Sayfalar

7 Temmuz 2024 Pazar

86


OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ (1839-1918)


Danimarkalılar Osmanlı Devleti’ni ilk olarak İstanbul’un fethinden hemen önce Papa IV. Eugen’in, Türklere karşı yapılacak bir haçlı seferine destek çağrısı ile tanımışlardır. İstanbul’un fethinden sonra da söz konusu devlet, yine Papalık ve ilerleyen dönemde de Kutsal Roma Germen İmparatorluğu tarafından aynı maksatla yapılması düşünülen haçlı seferlerine dâhil edilmeye çalışılmıştır. Tüm bunlarla birlikte Danimarka ile Osmanlı Devleti arasındaki ilk resmi ilişki 1756 yılında imzalanan Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticarat Antlaşması’yla başlamıştır. Bu ilk anlaşmadan sonra Danimarka ile Osmanlı Devleti arasında, 1828, 1841, 1859, 1862 yıllarında da çeşitli ticaret antlaşmaları yapılmıştır. Genel olarak ekonomik münasebetler üzerinden yürüyen ilişkilerin siyasi bir ittifakı da beraberinde getirdiğini söylemek mümkün değildir. İki devlet arasında en büyük problem 1820’li yıllarda Danimarka’nın Rusya desteği ile Karadeniz’de serbestçe ticaret yapma hakkını elde etmesi sırasında yaşanmıştır. Karadeniz’de böyle bir imtiyaz vermek istemeyen Osmanlı Devleti, Danimarka ve birkaç devlete daha Rusya’nın baskısı ile bu serbestliği tanımak zorunda kalmıştır.

Denizaşırı ticaret ile uğraşan Danimarka, söz konusu süreçte Osmanlı ülkesinin birçok yerinde diplomatik temsilcilikler açmış ve bunlar üzerinden kendi vatandaş, tüccar ve gemicilerinin menfaatlerini korumuştur. Hakikaten de Osmanlı

II

arşiv kayıtlarına göre birçok Danimarka ticaret gemisinin İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçip Karadeniz limanları ile Akdeniz ve Baltık limanları arasında ticaret yaptıkları görülmektedir. Aynı şeyi Osmanlı tarafı için söylemek mümkün görülmemektedir. Osmanlı Devleti’nin mevcut ekonomik anlayışının yanında ticari açıdan Baltık bölgesinde hiçbir faaliyetinin bulunmaması Danimarka’da diplomatik temsilcilikler kurmasını engellemiştir. Hatta I. Dünya Savaşı’na kadar Danimarka’da elçilik yoluyla hemen hemen hiç temsil edilmeyen Osmanlı Devleti, fahri şehbenderler ile kendini temsil etmeyi tercih etmiştir.

İncelenen dönemde, iki hanedan arasında içeriği; tahta çıkış, hanedan ile ilgili önemli olayları haber verme, tebrik ve taziye olan yoğun bir mektup trafiği yaşanmıştır. Ayrıca iki devlet birbirlerinin hanedan üyelerine, resmi memurlarına ve vatandaşlarına devlet nişanları ve madalyaları vermiştir.

Osmanlı ülkesine, seyahat etmek veya bilimsel çalışma yapmak için birçok Danimarkalı sivil, yazar ve bilim insanı gelmiştir. Ressam Melchior Lorck, Yazar Hans Christian Andersen, Dil Bilimci Johennes Ostrup, Biyolog Johannes Schmidt ve Arkeolog Karl Frederik Kinch bunların en önemlileridir. Danimarka’da bilimsel çalışma yapan Osmanlı bilim adamlarının varlığından söz etmek mümkün olmamakla birlikte Yazar Ahmed Mithat Paşa ve Selim Sırrı Tarcan gibi birkaç aydın Danimarka’ya gitmiş ve orada gördüklerini kayda geçirmiştir.

İki devlet arasındaki ilişkiler I. Dünya Savaşı sırasında da devam etmiştir. Özellikle Rusya’nın ve Osmanlı Devleti’nin karşılıklı aldıkları savaş esirlerinin durumlarının, teftiş edilmesi ve ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda Danimarka Kızılhaçı büyük bir rol oynamıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin mücadele ettiği konulardan biri de Danimarka kamuoyunun, Ermeni meselesi ile ilgili yanlış yönlendirilme teşebbüsleridir. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin, Danimarka kamuoyunun gerçeklere uyandırılması konusunda yaptığı çalışmalara da dikkat çekilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Danimarka, Siyasi İlişkiler, Ekonomik İlişkiler, Sosyal İlişkiler, Birinci Dünya Savaşı, Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Danimarka ve İsveç Kızılhaçı, Osmanlı Esirleri, Rus Esirleri.

III


PhD THESIS

OTTOMAN-DENMARK RELATİONS ACCORDİNG TO OTTOMAN ARCHİVE DOCUMENTS (1839-1918)



In this study, relations between the Ottoman Empire and Denmark were examined during the period from the publication of the Tanzimat (1839) to the end of the First World War (1918). The relationships in mention about 79 years period, have been dealt with in terms of political, economically and socio-cultural.

Danish People were the first to recognise the Ottoman Empire shortly before the conquest of Istanbul with the call of Pope 4th Eugen for support a crusade against the Turks. After the conquest of Istanbul, Vatican and in the following period by Holy Roman Germanic Empire tried the relevant country to include in crusades which thought to be performed for the same purpose. With all of these, the first formal relationship between Denmark and Ottoman Empire, started with Friendship, Navigation and Trade Agreement signed in 1756. After this the first agreement, various trade agreements were made between Denmark and Ottoman Empire made in 1828, 1841, 1859, 1862 years. In general it is not possible to say that the relationships performing on economic relations, brought with a political alliance. The biggest problem between these two countries has had in 1820’s when Denmark supported by Russia, obtained the right to trade in the Black Sea freely.

Ottoman Empire which didn’t want to grant such a privilege in the Black Sea, had to recognize this freedom to Denmark and a few other countries with the pressure of Russia.

In mention process, Denmark dealing with overseas trade, established a lot of representations in many parts of the Ottoman Empire Territory and guarded

IV

interests of its citizens, trader and seafarers via these missions. According to the archive records of Ottoman Empire it was seen obviously that a lot of trade ships of Denmark traded between Black Sea harbours, Mediterranean and Baltic Harbours by passing through Bosporus and Gallipoli Strait. It is unlikely to say the same thing for the Ottoman side. In addition to the current economic understanding of the Ottoman Empire, the lack of any commercial activity in the Baltic region prevented it from establishing diplomatic representations in Denmark. Indeed, the Ottoman Empire, which was virtually unrepresented by the embassy in Denmark until World War I, preferred to represent itself with honorary consuls.

In the period studied, between the two dynasties, there was an intense letter of traffic whhose content was giving thanks to the important events about the dynasty, congratulations and condolences. In addition, the two governments awarded each other's dynastic members, official officers and citizens with state dignitaries and medals.

Many Danish civilian, writers and scientists came to the Ottoman territory to travel or conduct scientific work. Artist Melchior Lorck, writer Hans Christiens Andersen, linguist Johenes Ostrup, biologist Johannes Schmidt and archaeologist Karl Frederikkinch are the most important of these. Although it is not possible to mention the existence of the Ottoman scientists who have done scientific work in Denmark, several writers such as Author Ahmed Mithat Pasha and Selim Sırrı Tarcan have gone to Denmark and have lived there.

Relations between the two states continued during World War I. The Danish Red Cross played a major role in the subject including inspections and needs of prisoners of war taken by Russia and of the Ottoman Empire reciprocally. One of the issues that the Ottoman Empire fought during the First World War was the attempts of the Danish public to mislead about the Armenian issue. In this study, attention was drawn to the work the Ottoman State made to learn the facts of the Danish public opinion.

Keywords: Ottoman State, Denmark, Political Relations, Economic Relations, Social Relations, National Struggle, Hilal-i Ahmer Society, Danish and Swedish Red Cross, Ottoman Prisoners, Russian Prisoners.

V

ÖN SÖZ

Yaklaşık 600 yıl süren ömrüyle Osmanlı Devleti, sahip olduğu güç, jeopolitik konumu ve hâkim olduğu toprakların genişliği sayesinde üç kıtada söz sahibi olduğu kadar, doğrudan veya dolaylı yoldan Dünya siyasetini de etkileyip şekillendiren bir unsur olmuştur. Osmanlı Devleti, gerek büyük devletler ile gerekse sınırdaşı olan diğer devletler ile doğal olarak kurduğu ilişkilerin yanında, kendisine coğrafi açıdan uzak memleketlerle de gayet ciddi ve samimi ilişkiler geliştirmiştir. Benimsenen bu politik anlayış doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin, coğrafi olarak kendisine uzak ve ilişkilerin kurulduğu dönem itibariyle Devlet-i Aliyyenin dış siyasetinde etkisi zayıf olmasına rağmen ilişki geliştirdiği devletlerden biri de Danimarka’dır. İskandinavya ülkelerinden biri olan Danimarka, VI. yüzyıldan itibaren İsveç’ten gelen ve aslında İskandinav kökenli bir kavim olan Danlar tarafından Zealand Adası’nda kurulmuştur. Danimarkalıların Anadolu coğrafyası ile ilk temasları XII. yüzyılda Danimarkalı Vikinglerin, Bizans ordusunda asker olarak görev almalarıyla başlamış ve Bizans ile bu yolla başlayan ilişkiler 1200 yılında Danimarka Kralı Erik Ejegod’un bir Viking gemisiyle İstanbul’u ziyaret etmesi neticesinde pekişmiştir.

Danimarkalılar, ilk kez 1445’te Papa Eugen’in gönderdiği elçi ile Osmanlı adını duymuştur. Papa, elçisi vasıtasıyla Türk ilerleyişinin durdurulması maksadına hizmet edecek faaliyetlerin masrafı için Danimarka kralından yardım talep etmiştir. İlerleyen dönemde söz konusu devletin denizaşırı ticaretle meşguliyeti, XVIII. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti ile bir dostluk ve ticaret antlaşması imzalamasına neden olmuştur. Daha sonraları da ağırlıklı olarak ticari anlaşmalar ekseninde gelişen ilişkilerin ulaştığı düzeyi Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan 1500’den ziyade kayıt ve bu kayıtların içerdiği 4.000’in üzerinde belge gayet açık ortaya koymaktadır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Danimarka ile ilgili çok sayıda belge bulunmasına karşın, Osmanlı coğrafyasına uzaklığı ve kendi bölgesinde büyük bir siyasi etkiye sahip olmaması, Danimarka’nın Osmanlı Devleti’nin son dönem yoğun dış politikasında, fark edilemez hale gelmesine sebep olmuştur. Bu durum Osmanlı-Danimarka ilişkileri ile ilgili çok ciddi bir bilgi ve literatür kıtlığına neden olmuştur.

Osmanlı Devleti gibi son dönemine kadar büyük devlet sıfatına sahip olmuş bir devletin münasebette bulunduğu tüm devletlerle olan ilişkilerini ortaya koymak bir gerekliliktir. Çünkü her ne kadar Danimarka, Osmanlı Devleti’nin kaderini diğer büyük devletler kadar etkilememişse de bu ilişkilerin ortaya konması Devlet-i Aliyye’nin dış politikasını bir bütün olarak ve tam manasıyla anlamamıza yardımcı olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin hâlihazırda hala Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda olması, birlik üyeleri ile olan tarihi münasebetlerimizin tam ve ayrıntılı olarak ortaya konmasını elzem hale getirmektedir.

Doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışma, Osmanlı-Danimarka ilişkileri konusundaki bilgi ve literatür eksikliğini gidermeye yardımcı olmak amacıyla konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan kayıtlar esas alınarak hazırlanmıştır. Birinci elden kaynaklar olması itibariyle evvela Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan Bâb-ı Âsafî ve Sadaret Belgeleri, Bâbıâlî Evrak Odası, Cevdet Tasnifi, Dâhiliye Nezareti, Hatt-ı Hümayunlar, Hariciye Nezareti, İradeler, Maarif Nezareti, Meclis-i Vükela Mazbataları, Şura-yı Devlet, Rumeli Müfettişliği ve Yıldız Evrakı tasniflerinde bulunan konu ile ilgili kayıtlara ulaşılmıştır. Bu kayıtların içerdiği belgeler, uzun bir transkripsiyon döneminden sonra konularına göre tasnif edilmiş böylece ana bölüm ve bunların alt başlıklarının ham malzemesi elde edilmiştir. Ham veriler kronolojik sıraya göre dizilerek verilerin analizi yapılmış, ortaya çıkan bilgiler sentezlenerek anlamlı bir

VI

bütünün oluşturulması sağlanmıştır. Son olarak yerli ve yabancı literatür eklenerek konu zenginleştirilmeye çalışılmıştır.

Osmanlı-Danimarka ilişkileri, giriş bölümü ile birlikte altı ana bölüm altında incelenmiştir. Birinci bölüm olan giriş bölümünde; araştırmanın konusu, amacı ve önemi ile birlikte yöntemi ve bu konuyla ilgili daha önceki çalışmalar ele alınmıştır.

Tezin ikinci bölümünde, araştırmanın asıl ele alındığı dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için iki devlet arasındaki Tanzimat öncesi ilişkiler incelenmiştir. Söz konusu bölümde Danimarka’nın kısa tarihçesi ve Osmanlı Devleti ile imzaladığı ilk resmi ticaret antlaşması ele alınmış ve bu anlaşmadan sonra Osmanlı-Danimarka ilişkilerinde belki de en problemli dönem olan Danimarka’nın Osmanlı Devleti’nden Karadeniz’de serbest ticaret yapma ruhsatı alması süreci ortaya konmaya çalışılmıştır.

Tezin üçüncü bölümünde ise iki devlet arasındaki Tanzimat’ın ilanından I. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde meydana gelen siyasi ilişkiler incelenmiştir. Bu bölümde; iki devletin birbirinde ihdas ettikleri diplomatik temsilcilikler, karşılıklı verilen nişan ve madalyalar, yine karşılıklı gönderilen tebrik ve taziye mektupları ile Osmanlı ülkesine gelen veya burada yaşayan Danimarkalıların çeşitli konularda istedikleri izin talepleri ele alınmıştır. Ayrıca söz konusu bölümde yine Osmanlı ülkesinde bulunan bazı Danimarkalıların karıştıkları adli ve asayiş vakaları ile iki devlet arasındaki ilişkilerde, üçüncü devletlerin etkisi ortaya konmaya çalışılmıştır.

Dördüncü bölümde ise Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemdeki ekonomik ilişkiler ele alınmış olup iki devlet arasında 1841, 1859, 1862 tarihli ticaret antlaşmaları ile boğazlardan geçen Danimarka ticaret gemilerinin ticari faaliyetleri incelenmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin bizzat hizmet alımı yapmaya çalıştığı bazı Danimarkalıların söz konusu faaliyetleri ortaya konmuştur.

Beşinci bölümde ise yine Tanzimat’ın ilanından I. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde meydana gelen sosyo-kültürel ilişkiler incelenmiştir. Bu bölümde Danimarka veya Osmanlı vatandaşı olup da yine bu iki ülkeye seyahat eden kişilerin yazdıkları seyahatnameler ele alınmış ve söz konusu iki devlete, onların gözünden bakılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Osmanlı topraklarında sanat ve bilim alanında faaliyet gösteren Danimarkalılar hakkında bilgi verilmiş, bilhassa arkeoloji alanında faaliyet gösterenler ayrı bir başlık altında incelenmiştir.

Tezin son bölümü olan altıncı bölümde ise I. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen ilişkiler ele alınmış, evvela savaş döneminde Danimarka’nın durumu ve yine iki tarafın birbirlerinde ihdas ettikleri diplomatik temsilcilikler ile bunların faaliyetleri incelenmiştir. Yine bu bölümde savaş döneminde Osmanlı ülkesinde bulunan Danimarkalıların çeşitli konularda istedikleri izin talepleri hakkında bilgi verilmiş, Danimarka’daki Osmanlı aleyhinde yapılan Ermeni faaliyetlerine değinilmiştir. Ayrıca savaş sırasında Osmanlı ve Rusya’nın birbirlerinde bulunan esirlerine yardım etmeye çalışan Danimarka Kızılhaçı’nın ve bu konuda teşebbüslerde bulunan Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin yaptıkları çalışmalar ayrı bir başlık altında incelenmiştir.

Konu ile ilgili çok sayıda arşiv belgesi bulunmasına rağmen ülkemizde, Osmanlı-Danimarka ilişkilerini esas alan çalışmaların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bahsi geçtiği üzere bu tezin hazırlanmasında ağırlıklı olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki konuyla ilgili belgelerden faydalanılmıştır. Bu belgeler iki devlet arasındaki münasebetleri ayrıntılı olarak ortaya koymaktadır. Söz konusu belgelerin büyük çoğunluğunun, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren meydana gelen ilişkileri içerdiğini söylemek faydalı olacaktır. Yine bahsi geçtiği üzere arşiv kayıtlarının yanında konuyla ilgili doğrudan veya dolaylı yoldan bilgi veren literatüre de başvurulmuş ve Danimarka ile Osmanlı Devleti’nin ilgili dönemdeki ilişkileri ayrıntılı bir şekilde ortaya

VII

konmaya çalışılmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yaptığımız çalışmalar sırasında her konuda yardımlarını esirgemeyen arşiv çalışanlarına teşekkür ederim. Yine yedi yıl süren bu çalışma esnasında, müşterek vakitlerimizden çaldığım halde, sabırla bana destek veren eşim ve küçük kızıma teşekkürü bir borç bilirim.

Bu tezin hazırlanması sırasında sabırla beni teşvik edip, değerli fikirleri ile yönlendiren ve titizlikle çalışmalarımı takip eden değerli Hocam ve Danışmanım Prof. Dr. Orhan Doğan’a şükranlarımı sunarım.

Fethullah UÇAR

VIII

İÇİNDEKİLER

ÖZET ................................................................................................................................ I

ABSTRACT ................................................................................................................... III

ÖN SÖZ .......................................................................................................................... V

İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... VIII

KISALTMALAR LİSTESİ ........................................................................................... X

TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................................. XI

HARİTALAR LİSTESİ .............................................................................................. XII

EKLER LİSTESİ ....................................................................................................... XIII

1. GİRİŞ ........................................................................................................................... 1

1.1. Araştırmanın Konusu ve Sınırlandırılması ....................................................... 1

1.2. Araştırmanın Amacı ve Önemi ........................................................................... 1

1.3. Araştırmanın Yöntemi ......................................................................................... 1

1.4. Konu ile İlgili Önceki Çalışmalar ....................................................................... 2

2. TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ ......................... 3

2.1. Danimarka’nın Kısa Tarihçesi............................................................................ 3

2.2. Tanzimat Öncesi Osmanlı-Danimarka İlişkileri ............................................... 7

2.3. Danimarka ile Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması........................................................................... 9

2.4. Danimarka’nın Karadeniz Ticaretine Mezuniyeti .......................................... 15

3. TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA OSMANLI-DANİMARKA SİYASİ İLİŞKİLERİ .................................................................................................... 26

3.1. Danimarka’nın Osmanlı Topraklarındaki Diplomatik Temsilcilikleri ........ 26

3.1.1. Danimarkalı Konsolos, Konsolos Vekili ve Onların Tercüman ve Hizmetkârları ......................................................................................................... 33

3.2. Osmanlı Devleti’nin Danimarka’daki Diplomatik Temsilcilikleri ................ 43

3.3. Danimarka Tarafından Verilen Devlet Nişanları ve Madalyaları ................ 46

3.4. Osmanlı Tarafından Verilen Devlet Nişanları ve Madalyaları...................... 52

3.5. İki Devletin Birbirlerine Gönderdikleri Tebrikler ve Taziyeler .................... 61

3.6. Danimarkalıların İzin Talepleri........................................................................ 71

3.7. Osmanlı Devleti’nde Bulunan Danimarkalılar ile İlgili Adli ve Asayiş Olayları....................................................................................................................... 79

3.8. Osmanlı-Danimarka İlişkilerinde Üçüncü Devletler ...................................... 86

4. TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA OSMANLI-DANİMARKA EKONOMİK İLİŞKİLERİ .......................................................................................... 91

IX

4.1. Danimarka ve Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 1841 Tarihli Ticaret Antlaşması .................................................................................................................. 92

4.2. Danimarka ve Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 14 Mart 1859 Tarihli Sund ve Belt Boğazlarından Geçişi Düzenleyen Antlaşma ................................... 95

4.3. Danimarka ve Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 14 Mayıs 1862 Tarihli Ticaret Antlaşması .................................................................................................... 98

4.4. Boğazlar Üzerinde Danimarka Gemilerinin Ticari Faaliyetleri .................. 103

4.5. Osmanlı Devleti ile Bireysel Sözleşme Yapan Danimarkalılar .................... 111

5. TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA OSMANLI-DANİMARKA SOSYAL VE KÜLTÜREL İLİŞKİLERİ ................................................................. 115

5.1. Danimarkalı Seyyahların Gözünden Osmanlı............................................... 115

5.2. Osmanlı Seyyahların Gözünden Danimarka ................................................. 119

5.3. Osmanlı Topraklarında Faaliyet Gösteren Danimarkalı Sanatçı ve Bilim İnsanları ................................................................................................................... 121

5.3.1. Osmanlı Topraklarında Arkeolojik Kazı ile İlgilenen Danimarkalı Bilim İnsanları ................................................................................................................ 127

5.4. Osmanlı Devleti’nin Danimarka’daki İlmi ve Kültürel Faaliyetlere İlgisi . 136

5.5. Ziyaret ve Misafirlikler .................................................................................... 138

6. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ ................................................................................................................ 144

6.1. Savaş Döneminde Danimarka ......................................................................... 144

6.2. Savaş Döneminde Osmanlı Devleti’ndeki Danimarka Diplomatik Temsilciliğinin Durumu .......................................................................................... 146

6.3. Savaş Döneminde Danimarka’daki Osmanlı Diplomatik Temsilciliğinin Durumu .................................................................................................................... 148

6.4. Savaş Sırasında Danimarkalıların İzin Talepleri.......................................... 151

6.5. Savaş Sırasında Danimarka’daki Ermeni Faaliyetleri ................................. 155

6.6. Osmanlı ve Rus Esirleri Konusunda Hilal-i Ahmer ve Danimarka Kızılhaçı’nın Faaliyetleri ........................................................................................ 161

6.6.1. Rusya’da Bulunan Osmanlı Esirleri Hakkında Yapılan Faaliyetler .... 162

6.6.2. Osmanlı Devleti’nde Bulunan Rus Esirler Hakkında Yapılan Faaliyetler ............................................................................................................................... 172

SONUÇ ........................................................................................................................ 178

KAYNAKLAR ............................................................................................................ 182

ÖZ GEÇMİŞ

EKLER

X

KISALTMALAR LİSTESİ

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

Bkz. : Bakınız

Çev. : Çeviren

Der. : Derleyen

Dev. : Devlet

DİA : Diyanet İşleri İslam Ansiklopedisi

Ed. : Editör

Haz. : Hazırlayan

Kons. : Konsolos

KSÜ : Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi

Müd. : Müdür

Nez. : Nezaret

Rtb. : Rütbe

s. : Sayfa

ss. : Sayfa Sayısı

Şehb. : Şehbender

TDK : Türk Dil Kurumu

TTK : Türk Tarih Kurumu

XI

TABLOLAR LİSTESİ

Tablolar Sayfa

Tablo 3. 1. Osmanlı Devleti'nde Görev Yapan Danimarka Elçileri ............................... 30

Tablo 3. 2. Tanzimat'tan Sonra Osmanlı Ülkesinde Görev Yapan Danimarka Konsolosları ve Konsolos Vekilleri .................................................................... 36

Tablo 3. 3. Tanzimat'tan I. Dünya Savaşı'na Kadar Danimarka'da Görev Yapan Osmanlı Elçileri ................................................................................................................. 44

Tablo 3. 4. Danimarka Devleti Tarafından Verilen Devlet Nişanları ve Madalyaları .... 49

Tablo 3. 5. Osmanlı Devleti Tarafından Verilen Devlet Nişan ve Madalyaları ............. 57

Tablo 3. 6. Osmanlı ile Danimarka Arasındaki Tebrikler ve Taziyeler.......................... 64

Tablo 4. 1. Tanzimat Sonrası Boğazlardan Geçen Danimarka Ticaret Gemileri ve Yükleri .............................................................................................................. 104

Tablo 6. 1. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı ve Sonrasında Danimarka'da Bulunan Diplomatik Temsilcilikleri ................................................................................ 149

Tablo 6. 2. Danimarka'da Ermeni Meselesi ile İlgili Osmanlı Aleyhine Yayın Yapan Kişiler ................................................................................................................ 158

Tablo 6. 3. Rusya'daki Türk Esirleri Konusunda Faydalarından Dolayı Hilal-i Ahmer Madalyası ile Ödüllendirilen Danimarkalı Yetkililer ....................................... 171

Tablo 6. 4. I. Dünya Savaşı Sırasında 1917 Yılı İtibariyle Osmanlı Ülkesinde Bulunan Esir Garnizonları ............................................................................................... 174

Tablo 6. 5. I. Dünya Savaşı Sırasında 1917 Yılı İtibariyle Osmanlı Ülkesinde Bulunan Esir Garnizonlarındaki Esir Sayıları ................................................................. 175

Tablo 6. 6. 1917 Yılı İtibariyle Bağdat Hattında İnşaatta İstihdam Edilen Savaş Esirlerinin Bulunduğu Mahaller ve Sayıları ..................................................... 176

XII

HARİTALAR LİSTESİ

Haritalar Sayfa

Harita 3. 1. Osmanlı Ülkesinde Danimarka Diplomatik Temsilciliklerinin Bulunduğu Mahaller .............................................................................................................. 35

XIII

EKLER LİSTESİ

Ek-1: Danimarkalı Ressam Melchior Lorck”un İstanbul ile İlgili Çizdiği Bazı Gravürler

Ek-2: Danimarkalı Ressam Melchior Lorck”un Çizdiği Kanuni Sultan Süleyman Portreleri

Ek-3: 4 Ağustos 1869 Tarihinde Danimarka Kralı IX. Christian’ın Sultan Abdülaziz’e oğlu Frederick’in İsveç Norveç Kralının Kızı Prenses Louisa ile Evlenmesine Dair Gönderdiği Name

Ek-4: Danimarka Elçisi Baron Casimir de Hübsch’ün 1847 Yılına Ait 20 Kıta Sayd-u Şikâr Tezkiresi (Avlanma İzin Belgesi) Talebini İçeren Elçilik Mühürlü Yazı

Ek-5: Kopenhag Sefirliğini Ek Görev Olarak Yürüten Stockholm Sefiri Cevad Bey’in Osmanlı Aleyhine Yapılan Yayınlara Karşı Danimarka’da Yayınlanan Social Demokraten Gazetesi’nde Yayınlattığı Tekzip Yazısı

Ek-6: Danimarka Devlet Nişanları

Ek-7: Danimarkalı Arkeolog Karl Frederik Kinch’in, Rodos Adası’ndaki Lindos Bölgesinde Kazı Yapmak için 1901 Yılında İstediği İzin Talebine Eklediği Kazı Bölgesinin Haritası

GİRİŞ Fethullah UÇAR

1

1. GİRİŞ

1.1. Araştırmanın Konusu ve Sınırlandırılması

“Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı-Danimarka İlişkileri (1839-1918)” isimli çalışmanın konusu, söz konusu iki devletin Tanzimat’ın 1839’da ilanından, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan süreçteki ilişkileridir. Söz konusu dönem yaklaşık 79 yıllık bir süreç olup, ilgili dönemde iki devlet arasında meydana gelen münasebetler; siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkiler minvalinde incelenmiştir. Bu çalışma Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan Osmanlı Devleti’nin resmi kayıtları esas alınarak hazırlanmıştır. Bunun yanında konuyla ilgili literatür taranarak yerli ve yabancı kaynaklar ile çalışma zenginleştirilmeye çalışılmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı ve Önemi

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde, Danimarka Devleti ile ilgili 1.500’den fazla kayıt ve bu kayıtların içerdiği 4.000 civarında belge bulunmaktadır. Ancak söz konusu ülkenin Anadolu coğrafyasına uzaklığı yanında Devlet-i Aliyyenin dış siyasetine büyük etkileri olan bir devlet olmaması gibi sebepler yüzünden Osmanlı Devleti ile olan ilişkileri gölgede kalmıştır. Bunun neticesinde Osmanlı-Danimarka ilişkileri ile ilgili çok ciddi bir bilgi ve literatür kıtlığı ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Osmanlı gibi son anına kadar büyük devlet sıfatına sahip bir devletin münasebette bulunduğu tüm devletler ile olan ilişkilerinin ortaya konması önemli bir husustur. Her ne kadar Danimarka’nın, Osmanlı Devleti’nin kaderini diğer büyük devletler kadar etkilemediği bir hakikat de olsa, söz konusu ilişkilerin ortaya konması, Devlet-i Aliyye’nin dış politikasının bir bütün olarak ve tam manasıyla anlaşılması için gereklidir. Ayrıca ülkemizin hâlihazırda hala Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda olması, birlik üyeleri ile olan tarihi münasebetlerin tam ve ayrıntılı olarak ortaya konmasını elzem hale getirmektedir. Bu araştırma, Osmanlı-Danimarka ilişkileri konusundaki bilgi ve literatür eksikliğini gidermeye yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır.

1.3. Araştırmanın Yöntemi

Bu çalışmada birinci elden kaynaklardan faydalanma yoluna gidilerek Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan Bâb-ı Âsafî ve Sadaret Belgeleri, Bâbıâlî Evrak Odası, Cevdet Tasnifi, Dâhiliye Nezareti, Hatt-ı Hümayunlar, Hariciye Nezareti, İradeler, Maarif Nezareti, Meclis-i Vükela Mazbataları, Şura-yı Devlet, Rumeli Müfettişliği ve Yıldız Evrakı tasniflerinde konu ile ilgili kayıtlara ulaşılmış ve bu kayıtların içerdiği belgeler fotoğraf şeklinde alınarak uzun bir transkripsiyon dönemine geçilmiştir. Söz konusu belgelerin çevirisinin ardından içerdikleri konulara göre tasnifleri yapılmıştır. Böylece ana başlıkların ve bunların alt başlıklarının ham malzemesi elde edilmiştir. Ham veriler kronolojik sıraya göre dizilerek verilerin analizi yapılmış bilgiler sentezlenerek anlamlı bir bütünün ortaya çıkması sağlanmıştır. Kronolojik sıralama sırasında hicri ve rumi takvim esasına göre verilen tarihler, Türk Tarih Kurumu’nun çevrimiçi tarih çevirme klavuzu kullanılarak miladi takvime çevrilmiştir.

Arşiv belgelerinde geçen yabancı şahıs ve gemi isimlerinin büyük bölümü gerçek ismin okunuşu üzerinden yazıldığından, bu isimlerin çoğu orijinal metinde geçtiği şekliyle teze eklenmiştir. Bununla birlikte bazı arşiv kayıtlarında, yabancı isimlerin bizzat

GİRİŞ Fethullah UÇAR

2

latin harfleri ile yazılı bulunmasından dolayı söz konusu isimlere ekleme yapılmamıştır. Bu sayede elden geldiğince yanlış okumaların önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan gövde metin yerli ve yabancı literatür taramalarından elde edilen veriler ile zenginleştirilmiştir. Ayrıca iki ülkeyi ziyaret eden insanların hazırladığı eserlerden faydalanılarak da iki toplumun birbirlerine bakışı hakkında bir fikir edinilmeye çalışılmıştır.

1.4. Konu ile İlgili Önceki Çalışmalar

Ülkemizde müstakil olarak Osmanlı-Danimarka ilişkileri üzerine hazırlanan kitap ve makale sayısı yok denecek kadar azdır. Söz konusu ilişkileri doğrudan ele alan yabancı kaynak da bulunmamakla birlikte yaptığımız taramalarda Danimarka ve İskandinavya tarihi ile ilgili hazırlanan kitaplarda dahi Danimarka’nın Osmanlı ile olan ilişkilerine neredeyse hiç değinilmemiş olduğu anlaşılmıştır. Çok az eserde ise iki devletin birbiri ile olan münasebeti birkaç cümle ile geçiştirilmiştir.

Ülkemizde konu ile ilgili hazırlanan çalışmaların iki tanesi kitap şeklinde bir tanesi de bilimsel makale şeklindedir. Bu çalışmalardan ilki İngolf Boisen’in hazırladığı “Asırlar Boyunca Türkiye ve Danimarka” isimli kitap olup 1962 yılında yayınlanan bu kitap yaklaşık 34 yıl Türkiye’de çeşitli inşaat işlerini üstlenen Danimarkalı Kampsax Müşavir Mühendislik Firması tarafından hazırlatılmıştır. Kitap bilimsel bir çalışmadan ziyade iki kültürü birbirine tanıtmak için hazırlanmış bir eserdir. Söz konusu kitapta iki ülke ile ilgili geçmişten ve günümüzden kesitler paylaşılmakta olup özellikle Osmanlı ve Türk kültürü ile temasta bulunmuş Danimarkalı Ressam Melchior, yine Danimarkalı Yazar Hans Christian Andersen ve Göktürk Kitabeleri’ni dilini çözmüş olan Vilhelm Thomsen’e ayrıca yer vermiştir.

Osmanlı-Danimarka ilişkileri üzerine hazırlanmış diğer bir eser Hadiye Tuncer’in 1991 yılında yayınlattığı “17 ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu Danimarka İlişkileri” isimli kitaptır. Kitap, Yazarın üç yıl kaldığı Danimarka’da Danimarka-Kopenhag Arşiv ve Milli kütüphanesinde bulunan Osmanlı vesikalarını alması ile hazırlanmaya başlanmıştır. Hadiye Tuncer kitabında, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan Osmanlı resmi makamları ile Danimarka Elçileri arasındaki bazı yazışmaları orijinal metin ve transkripleri ile birlikte vermiştir. Bunun yanında Osmanlı ve Danimarka arasında yapılan antlaşmalar da orijinal metin ve transkribi şeklinde eserde kendine yer bulmuştur. Bunun yanında Danimarka-Kopenhag Arşiv’inden yine Osmanlı Devleti’nin Danimarka Elçilerine gönderdiği belgelerden sadece bir kaçı paylaşılmış, Danimarka’nın bizzat elçilerine veya Osmanlı Devleti’ne gönderdiği hiçbir belgeye yer verilmemiştir. Belgeler ve bunların transkripleri şeklinde hazırlanan kitapta bu belgeler üzerinden yorumlamalara veya çıkarımlara girişilmemiştir.

Konu ile ilgili en kapsamlı sayılabilecek çalışma Prof. Dr. Mehmet Temel’in 2007 yılında yayınladığı “18-20. Yüzyıllarda Türkiye-Danimarka İlişkileri” isimli makaledir. Bu makalede Danimarka ile olan ilişkiler Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir. Osmanlı Dönemi bölümünde iki devlet arasında imzalanan ticaret antlaşmaları madde madde verilmiş ve yine bu iki devletin birbirlerinde ihdas ettikleri diplomatik temsilciliklere değinilmiştir. Bunun yanında iki tarafın karşılıklı verdiği bazı devlet nişanları ile yine bazı tebrik ve taziye mesajlarını içeren mektuplar özet şekilde verilmiştir. Osmanlı ülkesinde bilimsel faaliyette bulunan bazı Danimarkalılara da değinilen makalede daha sonra Cumhuriyet dönemindeki ilişkiler incelenmiştir.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

3

2. TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ

2.1. Danimarka’nın Kısa Tarihçesi

Bir İskandinav ülkesi olan Danimarka, aslında Almanya ile İskandinavya arasında bir geçit konumundadır. Ülkenin en büyük kara parçası olan Jutland Yarımadası, Almanya’da bulunan Kiel Kanalı ile anakaradan ayrılmış ve bir ada nitelemesine uygun hale gelmiştir. Bundan dolayı Danimarka’yı bir adalar devleti olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.1 En büyük ve en kalabalık bölgesi Sjaelland (Zealand) Adası olup başkent Kopenhag bu adadadır. Burayı takiben Fyn Adası gelmektedir. Yaklaşık 43.000 kilometrekarelik alana sahip devlete, Grönland ve Faroe adaları da eklenmelidir. Dünya’nın en büyük adası olan Grönland, Danimarka’ya bağlı özerk bir bölgedir. En yüksek yeri 173 metre olan ülkenin toprakları tarıma uygun olmakla birlikte maden açısından zayıftır.2

Danimarka topraklarının ancak onda biri ormanlarla kaplıdır. Ülkenin akarsuları boyca kısa olmakla birlikte sayı bakımından zengindir. En büyük akarsuyu olan Gudena, 158 kilometre uzunluğunda olup özellikle Jutland Yarımadası’nın kuzey taraflarında birçok göl mevcuttur. Danimarka Kuzey Kutup Dairesi’ne yakın olmasına rağmen iklimi yumuşaktır. Bunun sebebi ülkenin, okyanus iklimi ile karasal iklim arasında geçiş bölgesi olmasıdır.3

Resmi dili Danca olan Danimarka’nın nüfusunun üçte birden fazlası ülkenin en büyük şehirleri olan Kopenhag, Arhus, Odense ve Alborg şehirlerinde yaşamaktadır. Ülke halkının büyük çoğunluğu Evanjelik-Lutherci Hristiyan’dır. XIX. yüzyılın sonlarında bu ülkeye seyahat etmiş olan Ahmed Mithat Efendi “Avrupa’da Bir Cevelan” isimli eserinde bu durumu teyit ederek o dönemde halkın çoğunluğunun Protestan ve Yahudi olduğunu belirtmektedir.4 Günümüz Danimarka’sında nüfusun yüzde 0,5’lik kısmı Türk kökenlidir. Ülkenin resmi dili olan Danca, VI. asıra doğru Jutland’a yerleşen Germen Yutlar’ın dili olarak diğer Kuzey Germen dillerinden müstakilen ayrılmıştır. Danca dilinde ilk sağlam metinler XVI. yüzyıldan kalmadır. Bu tarihe kadar Latince kullanılmış olup Danca halkın ve köylülerin kullandığı edebi olmayan bir dil olarak var olmuştur.5

Ahmed Mithat’ın “Kâinat” isimli eserinde, Avrupa’nın kuzeyi hakkında ilk bilgilerin buraya seyahat eden Marsilyalı Fiteas isimli bir seyyah tarafından bildirildiği belirtilmektedir. Ahmed Mithat, milattan dört asır sonra İspanya ve Fransa’ya daha sonra da Baltık Denizi’ne kadar seyahat eden Fiteas’ın, coğrafya konusunda çok muteber görülmemesine rağmen kendisinden önce hiç kimsenin söz konusu coğrafyadan bahsetmemesi nedeniyle kıymetli olduğunu söylemektedir.6

Danimarka’nın tarihi milattan önce 3.000’lere kadar gitmektedir. Ülkeye önce Britanya üzerinden Keltler ve Anglo-Saksonlar gelerek kabileler şeklinde örgütlenmişlerdir. Daha sonraları VI. yüzyıldan itibaren İsveç’ten gelen İskandinav Kökenli Danlar, Sjaelland Adası’nda yaşamaya başlamışlardır. Adlarını kralları Dan’dan alan bu topluluk VIII. yüzyıl sonlarında denizden gelen Vikingler tarafından iktidardan

1 Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar (Avrupa Devletleri), C. 4, (İlaveli 3. Baskı), Ankara, 2005, s. 296.

2 Knut J. V. Jerpersen, A History of Denmark, Çev.: Ivan Hill ve Christopher Wade, Basingstoke, 2011, s. 1.

3 “Danimarka”, DİA, C. 8, İstanbul, 1993, s. 461-462.

4 Ahmed Mithat, “Danimarka”, Kâinat, 1. Kısım, C. 2, İstanbul, 1871, s. 6.

5 Öztuna, a.g.e., s. 299.

6 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 9-10.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

4

uzaklaştırılmışlardır.7 Dan kelimesinin birkaç anlamı olmakla beraber bilinen anlamı sınır veya sınır bölgesi demektir.8

Danimarka’nın gerçek manada ilk kralı 940’da tahta geçen Yaşlı Gorm’dur. Yaşlı Gorm’dan önceki hanedan ve krallar yarı mitik olarak tanımlanmaktadır. Yaşlı Gorm ve ondan sonra gelen Mavi Diş Harald ve onun oğlu Çatalsakal Sweyn zamanında gerçek manada Danimarka’nın temelleri atılmıştır. Yaşlı Gorm Danimarka’da siyasi birliği tekrar sağlayarak devlete krallık sıfatını kazandırmış, Mavi Diş Harald (958-986) ise Jutland’ın bir kısmını Germenlere kaptırmasına rağmen otoritesini hemen hemen Norveç’in tamamına ulaştırmıştır.9 Mavi Diş Harald otoritesini güçlendirmek için önce ülkesindeki Hristiyan papazları tard edip eski inançları korumaya çalışmıştır.10 Ancak Fransa ve Almanya’ya karşı yenilmesinin ardından yapılan anlaşmada Hristiyanlığın kabulünün de şart koşulması ve Harald’ın Hristiyanlığını ilan etmesi oğlu Çatalsakal Sweyn’in babasına karşı taht kavgasına girişmesine sebep olmuştur.11 Taht mücadelesini kazanarak babasının yerine geçen Çatalsakal Sweyn (986-1014) İngiltere’ye üç büyük sefer yaparak İngiltere Kralı Ethelred yerine İngiltere kralı olmuş ve Danimarka’yı bir Avrupa gücü haline getirmiştir.12

Danimarka, 1013’te İngiltere’yi egemenlik altına almasının ardından Almanya ve Baltık ülkelerine devamlı akınlar yapmış hatta bir müddet Estonya’ya dahi hâkim olmuştur.13 Büyük Knut (1018-1035) zamanında devlet, Avrupa’nın en büyük ikinci gücü haline gelmiştir.14 XIV. yüzyıla kadar Norveç’e akınlara devam edip dil ve kültürünü buraya yayan Danimarka XIII. yüzyılda İsveç’in güney kıyılarını, Almanya’nın tüm baltık sahillerini, Estonyayı ve Güney Letonya’yı hâkimiyetine almışken XIV. yüzyılda elinde sadece Güney İsveç ve Norveç kalmıştır.15

Danimarka için bahsi geçen bu parlak dönem çok da uzun sürmemiş Kral Büyük Knut’tan sonra I. Valdemar’ın hükümdarlığına kadar olan dönem (1035-1157) devlet için sıkıntılı bir devir olmuştur. Bu dönemde ülke komşu devletlerin ve güneydeki Wendlerin (Batı Slavları) tacizine uğramıştır. Bununla birlikte bu kargaşa ortamında, gelecekteki istikrarlı dönemi hazırlayacak gelişmeler de yaşanmıştır. Söz konusu istikrar döneminin oluşmasında etkili olan gelişmelerden biri ulusal kilisenin büyümesi ve Lund Başpiskoposluğu’nun kurulmasıdır. Lund’un üçüncü başpiskoposu olan Absalon, Danimarka’nın ilk büyük devlet adamı sayılmakta olup Onun zekâsı, I. Valdemar’ın ve VI. Knut’un Danimarka monarşisini yeniden kurmasında yardımcı olmuştur.16

XIV. yüzyılın sonlarında İsveç, Norveç ve Danimarka, Kalmar Birliği adıyla bir birlik oluşturmuştur. İsveç 1523’te ayrılsa da, Danimarka ile Norveç birliği muhafaza etmişlerdir.17 Kalmar Birliği’nin ortaya çıkması birkaç faktörün birleşmesinin sonucudur. Bu faktörlerin bir kısmı dış etkenlerin etkisi ile ortaya çıkmıştır ki bunlar; Hansa Birliği’nin ekonomik etkisinin oluşturduğu endişe ve algılanan Alman siyasi

7 “Danimarka”, a.g.m., s. 461-462.

8 Inge Skovgaard-Petersen, “The Making of the Danish Kingdom”, The Cambridge History of Scandinavia, Ed. Knut Helle, C. 1, Cambridge, 2003, s. 168.

9 Thomas Kingston Derry, History of Scandinavia: Norway, Sweden, Denmark, Finland, And Iceland, Minneapolis, 2000, s. 30.

10 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 32-33.

11 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 33-35.

12 Derry, a.g.e., s. 30.

13 Öztuna, a.g.e., s. 299.

14 Derry, a.g.e., s. 38.

15 Öztuna, a.g.e., s. 299.

16 Robert Nisbet Bain, Scandinavia: A Political History of Denmark, Norway and Sweden from 1513 to 1900, Newyork, 1905, s. 3.

17 DİA (Anonim), a.g.m., s. 461-462.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

5

gücünün meydana getirdiği tehdittir. İç etkenlerin oluşturduğu faktörler ise Büyük Veba Salgını (Kara Ölüm; 1347-1351) sırasında meydana gelen büyük insan kayıpları ve tekrarlayan iç savaşların tesiriyle Kuzeyli bölgenin zayıflamasıdır. Tabii olarak bu faktörlere hanedanların yakınlıkları ve kraliyet evlilikleri de eklenmelidir.18 Kalmar Birliği bahsi geçtiği üzere 1523’te bozulmuştur.19

Danimarka’nın, Haçlı Seferlerine devlet olarak katılmamasına rağmen Danimarka Kralı Erik Ejegod’un, Kudüs’ün Haçlılarca ele geçirilmesinden hemen sonra buraya İstanbul üzerinden hacca gittiği bilinmektedir. Bizans İmparatoru I. Alexios, Kudüs’e giderken 1102 yılında İstanbul’a da uğrayan Kral Erik’in şehre girmesini istememiş ve onu surların dışında büyük bir merasimle karşılamıştır. Bunun sebebi İmparatorun hizmetinde para ile çalışan Danimarkalı20 askerlerin Kral Erik’e kendisinden daha fazla saygı gösterebileceği ihtimalidir. İmparator, casusları vasıtasıyla Erik Ejegod’un Bizans’a hizmet eden Danimarkalılara memleketlerinin şerefini korumak için efendilerine sadakat ile hizmet etmelerini söylediğini öğrendikten sonra onu saraya davet etmiştir.21 Danimarka Kralı İstanbul’dan ayrılacağı zaman İmparator I. Alexios, kendisine en çok istediği hediyeyi sormuş, Erik Ejegod da kutsal kalıntılardan birşeyler istediğini söylemiştir. Bunun üzerine İmparator, Danimarka Kralına Aziz Nicholas’ın kemiklerini ve gerçek haçtan bir parçayı hediye etmiştir. Bu hediyeler Danimarka’daki Roskilde’ye ve Slangerup’daki bir kiliseye gönderilmiştir.22

Ülkenin, Reform Hareketleri sırasında Katoliklikten Protestanlığa geçişi şiddetli olmamıştır. Reform öncesinde Katolik Kilisesi, ülkedeki topraklarda önemli yüzdelere sahipken aynı zamanda siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel konularda da güçlü bir konumu işgal etmiştir. Ancak devlet 1530'lu yılların ortalarında, Kuzeyde Protestanlık lehinde resmi değişiklikler yapmış bunun sonucunda da İskandinavya 1600 yılına kadar neredeyse tamamen Protestanlaşmıştır.23

18 Byron J. Nordstrom, Scandinavia Since 1500, Minneapolis, 2000, s. 22.

19 Jerpersen, a.g.e., s. 7.

20 X. yüzyıl sonlarından XII. yüzyıl ortalarına kadar çok sayıda Danimarkalı, Norveçli ve İsveçli Viking, Bizans ordusunda ve imparatorun muhafız alayında çalışmıştır. Danimarkalı ve Norveçli Vikingler, İngiltere ve Kuzey Avrupa kıyılarına baskınlar yaparken İsveçli Vikingler de Rusya’ya yerleşmiş ve Kuzeyden itibaren Rusya’daki ırmaklar üzerinden Bizans İmparatorluğu ve Arap memleketleri ile Uzak Doğuya işlek bir ticaret yolu açmışlardır. Konstantinapol’deki Danimarkalılar da bu yol üzerinden gelmiştir. (Bkz. Ingolf Boisen, Asırlar Boyunca Türkiye ve Danimarka, Kampsax Müşavir Mühendislik, Kopenhag, 1962, s. 66.)

Vikingler ile Bizanslılar arasındaki etkileşim bununla sınırlı değildir. Danimarkalı Arkeolog Johannes Brondsted, Vikingler ile Bizanslı mühendisler arasında işbirliği yapıldığına dair bir teoriyi savunmaktadır. Bu teoriye göre; Danimarka’da kışla ve eğitim alanı olarak kullanılan dört kale buraya gelen Bizanslı mühendisler tarafından inşa edilmiştir. (Bkz. Boisen, a.g.e., s.69.)

21 Boisen, a.g.e., s. 67-69.

22 Edward N. Luttwak, The Grand Strategy of the Byzantine Empire, London, 2009, s. 117.

23 Nordstrom, a.g.e., s. 37; Protestanlığa böyle hızlı adapte olunmasında Lutheran fikirlerin erken zamanlarda Danimarka’ya ulaşması ve kamuoyunun bu fikirlere ilgisi kadar İskandinavya’nın söz konusu düşüncenin merkezine yakınlığı ile krallıktaki Alman tesiri etkili olmuştur. Wittenberg'de veya diğer Alman üniversitelerinde eğitim görmüş genç reformcular, Luther ve hümanistlerin fikirlerini Danimarka’ya taşımış ve Reformcular, Dük Christian'ın (gelecekteki III. Christian) topraklarında vaaz için çok erken denilebilecek bir zamanda serbest alan bulmuşlardır. Schleswig-Holstein ve özellikle Haderslev-Tönning'de Wittenberg eğitimli Evanjelistlere, 1522 yılına kadar dokunulmamış bunun neticesinde ülkedeki birçok yerleşim yeri aktif Lutheran merkezleri haline gelmiştir. Örneğin Hans Tausen, 1520'li yılların ortalarında Viborg'da popüler bir evanjelik vaiz olmuş ve daha sonra I. Frederick’in papazı olarak 1529’da Kopenhag’a gitmiştir. Yeni fikirler, kentsel ortamın da ötesine geçmiş soylular ve taşra yerleşimlerini etkilemiştir. Tabi bunlara ilaveten II. Christian (1513-1523), I. Frederick (1523-1533) ve III. Christian’ın da (1534-1559) Protestanlığa karşı olmamaları hatta dostluk beslemelerinin etkisi büyüktür. II. Christian bir süre için yeni fikirleri siyasi bir reform aracı olarak görmüştür. I. Frederick ise 1526'da

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

6

XVII. yüzyılda İsveç’in büyük bir askeri güç olarak ortaya çıkması Danimarka’nın küçük bir devlet haline gelmesine sebep olmuştur. Bununla birlikte devlet Almanya’da Gottorp, Schleswig, Holstein ve Augustenburg dukalıklarını alarak Almanya aleyhine genişlemiştir.24

XIX. yüzyıl başlarında meydana gelen Napolyon Savaşları’nda ise Danimarka, Napolyon tarafında yer almış ve bundan büyük zarar görmüştür. Napolyon Savaşları sırasında İngiltere, söz konusu devletten ya bir ittifak ile donanmasını kendi kontrolüne vermesini ya da savaşın geri kalan bölümünde Danimarka’nın tarafsız kalmasını garantilemek için gemilerini rehin vermesini istemiştir. Söz konusu talebin Danimarka tarafınca olumsuz karşılanması üzerine İngiltere 1807’de başkent Kopenhag’ı bombalamıştır. İngiltere’nin Kopenhag’a saldırmasındaki asıl stratejik gerekçe, Baltık ithalat ve ihracat pazarına güvenli ve serbest erişiminin korunmasıdır. Bu saldırı Danimarka’yı Fransa tarafına kaydırmıştır. Bununla birlikte Danimarka’nın 1807’den itibaren tek amacı devletin toprak bütünlüğünü korumak ve Norveç’in İsveç eline geçmesini önlemek olmuştur. Bu politikanın da Danimarka’yı Fransa’nın yanına iten sebeplerden birini teşkil ettiğini söylemek doğru olacaktır. Savaşın Fransa ve müttefiklerinin yenilgisi ile bitişinden sonra VI. Frederick’in danışmanlarının çoğunun kendisini Napolyona karşı Koalisyon ile görüşmeye ikna etmeye çalıştığı ancak Kralın onları dinlemediği ortaya çıkmıştır. 1814 yılında Kiel’deki barış görüşmeleri sürecinde Prens Metternich, Danimarka Devleti’nin bütünlüğü için çaba gösterse de sonuçta Norveç, Danimarka’dan alınacak böylece söz konusu devletin Norveç ile olan 343 yıllık birlikteliği sona erecektir.25 Danimarka Kralından alınan Norveç Krallığı Napolyon’a karşı savaşan İsveç Kralına verilmiştir. Bunun karşılığında, İsveç Kralına ait olan Alman nüfuslu Schleswig-Holstein dukalıkları Danimarka’ya verilmiştir.26 1814 yılında Danimarka’dan alınıp İsveç’e verilen Norveç Krallığı, 1905’te bağımsız olmuştur. 1905 yılından bu yana da Danimarka Hanedanı tarafından yönetilmektedir.27

Fransız ihtilalinin etkileri Danimarka’da da görülmüş ıslahat isteyen halka karşı VI. Frederick ülkeyi dört bölüme ayırıp bunların herbirinde birer ıslahat meclisi oluşturmuştur. Halkın ıslahat isteğine bu meclisler nezaret etmekle birlikte otorite yine Kralın kendisinde kalmıştır.28 Böylece Danimarka hanedanı tahtını kaybetmeden halkının yeni demokratik haklar kazanmasının yolunu açmıştır.

1720 yılında Rügen Adası ile Stralsund’u Prusya’ya bırakmış olan Danimarka, Güney İsveç’i de İsveç Devleti’ne terketmiştir. Yine ilerleyen dönemde sahip olduğu Schleswig, Holstein ve Lauenburg dukalıklarını da 1864’te Prusya’ya kaptırmış, Kuzey

düzenlenen ulusal bir toplantıda, piskoposluk atamalarının onaylanması ve Roma'ya ödeme gönderme uygulamalarına sona verdirerek, Roma ile olan bağlarını koparmıştır. Ertesi yıl, Evanjelik fikirlerin vaazına yetki vermiş ve bazı kilise mülklerinin müsadere edilmesini desteklemiştir. 1530 yılında Katolik ve Reformcular arasında bir orta yol bulma teşebbüsleri sonuçsuz kalmıştır. I. Frederick öldüğünde ülke sivil-dini bir savaşın eşiğine kadar gelmiştir. Bu dönemde Katolik piskoposlar, Katolik bir ulusal kilise ve ana rol oynadıkları anayasal bir durumu korumaya kararlı görünmekteyken, Reformcular Viborg, Malmö, Kopenhag ve diğer ticaret şehirlerine iyice yerleşmişlerdir. Kendisi ve destekçileri Protestan olan III. Christian 1536'da Danimarka’nın yedi piskoposunu tutuklayıp otorite ve mülklerinden yoksun bırakmış, kilisenin gücünü yavaş yavaş yok etmiştir. Böylelikle ülkedeki Katolik uygulamalar yavaş yavaş kaybolmuştur. (Bkz. Nordstrom, a.g.e., s. 38-39.)

24 Öztuna, a.g.e., s. 300.

25 Ole Feldbeak, “Denmark in the Napoleonic Wars: A Foreign Policy Survey”, Scandinavian Journal of History, C. 26, S. 2, 2001, s. 100.

26 Öztuna, a.g.e., s. 300.

27 Öztuna, a.g.e., s. 297.

28 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 128.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

7

Schleswig’i ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1925’te Almanya’dan geri alabilmiştir. Ayrıca 1917’de Danimarka, Antiller’deki üç adasını ABD’ye satmıştır.29

Danimarka Devleti’ni yöneten hanedanlar sırasıyla Gorm Hanedanı (940-1042), Fairhair Hanedanı (1042-1047), Estridsen Hanedanı (1047-1412), Pomeranya Hanedanı (1412-1439), Palatinate-Neumarkt Hanedanı (1440-1448), Oldenburg Hanedanı (1448-1863) ve 1863’ten bu güne Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glucksburg Hanedanı’dır. Monarşi ile yönetilen devlet, 1834’te parlamenter sisteme geçmiş 1849’da da mutlak monarşiye son vererek demokratik esaslara dayanan bir anayasa ilan etmiştir.30 Danimarka, I. Dünya Savaşı’na girmemiş ancak II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisinden kendisini kurtaramamıştır. Bu savaş sırasında Danimarka 5 yıl Alman işgalinde kalmıştır.

2.2. Tanzimat Öncesi Osmanlı-Danimarka İlişkileri

Danimarka-Osmanlı ilişkileri her ne kadar resmi olarak XVIII. yüzyılın ikinci yarısında başlamışsa da, Danimarka’nın Osmanlı Devleti’nden haberdar olmasının geçmişi XV. ve XVI. yüzyıllara kadar gitmektedir. Bilindiği kadarıyla Danimarkalılar, Osmanlılar hakkındaki ilk izlenimlerini Papalık vasıtasıyla edinmiştir. 1445 yılında Papa IV. Eugen’in Danimarka’ya gönderdiği elçi vasıtasıyla Türk tehlikesini haber verdiği ve bu tehlikenin ilerleyişini durdurmak maksadıyla yapılacak teşebbüslerin finansmanı için para yardımı istediği bilinmektedir.31

1455 yılında Papa, Danimarka’ya bu kez Türk tehlikesine karşı halkın dikkatinin çekilmesi için tüm kilise çanlarının çalınması konusunda bir emir göndermiştir. Yine Danimarka’da basılan ilk kitabın Rodos’un Türkler tarafından kuşatılmasından bahsetmesi ilginç bir tesadüftür.32 İlerleyen dönemde Kutsal Roma Germen İmparatoru III. Frederick’in (1452-1493) Türklere karşı Haçlı ittifakı mektubuna uzun bir cevap yazan I. Christian, Türklerin Batıya doğru ilerleyişini, Hristiyan dünyasının günahlarına bağlamış ve kendisinin bu teklifi konsulüne danışmak zorunda olduğunu bildirmiştir. Mektubunda ülkesinin birçok adadan oluşmasından dolayı söz konusu konsül üyelerini toplamanın da vaktinde gerçekleştirilemeyeceğini ekleyerek mazeret beyan etmiştir.33

1592’de bu kez Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Rudolf, Türklere karşı Danimarka Kralı IV. Christian’dan yardım istemiş ancak, olumsuz yanıt almıştır. Bununla birlikte IV. Christian, 1594’te Lübeck veya Flensburg bölgelerinden 15.000 daler toplayarak, parasal yardım yapacağına dair söz vermiş ve söz konusu tutarı da ödemiştir. Ancak Kral daha fazla para yardımı yapacağı konusunda söz verdiyse de bu vaadini yerine getirememiştir. Tarihçiler IV. Christian yanında “Tyrk-Turk” diye çağrılan

29 Öztuna, a.g.e., s. 298-299.

30 DİA (Anonim), a.g.m., s. 461-462.

31 Boisen, a.g.e., s. 14-15. İstanbul’un alınması Hristiyan dünyasında büyük şok oluşturmuş ve Türk tehlikesini kamuoyunun önüne getirmiştir. (Bkz. Janus Moller Jensen, Denmark and the Crusades 1400-1650, Leiden, 2007, s. 77.) Papa V. Nicholas, 30 Eylül 1453 tarihinde tüm Hristiyan hükümdarlara Türklere ve onların lideri Fatih Sultan Mehmed’e karşı Haçlı Seferi çağrısında bulunmuştur. Ancak bu çağrının 1453’te Danimarka’ya ulaşıp ulaşmadığına dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte Alman Tarihçi Georg Voigt’in (1827-1891) 1860’da yazdığına göre; İstanbul’un fetih haberi Danimarka’ya ulaştığı zaman tahta olan I. Christian, Osmanlı Sultanı II. Mehmed’in kehanetlerde geçen kıyametin büyük canavarı olduğuna ikna olmuş ve Türklere karşı yapılacak bir haçlı seferine katılmaya söz vermiştir. Ancak söz konusu tarihçi bu bilgiyi hangi kaynaktan edindiğini yazmadığı gibi bu güne kadar bu bilginin doğruluğu da herhangi bir tarihçi tarafından ispatlanamamıştır.(Bkz. Jensen, a.g.e., s.79.)

32 Boisen, a.g.e., s. 14-15.

33 Jensen, a.g.e., s. 80.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

8

küçük bir köpeğin olduğu bilgisini de paylaşmaktadırlar.34 Bu bilgi Danimarka Kralının Osmanlı Devleti’ne ve dolayısıyla Türklere karşı tepkisinin ölçüsünü göstermesi açısından önemlidir.

Danimarka’nın Haçlı persfektifi haricinde, Osmanlı Devleti’ne farklı bir bakış açısı kazanması Danimarkalı Ressam Melchior Lorck ile mümkün olmuştur. Ogier Ghiselin de Busbecq’in elçilik heyeti ile İstanbul’a gelen Melchior Lorck, 1559 yılında İstanbul’un ilk büyük ve etkileyici panoramasını çizmiştir.35 Burada dört yıl kalan Melchior, o dönem İstanbul’unu ve halkını, sayısız tablo ve gravürle tasvir etmiştir. Hatta Avrupalıların tanımlamasıyla Muhteşem Süleyman’ın portresini yapma iznini almış olan bu Ressam, sonradan Danimarka Kralı II. Frederick’in saray ressamlığına tayin edilmiştir.36

Danimarka ile Osmanlı arasında resmi ilişki kurma teşebbüsü ilk olarak Danimarka’dan gelmiştir. Danimarka’nın bu konuda istekli olmasının sebebi, “Merkantilizm” denilen ekonomik anlayışın daha IV. Christian (1588-1648) döneminde ülkenin iktisadi hayatına girmesi ile devletin denizaşırı ticareti geliştirmeyi bir devlet politikası haline getirmesidir.37

IV. Christian döneminde Avrupa’nın etkin güçlerinden biri olan ülke, İspanya’nın zayıflamasından da faydalanarak Hindistan ticaretine katılmak maksatlı Doğu Hindistan, Grönland ve İzlanda ticaret kumpanyaları kurarak söz konusu ticarete dâhil olmaya çalışmıştır. Bu ticari anlayışın tabii sonucu olarak geniş topraklara sahip Osmanlı Devleti ile bir münasebetin başlatılması meselesi elzem olmuştur. Hatta XVIII. yüzyılın ikinci yarısında imzalanan ilk dostluk ve ticaret antlaşmasından önce Danimarka ve İsveç’in birlikte 1624 yılında Erdel Kralını da aracı kılarak bir dostluk teşebbüsünde bulundukları bilinmektedir. Ancak Osmanlı Devleti’nin bu iki devletin hükümdarlarına gönderdiği birer name dışında, herhangi bir devletler arası ilişki kurulamamıştır. Bu arada Kralın ülkedeki soylu sınıfın çıkarlarını gözeten anayasayı değiştirmemesi ve otuz yıl savaşlarında alınan yenilgiler nedeniyle bu güçlü dönem sürdürülümemiş, ruhban ve burjuva sınıfı tarafından desteklenen ve krala geniş yetkiler tanıyan anayasa kabul edilinceye kadar ülke bunalımlı bir döneme girmiştir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı ile ilişki kurulamamasında bu siyasi bunalım etkili olmuştur.38

Osmanlı ile Danimarka arasında ilişkileri ilk kez resmi düzeye çıkaran “1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması”nın imzalanması hiç de kolay olmamıştır. Böyle bir antlaşmanın imzalanması konusunda çok istekli olan Danimarka Kralı V. Frederick (1746-1766), devlet memuru olan Sigismund Wilmo de Gaehler’i39 1752 yılında İstanbul’a göndermeden önce Gaehler’den bu vazifeyi gizli olarak yürütmesini istemiştir. Gaehler’e verilen talimatta bu gizlilik aynen şöyle ifade edilmiştir: “Memleketimiz ile Osmanlı İmparatorluğu arasında bir ticari antlaşmanın tesisi imkân ve fırsatlarını araştırmak üzere seni gizlice İstanbul’a yollamayı uygun gördük. Viyana’ya kadar Macaristan’dan at satın almak maksadıyla seyahat eden ahırcı başımız

34 Jensen, a.g.e., s. 288-289.

35 Sinan Genim, “Yüzyıllar Boyu İstanbul Panaromaları”, Feridun M. Emecen, Emrah Safa Gürkan, I. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, İstanbul, 2013, s. 458.

36 Boisen, a.g.e., s. 17; Nigel Westbrook, Kenneth Rainsbury Dark, Rene Van Meeuwen, “Constructing Melchior Lorichs's 'Panorama of Constantinople”, Journal of the Society of Architectural Historians, C. 69, S. 1, 2010, s. 64.

37 Boisen, a.g.e., s. 21.

38 Mehmet Temel, “18-20. Yüzyıllarda Türkiye-Danimarka İlişkileri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C. 22, S. 1, 2007, s.118.

39 İngolf Boisen’in Asırlar Boyunca Türkiye ve Danimarka isimli eserinde gönderilen elçinin ismi Sigurd de Gahler olarak geçmektedir.(Bkz. Boisen, a.g.e., s. 21.)

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

9

sıfatına bürünecek ve Krallığımızın pasaportunu taşıyacaksın. Viyana’da fevkalade temsilcimizle temas edeceksin. Kendisi sana, at satın alacağını bahane ederek, İstanbul’a seyahatini sağlayacak pasaportu verecek…”40

Bu taktiğin işe yaramadığını, araya Fransız Elçisi Desalleurs ile İsveçli Bakan Celsing’in girmesine rağmen Gaehler’in kendisinden istenen antlaşmayı İstanbul’a gelişinden ancak dört yıl sonra elde edebilmesi göstermektedir.41 Gaehler'in uzun süren müzakereler sırasında antlaşmanın imzalanması için aracı olarak kullandığı Anadolu kadısı ve Sultan'ın imamı olan Osman Molla'ya yüz kese para hediye verdiği de önemli bir ayrıntıdır.42 Söz konusu uzun uğraşlar sırasında Gaehler’in, 1754 yılında Defterdara gönderdiği bir yazıda şöyle denilmektedir: “Politika hesaplarına dayanmayan bu antlaşma, dünyanın kuruluşundan beri aralarında herhangi bir uyuşmazlık çıkmamış olan iki ülke arasındaki dostluk bağlarının bir ifadesidir. Amacımız, zaten mevcut bulunan bu dostluğu memleketlerimiz ve halkımız arasındaki işbirliğini arttırarak sağlamlaştırmaktır. Danimarka’nın dostluğu ve ticareti Türkiye ve Türk halkı için ancak faydalı ve avantajlı olabilir.”43

Bir türlü imzalanamayan antlaşmanın neticelendirilmesinde, 24 Mart 1755’te Danimarka Kralı V. Frederick’in bizzat Osmanlı Padişahı III. Osman’a bir name göndermesinin etkisi büyüktür. Christiansborg Sarayı’nda yazdırılan bu namede, Danimarka Kralı; kendi hâkim olduğu bölgeleri ve halkları saydıktan sonra Osmanlı Padişahının hâkim olduğu bölgeleri saymış, daha sonra da Padişah III. Osman’ın sağlık ve sıhhatine dua ederek cülusunu kutlamış, ardından da dostluk ve ticaret ile ilgili bir antlaşma arzuladığını belirtmiştir. Bu arzusuna nail olmak için Sigismund Wilmo de Gaehler isimli beyzadenin tam bir ruhsatla murahhas tayin edilip İstanbul’a gönderildiğini de ayrıca bildirmiştir.44

2.3. Danimarka ile Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması

Gaehler’in uzun çabaları sonunda 17 madde üzerine imzalanan 14 Ekim 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması’nın45 maddeleri şöyle idi;

1. Madde: Osmanlı ve Danimarka arasındaki dostluk ve barışa binaen, iki taraf vatandaşlarının deniz ve kara üzerinden ticaretleri uygun olup, Danimarka gemileri mal ve eşya ile Osmanlı sahil ve limanlarına geldiklerinde veya gittiklerinde kendilerine engel olunmayacak; herhangi bir kaza veya fırtınaya tesadüflerinde gemilerini tamir ettirebileceklerdir. Ayrıca kendileri için alacakları yiyecek ve meşrubat ve benzeri şeyleri almalarına engel olunmayacak, yasak olmayan mal ve eşyaların alım ve satımında diğer dost devletlerin tüccarlarına ne gibi haklar verilmiş ise Danimarkalılar da bu haklardan faydalanacaktır. Danimarka gemileri boğazlar ve diğer limanlara geldiklerinde diğer dost

40 Boisen, a.g.e., s. 21.

41 Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, C. 15, Çev.: M. Çevik, İstanbul, 2008, s. 158-160.

42 Joseph von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, C. 16, Çev.: M. Çevik, İstanbul, 2008, s. 10.

43 Boisen, a.g.e., s. 24.

44 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HAT, 1428/58478.

45 Bu antlaşmanın maddelerini veren vesikada “İş bu ahitname Bin Yüz Yetmiş Sene-i Hicriyesi Evasıt-ı Zilk’adesi’nde Sultan Osman Han Salis Hazretleri zaman-ı saltanatlarında Sadrazam Mehmed Paşa ve Danimarka Kralı Frederikos Hami asrında Umur-ı Askeriye Nazırı Sigismund de Gaehler memuriyetleriyle akd ve tanzim olunmuşlardır.” demekte olup söz konusu vesikada verilen tarih Ağustos 1757’yi gösterdiğinden yanlış olmalıdır. (Bkz. BOA, A.DVN.NMH, 41/9.)

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

10

devletlere uygulanan 300 akçelik Selamet Akçesi’ni ödedikleri takdirde başka bir istekle rahatsız edilmeyeceklerdir.

2. Madde: Danimarka gemileri fırtına veya herhangi bir kazaya uğradıklarında gemicilik hakkında uzman olanlardan yardım alabilecekler, karaya oturan gemileri o bölgenin yetkili yönetici ve zabitanı tarafından korumaya alınacaktır. Kurtarılan eşyalar var ise sahiplerine verilmesi için o civardaki Danimarka konsoloslarına teslim edilecektir. Bu iş için amele ve nakliye ücretleri haricinde ücret talep edilmeyecektir.46

3. Madde: Danimarka tüccarları getirip götürdükleri eşya ve mallar için dost devletlere uygulandığı üzere yüzde 3 resmi gümrüğü verdikleri takdirde daha fazlası talep edilmeyecek, gümrük eminleri eşyalara değerinden fazla fiyat takdir etmeyecektir. Eğer değerde uzlaşılamaz ise yüzde 3’ten fazla vergi verilmeyecektir. Ayrıca Danimarka Elçisinin kendi mal, eşya, elbise ve hediyesinden gümrük alınmayacak, gümrük eşyası olan şeyler için ise mahallinde geçerli olan akçeyi vereceklerdir.47

4. Madde: Danimarka ticaret gemilerinin yükü tahliye edilemediği durumlarda zorla tahliye ettirilmeyecek, yükünü boşaltmadan başka bir yere gitmek

46 Arşiv kayıtlarında bu maddenin işletilmesi ile ilgili örnekler bulunmaktadır. Örneğin 22 Temmuz 1811 tarihli bir arşiv kaydına göre Henri Fyres’in idare ettiği Danimarka ticaret gemisi, Marsilya Limanı’ndan mal ve eşya yüklemiş, İstanbul’a gelirken Çanakkale Boğazı’nın Rumeli yakasındaki Erikli, Tekfur Dağı sahilinde kötü hava şartları yüzünden karaya oturmuştur. Danimarka Elçisi Hübsch, taşınan mal ve eşyalardan başkalarının eline geçmiş olan var ise kaptana teslim edilmesini ve kurtarılan eşyaların bir an önce muhafaza edilmesini talep etmiştir. Ayrıca geminin kurtarılması için gerekli sandal, kayık ve aletlerin ücreti karşılığında verilmesi hususunda gerekli şeylerin yapılmasını ahitnameye dayandıran Elçi bu işlerin halli için bölgedeki kaza yetkililerine ferman yazılmasını istemektedir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 463/76; Söz konusu kaptanın ismi başka bir vesikada Henrisen Fraz olarak geçmektedir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 463/74.); Konu ile ilgili 17 Ağustos 1811 tarihli arşiv kaydında ise Danimarkalı Henri Fyres’in kazazede olmuş gemisindeki mevcut eşya ve mallar bu sefer bir şikâyete konu olmuştur. Buna göre gemideki eşya ve mallar İstanbul’a getirilip, konsolosa teslim edilmek amacıyla kayıklara yüklenmiş ancak bazı kişiler nakliye ücreti almalarına rağmen geminin eşya ve mallardan bir kısmını talep etmişlerdir. Ayrıca söz konusu gemideki kazazede mallardan bir bölümünün “Frengistan mahsulü” içki olduğu ve kayık reislerinin bunu taşımayız dediği belirterek söz konusu içkilerin muallakta kaldığı bildirilmiştir. Buna karşılık bu işlerde nakil ve işçi ücretlerinden başka bir ücretin istenmesinin ahitname şartlarına aykırı olduğu bildirilmekle birlikte bahsi geçen içkinin İstanbul’a getirilmesinin yasak olduğu ve mal sahibinin kendi memleketi mahsulü olmasından dolayı söz konusu içkinin, Karadeniz tarafına gönderilip gönderilmeyeceği belli olana kadar gemide saklanması kararlaştırılmıştır. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 463/76.); Başka bir örnekte de Edirne’de ticaretle uğraşan Jozef Fontun, Karadeniz sahilinde bulunan Burgaz’daki Ahyolu İskelesinden Tudor Eki isimli kaptanın gemisine, 22 denk pamuk yüklemiş ancak hava muhalefeti sebebiyle gemi kazazede olmuştur. Kazaya uğrayan bu gemideki malları söz konusu mahallin zabiti alıkoyunca Danimarka Elçisi Hübsch 1 Aralık 1801 tarihinde bu malların sahibine teslimi için söz konusu zabite yazı yazılmasını istemiştir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 463/23.)

47 Danimarka Elçisinin bu madde ile ilgili şikâyetleri genel olarak bazı Osmanlı memurlarının ihlallerini içermektedir. 12 Aralık 1809’da Danimarka Maslahatgüzarı Hübsch, verdiği takrirde, İzmir’de ticaretle uğraşan Danimarkalı Tüccar Rişar Klyum Bran’ın daha önce Avrupa’dan getirdiği bir miktar eşya için mutat gümrük resmini ödemesine rağmen şimdi taşraya nakil için ahitname şartlarına aykırı olarak, tekrar vergi istenmesine itiraz etmektedir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 462/115.) Yine 1812 yılında Danimarka Elçisinin verdiği takrirde bazı memurların anlaşma şartlarına aykırı olarak, “muhdes-i avaid” olarak tanımlanan, yeni vergiler istediği söylenerek bu durumun düzeltilmesi talep edilmiştir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 463/34.)

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

11

istediğinde engel olunmayacak, türlü bahanelerle ödeme talep edilmeyecektir. Eğer geminin yükünün bir kısmı tahliye olunur bir kısmı tahliye olunmaz ise tahliye olunmayan kısımdan resmi gümrük talebinde bulunulmayacaktır. Yine gümrüğü ödenmiş eşya ve mal Osmanlı Devleti’nin başka bir bölgesine götürülecek olursa gümrük resminin tezkeresi ibraz olunacak, böylece tekrar gümrük ödemesi yapılmayacaktır. Ayrıca gümrükten eşya kaçırılırsa dost olan devletlere uygulanan şartlar uygulanacaktır. Danimarkalılar ve onlara tabi olanlardan “Kassabiye”48 adıyla akçe talep edilmeyecektir.

5. Madde: Danimarka savaş gemileri diğer devletlerin savaş gemileri gibi selamlaşma icra ederler. Danimarka ticaret gemisi Osmanlı donanma gemileri ile veya Osmanlı bayrağı ile hareket eden gemilerle karşılaştıklarında dost olarak selamlarlar. Bu gemiler alıkonulmaz veya kendilerinden herhangi bir şey istenmez.49

6. Madde: Asker, top, cephane ve bunun gibi sair mühimmatların nakli için Danimarka gemileri zorlanmayacaktır.

7. Madde: Müslüman tüccarının mal ve eşyalarının nakli için Danimarka gemileri ücret karşılığı tutuldukları zaman Fransa, İngiltere ve Hollanda ile geçerli olan muamele uygulanarak gümrük vergisi alınacaktır. Danimarkalı tüccarların Danimarka gemileri ile getirip götürdükleri eşyalardan Danimarka elçilerine ve konsoloslarına ait olan konsülato vergisi alınır.

8. Madde: Osmanlı topraklarındaki Danimarka elçileri, diğer dost devletlerin sahip olduğu serbestlik ve muafiyete sahiptirler. Diğer dost devletlerin konsolos, konsolos vekili ve tercüman bulundurdukları iskele, liman ve adalarda Danimarka Devleti de konsolos, konsolos vekili ve tercüman bulundurabilecek veya atayıp görevden alabilecektir. İstanbul’da bulunan elçilikte dört tercüman diğer bölgelerde bulunan konsolosluklarda ise birer tercüman görevlendirebileceklerdir.

9. Madde: Osmanlı topraklarındaki Danimarka konsolosları, konsolos vekilleri ve tercümanları ile onların bekâr ve evli olan hizmetkârları cizye ve diğer vergilerden muaf olacaklardır.

10. Madde: Danimarkalılar ve onlara tabi olanların arasındaki anlaşmazlıklarda elçileri veya konsolosları Danimarka kuralları üzere karar verecekler, Osmanlı kadı ve hâkimleri bu meselelere karışmayacaklardır. Danimarka tüccarlarını himaye etmek için Osmanlı ülkesinde bulunan konsoloslar hapis olunmayacak, ne tür davaları var ise elçiler tarafından İstanbul’da görülecektir. Bunların evleri mühürlenmeyecek, teftiş edilmeyecektir. Eğer Osmanlı reayası ile Danimarkalılar arasında şer’i işler ortaya çıkarsa; elçileri, konsolosları veya vekilleri tarafından

48 Yeniçerilerin et ihtiyaçları için konulan bir vergi.

49 Bu maddeye istinaden 1806 yılına ait bir arşiv kaydında; Danimarka savaş gemilerine, diğer devletlerin savaş gemilerine yapılan selamlamanın yapılacağı, ayrıca Danimarka tüccar gemilerine de hiçbir şekilde Osmanlı donanma gemileri veya diğer gemiler tarafından engel olunmayacağı, bilgisi geçmektedir. Bu arada söz konusu bu uygulamanın ahitnamenin beşinci maddesine istinaden yapılacağı özellikle belirtilmiştir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 462/18.)

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

12

tercümanları aracılığıyla mesele görüşülecektir. Danimarkalılar ve onlara tabi olanlar, Osmanlı reayası veya bir Müslüman tarafından mahkemeye çağrıldıklarında, tercümanları veya vekillerinden biri bulunmadıkça cevap vermeye zorlanmayacaklardır. Anlaşmazlık konusu 4.000 akçeden fazla olan davalar İstanbul’da görülecektir. Müslüman veya Osmanlı reayasından biri Danimarkalıları ve onlara tabi olanları alım satım meseleleri veya kefalet ve borçlanılan akçe hususlarında dava ettiklerinde şer’i hüccet veya yürürlük senedi olmadıkça şahitleri dinlenilmeyecek ve hapis olunmayacaklardır. Anlaşmazlığı olduğu halde Osmanlı sahillerinden ayrılmak üzere olan Danimarka gemisi hakkında konsolos ve tercüman tarafından hemen hüküm verilecek, sebepsiz yere geminin gidişi ertelenmeyecek veya engellenmeyecektir.50

11. Madde: İflas edip borcunu ödeyemeyen, borçlu olarak firar eden veya kaybolan bir Danimarkalının kefilleri yoksa borcu diğer Danimarkalılara yüklenmeyecektir. Suçlanan ve kefaleti olmayan bir Danimarkalının firar etmesinden dolayı başka bir Danimarkalı rencide edilmeyecektir. Danimarkalıların bulunduğu mahalde biri öldürüldüğünde o bölgedeki Danimarkalıların suçlu olduğu şer’an sabit görülmemişse o mahaldeki Danimarkalılar kan diyeti ödemeye zorlanmayacaklardır.

12. Madde: Danimarka doğumlu olan Danimarkalılar savaş esnasında alıkonulmayacak, esir edilmeyecek, eğer yanlışlıkla esir düşmüş ise durumu araştırılıp Danimarkalı oldukları kesinleştikten sonra serbest bırakılarak elçiye veya konsolosa teslim edilecektir. Aynı şekilde Müslüman veya Osmanlı reayasından biri Danimarka’da esir tutulmayacak eğer esir alınmışsa serbest bırakılacaktır.

13. Madde: Osmanlı topraklarında ölen Danimarkalıların miras olarak bıraktıkları mallar varislerine teslim edilmek üzere elçi veya konsoloslar tarafından kayıt altına alınacaktır. O bölgenin hâkimleri ve zabitanı bu duruma müdahale etmeyecektir. Eğer o bölgede başka Danimarkalı yok ise kalan mallar, yazılar ve senetler Danimarka elçisine teslim edilmek üzere o mahallin hâkimi tarafından mühürlenip korunacak teslim için kısmet resmi51 istenmeyecektir.

50 Bu maddeye istinaden 1817 yılında bir Osmanlı tebaası ile bir Danimarkalı arasında çıkan davada, İzmir mahkemesinden gelen ilam üzerine yazılan derkenarda; Osmanlı vatandaşı ile Danimarkalıların davalarında elçilerin, konsolosların veya vekillerin teşebbüsü ve tercümanlarının vasıtasıyla davanın görülmesi istenmiştir. Eğer bunlar yok ise Danimarkalıların cevap vermeye zorlanmamasının ahitname şartından olduğu bildirilmiştir. (Bkz. BOA, C.HR, 35/1723.); Başka bir örnekte de Danimarka Elçisi Hübsch, 18 Mayıs 1809’da İstendil (Tinos) Adası’nda Danimarka konsolos vekili olan Cakomo Baksemadi’nin kendi halinde vazifesini yapmakta iken bazı fakir ada sakinlerine borç verdiği ve bundan dolayı bazı kişilerin kendisine kocabaşlık isnat ederek zulmettiklerini hatta verdiği borç paralarına da el koyduklarını belirtmektedir. Bundan dolayı Elçi, ahitname şartlarının ihlal edildiğini ve bu durumun engellenmesi için adada bulunan yetkililere ferman gönderilmesini talep etmiştir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 462/64.)

51 Kassâmlar, kadı veya kazasker adına tahririni yaptıkları terekeden, “Resm-i Kısmet” adı altında binde 15 ile 25 arasında değişen bir resim alırlardı. Ancak uygulamada resmî tarifelerden farklı uygulamalar da görülmektedir. Bu oran binde 8,5 ile 35 arasında değişebilmektedir. Ayrıca terekeden kassâmın payı olarak “Kassâmiye” adıyla genelde binde 5 oranında bir kesinti yapılmakta olup bu oran da çeşitli kanun metinlerinde farklı miktarda yer almaktadır. Tatbikatta ise binde 1,9 ile 9,5 arasında değişen oranlar tespit edilmektedir. (Bkz. Sait Öztürk, “Kassam”, DİA, C. 24, İstanbul, 2001, s.581.)

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

13

14. Madde: Dini ayinlerin icrası diğer yabancılara serbest olduğu gibi Danimarkalılar için dahi serbesttir.

15. Madde: İslam dinine geçen bir Danimarkalı dava ettiği zaman tercümanı aracılığıyla Müslüman olduğunu kendi ikrar etmedikçe buna zorlanmayacaktır. Bunu ikrar ettiğinde kendi üzerinde başka Danimarkalılara ait alacak veya onlara ait mal olduğu kesinleşirse, sahiplerine bu borç veya malları verecek, eğer o kişiler bulunamazsa sahiplerine verilmek üzere elçisine veya konsolosuna teslim edecektir.

16. Madde: Ticaretin kurallarıyla yürütülmesi için çaba gösterilerek söz konusu ticareti etkileyecek durumlar mümkün mertebe ortadan kaldırılacaktır. Cezayir, Tunus ve Trablus Ocakları ile Danimarka Kralı arasında kararlaştırılmış olan dostluk maddelerinin52 gereği gibi uygulanması Osmanlı tarafından himaye edilecektir. Aykırı bir durumda Osmanlı Devleti’nin hükmü Ocaklar üzerinde geçerli olacak, mümkün mertebe aradaki düşmanlık giderilmeye çalışılacaktır.

17. Madde: Söz konusu bu dostluk ve ticaret maddeleri iki tarafça imzalandıktan sonra aykırı davranışlara müsaade edilmeyecek, gereği gibi yürürlükte ve muteber olacaktır. Sonsuza kadar uygulanacak ve geçerli kanun olacaktır. Bahsi geçen maddeler Danimarka Kralının tüccarı ve halkı için geçerli olduğu gibi Osmanlı tüccarı, halkı ve tabiileri içinde geçerli olacaktır. Ayrıca iki taraf için ilerleyen zamanda hayırlı bazı maddeler ortaya çıkar ise görüşülerek yukarıdaki maddelere eklenip, uygulanacaktır. Osmanlı Devleti ile Haşmetli Kral arasında imzalanan bu antlaşma şartlarına, halel getirilmeden saklanarak, riayet edilecektir.53

21 Ağustos 1757’te Danimarka Murahhas Beyzadesi54, kendisine gönderilen ahitnameden memnun olduğunu, yalnız 9. maddede mücerret cizyeden muafiyetin Osmanlı vatandaşından daha üstün görülmediğinin kesin olması ile birlikte, diğer müstemenlere yapılan muamelenin Danimarka elçisi hakkında geçerli olması daha iyi olurdu demektedir. Ayrıca Murahhas, 10. maddede belirtilen hususlar hakkındaki bir davada iftiradan korunma babında bir şeyden bahsedilmediğini, yine aynı maddede şahitlik meselesinin olmamasının senetle ispat sayesinde yalancı şahitliğin engellenmesinin istendiğini belirtmiştir. 17. maddeye de değinen Murahhas, antlaşma Osmanlı tüccarı, reayası ve tabileri hakkında da geçerli olsun diye ilave buyurulan şarttan gayet memnun olduğunu, bunun büyük faydaları olacağını belirtmiştir.55 Danimarka Kralı da 1 Eylül 1757’de Veziriazam Koca Mehmed Ragıp Paşa’ya gönderdiği bir mektupla yapılan antlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.56

Gaehler, Osmanlı Padişahı III. Mustafa’ya kendi hükümdarının tebriknamesi ile birlikte, Baltık kıyılarından Kont Lutzov'un kumanda ettiği iki gemiye yüklenmiş değerli hediyeleri de takdim etmiştir.57 1758 yılı Ocak ayında gelen “Venskabet” ve “Vesuvius”

52 Ünlü Tarihçi Hammer, Sigismund Wilmo de Gaehler’in 1752’de İstanbul’a gelişinden dört yıl evvel Danimarka’nın Osmanlı himayesindeki Kuzey Afrika Devletleri bir barış antlaşması imzaladığını belirtmektedir. (Bkz. Hammer, C.15, a.g.e., s. 160.)

53 BOA, A.DVN.NMH, 41/9.

54 Arşiv kaydında söz konusu beyzadenin kim olduğu belirtilmemekle birlikte bu kişinin antlaşmayı elde etmekle görevli Sigismund Wilmo de Gaehler olması muhtemeldir.

55 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/3.

56 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/4.

57 Hammer, C. 16, a.g.e., s. 10.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

14

isimli iki Danimarka ticaret gemisi “Neptün” ve “İsland” isimli savaş gemileri nezaretinde, Danimarka kolonilerinden yükledikleri biber, Hint müslini, ipekli kumaş; Batı Hint Adaları’ndan şeker, bez, kâğıt, kurşun, çinko, demir, kürk ve başka ticari eşyaları İstanbul’a getirmişlerdir. Bu gemiler İstanbul’dan ayrılmadan Gaehler’e fevkalade elçilik verilmiştir.58

Gaehler’in fevkalade elçi unvanına sahip olmasına rağmen, Sadrazam tarafından kabulü sırasında kendisine adet üzere samur kürk yerine sadece bir kaftan giydirilmiştir.59 Ancak Gaehler’in bu durumdan pek de şikâyetçi olmadığı görülmektedir. Elçi kendisi için yapılan merasimi şöyle anlatmaktadır: “Huzura alınmadan önce sırtıma gümüş ve altından çiçeklerle işli bir kaftan, maiyetimdekilere de işlemesiz kaftanlar giydirildi. Kabul salonuna girerken eğilerek ilk selamımı verdim, tahtın önüne beş adım kala padişahı tekrar selamladım. Sultan hazretleri tahta oturmuştu. Tahtın sağ tarafındaki sütuna kılıcı asılmıştı. Gerek kılıç, gerekse kemeri nadide taşlarla bezenmişti. Yine Sultan’ın sarığında ve elbisesinde çok güzel ve değerli taşlar vardı. Danca yaptığım konuşmadan sonra Kral’ın mektubunu takdim ettim. Elden ele verilen mektup, sonunda Sadrazam’a vasıl oldu, o da bahis konusu vesikayı Sultanın yanı başındaki masanın üzerine koydu. Sultan, Sadrazam’a bir şeyler söyledi ve Sadrazam da protokol icabı konuşmamı cevaplandırdı. Konuşma saray mütercimi tarafından İtalyancaya çevrildikten sonra eğilerek selamladım ve dışarı çıktım.” 60

Vazifesine başlayan Gaehler’in Osmanlı Arşivi’nde bulunabilen tek yazısı 31 Temmuz 1758 yılında yazılmış olup, Danimarka Kralının hediyelerini getiren geminin ikinci kaptanının hastalanıp vefat etmesinden dolayı, cenazenin gemiden çıkarılırken kendilerinin âdeti üzere yedi sekiz pare top atılmasını arz ettiği yazısıdır.61

Osmanlı Devleti, Danimarka ile ticaret antlaşması imzaladığı dönemde, Sicilateyn ve Prusya ile de antlaşmalar imzalamıştır. Bu antlaşmalar neticesinde Osmanlı gümrük gelirlerinde meydana gelecek artışları, devletin Nizam-ı Cedit Islahatlarında kullanmayı düşündüğünü 20 Haziran 1792 yılında Sakız Adası Naibine ve Gümrükçüsüne hitaben yazılan yazıda görmek mümkündür. Bu yazıda Danimarka, Sicilateyn ve Prusya tüccarının, Rus ve Avusturyalı tüccarlarda olduğu gibi gümrük vergilerinin yüzde 3 üzerinden hesap edilmesi istenmiştir. Elde edilecek gümrük vergisi fazlasının ise İrad-ı Cedid Hazinesi’ne ait olduğu bildirilmiştir. Ayrıca tarifede bulunmayan bir eşya ya da mal getirdikleri takdirde bunlardan da elde edilen fazla verginin, yine aynı hazineye aktarılması istenmiştir.62 Bununla birlikte değişen zaman ve koşullara göre anlaşmalı devletlerin tarifelerinden gelen ekstra gelirler farklı şekilde değerlendirilmiştir. Örneğin 27 Eylül 1821 yılında İngiltere, Prusya, Danimarka ve Sicilateyn ile İspanya tarifelerindeki yenilikten dolayı ilave gelen varidatın, Tersane-i Amire’ye aktarılarak donanma kalyonlarının gedikli neferatını tekmil etmek için kullanılması kararlaştırılmıştır.63

Burada da bahsi geçtiği üzere Osmanlı Devleti zaman zaman devrin şartlarına göre gümrük tarifelerinde bazı değişiklikler yapmış olup bundan dolayı Danimarka Devleti’nin de tarifesinde değişiklik meydana gelmiştir. Padişah II. Mahmud’a sunulan bir yazıda daha önce Fransa ve şimdi de Avusturya ile yapılan tüccar tarifelerinin yenilenmesi neticesinde aynı tarifeyi kullanan diğer devletlerin dahi kendi tarifelerini

58 Boisen, a.g.e., s. 25.

59 Hammer, C. 16, a.g.e., s. 10.

60 Boisen, a.g.e., s. 25.

61 BOA, C.HR, 24/1184.

62 BOA, C.HR, 180/8990.

63 BOA, C.BH, 136/6556.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

15

yenilemeleri gerektiği bildirilmiş bu maksatla Danimarka, Prusya ve Sicilateyn devletlerinin İstanbul’daki maslahatgüzarlarına bilgi verildiği belirtilmiştir. Bu bilgilendirme üzerine söz konusu devlet temsilcileri, kendi devletlerine danışarak bahsi geçen konu üzerinde yetkilendirildiklerini bildirmişlerdir. Danimarka Maslahatgüzarı, Avusturya tarifesi üzerinden yenileme istediğini belirterek bu konuda ne yapması gerektiği hakkında kendisine bilgi verilmesini istemiştir. Prusya da Avusturya tarifesini tercih etmiş, Sicilateyn ise Fransa tarifesini istemiştir. Onay verilirse bu devletler ile bu minval üzere yenilemenin yapılacağı bildirilmiştir.64 Verilen onay üzerine Mart 1818 tarihinden itibaren gümrük resimlerinin yüzde 3 üzerinden alınması ve Danimarka ile Prusya devletleri tarifesinin Avusturya tarifesine göre, Sicilateyn Devleti tarifesinin ise Fransa ile aynı olarak yenilenmesine karar verilmiştir. Ayrıca Prusya Elçisi kendilerinden “Masdariye” yani sarfiyat vergisinin daha önceden verilen izin neticesi olarak alınmadığını belirterek, buna dikkat edilmesini talep etmiş bunu dikkate alan Osmanlı yönetimi, diğer devletlerin bundan faydalandırılmadan sadece Prusya hakkında gerekli makamların bilgilendirilmesine karar vermiştir.65

Danimarka ile imzalanan antlaşmadan Osmanlı tüccarının ne şekilde faydalandığı hakkında bir bilgi bulunmamakla birlikte Danimarka Maslahatgüzarı, 28 Ocak 1816’da Babıali’ye, Kopenhag’da hazırlanan ve Danimarka sularındaki sığ yerler ve kılavuzlar hakkında bilgiler veren, bir ihbarname vermiştir.66 Ancak böyle bir ihbarnamenin verilmesi Osmanlı tüccar gemilerinin Baltık sularında ticaret yaptığını ispat etmekten uzaktır.

2.4. Danimarka’nın Karadeniz Ticaretine Mezuniyeti

Karadeniz’de örgütlü ilk ticaret Venedik ve Ceneviz öncülüğünde XIII. ve XIV. yüzyıllarda başlamış olup bu ticaret Fransa’nın güneyinden başlayıp Karadeniz’deki birçok farklı limanda sonlanmaktaydı. XVI. yüzyılda önemli Karadeniz limanlarından biri olan Kefe’den büyük miktarda buğday, hayvanî ürünler, tuzlanmış balık, havyar, bal ve balmumu gibi temel besin maddeleri ile deri, post, ham demir ve köle ihraç edilirken Anadolu’dan pamuklu, ketenli ve ipekli kumaşlar, şap, bakır, kuru üzüm, incir ve zeytinyağı Avrupa’dan ise yünlü dokumalar Kefe’ye gönderilmekteydi. Ancak, ilerleyen dönemde Osmanlı Devleti’nin uyguladığı iaşeci ekonomik sistem ile Karadeniz ve çevresini İstanbul’un besin ambarı olarak görmesi söz konusu denizdeki ticareti İstanbul’a yönlendirmiş, XVIII. yüzyılda ise Karadeniz ve çevresinde üretilen mallar İstanbul’a akmaya başlamıştır. Bu durum, Karadeniz’in uluslararası özelliğini kaybetmesinin en önemli sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Buna bağlı olarak da iaşe politikasının tehlikeye girmesinden çekinen Osmanlı Devleti, Karadeniz’de ticaret yapmak isteyen devletlerin söz konusu taleplerine gayet soğuk bakmıştır.67

Danimarka’nın 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret, Antlaşması’yla ticari haklar elde etmesi konusunda fazla inatçı davranmayan Osmanlı Devleti’nin bu tutumunu, Danimarka’nın Karadeniz ticaretine dâhil olma isteği konusunda da aynı şekilde devam ettirdiğini söylemek mümkün görülmemektedir. Karadeniz’de serbest ticaret yapma konusunda Osmanlı Devleti, sadece Danimarka’ya değil hemen hemen tüm devletlere aynı muameleyi yapmıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında etkili olan

64 BOA, HAT, 1216/47618.

65 BOA, C.ML, 283/11616; BOA, C.HR, 154/7672; BOA, HAT, 1626/42.

66 BOA, HAT, 1212/47472

67 Necmettin Aygün, “Osmanlı Devleti’nin Son Zamanlarında Karadeniz’in Güney Kesiminde İktisadi Faaliyetler”, Karadeniz Araştırmaları, C. 6, S. 23, 2009, s. 41-42.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

16

unsurlardan biri de Karadeniz’in uzun bir dönem bir Türk gölü olarak kalmasının etkisi ile hem boğazlarda hem de Karadeniz’de hâkimiyetin tek taraflı olarak kullanılması yetkisinin Osmanlı Devleti’nin elinde olmasıdır. “Boğazların kapalılığı ilkesi” şeklinde nitelendirilen bu ilke, "İmparatorluğun kadim kaidesi" olarak kabul edilmiştir. Devlet bu kaideye göre; Karadeniz’de sadece imtiyaz tanıdığı ülkelerin ticaret yapmasına müsaade etmiştir. Zamanla Devlet-i Aliyye, bazı devletlere bu ticaret iznini bir imtiyaz olarak verse de verilen bu imtiyazlar, tek taraflı olarak tanınmış haklar olup antlaşma niteliği taşımamıştır.68 Hatta Osmanlı ahitnamelerinde, yer almasına rağmen Karadeniz’de serbestçe ticaret yapma konusundaki maddeler, Akdeniz ile ilgili olanların aksine çoğu zaman kullandırılmayan bir hak olarak saklı tutulmuştur. Örneğin 1612 yılında Hollanda ile imzalanan ahitname ile söz konusu devlete Karadeniz’de serbest ticaret hakkı verilmesine rağmen bu hak uzun bir zaman kullandırılmamıştır. Ancak Karadeniz’in yabancı devlet gemilerine kapalılığı anlayışı özellikle Rusya’nın güçlenerek yaptığı etkiyle sarsılmıştır.69

Hakikaten de Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması, Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile başlamış olup bu antlaşmanın 11. maddesiyle, Rusya’nın, Akdeniz ve Karadeniz’de serbestçe ticaret yapabileceği şartı kabul edilmiştir.70 Rusya’ya verilen bu imtiyaz, gerçek anlamda eşit ve iki tarafı bağlayan bir antlaşma olduğundan Osmanlı Devleti’nin tek taraflı İngiltere ve Fransa’ya bağışladığı imtiyazlardan farklı bir durum arz etmiştir.71 Küçük Kaynarca’dan sonra 1779’da imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi’nin 6. maddesi ile de Rus gemilerinin Akdeniz ve Karadeniz’de ticaret yapmalarına bir kez daha izin verilmiştir. Tüm bunların üzerine 1783 yılında Rusya ile imzalanan ticaret antlaşması ile birlikte Rusya’nın Karadeniz’de geniş haklar elde etmesi bazı Osmanlı yöneticilerinde, Rusya’nın ticari açıdan gelişmesini önlemek maksatlı, Karadeniz’i tüm yabancı tüccar gemilerine açma fikrini doğurmuştur. Ancak Padişah I. Abdülhamid döneminde sadrazamlık yapmış olan Halil Hamid Paşa’nın bu fikri hiçbir zaman fiile dönüşmemiştir.72 Bununla birlikte 1784’te Avusturya, 1799’da İngiltere, 1802’de de Fransa gibi büyük devletler, Rusya gibi Karadeniz’de ticaret yapma ruhsatını almışlardır.73

İlerleyen dönemlerde Karadeniz’e geçiş izni olmayan devletler, başta Rusya olmak üzere bu ruhsatı almış devletlerin bandırasını çekerek serbestçe Karadeniz’e geçip ticaret yapmaya başlayacaklardır. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti başka bandıra ile geçiş yapan yabancı devlet gemilerine bazı şartlar ve menfaatler karşılığında kendi bayrakları ile Karadeniz’e geçme izni vermek zorunda kalmıştır. Söz konusu şartlar ve menfaatler genel olarak:

- Bu gemilerin Karadeniz’den getirecekleri yükler içerisinde, tersane için gerekli demir, alet ve levazımatın rayiç bedelleri ile satın alınması.

- Zahire ve erzak türü olan gıda maddelerinin İstanbul iaşesi için ihtiyaç duyulduğu takdirde yine rayiciyle satın alınması.

68 Ömer Tellioğlu, “Karadeniz’de Osmanlı Hâkimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi”, Tarih Okulu Dergisi, C. 8, S. 21, 2015, s.196.

69 Kemal Beydilli, “Karadeniz’in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve ‘Mirî Ticâret’ Teşebbüsü”, TTK Belleten, C. 55, S. 214, 1991. s. 688.

70 Tufan Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 7, S. 32, 2014, s. 253.

71 Halil İnalcık, Osmanlı İdare ve Ekonomi Tarihi, İstanbul, 2011, s. 161.

72 Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi”, a.g.m., s. 253-254.

73 Aygün, a.g.m., s. 42.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

17

- Gemilerin geçişlerinde yoklanmaları ile birlikte yasak mal taşımamaları gibi hususlardır.74

Osmanlı Devleti’nin Karadeniz’e çıkmak isteyen devletlere sunduğu bu hususları kabul ettirmek konusunda oldukça güçlük çektiği bir gerçektir. Çünkü söz konusu devletler zaten geçiş hakkı olan devletlerin bandırasıyla Karadeniz’e rahatça geçmekteydiler. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin bu meselede çıkaracağı her türlü zorluk bandıranın sahibi olan devletin hukukuna tecavüz olacağından, söz konusu devletle diplomatik kriz oluşturacağı da gayet açıktır. Bu bilgiye rağmen başta Danimarka olmak üzere Prusya, Sicilateyn, Sardunya ve İspanya devletleri, Rusya ve diğer hak sahibi devletlerin bandıralarını kullanmalarına rağmen kendi bandıraları ile Karadeniz’e çıkış izni almak için uğraş vermişlerdir. Bahsi geçen devletlerin bu talepleri uzun ve meşakkatli çabalar sonunda Rusya’nın da müdahalesiyle gerçekleşmiştir.75

Karadeniz’e kendi bayrağı ile geçmek isteyen devletlerden biri olan Danimarka, Osmanlı nezdinde ilk faaliyetlerine 1820’de başlamıştır. Danimarka’nın ve diğer devletlerin aynı döneme gelen başvuruları, yaklaşık 8 yıl sürecek uzun ve meşakkatli bir süreci başlatacaktır. Danimarka Maslahatgüzarı Hübsch, 24 Ocak 1820 tarihinde Babıali’ye verdiği resmi takrirle Karadeniz ticaretine dâhil olmak istediklerini bildirirken bu konuda Rus İmparatorunun da rızasının olup mevzuya aracılık edeceğini özellikle belirtmiştir.76 Babıali, Rus Elçisi Strogonof’un mesele hakkında, hükümdarı tarafından görevlendirildiğini bildirmesi ile Rusya’nın aracılık konusundaki ciddiyetini daha iyi görmüştür.77 Babıali, Rusya’nın bu işte aracı olmasının, iki devlet arasındaki ilişkiler açısından, söz konusu isteğe olumlu yanıt verilmesi için gerekçe olabileceğini belirtmekle birlikte böyle bir iznin verilmesinin Osmanlı Devleti’ni diğer birçok devletin aynı husustaki tekliflerine maruz bırakacağı bahanesi ile söz konusu isteği reddetmiştir.78 Konu ile ilgili Rus Elçisinin Baş Tercümanı Franki’ye de söz konusu sebeplerden dolayı bu iznin verilemeyeceği uygun bir dille anlatılmıştır.79

Karadeniz’e geçiş serbestliği konusunda isteğinden vazgeçmeyen Danimarka ise 20 Mart 1823’te Hariciye Vekili Kayl Dannebrog’un bizzat Sadrazama gönderdiği bir mektup ile söz konusu isteğini tekrarlamıştır. Bahsi geçen mektupta ticareti geliştirmek maksatlı dost devletlerin kendi bayrakları ile Karadeniz’e geçmesine müsaade eden Babıali’nin bunca senelik dostluğa binaen Danimarka ticaret gemilerine de bu ruhsatı vermesi istenmiştir. Bu meselenin halli için Müsteşar-ı Hassa-i Sefaret olan Auguste Cleuzevik ile hala İstanbul’da Danimarka Maslahatgüzarı olan Baron Casimir de Hübsch’ün memur kılındığı belirtilmiştir. Osmanlı tarafından tayin edilecek memurlar ile söz konusu meseleyi görüşmeleri için bu kişilere yetki verilmiş olduğu ayrıca bildirilmiştir.80 Danimarka’nın bu ısrarlı tavrı ile birlikte her fırsatta Rusya’nın vesatatını öne sürmesi hatta Danimarka Maslahatgüzarının kendilerine Karadeniz’de serbest ticaret hakkının verilmesi karşılığında Osmanlı tüccarına, Sund ve Belt boğazlarından geçiş hakkının verileceği beyanı üzerine mevzu, 1823’te Meclis-i Şura’da görüşülmüştür. Bu görüşmelerden çıkan sonuca göre Karadeniz ticaretine mezun olan devletlerin gittikçe arttığı bundan dolayı bu devletlere ait ticaret gemilerinin sadece boğazlardan geçmelerinin bile başkent için bazı sıkıntılara sebep olacağı belirtilmiştir.

74 Beydilli, a.g.m., s. 691.

75 Beydilli, a.g.m., s. 690.

76 BOA, HAT, 1212/47477.

77 BOA, HAT, 1212/47477.A; Beydilli, a.g.m., s. 743.

78 BOA, HAT, 1212/47477.C; BOA, HAT, 1212/47477.F; BOA, HAT, 1212/47479.

79 BOA, HAT, 1212/47477.D; BOA, HAT, 1212/47477.E.

80 BOA, HAT, 1212/47481.B.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

18

Aynı zamanda sayı bakımından külliyetli bu gemilerin hava şartlarına göre Haliç’te ikametleri esnasında gıda ihtiyaçlarını İstanbul’dan tedarik edecek olmalarının, İstanbul halkını gıda konusunda sıkıntıya düşürebileceği gerekçesi ile bu tür hakların verilmesi konusunda dikkatli olunması istenmiştir. Ayrıca aynı istekle İsveç ve İspanya’nın da Osmanlı Devleti’ne başvurduğu eğer Danimarka’ya böyle bir hak verilirse adı geçen devletlere de verilmesi gerekeceğine dikkat çekilmiştir. Tüm bu sebeplerden Danimarka ve Rusya’ya devletin dâhili nizam kaideleri mazeret gösterilerek “nezaket-i beyanla” ret yazısı yazılması kararlaştırılmıştır.81

Belgelerden anlaşıldığı üzere Padişah II. Mahmud’un da konu ile ilgili ayrıntılı bir şekilde bilgilendirildiği görülmekle birlikte, Danimarka’nın bu şekilde savuşturulmasını müteakiben Rus Elçisinin İstanbul’dan ayrılması ile mevzu akim kalmıştır. Bu dönemde çıkarılan Liman Nizamı’ndan sonra da Karadeniz ticaretine izni olmayan devlet gemilerinin Fransa ve Rusya gibi ruhsatı olan devletlerin bandıraları ile geçmeye devam ettikleri görülmektedir. Söz konusu Liman Nizamı gereğince tüm gemilerin senetlerine bakılarak geçiş mezuniyeti olmayanların engellenmesi yoluna gidilince bu sefer söz konusu tüccarlar, ya Rus tüccarları ile ticaret ve ortaklık kurarak ya da bir yolunu bulup Rusya’dan aldıkları “Dukala kâğıdı” denilen senetleri ibraz ederek Karadeniz’e geçmeye devam etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu teşebbüsleri de engellemeye çalışması neticesinde, Danimarka’nın da içinde olduğu bazı devletler kendi bayrakları ile Karadeniz’e geçmek için İsveç’e verilen şartlı ruhsat gibi kendilerine de ruhsat verilmesini talep etmişlerdir. Söz konusu bu şartlı ruhsata göre geçiş yapacak gemilerin her vakit yoklanması, yasak eşya veya mal bulunduğu takdirde el konulması ayrıca yükleri içerisinde İstanbul’a gerekli olan bir malzeme olursa rayiciyle alınması öngörülmektedir. Bu arada bahsi geçen gemilere bir türlü engel olamayan Osmanlı Devleti söz konusu meseleye daha ılımlı yaklaşmaya başlamıştır. Osmanlı yöneticileri bu devletlerin Fransız veya Rus bandırası alarak bir şekilde yine geçiş yapmaları karşısında ruhsat verilmemesinin bir anlamının olmadığını fark etmiştir. Ayrıca külliyetli gemi geçişi konusundaki çekincelerin de anlamsız olduğu, zaten öteden beri farklı yollarla boğazlarda yoğun bir trafiğin var olduğu kabul edilmiştir. İspanya, Sicilateyn, Danimarka ve Sardunya ticaret gemilerinin İsveç’in şartlarına dâhil edilmeleri ile birlikte söz konusu devletlerin Rus bandırasıyla geçişten kurtarılması düşüncesi daha mantıklı gelmeye başlamıştır.82

Osmanlı Devleti’nin Karadeniz ticareti konusundaki görüşü yavaş yavaş değişirken Danimarka Hariciye Nazırı Vekilinin güven mektubu gönderdiği Danimarka Maslahatgüzarı Hübsch, 1823’te Reisülküttapla görüşme talebinde bulunmuştur. Meseleye temkinli yaklaşan Hizmet Riyaseti, Maslahatgüzarın önce ne talep ettiğini haber vermesini isteyerek verilen cevaba göre görüşme yapılıp yapılmayacağına karar verileceği yollu bir savuşturma taktiği izlemiştir. Ancak Danimarka Maslahatgüzarı gayri resmi mülakat talebinde ısrar edince Reis Efendi (Reisülküttap), Sadrazama da danışarak Ramazan ayından bir gün evvel evinde Danimarka Maslahatgüzarı ve özel olarak görevlendirilmiş olan Auguste Cleuzevik’i gayri resmi olarak kabul etmiştir. Bu görüşmede Maslahatgüzar, Karadeniz’e serbest geçiş mevzusunun İngiltere Elçisi Stratford Canning tarafından da desteklendiğini söylemiştir.83 Hakikaten de Danimarka, 1821 Rum ayaklanması ve sonrasında bozulan Osmanlı-Rus ilişkilerini de gözeterek konu ile ilgili İngiltere’yi de devreye sokmuş olup İngiliz Elçisi olan Stratfort, Osmanlı tarafına bu konuda bir takrir vererek olaya müdahil olmuştur. İngiliz Elçisi, 30 Ağustos 1823

81 BOA, HAT, 1212/47468.

82 BOA, HAT, 1212/47475.

83 BOA, HAT, 1212/47475.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

19

tarihli bir mükâlemede konuyu dile getirerek meselenin bir an önce tatlıya bağlanarak neticelendirilmesinin faydalı olacağını belirtmiştir.84 Söz konusu mükâlemede, İngiltere Elçisi, Karadeniz’e geçiş izni olmayan devletlere ruhsat verilmesinin, Osmanlı Devleti’nin bileceği bir iş olduğunu ancak Rusya’nın Karadeniz’de ticaret gemisinin az olmasından dolayı eğer diğer devletlere izin verilmezse Rusların gemi sayılarını arttıracaklarını söylemiştir. İngiliz Elçisi bu devletlere ruhsat verilmesi durumunda ise Rusların böyle bir derde düşmeyeceklerini bunun da aslında Rusya’nın politikaca güçlenmesini engelleyeceğini belirtmiştir. Yine aynı konuşmada Danimarka Kralı ile İngiltere Kralı arasındaki akrabalıktan da dem vurulmuştur.85

Reisülküttap ile yapılan söz konusu gayrı resmi görüşmede Maslahatgüzar Hübsch, Baltık Denizi’ndeki Sund ve Belt boğazlarından geçişlerden Danimarka’nın kazanç sağladığını ve gemilerin yoklanmadığını belirterek Osmanlı boğazlarından geçecek Danimarka gemilerinin de yoklanmadan, yüzer kuruş müruriye vermelerinin Osmanlı için faydalı olacağını söylemiştir. Ayrıca Maslahatgüzar, Danimarka’nın Sund ve Belt boğazlarının güneyinde yer aldığını, kuzeyde İsveç olmasına rağmen o bölgenin sığ olmasından dolayı 200 yıldır dost ve antlaşmalı olan devletlerin kendi sularından geçtiklerini eklemiştir. Söz konusu boğazda devamlı bir savaş gemisi bulundurulduğunu ve senede 8 bin ile 10 bin arası geminin gelip geçtiğini söyleyen Hübsch, bunların hem gelirken hem de giderken yüklü veya yüksüz, gemisine göre 6 Macar altınından 12 Macar altınına kadar müruriye verdiklerini belirtmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere Danimarka Devleti’nin gerçek talebi, başka bir devletin bandırasına ihtiyaç duymadan uygun bir miktar müruriye tayin edilerek, şartsız ruhsat verilmesidir. Reisülküttap, Danimarka’nın Osmanlı Devleti’nin uzun müddettir dostu olduğunu, bundan dolayı bu istekleri ayrıntılı olarak gerekli yerlere bildirileceğini söyleyerek görüşmeyi neticelendirmiştir.86

Danimarka’nın müruriyeli şartsız geçiş talebine karşılık Osmanlı Devleti hem müruriyeli hem şartlı bir antlaşma taraftarı olmuştur. Bu sayede mal akışı ve ticaretçe menfaat sağlamayı düşünen devlet, müruriyeli ancak şartsız bir antlaşmanın cüz’i bir faydası olacağı kanısındadır. Bu konuda takrir veren İngiliz Elçisinin de hem müruriye verilmesinin hem de Sardunyalı gibi şartlı bir anlaşma yapılmasının faydalı olacağını belirttiği görülmektedir. Dönemin Sadrazamı Turnacızade Silahdar Ali Paşa, bu gemilerin Rusya’dan aldıkları Dukala kâğıdı veya Rus bandırası ile geçmelerinin asıl Rusya’nın işine yaradığını bundan dolayı kendi bayrakları ile geçmelerinin devlet için daha faydalı olacağını belirtmiştir. Bu arada İspanya Maslahatgüzarı da aynı konuda Osmanlı yönetimine başvuruda bulunmuştur.87

İki devletin meseleye bakışını gayet açık bir şekilde ortaya koyan söz konusu Reisülküttap ile Danimarkalı temsilciler arasında yapılan görüşmede bir başka problem de eğer bir müruriye belirlenirse alınacak bu paranın hangi para cinsinden olacağı meselesidir. Osmanlı Devleti, müruriyenin Macar altını veya riyal şeklinde verilmesini istemekte ve alınan bu bedelin Tersane-i Amire Hazinesine tahsis olunarak, Darphane-i Amire’de tebdil olunmasını tasavvur etmektedir. Danimarka Maslahatgüzarı ise bu isteğe karşı çıkarak bedelin İstanbul’un rayiç sikkesi üzerinden ödenmesini istemiştir.88

Babıali’nin ileri sürdüğü tüm bu şartları devletine danışan Maslahatgüzara kendi devleti tarafından verilen cevapta; Karadeniz’e şartsız geçiş karşılığında her gemi için

84 BOA, HAT, 1212/47475.A; Beydilli, a.g.m., s. 745.

85 BOA, HAT, 1212/47475.

86 BOA, HAT, 1212/47475.

87 BOA, HAT, 1212/47475.

88 BOA, HAT, 1212/47475.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

20

gidişinde ve dönüşünde 250’şer kuruş müruriye verilmesi ve artık bu meselenin bir an evvel neticelendirilmesi istenmiştir.89

Osmanlı Devleti’nin, görüşmelerin devam ettiği süreçte Rus ve İngiliz temsilcilerin de bulunduğu bir görüşme sırasında Danimarka’nın Karadeniz ticareti konusunda serbestîyet kazanması meselesi için olumlu bir vaatte bulunduğunu Danimarka Maslahatgüzarının Babıali’ye verdiği 1824 yılına ait iki adet takrir ortaya koymaktadır.90 Böyle bir vaadin verildiğine dair diğer bir kanıt da İngiltere Büyükelçisi Lord Stratford’un 23 Eylül 1824 tarihinde Sadarete gönderdiği yazıdır. Bu yazıda 30 Ağustos 1823 tarihinde Osmanlı vükelası ile yapılan meclis-i mükâlemede murahhas efendilerin bizzat bildirmesi üzerine 10 Eylül’de İngiltere Baş Tercümanı tarafından da ilan edilen söz konusu vaadin gerçekleştirilmesi için Danimarka Kralının itibarı ve İngiltere Kralı ile olan akrabalığı gerekçe gösterilmiştir. İngiliz Elçisi, Osmanlı ile fazla bir münasebeti bulunmayan Sardunya’ya dahi bu iznin verilmesi karşısında Danimarka’ya haydi haydi verilmesinin Devlet-i Aliyye’nin şerefine yakışacağını söylemiştir. 91

Osmanlı Devleti’nin söz konusu meselede devam ettiği oyalama siyaseti, ilerleyen süreçte Rusya’nın daha ciddi tepki vermesine neden olmuştur. Rus Maslahatgüzarı Minçaki, 27 Mart 1825’te tercümanı vasıtasıyla Babıali’ye verdiği yazıda Danimarka ticaret gemilerinin Karadeniz’e geçişleri ile ilgili gelişmeleri Danimarka memurlarından öğrendiklerini belirterek 1823’te Osmanlı tarafından vaat edilen hakkın verilmesinin Rusya için çok önemli olduğunu bildirmiştir. Elçi, Osmanlı Devleti’nin devamlı olarak sadece Danimarka’nın değil diğer devletlerin de asla kabul edemeyeceği şartları öne sürdüğünü belirtmiş, bu durumdan dolayı Rus ticaretinin zarar göreceğine değinerek Rusya’nın kendi menfaatini koruma konusunda kararlı olacağını da eklemiştir.92

Rusya’nın bu konudaki tehdide varan ısrarının asıl sebebi kendi ticari filosunun yetersizliğini diğer devletlerin ticaret gemileri ile kapatarak kendi ticaretine yoğunluk kazandırmak istemesidir.93 Bu tehdit karşısında, Osmanlı Devleti yine Danimarka’ya serbest geçiş hakkının verilebileceğini ancak böyle bir durumda Babıali’nin diğer bazı devletlere de bu hakkı vermek durumunda kalacağı bahanesini öne sürmüştür.94

İspanya Elçisi Castillo’nun, İspanya Dışişleri Bakanı Pedro de Alcantara Toledo’ya 11 Haziran 1826 tarihinde gönderdiği raporda, Osmanlı Devleti’nin bu konudaki inadı başka bir açıdan ele alınmaktadır. Bu raporda Avrupa tüccar gemilerinin, Karadeniz’e geçişlerinin, Babıâli tarafından çok değerli bir hak olarak görüldüğü ve bu hakkın Avrupa’da hiçbir devlete hemen tanınmadığı belirtilmiş, bu hakkın ya zorla alındığı ya da Osmanlı Devleti’nin, zor zamanlarındaki hizmetlerinden dolayı bazı devletlere söz konusu ruhsatı lütfettiği bildirilmiştir.95

Osmanlı Devleti’nin tüm savuşturma taktiklerine karşı Rusya’nın yoğun baskısı sayesinde 1825 yılında Danimarka ile Karadeniz’e serbest geçiş görüşmelerine başlanmıştır. 14 Ağustos 1825’te Danimarka Murahhasları; Karadeniz’de serbest ticaret ruhsatı için Danimarka ticaret gemilerinin her birinin ödeyeceği geçiş ücreti konusunda kendilerine verilen talimatın 200 kuruşa kadar olduğunu bildirmişlerdir. 1823’te Reisülküttap ile Danimarka Maslahatgüzarının görüşmesinde, Danimarka ticaret

89 BOA, HAT, 1212/47475.

90 BOA, HAT, 1212/47475.B.

91 BOA, HAT, 1212/47475.A.

92 BOA, HAT, 1212/47481.

93 Beydilli, a.g.m., s. 747.

94 BOA, HAT, 1212/47479.

95 Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi”, a.g.m., s. 264.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

21

gemilerinin herhangi bir şart koşulmadan Karadeniz’e geçiş ve dönüşlerinde 250’şer kuruş vermeleri teklifi bizzat söz konusu devlet tarafından yapılmış iken murahhasların, niçin toplamda 200 kuruş ile pazarlığa başladıkları hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Sıkı bir pazarlığa dönüşen görüşmeler esnasına Danimarkalı Murahhaslar söz konusu miktarın üzerine çıkmalarının devletlerinden aldıkları talimata aykırı olmasına rağmen 100 kuruş daha ekleme ile her bir gemiden yarısı gidişte diğer yarısı gelişte alınmak üzere toplam 300 kuruş alınmasını teklif ederek fazlasının verilemeyeceğini belirtmişlerdir. Çünkü Murahhaslara göre bu miktarın geçilmesi ne devletlerine ne de Danimarkalı tüccarlara fayda sağlamayacak, hükümetleri tarafından da kabul edilmeyecektir. Ayrıca bazı devletlere vergisiz izin verilmesinden dolayı ödenecek 300 kuruşun, Danimarkalı tüccar ve kaptanlarca boşa harcanmış bir para olarak görüleceği, bu sebepten de onları daha fazla ödeme yapma konusunda zorlayamayacakları ifade edilmiştir.96

İki taraf arasında yapılan görüşmeleri Osmanlı Devleti yine oyalama taktiği uygulayarak uzatmış ve sonuçsuz bırakmıştır. Ancak Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan Akkerman Antlaşması sonuçsuz kalan meselenin dönüm noktası olmuştur. 7 Ekim 1826 tarihinde imzalanan Akkerman Antlaşması’nın 7. maddesiyle, Osmanlı Devleti, Karadeniz’e giriş çıkış ruhsatı olmayan dost devletlerin gemilerine, Karadeniz ticaretine dâhil olan dost devletler gibi, ruhsat vermeyi ve Rusya’nın ticaretine engel olmamayı kabul etmiştir.97 Aslında söz konusu madde antlaşmada şöyle geçmektedir: “Karadeniz’e çıkma imtiyazına henüz nail olmayan devlet gemilerinin Karadeniz’e giriş ve çıkışları için zamanın emsallerine uygun olarak ruhsat verilmesine dair Rusya tarafından yapılacak girişimlere Babıali razı olacaktır.” Bu madde ile gerçekte reddedilen devletler için Rusya’nın devreye girmesi mevzusu kabul edilmiştir.98

Akkerman Antlaşması sayesinde, Osmanlı üzerindeki baskısını daha da arttırma imkânını elde eden Rusya hemen harekete geçmiş, Rusya Elçisi Ribeaupierre, 19 Mayıs 1827 tarihinde Babıâli’ye verdiği takrirde, Akkerman Antlaşması’nın, 7. Maddesi çerçevesinde, İspanya, Sicilyateyn ve Danimarka devletlerinin Karadeniz ticaretine kabul edilmesini talep etmiştir. Ribeaupierre, Akkerman Antlaşması imzalanmadan önce, Hollanda tüccar gemilerine şartsız bir şekilde Karadeniz’de ticaret yapma hakkı verildiğini hatırlatarak, bu üç devlet için de aynı koşullar içeren bir ruhsat verilmesini istemiştir.99 Aynı tarihte Danimarka, Sicilyateyn ve İspanya elçileri de Babıali’ye verdikleri resmi takrirlerde söz konusu antlaşmanın 7. maddesine göre dost sayılan devletlerin de Karadeniz’den geçişlerine izin verildiğini bundan dolayı bu maddenin kendileri için uygulamaya konmasını istemişlerdir.100 1827 senesi Aralık ayında, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında başlayan savaş neticesinde geçerliliğini yitirse de Akkerman Antlaşması o sıralarda Osmanlı Devleti ile Karadeniz ticareti konusunda pazarlığı sürdüren İspanya, Danimarka ve Sicilyateyn devletlerine görüşmelerde, büyük bir avantaj sağlamıştır.101

Neticede Rusya’nın ve bahsi geçen devlet elçilerinin ısrarlı çabaları sonuç vermiş ve söz konusu devletler, 16 Ekim 1827’de istedikleri Karadeniz’de ticaret ruhsatını

96 BOA, HAT, 1212/47479.B.

97 Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi”, a.g.m., s. 265.

98 Beydilli, a.g.m., s. 716.

99 Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi”, a.g.m., s. 265.

100 BOA, HAT, 1169/46245.

101 Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi”, a.g.m., s. 265.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

22

resmen Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmişlerdir.102 Danimarka, Sicilyateyn, İspanya devletleri ve Rus Elçisi Ribeaupierre ile yapılan müzakereler neticesinde, bu devletlerin tüccar gemilerinin yüklerine göre üç farklı resm-i müruriye vermeleri kararlaştırılmıştır. Antlaşmanın elçi ve maslahatgüzarlarca 3 aya kadar kendi ülkelerinde onaylatılması ve resmi yazıların mübadelesi ile yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Kısa zamanda Danimarka ve İspanya’nın tasdik haberlerinin gelmesi üzerine bu devletlerin maslahatgüzarları resmi yazıların mübadelesini talep etmişlerdir. Ancak Osmanlı Devleti meselenin Akkerman Antlaşması’na dayandırılarak çözülmesinden duyduğu rahatsızlık sebebiyle yine bu talepleri savuşturma yoluna gitmiştir. Hatta antlaşmanın yürürlüğe girmesi için senetlerinin mübadelesi konusunda, Babıali’nin oyalamayı iyice abarttığı, “hâlâ bazı devletlerin antlaşma senedini getirmediği” hatta “şimdilik havalar bozuk gibi olmakla İnşallah havalarda inkişaf ve ortalıkta safvet sureti göründükte iktizasına bakılır” cinsinden bahaneler öne sürdüğü görülmektedir.103 Buna karşın elçilerin ısrarlı çabaları tabii olarak devam etmiştir. Hakikaten de Danimarka Kralının söz konusu antlaşmayı 16 Ocak 1828 tarihinde onaylamasına rağmen Danimarka Maslahatgüzarı Hübsch’in resmi mübadele talepleri çeşitli bahaneler ile savuşturulurken, Hübsch’in kralı tarafından kendisine verilen orta elçilik rütbesi ile ilgili itimatnamesini sunması ve mutat olan Babıali resminin yapılması için istediği vakit tayini itirazsız yerine getirilmiştir.104

Rusya, Danimarka ve bahsi geçen diğer devletlerin Karadeniz’de serbestçe ticaret yapmaları konusunu uluslararası alanda kendi lehine kamuoyu oluşturmak maksatlı kullanarak Osmanlı Devleti’nin, Akkerman Antlaşması’ndaki maddeleri uygulamayıp Rusya’yı tahkir ettiği iddiasını ortaya atmıştır. Buna karşın Osmanlı Devleti Akkerman Antlaşması’nın teferruatında olan söz konusu meselenin ilgili devletlerle anlaşma yoluyla hallolduğunu ancak Rus Elçisinin, o dönemde mevzu ile ilgili bilgilendirmeyi bile almadan ülkeyi terk ettiğini bildirmiştir.105

Uzun bir süreç sonunda hallolan Danimarka’nın Karadeniz’de ticaret yapma serbestliğini kazanması, 8 Şubat 1828 tarihinde antlaşmanın resmi mübadelesi ile nihayet gerçekleşmiştir.106 Sonunda tanzim olunan antlaşma senedi Reisülküttap Mehmed Said Pertev ile Danimarka Elçisi Hübsch arasında imzalanmış olup dört madde ve bir hatimeden oluşmaktadır. Bu resmi senet şu maddelerden ibarettir:

1. Madde: Danimarka gemileri, kendi bayrakları ile memleketlerinin veya başka memleketlerin mahsulatını yüklü olarak Akdeniz’den Karadeniz’e ve Karadeniz’den Akdeniz’e geçebileceklerdir. Danimarka gemileri Haliç’e girmek istediklerinde Avusturya, İngiltere ve Fransa gemilerine uygulandığı üzere bu gemiler de Osmanlı memurlarınca kontrol edilecektir. Söz konusu gemilerin içlerinde Osmanlı mahsulatı olan tereke, silah, sair harp aletleri, at, pamuk, pamuk ipliği, meşin, kurşun, balmumu, sahtiyan, donyağı, gön, koyun derisi, zift, kükürt, ipek, yapağı, pirinkok, zeytinyağı, neftiye, nehhas, kirpas ile firari reaya bulunur ise bunlar gemilerden çıkarıldıktan sonra gerekli izin verilecektir. Ayrıca Osmanlı gemilerinin satın alınması kesinlikle yasaktır.

102 BOA, HAT, 1217/47657.C; Turan, “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi”, a.g.m., s. 266; BOA, HAT, 1217/47657.C. (BOA, A.DVN.NMH, 41/9 numaralı belgede ve Mehmet Temel’in “18-20. Yüzyıllarda Türkiye-Danimarka ilişkileri” isimli makalesinde antlaşma tarihi 22 Ekim olarak verilmektedir.)

103 BOA, HAT, 1164/46048; BOA, HAT, 1211/47444.

104 BOA, HAT, 1164/46048; BOA, HAT, 1217/47657.C.

105 BOA, HAT, 1073/43922.B; BOA, HAT, 1073/43922.

106 BOA, HAT, 1574/15.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

23

2. Madde: Danimarkalıların bu ticaretten elde ettikleri kazanca karşılık, Osmanlı Devleti geçiş yapacak 2.000 kileden 6.000 kileye kadar yüklü gemilerden 200 kuruş, 6.000 kileden 11.000 kileye kadar yüklü olanlarından 300 kuruş, 11.000 den 16.000 kileye kadar yüklü olanlarından 400 kuruş, boş olanlarından da bu miktarların yarısı kadar ücret alacaktır. Yine antlaşmaya göre genel olarak Karadeniz’e geçenlerin boş gidip dolu geldikleri hesaba katılarak hesapların birleştirilmesi ile dönüşte birinci sınıftaki gemilerin 300, ikinci sınıftakilerin 450 üçüncü sınıftakilerin 600 kuruş vermesi ve bu miktarların Tersane-i Amire Hazine’sine aktarılması kararlaştırılmıştır.

3. Madde: Danimarka bayrağı ile geçiş yapmak isteyen gemiler, yoklandıktan sonra diğer dost devletlere uygulandığı üzere gereksiz zorluklar ile meşgul edilmeyecektir. Eğer Danimarka gemileri, Rus iskelelerinden yükledikleri malları nemli oldukları veya telef olacağı beyanıyla başka gemilere aktarmayı isterlerse diğer devletlerin yaptığı gibi bu durum sefaretleri vasıtasıyla Babıali’ye bildirilecek gümrük ve liman memurlarına havale olunup, tuğralı emr-i ali ile aktarma gerçekleştirilecektir.

4. Madde: İki devlet arasında daha önce imzalanan antlaşmalar gereğince Danimarka vatandaşları, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki topraklarında ne şekilde korunuyor ise Karadeniz’deki Osmanlı topraklarında da aynı şekilde korunacaktır. Danimarka gemileri kazaya uğradıklarında veya tamire ihtiyaç duyduklarında tamir ettirilebilecek, ihtiyaç duydukları yiyecek ve içeceklerini parayla satın alabileceklerdir. Ayrıca Danimarka limanlarına giden Osmanlı gemileri en muteber devlet gemilerinin sahip oldukları imtiyaz ve muafiyetten faydalandırılacaktır.107

Hatime: Danimarka tüccar gemilerinin Karadeniz ticaretine dair olan ve dört madde üzerine tanzim olunan bu senet taraflarca imza olunduktan sonra üç ay zarfında hatta mümkün ise daha evvel resmi mübadele ile kabul ve tasdik olunacaktır.108

Bu antlaşma ile Danimarka, elde ettiği şartlar bakımından Karadeniz’de ticaret konusunda İsveç’ten daha avantajlı bir duruma gelmiştir. Osmanlı Devleti böyle bir durumun ortaya çıkmasını Rusya’nın aracı olmasına bağlamış ve elde edilen geçiş ücretinin alınabilmesini devletin şan ve şerefinin korunması açısından önemli bir durum olarak görmüştür.109 Rus destekli Danimarka, İspanya ve Sicilateyn devletlerinin Karadeniz ticareti serbestliği meselesi, yapılan bu senetle tamamen neticelenmemiş olup ilerleyen dönemde Osmanlı Devleti’nin başını ağrıtmaya devam eden bir mesele olarak varlığını devam ettirmiştir. Yaklaşık bir yıl sonra 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne

107 Antlaşmanın bu maddesi ile ilgili bir olaya 20 Eylül 1832’de rastlanmış olup Danimarka Elçisi Hübsch’in beyanına göre; Danimarka tacirlerinden Giovanni Bahbay’a ait olan çok direkli gemi, Sulina (Sulna, Tunaburgaz) Boğazı’ndan İstanbul’a kadar yedek çektirilmek için Müslüman gemi reislerinden Mehmed Yazıcının oğlu Ali Reis’e ait gemi kiralanmıştır. Ancak söz konusu Ali Reis’e ait gemi Sulina Boğazı’ndan çıktıktan sonra şiddetli ters rüzgâr yüzünden çektiği gemiyi Rumeli yakası kıyısında terk ederek İstanbul’a gelmiştir. Bundan dolayı Hübsch, Tüccar Giovanni’nin gemisini aratıp kurtarmak için söz konusu bölgeye Cozepo Malyano isimli müstemeni göndermek istediğinden söz ederek söz konusu kişinin o bölgeye vardığında himaye edilip yardımcı olunması için bir kıta ferman-ı ali ihsan buyurulmasını istemektedir. (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 146/39.)

108 BOA, A.DVN.NMH, 41/9.

109 BOA, HAT, 1573/18.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

24

Antlaşması’nın hemen ardından Rusya 16 Şubat 1830’da söz konusu antlaşmanın 7. Maddesine110 dayanarak bahsi geçen devletlerin ticaret gemilerine müruriyesiz Karadeniz’e geçiş hakkının verilmesini talep etmiştir.111 Rus Elçisi, Osmanlı ile İspanya, Danimarka ve Sicilateyn devletleri arasında imzalanan senedin, Edirne Antlaşması’nın 7. Maddesiyle tadil olunduğunu ve söz konusu madde ile boğazlardan geçiş konusunda tüm ticaret gemilerine Rus bayrağı taşıyan gemiler hakkında uygulanan şartların geçerli olması gerektiğini beyan etmiştir. Bu sefer işi uzatmak istemeyen Rus Elçisi özellikle Reisülküttabın çeşitli bahanelerle bu devletleri engellememesini istemiştir. Elçinin beyanına göre Rusya kendi ülkesinin güneyinin refah ve iyiliği için bu maddenin uygulanmasını hayati görmektedir. Ayrıca Rus Elçisi, Osmanlı yönetimini ikna maksatlı söz konusu devletlerin Karadeniz’e geçiş yapan gemilerinin 30-40 gemiyi geçmeyeceğini, bunlardan alınacak 10.000 kuruş müruriyenin de Osmanlı için pek bir öneminin olmayacağını bildirerek meseleye tamam denilmesinin güzel olacağını belirtmiştir. Bu konuda Osmanlı Devleti’ni tehdit etmeyi de ihmal etmeyen Elçi, söz konusu talebe hayır denilirse bu devletlerin ticaret gemilerine Rus bayrağı takılarak Karadeniz’e serbest gidiş gelişlerinin sağlanacağını söylemiştir. Osmanlı Devleti ise meseleyi hemen İngiliz Elçisine açmış ve konu hakkındaki düşüncesini sormuştur. İngiliz Elçisi, Osmanlı ve söz konusu devletler arasında yapılan anlaşmanın maddelerinin geçerli olması hasebiyle Edirne Antlaşması’nın, diğer devletler ile yapılan antlaşmaları feshetmemesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Aynı zamanda bu üç devletin daha evvelki antlaşmayı feshetmeye çalışmalarının aslında resmen dostluğu feshetmek anlamına geldiğini ekleyen İngiliz Elçisi; hâlbuki söz konusu antlaşmanın 7. Maddesinin Osmanlı ile dost olan devletler hakkında olduğunu söyleyerek “kurnaz” İngiliz diplomasisini bir kez daha tezahür ettirmiştir. İngiliz Elçisi ayrıca; Karadeniz ticaretinde Osmanlı Devleti’nin uyguladığı tekel ve yasakların Devlet-i Aliyye’ye bir menfaati olmadığını, ticaret için ne kadar vasıta gelir ise o kadar fayda sağlanacağını da görüş olarak bildirmiştir. Elçisinin bahsi geçen görüşleri ve Rusya’nın ısrarı karşısında Osmanlı hükümeti boğazlardan gelip geçen gemilerin istatistiğine bakma ihtiyacı hissetmiştir. Yapılan bu istatistik neticesinde; 1827’deki anlaşmadan bu yana Danimarka’nın hiçbir gemisinin geçmediği, Sicilateyn’in 12 gemisinin, İspanya’nın ise sadece 2 gemisinin geçtiği ortaya çıkmakla birlikte geçen İspanya’nın gemilerinden birinin de müruriye bile vermeden geçtiği ortaya çıkmıştır.112 Söz konusu meselede daha fazla direnmeyen Osmanlı Devleti aslında Edirne Antlaşması’nın ilgili maddesinde bu meseleye dair bir açıklık olmadığını ve söz konusu devletlerden Osmanlı Devleti’nin müruriye almasının Rusya’nın güneyinin refahını etkilemeyeceğini beyan ederek bu devletlerin, hiçbir hakları olmadığı halde “sırf Rus İmparatorunun hatırına” müruriyesiz geçişlerine izin verildiğini ilan etmiştir.113

Osmanlı yönetiminin Danimarka, Sicilateyn ve İspanya devletlerine böyle bir hak vermesi İsveç’i de harekete geçirmiştir. Söz konusu devlet elçisi hemen tercümanını hizmet riyasetine göndererek, üçüncü devletlere tanınan bu haktan kendilerinin de devlet

110 Ticaret serbestliği hakkındaki bu maddede; “Rus tebaası, eskiden olduğu gibi, Osmanlı ülkelerinde serbestçe ticaret yapabileceklerdi. Karadeniz ve Akdeniz boğazları, Rus ticaret gemilerine açık olduğu gibi, Osmanlılarla harp halinde bulunmayan devletlerin, Rus limanlarına gelip gidecek ticaret gemilerine de açık olacaktı. Bu gemiler, herhangi bir bahane ile durdurulmayacak ve kontrol edilmeyecekti. Osmanlı devleti bu şartlara riayet etmez ve Rus Elçisinin bu husustaki şikâyeti üzerine süratle tarziye vermezse, Rusya, düşmanca hareket etmeğe ve mukabele-i bilmisl'e hak kazanacaktı”. (Bkz. Şerafettin Turan, “1829 Edirne Antlaşması”, DTCFD, C.9, S. 1-2, 1951, s. 139.)

111 BOA, HAT, 1213/47537.

112 BOA, HAT, 1580/8.

113 BOA, A.DVN.NMH, 1/13.

TANZİMAT ÖNCESİ OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ Fethullah UÇAR

25

olarak yararlanmak istediklerini bildirmiştir.114 Babıali, bu isteği çeşitli mazeretlerle savuşturmak istediyse de başarılı olamamıştır. Mesele kendisine arz edilen Padişah II. Mahmud, İsveç’e de bu hakkın verilmesini emretmekle birlikte mevzu bahis müruriyenin senelik ne kadar tuttuğunun kendisine bildirilmesini istemiştir.115

Karadeniz’in uluslararası ticarete bütünüyle açılması üzerine Rus Çarı ile Eflak ve Boğdan’ın İstanbul Fenerli olan beylerinin, Rum tüccarları himaye etmeleri üzerine avantajlı duruma geçen Rumlara karşılık Müslüman tüccarlar özellikle Kuzey Karadeniz kıyılarından ayrılmaya başlamışlardır. Bu arada bazı Rum tüccarların Rus vatandaşlığına geçtikleri de görülmektedir. Önceleri Anadolu’nun Batı kesimlerinde yabancı tüccarlara tercümanlık ve simsarlık yapan Osmanlı Rum ve Ermenileri, yabancılara Karadeniz ticaretinin açılmasıyla önce yabancı tüccarların aracı ve destekçisi olmuş, sonraları da doğrudan müteşebbis olarak boy göstermişlerdir. Bulundukları bölgelerde nüfusları yüzde 20-30’ları geçmeyen söz konusu bu insanlar, zamanla siyasî ve iktisadî alanlarda üstlendikleri görevler ile Müslüman ahalinin önüne geçme fırsatını elde etmişlerdir.116

114 İsveç Elçisi, “Onlar devlet de biz devlet değil miyiz yollu” teessüf belirten cümlelerle Osmanlı Devleti’nin kendilerine de bu hakkı tanımasını talep etmiştir. Yine aynı mevzuda söz konusu elçinin, diğer devletlerin Rusya’yı şikâyetlerle meseleye vasıta kıldıkları halde İsveç’in hiçbir zaman böyle bir şeye tevessül etmediğini vurguladığı görülmektedir. (Bkz. BOA, HAT, 1213/47537)

115 BOA, HAT, 1213/47537.

116 Aygün, a.g.m., s. 42.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

26

3. TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA OSMANLI-DANİMARKA SİYASİ İLİŞKİLERİ

3.1. Danimarka’nın Osmanlı Topraklarındaki Diplomatik Temsilcilikleri

Diplomasi kelimesi köken olarak Eski Yunan’da “ikiye katlamak” anlamına gelen “diploma” sözcüğünden türemiştir. Eski Yunan’da ve Roma’da devlete ait tüm resmi belgelere ve bazı ayrıcalıklar dağıtan, yabancı topluluklarla ilişkileri düzenleyen vesikalara katlanış biçimlerinden ötürü “diploma” denilmiştir.117 İlerleyen dönemde ise diplomasi sözcüğü, devletlerarası ilişkilerin temsilciler aracılığıyla yürütülmesini içeren yeni bir anlam kazanmıştır.118 Yeni anlamını kazanmasının üzerinden fazla bir zaman geçmeyen diplomasinin, aslında kurumsal varlığı çok eski zamanlara dayanmaktadır. Tarih öncesinde ilk kavimlerin aralarındaki savaşı bitirmek, bazı ortak problemleri müzakere ederek çözüme kavuşturmak maksatlı özel yetkilere sahip kişileri gönderdikleri bilinmektedir.119 Elçi120 olarak isimlendirilecek bu görevlilerin durumu ilerleyen dönemde kurumsallaşıp gelenekselleşmiş ve uluslararası diplomaside hukuki bir statü kazanmıştır.121

Kurulduğu coğrafya itibariyle birçok devletle yoğun bir siyasi, ekonomik ve sosyal ilişki geliştiren Osmanlı Devleti’nde karşılıklı temsil ve sürekli elçilik anlayışı, III. Selim döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte devlet, gerekli gördüğü durumlarda “fevkalade elçi” unvanıyla yabancı devletlere elçiler göndermiştir. Bu elçiler de, Kırım hanları, Eflak-Boğdan voyvodaları, Dubrovnik Cumhuriyeti ve Erdel beyleriyle birlikte Osmanlı Devleti’nin Batı’yla olan irtibatını ve haberleşme ağını meydana getirmiştir.122 Osmanlı yönetiminin sürekli elçilik anlayışını geç benimsemesini, devletin kuruluş ve yükseliş dönemindeki gücü ile açıklamak mümkündür. Her istediğini gerektiğinde savaşarak elde eden Osmanlı diplomasisi, sürekli elçilik yerine antlaşma yapma, törenlere katılma, buyrukları bildirme ve savaş evvelinde kan dökülmeden teslim olmayı teklif etme vazifelerini gören geçici elçilik yöntemini tercih etmiştir.123 Buna karşın Avrupalı devletler erken zamanlardan itibaren Osmanlı ülkesinde daimi elçilikler kurma yoluna gitmişlerdir. İlk olarak İstanbul’da elçi bulundurma hakkını, Fatih Sultan Mehmed döneminde elde eden Venediklilerden sonra bu hak zaman içinde tüm Avrupa devletlerine de tanınmıştır. Avrupalıların XV. yüzyıl

117 Timuçin Kodaman, Ekrem Yaşar Akçay, “Kuruluştan Yıkılışa Kadar Osmanlı Diplomasi Tarihi ve Türkiye’ye Bıraktığı Miras”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 22, 2010, s.76.

118 Namık Sinan Turan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 5, S. 2, 2004, s. 58.

119 Kodaman ve Akçay, a.g.m., s. 77.

120 Kendi tarihimizde elçi kelimesine, ilk olarak Uygur metinlerinde rastlanmaktadır. Devletlerin kendilerini temsil etmek üzere başka bir devlet nezdinde görevlendirdikleri diplomatları tanımlamak için kullanılan bu kelime; halk, ülke, devlet anlamına gelen “el (il)” isim kökünden türetilmiştir. (Bkz. Mehmet İpşirli, “Elçi”, DİA, C. 11, İstanbul, 1995, s. 3.)

121 Yıldırım, Osmanlı Devleti’nde Elçi Kabulleri, İstanbul, 2014, s. 27. Muhteviyatı ve statüsü, tarihi süreç içerisinde belirginleşen elçilik kurumu, İtalyan cumhuriyetlerinin önce birbirlerine sonra da Akdeniz kıyılarına devamlı elçiler yollamalarına kadar devletler için geçici bir görevlendirme olarak görülmüştür. Bu makamın olmazsa olmaz bir özelliği olan dokunulmazlık meselesi bile ilk dönemlerde yazılı kural ve antlaşmalarla belirlenen bir özellik olmayıp iki devlet arasındaki karşılıklı ilişkiye ve nezakete bağlı bir durum olmuştur. (Bkz. İlber Ortaylı, “Osmanlı Diplomasisi ve Dış İşleri Örgütü”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.1, İstanbul, 1985, s. 278.)

122 Turan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, a.g.m., s. 60.

123 Kodaman ve Akçay, a.g.m., s. 80.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

27

sonlarından itibaren başlayan söz konusu devamlı diplomasi istekleri Osmanlı bürokrasisinde bir elçi kabul ve ağırlama geleneğinin oluşmasını sağlamıştır.124

Ülkesine gelen elçiler hakkında hiçbir devletin yapmadığı bir uygulamayı Osmanlı Devleti yapmış ve yabancı devlet elçileri, ülke topraklarına girdikleri andan itibaren misafir kabul edilip dönüşlerine kadar her türlü masrafları devlet tarafından karşılanmıştır. Bu uygulamaya III. Selim dönemine kadar devam edilmiştir.125 Elçilere verilen tayinatlar farklı isimlerle adlandırılmıştır. Elçinin Osmanlı topraklarına dâhil olduğu andan başkente ulaşıncaya kadar verilen tayinata “yol baha”, elçilerin İstanbul’daki ilk altı ayı için verilenine ise “tayinat baha” denilmiştir. Bir diğer üçüncü tayinat çeşidi ise “mefruşat baha” olup bazı elçilere tek seferlik mobilya ve tekstil ihtiyaçları için verilen tayinat çeşididir.126 Hatta elçilik heyetlerinin yerleştirildiği konak ve evlerin kiraları dahi Hazine-i Amire’den karşılanmıştır.127

Elçiler ile ilgili bu olağanüstü durumu Osmanlı Devleti’nin elçi kabul merasimlerinde de görmek mümkündür. Elçilerin kendilerini kabul eden devlet hakkındaki düşünce ve kanaatlerinin gönderen devletle olan ilişkiler açısından oldukça önemli olduğu bir gerçektir. Osmanlı Devleti de, diğer devletlere karşı büyük ve heybetli görünüp güç gösterisinde bulunarak, onları psikolojik ve manevi baskı altına almanın devletlerarası ilişkilerde etkili bir yöntem olduğunun farkında olmuştur. Bu farkındalıkla yapılan merasimler genel olarak şu şekilde gerçekleşmektedir; İstanbul'a gelen yabancı elçiler, geldikleri gün ya da bir gün sonra Babıâli’ye başkâtiplerini yollayarak gelişlerini resmen bildirirlerdi. Ardından önce reisülküttap ve daha sonra sadrazam tarafından kabul edilirlerdi. Bu kabulden bir gün sonra, Divan-ı Hümâyun tercümanı vasıtasıyla elçiye, sadrazam tarafından çeşitli hediyeler gönderilerek “Hoş geldin” merasimi yapılırdı.128 Daha sonrasında ise elçiye padişahın huzuruna çıkması için resmi kabul tarihi belirlenirdi.129

Osmanlı Devleti’nin elçi kabul geleneğini, Danimarka ile olan ilişkilerinde de görmek mümkündür. 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması’yla resmi ilişkilerin başladığı dönemde Danimarka’nın, elçi olarak tayin ettiği Gaehler’e 1758’de gösterişli bir kabul merasimi yapılmıştır. 1752’den beri İstanbul’da olan ve bu merasimleri gayet iyi öğrenmiş olan Gaehler, Kralının kendisine verdiği nameyi takdim etmek için huzura çıkmadan evvel diğer orta elçilere iltifat olarak verilen samur kürkün kendisine de verilmesini talep etmiştir. Bununla birlikte kral gemisinin iki kaptanına ve onların oğullarına birer takım kürk, ser kâtibi ile altı kişi olan beyzadelere ve diğer sair adamlarına kırk adet hilat verilmesini istemiştir. Bu isteklerini Osmanlı Devleti’nin kadim geleneğine dayandırmayı da ihmal etmeyen Gaehler, ayrıca kendisine “Devlet-i Aliyye kürklülerinden bir ağa kulun” mihmandar130 olarak verilmesini, çorbacısı ile bir

124 Turan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, a.g.m., s. 60.

125 Yıldırım, a.g.e., s. 29.

126 Hacer Topaktaş, “Osmanlı Diplomasisinde ‘Tayinat’ Sisteminin Uygulanışı ve Kaldırılışı (1794) Üzerine Bazı Tespitler”, Akademik İncelemeler Dergisi, C. 10, S. 1, 2015, s. 37.

127 Mübahat Kütükoğlu, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi-Ercüment Kuran’a Armağan, C. 27, S. 1-2, 1989, s. 204.

128 Ömer Düzbakar, “XV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 2, S. 6, 2009, s. 184.

129 Yıldırım, a.g.e., s. 29.

130 Bir elçi Osmanlı topraklarına girdiği andan itibaren kendisine bir mihmandar atanırdı. Bu görevli, elçi ve maiyetine İstanbul’a kadar eşlik eder, İstanbul’da kaldığı müddet boyunca da bu vazifesine devam ederdi. (Bkz. Yıldırım, a.g.e., s. 48.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

28

yeniçeri ortasının131 hizmetine tayin edilmesini istemiştir.132 Yine kendisi ve adamları için üç konak ve iki adet oda mefruşatı isteyen Elçi, Osmanlı Devleti’nin orta elçilere ihsan ettiği “yevmiye-i tayinat bahasının”133 başlatılmasını da istemiştir.134 Yapılan resmi kabul merasiminde, Kral V. Frederick’in, kendisini orta elçi olarak tayin ettiğini belirten mektubu Padişah III. Mustafa’ya sunan Gaehler’e yapılageldiği üzere sadrazam tarafından samur kürk giydirilmemiş, onun yerine sadece bir kaftan giydirilmiştir.135 Buna rağmen durumdan gayet memnun olan Elçi, huzura kabul merasiminin bu bölümünü; “Huzura alınmadan önce sırtıma, gümüş ve altından çiçeklerle işli bir kaftan, maiyetimdekilere de işlemesiz kaftanlar giydirildi.” diyerek hayranlıkla anlatmıştır.136

Bu tür merasimlerin yapılış şekli elçinin büyükelçi veya orta elçi olmasına göre farklılık göstermekle birlikte daimi olmayan geçici yabancı elçiler, eğer küçük elçi iseler bazen padişah tarafından huzura kabul edilmezlerdi.137 Bu durum elçinin temsil ettiği devletin, büyüklüğü kadar Osmanlı ile olan siyasi ilişkilerine de bağlıydı. Tabii olarak dönemin devletler arası politikası, elçiye gösterilen muameleyi değiştirmekteydi.138 Bu tespiti Osmanlı Devleti’nden Karadeniz’de ticaret yapma hakkını, Rusya’nın baskı ve aracılığıyla elde eden Danimarka’nın elçisi olan Hübsch’e gösterilen muamele doğrular niteliktedir. Danimarka Kralı VI. Frederick tarafından kendisine verilen orta elçilik unvanının itimatnamesini, Padişah II. Mahmud’a sunmak isteyen Hübsch, 30 Mayıs 1828’de merasim için kendisine gün tahsis edilip mihmandar verilmesini istemiş ancak isteği yerine getirilmeyen söz konusu Elçi, 29 Haziran 1828’de bu isteğini yenilemek zorunda bırakılmıştır. Savuşturulan Hübsch, bu sefer hiç olmazsa Babıali merasiminin yapılmasını talep etmiş hatta talebi ileten tercüman vasıtasıyla asıl namenin takdiminde devleti tarafından gönderilen resmi hediyelerin de olduğu imasını yapmaktan da geri durmamıştır. Bu ısrar karışında, Hübsch’e Babıali’de name ve itimatnamesini sunması için gün verilmesi kararlaştırılmış, resmi merasim talep ettiği takdirde ise yine uygun bir dille savuşturulması istenmiştir. Bununla birlikte orta elçilere, mihmandar verilmesi âdetine binaen, Hübsch’e Rusya’nın saldırdığı Tuna Adaları’nı tahrire giden ve işini

131 Elçilerin özel güvenliğini sağlamakla görevli bu yeniçeriler aynı zamanda elçinin casusluk ve entrika türünden çalışmalarını da denetlemekteydiler. (Bkz. Yıldırım, a.g.e., s. 49.)

132 BOA, C.HR, 24/1188

133 Elçilere tayinat verilmesi hususu, ilk olarak 1538 yılında hediyeler getiren Floransa Elçisi ile başlamıştır. Padişah tarafından hemen ayrılması istenmeyen bu elçinin İstanbul’da kaldığı sürece yiyecek masrafı hazineden karşılanmış, ilerleyen dönemlerde de bu usul tayinat adı altında devam ettirilmiştir. Bu usule göre elçiler görevleri boyunca misafir sayılarak hizmetlerine bir mihmandar atanıp tüm masrafları karşılanmıştır. Tayinat, nafaka veya nan-baha olarak isimlendirilen bu ödemelerin miktarı elçiden elçiye farklıdır. Örneğin XVI. yüzyıl sonlarında İsveç Orta Elçisine günlük 10 kuruş, Avusturya Orta Elçisine ise 12 kuruş verilirken, Rusya Orta Elçisine günlük 98, Venedik elçisine de 80 kuruş nafaka verilmiştir. Esasen üç ayda bir ödenmesi gereken nafakalar, ikametleri iki veya üç ayı aşan elçilere dört aylık olarak ödenmiştir. İkamet elçilerine İstanbul’daki ilk altı ayları için tayinat verme usulü Osmanlı Devleti’nin, Avrupa’daki ikamet elçiliklerinin kurulmasıyla beraber 1794’ten itibaren terk edilmiştir. (Bkz. Düzbakar, a.g.m., s. 184.)

134 BOA, C.HR 24/1188.

135 Hammer, C. 16, a.g.e., s. 10; BOA, A.DVN.DVE(6), 145/6.

136 Boisen, a.g.e., s. 25.

137 Düzbakar, a.g.m., s. 184.

138 Bu durum İstanbul’a gelen yabancıların da dikkatinden kaçmamıştır. 1762’de İzmir Protestan Kilisesi’ni kurmak maksadına destek almak için İstanbul’a gelen Christoph Wilhelm Lüdeke, İstanbul’daki yabancı elçilerin kendi aralarında bir hiyerarşi düzenlerinin olduğunu belirtmektedir. Buna göre “en üst kademede, “Ambassadeur” diye adlandırılan Fransa, İngiltere, Venedik ve Hollanda elçileri vardır. Sonrasında Alman İmparatoru’nun “İnternuncius” adı verilen elçisi, “Evoies” denen İsveç, Danimarka, Prusya elçileri, Rusya İmparatorluğu’nun “Resident” diye adlandırılan elçisi ve Napoli Elçisi gelmektedir.” (Bkz. Yıldırım, a.g.e., s. 196.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

29

bitirip dönen Fevzi Ağa’nın mihmandar tayini padişahın onayına bırakılmıştır.139 Resmi merasim konusunda savuşturulan Hübsch, İngiltere Elçisi için Divan-ı Hümayun tertip edilmesini fırsat bilip tekrar padişahla görüşme isteğini yenileyince, Danimarka Elçisini kabul için Büyükdere sahrasında zaten kurulmuş olan Otağ-ı Hümayun ve diğer çadırlar kaldırılmadan resmi kabulün yapılması kararlaştırılmıştır. Bu merasim için gerekli teşrifat ve giyilecek “hırvaniler”140 hazırlanmış, mihmandar olarak Fevzi Ağa, Ordu-yu Hümayunda görevli olduğundan yerine uygun birinin verilmesi amacıyla Serasker Paşa ile haberleşilerek, Asakir-i Mansure zabitanından birinin tayin edilmesi istenmiştir. 141 Görüldüğü üzere Danimarka Elçisi Hübsch’ün huzura kabulü, Karadeniz’de serbest ticaret mevzusu yüzünden az da olsa bozulan ilişkilerin gölgesinde resmen geçiştirilmiştir.

Elçilerin kabulündeki gösterişli merasimler, yabancı devlet elçilerinin bir vesile ile huzura çıkma heveslerini her daim körüklemiştir. Örneğin 1861’de Elçi Hübsch, Kralı tarafından gönderilen fevkalade orta elçi tayin olunduğuna dair name ile Sultan Abdülmecid’in vefatı ve Sultan Abdülaziz’in cülusu ile alakalı mektubu bizzat padişaha sunmak istemiştir.142 1863’te ise bu sefer Kral VII. Frederick’in vefatı ve yeni kralın tahta geçişi ile ilgili mektubu bizzat padişaha sunmak isteyen Hübsch konu ile ilgili kendisine bir gün tahsis edilmesini istemiştir.143

Bazı dönemlerde elçilerin aynı anda birden fazla devletin, Osmanlı nezdinde temsilciliğini yaptığı da karşılaşılan bir durumdur. Bunun örneğini Danimarka elçiliğinde de görmek mümkündür. Danimarka Maslahatgüzarı Hübsch, 2 Mayıs 1802 tarihinde Saksonya Krallığı’nın da elçiliğine tayin edilmiş, bundan dolayı kendisine bu yeni vazifesi için yapılan resmi Babıali teşrifatında samur kürk ve yanında olan muteber adamlarına ise hilatler giydirilmiştir.144 Hübsch’ün bu ek vazifeyi ne kadar süre devam ettirdiğine dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

139 BOA, HAT, 1212/47469; 1212/47473.A; 1212/47469.B.

140 Hırvani, setre biçiminde üste giyilen bir çeşit elbise olup, Şehzade Abdülmecid'in okumaya başlamasından dolayı yapılan törende de, padişah yakınlarının bu elbiseyi giymeleri istenmiştir. Bu husus, devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'de yayınlanmıştır. (Bkz. Mehmet Ziya Pakalın, Tarih Deyimler ve Terimleri Sözlüğü, C. I, İstanbul, 1993, s. 812.)

141 BOA, HAT, 1597/90.

142 HR.TO, 182/17.

143 BOA, İ.HR, 204/11736.

144 BOA, HAT, 1355/53054.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

30

Tablo 3. 1. Osmanlı Devleti'nde Görev Yapan Danimarka Elçileri

Tarih

Adı

Rütbesi

1756-1766

Sigismund Wilmo de Gaehler145

Orta Elçi

1766-1768

De Horn146

Maslahatgüzar

1768-…

Goessel Herr Von147

Elçi

1789-1808

Baron Hübsch Grossthal (Baba Hübsch)148

Maslahatgüzar

1808-1848 1852-1865

Baron Casimir Hübsch Grossthal (Oğul Hübsch)149

Maslahatgüzar, Küçük Elçi, Orta Elçi

1865-1914

İsveç Norveç Sefareti150

Vekâleten

1914-1923

Carl Ellis Wandel151

Fahri Elçi, Orta Elçi

Osmanlı-Danimarka ilişkilerinin resmi olarak başladığı 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması’nın hemen ardından elçi olarak atanan Sigismund Wilmo de Gaehler yaklaşık 10 yıl Danimarka adına orta elçilik vazifesini yapmıştır.152 Gaehler’den sonra 1766’da görevi devralan De Horn’un görev süresi sadece iki yıl olup 1768’de vazifesi sona ermiştir.153 De Horn’dan sonra 1768’den itibaren Danimarka Devleti’ni Osmanlı nezdinde temsil eden Goessel Herr Von’un temsilciliğini Babıali, Maliano isimli bir Yahudi ile olan davasından dolayı itimatnamesini getirinceye kadar kabul etmemiştir.154 Buradan da anlaşılacağı üzere elçilerin resmi görevleri itimatnamelerini arz etmeleri ile tam olarak başlamaktadır. Elçi Goessel’in görevini ne zaman bitirdiği ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte 16 Haziran 1772 tarihli bir arşiv kaydında Goessel, Danimarka’ya dönmek için Fransız Can Batist Bulvar isimli kaptanın Polakra isimli gemisini kiraladığını belirterek seyahati esnasında engellenmemesi için gerekli yerlere tebligat yapılmasını istemektedir.155 Söz konusu Elçinin bu dönemde vazifesini vekâleten Portoman adında biri yürütmüştür.156

Yukarıda da belirtildiği üzere Goessel’in elçilik vazifesini ne kadar zaman yürüttüğüne dair bir kayıt bulunmamaktadır. 27 Ocak 1787 tarihli bir arşiv kaydında ise ismi verilmeyen Danimarka Elçisi, bazı işlerini bizzat görmek ve rahatsızlığından dolayı hava değişimi yapmak için birkaç ay, Kralının da izni dâhilinde, Avrupa’ya gitmek istediğini belirtmektedir. İstanbul’dan 20 gün içinde ayrılacağını bildiren elçi yerine vekil olarak Baş Tercüman Paul Zahrab’ı bırakmıştır.157 Arşiv belgelerinden tespit ettiğimiz üzere Baş Tercüman Paul Zahrab 1789 yılında elçilik görevine gelen Hübsch

145 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/6.

146 Hammer, C. 16, a.g.e., s. 88; Joseph Von Hammer, a.g.e., C. 18, Çev.: M. Çevik, İstanbul, 2008, s. 167.

147 Hammer, C. 16, a.g.e., s. 129; Hammer, C. 16, a.g.e., s. 181; Hammer, C. 18, a.g.e., s. 167; BOA, A.DVN.DVE(6), 145/17.

148 The General Index of the Ambassadors to and from the Ottoman Empire, 28.01.2018, https://db.donjuanarchiv.at/pub/DJA/BOT.pdf

149 BOA, HAT, 1212/47474; 1212/47473.A; 1353/52877; BOA, İ.HR, 3/132.C; 189/10554; BOA, HR.TO, 181/38; 182/17; 182/31; 181/39; BOA, İ.MSM, 33/943.

150 BOA, HR.HMŞ.İŞO, 53/15.

151 BOA, İ.MBH, 15/56.

152 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/6.

153 Hammer, C. 18, a.g.e., s. 167; Hammer, C. 16, a.g.e., s. 88.

154 Hammer, C. 16, a.g.e., s. 129; Hammer, C. 16, a.g.e., s. 181; Hammer, C. 18, a.g.e., s. 167.

155 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/17.

156 Temel, a.g.m., s. 124.

157 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/43.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

31

zamanında da yaklaşık 6 ay elçilik görevini vekâleten yürütmüştür. 1790 tarihli birçok belgede söz konusu kişi Danimarka Elçi Vekili olarak geçmektedir.158 Danimarka Elçisi Hübsch, Paul Zahrab’ı vekil tayin etme sebebinin bazı işlerini halletmek ve rahatsızlığından dolayı hava değişimi yapmak olduğunu söylemiştir. Aynı yıl rahatsızlığı geçen Elçi geri dönüp vazifesini devralmıştır.159 Bu arada elçilerin memleketlerine dönecekleri zaman veda ziyareti yapmaları adetten olup ülkesine dönecek elçilerin, muhakkak padişahın iznini almaları gerekmektedir.160

Baron Hübsch Grossthal’ın 1789 yılında Danimarka elçiliğini üstlenmesi ile Osmanlı-Danimarka ilişkilerine damgasını vuran Hübsch ailesinin elçiliği dönemi başlamıştır.161 Çünkü Baron Hübsch Grossthal’dan sonra yerine oğlu geçecek ve kısa bir dönem ara verilse de elçilik vazifesini 1865’e kadar yürütecektir. Bu arada 1789 ile 1808 yılları arasında Danimarka ile ilgili bazı arşiv kayıtlarında Danimarka Elçisinin ismi İpsi olarak geçmektedir.162 Danimarka Devleti’nin, Osmanlı Devleti’nde bu isimde bir elçisinin olmaması hasebiyle bu kişinin, Hübsch olması gerekmektir. Elçinin adının İpsi olarak geçmesi, kâtiplerin Hübsch ismini telaffuzu üzere yazmalarının bir neticesi olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü 1789’dan 1808’e kadar Danimarka elçiliğini Baron Hübsch Grossthal yürütmüştür. 1808’den itibaren ise görevi Hübsch’ün oğlu Baron Casimir de Hübsch Grossthal devralmıştır.163 Hatta oğul Hübsch’ün görevi devralmasından hemen sonra 10 Aralık 1808 tarihli bir arşiv kaydında da oğul Hübsch’ün ismi yine İpsi olarak geçmektedir.164

Elçi Hübsch Grossthal, Büyükdere’deki malikânesinde ikamet etmiştir. Güzelliği dillere destan bu malikânenin bahçesi, Avrupa’nın ve Doğu’nun estetiğini büyük bir yetenek ile birleştiren bir şaheser konumundadır.165 Söz konusu bahçeyi ziyaret eden III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan, malikâneyi çok beğenmiş ve Baron Hübsch’e “böylesine güzel teras ve bahçe düzenlemeleri yapabilecek yetenekte bir sanatçı tanıyıp tanımadığını” sormuştur. Baron da kendisine ünlü mimar ve ressam Antoine Ignace Melling’i tavsiye etmiştir. Bunun üzerine Hatice Sultan, III. Selim’in kendisine hediye ettiği Neşetabad Sarayı’nı Melling’e yeniletmiştir.166

1808’den itibaren babasından maslahatgüzarlık vazifesini devralan Baron Casimir de Hübsch’ten, 1841’de İstanbul’a seyahat eden ünlü Danimarkalı Yazar Hans Christian Andersen de bahsetmektedir. Andersen, Hübsch’ün İstanbul’da doğup büyümüş düşünceli bir insan olduğunu ve kendisini birkaç gün için misafir etmek istediğini belirtmektedir. Ancak aynı gün Yunan Büyükelçisi Chrystides ve ilginç bazı Yunanlılarla beraber olmayı planlayan ünlü Yazar bu davete icabet edememiştir.167

Maslahatgüzar olarak göreve gelen Baron Hübsch’ün rütbesi 30 Aralık 1827 orta elçilik unvanına yükseltilmiştir.168 Ancak 10 Mart 1840 tarihinde VI. Frederick’in

158 BOA, A.DVN.DVE(6), 146/1; 146/4; 146/5; 146/8; 146/13; 146/16; 146/17; 146/18.

159 BOA, A.DVN.DVE(6), 146/14; BOA, HAT, 1398/56177.

160 Düzbakar, a.g.m., s. 184.

161 The General Index of the Ambassadors to and from the Ottoman Empire, 28.01.2018, https://db.donjuanarchiv.at/pub/DJA/BOT.pdf

162 BOA, HAT, 237/13174; 243/13684; 248/14047; 270/15778; 1280/49599; 1275/49483; 1355/53054; 1363/53793; 1402/56592; BOA, C.HR 37/1836.

163 BOA, HAT, 1212/47474.

164 BOA, HAT, 851/38155.A.

165 Charles Taylor, The Literary Panorama, C. 12, London, 1813, s. 1072.

166 Özlem Atalan, “Ortaköy-Kuruçeşme Arasındaki Sahilsaraylar; 19 Yüzyıl”, Turkish Studies, C. 10, S. 1, 2015, s. 94.

167 Banu Gürsaler Syvertsen, Knut Hamsun, Hans Chrıstıan Andersen İstanbul'da İki İskandinav Seyyah, İstanbul, 2006, s. 139.

168 BOA, HAT, 1212/47473.A.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

32

vefatını ve tahta kendisinin geçtiğini bildiren VIII. Christian, gönderdiği mektupta Hübsch’ün küçük elçilik vazifesinin devam edeceğini bildirmektedir.169 Danimarka Elçisinin bahsi geçen orta elçilik rütbesinin nasıl küçük elçiliğe dönüştüğü ile ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. 17 Ekim 1861’de ise Danimarka Kralı VII. Frederick, Sultan Abdülaziz’e gönderdiği mektupta Hübsch’ün tekrar orta elçi olarak atandığını belirtmiştir. VII. Frederick’in ölümünden sonra IX. Christian döneminde de Elçi Hübsch bu rütbesini korumuştur.170 Hatta yeni Kralın tahta geçişine ve Hübsch’ün orta elçiliğinin devam ettiğine ilişkin 30 Kasım 1863 tarihli mektubu Elçi, Sultan Abdülaziz’e bizzat vermek istemiş bundan dolayı kendisine cuma günü selamlık sonrasına randevu verilmiştir.171

1848 yılında Danimarka Devleti, diğer bazı elçilikleri ile beraber İstanbul’da bulunan elçiliğini de lağvetme kararı almış ve konu ile ilgili Osmanlı tarafına bir mektup göndermiştir. Bu karar üzerine Hübsch, gelen mektubu takdim edip resmi veda töreninin icra edilmesini istemiştir.172 Danimarka’nın bu kararı üzerine gelen mektuba 1 Aralık 1848’de Osmanlı tarafından da uygun bir cevap yazılmıştır.173

Danimarka elçiliğinin kapatılmasından sonra Hübsch, İstanbul’da kalmaya devam etmiş hatta daha önce 1832’de elçiliğe tahsis edilen francala fırınının işletme hakkının kendisine verilmesini istemiştir.174 1848 yılında bu talebe olumlu yanıt verilmiş ve Hübsch’ün hizmetlerine karşılık, daha sonra başkalarına emsal olmamak şartıyla, fırının önceki haliyle çalıştırılmasına müsaade edilmiştir.175

1848 yılında elçiliğini kapatma kararı alan Danimarka 1852 yılında tekrar İstanbul’da elçilik açma kararı almış ve 29 Nisan 1852’de Hübsch’ü tekrar küçük elçi olarak atamıştır.176 Konu ile ilgili 17 Mayıs 1852 tarihli arşiv kaydında ise Hübsch’ün maslahatgüzar olarak atandığı belirtilerek farklı bir bilgi verilmiştir.177 1852’de tekrar Danimarka Maslahatgüzarı tayin olunması ile birlikte Hübsch, 19 Kasım 1852’de tekrar başvuruda bulunarak kendisine tahsis edilen fırının diğer sefaretlere mahsus fırınlar statüsüne geçirilmesini istemiştir.178

Diğer yabancı elçilikler gibi Danimarka Elçiliği de yıllık olarak aldığı şıralık üzüm ve domuz için Osmanlı yönetiminden izin almıştır. Elçiliğin domuz alım izinlerinde miktar genellikle 150 adet olup Elçi her sene sonbahar veya kış başlangıcında bu izni talep etmektedir.179 Elçinin kendisi ve elçilik çalışanlarının kullanımı için almak istediği şıralık üzümlerin miktarı ise yıllık 150 sepet olup genellikle her yıl eylül ve ekim ayında talep edilen bu izinde üzümlerin, Üsküdar ve civarındaki bağlardan temin edileceği yazılmaktadır.180 Tanzimat öncesinde Danimarka Elçisinin kuzu ve alkollü içki alımı için de izin istediği görülmektedir.181

Tanzimat öncesinde elçilerin yanına atanan yeniçeri ortası ile elçilerin hem güvenliği hem de denetlemesi yapılırken Tanzimat sonrasında da elçi ve yakınları devlet

169 BOA, HAT, 1353/52877; BOA, İ.HR, 3/132.C.

170 BOA, İ.HR, 189/10554; BOA, HR.TO, 182/17; 182/31

171 BOA, İ.HR, 204/11736.

172 BOA, İ.MSM, 33/943.

173 BOA, İ.HR, 48/2274.

174 BOA, HAT, 1212/47470; BOA, HR.TO, 181/40.

175 BOA, HAT, 1212/47470; BOA, HR.TO, 181/40; BOA, İ.MVL, 134/3608; BOA, A.MKT.MVL, 13/9.

176 BOA, HR.TO, 181/38.

177 BOA, HR.TO, 181/39.

178 BOA, HR.TO, 181/40.

179 BOA, A.DVN.DVE, 8/97; 9/13; BOA, A.DVN.DVE(6), 462/113.

180 BOA, A.DVN.DVE(6), 463/25; 463/45; 463/48; 463/51; BOA, C.HR, 152/7571.

181 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/12; BOA, HAT, 194/9597.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

33

tarafından dikkatle takip edilmiştir. 20 Eylül 1847 tarihinde Danimarka Elçisi Baron Casimir de Hübsch’ün oğlu Şarl’ın tahsili için Napoli’ye gittiği ve daha sonra Paris’e geçerek tahsilini tamamlayıp İstanbul’a döndüğünü, Paris Elçisi Süleyman Bey merkeze rapor etmiştir.182

Danimarka Elçisi Hübcsh 1865’te vefat etmiştir.183 Elçinin vefatının ardından 1914 yılına kadar Danimarka’nın Osmanlı Devleti’nde temsil edilme keyfiyetini vekâleten İsveç-Norveç Sefaretinin yerine getirdiğine dair arşiv kayıtlarında birçok belge bulunmaktadır.

3.1.1. Danimarkalı Konsolos, Konsolos Vekili ve Onların Tercüman ve Hizmetkârları

Osmanlı Devleti’nin ahitnameler ile yabancı tüccarlara, Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkını vermesi ile aslında bu tüccarların mensup oldukları devletlere konsolosluk açma ve bu konsoloslar vasıtasıyla vatandaşlarının işlerini yürütme hakkı da verilmiştir.184 XVII. yüzyılda Avrupalı devletler kendi konsolosluk anlayışlarını Osmanlı Devleti’ne de benimsetmişler ve antlaşma şartlarında, konsolosların elçi yardımcısı olarak tanımlanmasını sağlamışlardır. Konsolosların hapse atılmamaları, haklarında kanuni işlemin merkez onayı ile yapılması veya ülkeden çıkarılmalarının gerektiği durumlarda, ilgili devlet elçisinin izninin alınması gibi bazı imtiyazları bu sayede elde etmişlerdir.185 Osmanlı topraklarında bulunan çeşitli milletlere mensup elçilik ve konsoloslukların imtiyazları ve faaliyet alanları, ahitnameler çerçevesinde belirlenmiştir.186

Osmanlı Devleti’nin Danimarka ile imzaladığı 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması’nın, 10. Maddesinde Danimarka elçi ve konsoloslarının imtiyazları şöyle hükme bağlanmıştır: Danimarkalılar ve onlara tabi olanların arasındaki anlaşmazlıklarda elçileri veya konsolosları Danimarka kuralları üzerine karar verecekler, Osmanlı kadı ve hâkimleri bu meselelere karışmayacaklardır. Danimarka tüccarlarını himaye etmek için Osmanlı ülkesinde bulunan konsoloslar, hapis olunmayacak ne tür davaları var ise elçiler tarafından İstanbul’da görülecektir. Bunların evleri mühürlenmeyecek, teftiş edilmeyecektir. Eğer Osmanlı reayası ile Danimarkalılar arasında şer’i işler ortaya çıkarsa elçileri, konsolosları veya bunların vekilleri tarafından tercümanları aracılığıyla mesele görüşülecektir. Danimarkalılar ve onlara tabi olanlar Osmanlı reayası veya bir Müslüman tarafından mahkemeye çağrıldıklarında, tercümanları veya vekillerinden biri bulunmadıkça cevap vermeye zorlanmayacaklardır. Anlaşmazlık konusu 4.000 akçeden fazla olan davalar, İstanbul’da görüşülecektir. Müslüman ve Osmanlı reayası, Danimarkalıları ve onlara tabi olanları alım-satım meseleleri veya kefalet akçesi ve borçlanılan akçe hususlarında dava ettiğinde, şer’i hüccet veya yürürlük senetleri olmadıkça onların şahitleri dinlenilmeyecek ve Danimarkalılar hapis olunmayacaklardır. Anlaşmazlığı olduğu halde Osmanlı sahillerinden ayrılmak üzere olan Danimarka gemisi hakkında konsolos ve tercüman tarafından hemen hüküm verilecek sebepsiz yere geminin gidişi ertelenmeyecek veya

182 BOA, A.AMD, 29/47.

183 Hübsch ölüm, 28.01.2018 http://gw.geneanet.org/marmara2?lang=en&p=casimir&n=de+hubsch

184 Mübahat Kütükoğlu, “Osmanlı İktisad Tarihi Bakımından Konsolosluk Raporlarının Ehemmiyet ve Kıymeti”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, C. 11-12, 1983, s. 151.

185 Ali İbrahim Savaş, “Konsolos”, DİA, C. 26, İstanbul, 2002, s. 179.

186 Kemal Çiçek, "Diplomat, Banker ve Tüccar: 18. Yüzyıl Başlarında Larnaka'da Para Ticareti ve Yabancı Sermaye", Osmanlı Araştırmaları Dergisi, C. 21, 2001, s. 269-270.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

34

engellenmeyecektir. Söz konusu antlaşmanın 9. Maddesinde ise konsolosların, konsolos vekillerinin, tercümanların ve hizmetkârlarının cizye ve diğer vergilerden muafiyetleri şöyle ifade edilmiştir: Osmanlı topraklarındaki Danimarka konsolosları, konsolos vekilleri ve tercümanları ile onların bekâr ve evli olan hizmetkârları cizye ve diğer vergilerden muaf olacaklardır.187

İlerleyen dönemde bu tür hak ve muafiyetlerde yapılan değişiklik ve kısıtlamalar elçilerce tepki ile karşılanmıştır. Örneğin 6 Haziran 1862’de Osmanlı ülkesinde bulunan konsolosların kendileri için getirttikleri eşyalara uygulanan gümrük muafiyetinin çıkarılan kanun ile sınırlandırmak istenmesi karşısında Belçika, Yunanistan, Danimarka, Felemenk ve İtalya sefaretleri itirazlarını sunmuşlardır. Konu ile ilgili bilgilendirmeyi aldıklarını ifade eden sefaretler; konulan sınırlamalardan bazılarının, hem ahali nazarındaki itibarlarını hem de hizmetlerini sekteye uğratacağını belirterek ticaretle uğraşmayan konsolosların ve başkonsolosların kendilerine gelen sandıkları gemilerden gümrüğe gitmeden ve kontrol edilmeden almalarına izin verilmesini istemişlerdir. Ticaretle uğraşan konsolos ve konsolos vekillerine gelen sandıkların ise gümrüğe götürülüp muayene edilmesi yerine atanacak bir memur vasıtasıyla konsoloshanede kontrol edilmesi ile birlikte bu sandıklar için belirlenen vergi ödemesinin de iptal edilmesini talep etmişlerdir.188

Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtlarından elde edebildiğimiz bilgilere göre; 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret, Antlaşması’nın hemen ardından Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar olan süreçte Danimarka Devleti tarafından açılmış 37 adet diplomatik temsilcilik faaliyet göstermiştir. Bu temsilcilikler: İstanbul, Akka189, Atina190, Balya Badra191, Beyrut-Sayda192, Boğazhisar193, Çanakkale194, Edirne195, Eğriboz196, Galos (Volos)197, Hanya198, Halep199, İskenderiye200, İskenderun201, İstendil (Tinos) Adası202, İzmir203, Kahire204, Kalas205, Kıbrıs206, Koron207, Kudüs208, Kuşadası209,

187 BOA, A.DVN.NMH, 41/9.

188 BOA, HR.TO, 170/42.

189 BOA, C.HR, 153/7609.

190 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/7.

191 BOA, A.DVN.DVE(6), 146/1; 146/17; 146/30; 463/41; 463/71; BOA, C.HR, 154/7667; 185/9228; BOA, HAT, 196/9779.J.

192 BOA, A.DVN.DVE, 8/98; BOA, A.DVN.DVE(6), 100/1; BOA, BEO, 131/9790; 200/14982; BOA, A.DVN.MHM, 16/20.

193 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/5; 462/116.

194 BOA, A.DVN.DVE(6), 463/77.

195 BOA, İ.HR, 32/1453; BOA, C.HR, 75/3713.

196 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/7.

197 BOA, C.HR, 185/9228; BOA, HAT, 196/9779.J; BOA, A.DVN.DVE(6), 463/53.

198 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/7.

199 BOA, İ.HR, 130/6605; BOA, A.DVN.MHM, 16/34.

200 BOA, İ.HR, 92/4518; BOA, C.HR, 153/7608; BOA, A.DVN.DVE(6), 100/3; BOA, A.MTZ.(5), 9.D/315.10.

201 BOA, C.HR, 83/4149.

202 BOA, A.DVN.DVE(6), 462/11; 462/12; 462/19; 462/26.

203 Syvertsen, a.g.e., s. 91; BOA, A.MKT, 92/100; BOA, HR.TO, 181/36; 274/26;A.DVN.DVE.(6) 22/17; BOA, İ.HR, 222/12912; BOA, A.DVN.DVE(6), 100/2.

204 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/5; BOA, A.DVN.DVE(6), 100/6.

205 BOA, İ.HR, 89/4357; BOA, C.HR, 142/7053.

206 BOA, C.HR, 160/7962.

207 BOA, A.DVN.DVE(6), 462/7.

208 BOA, İ.HR, 420/38; BOA, BEO, 3690/276733; BOA, DH.ŞFR, 77/26; 77/162; 75/233.

209 BOA, İ.HR, 254/15119.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

35

Lazkiye210, Livadiye211, Narda (Arta)212, Mersin-Tarsus213, Mısır214, Portsaid215, Rodos216, Selanik217, Suriye218, Sünne219, Süveyş220, Trablusşam221, Trabzon222, Tunus (Halk-ül Vad)223, ve Yafa’da224 bulunmaktadır.

Harita 3. 1. Osmanlı Ülkesinde Danimarka Diplomatik Temsilciliklerinin Bulunduğu Mahaller

Haritada da görüldüğü üzere Danimarka’nın diplomatik temsilcilikleri çoğunlukla Osmanlı ticaretinin yoğun olarak yaşandığı liman kentlerinde açılmıştır. Liman kenti olmadığı halde Danimarka tarafından konsolosluk açılan mahaller ise çok az olup ticaretin yine yoğun olarak yaşandığı yerlerdir. Söz konusu temsilciliklerin bazıları ilerleyen dönemlerde Osmanlı Devleti’nin yaşadığı toprak kayıpları neticesinde tabii olarak kapatılmıştır. Ancak bazı konsolosluklar Danimarka’nın kendi isteği ile kapatılmış

210 BOA, A.AMD, 26/39.

211 BOA, A.DVN.DVE(6), 146/29.

212 BOA, HAT, 196/9779.J; BOA, A.DVN.DVE(6), 462/2.

213 BOA, İ.HR, 284/17670; BOA, Y.A.RES. 9/38.

214 BOA, İ.MTZ.(05), 30/1668.

215 BOA, İ.HR, 282/17476; BOA, A.DVN.DVE(6), 100/4.

216 BOA, İ.HR, 381/52; BOA, DH.MKT, 663/46; BOA, BEO, 2010/150710.

217 BOA, C.HR, 185/9228; BOA, A.DVN.DVE(6), 146/12; BOA, HAT, 196-9779.J

218 BOA, İ.HR, 245/14566.

219 BOA, İ.HR, 228/13376.

220 BOA, İ.HR, 385/45.

221 BOA, İ.HR, 234/13837; BOA, DH.MKT, 111/21.

222 BOA, A.AMD, 52/86; BOA, İ.HR, 115/5600.

223 BOA, İ.HR, 203/11640.

224 BOA, C.HR, 2/55.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

36

olup kapatılan bu temsilciliklerin bir kısmı sonraki yıllarda tekrar açılmıştır. Örneğin Rodos Konsolos Vekilliği, 1884’te Danimarka’nın kendi isteği ile lağv olunmakla birlikte bu temsilcilik 1903’te tekrar açılmıştır.225 Danimarka Devleti’nin açtığı konsoloslukların konumları dikkate alındığında, bu diplomatik temsilciliklerin sırf ticaret kaygısı ile açıldığı gayet açıktır.

Bir mahalde bulunan diplomatik temsilciliğin rütbesi ve statüsü zamana ve ilgili devletin verdiği öneme göre değişiklik gösterebilmektedir. 1851’de İskenderiye konsolosluğu yapan Alfred Frederik Demrayeker’in226 ve 1856’da Halep Konsolosu Elyan de Biçito’nun rütbeleri değişen şartlardan dolayı general konsolosluğa yükseltilmiştir.227 Hatta bazen fahri konsolos olarak görevlendirilmiş temsilcilerin daha sonra konsolos olarak atandığı görülmektedir. Örneğin 1911 yılından itibaren Kahire’de Danimarka’nın fahri konsolos vekili bulunan Justinos Eriksen, 1914 yılında devleti tarafından konsolos olarak atanmıştır.228

Tablo 3. 2. Tanzimat'tan Sonra Osmanlı Ülkesinde Görev Yapan Danimarka Konsolosları ve Konsolos Vekilleri

Mahal

Tarih

Adı

Rütbesi

Akka

(…-1841)

Antuvan Kanafogo229

Konsolos Vekili

(1841-…)

Kanafogo (Oğul)230

Konsolos Vekili

Beyrut-Sayda

(…-1842)

Jorz Lavrela231

Konsolos

(1842-56)

Kavalir Samuel de Pciveto232

Konsolos Vekili

(1856-…)

Merad Farzi233

Konsolos Vekili

(1892-…)

Peter Coliyos Lotived234

Konsolos Vekili

(1898-…)

Gasbar235

Konsolos Vekili

Edirne

(…-1856)

Poya Konton236

Konsolos

(1845-…)

Bartelmi Bardeni237

Konsolos

Halep

(1856-…)

Elyan de Biçito 238

General Konsolos

Kahire

(…-1906)

Eşarel Deines239

Konsolos Vekili

(1906-…)

Şarl Nikoli240

Konsolos Vekili

225 BOA, HR.TO, 274/40; BOA, İ.HR, 381/52; BOA, DH.MKT, 663/46; BOA, BEO, 2010/150710.

226 BOA, C.HR, 153/7608; BOA, İ.HR, 92/4518.

227 BOA, İ.HR, 130/6605; BOA, A.DVN.MHM, 16/34.

228 BOA, A.MTZ.(5), 9.D/315.10.

229 BOA, C.HR, 153/7609.

230 BOA, C.HR, 153/7609.

231 BOA, A.DVN.DVE, 8/98.

232 BOA, A.DVN.DVE, 8/98; BOA, A.DVN.MHM, 16/20.

233 BOA, A.DVN.MHM, 16/20.

234 BOA, BEO, 131/9790; 200/14982.

235 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/1.

236 BOA, İ.HR, 32/1453; BOA, C.HR, 75/3713.

237 BOA, İ.HR, 32/1453: BOA, C.HR, 75/3713.

238 BOA, İ.HR, 130/6605; BOA, A.DVN.MHM, 16/34.

239 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/5.

240 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/5; BOA, A.DVN.DVE(6), 100/6.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

37

Mahal

Kahire

Tarih

Adı

Rütbesi

(1911-…)

Doktor Justinos Eriksen241

Konsolos Vekili

Kalas iskelesi

(1852-…)

Zenker242

Konsolos

(1866-…)

Michel İdomviç243

Konsolos

Kıbrıs

(…-1859)

Marino

Konsolos Vekili

(1860-…)

Anbosan Zirikoviç244

Konsolos Vekili

Kudüs

(1910-…)

Gustav Dalman245

Konsolos

(1917-…)

Jevfa Koebler246

Konsolos Vekili

(…-1917)

Selim Eyup Efendi247

Konsolos

(1917-…)

Dalman248

Konsolos

Kuşadası

(1872-…)

Mihalo Polo249

Konsolos Vekili

Lazkiye

(1850-…)

İsim yok250

Konsolos Vekili

İskenderiye

(1852-…)

Alfred Frederik Demrayeker251

General Konsolos

(…-1903)

Zogib252

Konsolos

(1903-…)

Elkesi Lavizon253

Konsolos

(…-1914)

Kesing254

Şehbender

(1914-…)

Paul Vandelbo Hersom255

Şehbender

İskenderun

(1867-…)

Abraham256

Konsolos Vekili

İzmir

(…-1841)

Jongh257

Konsolos Vekili

(…-1847)

Dyon258

Konsolos Vekili

(…-1851)

İugine S. de Songh259

General Konsolos

(…-1856)

Yonek260

Konsolos Vekili

(1856-…)

Ton de Yonek261

Konsolos Vekili

241 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/6.

242 BOA, İ.HR, 89/4357.

243 BOA, C.HR, 142/7053.

244 BOA, C.HR, 160/7962.

245 BOA, İ.HR, 420/38; BOA, BEO, 3690/276733.

246 BOA, DH.ŞFR, 77/162.

247 BOA, DH.ŞFR, 75/233; BOA, DH.ŞFR, 77/26.

248 BOA, DH.ŞFR, 75/233.

249 BOA, İ.HR, 254/15119.

250 BOA, A.AMD, 26/39.

251 BOA, İ.HR, 92/4518; BOA, C.HR, 153/7608.

252 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/3.

253 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/3.

254 BOA, A.MTZ.(5), 9.D/315.10.

255 BOA, A.MTZ.(5), 9.D/315.10.

256 BOA, C.HR, 83/4149.

257 Syvertsen, a.g.e., s. 91.

258 BOA, A.MKT, 92/100.

259 BOA, HR.TO, 181/36.

260 A.DVN.DVE.(6) 22/17.

261 A.DVN.DVE.(6) 22/17.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

38

Mahal

İzmir

Tarih

Adı

Rütbesi

(1867-…)

John262

Konsolos

(1875-…)

Jozeph Ballian263

Konsolos

(…-1898)

Brinkman264

Konsolos

(1898-…)

Frederik Kadam265

Konsolos

Mersin Tarsus

(1881-…)

Jean Aranya266

Konsolos Vekili

Portsaid

(1880-…)

James Patrick Okonor267

Konsolos Vekili

(1903-…)

Valasi Bruvatsen268

Fahri Kons. Vekili

Rodos

(1903-…)

Antuvan Barma269

Konsolos Vekili

Suriye

(1870-…)

Zems Naksun270

Konsolos

Sünne(Tunaburgaz)

(1867-…)

Zanna Oflato271

Konsolos Vekili

Süveyş

(1903-…)

Jorj Ogust Edvard272

Konsolos Vekili

Trablusşam İskelesi

(1868-…)

Şarl Kaçiklis273

Konsolos Vekili

(1893-…)

Şarl Gastfeles274

Konsolos Vekili

Trabzon

(1854-…)

Kylipo Fabri275

Konsolos Vekili

Tunus, Halk-ül vad

(1863-…)

Raymond Baskota276

Konsolos Vekili

(1869-…)

Jean Kubival277

Konsolos

Elçiler ve konsoloslar, resmi işleri için kullanacakları tercümanları ahitname hükümlerine göre serbestçe seçme hakkına sahip olmakla birlikte yaptıkları seçimleri muhakkak padişah onayına sunmak zorundaydılar.278 Aynı serbestlik elçilerin konsolos seçimlerinde de geçerli olmakla birlikte bahsi geçen padişah onayı olmazsa olmaz bir şarttır. Danimarka ile imzalanan ilk resmi anlaşma olan ve sonraki anlaşmaların üzerine bina edildiği 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması’nın 8. Maddesine göre de Danimarkalı Elçileri konsolos, konsolos vekili ve tercüman atamakta serbesttiler. Örneğin 1852’de Kalas İskelesi’ne konsolos tayin edilen Zenker isimli şahıs için istenen onay yazısında bizzat bu hakkın imzalanmış olan ahitnamenin 8. Maddesine dayandığı

262 BOA, İ.HR, 222/12912.

263 BOA, HR.TO, 274/26.

264 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/2.

265 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/2.

266 BOA, İ.HR, 284/17670; BOA, Y.A.RES. 9/38.

267 BOA, İ.HR, 282/17476.

268 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/4.

269 BOA, İ.HR, 381/52; BOA, DH.MKT, 663/46; BOA, BEO, 2010/150710.

270 BOA, İ.HR, 245/14566.

271 BOA, İ.HR, 228/13376.

272 BOA, İ.HR, 385/45.

273 BOA, İ.HR, 234/13837.

274 BOA, DH.MKT, 111/21.

275 BOA, A.AMD, 52/86; BOA, İ.HR, 115/5600.

276 BOA, İ.HR, 203/11640.

277 BOA, İ.HR, 235/13944.

278 Kemal Çiçek, Abdullah Saydam, Kıbrıs'tan Kafkasya'ya Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet ve Raiyyet, Trabzon, 1998, s. 176.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

39

Elçi Hübsch tarafından özellikle belirtilmektedir.279 Aynı şekilde, 1833’te Yafa’ya konsolos vekili olarak atanmak istenen Dimitrios Neas için de verilen arizada yine ahitname hükümlerine atıfta bulunulmuştur.280 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki, Danimarka Devleti’nin yaptığı konsolos veya konsolos vekili atamaları ile ilgili hemen hemen tüm belgelerde elçinin talebi, padişaha iletilirken bu isteğin ahitname şartlarına muvafık olması durumu belirtilmiştir.

Konsolos ve konsolos vekili atamalarında nadir de olsa Osmanlı yönetiminden veya memurlarından kaynaklanan aksaklıklar neticesi onayın gecikmesi durumunda elçiler taleplerini yenilemek durumunda kalmışlardır. Örneğin 1881 yılında Mersin Tarsus’a konsolos vekili tayin olunmuş Jean Aranya için gerekli cevap gelmediğinden Danimarka Sefareti tekrar sormak zorunda kalmıştır.281

Konsolos, konsolos vekili veya tercüman atananlara onay babında beratlar verilmiş olup söz konusu bu görevlilerin beratlarını almadan vazifeye başlamaları mümkün değildi. Örneğin 1859’da Kıbrıs’taki Tuzla İskelesi'nde, Amerika ve Danimarka konsolosluğunu beraber yürüten Marino’nun, ölümü üzerine konsolosluk işlerini üzerine alan şahsın elinde emr-i ali olmadığından bu gibi şahısların konsolos, konsolos vekili veya memuru olarak tanınmasının nizamnameye uygun olmadığı belirtilmiştir. Kanunsuz iş yapılmasından dolayı söz konusu şahsın azledilmesinin ceza olarak yeterli olacağı ayrıca bildirilmiştir.282 Buradan da anlaşıldığı üzere bazı temsilciler aynı anda iki devletin birden konsolos vekilliğini uhdesinde bulundurabilmiştir. Örneğin Kudüs’te İsveç Konsolosu olan Gustav Dalman, 1910’da Danimarka Konsolosluğu görevini de üzerine almıştır.283 Yine 1917’de Kudüs’teki İsveç Konsolos Vekili Jevfa Koebler, Danimarka konsolos vekili olarak da atanmıştır.284

Diplomatik temsilciliklere görevli atama işlerinde Osmanlı tarafından muhakkak bir tetkikat yapılmakta olup onay bu tetkikat neticesine göre verilmektedir. Örneğin Danimarka Devleti’nin İskenderiye Şehbenderi Kesing’in, 1914’te istifa etmesi üzerine yerine söz konusu devlet tebaasından Tüccar Paul Vandelbo Hersom’un atanmış olup yapılan tahkikat neticesinde şahsın atanmasında bir mahzur bulunmadığı tespit edilmiştir.285 Bazı tahkikatların neticesi Danimarka Elçiliğine olumsuz yanıt olarak dönmüştür. Örneğin 1917’de İsveç ve Danimarka Sefaretleri verdikleri bir yazıda; Kudüs’te İsveç ve Danimarka konsolosluğunu beraber yürüten Dalman’ın 1913’te yerine vekil olarak İran Karperdazı286 Selim Eyüp Efendi’yi bırakarak, üç haftalığına şehirden ayrıldığı ancak 4 yıl geçmesine rağmen bir daha geri dönmediği belirtilmiştir. Söz konusu sefaretler, Selim Eyüp Efendi’nin de İran Karperdazlığı’ndan azledilmesinden dolayı Kudüs’te temsilcilerinin kalmadığını bildirmişlerdir. Bundan dolayı Selim Efendi’yi Kudüs’e İsveç ve Danimarka konsolos vekili atamak isteyen sefaretlerin bu talebine karşılık Osmanlı hükümeti, söz konusu şahsın neden ve kim tarafından azledildiğini, ayrıca memuriyetinin kabulünde sakınca olup olmadığını soruşturmak durumunda kalmıştır.287 Soruşturma neticesinde şahsın kötü halinden dolayı 4. Ordu Kumandanlığının teşebbüsüyle azledilip Filistin’den uzaklaştırıldığı ve şahsın başka bir

279 BOA, İ.HR, 89/4357.

280 BOA, C.HR, 2/55.

281 BOA, İ.HR, 284/17670.

282 BOA, HR.MKT, 317/67.

283 BOA, İ.HR, 420/38; BOA, BEO, 3690/276733.

284 BOA, DH.ŞFR, 77/162.

285 BOA, A.MTZ.(5), 9.D/315.10.

286 Karperdaz şehbender, konsolos yerine kullanılan bir kelimedir. (Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 2005, s. 491.)

287 BOA, DH.ŞFR, 75/233.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

40

devlet için konsolosluk yapmasının sakıncalı olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine İsveç ve Danimarka sefaretlerine ret cevabı verilerek ilgili göreve başka birinin tayin edilmesi istenmiştir.288 Elçiliklere atanan tercümanlar hakkında da tahkikat yapılmakla birlikte ataması yapılan kişilerin sabıka geçmişleri bazı durumlarda önemsenmemiştir. Örneğin 2 Aralık 1914’te Danimarka Elçiliğinin tercümanlığına atanan Zare Çopuryan’ın. Bank Osmani’nin İstanbul Şubesinde çalıştığı dönemde zimmetine küçük bir miktar para geçirmesinden dolayı işine son verilmesine rağmen tercümanlığa atanmasında bir sakınca görülmemiştir.289

Devletlerin konsolos seçerken kendi tebaalarından olan insanları tercih etmeleri gayet normal olmakla birlikte bazı mahallerde, Danimarka gibi coğrafi olarak bir hayli uzak devletlerin, göreve getirecek kendi tebaalarından insan bulmaları zor olabilmekteydi. Bundan dolayı bazı dönemlerde konsolosluk veya konsolos vekilliğini babadan oğula intikal ettirmek kolay bir yol olarak görülmüştür. 1841 yılında ölen Akka konsolosu Antuvan Kanafago yerine oğlu Kanafago geçerken,290 1856’da ölen İzmir Konsolos Vekili Yonek’in yerine tam olarak belirtilmese de oğlu olması muhtemel Yohen Yonek geçirilmiştir.291 Bazı dönemlerde ise görevlendirilecek insan yokluğu başka devlet tebaasını görevlendirmek şeklinde aşılmıştır. İncelediğimiz belgelere göre konsolos ve konsolos vekili olacak şahısların muhakkak görev alacakları devletin tebaası olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu doğrultuda Danimarka Devleti’nin, birçok üçüncü devlet tebaasını bu tür görevlere atadığı görülmektedir. Örneğin 1898 yılında İsviçre tebaasından olan Gasbar, geçici olarak yürüttüğü Beyrut Danimarka Konsolos Vekilliğine asaleten atanmıştır.292 1902’de Rodos’ta, Luir Firma’sının acentesi olan Alman tebaasından Antuvan Barma aynı zamanda Rodos’ta Danimarka konsolos vekilliğini yürütmüştür.293 Yine 1903’te İskenderiye’ye konsolos atanan ve Alman tebaasından olduğu belirtilen Elkesi Lavizon’un, yapılan tahkikat neticesinde aslında İtalyan tebaasından olduğu anlaşılmıştır.294 Bu durumun örneklerini daha da arttırmak mümkündür. 1903’te Port Saîd’e atanan fahri konsolos vekili, İngiliz tebaasından Valasi Bruvatsen295 iken aynı yıl Süveyş’e konsolos vekili olarak Alman Tüccar Manike lakaplı Jorj Ogüst Edvard atanmıştır.296 Aynı şekilde 1906’da İsviçre tebaasından Şarl Nikol, Kahire’de konsolos vekili olarak görevlendirilmiştir.297 Konu ile ilgili ilginç bir örnek de, I. Dünya Savaşı esnasında yaşanmıştır. 1917’de Suriye Valisi Muhsin Bey’e Şam’daki Danimarka menfaatlerinin İspanya Konsolos Vekiline tevdi edildiği bildirilmiş ancak alınan cevapta söz konusu şehirde İspanya’nın böyle bir temsilcisinin olmadığı bildirilmiştir.298

Üçüncü devlet tebaasının, konsolos veya konsolos vekili atanabilmesine izin veren Osmanlı Devleti kendi tebaasının bu tip görevlere atanmasına rıza göstermemiştir. Osmanlı Devleti’nin XVIII. ve XIX. yüzyıllarda genel olarak kendi topraklarındaki yabancı konsoloslara, konsolos vekillerine, ailelerine, tercümanlarına, hizmetkârlarına ve maiyetinde bulunanlarına bazı imtiyazlar vermesi ve bu konsolos ve konsolos vekillerinin

288 BOA, DH.EUM.5.Şb, 38/17; BOA, DH.ŞFR, 77/26.

289 BOA, DH.EUM.5.Şb, 5/13.

290 BOA, C.HR, 153/7609.

291 BOA, A.DVN.DVE,(6), 22/17.

292 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/1.

293 BOA, İ.HR, 381/52; BOA, DH.MKT, 663/46; BOA, BEO, 2010/150710.

294 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/3.

295 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/4.

296 BOA, İ.HR, 385/45.

297 BOA, A.DVN.DVE(6), 100/5.

298 BOA, DH.EUM.5.Şb, 41/3.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

41

uluslararası kurallar çerçevesinde yerel hukuktan muaf olmaları büyük bir sorunu da beraberinde getirmiştir. Söz konusu ayrıcalıklı olma durumu, devletin tüm engelleme çalışmalarına rağmen Osmanlı tebaasının bu görevlere atanmasına teşvik edici bir unsur olmuştur.299 1867’de Danimarka’nın İskenderun Konsolos Vekili olan İndak Dezderdehan Biçiveto vefat ettiği için yerine Osmanlı tebaasından olan Abraham atanmak istenmiş ancak Osmanlı tebaasından olan birinin başka bir devlete konsolosluk veya konsolos vekilliği yapmasının yasak olduğu Danimarka Elçisine bildirilmiştir. Bununla birlikte bir mahalde söz konusu görev mutlaka Osmanlı tebaasından birine verilmek zorundaysa bu durumda İstanbul’daki sefirin Babıali’yle müzakere etmesinin gerekliliği vurgulanarak, eğer çok elzem ise geçici süreliğine bu şahsın konsolos vekili olarak kabul olunacağı belirtilmiştir. Bu taviz ile birlikte şahsın hizmetinin bitiminin ardından himayesinin de biteceği özellikle belirtilerek, bunun konsoloslarla ilgili nizamnamenin 6. maddesine istinaden yapılacağı belirtilmiştir.300

1863 yılında Osmanlı topraklarında bulunan yabancı konsoloslara dair çıkarılan nizamnameyle bahsi geçen suistimaller önlenmek istenirken, konsolosluklara birtakım kısıtlamalar da getirilmeye çalışılmıştır. Söz konusu kısıtlamalar aslında diplomatik misyonlarla bağlantılı olan Osmanlı tebaasına yönelik ortaya konmuştur.301 Çünkü sadece Osmanlı tebaasının, yabancı devletlerin konsolos veya konsolos vekilliklerini üstlenmesi problem teşkil etmemiş bunun yanında, konsolosluk tercümanı olarak görevlendirilmesi de sorun oluşturmuştur. Yabancı devletler, zaman içinde kendi konsolos tercümanlarını yetiştirememiş bunun yerine Osmanlı tebaasından olan kişileri istihdam etmek durumunda kalmışlardır. Beratlarını alan bu konsolosluk tercümanları, beratlı tercüman olarak haraç ve cizyeden muaf tutulup mensup oldukları cemaatlerden farklı kıyafet giyebilmek gibi ayrıcalıklara kavuştuklarından gayrimüslim tebaa tüm uyarılara rağmen tercümanlık yapmaya devam etmiştir. Ayrıca İngiltere, Hollanda ve Fransa ile yapılan antlaşmalarda tercümanlara ticaret yapma hakkı da verilmiştir. Osmanlı hükümeti, söz konusu maddenin yabancı uyruklu tercümanlar için geçerli olduğu konusunda ısrarlı olsa da uygulama farklı olmuştur. Hatta 1863 Nizamnamesi’nde konsolosluklarda çalışan Osmanlı tebaasının askerlik yapması veya bedel-i askeriye ödemesi gerektiği belirtilerek konsoloslukta istihdam edilmenin, Osmanlı tebaasından çıkma anlamına gelmediği devlet tarafından özellikle vurgulanmak zorunda kalmıştır.302

Elçilik ve konsolosluklarla ilgili suistimale uğrayan başka bir konu da tercüman sayıları olmuştur. Önceleri beratlı tercümanların, elçilik ve konsolosluklar için sayısını ilgili devletler belirlemiştir. Genellikle önemli elçilikler birden fazla tercüman bulundururken, bunlardan bir tanesi baş tercüman olarak atanmıştır.303 Ancak ilerleyen dönemde tercüman sayıları abartılmaya ve suistimal edilmeye başlanmıştır. Örneğin 1793’te sadece Halep’te, 1.500 kadar zımni tüccar tercümanlık beratı almış, yapılan teftiş neticesinde bunlardan yalnızca altısının gerçek tercüman olduğu ortaya çıkmıştır.304 Abartılı istihdam sayılarını da düzene bindirmeye çalışan 1863 Nizamnamesi başkonsolosluklara dört, konsolosluklara üç, konsolos vekilliklerine de iki tercüman ve yasakçı istihdam etme hakkı tanımıştır. Fazladan istihdam edilecek görevliler için ya Osmanlı hükümetinden izin alınması ya da bu görevlilerin imtiyazlardan

299 İbrahim Serbestoğlu, . "Zorunlu Bir Modernleşme Örneği Olarak Osmanlı Tabiiyet Kanunu", OTAM, C. 29, 2011, s. 197.

300 BOA, C.HR, 83/4149.

301 Serbestoğlu, a.g.m., s. 204.

302 Serbestoğlu, a.g.m., s. 198-199.

303 Çiçek ve Saydam, a.g.e., s. 176.

304 İnalcık, a.g.e., s. 163.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

42

faydalandırılmayacağı bildirilmiştir. Söz konusu ayrıcalıkların şahsa değil göreve münhasır olduğu ve görev yapıldığı sürece devam edeceği ayrıca belirtilmiştir.305

Tüm bunların yanında diplomatik temsilciliklerde suistimallerin kaynağını teşkil eden bahsi geçen muafiyetlerin zaman zaman yerel yöneticilerde kafa karışıklığı meydana getirdiği görülmektedir. Örneğin tercüman olarak muafiyetlere kavuşan Osmanlı tebaasının görevine başlamadan evvel devlete olan borçlarının ne olacağı meselesi merkeze sorulmak durumunda kalmıştır. 1889’da Beyrut vilayeti, Danimarka’nın Beyrut konsolosluğunda yaklaşık bir yıldır tercümanlık yapan Yakup Kefuri’nin yapmak istediği eve 1886 yılından itibaren 180 kuruş vergi borcu biriktiği gerekçesi ile ruhsat vermemiştir. Uygulama ile ilgili tereddütleri olan vilayet, şahsın 1888 yılında başlayan tercümanlık görevi ile kazandığı muafiyet öncesindeki vergi borcunun alınıp alınmayacağını merkeze sormak durumunda kalmıştır.306

Osmanlı ülkesindeki yabancı konsoloslukların yaptıkları başka bir usulsüzlük şekli de kendi menfaatleri icabı bazı esnafı ya da kendi devleti tebaası olmayan kişileri himayeye kalkışmalarıdır. Konuyla ilgili olarak 1852’de İran, Danimarka, Toskana, Cemahir-i Selase307, Amerika, Belçika ve Felemenk devletlerinin Selanik’teki konsoloslarının, menfaatleri icabı, bazı esnafı himaye etmelerinin uygunsuz olduğu söz konusu devletlerin sefaretlerine tebliğ edilmiştir.308 Başka bir örnek de 1911 yılında Yemen’deki Hudeyde Sancağı’nda yaşanmıştır. Söz konusu mahaldeki İngiltere Konsolosunun Herbert isimli Danimarkalıyı himaye etmeye çalışması üzerine Babıali Hukuk Müşavirliği harekete geçmiş ve İngiliz Konsolosun hükümetin izni ve rızası olmadan üçüncü bir devletin tebaasını Osmanlı topraklarında himaye edemeyeceğini bildirmiştir. Ayrıca Danimarkalıların İngiliz Konsolosları tarafından himaye edileceğine dair evrak kaydının bulunmadığı da Yemen vilayetine bildirilmiştir. İngiliz Konsolosunun himaye etmeye çalıştığı Herbert’in kitapçı olduğu ve bir İngiliz şirketi tarafından neşir olunan Kitab-ı Mukaddese’yi sattığı için bu teşebbüsün meydana geldiği ortaya çıkmıştır. Söz konusu kitapların ve müessesenin İngilizlere ait olduğuna dair kesin bir bilgi olmamasından dolayı Babıali Hukuk Müşavirliği, uluslararası hukuka göre her devletin memleketinde olan yabancıları umumi asayişi bozdukları gerekçesi ile tart etme hakkına sahip olduğunu belirterek şahsın hükümet tarafından sınır dışı edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Bu konuda gerekirse konsolosun da İngiltere Sefaretine şikâyet edilmesi gerektiği karara bağlanmıştır.309

305 Serbestoğlu, a.g.m., s. 204.

306 BOA, DH.MKT, 1599/79.

307 Cemahir-i Selase-i Vilanse-i Atik Devleti, Hamburg ve Bremeni içine alan bir Alman devletidir. (Bkz. İbrahim Oğuz, “Tarsus Şer’iyye Sicillerine Göre Mersin Kenti’nin Kuruluş Öyküsü”, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Mersin, 2006, s. 113.)

308 BOA, HR.MKT, 43/9.

309 BOA, HR.HMŞ.İŞO, 53/15.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

43

3.2. Osmanlı Devleti’nin Danimarka’daki Diplomatik Temsilcilikleri

Bulunduğu coğrafya itibariyle birçok devletle yoğun ilişkisi olan Osmanlı Devleti’nin, III. Selim dönemine kadar yabancı ülkelere, lüzum gördükçe elçi gönderdiği ve gönderilen elçilerin veya elçi heyetlerinin devlet tarafından geçici olarak vazifelendirildiği bilinen bir gerçektir. Osmanlı Devleti bu temsilcileri, barış veya ticaret antlaşmalarını imzalamak, dünya siyaseti hakkında yerinden bilgi edinmek, padişahların cüluslarını haber vermek ya da tahta çıkan Avrupalı kralların taç giyme törenlerinde bulunmak gibi nedenlerle dışarıya göndermiştir.310 Osmanlı Devleti’nin bu tarz bir diplomasi izlemesinin nedeni; devletin bunu mütekabiliyet esası içerisinde üstünlük olarak sayması ve serbest hareket edebilmek için Avrupalıların siyasi ve diplomatik taahhütlerinin dışında kalmayı tercih etmesidir.311 Ancak bu anlayış Osmanlı Devlet’inin zayıflaması ve bu zayıflamayı önlemek maksadıyla Batı’yı daha yakından takip etmek ihtiyacının bir sonucu olarak değişmiştir. Özellikle Nizam-ı Cedit döneminde, Reisülküttap312 Mehmed Raşid öncülüğünde diplomasi alanında yapılan yenilikler sonraki dönemleri de etkileyerek günümüze kadar gelmiştir. Bu yeniliklerle birlikte Avrupa devletleri ile olan ilişkilerde devletlerarası hukuk benimsenmiş ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde sürekli elçilikler açılmıştır. Yine Avrupalı devletlerle olan ilişkilerde mütekabiliyet esasına uyulması ve uygulana gelen “tayinat usulünün” kaldırılması kararlaştırılmış ve dış ilişkilerde güçler dengesinin göz önüne alınmasına dikkat edilmiştir.313

Elçilerin seçiminde, gönderilecek ülkenin siyasal ağırlığı ve o dönemde Osmanlı Devleti’yle olan ilişkileri belirleyici bir unsur olmuştur. Devletin elçi seçerken kullandığı en önemli kıstaslar elçilerin ün ve onur sahibi olması ve yabancı dil bilmesidir. Çünkü elçinin, iki ülke arasında barışı sağlayacak ve sürdürecek kabiliyette bir kişi olması olmazsa olmaz bir nitelik olarak görülmüştür.314 Gittikleri ülkede Osmanlı Devleti’nin saygınlığını temsil edecek olan elçilerin kıyafetleri de göz alıcı olmak durumundadır. XVIII. yüzyılda Osmanlı elçilerinin, başları sarıklı, iç elbiseleri çeşitli renklerde iken bu elbiselerin üzerine giydikleri kaftanlar kırmızı veya mavi renkte olmuştur. Kuşaklarında murassa hançer olan elçilerin bazılarında kürk bulunurken bazı elçilerin hançerlerinin hazineden emanet olarak verildiğine dair kayıtlar bulunmaktadır. XIX. yüzyılda ise elçiler fes ve siyah çuhadan elbise giymişler ve forma olarak da rütbelerine göre tel ile işlemeler taşımışlardır. Elçiler eğer varsa bunların üzerine kendilerine verilmiş nişanları da takmışlardır.315

310 Turan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, a.g.m., s. 59.

311 Muhammet Şahin, “Osmanlı Diplomasisinde Değişim ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletler Sistemine Girişi”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 46, 2009, s. 825.

312 Reisülküttaplık makamı, özellikle XVIII. yüzyıl sonlarında, Osmanlı Devleti’nin, diğer Avrupa devletlerinin çok önceleri başlatmış olduğu, sürekli diplomasi uygulamasına geçmesiyle büyük önem kazanmıştır. Söz konusu döneme kadar dışişleri ve siyasal ilişkilerden doğrudan doğruya sorumlusu olan sadrazamın bu alandaki yetkileri reisülküttaba bırakılmıştır. Dışişlerinin yürütülmesi sorumluluğu reisülküttaba verilmesine rağmen kendisine hiçbir zaman bir hariciye nazırının sahip olabileceği yetkiler verilmemiştir. (Bkz. Yıldırım, a.g.e., s. 41.)

313 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Türk Diplomasisinin Modernleşmesinde Reisülküttab Mehmed Raşid Efendi’nin Rolü”, Osmanlı Araştırmaları, C. 21, 2001, s. 118.

314 Yıldırım, a.g.e., s. 27-28.

315 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, Ankara, 1968, s. 237.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

44

Tablo 3. 3. Tanzimat'tan I. Dünya Savaşı'na Kadar Danimarka'da Görev Yapan Osmanlı Elçileri

Tarih

Adı

Görev Yeri

Rütbesi

1848-…

Sami Efendi316

Kopenhag

Orta Elçilik, Sefaret-i Mahsusa

1884-…

Wilhem Johnson317

Kopenhag

Fahri ve Baş Şehbenderlik

1901-1915

Hansen318

Kopenhag

Fahri Baş Şehbenderlik

Arşiv kaynaklarına göre Osmanlı Devleti’nin Danimarka’ya atadığı ilk sefir, 1848 yılında sefaret-i mahsusa olarak Kopenhag’a gönderilen Sami Efendi’dir. Berlin Sefaretinden319 alınarak bu vazifeye atanmış olan Sami Efendi’nin orta elçilik ve sefareti mahsusa ile tayin olunduğu belirtilerek kendisine harcırah ve sair harcamaları için 75.000 kuruş verilmiştir.320 VIII. Christian’ın ölümünden sonra yeni kral olan VII. Frederick’in tahta geçişi tebrik edilerek, ataması Danimarka’ya bildirilen321 Sami Efendi’ye Kopenhag’da Kral tarafından bir kutu hediye edilmiştir. Kral VII. Frederick tarafından verilen bu kutu resmi bir hediye olduğundan, kutunun Sultan Abdülmecid’e gösterildikten sonra kendisine iade edilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca sefaret-i mahsusa ile gönderilen kişilerin geri dönüşlerinde padişahın huzuruna çıkması adetten olduğundan görüşme için kendisine gün ve saat tahsis edilmiştir.322

Sami Efendi’den sonra Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar devletin Danimarka’da bir sefarethanesinin olup olmadığı ile ilgili arşiv kaynaklarında bir bilgi bulunmamaktadır. 1882’de İsveç Kralının evlilik yıldönümü için yapılan şenliklere katılan Stockholm Sefiri Karaca Paşa’nın,323 Hariciye Nezaretine gönderdiği bir yazıdan Osmanlı Devleti’nin Danimarka’da sefarethanesinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu yazıya göre Karaca Paşa kutlamalar esnasında, Danimarka Kralı IX. Christian’ın kardeşi Johan Schleswig ve eşi ile sohbet ederken Prens Johan, Danimarka ile diğer devletlerin doğrudan ilişkisi olduğunu ve bu devletlerin hem Stockholm’de hem de Kopenhag’da birer elçi bulundurduklarını ancak Osmanlı Devleti’nin Kopenhag’da elçi bulundurmadığını söylemiştir. Bunun üzerine Stockholm Sefiri, Danimarka’nın da İstanbul’daki elçiliğini lağvettiğini belirtmiş buna karşılık Prens, Danimarka’nın meşruti yönetime sahip olmasından dolayı meclisteki bazı fikir ayrılıkları yüzünden elçiliğin kapatıldığını söylemiştir. Prens Johan’a göre Osmanlı Devleti’nde böyle bir meclis bulunmadığından açılacak elçilik meselesi sadece padişahın arzusuna bağlıdır. Karaca Paşa, Prens Johan’a hiçbir taahhütte bulunmadan sadece prensin bu arzusunu devletine ileteceğini bildirmiştir. Bu sohbeti Osmanlı Hariciyesine aktaran Sefir; Danimarka’nın,

316 BOA, C.HR, 164/8163; BOA, A.AMD, 52/86; BOA, İ.HR, 46/2193.

317 BOA, İ.HR, 293/18493; 305/19415.

318 BOA, İ.HR, 370/42; BOA, BEO, 1641/123041; BOA, HR.SYS, 2881/21.

319 Berlin’e sefaretine ise David oğlu Karabet atanmış olup kendisine görev yerine gitmesi ve sair masrafları için 25.000 kuruş harcırah verilmiştir. (Bkz. BOA, C.HR, 164/8163.); Sami Efendi’nin yerine David Karabet’in atanması ile ilgili (Bkz. Musa Kılıç, “Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüslimler (1836-1876)”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2009, s. 156.)

320 BOA, C.HR, 164/8163.

321 BOA, A.AMD, 52/86.

322 BOA, İ.HR, 46/2193.

323 Arşiv belgesinde söz konusu sefirin adı geçmemekle birlikte bu sefirin o tarihte Stockholm Sefiri (Yahya) Yanko Karaca Paşa olması gerekmektedir. Yanko Karaca, Lahey Sefiri Karaca Kostaki Bey’in oğludur. (Bkz. Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali (1839-1922) Prosopografik Rehber, İstanbul, 1999, s. 46; ayrıca bkz. Tufan Turan, “19. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Hollanda İlişkileri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2007, s. 51.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

45

Rusya, İsviçre hatta Almanya’ya karşı önemli bir coğrafi konumda olduğunu ve bir gün önemli ve mühim bir iş görebileceğini belirtmiştir. Ayrıca Danimarka’nın ikinci derecede bir hükümet olmasına rağmen gayet mühim bir donanmaya ve ticaret gemisi filosuna sahip olduğundan bahseden Sefir, Danimarka Kralının, Rus Kraliçesinin ve Yunan Kralının babası olmasına da dikkat çekmiştir. Karaca Paşa kendisinin hiçbir harcırah ve masraf istemeden Danimarka Devleti nezdinde sefirlik vazifesini ek görev olarak uhdesine alabileceğini bildirmiştir. Stockholm Sefiri, Danimarka Prensi ile birlikte olan bazı memurların, Danimarka Kralının ilk fırsatta padişaha Elephant Nişanını verme niyetinde olduğunu beyan ettiklerini de eklemiştir.324

1887 yılında bu sefer Lahey sefirliğini yapan Karaca Paşa’ya Danimarka Kralı IX. Christian’a daha önce verilmiş olan İmtiyaz Nişanı için üretilmiş olan Ma’Kordon Küçük Nişanı ulaştırma vazifesi verilmiş bu vesileyle Kral, Karaca Paşa’ya İsveç-Norveç Kralı nezdinde sefir olduğu gibi kendi nezdinde de sefir olmasını istediğini söylemiştir.325 Bu hediyenin Karaca Paşa tarafından verilmesinin sebebi ise o sırada Osmanlı Devleti’nin Kopenhag’da bulunan baş şehbenderi Johnson’un bir ay hava değişimi için seyahate çıkmasıdır.326

Osmanlı Devleti’nin Danimarka’daki diplomatik temsilciliği ile ilgili 1901 yılına ait bir arşiv belgesinde, Kopenhag’a fahri baş şehbender olarak “güvenilir tüccar” diye nitelenen Hansen’ın atandığı bildirilmiştir. Bu şahıs hakkında daha fazla bir bilgi bulunmamakla birlikte daha önceki fahri baş şehbender vefat ettiği için atandığı belirtilmiştir. 1901’den 1915’e yani Stockholm Sefiri Cevad Bey’e, vazifesine ek olarak geçici süreliğine Kopenhag Sefaretinin de verildiği tarihe kadar Hansen baş şehbender olarak vazife yapmıştır.327 Anlaşılan odur ki belgeler de bahsi geçmeyen söz konusu yıllarda Osmanlı, Danimarka’da sefarethane bulundurmak yerine fahri şehbenderlerle temsil edilmeyi uygun bulmuştur. Buna kanıt olarak 1885’te Danimarka Kralı tarafından II. Abdülhamid’e verilen Elephant Nişanının, takdim edileceği haberinin Kopenhag Baş Şehbenderliği tarafından da iletilmesi gösterilebilir.328 Yine 1884 yılında Osmanlı Devleti’nin Kopenhag’da fahri şehbenderliğini yapan Wilhem Johnson’a hizmetlerinden dolayı 3. Rütbe Nişan-ı Osmani verildiği görülmektedir.329 Ayrıca bahsi geçtiği üzere Karaca Paşa, 1887’de, bu sefer baş şehbender olduğu ifade edilen, Wilhem Johnson görevinde olmadığı için nişanı ulaştırmakla görevlendirilmiştir.330 Bundan da anlaşılacağı üzere Danimarka’nın siyasal ve ekonomik olarak Osmanlı Devleti’ne verdiği önem hiçbir zaman Osmanlı tarafında aynı ile karşılık bulmamıştır. Bazı belgelerin gösterdiği bilgiler ışığında Danimarka sefareti için gerekli personelin de çoğu zaman müstakil olarak atanmadığı görülmektedir. Örneğin 1910 yılında Stokholm Sefareti Ateşemiliterliğinin yanında Kopenhag Sefareti Ateşemiliterliğini de yürütmüş olan Erkan-ı Harbiye Miralayı Şükrü Bey’e hizmetlerinden dolayı Danimarka Kralı tarafından Dannebrog Nişanı layık görülmüştür.331

Tespitlerimize göre Osmanlı Devleti, Danimarka’nın farklı şehirlerinde konsolosluk açmamıştır. Osmanlı Devleti’nin sanayi inkılabını gerçekleştiremeyip, kapütilasyonların da etkisi ile daha çok açık bir pazar durumuna düşmesi ve bunun

324 BOA, HR.TO, 51/20.

325 BOA, İ.HR, 308/19585.

326 BOA, İ.HR, 305/19415.

327 BOA, BEO, 4385/328873; 1641/123041; BOA, HR.SYS, 2881/21; BOA, İ.HR, 370/42.

328 BOA, HR.TO, 336/3; BOA, HR.TO, 335/77.

329 BOA, İ.HR, 293/18493.

330 BOA, İ.HR, 305/19415.

331 BOA, BEO, 4623/346654.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

46

yanında devletin mevcut “iaşeci” ekonomik anlayışının, hiçbir zaman büyük sermayedar tüccar ortaya koymayışı bu durumu ortaya çıkaran en büyük etkenlerdir.

Deniz ticareti daha çok Akdeniz kıyıları ile sınırlı kalan Osmanlı Devleti’nin kendi tüccarının çıkarlarını gözetmek ve müdafaa etmek için 1802’den itibaren Akdeniz kıyı şeridindeki şehirlerde konsolosluk açtığı bir gerçektir. Buralara tayin olanların bir kısmı daha önce bu şehirlerde ikamet eden kişilerden olup bunların tamamı gayrimüslimdir. Bu vazifeyi yürüten gayrimüslim tebaanın çoğunluğunu Rum tebaa oluşturmaktadır.332

Osmanlı Devleti’nin Baltık ülkeleri ile doğrudan ticaretinin çok zayıf olduğunun kanıtlarından biri de Osmanlı ve Danimarka arasında 1859 yılında Sund ve Belt boğazlarından geçişi düzenleyen sözleşmedir.333 Bu sözleşme, Osmanlı tüccarı için değil de adı geçen boğazlardan geçen diğer devletlerin gemilerine yüklenmiş Osmanlı mal ve eşyaları için imzalanmıştır.

3.3. Danimarka Tarafından Verilen Devlet Nişanları ve Madalyaları

Devlet nişanı, devlet adına gösterilen üstün başarı ve yararlılıklardan dolayı hak eden kişileri onurlandırmak maksadıyla verilen ve göğse takılan sembolün adıdır.334 Bu sembolün verilmesindeki başka bir amaç da diğer bireylerin özendirilerek fayda ve başarıya teşvik edilmesidir.335 Nişanlar, devlet gücünü temsil ettiklerinden diğer bir ödüllendirme aracı olan madalyalardan çok daha kıymetli olup elmas, zümrüt ve yakut gibi değerli taşlarla bezeli olarak gösterişli bir şekilde üretilmektedir. Doğal olarak bu nişanları taşıyan kişiler de dolaylı yoldan o devletin üstün gücünü ve zenginliğini etraflarına sergilemektedirler.336 Ayrıca nişanların sayısal derecelendirilmeleri veya altın, gümüş, bronz gibi farklı madenlerden farklı şekil ve formlarda üretilmeleri, alan kişinin gösterdiği muvaffakiyetin mükemmel, çok iyi, iyi veya orta gibi derecelerle sınıflandırılmasının neticesidir.337

Danimarka Devleti’nin XVII. yüzyıldan itibaren gerekli gördüğü kişilere verdiği iki çeşit devlet nişanı bulunmaktadır. Bunlardan en büyük devlet nişanı olma özelliğine haiz olan “Elephant” yani “Fil Nişanı”, tek rütbe olup Danimarka Kraliyet ailesi ve devletin en önde gelen isimlerine verilmektedir.338 Danimarka’nın diğer nişan türü olan “Dannebrog Nişanı” ise genel olarak “Gand Commander”, “Grand Cross”, “Commander 1. Class”, “Commander”, “Knight 1. Rütbe”, “Knight”, “Cross of Honour” olmak üzere yedi rütbeden oluşmaktadır.339 Danimarka Devleti de diğer devletler gibi söz konusu bu nişanları uygun gördüğü, başarı ve yararlılık gösteren kişilere vermektedir.

Danimarka’nın Osmanlı devlet adamlarına ve memurlarına verdiği nişanlardan haberdar olmamızı sağlayan şey, bu nişanların hak eden kişiler tarafından kabul edilmesinin padişah onayına bağlı bulunmasıdır. Konu ile ilgili hemen hemen tüm

332 Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, Ankara, 1983, s. 59.

333 BOA, İ.HR, 185/10290; BOA, A.DVN.NMH, 12/2.

334 Kemal Hakan Tekin, “Osmanlı Devletinde Gelenekten Yeniliğe Geçişin Anlamlı Bir Sembolü: Mecidi Nişanları”, The Journal of Academic Social Science Studies, S. 28, 2014, s.394.

335 Tahir Nejat Eralp, "Osmanlılarda Nişan ve Madalya", Türkler, C. 13, Ankara, s. 684.

336 Tekin, a.g.m., s. 394.

337 Eralp, "Osmanlılarda Nişan ve Madalya", a.g.m., s. 684.

338 Danimarka Devleti Fil Nişanı 28.01.2018 http://www.medals.org.uk/denmark/denmark001.htm http://kongehuset.dk/en/the/monarchy/in/denmark/the/royal/symbols/the/royal/orders/of/chivalry

339 Danimarka Devlet Nişanları 28.01.2018 http://kongehuset.dk/en/the/monarchy/in/denmark/the/royal/symbols/the/royal/orders/of/chivalry http://www.medals.org.uk/denmark/denmark002.htm

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

47

belgelerde nişanların kabulü için padişahın onayı istenmektedir. Tüm devlet nişanlarında olduğu gibi Danimarka ve Osmanlı Devleti’nin karşılıklı verdikleri nişanların da, alan kişilerin vefatının ardından, veren devlete teslim edilmesi şartı bulunmaktadır. 1888 yılında Hariciye Nezaretinden tüm nezaretlere ve yerel yönetimlere gönderilen tebliğde Almanya, İsveç ve Danimarka nişanlarını alanların vefatları durumunda nişanlarının iade edilmesinin nizamname gereği olduğu söylenmektedir. Nişan sahibinin vefatı halinde varislerin veya terekelerini tahrir eden memurların söz konusu nişanları, ait oldukları devletin sefaretine teslim edilmek üzere Makam-ı Teşrifat-ı Hariciye’ye göndermeleri istenmiştir.340 Bu konuda Osmanlı Devleti’nin artık tarih sahnesinden çekilmekte olduğu 1922 yılına ait bir arşiv kaydında, Danimarka Elçiliği, Danimarka’dan nişan alan Osmanlı memurlarının isim ve ikametlerini istemiş nişan alıp da vefat edenlerin ise nişanlarının varislerinden alınıp iade edilmesini talep etmiştir.341

Arşiv kayıtlarında, Danimarka’nın verdiği ve Dannebrog Nişanının 1. rütbesi olarak belirtilen nişanın, Dannebrog Grand Cross olması gerekmektedir. Çünkü daha büyük rütbeli bir nişan olan Dannebrog Grand Commander, yine arşiv belgelerinde sadece 1859’da Meclis-i Aliyye’den342 Mehmed Ali Paşa’ya343 ve 1918’de Sofya Sefiri Safa Bey’e344 verilmiş olup söz konusu belgelerde “Grand Kordon” veya “Büyük Kordon” olarak geçmektedir. Zaten Dannebrog Nişanının kordonlu olan tek cinsi Grand Commander’dir. Buna göre Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki belgelerde geçen Danimarka’nın verdiği nişan dereceleri; Dannebrog birinci rütbe; Grand Cross, ikinci rütbe; Commander 1. Class, üçüncü rütbe; Commander, eğer belirtilmemişse dördüncü ve beşinci rütbeler de; Knight yani şövalye rütbesi olmalıdır.

Özellikle Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan belgelere göre Tanzimat’ın ilanından Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar olan süreçte Danimarka Devleti tarafından 1 adet Elephant Nişanı, 36 tane değişik rütbelerde Dannebrog Nişanı ve 5 tane de madalya verilmiştir. Bu nişanlardan en kıymetlisi olan Elephant Nişanı, II. Abdülhamid’e layık görülmüştür. Nişanın verilmesi hadisesi, 1884’te Danimarka Prensi Valdemar’ın babası Kral IX. Christian’a, Sultan Abdülhamid’e Danimarka Devleti’nin en büyük nişanı olan Elephant Nişanı’nın verilmesi için ricada bulunmasıyla başlamıştır.345 Kralın kabul etmesi üzerine gönderilen nişan, Filla isimli geminin, karantinadan dolayı Pire Limanı’ndan ayrılamaması yüzünden biraz gecikmeli olarak 1885 yılında Padişaha sunulmuştur.346 Buna karşılık aynı yıl II. Abdülhamid de, Danimarka Kralı IX. Christian’ı İmtiyaz Nişanı ile oğlu Veliaht Frederick’i de Nişan-ı Osmani taltif etmiştir. Bu nişanları ulaştıran Ferik Süleyman Paşa’ya Danimarka Kralı tarafından Dannebrog Nişanının Grand Cross rütbesi layık görülmüştür.347 Padişaha verilen Elephant Nişanı ile birlikte aynı dönemde Danimarka tarafından Hariciye Nazırı Asım Mehmed Paşa’ya,348 Bahriye Binbaşısı İsmail Şevki Bey’e, Binbaşı Ahmed Bey’e

340 BOA, DH.MKT, 1518/465; BOA, ŞD, 2534/20.

341 Temel, a.g.m., s. 142.

342 Meclis-i Aliyye: Diğer ismiyle Meclis-i Ali-i Umumi, Meclis-i Vala üyelerinin ve önemli devlet adamlarının katılımıyla Babıali'de toplanan meclise verilen isimdir. (Bkz. Ali Akyıldız, “Meclis-i Ali-i Umumi” DİA, C. 28, İstanbul, 2003, s. 243.)

343 BOA, İ.HR, 169/9122; BOA, HR.MKT, 297/20.

344 BOA, BEO, 4506/337888; BOA, İ.DUİT, 72/65.

345 BOA, HR.TO, 335/77.

346 BOA, HR.TO, 336/3.

347 BOA, HR.TO, 274/57; Başka bir arşiv kaydında ise Danimarka Kralının, Süleyman Paşa’ya Dannebrog Nişanının Grand Commender rütbesini verdiği belirtilmektedir. (Bkz. BOA, HR.TO, 336/89.)

348 BOA, İ.HR, 297/18764.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

48

ve Ferik Hasan Cemil Paşa’ya farklı rütbelerde Dannebrog nişanları verilmiştir.349 Ayrıca aynı yıl hakkında ayrıntılı bilgi verilmeyen Doktor Jorosi’ye de 2. Rütbeden Dannebrog Nişanı layık görülmüştür.350

Danimarka tarafından Sultan Abdülhamid’e takdim edilen Elephant Nişanı ile İspanya tarafından verilen nişanın 1918’de Abdülhamid’in vefatından sonra ilgili devletlerin sefaretleri tarafından istenmesi üzerine yetkili kurumlar arasında yazışmalar yapılmış söz konusu nişanların Çanakkale Savaşları esnasında Konya’ya gönderildiği ve üzerlerindeki mücevherlerin çok kıymetli olduğu belirtilmiştir.351 Arşiv kayıtlarına göre Sultan Abdülhamid’den başka Danimarka tarafından kendisine nişan takdim edilen başka bir Osmanlı padişahı bulunmamaktadır.

Devlet nişanları çok çeşitli sebeplerden verilebilmekte olup resmi veya gayri resmi ziyaretler bu sebeplerden birini teşkil edebilmektedir. Örneğin 1859’da Meclis-i Aliyye’ye memur ve aslen Mısırlı olan Mehmed Ali Paşa, maiyeti ile Avrupa seyahatine çıkmış bu seyahatinde kendisine Danimarka Kralı tarafından Dannebrog Nişanının Grand Commender Rütbesi ve İsveç-Norveç Kralı tarafından da Saint Olav Nişanının 1. Rütbesi verilmiştir.352 Ayrıca Mehmed Ali Paşa’nın yanında seyahat eden kâtibi Artin Kamburyan’a Danimarka Kralı tarafından Dannebrog Nişanı, İsveç-Norveç Kralı tarafından Saint Olav Nişanının 1. Rütbesi, İspanya Kraliçesi tarafından ise Isabella Nişanı layık görülmüştür.353 Başka bir örnekte ise Mekteb-i Tıbbiye Muallimi, Meclis-i Mülkiye ve Sıhhiye-i Umumiye Azası Miralay Zeviros Bey, 1884 yılında temsilci olarak gönderildiği, Kopenhag’da düzenlenen Sıhhiye Konferansı’na temsilci olarak katıldığı için Danimarka tarafından Commander rütbesinden Dannebrog Nişanı ile ödüllendirilmiştir.354 Bahsi geçen örneklerde olduğu gibi Danimarka sadece kendi ülkesine yapılan ziyaretler neticesinde nişan vermemiş aynı zamanda Danimarkalı bir hanedan üyesinin veya önemli bir devlet adamının Osmanlı ülkesini ziyaretinin ardından misafirlik esnasında gösterilen ihtimam için de nişanlar takdim etmiştir. 1908’de İstanbul’u ziyaret eden ve yaklaşık 8 gün burada kalan Hesramdal355 isimli Danimarka Kruvazörünün misafirlikten duyduğu memnuniyet, 1909’da Teşrifat-ı Umumiye Nazırı ve Divan-ı Hümayun Tercümanı Galib Bey’e356 ve Istabl-ı Amire357 Müdürü Huba Paşa’ya Dannebrog Grand Cross, Mülazım Halil Bey’e ise Dannebrog Şövalye nişanları olarak geri dönmüştür.358 Ayrıca tespit ettiğimiz kadarı ile arşiv kayıtlarında fazla sayıda bulunmayan Danimarka Devleti tarafından verilen madalya kayıtlarına, yine bu ziyaret neticesinde rastlanmaktadır. Bu kayda göre Bahriye Mülazımı Cemal Bey, Maiyet-i Seniyye Çavuşu Halil ve Hüseyin efendiler ile Istabl-ı Amire arabacılarından Hüseyin Ağa’ya altın, Bahriye mensuplarından Zekeriya Bey’e ise gümüş kordon Mükâfat Madalyası verilmiştir.359

349 Temel, a.g.m., s. 142.

350 BOA, HR.TO, 336/17.

351 BOA, İ.DUİT, 2/2.

352 BOA, İ.HR, 169/9122; 172/9391; BOA, HR.MKT,297/20.

353 BOA, İ.HR, 172/9391.

354 BOA, İ.DH, 950/75180.

355 Bu geminin ismi farklı belgelerde Hjendal, Hjemdal veya Hemceval diye geçmektedir.

356 BOA, İ.TAL, 461/13; BOA, BEO, 3540/265441.

357 Istabl-ı Âmire, Osmanlı sarayına ait her türlü küçük ve büyükbaş hayvanın barındığı büyük ahırdır. Sadece saray dâhilindeki ahırlar değil saray dışında devlete ait muhtelif hayvanların barındığı diğer ahırlara da bu isim verilmiştir. (Bkz. Zeynel Özlü, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Istabl-ı Âmirenin Gelir ve Giderleri ile İlgili Bir Değerlendirme”, Bilig-Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, S. 65, 2013, s.278.)

358 Temel, a.g.m., s. 142.

359 BOA, BEO, 3541/265534; BOA, İ.TAL, 460/18.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

49

Tablo 3. 4. Danimarka Devleti Tarafından Verilen Devlet Nişanları ve Madalyaları

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1859

Mehmed Ali Paşa360

Meclis-i Aliyye’den

Dannebrog Grand Commander

1859

Artin Kamburyan361

Meclis-i Aliyye’den Mehmed Ali Paşa’nın Kâtibi

Dannebrog

1861

Akif Bey362

Sadaret Müsteşarı

Dannebrog Commander

1861

Niyazi Efendi363

Beylik Kesedarı

Dannebrog Commander

1861

Arfi Bey364

Divan-ı Hümayun Tercümanı

Dannebrog Commander

1861

Said Efendi365

Mütercim-i Evvel

Dannebrog Şövalye

1861

Ali Bey366

Tercüme Odası Halifelerinden

Dannebrog Şövalye

1861

Franko Efendi367

Divan-ıHümayun Tercümanı

Dannebrog Şövalye

1985

II. Abdülhamid368

Padişah

Elephant

1885

Asım Mehmed Paşa369

Hariciye Nazırı

Dannebrog Grand Cross

1885

İsmail Şevki Bey370

Bahriye Binbaşısı

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1885

Ahmed Bey371

Binbaşı

Dannebrog 2. Rtb.

1885

Hasan Cemil Paşa372

Ferik

Dannebrog

1885

Doktor Jorosi373

Doktor

Dannebrog Commander

1885

Miralay Zeviros Bey374

Mektebi Tıbbiye Muallimi, Meclis-i Mülkiye Sıhhiye-i Umumiye Azası

Dannebrog Commander

1885

Ferik Süleyman Paşa375

Teftiş-i Askeri Komisyonu Azası

Dannebrog Grand Cross

1887

Karaca Paşa376

Lahey Sefiri

Dannebrog Grand Cross

1887

Said Halim Paşa377

Hariciye Nazırı

Dannebrog Grand Cross

1895

Yorgiyadis Kolpas378

İstanbul Liman Tercümanı

Dannebrog 5. Rtb.

360 BOA, İ.HR, 169/9122; BOA, HR.MKT.İ, 297/20.

361 BOA, İ.HR, 172/9391.

362 BOA, İ.HR, 188/10499.

363 BOA, İ.HR, 188/10499.

364 BOA, İ.HR, 188/10499.

365 BOA, İ.HR, 188/10499.

366 BOA, İ.HR, 188/10499.

367 BOA, İ.HR, 188/10499.

368 BOA, HR.TO, 335/77; 336/3.

369 BOA, İ.HR, 297/18764.

370 Temel, a.g.m., s. 142.

371 Temel, a.g.m., s. 142.

372 Temel, a.g.m., s. 142.

373 BOA, HR.TO, 336/17.

374 BOA, İ.DH, 950/75180.

375 BOA, HR.TO, 274/57; 336/89; BOA, İ.DH, 960/75932.

376 BOA, İ.HR, 308/19585; BOA, HR.TO, 51/85.

377 BOA, İ.HR, 308/19585.

378 BOA, İ.TAL, 85/1313.Ra.101; BOA, BEO, 683/51218.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

50

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1895

Tahsin Bey

Bahriye Kaymakamı İstanbul Liman Reis Muavini

Dannebrog 3. Rtb.

1895

Mehmed Bey379

Miralay

Dannebrog 2. Rtb.

1895

Burhaneddin Bey380

Yüzbaşı

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1895

Ziya Bey381

Yüzbaşı

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1895

İzzet Ahmed382

Yüzbaşı

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1895

Kolyasil Efendi383

Korvet Kaptanı

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1895

Tevfik Efendi384

İstimbot Süvarisi

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1896

Mikail Efendi385

Hariciye Nezareti Tercümanı

Dannebrog 3. Rtb.

1898

Kara Todori386

Brüksel Sefiri

Dannebrog Grand Cross

1898

Müfid Bey387

Brüksel Sefareti Kâtibi Ateşemiliter

Dannebrog 5. Rtb.

1902

Abidin Paşa388

Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi

Dannebrog Grand Cross

1905

Said Paşa389

Erkan-ı Bahriyeden

Dannebrog Grand Cross

1907

Sami Bey390

Cezayir-i Bahr-i Sefid Maarif Müd.

Dannebrog Şövalye

1908

Nazım Paşa391

Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi

Dannebrog Grand Cross

1909

Halil Efendi392

Maiyyeti Seniyye-i Çavuşu

Mükâfat Madalyası Altın Kordon

1909

Hüseyin Efendi393

Maiyyeti Seniyye-i Çavuşu

Mükâfat Madalyası Altın Kordon

1909

Hüseyin Ağa394

Istabl-ı Âmire Arabacılarıdan

Mükâfat Madalyası Altın Kordon

1909

Zekeriya Bey395

Bahriye Mensubu

Mükâfat Madalyası Gümüş Kordon

1909

Cemal Bey396

Bahriye Mülazımı

Mükâfat Madalyası Gümüş Kordon

1909

Galib Paşa397

Teşrifat-ı Umumiye Nazırı ve Divan-ı Hümayun Tercümanı

Dannebrog Grand Cross

379 Temel, a.g.m., s. 142.

380 Temel, a.g.m., s. 142.

381 Temel, a.g.m., s. 142.

382 Temel, a.g.m., s. 142.

383 Temel, a.g.m., s. 142.

384 Temel, a.g.m., s. 142.

385 BOA, BEO, 747/55987.

386 BOA, İ..TAL, 141/1316.M.177; BOA, BEO, 1142/85632.

387 BOA, İ..TAL, 141/1316.M.177; BOA, BEO, 1142/85632.

388 BOA, İ..TAL, 292/1320.N.120; BOA, BEO, 1968/147528.

389 Temel, a.g.m., s. 142.

390 BOA, BOA, MF.MKT, 972/21.

391 BOA, İ..TAL, 444/38; BOA, BEO, 3247/243492.

392 BOA, BEO, 3541/265534; 3572/267882; BOA, İ.TAL, 460/57.

393 BOA, BEO, 3541/265534; BOA, İ.TAL, 460/57.

394 BOA, BEO, 3541/265534; BOA, İ.TAL, 460/57.

395 BOA, BEO, 3541/265534; BOA, İ.TAL, 460/57.

396 BOA, BEO, 3541/265534; BOA, İ.TAL, 460/57.

397 BOA, İ.TAL, 461/13; BOA, BEO, 3540/265441.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

51

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1909

Huba Paşa398

Istabl-ı Amire Müdürü

Dannebrog Grand Cross

1909

Halil Bey399

Mülazım

Dannebrog Şövalye 2. Rtb.

1910

Erkan-ı Harbiye Miralayı Şükrü Bey400

Stockholm Sefareti Ateşemiliteri

Dannebrog Commander

Gezi tarihine tesadüf eden başka bir nişan takdimi hadisesine 1895 ve 1896 yıllarında rastlanmaktadır. Buna göre 1895’te Dersaadet Liman Reis Muavini Bahriye Kaymakamı Tahsin Bey ve Liman Tercümanı Yorgiyadis Kolpas Efendi'ye Dannebrog Nişanı verilmiştir.401 Aynı şekilde 1896 yılında ise bu kez Hariciye Nezareti Tercümanı Mikail Efendi’ye Dannebrog Nişanı layık görülmüştür.402 Bu nişanların verildiği tarih, Kasım 1894’te Dagmar isimli korvet ile İstanbul’u ziyaret eden IX. Christian’ın torunu Prens Carl’ın misafirliği sonrasına denk gelmektedir.403

Devletleri karşılıklı olarak nişan vermeye sevk eden başka bir olay da, iki devlet arasında bir antlaşmanın yapılmasıdır. Bu antlaşmalar neticesinde de her iki tarafın karşılıklı olarak anlaşmada emeği geçen bürokratlara ve memurlara nişanlar verdikleri görülmektedir. Örneğin Osmanlı ile Danimarka arasında, Sund ve Belt boğazlarından geçişi düzenleyen 1859 tarihli antlaşmanın imzalanmasına istinaden böyle bir nişan takdirine tesadüf edilmektedir. Antlaşmanın imzalanmasından sonra 1861 yılında Sadaret Müsteşarı Akif Bey, Divan-ı Hümayun Tercümanı Arif Bey ve Beylik Kesedarı Niyazi Bey’e Commender Dannebrog, Mütercim-i Evvel Said Efendi, Tercüme Odası Halifelerinden Ali Bey ve Divan-ı Hümayun Tercümanlarından Franko Efendi’ye ise Şövalye Dannebrog nişanları verilmiştir.404 Buna karşılık Osmanlı Devleti de Danimarkalı altı memura bahşetmiştir.405

Üst düzey Osmanlı yöneticilerine Danimarka tarafından takdim edilen nişanlar hakkında fazla sayıda kayıt bulunmamakla birlikte 1885’te Hariciye Nazırı Asım Mehmed Paşa’ya verilen nişandan başka 1887’de bu sefer yine Hariciye Nazırı Said Halim Paşa’ya Dannebrog Grand Cross layık görülmüştür.406 Bununla beraber Danimarka’nın ticari faaliyetleri için önemli olan Cezâyir-i Bahr-i Sefid vilayetinin valilerinden Abidin Paşa’ya407 1902’de, Nazım Paşa’ya da 1908 yılında Grand Cross Dannebrog takdim edilmiştir. 408 1907’de Abidin Paşa’nın vefat etmesinin ardından nişan iade edilmiş ancak iade edilmesi gereken kordon ile küçük nişanın unutulduğu gibi nişandaki plakanın da Abidin Paşa’nın şahsına ait olduğu anlaşılmıştır. Bundan dolayı plakanın merhumun ailesine, küçük nişan ile kordonun da makamına teslimi istenmiştir.409

398 Temel, a.g.m., s. 142.

399 Temel, a.g.m., s. 142.

400 BOA, BEO, 4623/346654.

401 BOA, BEO, 683/51218.

402 BOA, BEO, 747/55987.

403 BOA, Y.PRK.ASK, 101/51; BOA, İ.TAL, 65/1312.Ca.87; BOA, BEO, 489/36628.

404 BOA, İ.HR, 188/10499.

405 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

406 BOA, İ.HR, 308/19585.

407 BOA, İ.TAL, 292/30; BOA, BEO, 1968/147528.

408 BOA, İ.TAL, 444/45; BOA, BEO, 3247/243492.

409 BOA, DH.MKT, 1139/31.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

52

Danimarka Devleti, Osmanlı Devleti’ni temsil eden sefir ve sefaret görevlilerine de nişanlar vermiştir. 1887’de Lahey Sefiri Karaca Paşa’ya,410 1898’de Brüksel Sefiri Kara Todori ve sefaret kâtiplerinden Müfid Bey’e değişik rütbelerde Dannebrog Nişanı layık görülmüştür.411 1910 yılında ise Stockholm Sefareti ile Kopenhag Sefareti ateşemiliteriliğini beraber yürütmüş olan Erkan-ı Harbiye Miralayı Şükrü Bey’e Dannebrog Commander Nişanı verilmiştir.412

3.4. Osmanlı Tarafından Verilen Devlet Nişanları ve Madalyaları

Osmanlı Devleti’nde bugünkü anlamı ve şekli ile ilk nişan, III. Selim Döneminde Abukır’da Fransız donanmasını yakan İngiliz Amirali Nelson’a 1798’de verilen, ortasında ay yıldız ve etrafında pırlanta taşlar bulunan nişandır. 413 Bu nişandan sonra 1801’de Hilâl Nişanı ve Vak’a-ı Mısriye Madalyası çıkarılmıştır. Ancak gerçek manada Osmanlı nişanlarını ilk kez resmi bir konuma getiren II. Mahmud olmuştur.414 Onun döneminde bir nevi nişan olan hilat giydirme terk edilerek Avrupa tarzında nişanlar verilmeye başlanmıştır.415 Hakikaten de II. Mahmud döneminde 1812’de eski tip nişan ve taltif alâmetlerine son verilmiş ardından Yeniçeri Ocağı kaldırılmış ve yeni askerî teşkilâtın kurulmasıyla rütbeleri belirtmek üzere nişanlar oluşturulmuştur. Bu tür nişanlar ûlâ, sâniye, sâlise ve râbia rütbelerinde mücevherli dört çeşit olarak üretilmişlerdir. Aynı devirde çıkarılan iftihar nişanları da altın ve gümüşten yapılmış, elmasla bezenmiştir.416

Sultan Abdülmecid döneminde nişan anlayışı, Osmanlı Devleti’nde artık iyice kanıksanmış, nişanlar nizamnameye bağlanarak beratları ile birlikte verilir olmuştur. Bu dönemin nişanları Nişan-ı İftihar, Nişan-ı İmtiyaz ve özellikle hükümdarın adını taşıyan Mecidi Nişanı’dır. Devletin son dönemine damgasını vuracak olan Mecidi Nişanı, 1851 yılında çıkarılmış olup beş rütbeden oluşmaktadır.417 Mecidi Nişanı, çok uzun dönem varlığını devam ettirdiği için farklı yer ve zamanlarda imalinden kaynaklı olarak formunda ve ölçülerinde tam bir standart yakalanamamıştır.418 Mecidi Nişanından başka Sultan Abdülaziz döneminde dört rütbeli Nişan-ı Osmani, II. Abdülhamid döneminde ise 3 rütbeli Şefkat Nişanı, Nişan-ı Âli İmtiyaz ve Hanedân-ı Âli Osman nişanları çıkarılmıştır. V. Mehmed Reşad zamanında da Maarif Nişanı, Meziyet Nişanı, Ziraat Liyakat Nişanı ve Meclis-i Mebusan nişanları çıkarılmıştır.419

Arşiv kayıtlarına göre Osmanlı Devleti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarına kadar Danimarka Kralı, hanedan üyeleri, devlet adamları ve memurlarına 56 nişan ve 27 madalya olmak üzere toplam 83 nişan ve madalya verilmiştir. Nişanların 31’i Mecidi Nişanı, 16’sı Nişan-ı Osmani, 4’ü Şefkat Nişanı ve 1 tanesi Nişan-ı Âli İmtiyaz olup kalan 4 tanesinin ise muhteviyatı belli değildir. Madalyaların 15 tanesi Hilal-i Ahmer Madalyası, 12 tanesi de Sanayi Madalyası’dır. Bu taltiflerin yarısından fazlası II. Abdülhamid döneminde verilmiştir.

Osmanlı ile Danimarka arasındaki nişan ve madalya trafiğine ek olarak, 1853’te Osmanlı Devleti için önemli bir unvan olan “padişah” unvanı Danimarka Kralı VII.

410 BOA, İ.HR, 308/19585.

411 BOA, İ.TAL, 141/33; BOA, BEO, 1142/85632.

412 BOA, BEO, 4623/346654.

413 Tekin, a.g.m., s. 395.

414 Eralp, "Osmanlılarda Nişan ve Madalya", a.g.m., s. 684.

415 İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Ankara, 2008, s. 490.

416 İbrahim Artuk, “Nişan” DİA, C. 33, İstanbul, 2007, s. 154.

417 Eralp, "Osmanlılarda Nişan ve Madalya", a.g.m., s. 684.

418 Tekin, a.g.m., s. 404.

419 Eralp, "Osmanlılarda Nişan ve Madalya", a.g.m., s. 685.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

53

Frederick’e layık görülmüş, Elçi Hübsch bundan dolayı bir teşekkür yazısı kaleme almıştır.420 İngiltere, Fransa, Prusya kralları ile Rus Çarı ve Avusturya İmparatoru gibi eskiden antlaşma yapılan ülkelerin hükümdarları için padişah unvanı zaten kullanılırken Tanzimat Dönemi ile birlikte Avrupa hükümdarlarının hemen hepsine, birbiri ardına padişahlık unvanı verilmeye başlanmıştır. 1849’da İspanya ve İsveç krallarına, 1850’de ise Sardunya Kralına bu unvan verilmiştir. 421

Sultan II. Abdülhamid’e Danimarka Kralı IX. Christian tarafından 1885 yılında Elephant Nişanının layık görülmesinin ardından aynı yıl Sultan tarafından IX. Christian’a Yüksek İmtiyaz Nişanı verilmiştir.422 Bu nişan ile birlikte Danimarka hanedan ve devlet görevlilerine dağıtılacak diğer nişan ve madalyaları ulaştırma vazifesi verilen Ferik Süleyman Paşa’ya harcırah ve 300 lira takdir edilmiştir.423 Danimarka Kralı, Süleyman Paşa’yı Fredensborg Sarayı’nda, Rusya İmparatoru ve Yunan Kralı ile birlikte birçok prens ve prensesin de hazır bulunduğu resmi bir törenle kabul etmiştir.424 1885 yılında IX. Christian’a verilen Yüksek İmtiyaz Nişanı için 1887’de üretilen kordon ve küçük nişanın takdim edilmesi vazifesi ise, bu görev konusunda istekli olan Lahey Sefiri Karaca Paşa’ya verilecektir.425 Lahey Sefiri Karaca Paşa söz konusu nişan yanında Kralın Mabeyincilerinden Gravnikop de Konstankiyold’a 3. Rütbe, Prens Valdemar’ın yaveri olan Mülazım Syvron’a da 4. Rütbe Mecidi Nişanı’nı ulaştırmıştır.426 Nişanları takdim etmesinin ardından Danimarka Kralı tarafından Karaca Paşa’ya ve Osmanlı Hariciye Nazırı Said Halim Paşa’ya Dannebrog Nişanı verilmiştir.427

1885’te Ferik Süleyman Paşa eliyle Danimarka Kralına ulaştırılan Yüksek İmtiyaz Nişanı ile birlikte Kralın oğlu Veliaht Frederick’e de Murassa Nişan-ı Osmani layık görülmüştür. Aslında veliahta 1. Rütbe Nişan-ı Osmani verilmesi düşünülmüş ancak daha önce İstanbul’u ziyaret eden küçük kardeşi Prens Valdemar Murassa Nişan-ı Osmani ile ödüllendirildiğinden ona da aynısından verilmesi kararlaştırılmıştır.428 Bu nişanın takdim edilmesinden önce 1885 yılı içerisinde IX. Christian’ın oğlu olup Yunan kralı ilan edilen I. George, Yunanistan’da Osmanlı Sefareti şerefine verdiği bir ziyafette kardeşi Prens Valdemar’a gösterilen ilgi ve verilen nişan için teşekkür etmiştir. Kral, diğer kardeşi Veliaht Prens Frederick’in 1867’de gerçekleşen İstanbul ziyaretinde böyle bir nişana nail olmamasından bahsederek ona da bir nişan verilmesi konusunda arzusunu dile getirmiştir.429 Ferik Süleyman Paşa vasıtasıyla sadece bu iki nişan ulaştırılmamış aynı zamanda Prens Valdemar’ın karısı olan Marie d’Orleans’a 1. Rütbe Şefkat Nişanı430 ve Hariciye Nazırı Baron de Rosnorn ile değişik devlet görevlilerine de farklı rütbelerde 10 tane daha Mecidi Nişanı götürmüştür.431

1886’da bu kez Danimarka Bahriye Nazırı Niels Frederik Ravn’a 1. Rütbe, Kralın hususi kâtibi Rozendant’a 2. Rütbe ve Bahriye Ümerasından Vandal’a 3. Rütbe Mecidi Nişanı layık görülmüştür.432 1888’de ise Mabeyin Müşir Muavini Kunt Valdemar Holm’a

420 BOA, HR. TO. 181/48.

421 İlber Ortaylı, Tarih Yazıcılığı Üzerine, Ankara, 2011, s. 190.

422 BOA, İ.DH. 957/75653; 960/75932.

423 BOA, İ.DH. 960/75932.

424 BOA, HR. TO. 336/89.

425 BOA, İ.HR, 305/19415; 308/19585; BOA, HR.TO, 51/82.

426 BOA, İ.DH, 1030/81104; 1054/82780.

427 BOA, İ.HR, 308/19585.

428 BOA, İ.HR, 298/18893.

429 BOA, HR.TO, 10/2.

430 BOA, İ.DH, 967/76490.

431 BOA, İ.DH, 965/76336.

432 BOA, İ.DH, 982/77544.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

54

3. Rütbe Mecidi Nişanı verilirken,433 1903’te Danimarkalı Subay Bagser 4. Rütbe Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmiştir.434

Arşiv kayıtlarına göre IX. Christian’dan başka Osmanlı Devleti tarafından nişana layık görülen Danimarka kralı bulunmamaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında IX. Christian’ın 1863’ten 1906 yılına kadar uzun bir dönem tahtta kalmasının tabii olarak etkisi büyüktür. Bununla birlikte Osmanlı Devleti, Danimarka hanedan üyelerine nişan vermeye devam edilmiştir. Arşiv kayıtlarına göre Danimarka hanedan üyesi olarak son nişan 1899 yılında Veliaht Prens Frederick’in kızı Ingeborg’a takdim edilmiştir. Prenses Ingeborg’a bu nişanın layık görülmesinde o dönemde Stockholm Sefiri olan Saidpaşazade Mehmed Şerif Paşa’nın435 payı büyüktür. Prenses Ingeborg ve onun kocası olan İsveç Prensi Carl’a sohbetlerini aktaran Mehmed Şerif Paşa, Prens Carl’ın İstanbul’dayken geçirdiği hastalık sırasında kendisine gösterilen ihtimama çok teşekkür ettiğini bildirmekle birlikte Prenses Igneborg hariç bütün prenseslerin nişanlarının bulunduğuna dikkat çekmiştir. Prensese bir nişan verilmesinin gayet yerinde olacağını belirten Sefirin bu fikri kabul görmüş ve Prenses Igneborg’a 1. Rütbe Şefkat Nişanı verilmiştir.436

Danimarka Hanedanından kişilerin Osmanlı ülkesini ziyaretleri neticesinde de nişan veya madalya verildiği görülmektedir. Daha evvel bahsi geçtiği üzere Prens Valdemar’a 1885’te yaptığı İstanbul ziyareti neticesinde Murassa Nişan-ı Osmani layık görülmüştür.437 Bu taltiften yaklaşık 9 yıl sonra 1894 yılında, IX. Christian’ın torunu ve 1905 yılında Kral VII. Haakon unvanı ile Norveç Kralı ilan edilecek olan Prens Carl’a yine İstanbul’u ziyaretinden dolayı Murassa Nişan-ı Osmani bahşedilmiştir.438 1908 Kasımı’nda ise bu kez Danimarka Kralı VIII. Frederik’in yeğeni ve Prens Valdemar’ın oğlu olan Prens Aksel Denmark’ın da içinde bulunduğu, Bahriye Kaymakamlarından J. H. Sulicen kumandanlığındaki Hesramdal isimli kruvazörün İstanbul’u ziyareti gerçekleşmiştir.439 Bu kruvazörün ziyaretinin ardından 1909 yılı Ocak ayında niçin verildiği belirtilmese de Danimarka Bahriye efradından on kişiye II. Abdülhamid zamanında çıkarılan Sanayi Madalyası verilmiştir. 440 1909 Nisanı’nda ise bu kez Danimarka Kralının Osmanlı Bahriyesinden bazı kişilere nişan takdim etmesi, söz konusu madalyaların bu geziden dolayı verildiğini göstermektedir. Arşiv kayıtlarında Prens Aksel’e nişan veya madalya verildiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır.

1859’da Osmanlı ve Danimarka arasında Sund ve Belt boğazlarından geçişi düzenleyen antlaşmanın ardından nasıl ki Danimarka tarafından antlaşmada emeği geçen bürokratlara nişan dağıtılmışsa Osmanlı tarafından da Danimarkalı bürokratlara nişanlar verilmiştir. Hatta nişanları bizzat Danimarka Elçisi Hübsch kendisi talep etmiştir. Hübsch, 1861 yılında Berlin Sefiri Corc Kuyide, Danimarka Kralı Kabinetosu Müdürü Tray ve Danimarka Ecnebiye Nezareti Dairesi Müdürü Varal’a 3. Rütbe, Danimarka Ecnebiye Nezareti Kalemi Müdürleri Kunik, Lunda ve söz konusu kalemin maiyet memurlarından Hukla’ya 5. Rütbe Mecidi nişanlar takdim edilmesini istemiştir. Bu talebe karşılık 1862 yılında Elçinin 3. Rütbe Mecidi istediklerine 2. Rütbe, 5. Rütbe Mecidi

433 BOA, İ.DH, 1103/86389.

434 BOA, İ.TAL, 297/15.

435 Saidpaşazade Mehmed Şerif Paşa 1896’dan 1906 yılına kadar Stockholm Sefaretini yürütmüştür. (Bkz.Taner Aslan, “Saidpaşazade Mehmed Şerif Paşa Muhalefeti ve İkinci Meşrutiyet Döneminde Yasaklanan Bir Risalesi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 30, S.50, 2011, s. 5.)

436 BOA, İ.TAL, 169/13.

437 BOA, İ.HR, 298/18893.

438 BOA, DH.MKT, 314/19.

439 BOA, İ.HR, 415/33; BOA, BEO, 3411/255814.

440 BOA, İ.TAL, 460/18.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

55

istediklerine de 3. Rütbe nişanlar verilerek Osmanlı Padişahının cömertliği gösterilmiştir.441

Osmanlı topraklarında Danimarka adına görev yapan diplomatik temsilciler de Osmanlı tarafından nişan almaya layık görülmüşlerdir. Bu konuda 1840’da Danimarka Elçisi Hübsch’e bahşedilen ancak mahiyeti belirtilmeyen nişan aynı zamanda arşiv kayıtlarına göre Danimarkalılara verilen ilk nişan olma özelliğine haizdir.442 Uzun bir dönem Danimarka Devleti’ni elçi olarak İstanbul’da temsil eden Hübsch 1840’da aldığı nişanın ardından 1856 yılında, İstanbul’da bulunan en eski sefir olduğunu söyleyerek küçük elçilere verildiği üzere kendisine de 2. Rütbe bir Mecidi Nişanı verilmesini arzu ettiğini belirtince kendisi talep ettiği nişan ile taltif edilmiştir.443

Osmanlı yönetiminden iki tane nişan alan Hübsch’ün aile bireyleri de nişan ile ödüllendirilmiştir. 1855’te Hübsch’ün, Gülhane Hastanesi’nde doktor olarak görev yapan oğlu Hübsch, Gülhane Hastanesi’nde 7 yıldır çalıştığını, 1849 yılında Asakir-i Şahane Rediflerinin toplandığı zaman 3 ay Davut Paşa’da hizmet ettiğini ve Topkapı Sarayı’nda da 5 sene hizmet verdiğini ancak tüm bunlara rağmen hiçbir teşvik almadığını belirtmiştir. Hâlbuki kendisi ile aynı hastanede bulunan arkadaşlarından birine miralaylık diğer ikisine ise kaymakamlık rütbesi verildiğinden bahseden Doktor Hübsch Avrupa’da birçok tıp gazetesinde makalelerinin yayınlandığını da eklemiştir. Hübsch’ün başarılı hizmetlerini Serasker Paşa da onaylamakla birlikte ödüllendirme meselesi Meclis-i Tıbbiyeye sorulmuştur. Meclis-i Tıbbiye verdiği cevapta meselenin tıp ile bir alakasının olmadığını ve nasıl uygun görülür ise öyle yapılması gerektiği bildirmiştir. Bunun üzerine Doktor Hübsch, Mecidi Nişanının 4. Rütbesi ile onurlandırılmıştır.444 Söz konusu nişanın verilmesinden dört yıl sonra bu kez Elçi Hübsch, söz konusu doktor olan oğluna miralaylık rütbesinin verilmesini istemiştir. Ancak Elçinin bu isteğinin, yani oğluna askeri bir rütbenin takdir edilmesinin, uygun olmadığı belirtilerek aynı hastanede 2.000 kuruş maaşla uygun miktar tayinat verilmesi hatta maaşına biraz daha zam yapılması kararlaştırılmıştır. Karar neticesinde doktorun maaşına 500 kuruş daha zam yapılmış ve dört kişilik erzak ve arpa tayinatına iki kişilik ekleme yapılması münasip görülmüştür.445 Elçinin diğer oğlu Rusya Devleti Erkân-ı Harp Kaymakamlarından olan Josen de Hübsch’e de 1857’de 4. Rütbe Mecidi Nişanı verilmiştir.446

Danimarka Elçisi haricinde Osmanlı Devleti’nden nişan alan başka Danimarka diplomatik temsilcileri de olmuştur. Bunlara nişan bahşedilmesinde tabii olarak Osmanlı tarafına olan faydalı hizmetleri etkili olmuştur. 1840 yılına ait bir arşiv kaydında, Osmanlı Devleti ve Müslümanlar için çok gayretli çalışmaları olan İzmir Danimarka Konsolosuna bir Nişan-ı Ali verildiği belirtilmektedir. Konsolosun özellikle Rum isyanı sırasında adeta bir Osmanlı vatandaşı gibi faydalı hizmetleri görüldüğünden bahsedilmiştir.447 1857’de yine faydalı hizmetlerinden dolayı bizzat Edirne Valisi’nin tavsiye ettiği Danimarka ve Prusya’nın Edirne Konsolosluğunu beraber yürüten Bertoma Şayan’a 4. Rütbe bir Mecidi Nişanı verilmiştir.448 Aynı şekilde 1885’te Beyrut Konsolos Vekili Levitud’e 3. Rütbe

441 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

442 BOA, İ.HR, 3/132.C.

443 BOA, A.DVN.MHM, 18/54; BOA, A.DVN. 117/99; BOA, İ.HR, 134/6883; 137/7074; BOA, A.AMD, 80/81; BOA, HR.MKT,158/28.

444 BOA, A.DVN.MHM, 14/61; BOA, A.AMD, 59/44; BOA, İ.HR, 121/5998; 164/8802.

445 BOA, İ.DH, 429/28388; BOA, HR.MKT, 279/17.

446 BOA, İ.HR, 150/7930; BOA, A.DVN. 128/90.1.

447 BOA, İ.HR, 4/144.

448 BOA, A.AMD, 73/3; BOA, A.DVN. 125/44; BOA, İ.HR, 144/7609; BOA, A.MKT.UM, 296/11; BOA, A.DVN.MHM, 22/84.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

56

Mecidi Nişanı449 1893’te de Danimarka ve İtalya Trablusşam Konsolos Vekili Şarl Kastefels’e hizmetini iyi ifa ettiği için 4. Rütbe Nişan-ı Osmani takdim edilmiştir.450

Arşiv kayıtlarında nişan aldığı belirtilen Danimarka temsilciliklerinin sayısı az da olsa Osmanlı Devleti’nin bu konuda cimri davranmadığını, 1867’de Mecidi Nişanı alan Danimarka İzmir konsolosu John’un örneğinde görmek mümkündür. İzmir Konsolosu John, ölmüş olan babasına 1856’da verilen ve kendisi için iftihar meselesi olan Murassa Nişan-ı Ali’nin devlete iade edilmeyip kendisinde kalmasını istemiştir. Bunun üzerine İzmir Valisi Süreyya Paşa, söz konusu şahsın iyi bir insan olduğu yönünde görüş belirtince bizzat kendisi yeni bir nişan ve berat ile taltif edilmiştir.451

Ayrıca uzun dönem Danimarka’da elçi bulundurmak yerine fahri şehbenderle kendini temsil ettiren Osmanlı Devleti, bu şehbenderlere de nişanlar vermiştir. 1884’te Wilhem Johnson’a452 fahri şehbender olmasından dolayı 3. Rütbe Nişan-ı Osmani verilirken, 1903 yılında ise Danimarkalı güvenilir tüccar olarak nitelenen ve bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Kopenhag Baş Şehbenderliğini yürüten Hansen’e 2. Rütbe Mecidi Nişanı layık görülmüştür. Aynı zamanda Hansen’in karısı Andersona da 2. Rütbe Şefkat Nişanı ile ödüllendirilmiştir.453

Yine Osmanlı Devleti’ne faydalı olmak şartıyla Danimarka’nın başka devletlerde görev yapan diplomatik temsilcilerine de nişan takdim edilmiş olup Danimarka Odessa Konsolosuna verilen nişan buna güzel bir örnektir. Kırım Savaşı sırasında yaptığı hizmetlerden dolayı Danimarka’nın Odessa Konsolosu Gary’e (Savaş sırasında İngiltere Konsolosluğunu da yürütmüştür.) 1859’da 4. Rütbe Mecidi Nişanı layık görülmüştür.454 Yine 1886’da Danimarka’nın Londra Elçisine 1. Rütbe Mecidi Nişanı verilmekle birlikte bu nişanın niçin verildiği belirtilmemiştir.455

Devlete faydalı olma hususunda nişan ile ödüllendirilenler sadece resmi görevliler değildir. Çeşitli dönemlerde farklı konularda Devlet-i Aliyye’ye faydası dokunan Danimarka vatandaşlarına da nişan veya madalya verilmiştir. 1894 yılında silah ve cephane kaçakçılığının önlenmesi konusunda gayretlerinden dolayı Tobakko Reji Şirketi’nin Yemen Sahili’nde bulunan Nurulbahr isimli gemisindeki Danimarka vatandaşı Ser Makinist Antuvan Cefvison’a 4. Rütbe Mecidi layık görülürken, söz konusu geminin kaptanı olan İngiliz Fok da bir nişan ile ödüllendirilmiştir.456 Yine 1873 yılında Bosna’da ikamet eden Albinus Simonsen isimli Danimarkalı, Bosna ormanlarının korunmasına hizmet ettiği ve en son fen tekniklerine uygun olarak bir orman idaresi kurulması için bir layiha kaleme aldığı için nişanla taltif edilmiştir. Söz konusu layiha Edhem Paşa457 ve Orman İdaresine de tebliğ edilmiştir.458 Bunlardan başka 1901’de Kopenhag’da yaşayan Danimarkalı Valdemar Luknof’a sırf Osmanlı hakkındaki iyi niyetinden dolayı 3. Rütbe Nişan-ı Osmani verilmekle birlikte şahsın unvanı veya mesleği belirtilmemiştir.459 Yine 1903 yılında Danimarkalı Tüccarlar Bugosm Yahoma ve

449 BOA, İ.DH, 965/76336.

450 BOA, DH. MKT. 111/21.

451 BOA, İ.HR, 222/12912.

452 BOA, İ.HR, 293/18493.

453 BOA, İ.TAL, 295/31.

454 BOA, İ.HR, 172/9339; BOA, A.DVN.MHM, 29/17.

455 BOA, İ.DH, 1001/79070.

456 BOA, DH.MKT, 314/19.

457 Belgede Edhem Paşa olarak belirtilen kişinin o dönemde Nafia Nazırı olan İbrahim Edhem Paşa olması gerekmektedir.

458 BOA, HR.TO, 502/80.

459 BOA, İ.TAL, 251/41.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

57

Damla’ya 4. Rütbe Mecidi Nişanı, Danimarka mutebaranından olarak belirtilen Erne isimli şahsa da 3. Rütbe Mecidi Nişanı bahşedilmiştir.460

Tablo 3. 5. Osmanlı Devleti Tarafından Verilen Devlet Nişan ve Madalyaları

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1840

Baron Casimir Hübsch461

Danimarka Elçisi

Nişan

1840

-

İzmir Konsolosu462

Nişan

1846

Alfons Hübsch463

Danimarka Elçisinin Oğlu ve Elçilik Azası

Nişan

1853

VII. Frederick464

Danimarka Kralı

Padişah Unvanı

1855

Doktor Hübsch465

Danimarka Elçisinin Oğlu Gülhane Hastanesi Müstahdem Doktor

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1856

Baron Casimir Hübsch466

Elçi

Mecidi Nişanı 2. Rtb.

1856

-

Danimarka İzmir Kons. John’un Babası467

Murassa Nişan

1857

Bertoma Şayan468

Prusya ve Danimarka Edirne Konsolosu

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1857

Baron Josen de Hübsch469

Danimarka Elçisinin Oğlu, Rusya Erkân-ı Harp Kaymakamı

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1859

Gary470

Danimarka Hocabey (Odessa) Konsolosu

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1862

Corc Kuyide471

Danimarka Berlin Sefiri

Mecidi Nişanı 2. Rtb.

1862

Tray472

Danimarka Kralı Kabinetosu Müdürü

Mecidi Nişanı 2. Rtb.

1862

Varal473

Danimarka Ecnebiyye Nez. Dairesi Müdürü

Mecidi Nişanı 2. Rtb.

1862

Kunik474

Danimarka Ecnebiyye Nez. Kalemi Müdürü

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1862

Lunda475

Danimarka Ecnebiyye Nez. Kalemi Müdürü

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1862

Hukla476

Danimarka Ecnebiyye Nez. Kalemi Müdürü

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

460 BOA, İ.TAL, 297/15.

461 BOA, İ.HR, 3/132.C.

462 BOA, İ.HR, 4-144

463 BOA, A.DVN.MHM, 2.A/73.

464 BOA, HR.TO, 181/48.

465 BOA, A.DVN.MHM, 14/61; BOA, A.AMD, 59/44; BOA, İ.HR,121/5998; 164/8802.

466 BOA, A.DVN.MHM, 18/54; BOA, A.DVN, 117/99; BOA, İ.HR, 134/6883; 137/7074; BOA, A.AMD, 80/81.

467 BOA, İ.HR, 222/12912.

468 BOA, A.AMD, 73/3; BOA, A.DVN, 125/44; BOA, İ.HR, 144/7609; BOA, A.MKT.UM, 296/11; BOA, A.DVN.MHM, 22/84.

469 BOA, İ.HR, 150/7930; BOA, A.DVN, 128/90.1.

470 BOA, İ.HR, 172/9339; BOA, A.DVN.MHM, 29/17.

471 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

472 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

473 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

474 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

475 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

476 BOA, A.DVN.MHM, 34/58; BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

58

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1862

Trust477

Topçu Mülazımı

Mecidi Nişanı 5. Rtb.

1867

John478

İzmir Danimarka Konsolosu

Mecidi Nişanı

1884

Wilhem Johnson479

Osmanlı Dev. Kopenhag Fahri Şehbenderi

Nişan-ı Osmani 3. Rtb.

1885

Prens Valdemar

Kral IX. Christian’ın Oğlu

Murassa Nişan-ı Osmani

1885

IX. Christian480

Danimarka Kralı

Nişan-ı İmtiyazı-ı Âli

1885

Veliaht Frederick481

Kral IX. Christian’ın Oğlu

Murassa Nişan-ı Osmani

1885

Baron Rosenorn Lehn482

Danimarka Dış İşleri Bakanı

Nişanı Osmani 1. Rtb.

1885

Doloren Şolde483

Danimarka Saray-ı Krali Nazırı

Nişanı Osmani 1. Rtb.

1885

Nagler484

Danimarka Kralının Veliaht Dairesi Müdürü

Mecidi Nişanı 1. Rtb.

1885

Dovdel485

Danimarka Hariciye Nez. Müdür-ü Umumi

Mecidi Nişanı 1. Rtb.

1885

Huskir486

İstihtam Miralayı

Nişan-ı Osmani 2. Rtb.

1885

Estrub487

Hariciye Nezareti Müdür Muavini

Nişan-ı Osmani 3. Rtb.

1885

Liveyesen488

Hariciye Nezareti Müdür Muavini

Nişan-ı Osmani 3. Rtb.

1885

Frag489

Hariciye Nezareti Müdür Muavini

Nişan-ı Osmani 3. Rtb.

1885

Baron Corfan490

Hariciye Nezareti Memuru

Nişan-ı Osmani 4. Rtb.

1885

Gvad491

Hariciye Nezareti Memuru

Nişan-ı Osmani 4. Rtb.

1885

Levitud492

Beyrut Konsolos Vekili

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1885

Marie d’Orleans493

IX. Christian’ın Oğlu Valdemar’ın Karısı

Şefkat Nişanı 1. Rtb.

1886

Niels Frederik Ravn494

Danimarka Bahriye Nazırı

Mecidi Nişanı 1. Rtb.

477 BOA, İ.HR, 188/10499; 192/10810.

478 BOA, İ.HR, 222/12912.

479 BOA, İ.HR, 293/18493.

480 BOA, İ.DH, 957/75653; BOA, HR.TO, 336/89.

481 BOA, İ.HR, 298/18893; BOA, HR.TO, 336/89.

482 BOA, İ.DH, 965/76336.

483 BOA, İ.DH, 965/76336.

484 BOA, İ.DH, 965/76336.

485 BOA, İ.DH, 965/76336.

486 BOA, İ.DH, 965/76336.

487 BOA, İ.DH, 965/76336.

488 BOA, İ.DH, 965/76336.

489 BOA, İ.DH, 965/76336.

490 BOA, İ.DH, 965/76336.

491 BOA, İ.DH, 965/76336.

492 BOA, İ.DH, 965/76336.

493 BOA, İ.DH, 967/76490.

494 BOA, İ.DH, 982/77544.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

59

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1886

Dorozendant495

Kralın Hususi Kâtibi

Mecidi Nişanı 2. Rtb.

1886

Vandal496

Bahriye Ümerasından

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1886

Döfalb497

Danimarka Londra Elçisi

Mecidi Nişanı 1. Rtb.

1887

Mülazım Syvron498

Prens Valdemar’ın Yaveri

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1887

IX. Christian499

Danimarka Kralı

İmtiyaz Nişanı için Ma’kordon Küçük Nişan

1887

Gravnikop Konstankiyold500

Kralın Mabeyincilerinden

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1888

Kunt Valdemar Holm501

Kralın Mabeyin Müşir Muavini

Nişan-ı Osmani 3. Rtb.

1893

Şarl Kastefels502

Danimarka, İtalya Trablusşam Kons. Vekili

Nişan-ı Osmani 4. Rtb.

1894

Prens Carl503

Kral IX. Christian’ın Torunu

Murassa Nişan-ı Osmani

1894

Antuvan Cefvison504

Tanbaku Reji Şirketinin Nurulbahr Gemisinde Baş Makinist

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1898

Brinkman505

Süvari Yüzbaşısı

Mecidi Nişanı 3. Rtb., Sanayi Madalyası

1899

Prenses Igneborg506

Kral VIII. Frederick’in Kızı

Şefkat Nişanı 1. Rtb.

1899

Profesör J. Ostrup507

Danimarka Darülfünunu Muallimlerinden

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1901

Valdemar Luknof508

Kopenhag’da Yaşayan Danimarkalı

Nişan-ı Osmani 3. Rtb.

1901

Emil Koel Fredericksen509

Kerteminde Kelyasi Organisti

Mecidi Nişanı 5. Rtb. Sanayi Madalyası

1902

Margaret Peterson510

Kantaterisi (Şarkıcı)

Şefkat Nişanı 3. Rtb.

1903

Hansen511

Osmanlı Devleti’nin Kopenhag Baş Şehb.

Mecidi Nişanı 2. Rtb.

1903

Andersona512

Kopenhag Baş Şehb. Hansen’in Karısı

Şefkat Nişanı 2. Rtb.

495 BOA, İ.DH, 982/77544.

496 BOA, İ.DH, 982/77544.

497 BOA, İ.DH, 1001/79070.

498 BOA, İ.DH, 1030/81104.

499 BOA, İ.HR, 305/19415.

500 BOA, İ.DH, 1054/82780.

501 BOA, İ.DH, 1103/86389.

502 BOA, DH.MKT, 111/21.

503 BOA, BEO, 527/39520.

504 BOA, DH.MKT, 314/19.

505 BOA, İ..TAL, 144/38.

506 BOA, İ..TAL, 169/13.

507 BOA, İ..TAL, 181/86.

508 BOA, İ..TAL, 251/41.

509 BOA, İ..TAL, 262/18.

510 BOA, İ..TAL, 279/59.

511 BOA, İ..TAL, 295/31.

512 BOA, İ..TAL, 295/31.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

60

Tarih

Verilen Kişi

Görevi ve Unvanı

Nişan, Madalya Rütbesi

1903

Bagser513

Danimarka Subayı

Nişan-ı Osmani 4. Rtb.

1903

Damla514

Danimarkalı Tüccar

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1903

Bugosm Yahoma515

Danimarkalı Tüccar

Mecidi Nişanı 4. Rtb.

1903

Erne516

Danimarka Muteberanından

Mecidi Nişanı 3. Rtb.

1909

J. Emil Edvar Norgran517

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

Lauriç Christian518

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

K. Kanud Krikafersen519

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

F. Maryos Bukerlund520

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

A. Maryos Andersen521

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

M. T. Frederick Aulsen522

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

Jan Narl Bape523

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

Karl Yanes Nielsen524

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

Tukerferc A. Beynebale525

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1909

Kanud Fusnih526

Danimarka Devleti Bahriye Efradı

Sanayi Madalyası

1915

Prof. Vilhelm Thomsen527

Dilbilimci

Mecidi Nişanı 1. Rtb.

Nişanla taltif konusunda Danimarkalı bilim insanlarını da unutmayan Osmanlı Devleti, kendisine doğrudan ve dolaylı yoldan faydalı olan bu insanları ödüllendirmekten geri durmamıştır. 1899’da Danimarka Darülfünunu muallimlerinden Ostrup’a Osmanlı taraftarı olması hasebiyle 4. Rütbe Mecidi Nişanı verilmiştir.528 1915’te ise Danimarka Sefareti tarafından Göktürk Kitabeleri’ni ilk kez okuyarak Türk tarihinin aydınlatılmasında büyük hizmet ifa eden Profesor Vilhelm Thomsen’a devlet nişanı verilmesi teklif edilmiştir. Bunun üzerine 1910 yılında 70. yaşı dolayısıyla Tarih-i Osmani Encümeni tarafından tebrikname telgrafı gönderilen Profesöre 1915’te 1. Rütbe

513 BOA, İ..TAL, 297/15.

514 BOA, İ..TAL, 297/15.

515 BOA, İ..TAL, 297/15.

516 BOA, İ..TAL, 297/15.

517 BOA, İ..TAL, 460/18.

518 BOA, İ..TAL, 460/18.

519 BOA, İ..TAL, 460/18.

520 BOA, İ..TAL, 460/18.

521 BOA, İ..TAL, 460/18.

522 BOA, İ..TAL, 460/18.

523 BOA, İ..TAL, 460/18.

524 BOA, İ..TAL, 460/18.

525 BOA, İ..TAL, 460/18.

526 BOA, İ..TAL, 460/18.

527 BOA, İ..TAL, 505/39.

528 BOA, İ.TAL, 181/86.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

61

Mecidi Nişanı takdim edilmiştir. Ayrıca Profesörün Danimarka’da sadece hükümdar ailesine verilen Elephant Nişanına ve Almanya’nın Altın Liyakat Nişanına sahip olduğu belirtilmektedir.529 Sanat konusunda çalışmalar yürütüp de Osmanlı Devleti’nden nişan alan tek Danimarkalı, “Kantaterisi” olarak tanımlanan Şarkıcı Margaret Peterson’dur. Kendisine niçin bu nişanın layık görüldüğü belirtilmemekle birlikte 1902’de 3. Rütbe Şefkat Nişanı takdim edilmiştir.530

Bazı Danimarkalılara Osmanlı yönetimi tarafından aynı anda hem nişan hem de madalya verilmiştir. Örneğin 1898’de Süvari Yüzbaşısı Brinkman, hem 3. Rütbe Mecidi Nişanı hem de Sanayi Madalyası ile ödüllendirilmiştir.531 Aynı şekilde 1901’de Emil Koel Fredericksen’e de 5. Rütbe Mecidi Nişanı ile Sanayi Madalyası beraber verilmiştir.532

Osmanlı Devleti, ayrıca I. Dünya Savaşı sırasında özellikle Rusya’daki Türk esirleri ile ilgili çalışmalara doğrudan veya dolaylı yoldan katkısı olan Danimarkalıları, Hilal-i Ahmer madalyaları ile ödüllendirmiştir. Bu konu “Osmanlı ve Rus Esirleri Konusunda Hilal-i Ahmer ve Danimarka Kızılhaçı’nın Faaliyetleri” başlığı altında incelenecektir.

Büyük masraflarla üretilen nişanları alan şahıslar söz konusu nişanlarını kaybettiklerinde veya nişanları zarar gördüğünde masrafını kendileri karşılamak şartı ile nişanlarını yenileme hakkına sahip olmuşlardır.533 Ancak bazı özel durumlarda nişanların zarar görmesinden dolayı oluşan tamir ve tamamlama masrafının padişah tarafından karşılandığı da görülmektedir. Örneğin 1845 tarihli bir kayıtta Danimarka Elçisi Hübsch’ün sahip olduğu nişanın orta taşı düştüğü için, Sabık Rum Patriği Konstantios’un da nişanın hırsızlıktan dolayı zarar görmesinden dolayı tamiri gündeme getirilmiştir. Yapılan hesaba göre Hübsch’ün nişanı için 655 kuruş eski patriğin nişanı için ise 3.789 kuruş masraf çıkarılmıştır. Bunun üzerine söz konusu masrafın padişah tarafından karşılanarak nişanların tamiri kararlaştırılmıştır.534

3.5. İki Devletin Birbirlerine Gönderdikleri Tebrikler ve Taziyeler

Barış içinde olan devlet hükümdarlarının, kendileri ve hanedanları ile ilgili taht değişikliği, evlenme, doğum ve vefat gibi önemli olayları birbirleri ile paylaşmaları uluslararası bir gelenek olarak kabul edilmiştir. Böyle bir gelenekten dolayı hiçbir zaman savaş halinde olmayan Osmanlı ve Danimarka hükümdarları arasında da mektuplaşmalar aracılığıyla bu tür paylaşımlar yapılmıştır. Bahsi geçen önemli olaylar, hükümdar mektupları ile karşı tarafa iletilmekte buna karşılık haberi alan hükümdar tarafından yazılan bir cevapname ile mutluluğa veya üzüntüye ortak olunmaktadır. Çoğu zaman nezaket icabı olarak haberi verip cevapname alan hükümdar, bu sefer de bir teşekkür mektubu göndermektedir.

Osmanlı hükümdarlarının, Müslüman ve Hristiyan hükümdarlar ile Osmanlı Devleti’ne bağlı bazı bölgelerin yöneticilerine gönderdikleri mektuplara “name-i hümayun” denilmektedir. Avrupa hükümdarlarına resmi olarak gönderilen namelerde

529 BOA, İ.TAL, 505/1333.Z/052

530 BOA, İ.TAL, 279/1320.Ra.59

531 BOA, İ.TAL, 144/1316/Ra/048

532 BOA, İ.TAL, 262/1319/C/118

533 Tekin, a.g.m., s. 403.

534 BOA, İ.HR, 53/2476

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

62

muhakkak altın yaldızlı tuğra bulunurken, gayri resmi namelerde ise sadece padişah imzası ve mührü yer almıştır.535

Arşiv kayıtlarında, Danimarka’ya gönderilen namelerin bir örneğinin saklanmamasından dolayı bu namelerin içeriğini, hazırlanan namenin padişaha sunularak onay alınmasından sonra gönderilmesi sürecindeki yazışmalardan öğrenmekteyiz. Bu belgelerde çoğu zaman namenin kime ve ne maksatla gönderildiği belirtildiğinden konu ile ilgili araştırmalar için önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Söz konusu belgelere göre nameler hazırlandıktan sonra padişaha gönderilmekte ve “…name-i hümayunun sebk ve ibaresi muvafık-ı irade-i seniyye…” olduğu takdirde söz konusu mektup gönderilmesi için makamına iade edilmektedir. İadenin ardından iş namenin Hariciye Nezareti tarafından yerine ulaştırılmasına kalmaktadır.536 Ancak bazı belgelerde namenin kime gönderildiği belirtilmekle birlikte ne maksatla gönderildiği hakkında bilgi bulunmamaktadır. Örneğin 25 Ocak 1898’de II. Abdülhamid tarafından Danimarka Kralı ile birlikte Almanya, Rusya, Avusturya imparatorları, İngiltere Kraliçesi, Felemenk Hükümeti, Amerika Başkanı ile Monako Prensi'ne gönderilen namelerin içeriği hakkında bilgi verilmemiştir.537 Bu tür bir bilgi noksanlığını bazen namenin gönderildiği hükümdarın kısa bir zaman sonra gönderdiği cevapname giderebilmektedir. 29 Mart 1853’te Sultan Abdülmecid’in VII. Frederick’e gönderdiği namenin içeriği hakkında bilgi verilmediği halde 29 Ağustos 1853’te VII. Frederick tarafından gelen cevapnamede Şehzade Ahmed Nureddin’in doğumu tebrik edilmektedir. Bu sayede Padişah tarafından gönderilen namenin içeriği kendini ele vermektedir.538

Yazılan ve padişaha sunulan namede eksikliğin veya yanlışlığın olması durumunda söz konusu name yeniden yazılmaktadır. 1854 yılında VII. Frederick’in yeğeni Prenses Louisa’nın doğan kızı için yazılan tebriknamede Prensesin doğan kızından bahsedilmemiş fark edilen bu eksiklikten dolayı yeniden yazılması gerektiği belirtilerek mevzu ile ilgili padişahtan af dilenmiştir539

Arşiv kayıtlarına göre Osmanlı ve Danimarka hükümdarları arasındaki bu türden ilk haberleşme örneğine 1761 yılında rastlanmakta olup Danimarka Elçisi tarafından verilen haberde, V. Frederick’in çiçek hastalığından kurtulduğu belirtilmektedir.540 Ancak bizzat Danimarka Kralının fail olduğu bir örneğe ise 1789 tarihli bir belgede rastlanılmakta olup Danimarka Kralı VII. Christian’ın, İstanbul’daki maslahatgüzarı vasıtasıyla tahta çıkan III. Selim’in cülusunu tebrik ettiğinden bahsedilmektedir.541

Danimarka hükümdarı ve hanedanı ile ilgili haberler çoğu zaman ilk önce söz konusu devletin elçisi vasıtasıyla duyurulmakta, ardından da hükümdar namesi yine elçi eliyle ulaştırılmaktadır. Örneğin VI. Frederick’in vefat edip yerine VIII. Christian’ın geçtiği ile ilgili olarak ilk bilgilendirme, 13 Şubat 1840 tarihinde Danimarka Elçisi Hübsch tarafından yapılmıştır.542 Bu bilgilendirmenin ardından 10 Mart 1840 tarihinde Hübsch, bu sefer kralı tarafından gelen name ve kendisinin elçiliğinin devam ettiğini belirten itimatnameyi bizzat padişaha sunmak istemiştir. Huzura çıkması için kendisine gün ve saat tahsisi yapılmıştır.543 8 Mayıs 1840 tarihinde ise Kral VIII. Christian’ı

535 Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul, 1994 s. 146-147.

536 BOA, İ.DH, 968/76564; 1040/81789; BOA, İ.HR, 273/16532; 278/17017; 278/17088.

537 BOA, BEO, 1073/80443.

538 BOA, İ.HR, 96/4711; 102/5007.

539 BOA, İ.HR, 106/5219.

540 BOA, C.HR, 111/5506.

541 BOA, HAT, 1401/56462.

542 BOA, İ.HR, 2/62.

543 BOA, İ.HR, 3/132.C.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

63

kutlamak için bir tebrikname gönderilmesi kararlaştırılmıştır.544 Bu örnekte de görüldüğü gibi vefat haberi ile cülus haberi doğal olarak beraber verilmekteydi.

Danimarka Elçisi, Kralından gelen nameleri bizzat huzura çıkarak sunmayı tercih etmektedir. 1858’de Kralın yeğeni Prenses Louisa’nın bir erkek evladı olduğuna dair name545 ile 1861’de Sultan Abdülmecid’in vefatı taziyesi ve Sultan Abdülaziz’in cülus tebriki bu durumun sadece birkaç örneğidir.546

Nadir de olsa hanedanla ilgili bazı haberler kral ve elçi haricinden başka kişi veya makamlar tarafından duyurulmuştur. Örneğin 30 Mart 1852’de eski Danimarka Kralı VI. Frederick’in eşi ve VII. Frederick’in kayınvalidesi Marie Sofia Frederikke de Hesse-Kassel’in ölüm haberini Danimarka Hariciye Nazırı haber vermiştir.547 Yine 16 Eylül 1888’de Kral IX. Christian’ın, oğlu Valdemar’dan bir erkek torunu (Prens Axel de Denmark) olduğu haberini Kral, Kopenhag’da bulunmadığından Veliaht Prens Frederik haber vermiştir.548 Danimarka hanedanı ile ilgili bazı haberler ise Avrupa hanedan aileleri arasındaki yoğun akrabalık ilişkilerinden dolayı farklı hükümdarlarca da tekrar duyurulmuştur. 1879’da IX. Christian’ın Kızı Thyra’nın Hannover Veliaht Prensi Ernest August Cumberland ile evlenmesi haberini hem Danimarka Kralı hem de damadın amcazadesi olmasından dolayı İngiltere Kraliçesi haber vermiştir.549 Hakikaten de IX. Christian döneminde Danimarka Hanedanı ile diğer Avrupa hanedanları arasında çok önemli akrabalık ilişkileri kurulmuştur. Osmanlı Padişahına evlenme haberleri verilen IX. Christian’ın büyük kızı Aleksandra 1863’te ilerde İngiltere Kralı olacak VII. Edward’la evlenirken, 550 1866’da diğer kızı Marie Sophie Frederikke Dagmar da ilerde Rus İmparatoru olacak Aleksander ile evlenmiştir. 551 IX. Christian’ın oğlu William I. George unvanı ile Yunan Kralı olurken, padişaha 1872’de doğum haberi552, 1896’da da evlenme haberi553 verilmiş olan IX. Christian’ın torunu Carl of Denmark 1905 yılında VII. Haakon unvanı ile Norveç Kralı olacaktır.

544 BOA, İ.HR, 4/197; BOA, İ.HR, 4/199.

545 BOA, İ.HR, 164/8795.

546 BOA, İ.HR, 189/10554.

547 BOA, HR.TO, 181/37; 181/43.

548 BOA, İ.HR, 311/19881.

549 BOA, HR.TO, 255/10.

550 BOA, İ.HR, 199/11345; BOA, HR.TO, 182/26.

551 BOA, İ.HR, 224/13078; BOA, HR.TO, 106/70.

552 BOA, HR.TO, 182/42.

553 Temel, a.g.m., s. 147.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

64

Tablo 3. 6. Osmanlı ile Danimarka Arasındaki Tebrikler ve Taziyeler

Tarih

Yapan

Yapılan

Konu

20 Eylül 1789

VII. Christian

III. Selim

Cülus tebriği554

1810

VI. Frederick

II. Mahmud

Cülus tebriği555

10 Mart 1840

VIII. Christian

Abdülmecid

VI. Frederick’in vefat edip kendisinin tahta geçtiği haberi556

8 Mayıs 1840

Abdülmecid

VIII. Christian

Tahta geçiş tebriği557

14 Şubat 1841

VIII. Christian

Abdülmecid

Şehzade Mehmed Murat’ın doğum tebriği558

20 Şubat 1845

VIII. Christian

Abdülmecid

Şehzade Mehmed Reşad’ın doğum tebriği559

8 Şubat 1847

VIII. Christian

Abdülmecid

Şehzade Mehmed Ziyaeddin’in doğum tebriği560

14 Şubat 1848

VII. Frederick

Abdülmecid

VIII. Christian’ın vefat edip kendisinin tahta geçtiği haberi561

18 Nisan 1848

Abdülmecid

VII. Frederick

Konu belirtilmese de VII. Frederick’in cülusu için gönderilmiş olması muhtemeldir.562

30 Mart 1852

Danimarka Hariciye Nazırı

Abdülmecid

Eski Kral VI. Frederick’in eşi ve VII. Frederick’in kayınvalidesi Marie Sofia Frederikke de Hesse-Kassel’in vefat haberi563

28 Nisan 1852

Abdülmecid

VII. Frederick

Marie Sofia Frederikke de Hesse-Kassel’in taziyesi564

29 Mart 1853

Abdülmecid

VII. Frederick

Konu belirtilmese de Şehzade Ahmed Nureddin’in doğum haberinin verilmiş olması muhtemeldir. 565

29 Ağustos 1853

VII. Frederick

Abdülmecid

Şehzade Ahmed Nureddin’in doğum tebriği566

22 Ocak 1854

VII. Frederick

Abdülmecid

Kralın yeğeni Prenses Louisa’nın kızının doğumu haberi567

27 Şubat 1854

Abdülmecid

VII. Frederick

Kralın yeğeni Prenses Louisa’nın kızının doğum tebriği568

21 Ekim 1858

VII. Frederick

Abdülmecid

Yeğeni Prenses Louisa’nın bir erkek evladı olduğuna dair haber569

12 Ocak 1859

Abdülmecid

VII. Frederick

Prens Christian’ın oğlunun doğum tebriği570

8 Ekim 1860

Abdülmecid

VII. Frederick

Danimarka Prenslerinden Karatin’in kızının doğumu tebriği571

17 Şubat 1861

Abdülmecid

VII. Frederick

Şehzade Süleymanın doğum haberi572

30 Eylül 1861

VII. Frederick

Abdülaziz

Abdülmecid’in vefatı taziyesi ve Abdülaziz’in culüs tebriği573

554 BOA, HAT, 1401/56462.

555 BOA, HAT, 1275/49483.

556 BOA, İ.HR, 3/132.C.

557 BOA, İ.HR, 4/197; BOA, İ.HR, 4/199.

558 BOA, İ.HR, 9/467.

559 BOA, İ.HR, 28/1329.

560 BOA, İ.HR, 39/1835.

561 BOA, HR.TO, 181/20; BOA, İ.HR, 44/2063; BOA, HR.TO, 181/21; 181/22.

562 BOA, İ.HR, 45/2113.

563 BOA, HR.TO, 181/37; 181/43.

564 BOA, İ.HR, 86/4217.

565 BOA, İ.HR, 96/4711.

566 BOA, İ.HR, 102/5007.

567 BOA, İ.HR, 105/5140; 105/5165.

568 BOA, İ.HR, 106/5219.

569 BOA, İ.HR, 164/8795.

570 BOA, A.AMD, 90/61; BOA, İ.HR, 164/8808.

571 BOA, A.AMD, 93/46.

572 BOA, A.AMD, 93/80.

573 BOA, İ.HR, 189/10554.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

65

Tarih

Yapan

Yapılan

Konu

30 Aralık 1861

Abdülaziz

VII. Frederick

Konu belirtilmese de muhtelemelen cülus tebriğine cevap verilmiştir.574

12 Mart 1863

VII. Frederick

Abdülaziz

Amcazadesi IX. Christian ın büyük kızı Prenses Aleksandra Caroline Marie Charlotte’nin ilerde İngiltere Kralı olacak VII. Edward’la evlenmesi haberi575

27 Nisan 1863

Abdülaziz

VII. Frederick

Amcazadesi IX. Christian’ın büyük kızı Prenses Aleksandra Caroline Marie Charlotte’nin evlenmesi tebriği576

7 Ağustos 1863

VII. Frederick

Abdülaziz

Veliaht ve Amcazadesi Prens Frederick Ferdinand’ın vefatı haberi577

22 Ağustos 1863

Abdülaziz

VII. Frederick

Veliaht ve Amcazadesi Prens Frederick Ferdinand’ın vefatı taziyesi578

18 Kasım 1863

IX. Christian

Abdülaziz

VII. Frederick’in ölüm haberi579

2 Aralık 1863

Abdülaziz

IX. Christian

VII. Frederick’in vefatı taziyesi580

10 Şubat 1864

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın tahta geçişinin tebriği581

27 Nisan 1864

IX. Christian

Abdülaziz

Kayınvalidesinin vefatı haberi582

14 Kasım 1866

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın Kızı Prenses Dagmar’ın Rus Veliaht Aleksander ile evlenmesi haberi583

25 Şubat 1867

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın Kızı Prenses Dagmar’ın evlenmesine dair tebrik584

11 Nisan 1867

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın annesinin öldüğü haberi585

22 Mayıs 1867

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın annesinin vefatı üzerine gönderilen taziye586

14 Mayıs 1869

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın Kız Kardeşi Luise Marie Friedrike’nin ölüm haberi587

6 Haziran 1869

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın Kız Kardeşi Luise Marie Friedrike’nin vefatı taziyesi588

21 Temmuz 1868

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın Kızının bir erkek çocuğu olduğu haberi589

4 Ağustos 1869

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın oğlu Frederick’in İsveç Norveç Kralının Kızı Prenses Louisa ile evlenmesi haberi590

11 Eylül 1869

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın oğlu Frederick’in evliliğinin tebriği591

5 Aralık 1870

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın oğlu Frederick’ten bir erkek torunu olduğu haberi592 (X. Christian’ın doğumu)

29 Aralık 1870

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın oğlu Frederick’ten bir erkek torunun olmasının tebriği593

574 BOA, İ.HR, 189/10591.

575 BOA, İ.HR, 199/11345; BOA, HR.TO, 182/26.

576 BOA, İ.HR, 199/11345.

577 BOA, İ.HR, 202/11524; BOA, HR.TO, 182/28.

578 BOA, İ.HR, 202/11549.

579 BOA, HR.TO, 182/30.

580 BOA, İ.HR, 204/11696.

581 BOA, İ.HR, 205/11800.

582 BOA, HR.TO, 182/34.

583 BOA, HR.TO, 106/70.

584 BOA, İ.HR, 224/13078.

585 BOA, HR.TO, 182/38; BOA, İ.HR, 225/13162.

586 BOA, HR.SFR.3, 124/28.

587 BOA, HR.TO, 182/39.

588 BOA, İ.HR, 237/14084.

589 BOA, HR.TO, 244/79.

590 BOA, HR.TO, 182/40; BOA, İ.HR, 239/14203.

591 BOA, İ.HR, 239/14203.

592 BOA, HR.TO, 182/41.

593 BOA, İ.HR, 247/14702.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

66

Tarih

Yapan

Yapılan

Konu

12 Ağustos 1872

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın oğlu Frederick’ten bir erkek torunu olduğu haberi594 (VII. Haakon’un doğumu)

5 Mart 1875

IX. Christian

Abdülaziz

Kralın oğlu Frederick’ten bir kız torunu olduğu haberi595 (Prenses Louisa’nın doğumu)

12 Nisan 1875

Abdülaziz

IX. Christian

Kralın oğlu Frederick’ten bir torunu doğmasının tebriği596

7 Haziran 1876

V. Murad

IX. Christian

Tahta geçişin bildirilmesi597

30 Ekim 1876

IX. Christian

II. Abdülhamid

Cülus tebriği ve oğlu Prens Frederick’in bir erkek torunu olduğunu haberi598 (Prens Herald’ın doğumu)

1 Nisan 1877

II. Abdülhamid

IX. Christian

Prens Frederik’in oğlu Herald’ın doğum tebriği599

13 Ağustos 1878

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın oğlu Frederick’ten bir kız torunu olduğu haberi600 (Prenses İngeborg’un doğumu)

6 Ekim 1878

II. Abdülhamid

IX. Christian

Prens Frederik Wilhem’in kızının doğum tebriği601

6 Kasım 1878

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın kardeşi Karl Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg’un vefat haberi602

15 Aralık 1878

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın kardeşi Karl’ın vefatı taziyesi603

18 Ocak 1879

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın Kızı Thyra’nın Hanover Prensi Ernest Augustus ile evlendiği haberi604

7 Mart 1879

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın Kızı Thyra’nın Hanover Prensi Ernest Augustus ile evliliğinin tebriği605

4 Nisan 1880

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın oğlu Frederick’ten bir kız torunu olduğu haberi606 (Prenses Thyra’nın doğmu)

13 Mart 1881

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın teyzesinin vefat ettiği haberi607 (VIII. Christian’ın eşi Caroline Amelie)

7 Nisan 1881

IX. Christian

II. Abdülhamid

VI. Frederick’in kızı ve daha önce ölmüş olan Prens Frederick Ferdinand’ın (1863) eşi Caroline’nin vefatı haberi608

13 Mayıs 1881

II. Abdülhamid

IX. Christian

Daha önce vefat etmiş (1863) Frederik Ferdinand’ın eşi Caroline’nin vefatının taziyesi609

26 Ekim 1885

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın oğlu Valdemar’ın Prenses Amelia ile evlilik haberi610

19 Kasım 1885

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın oğul Valdemar’ın evlilik tebriği611

17 Nisan 1887

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın oğlu Frederick’ten bir erkek torununu olduğu haberi612 (Prens Gustav’ın doğumu)

4 Mayıs 1887

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın doğan torunu Prens Gustav’ın tebriği613

594 BOA, HR.TO, 182/42.

595 BOA, HR.TO, 182/43.

596 BOA, İ.HR, 266/15991.

597 BOA, HR.TO, 122/61.

598 BOA, HR.TO, 182/45.

599 BOA, İ.HR, 273/16532.

600 BOA, HR.TO, 182/46.

601 BOA, İ.HR, 277/16981.

602 BOA, HR.TO, 182/47.

603 BOA, İ.HR, 278/17017.

604 BOA, İ.HR, 278/17039; BOA, HR.TO, 182/48.

605 BOA, İ.HR, 278/17088.

606 BOA, HR.TO, 182/49; BOA, İ.HR, 281/17391.

607 BOA, HR.TO, 182/50.

608 BOA, A.DVN.NMH, 27/6.

609 BOA, İ.HR, 284/17630.

610 BOA, HR.TO, 182/52; BOA, Y.PRK.NMH, 3/33.

611 BOA, İ.DH, 968/76564.

612 BOA, İ.HR, 305/19419.

613 BOA, İ.HR, 305/19438.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

67

Tarih

Yapan

Yapılan

Konu

30 Haziran 1887

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın oğlu Prens Valdmar'dan bir erkek torunu olduğu haberi614 (Prens Aage’nin doğumu)

10 Ağustos 1887

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın torunu Prens Aage’nin doğum tebriği615

16 Eylül 1888

Veliaht Prens Frederick

II. Abdülhamid

Kralın, oğlu Valdemar’dan bir erkek torunu olduğu haberini Kral Kopenhag’da olmadığından Prens Frederik bildirmiştir.616 (Prens Axel’in doğumu)

20 Eylül 1888

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın doğan torunu Prens Axel’in doğum tebriği617

13 Kasım 1889

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın tahta geçişinin 25. yıldönümü tebriği618

28 Haziran 1890

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın, oğlu Prens Frederick’ten olan kız torunuının doğum tebriği619 (Prenses Dagmar’ın doğumu)

1 Aralık 1890

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın oğlu Valdemar’dan bir erkek torunu olduğu haberi620 (Prens Erik’in doğumu)

10 Haziran 1891

II. Abdülhamid

IX. Christian

Amcazadesi (VI. Frederik’in kızı) Prenses Vilhelmine Maria’nın vefatı taziyesi621

27 Haziran 1891

IX. Christiyan

II. Abdülhamid

Amcazadesi (VI. Frederik’in kızı) Prenses Vilhelmine Maria’nın vefatı için gönderilen nameyeye teşekkür622

22 Eylül 1893

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın kardeşi Wilhelm de Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg’in vefat ettiği haberi623

3 Ekim 1893

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın Kardeşi Prens Wilhelm of Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg’un vefatı haberi624

6 Ocak 1894

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın, oğlu Prens Valdemar’dan bir erkek torunu olduğu haberi625(Prens Viggo’nun doğumu)

17 Ocak 1894

II. Abdülhamid

IX. Christian

Prens Valdemar’ın oğlu Viggo’nun doğum tebriği626

2 Kasım 1894

II. Abdülhamid

X. Christian

IX. Christian’ın damadı Rus İmparatoru Aleksander’ın vefatı taziyesi627

12 Aralık 1894

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın kız kardeşi Luise, Abbess of Itzehoe’nin vefatı haberi628

5 Ocak 1895

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın kız kardeşi Luise, Abbess of Itzehoe’nin taziyesi629

19 Kasım 1895

II. Abdülhamid

X. Christian

Kralın, oğlu Waldemar’ın doğan kızı Margaret’in tebriği630

8 Haziran 1896

X. Christian

II. Abdülhamid

Kız torunu Louisa de Denmark’ın Prens Frederick de Schaumburg-Lippe ile evlenmesi haberi631

22 Haziran 1896

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kız torunu Louisa de Denmark’ın Prens Frederick de Schaumburg-Lippe ile evlenmesi evlenmesi tebriği632

614 BOA, HR.TO, 182/54; BOA, İ.HR, 305/19438.

615 BOA, İ.DH, 1040/81789; 1042/81930.

616 BOA, İ.HR, 311/19881.

617 BOA, İ.DH, 1101/86273.

618 BOA, İ.DH, 1107/86695.

619 BOA, İ.HR, 318/20452.

620 BOA, Y.EE, 60/45.

621 BOA, İ.HR, 322/20779.

622 BOA, İ.DH, 1231/96450.

623 BOA, Y.EE, 61/44; BOA, HR.TO, 274/ 96.

624 BOA, Y.A.HUS, 281/55.

625 Temel, a.g.m., s. 147.

626 Temel, a.g.m., s. 147.

627 BOA, Y.PRK.NMH, 9/99.

628 Temel, a.g.m., s. 146.

629 Temel, a.g.m., s. 146.

630 BOA, BEO, 705/52861.

631 Temel, a.g.m., s. 147.

632 BOA, BEO, 798/59813.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

68

Tarih

Yapan

Yapılan

Konu

7 Ağustos 1896

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın torunu VII. Haakon’un, Maud de Wales ile evlilik haberi633

26 Mayıs 1897

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın torunu VII. Haakon’un, evlenme tebriğine teşekkür634

13 Mayıs 1898

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın torunu Ingeborg’un İsveç Prensi Charles ile nişanlanması haberi635

25 Ocak 1898

II. Abdülhamid

IX. Christian

Danimarka Kralı ile birlikte birkaç devlete daha gönderilen name636

6 Nisan 1898

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın 80. yaş günü kutlaması637

27 Mayıs 1898

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın torunun evlilik haberi (X. Christian ile Maklemburg-Schewerin Düşesi Aleksandrina)638

29 ağustos 1898

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın torunu X. Christian’ın evlilik tebriği639

13 Ekim 1898

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın Eşi Louise of Hesse-Kassel’in vefatı haberi640

3 Kasım 1898

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın eşininin ölümü taziyesi641

11 Nisan 1899

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kederine ortak olduğu için padişaha teşekkür mektubu642 İçerik belirtilmese de muhtemelen Kralın eşinin vefatıyla ilgili olmalıdır.

15 Haziran 1899

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın torunu X. Christian’ın oğlu IX. Frederick’in doğum tebriği643

22 Ağustos 1900

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın torunu X. Christian’ın oğlu Knud’un doğum haberi644

27 Kasım 1900

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın torunu X. Christian’ın doğan oğlunun tebriği645

30 Temmuz 1903

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın kardeşi Julius de Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg’un öldüğü haberi646

6 Ağustos 1903

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın kardeşinin vefatı taziyesi647

31 Temmuz 1903

IX. Christian

II. Abdülhamid

Kralın torunu olan Prens Carl de Denmark’ın (VII. Haakon) oğlu Alexander Edward Christian Frederik’in doğum haberi648

26 Aralık 1903

II. Abdülhamid

IX. Christian

Kralın oğlu VII. Haakon’un oğlu Alexander Edward Christian Frederik’in doğumu tebriği649

1 Şubat 1906

VIII. Frederick

II. Abdülhamid

IX. Christian’ın vefatı taziyesi için teşekkür beyanı 650

20 Mart 1906

VIII. Frederick

II. Abdülhamid

Babası kral IX. Christian’ın vefatının mektupla bildirimi651

28 Mayıs 1906

II. Abdülhamid

VIII. Frederick

Babasının vefatı ve kendisinin tahta geçişine ilişkin cevapname652

633 Temel, a.g.m., s. 147.

634 BOA, BEO, 956/71631

635 BOA, Y.PRK.NMH, 7/74; BOA, Y.MTV, 174/189; BOA, Y.PRK.PT, 16/57.

636 BOA, BEO, 1073/80443.

637 BOA, Y.MTV, 174/189; BOA, İ.HR, 359/32; BOA, BEO, 1099/82354; 1157/86750.

638 BOA, Y.PRK.HR, 26/1.

639 BOA, BEO, 1168/87575; BOA, İ.HR, 359/51.

640 Temel, a.g.m., s. 147.

641 Temel, a.g.m., s. 147-148.

642 BOA, Y.PRK.NMH, 7/111.

643 BOA, BEO, 1324/99257.

644 BOA, Y.EE, 61/2; BOA, Y.PRK.NMH, 8/43.

645 BOA, BEO, 1588/119035; BOA, Y.PRK.NMH, 8/43.

646 BOA, Y.PRK.NMH, 9/29.

647 BOA, BEO, 2133/159961. BOA, İ.HR, 385/7.

648 BOA, Y.EE, 61/4.

649 BOA, BEO, 2203/165216.

650 BOA, Y.PRK.NMH, 9/81.

651 BOA, Y.EE, 61/54.

652 BOA, BEO, 2837/212761.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

69

Tarih

Yapan

Yapılan

Konu

21 Haziran 1911

VIII. Frederick

Mehmed Reşad

Kralın Amcası Johann of Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg’un vefat haberi653

20 Temmuz 1911

Mehmed Reşad

VIII. Frederick

Kralın amcasının vefat taziyesi654

27 Aralık 1911

Mehmed Reşad

VIII. Frederick

Miladi yılbaşı kutlaması655

19 Mayıs 1912

Mehmed Reşad

X. Christian

X. Christian’ın tahta geçiş kutlaması656

4 Temmuz 1912

Mehmed Reşad

X. Christian

Babasının vefatı taziyesi, kendisinin tahta geçişi tebriği657

8 Haziran 1912

Mehmed Reşad

X. Christian

Veliaht Prens Harald de Denmark’ın kızının doğum tebriği658

22 Eylül 1915

Mehmed Reşad

X. Christian

Kralın kardeşinin kızının doğum tebriği659

17 Temmuz 1918

X. Christian

Vahdeddin

Mehmed Reşad’ın vefatına taziye660

23 Temmuz 1918

Vahdeddin

X.Christian

Mehmed Reşad’ın vefatı taziyesine teşekkür661

Özellikle Danimarka Kralları tarafından hanedanla ilgili olayların duyurulmasına o kadar önem verilmiştir ki, 1867’de IX. Christian annesinin ölüm haberini kendisi Londra’da kızının yanında iken öğrenmiş ve Sultan Abdülaziz’e Londra’daki Osmanlı Sefareti üzerinden annesinin öldüğünü bildirmiştir.662 Bu haberdar etme mevzuunda Danimarka Krallarının aşırıya kaçtıklarını söylemek abartılı olmayacaktır. Danimarka Krallarının, özellikle 1863’ten 1906’ya kadar tahtta kalan IX. Christian’ın, hanedanla ilgili çok ayrıntı sayılabilecek haberleri bile Osmanlı tarafına ilettikleri görülmektedir. Örneğin IX. Christian, 1881’de kendisinin teyzesi ve VIII. Christian’ın eşi Caroline Amelie’nin ölümü haberini663 verirken 1891 yılında ise kardeşinin karısı ve aynı zamanda VI. Frederick’in kızı olan Vilhelmine Maria’nın vefatını664 dahi Osmanlı tarafına haber vermiştir. Hatta IX. Christian’ın torunlarından doğan çocukları dahi bildirdiği görülmektedir.665 Danimarka krallarının evlatları arasında özellikle veliaht prensin doğan çocuklarını bildirdikleri dikkat çekici bir husustur.

Danimarka hanedanı ile ilgili her haberin verilmesi ve yoğun akrabalık ilişkileri Osmanlı bürokrasisinin bazen Danimarka hanedan üyelerini karıştırmasına neden olmaktadır. Örneğin 27 Haziran 1891 tarihli bir belgede, daha önce de bahsi geçen Kral IX. Christian’ın kardeşi Karl’ın karısı olan Vilhelmine Maria, kralın kardeşinin kızı olarak gösterilmiştir. Söz konusu belgede Danimarka Kralının, Padişah II. Abdülhamid’e Vilhelmine Maria’nin vefatına ilişkin gönderdiği taziyeye teşekkür ettiği bildirilmiştir.666 Danimarka tarafının haber yoğunluğu nedeniyle bazen aynı anda Osmanlı tarafına hem tebrik yapılmakta hem de Danimarka hanedanı ile ilgili yeni bir haber verilmekteydi. 30

653 BOA, İ.HR, 426/33.

654 BOA, İ.HR, 426/33; BOA, BEO, 3919/293882.

655 BOA, BEO, 3982/298628.

656 BOA, BEO, 4041/303007.

657 BOA, İ.HR, 429/16.

658 BOA, BEO, 4049/303631.

659 BOA, İ.HR, 435/42; BOA, BEO, 4376/328137.

660 BOA, İ.DUİT, 1/57.

661 BOA, İ.DUİT, 1/57.

662 BOA, HR.TO, 182/38.

663 BOA, HR.TO, 182/50.

664 BOA, İ.HR, 322/20779.

665 IX. Christian’ın torunu X. Christian’ın oğlu IX. Frederick doğumu (Bkz. BOA, BEO, 1324/99257.), Kralın torunu olan X. Christian’ın oğlu Knud’un doğum haberi gibi… (Bkz. BOA, Y.EE, 61/2; Ayrıca bkz. BOA, Y.PRK.NMH. 8/43.)

666 BOA, İ.DH, 1231/96450.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

70

Ekim 1876’da IX. Christian hem II. Abdülhamid’in cülusunu kutlayan hem de bir torunu olduğunu haber veren mektubu kaleme aldırmıştır.667

Osmanlı Devleti, Danimarka kralları ile ilgili bazı özel kutlamalara diğer devletlerin yaptığı gibi temsilci göndererek katılmış ve tebrikini sunmuştur. 1888’de Lahey Sefiri Karaca Paşa’nın, Kral IX. Christian’ın tahta geçişinin 25. yılı için tören yapılacağını ve bu törene birçok hükümdarın memur tayin edip telgraf gönderdiğini belirtmesi üzerine kendisi bu konu ile ilgili vazifelendirilmiştir.668 Padişah tarafından icrasına memur olduğu tebrikatı Danimarka Kralına ifa eden Karaca Paşa’ya bu vazife için harcırah da tahsis edilmiştir.669 Ancak Paşaya gönderilen 80 lira harcırah bütçe sıkıntıları yüzünden çeşitli yazışmalara sebep olmuştur. Hariciye Nezareti için belirlenmiş harcırah tertibinde para kalmadığından Nezaret, sadrazamdan Karaca Paşa’ya gönderilen paranın daha evvel Sivastapol’a gitmiş olan Fuad Paşa’ya verilen harcırah gibi Dâhiliye borcasından mahsup edilmesini istemiştir. Sadrazamın, Karaca Paşa’ya kısa süren bu memuriyeti için 80 lira verilmesini fazla bulması üzerine verilen cevapta, bu paranın sadece o günkü tören için değil aynı zamanda söz konusu kutlama vesilesiyle yapılan diğer toplantılar için de harcandığı bildirilmiştir. Hatta ölmüş olan Alman İmparatorunun cenazesine katılmak için Viyana’dan Berlin’e gitmiş olan Osmanlı temsilcisine 100 lira harcırah verildiği eklenmiştir. Bu cevabın ardından Padişaha arz edilen mesele, II. Abdülhamid’in isteği üzere paranın Dâhiliye harcırahından alınması ile kapatılmıştır.670 1898’de de yine IX. Christian’ın 80. yaş günü kutlamasına tüm devletlerin davetli olduğu bilgisinin üzerine bu sefer Osmanlı hükümeti adına katılmaya istekli olan Brüksel Sefiri Kara Todori Efendi vazifelendirilmiştir.671 Kralın yaş günü için Kopenhag’a hareket eden Sefirin sunması için name-i hümayun yetişmeyeceğinden tebrik için telgraf çekilmesi kararlaştırılmıştır.672 Tebrik merasimi için Kara Todori’ye Bank Osmani vasıtasıyla 10.000 kuruş harcırah gönderilmiş ancak Sefirin daha fazla masraf yapmak durumunda kalmasından dolayı 5.000 kuruş daha gönderilmiştir. 673

Tüm bunlarla birlikte Osmanlı Devleti’nin, Danimarka kralları ile ilgili tüm törenlere temsilci gönderdiklerini söylemek mümkün görülmemektedir. Uzun müddet tahtta kalan IX. Christian’ın 1906’daki cenaze törenine diğer devletlerin hükümdar, elçi veya bir prensle katılacaklarını Stockholm Sefiri Şerif Paşa’nın bildirmesine rağmen temsilci gönderilmeyeceği açıklanmıştır.674 Hatta bir yanlış anlamadan dolayı Lahey Sefirinin bu vazifeyi aldığını zanneden Stockholm Sefiri Şerif Paşa hükümete bu vazifenin kendisine ait olması gerektiğine dair yazı yazmış olup aldığı cevapta kendisine böyle bir görevlendirmenin yapılmadığı bildirilmiştir.675 Osmanlı hükümeti, cenaze törenine temsilci göndermek şöyle dursun Kopenhag Baş Şehbenderinin murahhas olarak merasime katılmasına bile gerek olmadığını, bunun yerine Baş Şehbenderin sadece şehbender sıfatı ile hükümet adına taziyelerini sunmasının yeterli olacağını belirtmiştir.676 Bununla birlikte ölen Kralın 4 Şubat 1906’da İsveç Sefaretinde yapılacak cenaze törenine emsali gibi Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Selim Melhame ve Hariciye Müsteşarı Naum Paşalar ile Şura-yı Devlet azasından iki kişinin katılmasının uygun olacağı

667 BOA, İ.HR, 272/16469; BOA, HR.TO, 182/45.

668 BOA, İ.DH, 1107/86695.

669 BOA, HR.TO, 51/101.

670 BOA, İ.HR, 313/19975.

671 BOA, Y.MTV, 174/189.

672 BOA, BEO, 1099/82354.

673 BOA, İ.HR, 359/32; BOA, BEO, 1157/86750.

674 BOA, BEO, 2755/206613; 2758/206824.

675 BOA, BEO, 2758/206824.

676 BOA, BEO, 2761/207019.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

71

bildirilmiştir.677 Ayrıca IX. Christian’ın vefatı üzerine taziye mesajı sadece oğlu VIII. Frederick’e gönderilmemiş, müteveffa Kralın yakın akrabası olan İngiltere Kraliçesi ve eski Rus İmparatoriçesi ile Yunan Kralına da taziyeler sunulmuştur.678

Danimarka krallarının ve özellikle incelediğimiz döneme damgasını vuran IX. Christian’ın ailesi ve akrabaları ile ilgili bahsi geçen yoğun mektup trafiğine karşı Osmanlı padişahlarının, gayet az bilgilendirmede bulunduklarını arşiv kayıtları göstermektedir. Mevzu ile ilgili arşiv kayıtlarından elde ettiğimiz belgelerdeki konu başlıklarının büyük bir çoğunluğu Danimarka Hanedanı ile ilgili iken çok az bir kısmı Osmanlı Hanedanı ile ilgilidir. Sultan Mehmed Reşad’ın, 1911 sonunda Danimarka Kralı ile birlikte birçok hükümdara gönderdiği miladi yılbaşı kutlaması679 hariç Osmanlı padişahlarının haber verdiği konular genel olarak cülus, vefat ve padişahın doğan erkek çocukları ile sınırlı kalmaktadır. Doğan şehzadeler ile ilgili mektup gönderen tek padişahın da Sultan Abdülmecid olduğunu belirtmek faydalı olacaktır. Uzun dönem tahtta kalan II. Abdülhamid’in döneminde ise hanedanla ilgili neredeyse hiçbir konuda name gönderilmemiş olup bu dönemde sadece Danimarka Kralı ile birlikte birkaç devlete daha gönderilen ve içeriği hakkında hiçbir bilgi verilmeyen bir name kaydı bulunmaktadır.680 Adeta bu mektuplaşma sürecinde Osmanlı hükümdarları, Danimarka krallarının durmadan gönderdikleri namelere cevap yazarken araya kendileri ile ilgili birkaç name-i hümayun sıkıştırmışlardır.681

3.6. Danimarkalıların İzin Talepleri

Osmanlı ülkesinde yaşayan, çeşitli vazifelerde bulunan veya belli maksatlarla seyahat eden Danimarkalıların, diğer devletlerin vatandaşlarının da olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nden belli konularda izin talepleri olmuştur. Söz konusu bu izin taleplerinin içeriği, Danimarkalıların Osmanlı ülkesindeki faaliyetlerinin ortaya konması için önemli bir kaynak olma özelliği taşımaktadır. Bu izin taleplerinin büyük çoğunluğunu seyahat izinleri teşkil etmekle birlikte söz konusu seyahat izinleri de ticaret, gezi ve bilimsel araştırmalarla ilgilidir. Tabii olarak Osmanlı Devleti, yapılmak istenen seyahatleri, hem devletin hem de seyahat edenlerin güvenliğini sağlamak ve sosyal düzenin bozulmasını engellemek açısından izne tabi tutmuştur.

Ülke topraklarında seyahat etmek isteyen yabancılar, elçileri aracılığıyla yol emri alarak, Osmanlı vatandaşları ise mürur tezkeresi adı verilen bir belge edinerek seyahatlerini gerçekleştirmişlerdir. Mürur tezkereleri 1831 yılına kadar kaza ve kasabalarda kadı ve naiplerce verilirken daha sonraları bu uygulamada değişikliğe gidilmiştir. 1841’de Men-i Mürur Nizamnamesi ile ülke içindeki dolaşımlar belli kurallara bağlanmış olup Nizamnamenin bazı maddeleri yabancılarla ilgilidir. Yabancılarla ilgili söz konusu maddelere göre; karayolu ile gelen yabancılar, İstanbul’a geldikleri takdirde İhtisap Nezaretine, ülkenin başka bir yerinden giriş yaptılar ise sınırda veya ikamet edecekleri yerlerdeki ilgili memurlara pasaportlarını imzalatmak zorundaydılar. Deniz yoluyla gelen yabancılara ise Haliç'e vardıklarında geldikleri gemiden inmeden gelen memura pasaportlarını imzalatmaları zorunluluğu

677 BOA, BEO, 2755/206614.

678 BOA, Y.PRK.NMH. 10/93.

679 BOA, BEO, 3982/298628.

680 BOA, BEO, 1073/80443.

681 Osmanlı Devleti’nin sıkıntılı son yıllarında bile Danimarka Kralı unutulmamış 1920 ve 1922 yıllarında Sultan Vahdeddin tarafından X.Christian’a doğum günü tebriki gönderilmiştir. (Bkz. BOA, İ.DUİT, 1/29; 15/79; BOA, BEO, 4654/349027; 4721/354035.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

72

getirilmiştir.682 1867’de çıkarılan Pasaport Odası Nizamnamesi ile ise pasaportu olan yabancıların ülke içinde seyahatleri için mürur tezkeresi alma zorunluluğu kesin hale getirilmiştir. İlerleyen dönemde seyahat işlemleri 1884, 1894, 1911, 1918 yıllarında çıkarılan pasaport nizamnameleri ile çağdaş bir hale getirilmeye çalışılmıştır.683

Pasaport nizamnameleri ile ülkeye girişler mümkün mertebe kontrol altında tutulmaya çalışılmakla birlikte nizamnamelerin getirdiği şartlara uymayanlar hakkında işlem yapılmıştır. Örneğin 21 Eylül 1899’da Danimarka bandralı bir gemiden kaptan tarafından dışarıya çıkarılan üç İtalyan vatandaşının ellerinde pasaport ve sair evrakları olmaması, onların İtalya konsolosluğuna teslim edilmesine neden olmuştur. Konsolosluğa teslim öncesinde söz konusu şahıslar hakkında yapılan tahkikatta; bu şahıslardan ikisinin, Cenova’da hırsızlık ve yaralama suçundan mahkûm olduğu ve 4 yıl mahkûmiyetten sonra polis gözetimindeyken İngiltere’ye kaçmak için gizlice gemiye girdikleri anlaşılmıştır. Bahsi geçen İtalyan vatandaşları, Osmanlı topraklarında suç işlemediklerinden dolayı İtalya konsolosluğuna teslim edilmiştir.684 22 Temmuz 1906 tarihli başka bir örnekte ise İskenderiye’den İstanbul’a gelmiş olan ve Danimarka’daki bir vapur kumpanyasının başyazıcısı olduğu belirtilen Robert Kristiyansen hakkında, Beyoğlu Mutasarrıflığı'ndan hüsn-ü haline dair kançılaryasından teminat alınması ve kendisinin izlenmesi istenmiştir.685 Bu şahıs pasaportsuz olduğundan hüviyetinin ve tebaiyetinin belli olmaması nedeniyle Beyoğlu zabitine teslim edilmiş, eğer elçilikten teminat verilmezse durumun merkeze bildirilmesi istenmiştir.686

18. ve 19. yüzyıllarda yabancıların Osmanlı ülkesine seyahatleri, evvela kendi elçileri vasıtasıyla Hariciye Nezaretine bildirilmekte, yapılan yazışmaların ardından mevzu Dâhiliye Nezaretine aktarılmaktaydı. Bu kişilerin ülkeye girdikleri yerlerde rüsumat ve zabitan memurları vasıtasıyla pasaportları ve eşyaları kontrol edilir ardından da ülke içerisinde gezip dolaşmaları hususunda herhangi bir sakıncanın olup olmadığının tetkiki yapılırdı.687 Bu tetkikat neticesine göre yol izinleri verilir veya verilmezdi. Osmanlı Devleti’nin, yol izni verirken ilgili ülke ile arasında ahitname olup olmadığına ve eğer böyle bir ahitname varsa ne tür haklar verildiğine dikkat ettiği görülmektedir. Seyahat için başvuruda bulunup izin alan kişiler, ellerinde elçilikten aldıkları yazı ve padişahtan aldıkları yol emri ile seyahat etmekte olup uğradıkları her yerde yetkililere bu belgeleri göstererek mürur tezkeresi almaktaydılar. Bu izni elde eden kişilerin rahatça seyahat edebilmeleri için verilen emirlerde yetkililerden, emri taşıyan kişiye yardımcı olunması ve bu şahısların korunup ihtiyaçlarının sağlanması emredilmekteydi.688 Ancak bazen ahitnamelere de aykırı olarak seyahat eden yabancılara mahalli yöneticiler tarafından kötü davranıldığı görülmektedir. Böyle durumlarda ilgili sefaret, Osmanlı yönetimine başvurarak durumun düzeltilmesini talep etmektedir. Örneğin 25 Ağustos 1853 tarihinde Danimarka Elçiliğinin bildirdiğine göre Danimarka tebaasından Klaus Stuftenberg seyahati sırasında Bulgaristan’daki Gabrova Müdürü tarafından “kabul edilemez muameleye” maruz bırakılmıştır. Durumu Rusçuk’taki Avusturya Konsolosunun gönderdiği mektup ve belgelerden öğrenen Danimarka Elçisi, söz konusu

682 Hamiyet Sezer, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Seyahat İzinleri (18.ve19. yy)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Yayınları Araştırmaları Dergisi, C. 21, S. 33, 2003, s. 114.

683 Sezer, a.g.m., s. 116.

684 BOA, Y.PRK.ZB, 30/64.

685 BOA, ZB, 386/129.

686 BOA, ZB, 387/1; BOA, ZB, 388/3.

687 Ahmet Yüksel, “II. Abdülhamid Döneminde Bilimsel, Kültürel Ve Turistik Amaçlarla Osmanlı Ülkesine Gelen Almanlar”, The Journal Of Academic Social Science Studies International Journal Of Social Science, C. 5, S. 5, 2012, s. 416.

688 Sezer, a.g.m., s. 109-110.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

73

belgeleri Babıali’ye sunarak ahitname şartlarına göre Osmanlı ülkesinde seyahat eden bilcümle Danimarkalı seyyahlara himayet ve siyanet olunacağını belirtmiş ve söz konusu yetkilinin yaptığı bu cürümden dolayı cezalandırılmasını istemiştir. Elçi ayrıca Stuftenberg’in uğradığı eziyet ve zararın tazmini için Rusçuk Avusturya Konsolosunun belirlediği 500 kuruşluk bedeli Gabrova Müdürünün, yaptığı hatanın neticelerinden çekindiği için sefarete ödeyeceğini beyan ettiğini de eklemiştir.689 Gabrova Müdürünün, yaptığı kötü muamelenin bedeli olarak, meselenin büyütülmeden, 500 kuruş tazminatla kapatılmasını kabul etmesi, merkezi yönetimin bu tür ahitname ihlallerinde ihlali yapan memurlara ağır yaptırımlar uyguladığının bir kanıtı olarak gösterilebilir.

Osmanlı ülkesindeki Danimarkalıların istediği seyahat izinlerinin, maksat bakımından çeşitlilik arz ettiği gerçeği ile birlikte arşiv kayıtlarına göre Tanzimat öncesindeki izin taleplerinin büyük bölümünün ticari maksatlı olduğu görülmektedir. Çeşitli maksatlara dayanan bu seyahat izin taleplerinin bazıları ülkeye giriş veya çıkış ile ilgili iken bazıları ise ülke içindeki seyahatlerle ilgilidir. Örneğin 3 Temmuz 1897’de Danimarka Kralının Hassa Alayı Zabitlerinden Mülazım-ı Evvel Frederik İben ile Müşir Kampehufner’in, Dömeke ve Valestin civarlarına gitme istekleri, şahısların asker kökenli olmalarından dolayı Makam-ı Seraskeri tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu Danimarkalıların o bölgeye gitmelerinde bir sakınca bulunmadığı belirtilmiştir. Makam-ı Seraskeri bu konu ile ilgili olarak, Ordu-yu Hümayuna gelen yabancı zabitan hakkında yapılacak uygulamanın daha önce Müşir Edhem Paşa’ya690 tebliğ edildiğini de eklemiştir.691 Bu dönemde 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nın devam ettiğini belirtmek faydalı olacaktır.

Arşiv kayıtlarına göre, Osmanlı yönetimine iletilen izin taleplerinin değişik meslek ve statü sahibi insanlara ait olduğu görülmekle birlikte bazılarının Danimarkalı beyzadeler yani asilzadeler için istendiği anlaşılmaktadır. 1847’de Danimarkalı Beyzade Baron de Blasen, İzmit ve Bursa civarına gitmek isterken692 12 Aralık 1862’de ise yine bir beyzade olan Baron Taken Ridoç Tot ve Mülazım Benc Mısır, Şam ve Anadolu taraflarına yapacakları seyahat için izin istemişlerdir. 693 Bu şahıslara verilen izinde ahitname şartları doğrultusunda seyahatleri bitinceye kadar kolaylık sağlanması ve rencide edilmemeleri istenmektedir.

Danimarkalı bilim erbabının da, her konuda zenginlik arz eden Osmanlı ülkesinde, keşif ve seyahat talepleri olmakla birlikte bu mevzu Tanzimat’tan Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı-Danimarka ilişkilerinin, sosyo-kültürel başlığı altında incelenecektir. İlim adamlarının yanında Osmanlı ülkesi hakkında haber yapmak isteyen muhabirlerin de son dönem Osmanlı’sına geldiği bir gerçektir. Özellikle Balkanlardaki karışıklıkların iyice arttığı devletin son döneminde, bölge hakkında haber yapmak isteyen gazetecilerin içinde çok az da olsa Danimarka matbuatından kişilerin de bulunduğu görülmektedir. Özellikle Avrupa’da Balkanlar ve Ermeni meseleleri ile ilgili yapılan kara propagandaya karşı Osmanlı Devleti’nin, bilhassa Danimarka gibi tarafsız devlet

689 BOA, HR.TO, 181/52.

690 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda Osmanlı Ordusunu kumanda eden Edhem Paşa, Yunanistan'a karşı savaş ilan edilmesinin (17 Nisan 1897) ertesi günü Milano'yu, 25 Nisan'da Yenişehri, 26 Nisan'da Tırhala'yı ve 17 Mayıs’ta Dömeke'yi fethetti. Dömeke Meydan Muharebesi'nde Yunanlıları büyük bir bozguna uğrattığı için kendisine "Dömeke Kahramanı" denilmiştir. (Bkz. Mehmet Metin Hülâgü, “Gazi Osman Paşa (1833-1900)”, DİA, C. 13, Ankara 1996, s. 464-465.

691 BOA, Y.MTV, 162/22.

692 BOA, A.DVN.MHM, 4.A/64.

693 BOA, HR.TO, 182/24.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

74

habercilerine haber yapmaları konusunda daha ılımlı davrandığı, bununla birlikte söz konusu habercileri de devamlı olarak kontrol altında tuttuğu anlaşılmaktadır.

Balkanların siyasi olarak kaynadığı son dönemde doğal olarak tüm Avrupa’nın da gözü bu bölgeye kaymış, bölge de meydana gelen gelişmeleri takip etmek isteyen Avrupa hatta Amerika gazeteleri, muhabirler göndermişlerdir. Bu ilgiye karşı Osmanlı yönetimi, haber için bölgeye gitmesine izin verdiği muhabirlerin özellikle isyancılarla görüşüp onların tesiri altında kalarak haber yapmalarından çekinmektedir. Bu tip haberlerin, zaten Osmanlı aleyhine Avrupa’da oluşturulan olumsuz kamuoyunun güçlenmesine yardım etmekten başka bir faydası olmayacağından devlet, söz konusu habercileri gözetim altında tutarak zararlı unsurlarla görüştürmemeye çalışmıştır. 1903 yılında Balkanlara haber yapmak için gelen Danimarkalı gazete muhabiri Jasen, bu mevzuya güzel bir örnektir. Jasen 1903 Nisan ayı başında Üsküp’e gitmek istemiş olup gerekli izin yazışmaları sırasında kendisinin “safdil” bir insan olduğu belirtilerek, Sofya’da isyancıların telkinine kapılıp Rumeli ile ilgili bu yönde haber yapabileceğine dikkat çekilmiştir. Bundan dolayı gazetecinin gezisi esnasında kontrol altında tutularak, bu tür zararlı komitecilerle görüştürülmemesi istenmiştir. Bununla birlikte bu şahsın Rusya’nın Viyana Sefirine ihtiyatlı yaklaştığı ve kendisinin Danimarka sarayı ile yakın bağı bulunduğu da ayrıca rapor edilmiştir. Gezisinin her anı kontrol edilmeye çalışılan Muhabir Jasen, 17 Nisan 1903 tarihinde Üsküp’e gelmiş ve valiyi ziyaret etmiştir. Bu ziyaret esnasında refakatindeki tercümanın tehlikeli bir kişi olduğu anlaşılınca bu muhabire kolaylık sağlanmasını isteyen Rus Konsolos Vekili Mendelstam’dan tercümanın uzaklaştırılması hususunda yardımcı olması istenmiştir. Bu arada Muhabir Jasen’in Manastır’a gitmesine de izin verilmiş ancak refakatine jandarma ve polis verilerek isyancılarla teması engellenmek istenmiştir.694

Muhabir Jasen’in o tarihte bölgedeki tek gazeteci olmadığını, 21 Nisan 1903 tarihinde Jasen ile birlikte İngiltereli Mülazım Hovel ve Amerikalı Mour’un Mitroviça’dan Ferizovik yoluyla Prizren’e gitmek istediklerini belirten yazışma ortaya koymaktadır. Bu gazetecilerin de yanına bir görevli verilerek yine zararlı unsurla iletişim kurmaları engellenmeye çalışılmıştır.695 Jasen bir süre Üsküp’te kalmış ve 7 Mayıs 1903 tarihinde Bulgaristan Komiserliğinin özel tavsiyenamesi ile Selanik’e gitmiştir. Bu arada Selanik vilayetinden Osmanlı hakkındaki olumlu düşüncelerinden dolayı kendisine iltifat edilmesi istenmiştir.696 Buradan da anlaşıldığı üzere söz konusu muhabirin Osmanlı ile ilgili olumlu bir izlenim edinmesine büyük önem verilmiş ve bu konuda başarılı olunmuştur. Rumeli’deki gezisine devam eden Muhabir Jasen, 14 Mayıs 1903’te Manastır’a gelmiş bir gün sonra yine bir polis nezaretinde olmak şartıyla Ohri’ye gitmesi için kendisine izin verilmiştir.697 Bölgedeki gezisi bir türlü bitmeyen, Ohri’den sonra farklı birkaç yere daha giden muhabir hakkında Manastır vilayeti, şahsın Ohri’ye gidişi esnasında muhafazası için her türlü tedbirin alındığını belirterek seyahati için verilen zabıta gücünün daha önemli işlerde kullanılmasının gerektiği yönünde fikir beyan etmek zorunda kalmıştır. Danimarkalı gazetecinin güvenliği konusunda da büyük endişe taşıyan Manastır vilayeti 21 Mayıs 1903’te Jasen’in bu sefer Görice ve Kesriye’ye gitme arzusuna, Bulgar eşkıyalarının saldırma ihtimalleri yüzünden zor engel olunduğunu bildirmiştir. Bu arada Danimarkalı Jasen’e sağlanan bu kolaylık ve toleransın diğer bazı muhabirlere sağlanmadığı bir gerçektir. Örneğin aynı tarihte yine isyancılar ile

694 BOA, TFR.I.A, 6/507.

695 BOA, TFR.I.KV, 13/1242.

696 BOA, TFR.I.SL, 10/935.

697 BOA, BEO, 2068/155073; BOA, TFR.I.A, 6/569; BOA, TFR.I.MN, 9/875; 10/948.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

75

görüştürülmemek şartıyla da olsa İngiliz muhabir Brisford’un Ohri’ye gelmesi diğer gazetecilere emsal teşkil edeceği bahanesiyle engellenmiştir.698

Hangi gazetede çalıştığı belirtilmeyen muhabir Jasen’in seyahati arşiv kayıtlarına göre 25 Mayıs 1903’te tekrar Selanik’e gitmesi ile son bulmuş olup bu gezinin neticesinde nasıl bir haber yayınlandığı hakkında bir kayıt bulunamamıştır.699

Danimarkalılardan gelen izin taleplerinin, sadece seyahat maksatlı istenmediği daha önce belirtilmekle birlikte bazı izin isteklerinin iş yeri açma yahut emlak satın alma yollu olduğu görülmektedir. Örneğin 15 Mart 1839’da Danimarka tebaasından Şarl Berlisi, Beyoğlu’ndaki bir arsaya bir mel’abegah700 inşa ederek çalıştırma talebinde bulunmuş ancak mel’abegahın boş bir harcama olduğu yanında halkın malının korunmasının da bir gereklilik olması nedeniyle kendisine ret cevabı verilmiştir. Ayrıca zaten Beyoğlu’ndaki cambazların bu tarz bir icra-i sanat ettikleri belirtilerek bu şahsa da en azından masrafını çıkarması için 3 ay hatta 4 ay daha izin verilmesi kararlaştırılmıştır. Şahsın izin meselesi ile ilgili olarak, bu tür isteklerin yasaklanması üzerinde durulmuş, yasaklama yerine vergilendirme yoluna gidilmesi durumunda bu kez bu tür eğlence işi ile uğraşanların, halktan aldıkları paraya zam yapacakları belirtilmiştir. Bu yüzden bu tip taleplerin kesin olarak reddedilmesi ve sadece masraflarını çıkarması için izin verilenlerin de baharın gelmesi ile birlikte hiçbir mazeret bildirmelerine izin verilmeden engellenmeleri istenmiştir.701

İş yeri açma taleplerinden biri de 1848 yılında Danimarka Elçisi Hübsch’den gelmiştir. Hübsch 1830’da Galata Kadısına yazılan fermanla Anton Petra isimli bir şahsa tahsis olunmuş olan Beyoğlu Dörtyol Ağzında bulunan francala fırınını sefaret adına işletmek için 30 Mayıs 1832’de başvuruda bulunmuş ve bu fırının Danimarka Sefaretine tahsis edilmesini istemiştir. Elçi, söz konusu fırında francala ve peksimet yapılıp asla başkalarına satılmayacağını beyan etmiştir.702 Sefarete tahsis edilen bu fırının durumu Danimarka Elçiliğinin lağvedilmesi ile değişmek durumunda kalmıştır. 5 Ocak 1848 tarihinde Hübsch, elçiliğin kapatılmasından dolayı fırının işletme hakkının bu kez kendisine verilmesini istemiştir. Bu talep üzerine fırının belediye nizamına uymak şartıyla Hübsch’e verilmesi düşünülmüştür. Ancak daha sonra Hübsch’ün geçmiş hizmetleri yanında kendisinden zimmet pusulası karşılığı 1.200 kuruş resmi mukabele istenmesinin Saltanat-ı Seniyyenin şanına uygun düşmeyeceği dikkate alınarak başkalarına emsal olmamak şartıyla fırının önceki haliyle Elçi tarafından çalıştırılmasına müsaade edilmiştir.703 1852’de Hübsch’ün, tekrar Danimarka Maslahatgüzarı tayin olunması ile birlikte 19 Kasım 1852’de başvuruda bulunan Elçi diğer sefaretlere mahsus fırınlar hakkında ne uygulanıyorsa bu fırın hakkında da aynısının uygulanmasını istemiştir.704

Danimarka Elçisi Hübsch’ün, özellikle Tanzimat Dönemi’nden önce daha düzenli kaydı tutulan, kendisi ve elçilik çalışanlarının özel kullanımına has üzüm ve domuz alımı izin istekleri de bulunmaktadır. Domuz alım izinlerinde miktar genellikle 150 adet olup Elçi her sene sonbahar ve kış başlangıcında bu izni istemektedir. İzin belgesinde domuzların Vize, Terkos, Midye taraflarından alınacağı ile birlikte herhangi bir engellemeye maruz kalmadan Elçinin, Beyoğlu’ndaki evine nakledilmek istendiği

698 BOA, TFR.I.MN, 10/923.

699 BOA, TFR.I.MN, 10/948; BOA, Y.PRK.UM, 64/82.

700 Oyun oynan yer.

701 BOA, HAT, 1618/56.

702 BOA, HAT, 1212/47470; BOA, HR.TO, 181/40.

703 BOA, İ.MVL, 134/3608; BOA, A.MKT.MVL, 13/9; BOA, A. MKT, 177/29.

704 BOA, HR.TO, 181/40.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

76

belirtilmektedir.705 Hübsch’ün kendi ve elçilik çalışanlarının kullanımı için almak istediği şıralık üzüm miktarı ise yıllık 150 sepet olup izin talebi genellikle her yıl eylül ve ekim ayında istenmektedir. Bu izin taleplerinde, üzümlerin Üsküdar ve civarındaki bağlardan temin edileceği yazılmaktadır. Diğer tüm sefaretlere verildiği gibi kendisine de bu iznin verilmesini isteyen Elçi, görevliler tarafından haraç, avaid ve sair isteklerle rencide olunmak istemediğini de ayrıca belirtmektedir.706 Arşiv kayıtlarına göre, Danimarka Elçisinin Tanzimat öncesinde, kuzu ve alkollü içki alımı için de izin talebinde bulunduğu görülmektedir.707

Danimarkalıların, Osmanlı topraklarında büyük işletme olarak kabul edebilecek müesseseler kurma ile ilgili taleplerinin çok az sayıda olduğu ve bunların sadece petrol bakımından zengin Ortadoğu bölgesini kapsadığını arşiv kayıtları göstermektedir. Bunlardan birisi 3 Ocak 1911 tarihli izin isteği olup söz konusu talep İsveç ve Danimarkalılardan oluşan bir müteşebbis heyetin, Alman Nafia Nezareti Mühendisi Rudolf Tolensi ile birlikte Arvavaska ismiyle maden çıkarma hususunu içermektedir. Bu heyetin, 5 ay müddetle Bağdat ve civarında keşif yapacağı, Dicle ve Fırat nehirlerinden İran ile hudut olan Mendeli ve Hanekin kazalarına kadar olan bölgeyi araştırarak duruma göre Osmanlı hükümetine bir teklifte bulunulacağı belirtilmiştir. Onlara verilen cevapta, kendilerine konu ile ilgili kanunlara riayet edip maden buldukları takdirde şahıslarına herhangi bir hak doğmayacağını kabul etme şartı ile müsaade edilmiştir. İştah kabartan bu coğrafya ile ilgili talepte bulunan Danimarkalılar sadece bu heyetten ibaret olmayıp 11 Ocak 1911 tarihinde Bağdat dâhilinde seyahat eden Danimarkalı Ostrup, Hanekin’de bulunan petrol membalarını ziyaret etmek istemiştir.708 Söz konusu şahsın Arvavaska Heyeti ile bir alakasının olup olmadığı anlaşılmamakla birlikte Ostrup’un petrol membalarını ziyaret isteğinden yaklaşık 6 ay sonra 4 Temmuz 1911’de Osmanlı hükümetinden istediği ruhsat, hem ilginç hem de kuşku vericidir. Ruhsat talebinde Doktor olduğu da anlaşılan Ostrup, Stockholm ve Kopenhag şehirlerindeki en önemli dört bankanın oluşturduğu bir sendika namına Irak’ta 15.000 hektar boş arazide zirai deneyler yapmak amacıyla bir çiftlik okulu açmak için 25 sene müddetle ruhsat istemiştir. Bu talep incelenmesi için Orman, Maadin ve Ziraat Nezareti tarafından Maliye Nezaretine gönderilmiştir.709 Söz konusu sendikanın, hakikaten zirai faaliyet yapmak amacında mı olduğu yoksa bölgedeki zengin petrol yataklarından bir şekilde faydalanma niyetini perdelemek için mi böyle bir ruhsat istediği bilinmemekle birlikte Avrupalıların, genellikle ilmi araştırmaları ve kazıları bahane ederek Ortadoğu petrollerini belirleme ve sahip olma teşebbüsleri bilinen bir gerçektir. Ayrıca söz konusu sendika adına ruhsat talebinde bulunan Ostrup’un, Osmanlı Devleti’nden Mecidi Nişanı da alan ünlü Danimarka Darülfünunu hocalarından Dilbilimci Doktor Ostrup olma ihtimali gayet yüksektir. Çünkü Doktor Ostrup’un bölgede yaptığı çalışmalar sayesinde hem bölgeyi gayet iyi bildiği hem de hükümet ve yerel yöneticiler tarafından tanındığı yadsınamaz bir gerçektir.

Osmanlı ülkesinden emlak ve arazi almak isteyen Danimarkalılar bulunmakla birlikte emlak almak isteyen bazı Danimarkalıların, alacakları emlakları farklı maksatlarla kullanacakları gerekçesi ile devlet tarafından reddedildiği görülmektedir. Örneğin 1907 yılında Suriye vilayetindeki Nebek kazasının Diratiye köyünde İngiliz himayesinde olduğu söylenen Doktor Fokesmol’un, İbrahim Kâtip isimli birine ait

705 BOA, A.DVN.DVE, 8/97; 9/13; BOA, A.DVN.DVE(6), 462/113.

706 BOA, A.DVN.DVE(6), 463/25; 463/45; 463/48; 463/51; BOA, C.HR, 152/7571.

707 BOA, A.DVN.DVE(6), 145/12; BOA, HAT, 194/9597.

708 BOA, BEO, 3843/288192.

709 BOA, MV, 154/33.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

77

olan haneyi satın almak istemesi üzerine Osmanlı harekete geçmiş ve bu hanenin mahalli kaymakamlık tarafından, 50 Fransız lirası karşılığında satın alınarak Fokesmol’un bu alışverişinin engellenmesi istenmiştir. Bu konuda Şam’daki İngiliz Konsolosu da ikna edilmiştir. Hükümetin bu konudaki engelleme kararı, şahsın bu haneyi izinsiz olarak misyonerlik faaliyetinde kullanma ihtimalinin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Binayı almaktan vazgeçen Fokesmol, bu sefer aynı köyde ikameti için bina yapmak maksatlı hükümetin de karşı çıkmayacağı bir arsayı satın almak istediğini beyan etmiştir. Şahıs, bu arsaya yapacağı binayı asla mektep veya başka bir amaçla kullanmayacağını belirtse de hükümet gayet haklı olarak söz konusu doktorun niye bu köyde ikamet etmek istediğini ve binayı farklı amaçlarla kullanmayacağına dair nasıl bir teminat vereceğini sormuştur.710 28 Mayıs 1908 tarihinde Doktor Fokesmol’e alacağı arsaya ikameti için ev yapması ve burayı asla dini ve mezhepsel bir amaç ile kullanmaması taahhüdü ile izin verilmiştir. Bununla birlikte mahalli konsolosun kefaleti ve teminat senedi vermesi de şart koşulmuştur.711 Bu kararın verilmesine Danimarka ile yapılan antlaşmalara göre Osmanlı topraklarında Danimarkalıların serbest gezinmeleri ve ikamet haklarının temin edilmiş olmasının yanında devletin kabul ettiği 1867 İstimlak Nizamnamesi ile yabancılara Osmanlı Devleti’nin her yanından emlak alma hakkı tanınmış olması gerekçe gösterilmiştir.712 Söz konusu nizamnameye kadar yabancıların Osmanlı ülkesinden emlak satın almaları yasaktır.713

Devletin, Doktor Fokesmol’ün şüpheli faaliyetlerine karşın aldığı tüm tedbirlere rağmen 18 Ocak 1909 tarihinde Suriye Valisi İsmail Bey’den gönderilen yazı hükümeti bir kez daha harekete geçirmiştir. Söz konusu yazıda Fokesmol’ün, bu sefer Nebek Kazası merkezinde bulunan bir araziyi satın almaya çalıştığı belirtmiştir. Valinin yazısında, ayrıca Nebek’teki arazi haricinde Fokesmol’ün daha önce Diratiye köyünde satın aldığı 1.450 metre civarındaki araziye ikamet için yapıldığı söylenen binanın pek de eve benzemediği hatta bazı bölümlerinin Protestanların ayin yaptıkları mahallere benzer şekilde inşa edildiği söylenmektedir. Valiye verilen cevapta, din ve mezheple ilgili bir bina için hükümete müracaat etme ve ruhsat alma mecburiyeti olduğundan hükümetin müdahale hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Amacına ulaşmak konusunda iki koldan birden hareket eden Fokesmol’ün, Nebek’te almak istediği arazinin ise Nebek kazası merkezinin batı tarafından 5-6 dakikalık mesafede, üç tarafı yol olan 50 dönümlük bir arazi olduğu bildirilmiştir. Bu arada o bölgede bulunan İngiliz Konsolosu Revi’nin de arazi satışını hızlandırmak için aracılık yaptığı hakkında bilgi verilmiştir. Doktor Fokesmol’ün bu araziyi, ileride Protestan mezhebinin yayılmasını kolaylaştırmak için bir müessese veya hastane inşa etmek için kullanacağını belirten yerel kaymakamlık, bu durumun engellenmesi için kanuni bir maddenin bulunmadığını ayrıca belirtmektedir. Buna karşın kaymakamlığa muhakkak kanuni bir madde bulunarak bu işin engellenmesi tebliğ edilmiştir. Ancak kanunda madde bulmaya gerek kalmadan söz konusu arazinin hissedarlarından birinin rızası olmadan alınmaya çalışıldığı ve bundan dolayı konunun bidayet mahkemesine gönderildiği ortaya çıkmıştır. Satışın gerçekleşmemesi için davalık olan hissedarın hakkının korunması kararlaştırılmıştır.714

Doktor Fokesmol’un, misyonerlik adına yaptığı çalışmaların ilerleyen süreçte başka bir yöntemle hedefine ulaştığı 24 Aralık 1915’te Danimarka Elçiliği tarafından

710 BOA, DH.MKT, 1150/84.

711 BOA, MV, 119/38.

712 BOA, ŞD, 2770/40.

713 Gül Akyılmaz, “Osmanlı Hukukundaki Düzenlemeler Çerçevesinde Yabancı Ülke Vatandaşlığına Geçen Ermenilerin Gayrimenkullerinin Hukukî Statüsü” Yeni Türkiye, C. 60, 2014, s. 16.

714 BOA, DH.MUİ, 40/2/5; BOA, ŞD, 26/60.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

78

verilen bir yazıdan anlaşılmaktadır. Bu yazıda “Osterland Misyonen” isimli Danimarka cemaatinin, 9 Mart 1915’ten715 beri Şam, Kalaman, Nebek, Diratiye, Beyrut ve Karyetin’de Kopenhaglı Doktor Fokesmol idaresinde birtakım mekteplere sahip olduğu belirtilmekte ve söz konusu mekteplere Osmanlı memurları tarafından el konulduğu bildirilmektedir. Bu durumun yanlış bir anlamadan kaynaklandığını belirten Elçilik, söz konusu mekteplerin daha önce “Dipre Church in İrland” isimli İrlanda heyet-i ruhbaniyesine ait olduğunu ve söz konusu mekteplerin “Osterland Misyonen” isimli Danimarka cemaatine 9 Mart 1915 tarihinde devredildiğini bildirmektedir. Bu durumu ispat için İrlanda Presbiteryan Kilisesi Heyet-i Ruhbaniyesi Umumi Kâtibi William James Levi tarafından verilen beyannamenin bir sureti de gönderilmiştir. Bu beyanname Belfast’taki Danimarka Konsoloshanesi tarafından gönderilmiş olup 1915’te binaların devri ile ilgili bilgiler içermektedir. Bu beyanname ile birlikte mekteplerin iadesini isteyen Danimarka Elçiliğinin bu talebine karşılık Hariciye Nezareti, 13 Ocak 1916’da Sadarete Suriye vilayetinde bulunan yabancı müesseseler içerisinde Danimarkalılara ait eğitim ile ilgili müesseselerin olup olmadığını eğer varsa İngiliz himayesinden Danimarka himayesine geçmesine dair bir kayıt bulunup bulunmadığını sormuştur. 26 Ocak’ta verilen cevapta, yabancılara ait müesseselerin isimlerinin bulunduğu defterde böyle bir kayıt bulunmadığı ayrıca seksen dört kısım olan İngiliz müesseseleri arasında da bununla ilgili bir kayıt olmadığı belirtilmiştir.716 Bu arada Diratiye’de Danimarkalıların yoğun bir misyonerlik faaliyeti içinde olduklarını 26 Temmuz 1914 tarihli arşiv kaydı da göstermektedir. Bu kayda göre Diratiye’de ikamet eden Danimarkalı Rahip Einer Prip, Şam çöllerinde seyahati için Vincester tüfeği taşıma izni istemiş ancak mahzurlarından dolayı kendisine söz konusu izin verilmemiştir.717

Danimarkalıların istediği izin talepleri içerisinde dikkat çeken başka bir mevzu da avlanma ile ilgili olan taleplerdir. Hatta Danimarka Elçisi Hübsch’ün 24 Ağustos 1847 tarihli talebinden, İstanbul’da ikamet eden yabancı elçiliklere her yıl belli bir miktar av izin belgesi verildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu talepte Hübsch, diğer dost devlet elçilerine verildiği gibi Danimarka Elçiliğine de 20 kıta “sayd u şikâr” tezkiresi verilmesini istemektedir.718

Danimarkalılar için istenen av izin taleplerinin bazılarının ise bizzat şahıslar için talep edildiği görülmektedir. 1890’da Arnavutluk'ta avlanmak isteyen Danimarkalı Kont Şael'e bir kıta ruhsatname verilmesi istenmekle beraber şahsın gideceği yerlerde kendisine kolaylık sağlanması istenmiştir.719 9 Ocak 1912 tarihinde de Danimarka sarayının baş avcısı ve sefaret kâtibi unvanlarına sahip Öde Vinkalk’ın belli bir zaman Manastır, Yanya, Kosova ve İşkodra vilayetlerinde gezmek ve avlanmak istediği bildirilerek yine söz konusu vilayetlerde kendisine kolaylık sağlanması talep edilmiştir. Bu talebe karşılık Manastır ve İşkodra vilayetlerinden verilen cevapta, bölgenin avlanmak için gayet uygun olduğu belirtilmekle birlikte çok fazla kar yağdığı için avlanmak mümkün olsa da gezinmenin pek mümkün olmayacağı bildirilmiştir. Manastır vilayeti ayrıca bölgede gezinmenin şu an için güvenlik açısından bazı sakıncalar doğurabileceğini

715 Söz konusu okulların devir tarihi konusunda, ilgili belgede, tarih 9 Mart 1905 olarak gösterilmekle birlikte Hariciye Nezaretince not düşülerek tarihin “9 Mart 1915 olması melhuzdur” denilmektedir. Doktor Fokesmol’ün çalışmaları dikkate alındığında tarihin 9 Mart 1915 olması daha uygundur. (Bkz. BOA, BEO, 4395/329588.)

716 BOA, BEO, 4395/329588.

717 BOA, DH.KMS, 26/15.

718 BOA, A.DVN.DVE(6), 132/1.

719 BOA, HR.TO, 274/74; BOA, DH.MKT, 1713/73.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

79

eklemiştir. Yanya vilayeti de, 7 Ocak’ta seferberlik ilan edildiği için, Yanya Kolordu Komutanlığı ile yaptığı yazışma neticesinde, şahsın bu bölgedeki gezintisinin sorun yaratabileceğini bildirmiştir.720

3.7. Osmanlı Devleti’nde Bulunan Danimarkalılar ile İlgili Adli ve Asayiş Olayları

Osmanlı ülkesinde geçici süreliğine veya devamlı ikamet eden Danimarkalıların, diğer devlet vatandaşlarının da karıştığı gibi dâhil oldukları adli meseleler bulunmakla birlikte bu meselelerde genel olarak aracılık yapanlar, başta Danimarka Elçisi olmak üzere Danimarka diplomatik temsilcilikleridir. Osmanlı yönetiminin Danimarkalılar ile ilgili adli mevzulardaki yaklaşımı, 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefayin ve Ticaret Antlaşması’nın 10. maddesinde belirlenmiştir.721

Tabii olarak Danimarka Elçisinin, yönetime ilettiği tüm hukuki meseleler kendi devlet tebaası ile ilgili olmayıp bizzat kendi şahsı ile alakalı sıkıntılar da olabilmektedir. Örnek olarak 2 Aralık 1846’da Elçi Hübsch; Büyükdere’de epeydir hırsızların kol gezdiğini ve her akşam çeşitli suçların işlendiğini, bundan dolayı kendisinin daimi bir korkuya düçar olduğunu bildirmektedir. Söz konusu bölgede hiçbir polis memurunun bulunmadığından yakınan Elçi, defalarca suç işlenmesine ve birçok hanenin soyulmasına rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığından yakınmaktadır.722 Elçi Hübsch, 26 Ekim 1847’de kendi adına yaptığı başka bir başvuruda ise 1839 yılında Beyoğlu’ndaki sokakların genişletilmesi ve isimlendirilmesi neticesinde, genişletme çalışmalarından dolayı oradaki emlak sahiplerinin bazılarının arazilerinden bir bölümünün zayi olması hasebiyle onların zararının tazmini için diğer emlak sahiplerine arsalarının miktarına göre bir bedel tahsis olunduğundan bahsetmektedir. Yazının devamında, Hübsch’ün kendisine ihsan buyurulan ancak mülkiyeti eşinin üzerine olan ve elçilik için kullanılan ekmek fırını yüzünden takdir olunan 7.090 kuruş ödemenin, sefaret vasıtasıyla ödendiği belirtilmektedir. Ancak Elçinin beyanına göre Tophane Meclisi tarafından Danimarka

Kançılaryasına bir memur gönderilmiş ve önceki hesapta bir yanlışlık olduğu ve Elçinin eşinin, 1.700 kuruş daha ödemesi gerektiği bildirilmiştir. Söz konusu borcun, tahsili için bir aracıya havale edildiğini bildiren Elçi, Babıali’nin neticelendirdiği bir meselenin Tophane Meclisi tarafından tekrar belirlenmesinin anlaşılır bir durum olmadığını ve ayrıca bundan sonra bu tür yeni uygulamalarla karşılaşılmayacağına nasıl itimat edileceğini sormaktadır.723

720 BOA, DH.MTV. 24/44.

721 Bu maddeye göre: “Danimarkalılar ve onlara tabi olanların arasındaki anlaşmazlıklarda, elçileri veya konsolosları Danimarka kuralları üzerine karar verecekler, Osmanlı kadı ve hâkimleri bu meselelere karışmayacaklardır. Danimarka tüccarlarını himaye etmek için Osmanlı ülkesinde bulunan konsoloslar, hapis olunmayacak ne tür davaları var ise elçiler tarafından İstanbul’da görülecektir. Bunların evleri mühürlenmeyecek, teftiş edilmeyecektir. Eğer Osmanlı reayası ile Danimarkalılar arasında şer’i işler ortaya çıkarsa elçileri, konsolosları veya vekilleri tarafından tercümanları aracılığıyla mesele görüşülecektir. Danimarkalılar ve onlara tabi olanlar, Osmanlı reayası veya bir Müslüman tarafından mahkemeye çağrıldıklarında tercümanları veya vekillerinden biri bulunmadıkça cevap vermeye zorlanmayacaklardır. Anlaşmazlık konusu 4000 akçeden fazla olan davalar, İstanbul’da görülecektir. Müslüman veya Osmanlı reayasından biri Danimarkalıları ve onlara tabi olanları alım satım meseleleri veya kefalet ve borçlanılan akçe hususlarında dava ettiklerinde, şer’i hüccet veya yürürlük senedi olmadıkça şahitleri dinlenilmeyecek ve hapis olunmayacaklardır. Anlaşmazlığı olduğu halde Osmanlı sahillerinden ayrılmak üzere olan Danimarka gemisi hakkında, konsolos ve tercüman tarafından hemen hüküm verilecek sebepsiz yere geminin gidişi ertelenmeyecek veya engellenmeyecektir.” (Bkz. BOA, A.DVN.NMH, 41/9)

722 BOA, HR.TO, 181/7.

723 BOA, HR.TO, 181/14.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

80

Arşiv kayıtlarına göre Danimarka Elçisinin bizzat dâhil olduğu hukuki meselelerin varlığı gibi söz konusu devletin farklı mahallerdeki diplomatik temsilcilerinin veya onların yakınlarının da karıştığı hukuki ve adli meseleler bulunmaktadır. Böyle bir örneğe 9 Temmuz 1847 tarihinde İzmir’in Buca karyesinde rastlanmaktadır. Karyede kurulan panayırda İzmir’de yaşayan Danimarka Konsolosu Dyon’un “kötü haliyle meşhur” oğlu Robert Dyon, sarhoş halde köy sakinlerinden Fali isimli Hristiyan bir kadına tüfekle vurmuş bu sırada silahın ateş alması ile birlikte orada bulunan Rumlar ve yabancı uyruklular, kadına ateş etti zannederek Konsolosun oğlunu linç etmişlerdir. Zaptiye memurlarının müdahalesi sonucu kalabalık dağıtılmışsa da topluca linç girişimi neticesinde Konsolosun oğlu ölmüştür. Ölen şahsın katilinin bulunmasının pek mümkün olmadığını bildiren mahalli idare, zaten meseleden dolayı kimsenin de davacı olmadığını ancak bir dava durumunda vakanın kanun ve nizam çerçevesinde mahkeme edileceğini eklemiştir.724 Bu olaydan yaklaşık 4 yıl sonra yine Buca karyesinde, bu sefer İzmir Danimarka General Konsolosu İugine de Songh ve ailesinin adı adli bir vakada mağdur olarak geçmektedir. 15 Ağustos 1851 tarihinde Songh, ailesi ile yaşadığı Buca karyesinde, ahaliye de zulmeden, haydutlar tarafından fidye maksatlı kaçırılma tehlikesi atlatmıştır. Beş kişi olan haydut takımı akşam saat 9 civarında Konsolosun evini basıp karısını ve kızını ölümle tehdit etmiş ve birtakım ziynet eşyasını gasp ederek Songh’u kaçırmaya çalışmıştır. Konsolosu kaçırırlarken kopan gürültü üzerine ahalinin geldiğini duyan haydutlar, Konsolosu bırakıp bu kez yardıma gelen Songh’un damadı Vambelin’i kaçırmaya çalışmıştır. Silah sesleri üzerine haydutların kaçtığını belirten Konsolos şikâyetinde, karye ağasının o sırada uykuda olduğunu ve olaydan yarım saat sonra kavasları ile geldiğini bildirmiştir. Bu konuda hem İzmir Valisine hem de asker kumandanına resmen şikâyette bulunan Konsolos, kendisini korumanın resmi makamların işi olduğunu bundan dolayı gasp edilen eşyasının bedelinin ya dikkatsiz olan belde zabitanından ya da devlet tarafından karşılanmasını talep etmiştir.725 Yetkili makamlara bu işi yapanların derhal yakalanıp cezalandırılması ve çalınan eşyaların tam olarak ortaya çıkarılması emredilirken eşyaların kaybolan kısmının da kabahatlerine göre yetkili memurlardan alınması tembihlenmiştir.726 23 Ağustos 1851 tarihinde mahalli yetkililerden gelen cevabi yazıda, evvela konsolosun çalınan malının 3 saat, 2 yüzük, 1 adet çifteli tüfek, 1 kılıç, 1 altın zincir ile 3 tane gümüş kaşık olduğu belirtilmiştir. Devam eden yazıda zaptiye memurunun durumu haber alır almaz zaptiye neferleriyle haydutların peşine düştüğü hatta civardaki iki bölük Asakir-i Şahane Süvarisinin dahi söz konusu haydutların ablukaya alınması için gönderildiği bildirilmiştir. Tüm bunlarla birlikte Konsolosun saldırıya uğramasının sebebi olarak; oturduğu mahallin karyenin uzak kenarında olması gösterilmiş, konsolosun şikâyetinin de yapılan yakalama çalışmalarından haberdar olmamasından kaynaklandığı belirtilmiştir.727

Danimarkalı diplomatik temsilcilerin karıştığı başka bir adli vakaya Beyrut vilayetinde rastlanmaktadır. 1892’de Danimarka, İsveç-Norveç hükümetlerinin Beyrut konsolos vekili olan Peter Coliyos Lotived, yanına kavasını ve hizmetkârını alarak gece vakti Osmanlı tebaasından Nikola Şahn’ın hanesine girmiş ve hane sahibinin baldızı Hanna isimli kızı zorla konsoloshaneye götürmeye çalışmıştır. Ancak o bölgede devriye gezen güvenlik görevlileri söz konusu kızı Konsolosun elinden kurtarıp olay yüzünden toplanan kalabalığı dağıtmıştır. Yapılan tetkikat neticesinde,

724 BOA, A. MKT 92/100.

725 BOA, HR.TO, 181/36.

726 BOA, A.DVN.MHM, 755/25.

727 BOA, A.MKT.UM, 71/63.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

81

Hanna isimli kızın 5 yıldır Konsolosun hizmetinde olduğu ve Konsolosun, bir ay evvel karısının başka bir yere gitmesini fırsat bilerek, söz konusu kızın zorla ırzına musallat olduğu ortaya çıkmıştır. Konsolos Vekilinin böyle bir iş için hizmetine verilen kavası zorla kullanması büyük bir tepki almıştır. Beyrut vilayeti, şahsın hatasını anladığını ve karşı tarafın hukukunu çiğnediğini mahkemeye itiraf ederek hükümetin istediği şekilde özür dilemeye hazır olduğunu bildirmiştir.728 Bu arada şahsın ismi hakkında bir karışıklık yaşanmış ancak yapılan yazışmalar ile hata düzeltilerek şahsın isminin Peter Coliyos Lotived olduğu kesinleştirilmiştir.729 İlerleyen dönemde, 5 Temmuz 1893 tarihli bir yazışmaya göre Konsolosun suçunu itiraf edip özür dilemeye hazır olduğu ile ilgili vilayetten gelen haberin asılsız olduğu, hatta tam tersine şahsın suçunu örtbas etme niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Bunun üzerine söz konusu konsolosun hem rüşvet vermek hem de kız kaçırmak suçlarından yargılanması için mahkemesinin İstanbul’da yapılması ve kendisinin de İstanbul’a getirilmesi kararlaştırılmıştır.730

Danimarkalılar ile ilgili adli vakaların bazıları Osmanlı Devleti’nin neşriyat yasakları ile ilgilidir. Osmanlı Devleti’ndeki matbuat işlerini düzenleyen ilk nizamnamenin 1864 yılında yayınlandığı bilinmektedir. Bu ilk düzenlemeden sonra ilerleyen dönemlerde neşriyatla ilgili daha katı ve kuşkucu bir tutumun sergilendiği bir gerçektir. Özellikle II. Abdülhamid döneminde çok bariz bir şekilde hissedilen bu durumun nedenlerini bizzat Padişahın şu cümleleri gayet iyi açıklamaktadır; “Bizim memleketimizde halk, henüz çok saftır, çok az okumuştur, insanlarımıza çocuk gibi davranmak zorundayız. Aileler ve eğitimciler, gençliğin elinde zararlı yazıların bulunmamasına özen gösterdikleri gibi, hükümet de, biz de halkın zihnini zehirleyecek her şeyi ondan uzak bulundurmalıyız.”731

Osmanlı Devleti’nin bahsi geçen neşriyatla alakalı uygulama ve yasaklamalarından dolayı takibata uğrayan bazı Danimarkalılar bulunmaktadır. Örneğin 26 Ağustos 1898 tarihinde Danimarkalı Yazar Yohannes Magnos’ın, Almancadan Dankaya çevirdiği “Orienten-Şarkta Seyahatname” isimli kitabı ile yine Danimarkalı Yohannes Kok’ın “Das Heilige Land-Arz-ı Mukaddes” isimli kitabı hükümetçe yasaklanmıştır. Bu kitaplar Kudüs Maarif Müdüriyetinin talebi üzerine incelenmiş ve yapılan inceleme neticesinde; Kopenhag’da basılmış olan bu iki kitapta, Osmanlı Devleti’nin dini, siyasi ve milli durumundan bahsedilmekle beraber dinen ve siyaseten bazı sakıncalı bölümler içerdikleri tespit edilmiştir. Bu tespit sonucunda, Matbaalar Nizamnamesi ’ne aykırı oldukları gerekçesi ile bu türlü eserlerin Osmanlı topraklarına girmesinin veya neşredilmesinin yasak olduğuna dikkat çekilerek kitapların geldikleri yere gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kararın ardından konu hakkında Dâhiliye, Zaptiye, Posta ve Telgraf Nezaretleri ile Rüsumat Emaneti ve Maarif İdarelerine tebligat yapılmıştır.732

Osmanlı Devleti’nin matbuat yasaklarına tesadüf eden Danimarkalılar ile ilgili başka bir örnek de 1902 yılında Beyrut’ta yaşanmıştır. Avusturya Postası ile Beyrut’taki Danimarka Konsolosuna gönderilen ve içinde Şam’daki İngiliz Hastanesinde çalışan bir doktora ait kitapların bulunduğu resmi sefaret mühürlü kapalı paket yerel memurlarca açılmış ve paketteki bazı kitaplara el konulmuştur. El konulan kitapların bazıları incelenmesi için Maarif Nezaretine gönderilirken bir tanesi ise kaybedilmiştir. Bunun

728 BOA, BEO, 131/9790; 200/14982.

729 BOA, BEO, 101/7561.

730 BOA, BEO, 228/17077; 231/17321.

731 Nurşen Mazıcı, "1930'a Kadar Basın ve 1931 Matbuat Kanunu", Atatürk Yolu TİTE Dergisi, C. 9, S. 18, 1996, s. 134-135.

732 BOA, MF.MKT, 421/55.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

82

üzerine Danimarka’nın diplomatik temsilciliğini de yürüten İsveç-Norveç Sefareti, resmi mühürlü paket açıldığı için protesto çekerek, kitapların teslim edilmesini ve konuyla ilgili özür dilenmesini talep etmiştir. Söz konusu kitapların, Danimarka’nın Beyrut’taki tüccar vekili adına geldiği belirlenmiş ve rüsumat idaresinin maarif müdüriyetine gönderdiği kitap sayısının 29 iken müdüriyete 28 kitabın ulaştığı fark edilmiştir. Yapılan tahkikat neticesinde, kitapların kolcu tarafından değil de vekilin adamı ve bir hamalla gönderildiği için böyle bir sonucun ortaya çıktığı anlaşılmış, bundan dolayı da kayıp kitabın hamalda aranılmasının gerektiği bildirilmiştir. Kayıp kitap haricinde kalan kitaplardan üç tanesine de inceleme maksatlı el konulmuştur. Bu üç kitap 12 Şubat 1903 tarihinde Maarif Nezaretine gönderilirken kalan 25’i sahibine verilmek için müdüriyete iade olunmuştur. Beyrut vilayeti ile yapılan yazışmalara göre, bu tip paketler için konsolosların Rüsumat Nezareti’ne beyanname vermesi gerektiği, söz konusu konsolos bu beyannameyi göndermişse bile kendisinin o bölgede ticaretle meşgul olmasından dolayı bir yanlış anlamanın ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Bu yanlış anlamadan dolayı eldeki kitapların teslim edilmesi ve paketin mührünü kırarak açan ilgili memurun, konsoloshaneye giderek özür beyan etmesi kararlaştırılmıştır.733 Buradan da anlaşılacağı üzere sefaretler tarafından mühürlenerek konsolosluklara gönderilen paketlerin yerel memurlar tarafından açılması ve kontrol edilmesi kesinlikle yasak kabul edilmektedir. Bu arada Maarif Nezaretine gönderilen kitapların “Memalik-i Şarkinin Ahval-i Ruhaniye ve Siyasiyesi”, “Kostantinapol” ve “Misyonerlerin Âlem-i İslamiyette Tesadüf Ettikleri Müşkilatın Suret-i Hali” isimli üç kitap olduğu belirlenmiştir. Tetkikatı yapılan bu kitaplardan “Memalik-i Şarkinin Ahval-i Ruhaniye ve Siyasiyesi” isimli eserin Kitab-ı Memnua Defterinde kayıtlı olduğu, diğer ikisinin ise diyaneten ve siyaseten sakıncalı olduğu anlaşılarak ülkeye girmelerinin mahzurlu olduğu yönünde karar verilmiştir.734

Matbuatla ilgili başka bir vaka ise 1911’de Yemen vilayetindeki Hudeyde’de yaşanmıştır. Fransa’da basılıp Sastre isimli şahıs adına gönderilen ancak tahrif edilmiş olmasından dolayı gümrükçe el konulan 13 tane Mushaf-ı Şerife, matbuat kanununa aykırı olduğu gerekçesi ile el konulmuştur. 16 Ocak 1911’de kitapların sahibi olan Danimarkalı Kitapçı Herbert,735 bu tür yanlışlıklara vakıf olmamasını elçiliğe bahane olarak göstermiş elçilik de bu defaya mahsus sayısı 13 bulan ve tane fiyatı 10 frank olan bu Mushafların bedellerinin verilmesini talep etmiştir.736 Meselenin ayrıntısında ise Hudeyde’de yaşayan söz konusu Danimarkalı Herbert’in, Mısır’daki bir İngiliz kütüphanesi namına söz konusu mahalde kütüphane açıp burada kitap sattığı ancak sattığı kitaplarda şeriat hükümlerine ve İslam akaidine aykırı bölümlerin bulunduğu anlaşılmıştır. Hatta bahsi geçen tahrif edilmiş Kuran-ı Kerimlerden birine “El Nureyn” adında bir sure eklendiği tespit edilmiştir. Bu arada bölgedeki İngiliz Konsolosunun, kitapların bir İngiliz şirkete ait olmasını bahane ederek bu kişiyi himaye etmek niyetinde olduğu ortaya çıkınca Osmanlı hükümeti, bu teşebbüse kesinlikle izin verilmeyeceğini sert bir dille ifade etmiştir. Merkezi hükümet, konu ile ilgili Matbaalar Kanunu’nun 6. Maddesine göre; basılacak Mushaf-ı Şerif, Ecza-yı Kuraniye ve Ehadis-i Nebeviye kitaplarının incelenmesi için İstanbul’da Meşihat Dairesinin, taşrada ise o bölgenin naibi ve müftülerinin bir araya gelmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca söz konusu kitapların

733 BOA, BEO, 1914/143488; 1917/143774; BOA, DH.MKT, 502/54; 573/19; 581/1; 573/19.

734 BOA, MF.MKT, 660/12.

735 Şahsın ismi konu ile ilgili belgelerde Herber diye geçmektedir. Bununla birlikte Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki BOA, HR.HMŞ.İŞO, 53/15 numaralı kayıtta şahsın ismi Fransızca bir belgede Herbert olarak geçmektedir. Söz konusu kayıtta aynı olay anlatılırken şahsın muzır kitaplar sattığı belirtilmiştir.

736 BOA, BEO, 4018/301348.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

83

basımı için maarif dairelerinden ruhsat verilmesi ve bunların da devlete tasdik ettirilmesi şartının açık olduğu bildirilerek, aksi bir durumda bu kitaplara el konulacağı ve 25’ten 50 Osmanlı altınına kadar nakdi ceza uygulanacağının kanunda yazılı bulunduğu belirtilmiştir. Hükümet tarafından, tüm bu maddelere dayanılarak Herbert hakkında kanuna uygun hareket edilmesi istenmiştir.737 Bu talebin akabinde Yemen Kuva-i Umumiyesi Kumandanlığı, Herbert’in bu tarz çalışmalarının bölgedeki Arap halkını olumsuz yönde etkileyeceği ihtimaline binaen şahsın memleketten ihraç edilmesinin lüzumlu olduğunu gündeme getirmiştir.738 Bunun üzerine 9 Kasım 1911 tarihinde Sadaret, Yemen Kuva-i Umumiyesi Kumandanlığına Danimarkalının, memleketine ihracının uygun olduğunu ve bu konuda Hariciye Nezaretine de bilgi verildiğini bildirmiştir.739 Bu arada Herbert’in işlettiği kütüphanenin sermayesinin de İngiliz kütüphanesine ait olduğu ortaya çıkmış bundan dolayı “halinden pek de razı olunmayan” İngiliz Konsolosunun ısrarlı himaye çalışmaları bir kez daha reddedilerek, hükümetin izni olmadan hiçbir devlet tebaasının üçüncü bir devlet konsolosluğu tarafından himayesinin mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Bir ayrıntı olarak söz konusu konsolosun herkesi himaye için bahaneler aradığı da eklenmiştir.740 Ayrıca bu tür bir olayın tekrar yaşanmaması için yabancı elçiliklere tebligat yapılması kararı alınmıştır. Tebligat yapılan elçiliklerden Almanya, Belçika, İran, İngiltere ve Rusya elçilikleri yazı göndererek bu tür muharref Mushafların ithalinin yasaklanmasının Osmanlı Devleti’nin hakkı olduğunu ancak bu kitapların zapt edilmemesi veya zapt edilirse bile bedellerinin ödenmesinin gerektiğini bildirmişlerdir. Bu itirazlar üzerine Matbaalar Kanunu’ndaki 6. Maddenin sadece Osmanlı topraklarındaki muharref Mushafların basımını men ettiği ve yurtdışından gelen bu tür kitaplara el konulması konusunda yabancı elçiliklerin itirazının önünün açık olduğu belirtilmiştir. Bunun üzerine muharref Mushaflar için ülkeye girmesi yasak olan eşyalar gibi ülkeye girişine izin verilmeyerek geldiği yere gönderilmesi ancak iade edilenlerin tekrar getirilmesi durumunda bu kez el konulması kararlaştırılmıştır. Netice olarak 30 Ocak 1912 tarihinde Yemen vilayetine telgrafla söz konusu kitapların ilk vasıta ile geldiği yere gönderilmesi tebliğ edilmiştir.741

Dolaylı da olsa arşiv belgelerine konu olan Danimarkalılar ile ilintili başka bir matbuat yasağı mevzusu, Danimarkalı Reinhardt Dozy’nin yazdığı ve Abdullah Cevdet tarafından Türkçeye çevrilip “Tarih-i İslamiyet” ismiyle basılan kitaptır. 7 Şubat 1910 tarihinde bu kitabın Mısır’da tabedilerek, başta İstanbul olmak üzere, neşredilip satıldığı bildirilmiş olup İslam Peygamberi ile ilgili iftiralar ve yalanlar içeren bu kitap hakkında Meclis-i Vükela’dan yasaklanması yolunda karar çıkmıştır. Yabancı memleket ve bazı eyaletlerde basılan gazete ve risalelerin, Meclis-i Vükela kararıyla Osmanlı Devleti’nde yasaklanmasını içeren Matbuat Kanunu’nun 35. Maddesi ve Matbaalar Kanunu’nun 7. Maddesinde geçen kabahatli matbuata yönelik ceza hükmü, bu eserin yasaklanmasına gerekçe olarak gösterilmiştir.742

Neşriyatla ilgili Danimarkalıların karıştığı farklı bir vaka ise Cerny isimli Danimarkalı bir muhabirin Osmanlı Devleti’nin askeri sırlarını ifşa ettiği gerekçesi ile 6 ay hapis cezasına çarptırılmasıdır. Adı geçen muhabire 1915 yılında Divan-ı Harbi Örfi tarafından verilen bu ceza üzerine Danimarka Elçiliği tarafından, şahsın 4 aydır İstanbul hapishanelerinden birinde olduğu ve himaye edilmek için sefarete başvurduğu bildirilerek

737 BOA, BEO, 3916/293626; 3961/297045.

738 BOA, BEO, 3961/297045.

739 BOA, BEO, 3962/297083.

740 BOA, BEO, 3981/298510.

741 BOA, BEO, 4018/301348.

742 BOA, MV, 137/50; BOA, DH.MKT, 2776/68; BOA, BEO, 3711/278257.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

84

protesto çekilmiştir. Ayrıca Elçilik, şahsın niçin tutuklandığını sormuş ve mahkûmun ziyaret edilmesine müsaade edilmesini istemiştir. Danimarka Elçiliğinin bu tepkisine karşılık Osmanlı topraklarında cürüm işlemiş yabancılara ceza vermenin devletin hakkı olduğu söylenerek, Elçiliğe protesto ile karşılık vermek yerine mahkûmun işlediği suçun bildirilmesine karar verilmiştir. Buna karşılık Elçilik, Cerny’nin çeşitli hastalıklara müptela olduğunu ve aylardır veremli mahkûmların arasında kaldığını belirtmiş ayrıca şahsın Osmanlı dostu olduğu halde makalelerinin yanlış yorumlandığını bildirerek kalan cezasının affedilmesini talep etmiştir. Bu arada Elçinin bizzat mahkûmla görüşmesini sakıncalı bulan İstanbul Polis-i Umumiyesi Müdüriyetinin bu kararına karşılık Elçilik, 17 Mayıs 1915’te mahkûmla görüşmesi için en azından sefaret tercümanına kolaylık sağlanmasını istemiştir.743 Cerny’nin söz konusu durumu, 12 Haziran 1915 tarihli Meclis-i Vükela görüşmesine de konu olmuş ve yurtdışına göndermeye çalıştığı bazı mektupların içeriğinden dolayı aldığı 6 aylık cezanın kalanının affedilmesi kararlaştırılmıştır.744

Bu örneklerin dışında bazı Danimarkalıların çeşitli meselelerden dolayı uğradıkları zararların tazmini ile ilgili örneklere de rastlanmaktadır. Bu tür örneklerin bazıları emlak ve arsa meseleleri ile ilgilidir. 30 Ocak 1848 tarihli Biga Mutasarrıflığından, Mal Müdürlüğüne yazılan bir yazıda Kale-i Sultanide yaşayan Danimarkalı Jojnali’nin hanesinin sahip olduğu arsa yanına zabitan için daha önceden bir konak yapıldığı bundan dolayı çeşitli mahzurlara binaen bu konağın yanına bina inşa edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu yüzden şahsın ve diğer arsa sahiplerinin zarar görmemesi için söz konusu arsaların devlet tarafından satın alınması kararlaştırılmış ve bu arsaların zirasına 12 kuruş değer biçilmiştir. Ancak Jojnali’nin arsasını, zirası 25 kuruştan aşağı vermek istememesi üzerine söz konusu mahalde bulunan tüm arsaların toplam bedelinin 18.119 kuruş olduğu ve bu miktarın mahalli emval hazinesinden verileceği belirtilerek, Jojnali’nin 12 kuruşa razı olması durumunda arsasının satın alınması kararlaştırılmıştır.745

Başka bir zarara uğrama hadisesi 1902 yılında yaşanmış olup söz konusu olay Osmanlı hükümetini bayağı bir meşgul etmiştir. Hadise 24 Haziran 1902 tarihinde Siyam isimli Danimarka gemisinin kaza geçirmesi ve bu geminin muhafazasında görevli olan Hâkim Kabilesi’nin, kazazede gemideki madeni kalay levhalarını almaları ile başlamıştır. Söz konusu kayıp levhalar için hem İngiltere Elçiliği hem de Danimarka’yı da temsil eden İsveç-Norveç Sefareti devreye girerek zararın derhal karşılanmasını istemişlerdir. Buna karşılık Hükümet evvela elçilikleri bu taleplerinden vazgeçirmeyi düşünmüş, bunun olmaması durumda ise zararın tazmini konusunda tazminat vermek yerine vilayet yönetiminin harekete geçirilerek gasp edilen eşyaların geri alınmasına ve bu işi yapanların cezalandırılmasına karar vermiştir.746 Bu arada 12 Ağustos 1902’de kazazede Siyam Vapuru’nun yanında bir de Hudeyde’ye giden küçük bir gemiye bu kez Zeranik Aşireti tarafından taarruz edildiği ve saldırıda İngiltere tebaasından bir Hintlinin 50 İngiliz lirası kıymetinde malının ve diğer yolcuların da nakit ve eşyasının çalındığı tespit edilmiştir. Bu iki olaydaki zararların tazmini konusu Meclis-i Vükelada görüşülmüş ve bahsi geçen zararların cüzi olmasından dolayı asker gönderilmesinin faydasız olacağı, bunun yerine mahalli hükümetin bu eşyaları geri alması yoluyla tediye edilmesi yönünde karar alınmıştır.747 Geçen sürede elçilikler ikna edilememiş, hatta 31 Ekim 1902 tarihinde İngiliz konsolosunun parayı resmen istediği ve bir İngiliz harp

743 BOA, BEO, 4360/326942; DH. EUM. EOB, 1/18.

744 BOA, İ.MMS, 197/2; BOA, MV, 240/48.

745 BOA, C.ML, 195/8056.

746 BOA, MV, 104/45; BOA, BEO, 1897/142217.

747 BOA, DH.MKT, 535/104; BOA, BEO, 1872/140337.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

85

gemisinin bölgeye geldiği haber verilmiştir.748 İngiliz Elçiliğinin söz konusu meseleye bu denli müdahil olma nedeni olarak Danimarka Aden Konsolosunun İngiliz temsilciliğine müracaatta bulunması ve geminin sigorta şirketinin bir İngiliz kumpanyası olması gösterilmiştir.749

Kazazede geminin zararının tazmini için söz konusu kabileye 10 Kasım 1902’de yine de Miralay Hakkı Bey komutasında bir müfreze asker gönderilmiş ancak ahalinin aldığı her biri 38 kıyye olan 320 adet kalay parçası için İngiltere Konsolosluğunun istediği 1.500 liralık bedeli ödemeyeceği bildirilmiştir.750 Bu durumu Yemen Vali Vekili Müşir Abdullah Paşa’dan gelen telgraf da tasdik etmiş olup Vali söz konusu halkın balıkçılıkla geçindiğini ve tüm mallarına el konulsa bile kesinlikle istenen bedeli ödeyemeyeceklerini belirtmiştir. Bu bilgiler üzerine ahaliyi zorlamak için kabile ileri gelenlerinin ve söz konusu yağmayı yapanların tutuklanmasının dahi işe yaramayacağı anlaşılmıştır.751

Siyam Vapuru’nun çalınan kalay levhaları ile ilgili olarak İngiltere Sefareti, 26 Ocak 1903’te çalınan levhaların Yemen çarşılarında 1.200 İngiliz lirasıyla satıldığını ihbar etmiştir.752 Bunun üzerine zararın tekrar bu levhaları gasp edip satan kabileden alınmasının bir gereklilik olduğuna karar verilmiş ve bölgeye yeniden asker sevk edilmesi gündeme gelmiştir. Bununla birlikte elçiliklerce tazmini istenen levhaların bedelinin evvela 150 sonra ise 1.500 lira kıymetinde olduğunun söylenmesi kafa karışıklığı meydana getirmiştir.753 Hariciye Nezareti, kalayın rayiç fiyatıyla gasp edilen levha miktarının çarpılması durumunda 2.500 lira civarında bir hesabın çıktığını ve buna göre 1.500 liranın gayet uygun bir bedel olduğunu bildirmiştir. Hariciye Nezareti ayrıca bunları satan kabilenin söz konusu zararı ödemeye muktedir olması gerektiğini de belirtmiştir.754 Neticede 29 Nisan 1903’te, çalınan kalay levhaları için Yemen vilayetinin, Hâkim kabilesine 4.000 riyal yüklediği ve bunun 3.000 riyalinin hemen tahsil edileceği, kalanının ise tahsilinin biraz zaman alacağı belirtilmiştir. Kalan borç bakiyesi olursa bunun emval-i vilayetten ödenmesinin pek mümkün olmadığı göz önüne alınarak 4.000 riyalin kesin alınması kalan kısmın ise hazine tarafından ödenmesi kararına varılmıştır.755

Yaşanan bazı adli vakaların ise Osmanlı kanun ve nizamlarına uymak istemeyen Danimarkalılar yüzünden meydana geldiği görülmektedir. Örneğin 12 Ağustos 1922 İstanbul Sirkeci’den hareket eden trene yanındaki kavası ile binmek isteyen Danimarkalı Valdemar Driz isimli şahıs, kavası ile beraber “tarik bedelini” ödemek istemediğinden trene binememiş ve istasyonda kalmıştır. Bu bedelin tahsil edilemediği Polis Müdüriyet-i Umumiyesi tarafından yazı ile bildirilince, 20 Mayıs 1922 Tarihli Kararname’nin 1. Maddesi ile Dersaadet Belediye Kanunu’nun yine 1. Maddesine göre; belirli hudut dâhilinde bulunan, 18 ile 60 yaş arasında ikamet veya yolculuk eden erkeklerden tarik bedeli alınması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu durumun kararnamenin 2. Maddesindeki ahkâma da uygun olduğu ve bu tür olayların tekrarının yaşanmaması için gerekli yerlere tebligat yapılmasının lazım geldiği bildirilmiştir.756

Osmanlı tarafından adli takibata uğratılan Danimarkalılar’ın bazıları yanlış anlama neticesinde bu muameleye maruz kalmışlardır. Örneğin 10 Nisan 1916’da Hüdavendigar vilayeti, Bursa’nın Kuruçeşme Mahallesi’nden olan David Salamon

748 BOA, BEO, 1943/145654.

749 BOA, BEO, 1944/145751.

750 BOA, BEO, 1947/145979.

751 BOA, BEO, 1968/147528. BOA, BEO, 1980/148456.

752 BOA, BEO, 1992/149357.

753 BOA, DH.MKT, 535/104; BOA, BEO, 1872/140337.

754 BOA, BEO, 1992/149357.

755 BOA, DH.MKT, 535/104; BOA, BEO, 1872/140337; 2055/154115.

756 BOA, DH.UMVM, 109/82.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

86

ve Tuvi Mişon oğlu Hacı Kemal isimli şahısların bir miktar altın kaçırırlarken Mudanya’da yakalandıkları bildirilmişse de daha sonra bu kişilerin sorgularında söz konusu altınları İstanbul Balık Pazarı’ndaki Sarraf Salamon Abraham’a ve diğer sarraflara götürdükleri ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine el konulan altınların Komiser Muavini Hulusi Efendi’ye verildiği belirtilmiş ve İstanbul’da bulunan ve işin içinde olan sarrafların gözetim altında bulundurulması istenmiştir. Polis Müdüriyetinin yaptığı tahkikat neticesinde 12 Nisan 1916 tarihinde bu kişilerin altın kaçırmadıkları, söz konusu altınları İstanbul Balık Pazarı’nda Sarraf Salamon Abraham’a ticaret maksadıyla götürdükleri belirlenmiştir. Bu tahkikata göre Balık Pazarı Maksudiye Hanında ve Galata Köprübaşında Samuel Basuded Efendi ve oğulları ile yine Balık Pazarı Baltahane Sokak 110 numarada bulunan Sarraf Salamon Abraham’ın yıllardır diğer sarrafların elindeki ziynet altınlarını toplayarak Darphane-i Amire’ye getirip Osmanlı lirasına çevirdikleri anlaşılmıştır. Netice olarak el konulan altınların sahiplerine iadesine karar verilmiştir. 28 Mayıs 1916’da Polis Müdüriyeti Umumisi, Dâhiliye Nezareti’ne el konulan altınların söz konusu kişilere verildiğini belirterek soruşturmanın kapatıldığını bildirmiştir.757

Bazı yanlış anlamalar veya resmi görevliler yüzünden zarara uğrayan yabancılar hakkında devletin gerekli düzenlemeleri yaptığı bilinen bir gerçektir. Örneğin 26 Kasım 1914 tarihinde Danimarka, Felemenk, Yunanistan, İsveç, İspanya, Romanya, Amerika, İtalya, Avusturya, İran, Almanya gibi devletlere gönderilen bir yazıyla zarar ve ziyandan dolayı Osmanlı memurlarından şikâyet eden hatta bu zararın tazmini için başvuran yabancı devlet tebaası için eski usulün 14 Kasım tarihinden itibaren kaldırılmış olduğu bildirilmiştir. Yeni getirilen düzenleme ile yabancı devlet tebaasının haklarına riayet edilmesini talep ettikleri takdirde nizamname kurallarına istinaden doğrudan doğruya söz konusu memurların bağlı oldukları adliyeye müracaat etmeleri sağlanmış eğer anlaşmaların kendileri için belirlediği hükümler dikkate alınmazsa meydana gelen haksızlıkların düzeltilmesi için diplomasi yolunun da denenebileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte Hariciye Nezaretine yahut kanunlara ya da idareye müracaat edilmeden doğrudan diplomasi yoluyla yapılan başvuruların bir netice vermeyeceği ile birlikte anlaşma hukukundan olmayan taleplerin de dikkate alınmayacağı özellikle bildirilmiştir.758

3.8. Osmanlı-Danimarka İlişkilerinde Üçüncü Devletler

Danimarka Devleti’nin Osmanlı ile olan ilişkilerinde, üçüncü devletlerin tesiri, ilgili başlıklarda değinildiği gibi Danimarka’nın Osmanlı ülkesinde ticari menfaatler elde etmesine aracılık etmek şeklindedir. Bahsi geçen bazı ticari menfaatler özellikle Rusya ve İngiltere’nin sayesinde alınmıştır. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin son döneminde en çok çatıştığı devlet olan Rusya’ya karşı Danimarka’nın jeopolitik konumundan faydalanarak planlar yapmak ve ortak bir ittifak zemini oluşturmak hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Böyle bir durumun gerçekleşmemesinde Danimarka’nın özellikle Napolyon Savaşları’ndan sonra Avrupa diplomasisinde etkisinin iyice zayıflamasının tesiri büyüktür. Ayrıca söz konusu devletin doğusunda Rusya ve batısında da İngiltere gibi güçlü devletler bulunmaktadır. Tabii olarak böyle bir durum Danimarka’nın güçlenmesini zorlaştırmıştır. Tersi bir durumda Danimarka ve Osmanlı

757 BOA, DH.EUM.5.Şb, 24/39.

758 BOA, DH. İUM, E.90/22.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

87

Devleti’nin sadece Ruslara karşı değil dönemin en büyük sömürgecisi İngiltere’ye karşı bile bir ittifak içine girmeleri kaçınılmaz görülmektedir.

Tüm bunlarla birlikte Tanzimat öncesinde Mısır’ı işgale kalkıştığı için Osmanlı ile arası bozulan Fransa için Danimarka’nın Osmanlı nezdinde arabuluculuk faaliyetine giriştiği de görülmektedir. Özellikle Fransa’nın Mısır’a asker çıkarmasının ardından Osmanlı hükümetince Fransa Maslahatgüzarı, onun serkâtibi ve tercümanıyla bazı Fransız bezirgânlar tutuklanmıştır. Bunlarla birlikte Galata’da hapishanede tutuklu kadın ve çocukların maişetleri ile yine Fransa Maslahatgüzarı’nın eşinin kaldığı evin kirası her ay Darphane-i Amire’deki Fransa emvalinden Danimarka Elçiliği vasıtasıyla ödenmiş olup bu süreç iki yıl kadar devam etmiştir.759 Konu ile ilgili arşiv belgelerinde, Fransa Maslahatgüzarı, serkâtip ve tercümanlara yine Darphane-i Amire’deki Fransa emvalinden 10’ar kuruş günlük yevmiye verildiği ve bunların da yine Danimarka Elçisi vasıtasıyla istendiği anlaşılmaktadır.760 Kayıtlara göre bunun dışında Danimarka Maslahatgüzarının, Osmanlı ile Fransa arasındaki esir mübadelesi için de devreye girip mübadele vazifesinin kendisine verildiğini bildirdiği görülmektedir.761 Buna göre Danimarka Maslahatgüzarı, 65 erkek, 10 çocuk, 8 kadın ile 2 tane hizmetkâr olmak üzere toplam 85 kişinin Rus Kaptan Panay Pana’nın, San Nikola isimli tüccar gemisi ile ülkeden ayrılacağını belirtmiştir. Bu insanlara İstanbul’dan hududa varıncaya kadar engel olunmaması için donanma kaptanlarına ve ocaklara tebligat gönderilmesi istenmiştir.762

Her ne kadar Danimarka’nın siyasi ve askeri açıdan zafiyeti bilinen bir durum olsa da Osmanlı Devleti, Danimarka ile ilgili ortaya çıkan gelişmeleri ciddiyet ile takip etmiştir. Örneğin 1848’de Danimarka’ya ait olan ancak Prusya’nın almak istediği Schleswig-Holstein bölgesi için çıkan çatışma ve bu çatışmanın çözümü için diğer Avrupalı devletlerin müdahalesi ile sorunun çözülmesi Osmanlı yönetimi tarafından dikkatle takip edilmiştir.763 Schleswig-Holstein’ın aidiyeti meselesi 1858’den itibaren tekrar ortaya bir sorun olarak çıktığı dönemde de devlet tarafından dikkatle izlenmiştir.764 Ancak Osmanlı Devleti’nin meseleye sadece dikkatli bir takipçi olarak yaklaştığını ve herhangi bir müdahalede bulunmak şöyle dursun fikir dahi beyan etmediğini söylemek mümkündür. Bu olaydan önce Avusturya, Rusya, İngiltere, Fransa, Prusya ve İsveç’in katılımıyla 1852’de Londra’da imzalanan ve çocuksuz olan Danimarka Kralı VII. Frederick’in ölümünden sonra yerine yine hanedandan Prens Christian von Glücksburg'un (IX. Christian) geçmesini karara bağlayan antlaşma da Osmanlı Devleti’nin dikkatle takip ettiği bir husus olmuştur.765 Söz konusu antlaşmanın maddeleri Danimarka Maslahatgüzarı tarafından Osmanlı yönetimine ayrıca iletilmiştir.766 Hatta Maslahatgüzar antlaşma maddelerini Hariciye Nezaretine ilettiği halde bir cevap alamadığından yakınmaktadır.767

Danimarka’nın üçüncü devletler ile olan problemlerine Osmanlı Devleti’nin tarafsız yaklaşımına karşılık Danimarka Devleti’nin de Osmanlı Devleti’nin diğer

759 BOA, C.HR, 36/1756; 43/2142; 47/2311; 90/4482.

760 BOA, C.HR, 36/1757.

761 İlgili arşiv kaydının tarihi 4 Mart 1840 olarak görülmekteyse de bu tarihe yakın bir dönemde Osmanlı ile Fransa arasında herhangi bir çatışmanın olmaması ayrıca orijinal belgede hiçbir tarihin verilmemesi, söz konusu belgenin, XVIII. yüzyıl sonunda, Fransa’nın Mısır’a asker çıkardığı tarihten sonraki bir zamana ait olmasını gerektirmektedir. (Bkz. BOA, C.HR, 14/667.)

762 BOA, C.HR, 14/667.

763 BOA, A.AMD, 5/87; BOA, İ.HR, 56/2611; 209/12048.

764 BOA, İ.HR, 152/8057; 174/9548; 215/12505; BOA, HR.TO, 55/75; 55/74; BOA, HR.SYS, 8/45; 9/1.

765 BOA, İ.HR, 95/4648.

766 BOA, HR.TO, 181/42; 218/7.

767 BOA, HR.TO, 181/46.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

88

devletler ile olan sorunlarına tarafsız yaklaştığı görülmektedir. Örneğin Osmanlı Devleti ile Rusya arasında patlak veren 1853-1856 Kırım Savaşı’nda Danimarka, İsveç-Norveç hükümeti ile birlikte tarafsızlık kararı almış ve bunu elçileri vasıtasıyla Osmanlı hükümetine bildirmiştir. İki devlet daha sonra yine birlikte aldıkları bu karar neticesinde izleyecekleri tarafsızlık politikasının esaslarını yine elçileri vasıtasıyla iletmişlerdir. Buna göre Danimarka, savaşan taraflara doğrudan veya dolaylı yoldan aleyhte veya lehte müdahale etmeyecek, harp halindeki tarafların savaş veya ticaret gemilerinin Danimarka iskelelerine girişlerine izin vermekle birlikte Christiyano Limanı’na bazı savaş ve mühimmat gemilerinin girişini yasaklama hakkını saklı tutacaktır. Savaşan tarafların kendi limanlarından savaş malzemeleri dışında her türlü mal ve eşyayı satın alabileceğini belirten Danimarka, gerektiğinde sıhhi ve inzibati kurallar koyabileceğini de eklemiştir. Ayrıca Danimarka savaşan taraflarla olan ticari ilişkilerinde her türlü emniyet ve kolaylığa sahip olacağını ancak abluka durumunlarında konulacak kurallara riayet edeceğini bildirmiştir.768

Osmanlı Devleti bu iki devletin aldığı karara vereceği cevabı, Meclis-i Meşverette görüşmüş ve bu iki devletin tarafsızlık kararının kendi menfaat ve politikalarına bağlı olması hasebiyle anlayışla karşılandığını belirtmiştir.769 Danimarka’nın tarafsızlık kararı almasında kendi ülkesinde meydana gelen ayrılıkçı isyanların etkisi770 ile birlikte söz konusu iki devletin, bu kararlarında kendilerine coğrafi olarak oldukça yakın ve bir o kadar da güçlü olan Rusya’yı düşman edinmeme gayretlerinin de etkili olduğu açıktır.

Tüm bunlarla birlikte Osmanlı Devleti, büyük devlet olma geleneğinin getirdiği bir netice olarak coğrafi bakımdan uzak ve siyaseten büyük etki sahibi olmayan Danimarka’nın diğer devletlerle olan ilişkilerini ve Danimarka hanedanından kişilerin başka ülkelere yaptıkları ziyaretleri, sefirleri vasıtasıyla takip etmekten geri durmamıştır. Bu takip meselesinde Danimarka ile ilişki kuran söz konusu üçüncü devletlerin Osmanlı için sahip oldukları önem de göz ardı edilmemelidir. Konu ile ilgili Osmanlı sefirlerinin ilettiği bazı haber ve raporlar şunlardır:

- 12 Eylül 1861 tarihinde Torino Maslahatgüzarı Rüstem Bey Danimarka Kralının, İtalya’daki Orta Elçisi Kont Romulak’ı yeni İtalyan Kralını tebrik için gönderdiğini ve söz konusu Kont Romulak’ın İtalya Kralı ile birlikte Floransa’ya gideceğini, bu geziye Portekiz Sefiri Kont Laniral’in de tüm memurları ile katılacağını rapor etmiştir.771

- 2 Mayıs 1876’da Roma Sefareti, Yunan Kral ve Kraliçesinin772 Danimarka Prens ve Prensesi ile birlikte tebdilen seyahate çıktıklarını ve 3 gündür Roma’da olduklarını bildirmiştir. Ayrıca Sefaret, İtalya Kralının gelen

768 Temel, a.g.m., s. 134-135.

769 BOA, A.AMD, 51/65.

770 Temel, a.g.m., s. 133.

771 BOA, HR.TO, 100/34.

772 IX. Christian’ın oğlu George’un 1863’te Yunan Kralı ilan edilmesinin (Bkz. BOA, HR.TO, 182/29.) ardından Osmanlı Devleti’nin Atina sefirlerinin, yeni kralla ilgili gelişmeleri ve özellikle kralı ziyarete gelen hemen herkesi merkeze bildirdikleri görülmektedir. Yunanistan’ın yakın komşu olması hasebiyle sadece sefirlerin gönderdiği bilgilerle yetinilmemiştir. Örneğin 24 Mart 1866 tarihinde Korfu’dan gelen istihbari haberde, Yunan Kralının babasını ziyaret için Danimarka’ya gitmek istediği, Kralın bu seyahatteki amacının bazı isteklerini büyük devletlere kabul ettirmek olduğu eğer kabul ettiremez ise krallıktan istifa edip Atina’ya geri dönmeyebileceği rapor edilmiştir. Bu arada Atina’nın durumunun iyi olmadığı, memurların 6 aydır, askerlerin ise 8 aydır maaş alamadığının yanında Korfu ahalisinin de yönetimden hiç memnun olmadıkları rapora eklenmiştir. (Bkz. BOA, A.MKT.MHM, 351/89.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

89

misafirleri gayri resmi olarak otellerinde ziyaret ettiğini, daha önce de söz konusu misafirlerin Papa ve Kardinal Antonelli ile görüşmüş olduklarını jurnalleyerek, sarayda özel bir yemeğe davetli olduklarını eklemiştir.773

- 31 Ağustos 1883’te Rus İmparator ve İmparatoriçesinin Danimarka'ya gidecekleri bildirilmiştir.774

- 29 Eylül 1883’te Londra Sefareti, Danimarka ile birlikte Yunanistan, Rusya, İngiltere devletleri için inşa edilmekte olan istimbot ve sair gemileri rapor etmiştir.775

- 13 Aralık 1883 tarihinde Berlin Sefareti, Kopenhag'a dönmek üzere bulunan Danimarka Veliahdı Frederick’in karısı ile beraber Berlin'e ulaştığını ve Alman İmparatoru ile mülakatta bulunduklarını haber vermiştir.776

- 13 Ağustos 1885’te Yunan Kralının, Venedik'e hareket ettiği ve Danimarka Kralı ile de mülakatta bulunacağı bildirilmiştir.777

- 16 Eylül 1886’da Danimarka prenslerinden Valdemar'ın Bulgaristan yönetimine namzet olduğu ile ilgili söylentiler rapor edilmiştir.778

- 4 Ekim 1886 tarihinde İsveç-Norveç Kralı ile Danimarka ve Yunan krallarının yanlarında bazı prensler ile ava çıktığı bu sırada Osmanlı Sefirinin de orada bulunduğu bildirilmiştir.779

- 8 Ekim 1888’de Yunan Kralının kardeşi olan Danimarka Veliahdının, Atina'ya geldiği ve Osmanlı Sefirinin de karşılamada bulunduğu haber verilmiştir.780

- 21 Ekim 1889 tarihinde Danimarka Kralı ve Kraliçesinin Atina'ya gitmek üzere Korfu'ya ulaştıkları ve bir gün sonra da Yunan Kralının, Danimarka Kral ve Kraliçesini resmen kabul ettiği bildirilmiştir.781

- 4 Temmuz 1890’da Almanya İmparatorunun Danimarka ve İsveç'e doğru Potsdam'dan hareket ettiği haber verilmiştir.782

- 30 Ağustos 1890’da Yunan Kralının, Almanya ve Danimarka'ya gitmek üzere Atina'dan ayrıldığı bildirilmiştir.783

773 BOA, HR.TO, 122/24.

774 BOA, Y.A.HUS, 174/62.

775 BOA, Y.MTV, 10/81.

776 BOA, HR.TO, 31/106.

777 BOA, Y.A.HUS, 182/74 .

778 BOA, Y.A.HUS, 194.2/91.

779 BOA, HR.TO, 51/78.

780 BOA, Y.A.HUS, 218/9.

781 BOA, HR.TO, 13/85; 343/81; BOA, Y.A.HUS, 229/92.

782 BOA, Y.A.HUS, 236/61.

783 BOA, HR.TO, 14/65; BOA, Y.A.HUS. 238/62.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

90

- 3 Kasım 1891’de Rusya İmparator ve İmparatoriçesi ile hanedanı mensupları ve Danimarka Kral ve Kraliçesinin Sivastopol’e vardıkları haber verilmiştir.784

- 30 Ekim 1892 tarihinde Yunan Kral ve Kraliçesinin, 25. evlilik yıldönümü münasebetiyle yapılacak merasime katılmak için gelen Danimarka Veliahdının, Pire’de karşılandığı bildirilmiştir.785

- Rus İmparatorunun, 5 Ekim 1898’de büyükannesi Danimarka Kraliçesinin cenazesinde bulunmak üzere Danimarka'ya hareket ettiği haber verilmiştir.786

- 29 Eylül 1922 tarihinde Danimarka Veliahdı Prens Frederick’in 1921 Mart’ında Fransa’nın Cannes şehrinde Yunan Prensi Nikola’nın kızı Prenses Olga ile nişanlanmasının ardından söz konusu nişanın bozulduğunun Kopenhag’da resmen ilan edildiği bildirilmiştir.787

784 BOA, HR.TO, 347/15; BOA, Y.A.HUS, 253/11.

785 BOA, HR.TO, 16/93; 16/99; BOA, Y.A.HUS, 266/48.

786 BOA, Y.A.HUS, 389/89.

787 BOA, HR.SYS, 2471/88.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

91

4. TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA OSMANLI-DANİMARKA EKONOMİK İLİŞKİLERİ

Osmanlı Devleti’nin, zaman içinde sahip olduğu önemli ticaret yollarında gerek ticareti geliştirmek gerekse siyasi birtakım ittifaklar kurmak amacıyla başlayan kapitülasyon verme geleneği, devletin zayıfladığı, ilerleyen dönemde güçlü devletlerin baskı ve zorlama ile aldıkları veya Osmanlı Devleti’nin siyasi destek sağlamak için verdiği bir taviz şekline bürünmüştür. Büyük devletlere bizzat verilen bu ayrıcalıklar, Osmanlı ile nispeten daha az siyasi ve ticari ilişkisi olan ve küçük devlet olarak tabir edilebilecek devletler tarafından ise genellikle büyük bir devletin hamiliğinde elde edilmiştir. Danimarka ile Osmanlı arasındaki ticari ilişkilerin genel olarak bu minval üzerine yürüdüğü bir gerçektir. Hakikaten Tanzimat öncesinde, 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması, iki devletin dostane ilişki kurmak istemesinin bir neticesi olarak ortaya çıkarken Danimarka’nın Karadeniz’de ticaret yapma ruhsatını elde etmesi, ilerleyen dostluğun bir sonucu olmaktan ziyade Rusya’nın müdahalesi ve baskısının bir sonucudur. Bu bilgi ile birlikte Osmanlı yönetiminin söz konusu ruhsatı yaklaşık 8 yıllık yorucu ve yıpratıcı bir diplomasiden sonra Danimarka Devleti’ne tanıdığını belirtmek devletin bu konudaki isteksizliğini göstermesi bakımından önemlidir.

Osmanlı Devleti’nin söz konusu meselede bu denli direnç göstermesinde birçok siyasi ve ekonomik etkenin rol oynadığı gayet açıktır. Bunların başında Osmanlı Devleti’nin, Karadeniz’de gittikçe etkinliğini arttıran ve yetersiz ticaret filosu açığını, Danimarka, Sicilateyn ve İspanya gibi devletleri bu ticarete dâhil ederek gidermeye çalışan, Rusya’yı engellemek için Karadeniz’i diğer devletlere kapalı tutmaya çalışması gösterilebilir. Bunun yanında her dönem özellikle de savaş dönemlerinde daha da önem kazanan İstanbul’un iaşe ihtiyacının giderilmesi meselesidir ki Osmanlı, hemen hemen her dönem Karadeniz’i İstanbul için önemli bir iaşe ambarı olarak görmektedir.788 Hatta iaşe meselesini hayati olarak gören Osmanlı yönetimi zaman zaman Danimarka ve diğer devletleri, ticaret gemilerini Haliç ve sahillerde ticaret maksadı ile dolaştırmamaları konusunda uyarmak zorunda kalmıştır.789 Osmanlı Devleti’nin Karadeniz ticareti konusunda belli bir dönem çekindiği başka bir mevzu da 1821’den itibaren başlayan Rum İsyanı olmuştur. Devlet, isyan sırasında Karadeniz’den ihraç edilen bazı malların asi Rumların eline geçtiğini veya bizzat onlara satıldığını tespit etmiştir.790

Tanzimat Dönemi’nde Danimarka’nın, Osmanlı ülkesindeki ticari faaliyetleri ile ilgili ilk düzenleme Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan ve aslında Osmanlı ekonomisinin çöküşünü hızlandıran 1838 Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkmıştır. Bu arada Osmanlı Devleti, Hünkâr İskelesi ve Balta Limanı antlaşmalarının ortaya çıkmasına sebep olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa İsyanı konusunda her türlü desteği almak niyeti ile diğer dost devletlerden olduğu gibi Danimarka’dan da destek istemiştir. Danimarka’ya isyan konusunda bilgi verilerek bu isyanı çıkaran Mehmed Ali Paşa’ya yardımda bulunulmaması, gizlice zahire satılmaması istenmiş, İskenderiye ve Mısır iskelelerine isyan bitinceye kadar hiçbir tüccar gemisinin gitmemesi için talepte bulunulmuştur.791 Osmanlı hükümetinin bu talebine karşılık Danimarka Elçisi Hübsch, 1839’da kendisine Halep ve İskenderiye konsoloslarından gelen bazı mektuplardaki havadisleri Hizmet Riyaseti ile paylaşmıştır. İçeriği hakkında bilgi verilmeyen bu

788 Beydilli, a.g.m., s. 747.

789 Hadiye Tuncer, 17 ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Danimarka İlişkileri, Ankara, 1991, s. 71.

790 Beydilli, a.g.m., s. 748.

791 Tuncer, a.g.e., s. 67.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

92

mektuplarda Mısır ile ilgili güncel bilgilerin aktarılmış olması muhtemeldir.792 Mısır’da yaşananlar ile ilgili olarak sadece Danimarka Elçisi değil aynı şekilde Sicilateyn Elçisinin de Osmanlı yönetimini bilgilendirdiğine dair kayıt bulunmaktadır.793

Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanı sırasında kendi valisini otorite altına almak konusunda aciz kalan Osmanlı, siyasi ve askeri destek maksatlı Rusya ile 8 Temmuz 1833 tarihinde Hünkâr İskelesi Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu anlaşmadan sonra Rusya’nın Osmanlı üzerindeki etkisinden çekinmekle beraber kendisinin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının tehlikeye girdiğini gören İngiltere, Mısır Sorunu’nda Osmanlı Devleti’nin yanında olmuş verdiği desteğin karşılığı olarak 1838 Balta Limanı Antlaşması’nı elde etmiştir. Katılmak isteyen her devlete açık tutulan ve katılana büyük menfaatler sağlayan bu antlaşmayı imzalamak için adeta bütün Avrupa devletleri sıraya girmişlerdir. Böylece 1838’de Fransa, 1839’da Hansa Birliği ve Sardunya Krallığı; 1840’da İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Prusya, Alman Gümrük Birliği; 1841 yılında da Danimarka, Toscana Dukalığı ve Belçika söz konusu antlaşma üzerinden antlaşmalar imzalamışlardır.794

Danimarka, bahsi geçen resmi antlaşmayı henüz imzalamadan 7 Mart 1840’ta harekete geçen Elçi Hübsch, İngiltere ve bazı devletler ile imzalanan ticaret antlaşmasının bir benzerinin Danimarka ile de imzalanmasına kadar Osmanlı topraklarındaki Danimarkalıların ticareti hususunda söz konusu antlaşma şartlarının şimdiden geçerli olmasını istemiştir. Danimarka Elçisinin bu talebi Sultan Abdülmecid tarafından uygun bulunmuş ve antlaşma imzalanmadan, Danimarka söz konusu antlaşma şartlarından faydalanmaya başlamıştır.795 Resmi antlaşmanın imzalanma süreci 11 Ocak 1841 tarihinde VIII. Christian’ın, İstanbul’daki elçisine gönderdiği ruhsatname ile başlamıştır. Bu ruhsatnamede Osmanlı ile İngiltere arasında imzalanan ticaret antlaşmasının esasları üzerine Osmanlı ile Danimarka arasında da bir antlaşma yapılması görevinin Danimarka Elçisi Hübsch’e verildiği belirtilmiştir. Aynı dönemde Toskana Dukalığı da benzer minvalde bir antlaşma için istekte bulununca sayısı oldukça fazlalaşan antlaşma taleplerinin bundan sonra padişah onayına tabi tutulması kararlaştırılmıştır.796

4.1. Danimarka ve Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 1841 Tarihli Ticaret Antlaşması

Osmanlı ile Danimarka arasında Kral VIII. Christian’ın talebi ile 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması’nın 17. Maddesine797 istinaden, İngiltere ile 1838’de imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması’nın getirdiği maddeler üzerinden bir ticaret antlaşması imzalanmıştır. “Bir fayda gözetilerek iki tarafın ticaretini kolaylaştırmak” amacıyla yapıldığı belirtilen antlaşma, Sultan Abdülmecid zamanında Rauf Paşa sadaretinde, Hariciye Nazırı Sadık Rıfat Paşa ve Fuad Paşa ile Danimarka Elçisi Hübsch arasında tanzim olunmuştur. Antlaşmanın maddeleri şunlardır:

792 BOA, HAT, 958/41145.

793 BOA, HAT, 1216/47637.

794 Ertuğrul Acartürk, Ramazan Kılıç, “Osmanlı Devlet’nde Kapitülasyonların İktisadi ve Siyasi Perspektiften Analizi”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 29, S.2, 2011, s. 11.

795 BOA, HAT, 1242/48289.C; BOA, İ.HR, 4/169; BOA, A.DVN.NMH, 4/10.

796 BOA, İ.HR, 9/452.

797 “…Bundan böyle dahi tarafeyne nafi’ ve hayırlı bazı mevad hudus eyledikde ba’delmüzakere ile nizamata dikkat ve mevad-ı saireye ilhak olunmak caiz ola…”(Bkz. BOA, HAT, 1428/58478)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

93

1. Madde: İki devlet arasındaki geçerli olan önceki antlaşmalarda Danimarka gemileri ve tebaasına tanınan haklar ve muafiyetler bu mukavele ile değiştirilenler hariç aynen korunacaktır. Osmanlı Devleti tarafından tüm üçüncü devletlere verilen ve verilecek olan haklar ve muafiyetler Danimarka Devleti’ne de verilecektir.

2. Madde: Danimarka tebaası ve onların ortakları ve adamları Devlet-i Aliyye’nin her yerinde ithalat ve ihracat yapabilecekler, tarım veya sanayi ürünü alıp satabileceklerdir. Ayrıca Osmanlı Devleti, tarım ve sair ürünlerin satışını yasaklayan tekel usulü ile mal satımı veya satıldıktan sonra nakli sırasında zabitan tarafından istenen tezkerenin kaldırıldığını taahhüt eder. Bu mevzuda izin tezkeresi vermeye zorlayan vezir ve zabitanın bu davranışı anlaşmayı ihlal sayılıp şiddetle cezalandırılacaktır. Bundan zarar gören Danimarka tebaasının zararı tazmin edilecektir.

3. Madde: Danimarka tüccarı veya ortağı ya da adamları Osmanlı Devleti’nin tarım ve sanayi ürünlerini yine Osmanlı sınırları içerisinde tüketilmek ve kullanılmak üzere alıp satmak istediklerinde en fazla izne sahip İslam tüccarı kadar vergi ödeyeceklerdir.

4. Madde: Osmanlı topraklarından dışarıya tarım veya sanayi ürünü ihraç etmek isteyen Danimarka tüccarı, ortağı veya adamlarından söz konusu malları gemiye yükleme maksatlı herhangi bir iskeleye getirinceye kadar hiçbir vergi istenmeyecektir. Bu mallar söz konusu iskelelere vardığında ise iş bu antlaşma ile kaldırılmış olan dâhili ticaret vergileri yerine, yüzde 9 vergi alınacaktır. Ayrıca bu mallar ihraç edildiğinde önceden olduğu gibi yüzde 3 vergi vereceklerdir. İhraç edilmek maksatlı iskelelerden satın alınıp ithal edildiğinde, dâhili vergisi ödenmiş tüm mal ve eşyalardan yüzde 3 ihraciye vergisi alınacaktır.

5. Madde: Danimarka ve ona tabi olan memleketlerin veya sair memleketlerin tarım ve sanayi ürünlerini kara veya deniz yoluyla Osmanlı ülkesine getirmek isteyen Danimarka tüccarından yüzde 3 vergi alınacak, hiç itiraz edilmeden Devlet-i Aliyye’nin her yerinde kabul edilecektir. Söz konusu mallardan alınacak dâhili vergiler yerine yüzde 2 munzam vergi dışında, alım satım ve başka yerlere nakil sırasında vergi alınmayacaktır.

Ayrıca iskelede bulunan ve yüzde 3 gümrüğü ödenmiş mal ve eşya başka bir vergi ödemeden diğer iskelelere taşınabilecektir. Söz konusu eşya veya mal taşındığı iskelede satılmak istendiğinde veya memleket içine nakil olunduğunda yüzde 2 munzam vergi ödeyecektir. Danimarka Devleti, gerek bu madde yahut iş bu ahitnamenin diğer maddeleriyle Osmanlı Devleti’ni kendi dâhili idaresinin hukuki ve mülki uygulamalarından mahrum etmeyecek, Danimarka tebaasına eski anlaşmalar ve bu sözleşme ile verilen imtiyaza bir zarar gelmediği sürece ziyade bir şart iddia etmeyecektir.

6. Madde: Danimarka tebaası, ortakları veya adamları yabancı ülkelerden getirdikleri malları, Devlet-i Aliyye’nin herhangi bir yerinde serbestçe alıp satabileceklerdir. Eğer bu mal ithal edildiğinde yüzde 3’ten başka vergi vermemişler ise o zaman yüzde 2 munzam vergi daha vererek başka vergi vermeyeceklerdir.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

94

7. Madde: Danimarka ve ona tabi memleketler ile tüm diğer ülkelerin tarım ve sanayi ürünleri, Danimarka tebaası malı olarak gemilere yüklenip boğazlardan geçirilmek istendiğinde; söz konusu mal veya eşyalar gerek Danimarka gemisinde yüklü olsun yahut başka bir gemiye aktarılarak başka memleketlerde satılmak üzere bulunsun ya da sınırlı bir vakit belirlenerek başka bir gemiye yüklenmek için karaya çıkarılsın, bu mallardan vergi alınmayacaktır. Başka bir memlekete nakledilmek için Osmanlı ülkesine ithal olunan ya da ithal edenin elinde kalan tüm mal ve eşya o kimse tarafından başka memleketlere satılmak istendiğinde yüzde 3 vergi haricinde başka vergi istenmeyecektir.

8. Madde: Danimarka tüccar gemilerinin boğazlardan geçişi için gerekli olan gemi izin belgeleri, mümkün mertebe geciktirilmeden verilecektir.

9. Madde: İş bu anlaşma ile kararlaştırılan ticaret şartları, Osmanlı Devleti’nin Avrupa, Asya, Mısır ve Afrika’da bulunan topraklarında geçerli olacaktır.

10. Madde: Danimarka tebaasının, Osmanlı ülkesine ithal ettikleri veya Osmanlı ülkesinden ihraç ettikleri mal ve eşyanın kıymeti ve bedeli konusunda ortaya çıkan gecikme ve zorlukların defedilmesi mevzuunda iki ülke arasındaki geçerli âdetler gereğince her bir eşya üzerine ödenecek meblağın, Osmanlı sikkesi hesabıyla tayin ve tahsili için iki ülkenin ticari işlemler üzerinde uzman olan memurları görüşerek, 14 yılda bir, söz konusu ödenecek miktarı tayin edeceklerdir. On senelik süre için konulan tarifenin vadesi dolduğunda, Danimarka tebaasının ihraç ve ithal ettikleri malların değeri üzerinden yüzde 3 verginin tayini için yine memurlar tayin olunacaktır. İş bu memurlar dahi ihraç olunacak Osmanlı malları için söz konusu antlaşma gereğince verilecek olan vergi miktarını insaflıca düzenleyecekler ve bu verginin kolayca tayini için iskeleleri de belirleyeceklerdir. Ayrıca yeni vergi tarifesi belirlendiği tarihten itibaren 7 sene geçerli olacak, bu sürenin ardından bu iki devletten biri diğerinden söz konusu tarifenin yenilenmesini talep edebilecektir. Ancak iş bu evvelki 7 yıl bitiminden itibaren altı ay zarfında iki taraf da yenileme istemezse, aynı tarife 7 yıl daha geçerli olacaktır. Her 7 senenin bitiminde aynısıyla amel olunacaktır.

Hatime: Bu anlaşma senedi tasdik olunarak, tasdiknameleri üç ay içinde hatta mümkünse daha evvelce mübadele olunacaktır.798

20 Ekim 1841’de tasdiknameleri gelen bu ticaret antlaşmasının, Danimarka tarafından verilen tasdiknamesinin Divan-ı Hümayun Kaleminde kaydı yapılmıştır.799 Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra 1842’de Danimarka Elçisi, kralı VIII. Christian’dan antlaşmada emeği geçen memurların taltif edilmesini istemiş kabul gören bu istek üzerine Elçiye 6 tane pırlantalı altın kutu gönderilmiştir. Hübsch, gelen kutuları uygun görülen memurlara verilmesi amacıyla Hariciye Nezaretine teslim etmiştir. Bu kutular; Hariciye Eski Nazırı Rıfat Paşa, Hariciye Eski Müsteşarı Ali Efendi, Amedi-i Divan-ı Hümayun Mümtaz Efendi, Beylikçi Divan-ı Hümayun Şevket Bey, Hariciye Kâtibi Nedim Efendi, Divan-ı Hümayun Tercümanı Safvet Efendi’ye verilmiştir. Bu hediyelere karşılık Elçi Hübsch ve onun serkatibi ile tercümanına 10.000 kuruş

798 BOA, A.DVN.NMH, 4/9; 4/18; 38/18.

799 BOA, İ.HR, 14/ 661.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

95

kıymetinde birer kutu ihsan buyurulması kararlaştırılmıştır.800 Bu arada Danimarka Kralından gelen hediye kutuların sahiplerine teslimi için Sultan Abdülmecid’den izin istenirken, Padişahın kendisine gönderilen hediyenin de Seyid Efendi isimli görevliye teslim edildiği bildirilmiştir.801 Ancak Padişaha gelen bu hediyenin mahiyeti belirtilmemiştir.

Danimarka ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması esasına dayanan bu antlaşma ve aynı esaslar üzerinden diğer devletler ile yapılan antlaşmalar neticesinde Osmanlı Devleti, iç ve dış ticarette tüm sınırlandırmaları kaldırarak, yabancı malların ülkeye kolayca girişini ve yerli her türlü malın ise önemli ölçüde dışarı götürülmesini kolay hale getirmiştir. Bu antlaşmalar ile yabancı tüccarlar, iç gümrük vergilerinden muaf tutulurken, yerli tüccar bu vergileri ödemeye devam etmiştir. Bunun neticesinde Osmanlı pazarı yabancıların kontrolüne geçmiştir. Örneğin 1837 yılında İstanbul’a gelen İngiliz ticaret gemisi sayısı 432 iken 1856’da bu sayının 2.504 gemiye ulaştığı görülmektedir. Avrupa tüccarı ile rekabet edemeyen Osmanlı esnafının büyük çoğunluğu iflasın eşiğine gelmiştir. Avrupalıların yüksek fiyatlar vererek hiçbir engelle karşılaşmadan Osmanlı ülkesindeki hammaddeyi toplamaları yüzünden yerli üretici hammaddeyi ya çok pahalıya satın almış yahut da hiç tedarik edememiştir. Ayrıca gümrük tarifelerinin düşük tespit edilip, ek verginin konmaması gümrük gelirlerini önemli ölçüde düşürmüş, bunun neticesi Kırım Savaşı sırasında artık devletin iç ve dış borçlanma yoluna gitmesi kaçınılmaz olmuştur.802

4.2. Danimarka ve Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 14 Mart 1859 Tarihli Sund ve Belt Boğazlarından Geçişi Düzenleyen Antlaşma

1859 yılına kadar Osmanlı Devleti ile Danimarka arasındaki ticari ilişkileri düzenleyen antlaşmalar, hep Osmanlı ülkesinde ticaret yapmak isteyen Danimarka uyrukluların hak ve hukukunu düzenleyen metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak söz konusu antlaşmaların genelde son maddelerinde aynı hak ve imtiyazlardan Danimarka’da ticaret yapmak isteyen Osmanlı tüccarının da faydalanacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte Danimarka ile olan ticari ilişkiler ekseninde ilk kez 1859’da Danimarka ile bu devletin sahip olduğu boğazlardan geçiş hakkını düzenleyecek bir antlaşma yapılmıştır. Aslında bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin veya Danimarka’nın bizzat teşebbüsü ile değil de Danimarka’nın o dönemde diğer Avrupa devletleri ile yaptığı bir antlaşmanın dolaylı yoldan tezahürü şeklinde ortaya çıkmıştır. Yine antlaşma Sund ve Belt boğazlarından geçecek Osmanlı tüccarı için değil de adı geçen boğazlardan geçen diğer devletlerin gemilerine yüklenmiş Osmanlı mal ve eşyaları için imzalanmıştır.

Sözünü ettiğimiz 1859 tarihli antlaşma, Danimarka’nın 14 Mart 1857’de diğer Avrupa devletleri ile imzaladığı “Kopenhag Antlaşması” ile ortaya çıkmıştır. İmzalanan bu antlaşma ile Danimarka, 35 milyon “Danimarka rigsdaleri”803 karşılığında Baltık Denizi’ndeki Sund ve Belt boğazlarından geçen gemilerden alacağı vergiden vazgeçmiştir.804 Bu antlaşma Danimarka, Avusturya, Belçika, Fransa, İngiltere, Hannover devletleri ve Mecklemburg-Schwerin, Olden-Burg Grandükleri ile Felemenk, Prusya, İsveç, Norveç ve Hanseatik Hükümeti arasında imzalanmıştır. Bu antlaşma, taraf

800 BOA, İ.HR, 18-875; 18-885; BOA, HR.SFR.3, 2-61.

801 BOA, HR.SFR.3, 2-61

802 Acartürk ve Kılıç, a.g.m., s. 12.

803 Danimarka Devleti 1875 yılına kadar bu para birimini kullanmıştır.

804 Martti Koskenniemi, “Uluslararası Adalet Divanı’nın Büyük Kemer Geçidine İlişkin Dava ile İlgili Kararının Analizi” Çev. Seyfullah Çakmak, Küresel Bakış, C. 2, S. 5, 2012, s. 71.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

96

devletlerin söz konusu boğazlardan geçen gemilerinin, taşıdıkları yerli ve yabancı mal ve eşyalar için ödedikleri verginin hesaplanarak, ortaya çıkan meblağın söz konusu devletlerin hissesine bölünmesini ön görmekteydi. Bunun yanında antlaşmaya dâhil olmayan Osmanlı Devleti’nin her ne kadar söz konusu boğazlardan geçen ticaret gemisi bulunmasa da başka devlet gemileri ile Osmanlı Devleti’ne ait mal ve eşyalar bu boğazlardan geçtiği için Devlet-i Aliyye’nin hissesine 100.000 frank takriben 600.000 kuruş düştüğü ortaya çıkmıştır. İspanya, Portekiz ve İtalya kıtasındaki bazı devletlerin bu antlaşmayı imzalamadığı halde hisselerine isabet eden miktarı ödemeyi kabul ettiklerini belirten Danimarka Elçisi, Osmanlı Devleti’nin de kendisine düşen payı ödemesini istemiştir. Bu talep karşısında kendini Avrupa’nın büyük devletlerinden biri olarak gören Osmanlı yönetiminin bakış açısı, söz konusu meblağın ödenmesinin büyük devlet imajını güçlendirip, devletin şanını artıracağı şeklindedir.805 Osmanlı Devleti’nin kendisine düşen miktar konusundaki rahat tavrını anlamak için söz konusu tarihte yani 1859’de yapılan Osmanlı bütçesine bakmak yeterlidir. Her ne kadar devlet Kırım Savaşı’ndan itibaren bozulan ekonomik dengesini iç ve dış borçlanmaya giderek sağlamaya çalışsa da kendisine yüklenmek istenen 600.000 kuruş, 1.161.376.000 kuruş olan 1859-60 yılı Osmanlı bütçe gelirinin806 çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte devletin bahsedilen miktarı dört taksit halinde iki yıla yayması dikkate değer bir husustur.

Osmanlı Devleti’nin söz konusu meblağı ödeyeceğini kabul etmesi ile birlikte, antlaşma için Danimarka Elçisi ile müzakereye başlanmıştır. 8 Mart 1859’de müzakereler sonuçlanmış, Osmanlı Devleti’ne düşen 100.000 frangın, 1859 Eylül’ünden başlayarak, yüzde 4 faizi ödenmek şartıyla, 6 ay fasılalı dört taksit halinde ödenmesi kararlaştırılmıştır. Bu kararın ardından diğer devletler ile yapıldığı gibi bir antlaşma imzalanması gerektiği Sultan Abdülmecid’e bildirilerek, müsveddenin hazır olduğu eğer onay verilirse Hariciye Nezareti tarafından gereğinin yapılacağı belirtilmiştir.807 Padişahın onay vermesiyle Danimarka ile yapılacak antlaşma için Hariciye Nazırı Mehmed Fuad Paşa yetkilendirilmiş ve kendisinden Osmanlı Devleti açısından faydalı bir antlaşma yapması istenmiştir.808

Yapılan müzakereler neticesinde antlaşma 14 Mart 1859 tarihinde Hariciye Nazırı Keçecizade Mehmed Fuad Paşa ile Danimarka Elçisi Hübsch arasında tanzim olunmuştur. Söz konusu antlaşmanın maddeleri şöyledir;

1. Madde: Danimarka Kralı, Danimarka’ya ait Belt ve Sund boğazlarından geçerek Baltık Denizi’ne geçmek isteyen yüklü, yüksüz ister transit geçsin ister demir atsın Osmanlı tüccar gemilerinden gümrük, tonilato, alamet-i nariye, fener ve nişan taşı namıyla veya başka isimlerle vergi almayacaktır. Bu gemiler söz konusu boğazlardan geçerken hiçbir bahane ile engellenmeyecek veya tutulmayacaktır. İptal olunan liman, seyr-i sefain ve gümrük vergileri başka bir isimle alınmadığı gibi yeni bir vergi de konulmayacaktır.

2. Madde: Danimarka Kralı, Danimarka’nın sahillerinde, limanlarında, nehir ve kanalları ile Sund ve Belt boğazlarında gemilerin geçişini kolaylaştırmak için konulan alamat-i nariye, fener, şamandıra ve nişan taşlarının tamamını bakımlı

805 “…Devlet-i Aliyye ise Avrupa Kıtasından bulunan düvel i muazzamadan bulunduğu cihetle meblağı mezkurenin kabulü şan-ı ma’a nişan saltanat-ı seniyyeye muvafık bulunduğundan…” (Bkz. BOA, İ.HR, 163/8702.)

806 Tevfik Güran, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, C. 49, 2011, s. 84.

807 BOA, İ.HR, 165/8869.

808 BOA, A.DVN.NMH, 10/10.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

97

halde bulunduracak ve Osmanlı ticaret gemilerinden hiçbir vergi almadan, ihtiyaca göre bunların sayısını artırabilecek ya da yerlerini değiştirebilecektir. Ayrıca kılavuzluk vergisi değiştirilerek, Osmanlı gemileriyle Danimarka gemilerinin bu mevzuda eşit olması sağlanacak, söz konusu vergi sadece kendi isteği ile kılavuz istihdam eden Osmanlı gemilerinden alınacaktır. Danimarka Devleti, Belt ve Sund boğazlarında kılavuz bulundurmaya dikkat edecektir. Osmanlı ve Danimarka vatandaşlarından, Sund ve Belt boğazlarında gemi çekmek maksatlı, vapur işletmek isteyenlere tekelsiz ve geçerli şartlara uygun ruhsat verilecektir. Bunun yanı sıra 1857 senesi 6 Mayıs tarihli nizamname gereğince Danimarka’nın, her 500 Danimarka lirası değerindeki mal ve eşyadan Danimarka parası olarak aldığı 16 şilin miktarındaki transit rusumatından indirim uygulandığı takdirde Kuzey Denizi, Elbe Nehri ve Baltık Denizi’nde, şu an mevcut olan ya da bundan sonra tertip edilecek tüm usul ve cetvellerin, Danimarka memleketindeki mevcut veya daha sonra yapılacak olan tarife i saireye uydurulacağını Danimarka taahhüt eder. Söz konusu nizamnamede zikr ve beyan olunan mal ve eşya hakkında geçerli olan muafiyet hangi usul üzerinde olursa olsun tüm ürünler için dahi geçerli olduğu takdirde bu muafiyet daha önce bahsedilen yollar hakkında dahi geçerli olacaktır. Danimarka Kralı tarafından İsveç ve Norveç sahillerinde bulunan ve gemilerin geçişini kolaylaştıran aydınlatmaların çalışır vaziyette bulunmasına, İsveç-Norveç Kralı ile ortak karar verilmiş olduğundan, söz konusu fenerler için boğazlardan geçiş esnasında Osmanlı gemilerinden hiçbir vergi alınmayacaktır.

3. Madde: Danimarka Kralı, Kuzey Denizi, Baltık Denizi ve Elbe Nehri’nde mevcut olan tarifeden dolayı diğer bir devlet hakkında önceki maddede şart olan muafiyetten daha fazla bir şart ortaya koyar ise uygun bir bedel ödenmesi şartıyla Osmanlı Devleti için de aynısının icra edilmesini taahhüt eder.

4. Madde: Daha önce bahsedilen şartlardan dolayı Danimarka Kralının fedakârlığına mukabil Osmanlı Devleti, Sund ve Belt boğazlarından geçiş için verilecek tazmin akçesinden Danimarka akçesi hesabıyla Devlet-i Aliyye hissesine düşen 35.925 rigsdaleri ödeyeceğini taahhüt eder.

5. Madde: Dördüncü maddede belirtilen 35.925 rigsdaler, sterline çevrildiğinde, 9 rigsdaler, 1 sterlin yaptığından, ortaya çıkan meblağ 3.992 sterlin olacaktır. Bu meblağın ilk taksiti 1859 senesinin Eylül ayı başında, ikinci taksiti 1860 yılı Mart başında, üçüncü taksiti aynı yılın Eylül ayında ve son taksit ise 1861 yılı Mart ayı başında ödenecektir. Bu taksitler Londra’daki Danimarka Elçisine ödenecektir. İlk taksit 1859 yılı eylül başında ödenecek, kalan üç taksit için senelik yüzde 4 faiz uygulanacak, bu faizin eklenmesi ile ikinci taksit 1.018, üçüncü taksit 1.038 ve dördüncü taksit 1.058 sterlinden ibaret olacaktır.

6. Madde: İş bu muahede iki ay zarfında ve mümkün olduğu halde daha evvelce tasdik olunarak İstanbul’da tasdiknameleri mübadele olunacağından iki tarafın murahhasları bu muahedeyi imza edip, kendi mühürleriyle mühürlemişlerdir.809

809 BOA, A.DVN.NMH, 41/9; BOA, İ.HR, 165/8869; BOA, A.DVN.NMH, 10/9; BOA, A.DVN.NMH, 12/2. (Bu antlaşmanın Fransızca müsveddesi için (Bkz. BOA, HR.SFR.3, 45/11.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

98

25 Mart 1859 tarihinde söz konusu antlaşmanın tasdiknameleri mübadele olunarak tasdikname imza mazbatası ile Padişah Abdülmecid’e sunulmuş, onay alındıktan sonra Divan-ı Hümayun Kaleminde saklanmak üzere geri gönderilmiştir.810

Antlaşmanın yürürlüğe girmesinin ardından taksitler, Danimarka’nın Londra Elçisine, Osmanlı Devleti’nin Londra Sefiri vasıtasıyla ödenerek tüm borç kapatılmıştır.811

4.3. Danimarka ve Osmanlı Devleti Arasında İmzalanan 14 Mayıs 1862 Tarihli Ticaret Antlaşması

1841 yılında yapılan Ticaret Antlaşması’ndan sonra Danimarka ile Osmanlı Devleti arasında yeni bir ticaret antlaşması 1862’de yapılmıştır. Ancak 1841’de yapılan antlaşma gibi 1862’de yapılan antlaşma da Danimarka’nın kendi çabası ile mazhar olduğu bir antlaşma olmayıp yine Avrupalı devletlerin elde ettikleri yeni ayrıcalıkların, Danimarka’ya da tanınması şeklinde olmuştur. Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra Osmanlı topraklarında büyük ekonomik avantajlar kazanan Avrupalı devletlerin, ilerleyen yıllarda yeni kapitülasyonlar koparma konusunda oldukça fırsatçı davrandıkları bilinen bir gerçektir. Osmanlı Devleti’nin mali sıkıntılarının arttığı ve Lübnan’da siyasi bunalımla uğraştığı 1860-1861 yılları, Avrupalı devletlere istedikleri fırsatı sunmuş olup bu devletler Osmanlı Devleti’nin sıkıntılı durumunu hemen yeni tavizlere dönüştürmüşlerdir. 1838 ve daha sonrasında imzalanan antlaşmalarla belirlenmiş olan yüzde 12 ihraç gümrüğü, önce yüzde 8’e indirilmiş, daha sonra da bu verginin her yıl yüzde 1 azaltılarak sekizinci yılın sonunda yüzde 1’de sabitlenmesi kararlaştırılmıştır. İhraç gümrüğünün yüzde 12’den yüzde 1’e düşürülmesi Osmanlı tüccarının işine yaraması beklenirken tam tersine ülkeden aşırı hammadde çıkışına sebep olmuş hammaddeye yüksek fiyat veren yabancı tüccarlar karşısında yerli esnaf ve tüccar tutunamamıştır. İthalat gümrüğü ise yüzde 3 arttırılarak yüzde 8’e çıkarılmıştır. İthal gümrüğünün yüzde 3 arttırılması da yerli tüccar ve esnafın kaderini değiştirmemiş, yerli tüccara iç ticarette yüzde 12 vergi uygulanırken yabancılara uygulanan yüzde 8 ithalat gümrüğü Osmanlı ülkesine olan yabancı mal akışını durduramamıştır.812

Bu yeni ticaret tarifelerinden faydalanmak isteyen Danimarka Devleti de harekete geçmiş ve Osmanlı Devleti ile yeni bir ticaret antlaşması yapmıştır. Söz konusu 14 Mayıs 1862 Tarihli Ticaret Antlaşması için antlaşma metnin girişinde; 1841 yılında imzalanan Ticaret Antlaşmasına istinaden iki devlet arasındaki ilişkiyi daha da genişletmek için imzalanmıştır, denilmektedir.813 Osmanlı Devleti ile Danimarka arasında 1841 yılında yapılan ticaret antlaşmasını genişleten bu antlaşma Hariciye Nazırı Mehmed Emin Ali Paşa ile Danimarka Elçisi Hübsch arasında 23 madde üzerine tanzim olunmuştur. Söz konusu antlaşmanın maddeleri şöyledir:

1. Madde: Eski antlaşmalarla, Danimarka tebaasına ve gemilerine verilen imtiyazlar ve muafiyetler ile bu sözleşme ile verilenler istisnasız onaylanmıştır. Osmanlı Devleti tarafından başka devletlere verilmiş ve gelecekte verilecek muafiyet ve imtiyazlar Danimarka Devleti için de geçerli olacaktır.

810 BOA, İ.HR, 185/10290; BOA, A.DVN.NMH, 12/2.

811 BOA, HR.TO, 53/86; 372/50; BOA, HR.MKT, 308/99; 326/46; 331/37; 366/56; 372/50; BOA, HR.SFR.3, 50/9; 53/18; 57/1.

812 Acartürk ve Kılıç, a.g.m., s. 13.

813 BOA, A.DVN.MHM, 36/23; BOA, A.DVN.NMH, 14/2.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

99

2. Madde: Danimarka tebaası veya vekilleri, Osmanlı ülkesinin her yerinde gerek dâhili alım-satım gerek ise dışarıya ihraç etmek amacıyla Osmanlı tarım ve sanayi ürünlerinden olan her türlü eşyayı, istisnasız alıp satmaya yetkilidirler. Osmanlı Devleti, 1 Mayıs 1841 tarihinde kabul ettiği ticaret antlaşmasının ikinci maddesiyle; Osmanlı tarım ve sanayi ürünleri için uygulanan tekel usulü resmen kaldırıldığından bu tür mal ve eşyanın satılması ve nakledilmesi için gerekli tezkere iptal olunmuştur. Bundan dolayı mahalli yönetimler tarafından tezkere istenmeyecek, istendiği takdirde antlaşmaya aykırı bir hareket olarak algılanacak ve şiddetle cezalandırılacaktır. Tezkere konusunda zorlanan Danimarkalıların zararları tazmin edilecektir.

3. Madde: Danimarka tüccar ve yahut vekilleri, Osmanlı ülkesinin tarım ve sanayi ürünlerinden olup yine Osmanlı ülkesinde tüketilecek olan söz konusu ürünleri alıp-satmak ve her türlü ticaretini yapmak konusunda, dâhili ticaretle uğraşan Osmanlı tüccarlarının veya en fazla imtiyaza sahip yabancı tüccarların ödediği kadar vergi vereceklerdir.

4. Madde: Anlaşma taraflarından birinin memleketinden diğerine ihraç olunan her türlü mal ve eşyadan sair memleketlere ihraç ettikleri zaman alınan vergiden başkası alınmayacak, nakledilmesi veya ihracı yasak olan mallar dahi üçüncü ülkelere uygulanan uygulamalardan farklı olmayacaktır. Osmanlı tarım ve sanayi ürünlerinden alıp ihraç etmek isteyen Danimarka tebaası veya onların vekilleri tarafından satın alınan mal ve eşyadan gerek alındığında gerek ise alındığı yerden ihraç maksatlı nakledildiğinde, hiçbir vergi ve aidat alınmayacak ihraç edileceği iskeleye vardığında fiyatı üzerinden yüzde 8 reftiye vergisi814 ödenecektir. Bu vergiyi ödemiş olan eşyadan el değiştirse bile ülkenin hiçbir yerinde aynı vergi istenmeyecektir. Söz konusu yüzde 8’lik vergi, Gümrük İdare ve Nezareti’nin genel masraflarını karşılamak amacıyla eşyanın kıymeti üzerinden hesaplanarak, alınan yüzde 1’lik orana ininceye kadar her yıl yüzde 1 indirilecektir.

5. Madde: Gerek Osmanlı ülkesine kara ve deniz yoluyla gelen Danimarka tarım ve sanayi ürünlerinden gerekse Danimarka’ya kara veya deniz yolu üzerinden giden Osmanlı tarım ve sanayi ürünlerinden sair ülkelerin aynı tür mallarından alınan ithalat vergisinden başka vergi alınmayacaktır. Her iki ülkenin birbirlerine nakil ve ithalini yasakladıkları tarım ve sanayi ürünlerinin çeşidi, diğer ülkelere uygulanan yasak malların çeşidini geçmeyecektir. Danimarka’ya ait tarım ve sanayi ürünlerinden olan mallar hangi mahalden gelirse gelsin, Osmanlı Devleti’ne girişi yasaklanmayacaktır. Danimarka’dan Osmanlı ülkesine nakil ve ihraç olunacak tarım ve sanayi ürünlerinin kıymeti üzerinden alınacak yüzde 8 vergi, eşya deniz yoluyla gelmişse değeri üzerinden iskeleye varır varmaz, kara yoluyla gelmiş ise ilk gümrükte alınacaktır. Söz konusu yüzde 8 vergi verildikten sonra ülke içerisinde nereye götürülürse götürülsün, satıcı ve müşterisinden başka hiçbir vergi ve aidat alınmayacaktır. Osmanlı ülkesinde tüketilmek ve kullanmak için satılmayan söz konusu mal ve eşya başka bir memlekete taşınmak istendiğinde, transit eşya kabul edilip hakkında 12. Madde hükmünde işlem yapılacaktır. Bu halde gümrükler idaresi tarafından yüzde 8 amediyye vergisi

814 Osmanlı gümrüklerine gelen ve giden mallardan ayrı ayrı vergi alınmakta olup çıkışta alınan vergiye reftiye denirdi. (Bkz. Mübahat KÜTÜKOĞLU, “Gümrük”, DİA, C.15, İstanbul, 1997, s.263.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

100

verildiğini ispat edecek olan tacire, transit vergisiyle amediyye vergisi arasında meydana gelen fark iade edilecektir.

6. Madde: Eflak, Boğdan ve Sırp emaretlerine gitmek üzere Osmanlı Devleti’nin sair yerlerinden gelen mal ve yabancı eşyanın gümrük vergisi, adı geçen emaretlere vardığı anda alınırken, söz konusu bu emaretlerden Osmanlı Devleti’nin sair taraflarına gidecek eşya ve yabancı malların gümrüğü Osmanlı tarafından idare edilen ilk gümrükte alınacaktır. İş bu kaide, gerek emaretler ve gerekse Osmanlı ülkesinin sair yerlerinden yabancı devletlere ihraç edilecek tarım ve sanayi ürünleri için de geçerli olacaktır. Bahsi geçen emaretlere ait malların, gümrük vergisi gümrük idarelerine, Osmanlı Devleti’nin sair yerlerine ait malların gümrüğü ise Osmanlı memurlarına verilerek, bu suretle gerek amediye vergisi ve gerek reftiye vergisi yalnız bir kez alınacaktır.

7. Madde: Antlaşma taraflarının tebaaları birbirlerinin memleketinde mağaza açarak ticaret yapma ve zanaat icra etme yanında ziraat ve ambariye ile ikramiye kolaylığı gibi hususlarda yerli tebaa gibi muamele görecektir.

8. Madde: Danimarka’ya Danimarka gemileri ile ithaline izin verilen veya verilecek olan tüm eşya Osmanlı gemileri tarafından da taşınabilecek, Osmanlı gemileri ile ithal olunan eşyadan da Danimarka gemileri ile ithal olunduğu zaman alınan vergilerden başka vergi alınmayacaktır. Aynı şartlar Osmanlı ülkesinde de geçerli olacaktır. Ayrıca söz konusu eşya gerek üretildiği yerden gelsin gerek sair memleketlerden gelsin hakkında bahsi geçen karşılıklı eşitlik ilkesi geçerli olacaktır. İhracat hakkında da misliyle karşılık usulü geçerli olacaktır. Tarafların memleketlerinden ihracı yasal olan ya da olacak olan her türlü eşya, gerek iki tarafın gemilerine yüklenerek ihraç olsun gerekse taraflardan birinin ya da başka bir devletin limana gönderilecek olsun, söz konusu eşyanın ihraç edildiği anda tarafların memleketinde alınacak ihracat vergisi, ikramiye akçesi ve vergi iadesi eşit olacaktır.

9. Madde: Antlaşma taraflarından birinin limanlarında yerli gemilerden eşit şartlarda tonilato, liman, kılavuz, fener ve karantina vergileri alınmıyorsa, diğer tarafın gemilerinden de hangi şart ve isim altında olursa olsun bu vergiler alınmayacaktır. İş bu eşit muamele hangi limandan gelirse gelsin ve nereye giderse gitsin iki tarafın gemileri için geçerli olacaktır.

10. Madde: Danimarka yasalarına göre; Danimarka gemisi sayılan ve Osmanlı Devleti kanunlarına göre Osmanlı gemisi sayılan tüm gemiler iş bu anlaşma maddeleri ile iki tarafça Osmanlı ve Danimarka gemisi gibi kabul edilecektir.

11. Madde: Gerek Danimarka’nın tarım ve sanayi ürünü olarak Danimarka ya da sair devletlerin gemilerine yüklenmiş olarak gelsin gerekse diğer devletlerin tarım ve sanayi ürünü olup Danimarka gemilerine yüklü olarak gelsin, bu mal ve eşyanın boğazlardan geçişi esnasında ister yüklü olduğu gemi ile ister başka bir gemiye aktarılarak iş bu boğazlardan geçsin veya başka bir devlete naklolmak için satılmış olsun ya da bir gemiye yüklenmek için karaya çıkarılsın söz konusu eşya ve mal için hiçbir vergi ve aidat alınmayacaktır. Bahsi geçen mal ve eşya bu şekilde karaya çıkarıldığı halde, İstanbul’da transit ambarlarına konulacak,

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

101

ülkenin transit ambarı olmayan yerlerinde ise gümrüklerin nezareti altına konulacaktır.

12. Madde: Osmanlı Devleti, yurt dışına ihraç maksatlı ithal edilen kara transit eşyalarından aldığı yüzde 3 vergiyi derhal yüzde 2’ye düşürecek, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren geçen sekiz yılın sonunda ise yüzde 1 indirilerek bu miktar Osmanlı mallarından alınacak reftiye vergisi gibi kaydiyye masrafını karşılamakta kullanılacaktır. Osmanlı özel bir yasa ile hile vukuunda yasaklayıcı tedbirler almak hakkını saklı tutacaktır.

13. Madde: Danimarka tebaası ve onların vekillerinden Osmanlı topraklarında yabancı devlet mal ve eşya ticaretini yapanlar, kendi ülkelerinin mallarının ticaretini yapan sair yabancı tüccarların sahip oldukları hak ve muafiyetten faydalanabileceklerdir.

14. Madde: Bu anlaşmanın 5. Maddesindeki şart ve hükme istinaden Danimarka tebaası, Osmanlı ülkesine tuz ve her ne şekilde olursa olsun tütün ithal edemeyecektir. Danimarka tebaası veya vekilleri, yine Osmanlı ülkesinde kullanılmak ve tüketilmek maksatlı tuz ve tütün alıp sattıkları takdirde bu iki cins mal için tuz ve tütün ticareti yapan Osmanlı tebaasının en fazla müsaadeye mazhar olanlarının mükellef oldukları vergiye ve kurallara tabi olacaklardır. İş bu yasaklamaya mukabil Danimarka tebaasının Osmanlı ülkesinden ihraç edecekleri tütün ve tuzdan bundan böyle hiçbir vergi alınmayacaktır. Ancak Danimarkalılar, ihraç ettikleri tuz ve tütün miktarını gümrük idaresine beyana mecbur olacaklardır. Gümrük İdaresi, tütün ve tuz ihracatına nezaret etmek hukukunu muhafaza edecek ancak hangi bahane ile olursa olsun bu iki eşyadan vergi talep etmeyecektir.

15. Madde: Antlaşma tarafları, Osmanlı Devleti’nin kendi ülkesine barut, top, silah ve savaş mühimmatı ithalini genel olarak yasaklama hak ve yetkisini koruduğunu kabul etmiştir. İthali yasak olan savaş alet ve edevatı, resmi bir beyanname ile açıkça ilan edilmedikçe, söz konusu yasak geçerli olmayacaktır. Yasak olmayan her türlü savaş alet ve edevatı Osmanlı ülkesine ithal edildiği takdirde mahalli yasalara tabi olacak ancak Danimarka Elçiliği istisnai bir izin isteğinde bulunur ise mühim gerekçeler olmadığı müddetçe izin verilecektir. Barutun ithali yasak değil ise şu şartlara tabi olacaktır:

Şöyle ki; evvela Danimarka Devleti tebaası, mahalli yasaların tayin ettiği miktardan fazla barut satamayacaktır. Barut yüklü gemi, Osmanlı ülkesinin herhangi bir limanına geldiğinde iş bu gemi mahalli memurlar tarafından belirlenecek yerde demirleyecek, yükünü yine bu memurlar tarafından gösterilen ambarlara aynı memurlar nezaretinde boşaltacaklardır. Söz konusu barutun sahipleri kurallara uygun olarak ambarlara girebileceklerdir. Av tüfeği, piştov veya özel amaçlı barut iş bu bentteki kurallara dâhil değildir.

16. Madde: Danimarka ticaret gemilerinin boğazlardan geçişi için verilecek gemi izin fermanları bekletilmeden verilecektir.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

102

17. Madde: Yükünü Osmanlı ülkesine teslim edecek olan Danimarka ticaret gemisi kaptanları limana vardıklarında yüklerinin manifestolarının bir suretini gümrüğe vereceklerdir.

18. Madde: Gümrükten kaçırılarak ithal edilen eşya, devlet tarafından müsadere edilebilecektir. Fakat kaçırılan eşyanın, memurlar tarafından yakalanmasının ardından takrir veya mazbatası düzenlendikten sonra kaçak eşya sahibinin mensup olduğu konsoloshaneye bildirilme işlemi gerçekleştirilecektir. Tam olarak kaçak olduğu ispat edilemeyen eşyaya el konulmayacaktır.

19. Madde: Osmanlı tarım ve sanayi ürünleri, Danimarka’ya ithal olunduğu takdirde en fazla imtiyaz ve hakka sahip milletin tarım ve sanayi ürünlerine uygulanacak muameleye tabi olacaktır. Yabancı devlet tebaasına, gemisine, ticaret ve seyr-i sefayinine Danimarka ülkesinde verilen ve verilecek olan hak, imtiyaz ve muafiyet Osmanlı tebaasına, gemisine, ticaret ve seyr-i sefayinine de verilecektir.

20. Madde: İş bu ahitname, tasdik olunduktan sonra taraflarca daha evvel 1 Mayıs 1841 tarihinde imzalanmış olan sözleşmenin yerini alacak ve 13 Mart 1862 tarihinden başlayarak 28 sene yürürlükte kalacaktır. Ancak taraflar isterlerse anlaşmanın 14. ve 21. yılları sonunda anlaşmada değişiklik veya anlaşmayı sonlandırma teklifinde bulunma hakkını saklı tutacaklardır. Böyle bir durumda sözleşmenin sona erdirilmesi teklifinden bir yıl sonra anlaşmanın maddeleri feshedilmiş sayılacaktır. İş bu sözleşme, Osmanlı Devleti’nin tüm eyaletlerinde yani Avrupa, Asya ve Afrika toprakları ile Mısır, Sırbistan, Eflak ve Boğdan Emirliklerinde geçerli olacaktır.

21. Madde: Danimarka Kralı, iş bu sözleşmenin her bir maddesinde kullanılmış olan söz ve tabirlerin açık ve doğru anlamlarından başka veya fazla hiçbir hüküm ve mana çıkarmayacak, Osmanlı Devleti’nin dâhili idaresinin hukukuna engel olmayacaktır. Osmanlı Devleti’nin dâhili idare hukuku da hem bu sözleşme ile hem de daha önceki antlaşmalar ile Danimarka’ya verilen hak ve imtiyazı yok saymayacaktır.

22. Madde: İki tarafın birbirinden yapacakları ithalatın gümrük tarifesi ve Danimarka tüccar ve vekillerinin Osmanlı Devleti’nden diğer ülkelere ihraç etmek maksadıyla aldıkları tarım ve sanayi ürünlerinin gümrük tarifesi beraberce düzenlenecek, taraflar bu iş için komiserler tayin edeceklerdir. Bu suretle tanzim olunacak yeni tarife, 13 Mart 1862 tarihinden itibaren 7 sene geçerli olacaktır. Antlaşma taraflarından her biri, söz konusu sürenin bitmesinden 1 yıl evvel iş bu tarifenin yeniden görüşülmesini isteyebilecektir. Eğer bu 7 sene esnasında taraflardan biri değişiklik teklifinde bulunmaz ise önceki 7 senenin tarifesi, 7 yıl için daha geçerli olacaktır.

23. Madde: İş bu sözleşmenin tasdiknameleri iki ay zarfında hatta mümkün ise daha evvelce teati olunarak 13 Mart 1862 tarihinden itibaren geçerli olacaktır.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

103

Hatime: Söz konusu maddeler tarafımızca tasdik kılınmış ve tasdiknamemiz Danimarka tarafına verilmiştir. 14 Mayıs 1862.815

Osmanlı bu dönemde sadece Danimarka ile değil aynı zamanda Amerika ve Felemenk devletleri ile de ticaret antlaşması imzalamış olup bu antlaşmaların tasdiknamelerinin 31 Mayıs 1862’de Sultan Abdülaziz’e gönderildiği bildirilmiştir. Söz konusu tasdiknameler Padişahın uygun bulmasının ardından mübadele edilmiştir.816 Tasdiknamelerin mübadele edilmesinin ardından ticaret antlaşması ve getirdiği tarife çeşitli gümrüklere gönderilerek gerekli bilgilendirme yapılmıştır.817

Bu tarihten sonra Danimarka Devleti ile Osmanlı arasında herhangi bir antlaşma imzalanmamıştır. Sadece 1869’da Osmanlı topraklarında yabancıların emlak edinmeleri konusunda geçerli olan yasağın kaldırılması ve yabancıların, emlak konusunda Osmanlı tebaasının sahip olduğu hak ve mükellefiyetleri kabul etmeleri şartıyla, emlak satın alabilmelerine izin veren uygulama ile ilgili bir sözleşme bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nin bu konudaki izninin resmen yürürlüğe girmesi üzerine Danimarka, Prusya ve Hollanda devletleri de bu şartları kabul ederek sefaretleri aracılığıyla söz konusu sözleşmeyi imza etmişlerdir. Uygulamada adı geçen devlet vatandaşlarının bundan sonra İstanbul’daki elçiliklerinden bir yazı almaları, aldıkları bu yazıyı da Harice Kitabetine onaylatarak gereken dairelere müracaat etmeleri istenmiştir. 818 Bu yeni uygulamadan evvel emlak konusunda elçiliklere yapılan bir başka bilgilendirmeye 1848 yılında rastlanmaktadır. “17. ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu Danimarka İlişkileri” isimli eserin yazarı Hadiye Tuncer tarafından Danimarka arşivinde rastlanan 1848 yılına ait Osmanlıca belgede, gerek İstanbul’da gerekse Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde emlak kiralama işlemlerinin ve kontratlarının nasıl yapılacağı 8 madde halinde anlatılmıştır.819

4.4. Boğazlar Üzerinde Danimarka Gemilerinin Ticari Faaliyetleri

Akdeniz ile Karadeniz arasında tek bağlantı noktası olması ve Karadeniz kıyılarının deniz yolu vasıtasıyla tüm Dünya ile irtibatının sadece Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerinden yapılabilmesi söz konusu boğazların geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini korumasını sağlamıştır. Bu boğazlar tarihin her döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de büyük bir öneme sahip olmuştur. Osmanlı Devleti’nin boğazlardan geçecek gemilere izn-i sefine maddesi koyması sayesinde boğazlardan geçen gemiler hakkında ayrıntılı bilgi edinmek mümkün olmuştur. Gemilerin ait olduğu devlet elçileri söz konusu gemiler için geçiş izni almak maksatlı kaleme aldıkları arizalarda; geminin yükü, tonilatosu, hangi kaptan komutasında olduğu, nereden gelip nereye gittiği hakkında bilgiler vermektedir. Bu bilgiler ışığında yıllara göre boğaz trafiği ve ilgili devletin bölgedeki ticari faaliyetleri hakkında önemli bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte çok nadir de olsa izin taleplerinde eksik bilgi verildiği görülmektedir.

815 BOA, A.DVN.NMH, 14/2.

816 BOA, İ.HR, 193/10861.

817 BOA, C.ML, 176/7484.

818 BOA, ŞD, 2391/2.

819 Tuncer, a.g.e., s. 58-59.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

104

Tablo 4. 1. Tanzimat Sonrası Boğazlardan Geçen Danimarka Ticaret Gemileri ve Yükleri

Tarih

Gemi

Yükü ve Miktarı

Geldiği Yer

Gittiği Yer

2 Şubat 1842

De Otte Sadskende820

7.500 Kile Buğday

İstanbul

Akdeniz

13 Şubat 1843

Margareta821

8.500 Kile Buğday

İstanbul

Akdeniz

23 Haziran 1843

Tvende Sostre822

9.300 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

28 Eylül 1843

Marnesminde823

Boş

-

Karadeniz

5 Ekim 1843

Norden824

Boş

-

Karadeniz

28 Ekim 1843

Marnesminde825

8.335 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

4 Kasım 1843

Norden826

7.500 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

5 Kasım 1843

Rislata827

6.900 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

13 Kasım 1843

Old Peter828

Boş

-

Karadeniz

18 Kasım 1843

Old Peter829

7.800 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

6 Temmuz 1844

Elisa Luders830

8.625 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

23 Temmuz 1844

Yold&Emma831

6.716 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

26 Temmuz 1844

Burnholm832

7.797 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

5 Ekim 1844

Kaladonia833

7.776 Kile Maden Kömürü

İngiltere

Karadeniz

26 Kasım 1844

Kaladonia834

17.206 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

8 Ocak 1845

Odin835

6.210 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

26 Ağustos 1845

Bdebenbile Brahe836

Boş

-

Karadeniz

26 Ağustos 1845

De Otte Sadskende837

Boş

-

Karadeniz

25 Ekim 1845

De Otte Sadskende838

7.705 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

820 BOA, A.DVN.DVE, 8/99.

821 BOA, A.DVN.DVE, 8/99.

822 BOA, A.DVN.DVE, 8/100.

823 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

824 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

825 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

826 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

827 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

828 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

829 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1.

830 BOA, A.DVN.DVE, 9/2.

831 BOA, A.DVN.DVE, 9/2.

832 BOA, A.DVN.DVE, 9/2.

833 BOA, A.DVN.DVE, 9/2.

834 BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/2.

835 BOA, A.DVN.DVE, 9/2.

836 BOA, A.DVN.DVE, 9/3.

837 BOA, A.DVN.DVE, 9/3.

838 BOA, C.HR, 31/1507.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

105

Tarih

Gemi

Yükü ve Miktarı

Geldiği Yer

Gittiği Yer

29 Ekim 1846

Henriyetta839

1.062 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

15 Şubat 1847

Laoric840

7.500 Kile Arpa

Bandırma

Akdeniz

16 Mart 1847

Elisa Luders841

1.850 Kile Maden Kömürü

İngiltere

Karadeniz

16 Mart 1847

Industri842

4.806 Kile Maden Kömürü

İngiltere

Karadeniz

8 Nisan 1847

Elisa Luders843

1.806 Kile Maden Kömürü

İngiltere

Karadeniz

19 Nisan 1847

Karolayna844

Boş

-

Karadeniz

12 Ağustos 1847

Hyram845

8.625 Kile Keten

Rusya

Akdeniz

31 Ağustos 1847

Kraolin846

5.200 Kile Kokoroz (Mısır)

Kalas

Akdeniz

3 Eylül 1847

Henriyetta847

Boş

-

Karadeniz

5 Eylül 1847

Yuhana848

6.350 Kile Yulaf

Rusya

Akdeniz

7 Eylül 1847

Fian849

Boş

-

Karadeniz

15 Eylül 1847

Sofni850

9.200 Kile Yulaf

Rusya

Akdeniz

3 Ekim 1847

Daisy851

2.875 Kile Buğday, 270 Çuval Yapağı

Rusya

Akdeniz

13 Ekim 1847

Fian852

16.600 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

15 Ekim 1847

Henriyetta853

1.062 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

4 Mart 1848

Alvina854

1.230 Kile Raşne-i Ankara

İstanbul

Akdeniz

25 Nisan 1848

Elisa Luders855

Boş

-

Karadeniz

7 Mayıs 1848

Ludras856

Boş

-

Karadeniz

19 Mart 1852

İdra857

Boş

-

Karadeniz

7 Temmuz 1861

Matilda858

1.399 Kile Buğday

Rusya

Akdeniz

839 BOA, A.DVN.DVE, 9/15.

840 BOA, A.DVN.DVE, 9/6.

841 BOA, A.DVN.DVE, 9/4.

842 BOA, A.DVN.DVE, 9/4.

843 BOA, A.DVN.DVE, 9/7.

844 BOA, A.DVN.DVE, 9/8.

845 BOA, A.DVN.DVE, 9/9.

846 BOA, A.DVN.DVE, 9/10.

847 BOA, A.DVN.DVE, 9/11.

848 BOA, A.DVN.DVE, 9/10.

849 BOA, A.DVN.DVE, 9/11.

850 BOA, A.DVN.DVE, 9/12.

851 BOA, A.DVN.DVE, 9/14.

852 BOA, A.DVN.DVE, 9/5.

853 BOA, A.DVN.DVE, 9/15.

854 BOA, DVN.DVE.(6), 19/37.

855 BOA, DVN.DVE.(6), 19/38.

856 BOA, DVN.DVE.(6), 19/39.

857 BOA, DVN.DVE, 27.A/16.

858 BOA, DVN.DVE.(6), 26.A/55.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

106

Tarih

Gemi

Yükü ve Miktarı

Geldiği Yer

Gittiği Yer

15 Ağustos 1861

Karosin859

610 Kile Kokoroz (Mısır)

Kalas

Akdeniz

22 Ağustos 1861

Valkiryan860

Kokoroz (Mısır)

Rusya

Akdeniz

4 Eylül 1861

Ent Smid861

Boş

-

Karadeniz

20 Kasım 1861

Sundburg862

Çavdar

Rusya

Akdeniz

27 Haziran 1862

Gustaf Vemari863

Boş

-

Karadeniz

5 Haziran 1888

Antorpen864

1 Adet Krup Marka Top

Almanya

Rusya

3 Haziran 1892

Yorgios Pretos865

11.000 Kilo Dinamit Barutu

Anvers Limanı

Odessa Rusya

22 Temmuz 1892

Tomsek866

300 Sandık Adi Düküm Boş Dane, 40 Sandık Çelik Boş Dane

Petersburg

Batum

22 Ağustos 1892

Osmun867

32 Kıta Top, 415 Boş Dane

Baltık Denizi

Batum

19 Ağustos 1893

Le Obvad868

10 Sandık Av Tüfeği

-

İstanbul, Odessa

18 Ocak 1895

Nordest869

Savaş Malzemesi

Akdeniz

Rusya

29 Kasım 1896

Jorjiyus870

1 Sandık Rovelver, 1 Sandık Av Tüfeği

Anvers Limanı

İstanbul, Trabzon, Samsun, Hocabey

12 Nisan 1906

Brima871

1.923 Rus Askeri

Vladivostok

Odessa

Tespit edebildiğimiz kadarıyla Tanzimat’ın ilan edildiği tarihten XX. yüzyıl başlarına kadar 52 tane Danimarka gemisi boğazlardan geçmek için izin istemiş ve bunlardan sadece 13 tanesi boş olarak Karadeniz istikametine gitmiştir.872 Bunların Karadeniz’den yüklü olarak dönecekleri göz önüne alındığında başta Danimarka olmak üzere Prusya, Sicilateyn, Sardunya ve İspanya devletlerinin gemilerinin Karadeniz’e serbestçe geçebilmeleri için Rusya’nın niçin Osmanlı Devleti’ne baskı yaptığı anlaşılmaktadır. Rusya, diğer devletlerin ticaret gemileri ile Avrupa ticaretine dâhil olma planı üzerinden kendi ticaret filosunun zayıflığını bertaraf etmek istemektedir.873 Aşağıda

859 BOA, DVN.DVE, 26.A/64.

860 BOA, DVN.DVE, 26.A/69.

861 BOA, DVN.DVE, 26.A/69.

862 BOA, DVN.DVE, 26.B/88.

863 BOA, DVN.DVE, 27/39.

864 BOA, İ.HR, 310/19795.

865 BOA, BEO, 25/1847.

866 BOA, İ.HR, 326/21135.

867 BOA, MV, 71/4.

868 BOA, Y.PRK.ASK, 99/58; BOA, Y.PRK.MYD, 13/49.

869 BOA, BEO, 500/37441.

870 BOA, BEO, 873/65467.

871 BOA, ŞD, 217/23.

872 BOA, A.DVN.DVE, 9/3; 9/8; 9/11; 26.A/69; 27/39; 27.A/16; BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1; 19/38; 19/39; Tespitlerimize göre Başbakanlık Osmanlı Arşivi’inde 1906 yılından sonra boğazlardan Danimarka’ya ait herhangi bir ticaret gemisinin geçtiğine dair belge bulunmamaktadır.

873 Beydilli, a.g.m., 747.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

107

verilen Danimarka gemileri ve yükleri ile ilgili bilgiler söz konusu fikri destekler niteliktedir:

- Akdeniz’e geçmek isteyen 10 adet Danimarka gemisinin tamamının yükü buğday olup toplam 61.238 kile olan bu buğday yükü Rusya limanlarından yüklenmiştir.874

- 1861 yılında Sundburg isimli gemi, Rusya limanlarından yüklediği miktarı belirtilmeyen çavdar yükünü Akdeniz yönüne götürmüştür.875

- 3 Ekim 1847 tarihinde geçiş izni isteyen Daisy isimli gemi Rusya’dan yüklediği 2.875 kile buğdayla birlikte yine Rusya’dan 270 çuval da yapağı yüklenmiş olup Akdeniz istikametine gitmek istemektedir.876

- 1847 yılında Akdeniz tarafına geçmek isteyen Yuhana ve Sofni isimli gemilerin taşıdığı 1.550 kile yulaf Rus limanlarından alınmıştır.877

- Farklı zamanlarda Akdeniz tarafına geçmek isteyen 7 tane Danimarka gemisinin yükü keten yüklü olup toplamı 64.479 kile olan bu yük Rusya’dan yüklenmiştir.878

- 1861 yılında Valkiryan isimli geminin, miktarı belirtilmemiş olan kokoroz yani mısır yükü yine Rus limanlarından alınmıştır.879

- Askeri mühimmat harici Karadeniz yönüne yüklü olarak geçmek isteyen Danimarka gemisi kayıtlara göre 4 tane olup bu gemilerin tamamının yükü İngiltere’den yükledikleri toplamı 16.238 kile olan maden kömürüdür.880

Söz konusu gemilerin taşıdığı yüklerden Rusya’nın, Avrupa pazarına daha çok tarım ürünleri sunduğu görülürken Avrupa’dan maden kömürü, silah ve cephane haricinde bir şey almadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Akdeniz tarafına geçmek isteyen gemilere verilen izin yazısında “…yükü Rusya hasılatı olup bu tarafta taşraya ihraç etmedikçe resm-i gümrük lazım gelmeyeceği…” ibaresi kullanılmakta olup bahsi geçen yükler Osmanlı topraklarında satılmadığı sürece vergi alınmayacağı kastedilmektedir. Yine bu kayıtlardan söz konusu Danimarka bandıralı gemilerin, Danimarka limanları ile Karadeniz limanları arasında taşımacılık yapmaktan ziyade Karadeniz limanları ile Avrupa’nın diğer bazı limanları arasında ticari faaliyette bulundukları anlaşılmaktadır.881

874 BOA, A.DVN.DVE, 8/99; 9/5; 9/14; 9/15; BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/1; 26.A/55; BOA, C.HR, 31/1507.

875 BOA, A.DVN.DVE, 26.B/88.

876 BOA, A.DVN.DVE, 9/14.

877 BOA, A.DVN.DVE, 9/12.

878 BOA, A.DVN.DVE, 8/100; 9/2; 9/9; BOA, A.DVN.DVE.(6), 9/2.

879 BOA, A.DVN.DVE, 26.A/69.

880 BOA, A.DVN.DVE, 9/2, 9/4, 9/7.

881 Danimarka’nın Osmanlı ülkesi ile ilgili ticareti büyük oranda deniz ticaretine dayandığından çeşitli sebeplerden bazı liman ve bölgelerdeki devletin yaptığı engelleme ve ablukalar ile bunların kaldırılması konusunda Danimarka’ya da bilgilendirmeler yapılmasına sebep olmuştur. Örneğin 1847’de Arnavutluk’taki karışıklığın giderilmesinden sonra konulan ablukanın kaldırılması kararı Danimarka Elçisine de bildirilmiştir. Bilgilendirmeyi alan Elçi, 25 Kasım 1847’de bu haberden onur duyduğunu ve Arnavutluk Eyaleti’ndeki bu zaferin yanında epeydir Kürdistan Eyaleti’ni dahi karıştıran olayların da

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

108

Ancak söz konusu gemilerin aynı zamanda az da olsa Osmanlı mallarını da diğer limanlara taşıdığını söylemek mümkündür. Örneğin 1847’de Laoric isimli gemi, Bandırma’dan yüklediği 7.500 kile arpayı Akdeniz istikametine geçirmek istemektedir.882 Aynı şekilde 1842’de De Otte Sadskende isimli gemi 7.500 kile buğdayı, 1843’te de Margareta isimli gemi 8.500 kile buğdayı İstanbul’dan yüklenerek Akdeniz’e geçmiştir.883 1848’de geçiş izni isteyen Alvina isimli geminin yükü ise 1.230 kile Rişte-i Ankara (Ankara sof ipi) olup İstanbul’dan aldığı ve resmi gümrüğünü verdiği bu yükün üzerine Maydos İskelesi’nden de 3.500 kile keten yükleyeceği ve bunun vergisini de mahallinde ödeyeceği belirtilmektedir.884

Kayıtlarda bazı gemilerin kaç tonilatoluk885 olduğu da belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında boğazlardan geçiş izni isteyen gemilerin ağırlıkları belirtilenlerinden; en ağırı 329 tonilatoluk Kaladonia isimli gemi olup en hafifi ise 65 tonilatoluk Karosin’dir.886

Söz konusu Danimarka ticaret gemileri içerisinde yükü en ilginç olanı 12 Nisan 1906 tarihinde Odessa’ya gitmek üzere Akdeniz’den gelip Salacak açıklarına demir atan Brima isimli gemidir. Bu geminin yükü 1.923 Rus askeri olup adı geçen gemi gece saat 4’te Karadeniz’e hareket etmiştir. Danimarka bandıralı Brima ile birlikte İngiliz bandıralı Montus isimli gemide 1.969 ve Munsofsar isimli gemide ise 2.898 Rus askeri Karadeniz’e geçmiş bir gün sonra da yine İngiliz bandıralı Anikola isimli gemide 2.443 tane Rus askeri aynı istikameti takip etmiştir. Bu gemilerin Vladivostok’tan gelip Odessa’ya gittikleri bilgisinden hareketle söz konusu Rus askerlerin Rus-Japon savaşının bitmesi üzerine ülkelerine dönen Rus askerleri olması muhtemeldir.887

Karadeniz gibi büyük bir denizin tek çıkışı olması hasebi ile boğazların günümüzde olduğu gibi Osmanlı döneminde de yoğun bir trafiğe sahip bulunduğu bir gerçek olup bu durum bazen kazalara sebebiyet vermektedir. Söz konusu kazalara Danimarka gemilerinden bazılarının da karıştığı görülmektedir. 10 Haziran 1901 tarihinde Norveski’den gelen ve zahire yüklü olan Danimarka bandıralı Northavelen isimli gemi, sis yüzünden Sarayburnu açıklarında demirlemiş bulunan İngiliz bandıralı yine zahire yüklü Treverak isimli gemiyle çarpışmıştır. Her iki gemi de bu çarpışmadan zarar görmüş, Danimarka gemisi Salacık İskelesi açıklarında karaya oturmuş, İngiliz gemisi ise baş kısmından yaralı olduğu halde Kız Kulesi açıklarında durdurulmuştur.888

Danimarka ile yapılan antlaşmaların neticesi olarak bu devletin ticaret gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verilmesi ile birlikte bazı olağanüstü durumlarda, diğer devlet gemileri ile birlikte Danimarka gemilerinin de serbest geçişlerine, geçici de olsa, kısıtlamalar konmuştur. Örneğin 27 Ağustos 1892 tarihinde Hamburg ve Hever ile

Osmanlı Hükümetinin aldığı akıllıca tedbirler ile çözülmesinden duyduğu memnuniyeti belirtmiştir. Elçi söz konusu durumu, kendi memleketi matbuasına da haber vereceğini bildirmiştir. (Bkz. BOA, HR.TO, 181/13) 19 Aralık 1852 tarihinde ise Danimarka Elçiliğine bu sefer Karadağ’daki isyandan dolayı Toskalık Sahilinin ablukaya alındığı bildirilmiştir. (Bkz. BOA, HR.TO, 181/44.)

882 BOA, A.DVN.DVE, 9/6.

883 BOA, A.DVN.DVE, 8/99.

884 BOA, A.DVN.DVE.(6), 19/37.

885 Osmanlı Devleti’nin İngiliz bahriye usulünü geçerli olarak kabul etmesinin ardından kile yerine tonilato tabiri kullanılmaya başlamış olup Ticaret-i Bahriye Kanunnamesinde 40 kile 1 İngiliz tonilatosuna eşittir. (Bkz. İlhan Ekinci, “Osmanlı Deniz Ticaretinde Ölçü Birimlerinin Batılılaşmasına Bir Örnek: Kile’den Tonilatoya, Moorsom Usulü’nün Uygulanması”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 4, S. 17, 2011, s. 314.)

886 BOA, A.DVN.DVE, 9/2; 26.A/64.

887 BOA, Y.PRK.ZB, 36/99

888 BOA, Y.PRK.ZB, 27/56.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

109

birlikte Avrupa’nın birçok yerinde, Kolera hastalığının889 ortaya çıkması üzerine Meclis-i Umur-ı Sıhhiye tarafından Kalenberg’den Danimarka dâhil Felemenk hududuna kadar olan tüm limanlardan gelecek gemilerin Urla-Klazomenia ya da Beyrut tahaffuzhanelerinde890 10 gün karantinaya alınması kararlaştırılmıştır. Bu konu ile ilgili olarak Bahriye Nezaretine, Klazomenia Tahaffuzhanesi bulunduğu bölgeye karakol vazifesi görmesi için bir geminin yollanması hususunda bilgi verilmiştir.891

Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçmeye çalışan Danimarka gemilerinin içinde Osmanlı Hükümetine en fazla mesaiyi silah taşıyan gemiler harcatmıştır. Söz konusu gemilerin geçişinin özel izne tabi olduğu görülmektedir. Bahsi geçen iznin talep edilmesi bazen yükü taşıyan geminin bandırasının ait olduğu devlet sefiri ile birlikte yükün sahibi olan devletin sefiri tarafından birlikte yapılmaktadır. Örneğin 5 Haziran 1888’de Karadeniz’e geçmek isteyen Antorpen isimli Danimarka bandıralı gemide Rusya’nın, ünlü Alman silah üreticisi Krupp Fabrikası’na892 sipariş verdiği bir adet top bulunmakta olduğundan, geminin geçişi için hem Danimarka hem de Rus Sefareti birlikte izin istemiştir.893

Boğazlardan geçirilmek istenen mühimmatın bazen büyük miktarlarda olduğu görülmektedir. Örneğin 3 Haziran 1892 tarihinde geçiş izni isteyen Yorgios Pretos isimli gemide Belçika’nın Anvers (Antwerp) Limanından yüklenen 11.000 kilo dinamit barutu bulunmaktadır. Rusya’nın Odessa Limanı’na götürülecek olan bu yükün yoklamasının yapılmasından sonra geminin ertesi gün Odessa’ya gitmesine izin verilmiştir.894 Bu tür yüklerin Osmanlı Devleti için oluşturduğu en büyük risk söz konusu silah ve cephanelerin devlete karşı isyan eden Ermeni komitacılarının eline geçmesidir. Bu durumun engellenmek istenmesi zaruri bazı tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmıştır. Bu konuda alınan başlıca tedbir, silah ve cephane taşıyan gemiye gittiği limana kadar nezaret edecek bir devlet memurunun bindirilmesidir. 22 Temmuz 1892 tarihinde Petersburg’dan yüklediği 300 sandık adi döküm boş dane ile 40 sandık çelik boş daneyi Batum’a götürmek isteyen Tomsek isimli Danimarka gemisi için hükümet, Liman Reisi Dilaver Paşa’dan söz konusu gemiye nezaret için iki memurun tahsis edilmesini istemiştir. Buna göre bu memurlar Batum’a kadar gemiye nezaret edecekler daha sonra da yükün Batum’a teslim edilmesi üzerine durumu raporları ile merkeze bildireceklerdir.895 Bu tedbire ek olarak söz konusu mühimmatın ve geminin, Rus Elçiliğine tasdik ettirilmesi yoluna

889 Kolera salgınları ile ilgili uluslararası konferanslardan biri de 1866’da İstanbul’da toplanmıştır. Bu konferansa Avusturya, Belçika, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, İran, Portekiz, Prusya, Rusya, İsveç gibi devletlerle birlikte Danimarka Devleti de katılmıştır. Konferansta tüm delegeler o dönemde koleranın Hicaz’dan dönen hacılar vasıtasıyla diğer bölgelere yayıldığı konusunda anlaşmışlardır. (Bkz. Sinan Kuneralp, “Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera” Çev. Münir Atalar, OTAM, S. 7, 1996, s. 505)

890 Bulaşıcı hastalık bulunan gemilerin karantina süresince beklemeleri ve gerekli sağlık önlemlerinin alınarak hastaların iyileştirilmesi için büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşlarına tahaffuzhane denilmektedir. Urla-Klazomenia Tahaffuzhanesi de bunlardan biridir. (Bkz. Pelin Böke, “İzmir Karantina Teşkilatının Kuruluşu ve Faaliyetleri (1840-1900)”, Çağdaş Türkiye Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 8, S. 18-19, 2009, s. 151.)

891 BOA, BEO, 66/4948.

892 Krupp, özellikle 30 Yıl Savaşları’ndan sonra Essen’de bir silah firması olarak sivrilmiş olup Almanya’nın imparatorluk döneminde, Avrupa’nın en büyük top üreticisi olmuştur. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı ordusunda da en fazla tercih edilen top ve cephaneler, Krupp Firması’nın ürettiği top ve cephaneler olmuştur. (Bkz. Mehmet Beşirli, “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ordusunun Top Mühimmatı Alımında Pazar Mücadelesi: Alman Friedrich Krupp Firması ve Rakipleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, C. 15, 2004, s. 173.)

893 BOA, İ.HR, 310/19795.

894 BOA, BEO, 25/1847.

895 BOA, İ.HR, 326/21135; BOA, BEO, 36/2666.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

110

gidilmiştir ki bunun sebebi de söz konusu mühimmatın bir Ermeni tacir tarafından Ermeni isyanında kullandırılmasından şüphelenilmesidir.896

Taşıdığı mühimmatın Ermeni çetelerine gitmesinden şüphelenilip tedbir alınan tek Danimarka gemisi Tomsek değildir. 22 Ağustos 1892’de Danimarka bandıralı Osmok isimli gemi Baltık limanlarından yüklediği 32 top ile 415 adet boş daneyi Rusya Devleti için Batum’a götürmek üzere boğaza gelmiştir. Bu gemiye önce izin verilmemiş ve limana demirletilmişse de sonradan geçişine izin verilmiştir.897 Bu uygulamanın sebebi geminin durumunun görüşüldüğü Meclis-i Vükela zabtında ortaya çıkmaktadır. Söz konusu zabıtta izin verilme sebebi olarak; Rusya ile 1862’de imzalanan ticaret antlaşmasının son bölümünde boğazlardan geçirilecek cephanenin anlaşma hükmüne tabi olmaması ile birlikte Rus Devleti için Rusya limanlarının birinden bir diğerine boğazlar vasıtasıyla cephane ve silah taşınmasının önünde bir bulunmaması gösterilmiştir. Bundan dolayı Meclis-i Vükelaca, geminin geçişine izin verilmesi gerektiği belirtilmiştir.898 Bununla birlikte bahsi geçen kaygılardan dolayı söz konusu geminin gözaltında tutulması için Liman Riyasetinden ve Tophane-i Amireden birer memurun Batum’a kadar gemiye nezaret etmesi istenmiştir. Ayrıca Batum Şehbenderliğine de geminin Batum’a vardığında yükünün boşaltıldığına dair bilgilendirme yapması için tebligat yapılmıştır.899

Osmanlı Devleti’nin, mühimmat taşıyan bazı Danimarka gemilerine ise hem memur atadığı hem de söz konusu gemi kaptanlarından senet talep ettiği görülmektedir. Örneğin 19 Ağustos 1893’te Kale-i Sultaniyeye gelen ve yükü içeresinde on sandık av tüfeği de bulunan Le Obvad adındaki Danimarka gemisine İstanbul’a kadar nezaret için bir memur verilmiştir. Bununla birlikte söz konusu geminin 20 Ağustos 1893’te İstanbul’da tüfeklerin iki sandığını bırakıp Odessa’ya hareketinden evvel gemi kaptanından senet alınması yoluna da gidilmiştir.900

İzmit Mutasarrıfı Selim Sırrı Paşa’nın 6 Ekim 1892 tarihinde Dâhiliye Nezaretine gönderdiği yazıdan bahsi geçen konunun hassasiyetini anlamak mümkündür. Bu yazıda İzmit Mutasarrıfı; Akdeniz’den Karadeniz’e cephane ve silah geçişinin izne bağlı olmasıyla birlikte Danimarka bandıralı Omsek isimli geminin top ve dane taşımasından dolayı tevkif edilmesine rağmen aynı bandıralı Aleksander isimli geminin 11 tane top taşıdığı halde boğazdan geçirilmesini şikâyet etmektedir. Söz konusu topların Ermeni komitacılarına ait olmasından şüphelenen İzmit Mutasarrıfı gizlice Ermenilere gönderilme teşebbüsüne karşı bu yüke engel olunarak, zabtedilmesinin doğru olacağını belirtmektedir. Ayrıca rehavet ve müsamahadan dolayı Osmanlı topraklarına bu tür mühimmatın sokulması durumunda, sorumlu olan valilerin isyana katılmış kabul edileceklerini söyleyen Selim Sırrı Paşa, 25 saat uzunluğundaki Bağçecik, Karamürsel ve Yalova sahillerinde pek çok kontrolsüz boş mahallin bulunduğunu ve kabak denilen sandallarla buralara eşkıya ve silah sevk edilebileceğini bildirmiştir. Böyle bir durumu engellemek için İzmit Körfezi’nde karakol vazifesi görecek bir geminin tahsis edilmesini isteyen Mutasarrıfın bu talebi, değerlendirilerek Bahriye Nezareti tarafından o bölgeye 27 Ekim 1892’de Ziynet-i Derya Vapuru gönderilmiştir.901 Buradan da anlaşılacağı gibi Osmanlı Hükümeti ve yetkilileri konu ile ilgili tedbirleri alma konusunda gayet kararlı olup devletin tüm imkânlarını seferber etmişlerdir. Hatta silah ve cephane nakilleriyle ilgili meseleler bazen daha gemi Osmanlı sularına girmeden hatta gemi silahların

896 BOA, BEO, 36/2649.

897 BOA, BEO, 55/4079 .

898 BOA, MV, 71/4.

899 BOA, BEO, 56/4130; 56/4131; 56/4132.

900 BOA, Y.PRK.MYD, 13/49; BOA, Y.PRK.ASK, 99/58.

901 BOA, DH.MKT, 2016/111.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

111

yüklendiği limandan ayrılırken haber alınmış ve hemen devletin tüm kurumları adeta teyakkuza geçirilmiştir. Örneğin Jorjiyus isimli Danimarka gemisinin bir sandık rovelver ve bir sandık av tüfeği yükü ile İstanbul, Trabzon, Samsun ve Hocabey’e gitmek maksadıyla 21 Kasım 1896 tarihinde Anvers Limanından ayrıldığını bildiren Brüksel Sefirinin bu yazısının hemen ardından konu ile ilgili 29 Kasım’da Rüsumat ve Dâhiliye nezaretleri bilgilendirilmiştir.902 Bununla yetinilmemiş aynı tarihte mevzu Edirne, Selanik, Hüdavendigar, Halep, Kastamonu, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Beyrut, Konya, Yanya, İşkodra, Adana, Trabzon vilayetlerine ve Kars, İzmit, Biga ve Çatalca mutasarrıflıklarına da bildirilerek yasak silahların ithalinin önlenmesi istenmiştir.903 Ancak alınan tedbirlere rağmen bazı silah ve cephane yüklerinin boğazlardan geçişi engellenememiştir. 18 Ocak 1895’te Akdeniz’den Anadolu Kavağı’na gelen Danimarka bandıralı Nordest isimli geminin kaptanı gemide sıhhi bir sakıncanın olmadığının belgelenmesi için “pratika” almak amacı ile Kavak Karantinahanesine müracaat etmiş ancak gemide savaş malzemesi olduğu anlaşılınca Kavak’ta demirletilmek istenmiştir. Bunun üzerine geminin kaptanı Rusya’ya gitmek için hemen gemiyi boğazdan çıkarmıştır.904

4.5. Osmanlı Devleti ile Bireysel Sözleşme Yapan Danimarkalılar

Danimarka ile Osmanlı Devleti arasındaki antlaşmalar üzerinden yürütülen siyasi ve ekonomik ilişkilerin haricinde çok az da olsa bazı Danimarkalıların Osmanlı hükümeti ile birebir temasa geçip sözleşme yaptıkları veya yapmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu temaslardan belki de en ilgincine 10 Ekim 1897’de Sadaretten, Hariciye Nezareti’ne gönderilen bir yazıda rastlanmaktadır. Bu kayda göre Danimarka’da yaşayan ve isminin Arnold Melkpor olduğu belirtilen bir şahıs mektupla Osmanlı Devleti’ne başvurarak, Duyun -ı Umumiye borçlarının büyük kısmının az bir zamanda ödenmesi ile ilgili bazı tekliflerinin olduğunu bildirmiştir. Melkpor, söz konusu tekliflerinin mali öneminin yanında siyasi öneminin de bulunduğunu, ayrıca uygulanmasının çok kolay olacağını mektubuna eklemiştir. Fikirlerini anlatmak için İstanbul’a gelmek isteyen şahıs; bahsettiği tedbirler uygulandığı takdirde kendisine mükâfat verilmesini, uygulanmadığı takdirde ise en azından kendisine harcırah tahsis edilmesini istemiştir. Danimarka’nın “Fredersin” denilen mahallinde yaşadığı belirtilen Melkpor’a bahsettiği tedbirlerin neler olduğu tam olarak bilinmeden mükâfat belirlenmesinin veya harcırah verilmesinin uygun olmadığı bildirilerek şimdilik bu şahsa söz konusu fikirlerin kabul ve icra edilmesi durumunda mükâfat verilebileceğinin söylenmesi istenmiş ve öncelikle sefaret vasıtasıyla biraz bilgi alınarak Maliye Nezareti’ne bildirilmesi talep edilmiştir. Konu ile ilgili olarak Maliye Nezareti de aynı yönde fikir beyan etmiş, söz konusu fikrin yararlılığı anlaşılmadan hiçbir vaatte bulunulmamasının doğru olacağı yolunda fikir beyan etmiştir.905 Arnold Melkpor veya fikirleri ile ilgili belgelerde herhangi bir bilgi verilmemiş olması yanında bu şahsın hangi uzmanlık ve unvanla böyle bir teklifte bulunduğu konusu da karanlıkta kalmıştır. Devletin bulunduğu dar boğazdan kurtulmak için bu tarz bir başvuruyu bile önemseyip muhatap kabul etmesi dikkate değer bir durumdur. Melkpor’un, belki de devleti Duyun-ı Umumiye borçlarından kısa sürede kurtarmaya vesile olacak mektubu, Osmanlı hükümeti tarafından dikkate alınmış; Sadaret, Maliye ve Hariciye nezaretleri ile Osmanlı Devleti’nin Kopenhag Sefareti

902 BOA, BEO, 873/65467.

903 BOA, BEO, 873/65450.

904 BOA, BEO, 500/37441.

905 BOA, BEO, 1019/76392.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

112

arasında yazışmalara sebep olmuştur. Devletin böyle bir tavır sergilemesi, Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin Osmanlı maliyesi ve idaresi üzerindeki ağır etkisinin bir tezahürü dür.906

Danimarka vatandaşlarının Osmanlı Devleti ile olan bireysel ilişkilerine önemli bir örnek de 1911’de Trablusgarp Savaşı sırasında yaşanmıştır. Bu sefer bir sözleşme ile neticelenen ilişkinin içeriğini; Trablusgarp’a silah, cephane ve malzeme taşınması konusunda Kristensen Trairup isimli Danimarkalı bir finansör ile anlaşılması oluşturmaktadır.907

Trablusgarp Savaşı’nın başlaması üzerine o dönem Harbiye Nazırı olan Mahmud Şevket Paşa, işgali engellemeye yönelik olarak büyük devletleri arabulucuk konusunda ikna edememiş bunun üzerine öncelikle İtalya’yı barışa zorlamak için Trablusgarp’ta başlayan direnişi güçlendirmek maksadıyla Trablusgarp Kumandanlığı’na telgraf çekerek düşmana tüm imkânlar kullanılarak karşı konmasını istemiştir. Bu minvalde söz konusu bölgede başlayan direnişi organize etmek için Enver Bey’in teklifi ile evvela bizzat Enver Bey’in kendisi, Mustafa Kemal, Eşref Bey, Ali Fethi Bey, Süleyman Askeri Bey ve daha birçok subayın bölgeye gönüllü olarak gitmesi kararlaştırılmıştır. Bu kararın ardından Harbiye Nazırı, 1 Kasım 1911’de Fırka Kumandanlığına Enver Bey ve diğer subayların Trablusgarp’a gitmek üzere yola çıktıklarını bildirmiştir.908 Söz konusu tarihten hemen sonra 29 Kasım 1911’de ise yine Mahmud Şevket Paşa, Trablusgarp’a silah ve mühimmat naklini içeren bir mukaveleyi Hukuk Müşaviri Raşit Bey’in de incelediğini belirterek, Padişah Mehmed Reşad’a sunmuş uygun görüldüğü takdirde hemen işe girişileceğini belirtmiştir.909 Tunus ile Trablusgarp sınır ayrımı civarında ve hududu, sözleşmenin dördüncü maddesinde tayin olunan mıntıka dâhilindeki bir noktaya cebel topu, tüfek, mitralyöz ve bu savaş aletlerine gerekli olan mühimmat ile el bombası ve patlayıcı madde ulaştırma amacı taşıyan sözleşme, Osmanlı Devleti adına Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa ile Kristensen Trairup arasında imzalanmıştır. Sözleşmenin maddeleri şunlardır:

1. Madde: K. Trairup, harp malzemelerini yüklemek için ücretiyle bir gemi tedarik edeceğini taahhüt ederek, iş bu mukavelenin imzasından itibaren 21 gün sonra söz konusu malzemelerin yüklenmesine başlayacaktır. Osmanlı hükümeti en az üç gün önce yükleme işi ile ilgili bilgilendirilecektir.

906 1856 Kırım Savaşı ile başlayan 1875’te artık ödenemez bir hale gelen dış borçların, tahsili için Avrupa devletlerinin isteği neticesinde 1881’de Muharrem Kararnamesi ile kurulan Düyun-ı Umumiye İdaresi kırk küsur yıl Osmanlı maliyesi ve idaresi üzerinde etkili olmuştur. Yönetiminde yabancıların çoğunlukta olduğu özel nitelikli bu idare, Osmanlı borçlarının ödeme düzenini bir plana bağlarken, bir kısım bütçe gelirlerini bu işe tahsis etmiş söz konusu gelirlerin yıllık tutarlarının borçların ödenmesinde kullanılmasını karara bağlamıştır. Bu haliyle Osmanlı gelir ve giderlerinin yaklaşık üçte birini kontrol eden Düyun-ı Umumiye İdaresi, bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu kredilere ve ülkede yapılacak yeni yatırımlar için yabancı sermayeye aracılık yapmaya başlamıştır. Bu durum zamanla Osmanlı üzerinde sürekli çıkar hesapları yapan sömürgeci devletler için faydalanacak uygun bir ortam meydana getirmiştir. Hatta Duyun-ı Umumiye’nin sömürgeci ülkelerin çıkarlarına yardım ettiğini gören Rusya, 1913’te Babıali’ye verdiği bir nota ile Duyun-ı Umumiye Meclisi’ne bir Rus delegesi tayin etmek istediğini belirterek, bu uğurda Osmanlı hükümetinin yüzde 11 olan gümrük vergisini yüzde 14’e çıkarmasına karşı çıkmayacağını belirtmiştir. (Bkz. Bedri Gürsoy, “100. Yılında Düyûn-ı Umûmiye İdaresi Üzerinde Bir Değerlendirme”, Ord. Prof. Şükrü Baban’a Armağan, İstanbul, 1984, s. 34-35.)

907 BOA, A.MKT.MHM, 745/18.

908 İsrafil Kurtcephe, Türk-İtalyan İlişkileri (1911-1916), TTK, Ankara, 1995, s. 89-91.

909 BOA, A.MKT.MHM, 745/18.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

113

2. Madde: Bahsi geçen silah, mühimmat ve sair eşyalar İstanbul veya Osmanlı Devleti’nin farklı bir limanı yahut başka üçüncü bir limandan yüklenecektir. Yüklemenin yapılacağı limanı seçmek Osmanlı hükümetine aittir.

3. Madde: Söz konusu harp malzemelerinin Osmanlı hükümetince 95.500 Osmanlı lirası olarak takdir edilen toplam bedeli, K. Trairup tarafından Osmanlı lehine teminat olarak yine hükümetin kabul ettiği bir bankaya yatırılacaktır. K. Trairup, iş bu depozitoyu ancak mevzu bahis olan harp malzemesini Trablusgarp’taki Osmanlı askeri komutan vekiline teslim ettikten sonra alabilecektir. Osmanlı hükümeti söz konusu malzemelerin tesliminden sonra Trairup’un depozitosunu geri alması için belirlenen bankaya tebligat yapacaktır. Trairup hangi sebeple olursa olsun adı geçen malzemeyi belirlenen mahalle götüremezse depozito olarak verilen para Osmanlı hükümetine kalacaktır.

4. Madde: Harp malzemeleri, Osmanlı askeri komutan vekiline Trablusgarp’taki Tunus-Trablusgarp sınırından, doğuya doğru en az 3 kilometre uzakta olan ve Akdeniz sahilinden güneye doğru 25 kilometre mesafede olan bir noktada teslim edilecektir. En-Nahle istikametine kadar inmeğe lüzum görüldüğü takdirde Osmanlı Hükümeti K. Trairup’a En-Nahle’ye kadar fazla mesafenin her 10 kilometresi için tonilato başına 20 frank ödeyecektir.

5. Madde: Osmanlı hükümeti tarafından gösterilecek sandıklardan oluşan yükün ağırlığı, 45 tonilatodan fazla olmayacak ilk parti Trablusgarp vilayetinde bulunan ve dördüncü maddede belirlenen noktada Osmanlı hükümeti vekiline teslim olunacaktır. Söz konusu parti gemiye yüklenmek amacıyla K. Trairup’a tesliminden itibaren 26 gün içerisinde Osmanlı yetkilisine teslim edilecektir. Son parti yük ise ilk partinin Trablusgarp’a tesliminden itibaren 20 gün sonra bahsi geçen yetkiliye teslim edilecektir.

6. Madde: Nakliye ücreti tonilato başına 1.200 frank olacak eğer gönderilecek malzemenin toplam ağırlığı 500 tonilatodan az olursa nakliye ücreti 500 tonilato için belirlenen miktar olacaktır. Böyle bir durumda nakliye ücretinin toplamına 30.000 frank zam yapılacaktır. Gönderilecek malzemenin ağırlığı 1000 tonilato olur ise nakliye ücretinde artış olmayacaktır. Eğer toplam ağırlık 500 tonilato ile 1000 tonilato arasında kalır ise nakledilen malzemenin belirlenen âdeti, 1000 adetten çıkarılarak ortaya çıkan sonuç 60 rakamıyla çarpılacak ve bu çarpımın sonucu nakliye ücretine eklenecek frank miktarını belirleyecektir.

7. Madde: Silah, mühimmat ve sair sandıkların Osmanlı hükümeti tarafından belirlenecek gemiye yüklenerek K. Trairup’a tesliminden itibaren malzemenin Trablusgarp vilayetindeki Osmanlı hükümeti vekili tarafından teslim alınmasına kadar gümrük, sigorta, liman, nakliye ve sair masrafların tümü K. Trairup tarafından karşılanacaktır.

8. Madde: Trablusgarp vilayetinde bulunan ve dördüncü maddede ismi geçen teslim noktasındaki hükümet vekili teslimat gerçekleştikçe, teslim aldığı malzemenin iki nüsha halinde listesini hazırlayacak bu listeler her iki tarafça imzalanarak bir nüshası vekilde kalacak, diğeri K. Trairup’a veya onun vekiline verilecektir.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

114

9. Madde: K. Trairup gönderilen malzemelerin tamamının teslimini müteakiben söz konusu listeler ile hükümete müracaat edecek ve daha önce belirtilen meblağ kendisine hemen ödenecektir. Öncelikle 6. maddeye göre hesap olunan nakliye ücreti, sonra da söz konusu malzeme ile geminin temini için K. Trairup tarafından sigorta şirketine daha önce verilmiş olan meblağ hükümetçe ödenecektir. Buna göre Osmanlı hükümeti gemi için kıymeti ne olursa olsun 10.000 lira karşılığı sigorta ücretini ödemekle mükellef olup sigorta şirketine ödenecek meblağ, malzeme ile geminin bedelleri toplamının yüzde 16’sını geçmeyecektir. Son olarak K. Trairup’un teminat olarak verdiği depozitonun kendisine iadesi için hükümet söz konusu bankaya izin verecektir.

10. Madde: İş bu mukavelenin imzasından sonra Osmanlı hükümeti her ne sebeple olursa olsun bu işten vazgeçerse K. Trairup’a 120.000 frank tazminat ödeyecektir. Eğer K. Trairup işten vazgeçerse bankaya yatırılmış olan paranın üçte birine el konulacaktır. Eğer K. Trairup ilk parti yükü 26 günde teslim edemezse veya son parti yük K. Trairup’a verilmesinden itibaren 50 gün içinde teslim edilmezse hükümet her geciken gün için söz konusu depozitodan 15.000 frank kesinti yapma hakkına sahiptir.

11. Madde: Söz konusu meblağın bankaya yatırılması bu kontratın imzalanmasından itibaren bir hafta içinde olacaktır. Daha önce bahsedildiği gibi banka belirli bir müddet içinde durumdan Osmanlı hükümetini haberdar edecektir. İş bu kontrat belirlenen depozitonun verildiği haberinin hükümete ulaşmasından itibaren geçerli olacaktır.

12. Madde: K. Trairup taşıma işini yapacağı gemiyi bir Avrupa limanından tedarik ederek 45 gün içinde veya gemiyi bir Osmanlı limanından tedarik ederek 35 gün içinde teslimatı gerçekleştirirse ilk parti teslimattan kazanılan her gün için kendisine hükümet tarafından 5.000 frank verilecektir.

13. Madde: Taşınacak malzemenin ağırlığı 500 tonilatoyu geçtiği takdirde 5. Maddede son partinin teslimi için belirlenen zamana her 25 tonilato için bir gün eklenecektir.

14. Madde: İş bu mukavele iki nüsha olarak Türkçe ve Fransızca tanzim olunmuştur. İhtilaf vukuunda yalnız Fransızca nüsha muteber tutulacaktır.910

Görüldüğü üzere İtalya işgaline doğrudan müdahale edemeyen Osmanlı Devleti Trablusgarp’a genç subaylarını sivil olarak bölgede başlayan direnişi örgütlemek ve bunlara el altından mühimmat göndermek gibi farklı şekillerde destek olmaktadır.

910 BOA, A.MKT.MHM, 745/18.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

115

5. TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA OSMANLI-DANİMARKA SOSYAL VE KÜLTÜREL İLİŞKİLERİ

Osmanlı Devleti’nin çok geniş bir coğrafyaya hâkim olması sosyolojik olarak zengin bir dil, din ve kültür zenginliğini beraberinde getirirken bunun yanı sıra coğrafi açıdan da yine zengin bir iklim, bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliğini beraberinde getirmiştir. Tabii olarak bu zenginlik özellikle Avrupalı seyyah ve bilim insanlarının erken dönemlerden itibaren dikkatini çekmiş ve çeşitli seyahat ve bilimsel faaliyetlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

Osmanlı topraklarında yapılan tüm seyahat ve bilimsel faaliyetlerin salt gezi veya bilimsel araştırma maksadına hizmet ettiğini söylemek mümkün değildir. Bu tür faaliyetlerin birçok örneğinde, asıl amacın gezi veya bilim olmadığı gerçek maksadın, aslında sömürge kaynakları keşfetme veya misyonerlik faaliyetinde bulunma yanında Osmanlı ülkesindeki farklı etnik yapıları siyasi emeller doğrultusunda örgütleme olduğu görülmektedir.

5.1. Danimarkalı Seyyahların Gözünden Osmanlı

İnsanların her zaman yaşadığı bölge haricinde kalan farklı coğrafyalara ve yaşam tarzlarına karşı büyük bir ilgisi olmuştur. Bu merak ve ilgi birçok kişiyi seyahatlere çıkmaya zorlamıştır. İşte seyyahların yaptıkları bu geziler, çoğunlukla yapanlar tarafından, kaleme de alınarak, günümüze zengin bir bilgi birikimini miras bırakmıştır.

Özellikle son birkaç yüzyılda ortaya çıkan seyahatnamelerin birçoğunun Batılıların doğuya yaptıkları seyahatleri içerdiği bir gerçektir. Bu durumun ortaya çıkmasında ekonomik refah ve siyasi istikrarın etkisi yanında Sanayi İnkılabı sonrasında ortaya çıkan sömürgecilik iştihasının da etkisi büyüktür. Batılılarda, Ortadoğu ve Asya’nın; mistik, ilginç ve gezip görülmeğe değer bir yer olduğu algısının oluşması ilk olarak Marko Polo’nun seyahati ve bu seyahatin yazıldığı kitap ile başlamıştır iddiası kabul edilebilir bir görüştür. Tabii olarak bu denli ilgi odağı olan coğrafyanın, son dönemde en fazla ilgi çeken yerlerinden biri Osmanlı toprakları olmuştur. Osmanlı ülkesinin söz konusu ilgiye layık olmasında, sadece zengin coğrafyası ve kültür birikimi etkili olmayıp aynı zamanda İran, Hindistan ve Uzakdoğu’ya yapılacak seyahatlerde izlenecek yol üzerinde bulunması da etkilidir.

Osmanlı topraklarına ilgi ve merak dışında sebepler ile yapılan seyahatlerin, bilimsel araştırma, diplomatik görev, kutsal yerlere gitme ve misyonerlik amaçlı yapıldığı söylenebilir.

Osmanlı Devleti’ne yapılan seyahatler genel olarak müstakil iken Sultan Abdülaziz döneminde, 1863 yılında Sergi-i Umumi-i Osmani isimli uluslararası bir fuarın düzenlenmesi Osmanlı ülkesine yapılacak toplu turistik seyahatlerin de başlangıcını oluşturmuştur. Hakikaten de Avrupa’nın farklı yerlerinden gelen iş adamları ve gazetecilerin bu fuara ilgi göstermesinin ardından oluşan yankı sonrasında ülkeye ilk turist kafileleri gelmeye başlamıştır. Özellikle 1883 yılında II. Abdülhamid zamanında, Avrupa'dan İstanbul'a Orient-Express seferlerinin başlaması, Avrupa'nın kültürlü ve meraklı kesimini Osmanlı ülkesini keşfetmeye teşvik etmiştir. Böylece daha önce seyyahlarca gerçekleştirilen gidiş-gelişler ilk defa toplu organizasyonlara dönüşmüştür.911

911 Yüksel, a.g.m., s. 422.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

116

Seyyahları cezbeden Osmanlı coğrafyası diğer Avrupalı seyyahlar gibi Danimarkalı gezginleri de kendine çekmiştir. Osmanlı ülkesine gelen Danimarkalı gezginlerden söz konusu coğrafyanın bazı bölgelerini özellikle de İstanbul’u gezip seyahatnamesinde ayrıntılı bir şekilde aktaran ilk seyyah, ünlü yazar ve masalcı Danimarkalı Hans Christian Andersen’dir. 1805’te Danimarka Odense’de doğan Andersen, hayatına düstur edindiği “Geziye çıkmak, yaşamaktır.” fikriyle bazen yazdığı oyunlardan kazandığı paralar ile bazen de kraldan aldığı seyahat bursları ile gezilere çıkmıştır. Yazar, yaptığı gezileri anlattığı 1842 yılında yayınlanan “Bir Şairin Çarşısı” adlı eserin ikinci cildinde bulunan “Orienten” isimli bölümde İstanbul’dan bahsetmektedir.912

1841’de İzmir Limanı’na çıkan Andersen’in dikkatini çeken ilk şey yaşmaklı Türk kadınları olmuştur. “Mumyalanmış tipler” dediği bu kadınların kendisine Romalıların cenaze törenlerini hatırlattığını belirtmiştir.913 Bu giyim tarzını bir hayli tuhaf bulan Yazar başka bir yerde ise kayıkla yolculuk yapan, yine beyaz yaşmaklı kadınları mitolojide ölüler diyarına insan götüren “Kharon”un yolcularına benzetmektedir.914 Andersen’in seyahati ile ilgili notlarında Türk kadınları ile ilgili her fırsatta dile getirdiği diğer bir mesele de Türk kadınlarının güzelliği ve Türk erkeklerinin birden fazla kadınla evlenmeleridir.

Türklerin iyi niyetli ve dürüst bir halk olduğunu söyleyen Andersen’in915 kafasındaki Türk imajı ciddi ve ağırbaşlıdır. Yazar, İstanbul’da ziyaret edilmesi gereken ilk yerin çarşılar olduğunu, bu çarşıların mal ve giysi bolluğu yönünden eşi benzeri olmayan mekânlar olması yanında, içinde Acem, Ermeni, Mısırlı, Rum bulunan bir arı kovanını andırdığını belirtmektedir.916

İstanbul’da Ayasofya’yı da ziyaret eden Andersen’in bir Hristiyan olarak Ayasofya’nın Müslümanların elinde olmasını hazmedemediği görülmektedir. Bu hazımsızlığı, Yazar eserinde hayalen şu şekilde ifade etmektedir: “Ramazan gecelerinde o yayvan kubbesi devekuşu yumurtasına benzer lambalarla ışıklandırılıp, göz alıcı giysiler içindeki cemaat secdeye kapanırken, Kilise, imparatorların taç giyme ve evlenme törenlerini, ruhanilerin toplantılarını düşler. Kapısının kırılarak, Hristiyan mihraplarının mukaddesatına tecavüz edildiği o korkunç geceyi hatırlar, hala camiye çevrildiği o gece Muhammed’in dudaklarından işitmiş olduğu ‘Allahtan başka tanrı yoktur ve Muhammed Allah’ın peygamberidir’ seslerini işitir. Ne garip düşler, tüm insan soylarının tarihi bu düşlerde canlanır! Geleceğe yönelik düşler de kurar mısın Ayasofya? Sen de sezer misin halkın tasavvurlarını: Hristiyanların kazınmış haçı kapının üzerine yeniden çizilecek mi bir gün? Mekke'ye bakmakta olan mihrap yine Doğu'ya, eski yerine taşınacak mı bir gün? Bir Müslüman, Kilisenin üst balkonlarından birinde bulunan ön tarafı örülmüş kapıyı işaret ederek o geceye ilişkin bir efsane fısıldıyor kulağımıza: Bu kapının arkasındaki mihrabın önünde Hristiyan bir rahibin kellesi uçurulmuş. Hristiyanlar burayı yeniden fethedip de İsmailoğullarını geldikleri yere, atalarının gömülü olduğu Asya topraklarına gönderdikleri zaman, bu duvarın örülmüş olduğu taşlar bir bir dökülecek ve Hristiyan rahip ayine, kellesi uçurulduğu anda bırakmış olduğu yerden devam edecek. Ayin bittiği zaman da huzur içinde kaybolacak ve Kilisenin her tarafında Hristiyanların ilahileri çınlayacak.917

912 Syvertsen, a.g.e., s. 83-84.

913 Syvertsen, a.g.e., s. 90.

914 Syvertsen, a.g.e., s. 147.

915 Syvertsen, a.g.e., s. 105.

916 Syvertsen, a.g.e., s. 108-109.

917 Syvertsen, a.g.e., s. 113-114.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

117

O dönem İstanbul’un en büyük mezarlığının, Anadolu yakasındaki Üsküdar’da olmasını bile Türklerin Avrupa’da kendilerini rahat hissetmediklerine yoran Andersen, Türklerin, İstanbul’da ve Avrupa’da olmalarını bir türlü kabul edemeyen ve eninde sonunda Türkleri tamamen Asya kıtasına göndermeyi hayal eden Avrupalı düşüncesinin tezahürünü aksettirmektedir.918 Tüm bunlarla birlikte ünlü masalcı Üsküdar’da bir Rufai Tekkesindeki zikir ayinine katılmayı da ihmal etmemiştir. Zikir ayini sırasında söylenen ilahileri ahenk bakımından korkunç olarak ifade eden Yazar; “biraz müzik kulağı olan bir vahşinin eşsiz bir aryayı dinleyip, kendince taklit etmesi gibi bir şeydi.” diyerek tımarhane ve delilere benzettiği zikir ayinini bitirmeden çıkmıştır.919 Rufai ayinine “Tımarhane tablosu” diyen Andersen, Pera’da katıldığı Mevlevilerin sema ayinini ise baleye benzeterek beğendiğini ifade etmiştir.920

Andersen, İstanbul’da bulunduğu günlerde Mevlid Kandili kutlamalarının yapılması nedeniyle ihtişamlı kutlamalara da tanıklık etmiştir. Özellikle kandil dolayısıyla ışıklandırılmış kayıkların, Haliç’teki ihtişamından etkilenen Yazar kandil için düzenlenen padişahın geçit törenine de şahitlik etmiştir.921 Andersen, şahit olduğu resmi geçit törenini şöyle aktarmaktadır; “Harikulade güzel bir Arap atına binmiş olan on dokuz yaşındaki genç Abdülmecid, yeşil renkte, önden düğmeli, çok sade bir redingot giymiş, kırmızı fesine bir tavus tüyü ile irice bir broş iliştirmişti. Çok zayıf ve solgun görünüyordu, yüzü acı çeker gibiydi, koyu renk gözlerini seyircilerin özellikle de Fransızların üzerine dikmişti. Şapkamızı çıkarıp selam verdik; askerler bağırdılar: ‘Padişahım çok yaşa!’ Ancak bizim selamımıza karşılık vermedi. ‘Niçin bizi selamlamıyor?’ diye yanımdaki genç Türk' e sordum. ‘Şapkamızı çıkarttığımızı görmüş olmalı!’ . ‘Size gayet dikkatle baktı!’ En derin selama eş bu bakışın, bizi memnun etmiş olması gerekiyormuş”.922

Andersen İstanbul’da bulunduğu günlerde kendi devleti Danimarka ile Osmanlı arasında 1 Mayıs 1841 tarihli Ticaret Antlaşması’nın imzalandığını da notlarına eklemiştir.923 Seyahat notlarından, Andersen’in İstanbul’dan sonra Tuna Nehri üzerinden Bulgaristan, Eflak, Sırbistan ve Macaristan’a gitmek istediği ancak Rumeli’deki ayaklanmalardan çekindiği anlaşılmaktadır. Ünlü masalcı, ayaklanmalar ile ilgili asılsız söylentilerin olduğunu da belirterek isyan hakkında duyduğu bazı şeyleri eserinde aktarmaktadır. Yazarın bahsettiği bu asılsız söylentilere göre: Ayaklanmaların Türklerin gaddarlığı ve adaletsizliği yüzünden başladığı ve Türklerin Paskalya kutlamaları sırasında Sofya ve Niş halkı ile Rum Ortodoksların kiliselerine girerek kadın ve çocuklara tecavüz edip iki bin kişiyi katlettikleri aktarılmaktadır.924

Son olarak İstanbul’dan Tuna yolculuğuna çıkan Andersen bindiği gemide yine İstanbul’daki Türk varlığını kabullenemeyişinin etkisi ile şu mülahazalara dalmıştır; “Boğaz'ın bir yakasında Anadolu Hisarı, karşı yakasında da Rumeli Hisarı yer alıyor. Geçişi denetlemeyi amaçlayan bu kalelerin top mazgalları taşlarla örülüp birer zindana dönüştürülmüş. Binlerce Hristiyan'ın çürüdüğü bu zindanlar, ‘Kara kuleler’ diye isimlendiriliyor. Muhammed, Avrupa yakasındaki kaleyi adının Arap harfleriyle yazılışını meydana getirecek şekilde özel olarak inşa ettirmiş. Civardaki yüzlerce Hristiyan kilisesi bu meskûn şifreye inşaat malzemesi olmuş; neşe hiç soluk almamış bu

918 Syvertsen, a.g.e., s. 126.

919 Syvertsen, a.g.e., s. 120-121.

920 Syvertsen, a.g.e., s. 123.

921 Syvertsen, a.g.e., s. 132.

922 Syvertsen, a.g.e., s. 136.

923 Syvertsen, a.g.e., s. 139.

924 Syvertsen, a.g.e., s. 139-140.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

118

binada, baştanbaşa ölüm iniltileriyle çınlamış Muhammed'in imzası. Duvarları taştan örülmüş de olsa, zamanın güçlü parmakları günün birinde bu yazıyı silecek, onun yerine toprağın kara bağrında ilkbaharın şiiri, kokulu çalılar, otlar ve çiçekler boy verecek.925

Hans Christian Andersen’in Osmanlı ülkesine yaptığı seyahatten yaklaşık 50 yıl sonra yine bir Danimarkalı olan Johennes Ostrup, 1889’da at üzerinde Şam-İstanbul-Kopenhag yolunda 4.500 kilometrelik seyahatinin içeriğini “Değişen Ufuklar” isimli eserinde anlatmıştır. Türkçe ve Arapça bilmesi sayesinde seyahati kolay geçen Ostrup daha sonraları ülkesinde İslam kültürü konusunda profesörlük ve üniversite rektörlüğü yapacaktır. Eserinde sık sık Türk misafirperverliğinden bahseden Ostrup bu konuda “Bütün bir gün yakıcı güneşin altında çöl gibi ıssız bozkırlarda at sürün ve sonra gün batısında bitkin bir halde sizi tanımayan ve size hiçbir surette borçlu olmayan yabancılarla dolu bir kasabaya varın. İşte o zaman, ‘Hoş geldin, safa geldin.’ diye sizi sıcak bir şekilde karşılayan Türklerin misafirperverliğini anlarsınız.” demektedir. Kopenhag’a döndükten sonra IX. Christian tarafından kabul edilen Ostrup’un seyahatinde bindiği safkan Arap atı, Kralın sarayında damızlık olarak kullanılmak için alınmıştır.926 Bahsi geçen Profesör Ostrup’a bu seyahatinden yaklaşık on yıl sonra 1899’da Osmanlı taraftarı olması hasebi ile 4. Rütbe Mecidi Nişanı verilmiştir.927

Danimarkalı bu iki seyyahtan başka arşiv kayıtlarına konu olmuş başka bir seyyah, Danimarkalı olduğu özellikle belirtilen Seyyah Hans’tır. Şahıs hakkında fazla bir bilgi bulunmamakla birlikte 29 Kasım 1898’de şahsın Filistin’e gitmek istediği belirtilmiş bundan dolayı Osmanlı topraklarında seyahat edecek yabancılara tebliğ olunan 9 Kasım 1898 tarihli İrade- i Seniyeye uygun olarak kendisine hissettirilmeden gözetim altında tutulması ve yanlış bir hareketi görüldüğünde rapor edilmesi istenmiştir.928 Böyle bir tedbir alınmasında Seyyah Hans’ın gezmek istediği bölgenin Osmanlı Devleti için o dönem hassas bir bölge olması etkilidir.

Osmanlı topraklarını gezen Danimarkalı seyyahlar içerisinde, özellikle Hans Christian Andersen’in gezi notları, aslında son dönemde hazırlanmış Osmanlı seyahatnameleri ile Batılıların yazdığı seyahatnameler arasındaki farkı açıkça ortaya koymaktadır. Bu farklılık iki taraf seyyahlarının gözlemlediklerinin, aradıklarının, anlattıklarının ve dünyaya bakış açılarının başka başka olmasından ortaya çıkmaktadır. Bir tarafın notlarında keşfetme ve tanıma heyecanı ve arzusu bariz olarak hissedilirken diğer tarafınkinde belirleme, tanımlama, ötekileştirme, hükmetmeye çalışma ve haklı çıkma kibri gözlemlenmektedir. Aslında seyahatnamelerin önem ve değeri sadece seyyahın gözlem ve edebi gücü ile belirlenen bir şey olmayıp bunların yanında nesnel bir anlatımın benimsenmesi ile ilgilidir. Nesnelliği tartışmalı seyahatnamelerin, nesiller boyu sürdürülecek önyargıları, korkuları, ötekileştirmeleri ortaya çıkaracağı göz ardı edilmeyecek kadar önemli bir husustur.929

925 Syvertsen, a.g.e., s. 146.

926 Boisen, a.g.e., s. 35-36.

927 BOA, İ.TAL, 181/86; Profesör Ostrup’un, Cumhuriyet döneminde de Türkler ile olan alakasını kaybetmediğine, hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile Türk tarihi üzerine ilmi tartışmalara girdiğine dair bilgiler mevcuttur. (Bkz. Sinan Meydan, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, İstanbul, 2007, s. 175.)

928 BOA, DH.MKT, 2141/37.

929 Mustafa Gündüz, “Bazı XIX. yüzyıl Batılı Seyahatnamelerine Göre Osmanlı’da Eğitim, Bilim ve Kültür”, Türk Yurdu, C. 33, S. 310, 2013, s. 204-205.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

119

5.2. Osmanlı Seyyahların Gözünden Danimarka

Osmanlı vatandaşı olup da Danimarka’yı da ziyaret ederek bunu kayda geçiren insan sayısı yok denecek kadar az olup sadece iki kişi ile sınırlıdır. Bunlar ünlü yazar Ahmed Mithat Efendi ile gerek Osmanlı Devleti’nin son döneminde gerekse Cumhuriyetin ilk yıllarında beden terbiyesi konusunda önemli faaliyetlerde bulunmuş Selim Sırrı Tarcan’dır.

İlk olarak 1911’de Osmanlı hükümeti tarafından Danimarka’da düzenlenen Uluslararası Beden Terbiyesi Kongresine temsilci olarak gönderilen930 Selim Sırrı Tarcan, daha sonraları Danimarka’nın da içinde bulunduğu İskandinav ülkelerine yaptığı seyahatler neticesinde edindiği bilgileri, 1940’da “Şimalin Üç İrfan Diyarı Finlandiya-İsveç-Danimarka” isimli eserinde aktarmıştır. Ancak Tarcan bu ülkelerdeki gezilerini ve ikametini kayda geçirmekten ziyade söz konusu ülkelerin coğrafyasını, nüfusunu, kültürünü ve eğitim sistemlerini özet olarak anlatmıştır. Söz konusu eserdeki Danimarka ile ilgili bölümde söz konusu ülkeye üç kez gittiğini söyleyen Yazar evvela Danimarka’nın coğrafi özelliklerinden, nüfusundan ve bu nüfusun geçim kaynaklarından bahsetmektedir.931 Daha sonrasında Danimarka’nın kültürüne değinen Yazar söz konusu ülke insanlarının sakinliğine, dakikliğine ve jimnastiğe verdikleri öneme dikkat çekmektedir.932 Tarcan’ın Danimarka ile ilgili en çok ilgilendiği iki şey nasıl çocuk yetiştirdikleri933 ve eğitim sistemleridir.934 Danimarka’da çocuklara nasıl baktıklarını anlamak için bizzat yerinde tetkikler yaptığını belirten Tarcan, yeni nesli yetiştirmek için yurtların, belediyelerin ve hükümetin birlikte ahenkle çalıştığını söylemektedir. O dönemde Danimarka’da anaokullarına ilkokullardan daha fazla önem verildiği söyleyen Yazar,935 eserinde Danimarka’daki beden eğitimi çalışmalarını ayrı bir başlık altında aktarmıştır.936 Tarcan eserinde bu üç ülkeden hayranlıkla bahsetmektedir.

Gezip gördüğü yerlerden çok Danimarka’nın coğrafyasına, kültürüne ve eğitim sistemine odaklanan Selim Sırrı Tarcan’a karşılık Ahmed Mithat Efendi resmi görevine istinaden İstanbul’dan Stockholm’e uzanan gezisinde, gezdiği yerler hakkında daha ayrıntılı notlar almıştır. Ahmed Mithat Efendi’nin aldığı bu notlar, Doğulu ve Batılı seyyahların, birbirlerinin medeniyetine olan farklı bakış açısıyla ilgili önceki başlıkta geçen tespiti tasdik eder mahiyettedir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında birçok Avrupalı seyyahın, Osmanlı ülkesini keşfe gelmesine rağmen Osmanlı Devleti’nden Avrupa’ya keşfe gidenlerin sayısının çok daha az olduğunu vurgulamak faydalı olacaktır. Hatta Avrupalıların, sadece XIX. yüzyıl Osmanlı coğrafyası hakkında, 5.000 tane seyahatname kaleme aldıkları bir gerçektir.937 Bu bilgi ışığında hangi tarafın diğeri hakkında daha net ve kapsamlı bilgi edinmiş olduğu sorusu anlamsız kalmaktadır. Seyahatler ve seyahatnameler hakkındaki bu aşırı dengesiz durumun ortaya çıkmasında, bu tip seyahatlerin yapılması ile refah ve zenginlik düzeyi arasında ciddi bir bağlantının bulunması yanında, okuryazar oranın da etkisi büyüktür. Özellikle Avrupa ile ilgili hazırlanan birçok Osmanlı seyahatnamesinin, kendi istekleri ile Avrupa’yı gezen kişiler tarafından değil de, devlet görevi ile gönderilen insanların gittikleri yerler hakkında aldıkları notlar sayesinde ortaya konduğu bir gerçektir. İşte İstanbul’un Tophane

930 BOA, BEO, 3888/291563; 3891/291765; 3892/291866.

931 Selim Sırrı Tarcan, Şimalin Üç İrfan Diyarı Finlandiya-İsveç-Danimarka, İstanbul, 1940, s. 102-103.

932 Tarcan, a.g.e., s. 105.

933 Tarcan, a.g.e., s. 108.

934 Tarcan, a.g.e., s. 114.

935 Tarcan, a.g.e., s. 108-110.

936 Tarcan, a.g.e., s. 116.

937 İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, İstanbul, 2006, s. 86.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

120

semtinde 1844 yılında dünyaya gelen ve 68 yıllık hayatına sayısız eser sığdırmış olan Ahmed Mithat’ın, içinde Danimarka’nın Kopenhag şehrine de yer verdiği, Avrupa seyahatnamesi böyle bir resmi görev neticesinde ortaya çıkmıştır. Rusçuk’ta bir devlet dairesinde memur olarak çalışırken öğrendiği Fransızca ile Tuna Valisi Mithat Paşa’nın takdirini kazanarak asıl Ahmed olan ismine Mithat ismini de ekleyen Yazar, 1888’de hükümet tarafından delege olarak gönderildiği “Stokholm Müşteşrikler Kongresi”ne gitmek için yaptığı seyahati “Avrupa’da Bir Cevelan” isimli eserinde anlatmıştır.938

Ahmed Mithat Efendi söz konusu Avrupa gezisinden evvel 1871 ile 1881 yılları arasında kaleme aldığı “Kâinat” isimli 15 ciltlik büyük eserinde; İngiltere, İsveç, Norveç, Rusya, Fransa, Hollanda, Almanya, Avusturya, İsviçre, Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Osmanlı devletlerinin yanında Danimarka Devleti’nin de tarihini anlatmıştır. Bu büyük eserin birinci kısmının ikinci cildini Danimarka Devleti’ne ayıran Yazar, 138 sayfada anlattığı bu devletin coğrafi konumunu hem matematiksel hem de özel konumu ile tarif etmektedir.939 Ülkenin koy ve körfezlerinin İngiliz koy ve körfezleri kadar önem taşımadığını belirten Ahmed Mithat, ülkenin “Danvaz Memleketi” ve “Alman Memleketi” olarak ikiye ayrıldığını söylemektedir. Ayrıca Danimarka nüfusunun o dönem 2 milyon civarında olup söz konusu devletin İzlanda, Amerika ve Afrika’nın doğu kıyılarında sömürgelerinin olduğunu ifade etmektedir.940

Danimarka nüfusunun Protestan olduğunu ancak büyük miktarda Yahudi nüfusunun da mevcut olduğunu ekleyen Yazar bundan sonra uzun uzadıya Danimarka’nın tarihini anlatmaktadır. Danimarka’nın kuruluş mitolojisinden başlayan Ahmed Mithat daha sonra da devlete hükmetmiş olan Estridsen, Oldenburg hanedanlarından ve krallarından ayrıntılı olarak bahsetmektedir.941 Danimarka’da Hristiyanlığın yayılmasının, X. yüzyılda Fransa’dan bu ülkeye giden papazların özellikle kız ve kadınlara Hristiyanlığı öğretmeleri ve onların da kendi çocuklarını Hristiyan olarak yetiştirmeleri ile sağlandığını söyleyen Ahmed Mithat, tüm anlatımı boyunca öğütler verip hadiselerden çeşitli dersler çıkarmaktadır.942 Yine eserinde, Oldenburg Hanedanı’nın güzel yönetim ve idareleri ile tüm hanedanlara örnek olabileceğine işaret eden Yazar, kendisinin böyle krallıkları cumhuriyete tercih edeceğini belirtmekten de geri durmamıştır.943

Ahmed Mithat’ın Avrupa’ya seyahati sonucu ortaya çıkan Avrupa’da Bir Cevelan isimli eserinde yer bulan Danimarka’nın başkenti Kopenhag, aslında Yazarın seyahati esnasında özellikle uğrayıp gezdiği bir yer olmayıp kendisine verilen harcırahın yetersizliği yüzünden seyahatine eklenen bir yerdir. Kısıtlı harcırahtan dolayı Ahmed Mithat, normal şartlarda Paris’ten Malmo’ya oradan da Stokholm’e geçecekken bunun yerine iktisat etmek için Kopenhag’a trenle gitmeyi daha sonra da oradan vapurla Malmo’ya geçmeyi tercih etmiştir.944 Yazar Malmo’ya gitmek için Kopenhag’a gelmiş ve burada Malmo vapurunu beklerken geçirdiği iki buçuk saati Kopenhag’ı gezerek değerlendirmiştir. Bu kısa gezisini “üstün körü” olduğu için anlatmayan Ahmed Mithat Kopenhag’ı, Stockholm’den dönüşünde üç gece kalarak gezmiş ve eserine eklemiştir.945

938 Cem Doğan, “Doğu ile Batı Arasında Bir Türk Filozofu: Ahmed Midhat Efendi’nin Hayatı Ve Bilimsel/Felsefî Düşünceleri Üzerine”, EKEV Akademi Dergisi, S.56, 2013, s. 196.

939 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 2-3.

940 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 4-5.

941 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 6-7.

942 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 31.

943 Mithat, “Danimarka”, a.g.e., s. 110-113.

944 Ahmed Mithat, Avrupa’da Bir Cevelan, İstanbul, 1890, s. 77.

945 Mithat, “Avrupa’da Bir Cevelan”, a.g.e., s. 102-103.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

121

Eserinde evvela 280.000 nüfusu olduğunu belirttiği Kopenhag’ın coğrafi konumunu tarif eden Ahmed Mithat şehrin içindeki kanaldan dolayı Kopenhag’ı Venedik ve Fransa’nın Numa şehirlerine benzetmiştir. Kopenhag’daki gemicilik faaliyetleri Yazarın dikkatini çekmiş ve sadece Kopenhag’daki armatörlerin 500 civarında büyük gemisi olduğunu belirten Ahmed Mithat, bunlardan 160 kadarının vapur, geri kalanının yelkenli olduğunu söylemektedir. Kopenhag’ın tarihi ve ismi hakkında da bilgilendirmede bulunan Yazar, Kopenhag’ın miladi 12. asırda “Aksel” isimli bir küçük köy iken büyüdüğünü ve bir ticaret merkezi olduğunu belirtmektedir. Şehrin ticaret merkezi olmasından sonra yerli dilinde ticaret limanı manasına gelen “Kobenhavn” ismini aldığı ve zamanla “Kopenhağn” a dönüşen ismin Fransızlarca “Kopenhag” şeklinde telaffuz edildiğini de eklemiştir. Kopenhag hakkında tarihi bilgiler vermeye devam eden Ahmed Mithat, şehrin 1443 yılında Bavyeralı Kristof tarafından karargâh ilan etmesi ile başkent olduğunu belirtmektedir. En meşhur Danimarka krallarından biri olan IV. Christiyan’ın İsveç, Norveç ve Almanya ile savaşlar yaptığını aktaran Yazar, bu dönemde Kopenhag’ın da mamur hale getirdiğini ifade etmektedir.946

Ahmed Mithat heykellerini gördüğü, 1754 ve 1850 yıllarında vefat eden, aslen Norveçli öğretmen Ludvig Holberg ile Adam Oehlenschlager’in Danca diline yaptıkları hizmeti de anlatmaktan geri durmamıştır. Hatta özellikle Holberg’in Dancayı ilk kez edebi bir dil haline getirmeye çalıştığından bahsederken Oehlenschlager’in ise bu dildeki ilk trajediyi yazdığını belirtmiştir.947 Ahmed Mithat gezisini anlattığı sayfaların önemli bir kısmını da Danimarkalıların önemli bir ressam ve heykeltıraşı olan Albert Bertel Thorvaldsen’in hayatına ayırmış özellikle müze gezisi sırasında söz konusu sanatkârın eğitimi hakkında ayrıntılı bilgilere yer vermiştir.948

Ahmed Mithat Efendi’nin zaten üç gecelik olan Kopenhag gezisinin bir günü ciddi bir soğuk algınlığı yüzünden otelde geçmiştir.949 Yazar arkadaşlarıyla Kopenhag’da tiyatroya gitmeyi de ihmal etmemiş hatta gittiği tiyatro dönüşü ciddi bir soygun teşebbüsünden yanındaki silahın caydırıcılığını kullanarak kurtulmuştur.950

Görüldüğü üzere sadece Ahmed Mithat Efendi ile Hans Christian Andersen’in seyahat notları karşılaştırıldığında bile daha önce bahsi geçen Osmanlı seyyahları ile Avrupalı seyyahların, seyahat ettikleri yerler hakkındaki izlenimlerini veriş şekillerinin farklılığı göze çarpmaktadır. Seyahatlerden edinilen izlenimler, birinde keşfetme heyecanı ve merak ile örülürken, öbüründe tanımlama ve önyargılarla küçük görme şeklinde kendini göstermektedir.

5.3. Osmanlı Topraklarında Faaliyet Gösteren Danimarkalı Sanatçı ve Bilim İnsanları

Zengin coğrafyası nedeniyle Osmanlı toprakları, sadece seyyahları cezbetmemiş aynı zamanda araştırma ve keşifte bulunmak veya sanatını icra etmek isteyen özellikle Batılı bilim insanlarını ve sanatkârları da kendisine çekmiştir. Batı kültürünün bir üyesi olan Danimarkalı sanatçıların, Osmanlı ülkesine olan ilgisi çok kısıtlı da olsa Kanuni dönemine kadar uzanmaktadır. Kanuni döneminde yaşanan bu ilk temas 1556’da Danimarkalı Ressam Melchior Lorck’un İstanbul’a gelmesiyle yaşanmıştır. İstanbul’da dört yıl kalan Melchior, o dönem İstanbul şehrini ve halkını sayısız tablo ve gravürle

946 Mithat, “Avrupa’da Bir Cevelan”, a.g.e., s. 340-341.

947 Mithat, “Avrupa’da Bir Cevelan”, a.g.e., s. 344.

948 Mithat, “Avrupa’da Bir Cevelan”, a.g.e., s. 358-360.

949 Mithat, “Avrupa’da Bir Cevelan”, a.g.e., s. 358-360.

950 Mithat, “Avrupa’da Bir Cevelan”, a.g.e., s. 364.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

122

tasvir etmiştir. Hatta “Muhteşem Süleyman”ın portresini de yapan bu ressam, sonradan Danimarka Kralı II. Frederick’in saray ressamı olmuştur.951 Melchior’dan uzun bir dönem sonra sanatını icra etmek için Osmanlı ülkesine gelen başka bir Danimarkalı sanatkâr da “meşhur komedi oyuncusu” Şarlot Vya’dır. Şarlot Vya’nın kocası meşhur musikişinas olarak tanımlanan Brani’nin tertip ettiği ve Tepebaşı Tiyatrosu’nda yine Şarlot Vya tarafından sahnelenen “Lamen” isimli pandomina padişah huzurunda da sahnelenmek istenmiştir. 12 Ocak 1877 tarihinde bu talebi ileten ve o dönem Danimarka işlerine de bakan İsveç-Norveç Sefareti, söz konusu sanatçının Danimarka sarayında Danimarka, Yunan ve İngiliz kralları huzurunda oyununu sergilediği gibi ayrıca Stokholm’de de İsveç-Norveç kralı huzurunda aynı oyunu sahnelediğini belirtmektedir.952 Ancak bu talebe Sultan II. Abdülhamid’in nasıl bir cevap verdiği hakkında herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Bu iki sanatkâr dışında sanatını icra etmek için Osmanlı ülkesine gelen başka Danimarkalı sanatçılar hakkında bilgi bulunmamakla birlikte Danimarkalı bilim insanlarının Osmanlı topraklarına sanatkârlardan daha fazla ilgi gösterdikleri bir gerçektir. Bilim insanlarının bu ilgisinin, “1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması”ndan hemen sonra başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Söz konusu anlaşmadan sonra o dönemin Danimarka Hariciye Nazırı Kont Bernstorff, Osmanlı ile olan ilişkileri daha da geliştirmek maksatlı 1761 yılında Türkiye’ye ve Yakın Doğuya bir ilim heyeti yollamıştır. Uzun süren bu araştırma seyahatini diğer araştırmacılar yolda hastalanıp öldüğü için sadece heyetin astronomu ve tabiat bilimcisi Carsten Niebuhr bitirebilmiştir. Niebuhr’un seyahati, Kopenhag’dan İzmir’e oradan İstanbul, Kahire, Arabistan Yarımadası üzerinden İran ve Hindistan’a kadar uzanmıştır.953

Niebuhr’dan sonra, arşiv kayıtlarına göre, ona yakın tarihli başka bir Danimarkalı bilim insanı araştırma ve keşif için Osmanlı ülkesine gelmemiş olmakla birlikte bu durumun, XX. yüzyıl başlarında hızlı bir şekilde değiştiği gözlenmektedir. Hakikaten de söz konusu araştırmacıların özellikle Osmanlı Devleti’nin son döneminde bu coğrafyaya sıklıkla gelmeye başladıkları görülmektedir. Örneğin 26 Mayıs 1898 tarihinde Danimarkalı Ejine Vikaçin isimli bir bilim insanının Ankara, Sivas, Mamuretülaziz, Van ve Trabzon vilayetleriyle Muş sancağında coğrafya ve zoolojiye dair araştırma yapacağını belirten Hariciye Nezareti, seyahatine mahalli memurlarca engel olunmamasını istemiştir.954 Bu bilgiden ve diğer kayıtlardan da anlaşılacağı üzere söz konusu bilim insanlarının, yapacakları ilmi faaliyetlerin konusunu belirterek araştırmayı yapacakları yerlere gitmek için istedikleri seyahat izinlerine genel olarak olumlu cevap verilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin verdiği bilimsel amaçlı seyahat izinlerine bazen riayet etmeyen Danimarkalı araştırmacıların bulunduğu görülmektedir. Genellikle alınan izne riayet etmeme hususu önceden belirttikleri seyahat güzergâhlarına sadık kalmamaları ile ilgilidir. Tabii olarak devlet, izin sınırlarının dışına taşan bu tür seyahatleri önlemek için tedbirler almak zorunda kalmıştır. Örneğin 8 Ekim 1901’de Tahran Sefaretinin tavsiyenamesiyle, diller üzerine bilimsel araştırma yapma maksatlı, Mamurat ül Hamid (Gürpınar) kazasına gelip oradan da Raniye ve Köysancak taraflarına geçmek niyetinde olan Danimarkalı üniversite hocalarından Benedikan’ın955 seyahat maksadı ve

951 Boisen, a.g.e., s. 17; Westbrook ve Dark ve Van Meeuwen, a.g.m., s. 64.

952 BOA, Y.PRK.TŞF, 1/5.

953 Boisen, a.g.e., s. 25.

954 BOA, BEO, 1130/84733.

955 Başka bir arşiv kaydında, şahsın ismi Vitefek diye verilmekle birlikte bu şahsın, hem özellikleri hem gezi tarihi hem de gezdiği mekânlar hasebiyle Benedikan olması gerekmektedir. (Bkz. BOA, DH.MKT, 2544/11.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

123

güzergâhının dışına çıkmaması istenmiştir. Bunun sağlanması için uygun bir dille yanına hem muhafazasını sağlamak hem de görüştüğü kişileri ve istenilmeyen davranışlarını rapor edecek okuryazar iş bilen bir zabit ile üç jandarmanın verilmesi kararlaştırılmıştır.956 Ayrıca Osmanlı topraklarında bilimsel çalışma için seyahat edeceklerin, evvela Osmanlı Hükümetinden izin almaları gerektiği belirtilerek, Tahran Sefaretinin yaptığının uygun olmadığı, bundan dolayı da hem Tahran Sefaretine hem de diğer sefaretlere bu tür durumlar için tebligat yapılması istenmiştir.957 14 Ekim 1901 tarihinde Tahran Sefaretinin gönderdiği cevabi yazıda, şahsın aslında Musul-Halep yoluyla İngiltere’ye gideceğini beyan ettiği ancak Süleymaniye, Mamuret ül Hamid (Gürpınar), Raniye ve Köysancak kazalarına uğrayıp tekrar İran topraklarındaki Savuçbulak’a döndüğü belirtilmiştir.958 Anlaşıldığı üzere Benedikan Tahran Sefaretinden aldığı tavsiyenameyi maksadı dışında kullanmıştır. Söz konusu bilim insanının gezmek istediği Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak bölgelerinin o dönemde de hassas bir yer olma özelliğine haiz olmasından dolayı Osmanlı Hükümeti, bu bölgeye yapılacak olan özellikle bilimsel nitelikli seyahatlerin gerçekten ilmi maksatlar doğrultusunda yapılıp yapılmadığı konusunda tedirgin olmaktadır.

Osmanlı Hükümetinin yaşadığı bu tedirginliği söz konusu bölgede görev yapan idareciler de paylaşmaktaydı. Bu durumu tasdik eden bir örnek de Basra’da yaşanmıştır. Hariciye Nezareti, 28 Eylül 1911’de Dâhiliye Nezareti’ne Ekim ayında Danimarka’dan yola çıkacak bir ilim heyetinin, Basra Körfezi’ndeki Hufuf yakınlarından başlayıp Bağdat ve Basra’ya ve oradan da güneybatı yönündeki mahallerde, yaklaşık 6 ay sürecek, bir araştırma yapacağından söz ederek bu heyete adı geçen mahallerde kolaylık sağlanmasını istemiştir. Danimarka Coğrafya Cemiyeti’nce gönderildiği belirtilen Mülazım Davidsen ve aslında edebiyat mezunu olan Barkley Ra Onkyer’den oluşan bu ekibin tam olarak hangi konuda araştırma yapacağı bildirilmemiştir. Söz konusu heyetle ilgili tebligat alan Basra Valisi, 3 Ekim’de gönderdiği şifreli telgrafında; Basra’nın kuzeydoğusunda eski tarihlerde pamuk üretiminin bereketli olduğunu hatta bu durumun geçen sene Danimarkalı başka bir şahsın o bölgede yaptığı araştırma neticesinde de ispat edildiğini belirtmiştir. Söz konusu Vali, Danimarka Devleti’nin bu bölgede siyasi bir fikri olmamasına rağmen başka mahzurlu durumların ortaya çıkmaması için gelecek ekibe dikkat edileceğini ayrıca bildirmiştir.959 Basra Valisi’nin bu hassasiyeti gereksiz bir evhamdan ibaret değildir. Çünkü Avrupalı devletlerin Osmanlı topraklarındaki zenginlikleri araştırıp elde etmek konusunda kullandıkları en etkili perdeleme yöntemi bilimsel özellikle de arkeolojik araştırmalar olmuştur. Bu konuda batılıların kullandığı usul genel olarak şöyledir; bilimsel faaliyet adı altında önce hedef bölgelerdeki zenginlikler tespit edilmekte daha sonra da burayı ele geçirmek için gerekli siyasi faaliyetlere başlanmaktadır. Özellikle İngiliz ve Alman araştırmacıların eski eser arama bahanesiyle Musul ve Bağdat bölgelerindeki petrol yataklarını tespit etme faaliyetleri bilinen bir gerçektir. Asıl emellerini gizleme konusunda oldukça başarılı olan bu türden sözde araştırmacıların niyetini anlama konusunda Osmanlı Hükümetinin bazen geç kaldığını söylemek mümkündür. Örneğin arkeolojik kazı bahanesi ile Musul ve Bağdat bölgesinde petrol kuyusu açan İngiliz araştırmacılarını gizlemek isteyen İngiliz Elçisi,

956 BOA, DH.TMIK.M, 111/47.

957 BOA, BEO, 1734/130002.

958 BOA, DH.MKT, 2544/11.

959 BOA, DH.İD, 129.1/9.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

124

güya bu kazılarda bulunduğunu söylediği aslında sahte olan bir kılıcı Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’e hediye edecek kadar rahattır.960

Danimarka Coğrafya Cemiyeti’nin gönderdiği Mülazım Davidsen ile Barkley’den oluşan heyetin, bilimsel seyahati ile ilgili olarak Basra Valisinin, Dâhiliye Nezareti’ne 3 Mayıs 1912 tarihinde gönderdiği yazıda; Mülazım Davidsen’in Mısır üzerinden seyahatine Mısır’daki İngiliz memurlarınca müsaade edilmemesi yüzünden Barkley’in yalnız başına seyahat ettiği bildirilmiştir. Ayrıca bu seyahat neticesinde Barkley’in Kuveyt, Riyad, Kasim,961 Hufuf ve Acir bölgeleri hakkında tarafsız olarak verdiği malumatı Basra Valisi, rapor halinde hükümete sunmuştur. Bu raporun içeriği şöyledir:

- Kuveyt: Kuveyt’in, Mübarek’ül Sabah Paşa köyünde bulunan İngiliz Siyasi Memuru Yüzbaşı Shakespeare’in tesirinde olduğu ve bölgenin İngiltere hükümeti ile iyi geçinmek taraftarı olduğu belirtilmiştir.

- Riyad: Barkley, Riyad’da Abdülaziz Paşa’yı görmüş pederi Fazıl’ın Osmanlı Hükümetine bağlılıkla birlikte en fazla İngiltere’ye muhabbet beslediğini tespit etmiştir.

- Kasim: Kasim’de Osmanlı Hükümetinin nüfuzunun etkisiz halde bulunduğu belirtilmiştir.

- Necid: Necid yakasının ziraat için çok müsait olduğunu söyleyen Barkley, Necid vilayetinde toplumsal adaletin düzgün işlemediğini özellikle belirtmiştir. Barkley, o civardaki adliyeler içinde en zayıf olanın Necid’de olduğunu hatta bırakın Necid’in genelini vilayetin merkezinde bile adli sistemin çok zayıf kaldığını bildirmiştir. Bunun çözümü olarak da burada askeri bir idare yönetimi kurmanın faydalı olacağını tavsiye etmiştir. Son olarak Necid’deki var olan sükûnet havasının Osmanlı Hükümetinin nüfuzundan ziyade özellikle Basra vilayetinin birçok yerinde Arapların ve aşiretlerin yaptıkları muhalefetin cezasını, yakın zamanda kendilerine ödettirileceği düşüncesidir.

- Hufuf-Acir: Hufuf-Acir yolunun emniyetsizliğinden bahseden Barkley, bu yolun güvenliğini Hufuf’taki askeri kuvvetlerin sağlayamadığını yol üzerine nizamiye ve jandarmadan oluşan askeri kuvvetlerin yerleştirilmesinin faydalı olacağını belirtmiştir. Barkley bu fikrini Bağdat Eski Valisi Nazım Paşa’yla da paylaşmış yol üzerindeki bu yerlere kendiliğinden hareketli 35 milimetrelik ikişer top yerleştirilmesinin ve karakol kumandanı çavuşların mitralyöz cinsi tüfekler ile teçhiz edilmesinin iyi olacağını söylemiştir. Söz konusu bu tüfeklerin 1908 yılında Osmanlı tarafından satın alınmasının söz konusu olduğunu zannettiğini de eklemiştir.962

Araştırma yapmak için Osmanlı ülkesini tercih eden başka bir Danimarkalı bilim insanı da Bertel Fulsan olup söz konusu şahıs, araştırma yapmak için Balkan

960 Fatma Şimşek, Güven Dinç, “XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Eski Eser Anlayışının Doğuşu ve Bu Alanda Uygulanan Politikalar”, U.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 16, 2009, s. 116.

961 Basra vilayetine bağlı bir sancaktır. (Bkz. Tahir Sezen, Osmanlı Yer Adları, Ankara, 2006, s. 289.)

962 BOA, DH.İD, 129.1/9.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

125

topraklarını tercih etmiştir. Yazar ve soy bilimi uzmanı olduğu belirtilen Bertel Fulsan’a Balkanlardaki Görice, Kesriye ve civarını gezip Manastır’a dönmesi için izin verilmiştir. Fulsan’ın çalışmalarını rahatça yapabilmesi için 31 Ekim 1902 tarihinde Manastır vilayetinden söz konusu şahsa kolaylık sağlanması istenmektedir. Danimarkalı Fulsan’ın tam olarak neyi araştırdığı belirtilmemekle birlikte söz konusu şahsa izin verilmesinde Osmanlı hakkında olumlu neşriyatta bulunacağını belirtmesi etkili olmuştur.963 Yaptığı araştırmanın ardından Fulsan, Kosova’ya gitmiş oradan da Avrupa’ya dönmek maksadıyla Selanik’e geçmiştir.964 Bu arada arşiv kayıtlarından Bertel Fulsan’dan evvel 1898’de Danimarka Darülfünunu muallimlerinden Difis’in de aynı bölgede dil tetkikatında bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu kayıtlarda Difis’in Kosova'ya gelerek Bulgarlarla görüştüğü belirtilmektedir.965

Danimarkalı araştırmacıların bazılarının Osmanlı Devleti’nin uzak bölgelerinde de faaliyet gösterdiğine dair kayıtlar bulunmaktadır. Hariciye Nezareti, 20 Temmuz 1911 tarihinde Dâhiliye Nezareti’ne Danimarka Coğrafya Cemiyeti Kâtibi Profesör O. Olefsen’in karısı ile birlikte Trablusgarp tarafına 15 günlüğüne seyahat etmek istediğini bildirmiştir. Ayrıca bu seyahatin amacının; Türk ve Arap yerleşimlerini gezmek, bölgenin geçim kaynaklarını sosyolojik maksatlarla tetkik edip notlar alarak fotoğraflar çekmek olduğu belirtilmiştir. Dâhiliye Nezareti söz konusu bölgede seyahatin sakıncaları hakkında Trablusgarp Valiliği’nden bilgi istemiş olup 26 Temmuz’da gelen cevapta; Trablusgarp Valisi İbrahim Bey, hem ulaşım imkânlarının olmaması hem de üç seneden beri devam eden kıtlık ve gailelerden dolayı ortaya çıkan sefaletin yabancılar nazarına gösterilmesinin uygun olmayacağını bildirmiştir. Bu bilgi üzerine Umur-ı Siyasiye Müdüriyet-i Umumiyesi Kaleminden geziye onay verilemeyeceği bildirilmiştir.966 Söz konusu kararda bahsi geçmese de red cevabının verilmesinde etkili olan başka bir unsur da şüphesiz bahsi geçen bu tür merkeze uzak mahallere yapılacak seyahatlerin, seyahat edenler açısından güvenli olmamasıdır. Çünkü gerek Osmanlı Devleti’nin Afrika topraklarında gerekse Ortadoğu’daki topraklarında seyahat edenlerin sık sık yağmaya ve saldırıya uğradığı bir gerçektir. Örneğin 1881’de Bingazi tarafına seyahat eden Alman vatandaşı olduğu belirtilen Rolf, bölgedeki Arap kabileleri tarafından yağmaya uğramış ve uğradığı zarar Maliye Nezaretinden karşılanmıştır. Aynı tarihte Musul civarına seyahat eden bazı Almanlar da Kürt aşiretleri tarafından yağmalanmıştır.967

Osmanlı karaları kadar zenginliğe sahip olan Osmanlı kıyıları ve Marmara Denizi de yabancıların bilimsel çalışmalarına malzeme olmuştur. Ünlü Danimarkalı Deniz Biyoloğu Doktor Johannes Schmidt968 de bu sularda araştırma yapma imkânına sahip olan bilim insanlarından biridir. 6 Temmuz 1910 tarihinde Danimarka Devleti’ni de temsil eden İsveç Sefareti, gönderdiği yazıda; Danimarka Ziraat Nezareti’ne ait olan İnkişafat-ı Bahriye Kanunu Komisyonu namına kayıtlı bulunan Tor isimli geminin, yaz mevsiminde Akdeniz’in en derin yerlerinde araştırma yapmaya geldiğini bildirmiştir. Geminin yönetiminin söz konusu komisyon üyelerinden Biyolog Doktor Johannes Schmidt’te olduğu, ayrıca belirtilmiştir. Söz konusu keşif heyeti İzmir’e yakın bulunduklarından İstanbul’a gelmek ve Marmara Denizi’nde de deniz suyu sıcaklığını

963 BOA, TFR.I.MN, 23/2298.

964 BOA, TFR.I.SL, 24/2313.

965 BOA, Y.A.HUS, 385/140.

966 BOA, DH.İD, 28.1/32.

967 Yüksel, a.g.m., s. 427.

968 Danimarkalı Biolog, yılan balıklarının üreme özelliklerini ve bölgelerini ilk kez ortaya koymuştur. (Bkz. Şeref Karapınar, “Yılana Benzeyen Balıklar”, Balık ve Balıkçılık Dergisi, C.10, S.5-6, 1962, s. 21.)

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

126

belirlemek için iskandil969 çalışması yapmak istemiştir. Carlsberg Vakfı’nın970 masraflarını karşıladığı araştırmadan elde edilecek sonuçların ve koleksiyonların Danimarka Deniz Araştırmaları Komisyonu ile Kopenhag Darülfünununun Hayvanat Müzesine ait olacağı bildirilerek keşif heyetinin seyahat amacının, adı geçen komisyonca daha önce yine aynı gemi ile okyanuslarda icra edilen araştırmanın devamını getirmek olduğu belirtilmiştir. 205 tonilatoluk geminin kaptanı Danimarkalı Hansen olup söz konusu geminin Danimarka savaş gemileri arasında olmamasına rağmen Danimarka Bahriyesine ait bandıralara benzeyen ve kral tacı ile “L. M.” harflerinden oluşan bir sancak taşıdığı verilen bilgiler arasındadır.971 Bunun üzerine 21 Temmuz 1910’da Bahriye Nezareti’ne ve gerekli yerlere konu ile ilgili tebligat yapılırken 28 Temmuz’da da İstanbul Polis Müdüriyetine ayrıca bilgi verilmiştir.972

Tor isimli geminin yapacağı çalışmalara izin verilmişken Paul Vladimir Vakaliçya isimli şahıs, Doktor Schmidt’in araştırma yapacağı yerlerde deniz dibinde kazı yapma müsaadesinin daha önce kendisine verildiğini ve bu kazı için şimdiye kadar 7-8 bin lira masraf yaptığını söyleyerek hukukunun korunmasını talep etmiştir.973 Galata Semti’nde Ömer Abid Hanı’nın 59 numaralı odasında ikamet ettiği anlaşılan Paul Vladimir Vakaliçya konu ile ilgili Bahriye Nezareti’ne başvurarak, bir belge ve iki tane ariza göndermiştir. Bu başvuruya göre; Doktor Schmidt’in Danimarka Hükümeti’nin resmi tavsiyesi ile görünürde Marmara Denizi havzasında ve Adalar Denizi’nde deniz suyu sıcaklıklarını araştırmasının asıl maksadı, deniz dibindeki tarihi para ve arkeolojik eserleri çıkarıp ihraç etmek istemesidir. Ayrıca Vakaliçya, kendisinin Osmanlı Devleti ile imzalanmış bir mukavelesinin olduğunu, bu mukaveleye göre; Karadeniz, Akdeniz ve Marmara denizlerinde kazı yapma hakkının kendisine verildiğini hatta elde edilecek faydanın yarısının Osmanlı Hükümeti’ne diğer yarısının ise kendisine ait olacağını belirtmiştir. Ayrıca yaptığı masrafın yanında söz konusu mesele için hükümeti tarafından bir komisyon kurulup İspanya’dan bu tarafa yola çıktığı halde Osmanlı Hükümetinin araştırma müracaatına hala cevap vermediğini belirten Vakaliçya, şimdi Doktor Johannes Schmidt’e söz konusu denizlerde araştırma için izin verilmesinin telafisi olmayan zararlar doğuracağını bildirmiştir. Bu arizalar üzerine Bahriye Nezareti konu ile ilgili Vakaliçya’ya ret cevabı verildiği takdirde ya zararın tazmin edilmesi gerekeceği ya da meselenin mahkemelik olacağını bildirerek ne yapılması gerektiği konusunda tebligat istemiştir. Hariciye Nezareti ise 31 Ağustos 1910 tarihinde Sadaretten, Vakaliçya ile böyle bir mukavelenin imzalanıp imzalanmadığını eğer imzalanmış ise söz konusu denizlerde araştırma izninin, sadece bu şahsa mı münhasır kılındığını sormuştur. Hatta Nezaret, mukavelede verilen müsaadenin mahiyetini anlamak için Hicaz Demiryolu İdaresiyle imzalanan mukavelenamenin suretinin, incelenmesinin de faydalı olacağını bildirerek, Hicaz Demiryolu Müdüriyetinden de konu ile ilgili görüş alınmasının yararlı olacağını belirtmiştir. Sadaretin 13 Eylül 1910’da verdiği cevabi yazıda; Akdeniz ve Karadeniz’in bazı yerlerinde araştırma için Paul Vladimir Vakaliçya ile bir mukavelenin imzalandığı, ancak şahsın teşebbüsünde başarılı olamadığı ve mukavelenin müddetinin de bittiği belirtilmiştir. Ayrıca Danimarkalı Doktor Johannes Schmidt’in balıklar ve deniz bitkilerinin cinslerini anlamak bahanesiyle deniz dibinde eski para ve arkeolojik eser araştırması yapmasının uygun olmayacağı da Hariciye Nezareti’ne tebliğ edilmiştir. Bu uyarıya karşılık 26 Eylül 1910’da Bahriye Nezareti, Doktor Schmidt’in araştırmalarının

969 Deniz derinliğini ölçmek için kullanılan bir alet.

970 Carlsberg Vakfı Arkeolog Kinch’in Rodos Adası’ndaki Lindos kazılarını da desteklemiştir.

971 BOA, DH.MUİ, 115/23.

972BOA, DH.MUİ, 115/23; BOA, DH.EUM.THR, 44/7.

973 BOA, BEO, 3792/284357.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

127

arkeolojik eser çıkarmak ile alakasının olmadığını sadece deniz suyunun sıcaklığı ile ilgili bir araştırma olduğunu belirtmiş hatta bu araştırma ekibine çalışmaları sırasında Erkan-ı Harbiye Dairesi tarafından görevlendirilen bir memurun da nezaret ettiğini bildirmiştir. Ayrıca Doktor Schmidt’in Bahriye Dairesi’ne gönderdiği raporun bunu ispat ettiğini söyleyen Nezaret, zaten araştırma ekibinin de iki ay boyunca çalışıp geri döndüğünü eklemiştir.974

5.3.1. Osmanlı Topraklarında Arkeolojik Kazı ile İlgilenen Danimarkalı Bilim İnsanları

Osmanlı belgelerinde arkeolojik kalıntılara “asâr-ı atika” (eski eser) denilmektedir. Bu kavram tarihi tüm eserleri nitelendirmek için kullanılmış olup Osmanlı Devleti’nde eski eserler ile ilgili ilk bilinçli teşebbüslerin Tanzimat Fermanı ile ortaya çıktığı görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde uzun dönem antik eserlere karşı gösterilen bu kayıtsızlığın ortaya çıkmasında İslam dininin resim ve heykel konusundaki yasaklarının etkisi büyüktür.975

Osmanlı Devleti’nin bu alanda yeni başlayan çalışmalarına karşılık Avrupa’da daha erken başlayan müzecilik faaliyetlerinin hızlı gelişimine bağlı olarak aşırı bir eser talebinin ortaya çıkması Osmanlı Devleti’ni tarihi eser kaçakçılığından en fazla zarar gören ülkelerden birisi haline getirmiştir.976 Aslında Osmanlı yöneticilerinin Avrupalıların talanı karşısında harekete geçmesi Tanzimat Dönemine doğru mümkün olmuşsa da daha önceki dönemlerde de konu ile ilgili çalışmaların yapıldığını, XV. ve XIX. yüzyıl mühimme defterlerindeki bazı hükümler göstermektedir. Bu kayıtlarda eski para, harabe, mermer vb. buluntuların saklanması ve yabancılara satılmaması istenmektedir. Ayrıca kaçakçılığın iyice arttığı XIX. yüzyıl ortalarında talana engel olunmak için Osmanlı ülkesinde yapılacak kazılar, resmi ruhsata tabi tutulmuş olup bilinen en eski ruhsat 1840 tarihlidir.977 Verilen ilk kazı ruhsatında; araştırma sonucu bulunacak eski eserlerden iki tane var ise birinin müze için alınması diğerinin ise bulana terk olunması ve bir mahallin sembolü olmak üzere yerleştirilmiş eski eserlerin yerlerinden kesinlikle çıkarılmaması kuralı vardır.978 Ancak bahsi geçen tedbirler talanı durduramamış ve bu kötü durum dönemin basınında da sık sık kendine yer bulmuştur. Bu sayede artan kaçakçılık faaliyetlerinin yöneticilerin dikkatini çekmesi ile birlikte mevcut duruma dur demek maksatlı “1869’da Asar-ı Atika Nizamnamesi” yayınlanmıştır.979

Osmanlı Devleti’nin eski eserler hakkında Tanzimat Dönemi ile gerçek manada başlayan hassasiyetini, ispatlayan olaylardan biri Danimarkalı bir konsolosun da karıştığı 5 Haziran 1845 tarihli bir vakadır. Bu vakaya göre Kıbrıs Adası’ndaki Tuzla İskelesi sakinlerinden Mina isimli kişinin, evinin civarındaki boş arsada bulduğu üzerinde resim ve yazı bulunan ve yazılardan anlaşıldığı kadarıyla 3 bin 4 bin yıllık bir eser olduğu tahmin edilen taşı, 2.000 kuruşa Danimarka Konsolosuna satmasıyla ortaya çıkmıştır. Eserin boş bir arazide bulunmasından dolayı devlet malı olması sebebiyle el konulması gerekirken yine de konsolostan satın alınmak istenmiş ancak Danimarka Konsolosu; bu eseri kendisi ile beraber Avusturya Konsolosu ve iki müstemenin ortaklaşa aldıklarını

974 BOA, BEO, 3803/285203.

975 Şimşek ve Dinç, a.g.m., s. 104.

976 Hüseyin Karaduman, “Belgelerle İlk Türk Asar-ı Atika Nizamnamesi”, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, C. 25, S. 29, 2004, s. 73.

977 Şimşek ve Dinç, a.g.m., s. 105-106.

978 Karaduman, a.g.m., s. 75.

979 Karaduman, a.g.m., s. 73.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

128

belirterek kendisinin satışa razı olduğunu ancak diğerlerinin kararsız olduğunu bildirmiştir. Bunun üzerine eğer hala ikna olmazlarsa eserin konsolosun evinden zorla alınması kararlaştırılmıştır.980

Osmanlı Devleti’nin tarihi eser mevzusunu, hukuki bir zemine dayandırmak ve kaçakçılık faaliyetlerini önlemek amacıyla 1869 Nizamnamesi’nden sonra sırasıyla 1874, 1884 ve 1906 yıllarında yeni Âsâr-ı Atîka Nizamnamelerini yürürlüğe koyduğu görülse de bütün bu çalışmalar eski eserlerin kaçırılmasına engel olamamıştır.981 Bu nizamnameler içinde eski eserlerin korunması konusunda en dikkatli hazırlananı 1884 Âsâr-ı Atîka Nizamnamesidir. Osman Hamdi Bey’in girişimleri sayesinde hazırlanan bu Âsâr-ı Atîka Nizamnamesi, 31 Ocak 1884 tarihinde Meclis-i Mahsus-ı Vükela tarafından kabul edilip, 21 Şubat 1884’te Padişah II. Abdülhamid tarafından onaylanmıştır. Getirilen en önemli yenilik, yapılan kazılarda ele geçen tüm eski eserlerin mülkiyetinin devlete ait olması ilkesiyle arazi sahibine ve eseri bulana pay verilmesi uygulamasından vazgeçilmesidir. Yurt dışına eski eser çıkarılması kesin olarak yasaklanmıştır. Eski yapılar üzerinde yapılacak her türlü değişiklik kesin olarak men edilmiştir. Dolayısıyla yeni nizamname ile beraber, devletin eski eserler üzerindeki mülkiyet hakkı ve koruma etkinliği daha da güçlendirilmiştir. Önceki nizamnamelerden farklı olarak bu dönemden itibaren eski eser anlayışı ve araştırmaları daha sistemli ve günümüz anlayışına daha yakın bir çizgiye ulaştırılmıştır. Bu özelliği sayesinde 89 yıl boyunca Türkiye’deki tek eski eser yasası olarak varlığını sürdürmüştür.982

Osmanlı Devleti’nin eski eserler konusundaki çalışmalarını özetleyen bu bilgilerden sonra Osmanlı topraklarındaki bu tarihi zenginliği keşfedip ortaya çıkarmak arzusunda olan Danimarkalı arkeologların yaptığı çalışmalara bakılacak olursa kayıtlara göre bunlardan ilkinin Doktor Raking olduğu görülecektir. 12 Temmuz 1898’de Hariciye Nezaretinden Sadarete gönderilen yazıda, Danimarkalı Arkeolog Doktor Raking’in, İstanbul’a gelmek ve aynı hafta içinde Aydın vilayetine giderek orada bulunan arkeolojik eserleri inceleyip resimlerini almak istediği belirtilerek gerekli izin talebi iletilmiştir. Sadaret tarafından Doktor Raking’in talebi değerlendirilerek gerekli izin verilmiştir.983 Arşiv kayıtlarına göre aynı yılın sonuna doğru yine bir Danimarkalı arkeolog olan Doktor Kinek984, kendisi gibi Danimarkalı Blinkenberg ve Doktor Feurgensen isimli şahıslar ile birlikte Bingazi’deki “Syrene” denilen “Aynşemat” bölgesinde 4 yıl müddetle kazı yapmak istediğini bildirmiştir. Bu şahsın Söz konusu kişiler araştırmak istedikleri kazı bölgesi ile ilgili bir de plan göndermiş olup 19 Ekim 1899’da Maarif-i Umumiye Nezareti, adı geçen bölgede daha önce gerçek manada ilmi bir araştırma yapılmadığından nizamnameye uygun olmak şartıyla sadece 2 yıllık bir iznin verilebileceğini Bingazi Mutasarrıflığına bildirmiştir.985 Bahsi geçen plan kazı alanının haritada gösterilmesi şeklinde olup 1874, 1884 ve 1906 nizamnamelerinin getirdiği gereklilikti. 1874 Nizamnamesinde kazı alanın bir köy veya kasaba sınırını geçmeyeceği ifadesi varken, 1884 Nizamnamesinde bu kural 10 kilometrekarelik alanın

980 BOA, C.MF, 130/6483; 167/8316; BOA, C.HR, 35/1741.

981 Ali Sönmez, “Osmanlı Devleti’nde Başarısız Bir Eski Eser Kaçakçılığı Teşebbüsü: Edgar James Banks ve Bismaya Kazısı”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 27, 2012, s. 40.

982 Şimşek ve Dinç, a.g.m., s. 112.

983 BOA, İ.HR, 359/79; BOA, BEO, 1170-87747.

984 Doktor Raking ile Doktor Kinek’in aynı kişi olmaları muhtemeldir. Çünkü aynı arşiv kaydındaki bazı belgelerde Doktor Raking’in ismi Doktor Kinek diye geçmektedir. (Bkz. BOA, İ.HR, 359/79)

985 BOA, MF.MKT, 472/54.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

129

aşılamayacağı şeklinde değiştirilmiştir. Ayrıca ilgili mahalde bulunan binaların da bu haritaya işlenmesi istenmiştir.986

Maarif-i Umumiye Nezareti’nin bu bilgilendirmesine karşılık Bingazi Sancağının 4 Aralık 1899’da gönderdiği cevabi yazıda; söz konusu bölge ile ilgili önce İngiltere daha sonra da Fransa tebaasından bazı kişilerin aynı maksatla izin istedikleri belirtilerek, Doktor Kinek ve ekibine izin verilirse İngiltere ve Fransa uyruklu bazı kişilerin de bu izinden istifadeye çalışacakları söylenmiştir. Ayrıca Bingazi sancağının gönderdiği yazıda, söz konusu bölge ve civarında Giritli muhacir Müslümanların iskânına çalışıldığından şimdilik bu gibi araştırmalara izin verilmemesi rica edilmiştir. Bunun üzerine 17 Şubat 1900’de Müze-i Hümayun987 Müdüriyeti, bölgede kazı yapılmasına fennen bir sakınca olmamasına rağmen bahsedilen meseleler yüzünden Doktor Kinek ve ekibine ret cevabının verilmesini istemiştir.988 Bu kararın verilmesinde her ne kadar bölgenin namüsait olması etkili ise de bahsi geçtiği üzere diğer devlet tebaasından olanların da aynı izni talep etme kaygısının etkili olduğu görülmektedir. Bu kaygıyı ortaya çıkaran şeyler arasında yabancı uyruklu arkeologların Osmanlı coğrafyasında yaptıkları kazıların, sadece bilimsel bir anlayış ve yaklaşımla yapılmayıp adeta yağmacı bir tutumla yapılması ve bu konu ile ilgili olarak siyasetin de yoğun bir baskı aracı olarak kullanılması etkili bulunmaktadır. Her ne kadar devlet nizamnamelerle eski eser konusunda gerekli önlemleri almaya çalışmışsa da, bulunan arkeolojik eserlerin ülke dışına kaçırılmasının engellenmesi konusunda büyük sorunlar yaşanmıştır.989

Osmanlı Devleti’nin talebini reddettiği Doktor Kinek Versam990, kazı izni alamayınca 24 Temmuz 1900 tarihinde bu sefer sadece Siren Harabelerini ve buradaki tarihi eserleri ziyaret etmek ve tarihi eserlerin gerekli olanlarının resmini almak için yanına aldığı Ressam Lanj isimli kişiyle birlikte Bingazi’ye gitmiştir. Bunun üzerine Danimarka Elçiliğini de üstlenmiş olan İsveç-Norveç Sefareti, şahıslara mahalli idarece kolaylık sağlanması için Hariciye Nezareti’ne başvurmuştur. Bu talebe karşılık 8 Ağustos 1900’de Bingazi Mutasarrıflığı; o bölgeye yabancılar tarafından seyahat edilmesinin, hele de kazı yapılmasının kesinlikle uygun olmayacağını bildirilerek konunun Meclis-i Vükela’da görüşülmesini istemiştir. Söz konusu mesele 16 Ağustos 1900 tarihinde Meclis-i Mahsus’ta görüşülerek, Doktor Kinek ile Ressam Lanj’ın zaten söz konusu mahalle varmış olmalarından dolayı, herhangi bir kazı yapmamak şartıyla, izne gerek kalmadığı bildirilmiştir. Bununla birlikte Bingazi sancağı dâhilinde,

986 Halil ÇAL, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Eski Eserler Kanunları”, Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara, 2005, s. 24.

987 Türk müzeciliğinin başlangıcı, 1846 yılında Tophane-i Âmire Müşiri Fethi Ahmed Paşa’nın, kendi kişisel merakıyla, çeşitli vesilelerle ele geçirilen her türlü eski eseri harbiye ambarı olarak kullanılan Cebehane yani bugünkü Aya İrini Kilisesi’nde toplayıp depolamaya başlamasıdır. (Bkz. Karaduman, a.g.m., s. 75.) Aslında “Mecma-i Esliha” ve “Mecma-i Âsâr-ı Atîka” adlarını taşıyan bu ilk müze, bugünkü anlamda bir müze olmaktan ziyade eski ve değerli silahların, devletin çeşitli bölgelerinden getirilen antik devirlere ait eşyaların toplanıp korumaya alındığı bir depo görünümündedir. (Bkz. Şimşek ve Dinç, a.g.m., s. 106.) Tahir Nejat Eralp ise “Askeri Müze” isimli makalesinde; İstanbul’un fethine kadar ve fetih esnasında ele geçmiş olan kıymetli silah, araç ve gereçlerin Aya İrini Kilisesi’nde muhafaza edilmeye başlanması ile birlikte “Cebehane” adı ile anılan binanın, 1726 yılında bazı değişiklikler yapılarak Darülesliha adıyla askerî bir müze haline getirildiğini belirtmektedir. (Bkz. Tahir Nejat Eralp, “Askeri Müze”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.6, İstanbul, 1985, s. 1604.) Tüm bunlarla birlikte Müzeler İdaresi kuruluş olarak 1846’yı esas almaktadır. (Bkz. Semavi Eyice, “Arkeoloji Müzesi ve Kuruluşu,” Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.6, İstanbul, 1985, s. 1597.)

988 BOA, MF.MKT, 472/54.

989 Sönmez, a.g.m., s. 47.

990 Söz konusu belgede arkeoloğun soy ismi “Versam” olarak belirtilmiştir.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

130

yabancıların seyahatinde sakınca bulunduğundan izin isteyen ve isteyecek olan diğer kişilere izin verilmemesinin uygun olacağı ayrıca belirtilmiştir.991

Danimarkalı Doktor Raking örneğinde de olduğu üzere Osmanlı Hükümetinin, tarihi eser veya harabelerin resimlerinin ya da fotoğraflarının alınması konusunda daha ılımlı bir politika sergilediğini söylemek mümkündür. Bu ılımlı politika ile birlikte devlet her türlü tedbiri almaktan da geri durmamıştır. Örneğin Danimarkalı felsefe mezunu Estervik isimli şahsın Suriye ve Fırat Nehri arasındaki harabelere yapacağı teknik bir ziyaret için Hükümet, Maarif Nezareti’ne bilgi vermeden tavsiyename verilmemesini istemiştir.992 Ayrıca bu şahsın yapacağı seyahatte kazı izni olmadığından, tarihi eser ve binaları tahrip etmesine de meydan verilmemesi özellikle istenmiştir.993

Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu topraklardaki zengin kültür ve medeniyet birikiminin cezbettiği başka bir Danimarkalı da arkeolog ve dil bilimci olan Karl Frederik Kinch’tir. Doktor Kinch (1853-1921) Danimarka’daki Carlsberg Vakfı’nın desteği ile Rodos Adası’ndaki Lindos Bölgesi’nde kendisinin yönetiminde, başka bir Danimarkalı arkeolog olan Christian Blinkenberg ile birlikte kazılar yapmıştır. Kinch, Rodos Adası’nda yaptığı kazılarla ilgili olarak 1914 yılında “Fouilles de Vroulia” isimli bir eser kaleme almış, Kinch’in ölümünden sonra ise Christian Blinkenberg, Lindos kazıları ile ilgili olarak “Lindos, Foullies et Reserches, 1902-1914” isimli başka bir eser yayınlamıştır.994 Kazıda direktör olduğu için konu ile ilgili tüm arşiv kayıtlarında Kinch’in ismi geçmekte olup Carlsberg Vakfı’nın veya Christian Blinkenberg’in ismine belgelerlerde rastlanmamaktadır. Kinch’in bu kazılar ile ilgili kaleme aldığı söz konusu eserinde, kazılardan elde ettiği bilgileri gayet uzmanca ve gereksiz anlatımlardan kaçınarak, bol miktarda örnekleme ile anlattığı görülmektedir. Kinch’in bulduğu büyük miktardaki çanak çömleklerin yanında bazı seramik buluntulardaki lotus ve palmiye yaprakları süslemelerinin, Yunanistan’da az bulunur cinsten olduğu belirtilmektedir.995

Doktor Kinch, ilk olarak 21 Mayıs 1901 tarihinde Rodos Adası’nın Lindos Bölgesi’nde kazı izni istemiş olup, kazı yapmak istediği alanın haritasını da eklediği bu talebi Müze-i Hümayun tarafından uygun ve faydalı görülmüştür. Bununla birlikte Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetine 10 Haziran 1901’de gönderilen yazıda; söz konusu mahallin kimsenin kontrolünde olup olmadığı, ayrıca yapılacak kazının askeri açıdan bir sakıncası olup olmadığı yanında devlet binalarına veya ahalinin ihtiyaçlarına bir zararının dokunup dokunmayacağı sorulmuştur.996 Özellikle bölgenin kimsenin kontrolünde olup olmadığının ve ahalinin ihtiyaçlarına zararı olup olmadığının sorulmasındaki maksat o bölgedeki insanların zarar görmesinin önlenmesi yanında mevcut Asar-ı Atika Nizamnamelerinden evvel de konu ile ilgili emirnamelerde ortaya konmuş olan ahalinin rızasının alınması uygulamasıdır.997 Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetinden gelen cevabi yazı yapılacak kazı çalışmasının askeri, idari ve sivil açıdan herhangi bir mahzurunun olmadığı yönündedir.998 Bunun üzerine Maarif-i Umum Nazırı, 5 Eylül 1901’de yapılacak kazının kefalet akçesi olarak 50 Osmanlı lirasının nezaret veznesine yatırılmasını istemiştir. Söz konusu bu “hafriyat harcırahı” ile birlikte kazıya nezaret

991 BOA, İ.HR, 368/17; BOA, MV, 100/65; BOA, BEO, 1538/115336.

992 BOA, DH.MKT, 2051/30.

993 BOA, DH.MKT, 2053/23.

994 Charles Dugas, “Les fouilles de Vroulia (Rhodes) (K. F. Kinch. Vroulia)”, Journal Des Savants, C.12, S. 9, 1914, s. 418; Rene Dussaud, “Chr, Blinkenberg et K. F. Kinch. Lindos. Fouilles et Recherches 1902-1914”. Syria, C.12, S. 4, 1931, s. 381-382.

995 Dugas, a.g.m., s. 420.

996 BOA, MF.MKT, 567/16.

997 Karaduman, a.g.m., s. 74.

998 BOA, MF.MKT, 567/16

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

131

etmesi için istihdam olunacak komiserin999 Müze-i Hümayunca usul ve emsaline uygun olarak belirlenecek olan maaş ve harcırahının da Kinch tarafından ödenmesi talep edilmiştir.1000

Bahsi geçen kefalet akçesi, 1884 Nizamnamesi’nde geçen şartlardan biri olup kazı kurallara uygun bir şekilde tamamlandığında alınan bu bedel kazı yapan kişiye geri ödenmektedir.1001 Yine Maarif Nezareti, 26 Ekim 1901’de Babıali’ye çıkacak eserlerin Müze-i Hümayuna ait olacağını ve Kinch’in sadece çıkan eserlerin resim veya kalıplarını alabileceğini bildirmiştir.1002 Ruhsat verilen kazılarda çıkan tüm eserlerin devlete ait olduğu maddesi 1884 Âsâr-ı Atîka Nizamnamesinin getirdiği bir yenilik olup daha önceki Asar-ı Atika Nizamnamelerinin bazı maddeleri yüzünden devletin kültür mirasının zarar gördüğü bir gerçektir.1003 Örneğin 1874’te Müze-i Hümayun Müdürü Philipp Anton Dethier tarafından hazırlanan nizamnamede çıkarılan eserlerin devlet, arazi sahibi ve kazıyı yapan arasında üçte bir oranında paylaştırılması hususu bulunmaktadır. Ayrıca kazıyı yapan kendisine bırakılan parayı yurt dışına götürme konusunda serbest bırakılmıştır. Söz konusu durum Müze-i Hümayun Müdürlüğüne Osman Hamdi Bey’in atanmasından sonra yapılan 1884 Nizamnamesi ile düzeltilerek, devlet mülkiyetine dayalı bir sistem ile düzeltilmiştir.1004 Bu yeni nizamnamede kazıyı yapan kişinin eski eserlerin sadece resmini veya kalıbını alabileceği hükmü varken bir istisna olarak bina, su yolu gibi sebeplerle yapılan kazılarda bulanacak eserlerin toprak sahibi ile devlet arasında paylaşılması söz konusudur.1005

Uzun yazışmalar neticesinde Doktor Kinch’e yaklaşık 8 ay sonra 6 Şubat 1902’de Lindos Karyesinde yapacağı kazı çalışmaları için iki sene mühlet verilmiştir.1006 Ancak kazı bölgesinde bulunan yıkıntı bir kale çalışmalara başlanmasını engellemiştir. Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi Abidin Bey, 22 Nisan 1902 tarihli yazısında, kazı yapılacak kalenin 2000 sene evvel inşa edilmiş ve şu an askeri maksatlı kullanılmayan köhneleşmiş, yıkıntı bir kale olduğunu belirtmekle birlikte bu bilgiyi 18 Temmuz 1902’de tekrar etmek zorunda kalmıştır. Valinin bu bilgiyi tekrarlamasının sebebi kazı ruhsatı ile bölgeye varan Kinch’e söz konusu kale yüzünden askeri sebeplerle karşı konulmasıdır. Neyse ki mesele Maarif Nezareti ile ordu arasında yapılan yazışmalar neticesinde halledilmiştir. Ancak bu problemden dolayı kazı müddetinin aksaması ve Kinch’in ancak eylül ayı başında kazıya başlayabileceği göz önüne alınarak ruhsatname müddetinin tashih edilmesi gerektiği düşünülmüştür.1007 Sadrazam Mehmed Said Paşa, 10 Ekim 1902’de Padişah II. Abdülhamid’e; yapılan uzun tahkikat yüzünden Doktor Kinch’e verilen toplam kazı süresinin bir kısmının kaybedildiğini bildirmiş ayrıca bu bölgede kazı yapmanın herhangi bir mahzuru olmadığının da Makam-ı Seraskeri ile yapılan yazışmalardan anlaşıldığını belirtmiştir. Tüm bu sebeplerden dolayı Sadrazamın, verilen ruhsatnamenin eylül ayının

999 İlk olarak 1869 Asar-ı Atika Nizamnamesinin çıkmasına vesile olan Aydın Valisi Hekim İsmail Paşa’nın Sadaret’e yazdığı yazıda kaçakçılığın önlenmesi için izinsiz kazı çalışmalarının yasaklanması, çıkan eserlerden alınan payın yükseltilmesi ve masrafı ve ücreti araştırmacı tarafından karşılanmak üzere bir memurun görevlendirilmesini teklif etmiştir. (Bkz. Karaduman, a.g.m., s. 76.) Özellikle maaşı ve masrafı karşılanmak kaydıyla bir memurun görevlendirilmesi önerisi 1874, 1884, 1906 ve 1921 nizamnamelerinde aynen uygulamaya konmuştur.(Bkz. Çal, a.g.m., s.24.)

1000 BOA, ŞD, 217/23 BOA, MF.MKT, 567/16

1001 Çal, a.g.m., s. 23.

1002 BOA, MF.MKT, 567/16.

1003 Çal, a.g.m., s. 5.

1004 Karaduman, a.g.m., s.80.

1005 Çal, a.g.m., s. 5.

1006 BOA, BEO, 1790/134193.

1007 BOA, MF.MKT, 567/16.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

132

başından itibaren iki yıl olması isteği Padişah tarafından da onaylanmıştır.1008 18 Ekim 1902 tarihinde durum gerekli yerlere tebliğ edilmiştir.1009

Doktor Kinch’in kazı izninin süresinin güncellenmesinden yaklaşık 5 ay sonra söz konusu kazı bu sefer tarihi eser kaçakçılığı ihbarı ile tekrar devletin kurumları arasında yazışmalara sebep olmuştur. İhbar, bizzat Lindos Rüsumat Memurluğu tarafından 4 Mart 1903 tarihinde Rüsumat Emanetine yapılmıştır. Bu ihbar yazısında; Kinch’in kazıdan çıkardığı kıymetli eserleri adi heykellerle değiştirip gizlice Danimarka’ya götürmek niyetinde olduğu, hatta değerli olan heykellerin yerine koyacağı adi heykelleri şimdiden Rodos ahalisinden satın almaya başladığı bildirilmiştir. Söz konusu değerli eserlerin, Rodos’ta Danimarka ve Alman konsolosluğunu birlikte yürüten Antuvan Barman vasıtasıyla, Avusturya ve Fransa şirketlerinin vapurlarıyla, sevk edileceği eklenmiştir. Rüsumat Emaneti, 19 Mart’ta Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetine ve Maarif Müdüriyetine durumu bildirerek, onların emrindeki zabıta, polis ve maarif memurlarına gerekli tebligatın yapılmasını sağlamıştır. Bunun üzerine Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayeti, Maarif Nezaretinden İstanbul’dan bir memur gönderilmesini talep etmiştir.1010 Osmanlı Devleti yaptığı nizamnameler ile eski eserlerin korunması ve özellikle yurt dışına kaçırılması konusunda önemli hükümler getirmişse de devlet, yabancı araştırmacıların, Kinch’e isnat edilen suçtaki gibi suistimalleriyle her daim karşılaşmıştır. Örneğin Truva’yı ortaya çıkaran Alman Arkeolog Heinrich Schliemann’ın kazıları için hükümet tarafından bu çalışmalara nezaret edecek bir memur atamasına rağmen söz konusu arkeolog, Truva bölgesinde yaptığı kazılarda bulduğu eserleri ülke dışına çıkarmayı başarmış ve Osmanlı Hükümeti’ni bu konuda oldukça meşgul etmiştir. Kaçırılan eserlerle ilgili Schliemann’a açılan dava, 1887’de Osmanlı yönetiminin, yeni bir müzenin kurulması masraflarında harcanmak üzere alınan yüklüce bir tazminat karşılığında, eserler üzerindeki haklarından vazgeçmesiyle son bulmuştur.1011

9 Nisan 1903’te Rodos Maarif Müdürü namına Muhasebe Memuru Fehmi Bey, Kinch’in çıkan eserleri hanesinde tuttuğunu ve hafriyat komiserinin duruma müdahale etmesine de izin vermediğini daha evvel kazı komiserinin rapor ettiğini belirtmiştir. Bununla birlikte Müze-i Hümayun Müdüriyetinin, 5 Mart 1903 tarihli ve 195 numaralı tahrirat ile Kinch’e çıkardığı eserleri hanesinde tutması konusunda izin verdiğini de belirten Fehmi Bey mevcut Âsâr-ı Atîka Nizamnamesinde böyle bir maddenin olmadığını bildirerek kazı esnasında eserlerin sahtesiyle değiştirilebileceğine dikkat çekmiştir.1012

Maarif Nezaretinin, Fehmi Bey’in aktardıkları ile ilgili bilgilendirmesi üzerine 25 Mayıs 1903’te Müze-i Hümayun; hangi kazıda olursa olsun çıkarılan eserlerin hafriyat komiseri tarafından deftere kaydedildikten sonra yine komiser nezaretinde olmak şartıyla, bazı eserlerin inceleme maksadıyla kazı alanında ya da arkeoloğun o civardaki evinde bulunmasında olağandışı bir şey olmadığını bildirmiştir. Müze-i Hümayunun yazısında; kazıda deftere kaydedilen ufak tefek tuğla ve kavanoz kırıklarından ibaret bazı parçaların, incelenmek, sonradan çıkarılacak eserlerle karşılaştırılmak veya birleştirilmek maksadıyla 5 Mart 1903’te Kinch’e tevdi edildiğine ayrıca dikkat çekilmiştir. Tüm bunlarla birlikte arkeologların yaptıkları masraf ve emeklerine karşılık, incelemek maksatlı, çıkarılan eserlerin kopya veya resimlerini almalarının nizamnameye aykırı olmadığı bu hakkın engellenmesinin hem nizamnameye hem de Müze-i Hümayunun istifadesine aykırı olduğu söylenmiştir. Müze-i Hümayun, Kinch’in “erbab-ı namus ve

1008 BOA, İ.MF, 8/36.

1009 BOA, BEO, 1937/145206.

1010 BOA, MF.MKT, 704/29.

1011 Şimşek ve Dinç, a.g.m., s. 114-115.

1012 BOA, MF.MKT, 704/29.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

133

haşyetli” bir insan olduğunu ve hakkında şimdiye kadar böyle bir şikâyetin de bulunmadığını eklemiştir. Yine de durumun tam tahkikatı için masrafı Müze-i Hümayun bütçesinden karşılanmak üzere Cezayir-i Bahr-i Sefid Maarif Müdürü Sami Bey’e telgrafla emir verilmesi ve durumdan Müze-i Hümayunun da haberdar edilmesi Maarif Nezaretinden talep edilmiştir.1013

Talep üzerine görevlendirilen Maarif Müdürü Sami Bey, 6 Haziran 1903’te Maarif Nezaretine; Rodos Adası’na 15 günde bir vapur olduğunu buna karşın kazı yapanların Haziran sonlarına doğru harekete geçmeyi planladıklarından zamanında Lindos’a yetişemeyeceğini bildirmiştir. Sami Bey bundan dolayı kendisinin de güvendiği kâtibi Nuri Efendi Rodos’ta bulunduğundan telgrafla onu Lindos’a gönderdiğini ve neticeye göre emir verilirse kendisinin de gideceğini bildirmiştir. Lindos’a varmış olan Kâtip Nuri Efendi’nin yaptığı tahkikat sonucunda; Lindos’da yapılan kazıda çıkarılan eserlerin en ufak parçasına varıncaya kadar tamamen mevcut olduğu tespit edilmiştir. Yine yapılan tahkikate göre Kinch’in küçük kasalarla postaya teslim ettiği fotoğraf klişelerini tarihi eser zannederek Kinch’e suç isnat edenlerin, yaptıkları bu suizanların kaynağının, Kinch’in ve eşinin onlara ilgi göstermemesi olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca kazının başlangıcından itibaren Kinch ve kazı komiserinin beraber hazırlayıp idareye ve Müze-i Hümayuna birer suretini gönderdikleri, çıkan tarihi eserlerin, tafsilatlı cetvelleri ile elde var olan eserlerin karşılaştırılması da yapılmış herhangi bir eksiklik olmadığı tespit edilmiştir. Netice olarak Lindos’taki kazıdan müzenin çok istifade ettiği, bundan dolayı arkeoloğa teşekkür edilmesi lazım geldiği ve çıkarılan bina kalıntılarının ve eserlerin izlenmeye değer olduğu söylenerek söz konusu ihbarın aslının ve esasının olmadığı teyit edilmiştir.1014

9 Haziran 1903’te Müze-i Hümayuna Kinch hakkında ihbarı yapan memurun daha önce de bu tür bir asılsız iddiaya giriştiği ve idareyi meşgul ettiği bildirilerek emsallerine bir ibret olması hasebiyle hakkında işlem yapılmasının gerekliliği bildirilmiştir. Bunun üzerine 10 Haziran’da Rüsumat Emanetinden bu işi yapan rüsumat memurunun cezalandırılması istenmiştir. Ancak Rodos Rüsumat Müdüriyeti, 11 Eylül 1903 tarihli yazısında söz konusu memurun üstlerine bağlılık hissinden dolayı bu ihbarı yaptığı ve bu tip bir ihbardan dolayı ceza verilmesinin kanunen de uygun olmadığı belirtilmiştir. Söz konusu kazı ile ilgili olarak daha önce kazıya memur tayin olunan şahsın 19 yaşında ve konuyla alakası olmayan biri olduğu konusunda da ihbarda bulunulduğu ve bu ihbarın dikkate alınarak memurun değiştirilip yerine konuya gerçekten hâkim bir Müze-i Hümayun memuru gönderilmesinin sağlandığı da eklenmiştir. Ayrıca bu meselenin aydınlatılması için ihbarı yapan memurun her şeye amade olduğu bildirilmiştir. İhbarı yapan memur da, Lindos Rüsumat Memurluğu vasıtasıyla, gönderdiği 8 Eylül tarihli yazıda; Kinch’in bazı antikacılara eski eser ve heykelleri satın almak maksadıyla başvurduğunu, şimdilik delil olmamasının sebebinin ise işin gizli yürütülmesinden kaynaklandığını belirtmiştir. Ayrıca söz konusu memur, bu durumu Kinch’in etraftan eski eser bulmalarını talep ettiği antikacılardan birinin kendisine ihbar ettiğini eklemiştir. Yine bu eserlerle orijinallerinin değiştirileceğini söyleyen memur kendisinin devletine hizmette bulunmak hatta mükâfat almak maksadıyla durumu Rodos Maarif Müdüriyetine arz ettiğini ve kendisinin haklı olduğunu ve aslında Rodos Maarif Müdüriyetinin mesuliyet almamak için bu işi kapatmaya çalıştığını belirtmiştir. İhbarı yapan memurun başka bir iddiası da söz konusu Müdüriyet tarafından tayin edilen komiserin arkeolojik eserler hakkında uzman olmadığı, hatta arkeolojik eserin ne olduğunu ve devletçe ne kadar öneme sahip olduğunu bilmeyen bir şahıs olduğu bu yüzden çıkarılan eserlerin

1013 BOA, MF.MKT, 704/29.

1014 BOA, MF.MKT, 704/29.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

134

değiştirilmesini anlayacak iktidarının dahi bulunmadığıdır. Tüm bu iddialardan sonra bahsi geçen memur hata etmediğini ve yaptığı ihbarın ispatına hazır olduğunu da ayrıca beyan etmiştir.1015 Arşiv kayıtlarında söz konusu ihbar ile ilgili daha fazla bir kaydın bulunmaması ihbarın asılsız olarak kabul edilip soruşturmanın kapatıldığını ortaya koymaktadır.

Bahsi geçen tüm bu suçlamalar ve soruşturmalar devam ederken Kinch, kazılarına devam etmekte, İzmir Rüsumat Nezareti de Kinch’in bulduğu eserler hakkında gerekli makamlara bilgilendirmede bulunmaktadır.1016 Hatta Doktor Kinch’e verilen iki yıllık kazı müddetinin bitmesine az bir zaman kala Maarif-i Umumi Nazırı, 6 Ağustos 1904’te Doktor Kinch’in yaptığı kazı müddetinin eylül ayında dolacağını ancak bu kazının Müze-i Hümayuna faydasından dolayı kazı süresinin bir yıl daha uzatılmasını talep etmiştir.1017 Kazı süreleri uygun görüldüğü takdirde uzatılabilmekte olup bu Âsâr-ı Atîka Nizamnamesinin getirdiği bir kuraldır.1018 Bu yüzden Kinch’in uzatma talebi, 8 Eylül 1904’te Şura-yı Devlet’te görüşülmüş ve kazı süresinin bir yıl daha uzatılmasının padişah onayına ve nizamname şartlarına bağlı olmak şartlarıyla uygun olacağı yönünde karara varılmıştır. II. Abdülhamid’in 13 Kasım 1904’te onay vermesi üzerine 16 Kasım 1904’te Doktor Kinch’e verilen bir sene uzatma izni resmiyet kazanmıştır.1019 Ayrıca sürenin uzatılmasından dolayı 26 Ocak 1905’te Maarif Nezareti Veznesine 10 Osmanlı lirası daha harç yatırılmıştır.1020 Kinch’in Lindos’ta yaptığı kazılar yabancı devletlerde yayınlanan bazı arkeoloji dergilerine de konu olmuştur. Örneğin 1903 yılında James M. Paton Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanan “American Journal of Archaeology” dergisinin, söz konusu yıla ait üçüncü sayısında, Dünya’nın farklı yerlerinde devam eden bazı kazılarla birlikte Kinch’in Lindos’taki kazılarından da bahsetmektedir.1021

Lindos’taki kazı ile ilgili belgeler söz konusu arkeolojik kazının, alınan süre uzatma ruhsatları ile 1908 yılı sonuna kadar devam ettiğini göstermektedir. Kazılar esnasında eser kaçakçılığı konusunda asılsız ihbara uğrayan Doktor Kinch’in tam tersine resmi kanalları kullanarak kazıdan çıkan bazı eserleri Danimarka’ya götürmek istediği görülmektedir. 1906 yazında Kinch, yaptığı kazılardan çıkan ve üzerinde yazı bulunan 10 adet tarihi levhayı Danimarka Darülfünunu için resmen talep etmiştir. Bu istek üzerine Maarif-i Umumiye Nezareti; 4 Haziran 1906’da Kinch’in üç yıldır yaptığı kazılardan çıkardığı eserleri kendi parasıyla Müze-i Hümayuna naklettirdiğini, hatta Müze-i Hümayunun isteği ile Rodos Adası’nın birkaç yerinde daha kazı yapıp oradan çıkan eserleri de yine aynı kuruma gönderdiğini bildirmiştir. Bu bilgileri veren söz konusu Nezaret, kazıdan çıkan 300’den fazla levhadan, İstanbul’a nakline lüzum görülmeyerek mahallinde bırakılanlardan, 10 tanesinin verilebileceği yönünde görüş bildirmiştir. Maarif Nazırının, Şura-yı Devlet Riyasetine gönderdiği 13 Eylül tarihli yazıda ise Kinch’in bu eserleri isteme sebebi olarak Danimarka Müzesinde Yunan lisanı üzerine hiç kitabe bulunmayışı gösterilmiş bu eserlerin Kinch’in yaptığı şahsi masraflarına bir hatıra olarak verilmesi düşünülmüştür. Bu arada çıkarılan tüm levhaların kopyalarının alınarak, Avrupa’nın başlıca akademilerinde “Korpus” (genel külliyat) namıyla tutulan deftere tercümesiyle beraber kaydedildikten sonra yerlerine terk edildiği ve sadece önemli görülenlerin müzeler tarafından saklandığından söz edilerek Kinch’in istediklerinin

1015 BOA, MF.MKT, 704/29.

1016 BOA, DH.MKT, 689/35.

1017 BOA, ŞD, 219/72.

1018 Çal, a.g.m., s. 23.

1019 BOA, İ.MF, 10/47; BOA, BEO, 2452/183830.

1020 BOA, MF.MKT, 794/58.

1021 James M. Paton, “Archaeological News”, American Journal of Archaeology, C.7, S. 3, 1903, s. 368.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

135

bunların dışında olanlardan olduğu ayrıca belirtilmiştir.1022 1874 tarihli Âsâr-ı Atîka Nizamnamesi hariç 1884 ve o tarihte daha yeni yürürlüğe giren 1906 Nizamnamelerinde kesinlikle kazı yapana pay verilmesi ve eserlerin yurt dışına çıkarılması yasaklanmışken, Müze-i Hümayuna sağladığı faydadan dolayı Doktor Kinch’e ayrıcalık tanınmak istenmiştir.1023

1 Ocak 1907 tarihinde Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesinde, Maarif Nezaretinin havale ettiği söz konusu mesele görüşülerek, verilmesi düşünülen levhaların herhangi bir kıymetinin olmadığı belirtilmekle birlikte Müze-i Hümayun tarafından suretlerinin alınması şartıyla Kinch’e verilmesi kararlaştırılmıştır.1024 26 Haziran 1907 tarihinde Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayeti, verilmesi kararlaştırılan bu 10 eserin Kinch’e teslim edildiğini ve fotoğraflarıyla ile istampoz ve tercümelerinin alınarak Maarif İdaresinde saklandığını bildirmiştir.1025 Bu arada eserleri alan Doktor Kinch, bölgede bir kilise de dâhil birden fazla yerde kazılarına devam etmiştir.1026

26 Haziran 1908 tarihine gelindiğinde Doktor Kinch, Lindos mevkiinde yaptığı kazıyı tamamlamak için bitiş tarihini, 1908 Eylül’ünden itibaren altı ayla sınırlandırmak istediğini bildirmiştir. Yine gönderdiği arkeolojik eserlerle, Müze-i Hümayuna çok faydalı hizmetleri olduğu vurgulanarak Kinch’in bu istediğine izin verilmiştir.1027 Böylece 27 Haziran 1908 yılında Kinch’in kazı süresi bir kez daha resmen uzatılmıştır.1028 Ancak 11 Aralık 1908 tarihinde Cezayir-i Bahr-i Sefid Maarif Müdürü, Lindos ahalisinin Kinch’in kazı işlerine artık muhalefet etmeye başladığını rapor etmiştir. Bu sırada Doktor Kinch’in, 31 Aralık 1908’de tekrar uzatma talebinde bulunması üzerine, isteği, Meclis-i İdare-i Vilayetçe müzakere edilmiş hatta söz konusu müzakereye Hafriyat Komiseri Atıf Efendi de getirilerek ifadesi alınmıştır. Atıf Efendi, Kinch’in aldığı resmi iznin zaten sona erdiğini ve Doktorun öteden beri çıkardığı eserleri gizlice yurt dışına çıkardığı söylentisinin ahali arasında yayılmış olduğunu belirtmekle birlikte ayrıca Lindos ahalisinin çıkarılan tarihi eserlerin kendi bölgelerinde yapılacak bir müzede sergilenmesini istediklerini bildirmiştir. Tüm bunların yanında, bu defa kazı yapılmak istenen arazinin sahipli olduğu ve söz konusu arazi sahibinden izin alınmasının mümkün olmadığı bilgisi de paylaşılmıştır. Aslında arazi sahibinin rızası olmasa da Âsâr-ı Atîka Nizamnamesinin 13. Maddesi’nde geçen istimlak etme hakkının devlet tarafından kullanılabileceği söylenmekle birlikte son derece galeyana gelen ahaliye karşı böyle bir tutumun hem idare hem de Kinch için olumlu netice doğurmayacağı belirtilmiştir. Netice olarak Meclis-i İdare-i Vilayet, Doktor Kinch’e ret cevabının tebliğ edilmesini daha sonra da ahaliyi teskin için tebligat yapılması amacıyla Lindos Müdüriyetine yazı yazılıp bu yazının Maarif Müdüriyetine de tevdi kılınmasına karar vermiştir.1029

1908 yılından sonra Doktor Kinch’in Osmanlı ülkesinde herhangi bir faaliyette bulunduğuna dair bir kayıt bulunmamakla birlikte 29 Ekim 1914 tarihinde Danimarka Sefaretinin Hariciye Nezareti vasıtasıyla Hüdavendigar vilayetine ilettiği bir teşekkür mesajı Kinch’in tekrar Osmanlı topraklarına gelmiş olabileceğini göstermektedir. Bu teşekkürün içeriği belgede şöyle açıklanmıştır; “Arkeoloji âlimlerinden ve Kopenhag Fen Akademisi üyelerinden Doktor K. F. Kineş’in seyahati esnasında

1022 BOA, ŞD, 221/48.

1023 Çal, a.g.m., s. 5.

1024 BOA, BEO, 2975/223085.

1025 BOA, BEO, 3087/231523.

1026 BOA, MF.MKT, 982/15.

1027 BOA, DH.MKT, 1264/24.

1028 BOA, BEO, 3340/250483.

1029 BOA, MF.MKT, 1090/32.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

136

Afyonkarahisar’dan geçerken kendisine liva mutasarrıfı ve Anadolu şimendiferleri askeri memurları tarafından gösterilen iyi muameleye karşılık teşekkürleri Danimarka Sefareti tarafından Hariciye Nezareti’ne bildirilmiştir.” 1030 Burada bahsedilen kişinin ismi her ne kadar K. F. Kineş olarak geçse de şahsın Karl Frederik Kinch olma ihtimali gayet yüksektir. Çünkü Doktor Kinch’e isim benzerliği yanında 1913’te Kinch’e söz konusu belge de farklı ifade edilen “Danimarka Kraliyet Fen ve Edebiyat Akademisi” üyeliği verildiği bilinmektedir.1031

5.4. Osmanlı Devleti’nin Danimarka’daki İlmi ve Kültürel Faaliyetlere İlgisi

Danimarkalı bilim insanlarının Osmanlı ülkesindeki faaliyetlerine karşılık tespitlerimize göre arşiv kayıtları Osmanlı vatandaşı olup da Danimarka’da ilmi ve kültürel faaliyette bulunan herhangi bir kimsenin olmadığını göstermektedir. Özellikle son dönemde siyasi ve ekonomik çalkantılarla uğraşan Osmanlı Devleti’nin, ilmi ve kültürel açıdan Avrupa devletleri karşısında sadece izleyici ve takip edici bir rol üstlendiği bir gerçektir. Danimarka ile ilgili var olan örnekler de bu ülkede yapılan bilimsel ve kültürel çalışmaların takibi şeklindedir. Tüm bunlarla birlikte Osmanlı toplumunun var olan eğitim düzeyi ve son dönemde bilim sahasında yetiştirdiği insan sayısı dikkate alındığında söz konusu durumun pek de yadırganmayacağı açıktır.

Kayıtlarda bulunan Danimarka’da takip edilen ilmi faaliyetlerden biri, Danimarka Kralı VII. Frederick’in de başkanlığını yaptığı Asar-ı Atika Cemiyetinin çalışmaları olup bizzat tahta yeni geçen Sultan Abdülaziz ve daha sonra da Fuad Paşa tarafından takip edilmiştir. Söz konusu cemiyete alaka bizzat padişah tarafından değil de cemiyetin kendi talebi ile ortaya çıkmıştır. Asar-ı Atika Cemiyeti, kendi bastırdıkları İzlanda ve İskandinavya tarihine ışık tutan ve Normanlar’ın Bizans Devleti ile ilişkilerini açıklayan iki ciltlik bir kitabı cemiyetin kurucu üyelerinden Felemenk Sefiri Dubva vasıtasıyla padişaha hediye etmiş ve 24 Ekim 1861’de Sultan Abdülaziz’in ismini cemiyetin kurucu üye defterine yazmak istediklerini bildirmiştir. Söz konusu Sefir, kitaplar ile beraber Cemiyet kâtibinin mektubunu da padişaha iletmiştir. Bu mektupta cemiyetin amacının, kuzey ülkelerinin tarihini ve arkeolojik kalıntılarını ortaya çıkarmak olduğu belirtilerek hediye edilen kitabın içeriği hakkında bilgi verilmiştir. Yine aynı mektupta cemiyetin Asya milletleri üzerine de çalışma yaptığı bildirilmiş, İran eski hükümdarı Şah Mehmed’in 1847 yılında cemiyete üye olduğu gibi Avrupa ve Asya’nın önde gelen yönetici ve ekâbirinin de bu cemiyete üye oldukları eklenmiştir. 8 Şubat 1862 tarihinde Felemenk Sefiri Dubva, bu teklife olumlu cevap verilmesinin kendisini çok sevindireceğini ve hemen kabulün ardından üyelikle ilgili beratın takdimi için cemiyete

1030 BOA, DH.KMS, 28/37.

1031 Arşiv kaynaklarında Doktor Kinch ile ilgili son belge 21 Ekim 1920 tarihli olup bu tarih söz konusu doktorun vefatından yaklaşık 2 ay sonrasına denk gelmektedir. Maarif Nezaretinin Sadaret’e gönderdiği bu belgede Doktor Kinch’in 1902 senesinden 1907’ye kadar yaptığı kazılardan çıkan tüm eserlerin Müze-i Hümayuna nakledildiği, teşhire değer olanların müze salonlarına yerleştirildiği kalanların ise depolarda saklandığı bildirilmektedir. İş bu depoda saklanan topraktan yapılmış eserlerin bir kısmının Kopenhag Müzesi’ne ihda olunmasının Danimarka Kraliyet Akademisi Reisi tarafından rica edildiği ve sayısı binlerce olan bu parçaların Müze-i Hümayunca hiçbir ehemmiyeti olmadığı bildirilerek depolara ayrılmış iki yüz otuz beş parçanın söz konusu akademiye verilmesi istenmiştir. Bu istek Meclis-i Vükela’da 9 Kasım 1920 tarihinde görüşülerek kabul edilmiştir. (Bkz. BOA, BEO, 4662/349638.) Ancak Meclis-i Vükela’nın 10 Kasım tarihinde meseleyi tekrar görüşmesinin ardından söz konusu akademinin talebinin İtilaf Devletleri ile yapılacak barış antlaşmasından sonra halledilmesinin daha iyi olacağı yönünde karara varılmıştır. (Bkz. BOA, MV, 220/193.) Bu karardan sonra söz konusu tarihi eserlerin Kopenhag Müzesi’ne verilmesi ile ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

137

tebliğde bulunacağını bildirmiştir. Bu talep karşısında Sultan Abdülaziz, 27 Mart 1862’de bu cemiyete üye olmayı kabul etmiştir.1032 Padişahın Asar-ı Atika Cemiyeti kurucu üye defterinde yer almayı kabul etmesinin ardından kendisine söz konusu cemiyetin İzlandaca, Fransızca ve İngilizce yayınlanmış olan nizamnamesinin ve aza defterinin birer suretiyle Danimarka Kralının yazdığı bir risalenin bir nüshasının gönderileceği bildirilmiştir.1033

Sultan Abdülaziz’in Danimarka’daki Asar-ı Atika Cemiyetine üyeliği kabul etmesinin ardından 24 Ocak 1863’te cemiyetten gelen yazıda; Padişahın ismiyle beraber Fuad Paşa’nın isminin de cemiyetin kurucu üye defterine yazılmış olduğu belirtilerek, Sultan Abdülaziz’in 300 Danimarka altını, Fuad Paşa’nın da bir miktar nakit yardımı göndereceğinin Felemenk Sefiri Dubva’dan öğrenildiği bildirilmiştir. Yazıda gönderilecek paranın Londra veya Paris üzerinden keşide olunarak, poliçe olarak cemiyet tarafına veya cemiyet hesabına Hamber Vaye ismine gönderilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.1034 Gelen paraların Cemiyet nizamnamesi gereğince sermaye sandığına konulacağı ayrıca bildirilmiştir. 17 Eylül 1863’te Viyana Sefareti, Danimarka Asar-ı Atika Cemiyetinin kendilerine gönderdiği bir kıta beratta Padişahın isminin cemiyetin kurucu üye defterine kaydolunduğu bilgisinin paylaşıldığını bildirmiştir.1035

Danimarka’da takip edilen başka bir ilmi çalışma da beden terbiyesi ile alakalı olup konu Uluslarası Beden Terbiyesi Kongresine temsilci gönderilmesi ile ilgilidir. Sadaret, 9 Mayıs 1911’de Maarif Nezaretinden Danimarka’nın Odense şehrinde 7 Temmuz’dan, 30 Temmuza kadar sürecek olan Uluslararası Beden Terbiyesi Kongresine Osmanlı Devleti’ni temsilen bu konuda ihtisası olan Selim Sırrı Bey’in gönderilmesini istemiştir.1036 Bu etkinlik için 3 Mayıs’ta Maliye Nezaretine yazılan yazı ile Selim Sırrı Bey’e 100 lira harcırah ve ek olarak kongre dört gün devam edeceğinden günlük 100 franktan 400 frank ödenmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca söz konusu ödemenin Maliye’nin bu gibi konularla ilgili olan “Mesarif-i Gayr-i Melhuz Tertibatı”ndan verilmesi kararlaştırılmıştır.1037 Bu kongre için Selim Sırrı Tarcan’ın seçilmesi öylesine verilmiş bir karar değildir. 1874’te doğan Selim Sırrı Bey, 1895’te Mühendishane-i Berri-i Hümayun’dan mezun olmuş yaptığı çalışmalar neticesinde, II. Meşrutiyet’ten sonra ilk Milli Olimpiyat Komitesi’ni kurmuştur. 1909’da Berlin’de yapılan Uluslararası Olimpiyat Komitesi toplantılarına katılmış olan Tarcan aynı sene İsveç Kraliyet Askeri Beden Eğitimi ve Jimnastik Akademisine başlamıştır. Bu akademiden 1911 yılında mezun olup dönen Selim Sırrı Bey, Cumhuriyet Dönemi’nde de beden eğitimi ve olimpiyatlarla ilgili çalışmalar yürütmüş olup mesleği ile ilgili 58 kitap, 2.500 makale yazıp 1.520 konferans vermiştir. Milletvekilliği de yapan Tarcan, 1957 yılında vefat etmiştir.1038

Arşiv kayıtları Osmanlı Devleti’nin Danimarkalılar tarafından yapılan bazı ilmi çalışmaları sadece takip etmekle yetinmeyip aynı zamanda ödüllendirdiğini de göstermektedir. Örneğin Göktürk Kitabeleri’ni ilk kez okuyarak Türk tarihinin aydınlatılmasına büyük hizmeti geçen Profesor Vilhelm Thomsen’a 1910 yılında 70. yaş günü dolayısıyla Tarih-i Osman-i Encümeni tarafından tebrikname telgrafı gönderilmiş,

1032 BOA, İ.HR, 191/10714.

1033 BOA, İ.HR, 190/10645.

1034 BOA, HR.TO, 442/41.

1035 BOA, HR.TO, 106/28.

1036 BOA, BEO, 3892/291866.

1037 BOA, BEO, 3888/291563; 3891/291765.

1038 Salih Seyhan, “İlk Spor Yazarlarımızdan Selim Sırrı Tarcan Ve Yeni Muhit Dergisindeki Yazılarından Örnekler”, Global Media Journal Dergisi, C. 3, S. 5, 2012, s.132-133.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

138

1915’te ise Osmanlı Devleti tarafından 1. Rütbe Mecidi Nişanı verilmiştir.1039 Yine 12 Kasım 1917 yılında Kopenhag’daki Krazend Hastanesi Başhekimi Doktor Vorçen’e 4. Rütbe Nişan-ı Osmani verilmiştir. Nişanın verilme sebebi olarak Başhekim Burçen’in çiçek hastalığında ışık tedavisini keşfeden Niels Finsen’in keşfinin uygulanışı ile ilgili bir kitap yazması gösterilmiştir. Söz konusu doktorun bu tedavi ile ilgili risalesi daha evvel 10 Mart 1917’de kabul edilerek incelenmesi için Sıhhiye Müdüriyeti Umumiyesine sevk edilmiştir.1040

5.5. Ziyaret ve Misafirlikler

Osmanlı Devleti’nde 1863 yılındaki Sergi-i Umumi-i Osmanî isimli uluslararası bir fuarın düzenlenmesinin ardından ülke Avrupa’daki turist kafilelerinin uğrak yerlerinden biri olmaya başlamıştır. Bu etkinlikten sonra 1883 yılında Avrupa'dan İstanbul'a Orient-Express seferlerinin başlaması Avrupa'nın özellikle elit kesimini Osmanlı ülkesini keşfetmeye teşvik etmiştir.1041 Bu dönemden sonra Avrupalıların, Osmanlı Devleti’nin zengin kültür ve geniş coğrafyasına olan merak ve ilgileri günden güne artmış, seyyahların keşif ve merak duygusu ile yaptıkları bireysel seyahatlerinin yanında aynı duyguları paylaşan kafilelerin gezileri de başlamıştır. Hatta bu ilgi ve merakın bir tezahürü olarak 23 Kasım 1908 tarihinde Danimarka’daki Otomobilciler Kulübü, Kopenhag Fahri Şehbenderliği vasıtasıyla Osmanlı ülkesindeki yolların otomobil kullanımı için müsait olup olmadığını sormuştur.1042

Danimarka ile ilgili belgelere konu olan ziyaret ve misafirliklerin hemen hemen tamamı ya Danimarka hanedan üyeleri ya da Danimarkalı asilzadeler tarafından yapılmıştır. Tanzimatın ilanından sonra Danimarkalılarca yapılan ilk ziyareti, Viyana Sefiri Refet Bey’in de tavsiyename verdiği Baron Şadel Peles isimli beyzade yapmıştır. İstanbul’a gelen Baron Şadel Peles’in Çırağan Sarayı, Darphane-i Amire ve Mekteb-i Fünun-ı Harbiye gibi yerleri gezme arzusunu ileten Danimarka Elçiliğine, 8 Kasım 1839’da bu gibi şahıslara Osmanlı tarafından her zaman hürmet edilegeldiği söylenerek izin verildiği bildirilmiştir.1043

Osmanlı ülkesine gelen ilk Danimarka hanedan üyesi ise ziyareti biraz sıkıntılı başlasa da Danimarka kralının yeğeni Frederick de Hesse Kassel olmuştur. 17 Temmuz 1842 tarihinde Prens Frederick, kumanda ettiği fırkateyn ile İstanbul’a gelmek istemiş ve bunun için Çanakkale Boğazı’ndan geçiş izni istemiştir. Ancak boğazlarla ilgili uluslararası antlaşmaya göre kendisine böyle bir iznin verilemeyeceği bildirilmiştir.1044 Hakikaten de 1841 yılında Osmanlı Devleti’nin, İngiltere, Avusturya, Rusya, Fransa ve Prusya ile imzaladığı Londra Boğazlar Sözleşmesi’ne göre; Osmanlı Devleti barış zamanında boğazlardan hiçbir yabancı savaş gemisinin geçmeyeceğini taahhüt etmiştir. Bununla birlikte dost devlet elçilerinin hizmetinde bulunan hafif savaş gemileri bu kurala dâhil edilmemiştir. Bu sözleşmeye bir yıl sonra Toskana, Belçika, İsveç, Norveç ile

1039 BOA, İ.TAL. 505/39.

1040 BOA, İ.DUİT, 71/20; Başka bir arşiv kaydında, hastanenin ismi Orezent, doktorun ismi ise Burçen olarak geçmektedir. (Bkz. BOA, İ.DUİT, 17/8.); Mehmet Temel’in “18-20. Yüzyıllarda Türkiye-Danimarka İlişkileri” makalesinde söz konusu bilim adamının ismi “Würtzen” ve hastanenin ismi “Frezend” diye geçmektedir. (Bkz. Temel, a.g.m., s. 144-145.)

1041 Yüksel, a.g.m., s. 422.

1042 BOA, DH.MKT, 2672/8.

1043 BOA, İ.HR, 1/26.

1044 BOA, İ.HR, 17/851.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

139

birlikte Danimarka Devleti de imza atmıştır.1045 Misafir gelen savaş gemilerinin bile boğazlardan geçişini engelleyen Londra Boğazlar Sözleşmesi’ndeki bu statü, 1871 yılında imzalanan Londra Sözleşmesi ile biraz esnetilerek, Osmanlı Devleti’nin boğazlardan yabancı savaş gemilerinin geçişi konusundaki yetkisi artırılmıştır.1046

1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi’ndeki şartlardan dolayı ret cevabı alan Prens Frederik, Atina’dan Bosna vapuruna binerek İstanbul’a gelmiş ve durum Hariciye Nezareti’ne Elçilik tercümanı aracılığıyla bildirilmiştir. Prensin geliş amacının birkaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Bursa’yı ziyaret etmek olduğu belirtilerek Frederick’in Sultan Abdülmecid’le de görüşmek arzusunda olduğu bildirilmiştir. Bu tür kraliyet ailesi mensuplarının padişah tarafından kabulünün olağan olmasından dolayı kendisine pazar günü Babıali’ye gelmesi söylenmiş, pazartesi günü saat altı sularında da Padişahın huzuruna kabul edeceği bildirilmiştir.1047

Prens Frederick de Hesse Kassel’den sonra İstanbul’u ziyaret eden başka bir hanedan üyesi Danimarka Kralı IX. Christian’ın kardeşi ve aynı zamanda Yunan Kralının amcası Prens Guillaume Gluckbourg Holstein olmuştur. Atina Sefareti, 18 Nisan 1872 tarihinde Prens Guillaume’nin İstanbul’a gelmek için Autrichien isimli vapurla yola çıktığını bildirmiştir.1048 Arşiv kayıtlarında bu ziyaret ile ilgili başka bir bilgi bulunmamaktadır.

Osmanlı ülkesini ziyareti ile ilgili arşiv kayıtlarında ayrıntılı bilgi verilen hanedan üyesi Danimarka Kralı IX. Christian’ın oğlu Valdemar’ın ziyaretidir. 16 Ekim 1884 tarihinde Danimarka işlerini de yürüten İsveç-Norveç Sefareti, Prens Valdemar’ın İstanbul'a gelebilmesi için Çanakkale Boğazı’ndan geçişine izin verilmesi için istekte bulunmuştur.1049 Bu arada Mabeyn-i Hümayun Baş Kitabeti; Prensin bulunduğu geminin İstanbul’a gelmesi ile birlikte yönettiği gemiye padişahın gitmesinin uygun düşmeyeceğini, bu yüzden böyle bir teklifin yapılmasını engellemek için Prensin saray kasırlarından birine kabul buyurulmasının uygun olacağını belirtmiştir.1050 Ancak ziyaretle ilgili ilerleyen süreçte Prens Valdemar; şahsına saray kasırlarından birinin tahsis edilmesinden dolayı teşekkürlerini sunmakla birlikte kendisinin Danimarka Bahriyesinde ikinci kaptan rütbesinde olmasından dolayı uzun zaman karada kalmasının gemideki görevini aksatacağını belirterek özür beyan etmiştir. Bunun üzerine padişahın gemiye gitmesinin uygun olmayacağı gerekçesi ile resmi törenin kasr-ı hümayunlardan birinde yapılması teklifi kabul görmüştür.1051

22 Ekim’de izin talebini tekrarlayan söz konusu sefaret, Prens Valdemar’ın içinde bulunduğu Filla isimli geminin, 556 tonilatoluk üzerinde 6 tane küçük top bulunan bir gemi olduğunu beyan ederek geminin ay sonuna geleceğini bildirmiştir.1052 3 Kasım 1884 tarihinde Kopenhag Şehbenderliği de gönderdiği yazıyla, Filla isimli geminin Danimarka harp gemilerinden olduğunu ve Kaptan Libçer’in kumandasında olan bu geminin yakın zamanda İstanbul’a ulaşması ile birlikte Kralın en küçük oğlunun Bahriye

1045 Muharrem Dördüncü, “1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından 1841 Londra Sözleşmesine Kadar Boğazlar Meselesi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 3, S. 1, 2001, s. 87.

1046 Bülent Şener, “Türk Boğazları’nın Geçiş Rejiminin Tarihi Gelişimi ve Hukuki Statüsü”, Tarih Okulu Dergisi, S. 17, 2014, s. 479; Bülent Şener, “Tarihsel Boyutlarıyla Boğazlar’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi”, The Journal of Academic Social Science Studies, S. 35, 2015, s. 333.

1047 BOA, İ.HR,17/851.

1048 BOA, HR.TO, 118/105.

1049 BOA, Y.A.RES. 25/39.

1050 BOA, İ.HR, 337/21786.

1051 BOA, İ.HR, 337/21789.

1052 BOA, HR.TO, 274/42.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

140

Kaymakamı sıfatıyla padişaha kendini arz edeceği bildirmiştir.1053 Ancak Prensin İstanbul ziyareti belirtilen tarihten çok daha sonra gerçekleşmiştir.

Prens Valdemar’ın İstanbul’a gelmeden evvel uğradığı yerlerden biri de Beyrut olup 7 Aralık 1884’te Malta’dan Beyrut’a doğru yola çıktığı bilgisi üzerine Suriye vilayetine Prensin karşılanması konusunda tebligat yapılmıştır. Bu tebligata göre Prensin seyahatinin gayr-i resmi olmasından dolayı karşılanmasında resmi merasim yapılmaması “adi siyah elbise” ile karşılanıp, özel askeri birliğin çıkarılmasına gerek olmadığı belirtilmiştir. Selamlamak için uygun sayıda asker bulundurulmasının yeterli olduğu eklenerek söz konusu gemiden herhangi bir top atılır ise usulüne göre mukabele edilmesi söylenmiştir. Ayrıca refakati ve muhafazası için adet üzere jandarma süvarisi verilmesi istenmiş ve konu ile ilgili Hariciye Vekâleti’ne de bilgi verilmiştir.1054

İsveç-Norveç Sefareti, Filla isimli geminin 15 Aralık 1884’te Pire’den hareketle Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’a geleceğini bildirse de söz konusu geliş yine gecikmiştir.1055 Bununla birlikte 31 Aralık 1884 tarihinde Atina Sefareti, Valdemar’ın maiyetinde Firkate Süvarisi Sabicer, Binbaşı Rufold Hösen, Binbaşı Magmar Amundes ve Kristans ile Doktor Arvans isimli kişilerin bulunduğunu rapor etmiştir.1056 3 Ocak 1885’te Prens Valdemar’ın İstanbul’a gelişinin bu sefer kötü hava şartlarından dolayı ertelendiğini bildiren Atina Sefareti, Danimarka Kralı IX. Christian’ın söz konusu Prensi, Sultan II. Abdülhamid’e Danimarka’nın en büyük nişanı olan Fil Nişanı’nı takdim etmeğe memur kıldığını gayri resmi olarak bildirmiştir.1057

Nihayet 23 Ocak 1885 tarihinde İstanbul’a gelmesi kesinleşen Prens Valdemar için teşrifat merasimi şu şekilde planlanmıştır:

 Prense hem Çanakkale Boğazı’nda hem de İstanbul’da gereken merasim icra olunacaktır.

 Prensin gelişini müteakip Yaver-i Ekrem Nusret Paşa ve Teşrifat-ı Umumiye Nazırı gemiye çıkarak, Padişah II. Abdülhamid’in selamını iletip, Prens Valdemar’a belirlenecek vakitte Padişahın huzuruna kabul buyurulacağını tebliğ edeceklerdir.

 Ayrıca Babıali’den Hariciye Teşrifatçısı, gemiye giderek resmi hoş geldin edecektir. Daha sonra ise Hariciye Nazırı dahi resmi hoş geldini icra etmek için gemiye çıkacaktır.

 Prens Valdemar’ın maiyetine Yaveran-ı Hassa-i Şahaneden Mirliva Ahmed Paşa ile Bahriye yaverlerinden bir zabit mihmandar tayin olunacaktır.

 Prens gemiden karaya çıktığı zaman istirahat etmesi için Hacı Hüseyin Bağı Kasrı tahsis edilmiş olup oraya ulaşması için kendisine küçük vapur tahsis kılınacaktır.

1053 BOA, HR.TO, 335/73.

1054 BOA, DH.MKT, 1346/29; BOA, İ.DH. 934/74019.

1055 BOA, HR.TO, 274/45.

1056 BOA, HR.TO, 9/126.

1057 BOA, HR.TO, 9/127.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

141

 Belirlenen vakitte süslü iki atlı araba ile dört tane yaver, dört çavuş ve Nusret Paşa, Prens Valdemar’ın yanına giderek maiyetiyle kendisini, Danimarka Sefaretini ifa eden İsveç Sefiri ve maiyetleri ile beraber saraya getireceklerdir.

 Sarayın Saltanat Kapısı önünde bir bölük asker ve sarayın içinde dahi hizmetliler ve yaverler mevkilerinde hazır bulunacaklardır.

 Padişahla resmi görüşme emsalleri gibi icra buyurulacak olup iş bu mülakatta Sadrazam, Dâhiliye ve Hariciye Nazırları ile Mabeyn-i Hümayun Erkânı da hazır bulunacaklardır.

 Resmi görüşmenin ertesi günü Prens, Şale Kasr-ı Hümayuna (Yıldız Sarayı) gelecek burada Meyamin-i Redif-i Hazret-i Şehriyari’yi bekleyecektir. Müteakiben Sadrazam, Dâhiliye ve Hariciye nazırları ile Serasker Paşa kendisini ziyaret edecekler daha sonra da adetten olarak Prens Valdemar, bahsi geçen devlet erkânını ziyaret edecektir.

 Prens Valdemar için Mabeyn-i Hümayunda bir ziyafet düzenlenecektir. İş bu merasim büyük üniforma ile icra buyurulacaktır.

 Prens İstanbul’da bulunduğu süre boyunca görülmeğe değer mahalleri ziyaret edecektir.

 Prens dönüş zamanı geldiğinde veda için padişahla görüşecek ve bu görüşme dahi geldiği zaman yapılan merasime tatbikan icra olunacaktır.1058

Bu ziyareti esnasında Prens Valdemar’a Murassa Nişan-ı Osmani layık görülmüştür.1059 Prens Valdemar’ın dönüşünü mütakip 16 Şubat 1885 tarihinde Danimarka Kralı, İsveç-Norveç Sefareti vasıtasıyla, Prens Valdemar hakkında gösterilen teveccüh için teşekkür etmiş ve söz konusu misafirliğin, Prensin seyahatinin en parlak zamanı olduğu belirtmiştir.1060 Bu arada Prens Valdemar’a nişan takdim edilmesi üzerine 23 Ocak 1885’te Atina Sefareti, Yunan Kralının, sefaret şerefine verdiği ziyafette kardeşi Prens Valdemar’a verilen nişan için teşekkür ettiğini belirtmiştir. Bununla birlikte Sefaret; Yunan Kralının, yine kardeşi olan Danimarka Veliaht Prensi Frederick’in 1867’de gerçekleşen İstanbul gezisinde böyle bir iltifata nail olmadığından bahsettiğini ve Prens Frederick’e de bir nişan verilmesini temenni ettiğini bildirmiştir.1061 Bu bilgiden hareketle belgelerde geçmese de 1906’da VIII. Frederick unvanı ile Danimarka kralı olacak olan Prens Frederick’in de 1867 yılında Osmanlı Devleti’ni ziyaret ettiği ortaya çıkmaktadır.

IX. Christian’ın torunu, Veliaht Prens Frederick’in oğlu ve 1905 yılında VII. Haakon unvanı ile Norveç Kralı olacak olan, Prens Christian Frederik Carl Georg Valdemar Axel de babası ve amcası gibi Osmanlı ülkesini ziyaret etmiş Danimarka hanedan üyelerinden biridir. Bu ziyaret için 5 Ekim 1894’te, Prens Carl’ın içinde bulunacağı, Dagmar isimli zırhsız korvetin Akdeniz gezisi çerçevesinde İstanbul’a

1058 BOA, Y.EE, 89/33.

1059 BOA, İ.HR, 298/18893.

1060 BOA, HR.TO, 274/46.

1061 BOA, HR.TO, 10/2.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

142

geleceği bildirilmiş olup geldiği zaman İstanbul Limanı’na yanaşması için izin istenmiştir.1062 Gerekli izin verilen korvet, 17 Ekim’de Kopenhag’dan hareket etmiş olup yanında 8 Kasım’da Tophane-i Amire Müşiriyetine ve Bahriye Nezaretine yazılan yazılarda geminin birkaç gün evvel Malta’dan ayrıldığı ve birkaç güne kadar Çanakkale Boğazı’na gireceği belirtilerek gerekli işlemlerin yapılması ve hangi şamandıraya bent ettirileceğinin belirlenmesi istenmiştir.1063 Bu arada 9 Kasım 1894’te söz konusu korvetin zırhlı olup olmadığının süratle araştırılarak padişaha arz edilmesi istenmiştir. Yapılan tahkikat neticesinde aynı gün verilen cevapta geminin zırhlı olmadığı bildirilmiştir.1064 11 Kasım 1894’te Kale-i Sultaniye Liman Reisi, Dagmar isimli korvetin Çanakkale Boğazı’ndan İstanbul tarafına geçtiğini bildirmiştir.1065 Prensin İstanbul’daki misafirliği hakkında belgelerde daha fazla bir bilgi bulunmamakla birlikte 24 Kasım 1894’te Prens Carl’a Murassa Osmani Nişanı layık görülmüştür.1066

Osmanlı ülkesini ziyaret eden Danimarka hanedanına mensup son kişi ise Danimarka Kralı VIII. Frederick’in yeğeni Prens Aksel de Denmark’tır. 27 Eylül 1908 tarihinde Danimarka Bahriye Nezareti’nin kendi Hariciye Nezaretini vasıta kılarak kış mevsimi içinde Prensin de içinde bulunduğu ve Bahriye Kaymakamlarından J. H. Sulicen kumandanlığındaki Hesramdal isimli kruvazörün İstanbul ziyareti için istediği izin 5 Ekim 1908’de olumlu yanıt almıştır.1067 Bu olumlu yanıtın ardından Kasım ayında söz konusu geminin ziyaretinin yaklaşık 8 gün süreceği belirtilerek başta Tophane-i Amire Nezareti olmak üzere gerekli makamlar bilgilendirilmiştir.1068 30 Kasım 1908 tarihinde ise Sadrazam, yaklaşık bir buçuk ay sonra cumartesi günü İstanbul’a gelmesi beklenen Prens Aksel için düzenlenecek olan merasim hakkında Teşrifat-ı Umumiye Nezareti tarafından hazırlanan programı Sultan II. Abdülhamid’e arz etmiştir. Padişah tarafından da onaylanan bu merasimin içeriği hakkında bilgi bulunmamaktadır.1069 Bu arada Danimarka işlerini de yürüten İsveç Sefiri Baron Danfesi, 18 Aralık 1908 tarihinde gemide Danimarka hanedanından bir prensin de zabit olarak bulunmasından dolayı geminin İstanbul Limanı’na gelişinde mutat bahriye merasiminden olan top atışının yapılıp yapılmayacağının tayin edilmesini istemiştir. Bunun üzerine Bahriye Kanunnamesine göre; hem gelen yabancı savaş gemilerine 21 pare top atılmasının hem de tüm yabancı hükümdar ve prenslerin Osmanlı limanlarına gelişlerinde o millete mahsus bandıranın grandi sütununa çekilerek, yine 21 pare top atışı yapılmasının bir kural olduğu belirtilmiştir. Hatta civar kale ve tabyalardan da 21 pare top atılması kuralının yine söz konusu kanunnamede mevcut olduğu söylenmiştir. Bu bilgi ile birlikte Bahriye Nezareti şimdiye kadar böyle bir merasimin icra olunmadığını söyleyerek Sadaretten izin istemiştir. İzin talebine 4 Aralık 1908 tarihinde Sadrazam tarafından olumlu yanıt verilmiş ve Bahriye Nezareti’ne söz konusu savaş gemisine gerekli muamelenin yapılmasının luzumu bildirilmiştir.1070

Prens Aksel’in ziyareti konusunda daha fazla bilgi bulunmamakla birlikte Danimarka Devleti misafirlikten duyduğu memnuniyetten dolayı; 1909’da Teşrifat-ı Umumiye Nazırı ve Divan-ı Hümayun Tercümanı Galib Bey’e1071 ve Istabl-ı Amire

1062 BOA, İ.HR, 345/1312.R.02; BOA, BEO, 489/36628.

1063 BOA, BEO, 513/38408.

1064 BOA, İ.HUS, 31/1312.Ca.29; BOA, Y.A.HUS, 312/72.

1065 BOA, Y.PRK.ASK, 101/51.

1066 BOA, İ.TAL, 65/1312.Ca.87.

1067 BOA, İ.HR, 415/33; BOA, BEO, 3411/255814.

1068 BOA, BEO, 3425/256829.

1069 BOA, İ.HR, 416/13.

1070 BOA, BEO, 3446/258414.

1071 BOA, İ.TAL, 461/13; BOA, BEO, 3540/265441.

TANZİMAT’TAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA… Fethullah UÇAR

143

Müdürü Huba Paşa’ya Dannebrog Grand Cross, Mülazım Halil Bey’e ise Dannebrog Şövalye Nişanlarını layık görmüştür.1072 Bunlardan başka Bahriye Mülazımı Cemal Bey’e, Maiyyet-i Seniyye Çavuşu Halil ve Hüseyin efendiler ile Istabl-ı Amire arabacılarından Hüseyin Ağa’ya Altın, Bahriye mensuplarından Zekeriya Bey’e ise Gümüş Kordon Mükâfat Madalyası verilmiştir.1073

Bahsi geçen hanedan üyelerinden başka Osmanlı Devleti’ni ziyaret eden başka bir Danimarkalı asilzade de Baron Riçton ve eşidir. İzmir’den trenle Afyonkarahisar ve Eskişehir üzerinden İstanbul’a gitmeyi planlayan Baron Riçton ve eşi için İsveç-Norveç Sefaretinin isteği üzerine, 30 Nisan 1912 tarihinde Hüdavendigar vilayetine gönderilen yazıda, söz konusu Danimarkalı ailenin İznik ve Bursa şehirlerini ziyaret etmek istediklerinden kendilerine bu konuda kolaylık sağlanması istenmiştir.1074

1072 Temel, a.g.m., s. 142.

1073 BOA, BEO, 3541/265534; İ.TAL. 460/57.

1074 BOA, DH.MTV. 24/60.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

144

6. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA OSMANLI-DANİMARKA İLİŞKİLERİ

6.1. Savaş Döneminde Danimarka

Danimarka I. Dünya Savaşı’na katılmayan devletlerden biridir. Ancak savaş sonuna kadar tarafsız kalmasına rağmen savaş sonunda Almanya’ya imzalatılan Versay Antlaşması ile Kuzey Schleswig bu devlete bırakılmıştır.

Savaşın başlamasından hemen sonra tarafsızlık kararı alan Danimarka, doğal olarak kendi güvenliğini sağlamak için bazı tedbirler almış olup bunlardan biri de kendi karasularına mayın döşemesidir. 6 Ağustos 1914’te kendi karasularına mayın döşeyen söz konusu devlet, bu mayınların yerlerini elçiliği aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne de bildirmiştir.1075 Danimarka’nın bu bilgilendirmeyi yaptığı tarihte Osmanlı Devleti’nin de hala savaşa taraf olmadığını belirtmek faydalı olacaktır.

Danimarka her ne kadar söz konusu savaşa katılmasa da, çoğu tarafsız devlet gibi, savaşın devam ettiği süreçte, ekonomik ve sosyal olarak ağır darbeler almıştır. 2 Kasım 1917 tarihinde Kopenhag Sefiri Safa Bey, İngiltere’nin her türlü mahsulat ihracını yasaklanmasının ardından Danimarka’nın çok büyük bir sıkıntıya düştüğü belirtirken bu yasağın kalkması veya hiç olmazsa düzenlenmesi için Danimarka kabinesinin, İngiltere nezdinde teşebbüse geçtiğini bildirmiştir. Sefaret söz konusu teşebbüsün tesirini arttırmak için Kopenhag’da yayınlanan Berlinski Tidende Gazetesi’nin 4 Ekim nüshasında malum yasakla ilgili Danimarka Hariciye Nezareti’nin mühim bir baş makale neşrettiğini ve bu makale içeriğinin Londra gazetelerine de gönderilerek İngiliz kamuoyunu etkilemenin planlandığını eklemiştir. Safa Bey ayrıca makalede, İngiltere’nin söz konusu yasakta ısrar etmesi durumunda Danimarka’nın yasaklı mahsulat için Almanya’ya müracaat edebileceğine hatta Almanya’nın ekonomik planlarına boyun eğmek zorunda kalacağına değinildiğini bildirmiştir.1076

Danimarka Devleti’nin konu ile ilgili teşebbüsleri hemen netice vermemiş aynı yıl Kopenhag Sefiri Safa Bey, Hariciye Nazırı Ahmed Nesimi Bey’e gönderdiği yazıda, kıtlık ile baş edemeyen Danimarka’da Adliye Nezareti’nin kararname ile kerevizden başka her türlü hububat ve sebze ihracatını yasakladığını bildirmiştir. Osmanlı Hariciye Nezareti, Danimarka’nın bu durumu ile ilgili olarak Ticaret ve Ziraat Nazırı Mustafa Şeref Bey’e tebligat yapmıştır.1077 Danimarka’daki bu kıtlığın bilinmesine rağmen savaşta olan Osmanlı Sıhhiye Nezareti, ihtiyaç duyulan kinin maddesini Almanya’dan tedarik imkânı bulamayınca Viyana’da bulunan Adana Eski Valisi Emin Bey’in 8 Haziran 1918 tarihinde kinin temin etmesi için Danimarka, Hollanda ve İsviçre gibi tarafsız devletlere gönderilmesini talep etmiştir.1078

Savaş sırasında mal ve ürün kıtlığı ile uğraşan Danimarka’nın belli bir dönem başını ağrıtan başka bir mesele de Danimarka gemilerine Amerika tarafından konulan engellemelerdir. 1917 yılında Amerika’ya giden II. Oscar isimli Danimarka transatlantiğine Amerika tarafından el konulduğu haberi Kopenhag’a varır varmaz gemi şirketlerinin eshamlarında 50 nakite düşüş yaşanmış ancak haberin doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Konu ile ilgili Danimarka’ya söz konusu geminin ihraç izinlerinin kontrol edildiği, ayrıca Amerikan limanlarında bulunan buğday, hayvan yemi ve ticari eşya yüklü İskandinavya bayrağı taşıyan gemilerin ihraç ruhsatına sahip olmalarına rağmen

1075 BOA, HR.SYS, 2401/55; 2402/8 .

1076 BOA, DH.EUM.5.Şb, 47/38.

1077 BOA, HR.SYS, 2436/58.

1078 BOA, DH.EUM.SSM. 24/26.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

145

hareketlerine izin verilmediği haberi ulaştırılmıştır. Bu haber üzerine Alman denizaltılarının Amerikan ticaret gemilerini batırmalarından dolayı Amerikan hükümetinin var olan zararı ortadan kaldırmak için bu gemilerin hareketlerini yasaklayıp bedellerini ödeyerek müttefiklerin hizmetine vereceği zannedilmiştir. Öte yandan Kopenhag Sefareti, Hariciye Nezaretine Amerika’nın Danimarka gemilerini tutuklaması ve diğer taraftan İskandinavya memleketlerine ihracat konusunda problem çıkarmasının Danimarka siyasetini ve ticaretini büyük sıkıntıya soktuğunu ve bundan dolayı iaşe sıkıntısının büyük bir probleme dönüşeceğini bildirmiştir.1079

Dış ticareti neredeyse tamamen deniz ticaretine bağlı olan Danimarka’nın I. Dünya Savaşı boyunca kapalı tutulan Türk boğazlarının bu durumundan da kötü etkilendiği muhakkaktır. Boğazların kapalılığı Rusya kadar diğer Batılı devletlere de zarar vermiştir. Çünkü söz konusu kapalılık yüzünden Rusya, Batılıların ihtiyacı olan buğdayı Akdeniz’e aktaramamış ve bundan dolayı da söz konusu devletlerde iaşe kıtlığı daha fazla hissedilir olmuştur. Ayrıca kapalılık yüzünden Karadeniz’de; İngiltere, Rusya, Fransa, Belçika ve İtalya’nın 85 gemisi, Yunanistan, Romanya, Danimarka, İsveç ve Hollanda’nın toplam 27 gemisi ile Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın toplam tonajı 350.000’i bulan ticaret gemileri mahsur kalmıştır. Kısaca bu kapalılıktan uluslararası ticarî ilişkiler ciddi manada olumsuz etkilenmiştir.1080

Savaşın sonlarına doğru İtilaf Devletlerinin mal ve ürün ihracı konusunda Danimarka’ya biraz daha ılımlı davranmaları bu devleti az da olsa rahatlatmıştır. İtilaflar Devletlerinin, 1918 yılında ihracına izin verdikleri mallar hakkında Kopenhag Sefareti bir cetvel yollamış olup fazla çeşidin ve giyecek malzemesinin bu listede olmamasına rağmen fazlaca ihtiyaç duyulan makine, mobilya, tenvirat, ziynet ve bilhassa ecza ile ilgili eşyaların bulunmasının Danimarka tarafında istifadeye sebep olacağını belirtmiştir.1081

Bu tür sıkıntılarla birlikte Danimarka savaşta tarafsız kalmaktan gayet memnundur. Konuyla ilgili İskandinav ülkelerinin tarafsızlıklarını sürdürmeleri ve çıkarlarının korunması için müşterek hareket etmeleri konusunda 1916’da Danimarka, İsveç ve Norveç bir araya gelerek bir manifesto yayınlamışlardır.1082 Ayrıca o dönemde Stockholm ve Kopenhag Sefaretlerini beraber yürüten Cevad Bey, Kopenhag’a yaptığı seyahatinde Danimarka Hariciye Nazırı ve diğer siyası parti liderleri ile görüşmüş ve muhalefetin bile hükümetin dış siyasette tarafsız kalıp savaşan her iki taraf ile de dostane ilişkiler geliştirmesinden gayet memnun olduğunu tespit etmiştir. 2 Eylül 1916’da izlenimlerini Hariciye Nazırı Halil Bey’e ileten Sefir Cevad Bey, Danimarka’nın tarafsızlığının mimarı olan Hariciye Nazırı Erik Scavenius’un yapılacak seçimler sonucunda makamını korumasına herkesin taraftar olduğunu bildirmektedir. Seçimler sonrası iktidara gelmesi muhtemel olan ittihat kabinesinde söz konusu şahsın hariciye nazırı olarak kalmasının temin edilebileceğini belirten Cevad Bey, Scavenius’un iki seneden beri izlediği siyaset ile Osmanlı müttefiklerinin dahi güvenini kazanmış olmasından dolayı Kopenhag’daki Alman Sefirinin, kendi kralına bu yönde tavsiyede bulunduğunu söylemektedir. Cevad Bey de Scavenius’un nezarette kalmasının müttefiklerin menfaatine olduğunu düşünmekte olup Danimarka halkının da savaş dışı kalmaktan gayet memnun olduklarını hatta tarihten gelen Alman aleyhtarlığına rağmen Almanya’ya karşı savaşa girmediklerini belirtmektedir. Ayrıca Sefir, muhalefet partisinin yöneticilerinden olan Christienson’un, Kopenhag’da çıkan “Nasyonal Tidende”

1079 BOA, DH.EUM.5.Şb, 46/6.

1080 Hasan Mert, “Çanakkale Savaşlarının Askerî, Siyasî ve Sosyal Sonuçları”, Türkler, C.13, Ankara, 2002, s. 371.

1081 BOA, HR.SYS, 2454/97.

1082 BOA, HR.SYS, 2425/66.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

146

gazetesinde neşrettiği makalesinin bile Danimarka’da herkesin aynı düşüncede olduğunun bir delili olduğunu söylemektedir.1083

Danimarka’nın İtilaf ve İttifaklarla dost olma siyaseti her ne kadar diğer devletlerce memnuniyetle karşılansa da savaşan tarafların, Danimarka’nın bizzat devlet olarak veya Danimarkalı şirketlerin düşman taraf ile olan ilişkilerini dikkatlice takip etmeleri gayet doğaldır. Örneğin 22 Mart 1916 tarihinde Stockholm Sefiri Cevad Bey, önce İngiltere hükümetinin Kopenhag’daki iki önemli ticari cemiyet ile mukavele imzaladığını rapor etmiş ardından da Fransa hükümetinin de aynı cemiyetlerle aynı şartlarda bir mukavele imzaladığını bildirmiştir. Söz konusu mukavelenin maddelerinin gizli tutulmasından dolayı içeriğine ulaşılamadığını belirten Sefir, mukavele içeriğinin ancak uygulamaya geçildikten sonra anlaşılacağını belirtmiştir.1084

Danimarka’nın basını aracılığıyla, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ndeki gelişmeleri takip ettiği görülmektedir. Örneğin Kopenhag’da basılan “Berlingske Tidende” isimli gazetenin haber yapmak için ara ara muhabiri Danimarkalı Henry Aleksander Hellssen’i Anadolu’ya gönderdiği görülmektedir. 5 Mayıs 1915’te Hellssen savaş muhabiri olarak Çanakkale'ye gitmiştir.1085 Bu arada Osmanlı Devleti de savaşın başlaması ile birlikte teyakkuza geçmiş ve I. Dünya Savaşı ile ilgili olarak Danimarka da dâhil birçok devletin basınını dikkatle takip etmeye başlamıştır.1086

I. Dünya Savaşı’na ilerleyen süreçte İttifaklar yanında katılan Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonları kaldırmasına diğer devletler ile birlikte Danimarka Devleti de tepki göstermiştir. İlk itirazlarının ardından Danimarka, Felemenk ve İsveç sefaretlerinin 11 Aralık 1914’te kapitülasyonların kaldırılmasına karşı tekrar bir itiraz yoluna başvurdukları görülmektedir.1087

6.2. Savaş Döneminde Osmanlı Devleti’ndeki Danimarka Diplomatik Temsilciliğinin Durumu

Uzun müddet Danimarka elçiliğini yürüten Baron Casimir de Hübsch’ün 1865’te ölümünün ardından Danimarka’nın Osmanlı nezdinde temsil edilmesi vazifesini vekâleten 1914’e kadar İsveç-Norveç Sefareti ek görev olarak yürütmüştür.1088 Yaklaşık 49 yıllık bir süreden sonra I. Dünya Savaşı’nın başlamasından hemen önce 3 Mayıs 1914’te Danimarka, İstanbul’da tekrar sefaret tesis etmek istediğini bildirip bu göreve Boenes Aires’teki sefirini göndermek istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine Osmanlı yönetimi, karşılık olarak Kopenhag’a bir sefaret tesisi lazım geleceğini ancak şu an bunun mümkün olmadığını belirtmiştir. Bunun yerine Stockholm Sefirine ek memuriyet olarak Kopenhag Sefaretinin de verilerek, Stockholm Sefirinin kendisine harcırah tahsis edilmesine karar vermiştir. Danimarka Devleti’nin bu kararından sonra Danimarka Kralı X. Christian tarafından gönderilen 8 Nisan 1914 tarihli mektupla, Dannebrog Nişanının Şövalye unvanına sahip, Carl Ellis Wandel elçi olarak atanmıştır. Bu atamanın ardından 27 Mayıs’ta da Wandel itimatnamesini Padişah V. Mehmed Reşad’a bizzat sunmak istemiş bunun üzerine kendisine 1 Haziran Pazartesi saat 3’te randevu verilmiştir.1089 22 Haziran 1914 tarihinde ise şimdiye kadar Osmanlı topraklarındaki Danimarkalıların

1083 BOA, HR.SYS, 2425/31.

1084 BOA, HR.SYS,2418/98.

1085 BOA, DH.EUM.VRK, 25/18.

1086 BOA, DH.EUM.5.Şb, 18/31.V.

1087 BOA, HR.SYS, 2277/19.

1088 Hübsch ölüm 28.01.2018 http://gw.geneanet.org/marmara2?lang=en&p=casimir&n=de+hubsch

1089 BOA, İ.MBH, 15/56.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

147

haklarını İsveç Sefaretinin ve konsoloslarının takip ettiği belirtilerek Danimarka sefareti ihdas olunduğundan bundan sonra Danimarkalıların işlerine Danimarka sefir, konsolos ve tercümanlarının bakacağı belirtilmiştir.1090

I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde tekrar açılan Danimarka Elçiliğinin adı bir müddet sonra casusluk iddiasıyla gündeme gelmiştir. Böyle bir iddianın ortaya çıkma sebebi söz konusu Elçiliğin, İtilaflar lehine casusluk faaliyetinde bulunduğuna dair şüphelerdir. 2 Nisan 1916 tarihinde Alman Sefareti Ateşemiliterliğinin verdiği istihbarata göre şüpheliler Danimarka Fahri Elçisi Wandel ve karısıdır.1091 Bu istihbarata göre Wandel’ın karısı, savaşın başlamasından birkaç hafta sonra İstanbul’dan ayrılmış epey bir zaman Paris’te kısa bir zaman da Londra’da kalarak tekrar İstanbul’a dönmüştür. Yine Elçinin ve karısının İtilaf taraftarı olduklarının kesin olduğu ve söz konusu devletler ile irtibatta olduklarına dair şüphelerin bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca Danimarka’nın Türkiye’de pek de menfaatinin olmamasına rağmen savaştan hemen önce sefaret tesis etmesi ile birlikte Wandel’ın fahri elçi olmasından dolayı maaşının olmamasına dikkat çekilmiştir. Yine Wandel’in çok zengin biri olması ve durmadan siyasi ve askeri bilgiler edinip şimdiye kadar İstanbul’dan hiç ayrılmamasının şüpheleri beslediği belirtilmiştir.1092 Söz konusu şüphelerde bir gerçeklik payının olup olmadığına ilişkin bir tetkikatın yapılıp yapılmadığı eğer yapıldıysa neticesinin ne olduğuna ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte söz konusu Elçinin savaş boyunca ve savaştan sonra da uzun dönem elçilik yapması bahsi geçen mevzunun şüpheden öteye geçmediğini göstermektedir. Şüpheden öteye geçmeyen bu iddialara rağmen Wandel görevine devam etmiş hatta 15 Kasım 1920 tarihinde Danimarka Kralı tarafından orta elçi ilan edilmiştir. Elçinin huzura kabul edilip itimatnamesini Padişah Vahdeddin’e bizzat sunması için kendisine 19 Kasım Cuma günü saat 2’de randevu verilmiştir.1093

Kısa bir zaman sonra Danimarka Elçiliği ile ilgili ikinci bir casusluk vakası daha yaşanmıştır. 9 Haziran 1916’da Hariciye Nezareti, Dâhiliye Nezaretine Danimarka Elçisi Wandel’ın kâtibi Olerinhes ile Elçilik Tercümanı Çopuryan’ın1094 İngiltere ve Rusya’ya casusluk etmekte olduklarına dair güvenilir bir kaynaktan ihbar alındığını bildirmiştir. Bu şahısların takibe alınmaları ve tutuklanmalarını gerektiren bir husus ortaya çıktığı takdirde kanunu uygulamadan evvel Danimarka Elçiliğinin haberdar edilebilmesi için Hariciye Nezaretine bilgi verilmesi istenmiştir.1095

Osmanlı ülkesinde yaşanan felaketlere de gayet duyarlı olduğu görülen Danimarka Elçisi Wandel, İstanbul’daki büyük yangından zarar görmüş insanlara yardım için 1918 yılında 50 Osmanlı lirası bağışta bulunmuştur.1096 31 Mayıs 1918’de başlayan söz konusu Fatih Yangını, Osmanlı Devleti’nin 1914-1918 yılları arasında karşılaştığı en büyük yangın olup söz konusu yangında 7.500 bina kül olmuştur.1097 Wandel ile birlikte

1090 BOA, HR.HMŞ.İŞO, 53/15.

1091 Konu ile ilgili arşiv kaydında Wandel’in isminin fahri elçi olarak geçmesi dikkat çekici bir husus olup Elçi ile ilgili diğer arşiv kayıtlarında böyle bir tanımlama bulunmamaktadır.

1092 BOA, DH.EUM.5.Şb, 22/48.

1093 BOA, İ.DUİT, 16/54.

1094 Bu şahıs 1914’te tercüman olarak atanmış olup arşiv kaydına göre daha evvel çalıştığı Bank Osmani’nin İstanbul şubesinde zimmetine küçük bir miktar para geçirmiştir. (Bkz. BOA, DH.EUM.5.Şb, 5/13.)

1095 BOA, HR.SYS, 2267/21; BOA, DH.EUM.5.Şb, 25/33.

1096 BOA, BEO, 4523/339205.

1097 Zeliha Etöz, Taylan Esin, “Osmanlı Şehir Yangınları 1914-1918”, Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, S. 14, 2012, s. 23; Bu yangınla ilgili olarak 24 Ağustos 1918’de Kopenhag Sefareti, Hariciye Nezaretine Danimarka’da ahşap barakalar inşasıyla uğraşan “JULİUS NİELSEN ET SON” isimli şirketin, İstanbul’da meydana gelen büyük yangın neticesinde çekilen ikamet sıkıntısını çözmek için ahşap barakalar inşa etmeyi teklif ettiğini bildirmiştir. Ayrıca şirketin barakaları mahallinde imal edip parça parça İstanbul’a sevk etmeyi üstlendiğini belirten Sefaret söz konusu şirketin mektup ve referanslar ile fabrika kataloğunu da

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

148

Avusturya-Macaristan İmparatoru da 1.000 Osmanlı lirası bağışlamış gelen bu bağışlar, Osmanlı İtibar-ı Milli Bankasına konulmuş taraflara da makbuzlar gönderilerek teşekkür edilmesi kararlaştırılmıştır.1098

Danimarka Eçisi Carl Ellis Wandel’in 1925’e kadar devam eden görevi esnasında Danimarka Dışişlerine gönderidiği raporlar özellikle Ermeni sözde soykırımını ispat etmek isteyen mahfillerce popüler bir malzeme haline getirilmiştir.1099

6.3. Savaş Döneminde Danimarka’daki Osmanlı Diplomatik Temsilciliğinin Durumu

Danimarka’da, Osmanlı Devleti’nin fahri şehbenderler ile temsil edilme keyfiyeti, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir zaman sonra değişmiş fahri şehbenderlik ile temsil edilmek yerine devlet, genel olarak söz konusu sefareti başka sefirlere ek görev olarak vermeye başlamıştır. 1901’den 1915’e kadar Kopenhag’da baş şehbender olarak görev yapan Hansen’den sonra bu vazife Stockholm Sefiri Cevad Bey’e geçici olduğu belirtilerek ek vazife olarak verilmiştir.1100 Hizmetinden memnun kalındığı belirtilen Cevad Bey, bu görevi bir yıllığına üstlenmiş olup bir yıl sonra 1916 yılında Kopenhag Sefareti bu sefer Bükreş Sefiri Safa Bey’e, yine geçici süreliğine, ek vazife olarak verilmiştir. Bu vazifenin Cevad Bey’den alınıp Safa Bey’e verilmesine sebep olarak Kopenhag’ın o dönem Osmanlı Devleti için önem arz etmesi gösterilmiştir.1101 Danimarka Kralına Kopenhag ile ilgili görevinin bittiğini bildiren Cevad Bey’e yaptığı hizmetlerden dolayı Dannebrog Nişanının Grand Cross rütbesi verilmiştir.1102

gönderdiğini bildirilmiştir. Bu bilgi 15 Eylül 1918’de Sadaretten, Dâhiliye Nezaretine gönderilmiş, 3 Ekim 1918’de de şirketin mektup ve katalogları Harik (Yangın) komisyonuna havale edilmiştir. (Bkz. BOA, BEO, 4534-340023; Ayrıca bkz. BOA, DH.UMVM, 103-15.) Bu şirket günümüzde de ticari faaliyetlerine devam etmektedir.

1098 BOA, BEO, 4523/339205.

1099 Matthias Bjornlund, “When the Cannons Talk, the Diplomats Must Be Silent’: A Danish Diplomat in Constantinople During the Armenian Genocide”, Genocide Studies and Prevention: An International Journal, C. 1, S. 2, 2006, s. 198.

1100 BOA, BEO, 4385/328873; BOA, HR.SYS, 2881/21.

1101 BOA, İ.DUİT, 2/38; 49/79; BOA, MV, 246/10; BOA, BEO, 4440/332986.

1102 BOA, BEO, 4448/333529; BOA, İ.DUİT, 72/9.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

149

Tablo 6. 1. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı ve Sonrasında Danimarka'da Bulunan Diplomatik Temsilcilikleri

Tarih

Adı

Görev Yeri

Görevi

1901-1915

Hansen1103

Kopenhag

Fahri Baş Şehbenderlik

1915-1916

Cevad Bey1104

Stockholm

Stockholm Sefaretine ek olarak

1916-1917

Safa Bey1105

Bükreş

Bükreş Sefaretine ek olarak

1917-1919

Ali Fuad Hikmet Bey1106

Kopenhag

Sefir

1919-1920

Nusret Bey1107

Lahey

Lahey Sefaretine ek

1920-1921

Ali Şevki Bey1108

Kopenhag

Kopenhag Sefaretine ek olarak Stockholm Sefaretini de yürütmüş

1921-1922

Galib Kemal Bey1109

Stockholm

Stockholm Sefaretine ek olarak

1922-…

Ahmed Ferit Tek1110

Paris

Amerika, İngiltere, İspanya, Hollanda, Stockholm, Danimarka ve Belçika Sefiri

1917’de Bükreş Sefiri Safa Bey, Sofya’ya tayin olunca bu sefer Kopenhag Sefaretine ilk kez müstakilen Belgrad Eski Sefiri Ali Fuad Hikmet Bey atanmıştır.1111 Danimarka Kralı tarafından Safa Bey’e de yaptığı hizmetlerden dolayı Dannebrog Nişanının Grand Kordonu verilmiştir.1112 Yaklaşık iki yıl bu görevi yürüten Ali Fuad Hikmet Bey’in ve Stockholm Sefiri Cevad Bey’in birlikte görevden alınmaları ile bu iki sefaret 1919’da Lahey Sefiri Nusret Bey’in uhdesine geçmiştir.1113 Bu değişikliğin nedeni I. Dünya Savaşı sırasında ihtiyaçtan dolayı ihdas edilen Kopenhag ve Stockholm sefaretlerinin savaşın bitmesiyle lüzumunun kalmadığı düşüncesidir. Söz konusu iki sefirde bu yüzden geri çağrılmıştır. Bu sefaretlerin tamamen kaldırılmayıp Nusret Bey tarafından yürütülmesi kararına da Danimarka ve İsveç’in hala İstanbul’da elçi bulundurmaları neden olarak gösterilmiştir.1114

Bu arada Nusret Bey’in adı geçen devletlere sefir atanmasından sonra konu ile ilgili İsveç ve Danimarka krallarına gönderilen padişah mektupları, Nusret Bey’in vazifesini ertelemesinden dolayı söz konusu krallara ulaştırılamayınca Nusret Bey’in vazifesi tam olarak resmileşmeden 1920’de bitirilmiş ve yerine hem Stockholm hem de Kopenhag sefiri olarak Ali Şevki Bey atanmıştır.1115 Ali Şevki Bey, atama kararının ardından, görevine gitmeden Sultan Vahdeddin’in huzuruna çıkmıştır.1116

Ali Şevki Bey de bir yıl görev yaptıktan sonra 1921’de görevi, Stockholm Sefiri olan Galib Kemal Bey’e devretmiştir.1117 Galib Kemal Bey, 31 Mayıs 1921’de önce Stockholm Sefaretini devralmış ardında da 16 Kasım’da Kopenhag Sefaretini ek görev

1103 BOA, İ.HR, 370/42; BOA, BEO, 1641/123041; BOA, HR.SYS, 2881/21.

1104 BOA, BEO, 4385/328873.

1105 BOA, İ.DUİT, 49/79; BOA, MV, 246/10; BOA, İ.DUİT, 2/38; BOA, BEO, 4440/332986.

1106 BOA, İ.DUİT, 49/91; BOA, MV, 258/98; BOA, İ.DUİT, 2/38; BOA, BEO, 4497/337204.

1107 BOA, BEO, 4588/344033; 4589/344150; BOA, İ.DUİT, 1/7; 1/53; 49/119; 114/131.

1108 BOA, İ.DUİT, 1/8; 50/15; BOA, BEO, 4668/350073.

1109 BOA, BEO, 4701/352554; BOA, İ.DUİT, 1/12; 1/15; 50/39.

1110 BOA, HR.İM, 13/73; Yenal Ünal, “Ahmet Ferit Tek’in Hayatı Ve Siyasi Faaliyetleri (7 Mart 1878–25 Kasım 1971)”, Tarih Okulu, S. 1, 2008, s.35.

1111 BOA, İ.DUİT, 2/38; 49/91; BOA, MV, 258/98; BOA, BEO, 4497/337204.

1112 BOA, BEO, 4506/337888; BOA, İ.DUİT, 72/65.

1113 BOA, BEO, 4588/344033; 4589/344150; BOA, İ.DUİT, 1/53; 1/7; 114/131.

1114 BOA, İ.DUİT, 49/119.

1115 BOA, İ.DUİT, 1/8; 50/15; BOA, BEO, 4668/350073.

1116 BOA, İ.DUİT, 12/36.

1117 BOA, BEO, 4701/352554; BOA, İ.DUİT, 1/15; 50/39.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

150

olarak uhdesine almıştır.1118 Ali Şevki Bey ile ilgili bu görev değişikliğine kendisinin hariciye nezareti müsteşarı olarak atanması etkili olmuştur.1119

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında, sadece iki yıl gibi kısa bir zaman müstakil bir sefaret olarak varlığını devam ettiren Kopenhag Sefaretine yardımcı personel ataması ile ilgili tek arşiv belgesi 1922 yılında Ahmed Hulusi Bey’in sefarete kâtip olarak atanması hakkındadır. Bu belgede söz konusu şahsın maaş ve tahsisat verilmeden atandığı bildirilmiştir.1120 Bunun dışında başka bir kayıtta ise Kopenhag Sefareti Tercümanı Aksel Sarild’e 1920’de faydalı hizmetlerinden dolayı 4. Rütbe Nişan-ı Osmani verildiği belirtilmektedir.1121 Tespitlerimize göre söz konusu kişiler dışında Sefaretin müstakil yardımcı personeli ile ilgili başka bir kayıt bulunmamakla birlikte daha önce olduğu gibi başka sefaretlerde çalışan personele Kopenhag Sefaretinin işlerinin ek vazife olarak verildiğine dair kayıt bulunmaktadır. Bu kayıda göre Bükreş Sefareti ikinci kâtibi olup Kopenhag sefaretinin de kitabet vazifesini yapmış olan Esad Mehmed Bey’e 1920’de Dannebrog nişanı verilmiştir.1122

Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan Osmanlı Devleti’nin Danimarka’daki diplomatik temsilciliği ile ilgili son belge 1922 yılına ait olup Paris’ten Ferit isminde bir şahsın, Refet Paşa’ya gönderdiği bir yazıdır. Bu yazıda söz konusu şahıs; Amerika, İngiltere, İspanya, Hollanda, Stockholm, Danimarka ve Belçika’da bulunan sefaret ve şehbenderhanelerin idaresinin Hariciye Vekili tarafından kendisine verildiğini belirtmektedir.1123 Olayın ayrıntısı ve kendisi hakkında bilgi vermeyen Ferit isimli şahsın, yeni kurulan TBMM hükümetinde bir yıl kadar Maliye Bakanlığı da yapmış olan Ahmed Ferit Tek olması gerekmektedir. Çünkü Ahmed Ferit Tek, 1921 yılında Paris temsilciliğine atanmış ve bu görevini 1923’te Lozan görüşmelerine katılmakla vazifelendirilene kadar devam ettirmiştir.1124

Bahsi geçen sefirlerin görevleri esnasında merkeze kendi şahsi tebrik ve taziyelerini sundukları da görülmekle birlikte bu kayıtlar oldukça azdır. Konu ile ilgili sadece 1918’de Sultan Mehmed Reşad’ın vefatından dolayı Kopenhag Sefiri Ali Fuad Hikmet Bey’in taziye yazısı1125 ve 1917’de Sofya, Kopenhag ve Lahey sefaretlerinin kurban bayramı tebrikleri ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır.1126

Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nin Danimarka nezdinde temsil edilme hadisesi Sami Efendi ile sefaret-i mahsusa tarzında başlasa da epey bir zaman fahri şehbenderliklerle devam ettirilmiştir. Danimarka’daki diplomatik temsil meselesi 1915’ten itibaren sefirler vasıtası ile gerçekleşmiş olup söz konusu temsil Ali Fuad Hikmet Bey’in müstakil sefirliği hariç devamlı olarak Stockholm, Bükreş, Lahey ve Paris sefirlerine ek görev verilerek gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde gerek müstakil gerekse ek görev olarak bu vazifeyi yürütenlerin ilgili görev süresi genel olarak iki yılı bulmamıştır. Tabii olarak bu durum istikrarsız bir temsil keyfiyeti ortaya çıkarmıştır.

1118 Fatma Eda Çelik, “1921: Savaş Yönetimi ve Yönetimin Merkezileşmesi”, Açıklamalı Yönetim Zamandizini 1919 – 1928, C. 1, Ed.: Nuray Ertürk Keskin, Ankara, 2012, s. 491.

1119 BOA, İ.DUİT, 1/12.

1120 BOA, İ.DUİT, 50/42.

1121 BOA, İ.DUİT, 71/30.

1122 BOA, BEO, 4610/345703. Esad Mehmed Bey 1916’da Avusturya tarafından da devlet nişanı ile ödüllendirilmiştir. (Bkz. BOA, İ.DUİT, 72/12.)

1123 BOA, HR.İM, 13/73.

1124 Ünal, a.g.m., s. 40.

1125 BOA, İ.DUİT, 1/95.

1126 BOA, İ.DUİT, 12/103.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

151

6.4. Savaş Sırasında Danimarkalıların İzin Talepleri

Savaşta olan bir devletin topraklarında geçici veya sürekli olarak ikamet eden yabancıların, söz konusu ülkedeki zor şartlardan dolayı kendi memleketlerine veya başka bir ülkeye gitmek istemeleri gayet doğal olmakla birlikte I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ülkesinde bulunan Danimarkalıların çoğunlukla bu doğrultuda izin talebinde bulundukları görülmektedir. Ancak daha önceki dönemlerden farklı olarak savaş boyunca her türlü casusluk faaliyetini önleyip güvenliği sağlamak isteyen Osmanlı Devleti’nin uyguladığı sıkı tedbirlerin söz konusu izinleri olumsuz etkilediği bir gerçektir. Devletin uyguladığı bu sıkı tedbirler sadece ülkedeki yabancı uyrukluların seyahatleri için geçerli olmamış aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kendi vatandaşları içinde uygulanmıştır. Örneğin Başkumandanlık Vekâleti, 22 Temmuz 1917’de Dâhiliye Nezaretine düşman devletlerin tarafsız devletlere casus yerleştirdiğini ve tarafsız devletlere giden Osmanlı vatandaşlarından doğrudan veya dolaylı yoldan Osmanlı Devleti’nin askeri, siyasi durumu hakkında bilgi topladıklarını bildirmiştir. Vekâlet bu gerekçe ile Dâhiliye Nezaretinden İsveç, Norveç, Danimarka, Felemenk ve İsviçre’ye gitmek isteyen vatandaşlara izin verilmemesini talep etmiştir. Bununla birlikte devlet göreviyle gidenler bu talebin dışında tutulmuştur. Aynı konu hakkında bilgilendirilen nezaretlerden biri olan Maarif-i Umumi Nezareti, 31 Temmuz 1917 tarihinde İsviçre’de bulunan sanatoryumların muadilinin müttefik devletlerde bulunmadığını, bundan dolayı en azından ileri derece hasta olan muallim ve muallimelerden tedavi olması zaruri olanların bir aylığına gönderilmelerini istemiştir. Söz konusu nezaret ayrıca eğitim için İsviçre’de bulunup da tatil için gelen Osmanlı vatandaşlarının da tekrar geri dönmeleri hususunda bir istisna uygulanmasını talep etmiştir. Ancak Maarif Nezaretinin bu isteklerine karşı Başkumandanlık Vekâleti meselenin ciddiyetini öne sürerek olumsuz cevap vermiştir.1127 Başkumandanlık Vekâleti’nin bu taviz vermez tutumunda özellikle Rus istihbaratının, Alman cephesinden dolayı, öncelikli hedefinin başta İsveç olmak üzere Norveç, Danimarka gibi kuzey ülkeleri olduğunun bilinmesi etkilidir. Hatta Kopenhag Almanya’ya karşı Rus casusluğunun çıkış noktası olmuştur.1128

Birinci Dünya Savaşı sırasında uygulanan olağanüstü tedbirler Danimarkalıların istediği izin taleplerinin akibetini de etkilemiştir.1129 Bahsi geçen nedenlerden dolayı savaş sırasında Danimarkalı olup da misyonerlik veya başka sebeplerden Osmanlı ülkesinde bulunanların, ülkelerine dönüşlerinde mahzurlar görüldüğünden bu kimselere ya izin verilmemiş ya da uzun bir zaman sonra müsaade edilmiştir. Olağanüstü şartların ortaya çıkardığı bu duruma Danimarka Elçiliğinin tepki verdiği görülmektedir. 25 Nisan 1916 tarihinde Hariciye Nazırı Halil Bey, Danimarka Elçiliğinin çeşitli sebeplerle İstanbul’a gelen ve geri dönmek isteyen Danimarkalılar hakkında, Polis Müdüriyetinin mahzur görmemesine rağmen özellikle son zamanlarda Karargâh-ı Umumiyenin gerekli ruhsatları iptal ettiğine dair şikâyetini Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya iletmiştir. Bu şikâyetle birlikte Hariciye Nazırı, Osmanlı ve Danimarka devletleri arasındaki müşterek menfaatler için gerek resmi gerek ticari amaçlarla gelen veya gelmek niyetinde olan Danimarkalıların sakındırılmamasının önemine değinerek bu mevzuda kolaylık

1127 BOA, MF.MKT, 1228/14.

1128 Mithat Aydın, "19-20.Yüzyıllarda Osmanlı Balkanlarında Rusya'nın Casusluk Faaliyetleri", Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 32, S. 53, 2013, s. 42.

1129 Bununla birlikte savaş döneminde Osmanlı ülkesinde fazla sayıda Danimarkalı olduğunu söylemek mümkün görülmemektedir. 1917 yılı için yapılan bir nüfus istatistiğine göre söz konusu yılda Osmanlı topraklarında bulunan Danimarkalı sayısı 72’dir. (Bkz. Nejdet Bilgi, “Osmanlı Devleti’nin 1917 Yılı Yabancı Nüfusu”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C.25, S. 1, 2010, s. 115.)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

152

sağlanmasını istemiştir.1130 Bu örnekten de anlaşılacağı üzere söz konusu meselede Osmanlı askeri makamlarının katı tutumuna karşılık sivil makamlar daha ılımlı bir tavır içinde olmuşlardır.

Askeri makamların Danimarka’ya döneceklere çeşitli mahzurlardan dolayı çıkardığı zorluklara karşılık istenen izinlerin çıkması için Danimarka Elçiliğinin de gayet ısrarlı bir tavır takındığı görülmektedir. Örneğin Elçilik, Beyrut civarındaki Şuyfat (Scheweifeit) kasabasında bulunan Misyoner Hans Jacop Mygind ve onun ailesi ile birlikte Misyoner Johanna Groth’un ve yine o dönemde Kudüs’te bulunan Misyoner Anna Mollerup’un Danimarka’ya dönmesi için izin istemiş ve bu isimler Hariciye Vekâleti tarafından 23 Mayıs 1916’da Başkumandanlık Vekâletine iletilmiştir.1131 Ancak netice alınamadığından yaklaşık bir ay sonra Hariciye Nezareti tekrar Başkumandanlık Vekâletine başvurmak durumunda kalmıştır. Bunun üzerine Başkumandanlık Vekâleti tarafından 7 Ağustos’ta verilen cevabi yazıda, her ne sebeple olursa olsun hiç kimsenin Beyrut dışına çıkarılamayacağı belirtilmiştir.1132 Ret cevabının ardından yaklaşık iki ay sonra Danimarka Elçiliği tekrar başvuruda bulunmuş bunun üzerine mevzu yine Başkumandanlık Vekâletine iletilmiştir. Vekâlet ise 28 Ekim’de söz konusu yasağın süresiz olduğunu ve 4. Ordu mıntıkasından hiçbir şekilde kimsenin dışarı çıkarılamayacağı bilgisini paylaşmıştır.1133 Elçiliğin konu hakkındaki ısrarını bilen Hariciye Vekâleti, 6 Kasım 1916’da Başkumandanlığa, Mygind ve ailesine izin verildiğine dair bir bilginin Beyrut’taki Danimarka Konsolosluğunu vekâleten yürüten Amerikan Konsolosu tarafından İstanbul’daki Amerikan Elçiliğine aktarıldığını bildirmiş ve Danimarka Elçiliğinin bu haber üzerine bilgi talep edeceğini söyleyerek konu hakkında malumat verilmesini istemiştir.1134 20 Kasım’da ise Hariciye Nezareti tekrar Başkumandanlıktan bu ailenin bir ay önce ikamet ettikleri bölgeden ayrılmalarına rağmen kendilerinden haber alınamadığını, akıbetleri konusunda Elçiliğin endişe duyduğunu ve bundan dolayı durum hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir.1135 Bu yazıya 5 Aralık’ta verilen cevapta söz konusu Danimarkalıların Amanos hattına uğramadan Halep, Maraş, Kayseri, Yozgat, Ankara, Eskişehir yoluyla İstanbul’a gitmiş olabilecekleri söylenerek, 4. ve 6. Ordu mıntıkasından İstanbul’a gidecek tarafsız devlet vatandaşlarının kendilerine vilayet ve kumandanlıklarca kefil olunması şartıyla bu seyahati yapabileceklerinin gerekli yerlere tebliğ edilmesi istenmiştir.1136

Savaş sırasında Danimarka’ya dönmesi oldukça sıkıntılı olan Misyoner Mygind’in ülkesine döner dönmez Osmanlı Devleti hakkında olumsuz neşriyata başladığı görülmektedir.1137

Osmanlı Devleti’nin uyguladığı sıkı tedbirlerden olumsuz etkilenen başka bir izin talebi de İstanbul Ermeni Mektebi Müdürü M. Paul Mardiros Nalbantyan’ın sağlık sorunları yüzünden tedavi maksatlı Almanya’ya ve Danimarka’ya gönderilme arzusu ile ilgilidir. Almanya Veliahdının kızı ve Danimarka Kraliçesinin aile dostu bir aileden olan İnga Collin ile evli olan Müdür Nalbantyan, bir süre Yedikule Hastanesinde de yatmış olan ağır bir hastadır. 15 Haziran 1916’da Alman Veliahdının kızı ile Danimarka Kraliçesinin bu şahsa gerekli iznin çıkmasını çok arzu ettikleri belirtilerek konu ile ilgili

1130 BOA, HR.SYS, 2419/74.

1131 BOA, HR.SYS, 2421/3.

1132 BOA, HR.SYS, 2423/58.

1133 BOA, HR.SYS, 2427/22.

1134 BOA, HR.SYS, 2427/59.

1135 BOA, HR.SYS, 2428/12.

1136 BOA, HR.SYS, 2427/59.

1137 BOA, HR.SYS, 2106/21.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

153

Alman Sefiri Meternic’i görevlendirdikleri bildirilmiştir.1138 Görevlendirilen Alman Sefareti, Alman Veliahdının karısının kız kardeşi de olan Danimarka Kraliçesinin Nalbantyan’ı kendi ailelerinin damadı saydığını bildirmiştir.1139 Bu istek üzerine 18 Haziran’da Dâhiliye Nazırı Talat Bey, Polis Müdürü Ahmed Bey’den söz konusu kişinin hasta olup olmadığının araştırılmasını, hasta ise ne kadar zamandır hasta olduğunun ve daha önce Avrupa’ya gitmesine izin verilen iki çocuğundan başka kimsesinin olup olmadığının soruşturulmasını istemiştir.1140 1 Temmuz’da İstanbul Polis Müdüriyeti Umumisi Ahmed Bey’den yazılan cevabi yazıda, Nalbantyan’ın Berberyan (Perperyan) Mektebi’nin eski mezunlarından olup zamanında söz konusu mektebin müdür ve yönetimi tarafından İsviçre’ye gönderildiği orada Danimarkalı bir kadınla evlenip sahip olduğu iki çocuğunun da eğitim için İsviçre’ye gittiği bildirilmiştir. Ayrıca Nalbantyan’ın Ermeni milliyetçisi olduğu ve neşriyatıyla öne çıktığından geçen yıl komitacılar ile birlikte sevk olunacak iken evinde felçli bir şekilde bulunduğundan sevk edilemediği belirtilmiştir. Bu tarihten sonra hastaneye yatırılan Nalbantyan hakkında 1 Haziran 1916’da hastaneden çıkarak Kınalı Ada’daki Şahap Otelinde ikamet etmeye başladığı, karısından başka İstanbul’da kimsesinin olmadığı ve felçli ve ümitsiz hasta olarak yattığı da bilgilendirmeye eklenmiştir. 15 Ağustos’ta Dâhiliye Nazırı Talat Bey, Polis Müdürlüğünden Nalbantyan’ın Almanya’ya gitmesi konusunda özgür olduğunun bildirilmesini istemiş ancak 16 Ağustos’ta Nalbantyan vefat etmiştir. Vefatın ardından 7 Eylül’de Nalbantyan’ın dul kalan eşi İnga Collin’in, Danimarka’ya gitmesine müsaade edilmiştir.1141 İnga Nalbantyan’ın da Misyoner Mygind gibi Danimarka’ya döner dönmez Osmanlı aleyhine neşriyata başladığı görülmektedir.1142

Bahsi geçen örneklerde görüldüğü gibi hem I. Dünya Savaşı hem de Ermeni olayları seyahat izinlerinin akıbetini çok ciddi etkilemiş gerek Osmanlı toprakları dışına çıkmak isteyenler ve gerekse bu topraklarda seyahat izni isteyenler hakkında daha hassas tetkikatlar yapılmıştır. Bununla birlikte şüpheli bir durumu bulunmayan kişilere daha hızlı ve olumlu cevap verildiği görülmektedir. Örneğin 28 Ağustos 1917’de Danimarka’daki hasta eşi Osmanlı tüccarı Marko Hami’nin yanına gitmek isteyen karısı Roza’nın zaruretten doğan bu talebi olumlu yanıt almıştır.1143

Seyahat izni isteyen yabancılar hakkında yapılan tetkikatların yanında daha I. Dünya Savaşı başlarında 15 Mart 1915’te yabancıların Osmanlı ülkesindeki seyahatleri ve ikametleri hakkında bir kanun çıkarılarak adı geçen konuların yeni bir düzene konulmaya çalışıldığını da söylemek faydalı olacaktır. Bu kanunun 2. maddesine göre yabancıların ülkeye girişlerinden itibaren 15 gün içerisinde kendileri ve yanındakiler ile ilgili bilgiler ile birlikte seyahat ve ikamet edecekleri yerleri içeren bir beyanname vermeleri zorunlu tutulmuştur. Bu beyannameler polis merkezlerince alınmış ardından sancak ve vilayetlerce düzenlenerek Dâhiliye Nezaretine gönderilmiştir.1144 İlgili maddeye istinaden 20 Kasım 1915 tarihinde Bayramiç ve Ezine kazalarında 8 Danimarka, 3 İspanya ve 2 İtalya tebaasına ait 13 kıta beyannamenin Dâhiliye Nezaretine gönderildiği ilgili arşiv kaydından anlaşılmaktadır.1145

1138 BOA, HR.SYS, 2883/20.

1139 BOA, DH.EUM.2.Şb, 22/23.

1140 BOA, DH.EUM.2.Şb, 22/28.

1141 BOA, DH.EUM.2.Şb, 27/33.

1142 BOA, HR.SYS, 2267/81.

1143 BOA, DH.EUM.2.Şb, 58/37.

1144 Bilgi, a.g.m., s. 104.

1145 BOA, DH.EUM.ECB, 3/5.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

154

Osmanlı hükümetinin seyahatler konusundaki sıkı kontrol sisteminin I. Dünya Savaşı’nın son dönemine kadar devam ettiği görülmektedir. 1917 başında Dâhiliye Nezaretinden Hariciye ’ye gönderilen bir yazıda Hollanda, Danimarka, İsveç ve Norveç’e gideceklere, İsviçre’ye gidenlere uygulanan kıstasların uygulanması ve seyahat maksatlarının iyice araştırılarak Dâhiliye Nezaretinden izin almayanların kesinlikle gönderilmemesi gerektiği tebliğ edilmiştir.1146 Bu duruma bağlı olarak izin taleplerinin netice vermesinin bazen aylar sürdüğü görülmektedir. Örneğin Mamuretülaziz’de “Alman Müessesesatı” olarak tanımlanan ancak ne tür bir müessese olduğu belirtilmeyen kurumun müdürlüğünde bulunan Danimarkalı Netileyer isimli kadının manevi evladı kabul ettiği 8 yaşındaki Markpiyer isimli yetimle birlikte Danimarka’ya gitmek için 12 Temmuz 1917’de yaptığı başvuruya ancak 30 Ekim 1917 tarihinde olumlu cevap verilebilmiştir.1147 Ancak savaşın sonucunun neredeyse belli olduğu dönemde artık özellikle ikamet ve iş icabı Osmanlı ülkesinde bulunup Danimarka’ya dönmek isteyenlere daha hızlı ve olumlu yanıt verildiği görülmüştür. 1918’de Bağdat demiryolu ikinci inşaat şubesinde müstahdem olan ve Adana civarındaki Yarbaşı’nda bulunduğu belirtilen Hasta Bakıcı Anna Winther’in ülkesine dönmesine bir ay içerisinde izin verildiği gibi1148 yine aynı yıl Danimarka’daki damadı Larsen’in yanına yerleşmek maksatlı izin isteyen 60 yaşındaki Bavyeralı Emilie Heinz kızı Fischer’e de kısa zamanda izin verilmiştir.1149 Tabii olarak bu örneklerde geçen insanların devletin güvenliği açısından fazla bir risk taşımamaları gözden kaçırılmamalıdır.

Savaş boyunca devam eden söz konusu olağanüstü uygulamalar sadece Osmanlı Devleti’ne mahsus olmayıp Danimarka Devleti’nin de bu tür bazı uygulamalara başvurduğu görülmektedir. Danimarka Adliye Nezareti tarafından 1917 yılında Osmanlı yönetimine bildirilen bir tebligatta Danimarka’ya gidiş geliş yapacakların pasaportlarını Danimarka Elçisinin veya vize muamelesini yapmaya yetkili olan Danimarka konsolos memurlarının vize edebileceği bildirilmiştir. Ayrıca Danimarka’dan ayrılan bir şahsın tekrar Danimarka’ya dönebilmesi için mutlaka pasaportunda Danimarka Polis Müdüriyetinin vizesinin de bulunması gerektiği eklenmiş vizeye yetkili konsolos memurlarının bilahare duyurulacağı eklenmiştir.1150 Bundan başka Kopenhag Sefaretinin 7 Ekim 1917 tarihinde Hariciye Nezaretine bildirdiğine göre Danimarka’dan ayrılan seyyahların yapacakları yolculukların masrafı için 50 kuruşluk altın ve gümüş para ile 10 kuruşluk gümüş akçeden fazlasını götürmeleri yasaklanmıştır.1151

Osmanlı Devleti’nin son döneminde Danimarkalıların yurt içindeki seyahatlerinin yurtdışına çıkmalarından daha kolay gerçekleştiği görülmektedir. 12 Ağustos 1918’de Kumkapı, İbrahim Paşa Caddesindeki 3 numaralı hanede ikamet eden Kalverin kızı Melisa ve erkek kardeşinin Bandırma yoluyla Mihaliç’e gidip dönmelerine izin verildiği gibi1152 25 Eylül 1919’da ise Kala-i Sultanide yaşayan Danimarka tebaasından Manifaturacı Yako oğlu Avram’ın İzmir’e seyahati için oluşturulan vukuat pusulası hemen verilmiştir.1153

Birinci Dünya Savaşı sırasında ve daha sonrasında Danimarka matbuatından bazı muhabirlerin de haber maksatlı izin talebinde bulunduğu görülmektedir. Örneğin

1146 BOA, HR.SYS, 2432/36; BOA, DH.EUM.SSM, 10/84.

1147 BOA, DH.ŞFR, 568/56; BOA, DH.EUM.SSM. 55/82.

1148 BOA, DH.EUM.5.Şb, 68/24; 77/16.

1149 BOA, DH.EUM.SSM, 30/31; BOA, DH.EUM.5.Şb, 73/7.

1150 BOA, DH.EUM.SSM, 15/22.

1151 BOA, DH.İ.UM, 20.13/4.48.

1152 BOA, DH.EUM.2.Şb, 58/37.

1153 BOA, DH.EUM.ECB, 26/62.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

155

Kopenhag’da basılan Berlingske Tidende isimli gazetenin Osmanlı ile ilgili haber yapmak için muhabiri Danimarkalı Henry Aleksander Hellssen’i görevlendirdiği görülmektedir. 5 Mayıs 1915’te Hellssen savaş muhabiri olarak Çanakkale'ye gitmiştir.1154

6.5. Savaş Sırasında Danimarka’daki Ermeni Faaliyetleri

Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin durumu ve tehciri meselesi günümüzde tarihi bir vaka olmaktan çıkarılarak siyasi bir mesele haline getirilmiş ve adeta konu tarihçilerin elinden alınıp politikacıların eline verilmiştir. Uluslararası çıkarlar doğrultusunda çeşitli devletlerin, Türkiye’ye karşı koz olarak kullandığı ve aslında hiçbir gerçeklik payı bulunmayan sözde Ermeni Soykırımı böylece politik mülahazalar için kullanışlı bir araç haline getirilmiştir.

Ermeni lobilerinin faaliyetlerine karşılık biraz geç kalınmış olsa da ülkemizde konu ile ilgili Osmanlı Devleti’nin resmi kayıtlarına ve o dönem Osmanlı ülkesinde bulunan yabancı konsoloslukların tuttukları kayıtlara dayanan ve böyle bir soykırımın yaşanmadığını kanıtlayan araştırmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Ancak birinci elden kaynaklara dayanan bu çalışmalar tabiri caizse bu işin en fazla çığırtkanlığını yapan devletler tarafından görmezden gelinmektedir.

Muvakkat yani geçici olarak nitelendirilen tehcirin gerçekleştiği tarihten günümüze kadar geçen dönemde tehcirle ilgili Batı’da ve özellikle Amerika’da çok şey yazılıp çizildiği bilinmekle birlikte bunların çoğu gerçek ve güvenilir belgelere dayanmamaktadır. Başta sözde katledilen Ermeni sayısı 300.000 ile ifade edilirken sonraları sayıyı 3.000.000’a kadar çıkaran Ermeni katliamı hikâyeleri, çoğunlukla Amerika’nın Osmanlı Büyükelçisi Henry Morgenthau’ın raporlarına ve bu raporları kaynak alarak kullanan Lord Bryce’in, Johannes Lepsius’un ve Arnold Toynbee’nin eserlerine ve bunlardan alıntılarla hazırlanan kitaplara dayandırılmıştır. Buna karşın Osmanlı Devleti’nin “Yıldız Tasnifi”, “Şifre Kalemi” ve “Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti” gibi, tehcirle ilgili gizli belgeler içeren arşiv tasniflerine göre tehcirin hiçbir zaman Ermenileri yok etmek maksadına hizmet etmediği, devletin kendi güvenliğini sağlama adına başvurduğu bir yöntem olduğu tarihçilerimiz tarafından her fırsatta ortaya konmaktadır. Hatta tehcir süresince katledildikleri iddia edilen Ermenilerin güvenliklerinin ve iaşelerinin sağlanması hususunda devletin büyük maddi fedakârlıklara katlandığı görülmektedir. Mayıs 1915’ten Ekim 1916’ya kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden tehcir sırasında devlet, aldığı tedbirlerle, Ermenilerin canlarını ve mallarını korumak için adeta yeni bir cephede savaşır gibi idari, askeri ve ekonomik bir yükün altına girmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu hassasiyetine karşılık aynı dönemde Rusya, Kafkaslardan bir milyona yakın Müslümanı aç ve perişan bir şekilde Osmanlı topraklarına sürmüş, tedbir alınmadığı için yollarda yüzbinlerce insan ölmüştür. Zaten zor durumda olan Osmanlı, bir yandan da bu Müslüman göçmenlerin yerleştirilmeleri ve iaşelerinin sağlanması ile uğraşmıştır.1155

Tüm bu gerçeklere rağmen Ermeni lobilerinin, Avrupa’da Birinci Dünya Savaşı’ndan çok öncelere dayanan bilgi çarpıtma çalışmaları, Danimarka’da da dâhil Avrupa devletlerinde Osmanlı Devleti’ne karşı bir ön yargı oluşmasına sebep olmuştur. Örneğin 1896’da Bazı Kopenhag gazetelerinin; "Muhammediler tarafından öldürülen ve zulme maruz kalan masum Ermeni halkı" ifadelerini kullanarak Danimarka halkını desteğe çağıran, fanatik içerikli, yardıma davet bildirisi yayınladıklarını bizzat Osmanlı

1154 BOA, DH.EUM.VRK, 25/18.

1155 Yusuf Halaçoğlu, “Ermeni Tehciri ve Gerçekler”, Türkler, C.13, Ankara, 2002, s. 493.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

156

Devleti’nin Kopenhag fahri temsilciliği haber vermiştir.1156 Konu ile ilgili başka bir örneği ise Brüksel Sefareti aktarmaktadır. 30 Temmuz 1902 tarihli bilgilendirmede Brüksel Sefareti, Danimarka’ya ait parlamento ve üniversite üyelerinden bazılarının yine bazı din adamları ile birlikte Ermeniler lehine yabancı milletler nezdinde insaniyetperverlik namına yaptıkları tekliflerin bazı kişiler tarafından kabul edildiğini ve 17 Temmuz’da Belçika’nın Brüksel şehrinde ücra bir mahalde bir toplantı yaptıklarını bildirmiştir. Bu toplantıya on kadarı kadın olmak üzere Danimarka, Felemenk, Belçika ve Fransa uyruklu Ermeni taraftarı kırk kişinin katıldığını belirten Sefir, toplantıya katılanların büyük çoğunluğunun sosyalist olduğunu bildirmiştir. Toplantıya katılanlar, kimliklerini saklı tutmakla birlikte Osmanlı tebaasından kimseyi kabul etmemişler ve toplantıda Ermeni yanlısı kitap ve evraklardan okumalar yaparak güya insaniyet noktasında bazı ıslahatların yapılmasının elzem olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca Brüksel Sefiri, olaysız biten toplantının bir ikincisinin de yapılacağını bildirmiştir. Bu toplantıyı haber veren Brüksel Sefiri ile birlikte Paris Sefareti Ermeni mahfillerinde Anadolu’nun bazı vilayetlerinde isyan çıkacağına dair söylentilerin dolaştığını bildirmişlerdir. Bununla ilgili Zaptiye Nezaretine yazı gönderilerek ilgili vilayetlere tebligat yapılması istenmiştir.1157

Danimarka’da Osmanlı aleyhine özellikle de Ermenileri ile ilgili neşriyatı elden geldiğince dikkatli takip etmeye çalışan Osmanlı Devleti’ne bir rapor da Stockholm Sefareti üzerinden Kopenhag Baş Şehbenderi Hansen tarafından iletilmiştir. Hansen; 18 Ekim 1915’te İngiliz kaynaklarından Ermeni katliamı iddiasına dair yazılan her türlü iftira ve yalan haberin en fazla Danimarka gazetelerinde kendine yer bulmakta olduğunu ve bu yalan haberlerin Osmanlı Hükümeti tarafından sert ve kati bir şekilde tekzip edilmediğinden, söz konusu asılsız haberlerin tarafsız kamuoyunda şüphelere sebebiyet verdiğini belirtmiştir. Şehbender Hansen, Ermeni meselesini aydınlatmak ve Mısır hakkında Mısırlıların görüşlerini içeren neşriyatta bulunmak maksatlı Kopenhag’a gelmiş olan Doktor Rıfat isimli biriyle yaptığı sohbeti aktarmayı da ihmal etmemiştir. Hansen söz konusu kişinin Mısır meselesinde Türklere karşı olmasına rağmen Ermeni meselesinde Türkleri müdafaa etmekte olduğunu belirtmektedir. Şehbenderin Stockholm Sefaretine yolladığı Doktor Rıfat’a ait iki makalede ise Ermenilerin İngilizler tarafından teşvik edilip Osmanlı Devleti’ne karşı savaştırıldığını ve İngilizlerin Osmanlı ülkesi içinde isyanlar çıkartarak kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye çalıştıkları belirtilmektedir. Yine söz konusu makalelerde; Osmanlı hükümetinin bu isyanlara karşı şiddetli tedbirler aldığı ancak bu durumun, devletin mevcudiyetini korumak istemesinden zuhur ettiği ve böyle bir şeyin her hükümetin meşru hakkı olduğunun savunulduğu bildirilmiştir. Ayrıca söz konusu bilgilendirmede Doktor Rıfat’ın bu iddialarını ispata hazır olduğunu Osmanlı Devleti de dâhil her kim hakikati öğrenmek istiyorsa bunu belgelerle ispata hazır olduğunu beyan ettiğini belirtilmiştir. Stockholm Sefiri, Doktorun İngilizler hakkındaki bu iddialarının hemen 17 Ekim’de Londra’dan gönderilen bir telgrafla Stockholm’de yayınlanan bir gazete tekzip edildiğini de bildirmiştir. Stockholm Sefaretinin Hariciye Nezareti’ne gönderdiği makaleler ve yazılar hem Dâhiliye Nezaretine hem de Başkumandanlık Vekâletine gönderilmiştir.1158 Görüldüğü üzere kamuoyunun üzerinde basının gücünü çok önceleri keşfetmiş olan İngiltere, kendisi hakkındaki en ufak olumsuz haberi hemen tekzip ederek bastırırken Osmanlı hakkındaki asılsız iddiaların tekzibinde Türk devletinin belli bir dönem en azından Danimarka’da ihmalkâr kaldığı görülmektedir.

1156 BOA, HR.SYS, 2748/1.

1157 BOA, DH.TMIK.M, 128/71.

1158 BOA, HR.SYS, 2881/21.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

157

Danimarka’da Osmanlı Devleti’nin aleyhine oluşturulan olumsuz kamuoyunu düzeltme çalışmaları ancak Cevad Bey’in Stockholm Sefirliğine ek olarak Kopenhag Sefiri olması ile başlayabilmiştir. Kopenhag Sefaretine atanan Cevad Bey söz konusu şehre gider gitmez olayın ciddiyetine varmış ve durumu Hariciye Nezaretine bildirmiştir. Sefirin, 25 Şubat 1916 tarihinde Hariciye Nazırı Halil Bey’e gönderdiği yazıda, Kopenhag’a vardığında dikkatini çeken ilk şeyin Danimarka basınında düşman kaynaklarından gelen iftira, uydurma ve yalanlarla dolu neşriyatın bolluğu olduğu söylenmiştir. Bunlara karşı Türk milletinin hukukunu müdafaa edecek ve söz söyleyecek kimse bulunmadığından yakınan Cevad Bey, düşmanların meydanı boş bulup akıl mantık dışı her türlü yalan ve iftirayı neşrettiklerini ve fıtraten anlaşma ve uyuşma taraftarı olan Danimarka milletine, aleyhte istedikleri gibi neşriyatta bulunduklarını belirtmektedir. Bu durum karşısında sefaretin hemen bir tekzip ile kamuoyunu uyarma maksatlı uygun lisanla bir tebliğ hazırlayıp sunduğunu ayrıca 25 Temmuz 1916’da Danimarka’da en çok okunan ve Danimarka Millet Meclisi’ndeki Sosyalist Partisi başkanının liderliğinde basılan “Social Demokraten” Gazetesi’nde bastırdığını bildirmektedir. Cevad Bey söz konusu tekzibin Danimarka kamuoyunda iyi bir tesir bırakacağından emin olduğunu da eklemiştir.1159

Cevad Bey’in bu gayretli çalışmasından sonra Osmanlı Devleti, Danimarka kamuoyunun gerçeklere uyandırılması işini daha da ciddiye alarak, öncelikle Kopenhag Sefaretinin sorumluluğunu ikinci bir görev olarak Bükreş Sefiri Safa Bey’e vermiştir.1160 Ardından 1917 başında Ermeni meselesi ile ilgili hazırlanan bir risale tüm Osmanlı sefirlerine gönderilmiştir. 14 Mart 1917’de Safa Bey, söz konusu risalenin Danca’ya çevrilip bastırılması için 600 Danimarka kronu isterken, Lahey Sefiri Nusret Bey de yine aynı risalenin Felemenkçe 500 adet tabedilmesi için 350 florin istemiştir. Her iki sefire de istenilen paraların gönderilmesi amacıyla Muhasebe Müdüriyetine emir verilmiş ve paralar Osmanlı Bankası’na yatırılarak, alınan çekler sefirlere gönderilmiştir.1161

Bu arada Osmanlı Devleti, bir yandan karşı neşriyat ile kamuoyunu aydınlatırken diğer yandan da Kopenhag Sefaretini yürüten Safa Bey, Danimarka’daki Osmanlı aleyhine düşmanca neşriyat yapan kişilerin tespitini yapmaktadır. 5 Kasım 1917 tarihinde Hariciye Nazırı Ahmed Nesimi Bey’den Dâhiliye Nezaretine gönderilen bir yazıda, Kopenhag Sefaretinin gönderdiği, Osmanlı aleyhinde Danimarka’da düşmanca neşriyat yapanlar hakkında ayrıntılı bir liste paylaşılmıştır. Listede ismi geçen kişilerin tamamının Danimarka vatandaşı olduğu görülmektedir.1162

1159 BOA, HR.SYS, 2418/22.

1160 BOA, İ.DUİT, 2/38; 49/79; BOA, MV, 246/10; BOA, BEO, 4440/332986.

1161 BOA, HR.SYS, 2884/36.

1162 BOA, HR.SYS, 2267/81.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

158

Tablo 6. 2. Danimarka'da Ermeni Meselesi ile İlgili Osmanlı Aleyhine Yayın Yapan Kişiler1163

İsim

İkameti

Açıklama

İnga Nalbantyan

Birkerod

“İstanbul’da 1916 yılında vefat etmiş olan İstanbul Ermeni Mektebi Müdürü Paul Mardiros Nalbantyan’ın eşi olup eşinin vefatı üzerine Kopenhag’a gelerek Osmanlı aleyhine defalarca neşriyatta bulunmuştur. Ayrıca Ermeni meselesine dair kötü örnekleri ele alan ‘La Grande Mizere’ ve ‘Les Efraunıes’ eserlerini yazmıştır.”

Prof. I. P. Bang

Gersons Vej, 27 Hellerup

“İlahiyat muallimi olan Profesör Bang Alman aleyhtarlığı ile meşhurdur. Ermeni meselesine dair aleyhimizde neşriyatta bulunmuştur.”

I. M. Sick

Pile Alle, 19 B. Kopenhag

“Yazar olan Madmazel Sick Ermeni meselesine dair olumsuz neşriyatta bulunmuştur.”

W. Thulstrup

Norre Voldgade, 38 Kopenhag

“Illustreret Tidende Gazetesi’nde yazar olup söz konusu gazetede ‘Türkiye’de Akvamın İmhası’ isimli makaleyi yazmıştır.”

H. J. Mygind

Skodsborg

“Protestan misyoneri olup beş altı sene evvel Cebel-i Lübnan’ın Şuyfat (Scheweifeit) karyesinde ikamet ile oradaki özel okulda dini vaazlar ile meşgul iken savaştan dolayı izin alarak Danimarka’ya dönmüş ve aleyhte neşriyata başlamıştır.”

Osmanlı aleyhinde olumsuz neşriyat yapanların Kopenhag Sefaretince bu şekilde belirlenmesindeki asıl maksat, söz konusu bu insanların niçin Osmanlı aleyhine yayın yaptıklarını tespit edip buna göre onlara karşılık vermektir. Listede ismi bulunan Misyoner Mygind’in iddialarına karşı yapılanlar bu durumu ispatlar niteliktedir.

Mygind’in Kopenhag’da yayınlanan Berlingske Tidende Gazetesi’nde yazdığı aleyhte makalelerin Danimarka kamuoyunda oluşturduğu kötü tesiri kırmak için hükümet tarafından, öncelikle o tarihte Kopenhag’da bulunan ve daha önce Ankara ve Halep valiliklerini de yapmış olan Mazhar Bey’e rica edilerek yine aynı gazeteye bir makale yayınlattırılmıştır. Ancak bu teşebbüs üzerine Mygind, “garazkârane” bir makale ile Mazhar Bey’in memuriyetini de inkâr ederek Suriye ve Lübnan’da yokluk ve fakirliğin kol gezdiğini yazmıştır. Söz konusu misyonerin bu iddiaları, Kopenhag Sefaretinin aynı gazeteye verdiği iki tekzip yazısı ile yalanlanmıştır. Ayrıca Suriye ve Kudüs ruhani reisinden Fransızca yazılan ve söz konusu iddialara cevaplar içeren risalenin bir nüshası hem adı geçen gazeteye hem de diğer gazetelere gönderilmiştir.1164

Mygind’in tekrar aleyhte yazılara başlaması ihtimaline karşı Kopenhag Sefiri Safa Bey, savunma maksatlı olarak Hariciye Nezareti’nden şahsın Lübnan’da iken sergilediği hal ve tavırlar ile birlikte niçin Suriye’yi terk ettiğinin araştırılmasını istemiştir.1165 Bunun üzerine 1 Mart 1917’de Misyoner Mygind hakkında araştırma yapılması için Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığına yazı yazılarak söz konusu kişinin hükümete ve Lübnanlılara karşı vazifesi, ahvali, özel hayatı, hissiyatı ve temayülleri ile niçin Suriye’yi terk ettiği sorulmuştur.1166 Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığının cevabına istinaden 28 Nisan 1917’de Kopenhag Sefiri Safa Bey’e gönderilen bilgide, Osmanlı hakkında kötü neşriyatta bulunan Mygind’in bir zamanlar Şuyfat (Scheweifeit) Kasabası’nda oturduğu ve oradaki özel okulda dini eğitim ile meşgul olup hükümetle ve ahali ile pek alakasının olmadığı söylenmiştir. Ayrıca yapılan soruşturmada Mygind’in iyi bir ahlaka sahip olduğu ordu

1163 BOA, HR.SYS, 2267/81.

1164 BOA, HR.SYS, 2106/21.

1165 BOA, HR.SYS, 2106/21.

1166 BOA, DH.ŞFR, 74/3.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

159

kumandanlığı konusunda mezuniyet alarak Danimarka’ya gittiği belirtilerek şahsın niçin böyle davrandığının anlaşılamadığı bildirilmiştir.1167

Bahsi geçen listedeki İnga Nalbantyan ve H. J. Mygind’ın, Danimarkalıların istediği izinlerin konu edildiği bölümde açıklandığı üzere, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı sırasındaki seyahat uygulamalarından olumsuz etkilendikleri gözden kaçırılmamalıdır. Özellikle İnga Nalbantyan’ın kocası İstanbul Ermeni Mektebi Müdürü M. Paul Mardiros Nalbantyan’ın sağlık sorunları yüzünden tedavi maksatlı Almanya’ya ve Danimarka’ya gönderilme arzusu yapılan tahkikatler yüzünden iki ay gecikmeli olarak yerine getirilmiş ancak iznin verilmesinden bir gün sonra M. Paul Mardiros Nalbantyan İstanbul’da vefat etmiştir.1168 Verilen iznin gecikmesinde Osmanlı Devleti’nin savaştan dolayı seyahatler konusunda izlediği tedbir politikasının yanında vefat eden şahsın bir Ermeni milliyetçisi olup daha önce yaptığı neşriyatlar yüzünden takibata uğramış olması şüphesiz etkili olmuştur.

Danimarka basınında Osmanlı ile ilgili çıkan haberleri dikkatle takip eden Kopenhag Sefareti söz konusu haberleri toplayarak hükümete göndermeyi de ihmal etmemiştir. Gönderilen haberler Dâhiliye Nezareti tarafından Başkumandanlık Vekâletine de gönderilmiş olup 1 Aralık 1917 tarihli yazıda yakın dönemde neşredilmiş makalelerin özeti tercümeleri ile paylaşılmıştır. Başkumandanlık ile paylaşılan bu haberler içinde en dikkat çekeni Berlingske Tidende Gazetesi’nin 24 Ekim 1917 nüshasında yayınlanan haberdir. Söz konusu haberin özeti şöyledir: “Asya-i Osmaniye’de Danimarka’ya avdet etmek istememiş üç genç kadın vardır. Oradan azimetleri pek çok Ermeni kadın ve çocuklarının sefaletini mucip olacağını bildikleri için terk-i mevki etmemişlerdir. Bunlardan Madmazel Jenny Jensen bir Alman misyoner cemiyeti ile teşrik-i mesai etmektedir. Diğer ikisi Mezreh’de (Elazığ) Danimarkalıların idare ettiği Emmaus Darülacezesinde bulunuyorlar. Madmadez Karen Marie Petersen onların reisesidir. Madmazel Marie Jacobsen de darülacezede bulunmayan çocuk ve ihtiyar Ermeni kadınlarıyla meşgul oluyor. Bu gayretli madmazellerin işlerinde devam edebilmeleri için paraya ihtiyaçları vardır. Kendilerine 10.000 koron lazımdır. Mabeyinci Madam Wanda Oxholm, bilcümle muavenette bulunmak isteyenlerin sadakalarını ya kendileri namına yahut da cemiyet veznedarı olup Kopenhag, Mynstersvej’de 3 numarada bulunan Madmazel Blaedel’e irsal etmelerini rica ediyor.1169

Bu haberden de anlaşılacağı üzere Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin sıkıntılı durumları sürekli olarak gerek yardım toplamak gerekse kamuoyu oluşturmak maksatlı Danimarka basınında yayınlanmıştır. Buna karşılık Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar ve öldürülen Müslümanların hakkında haber yapıldığına dair sefaretin hiçbir bilgi paylaşmadığı görülmektedir.

Osmanlı aleyhine yapılan tüm yayınlara rağmen Danimarka’ya sefir olarak atanan kişiler Osmanlı Devleti ile ilgili olumsuz izlenimi yok etmek için çalışmaya devam etmiştir. Stockholm Sefaretine ek olarak Kopenhag Sefareti de uhdesine verilen Galib Kemal Bey, 5 Mayıs 1922’de Hariciye Nazırı Ahmed İzzet Paşa’ya gönderdiği yazıda oldukça yerinde tespitlerde bulunmaktadır. Sefir; Osmanlı aleyhinde olan bazı kişileri aydınlatmayı kendisine vazife edindiğini bildirerek, Kopenhag Darülfünunu Farsi Lisanı Muallimi Profesör Arthur Cristensen’i yemeğe davet ederek iki saat konuştuğunu ve önceki gün de Osmanlı dostu olan Profesör Ostrup ile uzun bir süre sohbet ettiklerini belirtmiştir. Yazısında daha sonra tespitlerine geçen Galib Kemal Bey, Avrupa’da Osmanlı hakkındaki yanlış izlenimlerin yok edilerek devletin hak ettiği hakiki şerefi ve

1167 BOA, HR.SYS, 2106/21.

1168 BOA, DH.EUM.2.Şb, 27/33.

1169 BOA, HR.SYS, 2443/8.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

160

haysiyeti kazanması için yapılması gerekenleri sıralamıştır. Ona göre; esas davanın Müslümanlık ile Hristiyanlık arasında olduğu unutulmamalıdır. İki asırdan beri olgunlaştığı aşikâr olan Osmanlı dâhili idaresinin ıslahıyla beraber Türk milletinin kendine has büyük bir medeniyet olduğu ve sadece taklit eden ve askerlikle uğraşan bir millet olmadığı, Allah’ın insanlara bahşettiği üstün sıfat ve bir şeyler icat etme özelliklerine sahip bir millet olduğu teyit olunmuştur. Bununla birlikte fen ve tarih neşrine senelerce mesai harcanması gerektiğine de değinen Galib Kemal Bey, Anadolu insanının yakın zamanda fedakârca çalışmaları neticesinde layık olduğu barış ve huzura kavuşacağını düşünmektedir. Bunu gerçekleştirmek için 15 yıldan beri tüm gücünü, mevcudiyetini korumaya harcayan bu milletin Viyana Kongresi ile dâhil olduğu Avrupa devletleri arasındaki hak ettiği şerefi ve nüfuzu için çalışmaya çok muhtaç olduğunu belirtmiştir. Bu arada Prens Metternich’in Türkleri Avrupa’ya tanıtmak için Hammer’e yazdırdığı Osmanlı tarihinin devlet tarafından devam ettirilmesinin çok önemli olduğunu söyleyen Sefirin, milli ve tarihi neşir meselesine çok önem verdiği ve yerli ilim adamlarının bu işle uğraşmalarını bir gereklilik olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu önemli tespitlerinden sonra Galib Kemal Bey, Cenevre’deki “Beynelmilel Ermeni Himayesi Cemiyeti” faal üyelerinden Profesör Krafft Bonnard’ın tesadüfi olarak iki günden beri Kopenhag’da olduğunu ve bu şahsın, yazının gönderildiği günün akşamına bir konferans vereceğini bildirmiştir. Kendisinin de Profesör Krafft’ı Ermeni meselesini ilmi bir surette özel olarak görüşmek üzere oteline davet ettiğini ve teklifi kabul eden profesörle yaklaşık üç saat konuştuklarını belirtmiştir. Galib Kemal Bey söz konusu konuşmada Türklerin, Hristiyan ve Ermeni düşmanı olmadıklarını ve Osmanlı topraklarında yabancıların entrikaları görülünceye kadar özellikle Tanzimat’tan itibaren Hristiyanların Türklerden daha ziyade refah ve saadet içinde yaşadıklarını ispat ettiğini söylemektedir. Ayrıca Sefir, Profesör Krafft’a Ermeni meselesinin Türk ve Müslümanlara karşı Balkan Harbi’yle açılan Haçlı mücadelesinin devamından başka bir şey olmadığını beyan ettiğini aktarmıştır.1170

Ermeni meselesi ile ilgili Avrupa basınının ve hükümetlerinin, bir tarafın acılarını yüceltirken diğer tarafın acılarını görmezden gelen, ikiyüzlü politikaları Osmanlı tarafını bıktıracak raddeye gelmiştir. Ancak özellikle Danimarka gibi tarafsız devletlerin hakikate uyandırılması ve gerçekten objektif bir sonucun çıkması için 13 Şubat 1919 tarihinde, Osmanlı hükümeti tehcirin araştırılması ve nedenlerinin tespiti için uluslararası bir komisyon kurulmasını istemiştir. Bu maksatla kurulacak komisyon için İsveç, Danimarka, İspanya ve Hollanda hükümetlerine tarafsız hukukçulardan ikişer kişi atamaları konusunda bir nota verilmiştir. Ne gariptir ki bu devletler 6 Mayıs 1919’da Osmanlı Devleti’ne verdikleri cevaplarla, söz konusu teklifi reddetmişlerdir.1171

1170 BOA, HR.SYS, 2470/81.

1171 Halaçoğlu, a.g.m., s. 493.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

161

6.6. Osmanlı ve Rus Esirleri Konusunda Hilal-i Ahmer ve Danimarka Kızılhaçı’nın Faaliyetleri

1859 yılında Fransa ile Avusturya arasında gerçekleşen Salferino Savaşı’na şahit olan İsviçreli Jean Henry Dunant’ın, savaş izlenimlerini anlattığı, 1862 yılında basılan, “Bir Salferino Hatırası” isimli eser uluslarüstü bir yardım kuruluşunun oluşturulması fikrinde bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Dunant’ın barış zamanında yetiştirilecek ve savaş zamanlarında hiçbir ayrım gözetmeden yaralıların tedavisiyle meşgul olacak bir cemiyet kurulması fikri, kısa sürede tüm Avrupa’da destek bulmuştur. Dunant’ın görüşlerine destek veren Cenevre Halk İdaresi Derneği Başkanı Gustave Moynier’in öncülüğünde, İsviçre Federal Konseyi’nin yaptığı çağrı üzerine askeri yaralılara yardım derneği kurmak amacıyla Cenevre’de Kızılhaç’ın temeli olarak kabul edilen 5 kişilik bir komisyon oluşturulmuştur. Daha sonra 17 Şubat 1863 tarihinden itibaren “Uluslararası Askeri Yaralılara Yardım Derneği” adı altında oluşturulan dernek bu amaca yönelik toplantılarına başlamıştır. Cenevre Sözleşmesi’nin 22 Ağustos 1864 tarihinde resmileşmesi ile bu sözleşme, savaş alanında yaralıların durumunun iyileştirilmesine yönelik ilk modern uluslararası insancıl hukuku ortaya çıkarmıştır. Sözleşmeye tüm Dünya genelinde yoğun bir katılım olmuş yıl sonuna kadar, Fransa, İsviçre, Belçika, Danimarka ve Baden Dukalığı söz konusu sözleşmeyi onaylamışlardır. Sözleşme neticesinde kurulması kesinleşen Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve ülkelerde kurulacak yardım cemiyetleri, kendilerine sembol olarak, kuruluşa ev sahipliği yapan İsviçre Devleti’ni onurlandırmak adına, Helvetian Konfederasyonunun işaretini sadece renklerini değiştirerek kabul etmişlerdir. Cenevre Sözleşmesi resmileştirilirken buraya delege göndermeyen ve sözleşmeyi imzalamayan diğer ülkeler için de bu sözleşmeyi imzalamaları amacıyla bir yıl süre tanınmıştır. Osmanlı Devleti her ne kadar oluşturulan ilk Cenevre Komisyonuna delege göndermediyse de, söz konusu bir yıllık süre bitmeden 5 Temmuz 1865'te Sözleşmeyi imzalamıştır. 1867 yılında Paris’te toplanan ilk Kızılhaç kongresine katılması için Alman asıllı Dr. Abdullah Bey görevlendirilmiştir. Kongrenin ardından, Kırımlı Dr. Aziz Bey’in de katkılarıyla, Marko Paşa başkanlığında Osmanlı Devleti’nde, Mecruhin ve Marda-i Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti kurulmuştur. 11 Haziran 1868 tarihinde ilk olarak 22 daha sonra 25 kurucu üye ile örgütlenen cemiyet, Sultan Abdülaziz’den de destek görmüştür. Söz konusu Cemiyet, 1869’da Berlin’de gerçekleştirilen Kızılhaç Cemiyetleri Konferansı’na kadar herhangi bir faaliyette bulunmamıştır. II Abdülhamid’in 1876 yılında tahta çıkmasının ardından, 14 Nisan 1877 tarihinde Mecruhin ve Marda-i Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını alarak resmen kurulmuş ve Merkez Komitenin teşkili için harekete geçilmiştir. Cemiyet, kuruluşunun ardından yayınladığı takrirle hükümet ve ordunun acilen yapması gerekenleri sıralamıştır.1172 Kuruluşundan itibaren yardım faaliyetlerine başlayan Hilal-i Ahmer Cemiyeti özellikle I. Dünya savaşı sırasında önemli görevler üstlenmiştir.

1172 Derya Şimşek, “II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Kuruluşu ve Teşkilatlanması”, Turkish Studies, C.10, S. 5, 2015, s. 310-311.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

162

6.6.1. Rusya’da Bulunan Osmanlı Esirleri Hakkında Yapılan Faaliyetler

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, savaşan tarafların ilk esirleri aldıkları günlerde İsveç’in başkenti Stockholm’de 1915 Kasım’ında bir Kızılhaç konferansı düzenlenmiştir.1173 Almanya, Rusya, İsveç ve Avusturya-Macaristan Kızılhaç temsilcilerinin katıldığı bu konferansın amacı savaşan ülkelerdeki esir kamplarının ıslahı ve esirlerin daha insani şartlara kavuşmasıydı. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin katılmadığı bu konferansta, 18 Ekim 1907 tarihli Lahey Sözleşmesi’nin ekindeki Savaş Esirleri Sözleşmesi’nin 14. ve 16. maddelerinin uygulanarak savaşan devletlerin esirlerine yardım için komiteler teşkil edilmesi kararlaştırılmıştır.1174

1915 yılında yapılan bahsi geçen konferansa katılmayan Osmanlı Devleti aynı konu ile ilgili olarak 1916 Nisan’ında Stockholm’de ikinci bir konferansın toplanacağını haber alınca bu kez söz konusu konferansa katılmak için yoğun çaba sarf etmiştir. 31 Mart 1916’da Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya, İsveç, Danimarka ve İsviçre Kızılhaç cemiyetleri temsilcilerinin Stockholm’de oluşturdukları komisyona Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nden de uygun birinin gönderilmesi için Dâhiliye Nezareti’ne tebligat yapılmıştır.1175

Kızılhaç konferansı ile ilgili Hilal-i Ahmer Cemiyeti de 2 Nisan 1916’da Dâhiliye Nezareti’ne Stockholm’de bahsi geçen devletlerin Kızılhaçlarının temsilcilerinden oluşan bir komisyonun oluşturulacağı ve bu komisyonun söz konusu devletlerdeki esirlerin durumunu teftiş edeceği meselesinin 1915 sonunda yapılan konferans ile kararlaştırıldığına dair bilgi vermiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin bilgilendirmesinde ayrıca 1915’te yapılan konferansta, 18 Kasım 1907 Lahey Sözleşmesi’ndeki içeriğin 14. ve 16. maddelerine uygun olarak savaşta olan devletlerde bulunan esirler için tarafsız devletlerin komisyonlar oluşturmaları istendiği belirtilmiştir. Cemiyet bu komisyonun esirlerin hayat şartlarının iyileştirilmesi, hayatta olan, ölen veya savaşta kaybolan askerlerin isimlerinin belirlenmesi gibi görevleri yerine getireceğini eklemiştir. Bu kararları söz konusu devletlerin Kızılhaçları imzalamış olduğundan kurulacak bir komisyona Osmanlı tarafından da bir temsilcinin katılabilmesi için öncelikle bahsi geçen konferans kararlarına imza atılmasının lüzumlu olduğu yanında hükümetin, Osmanlı ülkesindeki esirlerin teftişine de izin vermesi gerektiği yine Cemiyet tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca Cemiyet, Lahey Sözleşmesi’nde geçen savaş zamanında harp halindeki devletlerde oluşturulması gereken “Esra-i İstihbarat Kalemi” ve “Esra-i Harbiye Muavenet Komitesi” nin Osmanlı Devleti’nde oluşturulmadığına dikkat çekmektedir.1176

Yabancı ülkelerin Kızılhaçlarının üstlendiği esirlerle ilgili görevler için Hilal-i Ahmer’in gerek Hariciye Nezareti’ne gerekse Başkumandanlık vekâletine yetki başvurusunda bulunmasına rağmen bu vazifenin savaşın, Türkiye sınırlarına ulaşmasından bir yıl sonra Hilal-i Ahmer’e tevdi edildiğinden yakınan Cemiyet, o zamana kadar bu işin heyet-i askeriyece yapılmasını da eleştirmektedir. Hakikaten de Hilal-i Ahmer Esir Komisyonu’na savaş esirlerinin listelerinin tanzimi ve esirlere ait diğer bazı

1173 “1915 yılında yapılan konferansa ait raporlarda Osmanlı Devleti’nin konferansa katıldığına dair bir açıklama bulunmamakla birlikte bazı İsveç kaynaklarında ‘Osmanlı Devleti’nin bu konferansa katıldığı’ bilgisi yer almaktadır.” (Bkz. Asiye Tülin Sonatılgan Uygur, “İsveç Kaynaklarına Göre Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Malul Türk Savaş Esirlerinin İsveç Kızılhaçı Yardımıyla İsveç Üzerinden Mübadelesi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 2013, İstanbul, s. 124.)

1174 Cemil Kutlu, “I. Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Türk Savaş Esirileri ve Bunların Yurda Döndürülmeleri Faaliyetleri” Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Doktora Tezi, Erzurum, 1997, s. 240.

1175 BOA, BEO, 4406/330409.

1176 BOA, DH.KMS, 38/14.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

163

işlerin yapılması vazifesinin verilmesinden sonra yapılan çalışmalar neticesinde Osmanlı esirlerinin daha müsait şartlarda yaşamaları ve aileleri ile haberleşmeleri, onlardan hediye ve nakit almaları sağlanmıştır. Ayrıca Cemiyetin kendisinin de söz konusu esirlere yardım ettiğini belirten Hilal-i Ahmer, bunun yeterli olmadığı üzerinde durmaktadır. Cemiyet Türkiye’de savaş esirlerine yardım için resmi bir komitenin teşkil edilmemesinden dolayı Petrograd’da oluşturulan komite ile sürekli iletişime geçilemediğini, bu yüzden de büyük kısmı Rusya’da olan Türk esirlerin durumlarının iyileştirilmesi çalışmalarına girişilemediğini belirtmekle birlikte bu meselede başarılı olunması için gerekli şartları şöyle ortaya koymaktadır:

1. Savaş esirleri istihbarat işlerinin, kesin olarak Hilal-i Ahmer Esir Komisyonu’na verilmesi gerekmektedir.

2. Savaş esirlerine yardım ve destek için Türkiye’de Hilal-i Ahmer çatısı altında, Avusturya-Macaristan ve Almanya’da olduğu gibi, bir komite teşkil edilmesi lüzumludur.

3. Daha önceki Stockholm kararlarında olduğu üzere, Osmanlı savaş esirlerinin selameti için Osmanlı ülkesinde bulunan Rus savaş esirlerine muamele-i mütekabile ifası esası kabul edilmeli ve Rus Kızılhaçı ile görüşülerek durumu imzaya Hilal-i Ahmer Cemiyeti yetkili kılınmalıdır. Söz konusu kararların Rusya’da bulunan Osmanlı esirleri ve Türkiye’de bulunan Rus esirleri hakkında karşılıklı eşit olarak tatbikiyle Rusya’daki esir karargâhlarını, Stockholm’de oluşturulacak komisyon ve bu komisyon üyesi olacak Osmanlı temsilcisi serbestçe teftiş edecektir. Aynı şekilde Türkiye’deki esir karargâhlarını da söz konusu komisyon ve o komisyona üye bulunan Rus temsilcisi beraber serbestçe teftiş edebilecektir.

4. Savaş esirlerine lazım gelen yardım ve destek için hükümet tarafından resmen, tarafsız devletlerin vatandaşları da dâhil olmak üzere, teşkil edilecek muavenet komitesine gerekli meblağın verilmesi gerekmektedir.1177

Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin de belirttiği gibi Osmanlı Devleti’nde savaş esirleri konusunda yetkili bir kurumun olmaması, hükümetin 1915’ten itibaren başlayan esir konferanslarına doğrudan katılamamasına neden olduğu gibi aynı zamanda bu eksiklik Türk esirlere Avrupa’daki elçilikler vasıtasıyla dolaylı yoldan yardım gitmesine de sebep olmuştur. Tabii olarak böyle bir durum Türk esirler için olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Birçok kampta Türk esirler ağır esaret koşullarında yapayalnız kalmışlardır.1178

27 Haziran 1917’de Kopenhag sefaretini de yürüten Bükreş Sefiri Safa Bey, Rusya’da bulunan Osmanlı esirlerinin durumlarının düzeltilmesi ve onlara yardım ulaştırılabilmesi için tarafsız Kızılhaç temsilcileri tarafından ziyaret edilmeleri hususunda Danimarka Hariciye Nezareti ve Kızılhaçı nezdinde yapılan girişimleri anlatırken söz konusu mevzuya da değinmektedir. Safa Bey, Rusya’daki Türk esirlerinin öteden beri muhtaç ve perişan halde bulunduklarını belirterek Alman ve Avusturya-Macaristan Kızılhaçları tarafından gönderilen, 1915 ve 1916 yılları kışlarında İsveç ve Danimarka Kızılhaçları tarafından esir karargâhlarına götürülüp dağıtılan para ve eşya için Türk esirlerin dahi müteşekkir olduklarını bildirmektedir. Bununla birlikte Hilal-i Ahmer’in

1177 BOA, DH.KMS, 38/14.

1178 Sonatılgan Uygur, a.g.e., s. 152.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

164

tahsis ettiği para ve eşyanın da yine aynı heyet ve Tibet-Çin’de bulunan esirlere yardım komitesi tarafından dağıtılmasına rağmen şimdiye kadar Osmanlı esirleri için resmen memur edilmeyen söz konusu heyetlerin yardım faaliyetlerinin sınırlı kaldığı belirtilmiştir.1179

Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Osmanlı esirlerinin selameti için düşüncelerini belirtirken aynı tarihlerde Stockholm Sefiri Cevad Bey’de Stockholm’de toplanacak komisyona Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nden bir temsilcinin katılması için hükümetin de iznini alarak İsveç Kızılhaçı nezdinde teşebbüste bulunmuştur. Bu arada 3 Nisan 1916’da oluşturulacak komisyonun teşkili Rusya’nın isteği üzerine Nisan ayı sonuna ertelenmiş olup İsveç temsilcisi bu konuda komisyona teklif götürmeyi kabul etmiştir. Bununla yetinmeyen Cevad Bey, Danimarka Hariciye Nezareti’ne de müracaat ederek Danimarka temsilcisinin de komisyonda Osmanlı lehine teklifte bulunmasını rica etmiştir. Yine İsviçre temsilcisinin de Osmanlı lehinde çalışması için Fuad Rasim Bey’e tembihte bulunmuştur. Bu komisyonun çok önemli olduğunu bildiren Sefir, Macaristan’ın Avusturya temsilcisi ile yetinmeyerek bu komisyona kendisi de bir temsilci gönderdiği bilgisini hükümete aktarmıştır. Bu arada Cevad Bey, Avusturya temsilcisinin; Rusya’ya gidecek komisyona bir Osmanlı temsilcisinin katılmasını Rusya hükümetinin, kabul etmeyeceğini bildirdiğini eğer ısrar edilecekse temsilcinin lehte talimat vermeye hazır olduğunu bildirmiştir. Ayrıca söz konusu devletlerin onayı alındıktan sonra resmi müracaatta bulunulmasının daha uygun olacağı yönünde fikir beyan eden Stockholm Sefiri Cevad Bey, komisyona Osmanlı temsilcisinin de alınması için İsveç Kralının kardeşi ve İsveç Kızılhaçı başkanı olan Prens Carl’ı da ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sonrasında, Prensin kendisinden, bu konuda diğer devlet Kızılhaçlarına telgraf çekip ısrar etmesi yolunda söz alınmıştır. Tüm bunlara ek olarak komisyona Osmanlı Devleti’nden bir temsilcinin katılması hususundaki çalışmalar için Berlin ve Viyana’daki sefirlere de talimat verilmiştir.1180

Osmanlı hükümetinin Rusya’daki Türk esirler konusundaki hassasiyetinde, I.Dünya Savaşı’nda Rus Ordusu’na esir düşen Türk sayısının 65.000 civarında olmasının etkisi göz ardı edilmemelidir. Söz konusu rakamın tespiti de uzun bir zaman almıştır. Hatta 1917 yazına kadar Rusya’da ne kadar Türk savaş esiri bulunduğu konusunda ne Osmanlı Harbiye Nezareti’nin ne de Hilal-i Ahmer Cemiyetinin elinde kesin bir rakam olmadığı bilinmektedir.1181

Savaş döneminde özellikle de 1916 yılından itibaren Rusya’daki esir kamplarının Kızılhaç heyetlerince ziyaret edilebilmesiyle birlikte Danimarka ve İsveç Kızılhaçları Rusya’daki çalışmalarını arttırmışlardır. Osmanlı Devleti’nin müttefiki Almanya ve Avusturya-Macaristan, Rusya’daki vatandaşlarının ve özellikle savaş esirlerinin himayesini İsveç ve Danimarka hükümetlerine havale etmiştir. Bunun üzerine söz konusu ülkeler Rusya’daki teşkilatlarını genişleterek Petrograd’daki büyükelçiliklerine sadece adı geçen devletlerin savaş eserilerinin işlerini görmek üzere “B Şubesi” adı verilen özel şubeler kurmuşlardır. Osmanlı Devleti ise Rusya’daki Türk esirlerin himayesini İspanya’ya bırakmış olup söz konusu esirlerin menfaatlerini İspanya Petrograd Büyükelçiliği vasıtasıyla korumaya çalışmıştır. Ancak İspanya’nın Rusya topraklarında ancak üç tane fahri konsolosu olması hatta Türk esirlerinin çoğunlukla bulunduğu Sibirya’da temsilciliğinin dahi olmaması bu işi hakkıyla yapmasını engellemiştir.1182

1179 BOA, HR.SYS, 2202/26.

1180 BOA, DH.KMS, 38/14.

1181 Cemil Kutlu, “I. Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Türk Esirleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 43, 2010, s. 320.

1182 Kutlu, a.g.e., s. 247-249.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

165

Osmanlı Devleti, esir düşen askerlerine yardım ve destek ulaştırmak için çabalarken ihtilaller ile sarsılan ve otorite boşluğu yaşayan Rusya da yaralı ve hasta esirlerin geleceği ile ilgili önemli bir adım atmıştır. Söz konusu devlet, 1917 Şubatı’nda Petrograd’daki İspanya Elçiliğini aracı kılarak hasta ve yaralı esirlerin Danimarka’da ikamet ettirilmesi konusunda düşman devletler ile mukavele yapacağını ve bu mukaveleye Osmanlı Devleti’nin de katılmasını istediğini bildirmiştir. Osmanlı hükümeti bu istek karşısında; bahsi geçen sözleşmeye müttefiklerinin imza atıp atmadığını, attılarsa hangi şartlar dâhilinde attıklarını öğrenip ona göre cevap vermeyi düşünmüş, bununla birlikte Danimarka nezdinde de teşebbüse geçmeyi ihmal etmemiştir. 18 Mart 1917 tarihinde Başkumandanlık söz konusu mesele ile ilgili Rusya ile bir anlaşmanın yapılmasının uygun olduğu yönünde görüş belirtince bu anlaşma için evvela Danimarka’nın rızasının alınmasının gerekli olduğunu düşünen hükümet, 28 Mart 1917’de Kopenhag kabinesi nezdinde teşebbüse geçilmesi için Kopenhag Sefaretini harekete geçirmiştir. Kopenhag Sefaretine gönderilen yazı aynı zamanda Berlin, Viyana, Sofya sefaretlerine de gönderilmiştir. 31 Şubat 1917 tarihinde Hariciye Nezareti’ne İspanya Sefaretinden gelen 50 numaralı yazıda, yaralı ve hasta esirlerin Danimarka’da ikameti konusunda Rusya ile Osmanlı arasında imzalanacak mukavele taslağının tercümesi şu şekilde verilmiştir. Buna göre;

1. Bir numaralı melfufta zikr olunan hastalık ve maluliyetlerden muzdarib bulunan Rus, Alman ve Avusturya-Macaristan savaş esirlerinin, Danimarka’da ikamet etmek üzere kabulü uygundur.

2. İtilafların savaş esirleri için ikametleri miktarı başlangıç için 1.000 kişi ve Almanya ile Avusturya-Macaristan devletlerinin ikisi için dahi 1.000 kişi olmak üzere tayin edilmiştir. Bu miktar iki tarafın karşılıklı anlaşması ile ileride değiştirilebilir.

3. Danimarka’da ikamet edecek Rusya esirleri Sealand’da ve Osmanlı esirleri ise Alburg-Arhus hattının kuzeyindeki Jutland’da ikamet ettirileceklerdir.

4. Danimarka da ikamet ettirilecek anlaşma taraflarının esirleri, hastalıklarının en zor devresinde tedavi için gerektiği müddetçe Danimarka’da kalacaklardır. Hastalıktan kurtuldukları takdirde veya her çeşit hastalık için tayin olunan süre bittiği zaman kendilerini esir eden ordunun mensup olduğu memlekete iade edileceklerdir.

5. İlgili hükümetlerin Kopenhag’daki sefaretleri hasta esirlerin Danimarka’da ikametleri ile ilgili tüm meselelerde Danimarka hükümeti ile esirler arasında aracılık etme hakkına sahiptirler.

6. Kendi ifadeleri veya mensub oldukları hükümetlerin isteği üzerine Danimarka’da ikamet etmesi teklif edilen esirler, bulundukları yerdeki komisyonlar tarafından muayene edilecektir. İş bu mahalli komisyonlar savaş esirlerini umumi toplanma karargâhında muayene edeceklerdir. Bunların, kabul edilip edilmeyeceklerine karargâh karar verecektir. Söz konusu muayene Danimarka Sıhhiye İdaresi memurlarından birinin katılımı ile özel komisyon tarafından yapılacaktır. Ayrıca Danimarka’ya gitme durumu birkaç kişilik boş yer varsa olacaktır.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

166

7. İlgili hükümetler kendi karargâhlarınca sağlık durumlarından dolayı Danimarka’da ikametleri lazım gelen esirleri belirlemek hakkına sahiptirler. Esirler de kurallara uygun olarak muayenelerini talep etme hakkına sahiptirler. Bununla birlikte bu esirlerin ikametine 6. maddede belirtildiği gibi karar verecek olan makam umumi toplanma karargâhlarındaki özel komisyonlardır.

8. Savaş esiri olan subay ve erlerin Danimarka’da ikametleri esnasında onları esir eden hükümetin, esirlerin tedavisi ve dini vecibelerini yerine getirmesi için yeterli sayıda doktor ve din adamı görevlendirmesi gereklidir.

9. Danimarka hükümeti ikamete gelen esirlerin firar etme teşebbüslerine mani olmak için gerekli olan tedbirin tamamını almayı kabul etmektedir. Bu maksatla esirleri ikametleri esnasında sıkı bir şekilde gözlem altında tutmakla birlikte hudut boylarındaki karakolları takviye edecektir.

10. Sözleşme tarafları firar ederek vatanlarına dönen esirleri tekrar ikamet mahallerine iade edeceklerini taahhüt ederler.

11. Danimarka hükümeti casusluğu engellemek için en şiddetli tedbirleri almayı kabul eder ve şu önlemleri alır:

- Savaş esirlerinin ahali-i mahalliden tamamen tecrit edilmesi sağlanır.

- Esirlerin ikamet mahallerinde sıkı bir şekilde gözlem altında tutulmaları sağlanarak esirlerin haberleşmeleri tamamen kontrol altına alınır.

- 2 numaralı melfufa uygun olarak esirlerin akrabaları tarafından ziyaretleri sınırlandırılır.

12. Danimarka da ikamet edecek esirler için bir takım eşyalar tertib edilecek ve taraf hükümet sefaretleri, Danimarka hükümeti yardımıyla bu eşyaları teftiş edebileceklerdir.

13. Program ve dersler; Danimarka hükümetinin yardımı ile ilgili sefaretin kontrolünde bulunmak şartı ile esirler için çeşitli dersler vesaire tertip edebileceklerdir.

14. İkamet mahallerinde düzen ve asayişin sağlanması her bir karargâhın sağlığı müsait en rütbeli subayına aittir. Bu rütbeli subayın aykırı davranışları olur ise Danimarka Sıhhiye i Askeriye İdaresi, gerekli yerlere rapor verecek ve gerekli cezanın tesbiti konusunda mütalaasını sunacaktır.

15. Danimarka hükümeti, ikamette bulunan esirlerin iaşesi, iskân ve tedavisi için vaki olacak masrafı esirlerin mensup oldukları hükümetlerden tazmin edecektir.

16. İlgili hükümetlerin sefaretleri, esirlerin mali durumunu kontrol edip ikametlerine, iaşelerine ve tedavilerine nezaret etme hakkına haizdir.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

167

17. İş bu sözleşme kesin bir mahiyette olmayıp sözleşme taraflarının Danimarka hükümeti ile husule gelecek bazı uyuşmazlıklara göre değiştirilmesi veya yeni madde eklenmesi mümkündür.

11. maddenin eki olarak Danimarkada ikamet edecek esirlerin akrabaları tarafından ziyaret ettirilmesilerine dair nizamname:

1. Esirlerin yakın akrabaları ve sıhriyet (evlenme yoluyla meydana gelen akrabalık) dolayısıyla olan akrabaları tarafından ziyaret ettirilmelerine ancak Danimarka hükümetinin özel izni ile müsaade edilecek ve Danimarka hükümeti her defasında ziyaret için esir eden hükümetin rızasını talep edecektir.

Yakın akraba tabirinden maksat: Pederler, valideler, erkek ve kız kardeşler, çocuklar ve ceddeyndir.

Sıhriyet akrabasından maksat: Zevceler, kayınpederler, kayınvalideler, kayınbiraderler ve baldızlardır.

2. Ziyaret izni sadece ağır hasta olanlar için verilebilir.

3. Önceki maddede geçen esirlerin görüşmelerine ancak bir Danimarkalı askeri memur ile ilgili sefaretin bir memurunun nezareti altında izin verilebilir.

4. Esirlerin akrabaları ile görüşmeleri esnasında esirin geldiği memleketin siyasi, iktisadi ve askeri durumu hakkında konuşması katiyen yasaktır. Konuşma sadece şahsa, ailesine ve özel durumlarına ilişkin olacaktır.

Söz konusu sözleşmenin hiçbir zaman imzalanıp yürürlüğe girmediğini arşiv kayıtları ve bu tarihten sonra ki süreç göstermektedir. Hatta Şubat 1917’de bahsi geçen malul esirlerin İsviçre veya Norveç’te ikametleri de gündeme gelmiş olup Osmanlı Devleti, Norveç nezdinde de teşebbüse geçmiştir. Ancak bu planın da akîm kaldığı anlaşılmaktadır.1183

Fransa’daki bazı Türk esirlerin geri döndürülmeleri konusu çabuk çözüme kavuşturulmuş bir konu iken Rusya’daki esirlerin, yurda geri döndürülmeleri veya en azından yaşam koşullarının daha iyi hale getirilip, onlara yardım gönderilmesi kolay olmamıştır.1184 Konu ile ilgili yapılan çalışmaları, 27 Haziran 1917’de Hariciye

1183 BOA, HR.SYS, 2238/2.

1184 Rusya’daki Türk esirler, Osmanlı Devleti’nin esirler ile ilgili tek gündemini oluşturmamış diğer devletlerdeki esirlerin de yurda döndürülmesi konusunda çalışmalar yapılmıştır. Örneğin 19 Aralık 1916 tarihinde Başkumandanlık Vekâleti, Almanya ve Fransa arasında hasta ve yaralı esirlerin taraflarca memleketlerine iade edilmesi hakkında fikir birliğine varıldığını bildirerek bu konuda hükümetin de Fransa ile bir mukavele yapmasının uygun olacağını ifade etmiştir. Bunun üzerine söz konusu esirlerin mübadelesi için geçiş yolları üzerinde olan İsviçre, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın onayının alınması gündeme gelmiştir. 13 Şubat 1917’de esirlerin ilk durağı olacak İsveç’in, üç aydır zaruri ihtiyaç maddeleri konusunda büyük sıkıntı çekmesinden dolayı söz konusu esirleri ikamet ettiremeyeceği ancak geçişlerine izin verebileceği belirtilmiştir. Esirlerin geçişi konusunda ikinci durak noktası olan Avusturya-Macaristan hükümeti ise, Avusturya Macaristan Karargâh ı Umumisi’nde temsilci Osmanlı askeri olan Pertev Paşa’nın bizzat teşebbüsü ile bazı şartlar öne sürerek izin vermiştir. Bahsi geçen devlet geçiş izni için şu şartları öne sürmüştür;

1.Yaralı esirlerin sağlık durumlarının geçiş için uygun olması.

2.Nakledilecek esirlerin kolera, çiçek ve tifo hastalıklarına karşı aşılanmış olmaları.

3.Söz konusu esirleri taşıyan trenlerin Avusturya-Macaristan toprağına girerken muayene edilebilmeleri için önceden geliş gün ve saatlerinin bildirilmesi.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

168

Nezareti’ne aktaran Kopenhag Sefaretini de yürüten Bükreş Sefiri Safa Bey, konu ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. Safa Bey özellikle Kafkasya gibi yerlerdeki Alman ve Avusturyalılar ile birlikte bulunan Osmanlı esirlerinin ciddi yardıma ihtiyaç duyduklarını, Rusya’da Osmanlı tebaasının himayesini ve menfaatini sağlama vazifesini üzerine alan İspanya Hükümetinin bu gibi yerlerde ancak yerli Ruslardan tayin edilmiş olan fahri konsoloslarının bulunmasından dolayı yetersiz kaldığını belirtmektedir. Safa Bey, Rusya’daki Osmanlı esirlerinin de Avusturya-Macaristan ve Alman esirleri kadar refaha erişmelerinin yolunun, İsveç ve Danimarka Kızılhaçlarını vasıta kılmakla mümkün olacağını düşünmektedir. Sefir, bunu sağlamak için Kopenhag’a gelen Kızılay Esir Şube Müdürü İzzet Bey’e öncelikle Danimarka Kızılhaçı üyelerinden olup geçen sene Bakü civarındaki Nargin Adası’nda1185 bulunan beş bin kadar Osmanlı esirini ziyaret etmiş olan Doktor Marsen ile görüşmesini tavsiye etmiştir. Safa Bey, Doktor Marsen ile mülakat eden İzzet Bey’in onun nasihatiyle Danimarka Kızılhaçı yönetimi nezdinde bazı kişilere müracaat ettiğini aktarmaktadır. Bu kişiler, Rusya’daki Danimarka Kızılhaçı temsilcisi olup yakında Kızılhaç yönetimine tayin olunacak olan Philipsen ve bu şahsın yerine Petersburg’a giden Faltoft ile Danimarka’nın Petersburg Sefiri H. R. Fcavenius’dur. Bu şahıslar, söz konusu talebi olumlu karşılamış ve eğer Rusya’daki rejim değişikliği olmasaydı kendilerinin daha evvel elde ettikleri kolaylıklar neticesinde çok daha rahat izin alabileceklerini bildirmişlerdir. Ayrıca söz konusu temsilciler, Rusların böyle bir izni vermelerinin karşılığında Osmanlı Devleti’nden de aynı yönde Türkiye’deki Rus esirleri için müsaade taleb edeceklerini belirtmiş ve bu müsaade teklif edilmezse Rusya’dan hiçbir kolaylık sağlanmasının istenemeyeceğini eklemişlerdir. Safa Bey ayrıca Rus basınında İngilizlerin özellikle neşr ettirdikleri İttifak Devletleri elindeki Rus esirlerin gayet ağır muamelelere maruz kaldıklarına dair iftira haberlerin, Rusya’daki İşçi ve Halk Meclisi’ni galeyana getirdiğini ve söz konusu Meclisin, aynı muamelenin Rusya’da bulunan esirlere de şiddetle uygulanması yolunda karar birliğine vardığını belirtmiştir. Yine Safa Bey, İzzet Bey tarafından Hilal-i Ahmer yönetimine bildirilen şartlara göre ziyaret ve yardım esasının kabul edilmesi lüzumunun Harbiye Nezareti’ne de bildirildiğini yazmıştır.1186

Hilal-i Ahmer Cemiyyeti Reis-i Sanisi Besim Ömer Paşa’nın gönderdiği telgrafta ise Harbiye Nezareti’nin karşılıklı muameleyi Rusya’ya teklif ettiği ve bu konunun bir an önce neticelendirilerek savaş esirlerinin ziyaret ve yardımına ulaşılması meselesinin İzzet Bey tarafından Kızılhaç yönetimine de tebliğ edildiği bildirilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Rusya’daki Türk esirlerine gönderilmek için 5.000-6.000 kişilik çamaşır, elbise ve kunduranın ihraç edilmesine izin verilmesi hakkında ayrıca teşebbüste bulunulmuştur. Boş durmayan Safa Bey kendisi de Hariciye Nazırı Erik Scavenius’a bizzat müracaat ederek bu iki taleb konusunda yardımını rica etmiştir. Ancak Danimarka Kızılhaçı’ndaki

Avusturya Macaristan’dan sonra esirlerin geçmesi için son durak olan Bulgaristan hükümeti de gerekli izni vereceğini beyan etmiştir. Tüm bunlara karşılık 15 Şubat 1917’de Hariciye Nezareti, Başkumandanlık Vekâletine Fransız malul esirlerin bir an evvel İstanbul’u terk etmeleri için gerekli belgelerin, polis ve askeri memurlarca halledilmesi gerektiğini bildirmiştir. (Bkz. BOA, HR.SYS, 2238/2.)

1185 Hazar Denizi’nde Bakü’nün 12 km açığında bulunan ve yılan adası olarak anılan bu küçük ve kayalık ada esirlere en kötü davranılan kamplardan biri olarak kısa sürede ünlenmiştir. Nargin, savaşın başından itibaren Alman, Avusturya-Macaristan ve Türk esirleri için kullanılan dış dünyaya tamamen kapalı bir kamptır. Raporlara göre bu kamptaki Rus askerlerin kötü davranışlarının yanı sıra haşereler ve su kıtlığı esirlerin hayatını ciddi manada olumsuz etkilemiştir. Adanın tatlı su kaynağı olmadığı için zaman zaman adanın 5 gün susuz kaldığına dair kayıtlar bulunmaktadır. “Bu adada 1917 yılında, ilk iki buçuk ayda 400 esirin 85’i, üç ay içersinde 4.000 esirin 1600’ü ve altı ay içersinde 3.000 esirin 2.210’u ölmüştür.” (Bkz. Sonatılgan Uygur, a.g.e., s. 153.)

1186 BOA, HR.SYS, 2202/26.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

169

idare heyetinin değişmekte olması ve diğer taraftan Danimarka’ya ithalatın tamamen durmasından dolayı söz konusu eşyaların ihracı konusunda hemen netice alınamamıştır. Safa Bey yakında Petersburg’dan dönecek olan yeni reis Philipsen’in esirlerin ziyareti hakkında kesin bir cevabı da beraber getireceğini, birkaç güne kadar da ne tür ve ne miktar eşyanın ihracına müsaade edileceği hakkında Adliye Nezareti’nden malumat alınacağını ifade etmiştir.1187

Hakikaten de Rusya’daki Türk esirlerinin himayesini üstlenen İspanya hükümetinin yetersizliğini anlayan Osmanlı hükümeti söz konusu esirlerin menfaatlerini koruma işini, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın esirlerini himaye eden, Danimarka ve İsveç hükümetlerine devretmiştir. Ancak bu devletler de; Türk esirlerinin çoğunluğunun Kafkasya'da olması, söz konusu bölge de istikrarın olmaması, aynı zamanda bölgenin Rus hükümeti tarafından savaş sahası olarak değerlendirilmesi nedeniyle Kızılhaç temsilcilerinin bölgeye gitmesine izin verilmemesi yüzünden yardım konusunda zorluk çekmişlerdir.1188

Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Rusya’daki esirlere yapılacak yardımı İskandinavya’dan bizzat kordine etmek için 1917 yazında Kopenhag’da bir Hilal-i Ahmer Murahhaslığı1189 kurup temsilciliğine Yusuf Akçura’yı getirmiştir.1190

Bu arada İsveç Hükümeti’nin çabaları ile 1917 yılı Haziran’ında Lahey’de, Ekim ayında Kopenhag’da ve Aralık ayında da Bern’de farklı sayıdaki devletlerin katıldığı, savaş esirleri ilgili, üç konferans düzenlenmiştir. Ekim 1917’de Kopenhag’da toplanan konferans, savaşan tarafların Kızılhaç ve savaş bakanlıklarının da katıldığı en geniş katılımlı konferans olmuştur. Konferansta, esirlerin kamplardaki hayat şartlarının düzenlenerek iyileştirmelerin yapılması görüşülmüştür.1191 Bu konferansın toplanmasında, Rusya’da 1917 Şubat İhtilali’nin çıkması ile birlikte bu ülkedeki savaş esirlerinin mübadelesinin gündeme gelmesi de etkili olmuştur. 1917 yılı sonunda Kopenhag’da Rusya, Romanya, Osmanlı, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın katılımı ile toplanan konferansa Osmanlı Devleti, Bahriye Miralayı Rauf Bey, Erkan- ı Harbiye Kaymakamı Seyfi Bey, Hilal-i Ahmer Esir Şubesi Müdürü İzzet Bey ve Yusuf Akçura ile katılmıştır. Konferans devam ederken Osmanlı heyeti, daha önce 1916’dan beri Danimarka ve İsveç Kızılhaçlarına yaptığı müracaatın neticesini almıştır. Böylece söz konusu Kızılhaçların, Rusya’daki Osmanlı esirlerine yardım götürebilmeleri için Hilal-i Ahmer temsilcisi Yusuf Akçura Cemiyet adına 12 Aralık 1917’de 100.000 ruble karşılığı olarak 44.000 İsveç kronunu İsveç Kızılhaçı’na, 31 Aralık 1917’de ise 45.000 ruble karşılığı 20.000 Danimarka kronunu Danimarka Kızılhaçı’na teslim etmiştir. Daha sonra verilen bu yardımları İsveç Kızılhaçı’nın daha iyi değerlendirdiğinin tespiti üzerine Rusya’daki Türk esirlerin himayesi İsveç’e havale edilmiştir.1192

Kopenhag’daki konferans sonunda, 2 Kasım 1917’de imzalanan bir sözleşme ile esirlerin kamplarda görecekleri muamelenin esasları tayin edilmiş ve malul esirlerin bir an evvel mübadele edilmesine karar verilmiştir. Hatta daha müzakereler devam ederken bu hüküm, hemen uygulanmaya konmuş ve 24 Ekim 1917’de ilk malul kafilesi Rusya’dan İskandinavya’ya gönderilmiştir. Petrograd’da toplanan Türk malulleri

1187 BOA, HR.SYS, 2202/26.

1188 Kutlu, a.g.e., s. 251.

1189 Hilal-i Ahmer Kopenhag Murahhaslığının vazifesi, 15 Aralık 1917’de imzalanan Brest-Litovsk Ateşkes Antlaşması’nın ek protokolü gereğince Petrograd’da esir mübadalesi ve diğer işlerin düzenlenmesi amacıyla bir karma komisyonun oluşturulması için yapılacak müzakerelere Osmanlı sefaret heyeti ile Yusuf Akçura’nın da görevlendirilmesi ile sona ermiştir. (Bkz. Kutlu, a.g.e., s. 257.)

1190 Kutlu, a.g.e., s. 255-256.

1191 Sonatılgan Uygur, a.g.e., s. 133.

1192 Kutlu, a.g.e., s. 251.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

170

kafileler halinde trenlere bindirilerek İsveç-Finlandiya sınırındaki Haparanda şehrine getirilerek İsveç yetkililerine teslim edilmiştir.1193 Temsilciliğini Yusuf Akçura’nın yaptığı Kopenhag’daki Hilal-i Ahmer Murahhaslığının ilk icraatlarından biri Finlandiya, İsveç, Almanya yoluyla Türkiye’ye gönderilen söz konusu esirler ile ilgilenmek olmuştur.1194 Ancak söz konusu iade edilen Türk esirlerinin çok az olduğunu belirtmekte fayda vardır. Hatta 1915-1918 yılları arasında Rusya’dan iade alınan toplam Türk malul esir sayısı 428 kişidir.1195

Kopenhag’daki konferans esnasında daha önce İzzet Bey ile Danimarka Kızılhaçı arasında prensip anlaşmasına varılan Rusya ve Türkiye’deki esirlerin karşılıklı teftiş edilmesi konusu sıkıntılı bir süreçten sonra, Rus hükümetinin de muvafakati sağlanarak, hayata geçirilmiştir. Buna göre Rusya hükümeti adına Danimarkalı Doktor Martiny Heyeti, Türkiye’deki Rus esirlerini ziyaret edecek, buna karşın Osmanlı adına yine Danimarkalı Caosterskiold Heyeti, Kafkasya’daki Türk esirlerini ziyaret edecekti. Caosterskiold Heyeti’nin bu ziyaretleri esnasında esirlere yardım edebilmesi için emrine 100.000 ruble tahsis edilmiştir. Doktor Martiny Heyeti, 1917 senesi Ekim ayı sonunda Türkiye’ye gelmişse de Caosterskiold Heyeti ancak Kasım 1917’de Rusya’ya geçmiş Şubat 1918 ortalarında Viladikafkas’a gitmiştir. Heyet Kafkasya’da Kars, Tiflis, Kutayis, Gümrü, Stavropol, Petrovsk, Gorki, Armavir ve Tuapse’deki Türk esirlerin bulunduğu karargâhları ziyaret ederek subaylara 50, erlere 20 ruble olmak üzere kendilerine verilen 100.000 rubleyi dağıtmıştır. Ayrıca gidilemeyen yerler için Tiflis İspanya Konsolosluğuna para bırakmışlardır. En sıkıntılı kamplardan biri olan Nargin Adası’ndaki kampa gidilemediği için söz konusu heyetin raporlarında bu yer ile ilgili bilgi verilmemiştir.1196

Tespitlerimize göre Rusya’daki Türk esirlerini ziyaret ve teftiş eden Danimarkalı heyet hakkında arşiv kayıtlarında yok denecek kadar az sayıda belge bulunmakla birlikte bu işle görevli Danimarka Kızılhaçı temsilcileri Petersen ile kâtibesi Lavrova’nın Kafkaslar’daki Türk esir karargâhlarını ziyaret ederek Batum üzerinden İstanbul’a geldiklerini bildiren bir kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtta, heyetin İstanbul’dan Avusturya Kızılhaçı’na tebligatta bulunmak üzere Viyana’ya gideceği belirtilerek 31 Temmuz 1918’de gerekli izinlerin verilmesi istenmiştir.1197

Rusya’daki Türk esirlerini ziyaret etme işini bitiren Danimarkalı Caosterskiold Heyeti, Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne Fransızca olarak 54 sayfalık bir raporun suretini göndermiştir. Bu raporda özellikle Kafkasya’da son dönemde kurulan hükümetlerin Türk esirlere karşı muameleleri hakkında önemli bilgiler verilmiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyeti, söz konusu raporu 3 Mart 1919 tarihinde Hariciye Nezareti’ne göndermiştir.1198

İlerleyen dönemde içinde Yusuf Akçura’nın da bulunduğu Osmanlı heyeti Petrograd’da 7 Şubat 1918’de malul esirlerin iadesi, 9 Şubat 1918’de de sivil esirlerin iadesi ile ilgili birer sözleşme imzalamıştır.1199 Bu sözleşmelerden sonra 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile de esir mübadelesi ivme kazanmış ve Karadeniz üzerinden esirler karşılıklı olarak gönderilmeye başlanmıştır.1200

1193 Kutlu, a.g.e., s. 303-304.

1194 Kutlu, a.g.e., s. 255-256.

1195 Sonatılgan Uygur, a.g.e., s. 210.

1196 Kutlu, a.g.e., s. 253-254.

1197 BOA, DH.EUM.SSM, 25/66.

1198 BOA, HR.SYS, 2176/6.

1199 Kutlu, a.g.e., s. 313.

1200 Kutlu, a.g.e., s. 323.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

171

Ayrıca I. Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı Devleti’nin özellikle Rusya’daki esirleri ile ilgili çalışmalara doğrudan veya dolaylı yoldan katkısı olan Danimarkalıların Hilal-i Ahmer madalyaları ile ödüllendirildikleri görülmektedir. Esirler ile ilgili 1917’de düzenlenen konferansta faydası görülen birçok yetkiliye “Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası” verilmiştir. Madalya verilenler; Danimarka Hariciye Nezareti Müdürlerinden Kruza, Danimarka Maliye Nezareti Müdürlerinden ve Kızılhaç Esir Heyetinden Bake, Danimarka’nın Petersburg Elçiliği Müsteşarı ve Konferans Heyet-i Tahririye Reisi Sekav, Konferans Heyet-i Tahririyesinden Profesör Poye, Profesör Osterbo, Laskidar ve Helmar Petersan’dır. Madalya konusunda sadece bu kişilerle yetinilmemiş aynı zamanda konferansa gelen Alman, Osmanlı, Avusturya, İsveç heyetlerine memur olarak atanan Mülazım-ı evveller Jakobs, Baron Byle Berahe ve Steman ile Memur Alfeld’e de söz konusu madalyalardan verilmiştir. Bu şahıslar ile beraber İsveç Saray-ı Kralisi Müdür Muavini Nielsen’e de Alamet-i Mahsusalı Tunç Hilal-i Ahmer Madalyası verilmiştir.1201

Yine Rusya’da bulunan ve Osmanlı esirlerinin bulunduğu kampları daha evvel ziyaret etmiş olan Danimarka Kızılhaç Heyeti Reisi Prof. Herald Hufting, Esir Kısmı Reisi Yüzbaşı Filipsen, Esir Kısmı Muhaberat Dairesi Müdürü Linneman’a Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası verilirken, Osmanlı Esirleri İstihbarat Memuresi Madmazel Kristin Sutman’a aynı madalyanın tunç olanından verilmiştir. Bunlarla birlikte Alman, İsveç Kızılhaç temsilcilerine ve Rusya’daki esirleri ziyaret etmiş Alman Kızılhaçı hemşirelerine de Hilal-i Ahmer madalyaları verilmiştir.1202

Tablo 6. 3. Rusya'daki Türk Esirleri Konusunda Faydalarından Dolayı Hilal-i Ahmer Madalyası ile Ödüllendirilen Danimarkalı Yetkililer

Tarih

Verilen Kişi

Görevi, Unvanı

Madalya

1917

Prof. Herald Hufting1203

Danimarka Kızılhaç Heyeti Reisi

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1917

Yüzbaşı Filipsen1204

Esir Kısmı Reisi

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1917

Linneman1205

Esra Kısmı Muhaberat Dairesi Müdürü, Kral Sarayı Mabeyincilerinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1917

Kristin Sutman1206

Osmanlı Esirleri İstihbarat Memuresi

Alamet-i Mahsusalı Tunç Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Kruza1207

Danimarka Hariciye Nezareti Müdürlerinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Bake1208

Danimarka Maliye Nezareti Müdürlerinden ve Kızılhaç Esir Heyetinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Sekav1209

Danimarka’nın Petersburg Elçiliği Müsteşarı, Konferans Heyet i Tahririye Reisi

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1201 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1202 BOA, İ.DUİT, 73/39.

1203 BOA, İ.DUİT, 73/39.

1204 BOA, İ.DUİT, 73/39.

1205 BOA, İ.DUİT, 73/39.

1206 BOA, İ.DUİT, 73/39.

1207 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1208 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1209 BOA, İ.DUİT, 73/84.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

172

Tarih

Verilen Kişi

Görevi, Unvanı

Madalya

1918

Profesör Poye1210

Konferans Heyet-i Tahririyesinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Profesör Osterbo1211

Konferans Heyet-i Tahririyesinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Laskidar1212

Konferans Heyet-i Tahririyesinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Helmar Petersan1213

Konferans Heyet-i Tahririyesinden

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Jakobs1214

Konferans Alman Heyetine Murahhasasına Memur Mülazım ı Evvel

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Baron Byle Berahe1215

Konferans Osmanlı Heyetine Murahhasasına Memur Mülazım ı Evvel

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Steman1216

Konferans Avusturya Heyetine Murahhasasına Memur Mülazım ı Evvel

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

1918

Alfeld1217

Konferans İsveç Heyetine Murahhasasına Memur

Alamet-i Mahsusalı Gümüş Hilal-i Ahmer Madalyası

Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra da yardım faaliyetlerine devam eden Danimarka, Norveç ve İsveç Kızılhaç teşkilatları, İsveç Veliahtı Carl’ın yönetiminde Sibirya ve Rusya’daki Alman esirlere yardım için Kuzey Kızılhaçı (Commite De La Croxs Rauge Du Nord) isimli söz konusu hükümetlerin vekillerinden oluşan Kopenhag merkezli bir komite kurmuşlardır. Danimarka Elçiliğinin de talep etmesi üzerine Hariciye Nezareti; 8 Mart 1919’da Dâhiliye ve Harbiye Nezaretleri ile Hilal-i Ahmer Cemiyetini söz konusu komite temsilcilerinin, Osmanlı ülkesinden serbestçe geçmelerine izin verilmesi ve Osmanlı topraklarında iken kendilerine yardımcı olunması konusunda bilgilendirmiştir.1218 Bu bilgilendirme üzerine Dâhiliye Nezareti, adı geçen komite temsilcilerine yardımcı olunması ve onların serbestçe geçiş yapmalarına müsaade edilmesi hususunda gerekli yerlere tebligatta bulunmuştur.1219

6.6.2. Osmanlı Devleti’nde Bulunan Rus Esirler Hakkında Yapılan Faaliyetler

Rusya’daki Türk esir kamplarının Danimarka Kızılhaç temsilcileri tarafından ziyaret edilmesi karşılığında kabul edilen Anadolu’daki Rus esirlerin bulunduğu garnizonların yine Danimarka Kızılhaçı’ndan başka bir heyet tarafından ziyaret edilmesi hususu, 15 Ağustos 1917’den itibaren devlet makamları arasında yazışmaların başlamasına sebep olmuştur. 12 Kasım 1917’de Başkumandanlık Vekâleti, Dâhiliye Nezareti’ne Rusların bulunduğu esir garnizonlarını ziyaret etmek üzere Danimarka

1210 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1211 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1212 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1213 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1214 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1215 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1216 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1217 BOA, İ.DUİT, 73/84.

1218 BOA, HR.SYS, 2176/14.

1219 BOA, DH.EUM.5.Şb, 78/51.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

173

Kızılhaçı’ndan Bavran Karaliden, Bahriye Miralayı M. Gottsehalek ve Doktor Martiny’den oluşan heyetin, 12 Kasım’da İstanbul’a geleceğini bildirmiştir.1220

Türkiye’ye gelen Doktor Martiny Heyeti’ne Osmanlı hükümeti tarafından her türlü kolaylığın sağlanması için gerekli çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Örneğin 16 Kasım 1917’de Kırşehir Mutasarrıflığına esir garnizonunu ziyaret edecek Danimarkalı heyete her türlü kolaylığın gösterilmesine dair telgraf çekilmiştir.1221 Yine 25 Kasım 1917 tarihinde de Hüdavendigar, Ankara ve Konya vilayetleri ile Eskişehir, Karahisar-ı Sahib (Afyonkarahisar) ve Niğde mutasarrıflıklarına Danimarkalı heyetin Miralay Hasan Basri Bey muaveneti ile bölgeyi gezeceği bildirilerek yetkililere söz konusu heyete her türlü kolaylığı sağlamaları konusunda tebligat yapılmıştır.1222

Danimarkalı heyete yardımcı olması için atanan Miralay Hasan Basri Bey ile söz konusu heyet Osmanlı Ordu-yu Hümayununun çizdiği güzergâha göre;

İstanbul-Bursa,

Bursa-İstanbul,

İstanbul-Ankara,

Ankara-Kırşehir,

Kırşehir-Ankara,

Eskişehir üzerinden Kütahya,

Afyonkarahisar-Konya-Ulukışla-Niğde tarikiyle Bor,

Bor-Ulukışla-Nusaybin,

Nusaybin-İstanbul güzergâhlarında seyahat ederek esir garnizonlarını ziyaret edeceklerdi.1223

Heyetin teftişi sonrasında mahalli makamların teftişle ilgili gönderdikleri telgrafları dikkatle takip eden Osmanlı hükümeti, gösterdiği hassasiyetin karşılığını Danimarkalı heyetin her gittiği yerden müteşekkir ayrılmaları şeklinde almıştır. Örneğin 24 Aralık 1917 tarihinde Kütahya Mutasarrıflığı, Danimarkalı heyetin Miralay Hasan Basri Bey ile birlikte 16 Aralık’ta Kütahya’ya geldiklerini ve 18 Aralık’ta Karahisar’a gitmek üzere yola çıktıklarını bildirmiştir. Bu bilgiyi veren Mutasarrıflık, heyetin Kütahya’daki ziyareti esnasında esir Rus zabitlerinin tek şikâyetinin; devlet maaşı ile geçinememeleri ve kendilerine sefarethaneleri tarafından para gönderilmemesi olduğunu bildirmiş, bu durumun da Osmanlı hükümeti ile ilgili olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca Mutasarrıflık, heyetin dönüşlerinde Felemenk ve Rus hükümetleri nezdinde teşebbüste bulunacağını ve esirlere gösterilen iyi muameleden dolayı Garnizon Komutanı Miralay Aziz Bey’e teşekkür ettiklerini iletmiştir.1224 Aynı memnuniyete ve teşekküre daha önce Hüdavendigar vilayetinin de şahitlik ettiğini, konu ile ilgili arşiv belgeri göstermektedir. Vilayet tarafından 1 Aralık 1917’de hükümete, Hüdavendigar vilayetindeki garnizonun durumundan ve kendilerine gösterilen ilgiden dolayı Danimarka Kızılhaç Heyeti’nin teşekkür ederek ayrıldıkları bildirilmiştir.1225

Esir heyetinin ilk ziyaretlerini gerçekleştirdiği dönemde, Dâhiliye Nezareti Rus esirlerini ziyaret edecek söz konusu heyete gerekli kolaylığın sağlanması yolunda lüzum görülen vilayetlere tebligat yapıldığını bildirmiş ve Başkumandanlık Vekâletinden yaşanan bir kafa karışıklığı konusunda bilgi talep etmiştir. Dâhiliye Nezareti’nin 1 Aralık

1220 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1.

1221 BOA, DH.ŞFR, 81/237.

1222 BOA, DH.ŞFR, 81/243; BOA, DH.EUM.6.Şb, 28/19.

1223 BOA, DH.EUM.6.Şb 28/19.

1224 BOA, DH.EUM.6.Şb 28/19.

1225 BOA, DH.ŞFR, 572/91; 572/108; BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

174

1917 tarihinde bilgi talep ettiği husus, heyetin sivil esir karargâhlarını da ziyaret edip etmeyeceği meselesidir. Dâhiliye Nezareti ayrıca tesis olunan esir garnizonlarının yerlerini ve mümkünse esir miktarlarını içeren bir liste talep etmiştir. Bu talep üzerine esir garnizonlarının yerleri liste halinde verilmiştir.1226

Tablo 6. 4. I. Dünya Savaşı Sırasında 1917 Yılı İtibariyle Osmanlı Ülkesinde Bulunan Esir Garnizonları1227

Vilayet ve Sancak

Garnizonlar

Ankara Vilayeti

Ankara, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Osmancık, Sungurlu, İskilip, Ayaş, Beypazarı, Yaban, Abad, Boğazlayan, Kalacık, Bala, Akdağmadeni

Aydın Vilayeti

Nif (Kemalpaşa)

Halep Vilayeti

Halep

Hüdavendigar Vilayeti

Bursa

Suriye Vilayeti

Şam

Kastamonu Vilayeti

Kastamonu, Zağferanbolu (Safranbolu), Sinop, İnebolu, Boyabad, Daday

Konya Vilayeti

Bozkır, Koçhisar, Seydişehir, Sultaniye, Beyşehir

Mamuratül-Aziz Vilayeti

Elaziz

Urfa Sancağı

Urfa

Bolu Sancağı

Bolu

Karasi Sancağı

Bigadiç Nahiyesi

Karahisar Sancağı

Karahisar

Kayseri Sancağı

Kayseri, Talas, Efkere

Menteşe Sancağı

Muğla

Kütahya Sancağı

Kütahya

İçil Sancağı

Ermenek

Niğde Sancağı

Nevşehir, Aksaray, Bor

Başkumandanlık Vekâleti, genel olarak bildirdiği esir garnizonlarının listesi dışında esirler için farklı mahallerde tesis olunan söz konusu bazı garnizonların mevkilerini ve buralarda bulunan esir sayılarını da ayrıntılı bir cetvel halinde Danimarkalı Heyete sunmuş olup aynı cetveli 3 Aralık 1917 tarihinde Dâhiliye Nezareti’ne de göndermiştir. Bu cetvelde esirlerin bulundukları yerler, tabiiyetleri ve sayıları ayrıntılı bir şekilde paylaşılmıştır.1228

1226 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1.

1227 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1.

1228 BOA, DH.EUM.6.Şb, 28/19.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

175

Tablo 6. 5. I. Dünya Savaşı Sırasında 1917 Yılı İtibariyle Osmanlı Ülkesinde Bulunan Esir Garnizonlarındaki Esir Sayıları1229

Esirlerin Bulunduğu Yerler

İngiliz

Rus

Fransız

Romen

İtalyan

Sırp

Zabit

Er

Zabit

Er

Zabit

Er

Zabit

Er

Er

Er

Konya Garnizonu

137

80

-

-

-

-

-

-

-

-

Eskişehir Garnizonu

57

44

-

-

-

-

-

9

-

-

Bursa Garnizonu

17

356

9

322

-

-

2

194

-

-

Kudus Garnizonu

97

54

-

-

-

-

-

-

-

-

Yozgat Garnizonu

80

43

-

-

-

-

-

-

-

-

Musul Garnizonu

2

3

-

8

-

-

-

-

-

-

Kırşehir Garnizonu

-

1

-

236

-

-

-

-

-

-

Afyonkarahisar Garnizonu

112

358

46

283

8

11

-

36

15

-

Mudanya Garnizonu

-

62

-

2

-

-

-

-

-

-

Kütahya Garnizonu

1

-

72

26

-

-

-

-

-

-

Bor Garnizonu

1

250

-

226

-

3

-

463

-

-

Denizli Garnizonu

-

538

-

2

-

-

-

-

-

-

Kengiri Garnizonu

42

30

-

-

-

-

-

-

-

-

Ankara Garnizonu

-

323

-

449

-

1

-

6

-

-

Büyükada Garnizonu

2

2

-

-

-

-

-

-

-

-

Çanakkale

-

-

-

687

-

-

-

426

-

-

Şube-i Ayastefanos

-

32

-

-

-

-

-

-

-

-

Konya Vilayeti Emrinde

-

-

-

141

-

-

-

101

-

-

Kıran Menzili

-

22

-

12

-

-

-

-

-

-

Adapazarı Garnizonu

-

142

-

-

-

-

-

-

-

-

Birinci Menzilde

-

-

-

13

-

-

-

22

-

-

İkinci Orduda

-

10

-

98

-

-

-

-

-

-

Üçüncü Orduda

-

1

-

24

-

21

-

-

-

-

Merkez Kumandanlığı

6

13

-

-

-

-

-

-

-

-

Samatya Garnizonu

4

37

6

51

-

4

2

687

2

5

Niğde Garnizonu

-

34

-

30

-

-

-

91

-

-

Birinci Ordu Emrinde

-

-

-

-

-

-

-

128

-

-

İstanbul Hastaneleri

2

61

2

49

1

4

1

154

3

-

Taşra Hastaneleri

9

444

-

37

-

-

-

5

-

-

Tavşanlı’da (Almanlar tarafın celb edilmiş)

-

-

-

-

-

-

-

1113

-

-

Balıkesir’de (Almanlar tarafından celb edilmiş)

-

-

-

-

-

-

-

500

500

-

Yekün

569

2940

135

2696

9

44

5

3935

520

5

1229 BOA, DH.EUM.6.Şb, 28/19.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

176

Başkumandanlık Vekâleti, Aralık 1917’de hazırladığı esirlerin bulunduğu garnizonların listesi haricinde Bağdat hattında, inşaatta istihdam edilen savaş esirlerinin de bulundukları mahalleri ve miktarlarını listelemiştir.1230

Tablo 6. 6. 1917 Yılı İtibariyle Bağdat Hattında İnşaatta İstihdam Edilen Savaş Esirlerinin Bulunduğu Mahaller ve Sayıları1231

Esirlerin Bulunduğu Yerler

İngliz Etbası

İngiliz Efrad

Hindli Efrad

Fransız

Rus

Romen

Yekûn

Şimali Toros

3

116

181

52

777

55

1184

Cenubi Toros

1

18

708

-

126

-

853

Amanos

4

54

1551

-

89

151

1849

Reisülayn (Resuleyn)

9

-

957

-

-

-

966

Dicle

3 Zabit

279

1143

16

704

-

2145

Derince

-

14

28

7

74

51

174

Eskişehir

-

-

-

-

49

-

49

Yedi kale

-

-

-

-

48

-

48

Eski hisar

-

-

99

-

-

1

100

Yekûn

20

481

4667

75

1867

258

7368

Danimarkalı heyetin teftiş programı kış mevsiminin şartlarından dolayı zaman zaman aksamıştır. 2 Aralık 1917’de Ankara’ya gelen heyet, kendilerine hazırlanan misafirhanede kalmış ancak yolların karlı olmasından dolayı Kırşehir’e gidemeyerek Ankara’daki esir garnizonunu ziyaret etmekle yetinmiştir.1232 9 Ocak 1918 tarihinde Diyarbakır Vali Vekili Bedri Bey’in gönderdiği yazıda ise Danimarka heyetinin, 6 Ocak’ta Nusaybin’e geldiği ve kendilerine gösterilen ilgiden memnun kaldıkları bildirilmiştir.1233 Heyet daha önce yoğun kış şartlarından dolayı gidemediği Kırşehir’e gitmek için 18 Ocak’ta Kayseri’ye gelmiş Kırşehir’e gittikten sonra 27 Ocak’ta tekrar Kayseri’ye dönmüştür. Danimarkalı heyet, hem Ankara’daki esirlere gösterilen muameleden dolayı hem de Kayseri’de esir garnizonunun bulunmamasına rağmen kendilerine gösterilen ilgiden dolayı memnun kaldıklarını ifade etmiştir.1234 Kayseri’den sonra heyet, mahallinden gönderilen şifreli telgrafa göre 3 Şubat 1918’de Niğde’ye varmıştır.1235

Heyetin gezileri esnasında onurlarına resmi ziyafetlerin de tertip edildiği görülmektedir. Danimarka heyeti için Hüdavendigar vilayetinin verdiği resmi ziyafete; defterdar, jandarma alay komutanı, polis ve sıhhiye müdürleri ve asker şubeleri binbaşıları ile askeri ve mülki memurların çağrılmasına rağmen adliye memurlarının davet edilmemiş olması Adliye Nazırı tarafından 10 Mart 1918’de şikâyet konusu edilmiştir. Bu şikâyet üzerine 17 Mart 1918’de Dâhiliye Nezareti’nden tüm vilayet ve livalara gönderilen yazıda söz konusu heyet için verilen resmi ziyafetlere uygun görülen adliye memurlarının da çağırılması tebliğ edilmiştir.1236

1230 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1.

1231 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1.

1232 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1; BOA, DH.ŞFR, 573/110.

1233 BOA, DH.EUM.5.Şb, 52/22; BOA, DH.ŞFR, 575/70.

1234 BOA, DH.EUM.6.Şb, 30/1; BOA, DH.ŞFR, 576/112.

1235 BOA, DH.ŞFR, 577/19.

1236 BOA, DH.KMS, 47/10.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA… Fethullah UÇAR

177

Yaklaşık üç ay süren, esir kamplarının ziyaret ve teftişinden sonra Danimarkalı heyet İstanbul’a dönmüştür. İstanbul’a gelmelerinin ardından Danimarka Kızılhaç Temsilcileri Doktor Martiny ve Bahriye Miralayı Gottsehalek’e Osmanlı Padişahı Vahdeddin’in huzuruna çıkmaları için 28 Şubat 1918 tarihinde gün ve saat tahsisi yapılmıştır. Buna göre söz konusu heyetin cuma günü selamlık resminden sonra Dolmabahçe’deki Valide Camii’nde bulunan Daire-i Mahsusa’da huzura kabulleri kararlaştırılmıştır.1237

Bu arada 4 Şubat 1918 ve 13 Mart 1918 tarihli iki arşiv kaydından, Danimarkalı heyetin sadece Rus esirlerini ziyaret etmekle kalmayıp Romanyalı esirlerin ahvalini de teftiş vazifesini üzerlerine aldıkları anlaşılmaktadır.1238 Romanya’daki Türk esirlerin İsviçre Kızılhaçı tarafından ziyaret ve teftişine karşılık Türkiye’deki Romanyalı esirlerin de Danimarkalı heyet tarafından teftiş edilmesi sağlanmıştır. Romanyalı esirlerin söz konusu heyet tarafından teftişinin ardından İspanya Elçiliğinden bazı memurların aynı esirleri tekrar ziyaret etme talebi, Harbiye Nezareti tarafından gereksiz olarak görülmüştür. Ayrıca Nezaret Türkiye’deki Romanyalı esirlerin diğer düşman devletlerin esirleri ile aynı şartlarda hayatlarına devam ettiklerini ve Bursa vilayetinde ziraat ve yol inşaatında çalıştırılan esirlerin ücretsiz ve uygunsuz şartlar altında çalıştırıldığına dair bilgilerin doğru olmadığını belirtmiş, bu konuda Danimarkalı temsilcilerin vereceği raporun beklenmesinin daha uygun olacağının İspanya Sefaretine bildirilmesini istemiştir.1239

Ülkelerine dönen Danimarkalı heyetle ilgili olarak 18 Mart 1918’de Kopenhag Sefiri Ali Fuad Hikmet Bey, Osmanlı hükümetini memnun eden haberler vermiştir. Bu habere göre Anadolu’daki Rus ve Romen esir karargâhlarını ziyaret eden Danimarkalı heyet, Kopenhag’a döner dönmez Berlingske Tidende ve Politiken gazetelerinin 16 ve 17 Mart tarihli nüshalarında neşrettikleri makalelerle söz konusu esirlere her bakımdan iyi bakıldığını ilan etmişlerdir. Ayrıca heyet konu ile ilgili raporlarını Danimarka Kızılhaçı’na sunup gerekli görülen yerlere de aynı raporu göndereceklerini belirtmişlerdir. Bu olumlu haberin ardından Osmanlı hükümeti 7 Nisan 1918’de Bükreş’teki Hariciye Nezareti Müsteşarı Reşad Hikmet Bey’e Romanya’nın Şipote Karargâhı’ndaki Türk esirlerin gıdasızlık ve memleketleri ile haberleşememelerinden dolayı büyük sıkıntı çektiklerini, Türkçe yazdıkları mektupların Romanya memurları tarafından kabul edilmeyerek Fransızca, Almanca, Macarca veya Romence yazmalarının talep edildiğini bildirmiştir. Hükümet, Osmanlı ülkesindeki Romen askerlere her türlü kolaylığın sağlandığını da belirtilerek bu konuda Osmanlı topraklarındaki Rus ve Romen askerlerin bulundukları karargâhları ziyaret ederek Kopenhag’a dönen Danimarka Kızılhaçı temsilcilerinin bunu tasdik ettikleri bildirmiştir. Ayrıca Reşad Hikmet Bey’den bu bilgiler ışığında en kısa zamanda Romanya hükümetinin söz konusu duruma son vermesi için teşebbüsde bulunması istenmiştir.1240

1237 BOA, İ.DUİT, 12/13.

1238 BOA, HR.SYS, 2205/4; 2229/3.

1239 BOA, HR.SYS, 2229/3.

1240 BOA, HR.SYS, 2205/4; 2205/16.

SONUÇ Fethullah UÇAR

178

SONUÇ

Büyük devletler arasındaki statüsünü son dönemine kadar korumuş olan Osmanlı Devleti, gerek diğer büyük devletler ile gerekse sınırdaşı olan diğer devletler ile doğal olarak kurduğu ilişkilerin yanında, kendisine coğrafi açıdan uzak memleketlerle de gayet ciddi ve samimi ilişkiler geliştirmiştir. Büyük devlet olmanın bir gereği olan bu politik anlayışa göre; dünyaya yön veren veya yön verme iddiasında olan bir devlet, kendi dış politikasında en az tesirli devletler ile bile ilişki kurmalı, bir siyaset geliştirmelidir. Söz konusu politik anlayış doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin, ilişki geliştirdiği devletlerden biri de Danimarka’dır. Danimarka halkının, Türkler ile ilgili ilk izlenimleri, İstanbul’un fethi öncesinde Türk tehlikesini işaret eden Papalığın uyarısıyla olumsuz bir imaj üzerinden başlasa da iki devletin ilişkileri, ticari antlaşmalar üzerinden dostluk üzere devam etmiştir.

Danimarka’nın dünya ticaretine dâhil olma teşebbüsleri geniş topraklara sahip ve Asya ile Avrupa arasında bir köprü niteliğindeki Osmanlı Devleti ile münasetlerin başlamasını elzem kılmıştır. 1859 yılında imzalanan Baltık Denizi’ndeki Sund ve Belt boğazlarından geçişi düzenleyen antlaşmaya kadar iki devlet arasında imzalanan ticari antlaşmalar, hep Osmanlı ülkesinde ticaret yapmak isteyen Danimarka uyrukluların hak ve hukukunu düzenleyen metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte söz konusu antlaşmaların genelde son maddelerinde aynı hak ve imtiyazlardan Danimarka’da ticaret yapmak isteyen Osmanlı tüccarının da faydalanacağı belirtilmiştir. Söz konusu boğazlarından geçişi düzenleyen antlaşma da Osmanlı Devleti’nin, bizzat teşebbüsü ile değil de Danimarka’nın, o dönemde diğer Avrupa devletleri ile yaptığı bir antlaşmanın dolaylı yoldan tezahürü şeklinde ortaya çıkmıştır. Yine antlaşma Sund ve Belt boğazlarından geçecek Osmanlı tüccarı için değil de adı geçen boğazlardan geçen diğer devletlerin gemilerine yüklenmiş Osmanlı mal ve eşyaları için imzalanmıştır. İki devlet arasında bu minvalde başlayan ve devam eden ticari ilişkilerin, Osmanlı için anlamı; özellikle sahip olduğu geniş coğrafyada ticari faaliyetlerde bulunmak isteyen ve arada düşmanlığın bulunmadığı dost bir devlete büyük bir ihsan olarak gördüğü kendi ülkesinde ticaret serbestiyetini vermek şeklindedir. Buna karşın Danimarka için söz konusu ilişkinin anlamı; zengin ticaret yolları üzerindeki Osmanlı topraklarında kendi tüccarı ve vatandaşları için çeşitli menfaatler ve kazançlar elde etme biçimindedir. Hakikaten de Osmanlı Devleti’nin Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren başlayan Dünya’nın en güçlü devleti olma gerçeğinin, bir sonucu olan söz konusu ihsanda bulunma düşüncesi, ilerleyen dönemde de epey bir zaman varlığını devam ettirmiştir. Yani Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlerin birçoğu ile yaptığı ticaret antlaşmasını, salt kendi tüccarının menfaati için yapmaktan ziyade ya bir fayda karşılığında söz konusu devlete bir ihsanda bulunmak ya da kendi topraklarında faaliyet gösterecek yabancı tüccarların getireceği gümrük gelirinden faydalanmak için imzalamıştır. Bununla birlikte Danimarka ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan ilk antlaşma olan 1756 Tarihli Dostluk, Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması hariç Danimarka’nın Karadenize çıkışını sağlayan 1828 yılındaki antlaşma da dâhil 1841 ve 1862’de yapılan ticaret antlaşmalarının, Danimarka’nın kendi mazhar olduğu özel antlaşmalar niteliğini taşıdını söylemek mümkün değildir. Çünkü söz konusu bu antlaşmalar Avrupalı devletlerin kazandığı ayrıcalıkların bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Yine Danimarka ile yapılan antlaşmalar neticesinde Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçme hakkını elde eden Danimarka tüccar gemilerinin, taşıdıkları yüklerden, söz konusu devletin kendi üretimini pazarlamaktan ziyade Karadeniz ile Avrupa limanları arasında nakliye ve ticaret işi ile meşgul olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

SONUÇ Fethullah UÇAR

179

Osmanlı Devleti’nin çoğu Avrupa devleti ile olduğu gibi Danimarka Devleti ile de arasında ortaya çıkan dengesiz ticari ilişkilerin sebebini, Avrupa devletlerinin benimsediği merkantilizm ekonomik anlayışına karşılık, Osmanlı Devletin iaşeci zihniyetinde aramak mantıklıdır. Rekabetçi merkantilist anlayış, en küçük Avrupa devletinin dahi bir şekilde kendi çapında dünya ticaretinde iş yapar hale gelmesine sebep olmuştur. Bu ticari anlayışa karşılık ilerleyen dönemde Osmanlı Devleti, uluslararası sularda iş yapabilecek bir ticaret filosu oluşturmak için uğraş vermişse de başarısız olmuştur. Tanzimat Dönemi’ne denk gelen bu başarısız teşebbüs devletin çökmekte olan ekonomisi ve çalkantılı siyasetinden dolayı akîm kalmışken, akıllara o döneme kadar, özellikle de devletin güçlü olduğu dönemlerde, niçin böyle bir teşebbüste bulunulmadığı sorusu gelmektedir. Hakikaten de Avrupalıların, coğrafi keşiflerden hemen sonra oluşturmaya başladıkları dev ticaret filolarına karşılık aynı dönemde en parlak devrini yaşayan Osmanlı Devleti’nin de böyle bir çalışma içerisine girmesi gerektiği mantıklı bir çıkarımdır. Ancak askeri, siyasi ve ekonomik gücün doruk noktaya ulaştığı bu parlak dönemde, gücün ve refahın getirdiği, var olan düzenin korunması refleksi tüm güçlü devletlerin bir zaman sonra yakalandığı statikocu anlayışı meydana çıkarmıştır. Gerçekten de güç ve refahın zirve yaptığı toplumlarda bir zaman sonra gelecek her yenilik teşebbüsü mevcut düzeni bozabilecek bir unsur olarak görülmekte ve toplumlar ataletin pençesine düşmektedir. Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan bu ataletin etkilerini farklı birçok alanda görmek mümkündür. Örneğin ekonomik olarak o dönem coğrafi keşiflere çok da ihtiyacı olmayan Osmanlı Devleti’nin, teokratik yapısı da gözönüne alındığında, niçin İslam dinini yeni keşfedilen yerlerdeki insanlara götürme ihtiyacı hissetmediği izaha muhtaçtır. Yine Hint Deniz Seferlerinin başarısızlığı ortada iken Sokullu Mehmed Paşa’nın Süveyş Kanalı projesi akim bırakılmış, Akdeniz ticaretinin geleceği için başka bir takım sebeplerle birlikte Fransa’ya kapitülasyonlar verilmiştir. Hatta kendi sınırlarına çok yakın olmasına rağmen devlet, Baharat ve İpek yolu ticaretinin denizlerdeki ilk ayağı olan Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olmayı bile fazla ciddiye almamıştır. Bahsi geçen anlayışla yoluna devam eden Osmanlı Devleti, ilerleyen dönemde gelişen Avrupa’nın karşısında geri kaldığının farkına da geç varmış, bu durumu kabullenmekte zorlanmıştır.

Osmanlı ile Danimarka arasındaki 1756 tarihli ilk antlaşmadan hemen sonra Danimarka tarafı ilişkileri daha da ilerletmek için elçi ve konsoloslar tayin ederken Osmanlı tarafının da aynı minvalde hareket ettiğini söylemek mümkün görülmemektedir. Hatta tespitlerimize göre Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar Danimarka’da gerçek anlamda bir temsilcilik ihda ettiğine dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır. İlk defa 1848 yılında Sami Efendi’nin sefaret-i mahsusa görevi ile geçici olarak Danimarka’ya gönderilmesi ile başladığı anlaşılan temsil edilme durumu, devletin son dönemine kadar fahri şehbenderlikler ile devam ettirilmiştir. Danimarka’da Osmanlı Devleti’nin diplomatik olarak temsil edilmesi meselesi 1915’ten itibaren sefirler vasıtası ile gerçekleşmiş olup söz konusu temsil Ali Fuad Hikmet Bey’in müstakil sefirliği hariç devamlı olarak Stockholm, Bükreş, Lahey ve Paris sefirlerine ek görev verilerek gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde gerek müstakil gerekse ek görev olarak bu vazifeye atananların ilgili görev süresi bir yılı geçmeyen, istikrarsız bir temsil keyfiyeti ortaya çıkarmıştır. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere Danimarka’nın siyasal ve ekonomik olarak Osmanlı Devleti’ne verdiği önem hiçbir zaman Osmanlı Devleti’nde aynı ile karşılık bulmamıştır.

Dost devletler arasında yapılageldiği üzere birbirlerinin hükümdarlarına, hanedan üyelerine ve devlet görevlilerine nişan ve madalya verme geleneği Danimarka ile Osmanlı Devletleri arasında da uygulanmıştır. Verilen nişan ve madalyaların sayısına bakıldığında Osmanlı tarafının daha fazla nişan ve madalya verdiği anlaşılmaktadır.

SONUÇ Fethullah UÇAR

180

Nişan ve madalyalar konusunda Osmanlı Devleti’nin yaklaşık olarak Danimarka Devleti’nden iki kat daha fazla taltif verdiği görülmekte olup bu nişan ve madalyaların yarısından fazlası Sultan Abdülhamid döneminde verilmiştir. Osmanlı tarafının daha fazla nişan ve madalya vermesi Osmanlı Devleti’nin kendisini Danimarka’dan daha üstün görmesinin bir tezahürü müdür? Bu sorunun cevabı net olmamakla birlikte İngiltere, Fransa, Prusya kralları ile Rus Çarı ve Avusturya İmparatoru gibi ülke hükümdarları için kullanılan padişah unvanı Osmanlı Devleti tarafından ancak 1853’te Danimarka Kralı VII. Frederick’e layık görülmüştür.

Nişan ve madalya verilmesi konusunda bariz Osmanlı üstünlüğüne karşı hanedanların karşılıklı olarak mektuplarla doğum, cülus, evlilik ve ölüm gibi olayları paylaşmaları konusunda Danimarka’nın tartışılmaz bir üstünlüğü söz konusudur. Osmanlı tarafı sadece padişahların cülusu ile vefatlarını haber verirken hanedanın diğer üyeleri ile ilgili gelişmeleri neredeyse hiç bildirme gereği duymamıştır. Ancak Danimarka tarafının özellikle de Kral IX. Christian’ın, ailesi ve akrabaları ile ilgili hemen hemen her önemli olayı paylaştığı görülmektedir. Konu ile ilgili arşiv kayıtlarının büyük çoğunluğunu Danimarka hanedanı ile ilgili haberler oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde birçok Danimarkalı hanedan üyesinin ve asilzadesinin Osmanlı ülkesini ziyaret ettiği de görülmekle birlikte bunlara devlet tarafından gayet ihtimam gösterilmiş özellikle hanedan üyelerinin yaptıkları ziyaretler için teşrifat programları hazırlanmıştır. Bu ziyaretlerde özellikle birinci dereceden hanedan üyesi prenslere devlet nişanları verilmiştir. Buna karşılık Osmanlı hanedanından herhangi bir kişinin Danimarka’yı ziyaret ettiğine dair arşiv kayıtlarında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Danimarkalıların, Osmanlı hükümetinden istediği izin taleplerinin büyük bir bölümünü, seyahat izinleri oluşturmaktadır. Özellikle I. Dünya Savaşı sırasında istenen ülkeden çıkış izinleri, güvenlik ve casusluk tehlikesi yüzünden çok sıkı tedbirlere tabi tutulmuştur. Bu sıkı tedbirlerden dolayı istenen izin taleplerine ya olumsuz cevaplar verilmiş ya da talebin kabulünde gecikmeler yaşanmıştır. Bunun neticesi bir takım mağduriyetler oluşmuş ve sıkıntı çeken bazı Danimarkalılar kendi ülkelerine döndüklerinde, Osmanlı aleyhinde neşriyata girişmişlerdir. Özellikle I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti, Danimarka’daki haksız ve olumsuz imajını düzeltmek için hem oradaki matbuatı sefirleri aracılığıyla takip etmeye çalışmış hem de belli bir dönemden sonra nadir de olsa lüzum gördüğü durumlarda, yine sefirleri aracılığıyla haksız propagandaya müdahale etmiştir. Ancak bu konuda yeterli müdahalenin yapıldığını söylemek mümkün değildir. Özellikle söz konusu dönemde Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin sıkıntılı durumları, durmadan gerek yardım toplamak gerekse kamuoyu oluşturmak maksatlı Danimarka basınında kendine yer bulmuştur. Buna karşılık Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi I. Dünya Savaşı sırasında Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar ve öldürülen Müslümanlar hakkında Danimarka’da haber yapıldığına dair hiçbir arşiv kaydı bulunmamaktadır. Ermeni meselesi ile ilgili Avrupa basınının ve hükümetlerinin bu çifte standardına karşılık Osmanlı Devleti bilhassa Danimarka gibi tarafsız devletlerin hakikate uyandırılması ve gerçeklerin ortaya çıkması için tehcirin araştırılması ve nedenlerinin tespiti amacıyla kurulmasını istediği uluslararası komisyona diğer bazı devletler ile birlikte Danimarka’dan da temsilci katılmasını istemiştir. Ancak bu teklif Danimarka ve ilgili devletler tarafından kabul edilmemiştir. Ayrıca Osmanlı hükümetinin, özellikle Danimarka’da Ermeni meselesi ile ilgili devlet hakkında olumsuz propaganda yapanların hakkında bilgi toplayıp niçin böyle bir fiilde bulunduklarını anlamaya çalıştığı görülmektedir. Bahsi geçtiği üzere bu tür olumsuz neşriyatta bulunanların bir kısmının, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı

SONUÇ Fethullah UÇAR

181

Devleti’nin özellikle seyahatler konusunda uygulamak zorunda olduğu sıkı tedbirlerden olumsuz etkilenen kişiler olduğu bir gerçektir.

Osmanlı ile Danimarka arasındaki daha çok ticari minvalde ilerleyen ilişkiler hiçbir zaman siyasi bir müttefiklik düzeyine çıkarılamamıştır. Özellikle Osmanlı Devleti’nin son döneminde en çok çatıştığı devlet olan Rusya’ya karşı Danimarka’nın jeopolitik konumundan faydalanarak planlar yapmak ve ortak bir ittifak zemini oluşturmak hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Böyle bir durumun gerçekleşmemesinde Danimarka’nın özellikle Napolyon Savaşları’ndan sonra Avrupa diplomasisinde etkisinin iyice zayıflamasının tesiri büyüktür. Ayrıca söz konusu devletin doğusunda Rusya ve batısında da İngiltere gibi güçlü devletler bulunmaktadır. Tabii olarak böyle bir durum Danimarka’nın siyaseten güçlenmesini zorlaştırmıştır. Tersi bir durumda Danimarka ve Osmanlı Devleti’nin sadece Ruslara karşı değil dönemin en büyük sömürgecisi İngiltere’ye karşı bile bir ittifak içine girmeleri kaçınılmaz görülmektedir.

Geniş bir coğrafyaya sahip Osmanlı ülkesinin bünyesinde barındırdığı zengin kültür çeşitliliğinin yanı sıra zengin iklim, bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliği Avrupalı seyyah ve bilim insanlarını her zaman kendisine çekmiştir. Osmanlı topraklarına araştırma yapmak için gelen Danimarkalı bilim insanlarının çoğunlukla sosyal bilimler alanında çalıştığı dikkate alınması gereken bir husustur. Özellikle tarih boyunca zengin bir kültürel mirasa sahip olan Osmanlı toprakları diğer yabancı arkeologlar kadar Danimarkalı arkeologların da ilgi odağı olmuştur. Danimarkalı bilim insanlarından gelen bilimsel faaliyette bulunma isteklerine devlet tarafından genellikle olumlu yanıt verilmekle birlikte nadirde olsa güvenlik veya başka sebeplerden dolayı bazı bilim adamlarına olumsuz yanıt verildiği olmuştur. Danimarkalı bilim insanlarının Osmanlı ülkesindeki ilmi faaliyetlerine karşılık Osmanlı tarafından Danimarka’da ilmi ve kültürel faaliyette bulunan kişilerin olduğu söylemek mümkün görülmemektedir. Özellikle son döneminde siyasi ve ekonomik çalkantılarla uğraşan Osmanlı Devleti, ilmi faaliyetlerin yapıldığı bir ülke olmaktan ziyade ilim ve teknoloji üreten Avrupa’yı izleyen, takip eden bir konumda bulunmuştur. Danimarka ile ilgili var olan örnekler de bu ülkede yapılan bilimsel ve kültürel çalışmaların takibi ve bazen de ödüllendirilmesi şeklindedir. Ancak Osmanlı toplumunun var olan eğitim düzeyi ve son dönemde bilim sahasında yetiştirdiği insan sayısı dikkate alındığında söz konusu durum yadırganmamalıdır.

Bu çalışmada aktarılan tarihi bilgiler ile Osmanlı Devleti ve Danimarka arasındaki tarihi geçmiş ortaya konmaya çalışılmış, bu konudaki mevcut literatür eksikliğinin giderilmesine uğraşılmıştır. Danimarka, Osmanlı Devleti’nin kaderini diğer büyük devletler kadar etkilememişse de bu ilişkilerin ortaya konması Devlet-i Aliyye’nin dış politikasını bir bütün olarak ve tam manasıyla anlamamıza yardımcı olacaktır. Coğrafi uzaklık, zayıf siyasi ilişkiler ve kıt literatürden dolayı tarihin hiçbir döneminde sanki hiç temasa geçmemiş iki ülke zannedilen Osmanlı ve Danimarka, bu çalışmanın da ortaya koyduğu üzere hiçbir zaman çatışma halinde olmamış, ilişkileri dostluk ve ekonomik münasebetler üzerinden yürümüş iki devlettir. Bu iki devletin tarihi geçmişleri, hâlihazırda Avrupa Birliği’ne girmeye namzet olan Türkiye ile Birliğin bir üyesi olan Danimarka arasındaki ilişkileri olumlu etkilemelidir. Özellikle son dönemde Avrupa’da ve Danimarka’da gittikçe artan Türkiye karşıtlığına ve İslamofobiye karşı bu tür tarihi çalışmalar, geçmişte kurulan dostluk bağlarını hatırlatmaları bakımından önemli görülmelidir. Geçmişin, geleceğin temelini teşkil etmesi hasebiyle, tam olarak ortaya konup anlaşılması, kurulacak yeni ilişkilerin daha sağlam ve dostça olmasını sağlayacaktır. Bu tür çalışmalar günümüz Doğu ve Batı kültürlerinin, tarihi referanslar üzerinden birbirlerini tekrar tanıyıp mevcut ön yargılardan kurtulmaları için faydalı olacaktır.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

182

KAYNAKLAR

A. BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ BELGELERİ (BOA)

BÂB-I ÂSAFÎ ve SADARET BELGELERİ

1. Amedî Kalemi Evrakı (A.AMD)

5/87, 26/39, 29/47, 51/65, 52/86, 59/44, 73/3, 80/81.

2. Divan-ı Hümayun Kalemi Evrakı (A.DVN)

117/99, 125/44, 128/90.1.

3. Divan-ı Hümayun Düvel-i Ecnebiye Kalemi Evrakı (A.DVN.DVE)

8/97, 8/98, 8/99, 8/100, 9/2, 9/3, 9/4, 9/5, 9/6, 9/7, 9/8, 9/9, 9/10, 9/11, 9/12, 9/13, 9/14, 9/15, 19/37, 19/38, 19/39, 26.A/55, 26.A/64, 26.A/69, 26.B/88, 27/39, 27.A/16,

4. Divan-ı Hümayun Düvel-i Ecnebiye Kalemi Evrakı (Dosya 6) (A.DVN.DVE.(6))

9/1, 9/2, 19/37, 19/38, 19/39, 22/17, 26.A/55, 100/1, 100/2, 100/3, 100/4, 100/5, 100/6, 132/1, 145/3, 145/4, 145/5, 145/6, 145/7, 145/12, 145/17, 145/43, 146/1, 146/4, 146/5, 146/8, 146/12, 146/13, 146/14, 146/16, 146/17, 146/18, 146/29, 146/30, 146/39, 462/2, 462/7, 462/11, 462/12, 462/18, 462/19, 462/26, 462/64, 462/113, 462/115, 462/116, 463/23, 463/25, 463/34, 463/41, 463/45, 463/48, 463/51, 463/53, 463/71, 463/74, 463/76, 463/77, 462/113.

5. Divan-ı Hümayun Mühimme Kalemi Evrakı (A.DVN.MHM)

2.A/73, 4.A/64, 14/61, 16/20, 16/34, 18/54, 22/84, 29/17, 34/58, 36/23, 755/25.

6. Divan-ı Hümayun Nâme-i Hümâyûn Evrakı (A.DVN.NHM)

1/13, 4/9, 4/10, 4/18, 10/9, 10/10, 12/2, 14/2, 38/18, 41/9.

7. Mektubi Kalemi Evrakı (A.MKT)

92/100, 177/29.

8. Mektubî Mühimme Kalemi Evrakı (A.MKT.MHM)

351/89, 745/18.

9. Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrakı (A.MKT.MVL)

13/9.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

183

10. Mektubî Kalemi Umum Vilayet Evrakı (A.MKT.UM)

71/63, 296/11.

11. Sadaret Eyalet-i Mümtaze Mısır Evrakı (A.MTZ.(05))

9.D/315.10.

BÂBIÂLÎ EVRAK ODASI

1. Bâbıâlî Evrak Odası Evrakı (BEO)

25/1847, 36/2649, 36/2666, 55/4079, 56/4130, 56/4131, 56/4132, 66/4948, 101/7561, 131/9790, 200/14982, 228/17077, 231/17321, 489/36628, 500/37441, 513/38408, 527/39520, 683/51218, 747/55987, 873/5450, 873/65467, 1019/76392, 1073/80443, 1099/82354, 1130/84733, 1142/85632, 1157/86750, 1170/87747, 1324/99257, 1538/115336, 1641/123041, 1734/130002, 1790/134193, 1872/140337, 1897/142217, 1914/143488, 1917/143774, 1937/145206, 1943/145654, 1944/145751, 1947/145979, 1968/147528, 1980/148456, 1992/149357, 2010/150710, 2055/154115, 2068/155073, 2452/183830, 2755/206613, 2755/206614, 2758/206824, 2761/207019, 2975/223085, 3087/231523, 3247/243492, 3340/250483, 3411/255814, 3411/255814, 3425/256829, 3446/258414, 3540/265441, 3541/265534, 3572/267882, 3690/76733, 3711/278257, 3792/284357, 3803/285203, 3843/288192, 3888/291563, 3891/291765, 3892/291866, 3916/293626, 3961/297045, 3962/297083, 3981/298510, 3982/298628, 4018/301348, 4360/326942, 4385/328873, 4395/329588, 4406/330409, 4440/332986, 4448/333529, 4497/337204, 4506/337888, 4523/339205, 4534-340023, 4588/344033, 4589/344150, 4610/345703, 4623/346654, 4654/349027, 4662/349638, 4668/350073, 4701/352554, 4721/354035.

CEVDET TASNİFİ

1. Cevdet Bahriye (C.BH.)

136/6556.

2. Cevdet Hariciye (C.HR.)

2/55, 14/667, 24/1184, 24/1188, 31/1507, 35/1723, 35/174136/1756, 36/1757, 37/1836, 43/2142, 47/2311, 75/3713, 83/4149, 90/4482, 111/5506, 142/7053, 152/7571, 153/7608, 153/7609, 154-7667, 154/7672, 160/7962, 164/8163, 180/8990, 185/9228.

3. Cevdet Maarif (C.MF.)

130/6483, 167/8316.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

184

4. Cevdet Maliye (C.ML.)

176/7484, 195/8056, 283/11616.

DÂHİLİYE NEZARETİ

1. Dâhiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT.)

111/21, 314/19, 502/54, 535/104, 573/19, 581/1, 689/35, 1139/31, 1150/84, 1264/24, 1346/29, 1518/465, 1599/79, 1713/73, 2016/111, 2051/30, 2053/23, 2141/37, 2544/11, 2672/8, 2776/68.

2. Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Ecanib Kalemi (DH.EUM.ECB.)

1/18, 3/5, 26/62.

3. Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Seyrüsefer Kalemi (DH.EUM.SSM.)

10/84, 15/22, 24/26, 25/66, 30/31, 55/82.

4. Dâhiliye Emniyet-i Umumiye Evrak Odası Kalemi Evrakı (DH.EUM.VRK.)

25/18.

5. Dâhiliye Emniyet-i Umumiye Tahrirat Kalemi Evrakı (DH.EUM.THR.)

44/7.

6. Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye İkinci Şube (DH.EUM.2.Şb)

22/23, 22/28, 27/33, 58/37.

7. Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Beşinci Şube (DH.EUM.5.Şb)

5/13, 18/31.V, 22/48, 24/39, 25/33, 38/17, 41/3, 46/6, 47/38, 52/22, 68/24, 73/7, 77/16, 78/51.

8. Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Altıncı Şube (DH.EUM.6.Şb)

28/19, 30/1.

9. Dâhiliye Nezareti İdare Evrakı (DH.İD.)

28.1/32, 129.1/9.

10. Dâhiliye Nezareti İdare-i Umumiye Evrakı (DH.İ.UM.)

2.13/4.48, E.90/22.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

185

11. Dâhiliye Nezareti Dâhiliye Kalem-i Mahsus Evrakı (DH.KMS.)

26/15, 28/37, 38/14, 47/10.

12. Dâhiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH. MKT.)

111/21, 663/46.

13. Dâhiliye Muhaberat-ı Umumiye İdaresi Evrakı (DH.MUİ.)

40.2/5, 115/23.

14. Dâhiliye Nezareti Mütenevvia Evrakı (DH.MTV.)

24/44, 24/60.

15. Dâhiliye Nezareti Şifre Evrakı (DH.ŞFR.)

74/3, 75/233, 77/26, 77/162, 81/237, 81/243, 572/91, 572/108, 568/56, 573/110, 575/70, 576/112, 577/19.

16. Dâhiliye Nezareti Umur-ı Mahalliye ve Vilayat Müdürlüğü Evrakı (DH.UMVM.)

103-15, 109/82.

17. Dâhiliye Nezareti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu (Dâhiliye Nezâreti Tesrî-i Muamelât) (DH.TMIK.M.)

111/47, 128/71,

HATT-I HÜMAYUNLAR (HAT)

194/9597, 196/9779.J, 237/13174, 243/13684, 248/14047, 270/15778, 851/38155.A, 958/41145, 1073/43922, 1073/43922.B, 1164/46048, 1169/46245, 1211/47444, 1212/47468, 1212/47469, 1212/47469.B, 1212/47470, 1212/47472, 1212/47473.A, 1212/47474, 1212/47475, 1212/47475/A, 1212/47475.B, 1212/47477, 1212/47477.A, 1212/47477.C, 1212/47477.D, 1212/47477.E, 1212/47477.F, 1212/47479, 1212/47479.B, 1212/47481, 1212/47481.B, 1213/47537, 1216/47618, 1216/47637, 1217/47657.C, 1242/48289.C, 1275/49483, 1280/49599, 1353/52877, 1355/53054, 1363/53793, 1398/56177, 1401/56462, 1402/56592, 1428/58478, 1573/18, 1574/15, 1580/8, 1597/90, 1618/56, 1626/42.

HARİCİYE NEZARETİ

1. Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası Evrakı (HR.HMŞ.İŞO.)

53/15.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

186

2. Hariciye Nezareti İstanbul Murahhaslığı (HR.İM.)

13/73, 49/57, 62/69, 62/83, 63/37, 83/5.

3. Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi Evrakı (HR.MKT.)

43/9, 158/28, 279/17, 297/20, 308/99, 317/67, 326/46.

4. Hariciye Nezareti Belgrat Sefareti (HR.SFR.3)

2/61, 45/11.

5. Hariciye Nezareti Siyasi (HR.SYS.)

8/45, 9/1, 2106/21, 2176/6, 2176/14, 2202/26, 2205/4, 2205/16, 2229/3, 2238/2, 2267/21, 2267/81, 2277/19, 2401/55, 2402/8, 2425/66, 2418/98, 2418/22, 2419/74, 2421/3, 2423/58, 2425/31, 2427/22, , 2427/59, 2428/12, 2432/36, 2436/58, 2443/8, 2454/97, 2748/1, 2470/81, 2471/88, 2883/20, 2881/21, 2881/21, 2884/36,

6. Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı (HR.TO.)

9/126, 9/127, 10/2, 13/85, 14/65, 16/93, 16/99, 31/106, 51/20, 51/78, 51/82, 51/85, 51/101, 53/86, 55/74, 55/75, 106/28, 100/34, 106/70, 118/105, 122/24, 170/42, 181/7, 181/13, 181/14, 181/36, 181/37, 181/38, 181/39, 181/40, 181/42, 181/43, 181/44, 181/46, 181/48, 181/52, 182/17, 182/24, 182/26, 182/29, 182/31, 182/38, 182/42, 182/45, 182/50, 218/7, 255/10, 274/26, 274/40, 274/42, 274/45, 274/46, 274/57, 274/74, 335/73, 335/77, 336/3, 336/17, 336/89, 336/89, 343/81, 347/15, 442/41, 502/80.

İRADELER

1. İrade Dâhiliye (İ.DH.)

429/28388, 934/74019, 950/75180, 957/75653, 960/75932, 965/76336, 967/76490, 968/76564, 982/77544, 1001/79070, 1030/81104, 1040/81789, 1054/82780, 1103/86389, 1107/86695, 1231/96450.

2. İrade Dosya Usulü (İ.DUİT.)

1/7, 1/8, 1/12, 1/15, 1/29, 1/53, 1/95, 2/2, 2/38, 12/13, 12/36, 12/103, 15/79, 16/54, 17/8, 49/79, 49/91, 49/119, 50/15, 50/39, 50/42, 71/20, 71/30, 72/9, 72/12, 72/65, 73/39, 73/84, 114/131.

3. İrade Hariciye (İ.HR.)

1/26, 2/62, 3/132.C, 4/169, 4/144, 4/197, 4/199, 9/452, 14/ 661, 17/851, 18/875, 18/885, 32/1453, 46/2193, 48/2274, 53/2476, 56/2611, 89/4357, 92/4518,

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

187

95/4648, 96/4711, 102/5007, 106/5219, 115/5600, 121/5998, 130/6605, 134/6883, 137/7074, 144/7609, 150/7930, 152/8057, 163/8702, 164/8795, 164/8802, 165/8869, 169/9122, 172/9339, 172/9391, 174/9548, 185/10290, 188/10499, 189/10554, 190/10645, 191/10714, 192/10810, 193/10861, 199/11345, 203/11640, 204/11736, 209/12048, 215/12505, 222/12912, 224/13078, 228/13376, 234/13837, 235/13944, 245/14566, 254/15119, 272/16469, 273/16532, 278/17017, 278/17088, 282/17476, 293/18493, 297/18764, 298/18893, 305/19415, 308/19585, 310/19795, 311/19881, 313/19975, 322/20779, 326/21135, 337/21786, 337/21789, 359/32, 359/51, 359/79, 368/17, 370/42, 381/52, 385/45, 415/33, 416/13, 420/38.

4. İrade Mabeyn-i Hümayun (İ.MBH.)

15/56.

5. İrade Maarif (İ.MF.)

8/36, 10/47.

6. İrade Meclis-i Mahsus (İ.MMS.)

197/2.

7. İrade Mesail-i Mühimme (İ.MSM,)

33/943.

8. İrade Eyalet-i Mümtaze Mısır (İ.MTZ.(05))

30/1668.

9. İrade Meclis-i Vala (İ.MVL.)

134/3608.

10. İrade Taltifat (İ.TAL.)

65/1312.Ca.087, 85/1313.Ra.101, 141/33, 144/38, 169/13, 181/86, 251/41, 251/41, 262/18, 279/59, 292/30, 295/31, 297/15, 444/38, 444/45, 460/57, 460/18, 461/13, 461/13, 505/39.

MAARİF NEZARETİ

1. Maarif Nezareti Mektubi Kalemi (MF.MKT.)

421/55, 472/54, 567/16, 660/12, 704/29, 794/58, 972/21, 982/15, 1090/32, 1228/14.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

188

MECLİS-İ VÜKELA MAZBATALARI

1. Meclis-i Vükela Mazbataları (MV.)

71/4, 100/65, 104/45, 119/38, 137/50, 154/33, 220/193, 240/48, 246/10, 258/98.

ŞURA-YI DEVLET

1. Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD.)

26/60, 217/23, 219/72, 221/48, 2391/2, 2534/20, 2770/40.

RUMELİ MÜFETTİŞLİĞİ

1. Rumeli Müfettişliği Sadaret Evrakı (TFR.I.A.)

6/507, 6/569.

2. Rumeli Müfettişliği Selanik Evrakı (TFR.I.SL.)

10/935, 24/2313.

3. Rumeli Müfettişliği Kosova Evrakı (TFR.I.KV.)

13/1242.

4. Rumeli Müfettişliği Manastır Evrakı (TFR.I.MN.)

9/875, 10/923, 10/948, 23/2298.

YILDIZ EVRAKI

1. Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (Y.A.HUS.)

174/ 62, 182/74, 194.2/91, 218/9, 229/92, 236/61, 238/62, 253/11, 266/48, 312/72, 385/140, 389/89.

2. Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı (Y.A.RES.)

9/38, 25/39.

3. Yıldız Esas Evrakı (Y.EE.)

61/2, 89/33.

4. Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı (Y.MTV.)

10/81, 162/22, 174/189.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

189

5. Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat (Y.PRK.ASK.)

99/58, 101/51.

6. Yıldız Perakende Evrakı Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Dairesi (Y.PRK.MYD.)

13/49.

7. Yıldız Perakende Evrakı Evrakı Name-i Hümayunlar (Y.PRK.NMH.)

8/43, 10/93.

8. Yıldız Perakende Evrakı Umumi (Y.PRK.UM.)

64/82.

9. Yıldız Perakende Evrakı Evrakı Teşrifat-ı Umumiye Dairesi (Y.PRK.TŞF.)

1/5.

10. Yıldız Perakende Evrakı Zabtiye Nezareti Maruzatı (Y.PRK.ZB.)

27/56, 30/64, 36/99.

ZABTİYE NEZARETİ

1. Zabtiye Nezareti Evrakı (ZB.)

386/129, 387/1, 388/3.

B. BAŞVURU ESERLERİ

ACARTÜRK, E. ve KILIÇ, R., 2011. “Osmanlı Devlet’nde Kapitülasyonların İktisadi Ve Siyasi Perspektiften Analizi”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 29, (2), ss. 1-21.

AKYILDIZ, A., 2003. “Meclis i Ali-i Umumi” DİA, C. 28, TDV Yayını, İstanbul, ss. 243.

AKYILMAZ, G., 2014. “Osmanlı Hukukundaki Düzenlemeler Çerçevesinde Yabancı Ülke Vatandaşlığına Geçen Ermenilerin Gayrimenkullerinin Hukukî Statüsü” Yeni Türkiye, (60), ss. 1-43.

ASLAN, T., 2011. “Saidpaşazade Mehmet Şerif Paşa Muhalefeti ve İkinci Meşrutiyet Döneminde Yasaklanan Bir Risalesi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 30, (50), ss. 1-48.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

190

ARTUK, İ., 2007. “Nişan” DİA, C. 33, TDV Yayını, İstanbul, ss. 154-156.

AYDIN, M., 2013. "19-20.Yüzyıllarda Osmanlı Balkanlarında Rusya'nın Casusluk Faaliyetleri", Tarih Araştırmaları Dergisi, 32, (53), ss. 17-54.

ATALAN, Ö., 2015. “Ortaköy-Kuruçeşme Arasındaki Sahilsaraylar; 19 Yüzyıl”, Turkish Studies, 10, (1), ss. 83-120.

AYGÜN, N., 2009. “Osmanlı Devleti’nin Son Zamanlarında Karadeniz’in Güney Kesiminde İktisadi Faaliyetler”, Karadeniz Araştırmaları, 6, (23), ss. 41-76.

BAĞIŞ, A. İ., 1983. Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, Turhan Kitapevi, Ankara, 150s.

BAIN, R. N., 1905. Scandinavia: A Political History of Denmark, Norway and Sweden from 1513 to 1900, Cambridge University Press, Newyork, 484s.

BEŞİRLİ, M., 2004. “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ordusunun Top Mühimmatı Alımında Pazar Mücadelesi: Alman Friedrich Krupp Firması ve Rakipleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 15, ss. 169-203.

BEYDİLLİ, K., 1991. “Karadeniz’in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve ‘Mirî Ticâret’ Teşebbüsü”, TTK Belleten, 55, (214), ss. 687-755.

BİLGİ, N., 2010. “Osmanlı Devleti’nin 1917 Yılı Yabancı Nüfusu”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 25, (1), ss. 101-146.

BJORNLUND, M., 2006. “When the Cannons Talk, the Diplomats Must Be Silent’: A Danish Diplomat in Constantinople During the Armenian Genocide”, Genocide Studies and Prevention: An International Journal, 1, (2), ss. 197-223.

BOISEN, I., 1962. Asırlar Boyunca Türkiye ve Danimarka, Kampsax Müşavir Mühendislik, Kopenhag, 76s.

BÖKE, P., 2009. “İzmir Karantina Teşkilatının Kuruluşu ve Faaliyetleri (1840-1900)”, Çağdaş Türkiye Tarih Araştırmaları Dergisi, 8, (18-19), ss. 137-159.

ÇAL, H., 2005.“Osmanlı’dan Cumhuriyete Eski Eserler Kanunları”, Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara, ss. 234-270.

ÇELİK, F. E., 2012. “1921: Savaş Yönetimi ve Yönetimin Merkezileşmesi”, Açıklamalı Yönetim Zamandizini 1919 – 1928, C. 1, Ed.: Nuray Ertürk Keskin, Ankara, ss. 453-921.

ÇİÇEK, K., 2001. "Diplomat, Banker ve Tüccar: 18. Yüzyıl Başlarında Larnaka'da Para Ticareti ve Yabancı Sermaye", Osmanlı Araştırmaları Dergisi, 21, ss. 269-283.

ÇİÇEK, K. ve SAYDAM, A,. 1998. Kıbrıs'tan Kafkasya'ya Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet ve Raiyyet, Derya Kitapevi, Trabzon, 420s.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

191

DERRY, T. K., 2000. History of Scandinavia: Norway, Sweden, Denmark, Finland, And Iceland, University Of Minnesota Press, Minneapolis, 468s.

DEVELLİOĞLU, F., 2005. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitapevi Yayınları, Ankara, 1195s.

“DANİMARKA”,1993. DİA (Anonim), C. 8, TDV Yayını, İstanbul, ss. 461-462.

DOĞAN, C., 2013. “Doğu ile Batı Arasında Bir Türk Filozofu: Ahmed Midhat Efendi’nin Hayatı Ve Bilimsel/Felsefî Düşünceleri Üzerine”, EKEV Akademi Dergisi, (56), ss. 191-216.

DOSAY, GÖKDOĞAN, M., 2002, “Osman Gazi'den Mehmed Vahideddin'e Osmanlı Bilimi ve Kültürü” Türkler, C. 11, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, ss. 175-209.

DÖRDÜNCÜ, M., 2001. “1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından 1841 Londra Sözleşmesine Kadar Boğazlar Meselesi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3, (1), ss. 73-89.

DUGAS, C., 1914. “Les fouilles de Vroulia (Rhodes) (K. F. Kinch. Vroulia)”, Journal Des Savants, 12, (9), ss. 418-424.

DUSSAUD, R., 1931. “Chr, Blinkenberg et K. F. Kinch. Lindos. Fouilles et Recherches 1902-1914”. Syria, 12, (4), ss. 381-382.

DÜZBAKAR, Ö., 2009. “XV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2, (6), ss. 182-194.

EKİNCİ, İ., 2011. “Osmanlı Deniz Ticaretinde Ölçü Birimlerinin Batılılaşmasına Bir Örnek: Kile’den Tonilatoya, Moorsom Usulü’nün Uygulanması”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 4, (17), ss. 311-324.

ERALP, T. N., 1985. “Askeri Müze”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.6, İletişim Yayınları, İstanbul, ss. 1604-1606.

______, 2002, "Osmanlılarda Nişan ve Madalya", Türkler, C. 13, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, ss. 683-686.

ETÖZ, Z. ve ESİN, T., 2012. “Osmanlı Şehir Yangınları 1914-1918”, Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, (14), ss. 1-44.

EYİCE, S., 1985. “Arkeoloji Müzesi ve Kuruluşu,” Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.6, İletişim Yayınları, İstanbul, ss. 1596-1603.

FELDBEAK, O,. 2001. “Denmark in the Napoleonic Wars: A Foreign Policy Survey”, Scandinavian Journal of History, 26, (2), ss. 89-101.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

192

GENİM, S., 2013. “Yüzyıllar Boyu İstanbul Panaromaları”, Feridun M. Emecen, Emrah Safa Gürkan, I. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Yayınları, İstanbul, ss. 455-473.

GÜNDÜZ, M., 2013. “Bazı XIX. yüzyıl Batılı Seyahatnamelerine Göre Osmanlı’da Eğitim, Bilim ve Kültür”, Türk Yurdu, 33, (310), ss. 204-213.

GÜRAN, T., 2011. “Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 49, ss. 79-95.

GÜRSOY, B., 1984. “100. Yılında Düyûn-ı Umûmiye İdaresi Üzerinde Bir Değerlendirme”, Ord.Prof. Şükrü Baban’a Armağan, İstanbul 1984, ss. 17-59.

HALAÇOĞLU, Y., 2002. “Ermeni Tehciri ve Gerçekler”, Türkler, C.13, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, ss. 482-502.

HAMMER, J. V., 2008. Büyük Osmanlı Tarihi, C. 15, Çev.: M. Çevik, Üçdal Neşriat, İstanbul, 199s.

_________, 2008. Büyük Osmanlı Tarihi, C. 16, Çev.: M. Çevik, Üçdal Neşriat, İstanbul, 248s.

_________, 2008. Büyük Osmanlı Tarihi, C. 18, Çev.: M. Çevik, Üçdal Neşriat, İstanbul, 809s.

HÜLÂGÜ, M. M., 1996. “Gazi Osman Paşa (1833-1900)”, DİA, C. 13, TDV Yayını, Ankara, ss. 464-465.

İNALCIK, H., 2011. Osmanlı İdare ve Ekonomi Tarihi, İSAM, İstanbul, 197s.

İPŞİRLİ, M., 1995. “Elçi”, DİA, C. 11, TDV Yayını, İstanbul, ss. 3-15.

JENSEN, J. M., 2007. Denmark and the Crusades 1400-1650, Brill, Leiden, 400s.

JERPERSEN, K. J. V., 2011. A History of Denmark, Çev.: Ivan Hill ve Christopher Wade, Palgrave Macmillan, Basingstoke, 280s.

KARADUMAN, H., 2004. “Belgelerle İlk Türk Asar-ı Atika Nizamnamesi”, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, 25, (29), ss. 73-92.

KARAPINAR, Ş., 1962. “Yılana Benzeyen Balıklar”, Balık ve Balıkçılık Dergisi, 10, (5-6), ss. 17-25.

KILIÇ, M., 2009. “Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüslimler (1836-1876)”, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

KODAMAN, T. ve AKÇAY E. Y., 2010. “Kuruluştan Yıkılışa Kadar Osmanlı Diplomasi Tarihi ve Türkiye’ye Bıraktığı Miras”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, (22) ss.75-92.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

193

KOSKENNIEMI, M., 2012. “Uluslararası Adalet Divanı’nın Büyük Kemer Geçidine İlişkin Dava ile İlgili Kararının Analizi” Çev. Seyfullah Çakmak, Küresel Bakış, 2, (5), ss. 59-107.

KUNERALP, S., 1996. “Osmanlı Yönetimindeki (1831-1911) Hicaz’da Hac ve Kolera” Çev. Münir Atalar, OTAM, (7), ss. 497-511.

___________, 1999. Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali (1839-1922) Prosopografik

Rehber, İsis Yayınları, İstanbul, 127s.

KURTCEPHE, İ., 1995. Türk-İtalyan İlişkileri (1911-1916), TTK, Ankara, 279s.

KUTLU, C., 1997. “I. Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Türk Savaş Esirileri ve Bunların Yurda Döndürülmeleri Faaliyetleri” Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Erzurum.

_______, 2010. “I. Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Türk Esirleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (43), ss. 319-328.

KÜTÜKOĞLU, M., 1983. “Osmanlı İktisad Tarihi Bakımından Konsolosluk Raporlarının Ehemmiyet ve Kıymeti”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 11-12, ss. 151-166.

____________,1989. “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlanması”, Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi-Ercüment Kuran’a Armağan, 27, (1-2), ss. 199-231.

____________, 1994. Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 605s.

____________, 1997. “Gümrük”, DİA, C. 15, TDV Yayını, İstanbul, ss.263-268.

LUTTWAK, E.N., 2009. The Grand Strategy of the Byzantine Empire, The Belknap Press Of Harvard Unıversıty Press, London, 498s.

MAZICI, N., 1996. "1930'a Kadar Basın ve 1931 Matbuat Kanunu", Atatürk Yolu TİTE Dergisi, 9, (18), ss. 131-154.

MERT, H., 2002. “Çanakkale Savaşlarının Askerî, Siyasî ve Sosyal Sonuçları”, Türkler, C.13, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, ss. 368-376.

MEYDAN, S., 2007. Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, Truva Yayınları, İstanbul, 548s.

MİTHAT, A., 1871. “Danimarka”, Kainat, 1. Kısım, C. 2, Kırk Anbar Matbaası, İstanbul, 138s.

________, 1890. Avrupa’da Bir Cevelan, İstanbul, 1044s.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

194

NORDSTROM, B. J., 2000. Scandinavia Since 1500, The University of Minnesota Press, Minneapolis, 408s.

OĞUZ, İ., 2006. “Tarsus Şer’iyye Sicillerine Göre Mersin Kenti’nin Kuruluş Öyküsü”, Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin.

ORTAYLI, İ., 1985. “Osmanlı Diplomasisi ve Dış İşleri Örgütü”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.1, İletişim Yayınları, İstanbul, ss. 278-281.

_________, 2006. Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, Timaş, İstanbul, 189s.

_________, 2008. Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, Ankara, 592s.

_________, 2011. Tarih Yazıcılığı Üzerine, Cedit Neşriyat, Ankara, 232s.

ÖZLÜ, Z., 2013. “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Istabl-ı Âmirenin Gelir ve Giderleri ile İlgili Bir Değerlendirme”, Bilig-Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, (65), ss. 259-284.

ÖZTUNA, Y., 2005. Devletler ve Hanedanlar Avrupa Devletleri, Cilt 4 (İlaveli 3. Baskı), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 908s.

ÖZTÜRK S., 2001. “Kassam”, DİA, C. 24, TDV Yayını, İstanbul, ss. 579-582.

PAKALIN, M. Z, 1993. Tarih Deyimler ve Terimleri Sözlüğü C. 1, MEB Yayınları, İstanbul, 871s.

PATON, J. M., 1903. “Archaeological News”, American Journal of Archaeology, 7, (3), ss. 357-404.

ŞAHİN, M., 2009. “Osmanlı Diplomasisinde Değişim Ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletler Sistemine Girişi”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 4, (46), ss. 823-834.

SAVAŞ, A. İ., 2002. “Konsolos”, DİA, C. 26, TDV Yayını, İstanbul, ss. 178-180.

SERBESTOĞLU, İ., 2011. "Zorunlu Bir Modernleşme Örneği Olarak Osmanlı Tabiiyet Kanunu", OTAM, 29, ss. 193-214.

SEYHAN, S., 2012. “İlk Spor Yazarlarımızdan Selim Sırrı Tarcan Ve Yeni Muhit Dergisindeki Yazılarından Örnekler”, Global Media Journal Dergisi, 3, (5), ss. 129-141.

SEZEN, T., 2006. Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 711s.

SEZER, H., 2003. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Seyahat İzinleri (18.ve19. yy)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Yayınları Araştırmaları Dergisi, 21, (33), ss. 105-124.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

195

SKOVGAARD-PETERSEN, I., 2003. “The Making of the Danish Kingdom”, The Cambridge History of Scandinavia, C. 1, Ed.: Knut Helle, Cambridge University Press, Cambridge, ss. 168-883s.

ŞENER, B., 2014. “Türk Boğazları’nın Geçiş Rejiminin Tarihi Gelişimi ve Hukuki Statüsü”, Tarih Okulu Dergisi, (17), ss. 467-493.

______, 2015. “Tarihsel Boyutlarıyla Boğazlar’ın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi”, The Journal of Academic Social Science Studies, (35), ss. 327-349.

ŞİMŞEK, D., 2015. “II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Kuruluşu ve Teşkilatlanması”, Turkish Studies, C.10, (5), ss. 307-318.

ŞİMŞEK, F. ve DİNÇ, G., 2009. “XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Eski Eser Anlayışının Doğuşu ve Bu Alanda Uygulanan Politikalar”, U.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, (16), ss. 101-127.

SONATILGAN UYGUR, A. T., 2013. “İsveç Kaynaklarına Göre Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Malul Türk Savaş Esirlerinin İsveç Kızılhaçı Yardımıyla İsveç Üzerinden Mübadelesi” Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

SÖNMEZ, A., 2012. “Osmanlı Devleti’nde Başarısız Bir Eski Eser Kaçakçılığı Teşebbüsü: Edgar James Banks ve Bismaya Kazısı”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, (27), ss. 39-50.

SYVERTSEN, B. G., 2006. Knut Hamsun, Hans Chrıstıan Andersen İstanbul'da İki İskandinav Seyyah, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 150s.

UNAT, F. R., 1968. Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, TTK, Ankara, 261s.

ÜNAL, Y., 2008. “Ahmet Ferit Tek’in Hayatı Ve Siyasi Faaliyetleri (7 Mart 1878 – 25 Kasım 1971)”, Tarih Okulu, (1), ss. 19-47.

TARCAN, S. S., 1940. Şimalin Üç İrfan Diyarı Finlandiya-İsveç-Danimarka, Ülkü Basımevi, İstanbul, 118s.

TAYLOR, C., 1813. The Literary Panorama, C. 12, Printed by Cox and Baylis, London, 1358s.

TEKİN, K. H., 2014. “Osmanlı Devletinde Gelenekten Yeniliğe Geçişin Anlamlı Bir Sembolü: Mecidi Nişanları”, The Journal of Academic Social Science Studies, (28), ss. 393-411.

TELLİOĞLU, Ö., 2015. “Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyeti ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme Mücadelesi”, Tarih Okulu Dergisi, 8, (21), ss. 195-212.

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

196

TEMEL, M., 2007. “18-20. Yüzyıllarda Türkiye-Danimarka İlişkileri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 22, (1), ss. 117-172.

TOPAKTAŞ, H., 2015. “Osmanlı Diplomasisinde ‘Tayinat’ Sisteminin Uygulanışı ve Kaldırılışı (1794) Üzerine Bazı Tespitler”, Akademik İncelemeler Dergisi, 10, (1), ss. 31-49.

TUNCER, H., 1991. 17 ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Danimarka İlişkileri, Doruk Kitapevi, Ankara, 159s.

TURAN, N. S., 2004. “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5, (2), ss. 57-86.

TURAN, Ş., 1951. “1829 Edirne Antlaşması”, DTCFD, 9, (1-2), (1951), ss. 111-151.

TURAN, T., 2007. “19. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Hollanda İlişkileri” Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.

_______, 2014. “Osmanlı- İspanyol Karadeniz Ticaret Müzakereleri Ve İspanya'nın Karadeniz Ticaretine Girişi” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7, (32), ss. 252-271.

YALÇINKAYA M. A., 2001. “Türk Diplomasisinin Modernleşmesinde Reisülküttab Mehmed Raşid Efendi’nin Rolü”, Osmanlı Araştırmaları, 21, ss.109-134.

YILDIRIM, İ., 2014. Osmanlı Devleti’nde Elçi Kabulleri, Kitap Yayınevi, İstanbul 279s.

YÜKSEL, A., 2012. “II. Abdülhamid Döneminde Bilimsel, Kültürel Ve Turistik Amaçlarla Osmanlı Ülkesine Gelen Almanlar”, The Journal Of Academic Social Science Studies International Journal Of Social Science, 5, (5), ss. 413-433.

WESTBROOK, N. ve DARK, K. R. ve VAN MEEUWEN, R., 2010. “Constructing Melchior Lorichs's 'Panorama of Constantinople”, Journal of the Society of Architectural Historians, 69, (1), ss. 62-87.

C. İNTERNET KAYNAKLARI

Baron Cazimir de Hübsch

http://gw.geneanet.org/marmara2?lang=en&p=casimir&n=de+Hubsch (28.01.2018)

Danimarka Devlet Nişanları

http://www.medals.org.uk/denmark/denmark-text.htm (28.01.2018)

Danimarka Devlet Nişanları

http://kongehuset.dk/en/the/monarchy/in/denmark/the/royal/symbols/the/royal/orders/of/chivalry (28.01.2018)

KAYNAKLAR Fethullah UÇAR

197

Danimarka Devlet Nişanları, Elephant Nişanı http://www.medals.org.uk/denmark/denmark001.htm (28.01.2018)

Danimarka Devlet Nişanları, Dannebrog Nişanı http://www.medals.org.uk/denmark/denmark002.htm (28.01.2018)

The General Index of the Ambassadors to and from the Ottoman Empire, https://db.donjuanarchiv.at/pub/DJA/BOT.pdf (28.01.2018)

Danimarkalı Ressam Melchior Lorck’un Süleymaniye Camii Gravürü http://www.smk.dk/en/explore-the-art/search-smk/#/detail/kks8298 (28.01.2018)

Danimarkalı Ressam Melchior Lorck’un Kanuni Sultan Süleyman Gravürü http://www.smk.dk/en/explore-the-art/search-smk/#/detail/KKSgb9090 (28.01.2018)

Danimarkalı Ressam Melchior Lorck’un Kanuni Sultan Süleyman Gravürü http://www.smk.dk/en/explore-the-art/search-smk/#/detail/KKSgb9091 (28.01.2018)

ÖZ GEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler

Adı Soyadı : Fethullah Uçar

Doğum Yeri ve Tarihi : Halfeti, 04.05.1978

Eğitim Durumu

Lisans Öğrenimi : KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi, Tarih Öğretmenliği

Yüksek Lisans Öğrenimi : KSÜ Sosyal Bil. Ent. Tarih Ana Bilim Dalı

Doktora Öğrenimi : KSÜ Sosyal Bil. Ent. Tarih Ana Bilim Dalı

Bildiği Yabancı Diller : İngilizce

Bilimsel Faaliyetler :

İş Deneyimi

Stajlar :

Projeler :

Çalıştığı Kurumlar : Milli Eğitim Bakanlığı

İletişim

E-posta Adresi : fethullah.ucar@gmail.com

Tel. : 505 354 08 30

Tarih :

EKLER

Ek-1: Danimarkalı Ressam Melchior Lorck”un İstanbul ile İlgili Çizdiği Bazı Gravürler

Panorama of Constantinople (Bkz. Westbrook ve Dark ve Van Meeuwen, 2010: 62-87.)

Süleymaniye Camii (Bkz. http://www.smk.dk/en/explore-the-art/search-smk/#/detail/kks8298 ) (28.01.2018)

Ek-2: Danimarkalı Ressam Melchior Lorck”un Çizdiği Kanuni Sultan Süleyman Portreleri

Kanuni Sultan Süleyman (Bkz. http://www.smk.dk/en/explore-the-art/search-smk/#/detail/KKSgb9090 ) (28.01.2018)

Kanuni Sultan Süleyman (Bkz. http://www.smk.dk/en/explore-the-art/search-smk/#/detail/KKSgb9091 ) (28.01.2018)

Ek-3: 4 Ağustos 1869 Tarihinde Danimarka Kralı IX. Christian’ın Sultan Abdülaziz’e oğlu Frederick’in İsveç Norveç Kralının Kızı Prenses Louisa ile Evlenmesine Dair Gönderdiği Name (Bkz. BOA, İ.HR, 239/14203.)

Ek-4: Danimarka Elçisi Baron Casimir de Hübsch’ün 1847 Yılına Ait 20 Kıta Sayd-u Şikar Tezkiresi (Avlanma İzin Belgesi) Talebini İçeren Elçilik Mühürlü Yazı (Bkz. BOA, A.DVN.DVE(6), 132/1.)

Danimarka Devleti’nin Dersaadette mukim Elçisi Baron de Hubsch dailerinin takriridir.

Fi 12 Ramazan 1263

Dersaadette ikamet üzere olan düvel i mütehabbe tarafına beher sene ma’lum-ul miktar sayd-ı şikâr tezakiri itası mutad olmakla iş bu altmış üc senesini mahsuben Danimarka Sefareti için yirmi kıta tezkiresinin ita buyurulması hususuna mumaileyh daileri rica ve niyaz eder.

Ek-5: Kopenhag Sefirliğini Ek Görev Olarak Yürüten Stockholm Sefiri Cevad Bey’in Osmanlı Aleyhine Yapılan Yayınlara Karşı Danimarka’da Yayınlanan Social Demokraten Gazetesi’nde Yayınlattığı Tekzip Yazısı. (Bkz. BOA, HR.SYS, 2418/22.)

Ek-6: Danimarka Devlet Nişanları

Danimarka Devleti’nin En Büyük Devlet Nişanı Olan Elephant Nişanı (Bkz. http://www.medals.org.uk/denmark/denmark001.htm ) (28.01.2018)

Danimarka Devleti’nin Değişik Rütbelerdeki Dannebrog Nişanı (Bkz. http://www.medals.org.uk/denmark/denmark002.htm ) (28.01.2018)

Ek-7: Danimarkalı Arkeolog Karl Frederik Kinch’in, Rodos Adası’ndaki Lindos Bölgesinde Kazı Yapmak için 1901 Yılında İstediği İzin Talebine Eklediği Kazı Bölgesinin Haritası. (Bkz. BOA, MF.MKT, 567/16.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder