanmaları bastırmak için savaş zamanında da tümüyle askeri amaçlarla kullanılacaktı. Demiryolu Şirketi hatlar boyunca askeri amaçlı istasyonlar kurmakla yükümlü kılınmıştı.

-          Güzergah Konya’dan başlayıp Karaman, Ereğli, Adana, Hamidiye, Kilis, Tel Habeş, Nusaybin, Musul,Tekrik, Samatra, Bağdat, Kerbela,Necef üzerinden Basra’ya ulaşacaktı.bu ana hatlardan Urfa, Haleb, Kastabol, Hanikin’e  ve


 

Basra’dan İran Körfezi’ne henüz saptanmamış her hangi bir noktaya şube hatları döşenecekti.”242

 

Osmanlı Devleti’nin Almanlara demiryolu imtiyazı vermesinden sonra 30

Teşrin Sani sene 99’da Alman İmparatoru Wilhelm, II.Abdülhamid’e teşekkür

telgrafı çekmiş ve Abdülhamid’de karşılık teşekkürü etmiştir.243

 

 

III.2. Avrupa Devletlerinin Bağdat Demiryoluna Bakışı

 

Almanya’nın rakibi İngiltere idi. İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek için çaba gösteriyordu.bu nedenle de Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyucu gözüküyordu. Almanya’nın Osmanlı topraklarını ele geçirici bir politikasından söz edilemez. Bunun karşılığı olarak da Osmanlı Devleti’nden ekonomik ve siyasi çıkarlar beklentisi içerisindeydi. Osmanlı Devleti’ne bol bol krediler açıyor, demiryolları yapıyor, ordunun yeniden düzenlenmesinde ordunun düzenlenmesinde görev alıyor, askeri uzmanlar göndermekten kaçınmıyordu. Özellikle II. Meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı- Alman ilişkileri daha da sıklaşmış ve Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanların yanında yer almasına neden olmuştur.244

 

Almanya’nın Bağdat Demiryolu imtiyazını elde etmesi, etki alanını Basra Körfezi’ne kadar genişletmesi anlamına geliyordu.bu durumda İngiltere, Hindistan Yolunu, Fransa’da Suriye’de oluşturmaya çalıştığı nüfus bölgesini, Rusya ise güneye doğru yayılma emellerini tehdit altında hissediyor her yolu deneyerek Bağdat Demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesini engellemeye çalışıyorlardı.II.

Wilhelm  ise,  1897  yılında  Welpolitiğin  oluşturulma  ve  uygulanmasında  en

güvendiği devlet adamlarından biri olan Marschall Von Bieberstein’in, İstanbul’da büyükelçilik görevini atayarak yeni dış politikasında önemini göstermiş oluyordu.245


242 Özyüksel, a.g.e.,s.194,195.

243 BOA, DH MKT. 66 33 1310 Za 28.

244 Yahya Akyüz v.d, Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Tarihi, C.I, 5.b, Ankara-1997, s.35.

245 Özyüksel, “Anadolu…,s.668.


 

 

Almanya’nın demiryollarını yaparken Basra’da bir üs oluşturma düşüncesi de güttüğü görülür.Rusya’nın da güneyde bir üs edinme isteği yine devam


etmektedir. İngiltere’nin bu dikkate değerdir.

“… Hem Rusya hem


konuda düşüncesi hakkında Dunn’un şu görüşleri

 

 

de Almanya, Basra Körfezi’nde bir üst ve liman


kurmaya can atıyor, ancak geçmişteki İngiliz bakanların karşı koymalarına rağmen Kayzer padişahın rızası ve yardımıyla Bağdat Demiryolu inşasını Basra Körfezine


doğru


götürmektedir. Büyük


Biritanya, Almanya ve Rusya gibi davranmıyor bu


bölgede toprak elde etmek yada sorumluluklarını genişletmek niyetinde değil bizim bütün isteğimiz ticaretin himaye altına alınması ve açık kapı politikası. Bu dilekleri Almanya içinde gerçekleştirecek olursak olursak ve nehir kenarındaki bağımsız devletler üzerindeki himayemizi sürdürürsek Almanya’nın yakınması söz konusu olamaz hele bağımsızlığını ilan ettiğinde, ederse tabi, yeni Arap Devletleriyle dosta ilişkiler kurarsak …öte yandan her ne kadar Müslüman tebası ile onun namına muharebelere katılmaya niyetimiz yoksa da, padişah ile de dosthane ilişkilerimizi sürdürmek niyetindeyiz.”246

 

Almanlara verilen imtiyaz Fransa’yı harekete geçirdi. Fransa mevcut demiryolu yatırımlarını genişletmek isteğindeydi ve Osmanlı’dan yeni imtiyazlar talep etti. Anadolu demiryolları kumpanyasına yolu Konya’dan öteye uzatmak için gerekli imtiyaz verilince Fransa’da adeta olayın tazminatı olarak Ege’den Kasaba Demiryolunu Afyon’a kadar uzatmak ve Suriye’de Şam-Humus-Halep hattını inşa için gereken imtiyazı aldılar.1898 yılında Osmanlı Asyasını İngiltere, Fransa ve Almanya’nın demiryolu hatlarının durumu şöyle idi:

 

İngiltere hatları

İzmir-Aydın 373 km.

Mersin-Adana 67 km.

Toplam 440 km.


 

246 Dunn, a.g.m.,s.310.


 

Fransız hatları

İzmir-Kasaba 512 km.

Yafa-Kudüs 87 km.

Beyrut-Şam 247 km.

Şam-Halep 420 km.

Toplam 1266 km. Alman hatları Haydarpaşa-İzmit 91 km.

İzmit-Ankara 485 km.

Eskişehir-Konya 444 km.

Toplam 1020 km. 247

 

 

Almanların yeni imtiyazlar elde edip, nüfuz alanlarını genişletmeleri derhal diğer devletlerin tepkisini doğurdu. Deutsche Bank ve Anadolu Demiryolları Kumpanyası’nın elde ettiği imtiyazlar özellikle İngilizlerin şiddetli protestolarına neden oldu. Britanya büyükelçisi Sir Phillip Currie derhal bu imtiyazı önleme teşebbüsüne girişmiştir. Büyük elçi “Anadolu demiryollarının imtiyazının Dinar’a kadar uzatılması, doğrudan doğruya İzmit-Aydın demiryolları şirketinin nüfuz bölgesinden geçecektir ve İngiliz ticarî çıkarlarını korumak için elimizden geleni yaparız” şeklindeki protestoyu ilettikten sonra büyükelçi padişahın huzuruna çıktı. Padişahın böyle bir imtiyaz için söz verilmediğini bildirmesi ile iş örtbas edilmiştir. Almanlara yolu başka yöne doğru uzatmıştır. Büyük devletlerle nüfuz kavgasından dolayı Anadolu’da birbirleri ile bağlantısı olmayan bir demiryolu şebekesi kurulmuştur248.

 

Bağdat demiryolu bu nedenle İngilizlerin Aydın, Fransa demiryolu hattından farklı bir nitelikte idi. Bu hat verimli bölgelerin ürünlerini kolay yoldan batıya aktaracak yatırımlardı. Oysa Bağdat projesi işlenmeyen zenginlikleri istismar edecek

 

 


247 Ortaylı, a.g.e., s.122.

248 Ortaylı, a.g.e., s.14.


 

alt    yapısal    tesislerinde    birlikte    kurulacağı    bir    büyük    yatırımlar    grubunu öngörüyordu249.

 

II. Wilhelm’in yaptığı gezinin sonuçlarından ilki 29.1.1899 tarihinde Haydarpaşa Limanı imtiyazının Anadolu demiryolları şirketine verilmesi oldu. Şirket uzun süredir. Haydarpaşa liman yatırımı için imtiyazın peşinde idi. Almanlara verilen bu imtiyaz şubat ayı başında Fransa tarafından uygun bulunmayarak protesto edildi. Rus dış işleri bakanı tarafından da imtiyaz yine protesto edilmiştir250.

 

Bağdat demiryolunu yapmak ayrıcalığının Almanya’ya verilmesi Avrupa’da bir bunalım yaratmıştır. İngiltere Bağdat’a kadar götürülecek hattın sonunda Basra Körfezi’nin başlangıcına kadar uzanıp, hem Almanya’ya Orta Doğu’da büyük bir ekonomik üstünlük kazandırılmasında hem de Hint yolunda söz sahibi kılmasından korkmuşlardır. Öte yandan Ruslarda gelişen demiryollarının Osmanlı Devleti’nin savunma gücünü arttıracağını düşünerek kuşku duymuşlar, özellikle kuzeye ve doğuya doğru uzanacak hatların yapılmasını istememişlerdir. Bu sebeple Osmanlı Rus ilişkilerini zaman zaman etkileyen olgulardan biri olarak demiryolunu gösterebiliriz.251

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle İngiltere ve Almanya ile gelişen ilişkileri, Osmanlı paylaşımının gündemde olduğunu gören Rusya’yı telaşlandırmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletlerinin etki alanına girmesine engel olamaya çalışmıştır. Almanların ve İngilizlerin Hint Okyanusu’na inmek için Osmanlı ülkesini bir basamak olarak kullanma çabalarından sayılabilecek demiryolu inşasına karşı çıkması, Rusların bu gelişmelerden etkisinin giderek kırıldığını görmesinden kaynaklanıyordu.Berlin’den başlayıp Bağdat’a kadar gidebilecek bir demiryolu hattı, bu hattın geçtiği coğrafi bölgelerdeki maddi zenginliklerinde bu hattın inşacısı ve işleticisi güçlerin elinde olması anlamına geliyordu. Bu gelişmeler Rusların endişelerini giderek arttırıyor, özellikle Rusya sınırına yakın bölgelerde


249 Ortaylı, a.g.e., s.15.

250 Özyüksel, Anadolu…, s.129.

251 A.D., Noviçev, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürgeleşmesi, Onur y.., Ankara-1979, s.27.


 

demiryolu inşasına engel olmaya çalışıyordu. Bu engelleme çabası Osmanlı Devletinden çok Batı emperyalizminin Rus İmparatorluğu coğrafyasına yönelebileceği kuşkudan kaynaklanıyordu. Özellikle Balkan demiryollarının ve Türk demiryollarının satın alınması çalışmaları Rusların özellikle Osmanlı toprakları üzerindeki demiryollarına ilgisini açıkça ortaya koymaktadır.252 Ancak bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında bulunan savaş durumu, Rusların demiryolu ile ilgili niyetlerini kapalı bir biçimde ortaya koymalarına neden olmuştur. Fransa’ya gelince o da bu kadar kârlı görülen bir girişimi Almanya’ya kaptırdığı için kızmıştır253.

 

II. Wilhelm özellikle Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler kurmayı istemiştir. Bunun için 1889 yılında İstanbul’u ziyarette bulunmuştur. Kayzer’in, Osmanlı siyasetinden 1798’de Fransa’dan ve 1878 Kıbrıs ve 1882 Mısır’ı işgal sebebi İngiltere’den boşalan yeri almaktı. Bunun neticesinde General Goltz Paşa İstanbul’a gelmiş, Osmanlı ordusunun güçlenmesi ve düzenlenmesinde çalışmıştır. Bununla birlikte Alman tüccar ve bankerleri de Osmanlı Devleti’ne gelmişlerdir254.

 

Almanların Anadolu ve Basra coğrafyasını çok yakından tanıdıkları görüyor. Hangi bölgede yer altı ve yer üstü zenginlikler var, hangi bölgede nüfuz özellikleri vs. hepsini Almanlar demiryolu yapımına başlamadan önce inceledikleri gibi demiryolu başladıktan sonra da incelemeye çalışmışlardır. Dolayısı ile Almanlar demiryolu yapımına gözü kapalı girmemişlerdir. Demiryolu yapımı sürerken anlaşma metinleri incelendiğinde farklı alanlarda da imtiyaz kopardıkları görülüyor. Burada Almanların gezi adı altında inceleme yaptıklarına örnek olması açısından bir belge sunuyoruz. 30 Mart sene 310 tarihli belgede sadaretten (Dahiliye Nezaretinden

?)Beyrut,  Basra  valisine  ,Bağdat  ve  Musul  valilerine  emirdir.    Almanya

tebaasından Baron Fon Openhaym isimli kişi Beyrut, Musul, Bağdat, Basra

bölgelerine ziyaret edecektir. Gerekli tedbirlerin alınması ve kendisine gerekli yardımların  yapılmasına ve şahsın takip edilmesine dair ismi geçen dört bölgenin


252 Noviçev, a.g.e., s.17.

253 Ülman, a.g.e., s. 217.

254 Oral Sander, Siyasî Tarih İlk Çağlardan 1918’e, Ankara-2001.


 

yöneticilerine gönderilen emirdir”255 sıradan bir insan için bu derece ehemmiyetli bir belge gönderilmeyeceğine ve sıradan bir kişinin de bu bölgelerde sebepsiz gezmeyeceği göz önüne alınırsa bu kişi buraya araştırma ve rapor verme amaçlı geldiği anlaşılır.

 

İngilizler, Bağdat hattını Halife’nin mesafelerin kısalması ile birlikte Müslümanlara daha kolay ulaşarak onları isyan ettirir endişesi duyuyorlardı. Anadolu-Bağdat hattı Hindistan ile Müslümanların münasebetlerini hareketle de tehlikeli görüyorlardı. “Anadolu-Bağdat hattı, Hindistan ile İslamın münasebetini harkulede bir suretle kolaylaştıracağı için İngiliz siyasetinin bazı manialara uğraması ve bazı gizli meselelerde lüzumundan fazla makam-ı hilafete temayül göstermesi bir mecburiyet haline girecektir. İngiltere’nin zaaf-ı siyasetine vasıta olan Almanya ise İngilizlerin ebedî düşmanlığını kazanıyordu”256.

 

Abdülhamid’in Bağdat demiryolu imtiyazını Almanlara veriş sebeplerinden biride onların Pan-İslamist politikaya destek olmaları idi. Bağdat demiryolu Alman Welpolitiğinin bir parçası olmuştur257. Bağdat demiryolu inşaatı 1907’de Konya’dan Toroslara ulaştığında İngiltere’nin korkuları büsbütün artmış, 31 Ağustos 1907’de İngiltere ile Rusya arasında Alman tehlikesine karşı ilk ittifak antlaşması imzalanmıştır. Bu sırada Almanlar İngilizleri ekonomik çıkarları yönünden sadece Mezopotamya değil Anadolu-Suriye-İran’da da ciddi olarak tehdit eder duruma gelmişlerdi. Bu uğurda bir İngiliz belgesinde şunlar yer alır: “İngilizler, Orta Doğu’da elde ettiklerini kaybetmek üzeredir. Yerinde duramaz. Diğer devletler ilerlerken İngiltere geriliyor, gözümüzü açalım, hakikatleri görelim. Almanya ve Fransa tesiri rıhtımlara ve tramvaylara girmeye başladı. Bu ekonomik temeller üstünde yükselen Almanya ve Fransa’nın durumu çok yakında politik gelişmelerde gösterecektir”258.

 


255 BOA, DH. MKT. 66 33 1310 Za 28.

256 Bonyar Waylet, Şarkta İngiliz-Alman Rekabeti, çev. B. Fikri, Sancakciyan Matbaası, İstanbul- 1332, s.36.

257 Earle, a.g.e., s.134.

258 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık y., 1965, s. 55.


 

İngilizler Kuveyt’te, körfeze kadar gelebilecek bir Türk-Alman hakimiyetini baltalamak için bu sırada Arapçılık hareketlerini körüklediler. “1904 yılında Kayzer- Halife-Padişah işbirliğine ve Bağdat demiryoluna karşı İngiltere’nin Osmanlı-Arap alemi içinde aldığı tedbirler semeresini verirlerdi. Araplarda genel bir kaynaşma vardır”259.

 

Bağdat demiryolunun Bağdat’tan Basra’ya oradan hicaz demiryolu ile de bağlanması gündeme geldi. Böylece Almanya’nın Arap Yarımadası kontrolü de artacaktı. İngiltere’nin Arabistan’a yöneldiği gören Abdülhamid burayı savunmak için Şam’dan Mekke’ye bir demiryolu yaptırıp buraya asker sevkini kolaylaştırmak istemiştir. II. Abdülhamid İngiltere’nin Mezopotamya demiryollarına sahip olmasını istememiştir260.

 

İngilizlerin, Almanların etkinliğini kırmak planları çerçevesinde, Almanlarla rekabete girecek veya onların yolunu kesecek doğrultuda yeni demiryolu imtiyazları isteme faaliyetlerine giriştiklerini görüyoruz. İngilizler, bu uğurda üç proje üzerinde durmuşlardır. Fırat vadisi boyunca Bağdat-Basra arasında demiryolu inşaatı Batı İran’da yer alacak demiryolu projesi ve “Willcicks Projesi” olarak adlandırılan Basra Körfezi ile Akdeniz’i birleştirecek bir demiryolu.

 

İngilizler, bu imtiyaz istekleri yanında, Alman ve Osmanlı kontrolünde olan demiryollarının şu noktalara uğramasına karşı çıkıyorlardı: Hicaz demiryolunun Akabe Körfezi’ne, Bağdat Demiryolu’nun İskenderun ve Basra Körfezi’ne, İngiliz hükümetince Türk hudutları üzerindeki bu üç noktanın “kapı anahtarları” İngilizlerin elinde olmalı idi. İngilizlerin, Akdeniz-Basra hattının inşaatında ısrarlı davranışlarının sebebi, bu hattın güneyinde kalacak olan alanı, Osmanlı Devleti gövdesinden ayırmak teşkil ediyordu. Sultan bu imtiyaz isteğine karşı oluş hassasiyetini şöyle ortaya koyar: “Bu demiryolu inşaatı için, hele yabancı müteahhitlere imtiyaz vermek katiyen caiz değildir. Çünkü, projeyi teklif eden Ermeni müteahhidinin arkasında İngiliz parası yatmaktadır. İngiltere’ye burayı inşa


259 Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C.I/1, TTK y., Ankara-1951, s. 85.

260 Karal, a.g.e., s.175-186.


 

ettirmek, Dicle-Fırat vadisini onlara bırakmak demektir. Çünkü, istedikleri zaman İran Körfezi’ne ilerlemek imkânı bulacaklar ve bizim yerlerimizi onlar alacaktır”261. Sultan II. Abdülhamid zamanında, İngilizlerin Bağdat demiryolu güzergâhı civarında demiryolu imtiyazı isteklerine olumlu cevap verilmemiştir.

 

Bağdat Demiryolu ile Osmanlı Devleti üzerindeki Alman nüfuzu en yüksek seviyesine ulaşırken, I. dünya Savaşı’na kadar bir bunalım başlamıştır. İngiltere,

Doğu Hindistan Kumpanyası’nın vasıtasıyla bölgede nüfuzunu yaymıştı. İngiltere

Basra Körfezi’ne kadar inecek bu demiryolu ile Almanya’nın Orta Doğu’da nüfuzunun artmasından rahatsız olmuştur. İngiltere, Orta Doğu’da çıkarlarının baltalanacağını düşünüyordu ve Hindistan sömürgesinin güvenliğinden de endişe ediyordu. Zira Almanya Bağdat demiryolu ile Hindistan ve Uzak Doğu’ya uzanmayı hedefliyordu. Ayrıca demiryolunun geçtiği yerlerin Almanların nüfuzu altına girmesi Anadolu ve Mezopotamya’nın pamuk, petrol, kömür gibi hammadde kaynaklarının da Almanya’nın eline geçmesi demek olacaktı262.

 

Almanya’nın yeni imtiyazlar elde ederek Osmanlı Devleti üzerinde nüfuzunun artmasından rahatsız olan İngiltere önce Konya Demiryolu İmtiyazı’nın Almanlara verilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.263

 

1899’da Bağdat Demiryolu projesi hakkında ilk bildirilerin İstanbul’da çıkmaya başlamasıyla o sıralarda Hindistan Kral Naibi olan Lord Curzon bundan endişe duymuş ve onun isteği üzerine Basra bölgesindeki İngiliz temsilcisi Albay Meade, Kuveyt’e gitmiş, Şeyh ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma ile Kuveyt İngiliz himayesini kabul ediyor ve bölgedeki İngiliz temsilcisine danışmadan hiçbir anlaşma yapmamayı taahhüt ediyordu. Curzon Bağdat demiryolunun Basra’ya ulaşmasıyla bu bölgedeki İngiliz çıkarlarının tehlikeye girmesinden endişe etmiştir.

 

 


261 II. Abdülhamid Siyasî Hatıratım, s.147-148.

262 Ersal Yavi, Bir Ülke Nasıl Batırılır? Osmanlının İflasından Günümüz Türkiye’sine ‘Kıssadan Hisseler’ , İzmir-2001, s.398.

263 BOA, YA. HUS 268/ 124.


 

İngiltere, Bağdat demiryolu projesine ilk başlarda kuşkuyla takip etmesine rağmen fazla tepki göstermemiştir. Çünkü o sıralarda İngiltere’nin Orta Doğu’da birinci rakibi Rusya idi ve şimdilik Rusya’ya karşı Almanya’ya ses çıkarmamayı uygun görüyordu. Bağdat demiryolu projesine özellikle bölgede çıkarları olan kapitalistler karşı çıkmıştır. Örneğin, İzmir-Aydın Demiryolu Kumpanyası Yakındoğu’daki Alman Demiryolları yayılmasına karşı korunmasını istemiştir. bunun dışında projeye, Fırat ve Dicle gemicilik şirketi de Bağdat-Basra arasındaki nehir nakliyatının zarar göreceğini düşünerek karşı çıkmıştır264.

 

Bağdat demiryolları projesine İngiltere’den sonra Fransa’da kendisinin Suriye’deki çıkarlarını tehdit edeceği gerekçesi ile karşı çıkmıştır. Ancak Fransa, bir süreden sonra Almanya ile anlaşmıştır. İngiltere Almanya ile muhalefet etse de Almanya ile kendi çıkarlarına uygun bir anlaşma yapmanın peşini de bırakmamıştır. İngiltere, Almanya’nın Basra Körfezi’ne inmesinin engellenmeyeceğini düşünerek hiç olmazsa uzlaşma yoluyla bir ilerleyişinin kendi kontrolünde olmasını istemiştir. bu görüşte olan ve bu yolun İngiltere lehine çıkarlar sağlayacağını düşünen İngiliz devlet adamları da çoğunluktaydı. Örneğin, Sir N. O’conor İngiltere’nin Almanlarla anlaşarak İngiliz kapitalistlerin korunması gerektiğini, bu projenin kıymetli avantajlar ve imtiyazlar taşıdığını belirtmiştir. O’conor: “Bu yolun inşası için ısmarlanacak yığınla malzemeden başka, yolun iki tarafında maden hakları olacaktır. Ayrıca proje Kuveyt ve İran Körfezi’nde sonsuz ticaret imkanları hazırlamaktadır” demiştir. Bütün bu sularda İngiliz gemilerine fırsatlar çıkacaktır265.

 

Sir O’conor’a göre Almanya’nın Osmanlı Devleti üzerinde nüfuzunun artması sonucu İngiltere Orta Doğu’dan elde ettiklerini kaybetmek üzeredir. Osmanlı Devleti’nin Alman ve Fransız etkisiyle son derece borçlandırılması bir kaos ortamı yaratacak ve İngiltere bundan hiçbir kâr elde edemeyecektir266.

 

 

 


264 Earle, a.g.e., s.207.

265 Ulubelen, a.g.e., s. 13-14.

266 Ali Kemal Meram, Belgelerle Türk- İngiliz İlişkileri Tarihi, İstanbul-1969, s.173-174.


 

İngiltere, Bağdat demiryolu projesinin gerçekleştirilmesini 1913 yılına kadar sürdürmüştür. 1913 yılında Osmanlı Devleti, İngiltere’nin demiryoluna muhalefetini ortadan kaldırmak için çeşitli ödünler vermek zorunda kalmıştır. Buna göre demiryolu Basra’da sona erecek, Dicle ve Fırat nehirleri ile Şattü’l-Arap üzerinde taşıma tekeli Osmanlı Devleti’nin %50 hissesiyle katılacağı bir İngiliz şirketine bırakılacaktı. Ayrıca Bağdat demiryolu yapımına çıkarları nedeniyle en çok karşı çıkanlardan Lynch kardeşlerin ayrıcalıkları korunacaktı. Osmanlı Devleti, Kuveyt üzerinde İngiliz himayesini kabul ediyordu. İngiltere ise Osmanlı gümrüklerinin %4 oranında arttırılmasını kabul ederek demiryoluna muhalefetten vazgeçiyordu. İngiltere ve Almanya’da 15 Haziran 1914’te anlaşma yapmışlar, buna göre demiryolu Basra’da kalacak, İngiltere’nin izni olmaksızın Körfez’de liman inşa edilmeyecekti. Ayrıca 19 Mart 1914’te petrol konusunda da anlaşmaya varmışlar ve Mezopotamya petrolünün %25’i Almanya’ya verilmiştir. İngiltere artık Almanya’nın Basra Körfezi’ne inmesine engel olamayacağını görerek hiç olmazsa yoluyla bu ilerleyişin kendi kontrolünde olmasını istemiştir.

 

Türkiye üzerinde şiddetli bir İngiliz-Alman rekabeti meydana getiren Bağdat demiryolu hattı, Alman nüfuzunun dayanaklarından biri olarak planlanmıştır267. 1914’te İngiltere ve Almanya anlaşmasına rağmen bu tarihe kadar Orta Doğu coğrafyasında ortam çoktan kızışmış ve bu anlaşma I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamamıştır.

 

İngiltere, Alman demiryolundan sonra Basra Körfezi’nde bir Alman üssünün kurulmasından korkuyordu. Lord Lawsdone’un 5 Mayıs 1903’te Lordlar Kamarası’nda yaptığı açıklama, İngiltere’nin bölgedeki diğer güçlerin faaliyetleri hakkındaki tavrını açıkça ortaya koyarak, herhangi bir yabancı gücün bölgede bir donanma üssü veya müstahkem mevki oluşturma çabalarını İngiliz çıkarları için ciddi bir tehdit olarak gördüklerini ve bunu engellemek içinde bütün güçlerini kullanacaklarına dair tavırlarını açıkça ortaya koymuştur268.

 


267 Doğan Avcıoğlu, 31 Mart’ta Yabancı Parmağı, Ankara-1969, s.22-23.

268 Soy, a.g.e, s.199.


 

Almanların Basra Körfezi’ndeki ilk faaliyetlerinde İngiltere asıl rakibi olarak Rusya’yı gördüğü için fazla tepki göstermemiştir. Fakat Almanların bölgedeki faaliyetleri doğrudan İngiltere çıkarlarına zarar vermeye başladığında İngilizler önce Almanların faaliyetlerini almıştır. Bu yıllarda Hindistan ve Ortadoğu’yu özel ilgi alanı kabul ederek Basra Körfezi’nde İngiliz kontrolünün gerekliliğini ve Hindistan müdafaasının güçlendirilmesini savunarak İngiliz politikasını yönlendiren Lord Curzon idi269.

 

Basra Körfezi’nde, Bağdat demiryolunun bitiş noktası ve özellikle Alman ticarî ajanlarının bölgede yoğun faaliyet göstermeye başlaması üzerine ortaya çıkan İngiliz-Alman sürtüşmesi I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde imzalanan ve İngiltere’nin Alman Bağdat demiryoluna koyduğu engeli kaldırması ve Almanya’nın Basra’daki İngiliz hakimiyetini tanımasıyla sonuçlanan 15 Haziran 1914’teki anlaşmayla sona ermiştir.

 

1870’lerden sonra Almanya’nın yükselişi Avrupa dengesini altüst etmiştir. İngiltere, Almanya’nın emellerine karşı yeni düzenlemeler yapmak zorunda kaldı. İngiltere, Almanya’nın Ortadoğu’da nüfuzunun artması sonucu bu bölgedeki çıkarlarını korumak için müttefik arayışına girmiştir. Bunun için İngiltere, Fransa ve Rusya ile Ortadoğu’da mücadele içerisine girerken bu kez bu devletlerle aralarında sorunları olduğu sömürgeleri üzerinde anlaşarak Almanya’ya karşı güç birliği yapmaya çalışmıştır. İngiltere Ortadoğu bölgesinde ve Boğazlarda uzun süre Rusya’ya karşı mücadele vermiş, hatta bu devletin yayılmacı politikalarını engellemek için Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki savaşlarda Osmanlıyı desteklemiştir. Ancak yükselen yeni sömürgeci güç bu devletleri bir araya getirmiştir ve bir nevî I. Dünya Savaşı’nda devletlerin durumunu belirlemiştir. İngiltere artık Rusya’yı Boğazlardan uzak tutma politikasını değiştirmiştir.

 

Almanya’nın uyguladığı yeni sömürgecilik anlayışı bütün Güneybatı Asya’da olumlu sonuçlar vermişti. Almanya’nın sömürgeciliğe getirdiği yabancı


269 Cezmi Eraslan, “Irak’ta Türk-İngiliz Rekabeti (1876-1915)”, İÜEF Tarih Dergisi, İstanbul-1994, s.233.


 

ülkelerin pazarlarını elde etmek emperyalizminin yeni ve kolay bir konseptiydi. Bu yöntem ucuzdu, aslında kendi masraflarını karşılıyordu, diplomatik ve askerî riskler taşımıyordu. Böylece Yakındoğu’da Alman nüfuzu oldukça hızlı ilerledi. Almanya Bağdat demiryolu projesiyle Basra Körfezi ve Ortadoğu’ya sızmak istiyordu. Bu da İngiltere ve Rusya’yı endişelendiriyordu.

Bağdat demiryolu İngiltere Aydın, Fransa Kasaba demiryolu hattından farklı bir nitelikteydi. Bu iki hat verimli bölgelerin ürünlerini kolay yoldan batıya aktarılacak yatırımlardı. Oysa Bağdat projesi işlenmeyen zenginlikleri istismar edecek altyapısal tesislerinde birlikte kurtulacağı bir büyük yatırımlar grubunu öngörüyordu270.

 

Suriye-Irak ve Anadolu bölgesi Rusya’ya kadar tahıl üretilebilecek bir depo idi. Musul-Kerkük’ün Bakü’den on kat fazla petrol elde edilebilecek bir bölge olduğu o zamanda tahmin ediliyordu. Ayrıca Mezopotamya pamuk tarımı ve taş

kömürü yatakları yüzünden zengin bir bölge idi. Almanya ciddi bir petrol arama

girişimindeydi. 1901 yılında Groskopf Bergingen’nin raporunda İskenderun, Halep, Birecik, Urfa, Siverek ve Diyarbakır bölgesinde iyi petrol kaynağı bulunmadığı

bildiriliyordu. Almanlar, 4 Ocak 1901’de çıkarılan bir irade ile bu bölgeyi

taramışlardı. Buna karşılık Kerkük’ün 15 km. kuzeyinde zengin kaynaklar olduğu ilkel biçimlerde çıkarılan ve temizlenen petrolün miktar ve kalitece Bakü petrollerinden aşağı kalmadığı, yapılacak demiryolu ile bu kaynaklardan etkin bir biçimde yararlanmanın mümkün olduğu belirtiliyordu271. Almanya petrol işine el attı ve Deutsche Bank bölgede petrol arama ve çıkartma imtiyazını elde etti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


270 Ortaylı, a.g.e., s.131.

271 Ortaylı, a.g.e., s.133.


 

 

IV.  BÖLÜM

 

OSMANLI DEVLETİ'NİN BASRA POLİTİKASI VE İNGİLTERE

 

 

4.1.  İNGİLTERE’NİN BASRA’YA YERLEŞMESİ

 

İngiltere, Hint Okyanusundan Basra Körfezi’ne ulaşan deniz ticaretini kontrol altına almak için XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren Ortadoğu’da nüfuz alanları oluşturmaya ve Arap yarımadasının Osmanlı Devleti sınırları dışındaki güney kıyılarına yerleşmeye başladı272. İngiltere, Hindistan’ı ele geçirdikten sonra bu bölgeye giden yolları koruma altına almak istemiştir. Bu istek İngiliz devlet politikası haline gelmiştir. İngiltere’nin bu politikası da bütün XIX. asır boyunca sürmüştür.

 

Hindistan’a giden en kısa yol ise Osmanlı topraklarından geçiyordu. İngiltere bu yolu güvenlik altında tutabilmek için Basra Körfezi ve Mezopotamya’ya yönelmiş, ve buraya müdahale etmek isteyen bütün devletlerle mücadele içerisine girmiştir273.

 

XIX. yüzyılın ilk yarısında Hindistan’ın yol güvenliğini Rusya tehdit etmiştir. Rus emellerinin İngiltere’nin çıkarlarına zarar vermesinden dolayı iki devlet arasında sürtüşmeler olmuştur. İngiltere Rusya’ya karşı bir yandan Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korurken diğer yandan da Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde bulunan ve hakimiyeti belirsiz olan stratejik yerlere yerleşmeye çalışmıştır274.

 

İngiltere’nin Hindistan’a giden yolun güvenliğini sağlamak için işgal etmek istediği alanlar Cebelitarık Boğazı, Malta Adası, İyonya Adaları, Girit ve Kıbrıs, Süveyş Kanalı ve Aden Boğazı olmuştur.


272 Tufan Karaarslan, Ortadoğu’nun Coğrafyası, Konya-1998, s.43.

273 Tevfik Çavdar, Osmanlıların Yarı- Sömürge Oluşu, İstanbul-1970, s.120.

274 Süleyman Kocabaş, Hindistan Uğruna Yapılanlar İngiltere ve Hindistan, İstanbul-1987, s. 85.


 

 

İngiltere güneyde ilerleyişini ve hakimiyetini ilk önce 1704’te ispanya Veraset Savaşları sırasında Cebelitarık Boğazı’nı işgal edip İspanya’ya 1813’tede Trait de D’Utrekt Antlaşması ile Cebelitarık ve Minerko Adası üzerindeki hakimiyetini kabul ettirdi275. Daha sonra 1839’da Aden’i kontrolüne aldı276. Süveyş Kanalı’nın Fransa tarafından açılması sonrasında İngiltere gözlerini bu kanalı ele geçirmeye çevirdi. İngiltere, Aden’i aldıktan sonra kuzeydoğuya doğru sürekli bir genişleme politikası gütmüştür277.

 

İngiltere, Basra’da ise varlığını 1639’da Doğu Hindistan Kumpanyası’nın Basra ile ilgili teşebbüslerde bulunmasıyla varlığını göstermiş, ileriki yıllarda ise bu coğrafya Hindistan kumpanyasının en önemli merkezi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin zayıflamasının verdiği avantajla İngiltere Basra körfezi’nde yerleşmek için uygun zemini bulmuştur. Almanya’nın Bağdat demiryolu imtiyazını almasıyla Basra bölgesinde İngiltere’nin varlığı tehdit altına girmiş ve bu iki devlet arasında rekabet hat safhaya ulaşmıştır278.

 


Basra coğrafyası düşünüldüğünde stratejik önemi bulunan Bahreyn 1820’lerde İngiltere’nin ilgisini çekmiştir. İngiltere yaptığı siyasal ataklarla 1856, 1861 ve 1868’de bu bölgede nüfuzunu arttırmıştır. İngiltere 22 Aralık 1880’de Bahreyn şeyhiyle bir anlaşma yapmıştır. Buna göre Bahreyn Adaları İngiltere’nin korumasına girmiştir. Bahreyn şeyhi İngiltere’nin izni olmadan hiçbir devletle anlaşma yapmayacaktı. Osmanlı Devleti bu anlaşmayı hiçbir zaman kabul etmemiş ancak içinde bulunduğu zamanın şartlarında askerî ve siyasî gücü yetmediği için İngiltere’nin de yaptıklarının önüne geçememiştir. Örneğin 11 Ağustos 308(?)- cevap 21 ağustos tarihli Bahreyn’e ait bir geminin kaçırılmasına dair bir belgenin şu şekilde özeti verip yorumlayabiliriz: Ahmet b. Selman adında bir isyancı Katif çevresinde bir takım bedevileri toplayarak yağma ve hırsızlık işlerine girişmiş Bahreyn ahalisine ait büyük bir gemiyi dahi eline geçirip Bahreyn Ceziresi’ndeki

275 Kocabaş, a.g.e., s.85.

276 Çavdar, a.g.e., s. 85.

277 İ. Süreyya Sırma, Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul-1994, s. 99.

278 Kocabaş, a.g.e., s. 88-89.


 

İngiliz vekili tarafından durum bildirilmiş olup, Necid Mutasarrıflığına da durum izah edilerek bölgede bulunan İngilizler Osmanlı mercilerinden eşkiyanın tutuklanması ve geminin iade edilmesini istemişler ve Osmanlı’nın gelişen hadiselerin bilgilerine sunulmasını istiyorlar Basra ve Necid’den gelen bu haberler neticesinde Osmanlı her zamanki gibi uzlaşma yolunu seçmiş Dahiliye Nezareti tarafından durum İngiltere hükümetine bildirilirken de sorun yaşanmıştır. Sorun şudur ki, İngiltere’nin Osmanlı hakimiyetinde bulunan bir bölgede ‘ İngiliz vekil Bahreyn Vekili’ olarak kendini tanıtmıştır. Osmanlı bürokrasisi bu durumu hoş karşılamamıştır. İkincisi kendi iç işlerinde İngilizlerin emir vermesinden hoşlanmamışlardır. Amaç burada İngiliz hakimiyetini pekiştirmek için göstermelik bir hadise yaratmak da olabilir her halükârda İngiltere’nin Bahreyn’de hakim kuvvet olarak kendini göstermesi karşısında yasal olarak kendi mülkiyetimizde sesimizi çıkaramamışız279

 

Yine Basra bölgesinde İngiliz hakimiyetinin oturduğuna dair bir kanıt niteliği taşıyan bir belgede 29 Teşrin-evvel 318 tarihli belgedir. Belge kısaca şöyledir: 318 yılında Osmanlı Devleti, Katif ile Kuveyt arasında bir nahiye kurulmasına karar veriyor. Buna İngilizler, o bölgedeki düşünceleri göz önüne alındığında karşı çıkmışlardır. Osmanlı Devleti Necid Mutasarrıflığı’ndan bir vekil ( müdir ) tayin etmek istemişti. Aynı zamanda bir de bu bölgede jandarma bulundurulmasını istiyorlar Osmanlı Devleti ancak 320 senesinde buraya jandarma göndermiştir.280 Buradan da anlaşılacağı üzere bölgedeki İngilizlere Osmanlı sözünü geçirememiş geçirse de buradaki kurulan nahiyeden istenilen sonuç alınamamıştır.

 

Daha önce sözünü ettiğimiz Kuveyt Meselesi’nde de durum farklı değildir.Küveyt gerek Bağdat Demiryolları kurulmadan gerekse kurulduktan sonra Osmanlı ile İngiltere arasında sürekli çekişme mevzuu olmuştur. Burada hakimiyetini perçinlemek isteyen daha doğrusu burasının kendi hakimiyetinde olduğunu ispatlamaya çalışan Osmanlı Devleti, karşısında İngilizler tarafından ayaklandırılan yerli aşiret reislerini bulmuştur. Buna dair belgeyi burada sunmak


279 BOA, DH MKT,574 113 1320 C 24.

280 BOA, DH TMK S/40/38/1320.Ş.21.


 

istiyorum. 5 Şubat 317 senesinde Basra ve Katif Mutasarrıflığı’ndan Sadarete (dahiliye Nezaretine) sunulan bir belgedir: Necis sahillerinde günden güne kazanılan ehemmiyet Necid şeyhlerinden olup Kuveyt’te ikamet eden İbn Reşid Aşireti’ne geçen Abdülaziz el-Faysal’ın pederi Abdurrahman el-Faysal’ın İngilizler tarafından tahrik ve teşviki ile Katif ve civarını zapt edip idarede de Kuveyt gibi müstakil bir hükümet tesis ederek Mübarek el-Sabah benzemeye çalıştığı, bazı para kaynaklarını istila ettiği, Zehaf’tan gönderilmesi gereken tabur ve bölüğü hareket ettirtmeyerek para meselesine dair Bahriye Nezaretinden alınan telgrafnamede 315 senesinden kalan paradan 80 bin guruş ödemedikçe Zehaf Vapurunu hareket ettirmeyeceği, ancak bunun mümkün olmadığının bildirildiği kendisinden para koparmak maksadıyla Basra Bahriye komodorunu gaflete düşürüp askerin geciktirilmesine sebep olduğu, asker oraya varmadan oranın ele geçirilmesine fenalık ortaya çıkacağı bundan dolayı kumandanın mesuliyet kabul etmediğine dair telgraf.281 Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti kendisine bağlı küçük bir aşiret şeyhine dahi mesafenin uzaklığı ve aşiretin arkasında İngiltere’nin olmasından dolayı sözünü geçirememiştir.

 

Basra’nın bir diğer stratejik mevkiî olan Katar’da İngiliz hakimiyetine XIX. yüzyılda girmiştir. Bu yüzyılın sonlarında Katar’ın yönetici ailesi olan El-Sani Aşireti reisi İngiltere ile anlaşma yaparak İngiltere’nin izni dışında hiçbir devletle anlaşma yapmayacağı kararı almıştır282.

 

İngiltere XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin büyük kısmında egemen güç olmuş, Akdeniz ve çevresinde ticarî imkanlar ve ticaretin seyrinde hakimiyeti eline geçirmiştir. Hindistan’a giden iki yoldan birincisi Basra Körfezi’nden diğeri Kızıldeniz’den geçmekteydi. Güneydoğu Asya’daki Malaka Boğazı’ndan Hindistan’a ve oradan batısındaki Malabar sahillerinde bulunan limanlardan Basra Körfezi’ne ve Irak’taki Dicle-Fırat Nehirleri ve kervanları vasıtasıyla cereyan eden bu ticaret Suriye limanlarına intikal etmekteydi. Diğer yol ise, Kızıldeniz yolu ile Süveyş’i oradan karayolu ile İskenderiye’ye gitmekteydi. İskenderiye ile güneydoğu


281 BOA, MKT 2592 34 1319 Za 15.

282 Zekeriya Kurşun, “Katar” mad., s.421.


 

Anadolu sahilinde bulunan İskenderun arasındaki limanları bu ticaretin varlığı en önemli maddelerini şeker, fil dişi, hurma, turunçgiller, pamuk, madenler, değerli taşlar, çeşitli boyalar ve baharat teşkil ediyordu. Bunun yanında esir ticareti de yapılıyordu283. İngiltere buradaki ticareti ele geçirmek için önce Hollandalılarla sonra da Fransızlarla mücadele etmiştir284.

 

İngilizler, Hindistan’a gidecek kısa bir yol ararlarken Süveyş Kanalı’nı açmayı düşündüler. Ancak yeni bir Boğazlar meselesi oluşur endişesiyle vazgeçtiler ve demiryolu projeleri üzerinde yoğunlaştılar. 1850’den sonra Akdeniz’in İran Körfezi’ne kısmen demir, kısmen nehir yolu ile bağlanması fikri gündeme geldi. Bu yol, İskenderun Körfezi’nden başlayıp Mezopotamya’ya ulaşacak, Bağdat civarına ve oradan Dicle ve Fırat’ın buluştukları yer olan Korna’ya ya da Basra’ya kadar gelecekti. Ancak bu proje de İngilizler tarafından gerçekleştirilememiş, sonuçta Almanlar tarafından yapılmıştır285.

 

İngiltere ilk kez 1787 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusya’ya verdiği ültimatomla Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne duyduğu ilgiyi göstermiştir286.

XVIII. yüzyılda İngiltere’nin Ortadoğu’da en büyük rakibi Fransa olmuştur. 1798 yılında Mısır’ın Fransa tarafından işgali ile Türk-İngiliz ilişkileri başlamıştır. Ayrıca İngiltere her zaman için Hindistan yol güvenliğinden dolayı Mısır’ı ele geçirmeyi düşünmüş ve Fransa ile bu sebeple mücadele etmiştir. Fransa Osmanlı topraklarındaki işgalleri sırasında İngiltere Osmanlı ile ilk 1799 yılında Fransa’ya karşı ittifak anlaşması imzalamıştır287.

 

Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa Osmanlı’ya karşı ayaklandığında Osmanlı Devleti kendisini yalnız bulduğundan ittifak arayışına girişmişti. İngiltere Avrupa’daki siyasî gelişmeleri dolayısıyla Osmanlıya yardımda çekimser davranmıştı. Ancak Mehmed Ali İsyanı büyüyüp Osmanlı zorunlu olarak Rusya ile


283 Cengiz Orhonlu, Habeş Eyaleti, İstanbul-1974, s.2-4.

284 Orhonlu, a.g.e., s. 131.

285 Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadî Münasebetleri, C.II, İstanbul-1976, s.76-78.

286 Rıfat Salim Burçak, Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri 1791-1941, İstanbul-1946, s.11-13.

287 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuk ve Siyasî Tarih Metinleri, C.1, AÜHF y., 1953, s.200.


 

ittifak yapıp üstüne üstlük 8 Temmuz 1833 yılında Hünkar İskelesi Antlaşmasını imzalayınca İngiltere, Rusya’nın Akdeniz’e inmesinden endişe etmiştir288. Hünkar İskelesi Antlaşması İngiltere’nin Yakındoğu’daki çıkarlarını ciddi şekilde tehdit ediyordu.

 

1838 yılında Türk-İngiliz ticaret antlaşması imzalanmıştı. Bundan bir yıl sonra Mehmed Ali Paşa aralarında çıkan anlaşmazlık ve savaş sonrasında Osmanlı yenilince İngiltere’de dahil Avrupalı devletler Osmanlı’ya yardım ettiler. Arkasından 13 Temmuz 1841’de Londra’da bir Boğazlar Sözleşmesi imzalandı289. Bu sözleşme ile Boğazların statükosu tekrar belirlendi ve uluslar arası bir özellik verildi.

 

1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ile Akdeniz’de stratejik ve ticarî yolların bütün ağırlığı kanal cihetinde toplanmıştı. İngiltere bunu anlayınca, buradan istifade eden ilk devlette yine İngiltere olacaktı. Mısır Hidivi İsmail’in borçlu olması sebebi ile maliki bulunduğu Kanal Kumpanyası hisse senetlerini satışa çıkardıktan on gün sonra İngiltere satın almıştır290.

 

İngiltere için Hindistan’a ve Uzakdoğu’daki sömürgelere ulaşım aşçısından vazgeçilmez bir konumda olan Mısır, 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla önemini bir kat daha arttırmış ve bu tarihten sonra İngiltere burada etkin bir konuma gelmeye başlamıştır. 1875 yılında, Mısır hidivlerinin kontrolsüz bir biçimde borçlanmalarını ve sonuçta borçlarını ödeyemez hale gelmeleri neticesinde Süveyş Kanalı’nın ellerindeki hisselerini satışa çıkarmaları fırsatını İngiltere kaçırmamış ve Süveyş Kanalı’nda önemli miktarda hisse senedi satın almışlardır ve bu tarihten itibaren İngiltere’nin Mısır’daki hedefi, buradaki İngiliz etkisini korumak ve daha da arttırmaktır291.


288 Nihat Erim, a.g.e., s.297-299.

289 Erim, a.g.e., s.311-313.

290 Reşat Sagay, XIX ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, Türkiye İş Bankası y., İstanbul-1970, s.465.

291 Hacı Bayram Soy, Almanya’nın İngiltere İle Osmanlı Devleti Üzerinde Nüfuz Mücadelesi (1890- 1914), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara-2002, s.116.


 

 

Britanya’nın Basra Körfezi’nde ticaret ve ulaşım alanında kurduğu egemenlik Kuveyt üzerinde yoğunlaşıyordu. Burada adeta fiili bir protektora kuran İngilizler Kuveyt emiri Mübarekü’s-Sabah ile anlaştıklarından körfezdeki egemenliklerinin siyasal yönden de perçinlemek gayretine düştüler. Kuveyt emirliğinin Osmanlı egemenliği altındaki durumunun ne olduğu bugün bile meçhuldür. Kuveyt vergi vermezdi. Bölgede hiçbir Osmanlı askerî birliği yoktu ve Osmanlı hakimiyetini belirleyen tek alâmet, İstanbul’dan tayin edilen bir kadı idi. Fazladan Kuveyt emiri Mübarekü’s-Sabah’ın İngiliz protektorasını kabul eder durumundan dolayı Osmanlı yönetimi bölgeye buğday bile vermiyordu. Böylece Bağdat valisinin bu ambargosu ile bölgenin bağımsızlığı zaten kabul edilmiş oluyordu292.

 

Bu konuda yabancı devletler de durumu kabul ediyordu diyebiliriz nitekim Fransız Matin gazetesi 2 Teşrin-evvel 1901 tarihli yazısında “ Basra Körfezi’nde çıkan olaylar üzerine Osmanlı Devleti’nin hakimiyet hakkını kullanarak Küveyt’te hakim olmak istediğini ancak İngilizlerin sert tepkisi sebebiyle bir şey yapamadığını, Almanlarında bu durumdan rahatsız olduğunu bildirmiştir.”293 Almanya bu sırada demiryollarının bitiş noktası olarak Küveyt’i düşündüğü hatırlanmalıdır. Yine 3 Şubat 315 tarihli bir belgeden anlaşıldığı üzere İngilizlerin kışkırması sonucu Küveyt’te Mübarek el-Sabah’ın ayaklandığı, Osmanlı’nın bu durumda Sabah’a ‘Mir-i Miran’ rütbesi ve nişan ile taltifi aynı zamanda senelik verilirken kesilen 280 tonito hurmanın geri verilerek Sabah’ı ayaklanmadan vaz geçirmek istediği de unutulmamalıdır.294

Farklı bir belge olması açısından 2 Temmuz 317 tarihli bir belgeyi de yine Küveyt meselesi açısından incelemekte fayda vardır. Belge şu şekildedir: İngiltere’nin Ara Makizi Kumandasındaki Kelavila adlı vapuru Küveyt’e uğramış bundan iki gün önce Basra’da cereyan eden muharebeye tahkikata nazaran Kuveyt’ten ırak ve Hint pirinci almıştır. Almak da zorluk çıkaran görevlilere aldırış


292 Ortaylı, a.g.e., s.141.

293 BOA, HR SYS 95 6.

294 BOA, DH MKT 2306 98 1317 L 15.


 

etmiyorlar.295 Bir nevi zor kullanarak bölgede istedikleri gibi hareket eden ve Küveyt’i de kendi toprağı gibi gören İngilizler burayı savaşlarda erzak deposu olarak da kullandıklarını anlıyoruz.

 

4.1.2.  İngiltere’nin 1877 Sonrasındaki Politikası

 

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Osmanlı İngiltere ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu zamana kadar Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyan bir politika izleyen İngiltere bu siyasetini değiştirmiş, Osmanlı Devleti çökmesinin kaçınılmaz hale geldiğini anlamıştı. Bu ayakta tutulması imkânsız enkazı ayakta tutmaktansa, İngiliz menfaatlerini gözetecek bir şekilde kısmî bir taksime gitmekte fayda vardı296.

 

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin ağır bir yenilgiye uğraması neticesinde Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmişti. İşte bu devrede Osmanlı- İngiltere arasında, sözde İngiltere’nin Osmanlı’ya yardım edeceğine dair verdiği vaadle, bir anlaşma imzalandı ve İngiltere Berlin Antlaşması’nda Osmanlı tarafına yardım edeceği vaadiyle Kıbrıs’ı işgal etti. İngiltere’nin Berlin Antlaşmasında yardım etmediği görülüyor. Ancak bu dönemde yani 1878’li yıllar İngiliz devlet adamlarının Sultan Abdülhamid’e laiha verdiği de bir dönemdir. Sözünü edeceğimiz devlet adamı İstanbul Büyük Elçisi Henry Layard’tır. Layard’ın layihası ( fi 27 Temmuz 94) Osmanlı Devleti’nin bir çok konusunda bilgi ve tavsiye vermekle birlikte, tezimizi ilgilendiren Fırat ve Dicle Havzası, Demiryolları ve bedeviler ile Basra coğrafyasıyla alakalı bölümlerdir. Bu bölümler ile ilgili kısımları aşağıda veriyorum.

“ …Hindistan’a mümted olan birbirine refik iki büyük caddenin birbirine Devlet-i Aliyyeninmâlik olmasında politika ve ticaretçe ne derecede ehemmiyet olacağı tariften müstağnidir. Böylece bu caddeden cümleden ziyâde istifade edecek İngiliz devleti olacağından, İngilizlerin menâfi-i mahsusasına dahi imrâr edeceği şu


295 BOA, DH MKT 2512/73/1319.R.5.

296 Abdurrahman Çaycı, Büyük Sahra’da Türk-Fransız Rekabeti (1858-1911), TTK y., Ankara-1995, s.55-56.


 

mem’alik-i cesime kuvvetli müstakil dost bir devletin yedd-i iktidarında bulunsun. Hatta İngiliz Devleti ittifakı cihetiyle dahi devlet-i aliyyeyi düşmanlarından muhahazaya hazırdır. İşte bu sebeple ve iki büyük maksada mebni Haziran dört muahedesi zat-ı şahaneleri ile tanzim olunmuştur. Maliyecesi, Anadolu, Arabistan ve Suriye vilayetlerinden geçen bir şimendifer Hazine-i Şahanelerine varidat-ı cesime hasıl eder. Çünkü bu şimendifer ile evvela bu üç vilayet-i cesimenin yek- diğerleriyle seri ve sehil ve vasıta-ı ihtilâtiye hasıl eder. Çünkü be şimendifer ile evvela bu üç vilayet-i cesimenin yek-diğerleriyle seri ve sehil ve vasıta-i ihtilâtiye hasıl olur ve birçok ticaret kapıları açılarak bu üç vilayet mahsülleri büyük revaç bulur ve havas u âvâm birçok kâr ve kesb hâsıl olur. Bundan ma’ada el-yevm vahşi kabileler mekânı olan bu vilâyât-ı cesime rabıtalı ve mütemeddin ve sahib-i kudret sekene davet olunup ikâmet ederler. Dicle ve Fırat Nehirleri üzerinde olan seyr-i sefâyin dahi dikkat-i azimeye şâyândır. Bu mesele mütebbirane âkilane hareketler ile halolunabilir. Bu iki meşhur şehrin ticaretçe hâsıl edeceği menâfi-i cesime hakkında ecnebi müteahhidlere her nasıl ise ziyâde bir ruhsat verilmedi. Ve bir İngiliz Kumpanyası bu hususta büyük himmet edecek iken iki vapurdan ziyâde istihdamına müsaade olunmadı. Bu makûle taksimatın da külliyen men’i hatta sermeyedârânın ister yerliden olsun ister ecnebiden bu makûle ihdasata teşvik ve tahrik kılınması kâr-ı akıldır. Mezkûr nehirlere ne kadar ziyâde vapur işletilse hem o kadar ziyâde varidât hâsıl olur. Hem ahâli sevet ve saâdete mâlik olur. Ve umûm memâlik ondan istifade eder. İmali mezkûr Dicle ve Fırat nehirlerinde kesret-i ticaretden Bâb-ı Aliye hasıl olacak menâfi-i kesire-i maliyeden ma’ada nehirlerin iki tarafında mukîm ehl-i arz ve kar-ı güzar ahâliler dahi bulunup, müddet-i medideden beri oralarda müşahade olunan Şûreş ve ihtilattan dahi azâde olunur. Hülâfa-yı muazzam-ı İslâmiyenin hükümet zamanlarında memâlik-i mezkûre ahalisinin ne derece müteaddid ve san’atlı cedveller küşâd ederek arazileri sulattırmaya ve mahsulatı cesime ve mütenevviaya muaffak olmuş oldukları bâlâda rivayet olundu idi. mezkûr kanalların hatları hâlâ mevcuttur. Fakat dikkatsizlik ve ahaliden dolayı bunların yatakları şimdi hep dolmuş kapanmış bunlar yeniden küşad olundukta el-


 

yevm çöl şeklinde bulunan bir takım arazi-yi vasia tekrar mahsûldar ve meyve-dâr olabilir.”297

 

Yazının günümüz Türkçesi ile anlatımı şöyledir: Fırat ve Dicle Nehirleri arasında büyük gelir kaynakları vardır. Burası Osmanlı’ya aittir. Bağdat, Musul ve Basra ve çevresi servetleriyle bütün alemde şöhret bulmuş büyük vilayetlerdir. Fakat bu servet ve mamuriyet evvela İslam halifelerinin makûl tedbir ve iradeleri;saniyen, memleketin tabi’i zenginliklerinin, gelir kaynaklarının çokluğu, nehirlerin gemi nakliyatına müsaid olması, hesapsız kanal su terazileri sayesinde olmuştur.

 

…Bundan maada bu toprakların gayet verimli olması ve doğu ile batı arasındaki ticaretin birleştiği noktada bulunması dahi, servet ve kuvvete delâlet eder halbuki böyle topraklarınız halen çöl gibidir. Devlet hazinesine gayet az bir gelir sağlamaktadır. Bunların geliri, Mısır’ın geliri ile mukayese edilecek olursa belki daha fazladır. Fakat Bağdat, Musul ve Basra’da oturan ahalinin mal ve can emniyeti pek az olduğundan, ziraat yapılamıyor. Bir takım yağmacı ve akıncı kabileler sahralara inip, daima umumi emniyeti bozmaktadırlar.

 

…Fırat Nehri bu şehrin( Bağdat )aşağısında, yatağından taşmış ve nehir

ticaretine müsait olmaktan çıkmıştır. Burada bataklıklar meydana getirdiğinden,

şehrin havası da sıhhate zararlı hal almıştır. Terk ve ihmal edilen bu arazi üzerinde eski mamur hali tekrar elde edilemez ise de, şüphesiz daha iyi bir vaziyete getirmek her zaman mümkündür.

…Buralarda yapılmasına teşebbüs edilecek en mühim ve lüzumlu imar işleri, gerek Anadolu gerek Arabistan menbalarının artırılması her şeyden önce, İstanbul’dan Bağdat’a ve oradan da Basra Körfezi’ne kadar uzanacak bir demiryolu hattının döşenmesine bağlıdır.298

 

 


297 Hüseyin Çelik, “İngiltere’nin Sultan II.Abdülhamid’e Sunduğu Reform Paketleri” ,Tarih Toplum Dergisi, S: 112 (Nisan-1993), s.247.

298 Münir Aktepe, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahı Hakında İngiltere Elçisi Layard’ın II. Abdülhamid’e Verdiği Rapor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S:22, 1969,s.22.


 

…Dicle Nehri’nin doğu tarafında bir demiryolu yapılarak Diyarbakır, Mardin,ve buralara emsâl daha bazı beldeler birbirine bağlansa, Anadolu tarafında ticaret kapıları açılıp, buralara nice iş bilir insanlar davet olunur. Hülasa, demiryolları, Osmanlı Devleti’nin Anadolu kıtasında bir şah damarı gibidir. Bunlar bir takım kuvvetlerle Akdeniz’in doğu ve kuzeydoğu sahilleri ile de bağlanır. Karadan Hindistan’a dahi öyle bir doğru yol açılır ki bu yolun önemi, İngilizler kadar Türkleri de alakadar eder.

 

…doğruca Hindistan’a uzanacak iki büyük yoldan birine, Osmanlı Devleti’nin sahip olması gerek siyaset, gerek ticaret bakımından sonsuz ehemmiyete haizdir. Böyle bir yoldan, herkezden ziyade İngiltere istifade edeceğine için İngiliz hükümeti, hususi menfaatleri dolayısıyle bu yolun geçeceği ülkenin, kuvvetli, müstakil,ve dost bir devletin elinde olmasını arzu eder; hatta İngiltere hükümeti ittifakı cihetiyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşmanlarından muhafazaya da hazırdır. İşte bu sebeple, iki büyük maksada dayanan 4 Haziran 1878 muahedesi, Osmanlı Devleti ile tanzim edilmiştir. Anadolu, Arabistan ve Suriye vilayetlerinden geçen bu demiryolu hattı, devlet hazinesine büyük gelir sağlar. Her şeyden önce bu üç büyük vilayet birbirine gayet kolay ve süratli bir vasıta ile bağlanmış olur. Böylece bir çok ticaret kapıları açılır.bu bölgelerin mahsülleri kıymet kazanır. Her sınıf halk arasında alış-veriş başlar.299

“…( Fırat ve Dicle) bu iki nehrin ticari bakımdan büyük menfaatler hasıl edeceği şüphesiz isede yabancı mütehaahhidlere fazla bir ruhsat verilmemiştir.

…İslâm halifeleri döneminde, bu memleketin ahalisi bir çok yerlerde ve gayet iyi şekilde kanallar açmış, topraklarını sulamak suretiyle de bol miktarda çeşitli mahsul almışlardı. Söz konusu kanalların yolları el’an mevcuttur. Fakat ihmal ve dikkatsizlik yüzünden bunlar dolmuş ve kapanmış olduğu için, istifade edilemiyor. Bunlar yüzünden açıldığı takdirde, çöl olan bir kısım topraklar tekrar maksûl ve meyve verebilir”300

 

 


299 Aktepe,a.g.m.,s.23.

300 Münir Aktepe,a.g.m.,s.24.


 

Belgelerden de anlaşıldığı üzere İngiltere Osmanlı Devleti’nin hemen hemen her sahada durumunu iyi biliyor ve demiryolları başta olmak üzere Fırat ve Dicle havzasını yakından takip eden bir politika güdüyordu. Fırat ve Dicle üzerinde

imtiyaz sahibi tek ülke o zamanda İngiltere idi. Osmanlı’nın demiryollarına dair

projeleri düşündüğü bir zamanda İngiltere’nin bu layihayı vermesi manidardır. Fakat Osmanlı Devleti demiryollarına dair projeyi Almanlara vermekle İngiltere’yi hem hayal kırıklığına uğratmış hem de Basra ve Çevresinde ve Fırat ve Dicle Havzasında Almanya’yı İngiltere’nin karşısına rakip çıkarmıştır.

 

4.2.1.  İngiltere’nin Basra’da Demiryolu Politikası

 

İngiltere’nin Hayfa-Şam, Mısır-Basra demiryolu yapımı gibi projeleri olmuş ancak II. Abdülhamid İngiltere’nin Ortadoğu’da nüfuzunu artırmasını istemediğinden buna izin vermemiştir. Ayrıca İskenderiye’den Bağdat’a ve Basra Körfezi’ne demiryolu yapma projesi İngiltere’de gündeme geldiyse de Süveyş Kanalı’nın açılması İngilizlerin Türkiye’de büyük demiryolu yapımı projelerini ortadan kaldırmıştır301. Bundan sonra Süveyş Kanalı ile İngiltere’nin Orta ve Uzakdoğu’daki sömürgeleri arasındaki mesafe kısalmış ve nakliye ücretlerinde de önemli düşüşler olmuştur302.

 

İngiltere, Bağdat demiryolu projesine ilk başlar da temkinli yaklaşmasına rağmen  fazla  tepki  göstermemiştir.  Çünkü  bu  sırada  İngiltere’nin  Basra  ve

çevresinde birinci rakibi Rusya idi. Rusya’ya karşı Almanya’ya ses çıkarmamayı

uygun görüyordu. Bağdat demiryoluna özelilikle bölgede çıkarları zedelenen İngiliz kapitalistleri karşı çıkmıştır303.

 

İngiltere, Almanların demiryolu imtiyazını alıp, Basra bölgesinde güç kazanmasına karşı Fransa ve Rusya ile ittifak görüşmelerine başlamış, Almanları Basra Körfezi’ne sokmamak için Arap milliyetçiliğini teşvik etmiştir. Böylece Türk


301 A.D. Noviçev, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürgeleşmesi, çev. N. Dinçer, Onur y., Ankara-1979, s.75.

302 Rıfat Önsoy, Türk-Alman İktisadî Münasetleri, İstanbul-1982, s.103.

303 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaşı, çev. K. Yargıcı, İstanbul-1972, s.207.


 

Alman     ittifakı zedelenecekti. İngiltere, Osmanlı Devleti yıkılana dek, Arap milliyetçiliğini elinde bir koz olarak kullanmıştır304.

 

İngiltere, 1880’lerden itibaren Basra’da faaliyetlerini arttırmış, bu bölgede Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında bir nüfuz mücadelesi başlamıştır305. İngilizler bu bölgede toprak işgali yerine yerel Arap liderleriyle anlaşma yolunu seçmiştir.

 

İngiltere, 1880’lerde Bahreyn Şeyhi ile bir anlaşma yapmış, Osmanlı’nın burada hakimiyetinin bulunmadığını iddia etmiş ve Bahreyn’in bağımsızlığını istemiştir. daha sonra bu siyasetini bölgedeki diğer şeyhliklere de uygulamış ve şeyhliklere İngiltere’den başka bir hükümetle siyasî münasebette bulunmayacaklarını taahhüt ettiriyordu. İngiltere, Basra Körfezi’nde nüfuzunu giderek artırmakla beraber buradaki aşiretlere ve kabilelere gizlice cephane ve silah satmıştır.

 

Demiryolları inşa planları çerçevesinde Avrupalı devletler birbirleriyle mücadele içerisine girmiştir. İngiltere, Basra Körfezi’nde nüfuzunu genişletebilmek

için Arap şeyhleri arasındaki ihtilafları iyi değerlendirmiştir ve müdahalelerde

bulunmuştur306. İngiltere, Maskat imamına amcası vasıtasıyla baskı uygulamış ve kendisine temayül etmesini sağlayarak Karun Nehri’nde gemi işletme imtiyazı elde etmiştir. Kuveyt şeyhi mübarekle Necd hakimi İbn Reşid arasındaki mücadelede Mübarek İngilizlere yanaşmıştır307. Böylece İngilizler bölgeye müdahale etme fırsatını elde etmişlerdir.

Rusya’nın Ortadoğu üzerinde nüfuzunu Akd’den Suriye oradan Kuveyt’e gidecek bir demiryolu projesi ile artırma çabaları Hindistan genel valisi Curzon’u Hindistan’ın güvenliği bakımından telaşlandırmıştır. Bunun üzerine 23 Ocak 1899’da Mübarek ile İngiltere arasında gizli bir anlaşma yapılmıştır. bu anlaşmaya


304 Mehmet Kocaoğlu, Uluslar arası İlişkilerIışığında Ortadoğu: Parçalanmak İstenen Topraklar ve

İstismar Edilen İnsanlar, Genel Kurmay Basımevi, Ankara-1995, s.130.

305 Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti: Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, TTK y., Ankara-1998, s.151.

306 İdris Bostan, “Basra Körfezi’nin Güney Kesimi ve Osmanlı (1876-1908)”, Osmanlı Araştırmaları, S:9., İstanbul -1999, s.313.

307 BOA, DUİT, 69/2.8. s


 

göre Mübarek, İngiliz hükümetinin onayını almadan hiç kimseye toprak vermeyecek veya yabancı temsilci kabul etmeyecekti308. Buna karşılık şeyh yılda 15000 rupi alacak ve gerektiğinde Hindistan hükümeti tarafından korunacaktı.

 

İngiltere, I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti ve Almanya ile İngiliz çıkarlarını tanıyan bir anlaşma sağlamıştır. Osmanlı Devleti İngiltere ile ittifak anlaşması yapmak isterken İngiltere bölgedeki yerini sağlamlaştırma amacı güderek Osmanlı Devleti ile anlaşma imzalamıştır.

 

29 Temmuz 1913’te Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında Basra Körfezi2ne ilişkin bir anlaşma imzalandı 309. Anlaşma, İran-Irak sınırının (Şattü’l-Arab) düzenlenmesinin yanı sıra, Körfez’de başlıca Kuveyt ve Katar’da İngiltere’ye bazı haklar tanıyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti 13. madde ile Bahreyn Adası’nın istiklalini tanıyor, ancak İngiltere, burayı işgal etmeyeceğini garanti ediyordu. Fakat

15. madde ise, Bahreyn tebaasının Osmanlı ülkesinde ecnebi muamelesi göreceği ve İngiliz konsoloslarınca himaye edilebilecekleri öngörülmekteydi. Böylece Osmanlı Devleti İngiltere ile ittifaktan uzak bir anlaşma elde ederken aslında İngiltere’nin Basra Körfezi bölgesine biraz daha yerleşmesine razı oluyordu.

 


Osmanlı Devleti’nde ilk demiryolları Balkanlarda ve Ege bölgesinde ticarî amaçlarla, İngilizler tarafından gerçekleştirildi. 1856 yılında Anadolu’da imtiyazı verilen ilk hat İzmir-Aydın hattıdır. İngiliz grubuna verilen bu hattın inşasına 1857’de başlanmış ve 137 km.lik demiryolu daha sonra Sarayköy ve Dinar istikametinde uzatılmış ve şubeleriyle birlikte 1888 yılında tamamlanmıştır. İngilizler Adana-Mersin demiryoluna da sahiptiler. Fransız kapitalistleri de 168 km.lik İzmir-Kasaba (Turgutlu) hattını kontrol ediyorlardı. İzmir-Kasaba Demiryolu Şirketi bu demiryolunu 1865’de uzattı. Şirkete daha sonra Manisa’dan 100 km.lik bir şube hattı ile Soma’ya kadar uzatma imtiyazı verildi. 1866 yılında Kasaba’ya kadar olan 27 km.lik diğer bir bölüm de işletmeye açıldı. 1911’e gelindiğinde bu hat

308 H. Bülent Demirbaş, Musul- Kerkük Olayı ve Osmanlı İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi,

İstanbul-1991, s.102-103.

309 Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1908-1918), Ankara 1982, s.55.


 

190 km.lik ilave Bandırma’ya kadar uzatıldı. Sonuç olarak Almanlar tarafından İstanbul’dan itibaren Basra’ya doğru demiryolu inşa ve işletme imtiyazı verilmeden evvel, Osmanlı ülkesinde İngilizler ve Fransızlar tarafından demiryolu inşa edilip, işletilmeye açılmıştı. Ancak bu hatlar, Anadolu’nun batısında daha çok ticarî amaçlarla inşa edilmişti ve İzmir limanlarına bağlantılıdır310.

 

Basra-Bağdat demiryolu doğuda Alman- İngiliz rekabetine sahne olmuştur. İngiltere, Rumeli ve Batı Anadolu’daki yatırım alanlarından çekildiğinde gerek Duyun-ı Umumiye’deki hisse senetlerini, gerekse İzmir-Kasaba gerekse Mersin- Adana demiryolunu başkalarına devrettiği vakitlerde bile Mezopotamya’daki demiryolu girişiminden vazgeçmemiştir. Böyle bir girişimi Hint yolunun güvenliği ve Basra Körfezi’nde kurmak istediği egemenlik için gerekli görüyordu. Bağdat’taki Alman konsolosu Richarz 27 Ekim 1896’da Şansölye Hohenlohe Schiling Fürst’e yazdığı raporda “İngilizlerin Diyarbakır-Musul-Bağdat hattı ile ilgilendikleri, bu bölgede araştırma yaptıkları ve Townloy adlı bir İngiliz diplomatının bu bölgeden geçecek bir İngiliz demiryolunun İngiltere’nin Basra Körfezi egemenliği için ifade ettiği önemi belirten bir rapor hazırladığını bildiriyor. Bağdat hattının ana bölümü olan bu bölge hakkındaki İngiliz niyetlerini hükümetlerinin dikkatine sunuyordu311.

 

İngilizler, Almanların yeni imtiyazlar elde ederek Osmanlı Devleti’nde nüfus alanlarını genişletmelerine temkinli yaklaşıyorlardı. Deutsche Bank ve Anadolu Demiryolları Kumpanyası’nın elde ettiği bu imtiyazlar özellikle İngilizlerin şiddetli protestolarına neden oldu. Britanya Büyükelçisi Sir Phllip Currie derhal bu imtiyazı önleme teşebbüsüne girişti. Büyükelçi “Anadolu demiryollarının imtiyazının Dinar’a kadar uzatılması, doğrudan doğruya İzmit-Aydın demiryolları şirketinin nüfuz bölgesinden geçecekti ve İngiliz ticarî çıkarlarını korumak için elimizden geleni yaparız” diyerek Bab-ı Âli’yi protesto etti312.

 

 


310 Mehmet İşbirli, “Bağdat Demiryolunun Akdeniz Uzantısı Toprakkale-İskenderun Demiryolu”,

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S:23 (2004), s.216.

311 Ortaylı, a.g.e., s.115.

312 Ortaylı, a.g.e., s.124.


 

Bağdat demiryolu projesinin karar aşamasında ve anlaşma şartları ve projenin görüşüldüğü dönemde İngiltere farklı bir siyasetle ortaya çıktı. Almanların önerdiği şartlardan daha uygun piyon bir banker ile Osmanlı Devleti’ne yeni bir teklif götürdü. İngiliz ajanı Rechnitzer adlı bir Macar bankeri İngiliz sermayesi


adına


İskenderun ve Konya’dan Bağdat ve


Basra’ya uzanacak bir demiryolu


projesiyle ortaya çıkmıştı. Osmanlı Devleti’nden hiçbir kilometre garantisi de istemiyordu. Osmanlı Devleti gerçeği anlayınca teklif reddedildi.

 

Rechnitzer’in projesi aslında Almanların demiryolu imtiyazını sürüncemede bırakmaya yönelik, İngiliz çabalarının bir ürünüydü. İngiltere’nin I. Dünya Savaşı’na kadar Bağdat demiryoluna yaptıkları muhalefetin temelini, Basra Körfezi’nin çıkış noktasını Almanlara kaptırmama endişesi oluşturmaktaydı. Çünkü İngilizlerin dış politikaları, Hindistan yolu üzerindeki hakimiyetlerini tehlikeye düşürecek bir değişikliğe şiddetle karşı koyma düşüncesine dayanmaktaydı313.

 

4.2.2.  Kuveyt Sorunu

 

Uzun yıllar İranlıların yönetiminde bulunan bölge 533’te Halil komutasındaki Arap ordularının eline geçti. XVI.yy.’da Portekizliler bir kale yaptırarak burasını üs olarak kullandılar. Deniz ticaretinin gelişmesi ve İngilizlerin Hindistan’a yerleşmesi Kuveyt’i Hindistan Akdeniz ticaretinde önemli bir konuma getirdi. 1776’da Basra yeniden İran’ın eline geçti. 1793’te İngilizler Kuveyt’i büyük bir liman haline getirdi. Kuveyt 1829’da Osmanlı egemenliğini kabul etti. Kuveyt şeyhi ile 1845’te bir anlaşmaya göre şeyhin gemileri Osmanlı bayrağını taşıyacak Bağdat limanı korunacak, buna karşılık da Osmanlı hükümeti şeyhe bir miktar para verecekti. Kuveyt’in Osmanlı Devleti’ne bağlanması Midhat Paşa’nın Valiliği döneminde oldu. Kuveyt Şeyhi Abdullah el-Sabah Midhat Paşa’nın Lahsa Seferi’ne katıldı. Şeyh her işinde serbest kalmak koşuluyla Osmanlı Devleti’ne bağımlı olmayı kabul etti. Kuveyt gemileri Osmanlı bayrağı taşıyacak, Şeyh Sabah’da Kuveyt Kaymakamı unvanı taşıyacaktı.


313 Özyüksel, a.g.e., s. 146.


 

 

İngiltere’nin Kuveyt içerisindeki aşiretleri kışkırtarak burada yayılma isteğine dair bir belgede İngiltere’nin emelleri şu şekilde anlatılmaktadır:

 

Yıldız Saray-ı Hümayunu Tercüme 314

“Kuveyt’e gelen yabancılar, bir tarafdan harp gemileri ile sahilde tahkimatlar inşa ederken, diğer tarafdan aşiretleri birbirine karşı kışkırtmaktadır.Abdullah Faysal’a Kuveyt’i vererek, Osmanlı’ya karşı kendisini kumandan tayin etmişlerdir.Abdullah’ın oğlu Abdülaziz ise köyleri ve aşiretleri silahlandırmak suretiyle fitne yaymaktadır. Osmanlı’ya taraftar olanlar, gazetelere verilen yazılarla tehdit edilmektedir.Basra’daki İngiliz konsolosunun, gerekli olan kuvvet ve sâir şeylerin verilmesi için Mısır’daki İngiliz konsolosuna müracaat ettiği zan olunmaktadır. İngiliz konsolosu, Emir Abdülaziz Er-Raşid’e de mektup yazıp cevap istemiştir, fakat söz konusu kişi cevap yazmamıştır. Mübarek el-Sabah ve İbn-i Suud önemli kişiler değillerse de, onları destekleyen devlet (İngiltere ) kuvvetlidir. Aşiretlere gelince,bunlar asla müsterih değillerdir. Bu halin düzeltilmesi için mezkur bölgeye devlete sâdık, güvenilir memurlar gönderilmesi ve fesat çıkaran emirlerle görüşülmesi tavsiye olunur.

Nasır”.

 

1898’de Rusların Trablusşam’dan Basra Körfezi’ne bir demiryolu imtiyazı almak istedikleri ve Almanların Konya’dan aynı körfezine inmek üzere Bağdat Demiryolu imtiyazının müzakerelerini yapmakta oldukları bir sırada İngiltere, Hint Denizi’nin bir koyu sayılan Basra Körfezi hakkında kaygılanmaya başlamış ve orada herhangi bir yolunun varabileceği bölgede önemli bir deniz üssü ve liman olma kabiliyetini taşıyan Kuveyt’e el koymaya karar vermişti. Bu düşünce ile 23 Ocak 1899’da İngilizler Şeyhiyle kesin olarak gizli kalmasına önem verdikleri bir anlaşma yaptılar.315

 


314 Y.PRK.BŞK 74 18 1322.

315 H.Bülent Demirtaş, Musul-Kerkük Olayı ve Osmanlı Devletin’de Kuveyt Sorunu, Arba y.,

İstanbul-1995,s.103.


 

Şeyh, İngilizlerce daima korunulmak ve onlardan yılda 1.500 altın İngiliz Lirası almak karşılığında onların rızasını almadan kendi oymağı topraklarının hiçbir kısmını kimseye satmamayı ve hiçbir yabancı mümessil ve memur kabul etmemeyi üstlenir.

 

Şeyh Mübarek el-sabah Osmanlı Devleti’nde küstürmemek, üzerine çekmemek ister.Kuveyt Emiri’nin bölgesindeki hükümranlığı, olay çıkarmadığı müddetçe Osmanlı Devleti tarafından onaylanmamıştır.ancak emirin sorun çıkarması merkezle arasının açılmasına sebep olmuştur.Osmanlı Devleti, emirin Kuveyt’ten çıkarılması, kurduğu hükümetin dağıtılması ve Kuveyt’te sürekli devlet gücünün bulundurulması yönünde harekete geçirilmesini istedi. Mabeyn’in emri üzerine 6. ordu kumandanı Fevzi Paşa askeri birliklerle Kuveyt hareket etti bunun üzerine Mübarek el-Sabah İngiltere’ye başvurdu Osmanlı hükümeti bölgenin artan öneminin farkındaydı. Bunları kaybetmek istemiyordu.öte tarafdan İngiltere’yle bir çatışmaya girmek istemiyordu.Said Paşa,

 

“ Kuveyt, Osmanlı Devleti için çok önemli bir önemli bir bölge ve Basra Körfezi’nin en önemli limanıydı. Necd topraklarında anahtarı niteliği taşımaktaydı. Bağdat Demiryolu da, tamamlandığında orada son bulacaktı.Bütün bunlardan dolayı İngiltere öteden beri buraya göz dikmişti. Buraya asker sevki haberi ve emirinin başvurması üzerine, İngiltere, sevkedilen askerin hemen geri alınmasını ve askeri statükonun muhafaza edilmesini istemiş, aksi takdirde Kuveyt’i himaye altına alacağını bildirmişti.”316

 

Bunun üzerine gönderilen birlikler geri çekildi. 1901’de Necd Emiri Osmanlı’dan aldığı destekle Mübarek el-Sabah çatışmaya girişti. Osmanlı Devleti’nin Kuveyt’e gönderdiği savaş gemisi limanda bulunan bir İngiliz kravazörünce engellendi.İngilizlerin Kuveyt’i ilhakından çekinen Osmanlı Devleti askeri müdahaleden vazgeçti. Necd Emiri’nin geri çekilmesi için emir verdi. Bundan sonra İngiltere’nin bu tahriki karşısında sorun çıkaran Mübarek’e Osmanlı Devleti


316 Demirtaş,a.g.e, s.105.


 

ekonomik ambargo uygulayarak susturma seçti.ve Bağdat’tan Kuveyt’e zahire gönderilmesini durdurdu. Mübarek, İngiltere’ye başvurarak Osmanlı Devleti’ni şikayet etti. İngiltere’nin İstanbul elçisi Sir O’Conner Osmanlı Hariciye Nazırı’ndan

bir an önce uygulanan ambargonun kaldırılarak zahire sevkıyatına başlanmasını

istendi. Osmanlı hükümeti zahire yasağını kaldırdı.Abdülhamid anılarında İngilizlerin Basra bölgesiyle alâkalı politikasını şöyle anlatıyor: Mezopotamya’daki eyaletlerimizi ziyaret etmek isteyen Hindistan ordusundaki vazifeli İngiliz zabitleri, konsolosların daveti ile eyaletlerimizdeki valilerimizden zorla izin çıkarmışlardı. İnkâr etmelerine rağmen bu seyahatlerin, siyasî maksadı olduğu aşikârdır. Bu keşif seyahatlerine son vermek için bir mazeret bulmak elzem oluyor. Mezopotamya’nın anahtarı sayılan Şattü’l-Arab, İngilizlerin yerleşmesine müsaade edemeyeceğimiz kadar ehemmiyetlidir. İngilizler bilhassa nehrin ağzında bulunan Basra’yı arzu etmektedirler. Oranın ileri gelenlerinden öğrendiğime göre bu maksat için su gibi altın akıtıyorlarmış.”317

 

Kuveyt’in Osmanlı Devleti’nden kopuşunun arka yüzünü dönemin güçlü adamı sadrazam ve harbiye nazırı Mahmud Şevket Paşa’nın günlüğünde 11 Mart 1913’de şöyle yazar: Kabine toplantısında İngilizlerin Kuveyt’ten başka Katar’a da tasallut ettikleri meselesi görüşüldü. Bu toprakların İngiltere’ye değilse bile, İngiltere’nin nüfuz ve himayesine bırakılmasından başka çare göremiyorum. Fakat Şura-yı Devlet Reisi Said Paşa itiraz etti. Bu hususun hükümetin salahiyeti dışında olduğu, Meclis-i Mebûsan toplanıp karar vermedikçe toprak terk edilemeyeceğini söyledi.

 

İngiltere hükümetinin bile avam kamarasının tasvibini almadan bu gibi işler yaptığı cevabını verdim. Said Paşa’nın geniş malûmatı vardı. Fakat mesuliyetten çok korkuyordu. Bu yüzden kendisinden layıkıyla faydalanmak mümkün olmuyordu.

Kuveyt  ve  Katar  gibi  çölden  ibaret  iki  kaza  yüzünden  İngiltere  ile  ihtilaf

çıkaramazdık. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi.

 

 


317 aynı yer.


 

Kuveyt ve katar’ı İngiltere’ye bırakmaya ve zengin Irak vilayetimizle uğraşmaya

karar verdim…318.

 

 

Kuveyt emirlikleri sözde padişah tarafından atanır, kendilerine de kaymakam unvanı verilirdi. II. Abdülhamid zamanında bunlara zenginlikleri ve bölgedeki nüfuslarına göre miri’l-ümera ve mirîmiran denilen ikinci, üçüncü derecede mülkiye paşalıkları (sivil) verilirdi.

 

Kuveyt sultanı ve kaymakamı Mübaret el Sabah Abdülhamid tarafından atanmıştı. Bu emirliklerin merkeze bağlılığı halifeye bağlılıktan öte bir anlamda taşımıyordu. Bölgenini bir başka emiri Şeyh Hazal idi. İran – Osmanlı sınırında yer alan Şeyh Hazal’ın Muhammere emirliği duruma göre devlet değiştirirdi. Emir İran devleti tarafından takibe maruz kalırsa Osmanlı Devleti tarafından takibe uğrarsa İran tabalığına sığınırdı.

 

Basra bölgesinde diğer bir söz sahibi Şeyh Seyid Talip’ti. Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Basra Mebusu olarak bulunmuştur. Osmanlı Devleti’ne karşı kurulmuş olan iki milliyetçi Arap gizli örgütünden Ahad ve Fettah’tan, Ahad Güney Irak’ta Seyid Talip’in koruması altında idi.

 

Kuveytliler gemilerinde kendilerine mahsus bir sancak ittihaz etmiş olduklarından 1870 tarihlerine kadar bu sancak ile seyahat ve ticaret etmişler ve bazen güvenlikleri için Felemenk ve İngiliz bayrağı da çekiyorlardı. Midhat Paşa’nın Bağdat valiliği esnasında Kuveyt’in Osmanlı Devleti’ne bağlanması sonrasında

gemilerdeki  ecnebi  bandıraları  derhal  terk  edip  yerlerine  Osmanlı  sancağı

çekmişlerdir. İngiltere hükümeti Kuveyt’in önemine binaen 1820 senesinden beri Kuveyt’e bir memur bırakmışlarsa da Araplar, Basra da bu memura eza ve cefa ederek kaçırtmışlardır.

 

 

 


318 Demirbaş, a..g.e., s.107.


 

Kuveyt limanına memur edilmiş olan Zehaf korvet-i hümayunu Kuveyt limanına gireceği esnada burada bulunmakta olan bir İngiliz harp sefinesinin kumandanı Zehaf korvetinin süvarisine haber göndererek Kuveyt İngiltere devleti himayesine girmiş olduğundan karaya asker ve mühimmat çıkarılmamasını ve aksi taktirde muhasamata ibtidar eyleyeceğini makam-ı tehditte beyan eylemiştir.319

 

İngiltere, Basra Körfezi’nde özellikle Kuveyt ile ilgilenmiştir. Kuveyt limanının İran Körfezi’nde önemli bir noktada bulunması sebebiyle daha 1820’lerde buraya siyasî memur göndermiştir320. 1896 yılında Kuveyt Limanı’nı İngiltere açtı.

 

İngiltere, Basra Körfezi’nde özellikle Kuveyt ile ilgilenmiştir. Kuveyt limanının İran Körfezi’nde önemli bir noktada bulunması sebebiyle daha 1820’lerde buraya siyasî memur göndermiştir321. 1896 yılında Kuveyt Limanı’nı İngiltere açtı.

 

1901 yılında yine Kuveyt’e Osmanlı Devleti müdahale etme ve hakimiyetini kabul ettirme çabasına İngiltere karşı çıkmıştır. Burada bulunan İngiliz askerî heyeti Kuveyt’in İngiliz himayesinde bulunduğunu ve buraya Osmanlı Devleti’nin asker ve mühimmat-harbiyye gönderecek olursa harp çıkacağı yönünde tehdit etmişlerdir. Osmanlı Devleti bu konuda İngiltere’den istediği açıklama karşısında da İngiltere Osmanlı Devleti’nin statükoya riayet etmesini istemiştir. Osmanlı Devleti buna karşılık Kuveyt emiri Mübarek’i kendi yanına çekmekle yetinmiştir. Çünkü askerî ve siyasî gücü bu sırada İngiltere’ye yetecek güçte değildir322. Ayrıca İngiltere, Kuveyt’teki Osmanlı otoritesini tanıdıklarını fakat Kuveyt şeyhliğine ait topraklarda başka devletlere hak tanımasına ya da statükonun değişmesine kayıtsız kalamayacaklarını bildirmiştir323.

 


319 Demirbaş,a.g.e., s.113.

320 S. Kani İrtem, Osmanlı Devleti’nin Mısır, Yemen, Hicaz Meselesi, Haz. O. Kocahanoğlu, İstanbul- 1999,s.119.

321 İrtem, a.g.e.,119.

322 1)BOA, DUİT, 69/2.10.,1511

2)  BOA, DUİT, 69/2.11, 2671.

3)  BOA, DUİT, 69/2.4 ve 69 / 2-5.

323 H.V.F. Winstone, Ortadoğu Serüveni: 1898-1926 Yılları Arasında Ortadoğu’daki Siyasî ve Askerî

İstihbaratın Hikayesi, çev. F. Davudoğlu, İstanbul-1999, s.29.


 

4.2.3.  İngiltere’nin Pan-İslamist Politikaya Bakışı

 

Sultan II. Abdülhamid’in Pan-İslamist politikası başta İngiltere olmak üzere bütün sömürgeci devletleri korkutmuştur. II. Abdülhamid hilafet politikasından nasıl yararlandığını şöyle yazar: “ (İngilizler) Asya’da yüz elli Müslümanı idareleri altında tutyorlardı. Bu Müslümanlar üzerinde hilafetin büyük nüfuzu vardı. Bunları bildiğim için İngilizleri kuşkulandırmadan her ihtimale karşı seyyidler, şeyhler, dervişler gönderip, Asya’daki Müslümanları hilafete manen bağlamaya hususî itina gösteriyordum. Buharalı Şeyh Müslüman Efendi’nin Rusya’daki Müslümanlar arasında yaptığı hizmetleri bilhassa şükranla yad ederim. Bunun İngilizlerle münasebetlerimizde çok faydasını gördüm. Hindistan’daki umumî valileri oradaki Müslümanların Osmanlı Devleti’yle yakından ilgilendiklerini gördükçe hükümetlerine Osmanlılarla iyi geçinmesini yazıyorlar ve böylece bizim işlerimiz bir nebze kolaylaşmış oluyordu”324.

 

Yine II. Abdülhamid kızı Ayşe Sultan’a şunları söylemiştir: “İngiltere ve Fransa’nın gözleri daima Şark’ta idi. Bilhassa Müslümanlarla aramızda nifak çıkarmak emelleri idi. Kuvvetimizi bu suretle kırmak istiyorlardı. Hilafet politikasıyla bunu önlemek istiyordum”325.

 

İngilizler, Sultan II. Abdülhamid’in hilafet politikasının nüfuzunu sıfıra indirmek istediler. Bunun hilafetin Türklerin elinden alınması ile olacağını biliyorlardı. Halife yapmak istedikleri şahıs da Mısır hidivi idi. Mısır hidivinin halife olması demek, İslam birliği hareketini İngiltere’nin istediği gibi tanzim etmesi, bu büyük hareketi kendi maneviyatına hizmet ettirmek demekti326.

 

II. Abdülhamid:


“…Rusya gibi, İngiltere gibi Asya’da birçok Müslüman ahaliyi idaresi altına almış büyük devletlerde benim hilafet silahımdan ürküyorlardı. Bu yüzden Osmanlının işini bitirmek noktasında birleşebilirlerdi. Hilafetin elimde olması, sürekli olarak

324 II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri, s.74-75.

325 Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, Güven y., İstanbul, s.49.

326 Kocabaş, a.g.e., s.110.


 

İngilizleri tedirgin etti. Blund adlı bir İngiliz ile, Cemalettin Efganî adlı bir maskaranın el birliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan elime geçti. Bunlar hilafetin Türkler tarafından zorla alındığını ileri sürüyorlar ve Mekke Şerifi Hüseyin’in halife ilân edilmesini İngilizlere teklif ediyorlardı327. İngilizler halifeliği

II. Abdülhamid’in elinden alıp Araplara vermek uğrunda çalışmışlar, fakat başarılı olamamışlar, bu seferde hilafetin nüfuzunu kıracak başka tedbirler almaya başlamışlardı.

 

Ø  Berlin Antlaşması ile, Avrupa’da büyük toprak kayıplarına karşı imparatorluğu Sultan II. Abdülhamid, Asya’da kuvvetlendirmek politikası takip ediyordu. Panislamizm siyasetinin sebeplerinden biri de bu idi. Arapları daima okşaması, onların büyüklerini taltif etmesi, Arap vilayetlerine özel statüler vermesi de yine bu siyasetin icabındandı328. Abdülhamid Arap ülkelerinde etkili reformlar da yapmış, bu reformlar şimdiye kadar yapılan Osmanlı reformlarının emsali görülmemiş surette muvafık bir devrini teşkil etmiştir.

 

Ø  İngiltere’yi Türkiye aleyhinde bu derece ileri düşmanlığa iten birçok sebepler vardır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:

 

1)      Türkiye’de Alman nüfuzunun gittikçe büyümesi

2)      II. Abdülhamid’in İngiltere’ye olan düşmanlığının artması

3)      İngiltere, Almanya’nın Rusya’yı Uzakdoğu istikametinde yayılması için yaptıkları tahriklerden korkuyor, Uzakdoğu’daki sömürgecilik mücadelesinde serbest kalmak için Rusya’yı Ortadoğu’ya çekmeye çalışıyordu.

4)      Sultanın İngilizlerin Musul ve civarında petrol aramalarına karşı çıkması ve bunlar tarafından açılan kuyuları kapattırması.

 

 


327 II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri, s.74.

328 Kocabaş, a.g.e. , s.113.


 

 

SONUÇ

 

 

Osmanlı Devleti, 1534’de kendisine direniş göstermeden isteği doğrultusunda bağlanan bunu 1538’de resmîleştirerek devam ettiren Basra’nın hakimiyetini; 1555’de Amasya Muahedesi ile İran’a da resmen kabul ettirmişti. Bu tarihlerden itibaren Basra coğrafyasında sürekli bir ilerleme ve bölgede teşkilâtlanma içerisine giren Osmanlı Devleti özellikle kıyı bölgelerinde tersaneler yaptırarak, bölgenin Portekizlilere karşı korunmasını sağlamak istemiştir. böylece Hint Okyanusu’na açılma önündeki Portekiz tehdidi ortadan kalkacağı gibi, bölgenin ticarî olarak da kalkınması sağlanacaktı.

 

Osmanlı Devleti, Basra bölgesini fethettiği zaman bölge aşiretlerden oluşan, aşiretlerin kendi aralarında iç savaş bulunan asayişsiz bir şekilde devralmıştı. Basra kabileler arası rekabet, kan davası ve ticarî olarak birbirlerine üstünlük kurmak mücadelesi içinde bulunuyordu. Bu aşiretlerden en köklü olanı ise, Acman Aşireti idi. Daha sonra ve Vehhabiliği benimsemiş Suud ailesinin aşireti ve Kuveyt’te hakim olan Sabah aşireti de diğer büyük aşiretler arasındadır. Osmanlı Devleti aşiretler arası mücadelede başarılı olamadığı kargaşalığı önleyemediği zaman iskân politikası da uygulayabiliyordu.

 

Osmanlı Devleti bölgede egemenliğini kurduktan sonra ikta sistemini ve sonra iltizam sistemini uygulamıştır. Ancak iltizam sisteminde toplanan gelirler merkeze (İstanbul’a) değil Basra’da birikir, gerekli masraflar çıktıktan sonra (devlete ücretli olarak bağlı memur ve askerlere ödenen maaşlar ve yatırımlar) arta kalan meblağ İstanbul’a gönderilirdi. Halk tarım, hayvancılık ve ticaret ile geçinirdi. Aşiretler yağma ve surre gelirleri ile de beslenirlerdi. Ayrıca balıkçılık, inci avcılığı gibi değişik uğraş alanları da mevcuttu.

 

Osmanlı Devleti bölgenin yerel yapısına ve idare tarzına gerekli olmadıkça müdahale etmemiştir. Nahiyeler ve kazaların yönetimi bölgede bulunan büyük aşiret şeyhlerine bırakılmıştır. Sancak ve eyaletin genel yönetimi ise merkezden atanan


 

görevliler tarafından idare olunmuştur. Osmanlı Devleti zaman zaman şeyhliklerden bölge yönetimini kurtarmaya çalışmıştır. Merkezden atama yapmak istemiş ancak bölge aşiretleri ve İngiltere buna karşı çıkmıştır. Örneğin, Zübeyr Nahiyesi’ne devletin gönderdiği müdür daha bölgeye ulaşmadan İngilizler tarafından tehdit edilmiştir.

 

Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda başlayan ıslahat hareketlerinin etkisi Basra’ya Mithat Paşa’nın (1868-1872) Bağdat valiliği yaptığı sırada yansımıştır. Mithat Paşa, Necid ve Katar başta olmak üzere kıyı bölgelerini tekrar Osmanlı merkezî sistemine dahil ederek idareyi sağlamlaştırdığı gibi aynı zamanda aşiret ayaklanmalarının da kısmen önünü alabilmiştir.

 

Osmanlı Devleti’nin yükselme döneminde Basra’dan aldığı gelir fazla idi. Düzenli olarak öşürler toplandığı gibi vergilerin her çeşidi açısından toplanan gelir, giderden fazla idi ve kapitülasyonların etkisi azdı. Ancak XIX. yüzyılda kapitülasyonlar, burada bulunan ecnebî tüccarlara avantaj sağlamıştır ve Bara kıyıları boyunca uzanan ticaret şirketleri %3’lere inen vergilerle az vergi ödeyerek çok kazanç sağladılar. Oysa aynı avantajdan Müslüman tüccarlar yararlanamadı. Deniz ticaretinde yabancıların tekeli elinde bulundurmaları Müslümanların ticarette ileri gidemeyişine sebep oldu. Ancak aşiretlerde, yabancıların zaman zaman gemi ve kervanlarına yağma amaçlı saldırıyorlardı.

 

Basra şehrinin çevresini bataklıklarla çevrili olması bölgede kolera, tifo gibi salgın hastalıklarında yaygın olarak görülmesine, hatta bazen kitlesel ölümlerin baş göstermesine sebep oluyordu. Bununla ilgili örnek bir belge araştırmamızda sunulmuştur.

 

Abdülaziz’in rüyası olan ancak II. Abdülhamid zamanında kısmen gerçekleşen demiryolları çalışması eğer gerçekleşse idi Basra’nın politikasında yaşamı ve ekonomisine kadar her şey yeniden şekil alabilecekti. II. Abdülhamid ve Osmanlı bürokratlarının istekleri, bölgede sık çıkan isyanları kısa sürede bastırmaya


 

yarayacak olan demiryolunu Basra gibi problemli bir bölgeye kadar ulaştırmaktı. Daha önemlisi mesafe kısalacak ve bu bölgede merkezî otorite güçlenecekti. Bu cümleden olarak, İngiliz nüfuzunun önü alınacak bölgede rahat hareket etmesi önlenecekti.

 

Bölgede çıkan en küçük bir karışıklık veya ticaret yönüyle Osmanlı’nın ulaşımda Süveyş Kanalı’nı kullanmasına da gerek kalmayacaktı. Bu sebeple Süveyş Kanalı ile alâkalı ilgilere de tezimizde yer verdik. Basra’ya ulaşımın iki yönü vardı: birinci yön kara yoluyla, uzak ve meşakkatli olan bir yöndü. Diğeri ise Süveyş Kanalı vasıtasıyla kısa olan deniz yönüydü ve bu yolda İngiltere’nin denetiminde idi. Bu nedenledir ki; demiryollarının Basra’ya kadar ulaştırılması çalışmasında İngiltere her zaman ve ilk sırada muhalefet etmiş ve demiryolunun Basra’ya kadar ulaşmasını baltalamıştır. II. Abdülhamid’in saltanat ömrü demiryolunun Basra’ya ulaştığını görmeye yetmemiştir. İttihat ve Terakki döneminde Osmanlı hükümeti İngiltere’nin baskılarına daha fazla dayanamayarak 1913 yılında demiryolunun son güzergahının Bağdat olacağını belirleyerek, İngiltere baskısından kurtulabilmiştir. Böylece İngiltere nüfuz alanlarında, hukukî olarak hak sahibi olsa da hakimiyet hakkını Osmanlı Devleti’ne kullandırmamıştır. İngiltere kendi isteği ve amaçlarına uygun olarak bu bölgeye 1914’ten sonra demiryolu yapmıştır. Çünkü artık buranın resmen işgalini kendisi gerçekleştirmiştir.

 

Basra coğrafyası maden yatakları ve daha sonrasında 1900’lerin başında Avrupa’nın ilgi alanını oluşturan petrol yönünden de zengin bir bölge olup Osmanlı hakimiyetinde iken birçok devlet tarafından inceleme yapılmak istenen bir bölge olmuştur. Japonlar, Ruslar, İngiliz ve Fransız birçok devlet temsilcileri burada inceleme yapmak amaçlı “Eser-i Atika” başlığı altında araştırma yapmak amaçlı Osmanlı Devleti’nden izin isteyen belgelere arşiv çalışmam sırasında rastladım. Örnek olması açısından tezimizde, birkaçına yer verdik.

 

Son olarak, burada vurgulanmak istenen bir konuda şudur ki; Osmanlı Devleti’nin bu kadar çalışmasına karşın yerli halk ne tepki vermiştir ?. Burada iki


 

örnek, dikkate değer olarak bir görüş edinmemize yardımcı olacaktır. Bunlardan ilki Osmanlı’nın yapacağı demiryollarının aşiretlerin saldırması ve tahribi ile alâkalıdır. Hicaz demiryolu yapılırken Mekke’ye yaklaşan demiryolu çalışmasında aşiretlerin saldırısına uğrayarak zararı sonucu demiryolunu Medine’de noktalaması nasıl ise, Basra ulaşsa idi yerli halkın vereceği tepkide o olacaktı. Çünkü aşiretler merkezî otoriteyi başlarında istemiyor, gelir kaynaklarını kurutacak teknolojiye karşı çıkıyorlardı. En azından surre akçeleri ile, yağmacılıktan el çekip vazgeçmek istemiyorlardı.

 

Diğer örnek ise, Arap ayrılıkçı hareketleridir. Arapların özellikle İngiltere destekli olarak Osmanlı Devleti’nden bağımsız devlet kurmak idealinde olan belli bir Arap entelektüel kitlesi İngiliz destekli beslenmiştir. Ayrıca, yönetici şeyhlerde bağımsızlık için kışkırtılmıştır. Basra’nın Kuveyt’teki yönetici Sabah ailesi bunların başını çekiyordu. İngilizlerin halifelik makamına dahi saldırıları da olmuştur. Osmanlı Devleti padişahının yasal olarak halifeliği tartışılmaya başlanmış, İngilizler maşa entelektüel Arapları kullanarak bu tartışmaları hem başlatıp hem de yayan

devlet olmuştur. İngiltere, ektiği bu tohumların ürününü 1914’ten sonra yine bu

coğrafyadan kendi çıkarları doğrultusunda toplayacaktır.


 

 

KAYNAKÇA

 

A.     ARŞİV BELGELERİ

 

·         BOA, MD, NR.3, HÜKÜM 367

·         BOA, İMM 1661, LEF 5

·         BOA,İ.HUS, 1310 M/168

·         BOA, Y.A.RES, 94,10

·         BOA, HRC.SYS.96/21:1907.6.9.

·         TK,HR.TO D.N. 261 G.N 15.

·         DH.MKT 780 67 1321.Ş.3.

·         DH.MKT 847 16 1322.S.16.

·         DH.MKT 185 26 1311.Ş.14.

·         BOA.TK.HR TD DN 393.GN7

·         DH.MKT 348/65 1312.Ş.29

·         DH.MKT 467 38 1319.Z.23

·         BOA,DH.MKT.2592 34 1319 ZA 15

·         BOA,DH.MKT.2306 98 1317 L 15

·         BOA,Y. PRK.227/58 1323 M 13

·         BOA,HR.SYS 95 6.

·         BOA,DH.TMK.S/40/38/1320.Ş.21

·         BOA,HR.SYS 82/33

·         BOA,DH MKT 1662 6 1307 S 5

·         BOA,DH.MKT.574 113 1320 C 24

·         BOA,DH NKT 619/6 320 N 4

·         BOA,TK HR TO DN 205 GN 16

·         BOA,DH MKT/1600/34/1306.CA.22

·         DH.MKT 2207 63 1317.M.20

·         DH.MKT 2125 105 1316.C.14

·         TN HR.TO D.N 535 G.N. 66

·         HR.HMŞ.İŞO 173 33 1307.R.17

·         TK.HR.TO D.N 261 G.N.15

·         Y.A.HUS 10.5.1317

·         BOA,Y MTV 196 64 1317.B.16

·         BOA,DH MKT.66 33 1310 ZA 28

·         BOA,YA.HUS 268/124

·         BOA,DH MKT 574 113 1320 C 24

·         BOA,DH TMK S/40/38/1320 Ş.21

·         BOA,MKT 2592 34 1319 ZA 15

·         BOA,DH MKT 2306 98 131 L 15

·         BOA, DH MKT 2512/ 73/ 1319 R.5

·         BOA, DUİT 69/2.8

·         BOA, Y.PRK.EŞK 74 18 1322


 

·         BOA, DUİT, 69/2.10,1511

·         BOA, DUİT 69/2.11,2671

·         BOA, DUİT, 69/2.4 VE 69/2.5


 

 

B.  TELİF ESERLER VE MAKALELER

 

·         Abdülhamid’in Hatıra Defteri, çev.İsmet Bozdağ, Pınar y.,İstanbul-1986.

·         Abdülhamid Siyasî Hatıratım, Hareket y., İstanbul-1974

·         Ali Haydar Mithat, Midhat Paşa’nın Hayat-ı Siyasiyesi,C.I, İstanbul-1325

·         AKÇURA Yusuf; Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, TTK y., Ankara- 1988.

·         AKTEPE Münir; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahı Hakkında İngiltere Elçisi Layard’ın II. Abdülhamid’e Verdiği Rapor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S:22, 1969.

·         AKYÜZ Yahya v.d, Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Tarihi, C.I,5.b, Ankara- 1997.

·         ARI Tayyar ; Geçmişten Günümüze Ortadoğu, Alfa y. İstanbul-2005.

·         ARMAOĞLU Fahir; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914),TTK y., Ankara- 2003.

·         AVCIOĞLU Doğan; 31 Mart’ta Yabancı Parmağı, Ankara-1969.

·         BAKIR Abdülhâlik; “Basra” mad., C.V, İA, TDV y. İstanbul-1992.

·         BAYATLI Nilüfer; XVI. Yüzyılda Basra Eyaleti’nin Osmanlı Devleti İçin Önemi”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S.114 (Nisan 2003).

·         BAYSUN M. Cavit; “Bağdat”, C.II, İA, MEB y., İstanbul-1961.

·         BAYUR Hikmet; Türk İnkılabı Tarihi, C.I, k.I, TTK y., Ankara-1951.

·         BİLGE Mustafa L.; “Basra Körfezi” mad., C.V., İA, TDV y., İstanbul-1992.

·                                                 , “Lahsa” mad., C.XXVII,İA,TDV y., Ankara-2003.

·         ---------------, “Katif” mad., C.XXV,İA, TDV y., Ankara-2002.

·         ---------------, “Bahreyn” mad., C.IV,İA,TDV y., İstanbul-1991.

·         BEDİZ Danyal; Süveyş Kanalı’nın Önemi”, DTCFD, C. IX, S.3, Ankara- 1951.

·         BOSTAN İdris, “Basra Körfezi’nin Güney Kesimi ve Osmanlılar (1876- 1908)”, Osmanlı Araştırmaları, C.IX, İstanbul-1989.

·         BURÇAK Rıfkı; Siyasi Tarih, Gazi Üniversitesi , İ.İ.B.F, Ankara-1984.


 

·         BURÇAK Rıfat S.; Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri 1791-1941, İstanbul- 1946.

·         ÇAVDAR Tevfik; Osmanlıların Yarı- Sömürge Oluşu, İstanbul-1970.

·         ÇAYCI Abdurrahman; Büyük Sahra’da Türk -Fransız Rekabeti, TTK y., Ankara-1995.

·         ÇELİK Hüseyin; “İngiltere’nin Sultan II.Abdülhamid’e Sunduğu Reform Paketleri” ,Tarih Toplum Dergisi, S: 112 (Nisan-1993).

·         DEMİRBAŞ H. Bülent; Musul- Kerkük Olayı ve Osmanlı İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi, İstanbul-1991.

·         DESCHAMPS Hubert; Sömürge İmparatorluklarının Sonu, çev. Oktay Akbal, İstanbul-1966.

·         DUNN Archibald; “Basra Körfezi’ndeki İngiliz Çıkarları”, Çev: Zekeriya Kurşun, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S.3,2000.

·         DARKOT Besim GÖKBİLGİN M. Tayyib; “Basra” mad., C.II,İA,MEB y.,

İstanbul-1961.

·         DURSUN Haluk; “Akabe Meselesi”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul-1994.

·         EARLE Edward Mead; Bağdat Demiryolu Savaşı, çev. K. Yargıcı, İstanbul- 1972.

·         EMECEN Feridun, “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, Genel Türk Tarihi, C.6, Yeni Türkiye y., Ankara-2002.

·         ERASLAN Cezmi; “Irak’ta Türk-İngiliz Rekabeti (1876-1915)”, İÜEF Tarih Dergisi, İstanbul-1994.

·         ERİM Nihat; Devletlerarası Hukuk ve Siyasî Tarih Metinleri, C.I, A.Ü.H.F. y., 1953.

·         ERİNÇ Sırrı, “Küveyt” mad., C.XXVII, İA, TDV y., Ankara-2003.

·         EROĞLU Cengiz v.d.; Osmanlı Vilayet Salnâmelerinde Basra, Global y., Ankara-2005.

·         GENCER Mustafa; “Osmanlı-Alman Münasebetleri Çerçevesinde ‘Şark Meselesi’ ”, Türkler, C.XIII, Ankara-2002.


 

·         GÖRÜR Halil İbrahim; “II.Abdülhamid Döneminde Irak’la İlgili Layihalar”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kütahya-2009.

·         GÜLDEŞ Dilek; “Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali”,


Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Lisans Tezi, İstanbul-1999.

·         GÜLSOY Ufuk; Hicaz Demiryolu, Eren y.,İstanbul-1994.


Yüksek


·                                                 ; “Gerçekleşen Bir Rüya Hicaz Demiryolu”, Osmanlı, C.III,

Yeni Türkiye y., Ankara-1999.

·                                              ; “Yemen Demiryolu Projesi”, Osmanlı, C.III, Yeni Türkiye y.,

Ankara-1999.

·         GÜNAY Selçuk; “Bazı Belgelerin Işığında Osmanlı Devleti’nin Basra- Akabe Hattını Muhafaza Yolunda Aldığı Bazı Tedbirler”, Türk Kültürü, C.XXXI, S.365 (1993).

·         HALAÇOĞLU Yusuf; “Basra” mad., C.V, İA, TDV y., İstanbul-1992.

·                                              ; “Midhat Paşa’nın Necid ve Havalisi İle İlgili Birkaç Layihası”,

İ.Ü.E.F. Tarih Enstitüsü Dergisi, S:3 (1973).

·         HARTMAN, R., “Basra” mad., C.II, İA, MEB y.

·         HUT Davut; “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Basra Gümrüğü”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S:3 (2000).

·         IŞIKSAL Turgut; “Arşivlerimizde Osmanlıların Süveyş Tersanesi ve Güney Denizleri Politikasına İlişkin En Eski Belgeler”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S: 22-27.

·         İRTEM Süleyman Kâni; Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, Temel y., İstanbul-1999.

·         İŞBİRLİ Mehmet, “Bağdat Demiryolunun Akdeniz Uzantısı Toprakkale- İskenderun Demiryolu”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.23 (2004).

·         KARAARSLAN Tufan; Ortadoğu’nun Coğrafyası, Konya-1998.

·         KARAL E. Ziya, Osmanlı Tarihi, Ankara 1998, C.VIII, TTK y., Ankara 1998.


 

·                                                 , Osmanlı Tarihi, C.VI ,TTK y., Ankara-1983.

·         KAZGAN Haydar; “Bağdat Demiryolları ve Almanya ile Fransa-İngiltere Rekabeti”, Finans Dünyası, S: 157-162 (2003)

·         KILIÇ Remzi; “Irak ve Suriye’nin Tarihî Coğrafyası ve XIX. Yüzyıl Sonu

İtibariyle İdarî Konumu”, Türk Kültürü, C:XXXVIII, S.441(2000).

·         KIZILTOPRAK Süleyman; “Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin Diplomasi Mücadelesi (1882-1887), Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi , İstanbul-2001.

·         KOCABAŞ Süleyman; Türkler ve Almanlar, Vatan y., İstanbul-1988.

·                                                   , Hindistan Uğruna Yapılanlar İngiltere ve Hindistan, İstanbul-

1987.

·         KOCAOĞLU Mehmet, Uluslar arası İlişkiler Işığında Ortadoğu: Parçalanmak İstenen Topraklar ve İstismar Edilen İnsanlar, Genel Kurmay Basımevi, Ankara-1995.

·         KURŞUN Zekeriya, “Necid” mad., C.XXXII, İA, TDV y., İstanbul-2006.

·         -------------, “Katar” mad., C.XXV, İA, TDV y., Ankara-2002.

·                                           , Basra Körfezi’nde Osmanlı-İngiliz Çekişmesi –Katar’da

Osmanlılar-, TTK y., Ankara-2004

·                                           , “Basra Körfezinde Bir Arap Aşireti Acman Urbanı (1820-

1913)”, Belleten, C.LXIII, S: 236 (Nisan-1999).

·                                              , Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti: Vehhabi Hareketi ve

Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, TTK y., Ankara-1998.

·         KÜÇÜK Cevdet; “Küveyt” mad., C.XXVII, İA, TDV y., Ankara-2003.

·         KÜRKÇÜOĞLU Ömer; Osmanlı Devleti’nde Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1908-1918), Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi y., Ankara-1982.

·         KÜTÜKOĞLU Mübahat; Osmanlı-İngiliz İktisadî Münasebetleri, C.II,

İstanbul-1976.

·         MANTRAN Robert; “Irak”, C.V, İA, TDV y., İstanbul-1999.

·         MARUFOĞLU Sinan; “Osmanlı Döneminde Güney Irak’ta Devlet-Aşiret

İlişkileri”, Irak Dosyası I, Tatav y., İstanbul-2003.


 

·         MERAM Ali Kemal; Belgelerle Türk- İngiliz İlişkileri Tarihi, İstanbul-1969.

·         MISIRLIOĞLU Kadir; Mısır Meselesi ve Irak Türkleri, Sebil y., İstanbul- 1994.

·         Midhat Paşa’nın Hatıraları Hayatım İbret Olsun - , Yay. Haz. Osman Selim Kocahanoğlu, C.I, Temel y. , İstanbul-1997.

·         MUTLUÇAĞ Hayri; “İngiltere’nin Ortadoğu ve Türkiye Hakkındaki Gizli Emelleri ( Tarihimizde Salih Münir Paşa Raporu)”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1969, S:22-27.

·         NOVİÇEV A.D.; Osmanlı İmparatorluğu’nun Yarı Sömürgeleşmesi, Onur y., Ankara-1979.

·         ORHONLU Cengiz; Habeş Eyaleti, İstanbul-1974.

·         ORTAYLI İlber; Osmanlı İmparatorluğundan Alman Nüfuzu, Akım y.,

İstanbul-2006.

·         OSMANOĞLU Ayşe; Babam Abdülhamid, Güven y., İstanbul-1960.

·         ÖNSOY Rıfat; Türk-Alman İktisadî Münasebetleri, İstanbul-1982.

·         ÖZ Mehmet; “Osmanlı Siyasî Tarihi”, Tarih El Kitabı, Grafiker y., Ankara- 2004.

·         ÖZBARAN Salih; “XVI Yüzyılda Basra Körfezi Sahillerinde Osmanlılar: Basra Beylerbeyliğinin Kuruluşu”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S:XXV, İstanbul- 1971.

·         -----------------; Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı, Kitap y., İstanbul- 2004.

·         ÖZCAN Azmi; İngiltere-Arap Hilafeti ve Osmanlı Devleti (1876-1908),

İstanbul-1995.

·         ÖZTUNA Yılmaz; Rumelini Kaybımız, Ötügen y., İstanbul-1990.

·         ÖZYÜKSEL Murat; “Hicaz Demiryolları”, Genel Türk Tarihi,C.VII, Yeni Türkiye y., Ankara-2002.

·                                                   ; “Anadolu ve Bağdat Demiryolları”, Osmanlı, C.III, Yeni

Türkiye y., Ankara-1999.


 

·         SAGAY Reşat; XIX ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, Türkiye İş Bankası y., İstanbul-1970.

·         SANDER Oral; Siyasi Tarih, İmge y.,İstanbul-2005.

·         SARAY Mehmet; Türk-Rus Münasebetleri’nin Bir Analizi, MEB y..,

İstanbul-1998.

·         SERT Selda; “Bir Toprak Rejimi Olarak Emlâk-ı Hümâyun Basra Örneği” (1876-1909), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-2006.

·         SIRMA İ. Süreyya; Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları,

İstanbul-1994,

·         SİNOUE Gilbert; Kavalalı Mehmed Paşa, çev:Ali Cevdet Akkoyunlu, Doğan y.,İstanbul-1999.

·         SOY Bayram; “II. Wilhelm Welpolitik ve II. Abdülhamid”, Türkler, C.III, Ankara-2002.

·         ŞİRİN Veli; Osmanlı Devletinde Demiryolları ve Hicaz Demiryolu”,

Mimar ve Mühendis Dergisi, S:32, 2003.

·                                              , “Anadolu- Bağdat Demiryolları Çerçevesinde Osmanlı-Alman

Yakınlaşması”, Yeni Türkiye, S:31 (2000), Osmanlı Özel Sayısı.

·                                              , Almanya’nın İngiltere İle Osmanlı Devleti Üzerinde Nüfuz

Mücadelesi (1890-1914), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara-2002.

·         TEPEKAYA Muzaffer; “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler, C.XIII, Ankara-2002.

·         TURHAN Şahin; Öncesiyle Sonrasıyla 93 Harbi, Kültür Turizm Bakanlığı y., Ankara-1988.

·         ULUBELEN Erol; İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık y., 1965.

·         UZUNÇARŞILI İ. Hakkı; Osmanlı Tarihi, C.4/1, 4.b, TTK y., Ankara 1988.

·         ÜLMAN Haluk; I. Dünya Savaşı’na Giden Yol, Ankara-1972.

·         WINSTONE H.V.F.; Ortadoğu Serüveni: 1898-1926 Yılları Arasında Ortadoğu’daki Siyasî ve Askerî İstihbaratın Hikayesi, çev. F. Davudoğlu, İstanbul-1999.


 

·         YAVİ Ersal; Bir Ülke Nasıl Batırılır? Osmanlının İflasından Günümüz Türkiye’sine ‘Kıssadan Hisseler’ ”, İzmir-2001.

·         YILMAZ Ömer Faruk; “Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn ile IV. Murad’ın Bağdat Seferi”, Irak Dosyası I, Tatav y., İstanbul-2003

 

 

.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EKLER


 


 


EK 1a

 

 

Basra Vilayeti’nden alınan şifre telgrafname

 

 

Mektubi kalemi

 

 

 

 

 

 

Beş altı gece evvel Basra-yı Zübeyr Caddesi’nde ve Zübeyr Kasabası’na daha az karib bir mevki’de kain Harab Cami’-i Şerif kurbinden geçen Zübeyr yolcularının önüne bir takım atlı eşkıya çıktığı bu Cuma’ gecesinde Zübeyr’in bir saat ilerisinde vaki’ Cesiyye denilen bostanlara eşkıya gelerek ahalisinin iktitaf ve ihzar ittikleri mahsul yüklü merkeb ve develerini nehb ile sürüb götürdükleri ve yine o gece erzak almak üzere Basra’ya gelmekde olan bir onbaşı ile on nefer asker-

i şahane üzerine de eşkıya hücum ederek onların birisini hafifce cerh ile firar

eyledikleri ve bu hallerin hasıl itdiği te’sirle Basra ahalisinin galeyan-ı efkar içinde bulunduğu dün gece ihbar edilmesi üzerine ……. Bizzat oraya azimetle teftiş ve müsaraat olundu ve ahalisinin hakikaten heyecan ve galeyan içinde bulunduğu görüldü ma’lum ali bulunduğu üzere Basralılarla Kuveytliler arasında husumet ve bir burudet bir devam olduğu ve mübarek ….. yine bir gaile çıkarmak bahane çok bulunduğu cihetle Basra bostanlarının tam mevsim-i idraki olan şu sırada kendisine mensub Kuveyt eşkıyasından bir takımlarını Basra cihetine sevk ve tesrib ile bu gibi mesail-i cinaiye ika’ itdirmekde bulunduğunda Basra ahalisi tamamıyla kani’ idüğünden cümlesi galeyana gelmiş ve buna karşu mukabelen bil’misül içün hazırlığa bile girişmiş ise de çakerlerinin derhal muvasalat ve nasihat hazıranemle beraber bu misüllü mesailin tekerrür vuku’unu mani’ olacak suretdeki tedabir-i inzibatiye-i kemteranem üzerine cümlesine emniyet gelerek şimdlik o fikirden vaz geçirilmişdir ancak mübarek …. Bu hareketi Basra ahalisinin hiddet ve şiddetine tahrik ile kendi üzerine hareket ve hücum itdirmek ve bu suretle İngilizlere yine bir


 

vesile-i i’tiraz ve muamale vermek muzırratkaranesinden neş’et etmiş olduğu tabii bulunduğu saye-i kudretvaye-i hazret-i padişahide …….. esame-i emin ve esamine hususun nazar-ı dikkatden devr tutmayacağı ma’ruzdur. Ferman 6 Teşrin-i evvel 1318

 

 

Basra Vali ve Kumandanı Ferik

Mustafa Nuri

 

 

DH.MKT 603/51 1320.B.22


 


 

EK 2a

 

Yıldız Sarây-ı hümâyûnu Baş kitâbet dâiresi Bağdad′dan şifre

Fî 15 Şubat sene 322 buraya muvâsalat bendegânımdan evvel gelüb Basra tarîkiyle Hindistan′a gitmiş olan Japonyalı bir erkân-ı harb yüzbaşısı ile erbâb-ı ulûmdan bir zâtın seyâhatleri her ne kadar yalnız bu havâliye mahsûs olmayub Rusya memâlikinin bir kısmını seyâhatten sonra Hindistan′a geçmek içün buraya gelmiş ise de bunların bir maksad ve fâide-i mühimme olan böyle büyük bir seyâhatte bulunmayacakları ve muzafferiyet-i âhirelerinin her tarafça derece-i te’sîrâtı tedkîk ve bundan hâlen ve müstakbelen istifâde etmekden de geri duramayacakları tabi‘i olduğundan ordu-yı hümâyûn kumandanlığının ma‘rûzâtı vecihle bu havâli ahâlisinin dahi Japonlar hakkındaki hissiyâtını anlamak ve Irak′ın umûr-ı ticâriyesini tedkîk etmek maddelerinin mekâsıd-ı seyâhatlerine dâhil olduğunda şübhe yokdur hatta mûmâ-ileyhimâ buraya kadar geçdikleri memâlik-i şâhânenin her tarafında mazhar oldukları hürmetten pek ziyâde beyân-ı memnûniyet ve Rusya hükümetinin en ziyâde İslam sâkin olan memâlikinde seyâhatlerince îkâ‘-i müşkilât ettiğinden şikâyetle berâber Bombay′a işlemekde bulunan Japon vapurlarının Basra′ya da gelüb gitmesine ve memâlik-i şâhânenin terakkî-i ticâret ve servetine hizmet etmek niyetinde bulundukları yolunda irâde-i lisân etmişlerdir Dersaadet′ten buraya kadar kendilerine bir polis komiseri terfîk edilmiş olmasından hiç memnûn olmayarak bunu yanlarından ref‘e pek çok çalışmış olmaları kendi gemileriyle seyâhat ederek tamâmıyla tefehhus-i ahvâl ve tedkîk-i hissiyât etmek istemelerine delâlet eder mûmâ-ileyhâ Bağdad′da mukîm Hind ekâbirinden Ahmed Han ile görüşerek Hindistan ekâbir-i İslamiyesinden ba‘zılarına tavsiye-nâmeler

aldıkları  bugün  bi′l-münâsebe  mûmâ-ileyhimden  bi′z-zât  aldığım  ma‘lûmât-ı

mevsûka cümlesindendir Paris sefâret-i seniyyesinin ma‘rûzâtına gelince Afganistanlıların ve bi′l-hâssa Hind Müslümanlarının bir müddetdir izhâr-ı milliyet yolundaki arzu ve teşebbüslerinin sûret ve derecâtı ara sıra elsine-i matbû‘âtda


 

sermâye-i makâlât olmakdan ve neşve-i zaferle pek ziyâde tevsi‘-i âmâl ettiği müstağni-i arz olan Japonya′nın müşevveş hâli Japonya′ya karîb ve münâsib müstemlekâtı bulunan devletleri de derecât-ı mütevâfitede düşündürmekden hâlî kalmadığı gibi Japonya′nın kabûl-i islâmiyet edeceği yolundaki işâ‘ât-ı ma‘lûmenin de İngiltere idâresinden hoşnûd olmayan Hind Müslümanları Japonlar′dan istifâde emeline düşürmüş ve Japon′un teşvîkât ve teşci‘âtı bu emeli takviye etmiş olması pek melhûzdur Afganistan emirinin peder ve ecdâdından hiç biri Hindistan′a gitmediği ve bu seyâhat hilâf-ı zâhir olarak İngilterece hoşa gitmeyeceği bedîhî bulunduğu hâlde Emir Habibullah′ın şu sırada Hindistan′a azîmeti bi′t-tabi‘i câlib-i dikkat olduğu misillü öteden beri Rusya ve İngiltere nüfûzları rekâbetine tesâdüm- gâh olan Afganistan′ı kendüsüne celb etmek içün matbû‘âtın ibzâl-i mesâ‘i ve masârifden geri durmadığı gibi emirin Hindistan′a gelmesinden aslâ memnûn olmadığı hâlde zâhiren ibrâz-ı hüsn-i kabûl içün kral tarafından iltifatlı telgraf- nâmeler keşîde edilmesi ve mûmâ-ileyhimâ Japonyalıların Japonya′dan aldıkları bir telgraf üzerine Afganistan Emiri Hindistan′da iken oraya azîmete şitâb etmeleri tesâdüfe haml olunabilecek ahvâlden olmadığı ve her hâlde mekâsıd-ı siyâsiyeden berî addolunamayacağı ma‘rûzdur efendim.

19 Şubat sene 322 Bağdad Valisi Hazım

 

 

Y.MTV 295 84 1325.M.19


 


 


EK 3a

 

 

 

Bâb-ı Âlî Tercüme Odası numro Mütercim Refet 20 Mart sene 1307 Musahhih fî sene 1307

Hükümet-i seniyyenin Basra Körfezinde el-Katar sevâhilinde kâin “Zevira” “Adid” nâm mahallere tesis etmek tasavvurunda bulunduğu asker karakollarına dâir fî 9 Kanun-i Evvel sene 90.

Hâriciye nezâretine fî 22 Mart sene 91 tarihiyle İngiliz sefâretinden vârid olan takrîrin tercümesidir.

Sefâret fı 9 Kanun-i evvel sene 90 tarihiyle bâb-ı âliye irsâl eylediği takrîr-i şifâhîde hükümet-i seniyyenin Basra Körfezi dâhilinde el-Katar sevâhilinde kâin Zevira ve Adid′de ba‘zı askeri karakolları tesis etmek tasavvurunda bulunduğuna dâir İngiltere hükümetine ita olunan malumatın muvafık-ı sıhhat ve adem-i sıhhatini sual etmiş idi hadi sefâretin fi 9 Kanun-i evvel sene 90 tarihiyle bâb-ı âliye irsâl ettiği takrir-i mezkura cevab verilmediğinden bu kere hükümet-i metbuamdan aldığım talimata imtisâlen şurasını iş‘âr ederim ki İngiltere devleti havadis-i mezkurenin ve esas olduğu ümidindedir zira hükümet-i müşarun-ileyha reisi “ Martim Tori” senedine imza vaz‘ edenlerden biri “Ebu Tabi” nazarıyla bakıldığı bir nokta-i askeriyenin hükümet-i seniyye tarafından işgaline muvafakat edemeyecekdir beyân-ı hâl

 

 

 

T.K. HRTO. D.N. 264 G.N. 70


 


 


EK 4a

 

Basra Vilayet-i Celilesine

 

Vilayet-i Celileleri dahilide Uhara Kasabasında Fransız rahibleri tarafından inşasına ruhsat azası istida olunan kilsanın inşasının sırf nezaretle kasaba-i mezkurede Ducle nehri kenarında muharerü’l-hudud bir arsa üzerine küçük bir mabed inşasına müsaade olunması Fransız sefaretine verilen takrirde dermeyan kılındığından bahisle istikar-ı muameleyi mütezemmin Hariciye Nezareti’nde bais-i tezkere takmile meclis-i mahus-ı vekalede lede’l-hıtame izahat vakaya nazaran mahalle-i mezkurede öyle bir mabed inşası mahzurdan salim olmayacağından iktiza- i hal bade kararlaştırılmak üzere evvel emirde imarede … oldukları Bağdat vilayetinden bildirilen Ermeni Katolikleri meskun bulundukları mahallerin kasabaya karib olub olmadığının ve bunlar oralara nereden ve ne vakit gelib iskan etmiş olduklarının ve mikdar nüfusun tahkikiyle hasıl olacak neticeni n ol babadaki mütalaa-i celilenin bi’l-itiraf müvazzahan işarı için savb-ı ali-i asıfanelerine tebligat icrası tezkir olduğu beyan-ı alisiyle icra-i icabı ba-tezkere-i samiye emir ve işar buyrulmuş olmakla bermuceb-i kara icra-i tahkikat mükemmele ve mukteziye ile tahassül idecek neticenin ilave-i mütalaa-i düsturlarıyla birer izahen verilen beyan ve izbarına himem-i vilayet-penahileri derkar buyrulmak babında.

 

 

 

DH.MKT/1600/34/1306.c.29


 


 


EK 5a

 

 

Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Tercüme

Kuveyt’e gelen yabancılar, bir taraftan harp gemileri ile sahilde tahkimatlar inşa ederken, diğer taraftan aşiretleri birbirlerine karşı kışkırtmaktadır. Abdurrahman Faysal’a Kuveyt’i vererek, Osmanlı’ya karşı kendisini kumandan tayin etmişlerdir. Abdurrahman’ın oğlu Abdülaziz ise köyleri ve aşiretleri silahlandırmak suretiyle fitne yaymaktadır. Osmanlı’ya taraftar olanlar, gazetelere verilen yazılarla tehdit edilmektedir. Basra’daki İngiliz konsolosunun, gerekli olan kuvvet ve sâir şeylerin verilmesi için Mısır’daki İngiliz konsolosuna müracaat ettiği zannolunmaktadır. İngiliz konsolosu, Emir Abdülaziz Er-reşîd’e de mektup yazıp cevap istemiştir; fakat söz konusu kişi cevap yazmamıştır. Mübarek Sabah ve İbn-i Suud önemli kişiler değillerse de, onları destekleyen devlet (İngiltere) kuvvetlidir. Aşiretlere gelince, bunlar asla müsterih değillerdir. Bu hâlin düzelmesi için mezkûr bölgeye devlete sâdık, güvenilir memurlar gönderilmesi ve fesat çıkaran emirlerle görüşülmesi tavsiye olunur.

Nasır

 

 

 

 

Y.PRK.BŞK 74

18

1322


 

EK 6


 

 

329

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


329 iranian.com.             1 Haziran 2010, 17.57


 

EK 7


330

 

 

 

EK 8


330 uyurgezer.net                1 Haziran 2010, 17.59


 

 

331

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EK 9

 


331 noodletools.com.         1 Haziran 2010, 18.04


 

 

 

332

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


332 iranshenakht.blospot.com             1 Haziran 2010, 18.34


 

ÖZET

Gülsenem GÜNDÜZ

Osmanlı Belgelerinde Osmanlı Devletinin Basra Politikası (1878-1907) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2010

 

Basra, Bağdat’ın 420 km güneydoğusunda, Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği noktanın 50 km güneydoğusunda yer alır. Basra, 4 sancağa ayrılmıştır. Bunlar; 1. Basra, 2. Müntefik, 3. Amara, 4. Necid’tir.

Osmanlının Basra’da politikası Mitat Paşa dönemiyle birlikte ön plana çıkmış ve buranın stratejik olarak önemi artmıştır. İngiltere’nin yayılmak ve egemen olmak istediği Basra ve Kızıldeniz coğrafyasında kendisine nüguz alanları oluşturmakla işe başladı.

Abdülhamit’in Almanya’yı seçmesinin nedeni iç ve dış politikada hareket alanının sınırlanmış olmasıydı.

İngiltere, Hint Okyanusu, Basra Körfezi’ne ulaşan deniz ticaretini kontrol altına almak için 19. yüzyılın 2. yarısından itibaren Ortadoğuda nüfuz alanları oluşturmaya ve Arap Yarımadasının Osmanlı sınırları dışındaki güney kıyılarına yerleşmeye başladı.

1877 1878 Osmanlı Rus savaşı sonrası Osmanlı İngiltere ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. İngiltere’nin Hayfa-Şam, Mısır-Basra demiryolu yapımı gibi projeleri olmuş ancak 2. Abdülhamit İngiltere Ortadoğuda nüfuzunu arttırmasını istemediğinden buna izin vermemiştir.

Osmanlı Devleti, 1534’de kendisine direniş göstermeden isteği doğrultusunda bağlanan ve bunu 1538’de resmileştirerek devam ettiren Basra’nın hakimiyetini 1555’de Amasya muahedesi ile İran’a da resmen kabul ettimişti. Bu tarihlerden itibaren Basra coğrafyasında sürekli bir ilerleme ve bölgede teşkilatlandırma içerisine giren Osmanlı Devleti özellikle kıyı bölgelerinde tersaneler yaptırarak bölgenin Portekizlilere karşı korunmasını sağlamak istemiştir. Böylece Hint Okyanusuna açılma yönündeki Portekiz tehdidi kalkacağı gibi bölgenin ticari olarak kalkınması da sağlanacaktı.


 

ABSTRACT


Documentation of The Otoman State Otoman Basra Policy (1878-1907) Gazi University Institute of Social Sciences, Ankara 2010

 

Basra is situated 420 km southeast of Baghdad and 50 km southeast of the conjunction of Tigris and Euphrates Rivers. Basra was divided into four sanjaks. These were Basra, Muntefik, Amara and Necid sanjaks. The policy of the Ottoman Empire on Basra became forward with the Mithat Pasha period and the strategic importance of this region increased. The desire of the Great Britain on spanning and becoming sovereign started with by constructing power and influence regions at Basra and Red Sea areas.

The reason of Abdulhamid’s preference on Germany was due to the restrictions of his movement space left for the interior and exterior policies. To take the control of the sea trade routes from Indian Ocean to Persian Gulf, Great Britain from the second half of the nineteenth century began to construct power and influence regions and settle down at the coasts of Arab Peninsula which were beyond the boundaries of the Ottoman Empire.

After the 1877-78 Ottoman-Russian war, a turning point was occurred at the relations between the Ottoman Empire and the Great Britain. The Great Britain had projects such as constructing the Hayfa-Damascus and Egypt-Basra railways, but II. Abdulhamid didn’t allow this due to not wishing the increase in the Great Britain’s power and influence on the Middle East.

Basra without any resistance and with their own wishes accepted the sovereignty the Ottoman Empire at 1934 and continued this by making this situation formal at 1938. The Ottoman Empire also made Iran accept the sovereignty of Basra with the Amasya Treaty at 1555. From this time, the Ottoman Empire had efforts on continuous improvements at Basra and organizing at the region. The Ottoman Empire wanted to protect the area against Portuguese, especially by constructing shipyards at the coast regions. With doing so, the threat of Portuguese’s span to Indian Ocean would get rid of and the commercial development of the region would be provided.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder