II. BALKAN SAVAŞI İLE I. DÜNYA SAVAŞI ARASINDA
OSMANLI’DA ÇOCUKLUĞUN POLİTİK İNŞASI 1913-1914
Nisan 2021
ÖZET
Çocuk kelimesi, bireyin yetişkinlik öncesi dönemini niteleyen biyolojik bir kavram
iken çocukluk; çocuğun algılanışı ve yetiştirilme biçimine ilişkin toplumsal bir kavramdır.
Çocukluk kavramına yüklenilen anlamlar, biçilen roller tarih boyunca her dönemde
farklılık göstermiştir. Aydınlanma Dönemi sonrası başta Avrupa olmak üzere toplumların
modern anlamda değişip dönüştürülme sürecinde çocukluğun politik olarak inşa edildiği
görülmüştür. Aynı şekilde Osmanlı'da da modern toplumun dönüştürülmesinde çocukluğun
politik olarak inşa edilmesi önemli bir rol oynamıştır. Bu çalışmamızda Osmanlı toplumsal
değişiminin en önemli tarihsel aralığını teşkil eden 1913-1914 yıllarına odaklanılmıştır. Bu
yıllarda çıkarılmış olan Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası dergileri üzerinden çocukluğun
politik olarak nasıl inşa edildiği incelenmiştir. Çalışmada ilk olarak 19. yüzyıla kadar
Avrupa'da çocukluğun politik inşa süreci incelenmiştir. Daha sonra Osmanlı'da Tanzimat
Dönemi'nden başlayarak 1913 yılına kadar söz konusu sürecin nasıl gerçekleştiği ele
alınmıştır. Bir sonraki bölümde ise çocuk dergiciliğinin Avrupa'da ve Osmanlı'daki tarihsel
gelişimi hakkında bilgi verilerek, çalışmamızın ana kaynakları olan Çocuk Duygusu ve
Çocuk Dünyası dergileri genel hatlarıyla incelenmiştir. Dördüncü ve beşinci bölümlerde bu
iki dergideki "politik inşa" imgelerinin yer aldığı metinler detaylı bir şekilde ele alınıp
değerlendirilmiştir. Sonuç olarak Balkan Savaşları sonrası 1913-1914 yıllarında "Osmanlı
çocuğu" fikrinden vazgeçilip, "milliyetperver" ve "Türk çocuğu" imgeleri üzerinden
çocukluğun politik olarak yeniden inşa edildiği incelenilen metinler üzerinden tespit
edilmiştir.
Bilim Kodu :
Anahtar Kelimeler : Türkçülük.
Sayfa Adedi :
While child word is a biological concept that point out the pre-adult period of
people; childhood is a social concept related to the perception and upbringing of children.
The meanings and roles assigned to the concept of childhood have differed in each period
throughout history. It was seen that childhood was politically constructed in the process of
modernization ve transformation of societies, primarily in Europe, after the Enlightenment
Period. Likewise, in the Ottoman Empire the political construction of childhood played an
important role in transforming modern society. This study focuses on the years 1913-1914,
which constitute the most important historical period of Ottoman social change. Through
Çocuk Duygusu and Çocuk Dünyası magazines, published in those years, how childhood
politically constructed was examined. In the study, firstly, the political construction
process of childhood in Europe until the 19th century is examined. Then, how this process
took place in the Ottoman Empire from the Tanzimat Period until 1913 is discussed.In the
next chapter, it was given the information about the historical development of children
magazine's in Europe and the Ottoman Empire, and the magazines the main sources of our
study, Çocuk Duygusu and Çocuk Dünyası, are studied in outline. In the fourth and fifth
chapters, the texts containing images of "political construction" in these two journals are
discussed and evaluated in detail. As a result, it was determined through the studied texts
that the idea of "Ottoman child" was abandoned in the years of 1913-1914 after the Balkan
Wars, and childhood was politically reconstructed through images of "nationalist" and
"Turkish child".
Science Code :
Key Words :
Page Number :
TEŞEKKÜR
Bu
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET .............................................................................................................................. iv
ABSTRACT ................................................................................................................... v
TEŞEKKÜR .................................................................................................................... vi
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ ............................................................................................. ix
RESİMLERİN LİSTESİ ................................................................................................. x
SİMGELER VE KISALTMALAR................................................................................. xi
1. GİRİŞ ................................................................................................................................ 1
2. AVRUPA’DA VE OSMANLI’DA ÇOCUKLUĞUN TARİHSEL GELİŞİMİ ........... 9
2.1. Avrupa’da Çocukluğun Tarihsel Gelişimi .............................................................. 9
2.1.1. Orta Çağ'dan Fransız İhtilali'ne Kadar Çocukluğun Tarihsel Gelişimi .... 10
2.1.2. Fransız İhtilali Sonrası Avrupa’da "Yurttaş Çocuk" İdealizmi ................. 19
2.2. Osmanlı Devleti’nde Çocukluğun Tarihsel Gelişimi ............................................ 23
2.2.1. Osmanlı'da Tanzimat Dönemine Kadar Çocuğun Toplumsal Durumu ..... 25
2.2.2. Tanzimat'tan II. Meşrutiyet'e Modern Çocukluğun Oluşumu .................... 28
2.2.3. II. Meşrutiyet'in İlânı Sonrası Türk Çocuğuna Geçiş ve Milliyetperver
Çocuk İdealizmi .......................................................................................................... 39
3. ÇOCUK DERGİCİLİĞİ ............................................................................................... 47
3.1. Dünyada ve Avrupa'da Çocuk Dergiciliği ............................................................ 47
3.2. Osmanlı’da Çocuk Dergiciliği ................................................................................. 49
4.3. Çocuk Dünyası Dergisi Hakkında Genel Değerlendirme .................................... 58
4.4. Çocuk Duygusu Dergisi Hakkında Genel Değerlendirme ................................... 63
4. ÇOCUK DÜNYASI DERGİSİ'NDE POLİTİK İNŞA UNSURU İÇEREN
METİNLER ........................................................................................................................ 69
4.1. Öç, Kin ve İntikam İmgeleri ................................................................................... 72
4.2. Milliyetçilik, Türkçülük, Turancılık ve Türk Çocuğu İmgeleri ......................... 79
4.3. Askerlik, Şehitlik ve Gazilik Övgüsü ..................................................................... 85
viii
4.4. Vatan ve Bayrak Sevgisi ......................................................................................... 88
4.5. Çalışkanlık, Millilik, Ticaret ve Müslüman Boykotajı İmgeleri ......................... 91
4.6. Çocuk Oyunlarındaki Politik Yaklaşım ................................................................ 96
4.7. Osmanlı Tarihi, Türk Tarihi ve Kültürü Vurgusu .............................................. 98
4.8. 10 Temmuz İstiklali Osmanî Günü Kutlamaları ............................................... 103
5. ÇOCUK DUYGUSU DERGİSİ'NDE POLİTİK İNŞA UNSURU İÇEREN
METİNLER ...................................................................................................................... 107
5.1. Öç, Kin ve İntikam İmgeleri ................................................................................. 107
5.2. Türkçülük, Osmanlıcılık ve Osmanlı Çocuğu İmgeleri ..................................... 113
5.3. Askerlik, Şehitlik ve Gazilik Övgüsü ................................................................... 115
5.4. Vatan ve Bayrak Sevgisi İmgeleri ........................................................................ 119
5.5. Çalışkanlık, Millilik, Ticaret ve Müslüman Boykotajı İmgeleri ....................... 121
5.6. Çocuk Oyunlarındaki Politik Yaklaşım .............................................................. 125
5.7. Osmanlı Tarihi, Türk Tarihi ve Kültürü Vurgusu ............................................ 132
5.8. 10 Temmuz İstiklali Osmanî Günü Kutlamaları ............................................... 133
6. SONUÇ.......................................................................................................................... 135
KAYNAKLAR ................................................................................................................. 139
EKLER.............................................................................................................................. 145
EK-1. Çocuk Dünyası Dergisi'ne Ait Örnek Metinler. ............................................. 146
EK-2. Çocuk Duygusu Dergisi'ne Ait Örnek Metinler. ............................................ 157
ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................................................... 165
ix
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge Sayfa
Çizelge 3. 1. 1869-1928 Arası Yayınlanan Eski Harfli Çocuk Dergileri ............................ 55
x
RESİMLERİN LİSTESİ
Resim Sayfa
Resim 3.1. Çocuk Dünyası 1. sayısı kapağı. 14 Mart 1329 (27 Mart 1913). .................. 58
Resim 3.2. Çocuk Dünyası Dergisi amblemi. 29 Ağustos 1329 (11 Eylül 1913). ......... 59
Resim 3.3. Çocuk Duygusu 1. sayısı kapağı. 6 Haziran 1329 (19 Haziran 1913). ........ 64
Resim 3.4. Çocuk Duygusu 2. sayısı dış kapağı. 13 Haziran 1329 (26 Haziran 1913) .. 65
Resim 3.5. Çocuk Duygusu 14. sayısı dış kapağı. 5 Eylül 1329 (18 Eylül 1913) .......... 65
Resim 4.1. Küçük Türk kahramanı resmi ....................................................................... 85
Resim 4.2. 10 Temmuz Bayramı ve Edirne başlıklı kutlama mesajı .............................. 104
xi
KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar Açıklamalar
A.G.E. Adı geçen eser
A.G.M. Adı geçen makale
A.G.T. Adı geçen tez
ÇEV. Çeviren/Çevirmen
HAZ. Hazırlayan, hazırlayanlar
S. Sayı
s. Sayfa
vb. Ve benzeri, ve benzerleri
YAY. Yayın/Yayına
1
1. GİRİŞ
Çocukluk kavramına yüklenilen anlamlar, biçilen roller tarih boyunca her dönemde
farklılık göstermiştir. Çocuğa, toplum nezdinde sadece biyolojik bir birey olarak değil aynı
zamanda sosyo-kültürel ve politik olarak da yaklaşılmıştır. Biyolojik olarak temelde neslin
devamı olarak bakılan çocuk, Aydınlanma Dönemi sonrası keskin bir şekilde "politik inşa"
sürecinin en temel parçası olmuştur. Özellikle 19. yüzyıl sonrası çocuğa atfedilen değer ve
yargıların tümden değişmesiyle çocukluk için yeni ve özel bir zamanın kapıları aralanmaya
başlamıştır. Bu değişim tüm dünyada aynı anda ve benzer şekilde olmasa da başta Avrupa
olmak üzere Osmanlı'da da gözlemlenebilir düzeyde olmuştur. Tarihsel perspektifte
gerçekleşen bu değişimler üzerine genel hatlarıyla iki ayrı kategoride akademik çalışmalar
yapılmaktadır. Birincisi, çocuğa ve çocukluğa sosyo-kültürel ve siyasal olarak bakılması
neticesinde oluşan "politik inşa" üzerine yapılan çalışmalar, ikincisi ise çocuğun biyolojik
gelişimi üzerine yapılan çalışmalardır.1
Bu tezde ise çocukluğun "politik inşa"sı üzerine bir çalışma yapılmıştır. Konumuz,
II. Balkan Savaşı ile I. Dünya Savaşı arasında Osmanlı’da çocukluğun politik inşasıdır.
Araştırmanın tarihsel aralığı 1913-1914 yıllarıdır. Bu tarih aralığının incelemeye değer
görülmesinin sebebi ise Osmanlı Devleti'nin çocukluk anlayışındaki dönüm noktalarından
birisini teşkil etmesidir.
Araştırmanın amacı, Balkan Savaşları sonrası "Osmanlı Çocuğu" imgesinin yerini
nasıl ve ne şekilde "milliyetperver" ve "Türk Çocuğu" imgesine bıraktığının çocuk
dergilerinde yer alan politik yazılar üzerinden edebi ve tarihsel perspektifte incelenmesidir.
Bu geçiş sürecini incelemenin ve tarih alanyazınına yeni bir çalışma katmayı amaçlamanın
en önemli sebebi, dönemin siyasi erkinin politik düşünceleriyle yetiştirilmek istenilen yeni
neslin, ileride Cumhuriyet Dönemi'nin genç kadrolarının temelini oluşturacak olmasıdır.
Tez konusunun 1913-1914 yılları ile sınırlandırılması "Osmanlı Çocuğu"ndan
"Türk Çocuğu"na geçisin derinlemesine incelenmek istenmesindendir. II. Meşrutiyet'in
ilânı ve yeni kurulan meclisin ulaşmak istediği demokratik hedefler gereği Osmanlı
vatandaşı söylemi 1908 sonrası yeniden önem kazanmıştır. Ancak Balkan Savaşları'nın
hezimetle sonuçlanıp gayr-i Müslimlerin birer birer merkezden koparak ayrı devletler
1 Çocuk ve çocukluk birbirinden çok farklı kavramlardır. Çocuk, bireyin yetişkinlik öncesi biyolojik
dönemini ele alan bir kavram iken çocukluk; çocuğun yetiştirilme anlayışı ve algılanışını ifade etmektedir.
2
kurmaları, Osmanlı vatandaşı düşüncesinin de sonunu getirmiştir. Dönemin siyasi erki
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ana fikri olan Türkçülük politikası, Balkan Savaşları ile
yeniden siyasal ve toplumsal alanda güç kazanmaya başlamıştır. Bu politika gereği
devletin emanet edileceği yeni nesli, "Türk çocuğu" hasletlerine göre yetiştirmek İttihat ve
Terakki Cemiyeti'nin en temel amaçlardan biri olmuştur. Türk çocuğu imgesiyle ulaşılmak
istenilen ise; her anlamda millî, kahraman, militarist, intikam hissine sahip, çalışkan,
dürüst, milliyetçi ve vatansever bir nesil ortaya çıkarmaktır. Bu tezin temel problematiğini
oluşturan "politik inşa" kavramının özünde de belirtilen fikir ve ulaşılmak istenilen
hasletler yatmaktadır. Öyle ki çocuğun önceden belirlenen sosyo-kültürel ve politik
değerlerle istendik bir bireye dönüştürülmesi süreci "politik inşa" olarak tanımlanmaktadır.
Ulaşılmak istenilen kavramlara bakıldığında çocukluğu politik olarak şekillendirme
girişimi basit bir uğraş değildir. Kendi içinde bir bütünlüğü olan, tamamen sistemli bir
düşünce, plan, program ve etkin bir uygulama ile sonuç alınabilecek bir harekettir.
Niteliksel tarihsel araştırma ve doküman analizi yöntemi benimsenen bu tezde ana
kaynak olarak iki süreli yayın kullanılmıştır. 1913-1914 yılları arasında çocukluğun politik
inşa sürecinin net şekilde anlaşılabilmesi için "Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası
Dergileri"nden yararlanılmıştır. Çocuk dergileri, çocuklukla ilgili incelenebilen tarihsel
doküman ve materyaller içinde "devletin –dönemlere göre değişen– çocuk politikalarını
belirleyen kavramları" en net biçimde inceleyebileceğimiz birinci derece kaynaklar olması2
hasebiyle zikredilen dergiler ana kaynak olarak belirlenmiştir.
İncelediğimiz tarihsel dönem aralığına uyan söz konusu dergiler aynı zamanda
çocuklukla ilgili ortaya atılan politik fikirlerin belirgin şekilde tartışıldığı dergilerdir.
Çocuk Dünyası Dergisi, Türk Yurdu Kitabhanesi tarafından neşredilmiş ve açıktan Türk
çocuğu fikrini ateşli bir şekilde savunmuştur. Çocuk Duygusu Dergisi ise Ermeni asıllı
Leon Lütfi tarafından neşredilmiş ve daha çok Osmanlı çocuğu imgesine ait öğeler
barındırmıştır. Seçilen bu iki dergi, kavramlara olan farklı bakış açıları sayesinde
çalışmada karşılaştırma yapmamıza da olanak sağlamıştır. Ayrıca çalışmada incelenilen
Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası Dergileri'nin yanı sıra, tarih alanyazını taranarak
çocukluğun politik inşası sürecine katkı sağlayan eserlerden ve ana kaynağımız dergilerle
2 Okay, C. (2005). "Türkiye'de Çocuk Tarihi: Tespitler, Öneriler". Kebikeç, (19), 127.
3
ilgili önceden yapılmış olan çalışmalardan da yararlanılmıştır. Özellikle son dönemde
çocuk ve çocukluk tarihi üzerine yapılan çalışmalar hızla artmıştır. Cumhuriyet öncesi
çocukluk tarihi üzerine yapılan yayınlarda, –bizim de ana kaynak olarak kullandığımız–
çocuk dergilerinin incelenmesine öncelik verildiği gözlemlenmiştir. Çocuklar için
hazırlanan dergi ve gazete ekleri sadece çocukluk tarihi incelemeleri açısından değil;
dönemin sosyal ve kültürel hayatı, edebiyatı, siyaseti, sanatı, sporu, eğitimi vb. alanları
üzerine çalışanlar için de çok kıymetli kaynaklardır. Süreli çocuk dergileri ve çocukluğun
politik inşası üzerine yapılan çalışmalar ise şu şekildedir.3
1. Kür. İ. (1991, Ocak). Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınları. (Birinci Baskı).
Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını.
Çocuk dergileri üzerine ilk çalışma İsmet Kür tarafından hazırlanmıştır. 1928 yılı
Harf İnkılâbı'na kadar çıkan çocuk dergilerini incelemektedir. Kitapta 28 adet dergi
incelenmiştir. İsmet Kür'ün bu eseri üzerine Cüneyd Okay şu değerlendirmeyi
yapmaktadır; "Kitap, akademik ve bilimsel anlayıştan uzak, metotsuz, eksikler, hatalar ve
yanlış hükümlerle dolu bir çalışmadır."4 Bu çalışmadan yararlanılırken temkinli
davranılmış karşılaştırma ve teyit edilmeyen bilgiler kullanılmamıştır.
2. Okay, C. (1999). Eski Harfli Çocuk Dergileri. (Birinci Baskı). İstanbul:
Kitapevi Yayınları.
Cüneyt Okay, eski harfli çocuk dergileri ve çocukluk tarihi üzerine önemli
çalışmaları olan bir yazardır. Eserinde 50 adet dergi tespit etmiş ve dergileri kronolojik
olarak sıralayıp haklarında detaylı bilgiler vermiştir. Dergilerin künyesi, sahibi, adresi,
fiyatı, basıldığı matbaa, yayınlandığı yer ve yıl bilgileri ile hangi kütüphanelerde
bulunduğunu belirtmiştir. Hangi amaç için çıkarıldıklarına ve yayın kadrolarına da
değinmiştir. Cüneyd Okay'ın alanla ilgili diğer çalışmaları da bulunmaktadır.5 Çocukluk
tarihi ile ilgili yapmış olduğu tespit ve öneriler tez için yol gösterici niteliktedir.
3 Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası Dergileri'ni doğrudan ya da dolaylı olarak inceleyen kaynaklar bu
bölüme yazılmıştır.
4 Okay, (2005). A.g.m., 123.
5 Osmanlı Çocuk Hayatında Yenileşmeler. (1999). İstanbul: Kırkambar. / Meşrutiyet Çocukları. (2000).
İstanbul: Bordo Yayınları. / Meşrutiyet Dönemi Çocuk Edebiyatı. (2002). İstanbul: Medyatek.
4
3. Öztan, G. G. (2013, Ağustos). Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası. (İkinci
Baskı). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Güven Gürkan Öztan'ın bu kitabı tezimizin ilham kaynağı olan çalışmaların başında
gelmektedir. Eser, yazarın 2009 yılındaki doktora tezinin kitaplaştırılmış halidir. İlk baskısı
2011 yılında yapılmıştır. Eserde çocukluğun sosyal, kültürel ve siyasal tarihsel geçmişi ele
alınmaktadır. Orta Çağ çocukluk algısından modern zamanlara kadar Avrupa'daki
çocukluk kavramlarının değişimi açıklanarak başlanan eser, Osmanlı'da Tanzimat
dönemiyle başlayıp Meşrutiyet Dönemi'nde yeniden şekillenen çocukluk algılarını da ele
almıştır. Eserin ana odak noktası ise Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra oluşturulmak
istenilen "cumhuriyetçi-vatansever çocuk" imgesidir. Tezimizde, kitabın özellikle II.
Meşrutiyet Dönemi'nde oluşturulmak istenilen "milliyetperver çocuk" imgesiyle ilgili
değerlendirme ve kavramlarından yararlanılmıştır.
4. Üstel, F. (2008) Makbul Vatandaş'ın Peşinde II. Meşrutiyet'ten Bugüne
Vatandaşlık Eğitimi. (Üçüncü Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
Eser II. Meşrutiyet Dönemi'nden başlayarak 1980'lere kadar yurttaş eğitimini
incelemektedir. Füsun Üstel eserde, ideal yurttaşa ulaşmak için siyasi erk ve Türk
toplumunun hangi dönemlerden geçip, nasıl bir yol izlediğini okuyuculara anlatmaktadır.
Yurttaşlık eğitimine dair Avrupa'daki ilk örneklerden başlanarak detaylı bir şekilde
yurttaşlık eğitiminin ne olduğu ve nasıl yapıldığı incelenmiştir. Eserin özellikle II.
Meşrutiyet Dönemi'ndeki yurttaş eğitimine dair tespit ve çıkarımlarından tezimizde
yararlanılmıştır. Eserdeki "makbul vatandaş" kavramı aslında tüm devletlerin ulaşmak
istediği bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. İncelediği konu bakımından eser alanda
büyük bir boşluğu doldurmuş ve çalışmamıza kaynaklık etmiştir.
5. Devrim, F. (2005), Çocuk Duygusu Dergisi'nin İncelenmesi. Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Fatma Devrim tarafından yazılan tez üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
dergi ve yazar kadrosu hakkında bilgi verdikten sonra dergi içindeki metinlerden örnekler
verilerek, Çocuk Duygusu Dergisi'nde; "Eğitim, Vatan Sevgisi, Oyun ve Edebiyat"
başlıkları altında incelemeler yapılmıştır. Yapılan incelemeler genellikle yüzeysel
5
kalmıştır. İkinci bölümde yazar adlarına ve konu başlıklarına göre fihristler verilmiştir.
Üçüncü bölümde ise tezin önemli bir kısmını teşkil eden seçmece çeviri metinler
verilmiştir. Tezin özet kısmında derginin yayınlanış tarihinin "1912-1913" olarak verilmesi
–doğrusu 1913-1914 olacak– tezdeki en bariz hatadır. Bu yüzden teze temkinli yaklaşılmış,
teyit edilmeyen bilgiler kullanılmamıştır.
6. Özdemir, B. (2008). Çocuk Dünyası Dergisi'nde Yer Alan Çeviri Metinlerin
İndeksi ve Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.
Başak Özdemir tarafından yazılan bu tez dört bölümden oluşmaktadır. Tezde
Çocuk Dünyası Dergisi içinde yer alan çeviri metinler yazar adına ve eser adına göre
indekslenmiştir. Tezin 3. bölümünde ise transkripsiyonu yapılan seçme metinler
verilmiştir. Son bölümde ise metinler üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Grafiklerle
desteklenen değerlendirmeler anlaşılır olup, faydalı bilgiler içermektedir. Değerlendirme
kısımlarından yararlandığımız bu tez, dergide yayınlanan yabancı kökenli metinlerin
bütünü hakkında değerli bilgiler içermektedir.
7. Çallı, K. (2015). Çocuk Duygusu Dergisinin Eğitim Bilimleri Açısından
İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.
Kadriye Çallı tarafından yazılan bu tez yedi bölümden oluşmaktadır. Dünyada ve
Osmanlı'da çocuk dergiciliğinin tarihsel gelişimi anlatıldıktan sonra dergideki çocuk
eğitimiyle ilgili olan yazılar "Ahlaki ve Manevi Değerler, Vatan, Adab-ı Muaşeret, Eğitim
ve Tabiat" başlıkları altında incelenmiştir. Dergideki metinlerin bu konu başlıklarına
yaptığı katkılar açıklanmaya çalışılmıştır. Tezde ayrıca fihrist ve seçme metinler de
mevcuttur.
8. Erikli, B. C. (2019). "Çocuk Dünyası" Dergisinin Halk Edebiyatı ve Folklor
Ürünleri Açısından İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir.
6
Besime Ceylan Erikli tarafından yazılan bu tez altı bölümden oluşmaktadır. Çocuk
Dünyası Dergisi içinde yer alan metinler halk edebiyatı ve folklor ürünlerinin türlerine
göre incelenmiştir. Tezde derginin, 1913-1914, 1918-1919 ve 1926-1927 tarihlerinde çıkan
üç döneminin de metinleri ele alınmıştır. Tezimizde, 1913-1914 dönemine ilgin kısımdan
faydalanılmıştır.
İsmet Kür ile başlayıp, Cüneyd Okay'ın çalışmalarıyla bir araya toparlanan süreli
çocuk dergileri hakkındaki kitaplar, Güven Gürkan Öztan ve Füsun Üstel'in eserleri ve
ayrıca çalışmamızda ana kaynak olarak incelediğimiz Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası
dergileri üzerine yapılan yüksek lisans tezleri de çalışmamızda yol gösterici olmuştur.
Tezimize doğrudan ve dolaylı olarak katkı sağlayan diğer önemli araştırmalar ise kaynakça
bölümünde verilmiştir.
Bu tezde ilk olarak Avrupa'da ve Osmanlı Devleti'nde çocukluk kavramının hangi
dönemlerde nasıl algılandığı belirtildikten sonra "politik inşa" üzerine yaklaşımlar
irdelenecektir. Avrupa'da ve Osmanlı Devleti'nde çocukluk tarihi ile ilgili yapılan
çalışmalardan bahsedilerek tarihsel bir arka plan oluşması sağlanacaktır. Orta Çağ'dan
başlayarak Avrupa'da "modern çocukluğun" doğuş süreci ele alınıp, özellikle Fransız
İhtilali sonrası oluşturulmak istenen "yurttaş çocuk" imgesi ile Avrupa'nın hedeflediği
"ideal çocuk" kavramının sosyo-politik değerleri incelenecektir.
Osmanlı'da ilk olarak 19. yüzyıla kadar çocukluğun toplumsal durumu hakkında
bilgi verildikten sonra Tanzimat Dönemi'nde çocuğa bakışın nasıl değiştiği ve kurumsal
manada çocukluk için neler yapıldığı ayrıntılandırılacaktır. Osmanlı'da modern çocukluğun
oluşmasında en önemli yol II. Meşrutiyet Dönemi'nde kat edilmiştir. Bu yüzden II.
Meşrutiyet Dönemi'ne etraflı bir şekilde değinilip, Meşrutiyet'in ilânı, dönemin çocuk
edebiyatı, yetiştirilmek istenen yeni "ideal çocuk" imgesinin içeriği ve buna bağlı olarak
eğitim-öğretim alanında yapılan yenilikler detaylandırılacaktır. Özellikle tezimizin ana
meselesi olan Balkan Savaşları sonrası Türk milliyetçisi, intikam sahibi, kinci ve militarist
hasletlere sahip "milliyetperver çocuk" ve "Türk çocuğu" imgesinin hangi atmosferde niçin
ve ne şekilde oluşturulduğuna odaklanılacaktır. Dördüncü ve beşinci bölümde ana
kaynaklarımız olan dergilerin içinde yer alan "politik inşa" imgeleri üzerine yazılmış
yazılar detaylı bir şekilde ele alınıp değerlendirilecektir. Çalışmada varmayı
hedeflediğimiz yaklaşım, Osmanlı son döneminde siyasi erkin yetiştirmek istediği ideal
7
nesil için sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik olarak nasıl bir yol izlendiğini
iki dergideki örnekler üzerinden ortaya çıkarmaktır.
8
9
2. AVRUPA’DA VE OSMANLI’DA ÇOCUKLUĞUN TARİHSEL
GELİŞİMİ
2.1. Avrupa’da Çocukluğun Tarihsel Gelişimi
Çocukluk tarih boyunca var olmuştur fakat çocukluğun ele alınışı ve çocukluğa
bakış her çağda farklık göstermiştir. Avrupa'da, modern anlamda çocukluğun ortaya
çıkması Aydınlanma Çağı'nda gerçekleşmiştir. Yeni oluşan modern çocukluk algısı ise
Antik Çağ'dan itibaren çocukluğa atfedilen değerler toplamının bir sonucudur. Antik
Çağ'ın "iyi vatandaş" yetiştirme sürecinin temeli olarak görülen çocuğa, Orta Çağ'da "ilk
günah" düşüncesi ile olumsuz bir anlam yüklenmiştir.
Rönesans, aydınlanma, sanayileşme, bilimsel gelişmeler ve burjuvazi sınıfının
ortaya çıkmasıyla çocukluk imgesi köklü bir değişime uğramıştır. Avrupa'da çocukluğa
ilişkin ilk uygulamalara burjuvazi sınıfı imza atmıştır.6 Burjuvazi sınıfının çocuklukla
ilgilenmesinin sebebi ise elinde bulundurduğu ekonomik serveti devredebileceği iyi bir
mirasçı yetiştirmek istemesidir. Öncesinde neslin devamı olarak bakılan çocuk artık
mirasçı konumundadır ve bu mirasçı çocuk algısı sadece zengin aileler ile de sınırlı
kalmamıştır. Burjuvazinin başlattığı "ideal çocuk" yetiştirme fikri Fransız İhtilali sonrası
devletlerin emanet edileceği vatandaşın yetiştirilme sürecine dönüşecektir. Bu süreçten
sonra artık çocukluk, politik bir imgeye dönüşüp, yetiştirilmeye çalışılacak olan "istendik
vatandaş"ın en temel kavramı olacaktır.
Avrupa'da, günümüzde yerleşmiş bulunan çocukluk paradigması, yirminci yüzyılın
ikinci yarısından sonra yapılan çocukluk tarihi araştırmalarıyla oluşmuştur.7 Avrupa'da
çocukluk tarihi üzerine yapılan çalışmalarda farklı yaklaşımlar mevcuttur. Bazı yazarlara
göre Avrupa'da müstakil bir çocukluk anlayışı Orta Çağ'da başlamış ve Aydınlanma
Dönemi'nde belirginleşmiştir. Bazı yazarlara göre ise Orta Çağ'da çocukluğa dair
bulguların olmadığı beyan edilmiştir. Bu bölümde Orta Çağ'dan itibaren 20. yüzyılın
başlarına kadar Avrupa'da çocuğa ve çocukluğa dair bakış, yaklaşım ve uygulamalar genel
hatları ile açıklanmaya çalışılacaktır.
6 Öztürk, H. K. (2017) "Çocukluğun Tarihsel Gelişimi Üzerine Düşünceler", Iğdır Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, (13), 256.
7 Tan, M. (2016, Ağustos). "Çocukluk: Dün ve Bugün". B. Onur. (Yay. Haz.). Toplumsal Tarihte Çocuk,
Sempozyum 23-24 Nisan 1993. İkinci Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 6.
10
2.1.1. Orta Çağ'dan Fransız İhtilali'ne Kadar Çocukluğun Tarihsel Gelişimi
Orta Çağ yazarları, genellikle erkekleri ve yetişkinleri ele alan hikâye ve eserler
yazmışlardır. Edebi eserlerden yapılabilecek çıkarımlar bu yüzden kısıtlı kalmaktadır.
Özellikle 12. ve 13. yüzyıl Batı Edebiyatı'nda kız çocuklarından neredeyse hiç söz
edilmemiştir. Eserlere konu olan çocuklar ise ancak kral, aziz ya da azize olduklarında
haklarında yazı yazmak için bir değere dönüşmüşlerdir.8
Avrupa'da çocukluk tarihi ile ilgili çok önemli çalışmalar yapan Fransız Tarihçi
Philippe Ariès (1914-1984) Orta Çağ'da çocukluk kavramına ait bulguların olmadığını
savunmaktadır. 1960 yılında yayınladığı L'enfant et la vie familiale sous l'ancien régime
(Yüzyıl Çocukluğu: Aile Hayatının Sosyal Tarihi) isimli meşhur kitabında çocukluk
kavramının Avrupa'da 15. hatta 16. yüzyıllardan önce var olmadığını ispatlamaya
çalışmıştır.9
Neil Postman'da (1931-2003) okuryazarlığın çok fazla yaygın olmadığı bir
dönemde Orta Çağ insanlarının çocukluk ile yetişkinlik arasında kesin bir ayrım
yapamayacaklarını savunmuştur. Bu görüşüyle Postman da Ariès'in görüşünü
desteklemektedir.
Ariès, eski uygarlıklara ait sanat eserlerinde çocukluğa dair bilgilere
ulaşılabilmiştir. Yaptığı çalışmalarda Antik Yunan'da çocukluğun gerçekçi bir şekilde
sanat eserlerine işlendiğini görmüş ve çocuğun sosyal hayatına dair çıkarımlar yapmıştır.
Ancak Roma Dönemi'ne geçişle birlikte çocukluğun artık yavaş yavaş sanat eserlerinden
ve ikonografiden tamamen çıkarılmaya başladığını aktarmaktadır.
Ariès, eserinde 10. yüzyıl sanat eserlerinde çocuğun sanatçılar tarafından "minyatür
bir yetişkin" olarak tasvir edildiğini belirtmektedir.10 Orta Çağ boyunca yapılan
heykellerde ve sanat eserlerinde çocuklar genellikle "minyatür yetişkinler" olarak tasvir
edilmişlerdir. Tasvirlerde çocuklara özel giysiler yoktur. Yetişkinlerin giydiklerine benzer
ağır süslemeli ve teferruatlı kıyafetler dönemin çocuklarının "küçük yetişkinler" olarak
8 Öztan, G. G. (2013). Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası. (İkinci Baskı). İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 15.
9 Tan, a.g.m., 8.
10 Tan, a.g.m., 9.
11
algılandığını göstermektedir.11 Ariès'in, bu savı doğrudur ve kabul görmüştür. Orta Çağ
Avrupa'sı sanat eserlerinde özellikle de kiliselerde yapılan tasvirlerde, başta Hz. İsa'nın
çocukluk tasvirleri olmak üzere, tüm çocuklar yetişkinlerin birer benzeri olarak
resmedilmişlerdir. Ariès'in "minyatür yetişkinler" tanımlamasını ve dönemin sanat
eserlerinde çocukların yetişkinler gibi tasvir edildiğini Jacques Le Goff da
desteklemektedir. Goff, 1964 yılında yayınlanan Medieval Civilization 400-1500 isimli
eserinde, Orta Çağ Avrupa'sında çocukluğun farklı algılandığını, sanat eserlerine
bakıldığında çocuk tasvirlerinin çocuk gibi görünmediğini belirtmiştir. Çocukların sanat
eserlerinde melek olarak tasvir edildiğini hatta putto (putti)12 olarak resmedildiğini
aktarmıştır. Bu putto figürlerde ise çocukların genellikle yetişkin bir birey gibi tasvir
edildiğini yazmıştır.13 Goff'a göre, 15. yüzyıl öncesinde Orta Çağ Avrupa'sında
çocukluğun olmadığıdır. Dönemin sanat eserlerinden anlaşılan çocuk imgesini ise,
çocukların tasvir ediliş biçimlerinden dolayı "küçük yetişkinler" (small adults) olarak
tanımlamıştır.14
Ariès'e göre, çocukluğun en erken keşif süreci 13. yüzyılda başlamış olmakla
birlikte, çocuk gerçek yapısıyla ancak 15. ve 16. yüzyılların sanat eserlerinde
görülebilmiştir. Rönesans sonrası oluşan değişim hareketi resim sanatındaki çocuk
çizimlerini de etkilemiştir. 15. ve 16. yüzyıllara gelindiğinde Hz. Meryem'in kollarındaki
"Küçük İsa" tasvirleri ve diğer çocuk tasvirlerinde modern çocuk kavramına benzer
betimlemeler yer almaya başlamıştır.15
Ariès, Orta Çağ toplumunda çocukluğun bulunmadığını belirtirken, çocuğun
tamamen terk ve ihmal edildiğini de söylememektedir. Sadece Orta Çağ insanının
çocukluk ve yetişkinlik kavramını birbirinden ayıramadığına değinmiştir. Niçin
ayıramadıklarını ise çocuğun yetiştirilmesi için gerekli olan eğitim sürecini bilmemeleriyle
açıklamaktadır. Bu dönemde çocukluk ile yetişkinlik ayrımı yapılamadığından çocukluğa
has uygulama ve yöntemler de gelişmemiştir. Çocuk, annesinin himayesinden çıkabilecek
fiziki yeterliliğe geldiği zaman direkt topluma karışmış ve erken yaşta yetişkin bir birey
haline gelmiştir.
11 Öztan, a.g.e., 16.
12 Putto, genelde yarı çıplak ve bazen de kanatlı, çoğunlukla erkek çocuk olarak tasvir edilen Orta Çağ sanat
eserlerinde sıkça görülen figürdür.
13 Goff, J. L. (1992). Medieval Civilization 400-1500. Blackwell, 287.
14 Goff, a.g.e., 288.
15 Tan, a.g.m., 10.
12
"Küçük yetişkinler" 16. ve 17. yüzyılda okulların yaygınlaşmasına kadar serflik
fikri ile uyumlu şekilde "taşınabilir bir mülkiyet parçası" gibi görülmüş ve usta-çırak
ilişkisi içinde meslek öğrenerek hayata karışmışlardır. Çocuklar, çalışma ve üretim
ilişkilerine 5-12 yaş arasında başlamışlardır. 12 yaşından sonra çocuk, artık bir birey olarak
görülmektedir.16
Çocukların, usta-çırak ilişkisiyle eğitim alınıp erken yaşta hayata atılması
okuryazarlığı ve okullaşmayı Avrupa'da uzun süre geciktirmiştir. Özellikle kilise, uzun
süre zanaat örgütlenmesini kendi sosyal, psikolojik ve ekonomik hegemonyasının
sürdürülmesinde bir araç olarak görüp, bu sistemi dini argümanlarla da destekleyerek
çocukların okullarda eğitim almalarını uzun süre engellemiştir.17
Orta Çağ'da aileler ise çok kalabalık değillerdir. Çocuk doğumları fazla olmasına
rağmen ölüm oranlarındaki çokluk nüfusun hızlı artışını engelleyen önemli etkendir.
Ayrıca Hıristiyanlığın Gnostik kolu ve takipçileri, cinselliği "şeytani bir eylem" olarak
tanımlamışlardı.18 Çocukla ilgili en yanlış bakış ise "günahkâr çocuk" algısıdır. Kilisenin
Orta Çağ’da benimsediği bu çocukluk imgesi ilk günah temelinde meşrulaştırılmış ve
günahkâr olarak bakılan çocuk, toplum tarafından hor görülmüştür.19 Çocukların günahkâr
olarak dünyaya geldiği düşünüldüğünden ancak kilise tarafından vaftiz edilirse
günahlarından arınabileceğine inanılıyordu Kiliseye göre, kötü huylu olarak doğan
çocuklar, kendilerini sonradan gelecek kötülüklerden de koruyamayacakları için Tanrıya
teslim olmaları gerekmekteydi. Kilisenin ve ailenin temel görevi ise çocukların içindeki bu
kötü ruhu yok etmeye çalışmaktı. O dönem de bunun tek yolu ise sıkı bir disiplin ve ceza
idi.20 Bu görüş, kiliseye olan gereklilik ve bağlılığın uzun yıllar devam etmesine neden
olmuştur.
Kilisenin baskın ideolojisi nedeniyle, Orta Çağ'ın çocukluk anlayışı, büyük ölçüde
dini algılamalar ve ritüeller üzerinden okunmaktadır. Dönemin skolâstik ideolojisinden
16 Genç, Ö. (2016). "Çocukların Orta Çağ Avrupa'sındaki Yeri". Vakanüvis - Uluslararası Tarih
Araştırmaları Dergisi, 1 (1), 247.
17 Öztan, a.g.e., 17.
18 Öztan, a.g.e., 19.
19 Özcan, Ö. (2017). "Orta Çağ'dan Erken Modern Döneme Çocukluğun Tarihsel Gelişimi". Çocuk ve
Medeniyet Dergisi, (2), 94.
20 Öztürk, a.g.m., 260.
13
çocukluk da fazlaca etkilenmiştir. Öyle ki Orta Çağ'da çocuk, toplum tarafından kötü
davranılan, mal ve kölelik ideolojisinin sonucu bir mülk parçası olarak görülmüştür.21
Çocukların günahkâr olduğu tezini savunan Hıristiyan düşünür Calvin'e göre de
çocuklar doğuştan günahkârdı ve mutlaka kötülüğe yönelecekti. Ancak çocuk, güçlü bir
öğrenme yetisine sahipti ve günahtan alıkonulacak şekilde yetiştirilebilirdi. Bu eğitimi ise
çocuğa ilk olarak ana-babası verebilirdi. Çocuğun eğitim ile günahtan alıkonulacağı
görüşünü benimseyen Püritenler, çocuk yetiştirme işini gayet ciddiyi almışlardı. Ancak
İngiliz Püritenler de tıpkı Fransız Katolikleri gibi çocuğun doğuştan günahkâr olduğuna
inanıyorlardı. Ancak düşüncelerindeki iyi nokta ise eğitimle bu kötülüğün
giderilebileceğine inanmalarıydı. Eğitimle bu işin hallolabileceği görüşü ileride okulların
yaygınlaşmaya başlamasıyla, modern çocuğun eğitim yoluyla şekillendirilmesinin temelini
oluşturacaktı. Öyle ki Püritenler, ilk defa çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiğine dair bir
kitap yazarak, çocuklar için özel kitap yazma geleneğini de başlatmışlardır.22
Orta Çağ'ın bitimine doğru ilk günah öğretisi her fırsatta reddedilmeye başlamıştır.
Bu karşı çıkış sonucunda, toplumun çocuğa bakışı da yavaş yavaş değişmiştir. Postman'a
göre, Rönesans'ın en büyük icatlarından biri 16. yüzyıla gelindiğinde çocukluk fikrini
Avrupa'da ortaya çıkarmasıdır.23 Reform ve özellikle de Rönesans hareketleriyle birlikte
kilisenin otoriter gücünün kırılmasıyla çocuğa özel bir alan açılmaya başlamıştır. Artık
çocuk; masum, zayıf, hassas ve kırılgan olarak tanımlanıp, üstüne düşülmeye başlanan
küçük ve değerli bir bireye dönüşecektir.
Kemal İnal'a göre ise modern çocukluğun oluşmasında iki önemli tetikleyici vardır.
Bunlardan biri burjuvazi diğeri ise bilimdir. Gerçekten de burjuvazi çocukluğa dair ilk
uygulamaları başlatan kesimdir. Ekonomik olarak refah seviyesi yüksek olan bu toplumsal
kesim için, Orta Çağ'ın sonlarına doğru çocuklar, değerli bir kavrama dönüşmüştür.
Poster'e göre de bu dönemde artık çocuklar anne-babaları için önemli bir varlık haline
gelmişlerdir. Annelik duygusu da burjuvazinin eseri olarak bu zamanda ortaya çıkmıştır.24
Önceleri sadece çocuklarının hayatta kalıp yaşaması için uğraşan aileler artık çocuklarını
21 Öztürk, a.g.m., 259.
22 Öztürk, a.g.m., 260.
23 Öztürk, a.g.m., 260.
24 Öztürk, a.g.m., 269.
14
toplumda saygın bir yere getirmek için eğitmeye başlayacaklardır. Bu eğitim anlayışıyla
burjuvazi kendi sınıfsal değerini de korumayı amaçlamıştır.
Orta Çağ'da çocuğun sadece rol modeli ve onu eğitecek kişileri –baba başta olmak
üzere– aile iken, artık bilim, tıp, pedagoji ve eğitim çocuğun hayata hazırlanmasında etkili
olmaya başlayacaktır. Burjuvazi ile birlikte çocuk bakımı profesyonelleşmiş, anne-çocuk
ilişkisi gelişmiştir. Burjuvazi, yeni görgü kuralları geliştirmiş; çocukların yanında yapılıp
yapılmayacakları kurallaştırmıştır. Ayrıca çocuklara ayıp kavramı öğretilerek ahlaki bir
değer oluşturmaya çalışmıştır. Çocuklara, ayrı isimler verme, farklı odalarda kalma,
çocukların yaşlarına göre elbiseler giydirme, yeni ve eğitici çocuk oyunları gibi birçok
yenilik de burjuvazi tarafından keşfedilmiştir. Burjuvazinin tüm bunları yaparak ortaya
yeni bir çocukluk çıkarmasının en önemli sebebi, yine kendi sınıfsal varlığı gibi
ekonomikti. Burjuvazi kendinden sonra gelecek nesli yani çocuğunu doğrudan "müteşebbis
mirasçı" olarak görmekteydi.25 Eğer ki bu küçük mirasçı iyi bir eğitim alır ve donanımlı bir
birey olarak yetişirse bu mirasa en iyi şekilde sahip çıkabilirdi. Dönemin burjuvazisi için
çocuk yetiştirme konusunda aksini düşünmek demek, elde edilen sosyal, siyasal ve
ekonomik değerlerin kaybolması demekti. Bu yüzden de burjuvazi çocukluğa özel bir
önem vermiştir.
Avrupa'da çocukluk anlayışında önemli değişim Aydınlanma Çağı'na geçiş
sürecinde yaşanmıştır. 16. ve 17. yüzyılda yaşanan değişimin önemli sebepleri ise kısaca
şunlardır; ekonominin tarımdan sanayiye kayması, orta sınıfın gelişmesi ve işçi sınıfının
oluşması, aile yapısının ve rolünün değişmesi, tıbbın gelişmesi ile çocuk ölümlerinin
azalması, boş zamanların çoğalması ve anne-baba-çocuk ilişkisinde duygusal bağın
artmasıdır.26 Özellikle çekirdek aile yapısının yaygınlaşmaya başlamasıyla aileler, daha
çocuk merkezli bir anlayışa sahip olmuşlardır. Çocuğa olan ilgi, alaka ve bakım için
ayrılan zamanın artmasıyla çocuk ölümleri azalmaya başlamıştır. Ancak ailelerin çocuk
yetiştirme konusundaki bilinç düzeyleri artmasına rağmen bu durumun aksi şeklinde çocuk
sayısında bir azalma görülmüştür.27 Dahası, toplumun bireyselleşmeye başlamasıyla aile ve
ev hayatı da değişime uğramıştır. Evdeki yaşayış değişmiş ve özel hayat önem kazanmıştır.
25 Öztürk, a.g.m., 270.
26 Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. (2016, Ağustos). B. Onur. (Yay. Haz.). İkinci
Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, xi.
27 Özcan, a.g.m., 112.
15
Orta Çağ boyunca her şeyini toplumla birlikte yapan aile artık müstakil bir kuruma
dönüşmeye başlamıştır. Bu durum aile bağlarının güçlenmesini de sağlamıştır.28
Ariès'e göre Aydınlanma Çağı'nın başında eğitime olan ilginin artmasıyla çocukluk
tarihinde bir dönüşüm yaşanmıştır. Eğitimle gelen bu dönüşümün mimarları "college"
kurucularına kadar uzanan 17. yüzyıl Moralistleriydi. Moralistler, toplumu ahlaklaştırma
çabaları için çocukların eğitimini ön plana çıkarmışlardır. İlk olarak 16. yüzyılın sonlarına
doğru Avrupa'da erkek çocukları okula gitmeye başlamışlardır.29 Okullaşmanın
başlamasıyla, çocukların gelişi güzel yetiştirilme biçimi yerini çocukların özel ilgi ve
disiplin içinde yetiştirilmesine bırakmıştır.30
Bu dönemde ayrıca eğitimin önemli bir hale gelmesinin diğer bir sebebi ise
sanayileşme idi. Sanayileşmeye başlayan toplumlar artık eğitilmiş insan gücüne ihtiyaç
duymaktaydı. Yedi yaşına kadar bebek olup sonrasında yetişkin bir birey gibi
davranılmaya başlanılan çocuk, artık ihtiyaç duyulan alanda yetiştirilmek üzere okula
gitmeye başlamıştır. Çocuğa verilen eğitimin süresi uzadıkça, çocukluğun süresi de
uzamıştır.31 Çocuklar artık uzun seneler okula gidip yaşıtlarıyla vakit geçirip kendi
karakteristik özelliklerini kazanmaya başlamışlardır. Orta Çağ'da çocuklar ve ergenler
birlikte eğitim görürken, okullar yaşa göre ayrılıp daha kapsamlı eğitimler veren kurumlara
dönüşmüşlerdir. İlk başlarda kısıtlıda olsa 6-12 yaşın okula gitmesiyle yeni çocukluk yaşı
ortaya çıkmıştır. Çocuğun eğitilmeye başlamasıyla modern çocukluk hasletleri de yavaş
yavaş oluşmaya başlamıştır.
Avrupa'da 16. ve 17. yüzyıldan sonra geleneksel kısıtlayıcıların zayıflaması ile
birlikte çocuğun, yetişkinlerin dünyasından farklı bir biçimde ve farklı bakış açısıyla
yetiştirilmesi gerektiği toplumun belli bir kesimi tarafından anlaşılmıştır. Sanayileşme ile
ekonomik refah seviyesinin artması, matbaanın bulunması, okullaşmanın artması,
burjuvazinin yeni bir yaşam biçimi ortaya çıkarması, Fransız Devrimi'nin cumhuriyetçi
eğitim anlayışı gibi kıstaslar, 17. yüzyıl sonrası modern çocukluk anlayışını oluşturan
temel etkenler olmuşlardır. Şüphesiz bireyselleşme sürecinin bir ürünü olarak şekillenecek
28 Özcan, a.g.m., 113.
29 Özcan, a.g.m., 99.
30 Tan, a.g.m., 12.
31 Özcan, a.g.m., 113.
16
olan modern çocukluk, büyük oranda orta sınıfın icadı ve sosyo-kültürel inşası olarak
ortaya çıkmış ve gelişmiştir.32
18. yüzyılın başından itibaren artık Avrupa'da modern çocuk imgesi yavaş yavaş
şekillenmeye başlayacaktır. Modern çocukluk kazanımlarının temelini dediğimiz gibi
eğitim oluşturacaktır. Eğitim, 1700'lerden sonra artık devletler için sistemli bir şekilde
yapılması gereken bir zorunluluğa dönüşmüştür. Füsun Üstel, Avrupa'da istendik bir
vatandaş oluşturmanın temelini "yurttaşlık bilgisi" dersinin okullarda bağımsız olarak
okutulmaya başlamasıyla ilişkilendirir.
Üstel'e göre; Yurttaşlık Bilgisi'nin bağımsız bir ders olarak okul programlarında yer
alması temelde üç boyutlu bir sürecin ürünüdür. Birincisi; modern merkezi devletlerin
gelişimi ve eğitimin (özellikle ilkokulun) dönüştürücü rolünün yönetici seçkinlerce
anlaşılması, ikincisi; 18. yüzyılın başından itibaren Avrupa'da çocukluğa ilişkin bakışta
yaşanan köklü değişim, üçüncüsü; 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hız kazanan
dünyevileşme ve laikleşme sürecidir.33 Bu üç süreç sonucunda, yetiştirilmek istenilen
makbul vatandaş için gerekli bilgiler Yurttaşlık Bilgisi Dersleri ile öğretilecektir.
18. yüzyıl sonrasında, artık çocuklar "kusurlu yetişkinler" ya da "küçük yetişkinler"
olarak anılmayıp, hem aile hem de toplum tarafından bağımsız bir aktör ya da başlı başına
bir değer olarak kabul görmüştür. 18. yüzyılın ortalarından itibaren tıbbın ilerlemesiyle
ortalama insan ömrü uzamış ve çocukluk artık ayrı bir dönem olarak görülmeye
başlamıştır. Özellikle burjuvazi tarafından "yeni çocukluk" ve "yeni yetişkinlik"
kavramlarının ortaya çıkarılması çocukluğu değerli kılan önemli eylemlerden biri
olmuştur.34 Çocukluk gelişimi üzerine ilk örnekleri 17. yüzyılda görülmeye başlayan
bilimsel kitapların sayısı da 18. yüzyılda giderek artmıştır. Ayrıca 18. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren ilk çocuk dergileri de Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde çıkmaya
başlamıştır.
17. yüzyıl sonrası Avrupa'da çocukluk düşüncesinde yaşanan köklü değişimin
temelinde, "günahkâr çocuk" anlayışının yerini "masum çocuk" anlayışına bırakması
32 Öztan, a.g.e., 20.
33 Üstel, F. (2008) Makbul Vatandaş'ın Peşinde II. Meşrutiyet'ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi. (Üçüncü
Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları, 11.
34 Öztan, a.g.e., 22.
17
yatmaktadır. Özellikle Jonh Locke'un (1632-1704) çocuğu günahkâr biri olarak görmeyi
reddedip, çocukluğu bir "tabula rasa"35 olarak ele aldığı 1693 tarihli Some Thoughts
Concerning Education (Eğitim Üzerine Düşünceler) adlı kitabı algı değişiminin öncüsü
olmuştur.36 Lucke göre; yeni doğan bir çocuğun zihni boş bir levha gibidir. Boş bir zihinle
doğan çocuğun sahip olduğu tüm davranış ve değerler sonradan öğrendiklerinden ibarettir.
Ayrıca Locke, çocukların ahlaki olarak da boş bir zihinle doğduklarını
söylemektedir. Çocukların zihni doğuştan iyi ya da kötü bir yapıya sahip değildir. Belli bir
eğilimle doğmazlar. Büyüyünce nasıl bir kişilik ve karaktere sahip olacakları tamamen
gelecekteki yaşantılarıyla alakalıdır demektedir.37 Eğer çocuğun zihni boş olarak dünyaya
geliyorsa, bu zihnin işlenmesi görevi de yine bu dönemde aileye, öğretmenlere ve devlete
düşmektedir.38
Eser çocukların istenilen şekilde biçimlendirilebileceğini iddia eden bir tez ile
ortaya çıkmıştır. Locke'un ortaya attığı bu tez 18. yüzyılın büyük bir bölümüne damgasını
vurmuştur. Locke'un ortaya attığı düşünce, Orta Çağ Hıristiyanlık öğretisi olan "günahkâr
çocuk" imgesini 18. yüzyılın başlarında sarsan ilk ciddi fikri girişimdir. "Günahkâr çocuk"
fikrindeki asıl kırılma ise Jean Jacques Rousseau (1712-1778) ile olacaktır. Rousseau,
1762'de yayınlanan Emile adlı kitabında "Yeni doğan bir bebeğin tamamen masum
olduğunu ve kalbinde en ufak bir leke olmadığını kabul etmeliyiz"39 ifadesiyle, çocuğun
doğuştan günahkârlık öğretisine, "doğuştan masumiyet" teziyle karşı çıkmıştır. Bu fikri ile
Rousseau, çocukluğun yeniden yapılandırılmasında çok önemli katkı sağlamıştır.40
Dönemin mevcut çocukluk anlayışına çok ciddi eleştiriler getirip çocuklukla ilgili açılımlar
yapmıştır. Rousseau ile romantizm akımı etkin hale gelmiştir. Romantizm akımının
yaygınlaşmasıyla birlikte, çocukluğun "bilgelik ve estetik bir duyarlılık çağı" olduğuna
dair düşünceler sanat ve edebiyat başta olmak üzere birçok alanda romantik sanatçılar
tarafından dile getirilmeye başlamıştır.41
35 Zihnin boş bir levha olduğu önermesidir. İnsanın boş bir zihinle doğduğunu ele alan J. Locke, bu
önermesiyle insanın zihinsel şekillenmesinin hayat boyu kazandıkları ile gerçekleşeceğini öne sürmüştür. Bu
görüş psikolojide davranışçılığın temellerinden birini de oluşturmaktadır.
36 Üstel, a.g.e., 12.
37 Öztürk, a.g.m., 267.
38 Öztan, a.g.e., 24.
39 Öztürk, a.g.m., 267.
40 Üstel, a.g.e., 12.
41 Öztan, a.g.e., 26.
18
Rousseau'nun "masum çocuk" fikri zamanla kabul görmüştür. Çocuğun masum
olarak doğduğu ve sonradan eğitilmesi gerektiği gerçeği anlaşılınca okulların önemi de
giderek artmıştır. Artık devletler okullar vasıtası ile çocukları şekillendirmeye
başlamışlardır. 16. yüzyıldan itibaren ilkokulların temel hedefi okuma-yazma ve sayma
öğrenme ile ahlâk ve din eğitimi vermek iken 18. yüzyılın başlarından itibaren bu
kazanımların yanına yenileri de eklenerek çocuklara artık okullarda yurttaşlık bilgisi
dersleri de verilmeye başlanmıştır.
18. yüzyılda okullardan herkesin yararlanması isteği, eğitimi düzenleyenlerin en
temel amaçlarından biri olmaya başlamıştır. Marki de Condorcet (1743-1794) devletin bir
"eğitim devleti" olması gerekliliğini ve verilmesi gereken eğitimin tüm yurttaşlara açık
olmasının gerektiği fikrini savunmuştur.42 Louis René de Caradeuc de la Chalotais (1701-
1785) ise 1763'te millî ve laik bir eğitim sisteminin hayata geçirilmesi için parlamentoya
sunduğu Essai d'education nationale ou plan d'etudes pour la jeunnesse (Millî Eğitim
Denemesi ya da Gençlik İçin Bir Öğretim Planı) başlıklı raporunda devletin yurttaşların
temel eğitimini üstlenmesi gerektiğini söylemiştir.43 Caradeuc, bu fikri ile eğitimin
amacının "devlet yurttaşlığı eğitimi" olması gerektiğini dile getirmiştir. İngiliz Caradeuc
ile Alman filozof Johann Gottfried Herder (1744-1803) "millî eğitim" kavramını ilk
kullanan düşünürlerdendir. Philanthropinum Okulu'nun kurucusu, eğitim reformcusu,
Johann Bernhard Basedow (1724-1780) ise eseri Methodenbuch'da Aydınlanma Çağı'nın
gereksinimlerini karşılayacak eğitimin amacını söyle açıklamıştır: "Çocukları herkes için
faydalı, yurtsever ve mutlu bir yaşama hazırlamak."44 Tüm bunlar gösteriyor ki, başta
Fransa ve İngiltere'de başlayan eğitimin gerekliliği fikri zamanla Rusya, Prusya ve tüm
Avrupa'ya yayılmıştır. Rusya, ünlü Fransız ansiklopedisti Denis Diderot'tan, eğitim üzerine
bir plan istemiştir. Diderot, 1774-75'te Rus Hükümeti İçin Bir Üniversite Planı ya da Tüm
Bilimler İçin Bir Milli Eğitim Planı başlıklı raporunda okulların nitelikli birey ve yurttaş
yetiştirmedeki işlevine değinmiştir. Diderot'a göre okulların görevi: "Hükümdara gayretli
ve sadık tebaalar; asillere faydalı vatandaşlar; toplum için bilgili, namuslu ve mümkün
olduğu kadar sevimli unsurlar; ailelere iyi koca ve babalar, devlete düşünen büyük zekâlar;
dine, vicdanlı ve sulhsever hizmetçiler sağlamaktır."45
42 Üstel, a.g.e., 16.
43 Üstel, a.g.e., 14.
44 Üstel, a.g.e., 14.
45 Üstel, a.g.e., 13.
19
Bu raporda da "milli eğitim" kelimesi zikredilmiştir. Aslen Fransız İhtilali sonrası
bolca duyulacak olan bu kelime ihtilal öncesinde de düşünürler tarafından kullanılmıştır.
Milli eğitimin amacı vatandaşı ya da yurttaşı medeni bir birey haline dönüştürmektir.
Özellikle 16. ve 18. yüzyıl arası medeniyet anlayışı, vatandaşların ölçülü bir birey olmaları
demektir. Medeniyetin öğrenileceği en iyi yer ise artık okullardır.
18. yüzyılda yaşanan yeniliklerin temelinde bir önceki dönemin fikirlerini reddetme
düşüncesi yatmıştır. Esasen çocukluğa ilişkin dönemler arasındaki ilişki de bir önceki
dönemin eleştirisi ya da tamamen reddedilmesi üzerine kurulmuştur denilebilir.46 18.
yüzyılın sonuna kadar yavaş bir biçimde şekillenen çocukluğun politik inşasına dair
unsurlar, Fransız İhtilali ile birlikte hız kazanmıştır. Ulus devlet anlayışı ve milliyetçilik
düşüncesi etrafında şekillenen yeni Avrupa'da, çocukluk daha da ön plana çıkmaya
başlayacaktır.
2.1.2. Fransız İhtilali Sonrası Avrupa’da "Yurttaş Çocuk" İdealizmi
Fransız İhtilali öncesi Avrupa toplumları çocuğu, ya görmezden gelmiş ya da onu
belli bir yaş aralığını temsil eden sıradan bir birey olarak ele almıştı. Aydınlanma Çağı'yla
birlikte çocuğun yetiştirilme biçimindeki yöntemlerin değişmesiyle ilk modern çocukluk
yaklaşımları da bu dönemde gözlemlenmişti. Fakat Fransız İhtilali sonrası Avrupa'da
karşımıza bambaşka bir çocukluk çıkmaktadır. Fransız İhtilali'ni yapanlar önceki
yönetimin tüm değer ve uygulamalarını reddetmişlerdir. Öyle ki İhtilali yapanlar, 1789
öncesi geleneksel çocukluk anlayışını da reddedeceklerdir. Fransız İltilali ve sosyo-politik
yansımaları ile Avrupa'da çocukluk, politik yaklaşımlarla yeniden şekillendirilmek
istenmiştir.
İhtilal sonrası hedeflenen yeni çocukluğun özünde dönemin en güçlü kelimesi
Cumhuriyet vardır. Cumhuriyetçi hasletlere sahip yeni bir toplum inşa etmek isteyen
devrimciler, top yekûn bir eğitim seferberliğine girişmişlerdir. Devrimciler, eğitim ile
toplumun yeniden inşa edilebileceğine inandıklarından, ilk işleri çocukların eğitimine
yönelerek yeni bir nesil yetiştirmek olmuştur. Dönemin ailelerden beklenilen çocuklarını
"millî bilinç" ile yetiştirmeleridir. Devrimciler için ulaşılmak istenilen "ideal çocuk"
tanımı, "bilgili ve cumhuriyetçi hasletlere sahip vatansever bir birey" olmasıydı. "Ulus-
46 Öztürk, a.g.m., 256.
20
devletin modern çocuğu, artık ailesiyle birlikte –hatta kimi zaman ailesinden önce– millete
ve devlete aitti."47 Bu tarihten sonra artık çocuk politik bir unsurdu ve asla ihmal
edilemezdi. Çocuk demek, idareciler için devletin geleceği demekti. Yeni rejimin ayakta
kalabilmesi içinse temel Cumhuriyet değerleri çocuklara planlı bir şekilde aktarılmalıydı.
"Yurttaş çocuk" idealizmine ulaşmak için çocuklara kazandırılacak politik değerler
eğitim ile verilmeye çalışılmıştır. Ancak bunun için önce eğitim sisteminin ve yönteminin
değiştirilmesi gerekmekteydi. İlk olarak eğitim yaygın bir hale getirilip merkezileşmesi ve
devletleşmesi sağlanmıştır. Bu yeni dönemde ulusal eğitim ile tüm toplumsal sorunların
çözüleceğine inanılmıştır. Eğitim, olabildiğince erişilebilir yapılmaya çalışılmıştır. Çünkü
ulaşılması hedeflenen Cumhuriyet değerlerini belli bir kesim değil tüm toplum
kazanmalıydı. Bir kesimin ortak değerlerden eksik kalması demek amaçlanan hedefin tam
manasıyla gerçekleşmemesi demekti.
Eğitimle ilgili ilk etkili girişim, 1789 yılında Cumhuriyetçi devlet adamı Jules Ferry
(1832-1893) tarafından yapılmıştır. Fransız Meclisi'ne sunduğu ve kabul edilen yasa teklifi
ile devlet tarafından izin verilenler hariç ülkedeki tüm dini eğitim kurumları
kapatılmıştır.48 Ferry, ayrıca ülkede zorunlu ve parasız bir eğitim modeli oluşturulup
uygulamaya konulmasını da sağlamıştır. Dini eğitim veren okullar kapatılarak, tanrısal
kaynaklı egemenlik yerine "millî egemenlik" ilkesi benimsenmiştir. Eğitimin
merkezileşmesiyle okullar çoğalmış, okuma yazma bilen sayısı ise artmaya başlamıştır.
Cumhuriyetçi okul kuramcılarından olan Marki de Condorcet (1743-1794) meclise
sunduğu 1792 tarihli raporunda; devletin bir eğitim devleti olması, hiçbir yeteneğin gözden
kaçırılmaması ve eğitimin tüm yurttaşlar tarafından erişilebilir olması gerektiğine
değinmiştir.49 Condorcet 1792'de yazdığı 5 ciltlik Kamu Eğitimi Üzerine Anılar isimli
eserinde dinsel iktidardan bağımsız "millî eğitim" anlayışını savunmuştur.
19. yüzyıl buyunca eğitimin demokratikleşip ulaşılabilir bir hale gelmesiyle,
kitlesel bir forma dönüşmüştür. İlköğretim, zorunlu hale getirilerek başta Fransa ve Prusya
olmak üzere milliyetçi toplumun temel eğitim merkezi haline dönüşmüştür. Ders
kitaplarına "vatan" ve "vatanseverlik" konulu yazılar eklenip, tarih ve coğrafya derslerine
47 Öztan, a.g.e., 26.
48 Öztan, a.g.e., 27.
49 Üstel, a.g.e., 14.
21
millilik kazandırılmıştır. Beden eğitimi ve müzik dersleri konularak, beden terbiyesinin
yanında marşlar ile çocukların milli duyguların farkına varmaları amaçlanmıştır.50 Ortaya
çıkan bu modern okullar; kiliselerin, loncaların ve ailelerin yerini almaya başlamıştır.
Fransa'da yayınlanan 27 Ocak 1794 tarihli kararname ile devlet ülkedeki
öğretmenlerden, tüm öğrencilere İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi'ni okutup,
Cumhuriyetin yasalarını öğretmeleri istenmiştir. İmparatorluk ve Restorasyon
Dönemleri'nde dersin içeriği değişmekle birlikte, önce imparator ve hanedana daha sonra
ise prens ve ailesine toplumsal bağlılığın sağlanması amaçlanmıştır. Öğrencilere eşitlik,
kardeşlik ve özgürlük ifadeleri yine politik argümanlarla okullarda öğretilmeye
çalışılmıştır.
Bu dönemin en önemli dersi ise "Yurttaşlık Bilgisi Dersi" olmuştur. 1875 yılında
Avusturya-Macaristan yönetimi, 8 Nisan ve 19 Temmuz Kararnameleri ile ilköğretimdeki
tüm kız ve erkek öğrencilere, devletin kurumsal/siyasal yapısı ve ikili monarşinin tarihini
öğretmek için yurttaşlık bilgisi dersini eğitim müfredatına almıştır. Belçika, 11 Eylül 1860-
10 Ekim 1878 tarihli eğitim yönetmelikleriyle ilköğretimdeki kız ve erkek öğrenciler için
yurttaşlık bilgisi dersini zorunlu hale getirmiştir. İsviçre, 1873 itibariyle hâkimiyeti
altındaki tüm kantonlarda yurttaşlık bilgisini zorunlu ders yapmıştır. Almanya'da ise 15
Ekim 1875 tarihli Eğitim Planı'yla yurttaşlık bilgisi dersini eğitim-öğretim planına dâhil
etmiştir. Ancak Almanya'daki dersin içeriği diğerlerinden farklı olmuştur.
Almanya yurttaşlık dersinde, vatanseverlik duygusu ve hanedana bağlılığın yanında
Alman millî tarihine damgasının vurmuş prens ve önemli devlet adamlarına hayranlığı
artıracak ve onlara benzemeyi özendirecek bir yurttaş eğitim müfredatı işlemiştir. Kıta
Avrupa'sında okullarda yurttaşlık eğitimi girişiminin en iyi şekilde işlendiği ülke Fransa
olmuştur.51 Fransa, anayasayı bilen, Cumhuriyet rejiminin ahlaki değerlerine sahip, millî
bilince vâkıf yurttaş bir çocuk yetiştirmeyi amaçlamıştır. Özellikle 28 Mart 1883 tarihli
yasa ile yurttaşlık bilgisi dersi, öğrencilere yeni rejimin değerlerini benimsetmeyi, ikna
etmeyi ve bu yolla da rejimi istikrara kavuşturmayı hedeflemişlerdir. 1880-1914 arası
50 Öztan, a.g.e., 28.
51 Üstel, a.g.e., 16-17.
22
dönemde Fransa'da, kız ve erkek çocuklar için 137 adet Yurttaşlık Bilgisi kitabı
yayınlanmıştır.52
Fransa yöneticileri, 1882 tarihli eğitim yasaları ile öğretmenlerden ilk önce
Cumhuriyet, Fransa, vatan ve devlet aşkını öğrencilerine öğretmelerini istemiştir. Ayrıca
öğrenciler kilisenin değer yargılarından uzaklaştırılıp, Tanrıya, aileye ve otoriteye saygılı
olacak şekilde eğitilmişlerdir. Dini eğitimin yerini artık daha laik bir eğitim almaya
başlamıştır. Çocuklarda ki vatan aşkını pekiştirmek için ise okullarda 1877'de Augustine
Foulliee (1933-1923) tarafından yazılan ve 366 baskı yapan La Tour de la France par
deux enfants (İki Çocuğun Fransa Gezisi) isimli kitap 1913 yılına kadar çocuklara
okutulmuştur.53 Neredeyse iki neslin eğitimine tekabül edecek süre boyunca bu kitabın
kesintisiz olarak okullarda okutulması önemli bir istikrar olarak değerlendirilebilir. 19.
yüzyıl sonlarında Fransa Cumhuriyetçileri için çocukluğun politik inşasının amacı;
"…Yurttaşları ahlaki yönden yükseltmek, yasalara saygı duymalarını ve itaat etmelerini
sağlamak, bir yandan bireysel ve toplumsal görev bilinçlenmesine katkıda bulunurken,
diğer yandan okullaşmış çocuklarda bazı kişilik özelliklerini uyandırmak, belirli
toplumsallık biçimlerini teşvik etmek, kısacası yurttaşlık duyarlılık ve davranışlarını
siyasal amaçlar doğrultusunda eğitmek anlamına gelmiştir."54
Avrupa'da çocukluğun tarihsel gelişimi tüm bu sancılı dönemleri geçirecek 20.
yüzyıla ulaşmıştır. Birinci Dünya Savaşı'nın yaklaştığı dönemde çocukluk yeniden bir
değişime uğramıştır. Siyasi birliklerini tamamlayan Avrupa ulus devletleri hızlı bir
silahlanma yarışına girmişler ve savaşı kaçınılmaz kılan eylemlerde bulunmaya
başlamışlardır. Birçok devlet savaşın sinyallerini önceden almış olup, vatandaşlarını savaşa
ve savaş koşullarına hazırlama girişimine koyulmuştu. Bu dönemde devletlerin eğitim
müfredatlarında ve zamanın popüler çocuk dergilerinde "vatanseverlik", "askerlik",
"kahramanlık", "cesaret", "itaat", "fedakârlık", "zafer", gibi kelimeler sıkça geçmeye
başlamıştı. Özellikle dergilerdeki emperyalist ve militarist yazılar ile politik kavramlar
hızla çoğalmıştır. Çocuklar savaş oyunları ve oyuncakları ile hızlı bir şekilde militarize
edilmek istenmiştir.55 Edebi yazılar ya da savaş oyun ve oyuncaklarının yanı sıra, özellikle
batıda çocuklar izcilik ile de militarize edilmeye çalışılmışlardır. Baden Powel'in 1904
52 Üstel, a.g.e., 19.
53 Üstel, a.g.e., 21.
54 Üstel, a.g.e., 23.
55 Öztan, a.g.e., 26-27.
23
yılında ilk şeklini verip "iş ve müdafaa için hazır ol" sloganıyla oluşturulan izcilik
örgütleri, erkek çocuklarını 1907 yılından itibaren birer küçük savaşçı olarak eğitmeye
başlamıştır.56 Çocuklara ya da gençlere izcilikte ilk olarak, nasıl nişan alacakları, nasıl
mesafe ölçecekleri, nasıl keşfe çıkacakları ve nasıl manevra alacakları öğretilmiştir.
İzcilere, izcilik ilkelerine uyacaklarına dair yemin ettirilerek üniformayı andıran elbiseler
giydirilmiştir. Disiplin ve itaat izcilik için vazgeçilmez değerlerdir.
İzcilere, minyatür tüfeklerle atış eğitimi verilip, vatan savunması için gerek
duyulursa silah kullanmaları gerektiği sık sık vurgulanmıştır. İzcilik faaliyetleri ilk olarak
İngiltere'de ortaya çıkmıştır. Diğer ülkelere yayılması uzun sürmese de izcilikle militarize
edilen çocuk sayısı dönemin şartlarına göre oldukça azdır. Çocukların militarizasyonu için
en etkili yöntem ise savaş ve kahramanlık hikâyelerinin anlatıldığı popüler çocuk dergileri
olmuştur.
Avrupa'da çocuklar, tarihsel süreç boyunca zorlu ve diktalar içeren dönemlerden
geçerek yetiştirilmişlerdir. Çocuklara isim dahi verilmeyen dönemlerden, modern çocukluk
hasletlerine vakıf, sağlıklı çocuklara erişmek Avrupa için hiç kolay olmamıştır. Ulus devlet
idealizmiyle birlikte çocukluk, devletlerin en temel ilgilendikleri konu haline gelmeyi
ancak 1900'lerde başarmıştır.
Avrupa'da tüm meşakkatli durumlara rağmen, geçen her yıl çocuklar için daha iyi
ve yaşanılabilir hale gelmiştir. Ancak Birinci Dünya Savaşı, her alanda olduğu gibi
çocukları da çok derinden etkilemiştir. Çocukları hararetlice savaşa hazırlayanlar, savaşın
bitiminde çocukların tekrardan bu şekilde ezici bir savaşla karşılaşmaması için yeni bir
çocukluk inşası sürecine girişmek zorunda kalmışlardır. Çocuğun politik inşasındaki
yaklaşımlar açıkça göstermektedir ki Avrupa'da her dönemde çok farklı bir çocukluk
yaşanmıştır.
2.2. Osmanlı Devleti’nde Çocukluğun Tarihsel Gelişimi
Osmanlı Devleti'nde çocuklar, Avrupa'da olduğu gibi çok zorlu süreçler
geçirmemişlerdir. İlk günah öğretisinden dolayı Avrupa'da günahkâr olarak görülen çocuk,
aynı dönemlerde Osmanlı'da masum ve günahsız biri olarak görülmekteydi. Osmanlı'da
56 Öztan, a.g.e., 29.
24
çocuklara atfedilen değer ve yargıların özünde İslamiyet vardı. İslamiyet'in belirlediği
kural ve kaidelere göre çocukların hayatı şekillenmiştir. İslamiyet'te çocukluk geniş ve
ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Kuran ve Sünnet'te, çocuk buluğ çağına erene kadar
mükellef sayılmamıştır. Buluğa erene kadar himaye altında tutulması gereken biri olarak
görülen çocuk, ilk olarak biyolojik gelişimi göz önünde tutularak belli bir yaş aralığına
konumlandırılmıştır.
İslamiyet'te çocukluk, yetişkinlikten farklı ve özel bir biyolojik dönem olarak
algılandığından çocukların yetiştirilme sorumluluğu yetişkinlere verilmiştir. İslamiyet'e
göre çocuklar doğuştan Müslüman ve günahsızdır. Rûm Sûresi 30-32. ayetlerindeki
"kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver" meali ve Hz. Peygamber'in
hadisindeki "her doğan İslam fıtratı üzere doğar, sonra annesi, babası onu Yahudileştirir,
Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir" ifadeleri bu görüşün temel kaynaklarındandır.57 Öyle
ki ölen çocukların günahsız oldukları için direkt cennete gideceklerine inanıldığından
çocuk cenazelerine talkın verilmemesi de bu düşünceden ötürüdür.
İslamiyet'e göre çocukluğun dönemleri ise şöyledir; doğumundan başlayıp sütten
kesilinceye kadar sabiyy, sütten kesilme ile yedi yaş arası gulâm, yedi ile on yaş arası yâfi'î
ve on ile on beş yaş arası hazver olarak adlandırılmıştır. Doğumundan yedi yaşına kadar
hiçbir sorumluluğu olmayarak ceza sorumluluğu dışında kalan çocuklar, yedi-on beş yaş
arası ise ta'zir denilen ceza ve eğitim uygulamasına tabidirler.58 İslamiyet'te yetişkinliğe
geçiş biyolojik olarak buluğa ermekle başlamaktadır. Ancak toplumsal ve kültürel olarak
çocuğa eğitim verilip disipline edilmesi yedi yaşında başlayıp on beş yaşına kadar devam
ettiği zamanlarda olmuştur. Klasik dönemde yedi yaşında başlayan eğitim on, on bir
yaşlarında bitse de 19. yüzyıl da on beş yaşına kadar hatta yüksek okulların açılmasıyla
daha da uzun süre devam etmiştir. Kısaca Osmanlı'nın tüm dönemlerinde İslamiyet temelli
bakışın topluma uyarlanmış haliyle çocuklar yetiştirilmiştir demek yanlış olmaz.
Genel hatları ile Osmanlı'da çocuğa bakışın mantıksal kavramını anlattıktan sonra,
bu bölümde ilk olarak kuruluş yıllarından 19. yüzyıla kadar çocuğun nasıl algılandığından
ve aile/toplum yapısındaki yerinden bahsedilmeye çalışılacaktır. Daha sonra ise Tanzimat
Dönemi'nde başlayan algısal farklılıkların temeline değinilip, II. Meşrutiyet Dönemi'nde
57 Tan, a.g.m., 4.
58 Tan, a.g.m., 5.
25
nasıl bir çocukluk istendiği ve Balkan Savaşları sonrası oluşan yeni "Türkçümilliyetperver"
çocuk değerleri üzerinde durulacaktır.
2.2.1. Osmanlı'da Tanzimat Dönemine Kadar Çocuğun Toplumsal Durumu
Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinde ailelerin sağlamlığı ve gelişmişliği hep
ön planda olmuştur. Türk ailesinin en önemli unsuru olan çocuk, ailelerin gözünde bir
servet, istikbal, ailenin ve toplumun garantisidir. Aile içinde çocuk vazgeçilmez bir unsur
olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuksuz aileler neredeyse kabul görmemektedir. Turan'ın
aktarımıyla Osmanlı kuruluş dönemi aile hayatıyla ilgili Aşıkpaşazade söyle
söylemektedir; "Bu âlemde maksâd olan birkaç şeydir. Oğul evlendirmek, kız çıkarmak ve
dünyadan ahrete iman ile gitmek."59 Aile kurumunun ana amacı neslin devamını
sağlamaktır. Çocuk evliliğin beklenen meyvesidir. Doğum aile için büyük bir mutluluk
demektir. Çocuğun doğumu sonrası yaşan sevinçten ötürü "hediyeler verilir hatta babalar
çoğu zaman ziyafet bile verirlerdi."60 Çocuğun doğumu, isim verilmesi, erkek çocukların
sünnet edilmesi toplum için önemli zaman dilimleri olmuştur. Çocuğun ilk eğitimi ise aile
içinde evde, anne babalar tarafından verilmiştir. Çocuğun rol modeli klasik dönemde anne,
babası olmuştur. Çocuk büyüyünceye kadar anne, babasına bağımlıdır. Biraz büyüyünce
ise çocuklar eğitim için mektebe gitmişlerdir. Ancak mektebe gidebilen öğrenci sayısı çok
fazla değildir.61 Okula başlama yaşı ise klasik dönemde net değildir. Çocuklar genellikle
ilk mekteplerde beş-on yaş arasında eğitim görmüşlerdir. Okula başlama yaşı ise genellikle
beş ya da altı olmuştur. Okullarda dönemin çocukları üç ya da dört sene eğitim
almışlardır.62 Çocuğun küçük yaşlarda ailesinden aldığı eğitim ile –dönemin şartları göre–
istendik düzeye gelebileceği Osmanlı kuruluş döneminde toplum tarafından bilinmekte idi.
Çocuğun eğitiminde ailenin ve babanın rolü Bezm ü Rezm'de söyle anlatmaktadır:
"…Çocuk baba ocağında ve kucağında gelişip büyür. Büyüklerinin huyunu ve ahlâkını
kapar. Ailenin ve çevrenin, insan ruhunda iyi veya kötü yönlerde çok büyük tesirleri vardır.
Bilhassa eğitim ve öğretim için verimli bir yaş olan çocuklukta ve gençliğin ilk yıllarında
ailenin etkisi daha fazla görülür. Çünkü çocuğun ruhu sadedir. Gençlerin ve yaşlıların
59 Turan, R. (1999). "Osmanlıların Kuruluş Yıllarında Çocuk". G. Eren (Editör), Osmanlı Ansiklopedisi,
Birinci Baskı. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 483.
60 Doğan, İ. (1999). "Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klâsik ve Yenileşme Dönemleri". G.
Eren (Editör), Osmanlı Ansiklopedisi, Birinci Baskı. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. 376.
61 Turan, a.g.e., 485.
62 Hızlı, M. (1999). "Osmanlı Sıbyan Mektepleri". G. Eren (Editör), Osmanlı Ansiklopedisi, Birinci Baskı.
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 212.
26
ruhunun aksine orada şekiller ve bilgiler çabuk ve kolay bir şekilde yer tutar. Gençlik ve
yaşlılıkta ruh, odun gibi kurudur. Değişiklik ve düzeltme kabul etmez."63
Bu metinden de anlaşılacağı üzere çocuğun, karakter ve ahlâkının
şekillenmesindeki ilk önemli etken aile ve yaşadığı çevredir. Aile birliği ne kadar sağlam
olursa yetişen çocuğun vâkıf olacağı hasletlerde o derece güçlü olmuştur. Ayrıca metinde
değinilen önemli bir nokta ise çocuğun ruhunun küçüklükte sade olduğu ve erken yaşlarda
bu ruhun daha kolay şekillendirilebileceğinin bilinmesidir.
Osmanlı toplumunda çocukluklar, büyüyüp gençliğe erişseler bile aileleri
tarafından sahiplenilmeye devam edilmişlerdir. Ta ki genç evlenip ayrı bir aile kuranca bu
sahiplenme son bulmaktadır. Osmanlı toplumunda çocuk yetiştirme bir süreç dâhilinde
yapılmaya çalışılmıştır. Ailede öğrenilecek bilgiler, cami ve medreselerde öğrenilecek dini
bilgiler, okullarda öğrenilecek bilgiler olarak devam etmiştir. Çocuk yetiştirmek için aileler
kendilerinden önce gelen atalarının uygulamalarını tekrar etseler de dönemin şartları için
bu durum yeterli olmuştur.
Osmanlı ailesi için iyi bir çocuk yetiştirmek her dönem önem arz etmiştir. Özellikle
ailelerin iyi çocuk yetiştirilmesine önem vermelerinin altında yatan sebeplerin başında ise,
"hayırlı bir evlat yetiştirip topluma kazandırılırsa ebeveynin sevap defterinin hiç
kapanmayacağı inancı" gelmektedir.64 Çocuk yetiştirilmesine önem verilmesinin bir diğer
sebebi ise çocukların, devletin ve toplumun geleceği olarak görülmeleridir. Aile özelde
kendi soyunun ve sülalesinin devamı için çocuğunu yetiştirirken genelde ise çocuğun
yetiştirilmesi toplum ve devletin devamı içindir. İngiliz yazar Arnold Toynbee de Osmanlı
toplumunda çocuğa verilen değerle ilgili şunları söylemektedir; "…Osmanlı tarihe mal
olmuş dev bir yapıydı. Şüphesiz bu yapının doğup gelişmesinde, eski devirlerden beri çok
değerli bir varlık olarak telakki edilen Türk çocuğunun, en büyük temel telakki edilmesi,
gerçeğinin büyük payı vardır. Bu devirde Türk çocuğunun yetişmesinde gösterilen
hassasiyet Osmanlı siyasi yapısını büyütmüş, dünyanın en kalıcı kültür varlıklarından birisi
olmasını sağlamıştır."65
63 Turan, a.g.e., 485.
64 Turan, a.g.e., 488.
65 Turan, a.g.e., 488.
27
Tüm bu değerlendirmeler karşısında görülüyor ki Osmanlı toplumu için çocuk
değerliydi ve geleceğin emanetiydi. Ancak Osmanlı Dönemi çocukluk tarihi üzerine
derinlemesine çalışma yapmamıza imkân sağlayacak yeterli sayıda kaynak, çalışma ve
doküman şuan için tam anlamıyla mevcut değildir. Osmanlı Dönemi'nde çocuk vardı ve
değerliydi ancak modern çocuk algısında olduğu gibi kendine has müstakil bir varlıkta
değildi. Yerasimos'un Osmanlı Dönemi'nde yapılan çocuk gravürlerinde çocuklar giyim ve
kuşamları ile "küçültülmüş" bir büyük olarak tasvir edilirlerdi savı Avrupa'daki "küçük
yetişkinler" betimlemesinin benzeridir.66 Ancak Yerasimos'un incelediği eserlerdeki çocuk
figürleri sadece dediği gibi kılık kıyafet ile yetişkinlere benzemektedir. Yoksa yapılan
tasvirlerde çocukların elbiseleri hariç sıfatları Avrupa'dakinin aksini gerçek çocuk
görünümüne yakındır. Klasik dönemle ilgili direkt çocukluk üzerine yapılan çalışmalar çok
fazla olmasa da aile, kadın ve toplumsal cinsiyet üzerine yapılan çalışmalar bizlere
çocuklukla ilgili önemli bilgiler vermektedir. Bu dönemle ilgili kapsamlı ve müstakil
çalışma Yahya Araz tarafından yapılmıştır.67
Çocuk tarihi araştırmacısı olan Cüneyd Okay da Tanzimat Dönemi öncesinde
müstakil bir çocukluktan bahsedilemeyeceğini söylemektedir. Okay'a göre; 19. yüzyıl
öncesi "çocuklarla ilgili söylenebilecekler özetle, mektebe başlama merasimi olan âmin
alayları, basit ve ilkel oyun ve oyuncaklar ve sünnet törenlerinden ibarettir."68 Araz'a göre
Okay, Marianna Yerasimos'un gravürlerde çocukların "küçültülmüş" olarak gösterildiği
savını kaynak aldığını ve bu bakışla Tanzimat öncesi ayrı bir çocukluk olmadığı görüşünü
benimsediğini aktarıyor. "Birkaç gözlem ve gravürden yola çıkıp tüm çocukları küçük
yetişkinler olarak görmek doğru mu?" diye sorarak da eleştirisini dile getiriyor.
Ayrıca Araz; Öztan'ın Tanzimat öncesi Osmanlı'da müstakil bir çocukluk yoktu
öyle ki ilk kez çocukluk Tanzimat sonrası "kurumsal ilgi" sonucu ortaya çıktığı tezine de
karşı çıkıyor ve "söz konusu edilen dönemde yetişkinler devletin kurumsal ilgisine mazhar
oluyorlar mıydı?" diye de soruyor. Araz, Tanzimat öncesi dönemde "çocuklar, devletin
müdahale etmekten kaçındığı aile içi ilişkilerin bir parçasıydı" diye de ekleyerek devletin
66 Yerasimos, M. (2016, Ağustos). "16-19. Yüzyıl Gravür ve Suluboyalarında Osmanlı Çocuk Figürleri". B.
Onur. (Yay. Haz.). Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. İkinci Baskı. İstanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları. (58-68).
67 Araz, Y. (2017). 16. Yüzyıldan 19. Yüzyılın Başlarına Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak. (İkinci
Baskı). İstanbul: Kitap Yayınevi. / Eser çocukluk tarihiyle ilgili önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Araz,
eserinde fetva mecmuaları, terbiye kitapları, mahkeme kayıtları ve arşiv belgeleri ile ele aldığı dönemin
çocuk tarihini çalışmıştır.
68 Araz, a.g.e., 19.
28
çocuğa bakışını açıklıyor.69 Araz'ın da dediği gibi klasik dönem boyunca çocuk sadece
ailenin merkezinde kalmış devlet nezdinde direkt olarak toplumsal bir önem
atfedilmemiştir. Tanzimat öncesi dönemde çocuklukla ilgili bilgilerimiz kısıtlıdır. Bu
dönemde çocuklarla ilgili bildiklerimizin az olmasının genel sebepleri; "…Çocuklardan
geriye çok az eşya ve oyuncak kalması, yazılı kaynağın kısıtlı olması, ahlak ve terbiye
kitaplarının genellikle erkekler için yazılmasından ötürü kız çocukları hakkında çok az veri
olması, nüfusun büyük çoğunluğunun kırda yaşaması ve toplumsal yaşantılarının kayıt
altına alınamaması" şeklinde sıralanmaktadır.70
Dönemli ilgili bilgiler kısıtlı olmakla birlikte çocuklar aile gözetiminde
çocukluklarını yaşamışlardır. Osmanlı klasik döneminde çocuğun eğitim ve bakımından ilk
olarak aile sorumlu olmuştur. Bu dönemde eğitimin temeli dini içerikliydi ve çocuğa ilk
dini bilgileri öğretmek de yine ailenin sorumluluğundaydı. Erkek çocuklar, genellikle on
iki yaşını tamamladıktan sonra genç olarak telakki edilip bir mesleğe yönlendirilmişlerdir.
Kızlar için ise genç olmak demek evlenilebilecek olgunluğa gelmek demekti. Erkekler
buluğa erip vergi defterlerine kaydedilince ancak devlet nezdinde bir değere sahip
olmuşlardır.
Osmanlı'da klasik dönemde aile temelli, toplum eksenli gerçekleşen çocuk eğitimi
ve çocukluk algısı Tanzimat sonrası ilk önemli değişimini gerçekleştirip modern bir şekil
almaya başlamıştır. Sadece aile ve ilk mekteplerde çocuklara verilen eğitimlerin kaliteli bir
nesil yetiştirmek için yeterli olmadığının anlaşılmasıyla artık çocuk eğitiminde ailenin
yanında, okul, öğretmen ve devlet faktörü de ön plana çıkmaya başlayacaktır.
2.2.2. Tanzimat'tan II. Meşrutiyet'e Modern Çocukluğun Oluşumu
Tanzimat Dönemi, Osmanlı Devleti'nde geniş çaplı yenileşme hareketlerinin ortaya
çıktığı bir zaman dilimidir. Bu dönemde yapılan yenileşme girişimleri, 17. ve 18.
yüzyıllarda yapılan kısa süreli bir veya birkaç mesele üzerine odaklanılan ıslahat
girişimlerinden farklı olmuştur. Tanzimat öncesi genellikle askeri ve ekonomik alanda
yapılan yenileşme hareketleri artık siyasal ve toplumsal alanda da yapılmaya başlamıştır.
Özellikle, siyasi ve askeri alanda yaşanan gerileme ve güç kaybı sosyal ve ekonomik
69 Araz, a.g.e., 21.
70 Araz, a.g.e., 30-31.
29
yaşamda birçok sorun ortaya çıkarmıştır. Sorunların çözümü için ise Batılılaşma yolu
tercih edilmiştir. Bu dönemdeki Batılılaşma algısı Avrupa'daki ilerlemeleri takip edip
onlara uygun ıslahatlar yapmak demektir.
Avrupa'da bu dönemde yeni bir çocukluk algısı oluşmuş ve çocuk eğitimine özen
gösterilmeye başlanmıştır. Özellikle Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan "yurttaş çocuk"
idealizmi neticesinde çocuk ve çocukluk devletlerin temel politikalarından biri haline
gelmeye başlamıştır. Avrupa'da çocukluk üzerinde oluşan bu algı değişikliği 19. yüzyıl
Osmanlı'sında çocukluğa bakışı değiştirecek ve yeni bir çocukluk oluşturma girişimlerini
hızlandıracaktır.
19. yüzyıl kısaca Osmanlı Devleti için modernleşme ve yenileşme dönemi
demektir. 1800'lerin başında dünyaya gelen çocuklar Osmanlı klasik yaşamı ile
modernleşmeye çalışılan yaşam arasında kalmışlardır. Öyle ki bu dönem hem klasik
yapıların ayakta kalıp faaliyetlerine devam ettiği hem de yeni modern kurumların faaliyete
başladığı bir dönem olmuştur. Eski ve yeninin bir arada olması ikililik ve kafa
karışıklıklarına yol açmakla birlikte çoğu zaman da siyasi ve hukuksal problemlere de
neden olmuştur.71 Böyle bir ortamda yetişen yeni nesilde klasik yaşam ve modernleşme
arasındaki değişimi derinden hissetmiştir. İlber Ortaylı bu durumu şöyle özetlemektedir;
"Tanzimat'tan önce eğitim düzeninde bir ikilileşme başlamıştı. …Klasik dönemde her sınıf
halk ve her dinî grup için, tamamıyla dinî eğitimin hâkim olduğu Osmanlı
İmparatorluğu'nda, 19. yüzyıl başından itibaren orduda ve nihayet mülki idaredeki
modernleşme dolayısıyla laik niteliğe yakın, modern eğitim veren okullar kuruldu ve
bunlar dinî eğitim kurumlarının yanı başında ve onların aleyhine yayılıp gelişmeye
başladılar."72
Sultan III. Selim ve öncesinde önemli yenileşme hareketleri olmuşsa da ilk defa
geniş kapsamlı yenileşme hareketleri Sultan II. Mahmut Dönemi'nde yapılmaya
başlamıştır. Özellikle eğitim alanında yapılan yenileşme hareketleri çocukluğun
şekillenmesindeki önemli unsurların başında gelmiştir. Eğitim konusu bu dönemde
üzerinde önemle ilgilenilen bir konu olmuştur. Sultan II. Mahmut Dönemi'nin eğitim
alanında en büyük atılımlarından birisi ilkokulların İstanbul başta olmak üzere zorunla hale
71 Öztan, a.g.e., 35.
72 Ortaylı, İ. (2017, Nisan). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. (Kırk Beşinci Baskı). İstanbul: Timaş
Yayınları, 211.
30
getirilmesi olmuştur.73 Sultan II. Mahmut 1824 yılında yayınladığı fermanla "ilköğretimin
her yurttaş için zorunlu hale getirildiğini, okuma ve yazma öğrenimiyle birlikte dini
bilgilerin de öğretilmesi gerektiğini" halka duyurmuştur.74
Eğitimin zorunlu yapılması yeni bir zihni dönüşümün başlangıcı olmuştur. Devlet
artık çocukların yaşamını düzenleyerek çocuklar üzerindeki müdahalelerini günden güne
sıkılaştırmaya başlayacaktır. Ancak Tanzimat öncesinde evde eğitim gören çocuklar gibi,
Tanzimat sonrası okullarda zorunlu eğitime tabi tutulan çocukların toplumsallaşması da
din eksenli olmuştur. Özellikle ilk mekteplerde çocuklar için modern eğitimden geçmiş
öğretmenlerin olmamasından dolayı çocuklar yeni kurulan okullarda medrese mezunu
öğretmenlerden eğitim almak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle yeni okullarda medrese
etkisi uzun süre devam etmiştir. Medrese mezunu öğretmenlerin verdiği eğitimden dolayı
II. Mahmut döneminde en az başarı ilköğretimde gösterilmiştir.
Modern öğretmenin eksikliği ise özellikle ortaokul seviyesi olan rüşdiyelerin
açılmasıyla hissedilmiş ve Cevdet Paşa önderliğinde medrese mezunlarının arasından
seçilenlerle 1848 yılında ilk Dârü'lmuallimin (Öğretmen Okulu) açılmıştır. Kız öğretmen
okulu olan Dârü'lmuallimat ise 1870'de açılacaktır.75 Bu girişimle çocukların eğitiminde
vizyoner rol oynayan öğretmeninde modernleşmesi başlamıştır.
Osmanlı'da Müslüman tebaa Tanzimat öncesi denetimsiz ve plansız bir ilköğretim
eğitiminden geçerek yine içeriği tam olarak planlanmamış askeri ve teknik yüksek okullara
gidiyorlardı. Oysaki aynı tarihlerde Balkanlardaki Hıristiyan tebaa planlı bir ilkokul
eğitiminden sonra yine planlı ve programlı yüksek okullara devam etmekteydiler.
Tanzimat bürokrasisi özellikle "Müslüman tebaanın cehaletten kurtarılması ve Osmanlılık
ruhunun yerleşmesi için yaygın ve modern bir eğitimin gerekliliği" konusu üzerine
yoğunlaşmıştı.76 İlköğretimin zorunlu kılınmasından sonra yapılacak ikinci ve önemli bir iş
ise ilkokullar ile yüksek öğretim arasında köprü olan ortaokulların yani rüşdiyelerin
düzenlenmesi olmuştur.
73 Yüksel, S. (2019). 19. Yüzyılda Dünyada ve İstanbul’da Çocuk Yaşamı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli. 22.
74 Hayta, N., Ünal, U. (2012, Eylül). Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri XVII Yüzyıl Başlarından
Yıkılışa Kadar. (Beşinci Baskı). Ankara: Gazi Kitapevi. 109.
75 Berkes, N. (2014). Türkiye’de Çağdaşlaşma. (Yirminci Baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. 230.
76 Ortaylı, a.g.e., 212-213.
31
Yeni kurulan Rüşdiye Okulları'na, Sıbyan Mektepleri'ni bitirenler gideceklerdir.
"Mekteb-i Maârif-i Adliye" ile "Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye" bu kapsamda açılan ilk
Rüşdiye Mektepleri'dir.77 II. Mahmut Dönemi'nde kurulan rüşdiyeler eğitimin devamlılığı
ve niteliğinin artırılması için önemli bir girişim olmuşlardır. Sultan II. Mahmut modern
eğitimin gerekliliğini anlayabilen ve eksikliğini gidermek için ciddi manada gayret eden
bir yönetici olmuştur. Bu dönemde Avrupa'ya öğrenci gönderilmiş, eğitimdeki yeni
yaklaşımların yerinde öğrenilmesine özen gösterilmiştir. Sultan II. Mahmut eğitimde
alışılmışın dışında yenilikler yaparken bir yandan da gençlerin millî benliklerini
kaybetmemelerini istemektedir. Özellikle dil konusunda Sultan II. Mahmut çok hassastı.
1838 yılında Sultan II. Mahmut tıbbiye öğrencilerine şöyle seslenmiştir; "Tıp ilmini
Fransızca olarak öğreneceksiniz… Sizin Fransızca öğrenmenizdeki amaç, Fransız dilinde
eğitim görmenizi sağlamak değil; sizin tıp ilmini öğrenmenizi ve azar azar bunu Türkçeye
aktarmanızı sağlamaktır… Öğretmenlerinizden tıp bilgisi edinmek için çalışın ve bu bilgiyi
Türkçeye aktarmak için çaba harcayın, dilimize bu bilgilerin yerleşmesini temin edin…"78
Sultan II. Mahmut gibi Sultan Abdülmecit'te eğitime önem vermiştir. Sultan
Abdülmecit 1845 yılında Yüksek Şûra'nın açılışındaki konuşmasında eğitimin amaçlarını
"din ve dünya için gerekli olan din bilgilerini ve yararlı bilimleri (fenleri) yaymak ve halk
arasındaki cahilliği kaldırmak" olarak belirtmiştir.79 Bu ifade ile genel manada eğitimden
beklenilen ilk olarak dini, sonra fenni öğrenmek ve cahilliği bitirmektir. Eğitim
kurumlarının günden güne yaygınlaşıp çoğalmaya başlamasından sonra Sultan
Abdülmecit, ülkedeki eğitimin düzenlenmesi için 1846 yılında "Meclis-i Maârif-i
Umumiye"yi kurmuştur.80 Meclis 1847 yılından itibaren eğitim alanında reform
çalışmalarına başlamıştır. İlk iş okul sayılarının artırılması olmuştur. Daha sonra bu kurum,
okullar için modern eğitim müfredatları hazırlamış ve öğrencilerin alacakları eğitimin
içeriğini belirlemiştir. 1857 yılına gelindiğinde ise eğitim bakanlığı teşkilatını oluşturacak
olan Maârif-i Umumiye Nezareti kurulmuştur.81 Dönemin modern eğitim kurumlarında
77 Yüksel, a.g.t., 22.
78 Lewis, B. (2009). Modern Türkiye’nin Doğuşu. (Çev. B. B. Turna). (Üçüncü Baskı). Ankara: Arkadaş
Yayınevi. 119.
79 Berkes, a.g.e. 230. Osmanlı'da eğitim modernleşme süreci boyunca dini eksenli olmuştur. Sultan
Abdülmecit döneminde kurulan Maârif Meclisi hazırladığı raporda din temelli eğitim algısını "her insan için
önce kendi dinini öğrenmek, sonra kendisini başkasının yardımından bağımsız kılacak bir eğitim görerek,
yararlı bilimleri ve sanatları elde etmek gereklidir" sözleriyle açıklamıştır.
80 Yüksel, a.g.t., 23.
81 Dilgen, B. (2019). "Çocuk İmgesinin Dönüşümü ve İktidar Çocuk İlişkisinde Eğitimin Rolü Üzerine Bir
Değerlendirme". Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, (9), 52.
32
öğrenim görüp mezun olanlar, ilerleyen zamanlarda toplumda ortaya çıkacak yenilikçi ve
milliyetçi fikirlerinin öncüleri olmuşlardır.
Osmanlı, bilindiği üzere farklı din, dil ve ırktan insanın bir arada yaşadığı bir
devletti. 19. yüzyılda hızlı bir şekilde yayılmaya başlayan milliyetçilik fikrinden
etkilenmemek ve kötü giden gidişatı düzeltmek için Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanı
(1856) yayınlanmıştı. Müslim ve gayr-i Müslim'in eşit olarak telakki edilmesi ile devlet
nazarında artık "Osmanlılık" ideali gündeme gelmiştir. "Osmanlı insan tipi" oluşturmak
için ise eğitimden faydalanılması yoluna gidilmiştir. 1 Eylül 1869 yılında Maârif-i
Umumiye Nizamnamesi ile medreseler dışında ilk, orta ve yüksek şeklinde okullar
derecelendirilmiştir. Nizamnamede eğitim şu şekilde üçe ayrılmıştır; "İlk derece sibyan
mektepleri ve rüşdiyelerden oluşuyor ve toplam sekiz yıllık bir öğretim dönemini
kapsıyordu, ikinci derecede idadi ve sultaniler yer alıyordu. … Üçüncü derece, Mekâtib-i
Âliye denen yüksekokullardı."82
Nizamnameye göre ilkokul tüm ülkede zorunlu olmuştur. Çocuğunu ilkokula
yollamayan aileler "üç defa ihtar edilecek, sonra mali durumuna göre beş kuruştan yüz
kuruşa kadar para cezası" ile cezalandırılabileceklerdi.83 Nizamnamede eğitim dili ise
Türkçe olarak belirlenmiştir.84 Ülkedeki tüm ilkokullarda eğitim dili Müslim ve gayr-i
Müslim tüm tebaanın çocukları için Türkçe olarak düzenlenmiştir. Ayrıca rüşdiyeden
itibaren her tebaanın isterse kendi dilinde eğitim alabileceği belirtilse de gayr-i Müslim ve
gayr-i Türk tebaanın eğitim gördüğü okullarda Türkçe dersi ve Türkçe öğretmeni
bulundurma zorunluluğu getirilmiştir.85 Bu dönemde Türkçe konuşulmaya ve Türkçe
derslerine ayrı bir önem verilmeye başlanmıştır. Dil noktasından hareketle eğitim üzerinde
birlik sağlanmak istenmiştir. Toplumsal eşitlik ve Osmanlıcılık ideali anlayışı sonucunda
ilkokullarda zorunlu olan Türkçe eğitimin ortaöğretimden sonra serbest bırakılması
eğitimde birliğin oluşmasını engelleyen önemli bir etken olmuştur. Öyle ki her ne kadar
Türkçe eğitim çerçevesinde korumacı bir yaklaşım benimsense de bu dönemde kültürel
olarak Osmanlı toplumu batılılaşmaktaydı. Fransız dili ve kültürü topluma nüfus etmeye
başlamıştı. Özellikle yeni açılan okullar Fransa örnek alınarak kurulmuştur. Fransa'ya
82 Ortaylı, a.g.e., 213.
83 Ortaylı, a.g.e., 214.
84 Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı Eğitiminde Modernleşme (2014), M. Albayrak ve K. Şeker. (Yay. Haz.)
İstanbul: Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, 3.
85 Ortaylı, a.g.e., 216.
33
eğitim için gönderilen öğrencilerde –sayısı az olmakla birlikte– Fransız kültürünü ülkeye
taşıyan yeni aydınlar olarak ülkeye dönmüşlerdir. Eğitimde yabancı dil ise bu dönemde
Fransızca olmuştur. Hatta 1879 yılında "Tanzimat eğitiminin temeli olan" rüşdiyelere de
yabancı dil olarak Fransızca dersi konulmuştur.86
1869 tarihli eğitim nizamnamesi, ilkokulu tüm tebaa için zorunlu kılmasına rağmen
devlet ilköğretimin yükümlülüğünü kendi üstüne almamıştır. Devlet sadece ne kadar
nüfusa göre, nereye okul açılacağını belirledikten sonra okulun yapımı ve eğitimi boyunca
oluşacak masraflarının sorumluluğunu bölgenin halkına bırakmıştır. Mahallelerdeki sıbyan
mekteplerinin giderleri ahali tarafından karşılanırken rüşdiyelerin masrafları ise kurulacak
olan maarif sandıklarından karşılanmaya çalışılmıştır. Öyle ki "öğretmen maaşlarının da
devlet dörtte birini verecek, kalanını vilayetin umumi meclisleri bütçeden ayıracaklardı."87
Ancak ekonomik olarak planlamanın iyi yapılamaması her bölgede eşit şartta bir ilkokul
eğitimi imkânı sunulmasının da önüne geçmiştir.
Erkek çocuklarının eğitiminin yanında kız çocukları içinde eğitimde bazı
düzenlemeler yapılmıştır. 1858 yılına kadar kızlar sadece ilkokula gidebiliyorken bu tarihte
kızlar için açılan rüşdiye mektepleri ile kızlar da ortaokul eğitimi almaya başlamışlardır.88
1859 yılında İstanbul'da açılan Cevri Kalfa İnâs Rüşdiyesi açılan ilk kız rüşdiyesi
olmuştur.
Tanzimat Dönemi'nde başta eğitim olmak üzere yapılan reformlar sonucunda yeni
bir çocukluk arzu edilmeye başlamıştır. Arzu edilen çocukluğun ortak motifininse herkes
için kabul edilebilir olması gerekmekteydi. Özellikle Islahat Fermanı sonrası ortak yurttaşı
tanımlamak için Osmanlı vatandaşı tabiri kullanılmaya başlamıştır. Osmanlılık fikrinin
yaygınlaşması ve kabul görmesi içinde eğitimden ciddi manada yararlanılmıştır.
Tanzimat Dönemi'nde ayrıca çocuk terbiyesinin bağımsız ve uzmanlık gerektiren
bir alan olduğu anlaşılmıştır. Eğitim için Fransa'ya gönderilen ilk dört öğrenciden birisi
olan Edhem İbrahim Paşa'nın yazdığı Terbiye ve Talim-i Adab ve Nesayih-ül Etfal
(Çocuklara Öğütler) isimli kitabı çocuk eğitimine gösterilen alakayı anlamamızı
86 Kafadar, O. (2016). Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma. (İkinci Baskı). İstanbul: Vadi Yayınları. 125-
127.
87 Ortaylı, a.g.e., 214.
88 Hayta, Ünal, a.g.e., 142-143.
34
sağlayacak önemli bir kaynaktır. Tanzimat Dönemi'nde çocuk, giderek bağımsız bir özne
haline gelmeye başlamıştır. Avrupa ile sosyo-ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve orta sınıf
olarak adlandırılacak bir zümrenin oluşmasıyla imparatorluğun büyük kentlerinde çocuklar
için giyim kuşam başta olmak üzere, çeşitli oyuncaklar ve özel ürünler getirtilip satılmaya
başlamıştı. "İstanbul, Selanik, İzmir gibi Avrupa ile ticari ilişkileri olan şehirlerde adeta bir
çocuk modası oluşmuş, Avrupa'dan ithal edilmeye başlayan yeni ve modern oyuncaklar ise
klasik Eyüp oyuncaklarının yerini de almaya başlamıştı." Öztan, bu değerlendirmesiyle
büyük kentlerde yaşanan değişimi kısaca anlatmaktadır. 89
Çocuklara yönelik kitap yayıncılığı da Tanzimat Dönemi sonrası yaygınlaşmıştır.
İlk olarak Tanzimat yazarları, Fransızcadan hayvan öykülerini çevirmişler daha sonra ise
dünya klasiklerini Türkçeye kazandırmışlardır. Yapılan çevirilerde Aydınlanma Dönemi'ne
ait didaktik üsluplu eserler çokça tercih edilmiştir. Yusuf Kâmil Paşa'nın 1862 yılında
Fenelon’dan yaptığı Telemak çevirisi bu bağlamda çevrilen ilk eserdir.90 Ayrıca Ahmet
Lütfi tarafından Robinson Crusoe, Mahmut Nedim tarafından ise Guliver Türkçeye
çevrilmiştir. Bu çeviriler ile çocuk edebiyatı ve masallarındaki boşluklar doldurulmaya
çalışılmıştır. Ahmed Midhat, Recaizade Mahmut Ekrem ve Şinasi'de Fransızcadan
manzumeler ve ahlaksal öyküler çevirmişlerdir.91 1869 yılından itibaren yayınlanmaya
başlayan çocuk dergilerinde sıkça bu çevirilere yer verilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında
çocuk eğitimiyle ilgili birçok yayın hazırlanmıştır. Yazılan eserlerde çocukların ahlaki bir
değer kazanarak sosyal hayata katılmaları ve iyi bir vatandaş olarak uyumlu davranışlar
geliştirmeleri hedeflenmiştir.92 Kitaplar ve çocuk dergilerinin yanında çocukların hayatına
tiyatroda girmiştir. Kısıtlı da olsa kentlerdeki çocuklar tiyatroya gitmeye başlamışlardır.93
19. yüzyılın ikinci yarısında çocukların en kolay ulaşabildikleri yayınların başında
çocuk dergileri gelmektedir. Sayıları her geçen gün artan çocuk dergileri genellikle
kentlerdeki orta sınıf ailelerin çocuklarına hitap etmiştir. Çıkan dergilerin dönem itibariyle
her yere ve her kesime ulaşması da şartlar gereği beklenmemiştir.
89 Öztan, a.g.e., 35.
90 Öztan, a.g.e., 36.
91 Erdoğan, F. (2016, Ağustos). "Toplumsal Tarihimizde Çocuk Edebiyatının Yeri". B. Onur. (Yay. Haz.).
Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. İkinci Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
79-80.
92 Dilgen, a.g.m., 52.
93 Yüksel, a.g.t., 47.
35
Dergiler üzerinden dönemsel olarak çocuk imajını okumak da genellikle
mümkündür. Dergilerde yazılıp çizilenlerden hangi dönemde nasıl bir çocukluk istendiği
de anlaşılabilmektedir.94 Özellikle Sultan II. Abdülhamit Dönemi'nin siyasi anlayışı çocuk
edebiyatına ve dergilerine net bir şekilde yansımıştır. 1876-1908 arası dönemde din, ahlak
ve itaat imgelerinin ön planda olduğu bir eğitim düşüncesi dergilerdeki yazılara da
yansımıştır.95
Tanzimat Dönemi'nden, 1908 yılına kadar geçen sürede ideal çocuk tanımı devlet
için her dönemde değişiklik göstermişse de çocuklardan beklenilen siyasal otoriteye ve
vatana bağlılık, disiplinli olmak, itaatkârlık, dürüstlük ve çalışkanlık gibi hasletler
değişmemiştir. I. Meşrutiyet Dönemi boyunca Sultan II. Abdülhamit'in politikasına uygun
olarak dini içerikli yazıların çocuk yayınlarında ağırlığının arttığı gözlemlenmektedir. Ders
kitaplarında da dini telkinler çokça yer almıştır. Bu dönemde Osmanlı üst kimliği
oluşturmak için çocukların Osmanlı Türkçesi etrafında birleşerek dil ortaklığı sayesinde
kardeşlik duygularının da gelişmesi hedeflenmiştir. "Maarifperver" ve "şefkatli" sultanın
çocuklardan beklentisi ise itaat, sadakat ve çalışkanlıktır. Sultan II. Abdülhamit
Dönemi'nin karakteristik özelliği "muhafazakâr modernleşme" olmuştur.96
Sultan II. Abdülhamit Dönemi'yle ilgili gelişmeleri hatıralardan da
öğrenebilmekteyiz. İsmail Hakkı Sunata'nın çocukluk ve gençlik hatıraları dönemle ilgili
bizlere faydalı bir perspektif sunmaktadır. İsmail Hakkı Sunata, 1892 yılında İstanbul
Fatih'te doğmuştur. Çocukluk ve gençlik yıllarında yazdığı hatıraları "İstibdattan
Meşrutiyete Çocukluktan Gençliğe" ismiyle kitaplaştırılmıştır. Kitapta dönemin sosyal
hayatı, eğitim kurumları, siyasal, ekonomik ve kültürel gelişmeleri de içine kapsayan
birçok bilgi mevcuttur. Dokuz-on yaşına geldiğinde Fatih'teki Hafız Paşa İlkokulu'nu
bitirmiş pek de iyi olmayan "karib-i vasat" derecesi ile mezun olmuştur. Kendisi başarılı
olamamasını küçük yaşta üç tane ilkokul değiştirmesine bağlamaktadır. Niçin ve neden
okul değiştirdiğini ise hatırlamamaktadır.97 İlkokulun bitimden sonra ise medrese eğitimine
devam edip üç yıl hafızlık eğitimi almış ve üçüncü yılın sonunda hafız olmuştur.
94 Öztan, a.g.e., 37.
95 Dilgen, a.g.m., 52-53.
96 Öztan, a.g.e., 41-44.
97 Sunata, İ. H. (2006). İstibdattan Meşrutiyete Çocukluktan Gençliğe. (Birinci Baskı). İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları. 93-94. / Sunata, Vefa İdadisi'ni bitirmiş. Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Hukuk
Fakültesi ikinci sınıfındayken eğitimini yarıda kesip, I. Dünya Savaşı'na Doğu Cephesi'nde katılmış, savaş
36
Hafızlık eğitimi alırken okuduğu kitaplardan etkilenmesi sonucu kendisinde
Müslüman olmayanlara karşı bir nefret oluşmuştur. Amcasının kitaplığında Hazreti Ali'nin
Gazaları kitabını bulup okumuş ve kitaptan çok etkilenmiştir. Kitapta, "Hazreti Ali'nin,
Allah'ın aslanı olduğundan, kaleleri zapt etmesinden, savaşlarda "gâvurları" nasıl
öldürdüğünden ve imana getirdiğinden" bahsediliyordu diye aktarmaktadır. Bu kitabı
heyecanla okuduğunu dile getiren Sunata, çok etkilendiğini ve Seyid Battal Gazi
hikâyelerini de tekrar tekrar okuduğunu yazıyor. Bu hikâyelerden etkilenerek nasıl
"gâvurlara" düşman olduğunu ise söyle anlatıyor; "Bunların bende uyandırdığı tepkiler,
onlar gibi gâvurlara düşman olmak ve onları ortadan kaldırmaktı. Zaten niye bugüne kadar
bu gâvurlar öldürülmemiş de kalmış, neden dünyadaki insanların hepsi Müslüman
olmamış? Yazık değil mi, bunlar gâvur olarak kalmışlar. Gâvur demek, düşman demekti.
Hiçbir gâvura aman vermemek gerekti. Gâvur insanlığın sonsuz düşmanıydı. Bütün
Müslümanların bütün gâvurları, hak dini olan Müslümanlığa sokması gerekirdi. Neden
sokmamışlar acaba? Bu din düşmanlarına neden yaşama hakkı vermişler? Dünya, tertemiz
Müslümanlarla dolmalıydı. Düşüncem bu yolda gittikçe gelişiyordu."98
Sunata'nın bu cümleleri medreselerde eğitim gören birisinin zihninde Osmanlıcılığa
dair bir fikir olmadığı ve ötekiye nasıl bakıldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca bu anıda
gösteriyor ki çocuklarının yaşına uygun olmayan ve içeriği çocuklara göre oluşturulmayan
kitapların çocukları nasıl etkilediği de net bir şekilde anlaşılmaktadır. Ayrıca kitaplıkta
bulduğu, Ahmet İhsan tercümesi, Jules Verne tarafından yazılan Gizli Ada kitabını da
okumayı çok sevdiğini ve ilk defa Kaptan Nemo'nun adını da bu kitaptan öğrendiğini
söylüyor.99 Bu bilgiden de çeviri kitapların çocuklara ulaşıp okunduğu anlaşılmaktadır.
Sunata'nın hikâyelerindeki kesitlerle Müslüman ve öteki algısının o dönemde nasıl
olduğu ve çocuğu nasıl etkileyebildiği anlaşılabilmektedir. Bu durum Sunata'da uzunca
süre devam etmiştir. 1904 yılında İzmit'e giden Sunata'nın çarşıdaki kahvede yaşadığı olay
ve bunun üzerine yorumu ise söyle olmuştur; Kahveci, Ermeni veya Rum'a benzemiyor.
Benim için Rum ve Ermeni, Yahudi, Müslümanlık dışında kalanlar gâvurdu. Biz
Müslüman'dık. Arap, Çerkez, Arnavut, Türk diye bir şey yoktu. Türklükle gönlümüz
kabarmazdı. "Elhamdülillah Müslüman'ız" derdik. En büyük şeref, dünya ve ahrette bizi
bitiminde eğitimine devam etmiştir. Savcı olarak göreve başlamış, 1958'de Tekirdağ ağır ceza reisiyken
emekli olmuştur. 1988 yılında ise vefat etmiştir.
98 Sunata, a.g.e., 115-116.
99 Sunata, a.g.e., 118.
37
nura boğacak bir dine sahip olmak: Müslümanlık. Bu Müslümanlığa, Kuran'ı, yani Allah'ın
kelamını ezberlemek gibi büyük ve şerefli bir başarı da eklenince, kendimi bayağı
beğeniyorum.100
Bu yorumu ile Sunata'nın kafasında halen daha Tanzimat öncesi dönemin din
üzerinden yapılan vatandaşlık ayrımı algısının olduğu anlaşılıyor. Milliyetçilik fikrini ise
reddedip, ümmetçi bir düşünceyi benimsiyor. Ancak Sunata bunları düşünürken henüz on
iki yaşındadır. Aldığı eğitimle kafasında dini ağırlıklı argümanlar oluşmuştur. Islahat
Fermanı'nın eşitlikçi kavramının kendisine okulda öğretilmediği ya da yaşadığı çevrede yer
edinemediği ise "gâvur" kelimesini kullanmasıyla anlaşılmaktadır. Yine İzmit'te ziyarete
gittikleri akrabalarının evine bir akşam bir Ermeni kızı gelmiş, Sunata akşam yemeğinde
Ermeni kızının onlarla yemek yiyeceğini öğrenince o kadar kızmış ki sofradan kalıp
gitmiştir. Kitaptan anlaşılıyor ki anne ve babasının görüşleri de Sunata'nın fikirleriyle
aynıdır.101
1905 yılında, Sunata medrese eğitimine devam etmeyip Rüşdiye'ye yazdırılmıştır.
Dini eğitime devam etmemesinin gerekçesi ise şöyledir. Büyük amcasının kendisini
medreseye vermek istediğini, amcasının da medresede müderris olduğunu ancak iyi derece
de okuma-yazma dahi bilmediğini hâlbuki dayılarının şiir yazacak kadar yazı
yazabildiklerini ve anne babasının da onu iyi bir eğitim alması için Rüşdiye'ye göndermek
istediğini söylemektedir.102 Üç yıl Fatih Rüşdiyesi'ne devam eden Sunata okul dönemiyle
ilgili hatıralarında birçok bilgi vermiştir. Özellikle okulun son günü olan Perşembe günleri
söyledikleri Marş-ı Sultani gençlerin nasıl padişaha bağlı yetiştirilmek istendiğini
göstermektedir.
Ey veliyyünnimeti âlem şehinşah-ı cihan
Taht-ı âli baht-ı Osmanî'ye verdi izzü şan
Saye-i lütfu hümayununda oldu âlem kâmran
Saltanatla çok zaman tahtında ol daim heman
Ey padişahım, şevketinle çok yaşa
Ey padişahım, devletinle çok yaşa
100 Sunata, a.g.e., 118.
101 Sunata, a.g.e., 138.
102 Sunata, a.g.e., 143-144.
38
Ey padişahım, saltanatınla çok yaşa103
Son üç mısrada ise çocuklar, her mısradan sonra hep bir ağızdan "Padişahım çok
yaşa" diye de bağırmaktadırlar. Bu törenlerle eğitim üzerinden siyasi itaat kültürünün
yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir.
Sonuç itibariyle, 19. yüzyılda eğitim kurumlarının yaygınlaşması ve devlet
yöneticilerinin geleceğe dair planlar yapmaya başlamalarıyla çocukluk kamusal alanda
değer kazanmıştır. Klasik dönemde çocuğun sorumluluğu devlet tarafından aileye
bırakılırken, eğitimin zorunlu hale gelmesiyle çocuğun hayata hazırlanması sürecine
devlette dâhil olmuştur. Ancak okullaşma ve eğitim ile dönüştürülmeye çalışılan çocukluk
devlet sınırları içinde yaşayan tüm çocukları kapsamamaktadır. Toplumun büyük bir
çoğunluğu kırsalda yaşadığından çocuklarla ilgili yapılan yenilikler ilk başlarda sadece
şehirlerdeki çocuklara sınırlı kalmıştır.
Onur, 19. yüzyıldaki eğitimin herkese ulaşamaması ve istenilen başarıyı elden
edememesini şöyle açıklamaktadır; "Osmanlı'nın özellikle vakıflar aracılığıyla toplumsal
alanda pek çok şeyi başardığı söylenebilir; ama çocukların ve genel olarak halkın eğitimi
konusunda –on dokuzuncu yüzyıldaki çabalarına karşın– çok şey başaramadığını söylemek
de yanlış olmaz. Bu başarısızlığın temel nedeni, bilinçli ve uygulanabilir bir politikası
olmaması yanında, asıl böyle bir kültürü ve felsefesi olmamasıdır."104
Islahat Fermanı sonrası ortaya çıkan "Osmanlı Çocuğu" fikri dönemin arzu edilen
çocuk imgesi olmuştur. II. Abdülhamit Dönemi’nde Osmanlıcılık fikrinin yanına dindar ve
itaatkâr nesil imgeleri de eklenmiştir. Çocukluğun modern değerlerle yoğrulduğu bu
dönemde devlet eli ile dönüştürülüp şekil verilmeye çalışılan bir çocukluk söz konusudur.
Osmanlı üst kimliği oluşturma düşüncesinde olan dönemin idarecileri bu amaçlarına
çocukluk üzerinden ulaşmak istedilerse de başarılı olamamışlardır. Yabancı eğitim
kurumlarında eğitim gören gayr-i Müslimler, modern okulda eğitim gören öğrenciler ve
klasik usulde medrese eğitimi gören çocuklar "Osmanlılık" kalıbı altında maalesef
toplanamamışlardır. Ancak modern okullarda eğitim gören nesil II. Meşrutiyet’in ilân
103 Sunata, a.g.e., 200-201
104 Onur, B. (2009) Türk Modernleşmesinde Çocuk. (Birinci Baskı). Ankara: İmge Kitapevi. 335. Ayrıca
Onur, Osmanlı Devleti'nde eğitimin başarısızlığının bir diğer sebebi olarak da eğitimdeki ikililiği; eski ve
yeninin bir arada olmasını neden olarak görmektedir.
39
edilmesinde etkili olmuştur. Tanzimat Dönemi'nde bağımsız bir özne olarak keşfedilen
çocuk, II. Meşrutiyet Dönemi'nde artık inşa edilecektir.
2.2.3. II. Meşrutiyet'in İlânı Sonrası Türk Çocuğuna Geçiş ve Milliyetperver Çocuk
İdealizmi
II. Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte Osmanlı Devleti'nde siyasal olduğu kadar
toplumsal da birçok değişim ve dönüşüm gerçekleşmiştir. 1908 sonrasında siyasette
meşruti ve demokratik bir düzen oluşturulmaya çalışılırken bir yan da toplumun yeniden
şekillendirilmesi gündeme gelmiştir. Yeniden şekillendirilmek istenilen toplum hayatı
içinde özellikle aileye, eğitime ve çocuğa ayrı bir önem atfedilmiştir.105 II. Meşrutiyet
rejiminin yöneticileri toplumun şekillenmesi için yeni bir çocuk yetiştirilmesi gerektiği
inancına sahiptiler. Rejimin yeni yetişecek çocuktan ilk beklentisi ise meşruti idareye sahip
çıkacak nitelikte olmasıydı.106 Yeni yönetim anlayışının yetiştirilecek nesle benimsetilmesi
demek kısaca meşrutiyeti anlayışın devamının kolayca sağlanması demekti.
Ayrıca "Tebaa"dan "vatandaşa" geçiş fikri de bu dönemde hızlanmıştır. II.
Meşrutiyet, modern anlamda "vatandaş" kavramını inşa etmek için eğitimi yani okulları
kullanmıştır. Modern okulların yanında bu dönemde geniş kapsamlı olarak medreselerde
de ıslahatlar yapılmıştır. Tanzimat'tan II. Meşrutiyet'e kadar geçen süre boyunca
medreselerin yanında yeni modern eğitim kurumları kurulmuş, medreselerin işleyiş ve
düzenlerine karışılmamıştı. Gün geçtikçe kötüleşen medrese eğitimini iyileştirmek için 26
Şubat 1909 tarihinde "Medâris-i İlmiye Nizâmnâmesi" çıkarılmıştır. Bu nizamname ile
medreselerin müfredatlarına müspet ilimler de dâhil edilmiştir.107 Bu girişim ile tüm eğitim
kurumlarında ortak bir eğitim anlayışı oluşturulmak istenmiştir.
Devlet, okullar aracılığıyla "çocuk-vatandaş" yetiştirme projesini Meşrutiyet'in ilânı
sonrası uygulamaya koymuştur. Çocukları bilgilendirme ve bilinçlendirmek için
Müstebizade İsmet tarafından 1909 yılında "Rehber-i İttihad" adıyla ilkokul çocukları için
kitap yazılmıştır. Vatandaşlık bilgisi ders kitabı niteliğinde olan bu eser, "vatan,
vatanseverlik, insaniyet, hürriyet, müsavat, askerlik" gibi kavramları çocukların anlayacağı
105 Gündüz. M. (2004). "II. Meşrutiyet Döneminde Aileye Bakış ve Örnek Bir Metin Değerlendirmesi: Bizde
Aile Hayatı". Folklor/Edebiyat Dergisi, 10 (37), 39-47.
106 Öztan, a.g.e., 45.
107 Kafadar, a.g.e., 166.
40
dilde açıklamaya çalışmıştır. Müstebizade İsmet, bu eserle Osmanlıcılık ideolojisi
doğrultusunda bir vatan ve vatanseverlik bilincinin çocuklarda gelişmesini amaçlamıştır.108
Kitapta ayrıca "millet meclisi" kelimesi de ilk defa kullanılmıştır.
II. Meşrutiyet'in ilânı sonrası 1913 yılına kadarki dönemde yöneticilerin yetiştirmek
istediği çocuk, Osmanlı üst kimliğinde bütünleştirilen "yurttaş çocuk" veya "Osmanlı
çocuğu" figürü olmuştur.109 1908 yılında Meşrutiyet'in ilânından hemen sonra "Malumat-ı
Medeniye" isimli ders kitapları yayınlanmıştır. 1910-1911 yılları arasında Maarif Nazırı
olan ve "Tûbâ Ağacı Nazariyesi" ile tanınan Emrullah Efendi tarafından "Malumat-ı
Medeniye" dersi iptidai, rüşdiye, idadi ve sultani gibi okullarda okutulmak üzere ders
programlarına eklenmiştir.110 Bu ders ile Osmanlı tebaasından her bir öğrencinin yurttaş
olarak II. Meşrutiyet'in ilânı sonrası yeni belirlenen hak ve sorumluluklarını bilmesi ve
vatana aidiyet noktasında ortak bir bilinç oluşturulması amaçlanmıştır. İlk yayınlanan
kitapların ortak amacı ise çocuklara Meşrutiyet rejiminin ve Kanun-ı Esasi'nin ne olduğunu
açıklayıp iyice benimsetmek olmuştur. Dersin adı ve kitapların içeriği ise birkaç yıl içinde
değişmiş, Malumat-ı Medeniye dersi isminin yanına "ahlakiye, hukukiye, iktisadiye,
kanuniye" gibi ilaveler yapılmıştır.111
Zorunlu yapılan yurttaşlık bilgisi dersi öncelikle ilk ve ortaokulların ana pedagojik
hedefi haline gelmiştir. Çocuklara yurttaşlık bilgisi ile "hürriyet, müsavat, adalet ve
uhuvvet" ilkeleri öğretilerek yeni bir Meşrutiyet nesli yetiştirilmek istenmiştir.112
Meşrutiyet'le birlikte artık çocuk potansiyel bir kamusal özneye dönüşmüştür. Çocuk
sadece ailenin değil, bazen ulusun bazen de ırkın geleceği olarak ele alınmaya başlamıştır.
Devletin gözünde çocuk yarının üreticisi, askeri en önemlisi de vatandaşı haline
gelmiştir.113 II. Meşrutiyet Dönemi boyunca merkeze devletin gücü ve otoritesi alınarak
çocukluğu dönüştürme politikası uygulanmıştır. Bu politik uygulama çocukluk tarihi
içinde Osmanlı'da bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Devleti kurtarmak için beslenilen en
büyük ümitlerden biri de yeni bir nesil yetiştirme düşüncesi olmuştur.
108 Üstel, a.g.e., 33.
109 Yaşar, F. T. (2018). "II. Meşrutiyet Döneminde Yurttaşlık, Ahlak ve Medenilik Eğitimi: Malumat-ı
Medeniye Ders Kitapları". Osmanlı Araştırmaları Dergisi, (52), 316.
110 Üstel, a.g.e., 24.
111 Yaşar, a.g.m., 327.
112 Detaylı bilgi için: Civelek, N. (2019). İkinci Meşrutiyet Dönemi "Malumat-ı Medeniye" Ders Kitaplarında
Vatandaşlık Kavramı (1908-1922). Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.137-163.
113 Üstel, a.g.e., 32.
41
Ders kitaplarında ve eğitim müfredatında yapılan değişikliklerle, "görev"
duygusuna dayanan, "kamusal sorumluluk" fikrine sahip pedagojik bir yaklaşım
benimsenmiştir. Bu dönemde askerlik şerefli ve mukaddes bir "görev" olarak
tanımlanmıştır. Siyasi iktidarın "ideal çocuk"tan beklentileri kısaca; vatana bağlılık, itaat,
vatanperverlik, çalışkanlık, dürüstlük ve ahlaklı olmaktır.114 İktidar, çocukları eski rejimin
fikirlerinden bir an önce kurtarıp, Meşrutiyet rejimine adapte etmek istemiştir. Eskiyi yerip
yeniyi yüceltme ise üç şekilde olmuştur. Birincisi; Meşrutiyet'in ilan edildiği 10 Temmuz
(23 Temmuz)115 gününün "milli bayram" olarak kutlanmasıdır. İlk 1909 yılında başlanarak,
her yıl resmi törenlerle coşkulu bir şekilde kutlan bu bayram devletin ilk milli bayramı
olarak tarihe geçmiştir. 1909 kutlamalarında Osmanlılık fikri ve milli birlik ruhu törenin
öne çıkan vurgusu olmuştur. "Milli bayram" olan 10 Temmuz kutlamalarına çocuklarda
dâhil edilip bizzat kutlamalara katılmaları amaçlanmıştır.116 İleride de inceleyeceğimiz gibi
dönemin çocuk kitapları ve dergilerinde de bu güne özel bir önem atfedilerek kutlama
şiirleri ve metinleri yazılmıştır. 10 Temmuzlar, çocukların "eski rejim"i yerip yeni rejime
adapte olmalarını sağlayan geniş kapsamlı ilk sosyo-politik faaliyettir.117
Yeni rejime adaptasyonun ikinci yolu okullardaki ders kitapları ile olacaktır. Ders
kitaplarındaki tarih bahislerinde öğrencilere III. Selim'den başlayarak tüm padişahların
devletin ve milletin ilerlemesi için çalıştıkları anlatılırken, Sultan Abdülaziz ve II.
Abdülhamit zorba ve zalim olarak anlatılacaktır.118 Öyle ki zaten bu iki padişahta meşruti
yönetimin hayata geçebilmesi için tahtan indirilmişti. Çocuklara bu bilgiler verilerek
Abdülhamit Dönemi'nin bir istibdat dönemi olduğu, özgürlüğün ise II. Meşrutiyet'le
geldiği aktarılmak istenmiştir. Meşrutiyet'in ilk yıllarında II. Abdülhamit Dönemi'nin çok
fazla kötülenmesinin nedeni, yeni yetişen neslin Meşrutiyet rejimine bir an önce adapte
edilmek istenmesinden ileri gelmektedir.
Çocukları Meşrutiyet rejimine adapte edip, istendik nesil oluşturmanın üçüncü yolu
ise okul dışı öğrenme faaliyetlerinden olan çocuk kitapları ve dergileri idi. II. Meşrutiyet'in
ilânından hemen sonra başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde basın patlaması
114 Öztan, a.g.e., 46.
115 Miladi takvime göre 23 Temmuz'dur. Rumî Takvime göre ise 10 Temmuz'dur.
116 Yılmaz, M. S. (2012, Ocak)."II. Meşrutiyet Dönemi İstanbul'unda 10 Temmuz Millî Bayram
Kutlamaları". S. Gür. (Yay. Haz.), 5-10 Ekim 2009 7. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi Bildiriler I,
İstanbul Tarihi: Medeniyetlerin Buluşma Noktası Olarak İstanbul. Birinci Baskı. İstanbul: Atatürk Kültür
Merkezi Yayını. 1145-1155.
117 Öztan, a.g.e., 45
118 Civelek, a.g.t., 164-165.
42
yaşanmış, birçok yeni gazete ve dergi yayınlanmaya başlamıştır.119 Bu yeni yayınların
içinde birçok çocuk dergisi de bulunuyordu. Her görüşten fikri savunan dergileri bu
dönemde bulmak mümkün idi. Çocuk eğitiminde II. Meşrutiyet döneminde dergiler önemli
bir rol oynamıştır. 1909-1913 yılları arasında genellikle Osmanlıcılık fikri üzerine yazılar
yayınlanmıştır.
Balkan Savaşları'nın kaybedilmesiyle çocuk dergilerinin içerikleri ve yetiştirmek
istenilen nesil ideali topyekûn bir değişime uğramıştır. 1913-1914 yıllarında ise ana hedef
"Türk ve milliyetperver" bir çocuk yetiştirmek olmuştur. Bu fikri değişim ve dönüşümler
rahatlıkla dönemin çocuk dergileri üzerinden takip edilebilmektedir. Tezimizin dördüncü
ve beşinci bölümünde bu konuyu daha detaylı inceleyeceğiz.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1909 yılından sonra yönetimde çok daha etkin
olmasıyla çocukluğa dair uygulanacak fikir ve görüşler de tek elden çıkmaya başlamıştır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticileri Meşrutiyet ve modernleşme fikirlerinin yanına
birkaç sene sonra "Türklük" ve "milliyetçilik" fikrini de ekleyeceklerdir. Bu dönemde
hâkim olan siyasi fikirler bilindiği üzere Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüktü. II.
Meşrutiyet'in ilânı sonrası ortaya atılan müsavat (eşitlik) fikri sonucu Osmanlıcılık fikri
benimsenen resmî telakkiydi. İttihat ve Terakki'nin Osmanlıcılık fikrini benimsemesinin
özünde sınırları içinde yaşayan gayr-i Müslim milletlerin ulusçuluk fikrini özümsemelerini
engellemek vardı. Bu yüzden merkeze tabii tüm milletleri Osmanlı üst kimliğinde
toplamak ana amaçlarıydı. Ancak Trablusgarp ve Balkan Savaşları sonrası Osmanlıcılık
fikri sorgulanmaya başlamıştır.
Balkan Savaşları sonrası Osmanlı Türkleri arasında özellikle Yusuf Akçura
tarafından Pan-Türkizm propagandası yapılmaya başlanmıştır.120 Balkan Savaşları'ndan
sonra, Osmanlıcılık ve İslamcılık fikrinin yerine Türk Milliyetçiliği fikri yavaş yavaş
benimsenmeye başlamıştır. Özellikle Müslüman Arnavutların 1912 yılında Osmanlı'dan
ayrılmaları milliyetçilik fikrinin benimsenmesinin sebeplerinden biri olmuştur.
Arnavutların ayaklanıp Osmanlı'dan ayrılması ile Türkler, daha ırkçı düşünerek kendi
milliyetçiliklerine hızlı bir şekilde biçim vermeye başlamışlardır.121 Trablusgarp ve Balkan
119 Gündüz. a.g.m., 39.
120 Berkes, a.g.e., 436-438.
121 Ahmad, F. (2017). İttihat ve Terakki 1908-1918. (On Birinci Baskı). İstanbul: Kaynak Yayınları. 213-
214.
43
Savaşları'nda yaşanan toprak kayıpları milliyetçi duygu ve düşüncelerinde ön plana
çıkmasına neden olmuştur. Türk milliyetçiliği artık 1913 sonrasında devletin ana ideolojisi
olmuştur. Bu ideolojik değişim sadece siyasette değil, edebiyatta, ekonomide ve her alanda
kendini göstermiştir.
Bu düşünce değişiminden çocuklukta nasibini almıştır. Balkan Savaşları sonrası
artık eğitimdeki ana düşünde "milli bir nesil" yetiştirmek olmuştur. Bunun için ilk önce
ders programlarında, eğitim sisteminde ve idari yapılanmada değişiklik yapılarak eğitimde
millileşmenin yolu açılmıştır.122 23 Eylül 1329 (6 Ekim 1913) tarihinde 101 maddelik
"Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-ı Muvakkati"nin yürürlüğe konulmasıyla ile iptidai
mekteplerin nasıl bir eğitim vereceği belirlenerek eğitimdeki fikri dönüşümün temelleri
atılmıştır. Kanunun beşinci maddesinde;
"…Mekatib-i ibtidaiyenin hedefi mecburiyet-i tahsiliyeye tabi olan etfali hayat için en ziyade
lazım olan malumata mazhar etmek, mütedeyyin, mukaddem ve gayur bir insan olarak
yetiştirmektir. Mekatib-i ibtidaiye, tahsil ve terbiye hususundaki vazifesini gittikçe iyi bir
surette ifâ ederse memleket fikir, ahlak, iktisat cihetiyle günden güne yükselir. Bu teâli ve
terakki sayesinde din ve milliyet hususlarında hüviyet-i mahsusasını muhafazaya muvaffak
olur. Mektep sıralarındaki yeni nesil hem ananat-ı diniye ve milliyeyi muhafazaya hem de
şerâit ve ihtiyacat-ı hazıra ile telif-i nefse alıştırılır" denilmektedir.123
Kanunun bu maddesi ile çocuklardan; donanımlı, hayat için gerekli bilgileri
öğrenmiş, dinine bağlı, çalışkan, memleketini, dinini ve milletini yüceltip koruyacak
bireyler olmaları istenir. Artık bu talimatname ile kısaca istendik çocuğun veya "makbul
vatandaş"ın özelliklerini; dinine bağlı, milliyetini tanıyan, eğitimli ve vatansever olmak
şeklinde sıralamak mümkündür.124 Dönemin Maarif Nazırı Şükrü Bey'de yeni düzenlenen
eğitim programının amacını "her manasıyla adam yetiştirmek" olarak ifade etmiş ve şöyle
açıklamıştır; "Memlekete adam yetiştirmek, her manası ile adam yetiştirmek gayesi
programlarımızda birinci düşündüğümüz nokta oldu. Tam bir adamın nasıl olabileceği
meselesi nazar-ı dikkate alınırsa bence onun dinene merbut, vatanını sever, milliyetini
tanır… Bir adam olması lazım gelir. İşte biz tam adamı bu suretle yetiştirmek, dinini sever,
122 Okay, C. (1999). "Meşrutiyet Dönemi'nde Savaş ve Çocuk". G. Eren (Editör), Osmanlı Ansiklopedisi,
Birinci Baskı. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. 489.
123 Yaşar, a.g.m., 321-322.
124 Üstel, a.g.e., 37.
44
riayetkâr olur vatanını sever… Bir adam olmak üzere yetiştirmek gayesini programlarda
takip ettik."125
Balkan Savaşları sonrası göze çarpan bir diğer değişim ise çocukların artık
militarist yetiştirilmek istemesidir. Kaybedilen toprakların geri alınmak istemesini
arzulayan iktidar çocukları birer küçük asker gibi yetiştirecek ve onları savaşa
hazırlayacaktır. 1913 müfredatı ile okulların ders programına "Terbiye-i Bedeniye,
Sıhhiye, Asker Talimi, Oyun ve Nişan" gibi dersler eklenmiştir.126 Özellikle beden
terbiyesi konusuna çok önem verilmiş, çocukların sağlıklı olmaları için spor yapmaları
önemsenmiştir. Asker Talimi dersleriyle de çocuklar haftada iki saat askeri içerikli eğitime
tabi tutulmuşlardır.
Tüm bu siyasal ve toplumsal gelişmeler neticesinde toplumu büyük bir kin, intikam
ve öç duygusu kaplamıştır. Kaybedilen toprakları geri almak için bu üç duygu çocuklara da
öğretilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti artık Osmanlıcılık fikrinden tamamen dönmüş,
"Milliyetçi-Türkçü" bir politika benimsemiştir. 1913 yılında yazar Özdemir tarafından
çocuklara hitaben yazılan Türk Ruhu Nasıl Yapılır isimli kitapta "Yunan, Bulgar, Sırp
adlarını ve bunlar gibi yapmak isteyenleri hiçbir vakit unutma! Biz gafil avlandık, sen gafil
avlanma" şeklindeki cümle çocuklara verilmek isten mesajı açıkça göstermektedir.127
Dönemin çocuk edebiyatının konuları da bu cümlede anlatılanlarla benzer içeriktedir.
Çocuk dergilerinde çocuklar, yitirilen toprakların intikamını alacak, savaşacak, gözünü
kırpmadan ölüme gidecek askerler ve kahramanlar olarak tasvir edilmiştir.128
İnceleyeceğimiz Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası dergilerinde de çocukları militarist
figürlerle süsleyen onlarca yazı bulunmaktadır. Dergilerde ayrıca çocuklara Türklerin
tarihteki zafer ve kahramanlıkları da hikâyeler ve destanlarla sıkça anlatılmaya
çalışılmıştır. Dergilerde şehitlik, cihat ve gazilik gibi yüce kavramlar çokça işlenmiştir.
İlk defa 1913 yılında "Türk Yavrusu" isimli çocuk dergisinin adında "Türk"
kelimesi yer almıştır. Ömer Seyfettin; "Türk Çocuğu, sözü edilenleri başarabilmek için
bedenini, izcilik ve idmanla; zihnini, bilgi ve fenle; ruhunu ise milli mefkûre ile
125 Kafadar, a.g.e., 275.
126 Yaşar, a.g.m. 325.
127 Okay, (1999)."Meşrutiyet Dönemi'nde Savaş ve Çocuk". 490.
128 Öztan, a.g.e., 51.
45
güçlendirmelidir" demektedir. 129 Beden, zihin ve ruh üçlüsünü geliştiren etmenler, "Türk
ve milliyetperver" çocuğun oluşması için vazgeçilmez değerler ve yapılması gerekenlerdir.
Dönemin çocuk dergilerinde bu üç unsur olan beden, zihin ve ruhla ilgili bilgiler içeren
yazılar da mevcuttur.
Dönemin çocuklarını militarist ve milliyetçi hasletlerle donatmak için gerekli olan
tüm fikri yapı 1913-1914 yıllarında hızlı bir şeklide oluşturulmuştur. Bu iki yıllık süreç
çocukluğun Osmanlı'da politik olarak yaşadığı en kapsamlı dönüşüm zamanıdır denilebilir.
Biz de bu iki yıllık politik dönüşüm sürecine, Çocuk Duygusu ve Çocuk Dünyası
Dergileri'ndeki "Osmanlı Çocuğu"ndan "Türk Çocuğu"na geçiş ve "milliyetperver çocuk"
idealizmini oluşturmak için yazılan metinler üzerinden bakacağız.
129 Öztan, a.g.e., 53.
46
47
3. ÇOCUK DERGİCİLİĞİ
Dünya tarihinde çocuklara dair özel yazın faaliyetlerinin ortaya çıkması modern
çocukluğun oluşmaya başladığı zamanlara denk gelmektedir. Çocuğa bakışın değişmesi
sonucunda ilk önce çocuklara dair kitaplar yayınlanmış, sonrasında ise daha fazla kişiye
ulaşılması için çocuk dergileri çıkarılmıştır. Çocuklarla ilgili yapılan yayın faaliyetlerinin
çokluğu toplumda çocuğa verilen değerin göstergesiyle eşdeğer olmuştur. Çocuğun
eğitimine destek olmak, edebi, kültürel, sanatsal ve ahlaki gelişimine katkıda bulunmak ve
çocuğun fikri dünyasını şekillendirmek için basın faaliyetleri içinde çocuklara özel dergiler
de yayınlanmıştır. Çocuk dergileri, çocukları modern hayata hazırlamak için kullanılan
hacimli ve kolay ulaşılabilir kaynaklardır. Çocuk dergilerinin amacı sadece çocukları
bilgilendirmek ve eğitmek değil aynı zamanda anne ve babalara da çocuğun nasıl ve hangi
yaklaşımlarla eğitilmesi gerektiğini öğretmek olmuştur. İlk örnekleri Avrupa'da 18.
yüzyıllarda başlayan çocuk dergiciliği, Osmanlı Devleti'nde ise 19. yüzyılın ikinci
yarısında başlamıştır. Yapılan incelemelere göre, ülkelerdeki ilk basın faaliyetlerinden çok
kısa süre sonra çocuklar içinde yayın faaliyetleri başlamıştır.
İlk çıktıkları tarihten itibaren çocuk dergileri, çocuğun toplumsal şekillenmesinde
önemli katkılar sağlamışlardır. Çocuk dergileri, çocukluk tarihi, çocuk edebiyatı, çocuk
pedagojisi, çocuk oyunları, çocuk psikolojisi gibi alanlarda araştırma yapmak isteyenler
içinde tarihsel birer ana kaynak niteliğindedir. Ana kaynaklarımız olan Çocuk Dünyası ve
Çocuk Duygusu Dergileri hakkındaki genel değerlendirmelere geçmeden önce çocuk
dergiciliğinin tarihsel gelişimine kısaca değinmek tezin bütünsel algılanmasını
kolaylaştıracaktır.
3.1. Dünyada ve Avrupa'da Çocuk Dergiciliği
Avrupa'da çocuk edebiyatı 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlamıştır.
Çocuklar için özel olarak hazırlanan ilk çocuk dergisi ise İngiltere'de 1751 yılında John
Newbery tarafından yayınlanan The Lilliputian Magazine: or, The Young Gentelman and
Lady's Golden Library’dir. Derginin bilinen adı The Lilliputian Magazine’dir. Dergi
kendisini başlığından sonra gelen "ya da Genç Beyefendi ve Hanımın Altın Kütüphanesi"
yazısıyla da tanımlamaktadır. Dergi üç cilt yayınlanmıştır. Üçüncü cildi 1752'de
48
yayınlanmıştır. Kısa ömürlü bir dergi olmuştur.130 Dergi adını Gulliver'in gittiği cüceler
ülkesinden almaktadır. Dergide basit ahlak dersleri, kısa öyküler, masallar, danslar,
şarkılar, ilahiler, kısa şiirler, bilmeceler ve basit tarifler gibi çok farklı konu ve alanlarda
yazılar yer almıştır.131
Çocuk dergiciliğinin başlangıcını ahlaki dergiler olan Moralische Wochenschrift
oluşturmuştur. İlk çıkan ahlaki dergilerin hedef kitlesi ise eğitimli burjuvazi sınıfı
olmuştur. Dergilerin içeriğinin temelinde ahlaki değerleri anne-babalara ve çocuklara
öğretme prensibi vardır. İngiltere’de daha sonra, 1788’de Juveile Magazina ve 1799’da
The Children’s Magazine isimli popüler iki dergi daha yayınlanmıştır. Ancak bunlar uzun
süreli olamamışlardır. İngiltere’de yayınlanan diğer dergiler ise The Charm (1852-1854),
The Boys Own Magazine (1855-1874) ve 1824’de yayınlanmaya başlayan 19. yüzyılın en
uzun süre yayınlanan dergisi The Child’s Campinion'dur.132
İspanyada ilk çocuk dergisi ise The Gaceta de los Ninos (Çocukların Magazini)
adıyla 1798’de yayınlanmıştır.133 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 1826
yılında The Jeveile Miscellany ve 1829 yılında The Childrens Magazine dergileri
yayınlanmıştır. Aynı zamanlarda Fransa’da ise Le Musse de Familles ve Magazine de
Education et de Rec’re’ation dergileri yayınlanmıştır.134 Almanya Leipzig’de ise 1772
yılında Leipziger Wochenblatt für Kinder (Leipzing Haftalık Çocuk Dergisi)
yayınlanmıştır. Dergi 1 Ekim 1772’de yayın hayatına başlamıştır. Her sayısı sekiz sayfa
olarak 227 sayı çıkmış ve 1774’de kapanmıştır.135
Almanya’da ayrıca 1759-1763 yılları arasında Berlin’de Wocehenblatt zum Besten
der Kinder (Çocukların Yararına Haftalık Dergi), 1771 yılında Stutgart’ta, Wochenschrift
zum Besten der Erziehung der Jugend (Gençlerin Eğitimi Yararına Haftalık Mecmua),
1775 yılında Kinderfreund (Çocuklara Arkadaş), 1784 yılında ise Kinder Akademie adlı
130 İnternet: Lam, S. (2007). "Victorian Children's Periodicals: An Overview".
http://www.victorianweb.org/genre/childlit/magazines.html 18 Kasım 2020'de alınmıştır.
131 İbar, G. (2019). "Vigtor Hugo'dan Jules Verne'e Eğitimden Bilime Osmanlı'nın Çocuk Dergileri". Atlas
Tarih Dergisi, (57), 77.
132 Ghojoghı, G. (2019). Osmanlıca Yayınlanmış Çocuk Dergileri: Grafik Tasarım Açısından Bir İnceleme.
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 17-18.
133 İbar, a.g.m., 77.
134 Ghojoghı, a.g.t., 18.
135 İbar, a.g.m., 77.
49
dergiler yayınlanır.136 19. yüzyılda ise Avrupa'da çok fazla dergi yayın hayatına devam
etmiştir.
3.2. Osmanlı’da Çocuk Dergiciliği
Osmanlı Devleti'nde basın yayın faaliyetleri Avrupa'dan daha sonra başlamıştır. İlk
gazete ise 1795 yılında Fransız Büyükelçiliği'nde kurulan matbaada Fransızlar tarafından
çıkarılmıştır. Gazete, Bulletin des Nouvelles ismiyle yayınlanmıştır. Gazetenin amacı
Fransız Devrimi'ni Osmanlı içinde yaşayan Fransızlara anlatmaktı. Bulletin des
Nouvelles'in ardından Fransızlar yine 1796-1798 yılları arasında Gazette Française de
Contantinople ismiyle bir gazete daha yayınlamışlardır.137 Bu iki gazetenin de başarılı olup
geniş kitlelerce takip edilmesiyle Osmanlı'da basın faaliyetleri başlamıştır. Osmanlı
Devleti'nin ilk resmî Türkçe gazetesi ise 8 Ekim 1831 yılında Takvim-i Vekayi adıyla
yayınlanmıştır. Gazetenin amacı halkı devletin iç ve dış olayları hakkında bilgilendirmekti.
İkinci gazete ise yarı özel nitelikte 1 Ağustos 1840 günü yayın hayatına başlayan, William
Churchill tarafından çıkarılan Ceride-i Havadis Gazetesi olmuştur. İlk özel gazete ise 22
Ekim 1860 yılında Şinasi ve Agâh Efendi tarafından Tercümân-i Ahvâl adıyla
çıkarılmıştır.138
Önceden de belirttiğimiz üzere Osmanlı'da çocuklar Tanzimat sonrası dönemde
devletin ve kurumların üzerinde ilgilendiği bir olguya dönüşmüştü. Çocuklara özel ilk
yayınlarda bu yüzden Tanzimat sonrasında oluşmuştur. Tespit edilen ilk çocuk yayını
Doktor Rüşdi'nin 1858 yılında yazdığı Nuhbet-ül Etfal isimli kitabıdır. Tanzimat sonrası
çocuklar için yayınlanan eserlerin birçoğu ise Batılı kaynaklardan yapılan tercümeler
olmuştur.139 Çocuklara has müstakil yayınların çeşitliliği ise çocuk dergileri ile olacaktır.
1860'lı yıllardan sonra Osmanlı Devleti'nde birçok konuda dergiler yayınlanmaya
başlamıştır. Özellikle kadınlar ve çocuklar için farklı içeriklerde gazeteler ve dergiler
yayınlanmıştır. Gazete ve dergiler diyoruz çünkü yayınların isimlendirilmesi tam bir
muamma olmuştur. Kimi çocuk dergileri kendilerini gazete, kimi ise dergi olarak
isimlendirmiştir. İsmet Kür'ün aktarımıyla Mümeyyiz'in ilk sayısındaki "Çocuklar" isimli
136 Ghojoghı, a.g.t., 17-18.
137 Ghojoghı, a.g.t., 13.
138 Ghojoghı, a.g.t., 13-14.
139 Öztan, a.g.e., 36.
50
yazıda isimlendirme konusuna şöyle değinilmiş; "…Kâğıtların Frenkçe adı gazete Arapça
cedidedir Türkçe mahsus adı yoktur" denilmiştir.140 En uzun süre yayınlanan ve haftalık
olarak çıkan çocuk dergisi olan Çocuklara Mahsus Gazete ismine "gazete" kelimesini
koymuştur. Yine Mümeyyiz'de kendisini gazete olarak tanımlamıştır. Dergi simiyle çıkan
ilk yayın ise bir kadın ve çocuk dergisi olan Aile Dergisi olmuştur. Çocuklara Talim ise
kendisini ceride olarak tanımlayan ilk çocuk yayınıdır.141 Çocuk yayınları kendilerini
gazete olarak tanımlamalarına rağmen formatları ve içerikleri dergilerle benzerdir.
Osmanlı Dönemi'nde ilk dergilerden itibaren çıkan birçok yayın devletin gölgesi
altında faaliyet göstermiştir. Özellikle II. Abdülhamit Dönemi'nde basın çok sıkı takip
edilmiş ve fazlaca sansüre uğramıştır. Selanik'te yayınlanan Çocuk Bahçesi Dergisi
muhalif yazılar yazdığı için önce ihtar almış, ardından ise iki hafta tatil edilip ardından
kapatılmıştır.142 Dergiler ceza almamak ve kapatılmamak için, II. Meşrutiyet'e kadar
saltanatın, 1908'den sonra ise Meşrutiyet rejiminin yanında olmuşlardır. II. Meşrutiyet'in
ilan edilmesiyle ise Türk basını altın çağını yaşamıştır. 24 Temmuz 1908 de II.
Meşrutiyet'in ilân edilmesiyle gazeteciler ve yayıncılar 24 Temmuz'u, 25 Temmuz'a
bağlayan gece sansür memurlarına gazetelerine almayarak uzun süre sonra ilk defa
gazeteler sansürsüz çıkmıştır. 25 Temmuz günü Cumhuriyet'in ilanından sonra
"Gazeteciler Bayramı" olarak kabul edilmiştir.143 II. Meşrutiyet'in basın özgürlüğü ise çok
uzun sürmemiştir. Her türlü fikrin açık ve ateşli bir şekilde savunulması yeni rejimin
tepkisine neden olmuştur. 18 Temmuz 1909'da yeni basın kanunu yürürlüğe girerek basın
kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Sık sık basın kanununda yapılan değişikliklerle her yıl
basın biraz daha İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kontrolü altına girmiştir.144
İlk çocuk dergisinin yayınlandığı 1869 yılından II. Meşrutiyet'in ilân edildiği
1908'e kadar geçen otuz dokuz yıl içinde yirmi çocuk dergisi yayınlanırken, 1908-1918
arasında ise -şu ana kadar tespit edilen- yirmi dergi yayınlanmıştır. Bu artış çocuk dergileri
ile birlikte diğer tüm basın içinde geçerlidir.145 II. Meşrutiyet'in ilk üç buçuk yılında 607
gazete ve dergi yayınlanmıştır. Bu dergilerin çok azı uzun süreli olmuş birçoğu çok kısa
140 Kür, İ. (2016, Ağustos). "Süreli Çocuk Yayınlarına Genel Bir Bakış". B. Onur. (Yay. Haz.). Toplumsal
Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. İkinci Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 106.
141 Ghojoghı, a.g.t., 10-11.
142 Ghojoghı, a.g.t., 21-22.
143 Topuz, H. (1973, Mart). 100 Soruda Türk Basın Tarihi. (Birinci Baskı). İstanbul: Gerçek Yayınevi, 102.
144 Topuz, a.g.e., 97-101.
145 Okay, C. (2006). "Eski Harfli Çocuk Dergileri" Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 4 (7), 514.
51
sürede yayın hayatına son vermiştir. II. Meşrutiyet'in ilânından 1918 yılının sonuna kadar
ise toplam 918 gazete ve dergi yayınlanmıştır.146 Bu rakamlar Hıfzı Topuz'un 1973'de
yaptığı çalışmadaki rakamlardır. 1973'den günümüze birçok yeni dergi ve gazete tespit
edilmiştir.
Osmanlı'da ilk çocuk dergisi ise 15 Ekim 1869 tarihinde yayın hayatına başlayan
Mümeyyiz'dir.147 Mümeyyiz aynı adı taşıyan günlük gazetenin haftalık olarak çıkardığı
çocuk dergisidir. Kütüphanelerde 49 sayısı mevcuttur. Mümeyyiz'in amacı çocukların
terbiyesi üzerinedir. Çocukluk zamanı görülen terbiyenin yetişkinliğe de yansıyacağı için
çocukların küçük yaşta terbiye edilmesi gerektiği derginin ilk sayısında vurgulanmaktadır.
Mümeyyiz, sade bir Türkçe ile çıkmıştır.148 Mümeyyiz'i Sıtkı Bey çıkarmıştır.
Mümeyyiz birinci sayısında çocuklara şöyle seslenmiştir; "Şimdi bir de şu sizin için
çıkardığımız gazetede ne yapmalıyız, nasıl mektebe gitmeli, derse nasıl çalışmalı, nasıl
okuyup yazmalı ve ana ve babamıza ve hoca efendilere nasıl itâat etmeli, onları yazacağız
ve dünyada iyi ve herkesin beğeneceği huylar nedir ve ayıplayacağı şeyler nelerdir onları
size bildireceğiz. Ama bakın biz sizin için ne kadar gayret sarf ediyor ve çalışıyor isek siz
de bu gazeteyi öyle okumalı ve anlayamadığınız şeyler olursa efendi ve beybabanızdan ve
yahut hocanızdan sorup öğrenip anı tutmalısınız ki biz de sevinelim ve size herkes aferin
desin."149 Dönemin karakteristik yapısı gereği Mümeyyiz'de çocukları eğitirken "nasıl
itaat" etmeli onu öğreteceğiz demektedir. Çocuğun kontrol altında tutulduğu, korumacı bir
anlayış olan klasik düşüncenin Mümeyyiz'de de var olduğunu söyleyebiliriz.
Mümeyyiz'in yazar kadrosunda ise, Sıtkı, Tevfik, Nedim, Emin, Hamit, Ahmet
Faik, Latif, Rıfat, Süleyman Faik ve Hulusi Bey'ler vardır. Mahalle Mektebi ve Rüşdiye
öğrencileri için hazırlanmış bir çocuk gazetesidir.150 Bu ilk girişim çocuklar için önemli bir
gelişmedir. Çocuklara özel, çocuklar için anlayışıyla yazılan çocuk dergilerinin düzeyleri
ve dili ise çocuklara göre ayarlanmıştır. Çocuklar, süreli yayınları kitaplara oranla daha
146 Topuz, a.g.e., 105.
147 Kür, a.g.m., 105.
148 Kür, a.g.m., 106-107.
149 Kasap, A. (2018). "Çocuk Edebiyatının Köşe Taşları ve Çocuk Kütüphanelerinin Öz Kültür Öğeleri
Olarak Eski Harfli Çocuk Dergileri: 1869-1928 Yılları Arası." A. K. Yılmaz. (Yay. Haz.). 1. Uluslararası
Çocuk Kütüphaneleri Sempozyumu Bildirileri 14-17 Kasım 2018. Birinci Baskı. Ankara: Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları. 76.
150 İbar, a.g.m., 78.
52
çok tercih etmişlerdir.151 İlk çıkan dergiler çocukların eğitimi için çok az yayın
bulunduğunu ve bu eksiği kendi dergileri ile tamamlayacaklarını beyan etmişlerdir. İlk
çıkan çocuk dergilerinde çeviri roman, hikâye, masal ve şiirlere sıkça yer verilse de
zamanla yerli yazarların yazdığı eserler çoğunluk teşkil etmiştir. 19. yüzyıl çocuk dergileri
çoğunlukla İstanbul ve Selanik'te yayınlanmıştır. İlk dergiler daha çok alım gücü olan orta
sınıf ailelerin çocuklarına hitap etmiştir. Ayrıca bu dergilerdeki yazı ve yayınlardan
dönemin siyasi atmosferini ve yetiştirilmek istenilen çocuk tipini takip etmek
mümkündür.152
Osmanlı'da çıkan ikinci çocuk dergisi ise Petko Slaveykov tarafından 1871 yılında
İstanbul'da Bulgarca olarak yayınlanan Pçelitsa (Arıcık)'dır. Bu dergi aynı zamanda ilk
Bulgar çocuk dergisidir. Sadece yedi sayı yayınlanmıştır. 1872-1915 yılları arasında
Osmanlı'da "Ermenice, Ermeni harfli Türkçe, Karamanlıca (Yunan alfabesiyle Türkçe) ve
Bulgarca" olarak ayrı ayrı çocuk dergileri de çıkmıştır.153
Osmanlı'da devamıyla, 1873 yılında 1 sayısı tespit edilebilen Hazine-i Etfâl
yayınlanır. 1875 yılında ise Tahsin Efendi tarafından çıkarılan 6 sayılık Sadâkat yayınlanır.
Sadâkat altıncı sayıdan sonra isim değiştirip Etfâl olmuştur. Etfâl ismiyle de 16 sayı daha
çıkarmıştır. 14 Kasım 1875'de yayın hayatına başlayan Ayîne 1876 yılında kapanana kadar
41 sayı çıkmıştır. Ayîne, Selanik'te yayınlanmıştır ve İstanbul dışında yayınlanan ilk çocuk
dergisidir.154 1876 yılında ise Mehmet Şemseddin Bey tarafından Arkadaş çıkarılar. 13
sayı yayınlanır. 1879-1880 yılları arasında ise 26 sayı olarak Tercüman-ı Hakikat çıkarılır.
Bu dergi aynı isimli gazetenin ortaokul öğrencileri için çıkardığı ekidir de aynı zamanda.
1880 yılınca Şemsettin Sami tarafından 3 sayılık Aile isimli dergi çıkarılır. Ayrıca 1880
yılında Batı dillerinden tercümeler barındıran Bahçe Kemal Efendi tarafından çıkarılır. 40
sayı yayınlanır. 1881 yılında 4 sayısı tespit edilebilen Mucmua-i Nevresidegân yayınlanır.
1881'de yine 12 sayı olarak Mehmet Şemseddin Bey tarafından Çocuklara Arkadaş
çıkarılır. Ayrıca 1881 yılında toplam 18 sayı yayınlanan Çocuklara Kıraat dergisi de
çıkarılır. Çocuklara kıraat dergisi resimli bir dergidir. 1882 yılında kısa ömürlü olan 4
sayılık Vasıta-i Terakki çıkar. 1886 yılında 23 sayılık Etfâl dergisi yayınlanır. 1987 yılında
9 sayılık Numûne-i Terakki ve 1 sayılık Debistân-ı Hıred yayınlanır. 1887'de ayrıca yine
151 Okay, C. (1999). Eski Harfli Çocuk Dergileri. (Birinci Baskı) İstanbul: Kitapevi Yayınları, 15.
152 Öztan, a.g.e., 37.
153 İbar, a.g.m., 78.
154 Ghojoghı, a.g.t., 18.
53
Mehmet Şemseddin Bey tarafından 9 sayılık Çocuklara Talim dergisi çıkarılır. 21 Mayıs
1896 yılında ise en uzun soluklu çocuk dergisi olan Çocuklara Mahsus Gazete çıkmıştır.
İbnül Hakkı Mehmet Tahir Bey tarafından çıkarılan bu yayın toplam 626 sayı
yayınlanmıştır. Son sayısı 13 Ağustos 1908'de çıkmıştır. Gazete dönemin Avrupa
standartlarına en yakın olan gazetesidir. Kaliteli resimler, hikâyeler, fıkralar, yurttan ve
dünyadan haberler, bilmeceler vb. çocuklara hitap eden kaliteli yayınlar yapmıştır.
Gazeteyi kalıcı kılan ise çok kaliteli roman ve hikâyeler yayınlaması olmuştur.155 1897
yılında ise Ahmet Mithat tarafından 173 sayılık Çocuklara Rehber çıkarılmıştır. Bu
dergide dönemin en uzun soluklu ikinci dergisi olmayı başarmıştır. 19. yüzyılın son
dergisidir. 20. yüzyılın ilk dergisi ise 1905'de Selanik'te yayınlanan Çocuk Bahçesi'dir. 43
sayı yayınlanmıştır. İktidara muhalefetten kapatılmıştır.156 Çocuk Bahçesi aynı zamanda
Mutlakiyet Dönemi'nin son dergisidir.
II. Meşrutiyet Dönemi'nin ilan edilmesiyle basına gelen özgürlükle adeta dergi ve
gazetelerde patlama yaşanmıştır. Birçok yeni yayın ortaya çıkmıştır. Ancak çocuk dergileri
ve yayınlarının ise sayısı çok az kalmıştır. 1909 yılından 1913 yılına kadar sadece üç çocuk
dergisi yayınlanmıştır. İlk çocuk dergisi 1909 yılında 3 sayı yayınlanan Musavver Küçük
Osmanlı, ikinci dergi, 1910 yılında 14 sayı çıkacak olan Mekteplilere Arkadaş, üçüncü
dergi ise 1912 yılında yine 3 sayı çıkan Talebe dergisi olmuştur. II. Meşrutiyet Dönemi
çocuk dergilerinde asıl patlama ise 1913-1914 yılları arasında olmuştur.157
1913-1914 yılları arasında ise sırasıyla, 1913 yılında, Çocuk Dünyası, Ciddi
Karagöz, Talebe Defteri, Çocuk Yurdu, Mektepli, Çocuk Duygusu, Türk Yavrusu, Çocuklar
Âlemi ve Kırlangıç, 1914 yılında ise, Mektep, Çocuk Bahçesi, Türk Çocuğu, Çocuk Dostu,
Mini Mini ve Çocuk Kalbi dergileri yayınlanmıştır. 1914-1918 arası dönemde ise savaş
nedeniyle yeni dergi çıkmamıştır.1918-1928 arası dönemde ise 17 dergi daha çıkmıştır.158
1928 yılına kadar Osmanlı'dan Cumhuriyet'e toplam tespit edilen eski harfli çocuk
dergisi 56 adettir. Cüneyt Okay, "Eski Harfli Çocuk Dergileri" adlı çalışmasında 50 adet
çocuk dergisini tanıtmıştır. Cüneyt Okay 'ın 2003-2004 yıllarında Çocuk Kalbi (1914) ve
Ağabey (1924) dergilerine ulaşmasıyla toplam tespit ettiği dergi sayısı 52'ye
155 İbar, a.g.m., 79
156 Okay, (2006). a.g.m., 513.
157 İbar, a.g.m., 81.
158 Okay, (2006). a.g.m., 516-518.
54
yükselmiştir.159 Daha sonra Ayşe Kasap, "Evvel Zaman İçinde Çocuk Dergileri:1869-
1928" isimli kitabında Talebe (1911), Türk Çocuğu (1913), Mektep (1914) ve Talebe
Mecmuası (1923) olmak üzere dört dergiye daha ulaşmasıyla sayı 56 olmuştur.160
Çocuk dergileri genellikle İstanbul'da çıkmıştır. Üç dergi Selanik (Aile, Çocuklara
Rehber, Çocuk Bahçesi), iki dergi Bursa (Ciddi Karagöz, Haftalık Çocuk Gazetesi), iki
dergi İzmir (Mektebliler Âlemi, Çocuk Yıldızı) bir dergi de (Türk Çocuğu) Ankara' da
yayınlanmıştır. Yeni Yol ise sırasıyla Bolu, Akhisar ve İstanbul'da yayınını sürdürmüştür.
Geri kalan diğer dergiler ise İstanbul'da yayınlanmıştır. 161
19. yüzyıl çocuk dergilerinin asıl gayesi diğer yetişkin dergilerinde de olduğu gibi
"eğitmek ve yönlendirmektir". Dergiler yazılarıyla çocuklara ahlaklı, faziletli ve çalışkan
olmayı öğütleyen birer "nasihatname" gibidirler. Edebi olarak dergilerin gelişimi ise
Mehmet Şemseddin Bey'in 1876'da çıkardığı Arkadaş ile başlayacaktır.162 Çocuk
edebiyatına en önemli katkıyı ise 18 Ocak 1910'da yayınlanan Mekteblilere Arkadaş
sağlamıştır. Şiirler, hikâyeler ve çocuk romanları bu dergide yayınlanmıştır.163
1913 sonrası yayınlanan dergiler yaş gruplarına ayrılmıştır. Örneğin, Çocuk Dostu,
Çocuk Dünyası'nın daha küçük çocuklara hitap eden kardeş dergi gibiydi. Talebe Defteri
ise Çocuk Dünyası tarafında "ağabey" olarak görülüyor ve idadi ve sultanilerin yüksek
sınıflarına hitap ediyordu.164
Balkan Harbi'nin etkisiyle Türkçülük ve Milliyetçilik akımı çocuk dergilerinde de
ön plana çıkmıştır. Çocukların erken yaşlarda memleket meseleleri ile tanıştırılıp
milliyetperver ve vatansever bir birey olmaları amaçlanmıştır. Dönemin çocuklarını Batı
ve Osmanlı edebiyatıyla ilk defa tanıştıranlarda yine çocuk dergileri olmuştur. 1869-1928
yılları arasında yayınlanan Eski Harfli Çocuk Dergileri'nin kronolojik sıralamasın yanı sıra,
kaç sayı çıktığı, kapanış tarihi, sahibi, müdürü, sermuharriri ismi ve çıktığı yer bilgileri
159 Okay, (2006). a.g.m., 511-518.
160 Kasap, a.g.m., 82-83.
161 Ghojoghı, a.g.t., 22.
162 Okay, (2006). a.g.m., 511.
163 Okay, (2006). a.g.m., 514.
164 İbar, a.g.m., 81.
55
aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablo üç kaynaktan bilgiler alınarak oluşturulmuştur.165
Çizelge 3. 1. 1869-1928 Arası Yayınlanan Eski Harfli Çocuk Dergileri
Nu.
Çıkış
Tarihi
Dergi Adı Sayı
Kapanış
Tarihi
Sahibi/Müdürü/Sermuharri
rleri
Çıktığı
Yer
1 1869 Mümeyyiz 49 1870 Sıtkı Bey İstanbul
2 1873
Hazine-i
Etfâl
1 1873
Kandiyeli Ali Refik ve
Çengelköylü Şerafeddin
İstanbul
3 1875 Sadâkat 6 1875 Tahsin Efendi İstanbul
4 1875 Etfâl 16 1875 Tahsin Efendi İstanbul
5 1875 Ayîne 41 1876 Sahibi: Mahmud Hamdi İstanbul
6 1876 Arkadaş 13 1877
Sahibi ve Muharriri: Mehmet
Şemseddin Bey
İstanbul
7 1879
Tercüman-ı
Hakikat
26 1880 Mehmed Cevdet İstanbul
8 1880 Aile 3 1880 Şemseddin Sami Selanik
9 1880 Bahçe 40 1881
Sahib-i İmtiyaz: Kemal
Efendi/ Yazı İşleri Müdürü:
Nihal Avni
İstanbul
10 1881
Mecmua-i
Nevresideg
ân
4 1881
Yayına Hazırlayanlar: H.
Tayfur, S. Asaf, Y. Vasfi
İstanbul
11 1881
Çocuklara
Arkadaş
12 1881 Mehmet Şemseddin Bey İstanbul
12 1881
Çocuklara
Kıraat
18 1882 Mehmed Ziya İstanbul
13 1882
Vasıta-i
Terakki
4 1882
Muharrirleri: Ahmed Fahri,
Salih Hasan ve İsmail Hakkı
İstanbul
14 1886 Etfâl 23 1886
Müdür: Doktor Memduh Bey/
Tahrir: Ziya Efendi
İstanbul
15 1887
Numûne-i
Terakki
9 1888
Sahib-i İmtiyaz: Mehmed
Nadir
İstanbul
16 1887
Debistân-ı
Hıred
1 1887
Sahib-i İmtiyaz ve
Sermuharrir: Giridi H. Tahsin
İstanbul
17 1887
Çocuklara
Talim
9 1888
Naşir: Kitapçı Arakel/
Muharrir: Mehmed Şemseddin
İstanbul
18 1896
Çocuklara
Mahsus
626 1908 Sahib-i İmtiyaz: İbnülhakkı İstanbul
165 Okay, C. (1999). Eski Harfli Çocuk Dergileri. / Kasap, a.g.m. / Erikli, B. C. (2019). "Çocuk Dünyası"
Dergisinin Halk Edebiyatı ve Folklor Ürünleri Açısından İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir.
56
Gazete Mehmed Tahir
19 1897
Çocuklara
Rehber
173 1901
Sahib-i İmtiyaz ve Müdür:
Ahmed Midhat
Selanik
20 1905
Çocuk
Bahçesi
43 1905
Sahib-i İmtiyaz: N. Necati/
Müdür: A. Medhi
Selanik
21 1909
Musavver
Küçük
Osmanlı
3 1909
Sahib-i İmtiyaz: A. Şerif/
Sermuharrir: İbnülhilmi A.
Vasfi
İstanbul
22 1910
Mekteplilere
Arkadaş
14 1910
Müdür: Mithat Sadullah/
Umur-ı Tahririyye: Osman
Fahri
İstanbul
23 1912 Talebe 3 1912 İstanbul
24 1913
Çocuk
Dünyası
94 1918 Müdür: Tevfik Nurettin İstanbul
25 1913
Ciddi
Karagöz
3 1913
Sahip ve Müdür: A. Nuri
İsmet
Bursa
26 1913
Talebe
Defteri
68 1918
Müessis ve Müdürü: Ahmet
Halit
İstanbul
27 1913
Çocuk
Yurdu
7 1913
Sahib-i İmtiyaz: Giridi
Rahmi/ Müdür: Mehmet
Nevzat
İstanbul
28 1913 Mektepli 39 1914
Sahip ve Müessisi: Hüseyin
Hamit/ Sermuharrir: Emin
Hâki
İstanbul
29 1913
Çocuk
Duygusu
61 1914
Sahib-i İmtiyaz: Leon Lütfi/
Sermuharrir: Baba Tevfik
İstanbul
30 1913
Türk
Yavrusu
2 1913
Müessisi: Türk Kütüphanesi/
Müdürü: Gündüz Alp
İstanbul
31 1913
Çocuklar
Alemi
10 1913
Darülmuallimin
Şemsülmekatip
Muallimlerinden Bir Heyet/
Müdür-i Mesul: Mustafa
Figani
İstanbul
32 1913 Kırlangıç 3 1913 İstanbul
33 1914 Mektep 72 1917 İstanbul
34 1914
Çocuk
Bahçesi
21 1914
Müdir-i Mesul: Mehmet
Zihni
İstanbul
35 1914 Türk Çocuğu 11 1914 İstanbul
36 1914
Çocuk
Dostu
13 1914
Müdir-i Mesul: Tevfik
Nurettin
İstanbul
57
37 1914
Çocuk
Kalbi
1914 İstanbul
38 1914 Mini Mini 7 1914
Müdir-i Mesul: Mehmet
Fazıl
İstanbul
39 1918
Küçükler
Gazetesi
8 1918 Müdir-i Mesul: Aziz İstanbul
40 1918 Hür Çocuk 3 1918
Müessisleri: Mehmet Asaf
Hüseyin Kasım/ Muharriri:
Avanzade Mehmet Süleyman
İstanbul
41 1919
Haftalık
Çocuk
Gazetesi
8 1919 Müdir-i Mesul: Ahmet Hilmi Bursa
42 1919 Lâne 3 1920
Sahibi ve sermuharriri:
Ercüment Ekrem
İstanbul
43 1920 Hacıyatmaz 1 1920 Diken Neşriyatı İstanbul
44 1922
Bizim
Mecmua
74 1927 Müdir-i Mesul: Hulusi İstanbul
45 1923 Yeni Yol 113 1926
Sahib-i İmtiyaz: Nedim/
Müdir-i Mesul: İhsan Altay
Bolu,
Akhisar
İstanbul
46 1923
Talebe
Mecmuası
2 1923 İstanbul
47 1923
Musavver
Çocuk
Postası
18 1923
Mesul Müdür: Süleyman
Tevfik
İstanbul
48 1923 Çıtı Pıtı 4 1923
Sahibi ve Mesul Müdürü:
İbnül Hilmi Vasfi
İstanbul
49 1924 Ağabey 1924 İstanbul
50 1924
Haftalık
Resimli
Gazetemiz
7 1924
Sahibi ve Mesul Müdürü:
Tahsin Demiray
İstanbul
51 1924
Resimli
Dünya
21 1925 Müdir-i Mesul: Orhan Seyfi İstanbul
52 1925
Sevimli
Mecmua
13 1925
Başmuharrir: Sabiha
Zekeriya
İstanbul
53 1925
Mektebliler
Âlemi
6 1925
Sahib-i İmtiyaz: Muallim İlyas
Bahri/ Müdir-i Mesul: Hüsnü
Osman
İzmir
54 1926 Türk Çocuğu 24 1928
Sahib-i İmtiyaz: Kırklareli
Mebusu Doktor Fuat/ Müdir-i
Mesul: Doktor Ali
Vahit
Ankara
55 1926 Çocuk 30 1927 Sahibi ve Müdürü: Muallim İstanbul
58
Dünyası Ahmet Halit
56 1927
Çocuk
Yıldızı
10 1927
Sahibi ve Müdürü: Hocaoğlu
Salim
İzmir
4.3. Çocuk Dünyası Dergisi Hakkında Genel Değerlendirme
II. Meşrutiyet Dönemi'nde çıkan Çocuk Dünyası, milliyetçi düşüncelerin ön planda
olduğu bir dergidir. Türk Ocakları'nın çıkardığı Türk Yurdu Dergisi'nin çocuk
versiyonudur denilebilir.166 Dergide millîlik vurgulanan en önemli değerdir. Millî masal,
millî hikâye başlıklarıyla birçok yazı yayınlanmıştır. Çocuk Dünyası Dergisi 1913-1914,
1918-1919 ve 1926-1927 tarihleri arasında üç dönem yayınlanmıştır. Biz çalışmamızda
derginin ilk dönemini inceleyeceğiz. Derginin ilk sayısı 14 Mart 1329'da (27 Mart 1913)
çıkmıştır. İlk dönemde toplam 79 sayı yayınlanmış ve son sayısı 22 Teşrinievvel 1330'da
(4 Kasım 1914) yayınlanmıştır. Çalışmamızda derginin 1-75. sayıları Hakkı Tarık Us
Koleksiyonundan, 76-77-78 ve 79. sayıları ise İ.B.B. Atatürk Kitaplığı'ndan temin
edilmiştir.
Resim 3. 1. Çocuk Dünyası 1. sayısı kapağı 14 Mart 1329 (27 Mart 1913)
166 Okay, (1999)."Meşrutiyet Dönemi'nde Savaş ve Çocuk". 490.
59
Dergide 1. ve 50. sayılar arası çıkan baskılar birinci dönem birinci yıl sayılarıdır. 50
ile 79. sayılar arasında çıkanlar ise birinci dönem ikinci yıl sayılarıdır. Derginin 1.
sayısındaki künyesi ise şöyledir;
Birinci sene / Numara 1 / Perşembe/ 14 Mart Sene 1329. Çocuk Dünyası başlığının
hemen altında ise "Çocukların fikirlerinin açılmasına yardım eder" yazmaktadır. Haftada
bir çıkar. Müdürü: Tevfik Nureddin. Müracaat yeri, Babıâli Caddesi 77 numaralı "Türk
Yurdu" Kitabhanesinde Çocuk Dünyası Müdüriyeti. Seneliği: Osmanlı memleketi için 15
kuruş, Rusya için 2 Ruble, başka memleketler için 5 Frank. Alt kısımda ise satış fiyatı
olarak 10 pare yazmaktadır. Bilgiler birinci sayının ikinci tabından alınmıştır. 51. sayıdan
sonra "Çocukların fikirlerinin açılmasına yardım eder" sloganı "Çocukların fikirlerinin
açılmasına yardım eder ve haftada bir çıkar millî mecmuadır" olarak değişmiştir.
Derginin müdürü Tevfik Nureddin'dir. 36. sayıya kadar başlıkta ve matbaa
bilgisinin yanında ismi verilmiştir. 36. sayıdan 50. sayıya kadar ise başlıkta derginin naşiri
Türk Yurdu Kitabhanesi olarak geçmektedir. Derginin adresi ve çıkaranı 75. sayıda şöyle
verilmiştir. Adres: İstanbul, Çocuk Dünyası: Posta Kutusu 74. Çıkaran: Türk Yurdu
Kitabhanesi. Babıâli Caddesi, Numara 77. Telefon Numarası, İstanbul 58. Derginin ilk 50
sayısında ise adres ve müracaat yerleri sık sık değişmiştir. Derginin 25. sayısına kadar
amblemi sadece "Çocuk Dünyası" yazısıdır. 25. sayıda dergi spor kulüplerinin armasına
benzeyen bir amblem ile çıkmıştır. Bu amblem 51. sayıda kaldırılmıştır. Amblemin
arkasında güneş, hilal ve yıldız, ortasında çapraz şekilde Çocuk Dünyası yazısı ve sağ
ortasında ise İstanbul yazmaktadır.
Resim 3. 2. Çocuk Dünyası Dergisi amblemi 1 (25), 1 (11 Eylül 1913)
60
Dergi 8. sayıya kadar toplam sekiz sayfa olarak tek bir kapak olarak çıkmıştır. 8.
sayıdan sonra 8+4 sayfa olarak çıkmış ve dış kapak renkli olarak basılmıştır. 37. sayıdan
sonra ise 72. sayıya kadar 16 sayfa olarak çıkmıştır. 73. sayıdan sonra ise kâğıt kıtlığından
dolayı 12 sayfa olarak çıkmıştır. Yazılar her sayfada iki sütun şeklinde yayınlanmıştır.
Derginin ilk 50 sayısı 27x19; 51-79. sayıları 24x16 ebatlarında yayınlanmıştır.167
Derginin 1914'de yayın hayatına ara vermesinin sebebi ise Müdür Tevfik
Nureddin'in askere alınmasıdır. Derginin tekrar yayın hayatına döndüğü 1918 senesinde
yayınlanan 80. sayısında bu durum okurlara şu şekilde duyurulmuştur: Muhterem
meslektaşım Tevfik Nurettin Bey’in hizmet-i mukaddese-i vataniye iştiraki dolayısıyla bir
müddet neşriyatını tatil eden Çocuk Dünyası bugün yine sizlere kavuştu ve inşallah
muntazaman Talebe Defteri ağabeysi ile birlikte küçük dostlarını ziyaret edecektir.168
Savaş zamanı derginin çıkışında bazı aksaklıklarda olmuştur. Derginin 73. sayısı
72. sayısından yaklaşık iki ay sonra çıkmıştır. Bu durum okuyuculara şöyle anlatılmıştır;
Sevgili Okuyucularımıza!.. "Çocuk Dünyası", Avrupa cenginden dolayı kağıt
münâkalâtının kesilmesinden sonra da matbaalarda mürettiplerin ekserisinin askere
çağırılmasından, muvakkaten çıkarılmıyordu. Fakat sevgili okuyucularından uzak
bulunmamak ve onları yalnızlık zamanlarında arkadaşsız bırakmamak için birçok
fedâkârlıklar ihtiyâriyle tekrâr intişâra başladı. Şu kadar ki dünya, el de edilen kâğıdın
kifayetsizliğinden sekiz sahife metin ve dört sahife kapak olarak neşredilecekti. Bu şekilde
çıkan sayıların kapakları koleksiyona dâhil olacaklarından oraya da hikâyeler ve resimler
derç edeceğiz lâkin kapak da yer kazanmak ve kâri’lerimize latîf hikâyeler okutmak için
bilmecelerimizi halledenlerin isimlerini elliye indirmek mecburiyetinde kaldık. Ümîd
ederiz ki sevgili kâri’lerimiz bu özrümüzü kabul ederler.169
Derginin ilk dört sayısında abonelik ücretinin kolay ödenmesi için üç takside
bölündüğü ve Mart, Haziran ve Teşrinievvel (Kasım) aylarında ödenebileceği yazmaktadır.
Dergi ayrıca yönetim tarafından yıllık olarak da ciltlenip koleksiyoncular için de satışa
sunulmaktadır. 75. sayıda bu durum şu duyuruyla anlatılmıştır; Sevgili Okuyucularımıza.
Bu sayımızla ikinci yılın birinci cildini ikmâl etmiş oluyoruz. Binâen aleyh 51’inci sayıdan
75’inci sayıya kadar olan numerolar bir cild teşkil edecek ve 76’ıncı sayıdan yüzüncüye
167 Erikli, a.g.t., 14.
168 Erikli, a.g.t., 11.
169 Sevgili Okuyucularımıza. (19 Eylül 1914). Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (73), 2.
61
kadar olan numerolar da ikinci yılın ikinci cildini teşkil edecektir. Şu halde sahife
numeroları ona göre yürüyeceğinden 76’ıncı sayımızın sahifeleri tekrar birden
başlayacaktır. Çocuk dünyasını koleksiyon yapan küçük kâri’lerimizin haberleri olsun.
Yalnız bir aya mahsus olmak üzere kitabhânemiz Çocuk Dünyası koleksiyonlarını gayet
ucuz bir fiatla yani âdî bezle 2 buçuk, Avrupa’dan getirtilen husûsî bezle 4, meşin ve
krokodil olarak da 6 guruşa cildleyecekdir.170
Bu duyurudan da anlaşılıyor ki 1-50 arasındaki birinci yılın dergileri 1. cildi
oluşturmaktadır. 2. cilt ise 51-75 arasını oluşturmaktadır. Dergi 79. sayısında kapandığı
için 3. cilt hazırlanmamıştır. Hakkı Tarık Us Koleksiyonu'nda da Çocuk Dünyası
Dergisi'nin birinci ve ikinci ciltleri mevcuttur. 76-79 arası sayılar ise özel koleksiyonlardan
toplanıp kütüphaneler tarafından kayıt altına alınmıştır. 77. sayıda da çıkarılan ciltle ilgili
duyuruda bulunulmuştur. 36. sayıda 1, 4, 5, 6. sayıların tekrar basıldığı ve
koleksiyonerlerin gelip idarehaneden alabilecekleri duyurulmuştur.
29. sayıda "Çocuk Dünyası'nın Teşekkür ve Minnettarlığı" başlıklı yazıda şöyle
denilmiştir. Çocuk Dünyası memlekette yaratmak istediği milli çocuk edebiyatı gayesine
doğru hemen her hafta muntazam hatvelerle ilerledi, çalıştı, çabaladı ve muhterem bir
cemiyet; mecmuamızın hatt-ı hareket ve mesaisini takdir ederek Anadolu’nun bayi
bulunmayan kasaba ve köylerinden müntehab yüz adet mektebi mecmuamıza abone
kaydettirmiş ve bedelini idareye teslim etmiştir.
Bu yazıda dergi gayesini ve gördüğü teveccühü okuyucularıyla paylaşmıştır. Çocuk
Dünyası Dergisi haftada bir Perşembe günleri yayınlanmıştır. Derginin çıkış amacına
ilişkin ilk sayısında yazarı belli olmayan "Çocuk Dünyası'nın Düşüncesi" başlıklı yazıda
şöyle denilmektedir;
Çocuk Dünyasının Düşüncesi
-Analara, babalara-
Bizim memleketimizde en ziyade ehemmiyet verilmek lazım gelen çocuk hayatı ve
çocuk bilgisi, mateessüf şimdiye kadar en ziyade ihmal olunmuş bir ihtiyacımızdır.
Milletler arasında bu zamandaki varlığımızın nenden bu kadar düşkün ve geri
kaldığını düşünecek olursak, belki birinci sebep olarak küçüklerimizin fikirlerini
terbiye etmek, bezemek hususundaki kayıtsızlığımız hatırımıza gelecek…
170 Çocuk Dünyası'nın Teşekkür ve Minnettarlığı. (1 Ekim 1914). Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (75), 9.
62
Gençlerimizin manen ihtiyacıyla mütenasip bir seviye-i fikriye de bulunmamalarını ve
onların terki yolunda geniş adımlar atamamalarını muahezeye kendimizde bir hak
olmadığını zannediyoruz…
Gençliğin beşiği çocukluk ilmidir; sabâvet günlerini boş ve faidesiz geçirmelerine göz
yumduğumuz gençler, eğer zaman adamı olarak yetişmemişlerse bu kabahat onlarda
değil, onları bu halde bırakanlardadır…
Bizim aile ocaklarımızda çocukların terbiyesine dikkatli bir surette çalışmak beyhude
bir yorgunluk addolunur, ne okuyacakları bile düşünülmez. Hâlbuki yüksek edebiyat
mecmualarından, mühim fen kitaplarından, nihayetsiz siyasiyat derslerinden ziyade
lazım olan bir şey varsa oda "Çocuk Terbiyesi"dir. Bu, olmadıkça onlar daima bir
yokluk içinde kalacaklardır…
Müteveffa Tolstoy hayat-ı sa'yinin bir kısmını çocuklar için basit, fakat son derece
nefis masallar yazmakla geçirmiş ve hatta kendi köyünde açtığı mektepte ömrünün
sonuna kadar köylü çocukların terbiyesiyle meşgul olmuştur. Bizde ise, henüz
evlatlarımızın ellerine verilmeye layık bir kitap bile yoktur, çocuk edebiyatı, çocuk
malumatı derin bir boşluk içindedir… İşte biz bu boşluğu doldurmak ve çocuklarımızı
okumaya ve düşünebilmeye alıştırmak, onların küçük dimağlarını ileride memlekete
faideleri dokunacak bir halde beslemek arzusuyla "Çocuk Dünyası"nı çıkarıyoruz…
Şu birkaç sene içinde bizde bu yolda birkaç teşebbüs görüldü, mesela eski devirde
"Çocuklara Mahsus Gazete" ve sonra da "Arkadaş", "Şabab" gibi bir iki mektepli
gazetesi çıktı, fakat yaşayamadılar… Biz bunu rağbetsizlikten ziyade çocuk
psikolojisini, çocuk ruh ve ihtiyacını tamamıyla tayin edemeyerek küçüklerin
anlayamayacakları yahut güç hazmedebilecekleri mevzular üzerinde yürümüş
olmalarına hamlederiz. Avrupa da çocukları esastan mütalaaya alıştırmak, fikirlerini
terbiye etmek için en ziyade efsane(fable)'lerden, masal (legente)'lerden istifade
ediyorlar. Orada çocuk asarı, edebiyatı bütün bunlarla doludur…
İbare okumayı henüz söktüren bir küçüğün gözü önünde çetin ve sıkıcı yazılar yığıp
da mütalaa ile arasında, daha başlangıçta fena bir imtizaçsızlık, sönüklük tevlit
etmedinse, kendisine pekte yabancı olmayan hikâyelerle evinde okumaya karşı bir
sevgi ve istek uyandırmak elbette daha doğru bir hareket olur…
Biz Çocuk Dünyası için bu esası gözetiyoruz. Fransız, Alman, İngiliz ve Rus çocuk
edebiyatına ait asarlardan istifade etmekle beraber asıl millî masallarımızdan müstefit
olmaya çalışacağız.
63
"Çocuk Dünyası" ara sıra ilaveler ve hususi çocuk risaleleri neşrederek
memleketimizde çocuk yoksuzluğunu mümkün olduğu kadar çabuk kaldırmaya gayret
edecektir. 171
Yukarıda bahsedilen amaçlar doğrultusunda çıkan dergi çocuklar tarafından rağbet
görmüştür. Dergideki eserlerin ortak teması ise "milliyetçilik ve millîlik"tir. Dergide ayrıca
dönemin önce gelen meşhur edebiyatçı, şair, yazar ve düşünürlerinden Ziya Gökalp, Aka
Gündüz, Edhem Nejad, Mehmed Emin (Yurdakul), Hüseyin Ragıp (Baydur), Ali Ulvi
(Elöve), İsmayıl Hakkı (Baltacıoğlu), Kazım Nami (Duru), Ömer Seyfeddin gibi isimler
yazılar yazmışlardır.
Çocuk Dünyası dergisi, çocuk edebiyatına "politika"yı sokan bir süreli yayın olma
özelliğini de taşımaktadır. Özellikle dergide, "millî hikâye", "millî masal" üst başlıklarıyla
Ziya Gökalp’ın Alageyik, Türk’ün Tufanı, Edhem Nejad’ın Kahraman Nuri, imzasız Türk
Serencamları ya da Nazım’ın Ben Türk’üm başlıklı şiirleri politik yaklaşımlar
barındırmaktadır.172 Özellikle kin, intikam ve öç başlıklı şiirler etnisite ve milliyetçilik
temelli içerikler barındırmaktadır. Bu yazılar, Balkan Harpleri sonrası hız kazanan
milliyetçilik akımından dolayı bu şekilde kaleme alıp yayınlanmıştır. Ülke içindeki siyasi
ve toplumsal ortam savaş sonrası oluşan kederle birlikte intikam alacağı günü
beklemekteydi.
Çocuk Dünyası Dergisi'nde, vatan sevgisi, çocuk eğitimi, millî hikâyeler, tercüme
romanlar ve hikâyeler, makaleler, şiirler, ninniler, nasihatler, oyunlar, fennî ve ilmî konular
başta olmak üzere birçok konuda yazılar mevcuttur. Biz tezimizin inceleme kısmında
dergide yer alan çocukluğun politik inşasıyla ilgili yazıları ele alacağız.
4.4. Çocuk Duygusu Dergisi Hakkında Genel Değerlendirme
Çocuk Duygusu, Çocuk Dünyası dergisine nispeten milliyetçi duyguların daha az
ön plana çıkarıldığı liberal görüşlü bir dergidir. Ancak bu dergide 1913 yılının ortak
paydası olan intikam, öç, kin vb. gibi konulara Çocuk Dünyası kadar olmasa da
değinmiştir.173 Balkan Savaşları etkisiyle yazılan Türk oyunları derginin öne çıkan
171 Çocuk Dünyasının Düşüncesi. (27 Mart 1913). Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (1), 1-2.
172 Okay, (2006). a.g.m., 514-515.
173 Okay, (1999). Eski Harfli Çocuk Dergileri. 125.
64
yazılarıdır. Derginin incelenen sayıları olan ilk 52, 55 ve 60. Sayıları Hakkı Tarık Us
Koleksiyonu'ndan alınmıştır. Çocuk Duygusu'nun ilk sayısı 6 Haziran 1329'da (19 Haziran
1913) çıkmıştır. Toplam 61 sayı yayınlanmıştır. Son sayısına erişilemediğinden tam tarihi
net olarak öğrenilememiştir. Derginin sahibi Ermeni asıllı Leon Lütfi'dir. Müdür-i mesulü
ise ilk iki sayıda Baha Tevfik, 3. sayı ile 52. sayı arasında ve 55 ve 60. sayılarda Mehmet
Fahri olarak yazmaktadır. Derginin sermuharriri ilk 4 sayıda Baha Tevfik, 50 ve 52. sayılar
arasında ve 55. sayıda M. (Mim) Ekrem, 60. sayıda ise Eşref Nesib olarak yazılmıştır.
Resim 3. 3. Çocuk Duygusu 1. sayısı kapağı (19 Haziran 1913)
Derginin ayrı bir kapağı da vardır. Derginin künyesi logonun sağına, soluna ve
altına yazılmıştır. Serlevhasında en üstte Senesi / Numara / Çıktığı Gün/ Tarih
bulunmaktadır. Logosu Sülüs hattıyla kapak sayfasının ortasında yukarıya yazılmıştır.
Logonun sağında; Sahib-i imtiyaz: Leon Lütfi / Her husus için sahib-i imtiyaza müracaat
olunur / Seneliği posta ücretiyle on beş, altı aylığı sekiz kuruştur / Nüshası 10 paradır.
Logonun sol tarafında ise; Sermuharrir: Baha Tevfik / Mahall-i müracaat: Babıâli
Caddesinde Selamet Kütübhanesi / Gönderilen makâlat derc edilsin edilmesin iade
olunmaz / Nüshası 10 paradır. Logonun altında ise; Çocukların tezyid-i malumat ve tehzibi
ahlak etmelerine hâdim her hafta Perşembe günleri neşrolunur musavver risale
yazmaktadır.
65
Resim 3. 4. Çocuk Duygusu 2. sayısı dış kapağı (26 Haziran 1913)
Derginin dış kapakları ise renklidir. Her sayıda kapak resmindeki iç resimler
değişmiştir. 2. sayı ile 13. sayı arasında derginin dış kapakları görseldeki çerçeve ile
çıkmıştır. Dış kapakta, Türk bayraklı uçan balon, yüzü olan güneş, ders çalışan çocuk,
uçan melek, kuşlar, balondan atılan dergi sayfalarını yakalamaya çalışan çocuk ve top
resimleri yer almıştır. İkinci sayıda ortadaki fotoğraf bir anne ve kızı göstermektedir. Bu
fotoğraf her sayıda değişmiştir. Fotoğraf ve resimler Avrupa tarzındadır.174 14. sayıdan
sonra çerçevenin içeriği değişmiştir.
Resim 3. 5. Çocuk Duygusu 14. sayısı dış kapağı (18 Eylül 1913)
174 Ghojoghı, a.g.t., 300.
66
14. sayıdan sonra derginin tüm dış kapakları bu tasarım ile çıkmıştır. Ders çalışan
çocuk fesli ve Türk tarzında giyinmiştir. Ayrıca dersini Osmanlı haritası önünde
çalışmaktadır. Kapak görselinde ayrıca denizden doğan güneş, matematik ölçü aletleri,
denizin ortasında dumanı tüten gemi, dünya maketi, balonun yerine alan Türk bayraklı
zeplin ve aşağı atılan dergi sayfaları ve çiçek görselleri mevcuttur. Dış kapakların
üzerindeki resimler 14. sayıdan sonra daha çok Türk tarzında olacaktır.
Dergi, birinci ve 23. sayıları arası 8+4 toplam 12 sayfa olarak çıkmıştır. 8 sayfa
derginin ana içeriğini teşkil ederken artı 4 sayfa resimli dış kapak, bilmeceler, reklamlar ve
tanıtımların yayınlandığı ek gibidir. Birinci sayının dış kapağına ulaşılamamıştır. 23. sayı
ile 26. sayı arası dergi 8+8 sayfa olarak, 26. sayıda 8+10 sayfa olarak, 27. sayıda 8+8 sayfa
olarak, 28 ile 29. sayıda 8+8 sayfa olarak, 30. sayı ile 36. sayı arasında 8+6 olarak, 37.
sayıdan kapanışa kadar olan sayılarda da 8+4 sayfa olarak çıkmıştır. İç sayfalar siyah
beyazdır.
Derginin dış arka kapağında ise genellikle reklamlar yer almıştır. Yetişkinler için
fotoğrafhane reklamlarının yanında, çocuklar içinse kıyafet reklamları yer almıştır. 24.
sayıdan 35. sayıya kadar Tring Galata Mağazası'nın reklamı dergide yer almıştır. 32.
sayıdan sonra dergide Eştayn (Stein) Mağazası reklamı da yayınlanmıştır. Müslüman
boykotajı konusunda da değineceğimiz gibi Çocuk Duygusu dergisinin yabancı mağaza
reklamlarını yayınlaması Çocuk Dünyası dergisi tarafından eleştirilmiştir.
Derginin birinci sayısında Baha Tevfik, derginin gayesini şu yazıyla açıklamıştır;
Maksad ve Meslek
Çocukların terbiyesine ehemmiyet vermeyen bir millet büyüklerinden terbiye ve
istifade beklememelidir. Ağaç taze iken eğildiği gibi insanlar da genç iken talim ve
terbiye edilirler. Binaenaleyh en ziyade ehemmiyet verilmesi lazım gelen sinn, sinn-i
terbiyedir.
Elinde elma şekeriyle yahut tahtadan mamul arabasıyla büyüyen çocukların bilahare
neticesi yine ya elma şekeri satmak yahut arabacı olmaktır. Biz çocuklarımızı daha
fenni bir surette terbiye etmek ve ellerine Eyüp oyuncağı yerine sevimli ve süslü
resimlerle müzeyyen gazetemizi vermek istiyoruz.
67
Çocukları ağır kitaplar, felsefi ahlak makaleleri okutmakla terbiye etmek isteyenler de
yanılmışlarıdır. Bu öyle bir tarzdır ki Rothchild’in tercüme-i halini öğrenerek zengin
olmayı düşünmeye benzer.
Hele dayakla, sopayla terbiye taraftarlarına gelince burada onları nasıl takbih
edeceğimizi bilemiyoruz. Sopayla çocuk terbiye etmek öyle azim bir vahşettir ki
yamyamlık onun yanında maç talimi gibi kalır.
Eğer maksadımız cambazların yaptığı gibi köpek terbiyesi olsaydı biz de bil tereddüt
dayağı tavsiye ederdik. Hâlbuki burada mevzu bahis olan yavru, kendimize aittir,
insan yavrusudur.
Bazen “çocuktur!” deyip geçtiğimiz bu yavruların birkaç sene sonra anne olacağını
düşünmek, ona verilmesi lazım gelen ehemmiyetin tezyidi için pek kâfidir. Çünkü o
çocuk aradan az çok bir müddet geçtikten sonra cemiyet-i beşeriyenin bir uzvu, hayatı
içtimaiyemizin bir unsuru oluyor.
Alfred Dumas der ki: “Çocuklar küçük iken pek zeki oluyorlar da biraz büyüdükleri
zaman bu zekâyı kaybediyorlar. Acaba bunun sebebi nedir?”
Bu sebebi bulmak müşkül değildir. Küçük iken kendilerine göre büyük görünen
zekâları, terbiye sayesinde tenemmü ettirilmezse kendi büyümeleri yanında o zekâ
küçük görünür. Yani bu kaybolma hadisesi hakiki bir kaybolma değil noksaniye-i
terbiyeden ileri gelme bir görünmezliktir.”
İşte gazetemiz çocuk terbiyesine ait olan noksanı telafiye çalışacak. Fakat kuru
mütalaattan yabis mülahazalardan ziyade onları eğlendirmeyi ve eğlendirerek tehzib-i
ahlak ve tezyid-i malumat etmeleri cihetini iltizam eyleyecektir.
Her nüshamızda birtakım hikâyeler, bilmeceler, güzel şiirler, çocukları yormayacak
fakat istifade ettirecek mündericat ve bilhassa resimler bulunacaktır. Avrupa’da en
yeni çocuk mürebbiyeleri bu küçük zekâları hiç yormadan büyütmek istiyorlar ve
bunun için de yazıdan ziyade resme ehemmiyet veriyorlar. Biz de aynen böyle
yapacağız.
Kezalik memalik-i mütemmedinede çocuk bahçeleri var. İbtida-i tahsil hatta hiç
kitapsız bu bahçelerde oluyor.
Gazetemiz bu ciheti de pek ziyade takdir ettiği için adeta kitap içinde kitapsız
denilmeye şayan bir sadelikle mini mini karilerini eğlendirecek ve istifade
ettirecektir.175
Yayınlanan bu yazıda çocuk terbiyesine dair atfedilen ifadeler çocuk ruhunun dergi
yazarları tarafından fevkalade anlaşıldığını göstermektedir. Başta Avrupa'da olmak üzere
ilk çıkan çocuk dergileri ağır ahlak felsefesine sahip metinler barındırmaktaydı. Osmanlı'da
175 Baha Tevfik. (19 Haziran 1913). Maksat ve Meslek. Çocuk Duygusu Dergisi, (1), 1-2.
68
ilk çıkan dergilerde çocuklara ödev ve sorumluluk yüklemekten ziyade nasihat içeren ve
iyi bir vatandaş olmayı temenni eden içeriklere sahiplerdi. Bu ön söz ile anlaşılmaktadır ki
derginin amacı çocuklara eğitici içerikler barındıran süslü sayfaları olan ve bolca resimleri
mevcut yazılar ile eğitmeyi amaçlamaktadırlar.
Ayrıca dergide modern çocuk terbiyesinden örneklerin barındırılacağı, küçükken
zeki olan çocukların ileride de zekâlarını yitirmemeleri için dergide kolay, anlaşılır ve
çocukları yormadan onları geliştirecek metinler yayınlayacaklarını vaat etmektedirler.
Dergide bolca resim ve görsellere yer vereceklerini de bildirerek Avrupa standartlarında
yayın yapmak istediklerini vurgulamaktadırlar.
Derginin sermuharriri Baha Tevfik'in ölüm haberi 49. sayıda verildikten sonra (8
Mayıs 1330 / 21 Mayıs 1914) dergi on iki sayı daha çıkmış ve 61. sayısını çıkardıktan
sonra kapanmıştır. Son sayıya ulaşılamadığı için kapanış nedeni bilinmemekle birlikte
savaş sırasında oluşan kâğıt yokluğu ve ekonomik zorluklardan dolayı derginin kapandığı
tahmin edilmektedir.
69
4. ÇOCUK DÜNYASI DERGİSİ'NDE POLİTİK İNŞA UNSURU
İÇEREN METİNLER
Bu bölüme başlamadan önce dergi içeriklerinin nasıl inceleneceğinden ve nelerin
ele alınacağına kısaca değinmenin konu bütünlüğü açısından faydalı olacağı
düşünülmektedir. İlk olarak Çocuk Dünyası Dergisi'ndeki metinler incelenecektir. Çocuk
Dünyası Dergisi, Çocuk Duygusu Dergisi'nden yaklaşık üç ay önce yayın hayatına
başlamasından dolayı ilk olarak ele alınacaktır. Her iki dergininde tamamına yakını
transkrip edilmiş olup çevrilen metinler içerisinden doğrudan politik yaklaşımlar içeren
yazılar öncelikli olarak değerlendirmeye alınmıştır. Ancak çeviriler sonrası şu görülmüştür
ki dergilerin içerdiği yazılar sanattan edebiyata, spordan kültüre, eğitimden aile hayatına,
birçok konu hakkında araştırma yapmak isteyenler için de kaynak olabilecek düzeydedir.
Dördüncü ve beşinci bölümde metin incelemeleri sekiz alt başlık altında
yapılacaktır. Bu başlıklar sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel konular
çerçevesinde belirlenip isimlendirilmiştir. İncelenen alt başlık isimlendirmelerinde tek
farklı durum dördüncü ve beşinci bölümlerin ikinci alt başlıklarında olmuştur. Dördüncü
bölümde incelenilen Çocuk Dünyası Dergisi'nin bağlamı "Türk çocuğu" imgesi etrafında
olduğundan dördüncü bölümün ikinci alt başlığında; "Milliyetçilik, Türkçülük, Turancılık
ve Türk Çocuğu İmgeleri" başlığı tercih edilmiştir. Beşinci bölümde incelenilen Çocuk
Duygusu Dergisi'nin bağlamı ise "Osmanlı çocuğu" imgesi etrafında şekillendiğinden
ikinci alt başlığında; "Türkçülük, Osmanlıcılık ve Osmanlı Çocuğu İmgeleri" başlığı
kullanılmıştır. Farkı başlıklar atılarak Osmanlı çocuğu ve Türk çocuğu imgeleri üzerinden
dergilerin karşılaştırılması yapılmaya çalışılmıştır. Diğer yedi alt başlık ise her iki dergi
için de benzer tutulmuştur. Bu şekilde ortak belirlenen başlıklarla her iki dergininde
belirlenen imgelere bakışının kolayca anlaşılması hedeflenmiştir. Ortak başlık seçimi
metinler üzerinde karşılaştırma yapmamızı ve imgeler üzerinden çıkarım yapılmasını
kolaylaştıracaktır. Ayrıca metinler incelenirken başlıklarda seçilen imgeler ve konularla
ilgili daha önceden yapılmış olan çalışmalara atıf yapılarak konu hakkında farklı
yaklaşımlara yer verilmeye çalışılmıştır.
Alt başlıklar içinde incelenilen metinler dipnotta kaynak olarak gösterilirken varsa
yazarının adı, yazının adı, dergisin sayısı, çıkış tarihi ve sayfa sayısı belli olacak şekilde
verilmeye çalışılmıştır. Derginin çıkış tarihi ise Miladi olarak verilecektir. Metinler
70
içerisindeki kelimelerin yazımı ise günümüz yazım kurallarına göre verilmiştir. Ayrıca
incelenilen metinlerden yapılan alıntılarda ise başlıkta belirtilen konuyla ilgili çıkarım
yapmamıza yetecek kadar bölüm alıntılanarak metinler uzun tutulmamaya çalışılmıştır.
Ancak ekler kısmında seçilen bazı metinler –her iki dergiden de alınarak– tam bir şekilde
okuyucuya sunulacaktır.
İlk inceleyeceğimiz dergi olan Çocuk Dünyası'na gelecek olursak daha öncede
belirtildiği gibi dergi İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne mensup olanlar ya da aynı fikri
düşünceye sahip olan yazar ve aydınlar tarafından çıkarılmıştır. İttihat ve Terakki
Cemiyeti, II. Meşrutiyet ile birlikte ideal bir insan tipi ya da diğer bir deyişle "makbul
vatandaş" yetiştirmek istemekteydi. Bu derginin çıkış amacı da millî bir ruha haiz yeni bir
çocukluk tasavvurunun sınırlarının ve içeriğinin belirlenmek istemesiydi. Buradaki önemli
nokta çocukluk tasavvurudur. Çünkü öncesinde belirlenen ya da çerçevesi çizilmiş sınırları
belli bir modern çocukluktan bahsetmek zordur. Geleceğin teminatı olarak bakılmaya
başlanılan çocuğun nasıl yetiştirilmesi gerektiği tartışmalarının sonucu olarak çocukluğa
dair yeni yaklaşımlar benimsenmiştir. Döneme ait sistemsel bir çocukluk algısı olmadığı
içinse geleceğe yatırım yapma düşüncesi ile yeni ve modern bir çocukluk tasavvuru ortaya
çıkarılmaya çalışılmıştır.
Klasik dönemde padişaha bağlı, din ve devleti için canını veren insan tipolojisi
Tanzimat ile birlikte –eğitim yoluyla çocuklardan başlayarak– dünyevi-toplumsal bir şekle
bürünmeye başlamıştır. Tanzimat ve Islahat Fermanları'yla önce Osmanlılık idealine bağlı
yetişen nesil sonrasında ise Sultan II. Abdülhamit ile birlikte Osmanlılık idealinin yanına
eklenen dindar ve padişaha itaatkâr neslin yetiştirilmek istenmesiyle İslamcı bir hüviyete
bürünmüştür. II. Meşrutiyet'in ilânı sonrasında ise Osmanlıcılık idealine bağlı nesil
yetiştirme düşüncesi II. Balkan Savaşları'na kadar devam etmiştir. Ancak Balkan Savaşları
sonrası alınan ağır yenilgiler ve gayr-i Müslimlerin Osmanlı'dan ayrılması ile Türkçü ve
milliyetperver bir nesil yetiştirme fikri ortaya çıkmaya başlamıştır.176 Okullarda ders
kitaplarına ve müfredata eklenen konular üzerinden, toplumda ise basın ve yayın
faaliyetleri ile yeni bir çocukluk oluşturulmaya çalışılmıştır. Halkçı bir düşünce ile tüm
176 Alabaş, R. (2012, Haziran). "Çocuk Duygusu Dergisi'nde Yer Alan Metinlerin Tema Bakımından
İncelenmesi". S. Sever. (Yay. Haz.). 3. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu 05-07 Ekim 2011.
Birinci Baskı. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi. 253.
71
toplumun eğitilip yeniden istendik hale dönüştürülmesi amaçlanmıştır.177 Özellikle
çocukların ilk eğiticisi konumunda olan kadınlara yönelik öğretim kurumlarının
geliştirilmesine ağırlık verilmiştir.178 Kadın ve aileyle ilgili yayın yapan gazete ve dergiler
çoğalmıştır. Çocuk dergilerinin 1913 sonrası birden patlamasının sebebi de budur. Çocuk
Dünyası Dergisi de İttihat ve Terakki Cemiyeti çevrelerince bu sebepten dolayı
çıkarılmıştır. Çocukluğa dair belirlenen yeni değerlere uygun içerik ve örneklemler
barındıran dergi Türkçülük fikrini temel alarak yayın yapmıştır.
1913 sonrası dönemde siyaseten ve toplumsal olarak büyük bir değişim geçiren
çocukluk algısı yeni hasletlere bürünmüştür. Savaşın getirdiği militarist ruh bu hasletlerin
en belirgidir. Çocuklar dergideki yazılarda birer küçük asker ya da savaşçı gibi tasvir
edilerek, şehitlik ve gazilik en çok övülen kavramlar olmuştur. Çocuklara vatan için
savaşma ve intikam alma duygusu kazandırılmaya çalışılmıştır. Kaybedilen toprakların
geri alınması için öç ve intikam duygusuyla beslenen zihinler psikolojik olarak adeta
savaşa hazır hale getirilmek istenmiştir.
Osmanlı çocuğu imgesinin zayıflayıp Türk çocuğu imgesinin gündemde olduğu bu
yıllarda kaleme alınan yazılarda ekseriyetle Türklükten bahsedilmiştir. 1914 yılından
itibaren ise artık Turancılık kelimesi metinlerde daha sık görülmeye başlamıştır. Ekonomik
olarak da kalkınmak isteyen siyasi irade çocuklara çalışkanlık, ticaret, millî ekonomi
terimlerini öğretip benimsetecek yazılar yayınlanmasını sağlamıştır. Vatan ve bayrak
sevgisi ile Türk tarihine övgüler içeren metinlerle de çocukların manevi duygu
yoğunluklarının artırılması amaçlanmıştır. Dergilerde yazılan çocuk oyunlarından ise
faydalı içerik olarak bahsedilmesine rağmen birçoğu kin, intikam ve etnisite içeren
kelimelerle doludur. Erkek çocuklarının politik olarak şekillenmelerini öncelikli olarak ele
alan dergiler kız çocuklarını da unutmayarak öğütler, nasihatler, ahlak ve terbiye içeren
yazılarla kız çocuklarını da şekillendirmeye çalışmışlardır.
Dergilerde yer alan metinler incelenirken ortaya çıkan önemli bir durum ise şudur.
Özellikle kin, intikam ve öç konularının işlendiği metinlerin çok sert ve pedagojik
değerlere aykırı olarak yazıldığı gözden kaçmamaktadır. Dergileri incelerken sadece
177 Köroğlu, E. (2010). Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı 1914-1918 Propagandadan Millî Kimlik
İnşâsına. (İkinci Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları, 32.
178 Gurbetoğlu, A. (2007). "II. Meşrutiyet Dönemi Çocuk Dergilerinde Çocukluk Anlayışı". Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 40 (2), 68.
72
yazılan metinlere bakmak yeterli olmamaktadır. Yazılan metinler –şuan ana kaynak olarak
kullansak da– yazıldığı dönemde birer sonucu ifade etmekteydi. Toplumun ruh halini
yansıtan bir sonuçtu bu. Yazarların nefret derecesine varırcasına intikam ve kin içeren
metinleri yazmasının tek bir sebebi vardı; o da toplumun çoğunluğunun bu düşüncede
olmasıydı. Yani toplumsal olarak beklenti yazarlardan bu tarz metinler yazmalarıydı.
Metinler incelenirken çocuk edebiyatı unsurlarının yanında adeta siyasi manifestolara ya
da propaganda metinlerine benzer içeriklerle karşılaşılması dönemin mevcut durumu
içerisinde doğal ve olağan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Metinleri okurken bu
gözle bakılması dönemin atmosferinin ve ortaya atılan yeni imgelerin anlaşılmasını
kolaylaştıracaktır. Genel hatları ile dergilere dair yaklaşımı açıkladıktan sonra metinleri
başlıklar halinde bütünün parçaları olarak detaylıca inceleyebiliriz.
4.1. Öç, Kin ve İntikam İmgeleri
Öç, kin, intikam, başlıklı metinler propaganda amacı güdülerek kaleme alınan
yazılardır. Propagandanın çocuk dergilerindeki metinlere kadar inmesinin en temel
sebeplerinden biri yeni ulus-devlet yapısını oluşturma fikridir.179 Propaganda içeren
metinler kolay anlaşılır ve basit bir üslupla yazılmıştır. Güdüleme ve güdülenme bu
metinlerle ulaşılmak istenilen en temel amaçtır. Propaganda içeren bu metinler kitlelerin
arzu edilen doğrultuda hareket etmesini sağlamayı hedeflemektedir. Ayrıca metinler içinde
milliyetçilik her fırsatta görünür kılınmaya çalışılmıştır.
Çocuk Dünyası Dergisi'nde öç, kin ve intikam kelimelerini içeren hatta bu
kelimelerin başlık olarak verildiği şiirler de mevcuttur. Çevrilen dergi metinleri içinde en
az on dokuz yerde intikam kelimesinin, en az on iki yerde öç kelimesinin, en az beş yerde
ise kin kelimesinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çocuk dergisinde beklide en son
bulunması gereken bu kelimelerin sıkça zikredilmesinin tek sebebi Balkan Savaşları
sonrası yaşanan toplumsal bunalımdır. Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti için tahmin
edilemeyecek derecede acı bir sonla neticelenmiştir. Toplumun hazmedemeyip derin
üzüntülere kapılacağı birçok olay bu dönemde olmuştur. Yüzlerce yıldır hâkimiyet altında
tutulan Balkan toprakları çok kısa sürede kaybedilmiş, bölgede yaşayan Müslüman halk
türlü işkence ve katliamlara maruz kalmıştır. Büyük bir kısmı ise malını mülkünü terk
ederek Anadolu'ya göç etmeye zorlanmıştır. Sadece Edirne'de Bulgar Ordusu kuşatması
179 Köroğlu, a.g.e., 32.
73
altında 225.000'den fazla kişi açlıktan hayatını kaybetmiştir.180 Tüm bu travmatik olaylar
neticesinde Müslüman ahalinin gayr-i Müslimlere karşı öfkesi her geçen gün artmıştır.
Çocuk Dünyası Dergisi de Osmanlı'nın en bunalımlı olduğu zamanlarda ilk sayısını
yayınlamıştır. Edirne'nin 26 Mart 1913'de Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden bir gün
sonra Çocuk Dünyası ilk sayısını yayınlamıştır. 27 Mart günü yayınlanan ilk sayıda
herhangi bir nefret söylemine yer verilmemiştir. Sadece derginin amacı ele alınarak masal,
şiir ve hikâyeler yayınlanmıştır. Ancak ileriki sayılarında da göreceğimiz üzere 30 Mayıs
1913'de savaşın birinci aşamasının bitip Edirne ve Selanik başta olmak üzere birçok yerin
kaybedilmesiyle öç, kin ve intikam naralarının satırları süslediği metinler dergide
görülmeye başlayacaktır.
Bu minvaldeki ilk metin ise derginin on ikinci sayısında yayınlanacaktır. Nazım
Hürrem tarafından yazılan Ben Türküm181 başlıklı şiirin ilk kıtasında "Bir vakitler
Avrupa’ya şan veren / Fatihlerin, Yavuzların oğluyum / Yurdu için sevinerek can veren /
Muratların, Mithatların oğluyum" demektedir. Bu dizeler ile Türk büyüklerinin tarihsel
başarıları anımsanıp, çocuklara hangi milletin temsilcisi olunduğu anlatılmak
istenmektedir. Şiirin ikinci dörtlüğünde ise "Düşman düşman! Titre benden, ben Türküm /
Kin intikam! İşte güzel bir Türküm / Utan benden, beni tahkir eyleme / Sıkıl benden, bana
bir laf söyleme" sözleriyle düşmanın kendisini küçük görmemesi gerektiği hatırlatılarak
Türklük vurgusu yapılmıştır. Üçündü dörtlükte ise "Seni bir gün ayağımla ezerim /
Yurdunuzda aslan gibi gezerim / Türkün kalbi zalimlere zalimdir / Türkün ruhu öldürene
ölümdür" denilerek de korku ve gözdağı verilmeye çalışılmıştır. Bu şiir politik öğeler
barındıran ilk metin olmasının yanında Türklük duygusunu ve intikam hissini net bir
şekilde ifade etmektedir. Savaş döneminin tipik söylemlerini barındıran şiir teması
bakımından okuyucularına istikamet çizip intikam duygusuyla tanıştırmaktadır.
Derginin bir sonraki sayısında ise Rodoslu Ahmet Kemal tarafından yazılan Öç
Duygularından182 başlıklı şiirde ilk defa öç kelimesinden bahsedilmiştir. Şiir ilk olarak
"Dedelerin sarığını çıkardılar, boğdular / Tanrımızın hediyesi Kuran'ını yırttılar! / Ay,
yıldızlı sancağını çamurlara attılar / Analardan öksüz kalan masumları sattılar" satırları ile
180 Küçük, C. (1992). "Balkan Savaşı". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 5. Cilt. İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları. 23-25
181 Nazım Hürrem, (12 Haziran 1913). Ben Türküm. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (12), 7.
182 Rodoslu Ahmet Kemal. (19 Haziran 1913). Öç Duygularından. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (13), 3.
74
yapılan vahşet ve kötülükler çocuklara öğretilmektedir. Bir sonraki dörtlükte ise;
"Yurdumuzun bu dertleri bize tesir etmeli / Yediğimiz bu silleler artık bize yetmeli /
Yavrularım siz bunları unutmayın, belleyin / Öç duygusu kalbimizin derinine sinmeli"
dizeleriyle yapılan kötülüklerden öç alınması gerektiği açıkça yazılmıştır. Kuran ve bayrak
ise bu şiirin öne çıkan tematik ikonlarıdır. Kuran'a ve bayrağa uzatılan kötü ellerin
unutulmaması iyice hafızalara kazınması istenmektedir.
Sungur Tekin tarafından yirmi sekizinci sayıda kaleme alınan Gençlere183 başlıklı
şiirde vatanın dilinden gençlere seslenilmektedir. "Vatan masum bir ses ile size karşı diyor
ki; / Şimdi yavrum görüyorsun / Beni düşman çiğnedi / Bütün köyler harap oldu /
Şehirlerim yakıldı / Ulu Kuran alınarak / Çamurlara atıldı / Minareler yıkılarak / Ezan sesi
kesildi / Mihrapların üstüne de / Tunçtan çanlar asıldı / Camilere, mescitlere / Gübre,
saman saçıldı / Seni yavrum bugün için / Besleyerek büyüttüm / Beni kurtar diye sana /
Sağlık verdim, yükselttim / Düşmanını kovar isen / Helal ile hoş olsun." Bu seslenişte
camilerin talan edilip, Kuran'ın çamurlara atıldığı, minarelerden ezan seslerinin kesildiği
ve vatanın düşman tarafından çiğnendiği ön plana çıkarılmaktadır. Vatan çocuklara beni
kurtarasınız diye sizleri ben büyüttüm şeklinde seslenerek, eğer düşmanı kovar iseniz
hakkının helal ile hoş olacağı anımsatılmak istemektedir. Çocuklarda intikam ve vatanı
kurtarma hırsı oluşabilmesi için söylem ve seslenişlere dini motifler yerleştirilmiş ve
vatanın kutsallığına değinilmeye çalışılmıştır.
Otuz ikinci sayıda Nazım Hürrem tarafından kaleme alınan ve Aka Gündüz'e ithaf
edilen Yürü Kardeşim184 başlıklı şiirde de yine intikam duygusu işlenmiştir. "Sevgili
Rumeli biz de kalmalı / O güzel Kosova’yı Sırp’tan almalı / Bulgar’a, Yunan’a ateş
salmalı. / Yürü kardeş seni atan bekliyor, / Sinesi yaralı vatan bekliyor. / Bulgarlar öldürdü
aciz babanı, / Yunanlı mahvetti masum ananı, / Ah unutma öldür Sırp’ı, Yunan'ı. / Yürü
kardeş seni ordu bekliyor / Balkanda çadırlar kurdu bekliyor. / İşkodra’ya bir gün Türkler
girecek / İslam’ın duası göğe erecek / Tanrı cennetini bize verecek / Yürü kardeş seni
cennet bekliyor / Git çabuk gel seni millet bekliyor / Seviyorsan ey Türkoğlu dinini /
Hatırdan çıkarma, kanlı kinini, / İntikamla yaşat ulu kalbini / Yürü kardeş seni atan
bekliyor / Sinesi yaralı vatan bekliyor."
183 Sungur Tekin. (2 Ekim 1913). Gençlere. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (28), 1-2.
184 Nazım Hürrem. (30 Ekim 1913). Yürü Kardeşim. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (32), 1.
75
Balkanların mutlaka geri alınması gerektiğinin hatırlatıldığı şiirde annesinin ve
babasının ölümünden ya da zulme uğramasından Yunan ve Bulgar sorumlu tutulmuştur.
Çocukları ve gençleri ise beklenilen olarak tarif etmektedir. Vatanı kurtaracak olanın
çocuklar olduğu hatırlatılarak vatanın onu beklediğini eğer şehit olacak olursa ise onu
cennetin beklediği ima edilmektedir. Erkek çocuklarından Balkanlarda kurulan çadırlara
yani savaşa katılmaları istenmektedir. Bu küçük yaştaki okuyucular için hemen
gerçekleştirilebilecek bir durum olmasa bile "kinini diri tut, hatırından çıkarma" diyerek
psikolojik olarak çocuklar üzerinde bir etki bırakılmak istenmektedir.
Yine Nazım Hürrem tarafından otuz beşinci sayıda yayınlanan Kahraman
Türkoğlu185 başlıklı hikâye de intikam düşüncesi barındırmaktadır. Hikâyenin kahramanı
Tayfur isminde bir çocuktur. Nazım Hürrem'in deyimiyle Türkoğlu'dur. Tayfur, cesur ve
kahraman on iki yaşında bir Türk çocuğudur. Kalbi intikam hissiyle yanıp tutuşan Tayfun
daima Bulgar ve Yunanlılardan intikam almak istemektedir. Hikâyede Tayfur bir sabah
erken saatlerde canından çok sevdiği bayrağını alarak Bulgarların işgali altındaki bölgede
büyük bir kavak ağacının en tepesine tırmanarak asar. Sabah camiden çıkan Müslümanlar
uzun süredir göremedikleri Osmanlı Bayrağı'nın dalgalandığını görünce hep birlikte
sevinirler ve ağlarlar. Bu sırada Tayfur ise "Yaşasın intikam, yaşasın Türklük!" diye
yüksek sesle bağırır. Sonrasında ise hep birden Müslüman ahali, "Yaşasın intikam, yaşasın
Türklük" diye bağırmaya başlar. Bu olaydan kısa süre sonra ise Bulgar zabıtası olay yerine
gelir ve bayrağı indirmek ister. Ancak kimse indiremez. Bulgar komiseri bayrağı indirene
bin lira vereceğini teklif ettiyse de kimse başarılı olamaz.
Hikâyenin bu kısmında tüm Bulgarların denemesine rağmen bayrağı hiç kimsenin
indiremediği belirtilerek Türkün gücü ve imkânsızı başarma duygusu ön plana çıkarılmak
istenmiştir.
Hikâyenin devamında Bulgarlar nihayetinde ağacı kesip bayrağı indirirler. Tam bu
sırada Tayfur; "Türk’ün sancağını sizin gibi alçaklar değil, bütün cihan bir araya gelse yine
düşüremez" diye bağırır. Bunun üzerine Bulgar komiseri Tayfur'u idam emri verir. Tayfur
iki eli ile yıldızı göstererek; "Türk sancağı semalarda dalgalanır" der ve şehit olur. Yazar
hikâyenin son kısmında çocuklara; "Şimdi Tayfur bize cennetten selamlar gönderiyor.
Tayfur'un ruhu Türklüğün ruhu intikam istiyor intikam, intikam!" diye seslenerek bitirir.
185 Nazım Hürrem. (20 Kasım 1913). Kahraman Türkoğlu. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (35), 2.
76
Yine bu hikâyede de çocuklar beklenilendir ve Türk milletinin intikamını alacak onlardır.
Ayrıca metinde on iki yaşında bir çocuğun kahramanlığı örnek verilerek metni okuyan
küçük çocukların cesaretlenip, Türkoğlu Tayfur'u örnek almaları amaçlanmıştır.
Otuz altıncı sayıda S. Korkut imzasıyla çıkan Öç Türküsü186 başlıklı şiirde ise bu
sefer çocuklara seslenen anneleridir. Şiirde "Türk yavrusu, artık uyan! / Düşmanların:
Bulgar, Yunan / Ellerinde nazlı anan / Öç almaya çağırıyor / Kurtar! diye bağırıyor!"
mısralarının hemen ardı sıra çocuklardan; "Mini mini Türk ordusu / Altın ordunun
yavrusu" şeklinde bahsetmektedir. Çocuklar orduya mensup birer küçük asker gibi
nitelendirilip, ordunun yavrusu denilerek büyüdüklerinde olmaları gereken yer işaret
edilmek istenmektedir. Şiirin son bölümünde ise; "Öç almanın geldi günü / Durma sen git
al öcünü! / Bu öç sana kuvvet verir / Küçük sinek dağ devirir / Öcünü al diyor anan / Sana
düşman: Bulgar, Yunan" diyerek çocuklara düşmanlarının kim olduğu şiir boyunca
hatırlatılıyor. Bu tarz metinlerde ana ile vatanın özdeşleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmakla
birlikte yaşlarına göre çocuklar için en değerlileri olan anaların dilinden öç çağrısında
bulunulması tam anlamıyla çocukları derinden etkileyecek bir hissin intikam için aracı
olarak kullanıldığını bizlere göstermektedir.
Otuz dokuzuncu sayıda da S. Korkut imzasıyla çıkan ve Kardeşim Turgut'a
diye ithaf edilen Dertleşme187 başlıklı şiirde; "…Titretmişken garbı, şarkı Süleyman'ın
kürsüsü / Üç, dört buçuk uşağıma altı ülke vereyim / Reva mıdır? Dün han iken, bu gün
çoban olayım" dizeleriyle Balkan Savaşları'yla Osmanlı'dan ayrılan altı devletten uşağım
diye bahsedilmektedir. Şiirin devamında ise "Kosova da şehit düş hakanının kanı var /
İçerinde yanan ocak bir gün öce hazırlar / Gidelim gel varalım, altın ordu kuralım /
Akdeniz de demirden canlı kale salalım / Bu uğur da nemiz varsa hepsi döküp verelim /
Bize boyun eğmedikçe biri. Bahri yakalım" mısralarıyla da çocuklar öce hazırlanmaktadır.
Ayrıca bu şiirde donanmadan bahsedip, donanma kurmak için elinde olan tüm varlığının
verilebileceğinden söz ediyor. Derginin ileriki yazılarında da Osmanlı donanması
kurulması için yardım talebinde bulunulacak ve Donanma Nüshası isimli özel bir sayıda
yayınlanacaktır.
186 S. Korkut. (27 Kasım 1913). Öç Türküsü. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (36), 1.
187 S. Korkut. (18 Aralık 1913). Dertleşme. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (39), 1-2.
77
Kırk ikinci sayıda çıkan Türk Gücü188 başlıklı şiirde de yine S. Korkut'un imzası
vardır. Şiir Türkün tüm düşmanlarını hedef almaktadır. Öyle ki şiirin girişinde; "Yüz bin
Türk’ün başlarını yediğin / Nice tüysüz yavruların intikamı yanarak / İçerimde, ezmek için
seni, geldim ey cihan!" şeklinde belirtilmektedir. Şiirin devamında ise düşmanı yedi başlı
yılana benzeten yazar hasta Türkün artık aslan olduğunu ve tüm cihana meydan
okuyabildiğini şu dizelerle anlatmaktadır. "Gözüme bak. Yanan nedir? İntikamın güneşi /
Tanı beni! Kanım emen yedi başlı o yılan / Kafan belki ezilirse gelir hakkın güneşi / O
hasta Türk bugün nasıl? Karşında bak bir aslan / Bir kıyamet seni alçak mezarına atıyor."
Bu şiirden sonra dergide yaklaşık beş ay süreyle direkt intikam ve öçten bahseden metinler
yayınlanmamıştır.
İntikam duygusuyla ilgili bir sonraki metin ise Nazmiye Kamil tarından Hatırla
ki189 başlığıyla kaleme alınmıştır. Şiirde; "Ey Türk genci, zapt etmezsen Tuna’yı /
Dindirmezsen gözyaşını Murad'ın / Güldürmezsen bed-baht olan anayı / Lanetlerle anar
seni ahfâdın / Ey bed-baht genç artır, durma, gücünü / Düşmanlardan süratle al öcünü"
mısralarından anlaşılmaktadır ki, Sultan Murat'ın Balkanlara hâkimiyetinden başlayarak
tarihsel bir arka plan çizilmeye çalışılmıştır.
Gençlere ise "Ey Türk genci" diye seslenilmesi çocuklar üzerinde yapılan bir
kimlik inşasının göstergesidir. 1913 yılında zayıf olmakla birlikte özellikle 1914 yılında
artık Türk, Türk çocuğu ve Türk genci gibi kelimeler yaygın bir şekilde kullanılmaya
başlanmıştır. Yine bu metinde de çocuklara annelerinin yüzünü güldürmezlerse,
büyüklerinin onları kötü anacağı belirtilmektedir. Burada annelerin yüzlerinin gülmesini
sağlayacak olan çocukların düşmanlarından bir an önce öçlerini almaları istenmektedir. Öç
almak için ise çocukların güçlerini artırmaları istenmiştir.
Öç ve intikam temalı metinlerin en şiddetlileri diyebileceklerimize derginin yetmiş
dokuzuncu sayısında rastlamaktayız. Bu sayıda öç ismi ile iki farklı şiir yayınlanmıştır.
Yetmiş dokuzuncu sayıda yayınlanan ilk Öç şiiri Besimi Muharrem tarafından kaleme
alınmıştır. Şiir 10 Temmuz 1914 tarihinde yazılmış olmasına rağmen dergide 5 Kasım
1914 günü yayınlanmıştır. Şiirin içeriğinin sert olmasının sebeplerinden birisi ise 10
Temmuz günü yazılmış olmasıdır. Şiirin ana teması intikamdır. Balkanların tekrar geri
188 S. Korkut. (8 Ocak 1914). Türk Gücü. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (42), 4.
189 Nazmiye Kamil (16 Temmuz). Hatırla ki, Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (69), 1-2.
78
alınacağına dair yemin edilmekle birlikte savaş için hazırlanılması çağrısında da
bulunulmaktadır.
Şiirin yayın tarihi çok önemlidir. Çünkü bu haftalar Osmanlı Devleti'nin I. Dünya
Savaşı'na dâhil olduğu haftalardır. Her yerde savaş çağrılarının yapıldığı bir dönemde bu
derece şiddetli intikam içeren şiirlerin yazılması pek doğal karşılanmaktadır. Osmanlı
Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girmesinin önemli sebeplerinden birisi de kaybettiği
toprakları geri almak istemesiydi. Bu yüzden çocuk dergilerine kadar her mecrada yazılan
edebi metinlerde savaş atmosferine dair imgeler bulmak mümkündür. Besimi Muharrem'in
kaleme aldığı şiiri ise şöyledir; "Türk uyandı düşman bunu anlasın / Ağlasın da yüreğini
dağlasın / Yemin ettik alacağız intikam / Türk ile giden silahını yağlasın! / Dinle vatan şu
yavrunun sözünü / Karıştırmış sözü ile özünü / Sevin artık sürmeyecek çok zaman, /
Görecektir düşman Türkün yüzünü! / Türk elinde yarın boru çalacak; / Selanik'i tekrar geri
alacak / Kalk kardeşim sarıl şanlı sancağa / Var mı bunu Türk'ten başka yapacak?"190
Bu sayıdaki diğer Öç şiiri ise Ragıp Galib'e aittir. Galib'in şiirinde ise intikam artık
Türkoğlu için bir yol gösterici, rehber olarak tarif edilmektedir. Şiirin tamamı ise şöyledir;
"Ey Türkoğlu senin dahi damarında o kan var. / O kan sana miras kaldı Cengiz Hakandan /
Evet, belki senin dahi tarihinde muradlık var / Evet, onlar daha yaman İskender'den,
der’adan. / O mertlikle işte bu gün görünmeli cihana / O Türklükten bütün dünya titremeli,
ürkmeli / O kanlar ki işte bugün ateş saçsın her yana / Tarihindeki lekeleri zaferlerle
örtmeli / Bundan sonra intikamdır sana rehber olacak / Onunla sen dinlediğin emellere
erersin / İntikamdır sana zafer kapıları açacak / Onunla sen dinlediğin emellere erersin /
İntikamdır sana zafer kapıları açacak / Onunla sen dilediğin ülkelere gidersin."191
Her iki öç şiirinde de milletin içinde yanan intikam duygusunun ne derece şiddetli
olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Türklük ve ulu hakan söylemleri bu dönem için çok fazla
kullanılan imgelerdir. Dönemin neslinin taşıdığı kanla Cengiz Han'ın kanın aynı olduğunun
vurgulanması millet bilincinin ve tarihsel devamlılığın oluşturulmaya çalışıldığını
göstermektedir. Türklük ise mert ve korkulan olarak tarif edilmiş ve tüm dünyanın
Türklerden çekinmesi ürkmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu şiirlerle çocukların milletine
190 Besimi Muharrem. (5 Kasım 1914). Öç. Çocuk Dünyası Dergisi, (79), 6.
191 Ragıp Galib. (5 Kasım 1914). Öç. Çocuk Dünyası Dergisi, (79), 7.
79
olan saygılarının artması, orduya olan güvenlerinin tazelenmesi ve savaşa dair psikolojik
olarak hazırlanmaları amaçlanmıştır demek yanlış olmaz.
4.2. Milliyetçilik, Türkçülük, Turancılık ve Türk Çocuğu İmgeleri
Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Balkanları fethederek doğmuşken, yirminci
yüzyılın başlarında ise Balkan topraklarını kaybederek yıkılışa sürüklenmeye başlamıştır.
19. yüzyılda yaygınlaşan milliyetçilik düşüncesi Balkan topraklarının kaybedilmesinin
önemli sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Tanzimat ile birlikte Osmanlılık
düşüncesiyle bir arada tutulmaya çalışılan gayr-i Müslim ve gayr-i Türk unsurlar Balkan
Savaşları ile birlikte kendi kaderlerini kendileri çizmek istemişlerdir. Diğer bir yandan bu
tarihlerde halkı Müslüman olan topluluklarda Osmanlı'dan ayrılmaya başlamışlardır.
Arnavutlar ve Arap devletleri bunun en bariz örneğidir. Müslüman olmalarına rağmen
Arnavutlar 1912 yılında bağımsızlıklarını kazanmışlardır.192 Araplar ise I. Dünya
Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlı'ya sırt dönecekler ve kendi müstakil devletlerini ya da
diğer bir ifadeyle Batılı devletlerin idaresindeki kukla yönetimlerine kavuşacaklardır.
Müslüman toplulukların özellikle de Arnavutların Osmanlı Devleti'nden ayrılmaya
başlamasıyla Türk toplumu içinde milliyetçilik ve Türkçülük fikri hızlıca olgunlaşmaya
başlayacaktır.
Esasında Osmanlı Devleti'nde Türkçülüğe dair ilk fikri girişimler Tanzimat
Edebiyatı'yla başlamıştır.193 Osmanlı şairleri arasında tam şuurlu bir şekilde dilinin Türkçe,
milletinin ise Türk olduğunu ilk defa Mehmet Emin Yurdakul açık şekilde söylemiş ve
yazılarını bu doğrultuda yazmıştır.194 Siyasi olarak Türkçülük ise Tunalı Hilmi Bey ve
Yusuf Akçura'nın yazıları ile güçlü bir zemin kazanmaya başlamıştır. Özellikle Yusuf
Akçura'nın Üç Tarz-ı Siyaset makalesi dönemin milliyetçi yaklaşımına yeni bir soluk
getirmiştir.195
Yusuf Akçura bu dönemde belirgin bir şekilde Türkçülük fikrinin savunucusu
olmuştur. 1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi ele geçirdikten sonra ise siyasi
192 Karpat, H. K. (2004). Balkanlar'da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk. (Çev. R. Boztemur). Ankara: İmge
Kitapevi, 277-278.
193 Akçura, Y. (2015, Temmuz). Türkçülüğün Tarihi. E. Kılınç. (Yay. Haz.). İstanbul: Ötüken Yayınevi, 31.
194 A.g.e., s.155.
195 Detaylı bilgi için bakınız. Akçura, Y. (2015, Kasım). Üç Tarz-ı Siyâset. . E. Kılınç. (Yay. Haz). İstanbul:
Ötüken Yayınevi.
80
Türkçülük ve onun temelinde yatan ilim, pozitivizm ve laiklik ön plana çıkmaya başlamış
ve hızla gelişmiştir.196 Ancak bu görüşler birden bire toplum nezdinde kabul görmemiştir.
Öyle ki 1913 yılına kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti de Türkçülük fikrini siyasi arenada
ön planda tutmamıştır. Balkan Savaşları sonrası yaşanan büyük toprak kayıpları ve
Osmanlı'dan ayrılan devletlerin siyasi etkisiyle ilk olarak toplumsal bir Türkçülük daha
sonra ise siyasal Türkçülük oluşmuştur.197 Bu noktada Feroz Ahmad'ın 1913 sonrası oluşan
yeni siyasi atmosferle ilgili yorumları ise şöyledir; "Balkan Savaşları'ndan sonra,
Osmanlıcılık siyasetinin yerine, İslamcılığın ve milliyetçiliğin getirildiği kabul edilir. Bu
milliyetçiliğin Türk milliyetçiliği değil, Turancı Milliyetçilik olduğu ileri sürülse de
ikisinin arasındaki fark kesin olarak belirlenmiş değildir. Önemli olan, yeni bir ideolojik
formülün getirilmesinden çok, izlenilen siyasette bir değişiklik yapılmış olmasıdır."198
Esasen Balkan felaketi sonrasında ortaya çıkan yeni süreç Türkçülük ve İslamcılık
fikirleri için manevra alanı açmıştır.199 1913 sorası artık Osmanlıcılık fikri yavaş yavaş
siyasi arenadan çekilmeye başlamıştır. 1914'den sonra Müslüman topluluklarında devletten
ayrılmasıyla İslamcılık fikri de zayıflamaya başlayacaktır. Ancak Türkler için İslamiyet
sosyal hayatın bir bütünü olduğu için her ne kadar siyasi arenadan çekilse de toplum içinde
yaşamaya devam etmiştir. Türkçülüğün önemi her geçen gün artmasına rağmen bu görüşün
Turancılık fikrine evirilmesi ancak 1914 yılından itibaren ilk olarak edebi metinler yoluyla
olacaktır. Çocuk Dünyası Dergisi'nde de Turancılık düşüncesini içeren metinlere sıkça
rastlamak mümkündür.
Çocuk Dünyası Dergisi çıkarıldığı ilk günlerden itibaren gençleri Türk çocuğu
olarak nitelemeyi adeta kendisine görev addetmiştir. Bu dergiyi Çocuk Duygusu
Dergisi'nden ayıran en önemli özelliği de Türk çocuğu imgesi etrafında şekillenmiş
olmasıdır. Bu alt başlıkta inceleyeceğimiz metinlerin ana fikri ve gayesi Osmanlı çocuğu
söyleminden arındırılmış, yeni siyasi fikir olan Türkçülüğü destekler argümanlar
barındırmaları olacaktır. Bu minvalde dergideki ilkyazı Gün Alp takma adını kullanan Ziya
Gökalp'ın Alageyik başlıklı şiir tarzındaki nesir yazısıdır. Ziya Gökalp bildiğimiz üzere
kültürel bir Türklük arzulamış ve sosyal hayatın milliyetçilik ve millilik etrafında
196 Karpat, H. K. (2015, Ekim). Osmanlı'dan Günümüze Ortadoğu'da Millet, Milliyet, Milliyetçilik. (Çev. R.
Boztemur). İstanbul: Timaş Yayınları, 35.
197 Karpat, (2015, Ekim). a.g.e., 209.
198 Ahmad, (2017). a.g.e., 213-214.
199 Boz, H. (2018, Haziran). "Kimlik İdeoloji ve Cemiyet". (Editör. H. Boz) İttihat ve Terakki Cemiyeti Vatan
Namus İttihad. Birinci Baskı. İstanbul: Historia Yayınevi. 130.
81
şekillenmesi için uğraşmıştır. 1911 yılında Genç Kalemler mecmuasında "Yeni Hayat ve
Yeni Kıymetler" başlıklı yazısında Ziya Gökalp sosyal inkılâbı şöyle tanımlamaktadır;
"Eski hayatı beğenmeyerek yeni bir hayat yaratmak… Yeni hayat demek, yeni iktisat, yeni
aile, yeni estetik, yeni felsefe, yeni ahlâk, yeni hukuk, yeni siyaset demektir… Biz eski
hayatı eski kıymetleri beğenmiyoruz. Yeni bir hayat ve yeni kıymetler istiyoruz… İnkâr
edilmez ki, bu ana kadar insanlığı yükselten biricik âmil, ideallerdir. Hakiki medeniyet,
ancak yeni hayatın gelişmesiyle başlayacak olan Türk medeniyetidir."200
Gökalp'ın yeniden oluşturulmak istenilen ideallerinin içinde aile de vardır. Yeni
ailenin oluşması içinse başta annenin ve çocuğun eğitilerek yetiştirilmesi gerekmektedir.
Öyle ki bu dönemde çocuk ve kadınların eğitimi için birçok dergi yayın hayatına
başlamıştır. Gökalp'a göre Türk çocuğunun nasıl yetiştirilmesi gerektiğinin tarifi ise şu
şekildedir; "Türk çocuğu Türk milletinin içinde yaşayacaksa, Türk milletinin harsına göre
terbiye edilmelidir. Türk milleti yirminci asrın içinde yaşıyorsa, harsı da yirminci asra
mensup bir hars demektir. O halde, Türk çocuğu bu harsa göre terbiye görürse muasır bir
terbiye görmüş olur." 201
Kültür milliyetçisi olarak sosyal konulara ağırlıklı olarak değinen Ziya Gökalp'ın
dergi içindeki yazıları da toplumsal meseleleri konu edinmektedir. Derginin sekizinci
sayısında kaleme aldığı Alageyik şiirinde geçen şu mısralarda; "Dedim: Turan meleği! /
Türkün yüce dileği! / Yüz milyon Türk bu anda / Seni bekler turanda / Haydi, çabuk
varalım / Karanlığı yaralım"202 dizeleriyle Turandan bahsetmektedir.
Yazarı verilmeden isimsiz olarak yayınlanan Türk Serencamları203 serisinin birinci
hikâyesinde Ergenekon-Bozkurt konusu işlenmektedir. Hikâyenin kahramanı yine on iki
yaşında olan bir çocuktur. Bu sefer kahramanımız kızdır. Sevinç akşam evde otururken
babasının kitaplığından Şemseddin Sami Bey'in "Kave" adlı tiyatrosunu almış
okumaktadır. Sevinç, babası Fikri Bey'e Kave nedir? Diye sorar. Babası ise Kave'nin eski
Acemistan'da bir demirci olduğunu ve zalim padişahı yenerek halkını esaretten kurtaran bir
kahraman olduğu hikâyesini kızına anlatır. Hikâyenin bitiminde ise Sevinç'in annesi söze
karışır ve aslında Acemlerin o masalı Türklerin Ergenekon-Bozkurt destanından
200 Kafadar, a.g.e., 286.
201 Kafadar, a.g.e., 280.
202 Gün Alp. (15 Mayıs 1913). Alageyik. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (8), 1-4.
203 Türkün Serencamları I. (15 Mayıs 1913). Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (8), 4-6.
82
esinlenerek yazdıklarını söyler ve Türk destanını uzunca anlatır. Kızına ise en sonunda
kendisine her Cuma akşamı Türklüğe dair bir masal anlatacağını söyleyerek hikâye
bitirilir. Bu hikâyede değinilmek istenilen ana konu çocukların millî masallarla
yetiştirilmesi gerekliliğidir.
Derginin onuncu sayısında Sarıyer Lisesi üçüncü sınıf öğrencisinin yazdığı Millî
Manzumeler İstiyoruz başlıklı kısa yazı dikkat çekicidir. Metinde bir gencin yazıları
beğendiği, daha çok Türk duygusuna değinen içerik beklediği ve bu yazılar ile kendi içinde
Türklük hissinin uyandığını ifade ediyor. "Her hafta çıkarmış olduğunuz çocuk dünyasını
seve seve okuyoruz. …Fakat bunlar bizim vatan duygusu Türk duygusu ile çarpan
yüreklerimizi bu ateş ile kaynayan kanımızı bir türlü teskin edemiyor. Siz bunu nazar-ı
dikkate alarak bize vatana millete ait manzumeler yazarsanız fevkalade memnun oluruz ve
o manzumeleri okuyup yüreklerimizdeki ateşi belki söndürürüz. …Bizim içimizde Türklük
hissi fevkalade uyandı. Gözlerimiz yoldadır efendim."204
Derginin on ikinci sayısında yine Gün Alp takma adıyla Ziya Gökalp'a ait bir şiir
yayınlanmıştır. Derginin millî masal olarak kategorilendirdiği Türkün Tufanı205 başlıklı
şiirde geçen; "Altı oğlum olacak Turan bizden dolacak / Gün Han, Ay Han, Yıldız Han,
Gök Han, Dağ Han, Deniz Han / Sağı solu sarsınlar düşmanları yarsınlar! / Türkü kara
basmışken Oğuz onu bu dertten / Kurtardı verdi necat başladı yeni hayat / Şimdi bizi
albastı Camilere hac astı / Koptu kızıl kıyamet yeni güne alamet / Eğer bugün tanrıdan
istiyorsak kul ve kan / Çıkarmazsak bir oğuz bilelim artık yokuz!" metinlerinde Türkleri
sıkıntıdan Oğuz Han'ın kurtardığını ve şuan yine ayni müşkülatta olunduğu ve yeni bir
Oğuz beklendiği belirtilmektedir. Son mısrada eğer bir Oğuz çıkaramazsak artık yokuz
diyerek, kurtuluşun milletin kendi çabasıyla olacağının altı çizilmektedir. Bu şiir çocuklara
Turan fikrini aşılamak ve kurtuluş reçetesi göstermek için yazılan bir metindir.
Yirmi birinci sayıdaki şiirde yine Ziya Gökalp'a aittir. Birçoğumuzun bildiği "Hilal
haça yenilmesin: Amin! Türklük bitti denilmesin: Amin" dizelerinin geçtiği meşhur şiiri
Gün Alp takma adıyla yayınlanmıştır. Şiir, Türklük, milliyetçilik ve Turancılık imgelerini
bolca içinde barındırmaktadır. İçinden alıntılar yapacağımız Mektep Çocuklarının İlahisi206
204 Burhaneddin. (29 Mayıs 1913). Millî Manzumeler İstiyoruz. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (10), 8.
205 Gün Alp (12 Haziran 1913). Türkün Tufanı. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (12), 1-2.
206 Gün Alp. (14 Ağustos 1913). Mektep Çocuklarının İlahisi. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (21), 1.
83
şiiri ekler kısmında tam metin olarak verilmiştir. Metin her kıtası ile Türklük ruhunu
okuyanların hafızalarına derç etmektedir.
Yüce tanrı! Biz ki yavru Türkleriz
Sana geldik, vatan için duaya!
Yurdumuzun necatını dileriz,
Elimizi açtık işte semaya!
…
Yüce Tanrı! Biz üç yüz bin şehidi,
Unutmadık, sinemiz de kinler var!
Kadın! Çocuk, denilmedi kesildi,
Yemin ettik kalmayacak bir Bulgar!
…
Yüce Tanrı! Dirilt eski kurtları!
Geri almak için aziz yurtları
Bizi yine Ergenekon'dan çıkarsın
Türk mehdisi yine doğsun: Âmin!
Deccal garbı kana boğsun: Âmin
…
Kanlanalım, canlanalım: Âmin!
Günden güne şanlanalım: Âmin
Yüce tanrı! Bize doğru, irfan ver
Medeniyet eksik: tamam edelim
Bir nurlu din, bir ateşli iman ver,
Yoldan çıkan halkı İslam edelim
Yoldaşımız ezan olsun: Âmin
Rehberimiz Kuran olsun: Âmin.
Şiirin ehemmiyetinden dolayı en az derecede alıntılamaya çalışılsa da eksik bir
nokta kalmaması için bu bölümler verildi. Metin "biz ki yavru Türkleriz" diye başlayarak
çocukların ilk satırdan itibaren metnin içine çekilmelerini istemektedir. Metinde Allah'a
yakarış ve dua vardır. Duaların amacı Balkan devletlerinden intikamın bir an önce alınıp,
İslamiyet'in ve Türk medeniyetin yükseltilmek istenmesidir. Metin içeriği Ergenekon, kin,
intikam, İslamiyet, ezan ve Kuran gibi değerlerle bütünleştirilmiştir. Kutsal ve manevi
değerler ön plana çıkarılmış ve neredeyse birkaç sayıda bir şiir ya da düz yazılar ile bu
kelimeler sık sık çocuklara hatırlatılmıştır.
Aka Gündüz tarafından kaleme alınan Oğluma isimli şiir ise öğüt ve nasihat içeren
bir üslupta yazılmıştır. Metin bir babanın oğluna Türk kimdir? Türk nedir? Türk ne
yapmalıdır? Türkün düşmanı kimdir? Gibi soruların cevabını açıklaması üzerinedir. Şiir;
"Gel evladım, anlatayım, sen kimsin: / Sen bir Türk’sün, bir Türk yani Müslümansın / Bir
Türk demek: çelik pençe, kuvve-i kol / Geniş göğüs, açık omuz, doğru yol / …Sana
84
düşman olanları kır geçir / Ateşte de olsa zülüm, durma gir / Sana afyon sunanlara, zehir
içir/ Ölüm saçsa, kaçma öldür, yık devir / …Türkün birçok düşmanı var ve onlar / Ne
Arnavut, ne İngiliz, ne Bulgar / Onlar senin dudağında yaşarlar: / Neme lazım! Ne bileyim!
Ne zarar. / Çalış, derdin sade budur, bu yara / Çalışmazsan, sağlamazsan sen, sonra /
Devletini çıkarırlar pazara / Fakat yavrum o da vermez bir para" şeklindedir.207 Metinde
Türklük ve Müslümanlık eş tutulmuştur. Bir nevi kimlik tanımlaması da yapılmıştır
denilebilir. Türkün en büyük düşmanının ise kendisi olduğunun altı çizilerek neme lazım
gibi felsefi derinliği ve tarihsel geçmişi olan kelimelerin sakıncası çocuklara hatırlatılmak
istenmiştir. Çalışkanlık ise devleti kurtuluşa erdirmemin tek çaresi olarak çocuklara
aktarılmıştır.
Yine yirmi üçüncü sayıda M. E. imzası ve Haydi Altın Dağına208 başlıklı şiirde de
Turancılıkla ilgili değerlere ve söylemlere yer verilmiştir. "Turan! Turan! İşte büyük
yurdun evladı / Uzaklardan ışığı pırıl pırıl yanıyor / Size açmış bağrını, döküyor altın dağı"
dizeleriyle Turan hedefinin görünür olduğu ve gerçekleşebileceği mesajı verilmeye
çalışılmıştır. Otuz yedinci sayıda ise Süleyman Sırrı, Turan Yavrularına209 başlıklı şiiriyle
gençlere seslenmektedir. "Hep çalışın! Sakın tembel durmayın! / Harp yetmedi: çünkü
hayat kavgadır / Fen yolunda istikbali avlayın! / İlmin nuru cehlinizi azaltır" diyerek
çalışmanın ve bilgi sahibi olmanın önemine değinmiştir. "Yurdun için besle yüksek bir
emel! / Mefkûresiz, bil ki gün yaşanmaz! / Vicdanını kirletmesin hiçbir el! / Turan genci!
Olma bari sen haylaz!" mısralarıyla da gençlere Turan genci diye hitap etmiş ve bu
gençlerin bir millî mefkûresinin olması gerektiğini hatırlatmıştır. Gençler için burada
hatırlatılan mefkûre ise Turan'dır.
Kırkıncı sayıda yazarı belli olmayan Osmancık Yurdu210 isimli şiirde ise;
"Osmancık Yurdu, mübarek vatan ne güzelsin? / Dağlarınla heybetler saçarsın /…Biz
Türk’üz, sen Türklüğe bir emanetsin / Hiç korkma, hep ölür, seni vermeyiz / …Allah Sana
nasip etti bu şerefi / Gazan mübarek olsun ey Türk genci" dizeleriyle gençliğe
seslenilmiştir. Bu şiirde de çocuklara "Türk genci" olarak hitap edilmiş ve "biz Türküz"
diyerekten millet bilinci oluşturulmaya çalışılmıştır.
207 Aka Gündüz. (28 Ağustos 1913). Oğluma. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (23), 1.
208 M. E. (28 Ağustos 1913). Haydi Altın Dağına. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (23), 5.
209 Süleyman Sırrı. (4 Aralık 1913). Turan Yavrularına. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (37), 1.
210 Osmancık Yurdu. (25 Aralık 1913). Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (40), 1.
85
4.3. Askerlik, Şehitlik ve Gazilik Övgüsü
Dergide çocukluğun politik imgeler kullanılarak etkilenmeye çalışıldığı diğer bir
konu ise askerliktir. Asker millet söylemi ile şehitlik ve gazilik övgülerine derginin birçok
sayısında yer verilmiştir. Dönemin şartları gereği çocuklardan beklenilen temel
görevlerden biride askerliğe yatkın olmalarıydı. Bunun için okul dersleri içine askerlik ve
talim dersi konulduğunu daha önce söylemiştik. Dergide askerlik konusuyla ilgili ilk yayın
dördüncü sayıda yapılmıştır. Asker kıyafetleri giymiş küçük bir çocuğun resmi dergiye
basılmıştır.
Resim 4. 1. Küçük Türk Kahramanının resmi 211
Resmin altında; "Müteaddit muharebelerde kahramanlık gösteren 12 yaşında bir
Türk yavrusu yaralanarak İstanbul'a getirilmişti. Ahiren iyi olduğundan hükümet
tarafından Bursa askeri idadisine gönderilmiştir" yazmaktadır. 12 yaşında bir Türk
çocuğunun savaşa gittiğinin ve gazi olduğunun belirtildiği metinle küçük okuyucular
aklında çocuk asker imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Dergide ayrıca altıncı sayıdan
itibaren Edhem Nejat tarafından yazılan Kahraman Nuri başlığında millî hikâye serisi de
yayınlanmıştır. Kahraman Nuri serisi altıncı, yedinci ve on birinci sayılarda üç bölüm
olarak yayınlanmıştır. Küçük asker Nuri'nin nasıl savaşmak için can attığından ve savaşa
hazırlık için nasıl bir süreç geçirdiğinden toplumsal, gündelik hayattan örnekler vererek
211 Küçük Türk Kahramanı Afyon Karahisarlı Nuri Gazi. (17 Nisan 1913). Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (4), 5.
86
hikâyeleştirilmiş bir metindir. Kahraman Nuri yaşı küçük olmasına rağmen köyünde
Balkan Savaşları'yla ilgili dinlediği hikâyelerden çok etkilenir ve savaşa katılmak ister.
Ancak asker seçim heyeti yaşı küçük olduğu için Nuri'yi askere seçmek istemez. Bu anlık
durum hikâyede şöyle anlatılmaktadır; "…Nuri gönüllü heyeti huzurunda hüngür hüngür
ağlıyordu. Nuri’nin hıçkırıkları alelade bir çocuk hıçkırığı değildi. O vatanı, milleti için
ağlıyordu. Türk yavrusu ecdadını temsil ediyordu. Türk harpten alıkonulur mu? Türk
yavrusu biliyordu ki harp erlerin meydanıdır. Namus, şan, İslam'ın mukaddes ruhları harp
ile şad olacak. Karahisar gönüllü heyeti artık Nuri’nin ısrarlarına dayanamadılar. İhtiyar
sancaktar-oğlunun gözlerinden akan birkaç damla yaş kır sakalı üzerinden yuvarlandıktan
sonra: Peki, oğlum dedi. İşte kaydediyorum. Allah utandırmasın."212
Nuri ısrarları neticesinde kendisini kabul ettirmeyi başarmıştır. Metnin bu
bölümünde değinilmek istenilen asıl vurgu çocukta olsa harpten kaçmayıp düşmanın
üzerine gitmek istemesidir. Metnin devamında ise; "…Nuri dönmüş, bir ihtiyar askerin
refakatinde elbise giymeğe gidiyordu. Nuri giderken gönüllü heyeti arkasından
mütehhasırana baktılar, bütün nazarlar bu küçük büyüğü alkışlıyordu, heyetten genç bir
efendi ne güzel söylüyordu. Fıtrat değişir sanma kan yine o kandır!"213
On üçüncü sayıda yayınlanan ve Ziyaeddin Dibiryef tarafından kaleme alınan Bir
Çocuğun Vatanperverliği214 başlıklı çeviri hikâyede olayın kahramanı bu sefer küçük bir
Fransız çocuktur. Fransuva Agora isimli bu küçük çocuk kendi yaşadığı köyün tüm halkını
düşmanın elinden kurtarmıştır. Düşmanı köylülerden önce gören Agora köylüleri uyararak
düşmanlarını pusuya düşürmüşler ve köyü kurtarmışlardır. Köylünün gözünde ise Agora
kahraman olmuştur. Küçük bir çocuğun başarabileceği kahramanlık örneği olacak bu metni
değerlendirebiliriz.
Ali Ulvi tarafından kaleme alınan Parmaklar215 şiirinde ise dolaylı yolsan savaş
hatırlatması yapılmıştır. Çocuklara parmaklar ne işe yarar diye sorulduktan sonra "İki elde
on parmak / Lüzumsuz mu görünür? / …Harp günleri geldiğinde / Vatanı da kim korur?
Parmaktır tetikte /Düşmanları o vurur" denilerek metinden parmağı olup tetiği çekebilecek
herkesin düşmanı öldürebileceği anlamı çıkarılabilmektedir.
212 Edhem Nejad. (8 Mayıs 1913). Kahraman Nuri II. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (7), 1-2.
213 Edhem Nejad. (5 Haziran 1913). Kahraman Nuri III. Çocuk Dünyası Dergisi, 1. (11), 1-2.
214 Ziyaeddin Dibiryef. (19 Haziran 1913). Bir Çocuğun Vatanperverliği. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (11), 1-
2.
215 Ali Ulvi. (10 Temmuz 1913). Parmaklar. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (16), 1.
87
Aka Gündüz tarafından yazılan on dokuzuncu sayıdaki Redif216 şiirinin konusu da
askerlikle ilgilidir. Şiir babası askere gidip de geri dönmeyen bir çocuğun serzenişini konu
almaktadır. "Babacığım redif oldu geçen kış / Çıktı gitti, son çıkışmış, o çıkış Tam bir
yıldır gece gündür bekledik / Fakirliğe bir de hasret ekledik /…Bu öksüzün nerede kaldı
babası? / Sor kardeşim, sormak günü bu gündür / Sorgu varsa, ölüm bile düğündür /Sor:
ölüm mü rediflerin miranı? / Hiç gelmez mi paşaların sırası?" mısraları şiirin en çarpıcı
bölümleridir. Son iki mısrada artık savaştan bıkıldığı ve ölümlerden hayıflanıldığı
anlaşılmaktadır.
Askerlik konusunda karşımıza çıkan bir sonraki şiirde yine Ziya Gökalp tarafından
yazılmıştır. Küçük Tomris217 başlıklı şiirin kahramanı bu sefer bir kız çocuğudur. Şiirde;
"Ben küçücük bir kızım / Yoktur süsüm, yaldızım /…Asker gider; anlarım / Mendilimi
sallarım / Gündeliğim on para / Bir bankam var: kumbara / Her aybaşı çıkarır / Sayarım
şangır, şangır / Harç edecek yok yerim / Donanmaya veririm" mısralarıyla biriktirdiği
paraları donanma için bağışlayan bir kız çocuğunun durumu konu edinilmektedir.
Donanma alınması için dergiler bu dönemde yardım kampanyası düzenlemişler ve
çocuklar tarafından bu kampanya da teveccühle karşılanmıştır.
Nazım Hürrem tarafından ellinci sayıda yazılan Hürmet Size başlıklı şiiri şehitlikle
ilgilidir. Şehitlere övgü içeren bu metinde, Türk gençlerine seslenerek vatanı korumak için
şehit olanların asla unutulmaması gerektiği hatırlatılmaktadır. Şehitlerin tek gayesinin
Türkleri yüceltmek olduğu da şiirde vurgulanmaktadır. "Türk şehrini saçarken, / Göze alıp
ölümü ufukları aşarken / Fethi, sadık erler şehit oldu pek yazık, / Türkün iki aslanı
kaybolduk pek yazık / Hürmet size kahraman ve muhterem şehitler /…Fethi, sadık ölmedi;
ufuklarda yaşarlar / Onlar bize mezardan şan ve şeref saçarlar / Ey Türk genci kalbine yaz
bu yüce erleri / Çalıştılar bu mertler yükseltmeğe Türkleri."218
Sıradaki şiirde yine Nazım Hürrem tarafından kaleme alınmıştır. Babacığım
Nerdesin219 başlıklı şiirde bir çocuğun şehit olan babasına duyduğu özlem anlatılmaktadır.
Ayrıca bu sayıda Nazım Hürrem'in resmine de yer verilmiştir. Şiirde üzüntü içinde olan bir
çocuk ve babasına duyduğu hasret şehitlik duygusu etrafında anlatılmıştır. Ölüm hissinin
216 Aka Gündüz. (31 Temmuz 1913). Redif. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (19), 1.
217 Gün Alp. (20 Kasım 1913). Küçük Tomris. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (35), 1.
218 Nazım Hürrem. (5 Mart 1914). Hürmet Size. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (50), 4.
219 Nazım Hürrem. (12 Mart 1914). Babacığım Nerdesin. Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (51), 2-3.
88
çocuklara hatırlatılıp nice babaların şehit olduğu duygusu aktarılmaya çalışılmıştır.
Metinlere örnek verilecek olunursa; "Ayrılığın yüreğimde yanıyor / Ah gözlerim seni her
gün arıyor / Yetim ruhum, yetim kalbim yanıyor / Babacığım, babacığım nerdesin? /
...Şimdi senin kemiklerin çürüdü / Mezarını baykuşlar mı bürüdü? / Yetim kalan kız
kardeşim büyüdü / Babacığım, babacığım nerdesin?"
4.4. Vatan ve Bayrak Sevgisi
Bu bölümde dergide yayınlanan metinlerden vatan ve bayrak sevgisiyle ilgili
imgeler içeren bölümler incelenecektir. Yeni bir aile ve yeni bir gençlik tasavvuru
oluşturmaya çalışan siyasi yönetim aynı zamanda gençlerin vatana ve bayrağa
bağlılıklarını da artırmak istemekteydi. Bu düşünce açık bir şekilde çocuk dergilerine de
yansımıştır. İnceleyeceğimiz ilk metnimiz on ikinci sayıda yayınlanan Mehmet Muhyiddin
imzalı Vatana220 isimli şiirdir. Şiirin şu dizeleri dikkat çekmektedir. "Güzel vatan! Her gün
bizi sen besledik fakat biz / Senin için çalışmadık, tembelliğe kapıldık / En nihayet bu
felaket geldi bize, hepimiz / Senin şanlı kucağından, Rumeli’den atıldık."
Balkanların kaybedilişi vatan ve yurt sevgisinin toplum nezdinde daha görünür
olmasını sağlamıştır. Vatan anayla, kardeşle, namusla özdeşleştirilmiş ve önemi çocuklara
anlatılmak istenmiştir. "Güzel vatan sen yavrundan şefkatinin ayırma / İstikbalin ümitleri
emin ol ki bizleriz / Müsterih ola nineciğim! Sen ağlama bağırma / Büyüyünce senin için
düşmanla harp ederiz!" Şiirde vatan elden gittiği için ak saçlı ninenin ağladığına
değinilerek son dörtlükte çocukların dilinden nineye büyüyünce vatanı kurtarmak için harp
edeceğiz denilmektedir. Bu şiirde çocukları politik imgelerle etkileyip zihinlerinde savaş
bilincini oluşturacak öğeler barındıran bir niteliktedir.
İnceleyeceğimiz ikinci metin ise Beyazıt Merkez Rüşdiyesi öğrencisi İhsan
tarafından yazılan Sancağını Sev Yavrum221 başlıklı şiirdir. Şiirde ilk önce "Şu gördüğün,
al beyaz / Renkler ile donanmış / O sevimli sancağın /Al kanlara boyanmış" diyerek
başlamaktadır. Şiirin devamında çocuklara seslenerek bir görev bilinci edasıyla "Bu
sancağın namusu / Sana tevdi kılındı / …Baban sana bırakmış / Kan üstünde bir kılıç / Bu
220 Mehmet Muhyiddin. (12 Haziran 1913). Vatana. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (12), 3.
221 İhsan. (17 Temmuz 1913). Sancağını Sev Yavrum. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (17), 6-7.
89
kılıncı yükseltmek / Hakkı sana vermiş" demektedir. Bayrağın koruyucusu çocuklardır ve
gerekirse bunun için kılıç dahi kullanılabilir denilmektedir.
Sıradaki metinde ise küçük bir çocuğun ağzında bayrakla karşılıklı söyleşi
yapılmıştır. "Ey benim anlı şanlı bayrağım, niçin öyle mahzun duruyorsun? Söyle senin en
büyük hürmetkârın olan bu küçük kalbime derdini dökmez misin? Eski şan ve şerefle dolu
günlerini mi düşünürsün?" denildikten sonra çocuk niçin bayrağın mahzun olduğunu
anlamaya çalışacak sorular sorar kendi kendine, sonunda bayrak onunla konuşur ve şunları
söyler; "–Beni Balkanın en müstahkem bir noktasından koparıp getirdiler. Buraya
kıymetsiz bir yük, değersiz bir eşya gibi bırakıyordular. Ben alıştığım hürmet ve ihtiramı
beklerken tahkirlere tazyiklere maruz kaldım. Atıldım yırtıldım çiğnendim. Bunlar beni
müteessir etmedi. Elbet bir gün kurtulurum diye teselli buluyordum. Fakat heyhat! Siz beni
unuttunuz aramadınız. Hâlbuki size altı yüz sene rehberlik ettim. Her muharebe de
diktiğiniz yerler de gururla sallandım. Şan ve şerefinizi pek büyük memleketler de
gösterdim. Herkes bana hürmet etti bende mağrurdum çünkü galiptim şimdi ise…" der ve
çocuk rüyasından uyanır. Bu geçen konuşma çocuğun rüyasıdır aslında.
Çocuk devamında "Ağlayarak uyandım yatağımın üstüne diz çökerek ellerimi
kaldırdım. Ya Rabbi dedim, sen bana kuvvet ihsan eyle, düşman elindeki bayrağı mı
kurtarayım. Ey sevgili sancağım!.. Allah’ım bu küçük kollarıma derman verirse, seni
henüz gidemediğin kadar uzak memleketlere götürmeğe, son nefesime kadar senin
yükselmen için uğraşmağa tanrımla ahdediyorum"222 diyerek hikâye bitirilmektedir. Bu
hikâyede de bayrağı, sancağı kurtarma görevinin yine çocuklarda olduğu hatırlatılmak
istenmiştir.
Bir diğer metin ise S. Korkud tarafından kaleme alınan Kılıç Hüseyin223 başlıklı şiir
tarzındaki hikâyedir. Hikâye Kılıç isminde on dokuz yaşında yaman mı yaman yağız bir
delikanlı vardır. Vatanı ve bayrağı korumak için savaşa gitmektedir. Sevgilisi ise Kılıç'tan
öçlerini almasını istemektedir. Metinde Kılıç ile sevgilisi arasında geçen şu diyaloglar
dikkat çekmektedir. "–Uğurla git, şan getir Kılıç / Benim için tasa çekme sakın hiç / Aylar
değil; yıllar geçse çekerim hasretini. / –Bende bunu isterim / Söyle bakıyım, ne istersin? /
Benim güzel meleğim / Hediyelik İstanbul’dan yoksa Bulgar ilinden / Ne isteyim,
222 S. Zihni. (20 Kasım 1913). Bayrak. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (35), 6.
223 S. Korkud. (22 Ocak 1914). Kılıç Hüseyin. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (44), 4.
90
hediyelik senin güzel elinden? / Kral başı, ancak budur benim büyük dileğim / Kral başı
sana, yüce şan olur / Allı, kanlı bana bir nişan olur. / –Kelle olsun nişanın / Öyle ise hoşça
kal." Metinde geçen diyalog çocuk dergisi için yazılan bir hikâye olmasına rağmen intikam
alma biçimi olarak düşmanın kellesi istenmektedir. Bunu okuyan çocuğun kafasında
oluşacak tasavvur Kılıç'ın öldürdüğü bir adamın başını kesip sevgilisine hediye olarak
getirmek olacaktır. Dördüncü bölümün başında dergilerdeki metinleri incelerken aslında
yazılan metinlerin birer sonuç olduğunu ve asıl nedenin yazarlara bu kadar sert metinler
yazdıracak ortamdan kaynaklandığına değinmiştik. Bu metinde dönemin yazarlarındaki
intikam hissinin ne kadar güçlü olduğunu bizlere bir kez daha göstermektedir. Şiir
pedagojik olarak sakıncalı ve olumsuz örnek oluşturabilecek tarzda olsa da günün şartları
dâhilinde belki de en makbul örnekti demek yanlış olmayacaktır.
Son metnimiz ise çarpıcı bir hikâyeden oluşmaktadır. M. Fahreddîn tarafından
kaleme alınan Yurt Sevgisi224 başlıklı hikâyede kahramanımız yine küçük bir çocuk olan
Osman'dır. Osman düşmanın elinde kalan Selanik'te yaşamaktadır. Okuduğu okul düşman
işgalinden sonra Yunanlıların eline geçmiştir. Yunan çocukları arasında sadece birkaç Türk
çocuğu vardır Osman'ın okulunda. Türk çocukları derslerine çok iyi çalışıyor ve
kalplerinden de intikam duygusunu eksik etmiyorlardı. Bir gün Yunanlı müfettiş mektebi
ziyarete gelmiş ve öğrencilere sorular sormaktaymış ancak Rumlardan hiçbir çocuk doğru
cevap veremiyormuş. Müfettişin gözü sonra Osman'a ilişir ve Osman'ı test etmek ister.
Yunan müfettiş Osman'ı tahtaya çağırır. Müfettiş Osman'a; "Haritanın üstünde ilk önce
Yunanistan’ı sonra Almanya’yı, Fransa’yı, İtalya’yı göstermesini söyledi, Osman hiç
irkilmeden oralarını gösterdi. Müfettiş şaşaladı biraz düşündükten sonra: –E, pekiyi…
Şimdi de Türkiye’yi göster, dedi. Osman bu suale cevap vermedi. Müfettiş ne için
sustuğunu sorunca, Osman başını dikti ve sağ elinin parmakları açık ve gergin bir halde
kalbinin üstüne koyarak: İşte Türkiye, dedi."
Bu hikâye ile işgal altında yaşayan çocukların bile intikam duygusu beslediği ve
vatanlarını çok sevdikleri dergiyi okuyan çocuklara gösterilmek istenmiştir. Hem vatan
sevgisi hem de intikam hissi barındıran bu hikâye Türkün çalışkanlığı, feraseti ve vatan
sevgisini gösteren bir örnektir.
224 M. Fahreddîn. (23 Temmuz 1914). Yurt Sevgisi. Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (70), 14.
91
4.5. Çalışkanlık, Millilik, Ticaret ve Müslüman Boykotajı İmgeleri
Bu alt başlık da dergi içeriğindeki politik yaklaşımların daha iyi anlaşılması için
detaylıca incelenmesi gereken bir bölümdür. Siyasal olarak iktidarı ele geçiren İttihat ve
Terakki Cemiyeti'nin bu dönemde üzerinde çalışması elzem olan diğer meselesi ise
ekonomiydi. İlk millî ekonomi girişimleri II. Meşrutiyet Dönemi'nde hayata geçirilmeye
çalışılmıştır. 20 Eylül 1913 tarihli İttihat ve Terakki Kongresi'nde açılış konuşmasını yapan
Ali Fethi (Okyar) "İmparatorluğa ekonomik canlılık kazandıracak yeni yasalara, ticaret ve
endüstrinin geliştirilmesi için tarım kooperatiflerine, banka ve benzeri kuruluşlara ihtiyaç
olduğunu"225 belirtmiştir. 1914 Haziran'ında ise hükümet Teşvik-i Sanayi kanunu çıkararak
yerli üreticiyi korumayı ve sanayiyi geliştirmeyi hedeflemişti.226
Dönemin Türkçüleri modern devleti oluşturmanın ve kalıcı kılmanın yolunun Türk
burjuvazisini oluşturmaktan geçtiğini düşünmekteydiler. Hatta Yusuf Akçura'ya göre
Türkiye'deki ulusal uyanış Türk burjuvazisinin doğuşunun başlangıcı demektir.227 Balkan
Savaşları sonrasında Türk burjuvazisinin kolayca oluşmasını sağlayacak bir durum
gerçekleşmiştir. 1913-14 yıllarında Müslüman boykotajı yaşanmış ve başta Rumlar olmak
üzere gayr-i Müslimlerin ekonomik faaliyetleri boykot edilmiştir. Bu boykot meselesiyle
ilgili dergilerde de yazılar yayınlanmış ve mesele üzerine tartışılmıştır. Çocuk Dünyası
Dergisi bu boykota destek verirken Çocuk Duygusu Dergisi ise daha itidalli davranılmasını
istemiştir. Bu bölümde Çocuk Dünyası Dergisi'nde, Müslüman boykotajı, millî ekonomi,
tarım, kooperatifçilik ve ticaret gibi ekonomik olgulardan hangilerinin ne şekilde
işlendiğine bakılmaya çalışılmıştır. Dergilerin Müslüman boykotajı konusuna nasıl
baktıklarına dair Ebru Davulcu tarafından hazırlanmış bir makalede mevcuttur.228
Bu bölümle ilgili ilk metin öğrenci Süleyman Nesib tarafından kaleme alınmış olan
Çocuklara229 başlıklı şiirdir. Şiirde Avrupa'nın bilimde ilerlediğinden, Osmanlı'nın geri
kalmışlığından ve vatanı ilerletecek olanın çocuklar olduğundan bahsedilmektedir.
Alıntılayacak olursak; "Avrupa’nın ilmi, fenni, sanatı / Bizi, bizim cehlimizle boğacak /
Gözümüzü biraz daha açmazsak /Sonra bizi bu vatandan kovacak / …Hayır, hayır; bu
225 Ahmad. (2017). a.g.e., 198.
226 Ahmad, F. (2016, Haziran). İttihatçılıktan Kemalizme. (Çev. F. Berkay). İstanbul: Kaynak Yayınları, 52.
227 Ahmad, F. (2007, Mart). Modern Türkiye'nin Oluşumu. (Çev. Y. Alogan). İstanbul: Kaynak Yayınları, 59.
228 Detaylı bilgi için bakınız. Davulcu, Ebru. (2015). "1913-1914 Yıllarında Yayınlanan Çocuk Dünyası ve
Çocuk Duygusu Dergileri ve Ticaretin Millileşmesi ve Müslüman Boykotajına İlişkin Bu Dergilerdeki
Yazılar". Turkish Studies, 10 (14), 203-224.
229 Süleyman Nesib. (1 Mayıs 1913). Çocuklara. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (6), 1-2.
92
toprağı, bayrağı / İlelebet yaşatacaksınız siz; / Osmanlılar ün salacak âleme /Bu ümitle
yaşıyoruz bugün biz / Ey vatanın terbiyeli, sevimli / Dirayetli çocukları çalışın / Vatan
çünkü sizin gayretinizle / Kanlanacak, canlanacaktır yarın."
Millî ekonominin gelişmesi için tüm milletin çalışkan olması ve yılmadan çalışması
gerekmektedir. Bunun için çocuk dergilerinde sık sık çalışkanlık üzerine yazılar ve şiirler
yazılmıştır. Çocuklar çalışkan olmaya teşvik edilip tembellik yerilmeye çalışılmıştır.
Nazım Hürrem tarafından Mini Mini Kardeşlerime başlığı ile yazılan şiir genel
hatlarıyla çocuklardan nelerin beklendiğini anlamamızı sağlayacak içeriğe sahiptir.
Çalışkan olmayı, atalarına layık olmayı ve çalışkanlığı bir vazife haline getirmek şiirde
çocuklara öğütlenmektedir. Şiir ise şöyledir; "Uyanınız Türkiye’nin en fedakâr evladı /
Uyanınız Ertuğrul’un ey çalışkan ahfadı / Uyanınız kurtarınız şu zavallı vatanı /
Mahvediniz yurdunuza hor gözle bakanı / Bir vatanı büyütecek, şeneltecek gençliktir, /
Vatan için güllelere göğüs germek mertliktir / Türk kanıyla yoğrulan şu Osmanlı diyarı /
Parça parça olup gitti, çalışınız siz bari / Çalışın ki şu aziz yurt elimizden gitmesin /
Osman, Orhan, Fatih, Selim bize lanet etmesin! / Bizi büyük atalarımız nefret ile anmasın /
Yurdumuzun düşmanları bizi tembel sanmasın! / Bu dünyada en güzel şey vatan için
çalışmak; /Siz gençlerin vazifesi çalışmağa alışmak; / Çalış, çalış bir dakika boş oturma
boş durma / Çalışmanın zamanıdır; ey gardaşım uyuma!"230
İnceleyeceğimiz bir diğer yazı ise Afitab-ı Maarif yani özel okul öğrencisi Mehmed
Muhyiddin tarafından kaleme alınan Çocuklara231 isimli şiirdir. Şiirin dörtlüklerinde;
"Güneş doğarken işçiler / İş başına dağılırlar / Bütün çalışkan çiftçiler boş durana darılırlar
/ …Ey çocuklar aletlerin / En büyüğü adaletti / Çalışmayan milletlerin / İstikbali sefalettir"
denilmiştir. Boş durmanın iyi bir huy olmadığı, eğer çalışılmaz ve bir şeyler başarılmazsa
milletin sonunun sefalet olduğu noktası şiirin öne çıkan vurgusudur.
On beşinci sayıda Ali Ulvi tarafından kaleme alınan Yaşamak Zevki232 isimli şiirde
ise çocuklara "Kulak ver ezana / Müezzin der ki sana / Güya ki öteden /Gün doğdu, kalk
erken" dizeleriyle çocuklara erken kalkmanın çalışkanlık için önemi anlatılmaya
çalışılmıştır. Devamında ise "Çalışkan arılar / Her yer de öz arar; / Sen de var iş ara / Tam
230 Nazım Hürrem. (29 Mayıs 1913). Mini Mini Kardeşlerime. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (10), 4-5.
231 Mehmet Muhyiddin. (26 Haziran 1913). Çocuklara. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (14), 3.
232 Ali Ulvi. (3 Temmuz 1913). Yaşamak Zevki. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (15), 1.
93
sıra, bu sıra" denilerek de boş durulmaması gerektiğine değinilmiştir. Küçük çocuklar için
erken kalkma ve düzenli çalışma alışkanlığının kazandırılması bu şiirlerle mümkün
kılınmaya çalışılmıştır.
Sıradaki yazıda yine Afitab-i Maarif öğrencisi Mehmed Muhiddin tarafından
kaleme alınmıştır. Çalışmazsak233 isimli şiirde; "Ey vatanın dertli evlatları uyanın! /
Çalışalım: uğurunda bu zavallı vatanın / Uyuyanlar. Boş duranlar sefil olur inanın /
Çalışmazsak: bu sevgili vatanımız mahvolur! / Çalışmazsak düşman gelir, harmanlar
söndürür / Vatan düşer o melunlar yetimleri öldürür / Yurdumuzu alçak düşman harabeye
döndürür / Çalışmazsak: bu vatanın her tarafı kan olur! / Çalışmazsak düşman haçı
camilere asılır / Pis çanları ecdadımın türbesinde çalınır / Şu al kanlı bayrağımız çamurlara
atılır / Çalışmazsak: anası fagan olur ah olur!" denilmektedir. Eğer çalışılmazsa milletçe
yok olunacağı en kötüsü de düşman haçının camilere asılıp çan seslerinin türbelere
çalınacağı ön plana çıkarılarak dini motifler üzerinde bir gayret ve istek oluşturulmaya
çalışılmıştır.
Sıradaki yazımız ise Çiftçi234 başlıklı şiirdir. Bu şiiri önemli kılan nokta öğrencilere
üretimin ne olduğu, üretimin önemi anlatılmak istenmektedir. Şiirin yazarı ise sıkça
dergide yazıları yayınlanan Nazım Hürrem'dir. Şiirin ilk dörtlüğünde "Şafak söner,
uykusundan uyanır / Tembel tembel uyumaktan utanır, / Namaz kılıp dua eder tanrıya /
Besmeleyle çıkıp gider tarlaya" denilmektedir. İlk dörtlükteki motifler üretimi bereketli
kılacak çalışmanın sonucunu mükâfatla sonuçlandıracak kelimeler içermektedir.
Devamında ise "…Yürü, durma ey sevgili vatandaş / Çalış, uğraş ey gayretli arkadaş / Sür
sabanı, saç tohumu usanma / Düşmanların sözlerine inanma / Senin tarlan altın ile doludur
/ Say’ eylemek yaşamanın yoludur / Büyük Tanrı emrediyor bak sana: / İnsan için ancak
çalıştığı vardır" denilerek şiir bitirilmiştir. Allahın verdiği nimetin sadece insanın gayreti
ile olacağı nimeti de eklenerek azimle çalışmanın altı çizilmek istenmiştir. İttihat ve
Terakki tarım ve diğer ekonomik alanlarda dâhil kooperatif kurulup millî ekonomik
kalkınmanın hızlanmasını kendisine amaç edinmişti. Bu doğrultuda okul derslerine
eklenilen Malumat-ı İktisadiye gibi çocuk dergilerine de ekonomiyle ilgili metinler
yazılarak çocuklar bilinçlendirilmek istenmiştir.
233 Mehmet Muhyiddin. (3 Temmuz 1913). Çalışmazsak. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (15), 7.
234 Nazım Hürrem. (14 Ağustos 1913). Çiftçi. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (21), 2.
94
İnceleyeceğimiz bir sonraki metnimiz ise yine lise öğrencisi olan Mehmet
Muhyiddin tarafından yazılan Öğüt235 başlıklı şiirdir. Şiir Türk Yavrularına denilerek ithaf
edilmiştir. "Çalış, ey Türk yavrusu! / Tembellikle yaşama / Sevinerek hizmet et / Bu
zavallı vatana! / O küçücük vücudun / Hiç yorulmak bilmesin / Yürü, didin, çalış da: /
Temiz alnın terlesin!" dizleriyle çocukların vatanları için çalışmaları istenmiştir.
Devamında ise eğer çalışılmazsa neler olacağına değinilmiş ve şöyle denilmiştir.
"Çalışmazsak alacak! / Seni aziz ninenin / Koynundan ayıracak! / İster misin hainler, /
Yurdumuzu alsınlar / Şu kırmızı bayrağı / Çamurlara atsınlar / İster misin, vatanın / Al
kanlara boyansın / İster misin? Anneni: / Hain düşmanlar alsın!". Eğer çocuklar çalışmaz
ise vatanlarını, bayraklarını ve hatta annelerini bile hain düşmanın alacağı belirtilerek
çocukların en değerlilerini kaybetmemeleri için çalışmaları gerektiği empoze edilmeye
çalışılmıştır. Şiirin sonunda ise çocuklara "Ey Türkoğlu!" diye seslenilerek "Bu vatan,
Çalışmakla kurtulur / Çalışmayan milletler / Bir gün gelir: mahvolur!" denilerek şiir
bitirilmiştir. Çocuklara vatanın kurtuluşunun çalışmakta olduğu sık sık hatırlatılmıştır.
İncelemeye değer gördüğümüz bir sonraki yazı ise Ticaret236 başlıklı Nazım
Hürrem imzalı şiirdir. İttihat ve Terakki Cemiyeti ticaretin gelişmesini ve bir Türk
burjuvazisinin ortaya çıkmasını çok arzulamıştır. Ekseri gayr-i Müslimlerin elinde olan
ticari hayatın Türkler tarafından de benimsetilip geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çocuk
dergilerinde de bu millî hususla ilgili birçok içerik yayınlanmış ve dikkate değer
görülmüştür. Şiir "Şu zamanda milletlerin ruhu olan ticaret, / Niçin, niçin yurdumuz da bir
tekâmül görmesin? / Bir zamanlar kâinata korku saçan bu millet, / Neden, bu gün ticarette
büyük nam vermesin?" denilerek başlamaktadır. Çocuklara verilen önemli öğüt ise
şöyledir; "Hep beraber çalışıp da birer tüccar olalım / Ah biraz da altın tutsun silah tutan
eliniz." Türk milleti özellikle on dokuzuncu asır boyunca ömrünü hep savaşlarla
geçirmişti. Bu yüzden eliniz silah yerine altın tutsun denilerek hem ticaret özendirilmek
istenmiştir. Ticaretin millet için neden önemli olduğu ise şiirin son dörtlüğünde şu şekilde
anlatılmıştır. "Fabrika yok, hocamızın sarığını yapacak, / Bir İslam yok, ölümüzün kefenini
satacak! / Kefen, sarık, yaramaz hep Avrupa’ya gidiyor / Sonra bunlar silah olup bizi helak
ediyor." Yabancı tüccarları kazandığı paraların Türk milletine karşı kullanıldığı
hatırlatılmıştır. Bu şiirin yazıldığı dönemle bağlantısı şudur. Yabancı tüccarlar Türkiye'de
kazandıkları paraları Yunanistan'ın gemi alması için göndermişler ve yardım için para
235 Mehmet Muhyiddin. (25 Aralık 1913).Öğüt. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (40), 5-6.
236 Nazım Hürrem. (1 Ocak 1914). Ticaret. Çocuk Dünyası Dergisi, 1(41), 4.
95
toplama kampanyası başlatmışlardı. Burada anlatılmak istenilen bu olaydır. Daha sonra
Osmanlı vatandaşları da donanmanın yeniden güçlenmesi için çeşitli kampanyalar
düzenlemişlerdi. Bu kampanyaya çocuk dergileri de katılmış ve Donama Nüshası ismiyle
özel bir sayı da çıkarılmıştır.
Sıradaki metnimiz de yine ticaretle ilgilidir. Şiir Tacir Ol Kardeşim!237 Başlığı ile
adeta çocuklara meslek seçimi noktasında direkt bir yönlendirme yapmaktadır. "Asrımızın
en birinci silahı; / Bil ki aziz vatandaşım, paradır, / Bununladır Türk yurdunun felâhı; /
Parasızlık tehlikeli yaradır. / Para kazan; fakat senin kazancın; Alın teri, namus ile olmalı, /
Çalış, uğraş hiç olmasın usancın; / Aziz yurdun altın ile dolmalı" denilerek ekonomik
kalkınmanın bağımsızlık için önemi açıkça vurgulanmıştır. Kazancın ise helal yoldan
olması gerektiğinin altı çizilmektedir. Şiirin devamında ise Peygamberin hadisinden örnek
verilerek "El kâsibü habîbullâh buyuran, / Peygamberin emrediyor tacir ol, / Ticarettir
insanları doyuran; / Tacir ol da kendine sen âmir ol" denilmiştir. Ticaretin yaygınlaşması
gerekliliği Hz. Peygamber'in sözleri ile desteklenerek çocuklar üzerindeki etkisi artırılmak
istenmiştir. Şiirin sloganı ise "tacir ol da kendine âmir ol" mısrasıdır.
Sıradaki metin ise Vecihi tarafından yazılan Çiftçinin Öğüdü238 başlıklı şiirdir.
Çiftçilik dergide övülen önemli kavramlardan biridir. Tarımsal üretimin artırılması ve
kendi kendine yeter bir ülke olup ithalatı azaltmak için İttihat ve Terakki tarımsal üretime
önem vermiştir. Şiirde "Yağar yağmur, çakar güneş çiftçiler / El de çapa çalışırlar
durmadan. / Çalışanı aç bırakmaz yaradan, / Bir gün gelir ekileni biçerler. / Çiftçi deyip
geçme kardeş budur bil, / Anne gibi karnımızı doyuran; / Düşmanlardan yurdumuzu
koruyan, / Askerlere ekmek veren odur bil. / Gel kardeşim, sev toprağı, çiftçiyi, / Sev
toprağı, sev ki: toprak vatandır. / Çalış durma, tembelleri utandır. / Sev yürekten, hakir
bilme işçiyi" denilmektedir. Çiftçilik bu şiirde de yine anne gibi karnımızı doyuran
denilerek anne ile askerleri doyurur diyerek de askerlik ile ilişkilendirilmiştir.
Bu başlıkta inceleyeceğimiz son metin ise sıkça yazılarına yer verilen Nazım
Hürrem tarafından kaleme alınan Ticaret Ninnisi239 başlıklı şiirdir. Şiirin tüm mısraları
özenle işlenmiş ve dokunmuş motifler gibi anlatılmak istenilen duygu ve düşünceyi net bir
237 Nazım Hürrem. (23 Nisan 1914). Tacir Ol Kardeşim. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (57), 6.
238 Vecihi. (30 Temmuz 1914). Çiftçinin Öğüdü. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (71), 1.
239 Nazım Hürrem. (6 Ağustos 1914). Ticaret Ninnisi. Çocuk Dünyası Dergisi, 1(72), 1.
96
şekilde aktarmaktadır. Bu yüzden metnin tamamına vermek anlatılmak istenilen duyguları
görmek için uygun olacaktır.
Büyüyünce oğlum tacir olacak,
Şu talihsiz yurda âmir olacak,
Cebi sarı altınlarla dolacak;
Çalış yavrum ol ninni,
Memur olma âmir ol ninni!...
Saadetle yaşamak için dünya da,
İnsanlara para lâzım daima,
Uyu; fakat bunu düşün rüyanda:
Çalış yavrum tacir ol ninni,
Kendine sen âmir ol ninni!...
Ticaretle kurtulacak memleket,
Kâinata nam verecek bu devlet,
Yaşar mı hiç ticaretsiz bir millet?
Çalış yavrum tacir ol ninni,
Kendine sen âmir ol ninni!...
Memurluğu düşüncenden sil; unut,
Paşalığı vicdanında sen uyut,
Ticarete pek muhtaçtır bil bu yurt;
Çalış yavrum tacir ol ninni,
Kendine sen âmir ol ninni!...
Ticaretin önemini anlatan en etkili yazılar Nazım Hürrem tarafından yazılmıştır
denilebilir. Çocuk Dünyası dergisi ayrıca Müslüman Boykotajı meselesine de destek
vermiş ve yabancı tüccarlardan alışveriş yapılmamasını tavsiye etmiştir. Millî ekonominin
oluşması ve ülkenin kalkınması için ticaret ve üretime önem verilmiştir. Çocuk
dergilerinde de bu minvalde çok fazla yazı yazılmış ve konu üzerinde dikkatlice
durulmuştur. Çocukların genç yaşta üretim noktasında hayata atılmaları ve ekonomik
katkılarının artırılmak istenmesi yazıların temel amaçları olarak değerlendirilebilir.
4.6. Çocuk Oyunlarındaki Politik Yaklaşım
Bu başlık altında Çocuk Duygusu Dergisinde çok fazla içerik olmasına rağmen
Çocuk Dünyası Dergisi'nde sadece bir tane metin yer almaktadır. Ruhi Neşat tarafından
97
yazılan oyunda Türkün gücü ve itibarı üzerine bir içerik oluşturulmuş ve Türkün üstünlüğü
nitelenmeye çalışılmıştır. Oyunların içeriği kullanılarak çocukların düşüncelerine sirayet
edilmek istenmesi dönemin çocuk dergileri için olağan bir durum olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Türk Yavrusu
(Vedat’a)
Birbirine çatışmış, yaslanmış ufak eski evleri arasından kıvrılarak ve gülerek geçen
dar bir sokağın olduğu loş muhitte dört çocuk idiler. Bunların meserretli sesleri, hiddetli
haykırışları sokağın havayı sükûtunu dolduruveriyordu.
Birden bire yükselen afacan bir ses: muharebe! Dedi muharebe oynayalım! Bu
teklif derhal kabul edildi. Yine o ses şimdi diyordu. Siz ikiniz İhsan ile Servet Bulgar.
Fevzi ile ben de Osmanlıyız.
Hayır! Ben Bulgar. Bu ne olacak?
İstemem oynamam!
Birkaç dakika medid bir sükût devam etti. Afacan ses birden bire yine haykırdı:
–Kura çekelim. Herkesin kısmetine ne çıkarsa razı olacak… Artık buna bir
diyeceğin yok ya?
Yani.
Kur’a çekildi… Fevzi ile Servet Bulgar; İhsan ile afacan sesin sahibi Osmanlı
olmuşlardı.
Servet buna itiraz etmek istedi fakat sonra gülerek peki dedi kabul ettim. Muharebe
başladı.
İlk hamle de "Fevzi" iki küçük kahraman tarafından esir alındı. Şimdi iki
Osmanlıya karşı yalnız Servet kalmıştı.
Bu şakaklarından kıvrılarak, dalgalanarak gelen güzel kumral saçlarının say elediği
açık alnı zekâ nurlarıyla parlayan büyük ela gözleri, mütebessim ve sevimli bakışlarıyla
çevik ve gürbüz bir Türk yavrusu idi.
İki Osmanlı'nın ikinci hücumu da başladı.
98
Birkaç saniye sonra, Servet zavallı Servet de iki büyük kalpli Osmanlının esiri
olmuştu…
Hücumda Servet mağlup olmuştu. Bununla beraber o son derece mesrur idi. Bu
ufak cengin bütün safhalarını dikkatle seyreden ben Servet'in kendini hiç müdafaa
etmediğini görmüş ve mağlubiyetinde bir cailliyet olduğunu hissetmiştim… Afacan ses
yükseldi Osmanlılar kazandı, yaşasın Osmanlılar!
Bu avaza-i mesrete diğer seslerde iştirak etti.
Çocuklar dağıldı. Servet de evine girmek üzere idi yetiştim ve kendisine sordum.
Niçin, dedim niçin kendini arkadaşlarına karşı müdafaa etmedin kendi arzunla mağlup
oldun… Sen her halde onlara faik idin onları mağlup edebilirdin… Bu asil ruh, bu Türk
yavrusu güldü ve nasıl efendim, dedi, zanneder misiniz ki ben bu oyunda bile: "Türk
yenildi" dedirteyim.240
Çocuk Dünyası Dergisi'nde birçok çocuk oyunu yayınlanmasına rağmen içeriğinde
politik unsurlar barındıran oyun, muharebe oyunudur. Oyunda çocuklar saflara ayrılıp
Osmanlı ve Bulgarları savaştırmaktadır. Niçin Bulgarlar denilirse, yaptıkları vahşet ve
katliamlarla toplum nezdinde en çok intikam beslenilen topluluk Bulgarlar olması
denilebilir. Dergilerde yayınlanan oyun metinlerinin içeriğinde etnisite ve öteki unsurlarına
da sıkça rastlanmaktadır. Özellikle ileride inceleyeceğimiz Çocuk Duygusu Dergisi'nde
yayınlanan çocuk oyunlarının içeriğinde bu durumla sıkça karşılaşılacaktır.
4.7. Osmanlı Tarihi, Türk Tarihi ve Kültürü Vurgusu
Çocuk dergilerinde bu dönemde üzerinde önemle durulan bir diğer konu ise Türk
tarihini ve kültürünün çocuklara öğretilmesi meselesidir. Dergide millî masal ve millî
hikâye adıyla birçok metin yayınlanmış, tarihi kıssalar ve olaylar üzerine yazılar
çıkarılmıştır. Tüm bunların yanında Türk Yurdu tarafından neşredilen kitapların tanıtımları
da dergilerde yapılıp minik okuyuculardan tanıtımı yapılan kitapları okumaları istenmiştir.
Dergide tanıtılan önemli eserlerden biri de Fransız yazar Leon Cahun tarafından 1876
yılında kaleme alınan "La Bannire Blue" (Mavi Bayrak) isimli tarihi romandır. 1913
yılında bu roman Galip Bahtiyar tarafında Gök Bayrak adıyla yayınlanmıştır. Derginin
otuz sekizinci sayısında kitap tanıtımı hakkında; "Eski Türklerin, kahraman dedelerimizin
240 Ruhi Neşat. (9 Ekim 1913). Türk Yavrusu. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (29), 2.
99
yaşayışlarına, muharebelerine vakıf olmak için (Gök Bayrak)'ı okumalıdır. Edirne vilayeti
maarif müdür-i muhteremi Galip Bahtiyar Beyefendi tarafından Fransızcadan Türkçeye
tercüme edilen bu millî roman, aynı zamanda bir tarih, mükemmel bir Türk tarihidir.
Aslındaki resimler, nefasetine halel gelmeden naklolunacak ve sırf çocuklarımızın da alıp
okuyabilmelerini kolaylaştırmak için forma forma neşredilecektir. Forması 20 Para, naşiri
Türk Yurdu Kütüphanesi'dir" denilmiştir.241
Gök Bayrak kitabının tanıtımı birkaç sayı boyunca devam etmiştir. Kırkıncı sayıda
da aynı tanıtım yazısıyla kitap bir kez daha küçük okuyuculara tanıtılıp okunması tavsiye
edilmiştir. Kitabın içindeki resimlerin değiştirilmeden aynen basılacağı ilk tanıtımlarda
özellikle söylenmiştir. Kırk birinci tanıtımda ise bu sefer kitabın içindeki resimlere yer
verilerek kitap okuyuculara tanıtılmıştır.
Dergide ayrıca Osmanlı Tarihi'ni özellikle kuruluş dönemi ile kuruluş dönemi
kahramanlıkları ve zaferlerini ön plana çıkaran yazılar yayınlanmıştır. Padişahlar ve
dönemleri tanıtılarak adeta yeniden diriliş için ele alınan dönemler örnek gösterilmeye
çalışılmıştır. Kırk birinci sayının kapak sayfasına Sultan I. Osman'ın resmi basılmış ve
"Osmanlı Devleti'nin Temelini Kuran" olarak okuyucuya sunulmuştur. Kırk birinci sayıda
ayrıca Osman Refik tarafından yazılan Osman Gazi'nin hayatı hakkında bir makalede
yayınlanmıştır. Yayınlanan metinde üç adet de resme yer verilmiştir. Makalede Osman
Gazi'nin hayatı anlatıldıktan sonra türbesi hakkında da bilgi verilmiş ve bir adet de
türbesinden resim yayınlanmıştır.
Dergide diğer Osmanlı padişahlarıyla ilgilide anekdot ve resimlere bazı sayılarda
yer verilmiştir. Osman Gazi ile ilgili bir diğer metin ise Nazım Hürrem tarafından yazılan
Sultan Osman'a242 başlıklı şiirdir. Şiir de; "Ey Osmanlı padişahı. Ey ulu hakan / Kayı hanın
şanlı oğlu, ey yüce sultan; / Evlatların bugün seni hürmetle anar, / Düşmanların şöhretini
yıldırım sana" denilerek övgü ile bahsedilmiştir. Devamında "Bundan yedi asır evvel
devleti kurduk, / Düşmanların karşısında asırlarca durduk, / İstiklali bahis eyledin sen bu
millete, / Verdik şeref Türklük ile İslamiyet'e, / Bize Osmanlı namını ettik yadigâr, / Her
gün bize söyler seni esen rüzgâr. / Canın yerinde düşmanlara ateş saçardık, / İş başında
acizlere kucak açardık. / Hakanımız! Bizden sana pek çok selamlar, / Senin büyük
241 Gök Bayrak. (11 Aralık 1913). Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (38), 13.
242 Nazım Hürrem. (15 Ocak 1914). Sultan Osman'a. Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (43), 4.
100
unvanını cihan selamlar" denilerek şiir tamamlanmıştır. Devleti kuran, Türklük ve
İslamiyet'in şereflendiren, Türk milletine istiklali sunan olarak bahsedilmektedir Osman
Gazi'den bu şiirde. Devletin kurucusu ve tarihsel serüveni çocuklara tanıtılmak istenmiştir.
Bu şekilde yazılan yazılar ile çocuklarda millî bilincin gelişmesi hedeflenmiştir.
Dergide ayrıca elli yedinci sayıda Rıdvan Nafiz tarafından kaleme alınan Küçük
Türk Tarihi isimli kitap tanıtılmıştır. Türk Yurdu Kitaphanesi'nde yayınlanan bu kitaptan
"çocuklarımıza milliyetlerini öğretmek için yazılmış bir kitabın biz de bulunmadığı
düşünülürse bu kitabın ne derece de mühim ve faydalı olduğu tasdik edilir" denilerek
önemi ortaya konulmuştur. Tanıtım yazısında ayrıca; "Lisanı sade ve her Türk yavrusunun
anlayabileceği kadar açıktır. Türklüğe ait birçok güzel resimlerle süslenmiştir. Hulâsa her
Türk gencinin tekrar tekrar okuması lâzım gelen bir eserdir" denilmiştir.
Kitabın içinden bir parça örnek olarak çocukların okuması için dergide
yayınlanmıştır. Örnek bölüme "çocuklara, gençlere, mekteplilere; cesaret, hayret ve ümit
kaynağıdır" denilerek dikkat çekilmeye çalışılmıştır.
BİR İKİ SÖZ
(Okuyucuma)
Kardeş! Sen Türksün, ulu ve şerefli bir kavimdensin… Senin ataların bir zamanlar
dünyayı titretmişlerdi… Türk bayrağı önünde hakanlar diz çökmüş, Türk hakanının
buyruğuna milletler baş eğmişlerdi.
Fakat bugün kardeş; bugün Türklük karanlıklar içindedir, senden ışık bekliyor.
Türklük hastadır, dermanını sen vereceksin. Dedelerinin yastık yerine kılıca yaslanarak
kazandığı mübarek topraklar üzerinde, dünkü uşaklarımızın kirli bayrakları dalgalanıyor,
onları sen parçalayacaksın…
"Ölmüş kavmi sen diriltecek, yoksul kavmi sen zengin edecek, çıplak kavmi sen
giydireceksin." (*)
Bilirim, sen Türklüğü çok seversin. Bu tarihi okuduktan, onun büyüklüklerini,
yiğitliklerini öğrendikten sonra onu daha ziyade seveceksin; Türk olduğun için göğsün
kabaracak, gözlerin sevinçten yaşaracak. Onu yaşatmak için ölmekten, onu bahtiyar etmek
için kendi bahtiyarlığını feda etmekten çekinmeyeceksin…
101
İşitiyor musun? Bak ataların ne diyor:
Türkoğlu! Senin bir vazifen, büyük, pek büyük bir vazifen var… Kollarının
kuvvetini, damarlarının kanını, ruhunun ateşini hep o vazifeni yapmak için sarf etmelisin.
Dile ve bütün varlığınla uğraş ki; Türklük yine dünyaya buyursun, Türk bayrağı her şeyin
üzerinde yükselsin, Türk vatanı kurtulsun. Türk vatanı… Fakat bu, yalnız Türkiye değildir.
Hayır, aslan oğlu!
Türkiye sana pek küçük gelir… Türk vatanı; Türk ayağının bastığı, Türk dilinin
söylendiği, Türk mezarının bulunduğu yerlerdir. Türk vatanı; "Turan" denilen o geniş
ülkedir ki tarih Türklüğü oraya bağlamıştır.
Evet. Dile bütün varlığınla uğraş ki, orası yine Türklüğün olsun!
(*) Kül Tikin abidesinde ki "Ölmüş kavmi dirilttim, yoksul kavmi zengin ettim,
çıplak kavmi giydirdim" sözleri.243
Örnek olarak yayınlanan metinde dönemin Türkçülük düşüncesini anlamamızı
sağlayacak tüm imgeler yer almaktadır. Çocuklara sen Türksün ulu ve şerefli bir
kavimdensin denilerek kendilerini ayrıcalıklı ve farklı görmelerini yani kendilerini fark
etmelerini sağlamak amaçlanmaktadır. Bu söylemin kullanılma amacı ise sana bu topraklar
yetmeyecek bu milleti Turan'a ulaştırılacak sensin denilerek fikri alt yapısı oluşturulmaya
çalışılmıştır. Turan ise Türk'ün ayağını bastığı her yer olarak tarif edilmektedir.
Derginin bir sonraki sayfasının kapağında ise Sultan Beşinci Mehmed Reşad'ın
resmine yer verilmiştir. Cülus-u Hümayunun Altıncı Senesi 14 Nisan 1330 başlığıyla
sultanın resmi tam sayfa yayınlanmıştır. Derginin elli dokuzuncu sayısında ise tam boy
olarak Türk Hakanı Attila'nın cenk ederken at üstündeki tasvirinin yer aldığı resim
yayınlanmıştır. Derginin altmış dördüncü ve altmış beşinci sayılarında ise Fatih Sultan
Mehmet Han ile ilgili metin ve görseller yayınlanmıştır. Hicri 29 Mayıs 1330 günü çıkan
altmış dördüncü sayının kapağına İstanbul'un Fethi'ni kutlamak için Fatih Sultan Mehmet
Han'ın resmi konulmuştur.
Altmış beşinci sayıda ise 29 Mayıs günü İstanbul'un Fethi kutlamalarının nasıl
gerçekleştiğini anlatan "Geçen Haftaki Büyük ve Milli Gün" başlıklı bir yazı
yayınlanmıştır. Yazıda; "Geçen cuma gün ki büyük ve milli bayram; Türklük ve
243 Rıdvan Nafiz. (23 Nisan 1914). Bir İki Söz. Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (57), 3.
102
Müslümanlık âlemine yeni bir taç daha koydu. O gün öğleden evvel saat ona doğru mektep
talebeleri İstanbul Sultanisi'nde birleşmek için peyderpey gelmeğe başladılar. Mektebin
kapısında sıra teşkil eden izciler, yeni gelen kardeşlerini selamlıyorlardı. Artık her çehrede,
her Türk çocuğunun gözünde bu büyük günün ihtişamıyla parlayan bir nur vardı. Saat on
bir buçuk da mektep talebeleri sıra ile Ayasofya’ya doğru yola çıktılar. En önde İttihat ve
Terakki Mektebi Müzikası milli marşlar çalıyordu. Ayasofya'da Cuma namazı kılınarak
dualar edildikten sonra bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen Fatih’e doğru yola
çıkıldı. Bu mübârek câmi’e varılınca orada bayraklarla donatılan husûsî yerde hatîbler söz
söylediler. Bu sırada mektep talebeleri kendilerine mahsus olan yerlerde sıralar teşkil
eylemişler ve milliyet, hürmet duygularıyla kabaran kalpleriyle Fatih’in ulu nâmını takdis
etmişlerdir. İstanbul Sultanisi izcilerinden Rafet Efendi büyük şâirimiz Abdulhak Hâmid
Bey'in bir şiirini muvaffakıyetle okuyarak her taraftan alkışlanmıştır. Merasimi müteâkib
bahriye neferleri geçid-i resmî yapmışlar ve bundan sonra alay tekrar intizam ve alkışlar
arasında İstanbul Sultanisi'ne gelerek oradan dağılmışlardır."244
Bu yazıdan İstanbul'un Fethi kutlamalarının nerede ve ne şekilde yapıldığı da
anlaşılmaktadır. Bu dönemde büyük etkinliklerle kutlamaların yapılmasının önemli
sebeplerinden birisi düşmanların Edirne'yi işgal edip İstanbul önlerine kadar gelmiş
olmalarıdır. Çocuklar üzerinde İstanbul ruhunun canlı tutulması istendiğinden bu yıl geniş
kapsamlı etkinlikler yapılmıştır. Altmış beşinci sayıda ayrıca Nazım Hürrem tarafından
yazılan Fatih'in Huzurunda245 başlıklı şiire de yer verilmiştir.
Şiirde; "Aşık oldun sen İstanbul yurduna, / Hucûm içim emir verdin orduna. / Elli
üç gün kal’aların önünde / Cenk ederek bu diyarı kazandın. / Düşmanlara aslan gibi
dayandın; / Şan ve zafer yazılıydı özünde" dizeleriyle fethin zorluğu ve sultanın İstanbul'u
almayı ne kadar istediğine değinilmiştir. Şiirin devamında ise Fatih Sultan'ın alığı yerlerin
şimdi kaybedilmesinin üzüntüsünü "Lanet eder bana turan erleri; / Çünkü senin zapt ettiğin
yerleri / Zalim olan düşmanlara çiğnettim; / Şehitleri mezarında inlettim" dizeleriyle,
kaybedilmesinin nedenini ise; "Senelerce boyun eğdim zillete, / Evet, evet lâyık idim
lanete, / Çünkü düşman çalışırken uyudum, / Tembel durup tevekkeltü okudum"
dizeleriyle açıklamaktadır. "Uyuyordum, fakat şimdi uyandım, / Bilgi ile silah ile
kuşandım. / Artık beni affet ulu padişah / Türk ruhumda tulû’ etti intibah / Bundan sonra
244 Geçen Haftaki Büyük ve Millî Gün. (18 Haziran 1914). Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (65), 1.
245 Nazim Hürrem. (18 Haziran 1914) Fatih'in Huzurunda. Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (65), 2.
103
dayanamam zillete. / Lanet senin kahrettiğin millete. / Emin ol ki benim ulu sultanım / O
millete ben büyük bir düşmanım" dizeleriyle de artık düşmanın farkında olunduğunun altı
çizilmekte ve padişahtan af dilenilmektedir.
Şiirin sonunda ise "Ah o millet altınımı elimden, / Ateş saçan hançerimi belimden /
Zapt ederek beni ezdi, kemirdi, / Millet ona iktisaden esirdi, / Alçak Yunan sana karşı
kalbimde, / Hayalimde, düşüncemde, dilimde / Beslediğim intikamdır intikam, / Kâfir
Yunan! İşte budur iddiam" dizeleriyle düşmana intikam beslendiği ve iktisadi esaretin
farkında olunduğuna değinilmiştir.
Metinde genel itibariyle Fatih Sultan Mehmed'in emanetine sahip çıkılamadığından
hayıflanılmakta ve suçun çalışmamakta olduğuna değinilmektedir. Ancak şiirin sonunda
intikam alınacak denilerek bir nevi padişaha söz verilmektedir. Çocukların Türk Tarihi'ni
öğrenmeleri için yazılan metinlerde millet olma şuurunun işlendiği ön plana çıkmaktadır.
Devletin kuruluş dönemi ele alınarak bir nevi yeniden diriliş ruhu oluşturulmak istenmiştir.
Bu dönemde çocuklara tarihi öğretmek için birçok kitap yayınlanmış okullardaki tarih
derslerine de önem verilmiştir.
4.8. 10 Temmuz İstiklali Osmanî Günü Kutlamaları
10 Temmuz kutlamalarının İttihat ve Terakki Cemiyeti için ne kadar önemli
olduğuna millî bayram kutlamalarıyla ilgili bahiste değinilmişti. Çocuk Dünyası
Dergisi'nde de bu güne özel içerikler yayınlanmış ve Millî Bayram kutlamalarına dergide
katılmıştır. 10 Temmuz 1329 (1913) kutlamalarında on sekizinci sayının kapak sayfasında
kutlama mesajı yayınlanmıştır.
Mesajda; "10 Temmuz tamam beş sene evvel, Osmanlılara insanlıklarını,
hürriyetlerini kazandırmıştı. Bu mübarek ve hayırlı bir bayramdır ki Osmanlılar bu gün
sevgili Edirnelerini tekrar kazanıyorlar. 10 Temmuz padişahımıza, milletimize, ordumuza
kutlu ve mübarek olsun!" denilmiştir.246 Bu sayıda hem Edirne'nin düşman işgalinden
kurtuluşu hem de 10 Temmuz Bayramı'ı birlikte kutlanmıştır. Bu yüzden kutlama
mesajının başlığı "10 Temmuz – Edirne" şeklinde yazılmıştır.
246 10 Temmuz – Edirne. (23 Temmuz 1913). Çocuk Dünyası Dergisi, 1 (18), 1.
104
Resim 4. 2. 10 Temmuz Bayramı ve Edirne başlıklı kutlama mesajı
1914 yılı kutlaması ise derginin yetmişinci sayısına denk gelmektedir. Bu kutlama
mesajında Edirne'nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü de unutulmamıştır.
Dergi kapağındaki görselin altında; "Çatalca’yı demir göğüsleriyle müdafaa eden Türk
Ordusu'nun adını her zaman anmak ve Türk milletinin çocuklarına daima hatırlatmak için
Bâyezîd Meydanı'na dikilecek aslanın bir Türk ressam tarafından yapılan taslağı"
şeklindeki açıklama metni yer almıştır.
Bu sayıda yine Nazım Hürrem'in kaleme aldığı 10 Temmuz247 başlıklı bir şiirde
yayınlanmıştır. Şiirde; "Bugün ölmüş zan edilen Türk milleti uyandı: / Açtı güzel gözlerini,
döktü kumral saçını, / Türk yurdunun sinesine koydu dilber başını; / Bunu gören Türk
dünyası hep nurlara boyandı" dizeleriyle Meşrutiyet'e geçişin Türk dünyası tarafından
memnuniyetle karşılandığına değinilmektedir. "…Bugün millet aslan gibi yükselterek
sesini; / Birer birer kahreyledi zalimlerin hepsini. / Mazlum millet senelerce zincirlerde
inledi, / Zulmü yapan vicdansızlar bu feryadı dinledi. / Artık bugün Türk yurdunda hürriyet
var, zulüm yok, / Artık bugün hakikati düşünene ölüm yok. / Artık bugün memleket de
247 Nazım Hürrem. (23 Temmuz 1914). 10 Temmuz. Çocuk Dünyası Dergisi, 2(70), 2.
105
mevcut olan adalet. / Müsavatın sayesinde yükselecek bu millet… / İşte bugün memleketin
en şerefli düğünü, / Ey kardeşler! Hürmet ile selamlayın bugünü… / Hürriyetin bu
gününde sevinerek oynayın; / Türk çocuğu! Kutlu olsun Meşrutiyet Bayramın" dizeleriyle
de bu günün Türk milleti için bir dönüm noktası olduğuna değinilmiştir. Şiir son dizesinde
Meşrutiyet Bayramı'nı Türk çocuğunun bayramı olarak vermiştir. Bu şekilde çocukların
bayrama sahip çıkıp benimsemeleri amaçlanmıştır.
Yetmişinci sayıda ayrıca yazarı belli olmayan Ne Oldu?248 Başlıklı yazıda
Edirne'nin kurtuluşu, 10 Temmuz'un anlamı, yönetim şekilleri gibi konular üzerinde
durularak Enver ve Niyazi Beyler'in resimlerine yer verilmiştir. Metinde çocuklara onların
dilinden 10 Temmuz anlatılmaya çalışılmıştır. Yazar "biraz beni dinleseniz, her şeyi anlar
ve daha büyük bir sevinçle bayramınızı yaparsınız" diyerek çocuklara meseleyi anlatmaya
başlar.
"Çocuklarım, hürriyet bayramı diye dört gözle beklediğiniz bu mübarek günde
büyüklerin söylediklerine göre (istibdâd)'ın yerine (hürriyet) geçti" diye lafa girer ve
basitçe çocuklara anlatmaya çalışır."Bakınız yavrularım; dünya da devletlerin, milletlerin
vücuda getirdikleri hükümetler ancak üç türlü olur. Bunlardan birincisine; meclisli
padişahlık, derler ki; işte bizim bugünkü halimizdir. Allah ömrünü uzun etsin, büyük
yürekli bir padişahımız var, bir de gözümüzün nurları vekillerimizden ibaret olan Meclis-i
Meb’ûsân'ımızla Meclis-i A’yân'ımız var. İkincisi; reîs-i hükümettir ki, bunda padişahlık
milletin sözüyle seçilen birisine verilir, o’da Meclis-i Meb’ûsân'ın sözünden çıkmamak
şartıyla birkaç sene padişahlık eder. Bu nev’ hükümetlerden coğrafya kitaplarınızdan
hatırınızda kalmışsa bilirsiniz ki Fransa ve daha başkaları vardır. Üçüncüsüne gelince; bu
da meclissiz filansız bir padişah tarafından idare edilmektir. Bu nev’ idare eskiden pek çok
var iken şimdi dünya yüzünde heman kalmamış gibidir" diyerek yönetim şekillerini
açıklar.
Görülüyor ki çocuklara üç yönetim şeklide anlatılarak durum hakkında basitçe bilgi
sahibi olmaları istenmiştir. Yeni yönetimin çocuklara benimsetilmek istenmesi bu dönem
idarecilerinin en çok arzuladıkları durumların başında gelmekteydi. Çünkü yapılan
yenilikleri yaşatacak ve geliştirecek olan yetiştirilmek istenilen yeni nesildi.
248 Ne Oldu? (23 Temmuz 1914). Çocuk Dünyası Dergisi, 2 (70), 3-5.
106
Yazar devamında; "Eskiden beri milletten hiç ayrılmayan ve daima tebaasına karşı
adaletle iş gören Türk hakanları; yanlarına sokulan fena kalıplı ve hayırsız birtakım
vezirlerinin sözlerine kanarak yavaş yavaş iyi yoldan saptılar. Büyük cedlerinin
yaptıklarını unuttular ve nihayet iyi yapıyoruz zannıyla fenalık yapmağa başladılar.
Kendilerine bir iki defa Meclis-i Mebûsândan bahsedildiyse de tabii istemediler" sözleriyle
padişahların iyi yönetememeye başladıkları ve meclis kurulması teklifini istemedikleri
anlatılmıştır. Devamında ise bu istekte bulunanların sürgüne gönderilip sürüldüğü ancak
büyüklerimizin gayretiyle Meşrutiyet'in ilân edildiği yazmaktadır. Bu kıssadan hemen
sonra ise "Zalimleri sindiren altın yürekli Hürriyet Kahramanı Binbaşı Enver Bey / Şimdiki
Harbiye Nazırı Enver Paşa" yazılı Enver Paşa'nın resmine yer verilmiştir.
Edirne'nin düşman işgalinden kurtuluşu kutlamaları ise metinde "Katmerli bayram"
olarak çocuklara duyurulmuştur. Edirne'nin geri alınışı ise çocuklara şöyle anlatılmaktadır;
Geçen senenin o pek acı ve karanlık günlerinde sevgili Edirne’mizi Bulgarlar almışlardı.
İşte yine bize bu mübarek hürriyeti kazandıran büyük kalpli ağabeylerimiz; dünyaları
şaşırtan bir cesaretle koştular, kaşla göz arasında sevgili Edirne’yi Bulgarlardan öyle bir
alış aldılar ki; bunu ne Bulgarlar, ne Avrupa, ne de başkaları anlayabildiler. Hepsi
şaşkınlıktan donakaldılar. Biz de Edirne’mizi ikinci ve son defa olarak kazandık. Bu
mübarek gün de 10 Temmuz idi. Şimdi Hürriyet Bayramı'nı yapanlar onunla beraber
Edirne Bayramı'nı yapıyorlar demektir.
Metnin son paragrafı ise çok önem arz etmektedir. Yazar çocuklardan tıpkı 10
Temmuz gibi, tıpkı Edirne'nin kurtuluşu gibi Rumeli'nin kurtuluşunu da dilemekte ve
Rumeli Bayramı istemektedir. Bu tarz metinlerin ulaştığı en nihaiyi sonuç ise genelde bu
şekilde bitmektedir. Normal bir hikâye olarak başlayan metinler son bölümde çocuklardan
talep ve istekler ile bitmektedir. "Sevgili yavrularım; gelecek günlerde daima ümit vardır,
bakın şimdi sıra size geliyor, haydi bakalım bana cevap verin!... Yine böyle mübarek bir
günde bize, siz de bir Rumeli Bayramı hediye edecek misiniz? Siz yalnız isteyin ve çalışın,
ulu tanrı elbette verir…"
107
5. ÇOCUK DUYGUSU DERGİSİ'NDE POLİTİK İNŞA UNSURU
İÇEREN METİNLER
5.1. Öç, Kin ve İntikam İmgeleri
Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı Leon Lütfi tarafından çıkarılan Çocuk Duygusu
Dergisi daha liberal ve ılımlı bir yayın politikası belirlemesine rağmen dergide intikam ve
öç ile ilgili metinlere azımsanamayacak derecede yer verilmiştir. Bunun en bariz sebebi
Balkan Savaşları'nın toplumun her kesimini derinden etkilemiş olmasıdır. Çocuk Dünyası
Dergisi'nden yaklaşık üç ay sonra yayın hayatına başlayan Çocuk Duygusu Dergisi'nde de
intikam imgesi içeren metinlere daha ilk sayısında yer verilmiştir.
Şehabettin Süleyman tarafından kaleme alınan Bir Hitabe249 başlıklı yazı içerisinde
intikam imgesi içeren ilk metin incelememizdir. Yazar yazısında çocuklara; "Bizi vatanın
dertleri huzurunda dilsiz, sağır, çolak bırakan nedir bilir misiniz?" diye sormaktadır.
Cevaben ise; "Yalnız metanetsizlik, yalnız korku, yalnız şahsımızı düşünmek" şeklinde
cevap vermiştir. Metin temelde, metanetli olmayı, cesur olmayı ve milleti topyekûn
düşünmeyi öğütlemektedir. Yazar çocuklara seslenerek; "Senin bir gayen, bir maksadın
olacak, çocuk sen ona doğru şitab edeceksin, terleyecek, yorulacak, lakin bir dakika hâşâ
öyle değil, bir saniye bile zaaf göstermeyeceksin… Maksatsız mevcutlar ölürler,
yaşayamazlar, kendileriyle beraber milletlerini de mezarın boşluğuna sürüklerler"
demektedir. Bu sesleniş ile yazar çocukların bir amacı olması gerektiğini belirtmektedir.
Derginin ilk sayısı olması hasebiyle bu metinden önceki sayfalarda da derginin gaye ve
maksadı okuyuculara sunulmuştur. Hemen sonrasında ise bu metin gelmektedir. Bize
gösteriyor ki Bir Hitabe başlıklı metin ilk sayı için özenle seçilmiş bir metindir.
Metinde ayrıca çocuklara iş seçimi noktasında da seslenilmekte ve öğütler
verilmektedir. "Çocuk senin rüyalarında artık memuriyetin yaldızlı, fakat esnetici,
öldürücü hayalleri dolaşmasın! …Sen tacir, zirrâ, sanatkâr olacaksın. Kulaklarında
makinelerin gürültüleri, ellerinde sabanın tozu, ayaklarında toprağın kokusu yaşamalı."
Yine bu dergideki metinlerde de çocukların üretime yönlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu
yönlendirmenin sebebi ise vatanı kurtarmak için ekonomik güce ihtiyaç duyulmasıdır.
249 Şehabettin Süleyman. (19 Haziran 1913). Bir Hitabe. Çocuk Duygusu Dergisi, (1), 3.
108
Yazarın intikam alma noktasındaki seslenişi ise şöyledir; "Unutma ki bugün
mağlup oldun. Unutma ki Selimiye Cami Edirne’de yaşıyor, unutma ki senin kardeşlerin
onun için öldüler, unutma ki Selanik, bir İşkodra, bir Yanya, bir koca Rumeli vardı.
İntikam, kin senin duan olsun! Ruhunda düşmanlara karşı intikam mumunu yak, onu
alevlendir, onunla sabahı bulursun. Sen hiç hiç babalarına, büyük kardeşlerine yani bana
benzeme! Hiç benzeme! Senin ufkun başka. Senin hayatın başka olsun!"
Edirne'nin elden çıkışı bu metinde de işlenmiştir. İntikam alınması için gösterilen
sebeplerin başında Edirne'deki Selimiye Cami'nin düşmanlarda olması, kardeşlerin,
yaşlıların, anne ve babaların öldürülmesi gibi uç konular gelmektedir. İntikam metinlerinde
bu durumlar sıkça kullanılmış, kutsal değerler üzerinden topluluğu harekete geçirme
girişiminde bulunulmak istenmiştir.
Sıradaki metnimiz ise Turgud Fikri tarafından kaleme alınan Türk Kızının Öğüdü250
başlıklı şiirdir. Şiirde; "Ninni yavrum, sen uyursan ruhun duyar sesimi / Türk kızıyım sınır
boyu yemenimin kesimi / Hiç gocunma ben senide yurdum için sallarım / Rumeli'de
akıtılan alkanlara ağlarım / …Ninni benim aslan yavrum vatan senden öç ister / Sen
büyüde düşmanlara kılıcını göster / İlim öğrensin, fen öğrensin oğlum diye sallarım /
Aman tanrım şu yurda ki cehalete ağlarım" mısralarında öç duygusu işlenmiştir.
Kundaktaki çocuktan büyüyünce öç alması istenmektedir. Ninni gibi uyarlanan bu metin
bir annenin çocuğundan büyüdüğündeki beklentilerini içermektedir.
Ahmet Enisi tarafından kaleme alınan Cesur Olalım251 başlıklı yazıda cesaretten ve
cesur olmanın kazandırdıklarından bahsedilmektedir. Yazar çocuklara; "Biz Osmanlılar ki
cesaret ve şeametle teşekkül ettik. Bu ana kadar da yeise düşmedik, bundan böyle ise daha
cesur olmamız bir vazifedir. Karşımıza birden bine çıkan ecnebi hayatının, Balkan
denaetinin intikam-ı mütekabilini biz ancak çalışmakla ve cesur olmakla alacağız" diyerek
seslenmektedir. Balkan hezimetinin intikamını almakta yine cesaretle olacaktır diyerek
çocuklara kaybedilen toprakları geri almak gerektiği hatırlatılmıştır. Ayrıca çocuklara "biz
Osmanlılar" diye seslenilmiştir. Çocuk Duygusu Dergisi'nde Türk ve Türklük kelimeleri
geçmesine rağmen millet tarifi genellikle Osmanlılılık üzerinden yapılmaktadır. Bu
noktaya ikinci alt bölüm başlığında detaylıca değinmeye çalışacağız.
250 Turgud Fikri. (23 Temmuz 1913). Türk Kızının Öğüdü. Çocuk Duygusu Dergisi, (6), 1-2.
251 Adnan Enisi. (4 Eylül 1913). Cesur Olalım. Çocuk Duygusu Dergisi, (12), 6-8.
109
On altıncı sayıda yayınlanan A. Rıza imzalı İntikam Öğüdü252 isimli şiir nefret ve
öç söylemlerini bolca barındırmaktadır. Şiir nesli atiye atfedilmiştir. "Altın Rumeli mezara
döndü, / Binlerce ocak kapandı söndü. / Dağlar başı hep ceset, kemik, kan… / İslam
kanıdır bu al kan. / Genç valideler, zavallı masum / Malul analar, yetim ve mazlum / Türk
yavruları sarardı soldu, / Her bir yuva bin figanla doldu" denilerek niçin intikam hissine
sahip olunması gerektiğinin nedenleri sıralanmıştır. Akan kan İslam'ın, annelerin ve
masumların kanı olarak verilmiş ve bu kutsallar üzerinden metin işlenmiştir. Devamında
"Gel durma oğul, silahlanıp git! / Git Rumeli’yi dolaş tavaf et. / Bir bomba… Fişek
hediyem olsun, / Bunlar sana gayrı zinet olsun. / Artık bizi güldüren oyuncak / Top…
Süngü… Fişek… Baruttur ancak. / Git her tarafı karış karış gez, / Bulgarları parça parça et,
ez. / Yurdun yüce kahramanısın sen / Öç alma senin büyük vazifen" denilerek çocukların
savaş için hazırlanması ve savaşa gitmelerini söylemektedir. Çocuklar büyük kahraman
olarak nitelenilip asli vazifelerinin ise öç almak olduğu belirtilmektedir.
Şiirin son bölümünde ise şehitlikten korkmamaları ve ölüme gitmeleri adeta
çocuklara emredilmektedir. "Bir gün vurulup şehit olursan / Bir Bulgar’ı öldürüp ölürsen /
İşte o zaman yaşar ve ancak, / Makedonya’da yükselir bu sancak. / Hiç korkma sakın
ölümden asla; / Zira bu ölüm hayattan a’lâ / Sen öl ki oğul vatan dirilsin / Düşmanlara da
keder verilsin."
Edirne Muhasarası'ndan bir gecenin anlatıldığı Küçük Şeyler253 başlıklı yazı ile
incelememize devam edelim. Yazıda Edirne'nin işgal edilmek için top atışlarıyla
dövüldüğü bir gecede yaşananlar anlatılmaktadır. Şehadete ulaşmak üzere olan bir yaşlı
ihtiyarın son sözleri; "Kendim için değil, şu harpte şehit olan evlatlarım için değil…
Paralanan kızlarım içinde değil… Fakat kalbinden yaralanan, parçalanan mukaddes
vatanım için sana intikamlar vasiyet ediyorum. Kalbine yaz, ah! Namert, kahpe düşman"
diyerek şehit olmuştur. İntikam hissi metinlere çarpıcı ifadelerle yazılarak okuyanların
özellikle de çocukların akıllarında kalıcı olması amaçlanmıştır.
Sıradaki yazımız ise Mehmed Fetgeri Şoenü tarafından kaleme alınan Kin254
başlıklı yazıdır. Bu yazıda öncelikle kinin ne olduğu şöyle açıklanmıştır. "Kin: İnsanı kirli
yollardan yüceliklere ulaştıran bir şerara-i nevardır aynı zamanda sefil bir derekeye itilecek
252 A. Rıza. (2 Ekim 1913). İntikam Öğüdü. Çocuk Duygusu Dergisi, (16), 1.
253 Halid Resuhi. (20 Kasım 1913). Küçük Şeyler. Çocuk Duygusu Dergisi, (23), 7.
254 Mehmed Fetgeri Şoenü. (8 Ocak 1914). Kin. Çocuk Duygusu Dergisi, (30), 1-2.
110
ilk basamaktır." Kısaca ise; "Kin hakkını aramak demektir" şeklinde açıklamıştır yazar.
Devamında ise konuyu düşmanların yurdu işgaline getirmiş ve düşmanların başarılı olma
sebebini Müslümanlara karşı besledikleri kini her daim canlı tutmalarına bağlamıştır. Bu
görüşünü ise şöyle açıklamıştır. "Yavrularım… Bizi mağlup eden Bulgar Ordusu, Yunan
donanması değil… Bunlar arada yalnız vasıta idi. Asıl galibiyeti ihraz eden, uzun
senelerden beri en küçük çocuklarından en büyüklerine kadar biz, Müslümanlar,
Osmanlılar aleyhinde mübalağalı, mübalağalı besledikleri kindir."
Çocuklara seslenen yazar; "Müslüman kardeşlerimizin, hemşirelerimizin semalarda
bile inleyen feryatlarını tasvir ettikçe onlara bu haksızlıkları edenlere nefret ve lanet
etmekle beraber her düşüncemizde kin, intikam şerareleri görmeliyiz. Bunu yapacak, bu
intikamı alacak siz, ey mini, mini kariler sizlersiniz" demektedir. Yazar metnin sonunda ise
çocuklara gelecek nesil sizsiniz. "Meşru ve sevap bir kin ile adil bir intikam ile zalimleri
kökünden silmeye ahdetmeli" diyerek bu duygunun doğru olduğu okuyucuya anlatılıyor."
İşte ben bugün bu satırlarla sizleri bu yolda bir ahde davet ediyorum. Göreyim sizi, kız,
erkek hep çocuklar… İstikbal zulmet içinde sizin nurunuzu bekliyor" diyerek de
okuyanların kendi kendilerine söz verip intikam için yemin etmelerini beklemektedir.
İnceleyeceğimiz bir sonraki yazı ise Bir Türk Neferinin Vasiyeti255 başlıklı yazıdır.
Hikâyenin kahramanı Asım isminde bir çocuktur. Yaşadıklara köye muhacirler gelmiştir.
Asım işkenceye maruz kalmış, sefalet içinde bitap düşüp köylerine ulaşan muhacirleri
görmeye köyün camisine gider orada yaşlı bir kadın ile karşılaşır. Kadının yanına
yaklaşınca kadın Asım'a; "Çekil haydut, Nuri’mi öldüren sen idin! Köpek Bulgar! Nuri’m
yavrum! Dur şimdi geliyorum" diyerek çıkışır. Asım bir arzun var mı? Diye sorunca kadın
Asım'ın Türk olduğunu anlar. Sonra Asım'a "Oh ne ala! Nuri’min son vasiyetini sana
söyleyeyim" der ve koynundan çıkardığı kâğıdı Asım'a uzatarak okumasını ister; "Ey bu
mektubu okuyacak Türkoğlu! Sana hitap ediyorum. Sen şimdi harabelerinde baykuşlar
öten Rum ilini unutma! O senin kalbine hâk olunsun. Bugün düşmana ter ettiğin bu ölü
topraklar benim gibi birçok kardeşlerinin kanıyla bulaşıktır. İntikam al! Ta ka’r-ı arza
doğru süzülen bu kanlar… Bilir misin nedir bu kanlar? Binlerce dulların, bikes yetim
çocukların gözyaşları, İslamiyet’in ölü membaının kurutulmuş katreleridir. Bunları
unutma! Çünkü eğer sen benim ve şühedanın kanlarını unutur isen yarın başında kopacak
felaket fırtınasıyla akacak kanı herkes unutacaktır. Ben kurşuna dizilirken yaşlı gözlerimi
255 Bediüddin Asım. (23 Nisan 1914). Bir Türk Neferinin Vasiyeti. Çocuk Duygusu Dergisi, (45), 2-3.
111
Türlüğün ölüsüne dikerek kudretsiz ayaklarımla o dergâh-ı ulviyenin önüne secdeler
ederek itileceğim, Allah’tan intikamımı dileyeceğim. Ey Türk! Beni üzen, öldüren kurşun
benim cesedimi değil belki İslamiyet’in binasından taş düşürdü ben öldüm. Çünkü artık
felah dilemek bence cennettir. Bu yazılarımı titreyerek yazdım. Ve Türklüğün kitabe-i
intikamına terk eyledim. Ben ölüyorum, ruhum ölmüyor, intikam bekliyor. Ey Türkoğlu!
Türk ölüyor öldürülüyor. Ben belki Tanrı’nın huzurunda yüz sürmek şerefine nail olurum.
Çünkü ben makhûren ölüyorum. Lakin sen intikamı almaz isen bundan da mahrum
kalacaksın. Dünyada nasıl zelil ve hakir yaşıyorsan, ahrette de ruhun öylece yaşayacaktır
Türk! Çalış, çalış!.. İntikam! İntikam! Nuri."
Nuri'nin mektubu ile zülüm sonrası düşman tarafından öldürülen bir çocuğun
dilinden intikam kelimeleri dökülmektedir. Şehit olan Nuri'nin akranları tarafından okunan
bu metin ile çocukların intikam duyguları perçinlenmek istenmiştir. Çünkü bu metni
okuyanlar Nuri'nin yerine kendilerini koyacaklar ve onun vasiyetini kendilerine bir ödev
bileceklerdir. Bu husus ile intikam duygusu içeren metinler ince bir düşünce ve olay
örgüsü ile yazılarak okuyucular üzerindeki etkinlikleri artırılmak istenmiştir.
Sıradaki metnimiz ise M. Ekrem imzalı Ey Kardeş256 başlıklı şiirdir. Şiirde;
"Önümüzde harabesi kümeleşen bir vatan / Duruyorken ileride atî denen bir yol var / Bu
atide intikamı alacaktır donanman / Milletlerde intikamlar kuvvet ile alınır / O kuvvetler
efradının gayretiyle toplanır / Aziz kardeş, donanmayı unutursan bil ki bu / Felaketler yarın
için daha siyah bir korku / Fakat şimdi uyumanın vakti değil; kalk uyan! / Aç keseni dök
parayı hazırla bir donanma / Çek kılıcı, aç bayrağı ileriye koş, dayan! / Sen mazini hiç
aklından, Türk kafandan çıkarma!" denilerek intikam için donanmanın öneminden
bahsedilmiş ve donanma için yardım da bulunulması istenmektedir. Şiirin yayınlanma
zamanı donanma için yardım kampanyalarının yapıldığı döneme denk gelmektedir.
Çocuklarında yardımını alıp bilinçlenmelerini sağlamak için bu tarz donanmayla ilgili
metinlere de yer verilmiştir.
Bir diğer metnimiz ise Kayahan tarafından yazılan Askere Giderken başlıklı
hikâyedir. Hikâyede aynı köyde doğup büyüyen üç arkadaş aynı zamanda askere
gitmektedir. "Cepheye gitmek için köyden ayrılmış ve yola koyulmuşlardır. İçlerinden
Hasan yolda giderken; Ey arkadaşlar… Artık gözyaşlarını silin köy hocası dün bize
256 M. Ekrem. (28 Mayıs 1914). Ey Kardeş. Çocuk Duygusu Dergisi, (50), 2.
112
Bulgarların Yunanlıların geçen seneden beri yaptıkları vahşeti anlatıyordu. Ben o zaman
yemin ettim. Ayaklarıma giyeceğim bu çarıklar ancak düşman kanıyla ıslandıktan sonra
çıkacaktır. Onun için bir parça çabuk yürüyelim. Aferin Memiş oğlum sen tam bir
askersin. Mehmet küskün bir tavırla Ben… Ya ben dedi. Sen mi? Sende bir kahramansın…
Bir yokuşu çıkıyorlardı. Daha uzaklarda şehrin sisli havası görünüyordu. Onlar gözlerinde
bir intikam yavaş yavaş yürüyorlarken Hasan sordu: Şimdi bir Bulgar neferi çıksa ne
yapardın? İki sada intikam bombası kadar şiddetli patladı: Silahım yoksa tırnaklarımla
öldürürüm."257
Köyde anlatılan hikâyelerden etkilenen üç gencinde içinde ne derece intikam hissi
oluştuğunu metinlerden anlamak kâfidir. Dönemin atmosferi gereği çocuk genç kimseyi
ayırmadan tüm milletin intikam hissine sahip olması en büyük arzulardan biriydi demek
yanlış olmaz.
İnceleyeceğimiz sıradaki metin ise Eşref Nesib tarafından kaleme alınan Edirne258
isimli şiirdir. Bu şiirde düşmana duyulan nefret ve Edirne'nin düşmandan kurtuluşunun
sevinci vardır. Şiirde; "Üç gün evvel kubbesinde duran haç, / Melun eller tarafından konan
çan / Hep kırıldı, ışıldıyor altın taç, / Her damarda kaynaşıyor eski kan / Büyük Allah sana
dilden bin şükür, / Katil düşman yüreğinden kan tükür!" dizeleriyle sevinç ve nefret
anlatılmıştır.
Bu başlıkta inceleyeceğimiz son metin ise küçük bir izci olan Ahmet Hakkı
tarafından kaleme alınan Ulu Başbuğum Enver Paşa'ya başlıklı yazıdır. Bu yazıda da
Balkan Harbi'nin intikamı alınmak istenmektedir. Metinde geçen şu bölümde; "Rumeli'nin
hicranlı dereleri, öksüz bülbülleri intikam şiirlerini istiyor. Haydi, koş büyük babamıza,
yüce başbuğumuza söyle biz harp isteriz. Bir harp ki ölen ezilen, kırılan kulların,
parçalanan, yırtılan namusların, annelerin genç kızların intikamını alsın. Öyle bir harp ki
ey yüce başbuğum, Trablusgarp’ta yarattığın büyüklüklere, Edirne yollarında uyandırdığın
yüceliklere daha fazla bir şeref versin. Kahraman baba. Sana geldim dün gördüğüm
kardeşlerimin intikamını anlatmak istiyorum. Haydi, senin dudaklarından çıkacak ileri
emrini bekliyorum. İleriye, büyük Turana, Rumeli’ye… İntikama… Başbuğum…
257 Kayahan. (15 Mayıs 1914). Askere Giderken. Çocuk Duygusu Dergisi, (50), 7.
258 Eşref Nesib. (2 Temmuz 1914). Edirne. Çocuk Duygusu Dergisi, (55), 2.
113
Huzurunda yemin ediyorum. Bu gün kalemimi kırdım. Kalbimi yakan intikam ateşiyle
ortaya atıldım."259
Bu metin ile Enver Paşa'dan başbuğ olarak söz edilmekte ve intikam almak için
savaş istenilmektedir. Bu metnin yazıldığı dönem I. Dünya Savaşı'nın Avrupa'da başladığı
zamana denk gelmektedir. Büyük savaş öncesi intikam almak için harbe katılmak
teklifinde bulunulmakta ve bunu canı gönülden istenmektedir. Savaş ile kaybedilen
toprakların alınabileceğine inanılmaktadır.
5.2. Türkçülük, Osmanlıcılık ve Osmanlı Çocuğu İmgeleri
Daha öncede belirtildiği gibi Çocuk Duygusu Dergisi Osmanlıcılık fikri etrafında
şekillenmiştir. Bu nedenle bu bölümdeki metinlerde Osmanlıcılık imgelerine bakılacak ve
yayınlanan metinler içinde kadar Türkçülük söylemi olduğu incelenmeye çalışılacaktır.
Türkçü yazar ve aydınlar Balkan Savaşları sonrası hızlı bir şekilde Türkçü-Milliyetçi
söylemler etrafında yayınlar üretmişlerse de diğer düşüncelere vâkıf yazarların Türkçülük
üzerine metinler yazmaları ancak I. Dünya Savaşı ile mümkün olmuştur.
Bu bölümde inceleyeceğimiz ilk metin derginin ilk sayısında yayınlanan Hep
Kardeşiz260 başlıklı şiirdir. Şiirde kardeşlikten ve eşitlikten bahsedilmektedir. "Ne paşayız
biz ne beyiz / İlim aşığı talebeyiz / Ayrı gayrı ne bilmeyiz / Farkımız yok biz, eşiz / Hep
mektepli hep kardeşiz / Beşiğimiz bu topraktır / Bayrağımız bir bayraktır / Ayrılık bizden
ıraktır / Farkımız yok biriz, eşiz / Hep Osmanlı, hep kardeşiz" dizeleriyle derginin ana
düşüncesi aslında ilk sayıdan okuyuculara verilmiştir demek mümkündür. Hep Osmanlı
diyerek Osmanlıcılık fikri etrafında neşir yapılacağı hissettirilmiştir denilebilir.
Diğer inceleyeceğimiz yazı ise Mehmet Fetgeri Şoenü tarafından kaleme alınan Bir
Musahabe261 başlıklı yazıdır. Yazı çocuklara ithafen yazılmıştır. Metinde yazar çocuklara;
"Herkes kendi kendine ben neyim? Sualini sormalı. Bu yazılarımı okuduktan sonra siz de
kendi kendinize sorunuz. Akabinde geniş geniş ruhunuzu, vicdanınızı dinleyiniz. O size ne
olduğunuzu bildirecek ve diyecek ki: bugün bir insan yavrusu, bir Osmanlı çocuğusun…
Yarın bir insan, bir Osmanlı vatanperveri olacaksın!" demektedir. Şoenü yazılarında
259 Ahmet Hakkı. (6 Ağustos 1914). Ulu Başbuğum Enver Paşa'ya. Çocuk Duygusu Dergisi, (60), 1-2.
260 Hep Kardeşiz. (19 Haziran 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (1), 4.
261 Mehmet Fetgeri Şoenü. (7 Ağustos 1913). Bir Musahabe. Çocuk Duygusu Dergisi, (8), 2-3.
114
genellikle Osmanlı çocuğu söylemini kullanmıştır. Yazının sonunda çocuklara "Bu haftalık
Allah’a ısmarladık küçük Osmanlılar" diyerek veda etmiştir.
İnceleyeceğimiz bir diğer metin ise yazarı belli olmayan Yapmaya Mecbur
Olduğumuz Vazifeler262 başlıklı yazıdır. Yazıda vazifeler üçe ayrılmış ve Vezaif-i Şahsiye,
Vezaif-i İçtimaiye ve Ebeveynin Vazifeleri başlıklarında açıklanmıştır. Bizim ilgimize
alakadar olan kısım ise metinde geçen "Çalışarak tam bir Osmanlı olmak en büyük
vazifelerimizdendir" cümlesidir. Bu cümlede vazifeleri tam yaparak Osmanlı olmak
deyimi her manası ile yetişmiş eksiksiz biri olmak demektir. Ve çocuklardan beklenilen
tüm vazifelerini tamamlayarak Osmanlı olmaya çalışmalarıdır.
Sıradaki metin ise Rıza Tevfik tarafından kaleme alınan Baba Nasihati263 isimli
şiirdir. Şiirde yazar; "Osmanlı oğluyum! Ben benim! Diyen / Yiğitçe can versin millet;
yaşasın! / O ulu devlete ermek isteyen / Bu yolda at sürsün, dizgin kasmasın! / Haksızlık
ölümdür; hak yaşamaktır; / Sürünüp yaşayan millet alçaktır!" dizeleriyle kendisini Osmanlı
oğlu olarak tanımlamakta ve milleti yaşatmak için can vermeyi de göze almaktadır.
Bu bölümün son metni ise Öğütçü imzası ile yayınlanan, Haydi Gençler
Yürüyünüz264 başlıklı şiiridir. Şiir aslında seçtiğimiz diğer konu başlıkları altında
incelenebilecek imgeler de içermektedir. Kin ve intikam duyguları başlığı altında da
incelenebilecek bir şiirdir. Ancak burada gençlere seslenirken "Türk genci" şeklinde
seslenilmesinden dolayı burada da incelemeye alınmıştır. Şiirde; "Haydi gençler, tan
yerleri ağarıyor gün doğdu / Balkanları, yamaçları cenk türküsü sarıyor. / Haydi, gençler
silahlanın Rumeli’ye yol doğdu, / İhtiyarlar, genç kızların feryadı can dağlıyor" dizeleriyle
gençleri savaşa çağırmaktadır. Devamında; "Çoban hasta nefesiyle vatan için bir koşma /
Çağırırken: İleriye intikamı unutma! / Unutma ki Oğuz Han’ın, Attila'nın neslisin, /
Unutma ki Yavuzların, Fatihlerin; Selimin; / Evladısın. Senin yasan din ve kin / Unutma ey
Türk genci sen intikamı / Ey ecdadı yaverleri; cihanları titreten; / Türk gençliği kalbindeki
intikamla yaşasın" dizeleriyle de gençlere sen Türk neslisin, ulu hakanların torunusun
denilerek gücünü bilmesi ve kim olduğunu anlaması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu dönemki
yazılarda çocuklara Türk oldukları ve Türk milletinin torunu oldukları sık sık
hatırlatılmaktadır. Bu şekilde bir millet ve milliyet bilinci oluşması amaçlanmıştır.
262 Yapmaya Mecbur Olduğumuz Vazifeler. (11 Eylül 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (13), 2-3.
263 Rıza Tevfik. (16 Nisan 1914). Baba Nasihati. Çocuk Duygusu Dergisi, (44), 1.
264 Öğütçü. (6 Ağustos 1914). Haydi Gençler Yürüyelim. Çocuk Duygusu Dergisi, (60), 1.
115
5.3. Askerlik, Şehitlik ve Gazilik Övgüsü
Derginin çıktığı dönem Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşları ’na devam ettiği
döneme denk gelmektedir. Bu savaşlarda birçok asker ya şehit olmuş ya da gazi
olarak geri dönmüştür. Yaşanan büyük hezimet sonrası ve devam eden savaş boyunc a
cepheye gidecek sürekli yeni askerlere ihtiyaç duyulmuştur. Dinen şehitlik en büyük
mertebe olduğundan bu duyguya inananlar cepheye koşa koşa gitmeye gönüllü
olmuşlardır. Savaşa katılmak için çekinenlere ise askerlik, şehitlik ve gazilik övülerek
savaşa ısınmaları sağlanmak istemiştir. Bu konu iki taraflı ele alınabilir bir vatana
bağlılığı artırmak için yapılan bir övgü, diğeri ise cephedeki asker ihtiyacını
karşılamak için kullanılan bir propaganda amacı olarak bakılabilir. Dergide ise bu
yazılar ile çocukların askerliğe sıcak bakmalarını sağlamak asıl amaç olarak
karşımıza çıkmaktadır. Savaştan korkmayan bir nesil yetiştirmek isteyen siyasi erk
okul müfredatlarına bu dönemde askerlik dersini eklediğini daha önce söylemiştik.
Bu yazılarla da savaşmaya hazır bir nesil yetişmesi için çocukların informal olarak
hazırlanmalarına katkı sağlanmıştır.
Bu bölümde inceleyeceğimiz ilk metnimiz Eyüp Rüşdiyesi öğrencilerinden
Ekrem tarafından kaleme alınan Türk Çocuğu265 isimli şiirdir. Şiirde dede sürekli
ağlayan torununa "Yavrucuğum ne ağlarsın?" Diye sormaktadır. Torunu ise; "…Üç ay
oldu şimdi tam / Evimizden gitti şenlik, karanlıklar kapladı; / Hani bir gün biri geldi
babaları topladı / Dede söyle bana: Nerde kaldı ah! Babam! / İhtiyarın gözlerinde yaş
taneleri belirdi. / Oğlum baban asker oldu, ağlama artık yeter. / Tanrı için, vatan için,
millet için gitti o / Tanrı için diyorum… Ağlamayı artık kov / Tanrı için gitmez misin gel
asker ol deseler. / Tanrımız mı? Of of! Hani bizi yaradan, / Tanrı mı da, vatanı da, milleti
de severim; / Senin gibi, amcam gibi, babam gibi giderim / Böyle dedi, yüzü güldü…
Vazgeçti ağlamadan!"
Bu dizeler çocuk psikolojisini ve içinde bulunulduğu durumu açıkla
göstermektedir. Birkaç yıldır devam eden savaş nedeniyle erkelerin çoğu askerdedir. Allah
için, vatan için gittiler denilince çocuğun susması ve ağlamayı bırakması ise buradaki en
belirgin semboldür. Ayrıca çocuğun da babam gibi amcam gibi bende vatan için, Tanrı için
giderim demesi duruma inandığını ve içselleştirdiğini göstermektedir. Bu şiir ile
265 Ekrem. (14 Ağustos 1913). Türk Çocuğu. Çocuk Duygusu Dergisi, (9), 1.
116
okuyucularda bu duyguların uyanması amaçlanmıştır.
Dergide ayrıca askerliğe ve Osmanlı Devleti'nin askeri kahramanlıklarına dair
hikâyeler de yayınlanmıştır. Bu hikâyelerden birisi ise Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi'nden
Mehmet Ferit'in yazdığı Mefahir-i Milliyeden Topçu Kara Mehmed266 isimli askerlik
hikâyesidir. Osmanlı'nın kuruluş zamanlarında Çanakkale açıklarında Venedik gemileri ile
yapılan muharebe anlatılmaktadır. Hikâyede Topçu Kara Mehmed'in tek bir top atarak
düşman gemisini saf dışı bırakması ve boğazdan kaçırması anlatılmaktadır. Askerlikte asıl
kahramanlığın Topçu Mehmet gibi ilim ve hüner bilip tek seferde neticeye ulaşılması
denilerek hikâye bitirilmiştir. Bu tarz hikâyeler ile çocukların askeriliğe ve askeri terimlere
aşinalığı artırılmak istenmiştir.
Askerlik noktasında anlatılan hikâyelerde de çocukların dilinde yazılan metinler
mevcuttur. Çocukların dilinden anlatılan bir hikâye mutlaka dergiyi okuyan küçük
çocukları etkiliyor olmalı ki bu dönemde çok fazla bu tarz metin yazılmıştır. Bu
metinlerden biri de Fikri'nin Bir Haftası şeklinde yayınlanan ve Fikri'nin bir nevi
günlüğüne yazdığı olaylardan ibaret olan hikâyedir. Teyzesinin Şişli'deki evinde oturan
Fikri pencereden gördüklerini günlüğüne şöyle yazmıştır; "Akşam saat on birde,
pencerenin önünde oturmuş kalabalığı seyrediyordum. Bir boru sesi işittim. Kahraman
askerlerimiz geliyorlardı. Hemen camı kaldırdım. Teyzem de yanıma geldi. Bekliyoruz.
Şimdi vatanımızı düşmanlarımızdan saklayan kardeşlerimizin büyük bir intizamla
önümüzden akıp gittiğini görüyoruz. Askerler geçtikten sonra teyzeme baktım. Gözleri
yaşarmıştı:
—Allah selamet versin, dedi.
Ben de asker olmak, ben de annelerimizi ve hemşirelerimize insanı deli edecek
eziyetlerden sonra öldüren, babalarımızı koyun boğazlar gibi boğazlayan ve kurşuna dizen
merhametsiz düşmanlarımıza karşı yürüyerek sevgili vatanımızı onların pis ayaklarına
çiğnetmemek istiyorum. Yaşasın askerlik!"267
Metnin bu bölümünde Fikri'nin basitçe camdan gördükleri anlatılırken birden kendi
266 Mehmet Ferit. (21 Ağustos 1913). Mefahir-i Milliyeden Topçu Kara Mehmed. Çocuk Duygusu Dergisi,
(10), 3.
267 Fikri'nin Bir Haftası. (28 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (11), 6.
117
duygularını ifade etmeye başladığı alan tamamen propaganda dili ile yazılmış satırlardır.
Okuyucuya belli etmeden beyin altına düşmanın yaptığı vahşet aktarılmaya çalışılmıştır.
Askerlik ise şerefli bir durum olarak belirtilip yaşasın askerlik sloganı attıracak kadar
Fikri'yi heyecanlandırmıştır.
Bir diğer metnimiz ise Muallim Hasan İrfan tarafından kaleme alınan, Rumeli’ne
Doğru268 başlıklı şiirdir. Şiirde; "Nerde kaldı Osmancığın anlı, şanlı askeri? / O asker ki
asırlarca titretmişti her yeri, / Nerde kaldı o yiğitler gelmedi mi buraya? / O yiğitler nice
zaman koşmuş idiler / Nerde kaldı Fatihlerin, Yavuzların evladı? / Nerde kaldı Muratların,
Orhanların ahfadı / Şanlı hilal bu yerlerden üful edip gitti mi? / Bu yerleri, bu yerleri
düşmanlara terk etti mi?" dizeleriyle kahraman Türk askerinin nerede olduğunu soran
yazar ardından cevap vermektedir. "Hayır, yine birden bire ilerledi ordumuz, / Dalgalandı
şanlı bayrak Edirne’nin fevkinde. / Rumeli'ne gitmek için bu yol idi yolumuz; / Aldık onu,
bundan sonra Osmanlı: Rumeli'nde" diyerek de Edirne'nin geri alındığını ve şanlı ordunun
gücüne tekrar kavuştuğunu belirtmektedir.
Bu bölümle ilgili dergide dikkat çeken bir yazı dizisi yayınlanmıştır.
Çocuklara Vatani Dersler Askerlik269 başlığı altında beş sayı boyunca askerlik
hakkında yazılar yazılmıştır. Leon Lütfi tarafından kaleme alınan bu yazı dizisinde
çocuklara askerliğin tarihi geçmişi anlatılmak istenmiştir. Orta Çağ'dan başlayarak
yazının yazıldığı güne kadar askerlik örnekleri ve devletlerin askeri sistemlerinin
nasıl geliştiği açıklanmıştır. Orta Çağ'da devletin tüm fertlerinin neredeyse asker
olduğu, sonraları belli bir kesimin eğitimli asker olmaya başladığı, bazı devletlerde
zorunlu askerlik bazılarında ise paralı askerlik olduğu gibi konular üzerinde durularak
askerliğin tarihsel gelişimi aktarılmaya çalışılmıştır.
Otuz beşinci sayıda yayınlanan yazıda ise askerlik, şehitlik ve gazilik şöyle tarif
edilmiştir; "Askerlik bir hizmet-i vataniye; bir hizmet-i mukaddesedir. Ahkâm-ı celile-i
İslamiye-i muhafaza ve müdafaa-i vatan uğranda feda-i hayat edenlere (Şehitlik) ve bu
emr-i mukaddese iştirak edip salimen avdet edenlere (Gazilik) paye-i refî’i vaat ve ihsan
268 Hasan İrfan. (30 Ekim 1913). Rumeli'ne Doğru. Çocuk Duygusu Dergisi, (20), 2.
269 İlkyazı otuz ikinci sayıda, diğerleri ise sırasıyla, otuz üç, otuz beş, otuz altı ve otuz yedinci sayılarda
yayınlanmıştır.
118
ediyor."270
Bir diğer yazımız ise M. Cemalettin tarafından kaleme alınan Kahraman Türk
Yavrusu271 başlıklı hikâyedir. Hikâyede şehit olan bir çocuğun şehadet anı anlatılmaktadır.
Olayın kahramanı henüz on üç yaşında olan yetim Talat'tır. Talan martini tüfeğini alarak
buğday tarlasına gitmiş tarlayı beklemektedir. Bir an top sesine benzer gürültüler duymaya
başlar ve birazdan olduğu yere Bulgarların geldiğini fark eder. Hemen tüfeğini de alarak
yakındaki kulübeye sığınır. Bulgar piyadesinin ona yaklaşmakta olduğunu gören Talat
tüfeği ile Bulgar'ın göğsüne nişan alır ve onu öldürür. Tüfek patlaması sesi ile tüm
Bulgarlar kulübeye ateş etmeye başlar. Talat son mermisi bitene kadar birkaç tane daha
Bulgar öldürür. Bulgarlar toplarını kulübeye çevirirler. Talat'ın gidecek yeri kalmamıştır
artık. Top patlar, kulübe havaya uçar. "Talat, bu fedakâr çocuk vatanına karşı en son
vazifesini yapmış, borcunu ödemiş, Allah’ına koşmuştur" denilerek hikâye biter. Bu tarz
hikâyeler ile çocuklar ölüme ve şehadete alıştırılmak istenmiştir. Gerektiği zaman vatanı
için seve seve canını verecek çocukların yetişmesi için bu tarz hikâyelere dergilerde yer
verilmiştir.
Sıradaki metnimiz ise Fahri tarafından kaleme alınan Harp Şarkısı272 isimli şiirdir.
Şiirde; "…Çalışalım düşmanı ülkemizden kovalım / Şanlı zafer bayrağını Türk iline
dikelim. / Hep İslam'ız arkadaşlar Allah’ımız uludur / Kalplerimiz, yüreklerimiz şecaatle
doludur / Türk ilinin evlatları, ataları aslandır / Hep Osmanlı askeridir, namlı şanlı yiğittir /
Çalışalım kanımızı düşmanlardan alalım" dizeleriyle şanlı bir askere sahip olunduğu ve
çalışılırsa düşmanlardan intikam alınabileceğine değinilmektedir.
Bu bölümdeki metnimiz ise M. Ekrem tarafından kaleme alınan Neden Böyle?273
başlıklı şiir tarzı nesir yazıdır. Metin Türklüğe ve gençlerine yazılmıştır. Metinde gençlere;
"…Ey Türk genci niçin düşman kapında? / Neden böyle elin, avucun alnında? / Böyle altın
toprakları çiğneyen / Ayakları kırmak için topların / İnlemeli, parlamalı süngüler /
Düşmanına ateş yağdır göklerden / Vatanının semasında parlasın / Düşsün hasma, ezsin,
yıksın gülleler / Yurdumuzun toprakları ağlıyor / Oğuz canlar mezarları sarsıyor / Ey Türk
genci niçin düşman kapında? / Neden böyle elin, avucun alnında?" denilerek bu zor
270 Leon Lütfi. (5 Mart 1914). Çocuklara Vatani Dersler Askerlik. Çocuk Duygusu Dergisi, (37), 8.
271 M. Cemalettin. (12 Şubat 1914). Kahraman Türk Yavrusu. Çocuk Duygusu Dergisi, (35), 3-4.
272 Fahri. (19 Şubat 1914). Harp Şarkısı. Çocuk Duygusu Dergisi, (36), 1.
273 M. Ekrem. (14 Mayıs 1914). Neden Böyle? Çocuk Duygusu Dergisi, (48), 1.
119
durumdan kurtulmak için neden savaşmazsın denilmektedir. Düşmana saldırılması ve altın
toprakların geri kazanılmasını öğütleyen bir içeriğe sahiptir bu metin.
5.4. Vatan ve Bayrak Sevgisi İmgeleri
Vatan sevgisinin çocuklara özümsetilmesi her dönem önemli olmuştur. Milletler
devletleri ve vatanları var olduğu sürece özgür ve hür bir şekilde yaşamışlardır.
Dergilerdeki yazılarda da vatan ve bayrak sevgisi üzerine metinler yayınlayarak
çocuklarda bu duyguların gelişmesine yardımcı olunmaya çalışılmıştır.
Bu noktada inceleyeceğimiz ilk metin Samatya İttihat ve Terakki Mektebi'nden
Mahmut Vedat tarafından yazılan "Vatanıma" diye ithaf edilen Hubb-u Vatan (Vatan
Sevgisi)274 başlıklı şiirdir. Şiirde vatana olan muhabbetten şöyle bahsedilmektedir; "Türk
oğluyum vatanıma muhabbetim şedittir / Âti için mini mini vücudum ber-ümiddir / Kimse
bilmez ne büyüktür bu kalbimin duygusu / Harp etmekten Türk oğlunun zira yoktur
korkusu / Ey mukaddes ey muazzez ey kıymetli vatanım / Bizi büyütüp besleyen ey
şefkatli vatanım". Bu mısralardan yazarın vatanı çok derin bir muhabbet ile sevdiğini ve
vatan için harp edebileceğini anlamaktayız.
Şiirin devamında ise yazar vatanı savunmayıp kaçanlara kızmakta ve çocukların
büyüyüp elleri silah tutar olunca intikamı alıp vatanlarını savunacakları şu sözlerle
anlatmaktadır. "Kucağında büyüttüğün evlatların kaçtılar / Düşmanların fırsat buldu sana
yara açtılar / Fakat küçük yavruların atisinden emindir / Bir gün olur silah tutar mini mini
ellerim / İntikamın almak için yeminliyim mâderim / Babam gibi korkak tembel metanetsiz
değilim / Ben mâderim sana karşı izâatsiz değilim / Sen büyüttün sen besledin inkâr etmem
hakkını / Bir gün elbet düşmanlardan alacağım hakkını / …Senin için cismim canım feda
olsun vatanım / Senin için bütün kanım feda olsun vatanım / Ahdim olsun sağ olursam
intikamın alırım / Senin için şehit olur kucağında kalırım."
Sıradaki metin ise Zeki'nin Duygusu Kırmızı Beyaz275 başlıklı makaledir. Yazar;
"Renklerin içinde canım kadar sevdiğim kırmızı, beyazdır. Bir kırmızı, beyaz kâğıt elime
geçse; bir kırmızı beyaz bez gözüme ilişse bunlardan bir Osmanlı Sancağı yaparım"
diyerek yazısına başlamıştır. Yazının devamında ise; "Ne yapayım ki kırmızı, beyaz ruhum
274 Mahmut Vedat. (26 Haziran 1913). Hubb-u Vatan. Çocuk Duygusu Dergisi, (2), 6.
275 Zeki. (23 Temmuz 1913). Zeki'nin Duygusu Kırmızı Beyaz. Çocuk Duygusu Dergisi, (6), 6.
120
kadar kıymettardır. Muhterem vatanımın selameti muazzez milletimin saadeti bununla
kaimdir. Osmanlı çocukları Osmanlı Sancağı’nın müdafiidir" demektedir Yazar sancağın
koruyucuları olarak ise çocukları işaret etmektedir. Yazısını ise şu sözlerle bitirmiştir;
"Sancağımız şanımız Osmanlı unvanımız / Vatan bizim canımız feda olsun kanımız / Bu
hissin büyümesine gayret edin."
Sıradaki metnimiz ise Fatih İnas Rüşdiyesi üçüncü sınıf öğrencisi Fahrünnisâ
tarafından kaleme alınan Vatan Mukaddestir276 başlıklı yazıdır. Metinde yazar önce
vatansızlığın ne demek olduğunu anlatmakta ve bu yokluğun ne derece zor olabileceğini
okuyuculara belirtmeye çalışmaktadır. "Vatansız bir insan elleri, ayakları kesilmiş,
cemiyet-i beşeriyeden tard edilmiş, ah vahlarla tazyî’-i evkât etmiş, mahkûm-ı inkırâz
insanlardan madûd değil midir? Her nereye gitse tahkir edilir, her nerede yaşasa hayatın
lezzetini duyamaz, hürriyet kelime-i mübeccelesinden hakkıyla istifade edemez. Daima
diğerinin zebun kahrı, ribka-i esareti altında inler. Hülasa vatansız bir insan meyvesiz bir
ağaç gibidir. İşte bunun içindir ki insanlar daima vatanlarının terakkisine çalışıp
kendilerinin refah hal ile yaşamalarına gayret ederler."
Yazının devamında ise yazar vatanı kurtarmak için neler yapılması gerektiğini,
Bulgarlardan intikam alarak vatan kurtarılıp özgürleştirilmesi için çalışılmasını
çocuklardan istemektedir.
İnceleyeceğimiz sıradaki metin ise Mekteb-i Sanayi-i Osmanî'den M. Sabri
tarafından yazılan Yurdum277 başlıklı şiirdir. Şiirde ilk önce vatanı ne kadar çok
sevdiğinden bahseden yazar şiirinde vatanı Ulu ana olarak isimlendirmektedir. "Biz
günahız bizi affet öz ana / Küsmez isen binler ile va’d sana / Seni yükseltecek tekrar
bizleriz / Bunu bütün kalbimizle söyleriz" dizeleriyle vatanın teveccühünü yeniden
kazanmak istenildiğini belirtmektedir yazar. Vatanın alçalmasının sebebini ise kendisi
görmekle birlikte yine yükseltecek de bizleriz demektedir. "Biz diyorum bunlar kimdir?
Küçükler / Bugün mektep sıralarındakiler" diyerek de metni okuyan çocuklara ileride ne
yapmaları gerektiğine dair ödev vermektedir yazar. "Ulu ana, büyük ana öz ana / Küsme
bize yalvarıyoruz sana" dizeleriyle de vatanı ana olarak tasvir etmektedir yazar. Vatanın
ana olarak nitelenmesi dönemin birçok edebi eserinde de karşımıza çıkmaktadır.
276 Fahrünnisâ. (25 Eylül 1913). Vatan Mukaddestir. Çocuk Duygusu Dergisi, (15), 2-3.
277 M. Sabri. (9 Ekim 1913).Yurdum. Çocuk Duygusu Dergisi, (17), 1.
121
Bu bölümde inceleyeceğimiz son metin ise Ali Kemal tarafından yazılan Osmanlı
Bayrağı278 isimli şiirdir. Şiirde; "…Kavgalarda şan saçıyor kanadın, / Sayende can vermek
ister erlerin! İslamların kanlarıyla boyandın. / Selam sana, Armağanı Osman'ın. / Selam
sana, ey Osmanlı Bayrağı. / Kanlı harp de senin yüce şanların / Tarihlere al kan ile
yazılısın / Kanlı dolsa bütün engin denizler / Düşmez yere yine şanlı hilalin" dizeleriyle de
yazar bayrağa olan sevisini ve bayrağın yüceliğini anlatmaya çalışmıştır.
5.5. Çalışkanlık, Millilik, Ticaret ve Müslüman Boykotajı İmgeleri
Dönemin siyasi erkinin yeni yetişen nesilden önemli bir diğer beklentisi ise
çalışkan olması ve ekonomiye katkı sağlayacak işler yapmasıydı. Dergilerde
çocukların ödev ve sorumlulukları hatırlatılırken çalışkanlık ve üretkenlik üzerine
yazılan birçok metin görmek mümkündür. Bu bölümde inceleyeceğimiz ilk metin ise
Vatanımın Sesi Diyor Ki279 başlıklı şiir olacaktır. Şiirde; "Çalış oğlum çalış yaram
derindir / Çalışırsan istikbalin emindir / Çalış oğlum çalış çıplak ve açım / Annene sen
bakmazsan inlerken / Küçük kalbin buna razı olmazken / Çalış yavrum ben sana muhtacım
/ Çalışırsan düşmanlarını ezersin / Memleketin çiçeklerle bezersin / Ancak say'ın
kurtaracak vatanı" dizeleriyle ailesinin ve vatanının istikbali için çocuğun çalışması
gerektiğini söylemektedir. Çalışmak ve üretmek o dönem için çok önemlidir. Çünkü ülke
ekonomik olarak çok kötü zamanlar geçirmektedir. Uzun süren savaşlar ve sanayinin
gelişmemesi çocukların istikbali için olumsuz nedenler olarak karşılarına çıkmaktadır. Bu
durumu değiştirecek olanlarsa yine gelecek neslin kendisi olarak görülmektedir.
Çalışmak ile ilgili bir diğer metin ise yedinci sayıda yayınlanan Kardeşlerime280
başlıklı şiirdir. Yazarı belli olmayan bu şiirde; "Ey kardeşler hep el ele verelim / Çalışalım
hep ileri gidelim / Şimdiden sonra doğru yola girelim / Çalışmakta ancak bize selamet /
Haylazlığın sonu elbet nedamet / Tembellikten doğar bütün felaket" denilerek çalışmanın
bir kurtuluş tembelliğin ise bir felaket olduğuna değinilmektedir. Bu şekildeki
karşılaştırmaya diğer metinlerde de çok sık rastlamaktayız. Çünkü dönemin çocuklarında
istikbal kaygısı olduğu için çalışmanın iyi bir istikbalin anahtarı olduğu vurgusu sık sık
yapılmıştır. Şiirin devamında ise; "Çalışanlar yükseliyor çıkıyor / Cahilleri hep belalar
sıkıyor / Cehalettir ne devletler yıkıyor / Kardeşlerim! Vatan bizi bekliyor / Yataktadır,
278 Ali Kemal. (23 Nisan 1914). Osmanlı Bayrağı. Çocuk Duygusu Dergisi, (45), 8.
279 Nahid. (17 Temmuz 1913). Vatanımın Sesi Diyor Ki. Çocuk Duygusu Dergisi, (5), 1.
280 Kardeşlerime. (31 Temmuz 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (7), 1.
122
hazin hazin inliyor / Evlatlarım! İşte anneniz diyor" dizeleriyle de vatanın kurtuluşunun
çocukların yani küçük okuyucuların elinde olduğu bir kez daha vurgulanıyor.
Sıradaki yazımız ise dönemin ekonomik girişim ruhunu çok iyi anlamamızı
sağlayacak bir metindir. Mühim ve Faideli Bir Teşebbüs başlığı ile yayınlanan yazıda
Çocuk Duygusu Dergisi'ne yayınlamak için bir mektup geldiğinden bahsediliyor. Mektupta
bir çocuk şirketi, bir kooperatif kurulması şu şekilde teklif edilmiştir; "Şu halde para
kazanmak için büyüklerimizin çektikleri zahmetten ibret alarak inşallah yirmi otuz
yaşlarına geldiğimizde her birilerimizin zengin ve sanat sahibi olmaklığımızın çaresini de
bizler düşünelim. Zira bundan sonra bende onmaz ancak hükümet kapısından istifade edip
bakimiz pek acınacak bir halde kalacağımızdan kendimizi kurtarmaya çalışalım. Hazreti
Allah da muayyenimiz olur. Bakınız ne yapalım. Sahip mektup çocukların haftada ellişer
para vermek suretiyle bir sermaye teşkil ederek –bu şirkete iştirak edenleri on bin farz
ediyor– senede toplanacak altı bin lira ile yine çocuklara ait işler görülmesini ve bu suretle
para toplandıkça, işlerden hâsıl olan temettuâta zam edilerek muamelenin tevsî halinde
birkaç sene sonra büyük bir sermaye hâsıl olacağını yani çocuklara mahsus bir
"Kooperatif" yapılmasını teklif ve bizden de bu hususta irşat ve delalet talep ediyor."281
Metinde bahsedilen durum dönem için yaygın bir girişim şeklidir. İttihat ve Terakki
Cemiyeti kooperatifler kurularak ekonominin kalkınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu
yüzdendir ki çocuk dergisine de bu teklif gelmiş ve çocuk şirketi kurulması önerilmiştir.
Yazının başlığında da dediği gibi dönem için önemli bir girişim teşebbüsüdür. Yazının
devamında; "Uzun uza diye tefekkürden sonra haftada elli para değil on veya yirmi para ile
bir çocuk şirketi tesisini ve toplanacak ilk sermaye ile de en elzem olan kırtasiye mağazası
küşadı münasip olacağını ve buna dair birde program tertip ve tanzim etmeyi düşündük ise
de evvel emirde bi’l-umûm kari’ ve karilerimizin bu babda ki fikir ve arzularını anlamak
istediğimizden o ekseriyet hâsıl olduğu halde programımızı, sermayenin ne suretle
toplanacağını, ziyâdan vikayesi için düşündüğümüz şeyleri neşr ile kari’lerimize ihbar
edeceğiz. Bunun için bu nüshanın bilmece kuponunun altına "şirkete girmeye razıyım"
yahut "şirkete razı değilim" gibi bir ibare yazılmış olduğundan kari’ istemediğinizin
üzerini çizip diğerinin yanına bir imza koyarak fikrini bize ihbar eylesin" denilerek
girişime katılmak isteyenlerin sayılarının öğrenilmesi amaçlanmış ve okuyuculardan bu
281 Çocuk Duygusu. (14 Ağustos 1913). Mühim ve Faideli Bir Teşebbüs. Çocuk Duygusu Dergisi, (9), 3-4.
123
fikirle ilgili geri dönüş talep edilmiştir. Bir sonraki sayıda da bu konuyla ilgili bir yazı
yayınlanmıştır.
Derginin onuncu sayısında Çocuk Duygusu Şirketi282 başlıklı yazıda bir önceki
hafta duyurulan şirket teşebbüsüne dair geri dönüşlerin olduğu ve şirket hakkında detaylı
bir izahat istendiği belirtilerek şunlar söylenmiştir; "Biz mini mini kardeşlerimizi iktisada
alıştırmak arzusuna kapılarak böyle bir teklifte bulunduk. Haftada yirmi para –bir hisse
yirmi para olup vakti olan daha fazla hisse alabilir– vermek suretiyle şirkete hissedar
olacak ve bu şirket lüzum gördüğü halde bir o kadar uzatılmak üzere beş sene olacaktır.
Mesela bin hissedar bulduğumuzu farz eder isek bunların haftada verecekleri yirmişer
paranın yekûnu iki bin kuruş edeceğinden bu para ayda bir münasebet bankaya tevdi
edilecektir. Sermaye kâfi dereceye gelince şehrimizin en münasip yerinde kalem, kâğıt,
defter, mektep kitabı gibi çocukların her gün aldıkları eşyayı satar bir dükkân açılacak ve
oraya mutedil icraatla emin bir adam konulacaktır. Bittabi hissedarlarımız kendi
sermayeleriyle açılan dükkândan alış veriş edeceklerinden müşterisi de hazır demektir. İşte
bir taraftan haftalıklardan, diğer taraftan dükkânın alış verişinden hâsıl olan sermaye
büyüdükçe yine çocuklara ait olmak üzere daha başka dükkânlar ve ticarethaneler açılacak
bu suretle o sermaye işletilecektir."
Şeklinde okuyuculara izahatta bulunulmuş ve katılmak isteyenlerin dergideki
kuponların altında yer alan katılmak istiyorum kutucuğuna ya da katılmak istemiyorum
kutucuğuna işaret koymaları istenmiştir. Bu sayıdan sonra bu şirketle ilgili herhangi bir
yazı yayınlanmamıştır. Şirketin akıbetine dair herhangi bir söz de edilememiştir. Ancak bu
girişimin dillendirilmesi bile içinde bulunulduğu dönem için çok önemlidir. Çocukları
iktisadi teşebbüslere alıştırmak siyasi erkin ve aydınların arzuladığı bir durumdu. Onuncu
sayıda yine Hayat Çalışmaktır283 ismiyle bir şiirde yayınlanmıştır. Yazarı belli olmayan bu
şiirde çocuklara çalışmayı sevdirmek için yazılmıştır. İhtiyar birinin torunuyla kısa
hasbıhalini konu almaktadır.
İnceleyeceğimiz bir diğer metin ise Çalış ve Utandır284 başlıklı genç mimi minilere
ithaf edilen şiirdir. Şiirde vatan bir anneye benzetilmiştir. Ayrıca şiir sert bir üslup ile
yazılıp argo kelimeler dahi kullanılmıştır. Şiirde; "…Çalış yavrum vatan senin anandır… /
282 Çocuk Duygusu. (21 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Şirketi. Çocuk Duygusu Dergisi, (10), 6.
283 Hayat Çalışmaktır. (21 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (10), 2.
284 Ay Giray. (28 Ağustos 1913). Çalış ve Utandır. Çocuk Duygusu Dergisi, (11), 1-2.
124
Bak vatanın etrafını birçok piç / Sarmış onu hırpalıyor elleri / Çalış durma, ey evladım,
durma hiç / Kurtar düşman pençesinden bu yeri / İşte yavrum, bu kadıncık vatandır, /
Çalış, çalış, zalimleri utandır! / Kurtar bunu düşmanlardan yavrum sen, / Şu yerlerde yatan
kadın, anandır" denilerek vatanın bedbaht olduğu ve kurtulması için çalışılması gerektiği
bu şiirde de tekrar edilmiştir.
Bu bölümün en önemli konularından biriside Müslüman boykotajı meselesi üzerine
yazılan yazıdır. Derginin otuz üçüncü sayısında Leon Lütfi tarafından yazılan Boykotaj
Meselesi ve Çocuklara Nasihat285 başlıklı bir yazı yayınlanmıştır. Yazısında boykotaj
noktasında aşırıya gidildiği ve temkinli olunması gerektiğini çocuklara öğütlemekte bir
yandan da meseleyi çocuklara anlatmaya çalışmaktadır. Kadıköy'de gezerken bir
mağazanın levhasının üzeri çizilip "İlan Türkçe olacak" yazısının yazıldığını gördüğünü
aktardıktan sonra çocuklara durumu açıklamaya çalışıyor. Bunu yapanların galeyana
gelenler tarafından yapıldığını aktarıyor. Bura da galeyana gelenler ise Türklerdir. Gayr-i
Müslimlerin paya toplayıp Yunanistan'ın donanması için yardım etmeleri başta İstanbul'da
yaşayan Müslümanları çok sinirlendirmiş ve gayr-i Müslim ticarethanelerinin boykot
edilmesi kararının alınmasına neden olmuştur.
Leon Lütfi durumu şöyle değerlendirmektedir. "Bunu da itidal-i demle düşünelim
ve hep birlikte Türk düşmanlarına, Türk parasıyla ecnebi donanmalarına ianelerde bulunan
yed tıynet kimselere şedit bir boykotaj yapalım. Lakin bu memlekette doğmuş, büyümüş
Türkçeden başka bir lisanla mütekellim olmayan ve Türk hükümetlerine vergi, Türk
cemiyetlerine, Türk müesseselerine ianette bulunan bir Hıristiyan’a bu boykotaj
revamıdır?" diyerek kendisini örnek vermiştir. Devamında; "Size daha yakından bir misal
göstereyim. İşte ben bir Türk Ermeni'siyim. Anadolu’nun orta yerinde doğdum, ana
lisanım Türkçedir. Ahval ve itiyattanım çok Türklere nazaran bir kat daha alaturkadır.
Türk yavrularının yani sizin tezhip-i ahlakınız için risale neşretmek suretiyle sevgili
vatanıma arz-ı hizmetle meşgulüm. Şimdi ben Türk sayılmayacak mıyım? Benim gibi
Ermeni Katolikleri, Yahudiler ve saire yok mudur?"
Sorusunu okuyuculara sorarak da boykotaj meselesinin diğer bir yönüne
değinmiştir. Leon Lütfi ve söyledikleriyle de haklıdır. Bir diğer Mesele ise Çocuk
Duygusu Dergisi'ne reklam veren yabancı mağazaların ilanlarının dergiden kaldırılmasının
285 Leon Lütfi. (29 Ocak 1914). Boykotaj Meselesi ve Çocuklara Nasihat. Çocuk Duygusu Dergisi, (33), 3-4.
125
ve yayınlanmamasının teklif edilmesidir. Leon Lütfi bu ilanların kaldırılması konu içinse
şunları söylemektedir. "Bize o ilanları derç etmeyiniz çünkü ecnebi derler demekle mesela
esasen Türk bulanan Şamlı mağazasına gidip şu şemsiyeleri o bastonları ve saireyi
satmayınız çünkü ecnebi malıdırlar demenizden farkı var mı?" diyerek de ortaya atılan
durumun tutarsızlığına makul şekilde açıklık getirmeye çalışmıştır. Yazının sonunda ise
okuyuculara Leon Lütfi şöyle seslenmiştir. "Yine biz fedakârız. Haydi, kıymettar
evlatlarım söyleyiniz. Tiring ilanının aleyhinde misiniz? Hemen kaleminizi alınız
vücudunuzu dinleyerek cevap yazınız. İstemiyor derseniz o istemeyenler ekseriyeti teşkil
ederse hemen bu ilanları çıkarıp atacağız" diyerek kararı okuyucularına bırakmıştır.
Bu bölümün inceleyeceğimiz son yazısı ise Köy Hayatı286 başlıklı çalışmak ve
üretmek temalı şiirdir. Şiirde köy hayatı özendirilerek anlatılmaktadır. Dizelerde; "Tan
yerleri ağarırken, köy sürüsü geçerken, / Mesud çiftçi buğdayları oraklarla biçerken /
Ellerinin emeğini akşam yorgun içerken, / Kalp evine bir mülk el saadetler getirir / …Ey
genç kardeşi sende çalış toprağı sev çiftçi ol / Bastığın yer altın dolar, çalışırsan biraz bol /
Çiftçi ol sen, çiftçi ol genç işte sana doğru ve yol / Çift hayatı, köy hayatı hep saadet
yeridir. / Ey genç kardeş, beğendinse bu hayatı sende gel / Köyün kutlu havasında bir
cennet var ne güzel / Bu topraktan altın çıkar elde kazma, kürek bel / Köy içinde bir saadet
handelerle gezinir" denilerek çocukların köy hayatını meslek olarak düşünmeleri
istenmekte ve saadetin köyde olduğu vurgulanmaktadır.
5.6. Çocuk Oyunlarındaki Politik Yaklaşım
Çocuk Duygusu Dergisi'nde yayınlanan çocuk oyunları politik imgeler
içermesinden dolayı önem arz etmektedir. Dergide yayınlanan ilk çocuk oyunlarında sık
sık geçen Osmanlı kelimesinin yerini ilerleyen zamanlarda Türk kelimesi alacaktır. Bu
durum bu yıllarda zihni bir dönüşüm yaşandığının ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin basın
üzerindeki etkisinin anlaşılması için önemlidir. Bu konuyla ilgili Mehmet Özdemir
tarafından müstakil bir makale çalışması da yapılmıştır.287
Dergide toplam on sekiz adet çocuk oyunu yayınlanmıştır ancak bunlardan sekiz
tanesi politik inşa unsuru barındıran niteliktedir. Oyunlarda yeteneklerini kullanma,
286 İsmail Vedat. (21 Mayıs 1914).Köy Hayatı. Çocuk Duygusu Dergisi, (49), 1-2.
287 Özdemir, M. (2015). "Balkan Savaşları'nın Çocuk Oyunlarına Yansıması "Çocuk Duygusu" Dergisi
Örneği" Uluslar arası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4 (2), 634-657.
126
çalışkan olma, adil ve merhametli olma, vatan, millet ve bayrak sevgisini canlı tutma,
Türklük ve Osmanlılık mensubiyeti kazandırmak amaçlamıştır. Dergi oyunlar üzerinden de
bir millî bilinç geliştirmek istediğinden birçok politik imgeyi oyunların içeriğine
eklemekten geri durmamıştır. Oyunlar pedagojik olarak düşündürücü olsalar da dönemin
şartları nazarında en makbul içeriği barındırmaktadırlar. Dergi yayınlayacağı oyunları;
"Yirminci asırdayız… Her şey nasıl terakki ediyorsa oyunlarda öyle terakki etmiştir. İnsanı
yorup veyahut tahrip eden koşmacalar, köşe kapmacalar saklambaçları terk etmeli" diyerek
tarif etmektedir. "İşte biz bunun için elden geldiği mertebe size nâfi’ ve eğlenceli oyunlar
tertip edileceğini" okuyucularına duyurmaktadır.288
Politik inşa unsuru içeren ilk oyunumuz Tamamlama isimli oyunudur. Oyun normal
bir oyun olarak başlayıp oynanmasına rağmen ceza kısmında yapılması istenilen bu oyunu
dergideki fenni oyunlardan ayırmaktadır. Oyunun oynanışı ise şöyledir; "Oyun
oynayacaklar bir arada otururlar. Birisi eline tora alır ve istediğine atar, atarken bir veya
daha ziyade hece söyler. Torayı alan o kadar hece ile onu bir isim yapmaya mecburdur.
Yapamazsa ceza kâğıdında isminin altına işaret olunur. Böylece her torayı alan istediğine
istediği kadar hece söyleyerek atar ve attığı çocuk o kadar hece ile arkadaşının hecesini
tamamlar ve bir isim yapar. Oyun bundan ibarettir. Fakat tamamlanan şey mutlaka isim
olmalıdır. Ne ismi olursa olsun.
Ceza işine gelince: En çok işaretli olandan en az işaretli olan çocuğa doğru
oyuncuların yarısı ayrılır ve kâğıda isminin yanına birer yıldız konur sonra en az işaretli
olan çocuk cezalılara cezalarını yaptırır. Cezalar şunlardır: "Bir şarkı söylemek, on defa
oturmak kalkmak, arkadaşlarının önünde durup selam vermek ve tamamlama oyununda
kaybettim ben. Yaşasın Osmanlılar! demek, on defa Osmanlı Bayrağı resmi yapmak ve
(Osmanlı) (vatan) (millet) kelimelerini yine o kadar yazmak, bir hikâye anlatmak. Cezayı
yaptıran bunlardan hangisini isterse emreder."289
İkinci oyunumuz ise Bulgar Kaçtı oyunudur. İminden de anlaşıldığı üzere bir savaş
oyunudur. Bu oyunlar her ne kadar kurmaca metin olsalar da dönemin siyasal ve politik
olaylarını içlerinde barındırmaktan geri kalmamışlardır. Oyunun oynanışı ise şöyledir.
"Çocuklardan biri ebe olur. Eline torayı alır. Bir sıra üzere ayakta duran veya oturan
288 Ne Oynayalım? (26 Haziran 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (2), 7.
289 Tamamlama. (14 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (9), 8.
127
arkadaşlarının arkasından iki defa geçer ve istediğinin arkasına torayı kor. Sonra önlerine
geçerek birisine "Bulgar nerede?" diye sorar, karşısındaki "Bulgar kaçtı" cevabını verir.
Ebe tekrar "Nereye kaçtı?" diye sorar. Diğeri arkasında zannettiği arkadaşının ismini
söyleyerek mesela "Korkusundan galiba Mahmut’un arkasına saklanmış" der. Bilemezse
ceza olarak on defa kollarını yukarı kaldırıp indirir. Kimin arkasında tora çıkarsa o ebe
olur. Oyuna devam olunur"290.
Balkan Savaşları'nda Osmanlı'nın en çok uğraştığı ve milletin en çok nefret ettiği
topluluk olan Bulgarların oyuna konu edilmesi bir nefretin göstergesidir. Bulgarların
korkarak kaçması durumu ise çocukları psikolojik olarak Bulgarlara karşı üstün göstermek
istemenin bir sonucudur.
Üçüncü oyunumuz ise Kale Kaçkını isimli oyundur. Adı savaşı çağrıştırsa da
normal içerikte denilebilecek bir oyundur. Oyunun oynanılışı ise şöyledir. "Çocuklardan
biri ebe olur. Bir yerde kale olur. Ebe kalede durur. Diğer çocuklar kaçarlar, kaleden
kaçtığı zaman kim (kale kaçkını) diye bağırırsa ebe o bağıranları kaleye gidinceye kadar
tutabilir. Kaleden kaçan (kale kaçkını) diye bağırır. Ebe koşar ve bağıran kaleye eliyle
dokunmadan tutarsa ebeliği tuttuğu arkadaşına bırakır."291
Dördüncü oyunumuz ise Türk Oyunu'dur. Oyun bir savaş oyunudur. Oyunun
oynanışı ise şöyledir. "Oynayacak çocuklar bir araya toplanır. Önde birisi olduğu halde
yürümeye başlarlar. Çocuklardan birisi sorar:
—Arkadaş sen kimsin?
Öndeki cevap verir:
—Ben bir Türk’üm.
—Nereye gidiyorsun?
—Düşmanlarımla harp etmeye gidiyorum. Ya gazi olacağım ya şehit.
—Biz de Türküz. Bizi de al.
—Peki, ama kavga edebilecek misiniz? Bir harp oyunu yapınız da göreyim.
Arkada çocuklar hemen ikiye ayrılırlar. Epeyce uzak karşı karşıya dururlar. İkiye
ayrılan çocukların arka taraflarında duvar veya duvar gibi sıralanmış ağaçlar bulunacak ve
orası kale olacaktır.
290 Bulgar Kaçtı. (14 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (9), 8.
291 Kale Kaçkını. (21 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (10), 8.
128
Oyuna başlandığı zaman hepsinin birer eli kalede durur. Sonra birer birer karşılıklı
hücuma başlarlar. Bir taraftan önce çıkan karşısından sonra çıkanı tutarak esir eder.
Tutmak şarttır. Hangi taraf diğer taraftaki çocukların hepsini esir alırsa o taraf kazanır".292
Beşinci oyunumuz ise Düşman Askerleri başlıklı oyundur. Savaş ve askerlik ile
alakalı bir oyundur. On ikinci sayıda ilk bölümü, on yedinci sayıda ise ikinci bölümü
yayınlanmıştır.
Oynanışı ise şöyledir. "Oynayacak çocuklar yan yana yere iki uzunca değnek
dikerler ve diğer iki değneği de kol gibi olmak üzere (korkuluklarda olduğu gibi) bağlarlar.
Yani iki korkuluk yaparlar. İki tane de külah yaparak sicimle korkulukların başlarına
tuttururlar.
Bunlar bittikten sonra oyuna başlanır. Oyunculardan biri gezinmeye ve:
—Harp olacak. Gönüllü olmak isteyen, diye bağırmaya başlar.
Oynayacaklar hep koşarak:
—Gönüllüyüm, der.
Sonra tabur olurlar. Bağıran çocuk taburun başına geçerek:
—Arkadaşlar sevgili vatanımızı düşman çiğnemiş arş ileri, der".293
On yedinci sayıda yayınlanan oyunun devamı ise şöyledir;
"Diğerleri hep birden:
—Yaşasın vatan! Diye bağırırlar. Yürümeye başlarlar. Yürürken hep bi ağızdan:
"Vatan için can veririz şan alırız
Bu nam ile bu şan ile yaşarız
Yaşasın vatan, yaşasın millet
Yaşasın, yaşasın yaşasın asker!" derler.
Korkulukların karşısına geldikleri zaman öndeki çocuk
—Dur kumandasını verir.
Oyuncular hep birden dururlar. Sonra kumandan söze başlar:
İşte harp edeceğimiz askerler hazır mısınız?
Hep birden bağırırlar:
—Yaşasın Osmanlılar!
Sonra kumandan emir eder:
292 Türk Oyunu. (21 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (10), 8.
293 Düşman Askerleri. (4 Eylül 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (12), 8.
129
—Haydi, vatan kardeşleri hücum!
Oyuncular korkuluklara hücum ederler. Hangi çocuk değneklerden herhangi
istediğini yere düşürürse o oyunu kazanır. Değneği kimin düşürdüğünü görmek ve doğruca
söylemek kumandanın vazifesidir. Sonra kumandan oyunu kazanan çocuğun karşısına
giderek askerce selam verir:
—Tebrik ederim, der.
Kazanan arkadaşı da selam vererek cevap verir:
—Teşekkür ederim, fakat düşman askerleri korkuluk gibi imiş! Pek korkak ve
yüreksiz imiş der."294
Oyun çocukları asker gibi eğitmeyi ve askerliği çocuklara öğretmeyi
amaçlamaktadır.
Sıradaki ve altıncı oyunumuzun ismi ise Köse Kâhya'dır. Oyunda Osmanlıcılık
kavramına yer verildiği için politik oyunlar kategorisine dâhil edilmiştir. Oyunun oynanışı
ise şu şekildedir. "Oynayacak çocuklar bir araya toplanırlar. Taş tutulur. Birisi ebe olur.
Ebe olan ellerini ovuşturarak ve düşünüyor gibi önüne bakarak arkadaşlarının yanında
dolaşmaya başlar. Oyunculardan biri sorar:
—Buralarda ne geziyorsun?
—Açım.
—Neden açsın?
—Söyleyemem.
—Söyle bakalım. Osmanlılar merhametlidir. Belki yardım ederiz.
—Nasıl söyleyeyim. Karadağlı bir kâhyayım. Pek korkuyorum. Kimseden bir parça
yiyecek istemeye yüzüm yok. Merhamet ediniz.
—Ne istiyorsan verelim Köse Kâhya?
Köse Kâhya kızmış gibi yapar ve "Bana kim Köse Kâhya diyor?" Diyerek
çocukları kovalamaya başlar. Kim tutulursa o Köse Kâhya olur ve oyuna böylece devam
edilir."295
Yedinci oyunumuz ise Ne Oynayalım? İsimli oyundur. Burada çocuklar oyun
bulmaya sevk edilir. Çocukların buldukları oyunlar ise birbirinden ilginçtir. Önce askerlik
oyunu bulunur ve bu kabul edilir ancak malzeme eksikliğinden dolayı kabul edilmez.
294 Düşman Askerleri. (9 Ekim 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (17), 3.
295 Köse Kâhya. (16 Ekim 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (18), 7.
130
Sosyalizm oynamak teklif edilir ama bu da herkesin tüm malzemeleri ortak bölüşeceği
düşüncesinden dolayı kabul görmez. Cemiyet oynayalım denir ancak tüm çocuklar ittihatçı
olduğundan başka cemiyet kurulmaz. Çocukların nazarında bura da bir nevi İttihat ve
Terakki Cemiyeti'nin propagandası da yapılmıştır. En son açık artırma oyunu oynanır.
Bağış yöntemi ile madalyon satılarak gelen para ile şanlı donanmaya yardım toplanır. Otuz
beş kuruş yardım toplandıktan sonra çocuklar sevinçle evlerine giderler. Oyun tüm bu
yönleriyle birçok politik imgeyi gizli bir şekilde içinde barındıran özel bir oyundur.
Oyunun tamamı ise şu şekildedir;
"Hamdi arkadaşlarını yanına topladı ve onlara:
—Ne oynayalım?
Diye sordu.
Hamdi on iki yaşında idi. Diğer çocuklar hep ondan küçüktü.
İçlerinden (8) yaşındaki Rıza mini mini ellerini birbirine vurarak: —Hamdi (asker)
oynayalım, dedi.
Bunu çok beğendiler. Lakin hepsine muntazam elbise ve tüfek bulmak müşkül
olduğundan sarf-ı nazar ettiler…
Nazmiye — Bu bir gazetecinin hemşiresi idi, birden (sosyalizm) oynayalım, dedi.
Çocuklar bunu hiç istememiş idiler. Hamdi hepsinin büyüğü olmak münasebetiyle
izahat verdi:
—Herkesin nesi varsa meydana çıkarılacak, sonra aramızda paylaşılacak…
Bunu beğenmediler. Hep birden:
—Olmaz, olmaz… Dediler.
Nihayet Lütfi sapsarı başıyla meydana çıktı.
—Haydi çocuklar! Cemiyet oynayalım, dedi. Bu oyun güzeldi. Fakat hep birden
"İttihat" Cemiyeti'ne intisap ettiler. Başka cemiyet teşkil edilemedi. Bundan da
vazgeçtiler…
Çocuklar yavaş yavaş sıkılmaya başlamışlardı. Çünkü eski oyunları istemiyorlar,
yenilerdense bir tanesini beğenemiyorlardı. Hatta biraz sonra dağılmaya karar verdiler.
Lakin bu aralık en küçükleri bulunan Rahmiye dedi ki:
—Çocuklar, bugün bizim için en iyi oyunun ne olduğunu ben keşfettim. İster
misiniz hep eğlenelim. Hem de mükemmel bir iş görmüş olalım…
Hep birden: —Evet, diye bağırdılar…
131
Rahmiye devam etti: bakınız benim küçük bir madalyonum var. Ben babam bana
bayramda hediye vermişti. Şanlı donanmamız namına onu müzayedeye vaz' ediyorum.
Herkes artırsın bakalım. Kaç kuruş toplayabileceğiz.
Çocuklar bütün paralarını vermeye başladılar. Birkaç dakika içinde otuz beş kuruş
toplandı. Ellerinde bu para, mini mini kalplerinde büyük bir hiss-i meserretle bunu teslim
edecek bir yer aramaya gittiler.
Günleri bu suretle pek güzel geçmişti. Her günkü gibi adeta aynı oyunu
oynamaktan mütevellit fütur ile değil, bilakis büyük bir şetaret ile akşam yemeğine gitmek
üzere birbirlerinden ayrıldılar."296
Sekizinci ve son oyunumuz ise İntikam Oyunu'dur. Oyun, savaş, kin, intikam,
askerlik ve düşman kavramlarını işlemektedir. Bir nevi oyunda balkan faciası işlenmiştir
denilebilir oyunun oynanışı ise şöyledir. "Oynayacak çocuklar bir araya toplanır. Taş
tutulur. İptida taşı kim bulursa o (Trampetçi) olur trampeti boynuna asarak çalmaya ve
bağırmaya başlar:
Ey İslamlar, ey Osmanlılar, ey vatandaşlar, ey sevgili vatanın evlatları! Gönüllü
yazılınız! Harp yapacağız. Sevgili memleketlerimizi alacağız. İntikam, intikam alacağız.
Oyuncular hep bir ağızdan bağırır:
Yaşasın intikam! Ezilsin düşmanlarımız! Yaşasın Selanik'iyle, Manastırıyla,
Yanya'sıyla, Kosova'sıyla, İşkodra'sıyla güzel Rumeli. Kahrolsun düşmanlarımız!..
Trampetçi yine trampeti çalarak şöyle bağırır:
—Haydi kardeşler kim gönüllü olacak? Der.
Oyuncular hep bir ağızdan: hepimiz gönüllüyüz, diye bağırırlar. Trampetçi
çalmadan söyler:
Hepinizin gönüllü olacağınızı evvelden biliyordum. Pekâlâ, haydi tabur-ı
evvelinizin de (eliyle bir tarafı göstererek) şu tepeyi hemen mutlaka tutmalıyız.
Gönüllü tabur olurlar. Trampetçi çaldığı halde biraz dolaşırlar. Trampetçi: dur! Der
ve dururlar."297
296 Ne Oynayalım. (15 Ocak 1914). Çocuk Duygusu Dergisi, (31), 3.
297 Muallim Halil Hamid. (2 Nisan 1914). İntikam Oyunu. Çocuk Duygusu Dergisi, (42), 8.
132
Dönemin siyasi ve toplumsal atmosferi çocuk oyunlarının içeriğine fazlaca
yansımıştır. Özellikle Balkan Savaşları'nın etkisiyle oyunlarda savaş, askerlik gibi
kavramlarla birlikte kin ve intikam duygularına da yer verilmiştir. Politik imgeler
barındıran oyunlar ise genellikle pedagojik açıdan sıkıntılı içeriklere sahiptirler. İlk bakışta
masumane birer oyun gibi görünseler de içerik bakımından çocukları olumsuz etkilemesi
kaçınılmazdır.
5.7. Osmanlı Tarihi, Türk Tarihi ve Kültürü Vurgusu
Çocuk Duygusu Dergisi de çocukların bilinçlenmesi ve kültürel gelişimlerine katkı
sağlaması için tarihi hikâyeler ve makaleler yayınlamışlardır. "Küçük Dostlarımıza Tarih"
başlığı ile kaleme aldıkları yazı dizisinde her makalede farklı bir tarihi konu çocuklara
aktarılmaya çalışılmıştır. İlk tarih makalesi dokuzuncu sayıda Vatanımızı Pek Severiz
Kanije Kahramanı298 başlığıyla yayınlanmıştır. Kalenin Osmanlı'ya geçmesinde etkili olan
bir askerin kahramanlıkları ve şehadetini konu edinmektedir.
Bir diğer tarih makalesi ise Alemdar Mustafa Paşa299 başlıklıdır. Sultan III.
Selim'in Yeniçeriler tarafından şehit edilip yerine II. Mahmut'un tahta çıkması olayını konu
edinmektedir. Makalede bu süreçte yaşananlar ve Alemdar Mustafa Paşa'nın rolü
anlatılmaktadır. Makale de Paşa'dan kendi ölümünü göze alıp barut fıçılarını ateşleyerek
birçok yeniçeriyi öldürmesinden dolayı kahraman vezir olarak bahsedilmektedir.
On ikinci sayıda Kahraman Neferlerimiz300 başlıklı makale yayınlanmıştır. Bu
makalede de Osmanlı tarihinin çeşitli zamanlarında büyük kahramanlıklar gösteren kişiler
hakkında kısa malumatlar verilerek yaptıkları kahramanlıklar anlatılmıştır. Bir diğer
makale ise Muallim Halil Hamid tarafından kaleme alınan Kara Fatma301 başlıklı
makaledir. Osmanlı-Rus Savaşı'nda Erzurum Aziziye tabyalarında büyük kahramanlıklar
gösteren Kara Fatma'nın hayatı anlatılmıştır. Kara Fatma'nın cesaretinden ve
merhametinden önemle bahsedilmiştir.
298 Vatanımızı Pek Severiz Kanije Kahramanı. (14 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (9), 2.
299 Alemdar Mustafa Paşa. (28 Ağustos 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (11), 2-3.
300 Kahraman Neferlerimiz. (4 Eylül 1913). Çocuk Duygusu Dergisi, (12), 3.
301 Muallim Halil Hamid. (18 Eylül 1913). Kara Fatma. Çocuk Duygusu Dergisi, (14), 2.
133
Bir sonraki tarih makalesi de yine Muallim Halil Hamid tarafından kaleme
alınmıştır. Bu defa Büyük Türkler302 başlığı ile Türk tarihi çocuklara anlatılmaya
çalışılmıştır. Nuh'un oğlu Yasef'den başlayarak Osman Gazi zamanına kadar yaşananlar
kısa bir özet tarzında makalede yazılmıştır.
Bu yazı dizisinin yanında dergi birde Osmanlı Tarihi "Çocuklarımıza" başlığıyla
tarih makaleleri de yayınlamıştır. Çocukların tarih öğrenmelerinden ziyade
kahramanlıkların konu edindiği bu yazılar genelde bir ya da iki sayfa şeklinde çıkmıştır.
Dili ve üslubu ise basit ve anlaşılırdır. Bu yönüyle çocukların anlayabileceği tarzda
metinlerdir. Çocukların kültürel doyuma ulaşmaları ve benliklerini tarihi kökleriyle
birleştirmelerini istemelerinden dolayı sık sık tarihi makaleler yayınlanmıştır.
5.8. 10 Temmuz İstiklali Osmanî Günü Kutlamaları
1913 yılı kutlamaları Millet Bayramı Kutlama Mesajı başlığı altında derginin ilk
sayfasında yayınlanmıştır. 1914 yılı kutlama mesajına ise derginin Temmuz 1914 yılı
sayılarına ulaşılamadığından dolayı erişilememiştir. 1913 yılı kutlama mesajı ise şöyledir.
"Küçük Osmanlılar! Milletin büyük bayramının beşinci senesini gördük. Bütün
Osmanlılar en ziyade bu milletin gelecek zamanları! İçin hayır ve hizmet beklediği sizler
bu büyük Millet Bayramı'nı bir birinize tebrik etmeye borçlusunuz.
Evet kardeşlerim! Vatanın büyümesini, yaralarının sarılmasını, intikamının
alınmasını meydana getirecek, yapacak, temin edecek sizsiniz. Osmanlılık bekasını,
devamını selametini sizin gayretinizden, çalışmanızdan, adam olmanızdan bekliyor. İyi
biliniz ki bu, sizin en büyük vazifeniz, borcunuzdur.
Bu borcu ödemek, bu vazifeyi ifa edebilmek işte bu büyük bayramın bize ihtar
eylediği Meşrutiyet sayesinde olabiliyor. Onun için bu Millet Bayramı bizden ziyade sizin
bayramınızdır.
Mahza sizin faideniz için sayfalarını dolduran bu gazeteniz büyük bayramı size
tebrik eder. Haydi, küçük Osmanlılar! Vatana hizmeti unutmayınız diyerek hatm-i kelam
eyler."303
302 Muallim Halil Hamid. (25 Eylül 1913). Büyük Türkler Çocuk Duygusu Dergisi, (15), 2.
303 Çocuk Duygusu. (23 Temmuz 1913). Millet Bayramı Kutlama Mesajı. Çocuk Duygusu Dergisi, (6), 1.
134
135
6. SONUÇ
Osmanlı Devleti'nde çocukluğun en büyük değişimlerden birini yaşadığı 1913-1914
yıllarını incelediğimiz tezde elde ettiğimiz veriler bizlere bu dönemi daha da iyi anlama
fırsatı sunmaktadır. Çocuklar klasik dönemde ailenin gözetiminde yetişirken, Tanzimat
dönemiyle birlikte devlette bu sürece dâhil olmaya başlamıştır. İkinci Meşrutiyet'in ilânıyla
birlikte ise artık devlet toplumun her kesimine olduğu gibi çocukluğa da müdahil olmuştur.
Yeni bir çocukluk planlaması yapan devlet Balkan Savaşları faciasının yaşanmasından
sonra çocukluk üzerindeki etkinliğini artırarak bir gelecek tasavvuru oluşturmak istemiştir.
Devletin emanet edileceği gençliğin yetişmesi dönemin bir meselesi olarak ele alınmış ve
başta eğitim alanında olmak üzere birçok düzenleme yapılarak konunun üzerinde
durulmuştur. Balkan Savaşları'ndaki yenilgi ve toprak kayıpları ile daha ulusçu ve
milliyetçi bir yapıya evirilmeye başlayan devlet idaresi çocuklarında bu doğrultuda
yetiştirilmesini amaçlamıştır.
Tezde incelediğimiz dergiler, devlet idaresinin ulaşmak istediği modern hasletlere
göre bir çocukluk yetiştirmeyi amaç edinen insanlar tarafından yayınlanmıştır. İncelenen
iki dergide, özellikle Çocuk Dünyası Dergisi'nde yeni oluşturulmak istenilen çocukluğa
dair birçok politik imge ve olguya bariz bir şekilde rastlanılmıştır. Dönemi siyasi havası
edebiyata ve çocuk dergilerine de olabildiğince sirayet etmiştir. 1913 yılına kadar
Osmanlıcılık düşüncesine göre bir çocuk yetiştirilmek istendiyse de Balkan Savaşları
sonrası Türkçü ve milliyetçi bir nesil yetiştirmek için çalışılmıştır. Bu değişim
incelediğimiz çocuk dergilerinde de net bir şekilde görülmüştür.
Dergileri incelerken sekiz alt bölümde seçilen imgeler ürerinden metinleri
değerlendirilerek incelendi. İncelenilen dergilerden Çocuk Dünyası Dergisi Türkçü ve
milliyetçi bir çocukluk anlayışına sahipken Çocuk Duygusu Dergisi ise Osmanlıcılık
fikrine sahip bir yayın çizgisi benimsemiştir. Ancak iki dergideki yazılara bakıldığında
ikinci alt başlıklar hariç diğer tüm bölümlerin paralel gittiğini ve aynı tarihlerde benzer
konular üzerine yayınlar yaptıkları görülmüştür. Çocuk Dünyası Dergisi'nde 1913 yılı
yazılarında Türkçülük terimleri geçerken 1914 yılı yazılarında Türkçülük kelimesinin
yanında Turancılık kelimesi de kullanılmıştır. Bu değişim Çocuk Duygusu Dergisi'nde de
yaşanmış ve o da Osmanlıcılık terimleri içeren yazılardan Türkçülük terimleri içeren
yazılara evirilmiştir. Esasında her iki dergininde genel içerikleri benzer olmakla birlikte
136
özellikle Müslüman Boykotajı meselesinde olduğu gibi ırki ve dini zıtlıkların karşı karşıya
geldiği meselelerde ciddi görüş ayrılıkları yaşamışlardır. Birde dergilerin birbirini rakip
olarak görmesi aralarında zaman zaman atışmaların yaşamasına sebep olmuştur. Ancak iki
dergide çocuk edebiyatı için dönemin şartlarında yapılabilecek en iyi işi yapmaya
çalışmışlardır.
Dönemle ilgili dergilere yansıyan en büyük olgu savaş olmuştur. Kaybedilen
toprakların acısını en derinde hisseden toplumun bir yansıması olarak dergideki her sayı ve
yazıda ya doğrudan ya da dolayı olarak, kin, intikam, öç, milliyetçilik, askerlik gibi
konulara değinilmiştir. Çok olmamakla birlikte yazılan çocuk oyunlarında bile siyasi ve
ideolojik metinlere yer verilmiştir. Askerlik, şehitlik ve gazilik üzerine çok fazla metin
yayınlanmış, sık sık bu konulara duygusal olarak değinilmiştir. Özellikle savaş ve
askerlikle ilgili yazılar ile çocukların militarist birer bireye dönüştürülmek istendiği
anlaşılmaktadır. Ancak militarizmi özendiren yazılar, şiirler ve oyunların içerikleri çocuk
pedagojisi açısından düşünüldüğünde dergilerin maksat ve gayeleri ile çakışmıştır.
Dergiler çocukların saf ve temiz ahlaki erdemlerle yetişmesini hedefleyen beyanlarda
bulunurken diğer yandan çok keskin ifadelerle çocukları ideolojik ve politik olarak
etkilemesi çelişkiye neden olmaktadır.
Dergilerdeki metinler incelendiğinde yazıların genellikle çocukları eğlendirip
keyifli vakit geçirmelerini sağlayacak nitelikte değil de onları geleceğe hazırlamak isteyen
düşünce ve kaygıda yazıldığı gözlemlenmiştir. Metinlerin bir çocuğu didaktik üslupla
kaleme alınmıştır. O yüzdendir ki metinlerde sürekli çocukların ödev, sorumluluk ve
görevleri hatırlatılmaktadır. Yazılanlardan anlaşılıyor ki toplumun çocuklardan büyük
beklentileri vardır. Bu beklentilerin başında ise çalışkan olmak ve intikam almak
gelmektedir. Milliliğin ön plana çıktığı yazılar okuyan çocukları etkileyecek düzeyde ve
bilinçlice yazılmış yazılardır. Normal bir hikâye ve olay anlatılarak başlanılan yazılar
ustaca aralara giydirilmiş politik imgelerle çok farklı anlamlara büründürülmüşlerdir.
Dergideki yazılardan anlaşılan bir diğer durum ise yazarların politik meselelerden
ciddi derecede etkilendikleri konusudur. Kin, intikam ve nefret söylemleri içeren yazıları
yazabilecek duygusal yoğunluğun oluşması için çok derin toplumsal etki gereklidir.
Yazarlara bu toplumsal etkiyi sağlayan ise Balkan Savaşları olmuştur. Dergilerdeki yazılar,
edebiyatın içine politik unsurların nasıl girdiğini de göstermektedir.
137
Sonuç olarak istendik çocuğun yetiştirilmesi için 1913-1914 yıllarında çocuk
dergilerinden yararlanılarak politik unsurlar sistemli bir şekilde çocukların zihinlerine
işlenmiştir. I. Dünya Savaşı'na giden süreçte çocuklar ve gençler başta olmak üzere adeta
savaşa ve intikam almaya hazırlanmışlardır. Dergiler ise yazdıkları yazılar ile bu toplumsal
değişim ve dönüşümü etkin bir şekilde desteklemişlerdir.
138
139
KAYNAKLAR
Ahmad, F. (2016, Haziran). İttihatçılıktan Kemalizme. (Çev. F. Berkay). İstanbul: Kaynak
Yayınları.
(2017). İttihat ve Terakki 1908-1918. (On Birinci Baskı). İstanbul: Kaynak
Yayınları.
(2007, Mart). Modern Türkiye'nin Oluşumu. (Çev. Y. Alogan). İstanbul: Kaynak
Yayınları.
Akçura, Y. (2015, Temmuz). Türkçülüğün Tarihi. (Yay. Haz. E. Kılınç). İstanbul: Ötüken
Yayınevi.
(2015, Kasım). Üç Tarz-ı Siyâset. (Yay. Haz. E. Kılınç). İstanbul: Ötüken Yayınevi.
Alabaş, R. (2012, Haziran). "Çocuk Duygusu Dergisi'nde Yer Alan Metinlerin Tema
Bakımından İncelenmesi". S. Sever. (Yay. Haz.). 3. Ulusal Çocuk ve Gençlik
Edebiyatı Sempozyumu 05-07 Ekim 2011. Birinci Baskı. Ankara: Ankara
Üniversitesi Basımevi. 253-260.
Araz, Y. (2017). 16. Yüzyıldan 19. Yüzyıl Başlarına Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak.
(İkinci Baskı). İstanbul: Kitap Yayınevi.
Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı Eğitiminde Modernleşme. (2014), M. Albayrak ve K.
Şeker. (Yay. Haz.). İstanbul: Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını.
Berkes, N. (2014). Türkiye’de Çağdaşlaşma. (Yirminci Baskı). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Boz, H. (2018, Haziran)." Kimlik İdeoloji ve Cemiyet". H. Boz. (Editör.) İttihat ve Terakki
Cemiyeti Vatan Namus İttihad. Birinci Baskı. İstanbul: Historia Yayınevi. 105-133.
Civelek, N. (2019). İkinci Meşrutiyet Dönemi "Malumat-ı Medeniye" Ders Kitaplarında
Vatandaşlık Kavramı (1908-1922). Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Çocuk Duygusu Dergisi. (1913-1914). 1-61. Sayıları.
Çocuk Dünyası Dergisi. (1913-1914). 1-79. Sayıları.
Çallı, K. (2015). Çocuk Duygusu Dergisinin Eğitim Bilimleri Açısından İncelenmesi.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.
140
Davulcu, Ebru. (2015). "1913-1914 Yıllarında Yayınlanan Çocuk Dünyası ve Çocuk
Duygusu Dergileri ve Ticaretin Millileşmesi ve Müslüman Boykotajına İlişkin Bu
Dergilerdeki Yazılar". Turkish Studies, 10 (14), 203-224.
Devrim, F. (2005), Çocuk Duygusu Dergisi'nin İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Dilgen, B. (2019). "Çocuk İmgesinin Dönüşümü ve İktidar Çocuk İlişkisinde Eğitimin
Rolü Üzerine Bir Değerlendirme". Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırma
Dergisi, (9), 43-60.
Doğan, İ. (1999). "Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klâsik ve Yenileşme
Dönemleri". G. Eren. (Editör). Osmanlı Ansiklopedisi. Birinci Baskı. Ankara: Yeni
Türkiye Yayınları. 371-386.
Erdoğan, F. (2016, Ağustos). "Toplumsal Tarihimizde Çocuk Edebiyatının Yeri". B. Onur
(Yay. Haz.). Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. İkinci
Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. (79-86).
Erikli, B. C. (2019). "Çocuk Dünyası" Dergisinin Halk Edebiyatı ve Folklor Ürünleri
Açısından İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir.
Genç, Ö. (2016). "Çocukların Orta Çağ Avrupa'sındaki Yeri". Vakanüvis - Uluslararası
Tarih Araştırmaları Dergisi, 1 (1), 241-261.
Ghojoghı, G. (2019). Osmanlıca Yayınlanmış Çocuk Dergileri: Grafik Tasarım Açısından
Bir İnceleme. Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Goff, J. L. (1992), Medieval Civilization 400-1500. Blackwell, 287.
Gurbetoğlu, A. (2007). "II. Meşrutiyet Dönemi Çocuk Dergilerinde Çocukluk Anlayışı".
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 40 (2), 63-92.
Gündüz. M. (2004). "II. Meşrutiyet Döneminde Aileye Bakış ve Örnek Bir Metin
Değerlendirmesi: Bizde Aile Hayatı". Folklor/Edebiyat Dergisi, 10 (37), 39-47.
Hayta, N., Ünal, U. (2012, Eylül). Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri XVII.
Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar. (Beşinci Baskı). Ankara: Gazi Kitapevi.
Hızlı, M. (1999). "Osmanlı Sıbyan Mektepleri". G. Eren. (Editör). Osmanlı Ansiklopedisi,
Birinci Baskı, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 207-217.
İbar, G. (2019). "Vigtor Hugo'dan Jules Verne'e Eğitimden Bilime Osmanlı'nın Çocuk
Dergileri". Atlas Tarih Dergisi, (57), 76-81.
141
Kafadar, O. (2016). Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma. (İkinci Baskı). İstanbul: Vadi
Yayınları.
Karpat, H. K. (2004). Balkanlar'da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk. (Çev. R. Boztemur).
Ankara: İmge Kitapevi.
(2015, Ekim). Osmanlı'dan Günümüze Ortadoğu'da Millet, Milliyet, Milliyetçilik.
(Çev. R. Boztemur). İstanbul: Timaş Yayınları.
Kasap, A. (2018) "Çocuk Edebiyatının Köşe Taşları ve Çocuk Kütüphanelerinin Öz Kültür
Öğeleri Olarak Eski Harfli Çocuk Dergileri: 1869-1928 Yılları Arası." A. K.
Yılmaz. (Yay. Haz.). 1. Uluslararası Çocuk Kütüphaneleri Sempozyumu Bildirileri
14-17 Kasım 2018. Birinci Baskı. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
73-88.
Köroğlu, E. (2010). Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı 1914-1918
Propagandadan Millî Kimlik İnşâsına. (İkinci Baskı). İstanbul: İletişim
Yayınları.
Küçük, C. (1992). "Balkan Savaşı". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 5. Cilt.
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 23-25.
Kür. İ. (1991, Ocak). Türkiye’de Süreli Çocuk Yayınları. (Birinci Baskı). Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi Yayını.
(2016, Ağustos). "Süreli Çocuk Yayınlarına Genel Bir Bakış". B. Onur. (Yay.
Haz.). Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. (İkinci Baskı).
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 105-110.
Okay, C. (1999). Eski Harfli Çocuk Dergileri. (Birinci Baskı). İstanbul: Kitapevi
Yayınları.
(1999). "Meşrutiyet Dönemi'nde Savaş ve Çocuk". G. Eren (Editör), Osmanlı
Ansiklopedisi, (Birinci Baskı). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. 489-495.
(2005), "Türkiye'de Çocuk Tarihi: Tespitler, Öneriler". Kebikeç, (19), 121-127.
(2006) "Eski Harfli Çocuk Dergileri" Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 4
(7), 511-518.
Onur, B. (2009) Türk Modernleşmesinde Çocuk. (Birinci Baskı). Ankara: İmge Kitapevi.
Ortaylı, İ. (2017, Nisan) İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. (Kırk Beşinci Baskı). İstanbul:
Timaş Yayınları, 211.
142
Özcan, Ö. (2017). "Orta Çağ'dan Erken Modern Döneme Çocukluğun Tarihsel Gelişimi".
Çocuk ve Medeniyet Dergisi, (2), 91-125.
Özdemir, B. (2008). Çocuk Dünyası Dergisi'nde Yer Alan Çeviri Metinlerin İndeksi ve
Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.
Özdemir, M. (2015). "Balkan Savaşları'nın Çocuk Oyunlarına Yansıması "Çocuk
Duygusu" Dergisi Örneği" Uluslar arası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 4
(2), 634-657.
Öztan, G. G. (2013). Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası. (İkinci Baskı). İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Öztürk, H. K. (2017). "Çocukluğun Tarihsel Gelişimi Üzerine Düşünceler". Iğdır
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (13), 253-276.
Sunata, İ. H. (2006). İstibdattan Meşrutiyete Çocukluktan Gençliğe. (Birinci Baskı).
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Tan, M. (2016, Ağustos). "Çocukluk: Dün ve Bugün". B. Onur. (Yay. Haz.). Toplumsal
Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993. İkinci Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları. 1-23.
Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-24 Nisan 1993 (2016, Ağustos). B. Onur. (Yay.
Haz.). İkinci Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları
Topuz, H. (1973, Mart). 100 Soruda Türk Basın Tarihi. (Birinci Baskı). İstanbul: Gerçek
Yayınevi.
Turan, R. (1999). "Osmanlıların Kuruluş Yıllarında Çocuk". G. Eren (Editör). Osmanlı
Ansiklopedisi. Birinci Baskı. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 483-488.
Lewis, B. (2009). Modern Türkiye’nin Doğuşu. (Çev. B. B. Turna). (Üçüncü Baskı).
Ankara: Arkadaş Yayınevi.
Üstel. F. (2018). Makbul Vatandaş”ın Peşinde II. Meşrutiyet’ten Bugüne Vatandaşlık
Eğitimi. (Üçüncü Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
Yaşar, F. T. (2018). "II. Meşrutiyet Döneminde Yurttaşlık, Ahlak ve Medenilik Eğitimi:
Malumat-ı Medeniye Ders Kitapları". Osmanlı Araştırmaları Dergisi, (52), 311-
342.
Yerasimos, M. (2016, Ağustos). "16-19. Yüzyıl Gravür ve Suluboyalarında Osmanlı
Çocuk Figürleri". B. Onur. (Yay. Haz.). Toplumsal Tarihte Çocuk, Sempozyum 23-
24 Nisan 1993. İkinci Baskı. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. (58-68).
143
Yılmaz, M.S. (2012, Ocak). "II. Meşrutiyet Dönemi İstanbul'unda 10 Temmuz Millî
Bayram Kutlamaları". S. Gür. (Yay. Haz.). 5-10 Ekim 2009 7. Uluslar arası Türk
Kültürü Kongresi Bildiriler I, İstanbul Tarihi: Medeniyetlerin Buluşma Noktası
Olarak İstanbul. Birinci Baskı. İstanbul: Atatürk Kültür Merkezi Yayını. 1145-
1170.
Yüksel, S. (2019). 19. Yüzyılda Dünyada ve İstanbul’da Çocuk Yaşamı. Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.
144
145
EKLER
146
EK-1. Çocuk Dünyası Dergisi'ne Ait Örnek Metinler.
Gençlere
-Vatan masum bir ses ile-
-Size karşı diyor ki:-
Düşün yavrum sen doğarken
Ye’slerle ağladın
Kudretin yok kuvvetsizdin
Acizlikle inledin
Bu dünyaya geldiğin gün
Bir şey görmez duymazdın
Düşüncesiz bir mahlûktun
Duygu nedir bilmezdin
Benim sana görgü veren
Duygu vereni kan veren
Kollarına kudret veren
Vücuduna can veren
Benim sizi büyüterek
Bu hallere getiren
Karnın açken ekmek veren
Çıplak iken giydiren
Evvelce sen aciz idin lakin bu gün öyle mi?
Hayır... Hayır öyle değil
Sen büyüdün, yetiştin,
Yüceliğe eriştin!
Şimdi yavrum görüyorsun
Beni düşman çiğnedi
Ananıza hançer vurdu
Kardeşini öldürdü
İhtiyarlar boğazlandı
147
Yavrucuklar süngüde
Bağrı yanık hemşiren de
Şimdi düşman evinde
Bütün köyler harap oldu
Şehirlerim yakıldı
Ulu Kuran alınarak
Çamurlara atıldı.
Minareler yıkılarak
Ezan sesi kesildi
Mihrapların üstüne de
Tunçtan çanlar asıldı
Camilere, mescitlere
Gübre, saman saçıldı
Seni yavrum bugün için
Besleyerek büyüttüm
Beni kurtar diye sana
Sağlık verdim, yükselttim.
İşte şimdi zamanıdır
Borçlarını ödemek
Düşmanını çiğneyerek
Sinirlere sürdürmek
Süt veremem boş yere
Eğer beni kurtarmazsan
Bir damlası zehr olsun
Eğer alır içer isen
Düşmanını kovar isen
Helal ile hoş olsun
Sungur Tekin
S. 28, s. 1-2. 19 Eylül 1329 (2 Ekim 1913).
148
Yürü Kardeşim
Sevgili Rumeli biz de kalmalı
O güzel Kosova’yı Sırp’tan almalı
Bulgar’a, Yunan’a ateş salmalı.
Yürü kardeş seni atan bekliyor,
Sinesi yaralı vatan bekliyor.
Tali’siz vatanım ağlıyor musun?
Gözyaşını hala çağlıyor musun?
Ey ninem! Karalar bağlıyor musun?
Yürü kardeş seni zafer bekliyor,
Şu dağda can veren nefer bekliyor.
Bulgarlar öldürdü aciz babanı,
Yunanlı mahvetti masum ananı,
Ah unutma öldür Sırp’ı, Yunanı.
Yürü kardeş seniz ordu bekliyor
Balkanda çadırlar kurdu bekliyor.
İşkodra’ya bir gün Türkler girecek
İslam’ın duası göğe erecek
Tanrı cennetini bize verecek
Yürü kardeş seni cennet bekliyor
Git çabuk gel seni millet bekliyor
Seviyorsan ey Türkoğlu dinini
Hatırdan çıkarma, kanlı kinini,
İntikamla yaşat ulu kalbini
Yürü kardeş seni atan bekliyor
Sinesi yaralı vatan bekliyor.
Nazım Hürrem
S. 32, s.1. 17 Teşrinievvel 1329 (30 Ekim 1913).
149
Öç Türküsü
Türk yavrusu, artık uyan!
Düşmanların: Bulgar, Yunan.
Ellerinde nazlı anan,
"Öç" almağa çağırıyor
"Kurtar!" diye bağırıyor!
Mini mini Türk ordusu
Altın ordunun yavrusu
Yunan, Bulgar düşmanındır
Ocağını yıkan onlar
Kardeşini boğan onlar;
Öç almayı unutma, sen,
Bil ki, kinin imanındır..
Mini mini Türk ordusu
Altın ordunun yavrusu
Öç almanın geldi günü
Durma sen git al öcünü!
Bu öç sana kuvvet verir
Küçük sinek dağ devirir
"Öcünü al!" diyor anan;
Sana düşman: Bulgar, Yunan
Mini mini Türk ordusu
Tütüyor bak, öç kokusu!
S. Korkut
S. 36, s. 1. 14 Teşrinisani 1329 (27 Kasım 1913).
150
Türk Gücü
Düşman cihanına
Masum ezen, yavru boğan medeniyet dediğin
Paçavrayı martinanın süngüsüne takarak
Geldim; sana medeniyet öğrenmeğe ey cihan!
Yüz bin Türk’ün başlarını yediğin
Nice tüysüz yavruların intikamı yanarak
İçerimde ezmek için seni, geldim ey cihan!
Gözüme bak. Yanan nedir? İntikamın güneşi
Bildirmek bir eşimi gözlerimden saçılan!
Tanı beni! Kanım emen yedi başlı o yılan
Kafan belki ezilirse gelir hakkın güneşi
Gözümde kan dilde iman, elde Kuran yürüdüm
Can ulutan?, Türk ağlatan putlar ki yaşaya,
Senin hain boğazını takmak için tasmaya
Yerde iman, gök de tufan her yanki rûdem
Hasta Türk bugün nasıl? Karşında bak bir aslan
Bir kıyamet seni alçak mezarına atıyor.
Ahmak mı? Hayır! Yaram hala kanıyor
Affetmedim ve edemem seni asla ey cihan!
S. Korkud
S. 42, s. 4. 26 Kânunuevvel 1329 (8 Ocak 1914).
Öç
Türk uyandı düşman bunu anlasın
Ağlasın da yüreğini dağlasın
Yemin ettik alacağız intikam
Türk ile giden silahını yağlasın!
Dinle vatan şu yavrunun sözünü
Karıştırmış sözü ile özünü
Sevin artık sürmeyecek çok zaman,
Görecektir düşman Türkün yüzünü!
151
Türk elinde yarın boru çalacak;
Selanik'i tekrar geri alacak
Kalk kardeşim sarıl şanlı sancağa
Var mı bunu Türk'ten başka yapacak?
Besimi Muharrem
S. 79, s. 6. 23 Teşrinievvel 1330 (5 Kasım 1914).
Mektep Çocuklarının İlahisi
Yüce Tanrı! Biz ki yavru Türkleriz
Sana geldik, vatan için duaya!
Yurdumuzun necatını dileriz,
Elimizi açtık işte semaya!
Biz yalvarır iken, söyle: Âmin!
Duamızı kabul eyle: Âmin!
Yüce Tanrı! Bize pak bir yürek ver
Temiz aşkla sevmek için vatanı!
Hudut emin değil, bir tunç bilek ver
O ezmeden, biz ezelim düşmanı!
Hilal haçça yenilmesin: Âmin!
Türklük bitti denilmesin: Âmin!
Yüce Tanrı! Kalbimizi uyandır,
Yasamızın manasını duyalım!
Beş bin yıldır Türk onunla şanlanır,
Biz de Türk’üz, soyumuza uyalım!
Bu soy şanda daim olsun: Âmin!
Hak yolunda kaim olsun: Âmin!
Yüce Tanrı! Biz üç yüz bin şehidi,
Unutmadık, sinemiz de kinler var!
Kadın! Çocuk, denilmedi kesildi,
Yemin ettik kalmayacak bir Bulgar!
Bize güç ver, .çabuk büyüt: Âmin!
Vereceğiniz kanlı öğüt: Âmin
152
Yüce Tanrı! Dirilt eski kurtları!
Bir demirci çekiçle sed yarsın;
Geri almak için aziz yurtları
Bizi yine Ergenekon'dan çıkarsın
Türk mehdisi yine doğsun: Âmin!
Deccal garbı kana boğsun: Âmin
Yüce Tanrı! İzimize ışık saç,
Tarihimiz öz yolunu anlasın!
Damarında tıkanıklık varsa aç
İslamlığın eski kanı kaynasın!
Kanlanalım, canlanalım: Âmin!
Günden güne şanlanalım: Âmin
Yüce tanrı! Bize doğru, irfan ver
Medeniyet eksik: tamam edelim
Bir nurlu din, bir ateşli iman ver,
Yoldan çıkan halkı İslam edelim
Yoldaşımı ezan olsun: Âmin
Rehberimiz Kuran olsun: Âmin
Gün Alp
S. 21, s. 1. 1 Ağustos 1329 (14 Ağustos 1913).
Turan Yavrularına!
Hep çalışın! Sakın tembel durmayın!
Harp yetmedi: çünkü hayat kavgadır
Fen yolunda istikbali avlayın!
İlmin nuru cehlinizi azaltır.
Semanız da mağmum duran şu hilal,
Siz den bekler, sade sizden, teslimi!
İntikam almaz isen etmez helal
Ay yıldızın ağlar senin Türk teselli!
153
Yurdun için besle yüksek bir emel!
Mefkûresiz, bil ki gün yaşanmaz!
Vicdanını kirletmesin hiçbir el!
Turan genci! Olma bari sen haylaz!
Süleyman Sırrı
S. 37, s. 1. 21 Teşrinisani 1329 (4 Aralık 1913).
Mini Mini Kardeşlerime
Uyanınız Türkiye’nin en fedakâr evladı
Uyanınız Ertuğrul’un ey çalışkan ahfadı
Uyanınız kurtarınız şu zavallı vatanı
Mahvediniz yurdunuza hor gözle bakanı
Bir vatanı büyültecek, şenletecek gençliktir,
Vatan için güllelere göğüs germek mertliktir
Türk kanıyla yoğrulan şu Osmanlı diyarı
Parça parça olup gitti, çalışınız siz bari
Çalışınki şu aziz yurt elimizden gitmesin
Osman, Orhan, Fatih, Selim bize lanet etmesin!
Bizi büyük atalarımız nefret ile anmasın
Yurdumuzun düşmanları bizi tembel sanmasın!
Bu dünyada en güzel şey vatan için çalışmak;
Siz gençlerin vazifesi çalışmağa alışmak;
Çalış, çalış bir dakika boş oturma boş durma
Çalışmanın zamanıdır; ey gardaşım uyuma!
Nâzım Hürrem
S. 10, s. 4-5. 16 Mayıs 1329 (29 Mayıs 1913).
Turan Yavrularına!
Hep çalışın! Sakın tembel durmayın!
Harp yetmedi: çünkü hayat kavgadır
Fen yolunda istikbali avlayın!
İlmin nuru cehlinizi azaltır.
154
Semanız da mağmum duran şu hilal,
Siz den bekler, sade sizden, teslimi!
İntikam almaz isen etmez helal
Ay yıldızın ağlar senin Türk teselli!
Yurdun için besle yüksek bir emel!
Mefkûresiz, bil ki gün yaşanmaz!
Vicdanını kirletmesin hiçbir el!
Turan genci! Olma bari sen haylaz!
Süleyman Sırrı
S. 37, s. 1. 21 Teşrinisani 1329 (4 Aralık 1913).
Ticaret
Şu zamanda milletlerin ruhu olan ticaret,
Niçin, niçin yurdumuz da bir tekâmül görmesin?
Bir zamanlar kâinata korku saçan bu millet,
Neden, bu gün ticarette büyük nam vermesin?
Kardeşlerim! Yaşamağı isterseniz geliniz,
Hep beraber çalışıp da birer tüccar olalım
Ah biraz da altın tosun silah tutan eliniz
Haydi gelin! şu millete ön ayak olalım
Şu asır da Türkler için zengin olmak gerektir,
Zengin olmak kardeşlerim tüccar olmak demektir
Hep zenginler fakir olan insanları üzerler
Ticaretsiz bir vatanda yabancılar gezerler
Ey Türkoğlu! Şu talisi vatanını seversen,
Gururlanan düşmanımı mahveylemek ister misin?
Sen tüccar ol, çünkü şimdi tüccar bir necattır
Tüccar olmak en sevimli, en tatlı bir hayattır
Yaşamak için gece gündür her dakika çalışan
Milletlerden Rus, İngiliz, Fransızla, Alaman
Ticaretin sayesinde çok terakki etmişler,
Cezayir'e, Mısır’a, Hinde bu saye de gitmişler.
155
Fabrika yok, hocamızın sarığını yapacak,
Bir İslam yok, ölümüzün kefenini satacak!
Kefen, sarık, yaramaz hep Avrupa’ya gidiyor
Sonra bunlar silah olup bizi helak ediyor
Nazım Hürrem
S. 41, s.4. 19 Kânunuevvel 1329 (1 Ocak 1914).
Tacir Ol Kardeşim!
Asrımızın en birinci silahı;
Bil ki aziz vatandaşım, paradır,
Bununladır Türk yurdunun felâhı;
Parasızlık tehlikeli yaradır.
Para kazan; fakat senin kazancın;
Alın teri, namus ile olmalı,
Çalış, uğraş hiç olmasın usancın;
Aziz yurdun altın ile dolmalı.
"El kâsibü habîbullâh" buyuran,
Peygamberin emrediyor tacir ol,
Ticarettir insanları doyuran;
Tacir ol da kendine sen âmir ol.
Kardeş senin azametli ecdâdın;
Bilesin ki memur, paşa değildi,
O zamanlar gayur olan İslâm'ın;
Karşısında bütün cihan eğildi.
Haydi, kardeş tacir ol ki şanlansın;
Aziz yurdun, İslamlığın, Türklüğün,
Tacir ol ki eski şanın canlansın;
Şansız oldu Türk milleti ah bugün…
Nâzım Hürrem.
S. 57, s. 6. 10 Nisan 1330 (23 Nisan 1914).
156
10 Temmuz
Bugün ölmüş zan edilen Türk milleti uyandı:
Açtı güzel gözlerini, döktü kumral saçını,
Türk yurdunun sinesine koydu dilber başını;
Bunu gören Türk dünyası hep nurlara boyandı.
Bugün güneş daha parlak, daha dilber göründü,
Bugün sessiz dağlar, taşlar ay yıldıza büründü,
Bugün her şey; hattâ mâî semâdaki yıldızlar,
Yerlerdeki ağaçlarda bile başka bir hal vardı.
Bugün millet aslan gibi yükselterek sesini;
Birer birer kahreyledi zalimlerin hepsini.
Mazlum millet senelerce zincirlerde inledi,
Zulmü yapan vicdansızlar bu feryadı dinledi.
Artık bugün Türk yurdunda hürriyet var, zulüm yok,
Artık bugün hakikati düşünene ölüm yok.
Artık bugün memleket de mevcut olan adalet.
Müsâvâtın sayesinde yükselecek bu millet…
İşte bugün memleketin en şerefli düğünü,
Ey kardeşler! Hürmet ile selamlayın bugünü…
Hürriyetin bu gününde sevinerek oynayın;
Türk çocuğu! Kutlu olsun Meşrutiyet Bayramın!
Nâzım Hürrem
S. 70, s.2. 10 Temmuz 1330 (23 Temmuz 1914).
157
EK-2. Çocuk Duygusu Dergisi'ne Ait Örnek Metinler.
İntikam Öğüdü
(Nesl-i Atiye)
Altın Rumeli mezara döndü,
Binlerce ocak kapandı söndü.
Dağlar başı hep ceset, kemik, kan…
İslam kanıdır bu al kan.
Genç valideler, zavallı masum
Malul analar, yetim ve mazlum
Mahvoldu yazık zavallı millet,
Artık yetişir, yeter bu vahşet.
Kahrolmalıdır bugünkü zulmet
Millet yaşamaz yaşarsa zillet.
Gel durma oğul, silahlanıp git!
Git Rumeli’yi dolaş tavaf et.
Bir bomba… Fişek hediyem olsun,
Bunlar sana gayrı zinet olsun.
Artık bizi güldüren oyuncak,
Top… Süngü… Fişek… Baruttur ancak.
Git her tarafı karış karış gez,
Bulgarları parça parça et, ez.
Bir bomba gibi yakıp harap et,
Bir top gibi gürle, yık helak et.
Yurdun yüce kahramanısın sen
Öç alma senin büyük vazifen.
158
Bir gün vurulup şehit olursan
Bir Bulgar’ı öldürüp ölürsen
İşte o zaman yaşar ve ancak,
Makedonya’da yükselir bu sancak.
Hiç korkma sakın ölümden asla;
Zira bu ölüm hayattan a’lâ
Sen öl ki oğul vatan dirilsin
Düşmanlara da keder verilsin.
A. Rıza
S. 16, s.1. 19 Eylül 1329 (2 Ekim 1913).
Edirne
Sultan selim mabedinin üstünde
Parıldayan hilale bakınız!
Çoluk çocuk diz çökerek önünde
Ulu tanrı kudretini anınız!
Üç gün evvel kubbesinde duran haç,
Mel’un eller tarafından konan çan
Hep kırıldı, ışıldıyor altın taç,
Her damarda kaynaşıyor eski kan
Büyük Allah sana dilden bin şükr,
Katil düşman yüreğinden kan tükür!
Dertlilere ah! Getiren bu toprak,
Şehitlere mezar olan bu yerler,
Gülümsüyor geçer iken al bayrak,
Hilalde eriyor zehirler.
Edirne’miz, bizim oldu çocuklar,
Yoksuzluğu yüreğimi dağladı,
Parıldıyor hilalde boncuklar,
"Meriç" suyu tatlı tatlı çağladı
159
Hain Bulgar yüreğinden kan tükür!
Büyük Allah sana dilden bin şükür,
Eşref Nesib
S. 55, s. 2. 19 Haziran 1330 (2 Temmuz 1914).
Hep Kardeşiz
Ne paşayız biz ne beyiz
İlim aşığı talebeyiz
Ayrı gayrı ne bilmeyiz
Farkımız yok biz, eşiz
Hep mektepli hep kardeşiz
Beşiğimiz bu topraktır
Bayrağımız bir bayraktır
Ayrılık bizden ıraktır
Farkımız yok biriz, eşiz
Hep Osmanlı, hep kardeşiz
Yaratmış bizi yaratan
Bir anadan bir babadan
Aynı toprak aynı vatan
Farkımız yok biriz eşiz
Hep insanız hep kardeşiz
(İsimsiz)
S. 1, s.4. 6 Haziran 1329 (19 Haziran 1913)
Türk’ün Ağyara Hitabı
Türküm, sözümden dönmem tam erkeğim
Türküm, ahtım da sabit metin bir erim
Türküm ve adımda vefa şanımdır benim
Boyun eğmem namerde, mert oğlu merdim.
Ahdetmişim doğruluğa kalbimle ben
Geç karşıma, hail ol ister isen sen
Tecrübe et, döner miyim bir kez ahdimden
Mert doğurdu beni annem, mert oğlu merdim.
160
Mahvolursam ben yine etmem istimdat
Düşmanımdan, kahrolayım edersem feryat
Muayyinim haktır benim, o eder imdat
Babam, ceddim merttir mert oğlu merdim.
Türk, değilim! Düşmandan yüz çevirirsem
Türk, değilim! Ağyara boyun eğersem
Türk, değilim! Lanet bana! Dönersem
Ahdimden nükûl etmem, mert oğlu merdim.
Ethem Haşim
S. 18, s.2. 3 Teşrinievvel 1329 (16 Ekim 1913).
Osmanlı Bayrağı
Aks ediyor denizlere al renk,
Yükseliyor ufuklara şöhretin,
Dalgalanır; kalelerde: eteğin,
Kavgalarda şan saçıyor kanadın,
Sayende can vermek ister erlerin!
İslamların kanlarıyla boyandın.
Selam sana: armağanı Osman'ın..
Selam sana: ey Osmanlı bayrağı..
Kanlı harp de senin yüce şanların
Tarihlere al kan ile yazılısın
Kanlı dolsa bütün engin denizler
Düşmez yere yine şanlı hilalin
Ali Kemal
S.45, s.8. 10 Nisan 1330 (23 Nisan 1914).
Rumeli’ne Doğru
Karlı dağın tepesinde bir Osmanlı mezarı,
-Mezar değil bir abide- uzaklarda duruyor.
Osmancığın askerini afaklardan soruyor:
Nerde, diyor, bu yerlerin sahipleri, hünkârı?
Nerde kaldı Osmancığın anlı, şanlı askeri?
O asker ki asırlarca titretmişti her yeri,
Nerde kaldı o yiğitler gelmedi mi buraya?
161
O yiğitler nice zaman koşmuş idi iler
Nerde kaldı Fatihlerin, Yavuzların evladı?
Nerde kaldı Muratların, Orhanların ahfadı
Şanlı hilal bu yerlerden üfûl edip gitti mi?
Bu yerleri, bu yerleri düşmanlara terk etimi?
Hayır, yine birden bire ilerledi ordumuz,
Dalgalandı şanlı bayrak Edirne’nin fevkinde.
Rumeline gitmek için bu yol idi yolumuz;
Aldık onu, bundan sonra Osmanlı: Rumelinde…
Bir gün yine meşhetlere gitmiş olan askerler,
Al bayrağı bir mezarın üzerine diktiler.
Bu ruh idi, hitap eden ordumuza uzaktan!
Bu ruh idi, cida kalan ay yıldızlı sancaktan!
Muallim: Hasan İrfan
S. 20, s.2. 17 Teşrinievvel 1329 (30 Ekim 1913).
Kahraman Türk Yavrusu
Akşam olmuş, güneşin kamaştırıcı aydınlığı bir hafta evvel düşmanın vurduğu haberi
üzerine kâmilen boşalan küçük köyceğizi ayın ışıklarıyla buralara gark ediyordu. Talat, henüz on
üç yaşında olan bu zavallı yetim şimdi büsbütün yalnız kalmıştı.
O hiçbir kuvvetin kendisini bu mini mini vatanından ayıramayacağını biliyordu. Güneş
yavaş yavaş dağların arkasından kaybolduğu zaman, Talat elinde bir martin, buğday tarlasının içine
uzandı. Bu martini karışıklık esnasında elinde tutmaya muvaffak olmuştu. Yattığı yerden
yıldızların pırıl pırıl parlamalarını seyrediyordu. Birden bire uzaktan uzağa top saldırılarına
benzeyen birtakım gürültüler işitmeye başladı. Eliyle martini aradı. Sonra gittikçe yaklaşan bu
sesleri tetkike koyuldu. Biraz sonra karşıki tepeden süratle aşağı doğru koşan birtakım adamlar
gördü. Bunlar Bulgarlardı…
Kendini göstermekten korkarak yakındaki kulübeye girdi. Kapıyı sıkıca kapattıktan sonra
tüfeğin ucunu pencereden çıkararak gözünü tarlanın öbür ucuna dikti. Şüphesiz buradan
geçeceklerdi. İki dakika sonra tarlanın ucundan bir Bulgar müfrezesinin kulübeye doğru
yaklaşmakta olduğunu gördü, martini en önde, bir beygir üzerinde ilerleyen Bulgar zabitinin
göğsüne nişan aldı. Eli titremeksizin tetiği çekti. …Barut dumanları arasında zabitin attan aşağı
yuvarlandığını gördü. Tekrar doldurup bir daha attı. Yine bir kişi yuvarlandı. Bulgarlar bu hiç
beklenilmeyen hücuma karşı biraz şaşaladıktan sonra buğday başaklarının içine siper alarak
kulübeye doğru ateş etmeye başladılar. Talat bulunduğu noktayı keşfettirmemek için kulübenin her
cihetinden ateş ederek onları şaşırtıyor ve her ateşinde bir düşman daha tepelendiğini
memnuniyetle görüyordu. Müfreze zabitinin pek ziyade korktukları ve buna bir nihayet vermek
istedikleri anlaşılıyor ki, Talat acele birkaç emri müteakip bir top ağzının kulübeye çevrildiğini
gördü. Fedakâr çocuk düşmanın maksadını anlamakta güçlük çekmedi. Kurşun ile eline nail
olmayan hunharlar onu gülle ile mahvetmek istiyorlardı. Sol elinden yaralanmıştı. Yarasından akan
kandan kolunun yavaş yavaş kuvvetini kaybetmekte olduğunu fark etti.
162
Son bir gayretle birbirini müteakip kurşun yağdırmaya başladı. Son kurşunu da attı.
O zaman tüfeğini göğsüne bastırdı. Kızgın namlusu dudaklarına değdi. Gözlerini kapadı.
On saniye sonra müthiş bir gürlemeyi müteakip kulübe berheva oldu.
Talat, bu fedakâr çocuk vatanına karşı en son vazifesini yapmış, borcunu ödemiş, Allah’ına
koşmuştu…
M. Cemalettin
S. 35, s.3–4. 30 Kânunusani 1329 (12 Şubat 1914).
Harp Şarkısı
Denizlerin, dalgaların üzerinden sekelim,
Düşmanların sahiline köylerine girelim.
Harp edelim şecaatle kalelere girelim
Şanlı İslam bayrağını Türk iline dikelim.
Biz bir avuç aşiretken Avrupa’ya nam verdik,
Sahilleri yakıp yıktık kalelerden girdik.
Onlar bize boyun eğip baş verdiler ilk önce
Yürekleri kutlandı biz oradan dönünce.
Yok! Çalışalım düşmanı ülkemizden kovalım
Şanlı zafer bayrağını Türk iline dikelim.
Hep İslam'ız arkadaşlar Allah’ımız uludur
Kalplerimiz, yüreklerimiz şeceatle doludur
Türk ilinin evlatları, ataları aslandır
Hep Osmanlı askeridir, namlı şanlı yiğittir
Çalışalım kanımızı düşmanlardan alalım,
Fahri
S. 36, s.1. 6 Şubat 1329 (19 Şubat 1914).
Çalış ve Utandır!
-Genç Mini Minilere-
Bir kadıncık, hem de hasta bir kadın
Süt emer kucağında evladı
-Pek küçük, zannetmeyin hiç sakın-
"Osmancık"mış onun büyük bir adı…
Kaç yaşında bilinemez, dişleri,
Sıkmış bütün annesinin göğsünü…
Bırakmıyor, parçalıyor memeyi,
163
Harap edip annesinin hüsnânı…
Memesini yara yapmış emmekten
Diye birçok düşmanların piçleri
Annesinden yavrusunu hep birden
Ayırdılar, kan içinde her yeri…
Ana diyor yavrusuna: kurtar sen!
Gel yavrum gel, sütüm sana helaldir.
Senin baban göklerdeki hilaldir
Kurtar beni, pek hastayım, bu dertten…
Bunca yıldır, seni, yavrum büyüttüm,
Şu ak sütüm sana verdi hep kuvvet
Rengi gibi çok temizken bu sütüm
Hani sende, niye yok ya, o heybet?
Sütlerimi içmek için bağrımı
Yaraladın, kan eyledin sinemi
Şimdi niçin bu dehşetli ağrımı
Görmüyorsun, yine gaflet öyle mi?
Memem değil sade, benim, her yerim
Çıban gibi sızlamakta, yanmakta…
Topraklara batmış zayıf dizlerim,
Bu halimi gören, mevta sanmakta…
Kurtarasan ey evladım sen beni,
Bu düşmanlar, şu katiller elinden,
İlelebet yaşatırım ben seni,
Beni kurtar, yaşa, yavrum sağ esen!
Diye kadın hep inliyor, sızlıyor
Bu feryadı kimse duymaz, hep sağır
Hepsi kördür, buna canlar ağlıyor
Bu vazife ne ağırdır, ne ağır
164
İşte yavrum bu kadıncık vatandır
Kucağında zalim çocuk bizleriz
Hep vatanın rehasını bekleriz
Çalış yavrum vatan senin anandır…
Bak vatanın etrafını birçok piç
Sarmış onu hırpalıyor elleri
Çalış durma, ey evladım, durma hiç
Kurtar düşman pençesinden bu yeri
İşte yavrum, bu kadıncık vatandır,
Çalış, çalış, zalimleri utandır!
Kurtar bunu düşmanlardan yavrum sen,
Şu yerlerde yatan kadın, anandır…
Ay Giray
Eğitim
Derece
Yüksek Lisans
Eğitim Birimi
Gazi Üniversitesi
Mezuniyet tarihi
2021
Lisans İstanbul Üniversitesi 2018
Lisans Kastamonu Üniversitesi 2014
Lise T.O.A.M.L 2010
İş Deneyimi
Yıl Yer Görev
2017-2018 M.S.Ü Kara Harp Okulu Öğretmen Asteğmen-Teğmen
2018-…… Esenler Belediyesi İdari İşler Müdürü
Yabancı Dil
İngilizce
Yayınlar
Arıkan, E. (2021). "Osmanlı'da Çocukluğun Politik İnşası: Çocuk Dünyası Dergisi Üzerine
Bir İnceleme (1913-1914)". M. C. Mengenci (Editör). 6. Uluslararası Yönetim ve Sosyal
Bilimler Kongresi 16-18 Ocak 2021 Bildiri Kitabı. Cilt: 2. Birinci Baskı. İstanbul:
E-Kitap, 127-152. / ISBN: 978-605-65197-9-6.
Arıkan, E. (2020, Ocak). "Millî Mücadele Dönemi'nde Kastamonu'da İşgallere Karşı
Mitingler ve Basın Faaliyetleri". Y. E. Çakır ve G. Kalaycı. (Editörler). Millî
166
Mücadelede Cephe Gerisi ve İstiklâl Yolu Gençlik Sempozyumu Bildirileri 17-20
Ekim 2019. Birinci Baskı. Çankırı: Kayıkçı Yayıncılık, 471-481. / ISBN: 978-605-
82764-5-1.
Arıkan, E. (2020). "Kastamonu Folklorunda Nevruz, Hıdırellez ve Yağmur Duası ile İlgili
Tespitler". F. A. Dıngıl Ilgın (Editör). Türkistan’dan Anadolu’ya Türk
Kültürünün Devamlılığı Öğrenci Sempozyumu Bildirileri. Birinci Baskı. İstanbul:
Doğu Kütüphanesi. 209-232. / ISBN: 978-605-2127-04-09.
Sayfalar
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder