KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ * SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
TARİH PROGRAMI
TARİH-İ SEFER-İ RUSYA’YA GÖRE 1768-1774 OSMANLI-RUS SAVAŞI
ÖNSÖZ
Bu tez çalışması Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı’nda yapılmıştır.
XVIII. yüzyıl Osmanlı-Rus ilişkileri her iki ülkenin tarihi açısından önemli bir
dönem olup, bu dönemin önemli olaylarından biri hiç şüphesiz 1768–1774 Osmanlı-Rus
savaşıdır. Rusya’nın Büyük Petro’dan beri süregelen yayılmacı güneye inme siyaseti ve bu
çerçevede hareket etmesi, Osmanlı Devleti için önemli bir tehlike anlamına gelmekteydi.
Rusya’nın Lehistan, Balkanlar ve Kafkaslar üzerindeki faaliyetleri Osmanlı Devleti’ni
endişeye sevk eden bir durumdu. Bahsedilen siyaseti Büyük Petro’dan devralan Çariçe II.
Katerina’nın da bu çerçevede Lehistan’a asker sokması ve bu ülkenin iç işlerine karışması,
Osmanlı Devleti’nin 1739’dan beri devam eden barış ortamını terk etmesine ve 1768
yılında Rusya’ya savaş ilan etmesine sebep olacaktı. Osmanlı Devleti, bu savaş kararını
herhangi bir hazırlığı olmaksızın almıştı ve savaş sırasında yaşanan olumsuzluklarla
birleşen imkânsızlıklar nedeniyle onun için yenilgi kaçınılmazdı. Neticede Osmanlı
Devleti, Rusya ile ağır şartlarla dolu Küçük Kaynarca Antlaşması (1774)’nı imzalamak
zorunda kaldı. Bu antlaşma Osmanlı Devleti için sonun başlangıcı olacaktı.
Bu çalışma temelde Osmanlı Devleti’nin 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşının bir
bölümünü kendi güdüğü ve tanık olduğu olaylar üzerinden anlatan Tarih-i Seferi Rusya
adlı yazma eserin transkripsiyonu ve değerlendirmesidir. Ancak bununla yetinilmemiş
genel olarak Osmanlı-Rus ilişkilerine değinilmiş ve 1768-1774 savaşı bütün olarak ele
alınmıştır. Şüphesiz gerçekliğin bütününe ulaşmak mümkün değildir. Bununla birlikte
geçmişin bir döneminin aydınlatılmasında ufacık da olsa bir katkı sunabilmişsek ne mutlu
bize! Çalışmalarım sırasında yardımlarını esirgemeyen saygıdeğer hocalarım, sayın Prof.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................... IV
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................... V
ÖZET ................................................................................................................................. VII
ABSTRACT .................................................................................................................... VIII
KISALTMALAR LİSTESİ .............................................................................................. IX
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1-6
BİRİNCİ BÖLÜM
1. XVIII. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ VE RUSYA ...................................... 7-15
İKİNCİ BÖLÜM
2. 1768–1774 OSMANLI-RUS SAVAŞI ..................................................................... 16-56
2.1. Savaşın Çıkış Sebebi ................................................................................................. 17
2.2. Savaş Hazırlıkları ...................................................................................................... 23
2.2.1. Zahire Durumu ............................................................................................... 27
2.2.2. Mühimmât Durumu ........................................................................................ 32
2.2.3. Savaş Sırasında Devlet Erkânı ve Ordu ......................................................... 34
2.2.3.1. Yeniçerilerin Durumu ....................................................................... 40
2.2.4. Savaşın Seyri .................................................................................................. 44
2.3. 1768–1774 Osmanlı Rus Savaşında İstihkâm .......................................................... 53
2.3.1. Köprü Yapımı ................................................................................................ 53
2.3.2. Kalelerin Yapımı ve Boğazların Güvenliğinin Sağlanması .......................... 55
SONUÇ ............................................................................................................................... 57
YARARLANILAN KAYNAKLAR ................................................................................. 60
VI
EKLER ............................................................................................................................... 67
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 134
VII
ÖZET
XVIII. yüzyıl’ın iki büyük savaşından ilki olan Osmanlı-Rus savaşı her iki devlet için
de büyük önem arz etmektedir. Bu savaş, Osmanlı Devleti’nin askeri ve siyasi yapısında
büyük bir kırılma, gerçek bir dönüm noktası olup, Rusya için ise idealleri doğrultusunda
hareket etmek için büyük bir fırsat niteliği taşımaktadır. XVII. yüzyıldan itibaren bir güç
olarak ortaya çıkmaya başlayan Rusya, XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti için kuzeyden
gelen güçlü bir tehtit halini almaktaydı. Çünkü Rusya’nın güneye inme ve yayılmacı
siyaseti çerçevesinde hedeflerinden ilki Osmanlı Devleti diğeri ise Lehistan (Polanya) idi.
Bu siyaset çerçevesinde Rusya’nın hareket etmekten çekinmemesi iki ülke arasındaki
ilişkileri gerginleştirmekte, ileride Rusya ile bir savaşın kaçınılmaz olduğu sinyallerini
verdirmekteydi. Bu durum Osmanlı Devleti’ni ciddi olarak endişelendirmekteydi. Nitekim
Osmanlı Devleti endişelenmekte haklı olduğunu Rusya’nın Lehistan’a yönelik niyeti’nin
açığa çıkması ile apaçık görmekteydi. Zira Osmanlı Devleti için Lehistan önemli bir
konumda olup, Rusya’nın Lehistan arzusunun önüne geçilmesi gerekmekteydi. Bu durum
Osmanlı Devleti’nin savaş kararı almasında ve 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşına giden
yolda önemli sebep teşkil etmekteydi. Lehistan için başlayan bu mücadele birçok gelişmeyi
de beraberinde getirecek, Osmanlı Devleti’nin ihmalleri, komuta kademesindekilerin
yeteneksizliği ve yaşanan olumsuzluklar yüzünden savaşta galip gelen Rusya olacaktır. Bu
süreç savaş sonunda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile farklı bir boyut
alacaktır. Transkripsiyonunu hazırladığımız ‘‘Tarih-i Sefer-i Rusya’’ adlı yazma eser de
yukarıda kısaca bahsettiğimiz 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı anlatılmaktadır. Eserde
savaşın sebebi ve başlangıcı detaylı olarak anlatılmış fakat sonlarına doğru ayrıntılara
girilmemiştir. Bunun sebebi ise daha savaş başlamadan yapılan hataların, komuta
kademesindekilerin yeteneksizliklerinin ve ihmallerinin bütün savaş boyunca devam
etmesi, yenilginin en başından kaçınılmaz olduğuna dikkat çekmektir. Eserin ne zaman
yazıldığı bilinmemektedir. Ancak 1768-1774 Osmanlı –Rus savaşı sonrasında yazıldığı,
metindeki ifadelerden çıkarılmaktadır.
Anahtar Kelimeler:1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı, Lehistan meselesi, Tarih-i Seferi
Rusya, Osmanlı-Rus ilişkileri.
VIII
ABSTRACT
The Ottoman- Russian war which is the first one of two major wars in 18th century
has a great importance for both states. While this war is a real turning point for Ottoman
Empire’s military and political structure, on the other hand it is a great opportunity for
Russia to act in accordance with its goals. With its emerging power in 17th century, Russia
became a strong threat coming from the north for the Ottoman Empire in 18th century.
Because the first goal of Russia, within the framework of its territorial expansion to the
South, was to invade the Ottoman Empire and Poland respectively. In this manner of
policy, the relation between the two countries was getting tensed up day by day and led up
to an inevitable war in the future. Ottoman Empire was seriously worried about the future
on account of the apparent signals. In the course of time, Ottoman Empire started to realize
the danger about Russia’s clear intentions against to Poland. Due to the fact that Poland
was in an important position for Ottoman Empire, Russia’s desire for Poland had to be
prevented. This caused Ottoman Empire to take decision to go to war and led a basis for
Ottoman-Russian war in 1768-1774. This struggle started for Poland would bring along
many developments, Russia would be the victorious in the battle because of Ottoman
Empire’s inability to command element and omissions. This process would take a different
dimension with the Treaty of Küçük Kaynarca (1774) signed at the end of the war. The
writing work called ‘Tarih-i Sefer-i Rusya’ which we prepared transcription, describes the
1768-1774 Ottoman- Russian war that was mentioned briefly in the above. In the work, the
reasons and the beginning of the war were explained in detail, but to the end, there was no
need to give details. This is because of drawing attention to the mistakes that had been
made before the war began inabilities to command element, ommisions and the inevitable
defeat. The exact date is unknown but it is inferred from the expressions in the text that it
was written after 1768- 1774 Ottoman- Russian war.
Key Words: Ottoman-Russian War, 1768-1774, Poland matter, ‘Tarih-i Sefer-i Rusya’,
Ottoman-Russian Relations
IX
KISALTMALAR LİSTESİ
a.g.e : adı geçen eser
a.g.m : adı geçen makale
a.g.t : adı geçen tez
a.g.y : adı geçen yazma
AÜDTCFD : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Dergisi
BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
bkz. : bakınız
Çev. : çeviren
DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi
Ed. : Editör
Haz. : hazırlayan
İA : İslam Ansiklopedisi
JAOS : Journal of the American Oriental Society
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
MÜTAE : Marmara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Enstitüsü
s. : sayfa
TALİD : Tarih Araştırmaları Enstitüsü Dergisi
TTK : Türk Tarih Kurumu
Yay. : yayınları
İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi
GİRİŞ Osmanlı-Rus savaşları Osmanlı Devleti’ni yıkılışa götüren sürecin belli başlı askeri başarısızlıklarını içermesi açısından, araştırmacıların dikkatini çekmektedir. Bu bakımdan Karlofça Antlaşması (1699) sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri tarihinin ağırlıklı kısmını Rusya ile yaptığı savaşlar ve aldığı yenilgiler oluşturmaktadır. İSAM’da yaptığım kaynak taraması çalışmaları sırasında Osmanlı Devleti’ni yıkılışa götüren bu savaşlardan biri olan 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı ile ilgili bir kaynakla karşılaştım. Kaynağın tespit edebildiğim kadarıyla şu ana kadar hiçbir araştırmaya konu olmaması dikkatimi çekti. Bu nedenle ilgi duyduğum Osmanlı-Rus ilişkileri ile ilgili bu yazma eseri çalışmaya karar verdim. Araştırma ilerledikçe Tarih-i-Sefer-i Rusya adlı bu yazma eserin sadece 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nı anlatmadığını, esas gayesinin yenilginin nedenleri ve Osmanlı devleti’nde ortaya çıkan bozulmaya dair tespitler yapmak olduğunu fark ettim. Eser bu haliyle bir tarih olmaktan ziyade zeminini tarihin oluşturduğu layiha olarak ortaya çıkmakta ve bu eseri daha da önemli hale getirmekteydi. Bu nedenle bende tez çalışmamı, savaş sırasındaki olayların anlatımından ziyade yazarın tespit etmeye çalıştığı yenilgi nedenlerine ve Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan bozulmaya yönelttim. Bu tez çalışmasında takip edilen yol, öncelikle 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nı ortaya çıkışı ve gelişme evreleri açısından tanımlamak, arkasından konuyu Tarih-i Sefer-i Rusya’nın olaylara bakışı temelinde değerlendirmektir. Bu bağlamda çalışmanın birinci bölümü daha çok telif eserleri kullanmak yoluyla oluşturulmuş, ikinci bölümü ise Tarih-i Sefer-i Rusya ve Ahmet Resmi Efendi’nin Hulasatü’l-i’tibar adlı eserin anlatımları kısmen kıyaslanarak kaleme alınmıştır. Çalışmanın sonuna Tarih-i Sefer-i Rusya’nın orjinal yazma nüshası ve metnin Latin harflerine çevrim yazısı eklenmiştir. Osmanlı Devleti’nin 1739 Belgrad antlaşması’ndan sonra barışı korumak adına izlediği siyasete rağmen, Rusya’nın bunun tam zıddı politika izlemesi iki ülke ilişkilerini gerginleştirmekte, ikili ilişkilerin çerçevesini aşan karmaşık olaylar silsilesini ve
2
uluslararası sorunları da beraberinde getirmekteydi. 1768-1774 Osmanlı-Rus Harbi de bu olaylar silsilesinin ciddi olanlarından birini teşkil etmekteydi. Rusya’nın yayılmacı ve güneye inme siyaseti ve bu siyaseti belirleyen Çar Büyük Petro ve onun sıkı bir takipçisi konumunda bulunan Çariçe II. Katerina gibi çok hırslı liderlerin önderliğinde Rusya, Osmanlı toprakları üzerindeki emellerini giderek belli etmekte ve her fırsatı da değerlendirmesini bilmekteydi. Rusya’nın Lehistan’a yönelik niyeti ise bu duruma en güzel örnek olup 1768–1774 harbine giden yolda Osmanlı Devleti’ne tehlike sinyallerini çaldırtmaktaydı. Zira Osmanlı Devleti Lehistan’ı Avusturya ve Rusya’nın güneye yönelik yayılma istekleri önünde bir tampon bölge olarak görmekte, dolayısıyla Lehistan Osmanlı Devleti için büyük bir önem arzetmekteydi. Çar Petro’nun izinden giden dönemin Çariçesi II. Katerina amacına ulaşmak için bir taraftan Gürcistan’ın iç işlerine karışıp yerli halkı isyana kışkırtmakta ve Balan Ortodoksları arasında taraftar kazanmaya çalışmakta diğer taraftan ise antlaşmalara aykırı olarak sınır boylarında yeni kaleler ve istihkâmlar inşa edilip askerî yığınaklar yapmaktaydı. Ayrıca II. Katerina’nın komşu devletlere karşı izlediği saldırgan ve yayılmacı siyaset, Orta ve Güneydoğu Avrupa’da hareketli ve karışık bir durum ortaya çıkarmaktaydı. Bu sırada Lehistan tahtı ile ilgili önemli gelişmeler meydana gelmekteydi. Lehistan kralı III. August’ün ölümü (5 Kasım 1763), tahta kimin geçeceği problemini beraberinde getirmekteydi. Bu durumu ülkesi için önemli bir fırsat olarak gören Rus Çariçesi II. Katerina, sorunu kendi lehine kullanmak amacıyla Lehistan’a asker göndererek ve dostu Stanislaw Poniatovsky’nin kral seçilmesini sağlamıştı. Poniatovsky yetenekli bir hükümdardı. Fakat Katolik olmayanlar için dini eşitlik sağlama çabaları ülkede huzursuzluk çıkmasına neden oldu. Ortaya çıkan kargaşa Lehistan’ı nüfuzu altına alan Rusya tarafından acımasız bir biçimde cezalandırıldı. Bunun üzerine Mart 1768’de Podolya’da bir Bar’da bir araya gelen Leh milliyetçileri, direniş heyeti adı altında toplanarak Osmanlı Devleti’nden yardım istediler. Diğer yandan Kırım Hanlığı ve Fransa Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı harekete geçmesini istemekteydi. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin 1739 yılından bu yana izlediği pasif ve çekingen dış politikadan kurtulup, tekrar başarılar elde etmesi için fırsat bekleyen bazı devlet erkânı da bulunmaktaydı.
3
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ilişkilerinin gerginleşmeye başladığı sıralarda, Mart
1765’te sadarete getirilen, serhat boylarında muhafızlıklarda bulunmuş, tecrübeli
Muhsinzade Mehmed Paşa ise savaş taraftarlarının aksine, Rus sınır boylarındaki savunma
mevkilerinin harap ve düzensiz olduğunu bildiğinden savaş açılmasına taraftar değildi ve
hiç olmazsa savaşın geciktirilmesi gerektiğini savunmaktaydı.
Savaş taraftarlarının aradıkları fırsat Rusya’nın Lehistan’ın içişlerine müdahale
etmesi ve Osmanlı Devleti sınırlarında kaleler inşa etmesi ile ortaya çıktı. Muhsinzâde
Mehmed Paşa’nın savaş karşıtı düşünceleri dönemin padişahı III. Mustafa tarafından kabul
görmedi ve Mehmet Paşa 7 Ağustos 1768’de azledildi. Yerine savaş taraftarı Silahdar
Mahir Hamza Paşa getirildi. Fakat rahatsızlanması ve aşırı müsrifliği nedeniyle azledildi.
Onun yerine de savaş ve askeri hazırlık yönünden yeteneksiz olan Yağlıkçızâde Mehmet
Paşa getirildi (20 Ekim 1768). Bu gelişme daha başlamadan savaşın sonucunun ne
olacağının sinyalini vermişti. Yaşanan bu iç ve dış gelişmeler savaşı kaçınılmaz hale
getirmişti.
Osmanlı Devleti’nin, Rus askerlerinin Lehistan’dan çıkması uyarısı Katerina
tarafından reddedilmesi üzerine Osmanlı Devleti, Lehistan’ı himaye amacıyla 4 Ekim
1768’de Rusya’ya sefer başlattı. Bu sırada Bar Milliyetçi Heyeti güçleri Osmanlı
topraklarına sığınmıştı. Onları takip eden Rus birlikleri, sınırı geçerek Balta kasabasına
saldırdı ve burayı yakıp yıktı. Böylece iki ülke arasında savaş başlamış oldu.
1768 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya savaş ilan etmesi, Osmanlı tarihi
açısından bir dönüm noktası olacaktır. Osmanlı devleti 1768–1774 Osmanlı-Rus savaşına
kadar yaptığı savaşların hiçbirisinde tek bir devlete karşı savaş kaybetmemişti. Fakat
1768–1774 savaşı Osmanlı Devleti’nin bir ülkeye karşı kaybettiği savaş olması sebebiyle
tarihte önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Devleti yaklaşık otuz yıl süren uzun barış
dönemini iyi değerlendirememiş ve askeri reformlar yavaşladığından ordu Avrupa’nın
askeri yeniliklerinden uzak kalmıştı. Osmanlılar bu yeniliklerle ilk defa bu savaşta
karşılaşmıştı. Savaş kararı Ekim 1768’de alınmasına rağmen, Osmanlı ordusunun asıl
kısmının, altı ay kadar sonra sefere başlaması, Rusya için bir avantaj olmuştu. Bu süre,
Rusya’ya savaş için gerekli hazırlığı yapma imkânını sağlamıştı. Buna karşın Osmanlı
Devleti hazırlıksızdı. Bu sürenin hazırlık için değerlendirilmesi bir kenara, savaş
4
konusunda hiç bir bilgisi olmayan sadrazam Mehmet Emin Paşa, ilk olarak nereye hareket
edileceğinden haberi olmadığı gibi herhangi bir hazırlık yapma gereği de duymuyordu. Bu
vurdumduymazlık Osmanlı Devleti’ni daha savaş başlamadan yenik duruma getirmişti.
Ayrıca ordunun zahîre ve mühimmâtındaki eksiklikler, savaş esnasında hem ordu içinde
hemde devlet bünyesinde yaşanan olumsuzlukları da ardarda getirmişti.
Transkripsiyonunu hazırladığımız ‘‘Tarih-i Sefer-i Rusya” adlı yazma eser yukarıda
kısaca bahsettiğimiz 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşını anlatmaktadır. Bu eserde savaşın
tamamı anlatılmış fakat savaşın sonlarına doğru ayrıntılara değinilmemiştir. Yazar metnin
birkaç yerinde olayların detaylarına girmeyiş sebebini “o zamanın vekayiinde kayıtlıdır”
gerekçesiyle ifade etmektedir. Savaşın sebebi ve başlangıcı detaylı olarak anlatılmaktadır.
Savaşın başlangıcının detaylı olarak anlatılmasının sebebi, daha savaş başlamadan yapılan
hataların bütün savaş boyunca devam etmesi ve yenilginin en başından kaçınılmaz
olduğunu vurgulamak olmalıdır. Ordu ikmâli konusunda yapılan hatalar, komuta
kademesindekilerin yeteneksizliği ve tedbirsizliği, özellikle de ordunun layıkıyla idare
edilememesi üzerinde durulmaktatır. Dolayısıyla ordunun dağınıklığı, amaçsızlığı, içinde
her türlü fitne ve fesadın kol gezmesinin altında hep bu sebepler yatmaktadır. Eserin
kaleme alınış nedeni ise yenilginin sebeplerini ortaya koymak gibi görünmektedir.
Osmanlı Devleti’nin ağır yenilgisiyle sonuçlanan 1768-1774 savaşı ve ortaya
çıkardığı sosyal, siyasi, iktisadi ve dini sonuç ve sorunlar öncesi ve sonrası ile okunup
değerlendirildiğinde daha anlamlı hale gelebilir. Bu çalışmada kısmen bu konulara
değinilirken, çalışmaya esas kaynak teşkil eden Tarih-i Sefer-i Rusya adlı yazma eser
bizzat savaş sırasında yaşanılan olumsuzluk, imkânsızlık, beceriksizlik, vurdumduymazlık
vb. birçok tanımlamanın içine yerleştirilmesi mümkün olan durumu gözler önüne
sermektedir. Eserin önemi, olayların birinci elden tanığı olmasından kaynaklanmaktadır.
Şüphesiz bu tanıklık başlıbaşına aydınlatıcı değildir. Zira insan tek başına yetersiz bir
varlıktır ve dört başı mamur bir gözlem ve tespit yeteneğine sahip değildir. Ancak her
şahitlik geçmişi inşa etmede en azından bir tuğla taşı görevi yapabilir. Bu çalışmanın amacı
bunlardan birini ortaya çıkarmak ve elden geldiğince değerlendirmektir. Umulur ki
arzulanan amaç hâsıl olsun.
5
Kaynak Değerlendirmesi: Tarih- i Sefer-i Rusya adlı bu yazma kesinlikle
savaştan sonra yazılmıştır. Arap harflerinden Latin harflerine çevrim yazısı yapılan eserin
yazarının kim olduğu bilinmemektedir. Yazar “lâ-edrî lakabıyla unvân-tırâz olan bî
sermâyenin” ifadesini kullanarak kendisini gizlemiş ve eserini anonimleştirmiştir.1 Eserin
bu çalışmaya konu olan kopyası, elli iki varaktan oluşan ve Österreichische
Nationalbibliothek’te 1115 numara ile kayıtlı bulunan fotokopi nüshasıdır (Flugel, II, 298).
Eserde kullanılan yazı karakteri rikadır. Eserin dili, dönemin genel dil özelliklerini yansıtsa
da kısmen sadedir. Eser tam bir tarih anlatısı olmaktan ziyade, kendisine tarihi olayları
zemin alan layiha niteliği de taşımaktadır. Bu nedenle son bölümdeki önerileri ile öne
çıkmaktadır.
Belirtildiği gibi 1768/1774 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti açısından her
anlamda tam bir kırılmaya işaret etmektedir. Bu nedenle konuyla ilgili gerek Türkiye’de
gerekse yurt dışında epey miktarda çalışma yapılmıştır. Avrupa tarihçilerinin konuya ilgisi
tarihi Doğu sorununun modern dönem açısından ortaya çıkışını bu olaya bağlanması
önemli rol oynamaktadır. Osmanlı Devleti açısından ise imparatorluğun parçalanma
sürecine girişi bu savaşla başlatılmaktadır. Bu nedenle Türk tarihçileri olaya önem
vermekte ve gerek siyasi tarih yazımında gerek Osmanlı modernleşmesinin temellerinin
araştırılmasında, gerekse Osmanlı siyasi ideolojilerinin ortaya çıkışında Küçük Kaynarca
sonrası ortaya çıkan duruma özel atıf yapılmaktadır. Bu bağlamda dönemin en önemli
kaynaklarından biri olan Ahmed Resmi Efendi’nin Hulâsatü’l-i’tibar adlı eseri Osman
Köksal tarafından incelenmiş ve Latin harflerine transkripsiyonu yapılarak yayınlanmıştır.
Bu eser bizim çalışmamız açısından da önemlidir, zira Tarih-i Sefer-i Rusya’nın
anlatımlarıyla Hulâsatü’l-i’tibar’ın anlatımlarının kıyaslanması konunun daha iyi
anlaşılması açısından değerli fikirler vermiştir. Adnan Baycar tarafından yayınlanan
Osmanlı-Rus İlişkileri Tarihi Ahmed Cavid Bey’in Müntehabı isimli eseri de burada
zikretmek gerekmektedir. Dönemin vakanüvisti Ahmed Vasıf Efendi’nin Mücteba İlgürel
tarafından Latin harflerine çevrim yazısı yapılan Mehasinü’l-Asar ve Hakaikü’l-Ahbar
adlı eseri dönem olaylarını net bir şekilde aktarmaktadır. Virginia Aksan’ın Ahmed Resmî
Efendi’yi incelediği Ahmed Resmî Efendi adlı çalışma ve Osmanlı Harpleri (1700-1870)
konuyla ilgili özellikle de savaşın sebepleri ve gidişatı konusunda detaylı bilgiler
vermektedir. Yine Osman Köse’nin öncesi ve sonrasıyla Küçük Kaynarca Antlaşması’nı
1 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (3a).
6
tahlil ettiği 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması adlı çalışma konu hakkında detaylı bilgiler
içermektedir. A. B. Şirokorad’ın Osmanlı Rus Savaşları adlı çalışması tarih boyunca iki
ülkenin yaptığı savalşların doğası ve özel olarak 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı hakkında
kıymetli bilgiler içermektedir. Ersin Kırca ve İlhan Gök’ün, “Başbakanlık Osmanlı Arşivi
168 Numaralı Mühimme Defteri (s. 1-200)” ve “Başbakanlık Arşivi 168 Numaralı
Mühimme Defteri(s. 200-376) (1183-1185/1769-1771)” adlı yüksek lisans çalışmaları
konu hakkında arşiv malzemesine dayalı bilgiler içermesi bakımından dikkate değerdir.
Ayrıca, Akdes Nimet Kurat’ın Rusya Tarihi ve Türkiye-Rusya George Vernadsky’in
Rusya Tarihi adlı eserleri konumuza ışık tutacak bazı önemli bilgiler içermektedir.
Bunların dışında konumuz için önemli bilgiler içeren F. Oreşkova’nın ‘‘Rusya ve Osmanlı
Arasındaki Savaşlar: Sebepleri ve Kimi Tarihi Sonuçları’’, adlı makalesi ve M. R.Arunova
- F.S.Oreşkova’nın Tolstoy’un Gizli Raporlarında Osmanlı İmparatorluğu adlı eseri de
ilginç bilgiler içermesi açısından önemlidir.
7
BİRİNCİ BÖLÜM
1. OSMANLI DEVLETİ VE RUSYA - KARLOFÇA’DAN KÜÇÜK
KAYNARCA’YA (1699-1774)
Viyana bozgunu sonrası imzalanan Karlofça Antlaşması (1699) Osmanlı Devleti
için zor bir dönemin habercisi olan ve Osmanlı Devleti’ni masa başı diplomasisi ile
tanıştıran önemli belgelerden biri olarak tarihe geçmiştir. Bu antlaşmanın önemli olmasının
altında birçok neden yatmaktadır. Örneğin modern tarih yazımı Osmanlı Devleti’nin
gerileme sürecine girmesini bu antlaşma ile başlatmaktadır. Yine Karlofça Antlaşması,
Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletlerine ve Rusya’ya toprak kaybetme sürecinin
başlangıcını oluşturmaktadır. Bu iki önemli süreç 1699’dan sonra Osmanlı Devleti’nin her
alanda Avrupa ile ilişkilerini geliştirerek yenileşme hareketlerine başvurması sonucunu
ortaya çıkarmıştır. Şüphesiz bu süreç epey sancılı olmuş ve çok uzun bir zaman dilimine
yayılarak günümüz Türkiyesi’ne kadar uzanmıştır. Bu politikanın oluşmasında devlet
erkân’ının izlediği siyaset kadar, Avrupalı büyük güçlerin zayıflayan Osmanlı Devleti’ne
kendi amaçları doğrultusunda yaklaşmaları da etkili olmuştur.2
Osmanlı Devleti tarihinin ilk ve en büyük toprak kayıplarını verdiği Karlofça
Antlaşması’nı (1699), Fransa’nın karşı çıkmasına rağmen, Kutsal İttifak’ın Katolik
kanadıyla, İngiltere ve Hollanda’nın aracılığı ile yetmiş iki gün süren çetin müzakereler
sonucu imzalamıştır. Rusya antlaşmaya katılmamıştır. Müzakere sürecinde Reisülküttap
Mehmet Rami Efendi Osmanlı Devleti’ni başarıyla temsil etmiştir.3
2 M. Alaaddin Yalçınkaya, “III. Selim ve II. Mahmut Dönemleri Osmanlı Dış Politikası.” Türkler, 12,
s.629; Yalçınkaya, ‘‘Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası- Zitvatorok’tan Küçük Kaynarca’ya (1606-
1774)”, Türk Dış Politikası-Osmanlı Dönemi, 2, Mustafa Bıyıklı (Ed.), s. 11; Feridun Emecen,
‘‘Kuruluştan Küçük Kaynarca’ya’’, Osmanlı Devleti Tarihi, I, Ekmelettin İhsanoğlu (Ed.), İstanbul,
1999, s. 56.
3 Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, (Çev: Özdemir Çobanoğlu),
3, s. 490; Erhan Afyoncu, Osmanlı’nın Hayaleti, İstanbul, 2005; Karlofça antlaşmasının bütün
maddeleri ve ayrıntıları için bkz; Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri
I:Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, Ankara, 1953, s. 27–35; F. Monika Molnar, “Venedik
Kaynaklarında Karlofça Antlaşması: Diplomasi ve Tören”, Türkler, 9, (Çev: Gökçen Sert), s. 783–791;
İsmet Parmaksızoğlu, ‘‘Karlofça’’, İA, (MEB), VI, İstanbul, 1978, s. 346–350; Abdülkadir Özcan,
8
Katolik devletlerin barış imzalamasından sonra, Osmanlıların bütün gücünü
Rusya’ya yönelteceğinden endişe eden Kutsal İttifakın Ortodoks kanadında yer alan Rusya
ise Osmanlı Devleti’ne karşı tek başına başarı kazanma şansının olmadığını anladı ve
Osmanlı Devleti ile barış yapmak üzere bir elçisini 1700 yılında İstanbul’a gönderdi.
Osmanlı Devleti’ni temsilen yine Reisülküttap Mehmed Rami Efendi’nin bulunduğu
görüşmeler neticesinde iki ülke arasında İstanbul Barış Antlaşması imzalandı (14 Temmuz
1700).4
Bu antlaşma Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı kazandığı ilk zaferin bir belgesi
olarak tarihe geçmiştir. Antlaşma ile Osmanlı Devleti, Azak gibi önemli bir kaleyi
Rusya'ya bırakmak zorunda kalmıştı. Ayrıca Babıâli’nin hiç arzu etmemesine rağmen,
İstanbul'da daimi bir Rus elçiliği açılacaktı. Osmanlı Devleti, İstanbul’a gönderilecek Rus
elçisinin diplomatik faaliyetten ziyade, Osmanlı Devleti’nin içini karıştırmaya yönelik bir
takım hareketlerden başka, casuslukla da meşgul olacağını düşünmekteydi. Babıâli’nin bu
hususta yanılmadığı, Çar I. Petro’nun İstanbul'a tayin ettiği ilk Rus elçisi P. A. Tolstoy’a
(1645–1729) verilen talimatnameden anlaşılmaktadır.5 Tolstoy, bütün bu görevleri ve Petro
tarafından verilen talimatları yerine getirerek belgelerdeki gizli maddelere verdiği
cevapları da Rusya hükümetine sunmuştur.6
Rusya, Osmanlı Devleti ile barış yaptıktan sonra güneye inme siyasetini geçici bir
süre yavaşlattı ve 1700 yılında Lehistan ve Danimarka ile İsveç’e karşı harekete geçti.
İsveç Kralı XII. Şarl (Demirbaş Şarl) Rusya’ya kesin bir darbe vurmak amacındaydı. İsveç,
1708 yılı başlarında Poltava şehrini kuşattı. Bu arada Kırım Han’ı Devlet Giray ve Bender
muhafızı Yusuf Paşa ile haberleşerek yardım talebinde bulundu. Fakat o sıralarda Osmanlı
Devleti’nin başında bulunan III. Ahmet ve Sadrazam Çorlulu Ali Paşa İsveç Kralına
yardım etmek istemediler. İsveç Kralı XII. Şarl 8 Temmuz 1708 tarihi’nde yaptığı Poltava
‘‘Karlofça’’, DİA, XXIV, s. 504–507; Rifaat abou El-Haj, ‘‘Ottoman Diplomacy at Karlowitz’’, JAOS,
87(4), 1967, s. 498–512; Rifaat Abou-El-Haj, “Karlofça’da Osmanlı Diplomasisi” (Çev. Yasemin S.
Gönen), Tarih ve Toplum Dergisi, 191, İstanbul, 1999.
4 Yalçınkaya,“Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası- Zitvatorok’tan Küçük Kaynarca’ya (1606-1774)”, s. 27-
82; M. R.Arunova-F.S.Oreşkova, Tolstoy’un Gizli Raporlarında Osmanlı İmparatorluğu, (çev:
İbrahim Allahverdi), İstanbul, 2009, s. XIII.
5 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya (XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına Kadar Türk-
Rus İlişkileri), Ankara 1970, s. 15; Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, (Başlangıçtan 1917’ye kadar),
Ankara, 1993, s. 256.
6 Rus diplomatların ulaştıkları bilgilerin, onlara verilen talimatlara yazılan cevapların ve elçilerin
raporlarının kayda alınması XV. yüzyılın sonlarından XVIII. yüzyılın sonlarına kadar mevcut olmuştur.
M. R.Arunova-F. S. Oreşkova, a.g.e., s. VIII.
9
Meydan Savaşı’nda yenilerek Osmanlı Devleti’ne sığındı. Çar Petro, Poltova zaferi’nin
verdiği güvenle Osmanlı Devleti’ne karşı savaş hazırlıklarını bir kat daha arttırdı.
Rusya’nın, bulduğu ilk fırsatta Osmanlı Devleti’ne saldıracağına dair belirtiler göstermesi,
XII. Şarl’ın teşviki ve Kırım Han’ı Devlet Giray’ın ısrarı gibi nedenler üzerine Osmanlı
Devleti 1710 yılı kasım ayında Rusya’ya savaş ilan etti.7
Rusya ile Osmanlı Devleti 19 Temmuz 1711 tarihinde Karadeniz’in kuzeyinde
karşı karşıya gelmiş, savaş Rus ordusu için çok kötü sonuçlanmıştı. Prut nehri kıyısında
Rusların tam yenilgiye uğramasını engelleyen tek şey, Baltacı Mehmed Paşa’nın
duraksaması olmuştu.8 Prut Bataklığı’na sıkıştırılan Çar I. Petro ve yanındakiler, Baltacı
Mehmet Paşa’dan barış istemek zorunda kalmış ve Osmanlı Devleti açısından gayet
elverişli şartlar ileri sürülmüştü. Başta kâhyası Osman Ağa olmak üzere bazı ricâlin telkini
ve tesiri ile Baltacı Mehmet Paşa, Rusların barış teklifini kabul etti ve hemen 22 Temmuz
1711 tarihinde barış yapıldı.
Petro düşlediği İmparatorluğun dayanacağı siyasal ve iktisadi gücün ana kaynağı
olarak gördüğü ‘‘denizlere egemen olma’’ siyasetinin ‘‘Büyük Rusya’’nın kurulması ve
büyümesi için vazgeçilemez olduğunu düşünmekteydi. Bir kara Devleti olan Rusya’yı,
‘‘imparatorluk’’ olma yolunda ihtiyaç duyduğu siyasi ve ekonomik imkânlara
kavuşturacak, dış dünyaya açılmasını sağlayacak iki önemli deniz vardı. Kuzeyindeki
Baltık Denizi ve güneyde Boğazlar yolu ile Akdeniz’in çıkış kapısı sayılan Karadeniz idi.9
Bu durum hem Osmanlı Devleti’ni hemde birçok devleti ilgilendiren bir tehlike anlamına
gelmekteydi. Zira bu sıralarda yaşanan birçok gelişmenin altında işte bu tehlike, yani
Rusya tehlikesi yatmaktaydı.
Rusya, İstanbul Antlaşması’yla Azak Denizi’ne inerek önce Karadeniz’e sonra
Akdeniz’e çıkmaya çalışmaktaydı. Ancak antlaşmayı takip eden yıllarda olaylar Rusya’nın
aleyhine; Karadeniz’i bir iç deniz haline getiren ve bu denizin açık denizlere çıkış kapısı
olan İstanbul ve Çanakkal’a boğazlarına sahip bulunan Osmanlı Devleti’nin lehine
gelişmişti. Kısa vadede sıcak denizlere inme politikasının Osmanlı engeli karşısında
gerçekleşmeyeceğini anlayan Rusya, 1711 Prut Antlaşması’yla Azak’ın da elinden çıkması
7 Kurat, Rusya Tarihi, s. 256–259; Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 19.
8 Suraiya Faroqhi, Osmanlı İmparatorluğu ve Etrafındaki Dünya, İstanbul, 2007, s. 87–88.
9 Hakan Yıldız, Haydi Osmanlı Sefere! Prut Seferi’nde Organizasyon ve Lojistik, İstanbul, 2006, s. 93.
10
üzerine, İsveç Krallığı’na ait Baltık sahilini elde ederek denize çıkma siyasetini benimsedi.
Böylece faaliyet alanını kuzeye kaydırdı.10
Rusya tarihi, Büyük Petro’nun çizdiği yoldan ilerleyerek tamamıyla emperyalist bir
görünüm aldı. Bu nedenle tarihi literatürde ‘‘Büyük Petro’nun vasiyetnâmesinden” söz
etmek gelenek halini almıştır. Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu aleyhine genişlemesi,
İstanbul’u ele geçirmek istemesi, Lehistan’ı zaptetmesi gibi sonraki yüzyıllarda Rusların
gerçekleştirmek istedikleri hedeflerin Petro tarafından birer birer tespit edildiği ve onun
bunların gerçekleştirilmesini kendisinden sonraki Rus çarlarına vasiyet ettiği iddia
edilmiştir. Fakat böyle bir vasiyetnâmenin gerçekliği tartışmalıdır ve olup olmadığı kesin
değildir.11
Rusya Çariçe Anna döneminde, Osmanlı Devleti’nin İran savaşları nedeniyle
yorgun bir halde bulunmasından istifade ederek Avusturya ile ittifak kurduktan sonra,
birden bire Azak kalesine ve Kırım üzerine saldırmak suretiyle 1736 seferini açtı.12 Rusya
bu savaş sırasında, sadece Osmanlı Devleti’nden toprak talep etmekle kalmamaktaydı.
Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin varlığını tamamen otadan kaldıracağından da
bahsetmekteydi. Rusya’nın takındığı bu saldırgan ve yıkıcı tavrın arkasında, bu ülkede
ordu hizmetinde görev yapan Alman asıllı General V. H. Münnich bulunmaktaydı. Savaş
Rusya için askeri anlamda oldukça başarılı geçmiştir. Ancak diplomatik başarısızlıkla sona
ermiştir.13
Avusturya-Rusya ittifakına karşı 1736 yılında başlayan savaşlarda iki ayrı cephede
savaşmak zorunda kalan Osmanlı ordusu, 22 yıl sonra 1739 yılında Belgrad’ı yeniden ele
geçirdi ve Belgrad Antlaşması ile tekrar Avrupa karşısında üstün konuma geldi. Ancak
Osmanlı Devleti bu antlaşmayı da yabancı bir devletin garantörlüğü altında imzalamak
zorunda kaldı ki bu kendisi açısından diplomatik bir skandaldı. Osmanlı Devleti Avusturya
ve Rusya’ya karşı cephelerde üstünlük sağlamasına rağmen barış görüşmelerinde
Fransa’nın baskın ve menfaatçi siyaseti başarılı olmuştu. Bu dönemde elde edilen
10 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, V, 6.baskı, Ankara, s. 241-242.
11 Trandafir G. Djuvara, Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje (1281–1913) (Çev. Pulat Acar),
Ankara, 1999, s. 171–173; Kurat, Rusya Tarihi, s. 272.
12 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 242.
13 F. Oreşkova, ‘‘Rusya ve Osmanlı Arasındaki Savaşlar: Sebepleri ve Kimi Tarihi Sonuçları’’, Dünden
Bugüne Türkiye ve Rusya, İstanbul, 2003, s. 18–32.
11
başarılarla Osmanlı Devleti’nin dış politikasında önemli gelişmeler olmasının yanı sıra
devlet erkânı arasında yeniden bir kendine güven havası esmişti. Belgrad Antlaşması
(1739) her ne kadar Osmanlılar için bir toparlanma evresi olarak görünse de dönemin
siyasi dengelerinin hızla değişmesi nedeniyle Osmanlı Devleti bu fırsatı layıkıyla
değerlendirememiştir. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin rakipleri Avusturya, Rusya ve
Prusya günden güne güçleniyor; aralarında sıkışıp kalan Lehistan’ı paylaşma amaçları
doğrultusunda politika izlemeye başlıyorlardı.14
Avusturya ve Rusya ile imzalanan 1739 Belgrad antlaşmasıyla Osmanlı Devleti,
1699’daki Karlofça antlaşması sonrası ilk defa iki güçlü devletle başa çıkabilmiş ve onları
geri çekilmeye mecbur bırakmıştı. Bu gelişme Karlofça ve Pasarofça Antlaşmaları ile
kaybedilen zararların bir kısmının telafisi anlamına gelmekte olup, Osmanlı halkı
tarafından sevinçle karşılanmıştı. Gelenekçi ıslahatçılar Avusturya ve Rusya savaşlarındaki
başarılarda yeniliklerin önemine dikkat çekmekteydiler. Yapılan antlaşmalar gereğince
tarafların dostluklarını pekiştirmek amacıyla karşılıklı elçilik bulundurmaları sebebiyle
1740 yılında Canibi Ali Paşa Viyana’ya ve Mehmed Emni Efendi de Petersburg’a
gönderildiler.15
Osmanlı Devleti, Belgrad Antlaşması’ndan sonra 1768’de Rusya ile yeni bir savaş
çıkıncaya değin, tarihinde ilk defa 30 yıl süren bir barış dönemi yaşadı. Barış siyaseti zaten
XVIII. yüzyılın başından beri Osmanlı Devleti için büyük önem arz etmekteydi. 1739'a
kadar geçen savaşlar önemli uluslararası siyasal gerçekleri vurgulamıştı. Bunlardan
birincisi, Osmanlı Devleti’nin aynı anda birden fazla düşmanla savaşa girmesi son derece
tehlikeli idi. Doğu Avrupa siyasetinde artık Habsburg ve Rus imparatorlukları birinci
derecede rol oynuyordu. Avusturya ve Rusya’nın Doğu Avrupa’da özellikle Osmanlı
Devletine karşı ortak hareketleri, onun için büyük tehlike oluşturuyordu. Avusturya-Rusya
askeri işbirliğini durdurmak güç olduğuna göre İstanbul bir yandan Fransa ile dostluğunu
güçlendirerek Doğu Avrupa'daki hasımlarını dengelemeye çalışırken, diğer yandan
savaştan mümkün olduğunca kaçınmak zorunluluğunu hissediyordu. Demek ki, genişleme
14 Ali İbrahim Savaş, a.g.m., s. 654; Metin Kunt- Sina Akşin ve diğerleri, Türkiye Tarihi 3-Osmanlı
Devleti 1600–1908, İstanbul, 2009, s. 62–63.
15 Mehmet Emni Beyefendi 1736 yılından 1739 senesine kadar devam eden bu savaşlar sonunda Belgrad
antlaşmasını müteakip, 1740 tarihinde Rusya’ya gönderildi. M.M. Aktepe, Mehmed Emnî Beyefendi
(Paşa)'nın Rusya Sefareti ve Sefaretnamesi, Ankara, 1974, s. 3-12.
12
siyasetinin artık işlemeyeceği Osmanlı Devleti’nin güçsüzlüğünden kaynaklanmasa bile
Avrupa devletlerinin gücünden iyice anlaşılıyordu.16
Osmanlı Devleti artık savaş yoluyla değil, diplomasi yoluyla barışçıl bir siyaset
izleyerek durumunu muhafaza etemeyi amaçlamaktaydı. Bu yüzden Osmanlı devlet erkânı
Avrupa’daki gelişmeleri dikkatlice takip etmekteydi. Hatta içine çekilmek istenilen
savaşlara dahi ilgi duymamaktaydı. Ne Avusturya Veraset Savaşları (1740–1748) ne de
Yedi Yıl Savaşları (1756–1763) sırasında bu politikayı terk etmediler. Özellikle
bürokrasiden yetişen, III. Osman’a (1754–1757) ve III. Mustafa’ya (1757–1774)
reisülküttaplık ve sadrazamlık yapmış olan Ragıb Mehmed Paşa, bu barış döneminin dış
siyasetinde önemli rol oynamıştı. Sadarette bulunduğu dönemlerde devletin iyi çalışması
ve etkin idaresi sayesinde halkın refah seviyesini artırmak için büyük çaba sarfetti.
Mehmet Ragıb Paşa kendinden on sene önce başlamış olan bu barış siyasetini
benimsemişti. Avrupa devletlerine karşı başarılı bir şekilde barış siyasetini takip ederek
sadareti zamanında devleti savaştan uzak tuttu. Prusya’nın Osmanlıları Yedi Yıl
Savaşlarına çekme çabalarının başarılı olamamasında Koca Ragıb Paşa’nın rolü büyüktü.17
Bu barış dönemi giderek Osmanlı Devleti’ni rahatsız etmeye başlamıştı. Devlet eski
gücünü tekrar elde etme çabasında idi. Bazı devlet adamları bu eski gücü yeniden elde
etmek için fırsat kolluyorlardı. Beklenen fırsat nihayet Lehistan meselesiyle ortaya çıktı.
Bu mesele aşağı ayrıntılarıyla anlatılacak olan Osmanlı-Rus Savaşını (1768–1774)
tetikleyen asıl mesele olacaktır.
Büyük devletlerin arasına katılmak isteyen Rusya, bundan sonra Avrupa’da kendi
lehine sonuçlar elde edebileceği her fırsattan faydalanmaya çalışacaktı. Bu politika,
Lehistan meselesinde, 1740’ta ortaya çıkan Avusturya veraset sorununda18 ve daha sonraki
yedi yıl savaşlarında(1756–1763) kendini gösterir.19
16 Kunt- Akşin…, a.g.e., s. 65.
17 Ragıp Paşa hakkında geniş bilgi için bkz.; Hüseyin Yorulmaz, Koca Ragıb Paşa, Ankara 1998, s. 1-18;
Mesut Aydıner, ‚ ‘‘ Ragıb Paşa’’, DİA, 34, İstanbul 2007, s. 403-406; Norman Itkowitz, Mehmet Raghıb
Pasha, Ottoman Grand Vezir, (Princeton Üniversitesinde 1959 yılında yayımlanmış doktora tezi);
Mufassal Osmanlı Tarihi, V, (Bir heyet tarafından hazırlandı), İstanbul, 1971, s. 2593-2594.
18 1740-1748 yılları arasında Avrupa’yı uzun süre meşgul eden Avusturya Veraset Savaşları ayrıntıları için
bkz; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 344–351–352.
19 Avrupa’da başlayan Yedi Yıl Savaşları (1756–1763), Avusturya, Fransa ve Rusya’nın Prusya’ya
saldırması ile başladı. Ayrıntılı bilgi için bkz; Uzunçarşılı, a.g.e., V, , s. 344–347, Kemal Beydilli, Büyük
Frederich ve Osmanlılar 18.Yüzyılda Osmanlı- Prusya Münasebetleri, İstanbul, 1985, s. 36–42;
13
Rusya’da Büyük Petro zamanından itibaren Avrupalı anlamda kabiliyetli devlet
adamları ve diplomatlar yetişmeğe başlamıştı. 1762 yılında Rusya tahtına II. Katerina
çıktığında Rusya’da artık Avrupalılar gibi, Fransızca ve Almanca bilen diplomatik sahada
tecrübe sahibi çok sayıda aydın ve bürokrat yetişmişti. Büyük Petro’dan sonra Rusya’da
bir süre Almanlar nüfuz sahibi olmakla beraber Rusya’nın milli siyaseti takip edilmişti. Bu
milli siyaset II. Katerina ile büsbütün güçlenecek ve Rusya’nın yeniden genişlemesi ve
kuvvetlenmesine yol açacaktı.20
Katerina Lehistan’daki kraliyet iktidarının zayıflığından her fırsatta yararlanmıştır.
Lehistan kralı III. August 1763'te ölünce Lehistan, bir Sakson prensini kral seçmek
istemişti. Katerina ise Prusya kralı II. Friedrich'le birlikte August’un yerine Knaz Stanislav
Ponyatovsky’yi aday gösterdi. Rusya Magnatları satın almak için büyük paralar ödemek
istemiyordu. Zaten Rus ordusu Lehistan’a hiçbir zorluk çekmeden girmişti. Bu durum
karşısında Avusturya, elçisi Lubkoviç aracılığı ile Lehistan’a girmiş olan Rus ordusu
hakkında görüşmek ve Rusya'nın bu tür davranışları ile ilgili bir açıklama talebinde
bulunmak istemişti. Çariçe bunu dikkate bile almadı. 7 Eylül 1764 'de Poniatovsky kral
seçildi. Bu olaydan sonra II. Katerina ve II. Firiedrich, yeni kraldan Katoliklere ve Katolik
olmayanlara eşit haklar tanımasını istedi. Hatta II. Katerina Katolik olmayanların hakları
garanti altına alınmadan Rus ordusunun Lehistan’dan ayrılmayacağını açıkladı.
Poniatovsky, Katolik olmayanlara siyasi haklar vermek bir yana, yakın zamanda ülkeden
tamamıyla kovulacaklarını anlayan öfkeli Magnatlar ile Rus ordusu arasında bocalayıp
kaldı.21
Bütün bu şartlar altında, Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın Lehistan’dan çıkmasına
yönelik isteği, Çariçe II. Katerina tarafından reddedildi. Bundan sonra Rusya’ya savaş
açılması kaçınılmaz hale geldi ve 4 Ekim 1768’de Lehistan’ı himaye amacı ile Rusya’ya
sefer başlatıldı. Bu sıralarda Rusların takibine uğrayan “Bar Milliyetçi Heyeti” güçleri
Hüseyin Yorulmaz, Koca Ragıp Paşa, Ankara, 1998, s. 16–17; George Vernadsky, Rusya Tarihi, (Çev.
Doğukan Mızrak-Egemen Ç. Mızrak), İstanbul, 2009, s. 204.
20 Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 23–24; II. Katerina dönemi için bkz.; Kezban Acar, Başlangıçtan 1917
Bolşevik Devrimi’ne Kadar Rusya Tarihi, Ankara, 2004, s. 149-166.
21 A.B.Şirokorad, Osmanlı-Rus Savaşları, İstanbul, 2009, s. 131-132; Kurat, Rusya Tarihi, s. 287–289.
14
Osmanlı topraklarına sığındı. Ruslar onları takip ederek Osmanlı sınırlarını geçti ve Balta
kasabasına saldırıp burayı yakıp yıktılar. Katliam haberleri İstanbul’a da ulaştı.22
Askeri ve idari zaafın ortaya çıktığı bu savaş, Osmanlı Devleti için tam bir felakete
dönüştü. Osmanlı Devleti’nin askeri açıdan hazırlıksız bir vaziyette, eski nizam ve gücünü
kaybetmiş durumda ve vaktinden önce savaş ilan etmesi, Rusya’nın savaş hazırlığı
yapabilecek zamanı kazanması açısından önemli idi. Nitekim Ruslar savaş ilanından harbin
fiilen başlamasına kadar geçen altı aylık süreyi iyi değerlendirmişti. Ayrıca Osmanlı
ordusunun komuta kademesinin askeri bilgi ve teknikler açısından yeteneksiz oluşları,
daha savaşın başında sonucun ne olacağının önemli göstergeleri arasındaydı. Nitekim öyle
de oldu. İlk olarak Osmanlı ordusu Hotin’de 23 mağlup oldu ( 17 Eylül 1769). Bunu
ardarda gelen yenilgiler silsilesi takip etti. Eflak ve Boğdan, Tuna’nın sol sahilindeki
Bender, Kili, Akkerman, İsmail gibi kaleler Rusların eline geçti. Bunu Kartal bozgunu ( 1
Ağustos 1770) izledi. İngiliz destekli Rus donanması 6 Temmuz 1770’te Çeşme’de
Osmanlı donanmasını yaktı. Rus ordusunun Haziran 1771’de Kırım’ı işgal etmesi ve
Osmanlı ordusunun Ruslar tarafından Kozluca’da bozguna uğratılması Osmanlı Devleti
için yenilgilerle dolu bu seferin kısa bilançosuydu.24
Osmanlılar açısından en büyük felaketlerden biri de savaş sonrasında Kırım’ın
elden çıkması olmuştu. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ruslar Osmanlı topraklarından
çekilmişler ancak Kırım Osmanlı Devleti himayesinden çıkmıştı. Rusların bu antlaşma ile
Osmanlı tebaası olan Ortodoks halk üzerinde manevi himaye hakkını elde etmesi, Osmanlı
Devleti’nin iç huzurunu tehdit eden bir madde oldu. Böylece Rusya Osmanlı Devleti’nin iç
işlerine karışmasını sağlayacak önemli bir araca kavuşmuş oluyordu. Çariçe II. Katerina
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın bağımsızlığını sağlayarak önemli bir başarı elde
etti. Yine II. Katerina, ileri tarihlerde oluşturulacak olan “Grek Projesi” ile Osmanlı
Devleti’nin paylaşımı yönünde girişimlerde bulundu. Ayrıca Lehistan’ın paylaşımı ve
22 M.A. Yalçınkaya, ‘‘XVIII. yy: Islahat, Değişim, Diplomasi Dönemi (1703–1789)’’, Türkler, 12, Ankara
2002, s. 497; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 368.
23 Hotin, Dniester ile Prut ırmaklarının birleştiği bir kavşakta, süvari hareâtını güçleştirecek ve karşı kıyıya
geçiş ve tedarik sağlama gibi gereklilikleri koordine etmekte önemli lojistik yetenek gerektirecek şekilde,
yoğun ormanlık bir arazide yer alır. Aksan, Osmanlı Harpleri…, s. 158.
24 Ahmet Resmi Efendi, Hulâsatü’l İ’tibâr, (Haz. Osman Köksal), Ankara, 2010, s. 23-24.
15
Rusya’ya ilhakı ve bunun sonucunda ilk kez bir Yahudi nüfusun Rusya’ya katılması yine
II. Katerina döneminde meydana gelen önemli olaylardandır.25
Rusya, 1768–1774 Osmanlı-Rus savaşı dönemi boyunca, kendisi için uygun olan
siyasi ortamdan faydalanarak Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’deki güçler
dağılımını kendi lehine değiştirdi. Bu savaş Osmanlı Devleti’nin insiyatifi ve Avrupa
diplomasisinin kışkırtması ile başladı. Ancak Rusya’nın zaferi ile sona erdi. Savaşın
sonucunda Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Devleti denetiminden çıkma süreci başladı. Rusya
Küçük Kaynarca Antlaşması ile sağladığı elverişli konumu 1787–1791 savaşı sonucunda
elde ettiği yeni avantajlarla pekiştirmiş ve Kırım’ın Osmanlı Devleti himayesinden çıkması
kesinleşmişti. Böylelikle Rusya, Karadeniz’in kuzeyinde çok geniş bir deniz sınırına
kavuşmuş oldu.26
25 Feridun Emecen, a.g.m, s. 63; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 368-400.
26 Oreşkova, a.g.m., s. 25–26.
16
İKİNCİ BÖLÜM
2. 1768–1774 OSMANLI-RUS SAVAŞI
Osmanlı Devleti, 1739 yılında imzalanan Belgrad Antlaşması ile başlayan barış
döneminde antlaşma hükümlerine uymaya çaba gösteriyordu. Rusya ise tam tersi bir tutum
sergilemekte idi. Çar Büyük Petro, Rusya’da ekonomik ve askeri gelişmelere önem
vermişti. Halefleri de onun yolundan gittiler. Bu sayede gün geçtikçe gelişen Rusya,
Osmanlı Devleti için büyük bir tehlike oluşturmaya başladı. Rusya’nın Büyük Petro’dan
beri dış politikasının esasını güneye inme ve yayılmacı bir siyaset izleyerek önemli bir güç
haline gelme ideali oluşturuyordu. Onun bu amaçlar doğrultusunda Lehistan, Balkanlar ve
Kafkaslara yönelttiği faaliyetler, Osmanlı Devleti’ni endişeye sevk eden tehdit
unsurlarıydı. Başta Büyük Petro olmak üzere Rusya devlet adamlarına göre merkezi
Avrupa’ya yaklaşabilmek için Lehistan’ın kısmen veya tamamen ortadan kalkması
gerekiyordu. Bunun anlamı Osmanlı Devleti topraklarının Rus saldırılarına tamamen açık
hale gelmesiydi. Ancak Osmanlı Devleti kendisini bu yakın ciddi tehdite karşı kayda değer
bir hazırlık yapmıyordu. Osmanlı Devleti ile Prusya arasında kurulması için çaba
gösterilen ittifak görüşmelerinden de olumlu bir netice alınamamıştı. Gittikçe güçlenen ve
modern bir orduya sahip olan Rusya karşısında Osmanlı Devleti’nin siyasi ve askeri bir
müttefiki de bulunmuyordu. Prusya Kralı II. Friedrich, İstanbul’a gönderdiği elçisi Rexin
aracılığıyla Osmanlı devlet erkânının dikkatlerini Avustuya ve Rusya’dan gelebilecek
tehlikelere çektiyse de iki ülke arasında bir türlü ittifak kurulamadı. Bu esnada gelişen iki
önemli hadise Osmanlı Devlet adamlarını daha etraflı düşünmeye ve köklü ve kalıcı
tedbirler almaya sevk etti. Bunlardan ilki, 1762 yılında II. Katerina gibi hırslı ve saldırgan
birinin Rusya tahtına geçmesi, ikincisi ise Lehistan Kralı III. August’un ölmesi ile Lehistan
iktidarı ile ilgili yeni bir durumun ortaya çıkması oldu. Bu iki önemli hadise Osmanlı
Devleti içinde büyük önem arz ediyordu. Lehistan’ın istikrarı Osmanlı Devleti’nin
Avrupa’daki varlığının teminatı manasına geliyordu. Osmanlı Devleti Lehistan’ı
komşularına karşı korumayı söz konusu nedenlerden dolayı dış politikasının esaslarından
biri olarak görüyordu. Buna karşılık II. Katerina Rusya’yı kara Avrupasını idare eden
17
büyük bir güç haline getirmek istiyordu. Ayrıca selefleri tarafından vasiyet edilen iki
önemli meseleyi de halletmek için kendini mesul hissediyordu. Bunlar Avrupa
medeniyetine büyük katkılar sağlayacağını iddia ettiği Lehistan’ın fethi ve Bizans
İmparatorluğu yolunu açacak olan Karadeniz limanlarının zaptı idi. 27
2.1. Savaşın Çıkış Sebebi
Rusya II. Katerina gibi çok hırslı ve saldırgan bir çariçenin önderliğinde, Osmanlı
Devleti ve Lehistan üzerindeki emellerini her ortamda açıkça göstermekteydi. Gürcistan’ın
iç işlerine karışıp yerli halkı isyana kışkırttığı gibi, Ortodoks Balkan Hristiyanları arasında
da taraftar kazanmaya çalışmaktaydı. Ayrıca antlaşmalara aykırı şekilde sınır boylarında
yeni kaleler ve istihkâmlar inşa edip askerî yığınaklar yapmaktaydı. II. Katerina’nın komşu
devletlere karşı izlediği saldırgan ve yayılmacı siyaset nedeniyle Orta ve Güneydoğu
Avrupa huzursuz bir dönemi yaşamaktaydı. Yine bu sıralarada Lehistan siyasetinde önemli
gelişmeler yaşanmaktaydı. 1763 yılında Lehistan Kralı III. August ölmüştü ve Lehliler
Saksonlardan bir prensi kral seçmek ististiyorlardı. Çariçe II. Katerina ise Lehistan tahtına
sevgilisi Knaz Stanislav Poniatovsky’yi çıkarmanın peşindeydi ve Prusya Kralı II.
Friedrich ile anlaşarak bu amacına ulaştı. II. Katerina bundan sonra askerlerini Lehistan’a
gönderdi ve bu sûretle fiilen Lehistan’ının iç işlerine karışmış oldu. Avusturya, Prusya,
İngiltere ve Osmanlı Devleti bu gelişmelerden rahatsız olarak işgali kınadılarsa da Eylül
1764’te Poniatovsky’nin seçilmesini önleyemediler. Osmanlı Devleti Lehlilerin serbest
iradeleri ile seçeceği yerli bir kralın Avrupa Devletleri tarafından tanınması hususunu
Avrupa ülkelerinin İstanbul’daki diplomatlarına bildirmişti. Osmanlı Devleti, Rusya ile
27 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (3b - 4a); Virginia Aksan, Ahmet Resmi Efendi, (Çev: Özden Arıkan),
İstanbul, 1997, s. 116-117; Ahmed Resmi Efendi, Hülâsatü’l-i’tibâr, İstanbul 1286, s. 4-10; Ahmet
Resmi Efendi, Hülâsatü’l-i’tibâr, (Haz. Osman Köksal), Ankara, 2011, s. 22-49-50; Mustafa Kesbi,
İbretnümâ-yı Devlet, (Haz. Ahmet Öğreten), Ankara 2002, s.68-71; Osman Köse, 1774 Küçük
Kaynarca Antlaşması, Ankara, 2006, s. 5-6; Selahattin Tansel, ‘‘Osmanlı-Leh Münasebetleri 1764–
1768)’’, AÜDTCFD, Ankara, 1945, LV, s. 70; Albert Sorel, Mesele-i Şarkiyye ve Kaynarca Muahedesi,
(Çev. Yusuf Ziya), İstanbul, 1911, s. 18-20; Seferin sebepleri için ayrıca bkz.; Adnan Baycar, Osmanlı-
Rus İlişkileri Tarihi Ahmet Cavid Bey’in Müntehabı, İstanbul, 2004, s. 278-280; Uzunçarşılı, a.g.e.,
V, s. 356-363; Virginia Aksan,Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri (1700-1870), (Çev. Gül
Ç.Güven), İstanbul, 2010, s. 149-155; A.B.Şirokorad, a.g.e., s. 131-132; Kurat, Rusya Tarihi, s. 286-
290; Kemal Beydilli, a.g.e., s. 36–42; Ziya Nur, Aksun, Osmanlı Tarihi, III, İstanbul, 1994, s. 391-396;
Nicolae Jorga, a.g.e., IV, s. 382-415; Köse, a.g.e., s. 5-9;İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi
Kronolojisi, III-IV, İstanbul,1955, s. 42-44; Selahattin Tansel ‘‘1768 Seferi Hakkında Bir Araştırma’’,
AÜDTCFD, 8/4, Ankara, 1950, s. 475-505; Shaw, a.g.e., s. 336-337; Semiha, Ayverdi, Türk-Rus
Münâsebetleri ve Muharebeleri, İstanbul, 2004; Şemdanizâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mü‘rit-
Tevârih, II.A/B, (Haz. M. Münir Aktepe), İstanbul, 1976; Fatih Bozkurt ve H.Ahmet Aslantürk, ‘‘İlginç
Bir Kadı Sicili:1768-1774 Osmanlı-Rus Harbine Dair Kayıtlar’’, History Studies, 4/1, 47-88.
18
arasını bozacak herhangi bir olaya meydan vermemek için Kırım Hanı’na, Eflak ve
Boğdan Beylerine, Bender Muhafızına ve Lehistan’da bulunan tüccarlara Lehistan’daki
kral seçimine asla karışmamaları gerektiğini söyledi. Osmanlı Devleti’nin olaylara, barışçı
ve sorun çıkarmaktan uzak bir yaklaşımla eğilmesine karşılıkü, Rusya Lehistan’a asker
göndermekten çekinmemişti.28
Poniatovsky yetenekli bir hükümdardı. Ancak onun Rusların talebi üzerine Katolik
olmayanlar için dini eşitlik sağlama girişimleri, ülkede huzursuzluk çıkmasına neden oldu.
Bu isyanvari huzursuzluklar Lehistan’ı nüfuzu altına almış bulunan Ruslar tarafından
acımasız bir biçimde cezalandırılıdı. Bunun üzerine harekete geçerek Mart 1768’de
Podolya da bir Bar’da Potovski önderliğinde toplanan Leh milliyetçileri, bir direniş heyeti
adı altında teşkilatlanıp Osmanlı İmparatorluğu’ndan himaye ve yardım istediler. Osmanlı
Devleti yardımının karşılığı olarak Podolya eyaletini alacaktı. Rusların böylesi yayılmacı
ve saldırgan politika takip etmesine paralel olarak gelişen bir durum da Kırım Hanlığı’nın
ve Fransa’nın Babıâli’yi Rusya’ya karşı harekete geçmeye zorlamasıydı. Bunun yanı sıra
bazı devlet erkânı Osmanlı Devleti’nin izlediği pasif ve çekingen dış politikadan kurtulup
1739’da Avrupa’da elde edilen başarıların tekrarlanmasını arzulamaktaydılar.29
Sonuçta Osmanlı Devleti istemeyerek de olsa kendisini olayların içinde buldu. Leh
vatanseverlerin tekliflerini reddetmemekle birlikte meselenin zamanla düzelebileceği
düşüncesiyle ilk başta sessiz kalmayı tercih etti. Sadarete 1765 yılında sınır boylarındaki
muhafızlıklarda görev yaparak tecrübe kazanan Muhsinzade Mehmed Paşa getirilmişti.
Sadrazam Mehmet Paşa, Rus sınır boylarındaki savunma mevkilerinin harap ve düzensiz
olduğunu bildiğinden savaş açılmasına taraftar değildi. Savaşın hiç olmazsa geciktirilmesi
gerektiğini savunmaktaydı. Fakat bu düşünceler onun sadrazamlık görevinin sonu oldu ve
3 Eylül 1768’de azledildi. Yerine bir aydan biraz fazla sadarette kalacak olan Aydın
muhassılı silahdar Mahir Hamza Paşa getirildi.30
28 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (3b - 4a); Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 356-359, 365-366; Aksan, Ahmet Resmi
Efendi, s. 116-117.
29 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-vukû’at, (Haz. Neşet Çağatay), Ankara, 1992, s. 56; Uzunçarşılı, a.g.e.,
V, s. 358-360; Kurat, Rusya Tarihi, s. 286-287; Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 116; Osmanlı Devleti
ile Lehistan arasındaki münasebetler için ayrıca bkz.; Nigar Anafarta, Osmanlı İmparatorluğu ile
Lehistan (Polonya) Arasındaki Münasebetlerle İlgili Tarihi Belgeler, İstanbul, 1979; Hacer Topaktaş,
“Osmanlı Sefaretnameleri Işığında 1730–1763 Yıllarında Osmanlı Devleti İle Lehistan (Polonya)
Arasında Diplomatik İlişkiler”, KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Trabzon, 2005.
30 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 367- 371-372; Köse, a.g.e., s. 8; Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 123; Yuzo
Nagata, “Muhsinzâde Mehmed Paşa”, DİA, XXI, s. 49.
19
Padişah III. Mustafa, Rusya’nın tutumundan rahatsızdı ve Mehmed Paşa’yı azl
ederek savaştan yana olduğunu açıkça belli etmişti. Padişahın böylesi bir tasarrufta
bulunmasında İstanbul halkının heyecanı ve tahrikleri ile vefat eden Şeyhülislâm
Veliyüddin Efendi’nin yerine gelen savaş taraftarı Piri-zâde Sahip Molla da etkili olmuştu.
Bu sırada Rusya Lehistan’daki tahrik edici faaliyetlerini gün geçtikçe arttırıyordu.
Sadece Lehistan’da tahriklerde bulunmakla kalmayıp Balkanlar, Kafkaslar ve Kırım’da da
saldırgan hareketlerde bulunarak Osmanlı Devleti’ni her taraftan sıkıştırmaya
çalışmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin Lehistan meselesinde pasif politika izlemesini fırsat
bilen Rusya, 1766’dan beri ajanları vasıtasıyla Mora, Teselya, Girit ve Karadağ’da çeşitli
faaliyetlerde bulunmaktaydı. Bunların yanı sıra Rusların Gürcü prensler üzerinde
hâkimiyet kurma çabaları, Kırım’da sınır olayları çıkarmaları, Kabartaylarda kale
yapmaları 31 ve sınırlara yakın yerlerde Osmanlı Devleti ile aralarındaki barış antlaşmasını
ihlal edici olaylar tertip etmeleri vb. iki ülke arasındaki savaş ortamını iyice pekiştiriyordu.
Diğer taraftan Lehistan’ın bağımsızlığına müdahalele eden II. Katerina’nın burada
kendisine muhalefet edenleri çeşitli şekillerde cezalandırması, Lehistan’ı aldıktan sonra
Osmanlı topraklarına saldırma niyetini belli etmesi ve Osmanlı Devleti’nin Lehistan’dan
Rus askerinin çekilmesi isteğini şiddetle reddetmesi gibi sebepler iki ülke arasında savaşı
kaçınılmaz hale getirmişti. Bu sıralarda Rusların takibine uğrayan Bar Milliyetçi Heyeti
güçleri Osmanlı topraklarına sığındı. Onları takip eden Ruslar, Osmanlı sınırlarını geçerek
Kırım Han’ının haslarından olan Balta kasabasına saldırıp burayı yakıp yıktılar. Katliam
haberleri İstanbul’a da ulaştı.32
Yukarı da da bahsedildiği üzere savaşın çıkmasında en önemli sebep olan Lehistan
ile ilgili gelişmeler Tarih-i Sefer-i Rusya adlı yazma eserde ise şu şekilde anlatılmaktadır:33
‘‘Bin yüz yetmiş yedi tarihlerinde Leh Kralı Agustus-ı sâlis helâk oldukta hâlâ Leh kralı
olan Ponyotovski Moskov Kraliçesi’nin yanında bulunmak takrîbi ile fi’l-asl Moskovlu’nun
cây-gîr zamîri olan Leh Memleketi’ni kabzâ-i tasarrufa almak maslahatını kuvveden fi’le
getürmek zımnında öteden berü Leh Cumhuri beyninde düstûru’l-amel tutula gelen şurût-ı
serbestiyyetlerine muhâlif mesfûr Ponyotovski’yi, ma’iyyetine küllî asker ta’yini ile Leh’e
31 Osmanlı Devleti’ne tabi ve Kırım hanlarının hükmünde olan Kabartay bölgesinde Rusların kale yapımı
ile ilgili ayrıntılar ve bu bölgenin önemi için bkz.; Tansel, ‘‘1768 Seferi Hakkında…’’, s. 479-483.
32 Köse, a.g.e., s. 9–11; Danişmend, a.g.e., s. 43; Uzunçarşılı, a.g.e.,V, s. 368; Tansel, ‘‘1768 Seferi
Hakkında…’’, s. 479–480.
33 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (4a).
20
Kral nasb eylediklerinden başka seksen iki tarihine gelince bir taraftan tedrîci Leh
derûnuna asker yerleştirmekten hâlî olmamaları aktâr-ı serhaddât-ı İslâmiyye’ye bazı
tevehhüsü mûceb hâletler îrâs iderek hem-civârlık münâsebeti ile âkiyyet’ül-emr-i enderûn
Leh’de tekevvün iden ihtilâl hudûd-u İslâmiyye’ye dahi sirâyet eyleyüb Moskovlu’nun bu
gûne mesbûk olan su’-i harekâtı elsine-i nâsda deverâna şurû’ ve ittifaken ol esnâda Balta
nam mahalde ehl-i islâm ile Rûsiyyelu beyninde bir mikdar muharebe ve mukâtele vuku’
bulmağın Moskovlu’nun gûşmâle muhtac olduğu efvâh-ı avâm ve havassa şâyi ve ol
münasebet ile Rûsiyyelünün naks-ı ahd eylediği kîl û kal nâs meyânında kesret üzere vâki
olmakdan nâşî cümle ile bi’d-defaat müşavere olunarak maslahat-ı sefer tercih ve virilen
fetâvâ-yı şerife muceblerince sefer vukû’-ı tasrîh olunub…’’
Bu anlatıyı uzun uzadıya tahlil etmeye gerek yoktur. Zira burada savaşın başlangıcı
ile ilgili verilen bu kısacık bilgi, modern tarih yazımının çok daha detaylı bir şekilde vakıf
olduğu tarihsel ve siyasi birikime yeni bir şey katmaz. Ancak kısaca değinmek gerekirse bu
anlatım, savaşın en önemli nedeninin Lehistan’a kral tayini meselesi olduğunu ve bu
sürecin Osmanlı Devleti ile Rusya’yı karşı karşıya getirdiğini net bir şekilde ortaya
koymaktadır. Ancak Tarih-i Sefer-i Rusya’nın 1768/1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın
sebeplerine ilişkin anlatısı bu kısa ifadeden öteye gitmemektedir ki bu da yasak savma
kabilinden görülmelidir. Oysa aşağıda bahsedileceği üzere Ahmet Resmî Efendi Osmanlı
Devleti ile Rusya arasındaki krizin çıkma nedenini Lehistan meselesine bağlasa bile, onun
bakış açısında savaşın asıl nedeni Osmanlı Devlet ricalinin tedbirsizliği, şan-şöhret-unvan
peşinde koşması, cahilliği ve bilgisizliğidir. Ona göre eğer dönemin devlet adamları
tedbirli davranmayı becerebilselerdi, Osmanlı Devleti Rusya ile yaşadığı bu krizi savaşa
girmeksizin atlatabilirdi. Bu nedenle gerek Ahmet Resmi Efendi’nin gerekse Tarih-i Seferi
Rusya adlı yazma eserin özellikle üzerinde durduğu temel mesele Kâht-ı ricale ilişkindir ki
bu her iki eserin de yazılış amacıyla ilgili ipucu vermekltedir. Yani Tarih-i Seferi
Rusya’nın asıl yazılış amacı 1768/1774 Osmanlı Rus Savaşı’nı anlatmak değildir. Yazar
eserin birçok yerinde olayları detaylandırmayış sebebini “dönemin vekayiinde kayıtlıdır”
diyerek gerekçelendirmiş ve bu sûretle dolaylı bir şekilde de olsa amacının savaşın
bütününü anlatmak olmadığını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu nedenle Tarih-i Seferi
Rusya’da savaşın sebepleri adına kayıtlı bilgiler, yukarda bilinçli bir şekilde tam alıntısını
yaptığımız kısa bir paragraftan ibarettir. Oysa bu bilgi dikkatli bakıldığında savaşın nedeni
olmaktan ziyade 1764’ten sonra olayların nasıl cereyan ettiğinin kısa bir özetinden
ibarettir.
Bu bağlamda Osmanlı ordusunun savaşta aldığı belli başlı yenilgiler eserde bütün
detaylarıyla anlatılmamakta, sadece ordunun sevk ve idaresinde yapılan hatalara vurgu
21
yapılmak amacıyla bu olaylara değinilmektedir.34 Bu nedenle eserde, sefer sırasında
komuta heyetinde yapılan değişiklikler kronolojik bir sırayla verilmektedir. Zira altı yıllık
savaş süresince defalarca komutan değişikliğine gidilmesi hem yazarın rical-i devlete ve
komuta heyetine atfettiği yetersizlikleri yalnız başına ortaya koymakta hem de orduda
yaşanan istikrarsızlığa işaret etmektedir. Böylece yazar savaş sırasında başta sadrazamlık
makamı olmak üzere gerek rical-i devlette gerek serdar-ı ekremden başlayarak ordunun
komuta kademesinde yaptığı sürekli değişikliklerle devletin de Tarih-i Seferi Rusya’nın
yazarı ile aynı fikri paylaştığını ima etmiş olmaktadır.35 Gerçekten de devlet adamları
arasında bu kadar görev değişikliği yapmak işlerin hiç iyiye gitmediğine olduğu kadar,
durumu kurtaracak bir yetkin devlet adamı arayışına da işaret etmektedir.
Tarih-i Seferi Rusya’da takınılan bu tavır, yazarın ‘‘lâ edri’’ ünvanıyla eserini
anonimleştirmesinin nedenini de biraz olsun açığa çıkarmaktadır. Zira eser dönemin bütün
devlet ricalini bilgisizlik, tedbirsizlik, beceriksizlik, ‘‘güft û gû ve kıyl û kal’’ ile
uğraşmakla suçlamakta ve şiddetli bir şekilde eleştirmektedir. Bunun da ötesine geçerek
kurumsal olarak özellikle ordudaki düzensizliğe değinmektedir.36 Bu nedenle muhtemelen
yazar dönemin şartları içinde eserine imza atmaktan çekinmiş ve onu anonimleştirmiştir.
Ahmed Resmi Efendi eleştirilerini çok daha net ve somut bir şekilde ifade eder. İki
eser arasındaki bu tavır farkını ortaya koymak için Ahmed Resmi Efendi’nin savaşın çıkış
nedeniyle iligili tespitleri biraz detaylı bir şekilde incelenecektir. Ona göre Osmanlı Devleti
içerisindeki savaş taraftarı halkın devlet erkânı üzerindeki baskı ve kışkırtmalarının
Rusya’ya savaş açılmasında büyük etkisi olmuştu. Ahmet Resmi Efendi,37 Osmanlı
34 Hotin mağlubiyeti (21 Eylül 1769), Kartal bozgunu (1 Ağustos 1770) gibi. Tarih-i Sefer-i Rusya, s.
(13a-19b).
35 Savaş sırasında sürekli değişen sadrazamlar sırasıyla; Muhsinzâde Mehmed Paşa, Hamza Mahir Paşa,
Mehmet Emin Paşa, Moldavancı Ali Paşa, İvazzâde Halil Paşa, Silahdar Mehmed Paşa ve ikinci kez
sadarete getirilen Muhsinzâde Mehmet Paşa; Köksal, a.g.e., s. 22-25.
36 Tarih-i Seferi Rusya, s. (26a-26b).
37 Ahmed Resmi Efendi, XVIII. yüzyıl Osmanlı diplomasisinde önemli görev ve sorumluluklar üstlenmiştir.
Bunun yanında bilgi, görüş ve tecrübeleri ile devrinin önemli kişilerinden birisidir. 1768-1774 Osmanlı
Rus Savaşının önemli tanığı olarak cephede yer aldı. 1770 Kartal bozgununun önemli görgü tanığıydı.
1770 yılı boyunca cephede muhtelif meşveret meclislerine katıldı. 1771 yılında ikinci kez sadaret
kethüdası olan Resmi Efendi, aynı yıl sadrazamlığa tekrar getirilen Muhsinzâde Mehmet Paşa ile birlikte
savaşın sonuna kadar mevkisini korudu. 1774 tarihinde Rusya ile imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması
sırasında Nişancı rütbesiyle birinci murahhas oldu ve bu onun kariyerinin de sonu oldu. Seferden sonra
rütbesi düşürülerek çeşitli görevlere getirildi. Yaşlı ve yorgun olan Ahmet Resmi Efendi, 1783’te vefat
etti. Ayrıntılı bilgi için bkz.; Bekir Kütükoğlu, ‘‘Ahmet Resmi’’, DİA, II, s. 121-122; Kemal Beydilli,
‘‘Ahmet Resmi Efendi’’, Toplumsal Tarih, 52, Nisan 1998, s. 56-64; Ahmet Resmi Efendi, Hamilet’ül
Kübera, (haz. Ahmet Nezihi Turan), İstanbul, 2002, s. 10-11; Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve
22
Devleti’nin savaş ilanını cahilce davranış olarak belirtmekte, 1768 seferini örgütleyenleri
düşünme kabiliyeti kıt cahiller olarak değerlendirmektedir. ‘‘…Meydanda düşman yok
muhasara olunacak kal’a yok diye üç ayda gidip gelmeyi ve bu suretle rütbe ve memuriyet
almayı isteyen bir kısım memurların padişâhı harbe teşvik eyledikleri…’’’ni söyleyen
Ahmet Resmi Efendi, savaş tecrübesi olan kişilerin bulunmamasının bu seferin doğru
planlanmasını engelleyeceğini ve bu nedenle savaşın kötü sonuçlanacağını da
eklemektedir. O, “seyre yemek tası ile nevâle getürmek gibi” tedbirsiz hareket edilmesini
acı bir dille eleştirmektedir. Ahmet Resmi Efendi, değerli bir vezir olan Muhsinzâde
Mehmet Paşa’nın azledilmesi ve yerine yeteneksiz ve cesaretsiz bir kişi olan Silahdar
Hamza Paşa’nın getirilmesi, daha ordu Edirne’ye varmadan Emin Paşa gibi hasta bir
adamın serdâr olarak atanması, tertip edilen asker için zahîre hususuna gereken önemin
verilmemesi, İstanbul’dan hareket edildiği gün bazı cahillerin ‘‘Yahudi ve nasara’nın
sancak-ı şerife bakması caiz değildir’’ diye birçok halkı katletmesi, düşman ile muhasara
edilecek kaleler henüz meydanda yokken 40-50 kadar balyemez topları götürülüp, bunları
çeken hayvanların açlıktan telef olması ve topların kullanılmadan yollarda zayi olması gibi
sebepleri sıralayarak savaşın kötü sonuçlanacağını tahmin etmişti. 38
Ahmet Resmi Efendi, Hülâsatü’l İtibâr adlı yazma eserin mukaddime kısmında
seferin sebepleri konusunda Tatar taifesi ile Rusya arasında geçen bazı gelişmelere
değinmektedir. Rusya ile Tatar taifesi arasında geçen dört yüz seneden beri var olan
husumetten, Rusya’nın Tatarlardan öc almak maksadıyla 1737 senesinde Kırım’a iki defa
hücum ederek Tatarlara haddini bildirmesinden bahsedilmektedir. Bu husumet ileride
1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı’na da yansıyacaktır.39 Bu nedenle Ahmed Resmî Efendi’ye
göre Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya ile savaşa girmesinde en önemli nedenlerden bir de
Tatarların savaş yanlısı bir tutum alarak devletin başını belaya sokmalarıdır. Hatta daha
sonra Aynalıkavak tenkihnamesini Osmanlı devleti adına Rusya ile imzalayan
Reisülküttâp Abdürrezzak Efendi, Kırım’ın elden çıkmasının kesinleşmesi üzerine, bu
işten duyduğu memnuniyeti, antlaşma hakkında İngiliz elçisi ile ilgili yaptığı bir
konuşmada, İngilizlerin Amerikalılardan kurtulduğu gibi Osmanlı Devleti’ninde
Seferatnameleri, Ankara, 1968, s. 102-105; B. Ercilasun, ‘‘Ahmet Resmi Efendi’nin Türk Tarihindeki
Yeri’’, Atsız Armağanı, İstanbul, 1976, s. 127-146; İsmet Parmaksızoğlu, ‘‘Bir Türk Diplomatının
Onsekizinci Yüzyıl sonunda Devletlerarası İlişkilere Dair Görüşleri’’Belleten, 47, 1983, s. 527-545;
Hüseyin G. Yurdaydın. “Ahmed Resmî Efendi ve Bazı Düşünceleri”, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi
Semineri (390), Ankara 1987, s. 65-70.
38 Köse, a.g.e., s. 13; Aksan, a.g.e., s. 104-110; Köksal, a.g.e., s. 1-7.
39 Köksal, a.g.e., s. 48-50.
23
Tatarlardan kurtulduğunu, bu anlamda birbirlerini tebrik etmeleri gerektiğini ifade
etmiştir.40
Tarih-i Seferi Rusya ile Hulâsatü’l İ’tibâr kıyaslandığında iki yazarın olaylara
bakışındaki fark ortaya çıkar. Konumuz bu iki eseri kıyaslamak olmadığından burada
etraflı bir tartışmaya girecek değiliz. Ancak Hulâsatü’l İtibâr’da sorunlar çok net ve somut
bir şekilde ortaya konulurken, Tarih-i Seferi Rusya’da olaylar anlatılmış ve sorunlar somut
hale getirilmemiş ve okuyucunun idrakine bırakılmıştır. Bu iki yazarın vukuf farkına
hamledilebileceği gibi Tarih-i Seferi Rusya yazarının meseleyi somutlaştırmaktan
kaçınmasına ve daha çok genel ifadelerle teşhislerini ifade etme arzusuna da yorulabilir.
Ancak her ikisi de özünde devlet ricalinin yeteneksizliğine ve yetersizliğine vurgu
yapmaktadır. Tarih-i Seferi Rusya yazarının Ahmet Resmi Efendi’den bir önemli farkı ise
ilerde görüleceği üzere, başarısızlığın temelindeki bireysel yetersizlikleri tespit etmekle
kalmayıp kurumsal çürümüşlüğe de vurgu yapmasıdır.
2.2. Savaş Hazırlıkları
Osmanlı Devleti 1739 Belgrad antlaşması sonrası girmiş olduğu otuz yıllık barış ve
rehavet ortamına kendini kaptırmış olması, askeri açıdan herhangi bir hazırlık yapmaması
eski nizam ve gücünü kaybetmesine, Rusya karşısında zor durumda kalmasına yol
açacaktı.
Rus ordusu ise savaş ilanı öncesi hazırlıksız bir durumdaydı. Ancak Osmanlı
Devleti’nin kendisi açısından vaktinden önce savaş ilan etmesi, Rusya’nın savaş
hazırlıkları yapabilmesini sağlayacak zaman kazanması açısından önemli bir fırsat
sağlamıştı. Rusya, böylece savaşa hazırlanmak için gerekli zamanı bulmuş ve kalelerini
tamir ederek eksiklerini gidermişti. Rus Çariçesi II. Katerina Lehistan’daki iç çatışmalarla
meşgul olmasına rağmen, savaş için gerekli kaynakları hazırlamakta da gecikmemişti.
Avrupa ve Asya cephelerinde Osmanlı Devleti’ne karşı muhtelif ordular hazırlamıştı. Bu
bağlamda bakıldığında Rus tarafının Osmanlı tarafına göre savaşa daha hazırlıklı olduğu
görülmektedir. Rus orduları saldırı için üç yönde Ukrayna’da, Azak’ta ve Kafkasya’nın
kuzeyinde hazır bekliyordu. Rus ajanları Karadağ’da, Sırbistan’da ve prensliklerde
40 Köse, a.g.e., s. 287.
24
ayaklanmaları örgütlüyorlardı. Bu ajanlar Osmanlı ordusuna çok zor anlar yaşatıyorlardı ve
ordunun her hareketini takip ediyorlardı. Padişah III. Mustafa’nın aceleci savaş ilanı,
Rusya’nın yayılmacı siyasetini yeniden güneye odaklaması ve 1772’de Lehistan’ın ilk
taksimine varan Prusya-Avusturya ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gibi öngörülemeyen
sonuçlara sebep oldu. Gerek II. Friedrich, gerek Avusturya Şansölyesi Kaunitz, savaş
ilanının temelde Avrupa siyasal sistemini değiştirmiş olduğu görüşündeydi. 41
Ayrıca Rusya, ordularını Avrupa’nın askeri stratejisi ile hazırlamaya ve askeri
reformlarla geliştirmeye çalışıyordu. Bunda Rumiantsev’in Ukrayna valisi olarak
atandıktan sonra yaptığı faaliyetlerin de etkisi büyüktü. Rumiantsev’in sağladığı yenilikler
arasında kesin disiplinin temin edilmesi, gösterişten uzak durulması, ordunun ve ve onu
oluşturan unsurların yani piyade, süvari ve topçu birliklerinin manevra yeteneğinin
arttırılması, gece baskınları ve o zamanlar Batı ordularında kullanılan ateşli silahların
gücüne yaslanmak yerine yakın dövüşte süngü kullanmaya ağırlık verilmesi yer alıyordu.42
Rusya’nın ordusunda yaptığı tüm bu refomlara karşın Osmanlı Devleti ordu içinde
düzenlemeler yapmak ve orduyu toparlamak bir kenera, komuta kademesindeki
yeteneksizlik Rus ordusu karşısında Osmanlı ordusunu güçsüz kılıyordu. Bunun en güzel
örneğini 22 Mart 1769’da Vezir-i âzam ve Ser-dâr-ı ekrem Yağlıkçızâde Mehmet Emin
Paşa, sancak-ı şerif ve kapıkulu askerleriyle beraber İstanbul’dan ayrılarak Davutpaşa
ordugâhına, oradan da 1769 yılı Mayıs ayı başlarında İsakçı civarına geldiği sırada yapılan
toplantıda söylediği sözler ortaya koymaktaydı. Mehmet Emin Paşa, ‘‘Benim sefer ile
ülfetim yoktur; Özi ve Hotin’den hangi cepheye hareket edilmek münasipse tereddüt
etmeden söyleyin’’ diyerek herkeste hayretler uyandırmıştı. Bu sözler seferin sonucunun ne
olacağını önceden haber vermekteydi. Toplantıda yapılan müzakereler sonucu sadrazam
41 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 125-126; Aksan, a.g.e., s. 149-150; Köse, a.g.e., s. 17; Shaw, a.g.e., s.
337; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 374-375; Danişmend; a.g.e., s. 44; 8 Ekim 1768 (1182/ 8 Teşrinievvel=26)
tarihinde savaş ilan edildi. 27 Mart 1769 (1183/ 27 Mart=19 Zilkade) ’da sefer için İstanbul’dan hareket
edildi ve Davutpaşa ordugâhına gelindi. Bu altı aylık süre Rusya için hazırlanma süresi demekti.
42 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 125-128; Shaw, a.g.e., s. 337; Uzunçarşılı, a.g.e.,V, s. 374-375;
Danişmend, a.g.e., s. 44; Aksan, Osmanlı Harpleri (1700-1870), s. 149-150; Karagöz, Canikli Ali Paşa,
s. 27-28.
25
Tuna’ya doğru ilerleme kararıyla hareket etti. Hantepesi’ne43 yaklaşıldığında Rus
ordusunun Hotin’e saldırdığı haberi geldi.44
Tarih-i Sefer-i Rusya’nın önemle üzerinde durduğu konuların başında savaş
hazırlıkları gelmekteydi. Savaşın en önemli unsurlarından bir lojistik gücün
örgütlenmesiyle ilgiliydi. Zira askerin mühimmatı, giysisi, yiyeceği, savaşta kullanılan
hayvanların yiyeceği, koşum takımları, nalları ve ayrıca bu hayvanların tedariki çok önemli
hususları oluşturmaktaydı. Oysa bu sefer sırasında lojistik hedeflere dönük hiçbir hazırlık
yapılmamış; adeta göç yolda düzelir mantığı ile ordu harekete geçirilmişti. Bu tedbirsizlik
ve vurdumduymazlık Osmanlı Devleti’ne çok pahalıya mal olacaktı. Bu nedenle Tarih-i
Sefer-i Rusya açısından savaşın bozgun ve ağır bir yenilgi ile sonuçlanmasının en önemli
nedenlerinden bir lojistik imkânların hazırlanıp organize edilmemesiydi. Eserin daha
başında mesele net bir şekilde ortaya konmaktaydı: 45
Otuz seneden berü seferin inkitâ ve Kâğıthâne’ye gider misüllü nükusun kesretiyle tahaşşüd
ve içtima iden şallı ve şalvarlı kıyasdan hariç asker-i ferâvan ile serkârde bulunanlar
keyfiyyât-ı edevât ve mühimmât ve malzeme ve zahîreden bî-haber oldukları halde azm-i
sefer eylediklerinden herkes ne gûne hareket ideceğin bilmekden aciz olmaları takrîbi ile
Edirne’ye varmazdan mukaddem Özi ve Hotin serhadlerine ta’yîn olunan onarbin yeniçeri
neferâtına gereği gibi ta’yın verilmekte kusur ve bu sebeb ile henüz ordû-yi hümâyun
Edirne’de iken nice güft ü gûnun tehaddüs ve zuhûr eylediği ol senelerin vekayiini hâvî
tedvîn ve tastîr olunan müellif tarihinde alâ vech'ül-ıtnâb-ı muharrer ve mestûrdur.
Görüldüğü gibi Tarih-i Sefer-i Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin lojistik eksikliği ile
ilgili görüşü çok keskindir. Eserde bahsedilen imkânsızlık değil bilinçsizliktir. Osmanlı
ordusu “Kâğıthane’ye gider misillü” hiçbir tedbir alınmadan, hazırlık yapılmadan
“nükûsun kesretiyle”, edevat, mühimmat, malzeme ve zahirenin öneminden habersiz bir
şekilde sefere çıkarılmıştı. Bu nedenle ordu daha Edirne’ye varmadan on bin yeniçeriye
yemek vermede kusur ortaya çıkmış, bu ise Edirne’de asker arasında dedi-kodu çıkmasına
yol açmıştı. Yani, daha seferin başında, ordunun Rumeli’deki toplanma yerinde, on bin
askerin karnını doyuramayan bir devlet ricali ve komuta heyeti ile Osmanlı ordusu savaşa
gidiyordu. Elbette bunun arkası dedikodu olacaktı. Bu ise seferin başından itibaren orduda
huzursuzluk, güvensizlik ve bozulmaya yol açacaktı. Sonuçta bir ordu için olmazsa olmaz
43 Hantepesi’nin eski adı Ryabaya-Moghila idi. Türkçe adını IV. Mehmet’in Kamaniçe seferinde buradaki
yüksek tepeye karargâhını kurmasından alır. Prut kıyısında Yaş şehrine beş fersah, Hotin’e on beş fersah
(1 fersah yaklaşık 5 km) uzaklıktadır. Hammer, a.g.e., 8, s. 425.
44 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 375; Köse, a.g.e., s. 21.
45 Tarih-i Sefer-i Rusya, s.(5a).
26
olan disiplin, seferin başında Edirne’de yara almıştı. Sebebi ise askerin aç kalma
korkusuydu. Böylece askerin arasına fitne girmiş ve Osmanlı Ordusu’nun savaşma iradesi
işin başında belirsizleşmeye başlamıştı.
Ahmet Resmi Efendi Hulâsatü’l İtibâr’da, Tarih-i Sefer-i Rusya’nın yukarıda
bahsedilen cümlelerine yakın ifadelerle Osmanlı ordusunun durumunu anlatmaktadır. Ona
göre Osmanlı Devleti’nin otuz yıldan beri barış içinde yaşamış olmasından dolayı, önceki
“cengleri görmüş tekellüme kâdir âdem kalmadığından”, ve mevcut olanlar da “sakalı
değirmende ağartmış”, tecrübeden nasibi olmayan “encâmı kârı mülaâzadan behresi”
bulunmayan kişiler olduğundan düşünüp taşınmadan devleti savaşa sokmuşlardı. Bunlar
‘‘gün bu gündür’’ demeye alışmış kurnazlar idi ve “seferi seyre gitmek gibi zannedip ne
güçlük var meydanda düşmen yok muhâsara olunacak kal’a yok. Üç ayda gider üç ayda
gelirüz Li’l-lâhil-hamd ‘‘asker çok hazine çok’’ diyerek yeleklenip padişahı tergîb ve
himmetine imdad eder oldular.46
Görüldüğü gibi Ahmed Resmi Efendi’ye göre seferin başında ortaya çıkan bu
düzensizliğin sebebi, uzun yıllardır devletin savaşa girmemesinden dolayı devlet ricalinin
ve komutanların savaş ve seferden habersiz bir durumda olmalarıydı. Bu rical ikbal
peşinde koşan kurnazlardan oluşmakta ve savaştan anlamayan bu tecrübesizler kolay bir
zaferle rütbe, şan ve şeref elde edeceklerini ummaktaydılar. Ahmed Resmî Efendi eserinde
bu devlet ricalini isim isim zikrederek onlara çok ağır eleştiriler yöneltir. Tarih-i Seferi
Rusya’nın da açık anlatımdan ziyade ima yoluyla ifade ettiği durum tam da bu kifayetsiz
ama muhteris kişilere işaret etmekteydi. Ne yazık ki devlet bu insanların eline geçmişti ve
bütün yetersizlik ve yeteneksizlikleriyle ülkeyi yönetmekteydiler. İşleri bilen gün görmüş,
savaş geçirmiş devlet ricalini, kendilerinin kolay zaferle elde edecekleri ikbalin önünde bir
engel olarak gördükleri için, Saray’ı da kontrol altına alarak devre dışı bırakmışlardı. Bu
yüzden diplomasi yollarını tıkayarak,47 doğrudan savaşa yönelmiş yöneticiler, ne yazık ki
tercihlerinin hiç bir gereğini de yerine getirmemişler ve hemen hiç bir savaş hazırlığı
yapmamışlardı.
46 Köksal, a.g.e., s. 51-52.
47 Yukarıda da belirtildiği gibi savaş başlamadan önce İngiltere’nin yaptığı arabuluculuk teklifleri
reddedilmişti: Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (9a).
27
2.2.1. Zahire Durumu
Savaş sırasında Osmanlı Devleti’ni sıkıntıya sokan önemli konulardan biri de
askerlere ve mühimmât taşıyan hayvanlara zahîre ve yiyecek ihtiyacının gerek savaş
öncesinde gerekse savaş sırasında tedariki konusu idi. Savaşın Rumeli tarafında olması
zahîre tedarikini kolaylaştırmaktaydı. Çünkü bu bölge verimli topraklarıyla Osmanlı
Devleti’nin zahîre ve yiyecek ihtiyacını karşılamaktaydı. Fakat içinde bulunulan mevsimin
getirebileceği olumsuzluklar ve kötü hasatın seferi ne kadar çok etkileyebileceği de gözden
kaçırılmamalıdır.48
Hiç bir sistem suistimalden uzak değildi ve her seferde dönem dönem kıtlık ve açlık
yaşanıyordu. Fakat Osmanlı Devleti yöneticileri iki yüzyılı aşan bir süreden beri bu süreci
denetim altında tutmayı başarıyorlardı. Ancak 1768-1774 savaşında, özellikle 1769 seferi
sırasında, gerek ilerlerken, gerek Ruslarla savaşırken, gerekse kışlık karargâha çekilindiği
sırada Osmanlı Devleti ilk kez ordularının ihtiyaçlarını karşılamada güçlüklerle karşılaştı.
Geleneksel iaşe yöntemleri uygulanmaya devam ediyordu, fakat nakit sıkıntısı, tarımsal
ürün açığı, fiyatların şişirilmesi ve yolsuzluklar önemli sorunlardı. Bu dönemde Osmanlı
Devleti yavaş yavaş nakite dayalı ekonomiye geçmekteydi. Savaş sırasında merkezi
yönetim mali sıkıntı yaşamakta idi. Orduya sağlanan nakit yeterli olmadığından ordu için
gerekli malzeme alınamıyordu. Normal olarak nüzûl emini defterdarla birlikte satıcı ve
malzemecilerden oluşan bir ikmâl ağı kurarak koordinasyonu sağlamakla yükümlü idi. Bu
savaş sırasında ordunun bulduğunda taze ekmek yiyerek, fırın bulduğunda un ve ekmek
yaparak ve bulabildiklerin de ise peksimet, pirinç, bulgur, tereyağı, kahve, bal, kuzu eti ve
arpa tüketerek idare ettiği görülmektedir.49
Zahîre, öncelikle Osmanlı ordusunun savaşın büyük bir bölümünde kaldığı
Babadağı, Tulça, Hırsova, Daye Karyesi, Köstence, İsakçı ve kazalarının halkıyla
İstanbul’dan temin edilmekteydi. Bunun haricinde Mısır’dan zahîre, pirinç, peksimet vesair
mühimmât gönderilmesi konusunda emirler gönderilmişti. Rumeli, Eflak, Boğdan ise
İstanbul’un buğday anbarıydı. Bu bölgeye ne zaman sefer düzenlense erzağın orduya
48 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 125.
49 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 138–140; İstanbul’dan çıkıldığı gün kıtlık boynun ızaldırıp ekmeğe darı
katılmağa başlandı. Sefer’e kıtlık, kıtlığa tâun lazım gelmek tabî‘at-ı dehrden olmağla üçü birden zuhura
geldi: Köksal, a.g.e., s.55.
28
aktarılmasından dolayı İstanbul’da açlık baş gösterirdi. Tedarik edilen zahîre belli yerlerde
toplanıp şaykalarla (üstü açık gemilerle) İsakçı ve Hırsova anbarları gibi büyük anbarlara;
buralardan da arabalarla ordunun konakladığı İsakçı ve Babadağı’na gönderiliyordu.
Düşman saldırılarına karşı anbarların korunması için muhafızlar tayin edilmişti. Osmanlı
Devleti’nde anbarlardan anbar eminleri, zahîrenin tedarik ve dağıtımından nezl eminleri ve
zahîre mübaşirleri sorumlu idi. Bunların yanı sıra tüccarların rayiç bedel karşılığında
orduya zahîre getirip satmasına müsaade edilmişti. Sefere giden askerlerin ihtiyaçları olan
zahîreyi halktan rayiç fiyatından almaları ve halka zarar vermemeleri için tenbihlerde de
bulunulmuştu.50
Belirtildiği gibi devlet ricali Rusya’ya savaş açmıştı fakat bunun birinci maddesi
olan askerin iaşe sorununu çözecek doğru dürüst hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Bu ise
askerin geçtiği yerde halka zarar verecek davranışlar sergilemesine neden olmaktaydı.
Zahîre kıtlığı, asker arasında disiplinsizliğe ve firara neden oluyordu. Daha kolay iaşe
temin edebilme ümidiyle ordu (26 Temmuz 1769)’ da Yassıtepe’den Hantepe’sine taşındı.
Hantepesi’ne gelen Mehmet Emin Paşa kısa bir süre sonar tedbirsiz davranışları ve
başarısızlıkları nedeniyle azledilerek yerine ‘‘Başbuğ’’ ünvanı ile Yaş muhafızı
Moldovancı Ali Paşa getirildi. 51
Tarih-i Sefer-i Rusya’da zahire meselesine değinilmiş ve savaş sırasında orduda
yaşanılan düzensizliğin ana nedenlerinden biri olarak gösterilmiştir. Tarih-i Sefer-i
Rusya’ya göre, Osmanlı ordusunun İsakcı’dan Kartal yakasına ve oradan Hantepesi ve
Bender taraflarına gitmesine karar verildikten sonra serdâr-ı ekrem Mehmet Emin Paşa
yaptığı toplantıda ‘‘ne vakt hareketimiz münâsibdir deyü cümleye hitâb eyledikte’’ yençeri
ağası ‘‘yeniçeri kullarınız hâzır ve cümle teâla fermânınız ile gelecek hafta İsakçı köprüsün
ubûr eylemeye müntazırdır deyü’’ cevap vermiştir. Ser-dâr-ı ekrem sefere hareketin
gerektiğini zahîre ve edevâtın ne durumda olduğunu defterdâr efendiye sorduğunda
50 Kırca, a.g.t., s. XVI; Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 124-125; Baycar, a.g.e., s. 282-283.
51 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 382; Köse, a.g.e., s. 21-24; Baycar, a.g.e., s. 321-322; Hammer, a.g.e., 8, s. 428;
Moldovancı Ali Paşa pek becerikli olmamakla birlikte Mehmet Emin Paşa’ya nazaran daha atılgandı.
Fakat o da yenilmekten kurtulamadı. Ancak sadrazamlık gibi yüce fakat o derecede büyük sorumluluk
isteyen bir mevkiyi kaybetmekten başka kaybı olmadı. Hotin mağlubiyeti ve köprü olayı ile başarısızlıkla
suçlanarak azledildi. Fakat Mehmet Emin Paşa başarısızlığını sadece azledilerek değil, hayatıyla da
ödedi. Azledildikten sonra buyruğa baş kaldırması sebebiyle padişah tarafından daha kesin bir buyruk ile
kafası kesilerek sarayın kapısına ‘‘ Hünkâr tarafından buyrulan sefer harekâtına itibar etmediği için…’’
yazısı ile asıldı; Baron De Tott, 18.Yüzyılda Türkler, ( Çev. M.Reşat Uzmen), Ankara, 2004, s. 179-
180.
29
‘‘efendim tertîbâtımız hâzır ve âmâde ve cümle menzillere fırunlar hakr ve ekmek tabhı ve
ta’yınât i’tası içün şair cem’i zımnında zuemâ ve kârgüzâr âdemler ta’yîn olundu’’
demiştir.
Öncelikle Mehmed Emin Paşa’nın tedbirsiz davranışları nedeniyle daha savaş
başlamadan görevden alınmasının, Osmanlı ordusu açısından hazırlıkların hiç de iyi
gitmediğini, ordunun iyi sevk ve idare edilmediğini net bir şekilde ortaya koyduğu
belirtilmelidir. Ancak Mehmed Emin Paşa serdar-ı Ekrem olarak kurmay heyetine bir
komutanın soracağı ilk soruyu, hazırlıkların ne durumda olduğunu sormuştu. Nitekim
serdar-ı ekrem öncelikle ordunun harekete hazır olup-olmadığını sorup, yeniçeri ağasından
olumlu cevabı aldıktan sonra, deftardara askerin iaşesinin ve savaş için gerekli edevatın ne
durumda olduğunu sormaktadır. Aldığı cevap her şeyin yolunda olduğu yönündedir. Ancak
Tarih-i Sefer-i Rusya’ya göre gerçek hiç de öyle değildir.
Kartal yakasına harekete karar verildiğinde mevcûd olan askerleri ve mühimmâtı
birkaç gün zarfında Tuna Nehri’nin karşı tarafına geçirmek gerektiğinde, daha önce haber
verildiğinin aksine “Kartal tarafında zahîreden hardal tanesi olmadığı ve cephane
muhimmâtının yükleneceği arabaları ve tob-keşân camuşlarının yetişmediği, levâzım ve
edevâddan ordu alayına ulaşmayıp noksan olduğu, zikr olunduğu üzre karşuyakada
zahîrenin olmadığı ve mühimmât ve levâzımâtın eksik olduğu, zahâir ve mühimmât tam
olmadığı müddetçe Tuna Nehrini geçmenin sakıncalı olduğu belirtilmiş ve levâzımın tahsili
konusunda ser-dâr-ı ekrem hazretlerine danışmaya, tüm ocaklara ve padişah erkânına
tenbih ve ilan” olundu. 52
Tarih-i Sefer-i Rusya’da bundan sonra ise levâzımatın mümkün mertebe araba ve
hayvanlar tedarik edilmesi ve tedarik edilecek bütün mühimmâtın ordunun arkasından
gelmesi ve mevcud olan mühimmât ve malzeme alınarak ordunun harekete geçmesi gereği
belirtilmektedir. Devamla İsakcı’dan hareketle Tuna nehrini geçip Kartal yakasına
varıldığı, fakat burada da tertibatın eksik olmasından başka, Kartal tarafında Hantepesi’nde
ve ikisinin arasında olan menzillerde de henüz askerler için zahîre birikmediğinin
görüldüğü ifade edilmektedir. Esere göre Kartal yakasında verilecek ekmek İsakçı
fırınlarında pişirilmişti ve pek çok zahmet ile askerlerin yevmiyeleri verilmeye çalışılmıştı.
52 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (7b).
30
Ancak ileri menzillerde ve Hantepesi’nde de zahîre olmadığı anlaşılmıştı. Ordunun birkaç
gün Hantepesi’nde kalması gerekirse, askerin idaresinin nasıl olacağı fikirleri serdâr-ı
ekremi rahatsız etmekteydi. Bu nedenle “İleride tedarik görülmeğe vakit olması
zaruriyetiyle birkaç gün Kartal’da kalınması ve İsakcı ve İsmail taraflarından Çurçuleş
anbarlarına zahîre nakline dikkat edilmesi ve Boğdan beyi marifetiyle kiralanan öküz
arabalarıyla zahîrenin Hantepesine nakli himmet olunduktan sonra Kartal’dan hareket ve
Hantepesi’ne varıncaya dek menzillerde ve yiyecek hususu mümkün mertebe idare ve
mahaline varıldıkta herkesin müstevfi tayin olacağı” belirtiliyordu.53
Durum oldukça nettir: Serdar-ı ekrem, yani ordu komutanı, maiyetine hazırlıkların
ne durumda olduğunu sormuş, onlar da her şeyin tamam olduğunu söylemişlerdir. Bunun
üzerine ordu harekete geçmiş, sonuçta askerin beslenmesi ve ordunun ağırlıklarının
taşınabilmesi için elzem olan hiçbir malzemenin hazır olmadığı ortaya çıkmıştır. Oysa bir
ordunun doğru bir şekilde sevk ve idare edilebilmesi için doğru bilgiye ihtiyaç vardır.
Ancak defterdar bütün tedbirlerin yerine getirildiği mühimmat, iaşe ve edevatın ikmal
yerlerinde tamam olduğu yalan ve/veya yanlış bilgisini komutana vermiştir. Defterdarın bu
tutumu iki sebepten kaynaklanabilir. Ya azledilme korkusuyla bu cevabı vermişti, ya da
kendisine bağlı alt birimler yanlış bilgiyle onu da yanıltmışlardı. Her iki halde de Osmanlı
Devleti’nin ve Ordusu’nun içinde bulunduğu durum tam bir felakettir. Zira tepeden
başlayarak bütün görevliler birbirini yanlış bilgiyle yanıltmakta/aldatmakta ve sonuçta
savaş ordunun ve devletin felaketiyle sonuçlanmaktadır. Bir devlet açısından devlet
görevlilerinin yalan-yanlış bilgilerle birbirini aldatması, her halde iaşe ve edevat
eksikliğinden daha kritik bir sorun olsa gerektir.
Bu meseleye başka bir açıdan bakıldığında yine çok vahim bir tablo çıkmaktadır.
Zira hiçbir yönetici kendi maiyetinden aldığı bilgiyi kontrol etmemekte, doğru kabul
etmektedir. Bu büyük bir tedbirsizliğe işaret etmektedir. Çünklü eğer yanlış bilgiyle
yönlendirildiyse defter da, o bilgiyi alan serdar-ı ekrem de eldeki bilginin sıhhatini kontrol
etme gereği duymayarak orduyu harekete geçirmiştir. Bu bir yönüyle büyük bir
tedbirsizliktir, diğer yönüyle hiçbir yöneticinin alt birimlerine hakim olmadığına, işlerin
baştan savma yapıldığına işarettir. Bu bakımdan Osmanlı Devleti’ndeki bürokratik
çözülmeye işaret eder. Doğrudan savaş açısından bakıldığında ise yöneticilerin
53 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5b-8b).
31
vurdumduymazlığını ve tedbirsizliğini göstermektedir. Oysa daha sonra serdar-ı ekrem
Mehmed Emin Paşa tedbirsizlik nedeniyle azl edilmişti. Ancak Karşıyaka’da hazırlık
namına hiçbir şeyin olmadığı analaşılınca ordu Tuna nehrinin ötesine geçirilemedi. Bu bir
savaşın en değerli unsurlarından birinin, zamanın boşa harcanmasına neden oldu. Osmanlı
Ordusunun bu zaman kaybı, şüphesiz Rusya’nın işini en çok kolaylaştıran hususlardan
biriydi. Öte yandan Osmanlı ordusu askerini besleyip yaşatacak yiyecekten, savaş için
gerekli erzakı taşıyacak her türlü imkândan yoksun bir şekilde sefer yolunda kıpırdayamaz
halde kalmıştı. Bu ise ordunun düzenini, ahengini bozup, asker arasında huzursuzluk, fitne,
fesat ve sonuç olarak firara sebep olmuştu. Yani daha sefer yolunda ordu dağılmaya
başlamıştı. Osmanlı Devleti adeta kendi kendine yenilmekteydi.
Aynı şekilde Ahmet Resmi Efendi de iaşenin önemini belirtiyor ve ordunun
başarısının buna bağlı olduğunu vurguluyordu. Askerlerini besleyemeyen devletlerin
uğradığı felaketler konusunda birçok gözleme sahipti ve iaşe konusunda reform gerektiğini
düşünüyor ve bunun için çeşitli tavsiyelerde bulunuyordu. Ahmet Resmi’ye göre başta
peksimet ile arpa olmak üzere iaşe fiyatlarının düzenlenmesi önemli idi. Örneğin 1769
seferi sırasında bu fiyat düzenleme meselesi göz ardı edilmişti. Kimi zaman hiç ikmal
malzemesi bulunamadı; bulunabildiği zamanlarda ise stokçuların keyfine göre satıldı.
Ahmet Resmi Efendi ya devlet ya da tüccar eliyle bir gemi dolusu pirinç, kahve ve bir
gemi dolusu da peksimet ve hububat satın alınmasını önermişti. Cari pazar fiyatı
belirlendikten sonra mallar stokçulara teslim edilmeyip, ihtiyacı olanlara sabit fiyattan
satılmalıydı. O ayrıca çeşitli mallara uygun asgari fiyatlar önermekte, bu fiyatların
kontrolünü ise yeniçeriler arasından atanacak bir görevlinin üstlenmesi gerektiğini
vurgulamaktaydı. Yine erzak temini konusunda da nüzûl emininin hayati bir öneme sahip
olduğunu ve bu savaştaki sorunun Tahir Ağa adında bir ‘‘mecnun’’un nüzûl eminliğine
atanması olduğunu belirtmekteydi. 1769’da ordu İstanbul’dan ayrılırken bile açlık ve
hastalıklar baş göstermiş, O zamanlardan itibaren ekmeğe darı katılmaya başlanmıştı. Ordu
İsakçı mevkiine vardığında, peksimet yapımından sorumlu nüzûl eminleri, uzun süredir
anbarlarda bekletilen unları ve pekmezleri ezip yeni unlara katıp yemesi imkânsız şeyler
ortaya çıkarıyorlardı. Bu sebeple ölümler de olmuştu. Bu nüzûl eminleriyle fırıncılar iyi
cins unu kendileri kâr amaçlı kullanıyorlar ve devlet memurlarına ses çıkarmasınlar diye
iyi ekmek veriyorlardı. Ahmet Resmi Efendi, Mısır, Kars, Belgrad ve Edirne’den
32
getirilenler de dâhil askerlere gönderilen peksimetlerin kalitesinin dikkatle incelenmesi
gerektiğini de vurgulamaktaydı.54
Sonuç olarak Osmanlı Devlet ricali sefere çıkmadan önce alması gereken en önemli
tedbiri almamıştı. Bu ise sefer sırasında ordunun hızlı hareket etmesini engellemiş,
düzenini bozmuş; asker arasında fitne, fesat ve düzensizlik çıkmasına neden olmuş ve bu
da ordunun sevk ve idaresini içinden çıkılmaz hale getirmişti. Serdar-ı ekrem tedbirsizlik
nedeniyle ordunun sevk ve idaresiyle ilgilenip savaş plan, taktik ve stratejilerini
hazırlamakla geçireceği zamanı, orduya iaşe temin etmek, erzak ve mühimmatın sevkini
temin edecek araç-gereci toparlamak gibi işlere ayırmıştı. Örneğin serdar-ı ekrem eğer
Hantepesi’nde kalmak zorunluluğu ortaya çıkarsa orduyu nasıl idare ederim derdine
düşmüştü. Yani askerin düzen ve disiplinini nasıl koruyacağının kaygısındaydı. Kısacası
bütün seferi organize etmek serdar-ı erkeme kalmıştı. Çünkü kimse işini doğru-dürüst
yapmamıştı ve halen de yapmıyordu. Bunun sonucu ordu daha sefer yolunda, savaşa
girmeden perişan olmuştu. Bu ise Osmanlı ordusunun sefer sırasında içine düştüğü acz ve
sıkıntıyı gözler önüne sermektedir.
2.2.2. Mühimmât Durumu
XVIII. yüzyıl sonu Osmanlı Devleti askeri reformlarında izlenen yolun özellikle
Yedi Yıl Savaşları’nda ön plana çıkan ordu yapılandırması (askere alma sistemi), taktiksel
(sahra topçuluğu ve süngü kullanımının yaygınlaşması) ve teknolojik (yeni top döküm
teknikleri) gelişmelerini takip etmeye yönelik olduğu görüşüdür. Bu görüşe göre Osmanlı
Devleti Yedi Yıl Savaşları’na katılmadığı için bu yenilikleri ilk defa, bu savaşlara katılan
ve gelişmelerden ders çıkartan Rus ordusuyla savaşarak 1768-1774 savaşında tecrübe etme
olanağına sahip olmuştur. Yeni sahra topçuluğunu Sürat Topçuları Ocağını kurarak takip
etmeye çalışmıştır. XVIII. Yüzyıl ortalarından 1780’lere kadar Osmanlı Devleti’nin
teknolojik uyum sorunu yaşadığı bir gerçek olmakla beraber, belki de alınan yenilgilerin de
etkisiyle bu teknolojik gerilik çok fazla vurgulanmıştır.55
54 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 140–142.
55 Şakul, a.g.m., s. 533.
33
XVIII. yüzyıl Osmanlı askerî teknolojisi çalışmaları daha çok Kont de Bonneval
(Humbaracı Ahmed Paşa) ve Baron de Tott gibi yabancı uzmanların öncü oldukları
yenileşme hareketleri ve askerî teknik okullarının kurulması üzerinedir. 1772’de Baron de
Tott’a kurdurulan Topçu Mektebi buna bir örnektir. Bir topçu subayı olan Tott’un bu
yenileşme sürecinde lider değil yardımcı konumunda olduğunu da eklemek gerekir. 56
18. yüzyılın en önemli savaş aletlerinden biri de toptur. Osmanlı ordusunda şâhi,
balyemez ve yuvarlak ismi verilen toplar kullanılmaktaydı. Kapukulu ocakları bünyesinde
yeniçeri ve cebeci ocağından başka, savaşta topların imali, kullanımı ve nakli ile görevli
topçu ocağı ve top arabacıları ocağı vardı. Osmanlı Devleti, Rusya ile yapacağı (1768–
1774 ) seferi öncesi imal ettirdiği ve hazır bulunan topları İstanbul’dan top arabacıları
vasıtasıyla sefer yerine naklettirmişti. Ancak savaş sırasında ortaya çıkan top ve topçu
sıkıntısının giderilmesi için yeni toplara ihtiyaç duyulmuştur. Örneğin muhasara esnasında
topçuların firar etmesi, topların karşıda düşman elinde kalması,57 kalelerdeki top ve
topçuların yetersiz oluşu dolayısıyla yeni top ve topçuların gönderilmesi istenmiştir.
Ayrıca Osmanlı devleti savaş esnasında ihtiyaç duyduğu topların dökümü ile ilgili
görevlilere emirler göndermiştir. Bu emirlerde top dökümüyle ilgili teknik bilgiler de
mevcuttur. Ordunun ihtiyacı olan, İstanbul ve Tophâne-i Âmire’de imal edilen toplar,
Sivas eyaleti askerleri veya Anadolu valisinin taht-ı nezaretinde, camuslar ve top
arabalarıyla Hotin, İsakcı, Hantepesi, Silistre ve Babadağı’na sevkedilmiştir. Başta İstanbul
olmak üzere Tuna kazaları, Ankara, Ülgün, Kili ve Gerede’den orduya topçu ve top arabacı
askeri gönderilmesi husunda emirler yazılmıştır. Ayrıca sefer sırasında hastalanıp tedavi
için İstanbul’a gönderilen topçu askerlerinden iyi olanların da tekrar orduya gönderilmesi
emredilmiştir.58
Bir diğer sorun da yukarda zahirenin durumu anlatılırken değinilen nakliye
sıkıntısıdır. Nitekim Ordu Karşıyaka’ya vardığında mühimmatı nakledecek vasıta ve
hayvanlar bulunmadığından, götürebileceklerini yanına alması, geri kalanın ise hayvan ve
56 Şakul, a.g.m., s. 547; Baron de tot’un top yapımı,topçuluk ve Çanakkale boğazının istihkâmı ile ilgili
bütün ayrıntılar için ayrıca bkz. ; Tott, a.g.e., s. 186-239.
57 Bu durum Kartal mağlubiyeti sonrasında yaşanmıştı. Rus ordusu ilk defa Türk ordusu karşısında bu kadar
büyük bir başarı elde etmiş ve savaş meydanından ise 150 top, yük arabalarının tamamı ve zahîre ele
geçirmiştir: Aksan, Osmanlı Harpleri (1700-1870), s. 160-164.
58 Aksan, Osmanlı Harpleri (1700-1870), s. 163-164.
34
araba tedarik edildikten sonra arkadan gönderilmesi kararıyla hareket edilmişti.59 Sonuç
olarak ordu mühimmatsız hareket etmişti.60 Tablo silahsız bir orduya işaret etmekteydi.
Sebebi de mühimmat yokluğu değil, bunu nakledecek vasıta yokluğuydu.
2.2.3. Savaş Sırasında Devlet Erkânı ve Ordu
Osmanlı Devleti, 4 Ekim 1768 tarihinde savaş kararı almasına rağmen askerî
bakımdan hazırlıksız durumda idi. 1739 Belgrad Antlaşması’ndan 1768’de savaş ilan
edilene kadar yaklaşık otuz yıllık bir barış dönemi mevcuttu. Otuz yıldır savaş
yapılmadığından tecrübeli asker ve komutanların olmayışı, hazırlıksızlığın önemli kanıtları
idi.
Savaşın seyrindeki karışıklıkta ve yenilgilerde vasıfsız liderlik ve komuta karmaşası
önemli bir rol oynamıştı. İyi yetişmiş devlet adamı eksikliğinin ve ikmâl zorluklarının da
bunda önemli bir rolu bulunmaktaydı. Siyasi entrikalar çevirerek sadrazamlığı ele geçiren
ve askeri bakımdan yeteneksiz olan Mehmet Emin Paşa orduyu toparlayamadığı gibi,
herhangi bir Rus saldırısına karşı mantıklı bir plan da hazırlayamamıştı. Yetersiz yardım
orduyu yiyeceksiz bırakmış, aylıkların zamanında ödenmemesi askerler arasında
disiplinsizlik ve firarlara sebep olmuştu.61
Sadrazam Mehmet Emin Paşa, askerlikten hiçbir şey anlamadığını, hatta İsakçı’dan
ne tarafa gidilmesi gerektiğini kestiremeyecek durumda olduğunu burada topladığı harp
meclisinde ‘‘Benim sefer ile ülfetim yoktur; Özi ve Hotin’den hangi cepheye hareket
edilmek münasipse tereddüt etmeden söyleyin’’ diyerek ortaya koymuştu. Bu sözler orada
bulunan herkeste hayretler uyandırmış ve seferin sonucunun ne olacağına dair bir örnek
teşkil etmişti. Mehmet Emin Paşa’nın beceriksizliği konusunda herkes aynı fikirde idi.
Örneğin Baron De Tott, onun yeteneksizliğinden bahsetmekte ve görevden alınma sebebini
sultandan gelen emirlere itaatsizlik olarak değerlendirmektedir.62
59 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5b-8b).
60 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5b-8b).
61 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 134; Köse, a.g.e., s. 12.
62 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 375; Danişmend, a.g.e., s. 44; Baron de Tott, a.g.e., s. 179-180.
35
Komuta kademesi ve Osmanlı devlet erkânı hakkında Tarih-i Sefer-i Rusya adlı
yazma eserde bu durum şöyle belirtilmektedir. Burada otuz yıldan beri savaş
olmamasından dolayı orduda ve devlet idaresinde bulunanların ihtiyaç olan malzeme,
mühimmât ve zahîreden habersiz oldukları ve nereye hareket etmeleri gerektiğini
bilmekten aciz bulundukları, “Kâğıthane’ye gider misillü” sefer gitmek için toplandıkları
vurgulanmaktadır. Devlet adamlarının bu yeteneksizlik ve cehalet içerisinde sefer
istedikleri belirtmektedir: “Otuz seneden berü seferin inkitâ ve Kâğıthane’ye gider misüllü
nükusun kesretiyle tahaşşüd ve içtima iden şallı ve şalvarlı kıyasdan hariç asker-i ferâvan
ile serkârde bulunanlar keyfiyyât-ı edevât ve mühimmât ve malzeme ve zahîreden bî-haber
oldukları halde azm-i sefer eylediklerinden herkes ne gûne hareket ideceğin bilmekden aciz
olmaları….”63
Bu ifadeler, yöneticilerin bilgisizliklerini ve tedbirsizliklerini açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Edevat, mühimmat, malzeme ve zahirenin ordu için öneminden habersiz bir
şekilde sefere karar verildiği için kimse nasıl hareket edeceğini bilememişti. Burada en
tepeden başlayarak rical-i devletin duyarsızlığı ve savaş konusundaki cahilliği ortaya
konmaktadır. Yazara göre Osmanlı Devleti’nin savaşı kaybetmesinin en önemli
sebeplerinden bir bu kâht-ı rical meselesidir.
Devlet adamlarının savaşı yürütecek tedbir, strateji ve taktik bilgiden yoksun
olmaları nedeniyle, yaptıkları toplantılar boş laf (kıyl û kâl) ve dedikodu (güft û gû) ile
geçmiş, ve böylece Osmanlı Devleti, bir savaşı sürdürmenin en önemli hususlarından biri
olan zamanı boşa harcamıştı. Yeteneksizlik ve tedbirsizlik, kolay zaferle gelecek ikbalin
hırsı ve kurnazlıkla birleşince yapılan istişarelerde dedikodu ve boş laf hakim hale gelmiş,
bu da orduda hazırlıksızlığın verdiği huzursuzlukla birleşmiş ve askerin disiplinini yok
etmişti.
Dönemin olaylarını anlatan, Tarih-i Sefer-i Rusya ve Ahmed Resmî Efendi’nin her
ikisinin de yeterli ve yetenekli devlet adamı eksikliğini eserlerinin tamamında vurguluyor
olmaları, yenilginin en önemli nedeni olarak yöneticileri gördüklerini göstermektedir. Bu
ise eserlerde kurumların değil de kişilerin eleştirildiği intibaını uyandırmaktadır. Yani
kurumsal yetersizliklere işaret edilmediği ve devlet ricalinin görevini layıkıyla yapmadığı
63 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5a).
36
görüşü ortaya çıkmaktadır. Ancak bu noktada Tarih-i Sefer-i Rusya, Ahmed Resmî
Efendi’den ayrılmakta ve kurumsal çürümüşlüğe eserin son iki varağında esaslı eleştiriler
yöneltmektedir. Bu konuya biraz sonra bu kısmın sonunda değinilecektir.
Savaş ilan edilmesinden kısa bir süre sonra padişah ordunun toplanması için bir
ferman çıkartmıştı. Bütün merkezi kuvvetler düzenli, ücretli askerlerden yani kapıkulu
ocaklarından (yeniçeriler, sipahi, silahdar ve topçu alayları), taşra kuvvetleri ise süvari ve
piyadelerden oluşacaktı. Fakat Mayıs 1769’da bile Osmanlı Devleti yeterli sayıda düzenli
asker toplama ve bu askerleri denetim altına alma konusunda sıkıntı içindeydi. Hatta bu
tarihte bazı valilere acil emirler verilerek Tuna’ya sevketmekle yükümlü oldukları
birliklerin neden hâlâ Hantepesi’ne varmadığı sorulmuştu.
Nitekim yukardaki alıntıda Tarih-i Sefer-i Rusya’nın da bu konuya değindiği
görülmektedir. Ona göre ortada“Kâğıthâne’ye gider misüllü nükusun kesretiyle tahaşşüd
ve içtima iden şallı ve şalvarlı kıyasdan hariç asker-i ferâvan”dan başka bir şey yoktu.64
Bir kez savaşa gitmek için toplananlar savaşın ne olduğundan habersizdiler. Bunu bir
eğlence zannediyorlardı ve bu nedenle de asker olarak toplananlar şallı ve şalvarlı bir
takım adamlardan oluşyordu. Bunlardan düzenli bir ordu diye bahsetmek imkânsızdı.
Tarih-i Sefer-i Rusya’nın ifadelerinden herhalde bunları savaşı eğlence zanneden bir
şaşkınlar gürühu diye tanımlamak gerekir.
1768–1774 seferi ile ilgili asker toplanması ve lojistik çalışmaları üzerine henüz bir
arşiv araştırması yapılmadığından, bu savaştaki ordunun büyüklüğü ve asker sayısı
konusunda belirli rakamlar vermek pek mümkün değildir. Hesaplanan toplam asker sayısı
80 binden 500 bine kadar değişebilmektedir. Boğdan’da hazır bulunan 40 bin kişilik
orduda 4 bin sipahi vardı. Tuna’da bulunan esas ordu Bar Konfedarasyonu ile işbirliği
içindeki 80 bin askerden oluşmaktaydı. Ahmet Resmi Efendi, böyle bir sefer için 30-40 bin
askerin yeterli olduğunu hesaplamıştı. Fakat 100 bin kişi toplanıp asker kaydedilerek
kayıtlar şişirilmişti. Zaman içerisinde 20 bin sipahi ve silahdar kayıtlara geçmiş ancak
sonraları bunlardan bin tanesini bulmak bile mümkün olmamıştı. 1769 başlarında Babıâli,
düzenleyeceği ilk saldırıda Kırım Hanı’na destek vermek üzere 10 bin sipahi gönderilmişti;
bunlar savaşa hazırlıklı olmayan tembel işe yaramazlardı. Aksan, Ahmet Resmi Efendi’nin
64 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5a).
37
bilgilerinin yanı sıra, asker sayısı ile ilgili Sadullah Enveri’nin esrindeki bilgilere yer
vermektedir. Buna göre Sadullah Enveri 1770-1792 yılları arasındaki tarihi olayları anlatan
Tarih-i Enveri adlı eserinde, Nisan 1769’da Edirne’de toplanan düzenli birlikler için
verdiği rakamlarda, 10 binden fazla yeniçeri, cebehane ve tophaneden 1300’er asker, 800
arabacı, sipahi ve silahdar birliklerinden alınma zorlu görevler verilen ileri kuvvetlerden
olan 1000 serdengeçti ile birlikte 14.400 kişi’den bahsetmektedir.65
İstanbul’un savunması için 13 bin kişilik 6 sancak, sürekli sipahilerden, 4 bin
cebeciden ve 2 bin topçudan, bostancılardan ve sarayın diğer silahlı hizmetlilerinden
oluşuyordu. Bunun dışında İmparatorluğun savunması için tımarlı sipahiler, Arnavutlar ve
paşaların kendi birlikleri arasında dağıtılmış olduğundan, kullanılabilir ordunun sayısı
kesin olarak belirlenemiyordu.66
Tarih-i Sefer-i Rusya adlı yazma eserde ise asker sayısı ile ilgili; Edirneye hareket
etmeden önce Özi ve Hotin serhadlerine onar bin yeniçerinin tayin olunduğu
belirtilmektedir. Yani bu eserde yeniçeri sayısını yirmi bin olarak gösterilmektedir. Fakat
bu yirmi bin askerin altı-yediyüz miktarının Özi ve Hotin taraflarına kısım kısım ve perişan
olarak vardıkları ifade edilmektedir:67
Edirne’ye varmazdan mukaddem Özi ve Hotin serhadlerine ta’yîn olunan onarbin yeniçeri
neferâtına gereği gibi ta’yın verilmekte kusur ve bu sebeb ile henüz ordû-yi hümâyun
Edirne’de iken nice güft ü gûnun tehaddüs ve zuhûr eylediği ol senelerin vekayiini hâvî
tedvîn ve tastîr olunan müellif tarihinde âlâ vech'ül-ıtnâb-ı muharrer ve mestûrdur. Bundan
kat'-ı nazar Edirne’den hareket ve kat'-ı merahil iderek ordû-yi hümâyun ile İsakcı’da
nasb-ı hıyâm-ı ikâmet olundukda salifü’z-zikr tay’în olunan yigirmibin askerin henüz nehr-i
Tuna’yı mürûr itmedikleri tahkîk ve ocakları taraflarından tekrar isticâl ve tazyîk olunub
hava ve nâ-hava ol askerden fakat Hotin’e altı yediyüz mikdârı nefer vâsıl ve ol mikdâr
dahi Özi’ye mütevâsıl olub yigirmi bin askerin kusuru etrâf ve eknâfa müteferrik ve perişân
ve bu tavr-ı gayr-i me’mûl ile hayâyâ-yı hallerin keşf ü ayân eylediler.
Yukarda bahsedildiği gibi Hotin ve Özi taraflarına gönderilen askerler kendilerine
yeterince yemek verilemediği için perişan olmuştu. Bu nedenle daha ordu Edirmne’de iken
asker arasında dedikodu çıkmış ve düzensizlik baş göstermişti. Gerek Hotin’e gerekse
Özi’ye ancak altı-yedi yüzer yeniçeri yine perişan bir şekilde ulaşmıştı. Diğerleri ise sağa
sola dağılmış başıbozuk bir şekilde hareket etmişlerdi. Görüldüğü gibi iaşesizlik, askerlerin
65 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 134–136.
66 Jorga, a.g.e., 4, s. 388.
67 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5a-5b).
38
görev yerlerine ulaşmadan dağılmalarına yol açmaktaydı. Eldeki askerliği bildiği sayılan
insanların bu şekilde görev yerine gitmeyerek dağılması ve hayâsızlıklarını ortaya
koymaları Osmanlı Devleti’nin asker toplama ve sevk etmede nasıl bir sıkıntı yaşadığını da
göstermektedir.
Osmanlı ordusunun hazırlıksız olmasının yanısıra ayrıca ordu içinde disiplinsizlik
de mevcuttu. Sefere karar verildiği sıralarda ülkede kuraklık ve kıtlık vardı. Ordunun
ihtiyaç ve iaşesi için zahîre temin edilmesi konusunda görevliler uyarılmıştı. Fakat
sadrazam Mehmet Emin Paşa tedbirsiz davranmış ve yol boyu zahîre anbarları yapılmamış
ve askerin ihtiyaçları doğrultusunda zahîre depolanmamıştı. Bu durumun zorlukları Hotin
saldırılarından sonra kendini göstermeye başlamıştı. Orduda yaşanan zahîre kıtlığı, askerler
arasında disiplinsizlik ve firara neden oluyordu. Daha kolay iaşe temin edebilme ümidiyle
ordu (26 Temmuz 1769)’da Yassıtepe’den Hantepesi’ne taşındı. Hantepesi’ne gelen
Mehmet Emin Paşa kısa bir süre sonar bu tedbirsiz davranışları ve başarısızlıkları
nedeniyle azledilerek yerine Yaş muhafızı Moldovancı Ali paşa getirildi. Ayrıca ordu
içerisinde firarlarda gün geçtikçe artmakta idi. Bu durumun önüne geçmek için
Moldovancı Ali Paşa çeşitli tedbirler alsa da bu yeterli olmamıştı. Daha savaşın başlarında
asker firarlarını önlemek için Canikli Ali Paşa Prut kıyısına gönderilmişti. 1769 baharında
Osmanlı ordusu sefere çıkmasına rağmen, ordunun büyük bir kısmında firarlar yaşanması
ordunun düzenini ve moralini de bozmuştu.68
Osmanlı ordusunun 1768–1774 Savaşı’nı kaybetmesinin en önemli nedenlerinden
biri askerlerin firar etmesiydi. Osmanlı Devleti, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinden
askerleri savaş bölgesine göndermişti. Fakat düşmanın Tuna’ya kadar yaklaşması
neticesinde Tulca, İsakçı, Kalcı, İsmail, Eflak, İbrail, Kili ve Sünne Boğazı’nda bulunan
askerlerin büyük bir kısmı korku ve dehşete kapılarak muhafazasında bulundukları
yerlerden ayrılmışlar ve Anadolu, Sivas, Karaman, Erzurum, Maraş ve Trabzon, Halep gibi
çeşitli eyaletlere firar etmişlerdi. Özellikle Diyabakır eyaleti ve bağlı kazaların askerleri
Bender’den firar etmiştir. Sadece Anadolu askerleri bulundukları yeri terk etmemiş; Özi
kalesindeki askerler ile yeniçeri, sipah, silahdar, topçu ocağı erleri ve denizciler ordudan
kaçmışlardı. Devlet, askerlerinin düşmanla karşılaşmadan firar etmesini engellemek için
çeşitli tedbirler almıştı. Tulca, İsakçı, İbrail, Kili, Akkirman, Sünne Boğazı’ndan firarların
68 Köse, a.g.e., s. 21–22- 26; Uzunçarşılı, a.g.e.,V, s. 382; Baycar, a.g.e., s. 321–322.
39
engellenmesi için Maçin, Hırsova, Silistre ve Babadağı Köprüsünün tutulması ve
yakalanan askerlerlerin geri iade edilmesi için yetkililere birçok defa Divân-ı
Hümâyûn’dan emirler gönderilmişti. Ayrıca asker firarların önüne geçmek için belli
zamanlarda asker yoklaması yapılmıştı.69
İsakçı’ya gelene kadar şiddetli yağışların yağması, çevre bölgelerin halkının bir
yandan Ruslara yardım ederken, diğer yandan Osmanlı askerlerini engellemeye çalışması
ve kötü şartlardan dolayı veba salgınının baş göstermesi askerlerin kaçmasının en önemli
nedenleri arasındaydı. Bu durum Sultan III. Mustafa’ya hitaben yazılan 1769 tarihli bir
belgede şöyle belirtilmektedir: “Şevketlü kerâmetlü veliyy-i ni‘metim padişahım, Hotin’den
avdetden berü tâ İsakçı’ya gelinceye dek kar, yağmur, sovuk cümle halkı it‘âb ve hayvanâtı
helâk edüp, İsakcı cisrinden geçdikden sonra yirmi gün mikdârdır lodoslar esüb havâlar
açıldı. Küffâr-ı la‘în etrâfdan hücuma başladı. Re‘âyâ hâyinleri i‘ânet eylediklerinden
zahîrede ve malzemede zahmet çekmeyüp gider. Bizim askerimiz İsakcı’ya gelince şiddet-i
burûdet u bârândan meks eylemeyüp İsakcı’ya dahi durmayup kaçdılar. Ve bu havalarda
İsakcı’da vebâ hastalığı zuhûr edeli bir aydır askerin çoğu bundan dahi firâr eylediler.70
Ordudan kaçan askerler o kadar fazlaydı ki, bu askeler geri dönüşlerinde köy ve
kasabaları yağmalayarak eşkiyalık yapıyorlardı. Firari askerlerin geçmesi gereken İsakçı
Köprüsü, Alaiye sancağı mutasarrıfı Mehmet Sadık’ın buraya muhafız olarak tayini ile
kontrol altına alındı. Ona gönderilen emirde; köprüden geçmeye çalışan asker kaçaklarına
geçit vermemesi, eğer geçit verirse bunun ihanet sayılacağı, çünkü İsakçı’nın askerleri
cephede olduğu için kasabanın boş olduğu, fakat buna karşılık orada hazine, cephane ve
bol miktarda mühimmât bulunduğu bildiriliyor ve köprüyü iyi koruması tembihleniyordu.
Ordudan kaçanlar veya kaçmaya yeltenenler sadece askerler değildi. Bazı Divan-ı
hümayun çavuşları da firar ederek İstanbul’a gelmişti. Yine Tuna ve Sünne Boğazı’nı
korumakla görevli bulunan Canik Muhassılı Ali Bey gemileriyle Canik’e dönerken, Tuna
69 Ersin Kırca, “Başbakanlık Osmanlı Arşivi 168 Numaralı Mühimme Defteri (s. 1–200)”, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul, 2007, s. XXIV; İlhan Gök, Başbakanlık Osmanlı Arşivi 168 Numaralı
Mühimme Defteri (s. 200–376) (1183–1185/1769–1771), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2007, s. XX.
70 Kırca, a.g.t., s. XVII.
40
donanmasında bulunan Üsküdar kayıkçıları ashabından Musullıoğlu da firar teşebbüsünde
bulunmuştu. 71
1768-1774 savaşı, genellikle hem savaşa katılanlar hem de gözlemciler tarafından,
Osmanlıların askeri teknoloji ve taktikler konusunda artık arayı kapatamayacak kadar
Avrupa’nın gerisinde kaldığını gösteren savaş olarak kabul edilmektedir. Belki de Osmanlı
Devleti ile savaşan tek devlet Rusya olduğundan, savaşın Avrupa’daki askeri reformlar
üzerindeki etkilerine fazla önem verilmemiştir. Örneğin Yedi Yıl Savaşılarında hafif süvari
birlikleri ile hafif topların etkili bir şekilde kullanılmasıyla daha çok hareket serbestliği
sağlanmıştı. Bu sıkı bir disipline sahip olan ve seri ateş eden hızlı piyade birliklerinin
oluşturulmasıyla da birleşince düşman karşısında kesin zaferler kazanılmıştı. Osmanlı
Devleti bu savaşlara katılmadığı için bu yeniliklerden ancak 1768-1774 Osmanlı-Rus
Savaşı’nda haberdar oldu. Avrupa askeri stratejisinin özelliği haline gelen yöntemler bu
savaşta bir kez daha kendini gösteriyordu.72
2.2.3.1. Yeniçerilerin Durumu
Yazar eserinin son kısmında doğrudan asker sınıfıyla özellikle de yeniçerilerle ilgili
değerlendirmelerde bulunmaktadır. Bu değerlendirmeler ordunun hizaya çekilip düzene
sokulması gereğini açıkça ifade etmektedir. Metinde savaşın seyri ile ilgi değerlendirmeler
yapılırken, Hotin ve Öziye gönderilen yirmi bin yeniçerinin görev yerine gitmeyerek, firar
ettiği, sağa-sola dağılıp ahlakını ortaya koyduğu ifade edilmişti.73 Ancak bu son kısımda
yeniçerilerle ilgili doğrudan eleştiriler yapılmaktadır.
Ona göre asker ya dinin gereği olarak, ya inayet-i padişâhîyi kazanmak için ya da
emr-i şeni-i te’dipten korktuğu için savaşır. Oysa artık dini sebeplerle savaşa gidenlerin
sayı oldukça azalmıştır. Diğer taraftan birçokları zeamet, tımar, ulufe ve diğer padişah
dirliklerinden veya bir yerde hizmet ederek kazançlarını külfetsiz bir şekilde temin
ettiklerinden insanları savaşa heves ettirecek hiç bir şey kalmamıştı. Bu nedenle “nizâm-ı
71 Gök, a.g.t., s. XX-XXI.
72 Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 126–127; Osmanlı Devletinin askeri yapısı ile ilgili tüm ayrıntılar için
bkz.; Abdülkadir Özcan, ‘‘Osmanlı Devleti’nin Askeri Yapısı’’, Türkler, 10, Ankara, 2002, s.107–121;
Abdülkadir Özcan, ‘‘Ottoman Military Organization’’, The Great Otoman Türkish Civilisation, III,
(Editor-in-chief: Kemal Çiçek), Ankara, 2000, s. 719–726; Kahraman Şakul, ‘‘Osmanlı Askeri Tarihi
Üzerine Bir Literatür Denemesi’’, TALİD, 1(2), 2003, s. 509–571.
73 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (5b).
41
askere külliyen” düzensizlik gelmişti. Yine hakkı olmadığı halde “nan-pâre-yi
padişâhîye” sahip olunduğundan, bu gelirlerin sahibi nezdinde varlığı ve yokluğu eşit
durumda bulunmaktaydı. Bu nedenle “nan-pâre-yi padişâhîye”sahip olanlar, bu ekmeğin
(gelirin) kıymetini bilmeyip, bunun gerektirdiği hizmetleri yerine getirmemekteydiler. Bu
nedenlerden dolayı eskiden beri nice fesat “tekevvün ve tahakkuk” edegelmişti. İş
sahipleri, ellerinde bulundrdukları ulufenin kıymetini bilmeyip, bunu ocak zabitanlarına
ihale ettiklerinden, “nan-pârelerin ekserisi ocaklar zabitanı defterlerine dahil” olmuştu.74
Burada açık bir şekilde askerin savaşma amacının ortadan kalktığı, din gayretinin
askeri savaşa devam ettirme konusunda hiçbir etkisinin kalmadığı belirtilmektedir. Öte
yandan askeri savaşa heves ettirecek hiçbir gelir kalmamasından ve askerlerin elde ettikleri
zeamet, tımar ve ulufe vasıtasıyla hiçbir zahmete girmeden gelirlerini temin
edebildiklerinden savaşı tercih etmedikleri ifade edilmektedir. Yani Osmanlı askeri sınıfı
için savaşın maddi ve manevi motivasyonu ortadan kalkmıştı. Bu nedenle de asker savaş
istemiyor, kendi varlık sebebini anlamsızlaştırıp, devlete yük haline geliyordu.
Diğer yandan asker tayfasının bir sınıfı diğerine eşit olduğunda birinin “mugayir-i
rıza” hareketlerinin diğeri tarafından düzeltilmesi ve onların “semt-i hilâfa meyl etmekten
men’ edilmeleri” mümkün olacaktı. Örneğin dört bölük sınıfı, sipah ve silahdara; bunun
tamamı ise piyade ocaklarına ve bunların toplamı da zeamet ve tımar sahiplerine denk
olsaydı, bunlardan birinin “cürüm ve günah vukû’ takdirinde” diğeri ile hizaya getirilmesi
mümkün olurdu. Fakat “askeri taifesi piyade ocaklarına mahsûs olub amme-i nas”, yani
hizmet verenlerin tamamı esnaf, tüccar, reaya, ulufeli ve herkes yeniçerilik iddiasında
olduğundan bunlar diğer askere galip gelmekteydiler. Bu nedenle yeniçerilerin kontrol
altında tutulamayacağı “zihinlerde mukarred ve sabit olan kazaya-yı müsellemedendi”. Bu
yüzden de onlar zorla savaşa sürülseler bile yeniçerilerden bir fayda temin edilemeyeceği
açıktı.75
Yazar açıkça merkezdeki yeniçeri ordusunu dengede tutup dizginleyecek,
gerektiğinde ona müdahale edecek, onunla denk bir kuvvetin olmayışını yeniçerilerin
düzensizliğinin temel nedenlerinden biri olarak kaydetmektedir. Buradan anlaşılan
74 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (25a-25b).
75 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (26a).
42
herkesin yeniçeri olduğu, fakat askerlikten başka her işle meşgul oldukları, öte yandan
sahip oldukları güçten dolayı kimsenin onları hizaya getirecek kudret ve basireti kendinde
bulamadığı gerçeğiydi. Bu bakımdan yazara göre yeniçerileri dengeleyecek başka bir
askeri birliğe ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. Nitekim III. Selim’in Nizam-ı Cedit
ordusu böyle bir sebeple kurulmuştu, fakat sonuç hüsran olmuştu.
Tarih-i Sefer-i Rusya yazarının Osmanlı ordusunda ortaya çıkan düzen bozukluğpu
ile ilgili söyledikleri bunlardan ibaret değildir. Eserinin son paragrafında, askeri sistemde
ortaya çıkan düzensizlik ve bunun doğurduğu başıbozukluğu, doğrudan ülke, devlet ve
dinin yönetimi ile ilişkilendirerek analizine devam eder. Bir devletin dengeli bir şekilde
yaşayabilmesi için gerekli olan kurumlararası dengeden bahsederek eserini tamamlar:76
“…Mesela insanda mu’teber olan ahlat-ı erbaa’ki dem ve safra ve balgam ve sevdadan
ibarettir. Biri galib ve aheri mağlûb olduğu takdirde vücûd-u insanda bir illetin hıdveti
derkâr ve ru‘yet-i umûra adîmü’l-iktidâr olub tedbir-i etibbâ ile mizâc-ı tesviye ve ta‘dil
olunmadıkça ru‘yet-i umûra muktedir olamadığı gibi devletin dahi enva-i askeriyesi ahlât-ı
erbaa makamında olmağın bir sınıfı kesret üzere mevcûd olduğu sûretde bizzarûre sınıf-ı
aher makhûr ve mağlûb olub hükm-i tasarruf sınıf-ı eksere teveccüh iderek vücûd-ı devlette
sui mizâc hadis ve umûr-ı devletin düçâr-ı akide-i suûbet ve in‘kâd olmasına bâis olur.
Lâkin etibbânın müdevâtı ile sui-mizâc-ı insanı sıhhate tahvîl eyledikleri misüllü hüsn-i
tedbir-i aklâ ile tedrici tesvîye ve takdil-i askere mübâşeret olunub bi‘inayeti Teâlâ
kuvveden fiile götürülmesine bezl-i iktidar olunsa vücûd-ı devlette dahî sıhhat-i mizâc hasıl
olmuş olub idare-i umûr-ı din ve devlet ve zabt û rabt-ı memleket her vechile sehl ü asân
olacağı müteyakkıtdır.” diyerek bu görüşünü ortaya koymaktadır.
Bu anlatı organizmacı bir yaklaşımla insanı oluşturan “anasır-ı erbaanın” ki yazar
“ahlat-ı erbaa” diyerek bunun dört unsurun bir karışım olduğuna işaret eder. Yani dem,
safra, balgam ve sevdânın denge halinde bulunmasının insanın sağlığına işaret ettiğini, bu
dengenin biri lehine diğerleri aleyhine bozulmasının ise insanın muvazenesini bozacağını,
dolayısıyla bir takım sıhhi sorunlara yol açacağını ifade etmektedir. Dört unsurda ortaya
çıkan dengesizlik sonucu insanın yaşadığı sağlık sorunları “tedbir-i etibbâ ile mizâc-ı
tesviye ve ta‘dil olunmadıkça ru‘yet-i umûra” gücü yetmeyecektir. Bir devletin askeri
sınıfı da bu makamda değerlendirilmelidir. Yani bir devletin sahip olduğu farklı asker
grupları “ahlat-ı erbaa” makamında bulunmaktadır. Eğer bu farklı asker sınıflarından biri
diğerine “kesret üzere” olursa, sonraki sınıf “makhûr ve mağlûb” olur ve “hükm-i
tasarruf” çoğunluğu elinde tutan askeri sınıfa geçer. Böylece “vücûd-ı devlette” kötü
özellikler ortaya çıkarak devlet düzeninde bozulma ve dengesizlik baş gösterir. Bununla
76 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (26a-26b).
43
birlikte, doktorların insanda ortaya çıkan unsurların dengesizliğini çeşitli tedavilerle tekrar
sağlıklı bir hale getirmesi gibi “hüsn-i tedbîr-i aklâ” ile aşamalı bir şekilde farklı asker
sınıfları arasında düzenin yeniden tesis edilmesi girişimi kuvveden fiile getirilmek için
“bezl-i iktidâr” olunursa “vücûd-u devlette” de sıhhat hâsıl olur. Böylece “idare-i umûr-ı
din ve devlet ve zabt û rabt-ı memleket” daha kolay olacaktır.
Bu eleştiriler kendi içinde tutarlılıkları olan geleneksel yaklaşımları içermektedir.
Buna göre asker din, devlet (padişah) ve para için savaşa gitmektedir. Ancak artık Osmanlı
askerinde, özel olarak ordunun en büyük kısmını oluşturanlarda ne din gayreti ne devlet
gayreti kalmıştı. Geriye sadece savaş yolu ile elde edilecek gelirler nedeniyle savaşa heves
etme düşüncesi kalmaktaydı. Bu ise iki açıdan imkansızdı. Yeniçeriler zaten askerlikten
başka her işi yapmakta, hak etmeden padişah dirliklerini almakta, yine zeamet ve tımarlar
hakkı olmayanlara verilmekteydi. Bu nedenle ordu mensupları çok azı dışında askerlikten
başka her işle iştigal etmekteydiler ve bir yanda askerlik hizmeti dışında gelir temin
ederken öte yandan devletten de para alır duruma gelmişlerdi. Dolayısıyla savaşın ve
askerliğin getireceği gelirlere ihtiyaçları yoktu. Bir anlamda herkesin asker olması,
kimsenin asker olmaması anlamına gelmeye başlamıştı. İkinci olarak savaşların gelir
getiren bir tarafı da kalmamıştı.
Yeniçeri ordusunun bu kadar büyümesi ve devleti ve toplumu kontrol eder hale
gelmesi ise en önemli sıkıntılardan biriydi. Burada çare, bu orduyu dengeleyecek ve
gerektiğinde düzene sokacak başka askeri sınıfların da ortaya çıkarılması ve
güçlendirilmesi ve bu arada yeniçerilerin gücünün de makul bir seviye indirilmesiydi.
Burada dikkat çeken bir husus da yazarın askerde din gayretinin kalmadığına dair yaptığı
yorumdur. Bu yorumun geleneksel, dinden uzaklaşmanın Osmanlı Devleti’nin yaşadığı
olumsuzlukların sebeplerinden biri haline getirilişinin ilk örneklerinden biri olması dikkate
değerdir. Yazar bu sözleri ile bir bakıma ordu mensuplarının din gayretlerini
yitirmelerinin, askerin manevi motivasyonunu ortadan kaldırdığını, böyle bir ordunun ise
her haliyle bir nevi can pazarı olan savaşa gitme konusunda isteksiz davranacağını ima
etmektedir. Ancak metnin en sonunda askeri gruplar arasında denge kurularak “umûr-ı
dinin” de “zabt u rabt” altına alınacağını ve bu işlerin kolayca yönetileceğini ifade etmesi,
onun düşüncesine göre dinin kontrol altına alınması ve devletin denetiminde olması
gerektiğine dair bir işaret olsa gerektir.
44
Yazarın eser boyunca hiç bir yenilikten bahsetmeyip, önerilerini sistem içerisinde
ve geleneksel biçimde ifade etmesi dikkate değer bir tutumdur. Tanzimat’ın hemen
öncesinde belki de III. Selim döneminde kaleme alınan bu metnin, geleneksel tahlil
yöntemlerini kullanarak, yine geleneksel önerileri satır aralarında sıralaması, yazarın zihin
yapısana dair önemli ipuçları vermektedir. Yine devlet düzeninin askeri sınıfta yapılacak
düzenlemeler sonucu ordunun itaat altına alınmasıyla yeniden tesis edileceğini ifade etmesi
dikkate değer bir tutumdur. Ancak son tahlilde devlet otoritesinin yeniden kurulması için
askerlerin itaat altına alınması gereğinin en önemli şart olduğu bir gerçektir. Nitekim bu
gerçekleştiği takdirde din de memeleket de kontrol altına alınıp çok kolay bir şekilde
yönetilecektir.
Yazarın düşünceleri ile bütün bürokratik mekanizmayı, orduyu ve ilmiyeyi
karşısına aldığı açıktır. Bu düşüncelerin Osmanlı Devleti’nde devlet otoritesinin yeniden
kurulması için köklü düzenlemeler ihtiyaç duyduğu, rical-i devletin, ordunun, dinin ve
memleketin bütünüyle yeniden değerlendirilmesi gerektiğine işaret ettiği açıktır. Ancak
Tarih-i Sefer-i Rusya’da bu yeni düzenlemenin ne yönde olacağına dair herhangi bir işaret
bulunmamaktadır. Yazarın bütün devlet ricalini, orduyu ve dolaylı bir şekilde de olsa
ilmiyeyi hedefe koyması, muhtemelen onun eserde kimliğini saklamasının ve Tarih-i
Sefer-i Rusya’yı anonimleştirmesinin temel nedenidir.
2.2.4. Savaşın Seyri
Osmanlı-Rus savaşı fiilen 1769 yılı yazında Prens Galitzin komutasındaki bir Rus
kuvvetinin Hotin’e hücumu ile başladı. Hantepesi’nde yapılan müzakereler sonucunda,
Rus ordusunun saldırılarına maruz kalan Hotin’in takviyesi ve ordunun Bender’e77 hareketi
kararlaştırıldı. 26 Haziran 1769’da Bender’e yakın Yassıtepe’ye gelindi. Sadrazamın yol
boyunca sergilediği kararsız davranışlar ordunun sevk idaresindeki yetersizliğin
göstergesiydi. Ek olarak askerin geçtiği güzergâh boyunca hiç bir tedarikinin sağlanmamış
77 Bender, Özi ile Hotin arasında olup, Osmanlı Devleti savaş esnasında bu iki kaleye de yardım edebilirdi.
Ayrıca Lehlilerin Osmanlı Devleti sınırındaki Kamaniçe mevkiine yakındı ve Bender’in önemli
müstahkem bir kalesi vardı; Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 133; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 376
(1.dipnot).
45
olması Osmanlı ordusunun savaşa ne kadar hazırlıksız ve plansız girdiğini de gözler önüne
seriyordu.78
Rusya’ya savaş ilan edilmesi üzerine 31 Ocak 1769’da Kırım Han’ı Kırım Giray,
Rusların Balta şehrine tecavüzlerinin intikamını almak için yüzbine yakın Tatar atlısıyla
Kırım’dan hareket ederek Rus kuvvetlerini mağlup edip güney Rusya’yı üç koldan tahrip
ve yağma ederek binlerce esir elde edip, Rusya’ya gözdağı verdikten sonra Kırım’a döndü.
Bu akın karşısında dehşete düşen II. Katerina Kırım Giray’la baş edemeyeceğini anlayarak
Siropulo adlı bir Rum Hekimi elde edip Kırım Giray’ı zehirleterek öldürttü. Onun yerine
IV. Devlet Giray Han geçti. Yeteneksiz olan bu Han değil padişaha yardım etmek, Kırım
Tatarlarının kendilerini savunmalarını bile olanaksız hale getirdi.79
Bu sırada Rusya, Avrupa ve Asya cephelerinde Osmanlı Devleti’ne karşı muhtelif
ordular hazırlamıştı. Rus cephesi Osmanlı cephesine nazaran daha hazırlıklıydı. Orduları
saldırı için üç yönde Ukrayna’da, Azak’ta ve Kafkasya’nın kuzeyinde hazır bekliyordu.
Rus ajanları, Karadağ, Sırbistan ve Prensliklerde ayaklanmaları örgütlüyorlardı. 80
Muhsinzâde Mehmed Paşa’nın yerine çeşitli entrikalarla Sadrazam olan askerî
taktik bakımdan yeterli bilgi ve becerisi olmayan Yağlıkçı-zâde Mehmed Emin Paşa 81
orduyu toparlayamadığı gibi Rus saldırılarına karşı akılcı bir plan da hazırlayamamıştı.
Ordunun sefere iyi hazırlık yapmadan çıkması, yiyecek ve erzak sorunları ile aylıkların
zamanında ödenememesi yüzünden askerler arasındaki disiplinsizlik gibi birçok sorunla
karşılaşan Osmanlı Devleti’ni artık zor günler beklemekteydi. Hotin’e ilk saldırı, kaledeki
muhafız birlikleri, özellikle Teke Mutasarıfı Abaza Mehmet Paşa’nın çabalarıyla
püskürtüldü.82 Bu sırada Bender seraskeri Moldovancı Ali Paşa Yaş seraskerliğine, Çorlulu
Ali Paşanın torunu Kel Ahmet Paşazâde ise Aksu (İlsavat) seraskerliğine tayin edilmişti.
78 Köse, a.g.e., s. 21.
79 Danişmend, a.g.e., s. 44; Shaw, a.g.e., s. 336; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 374-375; Hammer, a.g.e., 8, s. 418-
419; Baron de Tott, Kırım Türklerinin bu sefere iştirakine ve bütün ayrıntılarına 18.yüzyılda Türkler adlı
eserinde genişçe yer vermiştir. Çünkü bu sefer sırasında bir general olarak Kırım Han’ının maiyetinde
bulunmuş, onun çektiği zahmetlere ve yorgunluklara ortak olmuş, sofrasında oturmuş ve onun gibi
giyinmiştir.
80 Shaw, a.g.e., s. 337; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 374-375; Danişmend; a.g.e., s. 44.
81 Mehmed Emin Paşa hakkında ve bu savaştaki rolü hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.; Kemal Beydilli,
‘‘Mehmed Emin Paşa, Yağlıkçızâde”, DİA, XXVII, s. 464–465.
82 Abaza Mehmet Paşa, Selanik ve Kavala mutasarrıfı ve Hotin muhafızı olan ve savaş esnasında bir gülle
parçasının isabeti ile şehit olan Hasan Paşa’nın yerine tayin edilmişti; Köse, a.g.e., s. 25.
46
Rus kuvvetlerinin yine Prens Galiçin komutasında, Temmuz 1769’da Hotin’e
gerçekleştirdiği ikinci saldırı ise kalede bulunan Canikli Ali Paşa,83 Hüseyin Paşa’dan
sonra Hotin muhafızı tayin edilen Abaza Mehmet Paşa, Moldovancı Ali Paşa ve Kırım
Han’ının da gayretleriyle püskürtüldü (17 Temmuz 1769).
Rus kuvvetlerinin Hotin’e üçüncü saldırısı karşısında Osmanlılar başarı
gösteremedi. Sadrazam Moldovancı Ali Paşa orduda çeşitli düzenlemer yapmaya çalıştı.
Özellikle Dinyester (Turla) nehri üzerine köprü kurdurup bir kısım askeri karşı tarafa
geçirip düşman kuvvetlerini sarstı ise de Hotin’de ki yenilginin önüne geçemedi. Mevsimin
sonbahar olması nedeniyle Rusların geri çekileceği düşünülmekteydi fakat durum böyle
olmadı. Dinyester nehrinin sularının kabarıp köprüleri yıkması da Osmanlı ordusunun
vaziyeti için kötü oldu. Nehrin karşı kıyısındaki askerlere yardım edilemedi ve Rus
taarruzu bu kuvvetleri kötü duruma düşürdü. Kış için geri dönmek isteyen Moldavancı Ali
Paşa Hotin’e bir serdar bırakmak istedi. Ancak burada kimse kalmak istemedi. Bunun
üzerine kale boşaltılarak Rus işgaline terk edildi. Böylece Hotin’in Ruslar tarafından işgal
edilmesinin önününe geçilemedi (17 Eylül 1769). Bu müstahkem kaleyi kolaylıkla ele
geçiren Ruslar, bu sayede Tuna deltasına kadar rahatça ilerleyebilme imkânını bulmuşlardı.
Osmanlı Devleti ise Özi, Bender, İbrail, Fokşan ve Yaş gibi kalelere asker sevkederek bu
kal’alerin muhafazasına önem verdi. Ayrıca Hotin’in elden çıkmasıyla Eflak ve Boğdan
toprakları Rus taarruzlarına açık hale gelmişti.84
Yeni sadrazam Moldovancı Ali Paşa orduda çeşitli düzenlemer yapmaya çalıştı.
Dinyester (Turla) nehri üzerine köprü kurdurarak askerin bir bölümünü karşı tarafa geçirip
düşman kuvvetlerini sarsmış ise de Hotin’de ki yenilginin önüne geçememişti. Bu
mağlubiyet hem Moldovancı Ali Paşa hem de Osmanlı ordusu üzerinde moral
bozukluğuna sebep oldu. Hantepesi’nde toplanan ordu için sadrazam yeni girişimlerde
bulundu. Komutanlar arasında görev bölümü yaptı. Rus saldırı ihtimalinin yüksek olduğu
Yaş şehrine asker takviyesi yapıldı. Asker firarlarını önlemek için bazı girişimlerde
83 Canikli lakabıyla tanınan bir aileye mensuptur. Osmanlı Devleti bünyesinde birçok görevde bulunan,
1772 yılında Trabzon valisi olan Canikli Ali Paşa 1768–1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nda da önemli
sorumluluklar üstlenmişti. Savaşın önemli cephelerinden ve Osmanlı Devleti’nin de büyük önem verdiği
Kırım’a 1773 tarihinde serasker olarak tayini en önemli görevlerindendi. Canikli Ali Paşa ve bu savaştaki
görevleri ile ilgili ayrıntılar için bkz.; Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa, Ankara, 2003; Yücel Özkaya, ‘‘
Canikli Ali Paşa’’, Belleten, 144, (1972), s. 503–517.
84 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (10b-11a); Shaw, a.g.e., s. 336-337; Köse, a.g.e., s. 22-24; Köksal, a.g.e., s. 23;
Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 375-380; Ahmet Resmi Efendi, Hulasatü’l-i’tibâr, İstanbul, 1286, s. 27-30.
47
bulunuldu. Canikli Ali Paşa, daha savaşın başlarında asker firarlarını önlemek için Prut
kıyısına gönderilmişti. Rusların Hotin’den sonra Eflak ve Boğdan’a yönelmeleri ve oradaki
halkı kışkırtmaları üzerine Abaza Mehmet Paşa bu isyanları önlemekle görevlendirildi.85
Ancak Moldovancı Ali Paşa’nın sadrazamlığı dört ay kadar sürdü. Hotin mağlubiyeti,
özellikle başarısızlıkla sonuçlanan Turla nehri üzerindeki köprü olayı, onun azledilmesine
sebep oldu. Yerine İvazzâde Halil Paşa sadrazamlığa getirildi (16 Aralık 1769).86
Ruslar Hotin’den sonra Eflak ve Boğdan’a yöneldiler.87 Kışı Babadağ’ında geçiren
yeni sadrâzam, sefer hazırlıkları yaparken Ruslar üç koldan saldırıya geçtiler. Nitekim
1770 senesi büyük ölçüde savaşın seyrini tayin eden yıl olmuştu. Rus ordusunun başında,
II. Katerina tarafından başarısızlıkla suçlanarak azledilen Galiçin’in yerine tayin edilen
Ukrayna kuvvetleri kumandanı Romanzov vardı. Osmanlı ordusunun başında ise
Moldovancı Ali Paşa’nın yerine tayin edilen beceriksiz ve cesaretsiz İvaz Paşazade Halil
Paşa vardı. Kırım Han’ı Devlet Giray da aynı Moldovancı Ali Paşa gibi başarısızıkla
suçlanarak yerine Kaplan Giray tayin edilmişti. Rus orduları Ukrayna’dan Tuna’ya kadar
ilerleyip, başkent Bükreş dâhil Eflak ve Boğdan’ı işgal ettiler. Rusları Boğdan’dan atmak
isteyen Kırım Hanı Kaplan Giray ile Boğdan Seraskeri Abdi Paşa, karşı taarruz
düzenledilerse de Romanzov tarafından geri püskürtüldüler.
Osmanlı ordusu mühimmât bakımından daha hazırlıklı olan Rus ordularına karşı 1
Ağustos 1770’de Prut nehrinin bir kolu olan Larga nehri boylarında, Kartal (Kagul)
sahrasında, Debbağ Köprüsü mevkiinde büyük bir bozguna uğradı. Osmanlı açısından
savaşın en ağır bilançosu, 100.000’den fazla askerden oluşan ordunun üçte birinin savaş
alanında şehit düşmesi, bir kısmının da kaçarken Tuna nehrinde boğulmasıyla ortaya
çıkmıştı. Kırım Han’ı Kaplan Giray’ın çabaları da sonuç vermedi ve Ruslar savaş
meydanında 143 top ve 7000 araba yük zahîre ele geçirdi. Bütün mühimmât top ve erzak
Rusların eline geçmişti.
Sadrazam İvaz Paşazâde Halil Paşa’nın Rusların üstüne gidemeyerek savunmaya
çekilmesi, metris kazımı ile zaman harcaması yenilginin önde gelen sebeplerindendi. Savaş
85 Köse, a.g.e., s. 25–26.
86 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 384; Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (17a-19a); Ayrıca İvazzâde Halil Paşa’nın bu
savaştaki rolü ve ayrıntıları için bkz. ; Fikret Sarıcaoğlu, “İvazzâde Halil Paşa”, DİA, XXIII, s. 494-496.
87 Eflak-Boğdan 1711’den beri İstanbul’daki Fenerli ailelerden seçilen voyvodaların yönettiği Osmanlı
Devleti’ne bağlı birer beylikti.
48
esnasında Ruslar, Osmanlı orudusunu uzun menzilli top ateşine tabi tutmuştu. Rus
topçularının bu üstünlüğü, onlara zaferi, Osmanlı ordusuna ise ağır bir bozgunu getiren
diğer önemli nedendi. Ayrıca yeniçerilerin ve diğer askerlerin disiplinsiz davranışları,
savaş sırasında korku ve dehşete kapılmaları da bozgunu getiren sebepler arasındaydı. 38
bin asker 119 sahra topu ve 140 alay topuna sahip olan Rus ordusu ilk defa Osmanlı ordusu
karşısında bu kadar büyük bir başarı elde etmişti. Böylece Eflak ve Boğdan’ın tümü Ruslar
tarafından işgal edildi. Onlar, Bender, Kili, Akerman, İsmail, İbrail gibi Tuna deltasının
kuzeyindeki (Bucak Eyaleti) kalelere hâkim oldular. Ruslar bu kalelere hâkim olarak
Bulgaristan yolunu da açmış oldular. Bundan sonraki hedef ise İstanbul olacaktı.88
Kartal zaferinden ve Bender kalesinin ele geçmesinden sonra Rusya, Osmanlı
Devleti’ne 17 Eylül 1770 tarihinde ilk barış teklifinde bulundu. Rus generali Romanzov,
Binbaşı Yuvan vasıtasıyla sadrazam Halil Paşa’ya müracaat ederek, Rus kuvvetlerinin
Tuna’nın güneyine geçmesinden önce herhangi bir yabancı devletin aracılığı olmaksızın
barış görüşmelerine başlanılması isteğinde bulundu. Sadrazam durumu İstanbul’a bildirdi.
Fakat İstanbul’dan kesin bir cevap gelmedi. Bunun sebebi ise Avrupalı devletlerin Osmanlı
Devleti ve Rusya nezdinde barış için aracılık girişimlerinde bulunmaları idi. Rusların
teklifi ciddi bir şekilde değerlendirilmedi. Fakat Osmanlı Devleti barış için girişimde
bulunan yabancı devletlerden Avusturya ve Prusya’nın tekliflerini değerlendirecekti. Hatta
Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında 6 Temmuz 1771’de gizli bir antlaşma yapıldı. Bu
antlaşma doğal olarak Rusya’yı rahatsız etti. Yine bu sıralarda Rusya ile Prusya arasında
gizlice Lehistan’ın paylaşımı görüşülüyordu.89 Görüşmelere daha sonra Avusturya da
katılacak ve aralarında üçlü antlaşma yapacaklardı. Bu üçlü antlaşma sonrası barış
girişimleri için Osmalı Devleti’ne baskılar artacak, II. Katerina da sonunda barış yapmaya
sıcak bakacaktı. Görüşmeler daha sonra yoğunlaşacak karşılıklı müzakereler ve
antlaşmalar gerçekleşecek ve bu süreç, özellikle savaşın olumsuzlukları sonunda imzalanan
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar gidecekti.90
Kartal mağlubiyeti (1 Ağustos 1770) sonrası Sadrazam Halil Paşa azledildi ve
yerine Bosna valisi Silahdar Mehmed Paşa vezir-i azam ve ser-dâr-ı ekrem oldu (Aralık
88 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (17a-19a); Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 382-389; Aksan, Osmanlı Harpleri (1700-
1870), s. 160-164; Köse, a.g.e., s. 30-34; Şirokorad, a.g.e., s. 146-147; Shaw, a.g.e., s. 337.
89 Lehistan’ın ilk taksimi hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz.; Bekir Sıtkı Baykal, ‘‘Lehistan’ın İlk
Taksimi ve Osmanlı Devleti’nin Bu İş ile Alakası’’, AÜDTCFTAD, 4, Ankara, 1941, s. 145-156.
90 Uzunçarşılı, a.g.e.,V, s. 389–390; Köse, a.g.e., s. 52–54.
49
1770). Tulca muhafızı Diyarbakır valisi Hacı Ahmet Paşa, Silahdar Mehmed Paşa
Bosna’dan ordunun başına gelinceye kadar serdâr vekili tayin edilmişti. 91
Bundan sonra savaş Akdeniz’de devam edecektir. II. Katerina savaşı güneye
çekmeyi başararak Osmanlı Devleti’ni güneyden vurma amacına ulaşmıştı. Osmanlı
Devleti’ni içten vurmayı amaçlayan Ruslar, Mareşal Münih’in tavsiyesiyle Mora’daki
Ortodoks halkı kışkırtmaya yönelik girişimlerde de bulunuyorlardı ki bu faaliyetler
savaştan bir kaç yıl önce başlamıştı. Burada Ortodokslar için Rusların büyük kurtarıcı
olacağı gününün yaklaştığı inancını yaymak isteyen II. Katerina, Baltık Denizi’nde Büyük
Petro tarafından yaptırılan donanmadan bir filo ile Akdeniz’e hareket etti. Rusya’nın amacı
Atlantik üzerinden Akdeniz’e sokacağı bu filo ile Osmanlı Devleti’ni umulmadık bir
yerden vurmaktı.
Sömürgelerde ve denizlerde üstünlüğünü Paris Antlaşması (1763) ile kuran
İngiltere’ye karşı bütün Avrupa devletleri düşmanca tutum takınmışlardı. Bu nedenle
Rusya ve İngiltere arasında sıkı bir dostluk ilişkisi vardı. İngiltere Avrupa’nın batısında,
Rusya ise doğusunda saldırgan politikaları yüzünden yalnız kalmışlardı. Avrupa’daki
meselelerde Rusların desteğine ihtiyacı olan İngiltere, Doğu Akdeniz’de Fransızların
üstünlüğünü sona erdirmek için Rusya’ya yardım etti. İngiltere ile yapılan 1766 ticaret
antlaşması çerçevesinde Portsmouth limanında eksikliklerini tamamlayan Rus filosu,
amiral Aleksi Orlof komutasında ve İngiliz amiral Elphinstone’nun sevk ve idaresinde
Akdeniz’e açıldı. Mart 1770’de Mora’ya geldiklerinde Rus casusları tarafından kışkırtılmış
olan halk isyana başlamıştı. Ruslar silah yardımı yapmak üzere karaya çıkıp Mayna ve
civarında binlerce Müslüman halkı katlettiler. Zenta ve Kefalonya adalarında yaşayan
Rumlar da Osmanlı kalelerine ve Müslüman halka karşı saldırıya geçti. Böylece isyan
Mora’nın dışına sıçradı. Rus-Rum ortak hareketi başlangıçta ümit verici gözükmekteydi.
Ancak Rusların yeteri kadar asker gücünün bulunmaması, silah ve mühimmât yardımı
temin edememeleri gibi nedenler başarı şansını azltıyodu. Nitekim Mora seraskeri
Muhsinzade Mehmet Paşa önderliğinde kısa sürede toparlanan Osmanlı kuvvetleri
tarafından isyan bastırıldı ve Rus kuvvetleri kaçmaya mecbur bırakıldı. Muhsinzade’nin
buradaki başarısı onu ‘‘Mora Fatihi’’ olarak şöhretlendirdi ve Silahdar Mehmet Paşa’nın
yerine sadrazam tayin edildi. Savaşın en önemli görgü tanıklarından biri olan ve Osmanlı
91 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 390- 391.
50
Devleti bünyesinde birçok görevde bulunan Ahmet Resmi Efendi ise Sadaret Kethüdası
oldu.92
Rusya’nın Akdeniz’e yönelik harekâtları ve Mora sularında görünmeleri üzerine
kaptan-ı derya Hüsamettin Paşa ve Cezayirli Hasan Bey93 ve beraberindekilerle 6 Mayıs
1770’te İstanbul’dan hareket etmişti. Rodos Beyi Cafer Bey de donanmasıyla bu birliğe
katıldı. Rus donanması, Çar I. Petro tarafından St. Petersburg’un hemen yanına inşa
olunmuş olan Kronstadt’taki donanma merkezinden hareketle Cebeli Tarık Boğazı’nı
geçerek Akdeniz’e, oradan da Mora yarımadasına ulaşmıştı. Osmanlı Devleti Rusya’nın
Akdeniz’e ineceğini tahmin etmemişti. Akdeniz’de Rus donanmasını görünce şaşırdı ve
Rus ordusunu takibe başladı. İki donanma birkaç defa karşı karşıya gelmesine rağmen bir
sonuca varılamadı. Bunda Osmanlı donanmasının Akdeniz’deki Rus saldırıları karşısında
kararsız ve ağır hareketi önemli etken oldu.
Bu iki donanma Sakız adası civarında karşı karşıya geldiğinde kaptan-ı derya
Hüsameddin Paşa ile beraberindeki komuta heyetinin beceriksizliği yüzünden Osmanlı
donanması Çeşme limanı’na çekilmişti. Cezayirli Hasan Paşa’nın Hüsamettin Paşa’yı
donanmanın manevra gücünü kısıtlayacak şekilde demirlememesi gerektiği konusunda
uyarmasına rağmen, Osmanlı donanması hareket edemeyecek şekilde demirlenmişti.
Osmanlı donanmasının Çeşme limanı’na düzensiz bir şekilde çekilmesini fırsat bilen Rus
kuvvetleri, 6 Temmuz gecesi, İngilizlerin desteğiyle Çeşme’ye ateş gemileri sevk ettiler ve
tüm gemileri yakıp batırdılar. Kısa bir sürede donanma ateşler içinde kaldı. Çok sayıda
Osmanlı askeri ve denizcisi yok oldu. Yaralı olan kaptan-ı derya Hüsamettin Paşa ise Sakız
adasına geldi. Çeşme felaketi sonrasında sonra bütün doğu Akdeniz Rusların saldırısına
açık hale gelmişti. Nitekim Ruslar başta Limni adası olmak üzere Midilli, Rodos ve
Eğriboz adalarına saldırdılar. Ancak Cezayirli Hasan Paşan Limni’de Ruslara baskın
düzenledi ve böylece ada kurtarıldığı gibi Ruslar Çanakkal’a Boğazı’ndan da uzaklaştırıldı.
Ruslar bundan sonra diğer Ege adalarını da terk etmek zorunda kaldılar. Fakat Rusların
Akdeniz’deki bu faaliyetleri neticesinde Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz’deki ticaretine
92 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 391-398; Köksal, a.g.e., s. 23; Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 155-156.
93 Cezayirli Hasan Paşa’nın bu savaştaki rolü ve ayrıntıları için bkz.; Fevzi Kurtoğlu, 1768–1774 Türk-Rus
Harbinde Akdeniz Harekâtı ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa, İstanbul, 1942.
51
büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bu felaket İstanbul’a ulaştığında kaptan-ı derya
azlolunarak yerine Rodos beyi Cafer Bey getirildi. 94
Birbirini takip eden felaketlerle büyük düş kırıklığına oğrayan Sultan III. Mustafa,
çevresinde yeteneksiz kişilerin varlığını bütün yönleriyle farketmişti. Çeşme’deki
başarısızlıklardan sonra Sadrâzam Halil Paşa azledildi ve yerine Bosna Valisi Silahdar
Mehmed Paşa sadrâzam tayin edildi.95 Ayrıca Sultan savaşın gidişatından ve Osmanlı
ordusunun vaziyetinden memnun kalmamıştı. Sultan Mustafa Rus ordusunun üstünlüğünün
de farkına varmıştı. Bu nedenle özellikle askeri alanda ıslahat yapma gerektiğini düşündü
ve bazı girişimlerde bulundu. Askerî alanda yapılan ıslahatlarda en önemli girişimi top
yapımı ve topçu yetiştirilmesi için Baron de Tott 96 adlı Fransız bir uzman ile çalışmasıdır.
Özellikle Çeşme Limanı’nda Osmanlı donanmasının Rus donanması karşısında gösterdiği
beceriksizlik ve bunun sonucu olarak donanmanın yakılması böylece Çanakkale
Boğazı’nın savunmasız kalması nedeniyle istihkâmların güçlendirilmesi ve yeni tabyalar
yapılması bağlamında Baron de Tot’un çalışmaları büyük bir önem kazanmıştı.97
Osmanlı ordusu yaşanan bozgunların ardından, mevcut ordu ile askeri harekâtların
devamının imkânsızlığını anlayarak son tedbirlere başvurmakta idi. Rus ordusunun
saldırıları ise her geçen gün artmaktaydı. Bu bağlamda onların bir diğer hedefleri Kırım
idi. Ruslar, 1770 yılı’nın bahar ayında Prens Vasili Dolgoruçki önderliğinde Kırım’ın
kapısı Or’a hücum etmiş, fakat Kırım’ı savunmakla görevli Silahdar İbrahim Paşa, Rus
ordusunu geri püskürtmeyi başarmıştı. Osmanlılar aynı başarıyı ertesi yıl gösteremediler.
Ruslar, Kırım yarımadasının kilidi konumundaki Or-kapı’yı ele geçirip, üç haftada tüm
Kırım’ı işgal ettiler (Haziran 1771). Bu işgal Fatih Sultan Mehmet döneminden beri
Osmanlı siyasi şemsiyesi altında bulunan Kırım’ın ilk ve son işgaliydi. Ekim ayında Vidin
muhafızı Muhsizâde’nin Bükreş yönünde yaptığı bir taarruzu akamete uğratan Ruslar,
Tuna civarındaki Tulça ve Maçin kalelerini ele geçirip, Babadağı’ndaki Osmanlı
karargâhını yağmaladılar. 11 Aralık 1771’de son bir tedbir olarak ikinci kez sadarete
94 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 400-404; Köse; a.g.e., s. 49-52; Aksan, Osmanlı Harpleri (1700-1870), s. 160-164;
Kurat, Rusya Tarihi, s. 257; Çeşme faciası ve ayrıntıları için ayrıca bkz. ; Ali Rıza Özipek-Oğuz
Aydemir, 1770 Çeşme Deniz Savaşı: 1768–1774 Osmanlı-Rus Savaşları, İstanbul, 2006.
95 Fikret Sarıcaoğlu, a.g.m., s. 495.
96 Tott, a.g.e., s. 5-9, 186-232; Baron de Tott hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. G. David, ‘‘Baron de Tott,
François’’, DİA, 5, 83-84.
97 Köksal, a.g.e., s. 24-25; Abdülkadir Özcan, ‘‘Osmanlı Devleti’nin Askeri Yapısı’’, Türkler, 10, Ankara,
2002, s. 107-121.
52
getirilen ve karargâhını Şumnu’da kuran Muhsinzâde Mehmed Paşa, mevcut ordu ile
askeri harekâtın imkânsızlığının farkındaydı. Ertesi yıl iki taraflı menfaatler çerçevesinde
başvurulan diplomasi yolu, 10 Mayıs 1772’de Yergöğü mütarekesi, (19 Ağustos 1772 - 21
Eylül 1772) Fokşan ve (6 Kasım 1772 - Mart 1773) Bükreş’teki barış arayışlarına rağmen
98 Kırım’ın serbestiyeti meselesi yüzünden tıkanınca, savaş uzadı ve Osmanlı Devleti
topraklarına yönelik Rus saldırıları yoğunlaştı.
Haziran 1773’te Silistre’ye yönelen Romanzof komutasındaki bir Rus taarruzu geri
çevrildi ise de Ruslar müteakip hücumlarla Dobruca’yı işgal edip Varna’ya saldırdılar. III.
Mustafa, altı yıldan beri süregelen savaş sonunda parçalanmak üzere olan Osmanlı Devleti
topraklarının derin üzüntüsü ve vicdan azabı içerisinde felç olarak 1774 yılı başında hayata
veda etti. Yerine geçen kardeşi I.Abdülhamid’in hükümdarlığı, barış için yeni bir ümit
gibiydi. Yeni birliklerle ordusunu güçlendiren Rusya’nın Romanzof idaresinde Ruscuk,
Silistre ve Hacıoğlu Pazarı üzerinden başlattığı üç kollu taarruz, Osmanlı Devleti’ne
barıştan başka seçenek bırakmıyordu. Bu saldırıyı karşılamak üzere Muhsinzade’nin,
yeğen Mehmed Paşa idaresinde sevkettiği kuvvetler Kozluca’da bozulunca Rus ordusu
Temmuz ayı başında zahmet çekmeden Şumnu’daki Osmanlı karargâhını kuşattılar. Bunun
üzerine Sadrazam Muhsinzade Mehmed Paşa barış istemek zorunda kaldı ve müzakereler
Bulgaristan’da Tuna’nın güneyinde Küçük Kaynarca’da başladı. Öte yandan Rusya da
Osmanlı Devleti kadar barışı arzu etmekteydi. Zira Rus kuvvetlerinin eski gücünü
kaybetmesi, ordularının bir kısmını İsveç ve Polonya sınırına kaydırması, Ural ve Volga
vadilerinde yaşayan köylülerle Don kazaklarının katıldıkları Pugaçev ayaklanmaları, veba
salgının sürmesi ve savaş ekonomisi yüzünden çıkan malî bunalım Rusları içerde zor
durumda bırakmıştı. 1768’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı I. Abdülhamid zamanında (17
Temmuz 1774) çok büyük maddi ve manevi kayıpları olan Küçük Kaynarca
Antlaşması’yla son bulacaktı.99
98 1772’de Ruslar ile yapılan Bükreş Antlaşması’nda vakanüvist vazifesini Bağdatlı Ahmet Vasıf yerine
getirmişti. Abaza Mehmed Paşa’nın adamlarından biri olan Ahmet Vasıf, Türk-Rus harbinde Ruslara esir
düşmüş, fakat II. Katerina’nın sulh müzakeresine ait mektubu ile geri gönderilmiştir (1771). O müzakere
esnasında epey rol oynamış ve 1783’te devlet vakanüvistliği makamına gelmiş, ertesi yıl Madrid’e elçi
olarak gönderilmiştir. 1791’de Ruslarla yapılan sulh müzakeresinde önemli rol oynamıştır. Bir süre için
gözden düşen hatta sürgün edilen Ahmet Vasıf tekrar yükselerek baş defterdar olmuştur. Ahmet Vasıf
Efendi, Mehasinü’l-Asar ve Hakaikü’l-Ahbar, (Yay. Mücteba İlgürel), Ankara, 1974, s. XXI.
99 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (21a-23b); Aksan, Ahmet Resmi Efendi, s. 153-163; Uzunçarşılı, a.g.e., V, s.
404-422; Köksal, a.g.e., s. 24-25; Sultan III. Mustafa ile ilgili ayrıntılar için bkz.; Reşat Ekrem Koçu,
Osmanlı Padişahları, İstanbul, 2003, s. 409–415.
53
Büyük bir öneme sahip olan bu antlaşma toplam iki gün ve iki celsede imzalandı.
Osmanlı Devleti’ni temsilen Ahmet Resmi Efendi birinci yetkili, Reisülküttab İbrahim
Münib Efendi ikinci yetkiliydi ve Mikailzâde Yorgaki tercüman atanmıştı. Rusya adına
Genaral Repnin görüşmeleri yürütüyordu. General Repnin’in Yenikal’a, Kerç ve
Kılburun’un Ruslara bırakılması ön şartının Osmanlı Devlet yetkilileri tarafından kabul
edilmesiyle görüşmelere başlandı. Diğer maddeler üzerinde yedi saatlik bir müzakereden
sonra 7 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Yalnız Ruslar Prut
Antlaşması’nın yıldönümü olan 21 Temmuz’a kadar bu antlaşmayı imzalamadılar. Bu
anatlaşmanın Osmanlı Devleti için en üzücü ve ağır maddesi Kırım’ın Osmanlı
Devleti’nden ayrılması ve müstakil hale getirilmesi idi. Bu madde Kırım’ı Rusya’nın
müdahalesine açık hale getiriyordu. Ruslar’ın istedikleri yerde konsolosluk açma hakkına
sahip olmaları, Osmanlı Devleti’ni içten karıştırabilmek için önemli bir fırsattı. Rusların
tüm denizlerde ticaret yapabilme hakkını elde etmeleri ise Karadeniz’i bir Türk Gölü
olmaktan çıkarıyordu. Karadeniz’de Osmanlı Devleti’nin karşısına bir rakip çıkmakla,
boğazlar sorunu uluslararası diplomasiye girmeye başlamıştı. Zaten altı yıl süren savaşlar
ile zayıflayan Osmanlı Devlet otoritesi, bu antlaşma ile daha zor duruma düştü. Burada
yalnızca birkaç maddesine değinilen bu antlaşmanın daha pek çok maddesi olup Osmanlı
Devleti için olumsuzluklarla dolu onur kırıcı bir belge olmuştur.100
2.3. 1768–1774 Osmanlı –Rus Savaş’ında İstihkâm
2.3.1. Köprü Yapımı
Yağlıkçızâde Mehmet Emin Paşa’nın yerine tayin edilen Sadrazam Moldovancı Ali
Paşa Hotin’de ilk başlarda gösterdiği başarıyı devam ettirmek ve Rus ordusunu tamamen
mağlup etmek için bazı girişimlerde bulundu. Sadrazam Ali Paşa Hotin’in karşısında,
nehrin ötesinde yani Podolya tarafında bulunan Galiçin komutasındaki Rus kuvvetlerini
tamamen mağlup etmek istedi. Çünkü Rus kumandanı, Osmanlı kuvvetlerinin kış
mevsiminde geri çekilmesini ve böylece Hotin kalesinin yardımsız kalmasını bekliyordu.
Bunun farkında olan Moldovancı Ali Paşa düşmanı nehrin öte tarafından tamamen atmak
100 Küçük Kaynarca antlaşması ile ayrıntılar için bkz.; Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması,
Ankara, 2006; K. Beydilli, “Küçük Kaynarca Antlaşması”, DİA, XXVI, s. 524-527; Nihat Erim,
Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri I: Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, Ankara,
1953.
54
için Turla (Dinyester) üzerine köprü kurdurdu ve bir kısım askeri karşı tarafa geçirdi. Bu
kuvvetler düşman kuvvetlerini sarstı ise de mağlup edemedi. Bunun üzerine kendilerini
toplayan Rus kuvvetleri hem Osmanlı ordusunu hem de Hotin kalesini top atışlarına tuttu.
Ruslar bu sırada nehirde bir yere dokunarak patlayan ve şimdiki torpil vazifesini gören bir
sandık ile Turla nehri üzerinde Osmanlıların kurdukları köprüleri yok etmek için
kullanacaklardı. Fakat bunu uygulayamadan Osmanlı askerleri durumu farketti. Sonbahar
mevsimi dolayısıyla soğuklar başgösterdiği için Rusların çekileceği zannedildi ise de bu
zan boşa çıktı. Bu sırada Dinyester nehrinin suları kabararak yapılan köprüleri yıkınca
nehrin öte tarafındaki askere yardım edilemediğinden Rusların taarruziyle bu kuvvetler
fena duruma düştü. Atına güvenenler Bender tarafına gittiler, bir kısmı ise kayıklarla karşı
kıyıya alınabildi. Kaçamayanlar nehrin öte tarafında döğüşerek şehid oldular. 101
Tarih-i Sefer-i Rusya adlı yazma eserde ise köprü ile ilgili şu bilgiler mevcuttur:
Osmanlı ordusu Hotin’e vardığında, Turla nehrini geçmek “Moskovlu askerleri” ile
savaşabilmek için köprü yapımının gerekli olduğu, köprü yapımı için gerekli malzemelerin
İsakcı mevkiinden arabalara yüklenerek, Hotin ve Bender taraflarına “iki konak miktar
asker ile birlikte gönderilmesi”, Hantepesi’ne varıldığında Yaş’tan Mehmet Paşa
getirtilerek, “maiyetine elli altmış bin piyade ve süvari asker ve mühimmât ve malzemeleri”
tam olarak Hotin’e gönderilmesinin defterdar tarafından uygun görüldüğü belirtilmektedir.
Defterdarın malumu ile köprü malzemeleri cebehâney-i amireden hazırlanarak ve serasker
düzeni ile ordunun Hantepesi’nden sonra Bender’e gideceği belirtilerek bütün köprü
dunbazları ve aletlerinin Bender’e gönderildiği ve ordu Hantepesi’ne varmadan bazı iyilik
düşünen devlet adamlarının defterdara Hotin tarafına dahi bir köprü yapılması gerektiği,
ayrıca Hotin tarafında Katlı Köprü tabir edilen bir köprünün olduğunu düşündüler. Fakat
bu köprü Turla nehri üzerinde olmayan Hotin’e altı saat mesafede olan küçük bir köprü idi.
Bu nedenle Bender’e gönderilen köprü dunbazları’nın Hotin’e gönderilmesi için
Turunçzâde Ali Ağa mübâşir tayin edildi. Fakat Hantepesine gelindiğinde Mehmet Paşa
Hotin ser-askeri tayin edildiği gibi köprü malzemesi isteğinde bulundu. Fakat bundan sonra
köprü tunbazlarının Bender’den Hotin’e nakli zaman alacağı için Prut nehri üzerindeki
101 Uzunçarşılı, a.g.e., V, s. 382-383; aynı eser, s. 382 (2.dipnot); İsmail Hami Danişmend ise köprü ile ilgili
şu ayrıntılara yer vermiştir; Moldovancı Ali Paşa 2 eylül Cumartesi günü Hotin önlerinde yaptırmayı
düşündüğü köprü için elinde bulunan dunbazların yeterli olmamasından dolayı köprünün iki başını yük
arabalarına dayandırmak mecburiyetinde kalmıştı. Fakat her ne kadar karşı tarafa 12 bin dalkılıç
geçirilmişse de Dinyester(Turla)nehri’nın sularının yükselmesi üzerine iki başı’nın yük arabalarına
dayandırıldığı köprü tam ortasından çökerek bir faciaya sebeb olmuştur. Ayrıntılar için bkz.; Danişmend,
a.g.e., s. 46-47.
55
değirmenlerden yararlanılması tercih edilse de Moskovlu daha önce Turla üzerine
köprülerini kurup ordu üzerine hücum ve islâm askerlerini hezimete uğrattılar. Bender
seraskeri Moldovancı Ali Paşa’ya Hotin tarafında Moskovlu ile muharebe’nin olması ve
düşmandan intikam için Turla nehrini geçmenin önemine dikkat çekerek kendisine ferman
ile tenbih olundu. 102
2.3.2. Kalelerin Yapımı ve Boğazların Güvenliğinin Sağlanması
Savaş kararı verilmeden önce sınırdaki kalelerin tahkimi yapılmamış, gerekli
mühimmât ve erzak da tedarik edilmemişti. Bu nedenle Muhsinzâde Mehmet Paşa gibi
devletin askerî ve ekonomik durumu hakkında yeterli bilgi ve tecrübeye sahip bir
sadrazam’ın ‘‘…eğer kesin olarak savaş kapısı açılacak ise hiç değilse sınırdaki bölgelerin
yiyecek, savaş araç ve gereçleri tamamlamak için oyalayıcı yazışmalarla bir yıl süre
kazanılsın” görüşü, devletin hangi şartlarda savaşa karar verdiğini açıkça belli etmekteydi.
Hiç değilse altı ay gibi hazırlık süresi zarfında Kırım Yarımadası’nın, Özi ve Bender
kal’alerinin, özellikle Hotin kalesi’nin sağlamlaştırılması ve savunma araçlarının
tamamlanması gerekli idi. Bunlar yapılmadığı gibi, askerin geçeceği güzergâhlar için
tedbirler de alınmamıştı.103
Savaş sırasında yaşanan gelişmeler tedbir almanın gerekliliğini de ortaya
çıkartmıştı. Osmanlı Devleti ordularına nazaran daha hazırlıklı olan Rus ordularının
ilerleyerek ilk Hotin’i ele geçirmesi (1769) ve sonra Kartal Sahrası’nda Osmanlı’yı mağlup
edip (1770), Tuna nehrine kadar inmesi, Osmanlı Devleti’ni Tuna’nın ve boğazların
güvenliğini sağlama gereğini hissetmeye ve bu amaçla çalışmaya sevk etmişti. Bunun için
gemilerle Tuna Nehri’nin ağzının ve boğazların tutularak gece gündüz muhafazası
emredilmişti. Tuna kıyıları civarındaki kalelerin savunulmasına ve güvenliğine son derece
önem verilmişti. Osmanlı Devleti Hotin’in kaybedilmesinden sonra Özi, Bender, İbrail,
Fokşan ve Yaş gibi kalelere asker sevkederek bu kalelerin korunmasına önem verdi.
Hotin’e asker gönderilmesinin yanı sıra Yaş ve Özi kalelerine de askeri yığınak yapıldı.
102 Tarih-i Sefer-i Rusya, s. (9b-11a).
103 Köse, a.g.e., s. 13.
56
Kalelerdeki top ve topçu sıkıntısını gidermek için, yenilerinin tedarik edilmesi yoluna
gidilmiş ve kalelerle birlikte civarlarının da istihkâmı için çalışılmıştır.104
104 Kırca, a.g.t., s. XXI.
57
SONUÇ
1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı gerek Osmanlı Devleti gerekse Rusya açısından
XVIII. yüzyılın en önemli olaylarından biri olmuştur. 1739 Belgrad Antlaşması sonrası
barış siyasetini korumayı amaçlayan Osmanlı Devleti'ne karşın Rusya’nın tam tersi bir
tutum sergilemesi yıkıcı ve yakıcı faliyetleri, özellikle Lehistan’daki faaliyetleri, bu savaşı
tetikleyen ve Osmanlı Devleti’ni sefere sürükleyen sebepler zincirinin önemli halkasını
oluşturmuştur. Başta I. Petro olmak üzere Rusya devlet adamlarına göre merkezi
Avrupa’ya yaklaşabilmek için Lehistan’ın kısmen veya tamamen ortadan kalkması
gerekiyordu. Böylesi bir durum Osmanlı topraklarını tamamen Rus saldırılarına açık hale
getirecekti. Osmanlı Devleti için büyük bir tehlike olmaya başlayan Rusya'nın bu tavrı
dönemin padişahı III. Mustafa’yı da endişelendirmekte ve tüm uyarılara rağmen savaşı
kararı almasına itmektedir. Nitekim öyle de olmuştur ve 4 Ekim 1768 'de Rusya'ya savaş
ilan edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti ve Rusya’nın başarısıyla sonuçlanan bu
savaş birçok gerçekleri de gözler önüne sermiştir. Osmanlı Devleti herhangi bir savaş
hazırlığı yapmadan aceleci savaş ilanının ne kadar yanlış olduğunu, savaş sırasında hem
ordunun hem de ordunun başında bulunanların yaşadığı sıkıntılar ve alınan yenilgiler ile
anlayabilmiştir. Buna karşılık aslında hazırlıksız durumda olan Rusya erken savaş ilanını
kendi lehine çevirerek ordularının hazırlığına büyük önem vermiştir. Büyük Petro’dan beri
süregelen yayılmacı ve güneye inne siyasetini devralan II. Katerina da bu amaç
doğrultusunda ilerleyerek savaş için hazırlıkları en üst seviyeye çıkartmaya çalışmıştır.
Nitekim bu durum Rusya’nın başarısına giden yolda önemli olacaktır. Osmanlı ordusu
hazırlığını tamamlamış Rus ordusu karşısında birçok yenilgi alarak en sonunda Küçük
Kaynarca Antlaşması (1774) gibi ağır şartlarla dolu bir antlaşma imzalamak zorunda
kalmıştır. Özellikle Kırım gibi önemli bir toprak parçasının Ruslara terkedilmesi Osmanlı
Devleti için kolay kolay hazmedilecek bir gelişme olmamıştır.
Yukarıda bahsedilen süreç, Tarih-i Sefer-i Rusya adlı yazma eser esas alınarak
değerlendirilmeye çalışılmıştır. Arap harflerinde Latin harflerine çevrim yazısı yapılan bu
eserin‘‘la edri’’ ifadesine dayanarak yazarının kim olduğu bilinmemektedir. Eserde 1768–
58
1774 Osmanlı- Rus Savaşı, bazı ilginç ayrıntılara da yer verilerek belli bir döneme kadar
anlatılmıştır. Özellikle savaş sırasında yaşanan olumsuzlukların temelinde yatan
mühimmât eksikliği, komuta kademesinde ki kişilerin yeteneksizliği, ordu içinde yaşanan
bütün sıkıntılara yer verilerek savaşın seyri için özellikle bu hususlara dikkat çekilmiştir.
Olayların birinci elden tanığı olması bu eseri önemli kılmakla birlikte eser savaşın seyri
sırasında yaşanan bütün sıkıntıları gözler önüne sermektedir.
Tarih-i Seferi Rusya bu yönüyle bu savaşın neden bozgunla sonuçlandığı üzerinde
yoğunlaşan bir eser olma niteliğine sahiptir. Bu nedenle 1768-1774 Osmanlı-Rus
Savaşı’nın neden Osmanlı bozgunuyla sonuçlandığını araştıran bir başka önemli eser olan
Ahmed Resmî Efendi’nin Hulâsatü’l-i‘tibâr adlı eseri ile kısmen kıyaslamalı bir şekilde
değerlendirilmiş, bu ise tespitlerdeki örtüşmeyi net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu
bakımdan dönemin devlet ricalinin savaş sonrası girdiği sorgulamada verdiği cevapların
aynılaştığı düşünülmektedir. Bu iki eserin ayrıştığı nokta Ahmet Resmi Efendi, savaşın
sebeplerini, yaşanılan yetersizlikleri madde madde somutlaştırarak anlatırken, Tarih-i
Seferi Rusya daha genel ifadeler kullanarak aynı tespitleri yapar. Yani, Ahmed Resmî daha
metodik ve sistematiktir. Fakat Tarih-i sefer-i Rusya kişilerde kalmayıp kurumlara da
yöneldiği için daha esaslı eleştiriler içermektedir. Bu bakımdan, kullandığı dil ve yöntem
açısından Tarih-i sefer-i Rusya Ahmed Resmî’ye göre daha spekülatif bir eserdir.
Bu bağlamda bakıldığında yapılan tespitler şu noktalarda topklanmaktadır. Osmanlı
devleti otuz yıldır savaş yapmadığı için savaşın ne olduğunu, nasıl yapıldığını devlet adamı
kalmamaış, olanların da uyarıları dinlenmemiş, İstanbul’daki savaş lobisi harekete geçerek
Osmanlı Devleti’ni iş bilmez devlet ricalinin elinde sonu felaket olacak bir savaşa
sürüklemişlerdir. Oysa diplomasi yolu açık bulunmaktaydı ve Rusya’da daha yeni savaştan
çıktığı için Osmanlı Devleti ile savaşı göze alamamaktaydı. Bu fırsat kolay başarı, şan,
şöhret ve unvan peşinde koşan yetersiz ve yeteneksiz savaş yanlısı devlet adamları
tarafından kaçırılmıştı. Bu bakımdan savaşın nedeni, Lehistan’da çıkan olaylar gibi
görünse de asıl neden olarak İstanbul’daki bu savaş lobisini görmek gerekmekteydi.
Savaşın Osmanlı Devleti açısından felaketle sonuçlanmasına neden olacak olaylar
zinciri de bu tedbirsiz devlet ricalinin, sefer kararı alındıktan sonra, savaşın gereklerini
yerine getirmemesiyle başlamıştır. Ordu iaşesiz, mühimmatsız ve düzensiz bir şekilde
59
ilerlemiş, bu ise asker arasında çözülmeye yol açmış ve disiplin ortadan kalkmıştır. Bu ise
ordunun en başından itibaren Rusya gibi güçlü bir devletin ordusu ile yapılacak olan
savaşa hazırlıksız, adeta başıbozuk sürüsü gibi girmesine neden olmuştur.
Tarih-i Sefer-i Rusya burada özellikle yeniçerilere özel bir başlık açar ve onların
düzensizliğini, görev yerlerine gitmeyişlerini, kendi başlarına buyruk hareket etmelerini,
ordudan firar ederek savaş güzergâhındaki halka kötü davrandıklarını belirtir. Bu noktada
eserin son kısmında doğrudan yeniçeriler hedef alınarak, bu kurumun ıslah edilmesi
gerekliliği üzerinde durulur. Açıkçası burada Yeniçeriler hakkında çok genel olarak
anlatılanlar ikinci bir Hotin vakasını ima etmektedir. Tedbir doğrudan II. Osman’ın
yapmayı planladığı gibi ocağın lağvı ve yeni bir ordu kurulması yönünde olmasa bile,
onların itaat altına alınması ve devleti oluşturan güçler arasında yeniçeriler lehine
gerçekleşen dengesizliği düzeltmeye dönüktür. Yazar yeniçerilerin husumuteni üstüne
çekmemek için adını gizlemiş olabilir.
Belirtildiği gibi Tarih-i Sefer-i Rusya’nın ne zaman yazıldığı bilinmemektedir.
Ancak 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında yazıldığı, metindeki ifadelerden
çıkarılmaktadır. Bu bağlamda Yeniçeri ocağına dönük eleştirilerin çok net bir şekilde
ortaya konması, ocağın kapanmasına giden tartışmaların başlangıcı olarak
değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında, Tarih-i Sefer-i Rusya Osmanlı tarihinin
gelecekte alacağı şekli belirleyecek kişilere, olaylara ve kurumlara işaret etmesi ve
tartışmaları başlatmasıyla önemli bir konumda bulunduğunu söylenebilir.
60
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Abou El-Haj, Rifaat A., ,(1967), ‘‘Ottoman Diplomacy at Karlowitz’’, JAOS, 87(4), 498–
512.
__________________, (1999), “Karlofça’da Osmanlı Diplomasisi”, (Çev. Yasemin
S.Gönen) Tarih ve Toplum Dergisi, 191, İstanbul.
Acar, Kezban, (2004), Başlangıçtan 1917 Bolşevik Devrimi’ne Kadar Rusya Tarihi,
Ankara: Nobel Yayınları.
Ackerl, İsabella, (2007), Avrupalı Gözüyle 1683 Viyana Kuşatması, Türkler
tarafından Kuşatıldı – Hıristiyanlar Tarafından Kurtarıldı, (Çev. Sezai
Yalçınkaya), Ankara: Alp Yayınevi.
Afyoncu, Erhan ve Diğerleri, (2010), Osmanlı İmparatorluğunda Askeri İsyanlar ve
Darbeler, İstanbul: Yeditepe Yayınları.
_________________, Erhan, (2005), Osmanlı’nın Hayaleti, İstanbul: Yeditepe Yayınları.
Ahıshalı, Recep, (2001),Osmanlı Devlet Teşkilatında Reisülküttâblık Müessesesi
(XVIII. Yüzyıl), İstanbul: Tatav Yayınları.
Ahmed Resmi Efendi, (1286), Hülasatü’l-i’tibâr, İstanbul: Mühendisyan Matbaası.
_________________, (2002), Hamilet’ül Kübera, Ahmet Nezihi Turan (Haz.), İstanbul,
2002.
_________________, (2010), Hülasatü’l –i’tibâr, Osman Köksal (Haz.), Ankara: Gazi
Yayınları.
Ahmet Vasıf Efendi, (1974), Mehasinü’l Asar ve Hakaikü’l Ahbar, Mücteba İlgürel
(Yay.), Ankara: TTK Yayınları.
AKSAN, Virginia H., (1997), Savaşta ve Barışta Bir Osmanlı Devlet Adamı-Ahmet
Resmi Efendi (1700-1783), , (Çev: Özden Arıkan), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları.
61
AKSAN, Virginia H., (2010), Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri (1700-
1870), (Çev. Gül Çağalı Güven), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Aktepe, M.M., (1974), Mehmed Emnî Beyefendi Paşa’nın Rusya Sefareti ve
Sefaretnamesi, Ankara: TTK Yayınları.
Anafarta, Nigar, (1979), Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan (Polonya) Arasındaki
Münasebetlerle İlgili Tarihi Belgeler, Mehmet Kavala, (Yay.), İstanbul.
Arunova, M. R. ve Oreşkova, S.F., (2009), Tolstoy’un Gizli Raporlarında Osmanlı
İmparatorluğu, (Çev: İbrahim Allahverdi), İstanbul: Yeditepe Yayınları.
Ayverdi, Samiha, (2004), Türk-Rus Münâsebetleri ve Muharebeleri, İstanbul: Ötüken
Yayınları.
Aydıner, Mesut, (2007), ‘‘Ragıb Paşa’’, DİA, 34, 403-406, İstanbul: Diyanet Vakfı
Yayınları.
Baycar, Adnan, (2004), Osmanlı-Rus İlişkileri Tarihi Ahmet Cavid Bey’in Müntehabı,
İstanbul: Yeditepe yayınları.
Baykal, Bekir Sıtkı (1941), ‘‘Lehistan’ın İlk Taksimi ve Osmanlı Devleti’nin Bu İş İle
Alakası’’, AÜDTCFTAD, 4, (145–156), Ankara: Ankara Ünv. Yayınları.
Berkes, Niyazi, (2004), Türkiyede Çağdaşlaşma, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Beydilli, Kemal, (1985), Büyük Frederich ve Osmanlılar 18.Yüzyılda Osmanlı- Prusya
Münasebetleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
_____________, ‘‘Ahmet Resmi Efendi’’, (1998), Toplumsal Tarih, 52, 56–64.
_____________, “ Mehmed Emin Paşa, Yağlıkçızâde”,(2004), DİA, XXVII, 464–465,
İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları.
Bernard, Lewis, (2007), Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara: TTK Yayınları.
Binark, İsmet, (1999), “ Babakanlık Osmanlı Arşivi’nde Mevcut Name-i Hümayun
Defterlerine göre Osmanlı-Rus Münasebetleri, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl,
Ankara: TTK Yayınları.
Bozkurt, Fatih ve Aslantürk H.Ahmet, (2012), ‘‘İlginç Bir Kadı Sicili:1768-1774 Osmanlı-
Rus Harbine Dair’’, History Studies, 4/1, 47-88.
62
Çalışkan, Muharrem Saffet, (2000), Enverî Sadullâh Efendi ve Tarihi’nin I. Cildinin Metin
ve Tahlili (1182-1188/1768-1774), Yayınlanmış Doktora Tezi, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Çiçek, Kemal, (2002), “II. Viyana Kuşatması ve Avrupa’dan Dönüş’’, Türkler, 9, 746–
764, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
Danişmend, İsmail Hami, (1955), İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, III-IV, İstanbul:
Türkiye Yayınevi.
David, G., (2007), ‘‘Baron de Tott, François’’, DİA, 5, 83-84, İstanbul: Diyanet Vakfı
Yayınları.
Djuvara, Trandafir G., (1999), Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje (1281–
1913), (Çev. Pulat Acar), Ankara: Gündoğan Yayınları.
Emecen, Feridun, (1999), ‘‘Kuruluştan Küçük Kaynarca’ya’’, Ekmeleddin İhsanoğlu,
(Ed.), Osmanlı Devleti Tarihi, I, 5-63, İstanbul: Feza Gazetecilik Yayınları.
Ercilasun, Ahmet Bican, (1976), ‘‘Ahmet Resmi Efendi’nin Türk Tarihindeki Yeri’’, Atsız
Armağanı, 127-146, İstanbul: Ötüken Yayınları.
Erim, Nihat, (1953), Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri I:Osmanlı
İmparatorluğu Andlaşmaları, , Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Yayınları.
Fınkel, Caroline, (2007), Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı, ( Çev. Zülâl Kılıç ),
İstanbul: Timaş Yayınları.
Faroqhı, Suraiya, (2007),Osmanlı İmparatorluğu ve Etrafındaki Dünya, İstanbul: Kitap
Yayınevi.
Gök, İlhan, (2007), Başbakanlık Osmanlı Arşivi 168 Numaralı Mühimme Defteri (s. 200–
376) (1183–1185/1769–1771), YayınlanmışYüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
Hammer, Purgustal J.Von, (1992), Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, 7-8, İstanbul: Üçdal
Neşriyat Yayınları.
Itkowitz, Norman, (1959), Mehmet Raghıb Pasha, Ottoman Grand Vezir, Yayımlanmış
Doktora Tezi, Princeton Ünivercity.
63
İsabella, Ackerl, (2007), Avrupalı Gözüyle 1683 Viyana Kuşatması, Türkler
tarafından Kuşatıldı – Hıristiyanlar Tarafından Kurtarıldı, (Çev. Sezai
Yalçınkaya), Ankara: Alp Yayınevi.
Jorga, Nicolae, (2005), Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1640-1774), IV, ( Çev: Nilüfer
Epçeli), İstanbul: Yeditepe Yayınları.
Kantemir, Dimitri, (1980), Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi,
(Çev: Özdemir Çobanoğlu), 3, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Karagöz, Rıza, ( 2003), Canikli Ali Paşa, Ankara: TTK Yayınları.
Kırca, Ersin, (2007), “Başbakanlık Osmanlı Arşivi 168 Numaralı Mühimme Defteri (s. 1–
200)”, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü.
Koçu, Reşat Ekrem, (2003), Osmanlı Padişahları, İstanbul: Doğan Kitapçılık yayınları..
Kolodzıejezk, Darıusz, (2002) ‘‘1795’e Kadar Osmanlı-Leh İlişkilerinin Karekteri Üzerine
Bazı Tespitler’’ Türkler, 9, 679- 685, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
Köse, Osman, (2006), 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması, Ankara: TTK Yayınları.
Kunt, Metin ve Diğerleri, (2009), Türkiye Tarihi 3 - Osmanlı Devleti 1600–1908,
İstanbul: Cem Yayınları.
Kurtoğlu, Fevzi, (1942), 1768–1774 Türk-Rus Harbinde Akdeniz harekâtı ve Cezayirli
Gazi Hasan Paşa, İstanbul: Genel Kurmay Başkanlığı Yayınları.
Kurat, Akdes Nimet , (1951), Prut Seferi ve Barışı (1711), 1-2, Ankara: TTK yayınları
_________________, (1970), Türkiye ve Rusya (XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş
Savaşına Kadar Türk-Rus İlişkileri), Ankara: AÜDTCF Yayınları.
_________________, (1993), Rusya Tarihi, (Başlangıçtan 1917’ye kadar), Ankara:
TTK Yayınları.
Kütükoğlu, Bekir, (1988), ‘‘Ahmet Resmi’’, DİA, II, 121–122, İstanbul: Diyanet Vakfı
Yayınları.
Marx, Karl, (1992), 18. Yüzyılda Gizli Diplomasi-Rus Despotizminin Asyatik Kökeni,
(Çev: Işık Soner), İstanbul: Kaynak Yayınları.
64
Molnar, F. Monika, (2002), “Venedik Kaynaklarında Karlofça Antlaşması: Diplomasi ve
Tören”, (Çev. Gökçen Sert), Türkler, 9, 783–79, Ankara: YeniTürkiye Yayınları.
Oreşkova, S.F., (2003), ‘‘Rusya ve Osmanlı Arasındaki Savaşlar: Sebepleri ve Kimi Tarihi
Sonuçları’’, Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya, İstanbul: İstanbul Bilgi Ünv.
Yayınları.
Ortaylı, İlber, (2000), Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim
(Makaleler I), Ankara: Turhan Kitapevi.
Özkaya, Yücel, (1972), ‘‘Canikli Ali Paşa’’, Belleten, 144, 503–517.
Özcan, Abdülkadir, (2000), ‘‘Ottoman Military Organization’’, Kemal Çiçek ( Ed.), The
Great Otoman Türkish Civilisation, III, 719–726, Ankara: Yeni Türkiye
Yayınları.
________________, (2001), ‘‘Karlofça’’, DİA, XXIV, 504–507, İstanbul: Diyanet
Yayınları.
________________, (2002), ‘‘Osmanlı Devleti’nin Askeri Yapısı’’, Türkler, 10, 107-121
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
Özipek, Ali Rıza, Aydemir, Oğuz, (2006), 1770 Çeşme Deniz Savaşı: 1768–1774
Osmanlı-Rus Savaşları, İstanbul: Denizler Kitabevi Yayınları.
Parmaksızoğlu, İsmet, (1978), ‘‘Karlofça’’, İA, (MEB), VI, 346–350, İstanbul: Milli
Eğitim Bakanlığı Yayınları.
__________________, (1983), “Bir Türk Diplomatının Onsekizinci Yüzyıl Sonunda
Devletler Arası İlişkilere Dair Görüşleri.” Belleten, 47, 527-545.
Mustafa Nuri Paşa, (1992), Netayicü’l-vukû’at, (Haz. Neşet Çağatay), Ankara: TTK
Yayınları.
Shaw, Stanford J., (2004), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, I, (Çev.
Mehmet Harmancı), Ankara: Modern Türkiye Yayınları.
Sarıcaoğlu, Fikret, (2007), “İvazzâde Halil Paşa”, DİA, XXIII, 494–496, İstanbul: Diyanet
Vakfı Yayınları.
Sorel, Albert, (1911), Mesele-i Şarkiyye ve Kaynarca Muahedesi, (Çev. Yusuf Ziya),
İstanbul.
65
Şakul, Kahraman, (2003) ‘‘Osmanlı Askeri Tarihi Üzerine Bir Literatür Denemesi’’,
TALİD, 1(2), 529–571.
Şemdanizâde Fındıklılı Süleyman Efendi, (1976), Mü‘rit-Tevârih, II, A/B, M. Münir
Aktepe (Haz.), İstanbul.
Şirokorad, A.B, (2009), Osmanlı-Rus Savaşları, İstanbul: Selenge Yayınları.
Tarih-i Sefer-i Rusya, Österreichische Nationalbibliothek 1115’de kayıtlı eserin fotokopi
nüshasıdır (Flugel, II, 298).
Tansel, Selahattin, (1950),‘‘1768 Seferi Hakkında Bir Araştırma’’, AÜDTCFD, 8/4, s.
475–505, Ankara; Ankara Ünv. Yayınları.
Topaktaş, Hacer, (2005), “Osmanlı Sefaretnameleri Işığında 1730–1763 Yıllarında
Osmanlı Devleti İle Lehistan (Polonya) Arasında Diplomatik İlişkiler”, KTÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Tott, Baron de, (2004), 18.Yüzyılda Türkler, (Çev. M.Reşat Uzmen), Ankara: Kesit
Tanıtım Yayınları.
Unat, Faik Reşit, (1968), Osmanlı Sefirleri ve Seferatnameleri, Ankara: TTK Yayınları.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, III-V, 6.baskı, Ankara: TTK
Yayınları.
Ünal, Tahsin, (1998), Türk Siyasi Tarihi, İstanbul: Kamer Yayınları.
__________, (2001), II. Viyana Kuşatması Işığında Mağlubiyetimizin Gizli Sebepleri,
Ankara: Berikan Yayınları.
Vernadsky, George, (2009), Rusya Tarihi, (Çev. Doğukan Mızrak-Egemen Ç. Mızrak),
İstanbul: Selenge Yayınları.
Yalçınkaya, M. Alaaddin, (2002), “III. Selim ve II. Mahmut Dönemleri Osmanlı Dış
Politikası” Türkler, 12, 629-659, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
_____________________, (2002), “XVIII. Yüzyıl: Islahat, Değişim ve Diplomasi Dönemi
(1703–1789) ”, Türkler, 12, 470–502, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
_____________________, (2008), “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası- Zitvatorok’tan
Küçük Kaynarca’ya (1606–1774)”, Mustafa Bıyıklı (Ed.), Türk Dış Politikası-
Osmanlı Dönemi, 2, 27–82, İstanbul.
66
Yıldız, Hakan, (2006), Haydi Osmanlı Sefere! Prut Seferi’nde Organizasyon ve
Lojistik, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Yorulmaz, Hüseyin, (1998), Koca Ragıp Paşa, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Yurdaydın, Hüseyin G., (1987), “Ahmed Resmî Efendi ve Bazı Düşünceleri”, Mustafa
Reşid Paşa ve Dönemi Semineri (390), 65-70, Ankara.
67
EKLER
Ek 1: Tarih-i sefer-i Rusya
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd-ı firâvân ve sitâyiş-i bî-pâyân evvelâ karînende-i zemîn ve zemân hazretlerine hakîk
ve şâyândır ki gâh telâtum-ı bahr-i celâlî vesîlesiyle beyne’d-düvel emvâc-ı şûriş rû-nümâ
ve gâh âyîne-i imkân mazhar-ı pertev-cemâli olub kâffe-i ehl-i cihât karin sunûf-ı âsâyiş ve
safâ olmuşdur ve dürûd-ı nâ-mahdûd ve tahiyyât-ı gayr-i ma’dûd ol bâ’is-i îcâd ve sebeb-i
hilkat mebde‘ ve meâd-ı cenâb-ı hâtemiyyet meâbına elyak ve ahrâdır ki muhâlefât-ı dîn-i
kavimi gâh ve satât-ı samsâm kazâ-i intikâm ile gûşmâl ve tehdîd ve gâh ber-mûceb-i fe’in
cennnehû sebt-i levâzım-ı müsâleme buyurmağın kavâid-i müsâlaha ve masâffâtı te‘sis ve
temhîd buyurdular (2b) ve diyem rıdvân türbe-i ashâb ve âl ve itbâ’ına rizân olsun ki her
biri te‘yid-i dîn-i mübîn ve tahlîd-i şer ‘-i metîn içün bezl-i tüvan ve sarf-ı cehd-i bî-noksân
eylediler. Ammâ baad bin yüz seksen iki senesi hilâlinde cûşiş-i seyelâb-ı kazâ ve kader ve
ta‘kîb ve tevâtür-i zuhûr-ı şu’unât-ı nâ-mutesavver iktizâsı üzre gıyâbe-i meşiyyetden
perde ber-endâz-ı bi-rûz olan Rûsiyye Seferi temşîtine kıyâm ve sahrâ-yı Dâvud Paşa’ya
nasb-ı hıyâm olundukda sefer-i merkûmun geçünki vûkû’u beyân ve esbab ve ale’lmümkün
mertebe-i izâh ve ayân kılınarak bir mecelle-i zabt-ı vâsıl-ı tedbîr olunan re‘ye
tatarruk iden ârâ-yı muhtelife ile ser-zede zuhûr iden emr-i gayr-i me’mûl-ı alî-i vechü’licâz
bir mecelleye kayd ve rabt olunduğu suretde fî-mâba’d mütâlaa iden ashâb-ı izhâna
müverres-i teyakkuz ve intibâh ve herkes mebâdî ve müntehâ-yı sefer-i mezkûrdan agâh
olacağı lâ-edrî lakabıyla unvân-tırâz olan bî sermâyenin hâtır-ı fâtırına lâyih ve zamîr (3a)
hayrât diste-i sâtıh olmağın yâver-i hâme-i çîre-dest ile ol emr-i vâcibü’l-‘itinâda sâid-i
ihtimâmı teşmîr ve hasbe'l-istitâ bu vech ile sahâyif-i evrâka ketb ve tahrîr eyledi. Bin yüz
yetmiş yedi tarihlerinde Leh Kralı Agustus-ı sâlis helâk oldukta hâlâ Leh kralı olan
Ponyotovski Moskov Kraliçesinin yanında bulunmak takrîbi ile fi’l-asl Moskovlu’nun
cây-gîr zamîri olan Leh Memleketi’ni kabzâ-i tasarrufa almak maslahatını kuvveden fi‘le
68
getürmek zımnında öteden berü Leh Cumhuri beyninde düstûru’l-amel tutula gelen şurût-ı
serbestiyyetlerine muhâlif mesfur Ponyotovski’yi, ma‘iyyetine küllî asker ta‘yini ile Leh’e
Kral nasb eylediklerinden başka seksen iki tarihine gelince bir taraftan tedrîci Leh
derûnuna asker yerleştirmekten hâlî olmamaları aktâr-ı serhaddât-ı İslâmiyye’ye bazı
tevehhüsü mûceb hâletler îrâs iderek hem-civârlık münâsebeti ile âkiyyet’ül-emr-i enderûn
Leh’de tekevvün iden ihtilâl hudûd-u İslâmiyye’ye dahi sirâyet eyleyüb Moskovlu’nun bu
gûne mesbûk olan su‘-i harekâtı [3b] elsine-i nâsda deverâna şurû‘ ve ittifaken ol esnâda
Balta nam mahalde ehl-i islâm ile Rûsiyyelü beyninde bir mikdar muharebe ve mukâtele
vuku‘ bulmağın Moskovlu’nun gûşmâle muhtac olduğu efvâh-ı avâm ve havassa şâyi ve
ol münasebet ile Rûsiyyelünün naks-ı ahd eylediği kîl-ü kal nâs meyânında kesret üzere
vâki olmakdan nâşî cümle ile bid-defaat müşavere olunarak maslahat-ı sefer tercih ve
virilen fetâvâ-yı şerife muceblerince sefer vukû‘-ı tasrîh olunub lakin sefer vukû
tabiiyyetiyle olmadığından defaten her ne kadar çâre-cûy oldular ise mukayyed olmayub
asâkir ve zehâyir ve mühimmât ve levâzıma ba‘deş-şurû ga’ile-i seferin ber-taraf olması
şemâtete mebnî bir hâlet olduğu zâhir oldukda bâri bir gûne tedbîr ile askerin rücûı
mülâhaza olunub padişah-ı âlem-penâh hazretleriyle vezir-i âzâmı beyninde sûret-i rücû‘
tasmim ve bir tarik ile tecdid-i sulhün tarefeyn meyânlarında tanzîm eylediler. Bu vech
üzere Âsitâne’den hareket ve cümle îtikâdında beş altı ay zarfında [4a] İslambol’a avdet
olunur mülâhazalarıyla ordu-yu hümayun Âsitâne’den Davut Paşa sahrasına nasb-ı hıyâma
karar virilüb anfen zikr olunduğu üzere nehr-i Tuna sâhillerine varmazdan mukaddem
Moskovlu ile tecdîd-i musâlaha vuku‘ hayallerde deverân itmeğin ve ecyât-ı umur-ı
seferiyyeden olan levâzımât ve ma‘-yehtacın ekserîsi murâd olunduğu üzere rü‘yet
olunmadığından gayrisinin mütekâsireden berü iştigâl-i sefer-i metrûk ve esfâr-ı sâbıkada
bulunmuş vüzerâ ve ricâl dahi mefkûd olmak cihetleriyle kangı mahallere zâhire ve asker
ile takviyyet virileceği zahâir ve asâkir tertîbine me‘mûr olanların mechûlleri olmağın
evvel emirde tertîb olunan zahâir kadar kifâyeden dûn ve anın dahi tertîb olunduğu vech
üzere aynıları mahallerinde mevcûd olmayub mücerred-i kurra cümle hesâbıyla şu kadar
zahîre tertîb olunmuşdur deyü vakt-i defterdârları tertibât-ı defterlerin izhâr ile serdâr-ı
ekremi ilzâm ve iki yüz binden mütecâviz mürettab ve gayr-ı müretteb asâkir ile savb-ı
maksûda teveccüh ve i‘tizâm eylediler. [4b] Otuz seneden berü seferin inkitâ ve
Kâğıthane’ye gider misüllü nükusun kesretiyle tahaşşüd ve içtima iden şallı ve şalvarlı
kıyasdan hariç asker-i ferâvan ile serkârde bulunanlar keyfiyyât-ı edevât ve mühimmât ve
malzeme ve zahîreden bî-haber oldukları halde azm-i sefer eylediklerinden herkes ne gûne
69
hareket ideceğin bilmekden aciz olmaları takrîbi ile Edirne’ye varmazdan mukaddem Özi
ve Hotin serhadlerine ta‘yîn olunan onarbin yeniçeri neferâtına gereği gibi tayın verilmekte
kusur ve bu sebeb ile henüz ordû-yi hümâyun Edirne’de iken nice güft ü gûnun tehaddüs
ve zuhûr eylediği ol senelerin vekayiini hâvî tedvîn ve tastîr olunan müellif tarihinde alâ
vech'ül-ıtnâb-ı muharrer ve mestûrdur. Bundan kat‘-ı nazar Edirne’den hareket ve kat‘-ı
merahil iderek ordû-yi hümâyun ile İsakcı’da nasb-ı hıyâm-ı ikâmet olundukda salifü’zzikr
tay‘în olunan yigirmibin askerin henüz nehr-i Tuna’yı mürûr itmedikleri tahkîk ve
ocakları taraflarından tekrar isticâl ve tazyîk olunub hava ve nâ-hava ol askerden [5a] fakat
Hotin’e altı yediyüz mikdârı nefer vâsıl ve ol mikdâr dahi Özi’ye mütevâsıl olub yigirmi
bin askerin kusuru etrâf ve eknâfa müteferrik ve perişân ve bu tavr-ı gayr-i me‘mûl ile
hayâyâ-yı hallerin keşf ü ayân eylediler. Bu sûretlerden âtide askerin keyfiyyeti ne vechile
olacağı eğerçi istidlâl olunub ancak Anadolu ve Rumeli câniblerinden bir taraftan fevç fevç
kesret ve vefret üzere askerin tevârüdü oldukça kalbe kuvvet ve asker-i sâbıkın
tefrikasından ağmâz ile hareket olunarak asâkir-i mevcûde ile bi-âvnihi Teâlâ mukâbele-i
â‘dâya cezm-i niyyet olunmuşdu. Bu hâl üzere ordu ile Hotin cânibine gidilmekde suûbet
bedîdâr olmakdan nâşî mütevekkilen alellâh-ı Teâla Hotin ve Bender câniblerinden derûn-ı
â‘dâya duhûl ve ahz-ı sâr ve intikâma meşgûl olunmak maslahatları tercîh ve irâd ve iki kul
seraskerlerinin vasatında beher tarafa semt olan bir mahalde ordû-yi hümâyunun ikâmeti
ihtiyâr ve murâd olundı. Hatta İsakcı’dan Kartal yakasına ve andan dahi Hantepesi ve
Bender taraflarına azîmet-i sûretleri [5b] cümle ile ba’d’el-meşveret karar bulduktan sonra
kâ’ide-i hazm ve ihtiyâta ri‘âyete ser-dâr-ı ekrem hazretleri hîn-i istişârede ocaklar
ağalarına teveccüh ve ne vakt hareketimiz münâsibdir deyü cümleye hitâb eyledikte olvakt
yeniçeri ağası bulunan Osman Ağa efendim yeniçeri kullarınız hâzır ve cümle Teâla
fermânınız ile gelecek hafta İsakcı köprüsünü ubûr eylemeye müntazırdır deyü cevâb virüb
ser-dâr-ı ekrem hazretleri dahi hareket elzem lakin zahîre ve edevâtımızın hâzır olması
dahi cümleden akdemdir diyerek ol-vakt dâhil-i meclisde istişâre olan Defterdâr efendinin
yüzüne bakub efendi karşu taraflarda zahîremiz ne vech iledir ve kifâyet mikdarı mevcûd
mudur didiklerinde efendim tertîbâtımız hâzır ve âmâde ve cümle menzillere fırunlar hakr
ve ekmek tabhı ve ta’yınât îtası içün şair cem’i zımnında zuemâ ve kârgüzâr âdemler ta
‘yîn olundu. Biz hâzırız deyü hatm-i kelâm eyledikde fi’l-vâki askerin hareketinin esâsı
zahîre olub ve zahîrenin dahi mevcûd olduğu erbâb-ı [6a] lisânından cümlenin mesmû‘ ve
ma‘lûmu ve tekmîl-i edevât tahakkuk eylediği takdîrde ordu ile İsakcı’da tevakkuf ve
ârâm-ı münâsib vakt ve eyyâm olmadığı herkesin meczûmu olub bundan sonra dahi meks
70
ve karara ruhsat virilmek lâzım gelse ser-dâr-ı ekrem hazretlerine izz-ü rehâvet ve kusur
olunacağı tabiat-ı zamâneden müsteb‘id olmakdan nâşî ledel-istişâre cümlenin istihsânıyla
vakt-i mev’ûdda Kartal yakasına ubûra karar virülüb mevcûd olan asâkir ve mühimmâtı
birkaç gün zarfında nehr-i Tuna’yı karşu cânibe imrâr eylemek ihtiyâr olundu. Ama
mukaddem haber verildiği üzere Kartal cânibinde ve sâ’ir hilâl-i râhda olan merhalelerde
zâd u zahîrenin kifâyet-i mikdârı vücûd-ı me‘mûl iken gidilecek menâzilden kat‘-ı nazar
evvelâ Kartal yakasında zahîreden dâne-i hardal olmadığı ve cebehâne muhimmâtının
yüklenecek arabaları ve tûbkeşân camuslarının yetişmediği ve mevcûd olan camuslara nal
ve mıh cebehâne-i âmireden virilmek üzre fermân olunub cebehâneden mevcûd [6b] olan
nal ve mıh ise fiyatı kalile ile i‘mal olunmuş gâyetü-l gâye sagir olub camus tırnağına
değil belki ganem tırnağına dahi el vermeyeceği zahir oldukta ser-dâr-ı ekrem hazretleri
kendi devâbb ve mevâşîçün istishâb eylediği nal ve mıhları virüb temürcilere i‘mâl iddürüb
ol vechile tûbkeşân câmusları malzemesi eğerci tekmîl olundı ve levâzım ve edevâddan
katı çok mühimmâtın mevkib-i hümayûna vasıl olmayub nakıs olduğu ledel teftiş bağzı
sadakat kâran-ı devlet tahkîk ve her şeyin müheyyâdır. Haberlerinden engüşd-ı hayretden
istikrâya ta‘lik olundu. Zikr olunduğu üzre karşuyakada zahîrenin olmadığı ve mühimmât
ve levâzımatın bir kusur idiği ve ilerüde zehâyir ve mühimmât oldukça tekmîl olmadan
nehr-i Tunayı ûbûrda muhazzir-i şettânın derkâr olduğu hayır hahan-ı devlet taraflarından
huzur-u ser-dâr-ı ekremiye arz olunarak ibtidâ karşu cânibe mürûr eylemek istidâdâtı
muhassıl eylemek lazım olduğu ifade ve tedârükadda noksan derkâr iken [7a] İsakcı’dan
hareket de nice mahzûr olduğu takrir ve defaâtle iade olunub ba‘de karşu tarafa mürûr
eylemek levâzımının tahsîli zımnında ser-dâr-ı ekrem hazretlerini yine meşveret ettirmeğe
tergîb birle tekrar cümle ocaklar ve ricâl otağ-ı âsafiye da’vet olunub zahîre ve
mühimmât-ı sairenin noksan olduğu ve levâzım ve mayeh tacda kusur derkâr iken ilerü
gitmek Mâzâallahuteâla dürlü dürlü hatır-ı müstelzem olduğu kâffe-i rüesây-i me ‘murine
beyân ve ihzâr ve tekmîline dameni der-miyân olmaları herkese tenbih ve ilan olundu.
Bundan sonra tekmîl levâzımat zımnında bizzarure bir hafta dahi te‘hir ve her bir kusurun
bilerek noksanını tekmîle sâ‘d-ı ihtimâmların teşmîr eylemiş iken yine mühimmât
arabalarının tadmimi mümkün olmadığından ve askerin müddet-i medide meksi
bakiyelerinin dahi teferruklarını mûceb olur havfından derhal ricâl-i yedlerinde bulunan
araba ve katarlardan mümkün mertebe araba ve devabb tedarik ve külli mühimmât sonra
gelmek üzre oldukça mevcûd olan mühimmât ve malzeme istishâb olunarak [7b]
İsakcı’dan kıyam ve nehr-i Tuna’ya ubûr olunub Kartal yakasına nasb-ı hıyâm olundu.
71
Ammâ mukaddem îrâd olunduğu vechile fî’l -asl tertîbât-ı noksan üzere olduğundan başka
Kartal tarafında Han tepesinde ve ikisinin mabeyninde olan menzillerde henüz askerin
sülüsüne vâfî zahîre iddihâr olunmadığından başka Kartal yakasında verilecek nan-ı azîz
tainatı karşı İsakcı fırınlarında tabh ve tertîb ve hezar tekellüf ile tayınat-ı yevmiyye i‘tâ
olunmağla bu halinden ilerü menzillerde ve Hantepesi’nde dahi zahîre olmadığı istidlâl ve
birkaç gün Hantepesi’nde ordû-yı hümayûn ikâmet eylemek lazım gelir ise idâre-i asker bu
cümle olacağı fikirleri ser-dâr-ı ekremi muzdaribü’l-hâl eylediğinden ileride tedarik
görülmeğe vakt olsun içün bizzarure birkaç gün ziyade Kartal’da ikâmet ve İsakcı ve
İsmail taraflarından çurçuleş anbarlarına zahîre nakline dikkat ve andan dahi açıklar ve
Boğdan beyi marifetiyle isticâr olunan öküz arabalarıyla Hantepesine nakli zahîreye [8a]
kemâyenbeği himmet olunduktan sonra Kartal’dan hareket ve her ne hâl ise Hantepesi’ne
varıncaya dek menzillerde tayınat hususu mümkün mertebe idare ve inşâallâhu Tealâ
mahalline varıldıkda herkesin müstevfi ta‘yini i‘tâ olunacağı cümlenin cemiyyetine ilkâ
olunarak Hantepesine vusûl ve sükûn şiraze-i cemiyeti hıfz eylemek her ne kadar tabiyat-ı
zehîden hariç ise dahi maliderek küllûhû la yetruk küllûhû mefâzi ile amel iderek ibtidâ
gün oldukça bazılarına nısf-ı tayınat i’tâ ve bazıları dahi ferdâya ta’lik ile ırza olunub
hasbel iktiza askeri tayınatı ordû-yi hümâyun ricaline takdim olunduğundan ricâlin ekseri
şairin temurlisini üçbuçuk ve dört kuruşa ve dahi ziyadeye iştirâ vechiyle dairelerin idare
ve hayvanlarının beslemesine çare bulub mütehammil âyây-ı sefer oldular. Amma askeri
taifesinin ekserisi askeri hümayûnda bulunmaları heman bir sefere gitti namını tahsîle
mebni olduğundan meşakk-ı sefere tehammül idemeyüb oldukça [8b] kıllet-i zahîre
kendülere dehşet virdiğinden bazıları zahâirin kılletini bahane ittihâz ve Kartal ve İsmail
taraflarına şitâb ve karara âgaz eylediler. Çünki hilâl-i rahda akd-ı sulha mübâşeret olunur
fikirleri zihinleri isti‘âb ve bu mülâhazaya binaen ser-dâr-ı ekrem Rusiyye elçisini
mahbusen istishâb idüb İngiltere elçisi dahi tavassuta tâlib ve devlet-i âliyye tarafından
makbul buyurulduğu takdirde Kralı tarafından ruhsatname getirtmesine icâzete rağıb
olmağla o makule askerin teferrikinden endişe olunmayub yine bir taraftan askerin
tecemmuuna ve bir taraftan hazm ve ihtiyata riâyet olunarak cenk esbâbının tekessürüne ve
bir cânibden levâzım-ı sulhun temhîdine bezl-i ma-hasal cehd-ü tâkat iderek düşman
üzerine azimete karar virdiler lakin kılleti zahâir hususi ordû-yi hümâyunun bizzat Hotin
cânibine azimetine mani olduğundan başka sabıka beyan olunduğu vechile iki koldan ser
askerler tertibi münevvi ve musammem [9a] olmağın Hotin seraskerliğiçün Rumeli valisi
Mehmed Paşa’ya ilbas hil‘at ve maiyetine mühimmât cebehâne ve tuncâne ve yetmiş bin
72
mikdarı asker ta‘yinatı ile bir gün akdem Hotin cânibine gönderilmesine dikkat ve innehû
Teâlâ Hotine vürûdunda der-âkıb nehr-i Turlayı ubûr ve moskovlu askerisi ile Leh
derûnunda muharebe eylemesi eğerci müşârünileyhe tavsih ve tenbih olunmuş idi. Ancak
asâkir-i vafirenin nehr-i mezbûri murûr eylemesi cisr inşasından lâbüdd olmağla cisr
tombazları ve keresteleri ve bir saat evvel irsâl olunmak üzere vakt-i defterdârına ferman
olundukta efendi-i mumâileyh ise Bender ve Hotin taraflarına tertib olunan cisr tombazları
İsakcı’dan arabalara tahmîl ve iki konak mikdarı ordu ile mean müstashib iken ve Han
tepesine varıldıkta derhal Yaş’dan Mehmed Paşa getirtülüb maiyetine elli altmış bin piyade
ve süvari asker tertib ve mühimmât ve malzemesi tekmîl ve Hotine irsâli tasvîb olunduğu
defterdar [9b] mumâileyhin mallumı ve cisr edevâtı dahi cebehâney-i amire levâzımından
ve serasker tertibinden iken ordû-yi hümâyun Hantepesinden sonra Bendere gidecektir
deyû cümle cisr tombazlarını Bender’e irsâl etmiş olub ve Hantepesine varmaksızın bazı
hayırhah-ı devlet-i aliyye Hotin tarafına dahi bir cisr irsâl olunmak iktizâ edeceğini
defterdar mumâileyhe ifade eylediklerinden Hotin tarafındaki katlı köprü tabir olunan cisr
elverir mülahazasına düşüb katlı köprü ise nehr-i Turla üzerinde olmayub Hotinden altı
saat mesafe beri tarafta devlet-i aliyye toprağında ahcârdan bir sagir cisr olub lazım olan
tombazlar Hotinin pişkâhında cereyan eden Turla nehri üzerine kurulub andan karşı Leh
yakasına mürûr içün olduğı lede-l ifade hatasına vakıf olup Bendere irsâl eylediği cisr
tombazlarını acele Hotin’e nakl ve irsâl eylemek üzere Turunçzâde Ali Ağa’yı mübâşir
tayin eyledi. [10a] Ancak birkaç gün zarfında Hantepesine gelindikte Mehmet Paşa Hotin
seraskeri tayin olunduğu gibi evvelâ cisr tombazları talebinde olup amma fimabâd cisrin
Bender’den Hotin’e nakli müddeti medideye muhtaç olduğundan tarîk-i ishâlin imkânı
Boğdan kapıkethüdasından sual olundukta nehr-i Purut üzerinde vaki değirmenlerin
çarklarından la-ilaç inşa olunmak hususu tercih ve serasker-i müşârünileyh Hotin’e
hareketten sonra çarklar mübâya ve Hotin’e karib Akmescid’e vasıl oluncaya dek seraskeri
müşârünileyh bilâ cisr Hotin’den on onbeş gün ikâmetinde Moskovlu evvelce davranub
Turla üzerine cisirlerin kurub serasker-i müşârünileyhin üzerine hücum ve Hikmetullâhu
Teâla baskın basanındır fehvâsınca asker-i islâm münhezim olundukta Moskovlu dahi
Hotin Kal’asını bir ay miktarı muhasara ve askerisi Boğdan’a doğru yürüdükde çarklardan
tedarik olunan köprü vakt-i inhizâmdan Akmescid’e güçle gelmiş bulunmağla Moskovlu
müsadif ve ihrak itmekle cisrin fıkdanı [10b] nehr-i Turlayı ubûra mani ve Moskovlunun
asker-i islâm’a tekaddümüne ve Hotin tarafında muharebe olmasına bais olmuşdı ve
Moldovancı Ali Paşa dahi Bender seraskeri bulunmak hasebiyle Bender kolundan İlsavat
73
ve Yeni Sarb nam mahalle azimet eylemesine bezl-i celle himmet olundu. Hatta ve
düşmandan ahz-i intikam olunmak mülâhazalarına binaen itmam-ı levâzıma itina ve â‘dâ
üzerine gitmeğe hazır ve müheyyâ olması birkaç defa ferman-ı âli ile kendisine tavsih ve
tenbih olunduğundan başka İsakcı’da akd olunan meşveretin hulasasıki ordû-yı
hümâyunun Bender’e azimet ve anda nasb-ı hıyam ve ikâmet ve Hotin ve Yeni Sarb
taraflarına nezaret ve Bendere varıldığının akabinde müşarûnileyhin noksanını tekmîl ve
heyet-i mecmuasına nizâm virüb Turlayı karşuyakaya imrara dikkat eylemek
maddelerinden ibarettir. Kerraren mukaddemce kendisine muhzir ve iş‘ar ve ol babda
birkaç kıt‘a evâmir-i âliyye irsâliyeyle hazır ve âmade olması tembihleri müşârünileyh
te ‘kit ve tekrar olunup Bender den zahîre iddiharı tavsih ve terkim [11a] ve İsmail ve
Akkerman taraflarında deranbar olan yetmişbin keyl zahîrenin Bendere nakli hususu
lede-l-ihtimam tesviye ve tanzim ve tetmîm olundı. Zikr olunduğu üzere fi'l-asl maksûd
olan birkaç ay zarfında emr-i sulhu bir surete ifrağ ile avdet olduğundan başka nedret-i
zahâir ahr mahalle gitmeğe mani ve Bender kal‘ası serhadlerin vasatında vaki‘ olmağla
taâyyünat-ı asker hususunda zahmet çekilmez mülâhazaları ordû-yı hümâyunun Bender’e
gitmesin tercih itdirmekle ol mahalde dahi tekrar istişâre olunub Hotin üzerine ser-asker
gönderilüb Özi tarafına îtâyı takviyyet olunmak üzere ser-dâr-ı ekrem ordusunun Bender
cânibine teveccüh eylemesine lede-l- istişâre karar verildi. Bittakdiri Teâlâ serdâr-ı ekrem
Asitâneden huruç eylediği vakitlerde bazı illete mübtela ve yevmen fe yevmâ tezâyid
bularak zikr olunan Hantepesi murahhalesinde illeti gereği gibi müzdad ve zahîre
killetinden ol mahalde dahi ziyade tevakkuf müstelzim fesad olmağın hemen birkaç gün
zarfında yeniçeri ağalığından çerağ olan [11b] müşârünileyh Mehmet Paşaya külli asâkir
ve zahâir ve mühimmât virilmekle Hotin cânibine ser-asker tayin olunub ordû-yi hümâyun
dahi Bender tarafına sevk-i sipah eyledi. Yedi sekiz gün zarfında Bender sahrasına nüzûl
olundukta fil'-asl tasmim olunduğu üzere ol taraflardan dahi a‘dâ üzerine bir ser-asker
gönderilmesi labüdd olmağın mahalli mezkûrda ser-asker olan Tevfikî Ali Paşa’yı ol
havaliye karib olan Moskovlu kal‘aları üzerine göndermek murad eylediklerinde
müşârünileyhi padişah hazretleri gayrete gelmek maslahatı içün mühr ümitlerine düşürmüş
olmağla tahsil-i emeli zımnında ol mahalin takviyyet ve istihkâmına dair mevâdı tedârikde
külli kusur itmeğin ol tarafdan Rusiyyelü üzerine ser-asker techiz ve tesyiri mümkün
olmadığından gayri haber verildiği üzere kat‘i vafir zahîre nehr-i Turlaya ilka
eylediğinden yem ve yiyecekten bir şey bulması yeter olmayub tekevvün eden kahtdan ve
taraf taraf Enderun-u orduya neşr eylediği ercukalardan? ve Han [12a] ile ser-dâr-ı ekrem
74
beynine endaht itdiği tefrika ve fesaddan ser-asker ordusu içinde bir fitne tekevvün
eylemesi tekarrüb eyleyüb bu gûne kıllet-i zahâir’e takribi ile îtâ-yı tayınat da zuhur iden
kusurdan mübada bir fesad hadis olur fikirleri derkâr iken nagâh bir tarafdan piyade askeri
rücu’a şürû‘ ve gönüllü askerin kesreti olmağın meyane-i askerde ziyade neşettet vuku‘
bulmakdan naşi müşârünileyh Ali Paşa’nın bir vechile ser-asker olması münasib
görülmekle Çernoda boğazın hıfz ve hıraset eylemek üzere ser-askerlikten azl olunub
Hotin tarafına te‘yir ve yerine ordû-yi hümâyunda mevcûd Kel Ahmet Paşazâde ser-asker
nasb ve tayin olundu. Müşârüleyhin ikmâl-i levâzımı esnasında Hotin ser-askeri Mehmet
Paşa’nın bozulduğu haberi dahi Bender’de ordû-yi hümâyuna virûd eyledi. Haber-i
mezbûrun gelmesi fi'l-asl tefasîl olunduğu vechile seyre gider misüllü ihmal ve i‘fal ile
ordû-yi hümâyuna tevarüd idüb asıl askeri taifesinin [12b] ifsadına dahi ba’is ve kâht-ü
gâlanın tezayidine illet-i müstakille olan eşhasın güruh güruh müteferrik oldukları vaktine
tesadüf eylediğinden mâ-adâ ser-dâr-ı ekremin inhiraf-ı mizâc takrîbi hali tamam perişan
olduğu vakitlere rast gelüb amma sulhun rabıtası derdest ve zikr olunduğu üzere adem-i
zahâir ve ahvâl-i cenkden bi haber asâkir ile bir iş görülmeyeceği kazaya-i müsellemeden
olmağla ol gûne askerin müteferrik olmasından eğerçi çendan fikr olunmayub lakin Hotin
tarafı beher hal külli askere muhtac olmağın herkes ahval-i asâkir ve kıllet-i zahâirden ser
mücebiyyeb endişe olub hayret ve perişani tecessüm etmişken ser-dâr-ı ekrem ile hıdme-i
saltanattan etrafında deveran idenler Han’ın hatırın celb ve te‘lif ve ordû-yı hümâyun
içinde külli piyade ve süvâri asker a’dad ve ale-l-cehl tesyir ve avni ve inayet-bari ile
a‘dây-ı münhezimen karşuyakaya firar ve havf-ı şimşir-i şir olan İslâmdan altı saat gerüde
ne hal ise karar ve bu vechle Hotin kal’asının muhasaradan [13a] istihlâsına ibtidâra dikkat
eylediler. Keyfiyyet-i mezbûrenin bu vech üzere zuhûr ve Bender cânibinde zahîrenin
kılleti ve â‘dây-ı dinin Hotin üzerine müstevli olması ve İngiliz elçisinin Moskovlu
tarafından tavassutu makbul olduğu ve ordûy-ı hümâyunun Hotin tarafına teveccüh
idecektir. Sa‘yını Hotin kal‘asının muhasaradan tahlisine ve düşmanın …………? vadi-i
inhîzam-ı firar olmalarına medâr olması mülehâzâları ordû-yi hümâyunun giru
Hantepesine rücu’ itmesin icab itmekle heman Bender’e ser-asker nasb ve tayin olunub iki
konağı bir iderek maasker-i hümâyun ile giru Hantepesine avdet olundı. Beyan olunduğu
üzere serdâr-ı ekremin vücud-u beğayet alil olduğundan mâ-adâ vuku bulan leşker
perişanlığı takribi ile askerin tamam kılleti vaktinde düşman Hotin kal’asinin istilasını
kuvve-i karibeye getürmüşiken ordû-yi hümâyun üzerine gelecekdir fikriyle bila külfeten
kal‘a-yı tazyik itmeği terk eyleyüb nehr-i Turlayı karşu cânibe ubûr eyledi. [13b]
75
Düşman-ı dinin hatır hah-ı ancak sulh olub İngiltere elçisinin tavassutunu kabul
eylemekten vesair mesmu‘ ve meşhûd olan karain ve azhadan murad-ı cenk olmadığı
istidlâl olunub bir iki defa Hotin üzerine müstevli olması mücerred-i asâkir-i islâm’ın
birkaç kere üzerlerine ikdam ve Hotin havalisinde ve Leh arazisinde taburlarına ittiham
eylemelerine mukabele-i bilmisl olduğunu göstermeğe mebni olub heman fi'l-asl ve
kusvayı emelleri olan emr-i sulhun te‘kidine teşebbüs eyledikleri aşikâr oldukda ser-dâr-ı
ekrem dahi askerin etvarına nikah ve ihtilaf-ı ârâ-yı etrafa itibâr idüb asâkir-i islâmın
sinin-i vakideden berü cenk ile toğulları? mesbuk olmaktan naşi zikri sebk eylediği vechle
ekserinin rusûm-u muharebeden bî-haber oldukları müşâhede ve seyr ve temaşaya gider
misillü kerânbihâ? eşyâ-yı nefise ve ihmâl-i sakîle a‘dâ üzerine azimet eylediklerin
muayene idüb bu güne asker ile a’dâ-yı din üzerine galebe dilhah üzere kılıçdan [14a]
geçirdikten sonra tekid-i sulh müyesser olmayacağına intikâl ve zahîreye külli tenezzül
gelüb nısf-ı tayın dahi her gün verilmek mümkün olmadığı ecelden bakiyye-i askerin dahi
bil külliye müteferrik olacağına sebeb olmasın istidlâl ve meydan devlet-i aliyyede
kalmışken galîbân-ı sulh olmağı cenk üzerine tercih-birle derakıb levâzım-ı sulhun
tertibine kıyam ve Babadağı kasabasının şita olub murahhas ta’yini ile kârın görülmesine
saad ihtimamını teşhir ve esas-ı sulhun tebeyyinü içün huzur-u padişaha takrirler muhzır ve
Şeyhülislâm Osman Molla Efendiye kaime tastir idüb fehvasında ahval-i askeri ve
keyfiyyat-ı zahâiri tafsil ve eğer sulha rağbet olunmayub çehre niyaz düşmana havale-i
topunca? redd olmak lazım gelür ise mazâallahüteâla a‘dâ-yı din beyza-i islâma hayli rahne
îkâ ideceği ahkal ve neuzubillahiteâla Tuna sahillerine doğru memalik-i mahrûseyi pamal
idecekken a’le-l tasrih idüb tedârik-i hale itina ve temşit-i hale sai avnî eyledi. [14b]
Hikmet-i hûda müşârünileyhin ol vechile olan tahrîratına îtîbar olunmayub bilahere kaza
ve kader hükmün icra ve perde-i gaybdan nice eşgal-i müdhişe saha-i zuhurda cilve nümâ
oldu. Ser-dâr-ı ekrem hazretleri mektubu sadrazamı hulefası silkine münselik ve hizmet
kitâbet ve devâmda sairlerinden ziyâde meks olmağla böyle ser halifelik ile mümtâz ve
dört sene miktarı ol hizmetden istifa-yı arzu eyledikten sonra yine yoluyla mektubculuk
mesnedi tahsil ve üçsene dahi anda a‘dâ-yı hidemât-ı aliyye ile say-i cemîl ve ba’dehu
menâsib-i samiyeden bir seneye karîb Reisülküttab ve dört sene mikdarı bâ rütbei vezâret-i
tevkilik ile evkatgüzâr olarak ahvâl-i âleme vukûf-u tahsil idüb bunlardan mukaddem
menâsıb-ı âliyede müsdahdem olmadığından ve teveccüh-ü hümâyun dahi hakkında kemâl
üzere müşâhede olunduğundan a‘van ve akranı hazm itmeyüb lakin padişah-ı âlem penah
hazretleri isti'dâd ve istihkâkına binaen rütbe-i sadârete irtikâ buyurduğundan lailac sükuti
76
ihtiyar [15a] idüb ittihâmına bahane cû idiler. Ordû-yı hümâyun ile Bender’e varıldıkta
tevfîki ve benâm-ı diğer Moldovancı Ali Paşa ser-dâr-ı ekrem Bender’e geldikte
zahîresizlikten askere perişanlık da ve bu sebeple mesned-i sadarete mürteki olmak içün
anfen zikr olunduğu üzere Bender de mevcut zahîreyi itlaf eyledikten dane hardal
olmayub birkaç gün peksîmâtdan ve ordû-yi hümâyun ile giden dakikden tabh olunan nan-ı
azizden birer miktar tayınat virilüb zahîrenin kılletinden askeri tayınat-ı muhattel ve
orduda kâht-ı nümâyan olduğundan başka etraf-ı akradan tatar ve reayanın arabalar ile bey
içün gönderdikleri zahîreyi askeri taifesi cisr başında ahz verildikleri bahaya firuhat
eyledikten sonra zahîre sahibi reayaya bir iki kuruş virüb iade iderleridi. Reaya dahi zahîre
getirmekten farîğ olmak rütbesine geldikte ser-dâr-ı ekrem hazretleri taife-yi merkûmeyi
cisr başından teb’id eylemesini yeniçeri ağasına tenbih eyledikde ağayı [15b] mûmaileyh
dahi şiddet ve kelimât anîfe ile mahalli ahere gitmeniz ferman buyruldu diyerek taife-i
merkûmeyi cisr başından tard ve teb‘îd ve anlar dahi münkaal olarak haymelerine
gittiklerinde ashab-ı ağraza fırsat düşüb ser-dâr-ı ekrem askerî taîfesini tahkîr ve tard-û
teb‘id murad ider ve bu kal’aları Moskovluya akçe ile füruht eylediğinden kendüye askerin
lüzumu yoktur ve bunun emsali nice ercukalı askerî taifesinin samurlarina ilkâ itmeleriyle
ordû-yi hümâyunda …..? kesret bulub ve rücu‘ iden askerî taîfesi ve ordu tarafından
mahsus neşr ve havadisi içün ricalden bazıları Asitaneye ademler irsâl ve esnâ-yı rahde ve
Asitane-i saadette bu makûle kelimât teveffüh eylediklerinde Asitane-i saadette olan ashâbı
ağraz dahi tasdik idüb Leh memleketi yağma ve gâret olunmak içün mufassal ve meşruh
fetvayı şerife virilmişken Leh memleketini teşhir itmemek ne dimektir diyerek kahvehâne
ve berber dükkanlarına ademler tayin ve ser-dâr-ı ekremi lisan-ı [16a] nâse
düşürülmeleriyle ser-dâr-ı ekremin akd-i sulh zımnında olan tahriratına müsaade
olmamasına illet-i müstekille olmuşdur. Elhasıl-i mezkûrede cem olunan asâkir-i
firâvanın ictimâ ve ihtişâdı mücerred-i a‘dâ-yı din tarafına bir nümâyiş ve kuvvet ve
muhabbet-i saltanatı iraet ile dil hah üzere akd-ı müsâlahadan ibret olunub ol hususa ise
a‘dâ tarafından kemâyenbeği izhâr-ı havahiş olunduğundan maada İngiliz devletin dahi
tavsiyyett ve irâd olunduğu vechile tarafeynden say‘ olunarak bil müzâkere sulh hususunun
pezirâ-yı husul olması haletlerinin istihsâline bezl-i makdur olunur iken fi’l- asl tefrik-i
asker maddesinde mahud olan muvâzâ’ya kıllet-i zahâir illet-i müstakille olarak asâkir’in
ekseri müteferrik ve perişan olduktan sonra üslûb-u müâhede üzere sulha dahi itibâr
buyrulmadığından herkes zahmete düçâr ve giriftâr-ı meşakk-ı bişumar oldular. Bundan
sonra a’dâ-yı din dahi Hotin karşusundan def-i kârubar sıklet idecekken ser-dâr-ı ekremin
77
azli [16b] ile muhâbere ve mukavelenin hilâf-ı etvar müşâhede eyledikte tekrar cenke
kıyam ve bu vakte dek bizim askerin tamam fersude olub zahîremiz bil külliye noksan
bulmağla karinede müteccir olduğu malum-u amme-i enâmdır. Ez cümle Moldovancı Ali
Paşa’nın serdârlığında Hotin kal‘ası bila cenk ve cidâl ve asl-ı dest-i tasarruf küffâr-ı
hızlanmeal olduktan sonra Moskov keferesi ferce bulmağın Boğdan ve Hantepesine doğru
katanalarını irsâl ve şita dahi hulûl itmekle akdan ve hizan-ı ahâliyi ordu nehr-i Tuna’yı
beru İsakcı yakasına mürûr ve küffâr dahi ol tarafları boş bulmağın bazı kasabât ve kurrâya
isâl-i hısare bezl-i makdûr eyledi. Bu inhizamdan sonra müşârünileyh Ali Paşa’nın emr-ü
nehyinde nüfûzdan eser kalmadı deyu azl ve yerine İvâz Mehmed Paşazâde Halil Paşa serdâr-
ı ekrem nasb ve tayin olundu. Müşârüleyhin sadrazam olması pederi İvaz Mehmed
Paşa Belgrad fethinde ser-dâr-ı ekrem bulunmağın âvâm nas beyninde babasının
naumurluğu ırsen oğlundan dahi zuhur ider [17a] güft-ü gû suna mebni ve ibtida-yı seferde
ser-dâr-ı ekrem bu olmalı iken aherinin intihâbı sehv ve hatadan ibarettir. Kıyl-ü kal’ine
mübteni olub fi nefsü emr-i müşârünileyhin bazı zahîr-i beyti beynlerinde pederinden
dolayı şöhreti derkâr olub amma ukala ve havass-û havassın padişah-ı dirayet-i ihtisa
indinde fatku ratku hal ve akdâr-ı babında olmadığı müteyakkız ve aşikâr iken sultan-ı dilâgâh
hazretleri mücerred bu babda aklı eksere tabihdir muktezasıyla amel eyleyüb ser-dâr
olması levâzımın temhid ve zamanında berayiş görülmeyeceği zamirinde müzmir olarak
makalid-i umur-u uhde-i ihtimâmına tâ‘lik ve taklid eyledi. Pes ser-dar-ı müşârünleyhin
mensûr ve muzaffer olmasına sebeb cari ve medâr-ı zahîri olan asker ve zahîre ile miknet
ve iktidarına her vechile ihtimam olunduğundan fazla Halil Paşa ser-dar-ı ekrem olmuş
deyu külli neferat ile Anadolu ve Rumeli’de vaki levendat serkerdeleri ve aşair ve kabail
ricali ve efrad-ı askeriyeden kati vafir leşker hod be hod İsakcıya tevarüdde ikdam [17b]
eylediler. Amma Bihikmetütteâlâ sene-i mezbûre evvel-i bahasında nehr-i Tuna tuğyana
aband emr-u fi'l-asl cisrin mümtehası olan Kartal kenarından birkaç cisre mütehammil
mahalleler kesret-i seyl ile suret-i deryada rûnümâ olduğundan başka bir taraftan yevmen
fe yevmen terakkisi mütezâyid olmağın mutad üzere vaz‘ olunan cisr Tuna üzerinde vasatı
ilkinde vaki bir sefine misüllü cisr ile mürûr-u ubûr gayr-ı makdûr iken ol vechile tevarüd
iden askere mukabele a’dâya hevahişleri berkemâl olmağla atlu ve piyadenin mecmuu
açıklar ile karşu yakaya imrar ve levâzım ve zahâir ve mühimmât-ı saireden fevk …….?
eşya Kartal yakasına adad ve ittihar olundI. Küffâr-ı hâk-sâr’ın dahi Kartal’a yigirmi
saatden ziyade mahallede ordu kurub mukabeleye müheyyâ olduğu istihbar ve asker-i
islâma nazaran ve vukud-u şerikinin kıllet-i ihbar olunmağla asker-i müslimine berafet resı
78
de olur ise tahassun itmek içün mukaddemce Kartal yakasında himmet ve fire ile takviyyet
virilen hendeklü mürselde [18a] bir hoşca istihkâm virilüb ba‘de a‘dâ üzerine gidilmek
lazım iken tarafdar-ı ser-dar-ı ekremi bulunanlar mücerred pederinin nam ve söhretine
iğtirar ve bila ihtiyat bi payan-ı asâkir-i islâm ile düşman üzerine ilgar olunub tamam-ı
küffârın gözettiği mahalle mukabil ve fenni hendeseye mügayir mahallerde karar eylediler.
Çünkü kıyam olunacak mahalli-i mukaddem müzakere ve tasmim olunarak hareket
olunmadığından heman a‘det-i sakin olmasun deyu ol vakt fil cümle metris hafrine
mübaşeret olunub evvel gece asâkir-i islâmın bî nazar oldukları halde ikâmet eylemeleri
takribi ile sabaha karşu miyane-i askerde bir ürkündülük aşikâr olub kat‘ çok asker gece ile
Kartal tarafına firar eyledi. Her ne hal ise ol gece sabah oduktan sonra derdest olan bi nazir
bal yemez toplar tertib ve ikiyüzden mütecaviz araba üzerinde mevcûd zenburun ve sair
enva-i alat-ı harb ile asâkir-i islâm düşman üzerine tesrib olunub levâzım ve mukteziyat da
zerre kadar kusur olmadığından ma-adâ [18b] belki zikr olunduğu üzere her şeyi za‘f
mertebelerde tedarik ve tehiyye olunmuşken cenk vadilerinde adem-i hareket ve mücerred
nam ve şöhret ile kefere münhezim olur itikadlarına düşüldüğünden ve hıyn-i mukabelede
medâr-ı galebe sebat ve karar olmağın ol emr-i vacibü’l itinaya riâyet akdem-i imaleden
iken evvela kalb-ı asker olan ser-dar-ı ekrem hazretleri muavedet ve gıybet eylediğinden
sair askere nevechle perişanlık arz olunub ne kadar mühimmâtın arıza-i telef olduğu ol
vaktin mazbut olan vekayinde mündericdir. Amma ilaç vak‘a piş ez vuku‘ bâ-yed-i kerd
mefadıyla Kartal’a mürûrdan mukaddem belki Hotin kal’ası ıyâd-ı küffâra giriftar olduğu
esnada akm umurdan olan İsmail kasabasının istihkâmı ve Kili ve Akkerman kal’alarının
yeniçeri ortaları ve müteayyîn ağaları ve mirimiran dan kârgüzar muhafızları ve neferat
tayini ile muhafazaları levâzımının pişence ikmâl ve itimâmı hususlarına kat‘a icale-i efkâr
olunmayub asker-i perişan ve takvîyyet müsemmi güzerân eyledikten sonra mirimirandan
[19a] İskenderiyeli Mustafa Paşa Kili muhafızı ta‘yin ve tesyîz olundı. Mumâileyh
muhafaza-i mezkûreye mesâraat ideceği eyyamda a‘dâ-yı din Bender kal’asını muhasara
ve tazyike mübaşeret ve birtaraftan Kili ve Akkerman kal’aları üzerlerine askerlerin tesyir
ve tenhîrlerine mübaderet eylediğinden mumâileyh Mustafa Paşa me‘mur olduğu
muhafaza hizmetini vücuda getiremeyeceğin idrak itmekle Kili’ye geldiği gibi meks
eylemeyüb bila te‘hir karşu eski Kili tarafına mürûr eyledi. Zikr olunduğu üzere Kili ve
Akkerman kal’aları fi’l-asl muhafazadan tehyi olmağın Kartal bozgunundan firar eden
askerin bazıları Eğerci Kili ve Akkerman taraflarına ve bazıları dahi İsmail ve Kartal
câniblerine firar eylemişlerdi. Lakin bozgun askerden zikr olunan mahallere tecemmu
79
idenler mücerred birkaç gün tahlis-i can niyeti ile mahalle-i mezkûreye tahassun itmiş
olmalarıyla küffâr-ı hâk-sâr ve …..dan ta‘kibe ibtidâr ve muhasara ve tazyiklerine sarf-ı
iktidâr eyledikte her nekadar mukabele-i a‘dâ da sebat ve kıyam gösterdiler ise [19b] dahi
başsız buğsuz asker olduklarından derhal re’y ve sebatları ihtilafa mübeddel vire ile
kal’aları bila külfet birkaç yüz kefereye telsim ve bu vechile canlarını tahlis eylemek emr-i
mühimini cenke takdim eylediler. Bu haberler İsmail tarafında asâkir ve rüesâya vasıl
oldukta mukaddem kendülerinden olan tezelzüle birkat dahi perişanlık turyan etmeğin
anlar dahi karşu Tulça tarafına mürûra şitebân oldular. Ahali-i İsmail’in keyfiyetini casus
vasıtasıyla a‘dâ tarafından teftiş ve tedkik ve ihtilâf ve ihtilâllerin gereği gibi tahkik anların
üzerine dahi bir miktar asker tesyir ve top ve tüfenk endaht etmeksizin ol mahalli dahi
teshîr eyledi. Küffâr-ı hâk-sâr’ın istila eylemesi cây-gir zamiri olan mahallerdeki asâkir-i
islâmın karşu tarafa imdad ideceği yerlerdir. Bilâ tekâlüf yed-i mehuset pervendlerine
giriftâr olmak takribi ile etraf ve eknâfa birer miktar asker ta‘yini ile imdat olunacak yerleri
sed ve bend eyledikten sonra Bender kal’asını muhasaraya ibtidâr ve mahsusen zikr
olunduğu vechile ordu [20a] tarafından imdad ve iaşeden me‘yus olduklarından başka
keferenin kal‘a içinden adem-i tedavün eylediği gulgulesi dahi iras-ı halden hali olmağla
ehl-i islâma galebe ve kal’atın ne tarikle düçâr u dest kefere olduğu vekaya-yı
maztabasında mesturdur. Bâlâda mezkûr olduğu vechile def’a-i saniyede olsun asâkir-i
islâm Kartal yakasına mürûr itmezden mukaddem İsmail ve Kili, Akkerman ve Bucak
taraflarına muhafızlar ta’yin ve Kartal yakasında beş onbin asker tahsis idecek Kartalın
Köprübaşı ve Taşlıburun nam mahallelerden birer tabya inşa ve toplar vaz‘ve muhafızlar
ta‘yini ile istihkâmlarına itina olunmuş olındı. Bir taraftan olmasını eyise gayri cânibden
Bender’e imdad olunmak mümkün olub kal’a-yı mezbûrenin ıyad-ı küffâra girmesi
ihtimale garib bir mani olur idi. Tahsis ol vakit asker-i hümâyunda bulunan bazı ukala
müdeyyerat kıylül vuku’ bu haletleri der hatır eyledikleri vaka ve bazılarının dahi iktiza
iden mahallelerde bil fi‘l takrir ve tekellüm eyledikleri zayi‘ ve şayi‘ dir. [20b] Bu suretler
vukuundan sonra asâkir-i islâm İsakcı yakasında karar ve aram idemeyüb zabt u rabtları
kabza-i tasarrufundan huruç birle her gice üçer beşer bin nefer süvari ve piyade asker aynel
müffer diyerek her cânibden firara yüz tutub hususen bir kaviyyül iktidar demdar
olmadığından muâyere ve müminlerde dahi sedde ve bende muktedir kimesnelerin tedarik
olunması takribi bila külfet sayf ortasında bi perva herkes vilayetlerine azimete ictira
eyledi. Düşman dahi fırsatı ganimet bilüb İbrail kal’asını iki defa muhasara ve ber vechile
zafer yab olamamış iken tafsil olunan keyfiyyet kal’a-yı mezbûre ahalisine dahi sirayet
80
iderek akibetü’l-emrinin dahi asker ve zabitanı tahliye itmeleriyle bila zahmet küfre zabt ve
derûnuna asker vaz‘ ile etrafın sedd ve rabt eyledi. Bade Eflak ve Boğdan memleketlerine
taraf taraf asker esrar-ı Tunanın karşu yakasında vaki asker imrar olunacağı mahalleri
tamamca istilâ eylediğinden nehr-i Tunanın beru kıyılarında [21a] olan geçitleri muhafaza
kastıyla selatinden mukadder olanlar celb ve İsakcı ve Maçin ve Tulça vesair bu misüllü
geçit yerlerinde olan vüzera o mirimirâne terfika ta‘yin ve Han hazretleri dahi ordû-yi
hümâyun ser-askeri Edirne ve Şumnu ve Pazarcıktan birisinde karşılamak üzere kendüsinin
Babadağında mukîn olması tebyin olunmuş iken Halil Paşa üzerine serdar olan silahdar
esbak Mehmet Paşa hazretleri Babadağı kasabasının müşta olmasın tercih ve evvel kış
orduda bulunan neferaddan adi ricâl ve zabitan ile kılleti zad u zahîreden ne meşakkatler
çekildiği mahalinde tasrih ve tevzi‘ olunmuşdur. Her ne hal ise bahara dek müştâde kıyam
ve evvel baharda Babadağı sahrasına darb-ı hıyam olunub Tuna’nın etrafında oldukça çete
kayıklarıyla keferedan dil almak ve dil vermek tavırlarında imrâr-ı eyyam ve birkaç defa
Tulca ve İsakcı taraflarına küffâr asker îmrar itmeğin mümkün mertebe müdefaya kıyam
olundu. Amma def-i saniyede İsakcıya küffârın hücumunda [21b] mukabelesine muvaffak
olunmayub kati ve akr asker mevcûd iken cümleden evvel İsakcı ağası namında olan
yeniçeri zabiti firar ve anın adem karar-ı saireleri olarak cemiyetleri tar-û-mar olub fakat
Dağistanî Ali Paşa hazretleri kendü danesiyle İsakcı tepesinde bir miktar arâm ve ol dahi
la-ilaç gerüye atf-ı mecâm eyledi. Çok geçmeden küffâr-ı hâk-sâr Tulcadan dahi asker
imrâr ve mukabelesinde olan askere tefrika virdikten sonra Babadağında bizzat ordû-yi
hümâyun üzerine on bin miktarı asker ve birkaç kıta top ile hücum ve ordû-yi hümâyunda
izafe müzaif asker mevcûd olub Billatifitteâlâ yalnız ricâl ve zâbitan ve kapu halkı ile
mukatelesi olunarak küffârın mukabelesi mümkün olunduğu emr-i mahtum iken yigirmi
hatve olsun küffâr üzerine ve olmaksızın ar ve namus saltanat-ı henk ve bizzarureti sancağı
şerîf istishâb ve bu kadar hasta ve firara kudreti olmayan [22a] Babadağı derd mendanını
etrafında olan bi haber kimesneler ile kayd-ı esre giriftâr iderek gerüye ıyâb eylediler.
Bunun akabinde münhezimen Pazarcığa ricat olunub birkaç gün ikâmet olunduğu esnada
Pazarcık ve havalisi ahalisinden beş on bin mikdar-ı tüfenk endaz etraf kasabayı ihata ve
kâffe-i zabitan ve ricâl ve orta ile ordû-yi hümâyunu Şumnu tarafına mürûdundan
memâfeat ol babda enva-ı haşvete cesaret itmeleriyle bu hususlar müşârünileyh Mehmet
Paşa’nın rehavet ve bittaitine haml olunarak mühr-ü hümayûn sadr-ı esbak Bükreş seraskeri
Muhsinzâde Mehmed Paşa’ya tevcîh ve irsâl ve Şumnu kasabasının müşta olunacağı
haberleri Pazarcığa îsâl olunduktan sonra ahalisi ilka olunan nash ve pendi kabul ve bir
81
takribiyle ordû-yi hümâyun kaim makamı olan yeniçeri ağası kapucu Süleyman Paşa
maiyetinde olan ricâl ve neferat ile mahalli mezkûrda hareket eyleyüb Şumnu kasabasına
duhûl eyledi. Bu da Şumnuda dahi üç sene mikdarı [22b] kâh mutareke kâh muharebe ile
imrar-ı vakt olunub nihâyetül emr-i selisinede Ruscuk ve sevâhil-i Bahr-i siyahtan Varna
ve vast Rumili’nde Şumnu’dan gayrı kefereye sed olur mahall kalmayub ordu ise ihmâl ve
iskâl ve ketbe ve ricâl ile malâmâl ve mukabeleye muktedir olmayub edni hücum ile
müteferrik olacakları vareste kayd-ı eşkâl olduğu mukaddem Babadağı vak’asında tecrübe
olunmağın a’dâ-yı din Silistirereyi geriye bıragub doğru ordû-yı hümâyun üzerine hücum
ve Balkanın orta canında vak-i kasabat ve karadan şenlik asârını ma‘dum eyledi. Küffârın
ol hücumesine vaki asker ordû-yi hümâyunda mevcûd iken Biiradetit Teâli askeri
mukavelesinde kimesne sabit ve bayidar olmayub her canipden firara yüz tutup umumen
perişan olmalarıyla ordu ricâli ve sair mevkîb-i hümâyunda bulunanlar hayme ve
hargahlarını ali hâle terk eyleyüb liva-yı şerif ile mukabele-i a‘dâya teveccüh ve azimet ve
gayret vererek ol vech ile firar edenlerin [23a] ercaına bezl-ü kudret eylediklerinde kat‘a
müfîd olmayub ol güne rücat ve firar iden asker Enderun-u orduya duhûl ve bir cânibden
yağma ve bir taraftan firare meşgul oldular. Bundan sonra ahali-i ordu lâ-ilâc kalmağın
Şumnu muhasarasını ihtiyâr ve otuz gün mikdarı hem muharebe ve hem mukâlame
meşekkatlerinden ne çektikleri ma‘lum ve meşhur-i sıfar ve kibardır. Eyyam-ı mezkûre
esnasında a‘dâ-yı din Şumnu havalisini ihrâk-ı binnar eylediğinden ma-adâ kasaba-yı
mezbûreyi on oniki saat ilerü Edirne tarafına doğru tabur ve katanaların tesyar eyleyüb
çalık kavağa vürûd ve ol etrafı talan itmekle karîn ıyad ve Aydos ve Edirneye doğru bazı
karyeler ahalisi göçlerini arabalara tahmîl ve Edirne ahalisinden bazıları dahi hafiyyeten
esbab kararı tahsil itmişler iken musalaha haberleri herkese feryad-res olub sükkân-ı bilad
ve ahali-i ordu ve kaffe-i ayân taze can bulub iş bitdü deyu her biri vatanına avdetin [23b]
çaresini tahsîle deveran eyledi. Bu halde ser-dâr-ı ekreme bazı hastalık avârız-ı müstevli
olmağın Edirne’ye ba‘del vürûd birkaç ay ikâmet ve Rusiyyelü ile münakd olan şürût-ı
müsâlaha iktizâsınca kıl‘a ve beka‘ ve arazinin teslim ve tesellümleri halatına suret virüb
iktizâ iden kal’alara muhafızlar takdim ve levâzım ve mühimmât vaz‘ıyla istihkâmların
tetmim eyledikten sonra Asitâne-i Saadete avdete karar virilmişken bittakdirî Teâlî
müşârünileyhin hilâl-i rahda ecel-i müsemmâsı istikbâl ve karîn-abâd nam mahallede dar-ı
bekaya irtihâl eyledi. Pes sadrazam olacak her kim ise heyet-i mecmuası müteferrik
olmaksızın ordû-yi hümâyuna vâsıl ve vech-i sevab üzere birkaç ay Edirne’de ikâmet ve
zikr olunduğu vechle teslim ve tesellüm kıla ve kasabat ve istihkâm etraf serhadât
82
maddelerine nizâm virdikten sonra mevkib-i hümâyunun Asitâneye avdeti lazım iken
sadrazam hazretlerinin Asitâne-i Saâdetden measkeri hümâyuna gelmiyeceği haberi orduya
vasıl ve bi vakt [24a] measkeri hümâyun içinde bazı azl ve nasb haletleri hâsıl olmağın
askeri ve gayrı askeri fevc fevc diledikleri mahalle azimet iderek mevkib-i hümâyunda başı
bağlu bazı ricâl ve zabitandan gayri kimesne kalmayub ricat-i muhayyer vürûd iden
sadrazam mektubuna binaen edâ-yı mevâcibden sonra ordû-yı hümâyunla anlar dahi avdet
ve Asitane-i saâdet aşiyâniye vusûle mesaraat eyledi. Sahniçün bûd bî pâyân bîhamüşi edakerdem
baki tefâsıl keyfiyyât ol senelerin vekayini kafil tevârih –i meddûyede âli vechü’-l
etnab mukassel ve meşruhtır. Hatime-i kerraren zikr olunduğu üzere askerî taifesinin bu
mertebelerde musâf-ı cenk ve peykârdan rûkerdan olmalarının hikmeti fi’l-asl harb u kıtale
akdem eylemeleriçün tertib olunan esbab ve bu işin fıkdan ve kılletidir. Zirâ ez kadim
devlet-i âliyyenin asabiyyet makamına kaim olub kendüleriyle hasmâ [24b] galebe-i
melhûze olunan ashâb-ı zeâmet ve tımar u sair ulûfe-i havar-ı askeri makûlesinin harbe
kıyam eylemeleri vefâya-yı vacibe-i zimmetleri olan emr-i diyanetlerin himayete mebni
veyahud her sınıfın kendülere mahsus olan inâyet-i padişahîyî tahsîle bezl-i iktidâr veya
emr-i şeni-i te‘dibden havf ve istişâre mübteni olub bu hilalde ise bir muktezâ-yı diyanet
cenke mübâderet eden ekall-i kalîl olub zeâmet ve tımar ve ulûfe ve sair padişah-ı dirlikten
dahi akçe şefaat veyahud bir mahalle hizmet mülabiseleriyle bilâ-külfet herkes tahsil ide
gelmeğin cenk ve harbe vesile tezayüd-i havaheş olur bir şey kalmadığından nizâm-ı
askere külli halel-i tatarruk ve zikr olunan vechle bilâ-istihkak nan- pare-i padişahîye mâlik
olunduğundan sahibi indinde vücûd ve ademi müsâvi olmağın mâlik olanlar mutasarrıf
oldukları nan-pârenin hizmetini idare ihmal ve tekâsül-i ihtiyâr itmeleriyle bu sûretlerden
[25a] nice fesâdın tekevvün ve tahakkuk ide geldiği …….? vasatünnehâr bedîdâr ve
âşikârdır. Ez cümle ashâb-ı nan-pâre mutasarrıf oldukları ulufenin kadrini bilmeyüb hemân
zayi‘ olmamış ocağı zabitana ihâle ile hîn-i hacetde lazım olan hizmetin görmeğe rağbet
eylemediklerinden nan-pârelerin ekseri ocaklar zâbitanı defterlerine dahil ve bu cihetle
mevâcın ekseri intika‘ kendülere hasıl ola gelmişdir. Pes tahvîf ve tahzîr iderek cenke asker
tesyîri dahi emr-i asîr olduğu malum-ı sagir ve kebirdir. Zira fi’l-asl askerî taifesinin bir
sınıfı aher sınıfa muadil olmağın ahd-ı hemanın mügâyir-i rıza hareketi ahir ile tahvîf
olunarak ta’dîl olunub semt-i hilâfa meylinden men‘ olunmaları sehl ve asân idi. Meselâ
bölükât-ı erbaa sınıfı sipah ve silahdara bunun cümlesi piyade ocaklarına ve bunların
mecmu‘u zeamet ve tımar ashabına muadil ve müvazen olmağın bir sınıfından [25b]
cürüm ve günah vukû‘takdirinde sınıf-ı aher ile ihâfe olunmak müyesser olur idi. Amma
83
elhalet-i hezâ askerî taifesi fakat piyade ocaklarına mahsûs olub âmme-i nâs yani kâffe-i
hidema ve cumhur-u esnaf ve tüccar ve ulûfe havar ve reaya belki her bir tavr ve geçreftâr
yeniçerilik iddiasında olduğundan sair askere galib ve bu suretde âhî-gerde ile ihâfe ve
te‘dib olunmayacakları zihinlerinde mukarred ve sabit olan kazâya-yı müsellemeden
olmağla cebren cenke sevk ve tesyîr olunmaları düşvâr ve müseyyer olduğu takdirde bile
pirayiş görülmeyeceği cümle indinde mütebâdir ve aşikârdır. Her devletin esnaf-ı asâkiri
meyânında ta’yîn-i hadd û nisâb-ı fi'l-asl efkâr-ı ukala ile mizâc-ı insana tatbik olunarak
mümehhid ve sûret-yâb olmuşdur. Mesela insanda mu’teber olan ahlat-ı erbaa’ki dem ve
safra ve balgam ve sevdadan ibarettir. Biri galib ve aheri mağlûb [26a] olduğu takdirde
vücûd-u insanda bir illetin hıdveti derkâr ve ru‘yet-i umûra adîmü’l-iktidâr olub tedbir-i
etibbâ ile mizâc-ı tesviye ve ta‘dil olunmadıkça ru‘yet-i umûra muktedir olamadığı gibi
devletin dahi envai askeriyesi ahlât-ı erbaa makamında olmağın bir sınıfı kesret üzere
mevcûd olduğu sûretde bizzarûre sınıf-ı aher makhûr ve mağlûb olub hükmü tasarruf
sınıf-ı eksere teveccüh iderek vücûd-ı devlette sui mizâc hadis ve umûr-i devletin düçâr-ı
akide-i suûbet ve in‘kâd olmasına bâis olur. Lâkin etibbânın müdevâtı ile sui-mizâc-ı
insanı sıhhate tahvîl eyledikleri misüllü hüsnü tedbir-i aklâ ile tedrici tesvîye ve takdil-i
askere mübâşeret olunub bi‘inayeti Teâlâ kuvveden fiile götürülmesine bezl-i iktidar
olunsa vücûd-ı devlette dahî sıhhat-i mizâc hasıl olmuş olub idare-i umûr-ı din ve devlet ve
zabt û rabt-ı memleketi her vechile sehl ü asân olacağı müteyakkıtdır. [26b]
84
Ek: 2 Tarih-i Sefer-i Rusya
85
Ek 2’nin devamı
86
Ek 2’nin devamı
87
Ek 2’nin devamı
88
Ek 2’nin devamı
89
Ek 2’nin devamı
90
Ek 2’nin devamı
91
Ek 2’nin devamı
92
Ek 2’nin devamı
93
Ek 2’nin devamı
94
Ek 2’nin devamı
95
Ek 2’nin devamı
96
Ek 2’nin devamı
97
Ek 2’nin devamı
98
Ek 2’nin devamı
99
Ek 2’nin devamı
100
Ek 2’nin devamı
101
Ek 2’nin devamı
102
Ek 2’nin devamı
103
Ek 2’nin devamı
104
Ek 2’nin devamı
105
Ek 2’nin devamı
106
Ek 2’nin devamı
107
Ek 2’nin devamı
108
Ek 2’nin devamı
109
Ek 2’nin devamı
110
Ek 2’nin devamı
,
111
Ek 2’nin devamı
112
Ek 2’nin devamı
113
Ek 2’nin devamı
114
Ek 2’nin devamı
115
Ek 2’nin devamı
116
Ek 2’nin devamı
117
Ek 2’nin devamı
118
Ek 2’nin devamı
119
Ek 2’nin devamı
120
Ek 2’nin devamı
121
Ek 2’nin devamı
122
Ek 2’nin devamı
123
Ek 2’nin devamı
124
Ek 2’nin devamı
125
Ek 2’nin devamı
126
Ek 2’nin devamı
127
Ek 2’nin devamı
128
Ek 2’nin devamı
129
Ek 2’nin devamı
130
Ek 2’nin devamı
131
Ek 2’nin devamı
132
Ek 2’nin devamı
133
Ek 3: 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı-Savaş Bölgesi
Kaynak: Aksan, Virginia H., (1997) Savaşta ve Barışta Bir Devlet Adamı Ahmet Resmi
Efendi (1700-1783), (Çev: Özden Arıkan), İstanbul: Türkiye İşbankası Kültür
Yayınları.
134
Sayfalar
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder