Sayfalar

6 Temmuz 2024 Cumartesi

56

 

ABSTRACT

A WOMAN TRAVELLER IN OTTOMAN LANDS: LADY

HESTER STANHOPE AND HER OBSERVATIONS ON THE

OTTOMAN EMPIRE

-s a mysterious and intriguing place by Europeans,

has been visited by western travelers coming for various purposes in different periods

of history. These travelers recorded and wrote their observations about places that they

traveled to which shed light on their social, political and military life, which was not

mentioned in the official sources of the period that they were in.

Lady Hester Stanhope, who came to the Ottoman lands in the 19th century and

lived there for about thirty years, is one of the travelers who visited the East. Although

there isn’t any source written by the traveler about her own life and observations in

the Ottoman Empire; her personal physician, Charles Meryon, who accompanied her

throughout travels and with whom he was together until her death, filled this gap with

the work he wrote about the lady.

In our study we discuss our findings in three sections, based on the six-volume

work on Lady Hester. In the first section we discuss the traveler's family, character,

the life of religion and thought and her death in the first chapter; the route she traveled

in the Ottoman Empire is examined in chronological order in the second one. In the

last section, evaluations of the social, cultural, political and religious life of the

Ottoman people are given based on the observations of Lady Hester Stanhope and her

Doctor Charles Meryon.

Keywords: Woman Traveller, Lady Hester Stanhope, Ottoman-English Relations,

Doctor Meryon, 19th Century Ottoman History

iv

ÖNSÖZ

Tarih boyunca Avrupa ülkelerinden gelen birçok seyyaha ev sahipliği yapmış

Osmanlı toprakları, XIX. yüzyılda bir kadın seyyahı, Leydi Hester Stanhope’yi de

ağırlamıştır. İngiltere’nin asil ve köklü ailelerinden birinde yetişen seyyah, 1810

yılında ülkesinden ayrılıp yaklaşık otuz yıl kalacağı Osmanlı topraklarına gelmiştir.

Yedi yıl Osmanlı topraklarında dolaştıktan sonra Cebel-i Lübnan’da yerleşmeye karar

vermiş; vefat ettiği tarih olan 1839 yılına kadar burada kalmıştır. Kendisi hakkında var

olan hatıratları ve gezi yolculukları tüm seyahatleri boyunca kendisine eşlik eden ve

vefat ettiği tarihe kadar yanında bulunan şahsi doktoru Charles Meryon tarafından

kaleme alınmıştır.

Çalışmamızda doktoru tarafından yazılan bu altı ciltlik eseri ana kaynak olarak

kullandık ve tezimizi giriş ve üç bölüm olarak ele aldık. Giriş kısmında seyahat olgusu,

bu süreçte yazılan seyahatnamelerin önemi ve Osmanlı kaynakları açısından taşıdığı

değer ile 19.yy. seyyahlarının Doğu’ya olan genel bakış açısını inceledik.

Birinci kısımda seyyahın biyografı, ailesi, ilk yılları, karakteri, dini ve düşünce

dünyası, vefatı olarak ayrı başlıklar altında ele alınırken; yine bu bölümde seyyah

hakkında yazılan eserlerin baskısı, muhtevası, önemi, üslubu ve kaynak değeri de tahlil

edilmektedir.

İkinci bölümde Leydi Hester’in İngiltere’den başlayarak 1810-1817 yılları

arasında Osmanlı’da takip ettiği güzergâh kronolojik sıra gözetilerek verilmektedir.

Seyyahın yolculukları boyunca ziyaret ettiği ülke ve şehirlerin başında Malta, Atina

İstanbul, Mısır, Filistin, İsrail, Suriye ve Lübnan gelmektedir. Bu ayrım gözetilerek

sekiz alt başlık bu yerlerde ziyaret ettiği köy, kasaba, mahalleler; tanıştığı kimseler,

tecrübe ettiği durumlar incelenmektedir.

Üçüncü ve son bölümde ise XIX.yy Osmanlı’sında mevcut olan düzen, sosyokültürel,

dini, siyasi yapı ele alınarak; seyyahın ve şahsi doktoru Charles Meryon’un

Osmanlı halkına dair yapmış oldukları gözlemlerine yer verilmektedir.

v

Çalışmamızın ana kaynağını teşkil eden altı ciltlik eser, 1845 yılında İngilizce

olarak kaleme alınmıştır. Kitapta, genel olarak günlük dilde kullanılmayan İngilizce

kelimelerin ağırlıkta olması; Doktor Meryon’un İngilizcenin yanı sıra Fransızca,

İtalyanca, Latince, Arapça gibi birden çok dil bilmesi hasebiyle kitapta bu dillerden

kelime ve pasajlara sıklıkla yer vermesi karşılaştığımız zorluklardandır. Ana

kaynakların yanı sıra birinci ve ikinci bölümde kullandığımız eserlerin hemen hepsi

İngilizcedir. Özellikle Hester’in biyografisini ele alırken herhangi bir Türkçe esere,

makaleye ya da çalışmaya denk gelmememiz bu alanda var olan eksikliği görmemizi

sağlamıştır. Seyyahın gözlemlerine dayandırılarak oluşturulan üçüncü bölümde ise,

bahsedilen bilgiler, dönemin tarihi kaynaklarıyla karşılaştırılarak ele alınmakta;

Osmanlı’nın 19.yy. sosyal, siyasal ve kültürel hayatına dair sağlıklı bir değerlendirme

yapmayı amaçlamaktadır.

Tezimi yazarken hiçbir desteğini, tecrübesini ve emeğini esirgemeyen; her an

sabırla ve anlayışla yardımcı olan danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Sarıkaya

hocama minnetimi arz ederim. Konu seçimimde seyyah çalışmamı öneren ve lisans

döneminde bize örneklik teşkil eden Doç. Dr. Selim Argun’a ayrıca minnettarım. Tezi

bitireceğime dair inancım kalmadığında dahi bana inanan ve her anlamda yardımcı

olan başta arkadaşım Büşra Nur Yıldırım Erdoğdu ve eşi Mehmet Fatih Erdoğdu’ya,

Hande Meliha İçaçan’a, Halenur Kılıç’a ve adını burada sayamayacağım diğer

arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ederim. Ayrıca mesai arkadaşlarım olan Ayasofya

Cami rehberlerine tezi tamamlama aşamasında gösterdikleri fedakarlıklarından dolayı

da teşekkür etmek isterim. Son olarak bu süreç boyunca gösterdikleri sabırlarından

dolayı aileme ve kedim Muggle Hunuma’ya teşekkürlerimi sunarım.

Halise Hunuma

Başakşehir 2022

vi

İÇİNDEKİLER

ÖZ .............................................................................................. ii

ABSTRACT ............................................................................. iii

ÖNSÖZ ..................................................................................... iv

İÇİNDEKİLER ....................................................................... vi

KISALTMALAR LİSTESİ .................................................. viii

GİRİŞ ........................................................................................ 1

BİRİNCİ BÖLÜM

HAYATI VE ESERLERİ

1.1.Lady Hester Stanhope ................................................................................................. 5

1.1.1. Ailesi ................................................................................................................................ 5

1.1.2. İlk Yılları .......................................................................................................................... 9

1.1.3. Kişiliği ve Karakteri ....................................................................................................... 13

1.1.4. Din Algısı ve Düşünce Dünyası ..................................................................................... 15

1.1.5. Vefatı ve Defni ............................................................................................................... 18

1.2. Eserleri ....................................................................................................................... 19

1.2.1. Memoirs of Lady Hester Stanhope .................................................................................... 19

1.2.1.1. Baskısı ve Muhtevası .................................................................................................. 19

1.2.2. Travels of Lady Hester Stanhope ....................................................................................... 21

1.2.2.1. Baskısı ve Muhtevası .................................................................................................. 21

1.2.3. Eserlerin Üslubu ................................................................................................................. 22

1.2.4. Eserlerin Kaynak Değeri ................................................................................................ 24

İKİNCİ BÖLÜM

YOL GÜZERGAHI

2.1. Malta ..................................................................................................................................... 27

2.2. Atina ...................................................................................................................................... 29

2.3. İstanbul .................................................................................................................................. 31

2.4. Mısır ...................................................................................................................................... 34

2.5. Filistin ................................................................................................................................... 38

2.6. İsrail ....................................................................................................................................... 40

2.7. Suriye .................................................................................................................................... 43

2.8. Lübnan ................................................................................................................................... 49

vii

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELERİ

3.1. Siyasi Hayat ............................................................................................................... 54

3.1.1. XIX.yy.’da Osmanlı’nın Siyasi Durumu ve İngilizlerle İlişkileri ...................................... 54

3.1.2. Önemli Devlet Adamları .................................................................................................... 56

3.1.2.1. Sultan II. Mahmud ...................................................................................................... 56

3.1.2.2. Kavalalı Mehmed Ali Paşa ......................................................................................... 59

3.1.2.3. Cezzar Ahmed Paşa .................................................................................................... 61

3.1.2.4. Emir Beşir ................................................................................................................... 63

3.1.2. 5. Şeyh Beşir .................................................................................................................. 65

3.1.2.6. Süleyman Paşa ............................................................................................................ 67

3.1.2.7. İbrahim Paşa ............................................................................................................... 67

3.1.2.8. Abdullah Paşa ............................................................................................................. 70

3.1.2.9. Mahanna el-Fadel ....................................................................................................... 72

3.1.4.10. Diğerleri .................................................................................................................... 75

3.2. Dini Hayat .................................................................................................................. 75

3.2.1. Müslümanlar ...................................................................................................................... 76

3.2.2.Hristiyanlar .......................................................................................................................... 81

3.2.3. Yahudiler ............................................................................................................................ 87

3.2.4. Dürziler .............................................................................................................................. 90

3.2.5. Nusayriler ........................................................................................................................... 94

3.2.6. Mitvaliler ............................................................................................................................ 95

3.3. Sosyal ve Kültürel Yaşam ........................................................................................ 96

3.3.1. Sokaklar, Evler ve Dükkanlar ............................................................................................ 97

3.3.2. Harem ve Hamam Kültürü ............................................................................................... 102

3.3.3. Giyim ve Kuşam .............................................................................................................. 106

3.3.4. Yemek Kültürü ................................................................................................................. 109

3.3.5. Kadınların Rolü ................................................................................................................ 112

3.3.6. Osmanlı’da Erkekler ........................................................................................................ 114

3.3.7. Sağlıkla İlgili İzlenimler .................................................................................................. 115

SONUÇ .................................................................................. 118

KAYNAKÇA ........................................................................ 123

EKLER .................................................................................. 135

viii

KISALTMALAR LİSTESİ

a.e. : Aynı eser

a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale

bkz. : Bakınız

c. : Cilt

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

s. : Sayfa

vs. : Vesaire

yy. : Yüzyıl

çev. : Çeviren

karş. : Karşılaştırınız

dr. : Doktor

v.d. : Ve diğerleri

yay. : Yayınları

Mr.

: Mister

TTK : Türk Tarih Kurumu

OSAV : Osmanlı Araştırmaları Vakfı

1

GİRİŞ

Tarih boyunca insanlar, eğlence, keşfetme, ticaret, dini ziyaret vs. gibi birçok

farklı ereklerle seyahat etmiş; gezip gördükleri yerlerde dikkatlerini çeken durum ve

olayları yazdıkları seyahatnamelerinde ele almışlardır. Ziyaret ettikleri halkın adet,

gelenek-görenekleri, yaşam biçimleri, dinleri, siyasi kabulleri de ilgilendikleri ve gezi

yazılarında yer verdikleri meselelerinin başında gelmiştir.1 Yıllar içinde kaleme alınan

birçok sayıdaki seyahatname de kendi tarzını oluşturmuş; salt kuru tasvirlerden ziyade,

seyyahın kendi düşünce dünyasını, romantik bakış açısını, endişelerini, kendi yurdu

için güttüğü emellerini yansıtır hale gelmiştir.2

Altı yüz yıllık hakimiyet sürecinde batılı seyyahların dikkat çekici, merak

uyandırıcı bir yer olarak bulduğu Osmanlı Devleti de birçok farklı seyyahı

topraklarında ağırlamıştır. 15.yy’da başlayan ve 20.yy’a kadar son hızla devam eden

ziyaretlerle birlikte Osmanlı hakkında yazılan seyahatnamelerde de nicelik olarak artış

görülmüştür. Avrupa ve Osmanlı arasında gelişen ekonomik ve siyasi gelişmeler ve

değişmeler gelen seyyahların sayısını etkilediği gibi onların gözlemlerine,

yorumlarına ve değerlendirmelerine de tesir etmiştir.3 Özellikle 19.yy’da Osmanlı’nın

zayıflamasını fırsat bilen ve onun üzerinden kendi hakimiyet alanlarını kurmak isteyen

Avrupalı devletler, doğu hakkında gözlem yaparak, onu kâğıt üzerinde kendi değerleri

doğrultusunda yorumlayarak Doğu’ya egemen olmaya çalışmışlardır.4 Sömürgecilik,

emperyalizm idealleriyle şekillendirdikleri vatandaşlarının doğuya gitmelerini teşvik

etmiş ve bu şahısların yazdıkları eserleri de birer sömürü fırsatı olarak

değerlendirmişlerdir.5

1 Özgür Yılmaz, “Osmanlı Şehir Tarihleri Açısından Yabancı Seyahatnamelerin Kaynak Değeri”,

Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı: XXVIII/2, 2013, s. 588.

2 Winfred Löschburg, Seyahatin Kültür Tarihi, Dost Kitabevi Yay., Ankara, 1998, s. 102-103.

3 Yılmaz, a.g.m., s. 594-595.

4 Edward Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, Metis Yay., İstanbul, 2013, s. 17-18; Thierry

Hentsch, Hayali Doğu: Batı’nın Akdenizli Doğu’ya Politik Bakışı, Metis Yay., İstanbul, 2016, s.

128- 132, 139- 148.

5 Seyahatleri sonrasında gördüklerini raporlar halinde sunan seyyahlara yüklü meblağlar ödeniyordu;

bkz. Aslıhan Kılınç, “XV-XIX. Yüzyıllar Arası Batılı Seyyahların Gözünden Değişen Türk İmgesi,

Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul ve Ayasofya”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020 c. 7,

2

Tarihi kayıtlarda, belgelerde yer almayan bilgileri de ihtiva eden seyahat

yazılarının, Osmanlı tarihi alanında kaynak olarak kullanılması ise Türkiye’de 1980’li

yıllarda başlamıştır. Genel olarak tercüme ve derleme alanında başlayan kullanımı

günümüzde akademik alanda henüz yenidir.6 Tarih yazımında kaynaklık teşkil eden

bu seyahatnameler, her ne kadar edebi kaynak olarak görülse de dönemin sosyokültürel,

ekonomik, coğrafi vb. birçok farklı alanda okunmasına ve belgelerde yer

almayan bilgilerle de tamamlanmasına imkân sağlamıştır. Ancak seyahatnamelerin

farklı kültüre ve altyapıya sahip seyyahlar tarafından kaleme alınması ve

seyahatnameleri yazan kişilerden bağımsız sayılamaması da bu kaynakları okurken

birtakım kuralların gözetilmesine neden olmuştur.7 Kişinin içinde yetiştiği kültür,

eğitim durumu, ailesi vs. gibi seyyahla ilgi durumlar, seyahatnameleri kaynak olarak

değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken etmenlerin arasında yer

almıştır.8

İngiliz seyyahların Osmanlı’ya ilgi göstermesi ise 16.yy’da, Akdeniz ticaretiyle

başlar. Bu tarihe kadar dini saiklerle husumet besledikleri Müslümanlar ve onların

yaşadığı topraklar, kendileri için ziyaret ettikleri ve haklarında yazılar kaleme aldıkları

yerler haline gelir.9 18.yy’ın başlarından itibaren Napolyon’un kıta engelini

kaldırmasının akabinde ise kafileler halinde Anadolu, Mısır gibi doğuda bulunan

bölgelere daha yoğun bir şekilde yönelirler.10 19.yy’a gelindiğinde ise her gezgin için

yola çıkma sebebi farklı olsa da Avrupa’dan Doğu’ya gelen seyyahlarda olduğu gibi

İngilizler de siyasi motivasyonlarla hareket etmiş; Akdeniz’de hakimiyet alanlarını

güçlendirmek için gezi notlarından oluşan yazılarını merak, öğrenme arzusundan

ziyade ülkeleri adına hükmetme arzusuyla kaleme almışlardır.11

sayı:3, s. 1845; Jale Parla, Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, İletişim Yay., 2018, İstanbul, s. 22-

23.

6 Yılmaz, a.g.m., s. 591-595.

7 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir? Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2003, s. 183-185;

Yılmaz, a.g.m., s.597, 605.

8 Doç.Dr. Gürsoy Şahin, İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe

Yay., İstanbul, 2017, s.18-20; Faroqhi, a.g.e., s.185-186.

9 Orhan Burian, “Türkiye Hakkında Dört İngiliz Seyahatnamesi”, Belleten, Ankara, 1951, c. XV, Sayı:

58, s.223.

10 Löschburg, a.g.e., s. 97-99.

11 Özellikle XVI. Ve XVII. Yy’daki seyahatnameler Osmanlı’nın batı karşısındaki üstünlüğü hasebiyle

daha tarafsız bir tutum içinde kaleme alınırken; Osmanlı’nın 18.ve 19.yy’da zayıflamaya

başlamasıyla ön yargılı ve taraflı yorumlar seyahatnamelerde görülmeye başlanmıştır. Her ne kadar

3

Kaleme alınan seyahatnamelere, gezi yazılarına bakıldığında ise genelinin erkek

seyyahlar tarafından yazıldıkları dikkat çekmektedir. Kadınların daha çok ev ve

aileleriyle sınırlı tutulmaları, yolculukların birçok tehlike barındırmaları, bu tarz

maceralara atılmalarını imkânsız hale getirse de 19.yy’da iyileşen ulaşım koşullarıyla

Avrupa’dan Osmanlı’ya gelen kadın seyyahların sayısında artış gözükmektedir.12

Bu tezin çıkış noktasını oluşturan da 19.yy’da Osmanlı’ya gelen İngiliz kadın

seyyahlardan biri, Leydi Hester Stanhope hakkında yazılan seyahatnamedir. Yirmi

dokuz yıl kaldığı ve dilini, kültürünü ilk elden müşahede ettiği Osmanlı toplumu

hakkında kendisi bizatihi derleme bir kitap yazmış olmasa da uzun yıllar yanında

bulunan ve hayatının birçok anına şahit olmuş şahsi doktoru Charles Meryon bu

eksikliği gidermiştir. Seyyahın vefatından sonra hatıratlar ve gezi notları olarak üçer

ayrı ciltte yazmış olduğu eserde doktor, leydinin bizzat arkadaşlarına ve İngiliz devlet

erkanına yazdıkları mektuplarını, seyyahtan dinlediği hikayeleri, seyyahın olaylar

hakkında yaptığı gözlemleri ve yorumları bir araya getirerek kitabın esas muhtevasını

oluşturmuştur. Bunların yanı sıra doktor, kendi yorumlarına ve gözlemlerine de kitapta

yer vermiştir. Mesleğinin getirdiği avantajla Leydi Hester’in bulunamadığı harem

dairelerini gezen ve bazı paşalarla görüşme imkânı bulan doktorun yorumları da çok

değerlidir. Aynı zamanda bu durum, 19.yy. Osmanlı’sını iki farklı perspektiften

okuma fırsatı elde etmemize yardımcı olmaktadır.

Seyyahın doktoruyla İngiltere’den ayrılıp Osmanlı topraklarına geldiği dönem,

Sultan Mahmud’un saltanatına denk gelmektedir. Batı tipi reformların hız kazandığı,

iç ve dış siyasette birçok gelişmenin yaşandığı bu süreçte seyyah, Osmanlı’daki bu

gelişmeleri yakinen müşahede etmiş; 19.yy. siyasi ve sosyal hayatına dair

yazdıklarıyla kaynaklık teşkil etmiştir. Diğer seyyahların ziyaret imkânı bulamadığı

haremleri, hamamları, camileri ve önemli devlet adamlarının yaşadıkları alanları da

ziyaret ederek dönemi birçok farklı alandan incelememize imkân sağlamıştır.

Tarihi olayları değerlendirirken kaynak olarak kullanılan bu seyahatnameler, resmi kayıtlarda

geçmeyen bilgileri ihtiva etmesi bakımından çok değerli olsa da yazandan bağımsız düşünülemeyen

seyahatnameleri tarihsel olgu olarak görmek doğru olmayacaktır; Yılmaz, a.g.m., s. 589-591.

12 Jennifer Speake, Literature of Travel and Exploration: An Encylopedia, Vol. II, Fitzroy Deaborn

Publishing, New York, 2003, s. 477-478.

4

Her gelen seyyah kendi mesleği doğrultusunda Osmanlı’yı yorumlamaya gitmiş;

yazdıklarını da bu minvalde şekillendirmiştir. Örneğin bir botanikçi gittiği yerin bitki

örtüsünü araştırırken, bir misyoner toplumun dini yapısını ve gayrimüslim halkı

anlatma gayreti içine girmiştir.13 Ancak Hester ile ilgili seyahatnameyi

incelediğimizde hem doktorun hem de kendisinin Osmanlı’nın bitki örtüsü, yer

şekilleri, gayrimüslim halkı, toprak yapısı, halkın gelişim durumu, sokakların yapısı,

siyaset adamların biyografileri ve aile yaşamlarını gibi birçok alanı kapsayacak bir

gözlem ve çalışma yaptıklarını söyleyebiliriz. Doktorun aynı zamanda bir sanatçı

olması ve çizdiği gravürlerle bölgeyi tanıtması eseri daha da değerli kılmaktadır.

Bunun yanı sıra gittiği bölgelerdeki koordinatları vermesi, harita çizimiyle de

ilgilenmesi diğer seyahatnamelerden daha kapsamlı bir içerik sunmaktadır.

13 Yılmaz, a.g.m., s.596.

5

BİRİNCİ BÖLÜM

HAYATI VE ESERLERİ

Vefatından yaklaşık iki yüz yıl sonra dahi adından söz ettiren ve Osmanlı

topraklarına gelen en sıra dışı seyyahlardan biri olan Leydi Hester’in hayatına dair

yabancı kaynaklarda birçok eser yer alsa da Türkçe yazılmış herhangi bir çalışma

bulunmamaktadır. Bu noktada seyyahın hayatına dair bilgi eksikliğini tamamlamak

amacıyla bu bölümü seyyahın ailesi, çocukluğu, çevresi, düşünce dünyası gibi

konulara ayıracağız.

Hester hakkında kaleme alınan eserler göz önünde bulundurulduğunda ana

kaynak kabul edilen, bizim de çalışmamızın esasını oluşturan şahsi doktoru

Meryon’un yazmış olduğu Memoirs of Lady Hester Stanhope14 adlı hatıratı ön plana

çıkmaktadır. İkinci kaynak olarak da yeğeni Wilhemenia Powlett Stanhope’nin yazmış

olduğu The Life And Letters of Lady Hester Stanhope15 adlı eser gelmektedir. Ancak

tezde yalnızca bu iki ana kaynağı değil, bu eserlerin ışığında yazılan diğer kitapları da

inceleyerek seyyahın biyografını bütüncül bir şekilde ele almaya çalışacağız.

1.1.Lady Hester Stanhope

1.1.1. Ailesi

Hester’in sıra dışı karakterinin oluşmasında ve siyasi hayatının şekillenmesinde

en etkili olan faktör ailesidir. Erken yaşta annesini kaybetmesi, üvey annesinden ilgi

görememesi ve kısıtlı süre vakit geçirdiği büyük annesinin kendisine örnek

oluşturamaması, ailenin güçlü ve otoriter erkeklerini rol model olarak seçmesine neden

olmuştur. İngiltere siyasetine uzun yıllar yön vermiş büyük babası ve dayısından aldığı

14 Charles Lewis Meryon, Memoirs of Lady Hester Stanhope: Forming The Completion of Her

Memoirs Narrated by Her Physician, Volume II, London, Henry Colburn, 1845.

15 Wilhelmina Powlett Stanhope, Duchess of Cleveland, The Life And Letters of Lady Hester

Stanhope, London, John Murray, 1914.

6

siyasi tecrübe; mucit ve filozof olan babasından aldığı dehası onun karakterini daha

iyi analiz edebilmemiz ve kendisini daha iyi anlayabilmemiz için gereklidir. Bu

sebeple bu başlıkta hayatına tesir eden aile üyelerine ve bunların etkilerine yer

vereceğiz.

İngiltere’nin seçkin ve varlıklı ailelerinin birinden gelen Hester’in babası, devlet

adamı, filozof, yazar ve mucit III.Earl Charles Stanhope’dir. Kendisiyle aynı ismi

taşıyan annesi, İngiliz devlet adamı Yaşlı William Pitt’in kızı vikontes Leydi Hester

Pitt’tir.16

II. Earl Philip Stanhope’nin ikinci oğlu olan Charles Stanhope17, 3 Ağustos 1753

tarihinde Londra’da dünyaya gelir. Asil ve zengin bir aileden gelen Charles, iyi bir

eğitim alması için prestijli bir devlet okulu olan Eton Koleji’ne kaydedilir. Eğitimini

tamamladıktan sonra İsviçre’ye gider ve burada kendisini tamamıyla matematik

çalışmalarına adar.18 Matematiğe ek olarak Fransızca, Yunanca ve felsefe eğitimi alır

ve tüm zamanını mekanik bilimi ve geometri ihtisasına ayırır. On sekiz yaşına

geldiğinde sarkaçların yapısı üzerine Fransızca yazdığı bir makale Stockholm

Akademisi tarafından ödüllendirilir.19

1774 yılında İngiltere’ye döndüğünde ise siyasi camiada yer almaya karar verir.

Demokrat çizgide ilerleyen ve 1780 yılında Avam Kamarası’na giren Charles

Stanhope, güçlü sesi ve hiddet dolu jestleriyle etkili bir konuşmacı olarak siyasi

camiada kabul görür. 20 1786 yılında babasının ölümüyle Lordlar Kamarası’na girerek

III. Earl Stanhope olarak meclisteki yerini alır.21 Politik camiadaki tüm işlerinin yanı

sıra çocukluk yıllarından itibaren merak duyduğu bilimsel çalışmalarını ailesiyle

yaşadığı Chevening’deki evinde devam ettirir. Evin bir odasını laboratuvar olarak

16 Stanhope, Duchess of Cleveland, a.g.e., s. 2-3.

17 Charles Stanhope hakkında detaylı bilgi için bkz; Ghita Stanhope, The Life Of Charles Third Earl

Stanhope, Longmans, Green and CO., London, 1914.

18 Hugh Chisholm, “Charles Stanhope”, Encyclopaedia Britannica, Vol XXV, Encyclopaedia

Britannica, Inc., New York, 1911, s. 774.

19 William Prideaux Courtney, “Charles Stanhope”, Dictionary of National Biography, Elder Smith

and CO., London, Vol 54, 1898, s. 1-2.

20 Frank Hamel, Lady Hester Stanhope: A New Light on Her Life and Love Affairs, Cassell and

Company, London, 1913, s. 6-7.

21 John Basil Watney, Travels in Araby of Lady Hester Stanhope, Gordon Cremonesi, London,

1975, s. 18.

7

kullanır ve burada yeni tür baskı makineleri, hesap cihazları, lensler, buharla çalışan

araçlar gibi birçok buluşa imza atar.22

Hester’in büyük babası Lord Chatham ya da diğer bilinen ismiyle William

Pitt’tir.15 Kasım 1708’de İngiltere’nin önde gelen ailelerinden birinde doğan Pitt’in

babası parlamento üyesidir. Dedesi ise büyük bir servet elde ettiği Doğu Hindistan

Kumpanyası’nın23 Madras’taki fabrikasının yöneticisi Diamond Pitt’tir.24 Büyük

büyük torunu Hester gibi maceracı bir karaktere sahip olan ve seyahat etmeyi seven

Diamond için Lord Rosebery25, zekâsının ve maceracı karakterinin aile üyeleri

içerisinde en çok Hester’de kendisini gösterdiğini ifade eder.26

İki kez İngiltere başbakanı seçilen ve özellikle Yedi Yıl Savaşı’nda İngiltere’ye

kazandırdığı başarı ile adını duyuran Chatham’ın siyasi yetenekleri Leydi Hester’i

etkilemiş, onunla aynı çizgide ilerlemesine neden olmuştur.27 İngiliz hükümetinin

Osmanlı karşısındaki tutumunu özümseyen leydi, Osmanlı’ya geldiği andan itibaren

dönemin önde gelen isimleri ile görüşüp onlarla iyi ilişkiler geliştirir. Lübnan’a

yerleştikten sonra dedesi gibi casusluk sistemini kullanarak dönemin paşaları ve

güncel siyasi hadiselerin üzerinde etkin bir role sahip olur.28 Yine bu dönemde

22 Coutney, a.g.e, s. 4-5.

23 Orijinal adı British East India Company olan bu kumpanya, Uzakdoğu ve Hindistan’da İngiliz

sömürgeciliğini temsil eden özerk devlet statüsündeki ticaret şirketidir; bkz. Azmi Özcan, “İngiliz

Doğu Hindistan Şirketi”, DİA, c.22, İstanbul, 2000, s. 294.

24 Keith Laybourn, British Political Leaders: A Biographical Dictionary, ABC-CLIO, California,

2001, s. 261-262.

25 Kısa süre İngiltere’de başbakanlık yapmış olan Archibald Philip Primrose ya da bilinen diğer

ismiyle Lord Rosebery Yaşlı William Pitt hakkında yazmış olduğu kapsamlı biyografi kitabıyla da

bilinmektedir. Hakkında detaylı bilgi için bkz. Thomas F. G. Coates, Lord Rosebery: His Life and

Speeches, c.I, Hutchinson and co., London 1900.

26 Lord Rosebery, Chatham: His Early Life and Connections, Harper, New York, 1910, s. 7.

27 Her zaman büyükbabasının politik alanda tanıdığı en zeki kişi olduğunu söyleyen Hester, Lord

Chatham’ın anlaşılması için onun yaşadığı dönemin iyi bilinmesinin gerekli olduğunu ve onun gizli

niyetlerinin, asıl amaçlarının kolayca anlaşılmayacağını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.

339.

28 Lord Chatham için Akka kuşatmasında yer alan kadın casuslardan biri daha sonra Hester için de

çalışmaya başlar. Doktor, erkek kıyafetleri için gördüğü kişinin İbrahim Paşa’nın ordusu ve

hareketleri hakkında bilgi toplamak için kılık değiştirdiğini ve Hester’e getirdiği bilgi karşılığında

yıllık olarak ücret aldığını anlatır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 78-79; Hester’in emrinde çalışan

tek casus yalnız bu kadın değildi. Onun ayak işlerine koşan yakın adamlarından biri, aynı zamanda

İstanbul’a gidip hükümet hakkında haber toplayan ya da bu tür bilgileri seyyaha sunan kişiydi; bkz.

Meryon, Memoirs, c.III, s. 144; İngiliz hükümetinden farklı olarak dedesinin kibar görünüşlü

topluma karışması kolay kişilerden ziyade her limana girip, herhangi bir riske girebilecek kaba

denizcilerden, kamplara ulaşacak seyyar satıcılardan oluşan casus ekibi kurduğunu belirtir.

8

Akdeniz üzerindeki hakimiyetini kaybetmek istemeyen İngiltere’nin Lübnan’da

Marunilere karşı Dürzileri destekleme planına uygun olarak bölgedeki şeyhlerle ve

emirlerle yakın temaslarda bulunur.

Hester’in büyükbabasına karşı duyduğu hayranlık yalnız siyasi alanla da sınırlı

kalmaz. Doktor Meryon’a göre Lord Chatham’a benzetilmekten son derece memnun

olan Hester, onu her alanda taklit etmektedir.29 Yazdığı mektuplarda dahi

büyükbabasının üslubunu kullanır. Karakter açısından da benzerdirler. İkisi de

insanlar üzerinde mutlak bir kontrol kurmaktan hoşlanan30 ve istediklerini elde etme

konusunda son derece kararlı şahsiyetlerdir.31

Hayatı boyunca her daim destekçisi olan dayısı Genç William Pitt32

seyyahımızın hayatını etkileyen en önemli isimlerden bir diğeridir. 28 Mayıs 1759’da

Hayes’te doğan William, asil bir aileden gelen annesi Lady Hester Greenville ile aynı

adı taşıdığı babası Pitt’in ikinci oğludur. İlk eğitimini hatip olan babasından alır.

Oğlunun felsefe, hitabet, matematik ve filoloji gibi alanlarda taşıdığı potansiyeli fark

eden Yaşlı Pitt, onun Parlamento’ya girmesini ister ve bu doğrultuda eğitim alması

için çalışır.33

Dürüstlüğü ve siyasi alandaki yetenekleriyle yirmi dört yaşında İngiltere

başbakanı seçilen ve böylelikle İngiliz tarihinin en genç başbakanı olan Genç Pitt,

19.yy’da “Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikası” ile Türk- İngiliz tarihi

açısından da önemli bir konuma sahiptir. Çalışkanlığıyla ve görev bilinciyle hayatının

sonuna kadar kendini yoğun tempoda çalıştığı işine adar ve bu sebeple hiç evlenmez.

Yeğeni Hester’in, yaşadığı Walmer Sarayı’na taşınmasıyla ihtiyaç duyduğu desteği

bulur. Konukları ağırlama görevi verdiği ve her konuda söz sahibi kıldığı yeğeninin,

aristokratlarla ve önemli isimlerle tanışıklık kurmasına vesile olur. Hester de tüm bu

Toulon’daki silahlanma hakkındaki durumu da dilenci bir erkek gibi giyinmiş bir kadın casusundan

böyle öğrendiğini ifade eder; bkz. Memoirs, c.II, s. 288-289.

29 Meryon, Memoirs, c.II, s. 286-288.

30 Meryon, Memoirs, c.II, s. 206.

31 Meryon, Memoirs, c.II, s. 239.

32 William Pitt hakkında daha ileri okuma için bkz; William Hague, William Pitt The Younger,

Alfred A. Knopf, New York, 2005., Lord Macaulay, William Pitt, Macmillan and co., London,

1904.

33 William Pitt, Annals of The Life of The Rt. Hon. William Pitt, R.M. Bacon, London,1810, s.3-6.,

Laybourn, a.g.e, s. 264.

9

minnettarlığının karşılığı olarak dayısını en iyi şekilde temsil eder, at üstünde saatlerce

durmak zorunda kaldığı törenlerde dahi dayısını yalnız bırakmaz ve her daim desteğini

hissettirir.34

Dayısı Genç William35 ile yalnız iki yıl birlikte yaşasa da bu dönem, Hester için

birçok alanda tecrübe kazandığı bir süreci kapsar. Yalnız üst zümrede kendisine yer

bulması ve siyasi alandaki yeteneklerinin fark edilmesi açısından değil, hükümet

politikalarının yakın takipçisi olması açısından da önemlidir. Dayısının hükümet

başkanı olduğu dönemde İngiltere ile Fransa arasında vuku bulan savaşın gelişim

aşamalarına yakinen şahit olmuş ve burada yaptığı gözlemleri Suriye’de kurmayı

hayal ettiği imparatorluğa örnek oluşturmuştur. 36 Yine bu dönemde Avrupa’da etkin

bir şekilde faaliyette bulunan gizli cemaatleri ve komplolarını dayısının nasıl ekarte

ettiğini gözlemleme fırsatı bulmuştur.37

1.1.2. İlk Yılları

Suriye Çölü’nü ilk geçen Avrupalı kadın olarak bilinen, seyyah, arkeolog,

aristokrat, maceracı gibi birçok farklı isimle adlandırabileceğimiz Hester Lucy

Stanhope, 12 Mart 1776 tarihinde Chevening, Birleşik Krallık’ta dünyaya gelmiştir.38

Küçük yaşlarından itibaren mücadele ve zorluklar içinde geçen ömründe ilk

acıyı annesinin ölümüyle yaşar. Henüz dört yaşındayken annesini kaybettiğinde

kendisinden küçük iki kız kardeşi daha vardır.39 Üç çocukla tek başına kalan babası

ise altı ay sonra annesinin kuzeni Louisa Grenville ile evlenir. Çocuk yetiştirme

konusunda herhangi bir tecrübesi olmayan yeni üvey annesi ne Hester’in ne de

kardeşlerinin bakımını üstlenmek ister. Annesinin ölümünden sonra arzuladığı mutlu

34 Stanhope, a.g.e, s. 54.

35 Hester’e göre Tanrı’nın Kral George‘ye ve üst tabakadan insanlara lütuf olarak gönderdiği dayısı

Mr.Pitt, dünyadaki en merhametli insanlardan biriydi; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.171.

36 Stanhope, a.g.e., s. 99.

37 Hester’e göre bu cemaatlerden biri olan Farmasonlar, dünyanın her alanına yayıldıkları gibi, kendi

peşine de düşmüşlerdi. Ona göre farmasonlar, tüm seyahatleri boyunca kendisini takip etmiş hatta

peşine casus takmışlardır; bkz. Meryon, Memoirs, c.I, s. 199.

38 Hamel, a.g.e., s. 5-6.

39 Kızıyla aynı ismi taşıyan Vikontes Lady Hester, vefat ettiğinde yirmili yaşlarındadır. Kaynaklarda

hakkında çok fazla bilgi yer almasa da Lord Haddington vikontesin neşeli, alçakgönüllü ve

sıcakkanlı birisi olduğunu belirtir; bkz. Stanhope, a.g.e., s. 1.

10

aile ortamı babasının ilgisizliği ile daha da uzak bir ihtimal haline gelir. Tüm vaktini

devlet işleri ve kendi laboratuvarına ayıran babaları Charles’in, çocuklarıyla iletişimi,

katı kurallara dayalı emir-itaat ilişkisi ile sınırlı kalır. Üç kız kardeşin ise bakım,

terbiye ve disiplinini sağlamak mürebbiyelerinin kontrolüne bırakılır.40 Tüm bu aile

ilgisinden ve düzgün bir eğitimden uzak, mutsuz aile hayatı Hester’in zorlu bir

çocukluk geçirmesine neden olsa da yeğeni Wilhelmina Stanhope’nin leydi hakkında

yazmış olduğu kitaba göre üstün zekâsı, tükenmek bilmeyen enerjisi ve cesaretiyle

yaşadığı bu olumsuzlukların etkisini hafifletebilmiştir.41

Babasının siyasi çevresinde adı eşitlik, özgürlük ve birlik söylemleriyle birlikte

anılsa da hakkında yazılan kitaplarda ailesine karşı tam bir despot olarak tanımlanır.42

Eşinin ve çocuklarının üzerlerinde sürekli bir otorite oluşturması, kendisine kayıtsız

şartsız itaat edilmesini beklemesi ve istemediği durumlar karşısında öfkesini kontrol

edemez hale gelmesi sonraki dönemde durumu daha da kötüleştirir. İkinci evliliğinden

olan üç oğlu dahil çocuklarından hiçbirinin resmî kurumlarda eğitim almasına izin

vermez. Charles Stanhope’ ye göre önemli olan tek şey el emeğidir. Bu sebeple

çocuklarının yalnızca el emeği gerektiren işler ile meşgul olmalarına ve gösterişten

uzak sade bir yaşam sürdürmelerine izin verir. Kendisinden sonra yerine geçecek

varisi Philip’i bir demircinin yanında çırak olarak çalıştırırken Hester’i köylülerin

hindilerine bakmakla vazifelendirir.43 İçinde bulundukları bu kısıtlayıcı ortam, aile

bireylerinin ilk fırsatta evden ayrılmalarına neden olur. Yeni bir düzen kurmak isteyen

kız kardeşleri erken yaşta evlenerek evi terk eder.44 Onların ayrılmasıyla evde daha

liberal bir hava bulan Hester, burada bir süre daha erkek kardeşlerine göz kulak olmaya

devam eder. Ancak bu dönem çok uzun sürmez. Yirmi dört yıl yaşadığı Chevening

40 Meryon, a.g.e., c.II, s.15-16; Stanhope, a.g.e., s.1-4; Hamel, a.g.e., s. 6-7.

41 Stanhope, a.g.e, s. 4-6.

42 Wilhelmina Stanhope’ye göre büyükbabasından tek korkmayan kişi Hester’di; Hamel, a.g.e.,

s.7,20., Stanhope, a.g.e., s. 4.

43 John Basil Watney, Travels in Araby of Lady Hester Stanhope, Gordon Cremonasi, London,

1975, s. 26-28.; Stanhope, a.g.e., s. 6.

44 Stanhope, a.g.e., s. 16-26., Meryon’un anlatılarında Lady Hester babasının yalnızca öfke problemi

yüzünden değil, onun siyasi görüşlerinin ailesini zora sokması sebebiyle evden ayrılır. Bkz. Meryon,

Memoirs, c.II, s.21., Watney, a.g.e, s. 38.

11

Evi’nden, 1800 yılında Burton Pynsent45, Somersetshire’de yaşayan büyükannesi

Leydi Chatham’ın yanına taşınmaya karar verir.46

Chevening Evi’ndeki gösterişli hayatı geride bırakıp büyük annesinin yanında

mütevazı bir yaşam sürmek Hester’e yeterli gelmez. Her ne kadar burada yaşadığı

dönem mutlu olduğunu söylese de seyahat etme arzusu baskın çıkar ve Eylül 1802’de

İngiltere’den ayrılarak Bay ve Bayan Egerton47 ile Almanya, İsviçre, İtalya ve Fransa

güzergahını kapsayacak altı aylık bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Ancak bu

yolculuğu sırasında büyükannesi Leydi Chatham’ın ölüm haberini alır. İngiltere’ye

döndüğünde artık kalacak bir yeri olmadığının ve babasıyla da yaşayamayacağının

farkına varan Hester, 1803 yılı nisan ayında İngiltere Başbakanı olan dayısı William

Pitt’in evine taşınmak zorunda kalır.48

Birleşik Krallık tarihinin en genç başbakanı kabul edilen ve hiç evlenmeyen Mr.

Pitt’in kaldığı Walmer Sarayı’na taşındığı süre itibariyle evin tüm idaresini eline alan

ve dayısının siyasi çevresinden misafirlerini ağırlama görevini üstlenen Hester,

dayısına hem siyasi hem de sosyal hayatında yardımcı olur. Zekâsı ve sosyal ilişkiler

kurma konusundaki yetenekleri ile de bu siyasi camiada önemli bir konuma yükselir.

Yeğeninin notlarına göre bu evde kaldığı süre boyunca hayatının en mutlu ve parlak

dönemini geçiren Leydi Hester’in mutluluğu, dayısının vefat tarihi olan Ocak 1806’ya

kadar devam eder.49 Evi olmadığı zaman kendisine evini açan, kardeşlerine ve

kendisine babasının sağlamadığı tüm imkanları sunan ve seyyahın siyasi çevrede

önemli konuma gelmesine vesile olan dayısı William Pitt’i kaybetmek hayatında yıkıcı

bir etki bırakır.50

45 Büyükanne Chatham’ın kaldığı bu ev, Kraliçe Anne’nin döneminde Parlamento üyesi olan Sir

William Pynsent tarafından Hester’in büyükbabası Lord Chatham’a miras bırakılmış ve böylece

konut Pitt ailesinin kullanımına geçmiştir; Watney, a.g.e., s. 42; Daha sonra kendisine kalan Burton

Pysent’te bulunan bu mülk üzerindeki miras hakkını Hester, üvey kardeşleri James ve Charles’in

borcunu ödemek için satar; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s. 88.

46 Hamel, a.g.e., s. 18-20., Stanhope, a.g.e., s. 11-12.

47 Kaleme aldığı mektupta belirttiğine göre Hester, büyükannesinin yanında bunaldığı için seyahate

çıkmak istemiş ve bu amaçla da camiada çok fazla etkin olmayan Egerton çiftini yolculuk arkadaşı

olarak seçmiştir; bkz. Stanhope, a.g.e., s. 29., Frank Hamel’ e göre ise yurtdışına çıkmasındaki etken

kardeşi Lord Mahon’la görüşebilecek olmasıdır; bkz. Hamel, a.g.e, s. 28.

48 Hamel, a.g.e., s. 28-30.

49 Stanhope, a.g.e., s. 47-48.

50 Stanhope, a.g.e., s. 71.

12

Mr.Pitt, yaptığı devlet hizmetine karşılık yeğenine hayatının sonuna kadar yıllık

1200 pound51 ödenmesini vasiyet eder.52 Walmer Sarayı’ndan ayrıldıktan sonra aldığı

bu ödenekle Montagu Meydanı’nda bir eve taşınan Hester, burada iki üvey erkek

kardeşi James ve Charles ile birlikte yaşamaya başlar. Ancak kısa bir süre sonra orduda

görev alan kardeşlerinin, General John Moore53 ile Portekiz’e Fransızlara karşı savaşa

gitmesi üzerine Londra’da tamamen yalnız kalır.54

1808 yılına gelindiğinde Hester, nişanlanma aşamasında olduğu General Moore

ile erkek kardeşi Charles Stanhope’nin İspanya’da Fransızlarla girdikleri çatışmada

öldürüldüğü haberini alır. Dayısının vefatından kısa süre sonra yaşadığı bu acı kayıplar

karşısında hissettiklerini arkadaşına yazdığı mektupta şu şekilde ifade eder:

“…sana daha önce yazmak isterdim ama gerçekten hiçbir şey yapacak halde

değildim. Büyük bir felaket ile aynı anda en iyi, en kibar kardeşlerimden ve

yakın arkadaşlarımdan birini kaybetmek o kadar acımasız bir talihsizlik ki,

artık tekrardan toparlanacağıma inanmıyorum. Kendimi Tanrı’nın takdirinin

bu olduğu ve herkesin hayranlıkla andığı kardeşimin görevini yerine

getirmeye çalışırken gurur verici şekilde öldüğü düşüncesiyle teskin etmeye

çalışıyorum.” 55

Mektubunda belirttiği gibi Hester, başına gelen olaylardan sonra uzun süre

toparlanamaz ve devam eden stres ve anksiyete (endişe) atakları yüzünden

51 Doktor Meryon bu ücretin 1500 pound olarak vasiyet edildiğini ancak vergilerle 1200 küsur pounda

düştüğünü belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s. 5.

52 Vasiyetinde William Pitt, Lady Hester dışında babasının yardımından yoksun diğer yeğenlerine de

yılda 600 ile 1000 pound arasında değişen yıllık ödemelerin yapılmasını belirtmiştir. Bkz. Stanhope,

a.g.e., s. 72.

53 Doktor Meryon’un Leydi Hester hakkında kaleme aldığı altı ciltlik eserde yer almasa da Hester’in

yeğeni Wilhemina Stanhope’nin yazdıklarına göre Hester, kardeşi Charles’in generali olan John

Moore ile gönül ilişkisi yaşamaktaydı. Ancak Leydi Hester’in kardeşi Griselda tarafından reddedilen

bu iddianın aksine kardeşinin evlenmek istediği tek kişi General Greenville idi. Bkz. Stanhope,

a.g.e., s. 72-77., Watney’in kitabında ise ilk ciddi ilişki yaşadığı kişi Lord Camelford’dur.Daha

sonra otuz yaşındayken Leweson- Gower’e âşık olur ancak aradığı karşılığı bulamaz. Ondan sonra

da General Moore ile tanışır; bkz. Watney, a.g.e., s. 47-51., Watney gibi Frank Hamel de Lady

Hester’in Sir Moore ile ilişki yaşadığını hatta talihsiz ölümü olmasaydı evleneceklerini diğer

kaynakları referans göstererek verir. Ancak bunun yanı sıra Hamel’e göre General Moore esas

olarak Caroline Fox ile evlenmek istemiştir; karş. Hamel, a.g.e., s. 55-56.

54 Hamel, a.g.e., s. 55.

55 Stanhope, a.g.e., s. 80., Watney, a.g.e, s. 99.

13

rahatsızlanır. Bu süre zarfında Londra’dan uzaklaşıp sakin bir yerde sağlığına

kavuşana kadar kalma fikrinin kendisine iyi geleceğini düşünerek Galler’e gider.56

Karmaşadan ve stresten uzak bu yerde kısa sürede iyileşir ve bir yılın sonunda

Londra’daki evine geri döner. Ancak burada hakkında çıkan dedikodulardan,

çevresindeki insanların tavırlarından iyice bunalır ve artık İngiltere’de

yaşayamayacağını anlayarak yurt dışına çıkmaya karar verir.57

1810 yılında yanında şahsi doktoru Charles Meryon58 ve kardeşi James ile

Sicilya’ya gitmek için yola çıkan Hester, son anlık bir karar değişikliğiyle rotasını

Osmanlı topraklarına çevirir. Bu tarihten sonra ülkesine bir daha geri dönmez,1817

yılında Lübnan’a yerleşmeye karar verir. Yedi yıl kadar devam eden seyahatleri ve

takip ettiği seyahat güzergâhı tezimizin ikinci bölümünde detaylıca ele alınacaktır.59

1.1.3. Kişiliği ve Karakteri

Küçük yaşlarından itibaren düşünce yapısı, güçlü hafızası ve aykırı karakteriyle

herkesin ilgisini çeken Hester, uzun boyu60, kuvvetli yapısı, kalın sesi ve tavırlarıyla

çocukluğunda kız çocuğundan ziyade erkeğe benzetilmiştir. Gençlik döneminde ise

yaşıtlarının aksine erken yaşta evlenmez. Çünkü o, genç yaşta evliliğin hayatını

sıradanlaştıracağına inanır.61 İçinde bulunduğu aristokratik çevrede kendisinden

56 Lady Hester’in 1808-1809 yılları arasında kaldığı Galler’de tanıştığı Thomas Price tarafından

yazılan kitapta bu döneme dair detaylı bilgiler yer almaktadır. Bkz. Thomas Price, The Literary

Remains of The Rev. Carnhuanawc, Vol II, London, Longman & Co, 1855, s. 24-37., Doktor

Meryon’a göre yalnız ve sakin ortam bulmak için Galler’e gelen İngiliz leydi burada sürekli

Londra’dan tanıdık simalar görür, aradığı huzuru bulamaz ve bu sebeple Akdeniz’e doğru yola

çıkmaya karar verir. Bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.7., Meryon, Memoirs, c.III., s. 193.

57 Hester burada kaldığı dönemde bazı insanların gelip kendisini gizlice gözetlediğini ve evindeki

eşyaların değerinden yola çıkarak dedikodu yapmaya başladıklarını hatta daha ileri giderek yanına

gelen her erkek için imada bulunduklarını ekler; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 191-193.

58 Yeğeni Wilhemina Stanhope’ye göre seyahat arkadaşı ve aynı zamanda şahsi doktoru olan Doktor

Meryon’u seçtiği için Hester pişman olmuş ve 28 sene sonra Lord Hardwicke’ye yazdığı mektupta

kendisini yalnızca para konularındaki dürüstlüğü konusunda iyi bulduğunu söylemiştir. Bkz.

Stanhope, a.g.e., s. 93.

59 Doktor Meryon Hester’in yolculuğa çıkmasındaki esas nedenin gelir darlığı olduğunu belirtir; bkz.

Meryon, Memoirs, c.II, s. 5

60 Hester yirmili yaşlarındayken boyu 1.82’dir; bkz. Watney, a.g.e., s. 34.

61 Dorothy J. Smith, Queen Hester, University of Pennsylvania Press, Amerika, 1968, s.154., William

Woods Cotterman, Improbable Women: Five Who Explored The Middle East, Syracuse

University Press, New York, 2013, s. XVI.

14

beklenilen çocuk bakımı, ev işleri gibi kızlara biçilen rollerden ziyade binicilik ve

avcılıkla ilgilenir. Yeğeninin ifadesiyle Hester’in en mutlu olduğu anlar, ata bindiği ve

kız kardeşleriyle hafta sonları ava gittiği zamanlardır.62 İyi bir binici olan Hester, daha

sonra maiyetiyle birlikte geldiği Osmanlı topraklarında dahi çoğu zaman tüm

yasaklara rağmen erkek kılığına girerek at üzerinde seyahat eder.63

Hiçbir resmi ve özel eğitim almamasına rağmen babasıyla felsefe üzerine

konuşacak kadar zeki olan Hester için Amerikalı yazar Goodrich, “Babasından

kendisine miras kalan tek şey üstün zekasıdır.” der.64 Sahip olduğu bu dirayetiyle

girdiği ortamlarda Kral’ın65, prenslerin ve önemli siyaset adamlarının dikkatini çeker.

Babasının siyasi düşünce tarzından dolayı sosyete hayatına daha önce hiç karışmayan

leydi, ilk kez 1796 yılında babasından habersiz gittiği ve Kral’ın da davetli olduğu

Lord Romney’in geçit töreninde (review) bu zümreyle temas kurar. Giyim-kuşamları

ve tavırlarıyla genç ve sosyetik erkekleri etkilemeye çalışan genç kızlardan ziyade

düşünceleri ve söylemleriyle dikkat çeker. Bu törende tanışma fırsatı bulduğu Kral’ı

etkiler ve kendisinden davet alır.66

Sosyal dünyaya kapalı bir çocukluk geçirdikten sonra dayısı aracılığıyla girdiği

üst zümre, birçok önemli isimle tanışıklık kurma noktasında etkili olsa da bu dönemde

sivri dili, açık sözlülüğü ve eleştirel doğası hasebiyle hasımları da olmuştur.67 Öyle ki

İngiltere’den ayrılıp Lübnan’da inzivaya çekildiği dönemde eski hasımları hakkında

62 Stanhope, a.g.e., s. 9.

63 İstanbul ziyareti sırasında denk geldiği II. Mahmud’un Cuma selamlığına dahi at üzerinde erkek

kıyafetleri giymiş halde katılır; detaylı bilgi için bkz. Bölüm II, s. 31.; Hester, İbrahim Paşa’nın

Lübnan’ı işgali sırasında kurduğu kamp alanına gitmek için erkek kıyafetleri giyerek at üstünde

buraya dikkat çekmeden yaklaştığını ve binicilik konusundaki yetenekleri sebebiyle de dikkat

çekmediğini belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.145-146 ; Bedeviler arasında sergilediği

binicilik konusundaki hünerleriyle de hayranlık kazanır; bkz. Meryon, Travels, c.II, s. 214-215.

64 Samuel Griswold Goodrich, Lives of Celebrated Women, Rand and Mann, Boston, 1849, s. 121-

131.

65 1760-1801 tarihleri arasında hüküm süren Büyük Britanya ve İrlanda Kralı III. George; bkz. Samuel

Rawson Gardiner, Encyclopaedia Britannica, Vol XI, Encyclopaedia Britannica, Inc., New York,

1911, s.740., detaylı bilgi için bkz. John Brooke, King George III, Constable, London, 1985.

66 Meryon, Memoirs, c. II, s. 24-26.; Watney, a.g.e., s. 32-34.; Hamel, a.g.e., s. 15.; Kral George, bu

görüşmelerinden daha sonra Hester ile karşılaştığında yanında dayısı Pitt varken büyük iltifatta

bulunmuş, kendisinin dayısından daha iyi bir bakan ve general olabileceğini söylemiştir; bkz.

Meryon, Memoirs, c.II, s. 229-231.

67 Doktor Meryon’a göre Hester’in kendisini herkesten daha asil, üstün ve her alanda yetkin görmesi

onun karakterinin en belirgin özelliğiydi. Ancak bu özelliği Mr. Pitt’in yanındayken elde ettiği güçle

birlikte en üst düzeyde kendisini göstermiş ve bu sebeple Lübnan’daki düşüşü diğerleri tarafından

sevindirici bir haber olarak naklolunmuştu; bkz. Meryon, Memoirs, cII, s. 214-217.

15

iftiralar yayacak ve kötü yazılar yazmaktan geri durmayacaktır. 68 Hester’in sınır

bilmez söylemlerine rağmen dayısı William, kendisine hiçbir müdahalede

bulunmadığı gibi onu her anlamda özgür bırakır. Yeğeninin zekasına hayran olan ve

bunu her fırsatta dile getiren Pitt, kendisine “Eğer erkek olsaydın ülkeleri fethetmek

için 60 bin adamımı yalnız seninle gönderirdim.” demiştir. Hester de bu sözü

unutmamış olacak ki Suriye’ye yerleştikten sonra bölge siyasetinin önemli

isimlerinden biri haline gelmiş, kurduğu sistemle olaylar üzerinde kendi kontrol

mekanizmasını geliştirmiştir.

Doktor Meryon, Hester’in Lübnan’da daimî olarak kalma kararı almasının

ardından uzun bir müddet kendisini görmez. Yaklaşık on yıl sonra 1827 yılında

kendisini ziyarete gittiğinde ise görüşmedikleri süre zarfında Hester’in karakterinin ve

kişiliğinin çok fazla değiştiğinden bahseder. 69 İngiltere’de tanışıklık kurduğu leydiden

eser yoktur. Tamamen Türk kıyafetleri giyip70, Türkler gibi tütün ve nargile

kullanmaya başlayan Hester’in, tüm gün elinden nargilesini düşürmediğini,71 rasyonel

bakış açısını bıraktığını, modern tıbba karşı eleştirel bir tutum sergilediğini72 ve

medikal tedaviler almak yerine çeşitli bitkilerden elde ettiği iksirlerle iyileşmeye,

çevresindekileri iyileştirmeye çalıştığını belirtir.73

1.1.4. Din Algısı ve Düşünce Dünyası

Hristiyan bir ailede doğduğu ve doğumundan kısa bir süre sonra St Marylebone

Bölge Kilisesi’nde vaftiz edildiği bilinen Hester’in74 Cebel-i Lübnan’da ikameti

sırasında benimsediği yeni hayat tarzı ve düşünce yapısı sebebiyle Müslüman

68 Meryon, Memoirs, c.I, s. 99.; Meryon, Memoirs, c.III, s. 346.

69 Meryon, Memoirs, c.I, s. 4

70 Fes takabilmek için hayatının son yıllarında saçlarını sıfıra vurdurmuştur; bkz. Meryon, Memoirs,

c.III, s. 294.

71 Meryon, Memoirs, c.III, s.189-190.; Her sohbetten ya da işten önce mutlaka bir nargile getirttiğini

belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s. 143.

72 Veba salgınının Lübnan’ı etkisi altına aldığı 1837-1838 yılları sırasında yanında bulunan doktoru

kendisinin vebadan sakınmak için hiçbir şey yapmadığını ve her şeye gücü yeten Allah’a sığınmanın

onu koruyacağına inandığını ve bu sebeple önlem almadığını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c.III,

s. 221.

73 Meryon, Memoirs, c.III, s. 243.

74 Hamel, a.g.e., s. 6.

16

olduğunu düşünenler olduğu gibi Hristiyan ya da Yahudi olabileceğini iddia edenler

de olmuştur.75 Lakin bu durum ispat edilemediği gibi Hester’in aslında hangi dine

mensup olduğu hususu da net değildir. Seyyahı ziyaret ettikten sonra kitabında onun

hakkında bilgi veren ünlü Fransız yazar Alphonse de Lamartine’ye76 göre Hester,

Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam gibi üç kutsal dinin akidelerini kendince meczeden

bir din anlayışına sahiptir.77

Kendisine bağlı olduğu din hakkında sorular sorulduğunda müphem cevaplar

veren Hester, dinde esas olanın, kişinin kendisini düşünce ve amel bakımından

saflaştırarak Tanrı’nın gözünde kabul görmesi olduğunu belirtir ve Doktor Meryon’a

dini görüşlerini kısaca şöyle özetler:

“Hangi dine sahip olduğumu kimse bilmiyor. Birçok Hristiyan ve Yahudi gelip

dinimi sorgulamaya kalktı ama konuşmamız bittiğinde başladıkları noktadan hiç

ilerlemediklerini gördüler…Doktor bana kalırsa sizin bir dininiz yok. Dinden

kastettiğim ise Yüce yaratıcıyı sevmek. Yoksa diğer insanların bağlı olduğunu

iddia ettiği dinler yalnızca birer kıyafet. Birisi bir ceketi giyer, diğeri başka

ceketi. Ancak bahsettiğim sevgi, duygu çok farklı bir şey ve bu konuda gözlerimi

açtığı için Tanrıya şükrediyorum.”78

Dini konularda benimsediği yeni ve eklektik inanç sisteminin oluşumunda

seyyahın 1817 yılında Lübnan’a yerleşmesinin çok büyük bir etkisi olur. Burada

yanında çalışan Müslüman hizmetçilerinin ve kendisini ziyarete gelen şeyhlerin,

dervişlerin de tesiriyle haram, helal, mekruh, necis gibi kavramları öğrenip tatbik

75 Meryon, Memoirs, c.I, s. 53,143.

76 Fransız şair, yazar ve devlet adamı olan Lamartine, 1832-1833 yılları arasında Lübnan, Suriye,

Filistin ve İstanbul’u kapsayan Türkiye seyahati sırasında tuttuğu notlardan müteşekkil Voyage en

Orient adlı bir kitap kaleme almıştır. Türklere karşı sevgisi ve dostluk beslediği iddia edilen

Alphonse’nin Türklerin tarihi üzerine sekiz ciltlik bir eser daha yayınladığı ve Türkiye’ye yerleşmek

istediği belirtilmektedir. İkinci kez geldiği Osmanlı topraklarında Abdülmecid tarafından Ihlamur

Kasrı’nda ağırlanır ve şahsına Sultan tarafından Aydın taraflarında tarım yapması amacıyla toprak

da verilir; bkz. Emel Kefeli, “Alphonse de Lamartine”, DİA, c. XXVII, Ankara, 2003, s. 93-94.,

Jale Parla’ya göre Lamartine Türk dostu değil, Osmanlı’yı parçalamak için seyahat eden ve

seyahatlerinin sonucunda elde ettiği bilgilere dayanarak planlar yapan bir siyaset adamıdır; bkz. Jale

Parla, Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, İletişim Yay., 2018, İstanbul, s. 72-73, 78-80.

77 Alphonse de Lamartine, Voyage en Orient, Pagnerre-Hachette-Furne, Paris, 1845, s.160.

78 Meryon, Memoirs, c. I, s. 140-141.

17

etmeye başlar.79 Müslümanlarla aynı fatalist yaklaşımı ve Mesih inancını benimser.

Ancak onlardan farklı olarak Leydi Hester, Tanrı tarafından özel olarak seçildiğini ve

yakın zaman içinde yeryüzüne döneceğini düşündüğü Mesih’in yanında iki atıyla

birlikte yer alacağına inanır ve çevresine tebliğ eder. Bu amaçla kutsal olduklarını ilan

ettiği, üzerine hiç binilmemiş doğuştan eyerli80 iki cins atını kimsenin görmesine dahi

müsaade etmeyecek şekilde onları titizlikle korur.81

İnandığı mantık dışı şeyler, Mesih ile dünyaya hükmedeceği inancıyla da sınırlı

kalmaz. Yeryüzünün insanların hareketlerini gözeten ve her adımında onlara rehberlik

eden görünmez aerial (havai, havadan müteşekkil) ruhlar tarafından kaplı olduğuna

inanır. Ona göre bütün alemi ihata eden ve insanların dikkat etmediği takdirde zarar

görebilen bu ruhlar, kibar, ağırbaşlı kişileri korurken kötülük yapan kişileri de birtakım

fiziki sakatlıklarla cezalandıracak güce sahiptir.82

O dönem Suriye toplumunda yaygın olan büyü, astroloji, demonoloji 83 gibi

konulara da merak duyar. Astrolojinin insanların doğum ve davranışlarını üzerinde

sınırlı bir etkiye sahip olduğunu savunurken büyünün şeytanla ilişkili olduğuna inanır.

Yaşadığı toplum içinde kabul gören bu tür ilimlerde kısa sürede ihtisaslaşır. Yıldız

okuma, fizyonomi gibi konularda da otorite olarak kabul görülür ve bunu insanlar

üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanır.84

79 Aynı zamanda Müslümanların kaza ve bela ayı olarak kabul ettikleri sefer ayında -özellikle safer

13- kimsenin bir şey yapmasına, çalışmasına izin vermez. Bu izne hizmetçileri de dahildir; bkz.

Meryon, Memoirs, c. III, s.130.

80 Doğuştan çift omurgayla doğmuş bu atların sırtı eyer görünümündeydi. Hester’e göre Mehdi

geldiğinde kendisiyle birlikte bu atlara binerek yeryüzünde dolaşacaktı; bkz. Meryon, Memoirs, c.

I, s. 201.

81 Meryon, Memoirs, c. I, s. 197-198.; Hester, yine buradaki Müslümanlardan şehitlik kavramını

öğrenir. Ancak yine bunu kendisine göre yorumlar. Ona göre Sarakenler gibi Osmanlı topraklarına

gelen haçlılar da aynı şekilde ölmemiş yalnızca diriliş zamanına, kıyamete kadar derin bir uykuya

dalmışlardır; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 153.; Doktor Meryon, Hester’in mantık dışı

benimsediği düşünceler sebebiyle insanların hakkında delirdiğine dair söylentiler başlattıklarını

ancak kendisine göre seyyahın tüm bunları daha derin bir plan için genele yaydığını söyler; Meryon,

Memoirs, c.II, s. 154.

82 Meryon, Memoirs, c.I, s. 145-146.

83 Tanrı olmayan ancak insanüstü özellikler gösteren varlıklarla ilgilenen din biliminin bir dalı olarak

anılır. Bkz. Northcote Whitbridge Thomas “Demonology”, Encyclopaedia Britannica, Vol XIII,

Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911, C.VIII, s. 5.

84 Meryon, Memoirs, c. I, s. 275., Goodrich, a.g.e., s. 126.

18

1.1.5. Vefatı ve Defni

1823 yılından itibaren çeşitli hayır işleri için yaptığı yardımlar ve Abdullah

Paşa’ya85 borç vermek için tefecilerden aldığı paraların yüksek faizleri yüzünden

finansal açıdan zor durumda kalan Hester’in ekonomik durumu vefatından bir sene

önce daha da kötü hale gelir.86 Alacaklılardan birisinin parasının ödenmediği

gerekçesiyle Kraliçe’ye şikâyette bulunması üzerine 1838 yılında dayısından

kendisine miras kalan yıllık ödeneğe de el konulur.87 Yalnızca kardeşi James’den

gelecek olan 1500 poundun beklentisi ile beş parasız otuz beş hizmetçisinin yaşadığı

Cebel-i Lübnan’daki evi idare etmeye çalışır.88

Tüm bu parasızlık içinde uzun yıllardır istikrarsız ilerleyen sağlık durumu da

kötüleşir. Sağlıksız beslenmesi, çok sık hacamat yaptırarak kansız kalması gibi

etmenler bünyesini daha da zayıflatır.

Hastalıkla ve ekonomik zorluklarla geçen zor yıllardan sonra seyyah, kendisini

evinin kapısına ördürdüğü duvarların arkasına hapseder89 ve ömrünün son yıllarını

85 Cezzar Ahmed Paşa’dan sonra 1815 yılında Sayda valisi olmuştur; bkz. Mehmed Süreyya, Sicill-i

Osmanî, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., c.V, İstanbul, 1996, s.79.

86 Hester’in Lübnan’dayken dahil olduğu siyasi olayların başında 1822’deki Lübnan Dağı’nda başlayan

isyanlar gelir. Her an kendisini zor durumda kalanlara yardım etmek için hazır bulunduran seyyah,

bu sefer de hazırlıklıdır. Evlerini terk eden Türk ve Dürzi askerlerin arasında sığınmacılarla yalnız

başına büyük bir sıkıntı yaşar. Tüm bunların üstüne çığ afeti yüzünden odalarının çoğu zarar görür,

sağlığı da kötüleşir. 1822 yılı isyanlarında birçok kişi öldürülür, insanların evleri yakılır. Bunların

üstüne 1827 yılında Navarin Savaşı sonrasında Frenklere de evini açar. Yine İbrahim Paşa’ya karşı

başlatılan isyanlarda da madden ve manen Dürziler tarafında yer alır. Kendisine sığınmak isteyenleri

geri çevirmez, iki yıl boyunca onları besler, giydirir, barınma imkânı sunar. Yaptığı tüm bu

yardımlar da ekonomik çöküşünü hızlandırır; bkz. Meryon, Memoirs, c.I, s.346-348.

87 Hester, Kraliçe’nin borçlarına karşı yaptırımı karşısında öfkelenir ve bu tutumu karşısında artık

kendisinin İngiliz vatandaşı olmadığını Lord Brougham’a yazmış olduğu mektubunda belirtir; bkz.

Meryon, Memoirs, c.III, s.239.; Lord Palmerston’a ise kendisini bu denli utandırdıkları için

öfkelidir. İngiliz ismini doğuda daha önce kimsenin yapamadığı kadar yücelttiğini ve insan doğasına

dair yaptığı filozofik araştırmaları kamu parasından tek kuruş almadan tamamladığını belirtir; bkz.

Meryon, Memoirs, c.III, s.279.; Palmerston maaşını kesme kararı alsa da bunu onaylayan kraliçedir.

Hester’e göre eğer kendisi ve kardeşi Charles olmasaydı, Cebelitarık’ta başlayan isyanlardan sonra

kraliçe tahtta oturamayacaktı; bkz. Memoirs, c.II, s. 228-229.

88 Meryon, Memoirs, c.III, s.46.; Hamel, a.g.e., s.305-307.; Doktor Meryon, bu kadar parasızlık içinde

dahi kendisinden yardım isteyen kişilere kalan son parasını dağıttığını söyler; bkz. Meryon,

Memoirs, c.II, s. 238.

89 Meryon, Memoirs, c.III, s.298-299; Kardeşinin öldüğü 1832 yılından sonra Hester evinden hiç

çıkmaz; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s.96-97; Hester, evinden dışarı çıktığı an sayda halkının

kendisinden sürekli yardım istediğini, şikâyet ilettiğini ancak maddi açıdan yaşadığı zorluk

sebebiyle insanlara yardım edemeyeceğini ve evden çıkmamasının daha iyi olacağını düşünür; bkz.

Meryon, Memoirs, c.II, s.109.

19

evinden dışarı çıkmadan geçirir. Son anına kadar borçlarının ödenip düşmanlarının

haksız çıkacağını90 , Sultan’ın mutlak zafer kazanacağını ve Mesih’in gelişiyle tüm

sıkıntılarının sona ereceğini düşünür.91 Vefatından birkaç ay öncesine kadar kendisiyle

kalan Doktor Meryon’a son sözleri “Asla yatağımda ölmeyeceğim.” olur.92 Ancak bu

konuşmadan bir ay sonra lüks ve debdebeden uzak Lübnan Dağı’ndaki evinde yalnız

başına, borç içinde altmış üç yaşındayken vefat eder ve gece yarısı evinin bahçesinde

defnedilir. Hayatını kaybettiği sırada yanında hizmetçisinin dışında kimse yoktur.

Cenazesine yalnızca Beyrut’taki İngiliz Konsül ve Amerikalı bir misyoner katılır.93

Dinlenmeden, lüks ve heyecan içinde geçen ömrü sessizlik ve yokluk içinde sonlanır.94

1.2. Eserleri

1.2.1. Memoirs of Lady Hester Stanhope

1.2.1.1. Baskısı ve Muhtevası

Eser, Leydi Hester Stanhope’nin İngiltere’den başlayıp Lübnan’da bitirdiği

seyahatleri süresince kendisine eşlik eden şahsi doktoru Charles Meryon tarafından

kaleme alınmıştır. 95 Doktorun seyyah üzerine yaptığı gözlemlerden, aldığı notlardan

90 Kim olduğunu bilmediğimiz bir isim Hester’e yüklü miktar vasiyet kaldığıyla ilgili bir mektup

yazar. Ancak herhangi bir doğruluk payı olmayan bu haber leydinin boş beklenti içine girmesine

neden olur. Vefatından bir yıl önce gerçeği öğrenmesi ise bu hayata dair tüm planlarını boşa

çıkararak doktoru yanından uzaklaştırmasına sebep olur; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.253-255.

91 Mesih’in gelişi için son ana kadar atları Leila ve Looloo’yu hazırda bekletir; Meryon, Memoirs,

c.III, s. 307-309.

92 Doktor Meryon ile en son görüşmesi 6 Ağustos 1838 tarihinde olur. Bu görüşmelerinde parasız

kalan Hester, Meryon’dan 2000 kuruş borç alır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.321-322.; devam

eden süreçte mektuplaşmalar devam eder. Hatta 22 Ekim 1839 tarihli mektubunda leydi, doktordan

bazı ev eşyalarıyla kitaplar ister.; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 328.

93 Meryon, Memoirs, c.III, s.341.; Hamel, a.g.e., s.308., Maha Halabi, The Life and Travels of Lady

Hester Stanhope, (basılmamış yüksek lisans tezi), Beyrut Amerikan Üniversitesi, Lübnan, 1981,

s.93-94., Samuel Griswold Goodrich, Lives of Celebrated Women, Rand and Mann, Boston, 1849,

s. 130.

94 Meryon’a göre Hester, öldüğünde üzerinde doğu tarzı kıyafetleriyle kafasını sıfıra vurmuş, dişleri

dökülmüş bir şekilde İngiltere’deki ihtişamından eser kalmayacak bir haldedir; Meryon, Memoirs,

c.III, s. 93.

95 Hayatının son yıllarında Hester’in borçlarını ödemesi için hatıratlarını yazıp satmasını öneren

doktora gülerek iyileştiği takdirde yazacağını söyleyen leydi, daha sonra bunu yapması için

doktoruna ricada bulunur. Hatıratların kaleme alınmasının tamamen Hester’in izni dahilinde

20

ve kendisinden dinlediği hatıralardan derlediği bu çalışma, İngiliz leydinin hayatının

özellikle son on beş yılına odaklanmaktadır. İlk baskısı 1845 yılında Londra’da Henry

Colburn yayınevi tarafından üç cilt olarak yayımlanan eserin ilk iki cildi on, son cildi

ise dokuz bölümden oluşmaktadır. Her ciltte seyyahın hayatının belli bir dönemi ele

alınmakta ve bu kısımlarda Hester’in arkadaşlarına yazmış olduğu mektupların

suretlerine de yer verilmektedir.

391 sayfadan oluşan kitabın ilk cildinde, seyyahın Lübnan’da kurduğu yeni

hayatının 1827-1837 yılları arasında kalan dönemi incelenmektedir. 1823 yılından

itibaren verdiği borçlar yüzünden bozulan ekonomik durumunun daha da kötüleşmesi

ve bölge siyasetinde eski etkinliğini kaybetmesi ele alınan konuların başında

gelmektedir. Uzun yıllar boyunca birlikte yaşadığı Suriye toplumundan etkilenerek

sosyal, kültürel ve dini alanlarda geçirdiği değişim ve benimsediği doğulu yaşam tarzı

bu kısımda bahsedilen diğer konulardandır.

İkinci cilt 384 sayfadan müteşekkil olup giriş kısmı, Hester’in hayat serüvenini

geriye götürmekte ve seyyahın çocukluk, gençlik anıları ile ailesine dair anlatılarla

başlamaktadır. İlerleyen kısımlarda birinci ciltte değinilen Hester’in İngiliz

aristokratları arasındaki konumu ve sosyal statüsü detaylı olarak ele alınmaktadır. Bu

zümredeki dük, düşes ve lordlarla kurduğu ilişki, şahıslar üzerinden incelenir. Aynı

zamanda Doktor Meryon bu ciltte seyyahın doğudaki hayatının 1837-1838 yılları

arasındaki olaylarına yer verir. Uzun yıllar süren rahatsızlığının daha da kötüleşmesi,

Lübnan’da kurduğu casusluk sistemi, yardımcıları ile arasındaki münasebet ve

kendisini ziyarete gelen Avrupalı seyyahlarla olan diyalogları bu süreçte işlenen diğer

hususlardandır. Bu tarihsel anlatım aslında ikinci cildin, birinci cilt yazımından sonra

Meryon’un bütünsellik arz etmesi için kronolojiyi başta ele aldığına da işaret

etmektedir.

Dokuz bölüm ve 361 sayfadan oluşan son cilt, Prens Pückler Muskau’nun96

Leydi Hester’e yazdığı mektupla başlamaktadır. İlk beş bölümde ise Pückler’in

olduğunu söyleyen doktor, kendisinin başkasının görmesini istemediği yazışmaları ve konuları

portfolyosunda sakladığını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s. 306-307.

96 1822 yılında Prusya Kralı tarafından Fürst (Prens) unvanı alan Alman asilzade, yazar; bkz. “Pückler-

Muskau, Hermann Ludwig Heinreich”, Encyclopaedia Britannica, Vol XXII, Encyclopaedia

21

karakteri ve Lübnan’a ziyareti anlatılmaktadır. Rahatsızlığı sebebiyle son dönemde

evine gelen ziyaretçileri kabul etmeyen leydinin istisna olarak prensi ağırlaması dikkat

çekmektedir.97 Altıncı ve yedinci bölümlerde İngiltere’deki yaşamına dair hatıraları

paylaşılırken son iki bölümde ise ağırlıklı olarak 1838 yılında Lübnan’da İbrahim

Paşa’ya karşı başlatılan Dürzi isyanlarından bahsedilmektedir. Üç ciltlik eserin son

kısmı ise Hester’in vefatı ile karakterinin analizi ile son bulur.

1.2.2. Travels of Lady Hester Stanhope

1.2.2.1. Baskısı ve Muhtevası

Memoirs of Lady Hester Stanhope’nin ilk baskısının birden tükenmesi ve

okuyucuların beklenilenden daha fazla ilgi göstermesi üzerine Doktor Charles

Meryon, bir yıl sonra 1 Mayıs 1846’da Travels of Lady Hester Stanhope adlı devam

eserini neşretmiştir. Kitapta, İngiliz seyyahın doğu topraklarına yerleştikten sonra

Cebel-i Lübnan’da kurduğu “hayali imparatorluk” düzenin yıkılışını ve iflasını

tetikleyen nedenlerin arka planını göstermeyi amaçlamaktadır.98 Bu minvalde 1810

yılında İngiltere’de başlayan ve 1817’de Lübnan’da nihayete eren seyahatlerini

kronolojik sırayı gözeterek ele almaktadır. Üç ayrı ciltten müteşekkil bu eserin her bir

cildi Hester’in seyahatlerinin farklı bir dönemini kapsamaktadır.

On altı bölüm ve 372 sayfadan oluşan ilk cilt, seyyahın İngiltere’den başlayan

ve Şam’da son bulan seyahatlerini ihtiva etmektedir. İlk durak olarak Malta’yı seçen

Britannica, Inc., New York, 1911, s. 632.; Aynı zamanda peyzaj mimarı olarak ün salmış Pückler’in

bu alana dair yazmış olduğu kitap için bkz; Hermann von Pückler-Muskau, Hints on Landscape

Gardening, Birkhäuser, İsviçre, 2014.

97 Prince Muskau’dan sonra Sayda’ya gelen ve Hester’i ziyaret etmek isteyen Baverya Dükü

Maximilian, evin eski olması bahane edilerek leydi tarafından kararından vazgeçirilmeye çalışılmış;

ancak yine de gelmek istediğini belirtmesi üzerine Hester hasta olduğunu ileri sürerek kendisini

reddetmiştir; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s. 245-250; Yine aynı şekilde samimi ilişkiler

geliştirdiği, Beyrut’ta mukim Fransız Konsül Mösyö Guys’u bile evinde istemez; bkz. Meryon,

Memoirs, c. III, s.16. ; Dr. Bowring’in Hester’i ziyaret etme teklifi çok sert bir şekilde geri çevrilir.

Hester’e göre Bowring gibi hükümette resmi görevlerde bulunan kimseyi istemez. Bu kararı

almasında en büyük etken ise Kraliçe’nin maaşını kesmesi ve önceden tanışıklık kurduğu üst

zümreden kişilerin kendisine yardımcı olmamasıdır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.94-96; yine bu

dönemde Hester’i ziyaret etmek isteyen Mr. Foster ve Mr. Knox da geri çevrilir; bkz. Meryon,

Memoirs, c. II, s. 349-351.

98 Charles Lewis Meryon, Travels of Lady Hester Stanhope: Forming The Completion of Her

Memoirs Narrated by Her Physician, Volume II, London, Henry Colburn, 1846, s. vi.

22

leydi, İyonya Adaları, Atina güzergahından sonra İstanbul’a gelir. Kısa bir süre sonra

buradan ayrılarak Hristiyan akidesine özgü hac ibadetini eda etmek amacıyla Rodos,

Mısır, Filistin üzerinden Kudüs’e geçer. Bu süreçte birçok farklı ülke ve coğrafyayı

ziyaret etme şansı bulur. Gözlemlediği bu yerlerin ahvali ve toplumların sosyokültürel,

siyasi, ekonomik, dini durumlarına dair yorumları da Meryon aracılığıyla bu

kısımda ele alınır.

İkinci cilt 400 sayfa olup on bir bölümden müteşekkildir. Seyyahın Şam’dan

ayrılarak bir grup Bedevi ile Palmira gezisine katılması ilk yedi bölümde incelenen

ana konulardandır. Suriye Çölü’nü aşarak gerçekleştirdiği bu yolculuk, seyyahın çölü

geçen ilk Avrupalı kadın olma unvanını alması bakımından önemlidir. Bu yolculuktan

sonra bölgeden ayrılıp Lazkiye’de kaldığı süre ve burada yaşadıkları devam kısmında

ele alınır. Kitap, seyyahın Abra yolculuğu ile sona erer.

On dört bölümden oluşan serinin en son cildi 422 sayfadır. Baalbek yolculuğu ile

başlar ve 1817 yılında Doktor Meryon’un Lübnan’dan ayrılıp Marsilya’ya gitmesiyle

son bulur. Baalbek’ten sonra Trablus üzerinden Abra’ya geri dönen Hester’in hazine

bulmak amacıyla Sultan’dan aldığı izin ile Aşkalon’a gitmesi ve Nusayriler tarafından

öldürülen arkadaşı Mr. Boutin’in intikamını alması bu bölümde en dikkat çeken

kısımlardandır.

1.2.3. Eserlerin Üslubu

Hatıratları ve seyahatleri kaleme alan Charles Meryon, Hester’in yalnız şahsi

doktoru değil aynı zamanda sekreteridir.99 Yirmi yılı aşkın süre boyunca hizmetinde

kaldığı seyyah adına paşalar, kabile liderleri, elçiler gibi önemli isimlerle olan kişisel

yazışmalarını kaleme alır. Aldığı tıp eğitimin yanı sıra, mektuplaşmada riayet edilmesi

gereken kuralları bilen, üsluba ihtimam gösteren Meryon, ana dili olan İngilizcenin

yanı sıra Latince, Fransızca, İtalyanca ve Arapça da bilmektedir. Neşrettiği eserinde

99 Doktor Meryon’a göre görevleri yalnızca bunlarla da sınırlı kalmaz. Hester’in o dönemde yanında

çalışan tek İngiliz olduğu için onun tüm işlerine koşar. Kendisinin yalnız doktoru ve sekreteri de

değildir. Onun adına mali işlerle ilgilenir, gözleri iyi görmediği için ona önemli gazete ve kitapları

kendisine okur, tıp konuları hakkında kendisiyle tartışır, hizmetçileriyle ilgilenir, tedavisi mümkün

olmayan hastalıkları iyileştirmesi beklenir; Meryon, Memoirs, c. III, s. 48.

23

de bu beş farklı dilden kullandığı kelime ve pasajlara sıklıkla yer vermesi metnin

bütününü anlamak isteyen okuyucunun birden fazla sözlüğe bakmasını zorunlu

kılmaktadır. Meryon’un bu tür bir yazım üslubunu tercih etmesinde bildiği dilleri

okuyucuya gösterme isteğinin de etkili olduğunu tahmin ediyoruz.

Genel olarak ağır ve ağdalı bir dil kullanılmayan eserlerde, günümüz konuşma

ve yazma dilinde pek fazla karşılaşmayacağımız İngilizce kelimelerin kullanımı da yer

yer görülmektedir. Dinlemek anlamına gelen “hearken” ya da kestane anlamına gelen

“maron” kelimesinin arkaik formu “marone”, zıplamak anlamına gelen “gambol”,

uygunluk anlamında kullanılan “appositeness” kelimesi, yaygın olarak kullanılmayan

ancak öğle yemeği anlamına gelen “luncheon”, yürüyüş anlamında kullanılan “gait”,

ara sıra anlamına gelen “ever and anon”, melal anlamına gelen “tedium”, kısa ve öz

anlamına gelen “laconic”, coşku anlamına gelen “ebullition”, kötü kokulu anlamına

gelen ‘fetid’ bu bağlamda karşılaştığımız örneklerden bazılarıdır. Bunun yanın sıra

bazı kelimeler ise tamamen Leydi Hester’in kullandığı ancak sözlüklerde

bulamadığımız kelimelerdir. Doktorun dipnot vererek açıkladığı namusluluk taslama

manasına gelen “primosity” misallerden yalnızca biridir.

Hatıratların yazıldığı dönemde Hester’in mektuplarında bahsettiği İngiliz

sosyetesinden önemli kişi ve devlet adamlarının halen hayatta olması nedeniyle

Meryon’un metin içinde geçen bu isimleri şifreleyerek ya da karalayarak vermesi

karşılaşılan zorluklardandır. 100 Okuyucu için bir belirsizlik ve boşluk yaratan bu

durum, konularla ve kişilerle ilgili bütünsellik oluşturabilmek için, okuyucuyu başka

eserlere de başvurmasını zorunlu kılmaktadır. Yine buna benzer durum, Meryon’un

uzun yıllar yanında sadık hizmetçisi ve dostu olarak kaldığı Hester’in hatırasına zarar

vermemek adına aşk, aile ve siyaset hayatına dair skandal oluşturacak herhangi bir

meseleye yer vermemesinde de görülür.

100 Örnekler için bkz; Memoirs, c. III, s.239.; Doktor bazen hatırlayamadığı kısımlarda da benzer

çizme-karalama metodunu kullanır; bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 259.; Kont Wilsenheim’e

yazılan mektupta özel kısımlar sansürlenerek kitaba konulmuştur; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s.

315.

24

Tüm bunların yanı sıra hatıralarını konu alan bölümlerde, olaylar kronolojik sıra

gözetilerek verilmemektedir. İlk ciltte hiçbir bilgilendirme yapmadan seyyahın

borçları ve yaşadığı problemlerle konuya giriş yapan Doktor Meryon, ikinci ciltte

çocukluğu ve gençliği ile ilgili anlatılara yer vermektedir. Yine ikinci ciltte,

İngiltere’deki hayatına dair bilgilendirme yapılmasının ardından seyyahın yeniden

Suriye topraklarında yaşadığı sıkıntılara değinmekte ve akabinde İngiltere’deki

sosyetik camiaya dair hatıralarına geri dönmektedir. Bütünsellikten uzak bu yaklaşım,

kitabın anlaşılmasını ve konuların takibini zorlaştırmaktadır.

Seyahatlerden önce kaleme alınan hatıratların edebi açıdan yetersiz ve eksik

bulunması üzerine Doktor Meryon, bu eleştiriyi önemseyerek Travels of Lady Hester

Stanhope kitabında olayları daha net, açık ve anlaşılır olarak kaleme alır. İlk üç ciltlik

eserinde bulunan şahıslar üzerindeki belirsizlik burada yoktur. Yabancı dillerden

kelimeler ve pasajlar ise daha az kullanılmaktadır. Ancak bu eserinde de yer adlarının

orijinal dilindeki karşılıklarını bilmeyen doktor, isimleri duyduğu şekilde yazarak

seyahat güzergâhının takibini zorlaştırmakta; yalnızca bölge haritasını iyi bilenler

tarafından anlaşılmasına imkân vermektedir. 101

1.2.4. Eserlerin Kaynak Değeri

Doktor Meryon, Hester’in isteği üzerine102 bu kitabı neşrettiği dönemde İngiliz

seyyah adına yazılmış başka bir eser bulunmamaktaydı. Bu çalışmanın akabinde

yazılmaya başlanan kitapların hepsinin referans gösterdiği Memoirs of Lady Hester

Stanhope, leydi hakkında doğru bilgi sahibi olmak isteyen kişilerin başvurduğu ilk ve

en birincil kaynak olarak yer alır. Hatıratlardan sonra kaleme alınan Travels of Lady

Hester Stanhope da benzer amaç güderek doktor tarafından bir yıl aradan sonra

yayımlanır.

101 Doktor Meryon, seyahatlerinin ilk cildinde verdiği dipnotta kendisinin rota ve bölge isimlerini çok

sık verdiği için özür diler ve amacının yalnızca bölgeye gelen ve Arapça bilmedikleri için bir sürü

hatalı bilgi veren seyyahı düzeltmek olduğunu söyler. Ancak doktor da isimlerin doğru yazılışı

konusunda başarılı bir performans gösteremez.; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 200; Diğer haritaların

yanlış olduğunu ifade eder; bkz. Meryon, Travels, c.III, s. 58.

102 Stanhope, a.g.e., s. 437.

25

Doktorun kitapları yazmadaki yegâne amacı, dayısı Mr. Pitt’in vefatından sonra

kimsenin kendisinden haber alamadığı seyyahın, 36-43 yaş arasındaki dönemine ışık

tutmak ve tarihe iz bırakmış bir İngiliz kadın seyyahın hayatını, elde ettiği başarıları

göstermektir. Ona göre Paşaların dahi girmeye cesaret edemediği Suriye Çölü’nü

Bedevi Araplarla birlikte geçen, Aşkalon’da ilk modern kazı çalışmalarını başlatan ve

Mehmed Ali Paşa gibi dönemin ünlü siyasi simalarıyla yakınlık kuran bir kadın

kahramanın hayat hikayesini okumak isteyenler için yazılmış bir eserdir.

Her ne kadar Doktor Meryon’un amacı Lady Hester hakkında biyografik bir

çalışma yapmak olsa da 19.yy. Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal, tarihi hayatına dair

ihtiva ettiği bilgiler açısından tarihi bir kaynak olarak ele alınmaktadır.

Seyyahın hayatının son on yılının işlendiği ve 1829-1839 yılları arasına denk

gelen dönemi ihtiva eden hatıratlarda, 19.yy. siyasi, sosyal, kültürel olaylarına dair

gözlemleri, Lübnan ve çevresi özelinde dönemin siyasi ve sosyo-kültürel süreçlerini

İngiliz bir kadın seyyahın gözünden takip etmek isteyenler için de müracaat edilecek

eserlerin başında gelmektedir. Bölgeye gelen diğer erkek ve kadın seyyahlardan farklı

olarak haremleri ziyaret edebilmesi; Mehmed Ali, Abdullah Paşa, Emir Beşir ve Şeyh

Beşir gibi isimlerle samimi ilişkiler geliştirerek bölge siyasetini bu kişilerle ilişkileri

üzerinden anlatması eserleri daha da önemli hale getirmektedir.

Uzun yıllar Suriye’de ikamet etmesine karşın gözlemler yalnızca bu bölgeyi

değil; Osmanlı’nın genelinde vukua gelen olaylarını da kapsamaktadır. Seyyahın

dedesi gibi kurduğu casusluk sistemiyle elde ettiği bilgiler, dönemin kayıtlı

belgelerinde yer almayan bilgilere erişimi de mümkün kılmaktadır.

Osmanlı topraklarına birçok seyyah gelse de 19.yy. öncesinde ve akabinde,

aralarında kadın olanların sayısı çok azdır. Erkeklerin giremediği alanları ziyaret

imkânı bulan bu isimler, daha önceden gelen erkek seyyahların yarattığı yanlış algıyı

bizatihi müşahede ettikleri doğrularla düzeltme imkânı da bulmuşlardır. Bu isimlerden

biri olan Hester, özellikle romantize edilen ve yanlış doğulu kadın algısı oluşturan

hamamlar ve haremler üzerinde var olan algıyı da değiştirir.

Lady Hester’in vefatından sonra doktoru tarafından yazılan seyahatname ve

hatıraları güvenilirlik çerçevesinde değerlendirdiğimizde diğer seyahatnamelerden

26

daha güvenilir ve tarafsız olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır. Osmanlı’da

yaklaşık otuz yıl kadar ikamet eden Lady Hester’in Müslüman halkla yakın temaslarda

bulunması, toplumun kültürüne dair gerekli bilgileri ilk elden öğrenmesi ve Arapçayı

ana dili gibi konuşup kendini en iyi şekilde ifade etmesi onu diğer seyyahlardan,

yazdıklarını da diğer seyahatnamelerden farklı kılmaktadır.103

103 Coğrafyayı tanımda en büyük sorunun dil olması ve gelen seyyahların dil bilmemesi Osmanlı

hakkında var olan yanlış anlaşılmaların sebebini oluşturmaktaydı. Gelen seyyahlar tercümanlar

aracılığıyla halkla iletişim kuruyor ve genellikle gayrimüslim tebaadan olan bu tercümanların

yanıltmalarına maruz kalıyorlardı. Hester için Suriye’ye yerleştiği döneme kadar bu durum geçerli

olsa da sonradan yerleştiği Suriye’de durum farklıdır. Halkla münasebet kurmak için Arapça

öğrenen ve aracısız olarak halkı tanıma fırsatı bulan seyyah, gözlemlerini de buna göre yapmıştır;

bkz. Bernard Lewis, “Doğu’ya Giden Bazı İngiliz Seyyahları”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Sayı:2,

1984, s.247-249.

27

İKİNCİ BÖLÜM

YOL GÜZERGAHI

Tezimizin ikinci kısmında, Leydi Hester Stanhope’nin İngiltere’den ayrıldığı

1810 yılından, Sayda yakınlarındaki Cebel-i Lübnan’a yerleşmeye karar verdiği 1817

yılına kadar olan seyahatleri kronolojik sırası gözetilerek ele alınacaktır. Bu

doğrultuda Hester’in ziyaret ettiği Malta, Atina, Türkiye, Mısır, Suriye, Filistin ve

Lübnan gibi şehir ve coğrafyaların genel ahvaline de değinilecektir. Seyyahın şahsi

doktoru Charles Meryon tarafından kaleme alınan hatıratların devamı olan Travels of

Lady Hester Stanhope104 bu bölümde ana kaynak olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı

sıra yer yer tespit edilen diğer kaynaklar ve araştırmalara da müracaat ederek müphem

noktalar aydınlatılmaktadır. Ayrıca Hester’in yeğeni Wilhemenia Powlett

Stanhope’nin yazmış olduğu The Life And Letters of Lady Hester Stanhope adlı eseri

birinci bölümde olduğu gibi bu bölümde de Meryon’un verdiği bilgiler ile kıyaslamada

başvurulan kaynakların başında gelmektedir.

Yine ikinci kısımda Hester’in seyahat güzergahı, seyahati süresince ziyaret ettiği

dinî ve idarî mekanları, görüştüğü önemli devlet adamları ile dini liderler ve uğradığı

coğrafyalar ile alakalı kendi gözlemlerine ve işittiklerine dayanan yer yer ayrıntılı

tarihi ve ictimaî hayatın veçhelerine dair bilgileri nakledilmektedir.

2.1. Malta

Yaşadığı trajik kayıplardan sonra rahatsızlanan ve uzun müddet toparlanamayan

Leydi Hester Stanhope, sağlığı için deniz yolculuğu yapması gerektiğini söyleyen

doktorunun tavsiyesi üzerine İngiltere’den ayrılmaya karar verir. Bu amaçla iki, üç

yıl kalmayı planladığı Sicilya’ya yanında tıp fakültesinden yeni mezun şahsi doktoru

104 Charles Lewis Meryon, Travels of Lady Hester Stanhope: Forming The Completion of Her

Memoirs Narrated by Her Physician, Volume I-II-III, London, Henry Colburn, 1846.

28

Meryon105, üvey kardeşi James Hamilton Stanhope, onun arkadaşı Mr. Nassau

Sutton106 ve hizmetçisi Elizabeth Williams107 ile 10 Şubat 1810’da Portsmouth’tan

Jason firkateyniyle yola çıkar.108 Yedi günde kuzey Cornwell (Land’s End)’e ulaşan

ekip, 6 Mart’ta tufanın etkisiyle Trafalgar resiflerine sürüklenir; rüzgârın dinmesiyle

de Cebelitarık’ın karşısında yer alan Ceuta Burnu’nda demir atmak zorunda kalır.

Ceuta’da bir gün kaldıktan sonra ertesi gün yoğun İngiliz popülasyonuna sahip

Cebelitarık’a109 ulaşır ve geceyi vali yardımcısı General Campbell’in kaldığı

manastırda geçirir. Burada birlikte yola çıktığı kardeşi James’in aldığı bir emirle

İspanya’daki alayına geri dönmesi ve Mr. Sutton’un da Minorka’ya gitmesi gerektiğini

öğrenir. Bu haber üzerine seyahatine devam etme noktasında kısa bir tereddüt yaşasa

da Kaptan Whitby’in Malta’ya kadar kendisini götürme teklifini kabul ederek

Cerberus firkateyniyle 7 Nisan 1810’da iki hafta sürecek olan yolculuğa çıkar.110

21 Nisan’da sabah 10:00 civarında Malta’nın başkenti La Valetta’ya ulaşan

leydi, Yarbay Fernandez’in111 daha önceden Fransız şövalyelerinin otel olarak

kullandığı evinde konaklar. 1 Haziran’da ise buradan çıkıp General Oakes’e ait

St.Antonio Sarayı’na geçer ve kendisi tarafından en iyi şekilde ağırlanır. Ziyarete

gelen kişilerin samimiyetinden bunalması ve ilk kez sıcak ülkelerden birini ziyaret

ettiği için öğlenleri 30 dereceye varan hava sıcaklığını bünyesinin kaldıramaması

üzerine Malta’dan Sicilya’ya geçmek ister. Ancak Sicilya’nın Napoli Kralı Murat’ın112

105 Watney’e göre ufak ve hafif kekeme olan doktor adayı Meryon, Hester ile tanıştığı zaman parasız,

diplomasız ve yardıma muhtaç bir haldeydi. Bu sebeple kendisine Mr. Pitt’in yeğeni Hester ile

yolculuk teklifi geldiği zaman çok sevinmiş ve hemen kabul etmiştir. Böyle bir haldeyken tanıştığı

leydiye de ömür boyu sadakatle bağlı kalmıştır; bkz. Watney, a.g.e., s. 104.

106 Nassau Sutton, Hester’in dayısı Genç Pitt’in Fransızlara karşı savaşmak için kurduğu gönüllü

birliklerde yer almış ve leydiyle de bu sürede tanışmıştır; bkz. Hamel, a.g.e., s. 38.

107 Mr. Pitt’in yanında yetişmiş ve tüm yolculuğu boyunca Hester’e eşlik etmiş olan bu isim Lübnan’da

vefat etmiştir; bkz. Memoirs, c.I, s. 5-6.

108 Yaşadığı kayıplardan sonra doktoru Sir Walter Farquhar Leydi Hester’e deniz yolculuğuna çıkmasını

tavsiye etmişse de kendisinin İngiltere’den tek ayrılma sebebi bu değildir. Dayısının vefatından

sonra yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve arkadaşlarının vefasızlığı bu kararı almasındaki diğer

etkenlerdendir; bkz. Watney, a.g.e., s. 103-104.

109 1704’te İngilizler tarafından alınan Cebelitarık, İngiltere’nin deniz gücünün sembolü olmuştur.

Detaylı bilgi için bkz. Mehmet Özdemir, “Cebelitarık”, DİA, c.7, İstanbul, 1993 s. 187-188.

110 Meryon, Travels, c. I, s. 1-5.

111 Hester’in sadık yardımcısı Elizabeth Williams’ın kız kardeşinin eşi; bkz. Watney, a.g.e., s.108.

112 Napoleon Bonapart’ın kız kardeşi Caroline Bonapart ile evli olan Joachim Murat, Bonapart

tarafından Napoli Kralı olarak atanmıştır. 1810 yılında Napolyon’un emriyle Sicilya üzerine seferle

görevlendirilmiştir. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. A. Hilliard Atteridge, Joachim Murat:

Marshal of France and King of Naples, London, Methuen & Co, 1911, s. 198-221.

29

saldırısı altında olduğunu öğrenmesi üzerine bu planını gerçekleştiremez. İngiltere’ye

geri dönmek de istemez. Bu şartlar altında finansal açıdan zorlanmayacağı ve tüm

Avrupa'yı kontrolü altında alan Napolyon’un ulaşamayacağı Osmanlı topraklarına

rotasını çevirir.113 Malta’dan ayrılmadan önce burada yaşayan kız kardeşinin yanında

kalmak isteyen ekibinden Miss Williams’ın yerine Hester, İngiliz yardımcısı Ann

Fry’i ve Cebelitarık’ta iken tanıştığı son aşkı Michael Bruce’yi114 de alır.115

Yolculuk için hazırlıklarını tamamladıktan sonra ekip, Kaptan Brisbane’nin

idaresinden sorumlu olduğu Belle Poule firkateyniyle 2 Ağustos 1810’da Malta’dan

yola çıkar; İyonya Adaları’ndan Korfu116, Kefalonya117 ve Fano’yu geçerek 8

Ağustos’ta Zante limanına ulaşır.

2.2. Atina

“Akdeniz’in Çiçeği”ya da “Altın Ada” olarak adlandırılan Zante Adası118’na ulaşan

Hester’i burada İngiliz Konsül Mr.Foresti ve İyonya Adaları’nın başkomutanı Major-

General Oswald karşılamış ve konaklaması için gerekli düzenlemeleri yapmışlardır.

Adada kaldığı iki haftalık süre boyunca Hester’le en iyi şekilde ilgilenen Oswald, Türk

hükümetinin İngiliz gemisinin kıyılarına girmesine izin vermeyeceği düşüncesiyle 23

Ağustos’taki Patras yolculuğu için kendisine bir de yelkenli ayarlamıştır. Bir sonraki

gece vardıkları Patras’ı son derece melankolik bulan ekip burada 2 gün kaldıktan sonra

113 Watney, a.g.e., s. 115.

114 Doğu Hindistan Kumpanyası mensuplarından Graufurd Bruce’nin oğlu olan Michael, varlıklı bir

aileden gelmektedir. Aynı zamanda Hester’in kendisinden on dört yaş küçük sevgilisidir ve

Ortadoğu’da birlikte yaptıkları tüm yolculukların parasını kendisi öder; bkz. Ian Bruce, The Nun of

Lebanon, Collins, London, 1951, s.79., Watney, a.g.e., s. 109-111; Doktor kitabında bu isme yer

vermemiş yalnızca kodlayarak Mr. B ya da B--- şeklinde yazmıştır. Örnek için bkz; Meryon,

Travels, c. I, s.106.

115 Stanhope, a.g.e, s. 95.

116 Korfu; Fano gibi Yunanistan sınırları içinde bulunan ve Heptanese olarak da bilinen İyonya

adalarından birisidir; bkz. Bruce Merry, Encyclopedia of Modern Greek Literature, Greenwood

Yayınları, Amerika Birleşik Devletleri, 2003, s. 191.

117 İyonya Denizi’ndeki en geniş ada; bkz. William Smith, Dictionary of Greek and Roman

Geography, Boston, Little, Brown and co, Boston, 1854, s. 587.

118 Zante bu dönemde İngiliz 35.alayının askeri karargâhı konumundaydı. Bkz. Meryon, a.g.e, s. 25.

30

27 Ağustos gecesi Korint yolculuğu için ekibe sonradan dahil olan Sligo Markizi119 ile

tekrardan yola çıkmışlardır. 7 Eylül’de ulaştıkları Korint’te 4 gün konakladıktan sonra

Kenkri120’ye geçip buradan Atina’ya gitmek için gerekli olan dört direkli bir gemi

kiralamışlardır.

12 Eylül saat 12’de Pire121’de demir atan gemideki yolcular limandan geçerken

denizde yüzen Lord Byron122’u görmüş; kendisiyle görüştükten sonra da Atina’ya,

kendileri için tesis edilen geniş ve güzel evlerine geçmişlerdir. Gittiği her yerde büyük

bir ilgi ve alakayla karşılanan Hester Atina’da da en iyi şekilde ağırlanmıştır. Burada

kaldığı bir ay dört günlük süre boyunca zamanını tarihi yapıları gezerek, çevre gezisi

yaparak ve ünlü şair, yazarlarla muhabbet ederek geçiren Hester, daha sonra 16

Ekim’de bir sonraki durakları İstanbul için yola çıkmıştır. Kızlar Ağası’nın Atina’dan

aldığı ve İstanbul’a götüreceği zeamet123 mahsülü buğdaylarla yüklediği Yunan

gemisine binen ekip, fırtına sebebiyle 18 Ekim’e kadar Sounion’da konaklamış

buradan da Paşalimanı’na doğru hareket etmişlerdir.

22 Ekim günü Paşalimanı’ndan ayrılan gemi, Eğriboz ve Midilli’yi geçtikten sonra

saat 12’de Çanakkale’ye giriş yapmıştır. 24 Ekim’de Gelibolu’yu geçip Marmara

Denizi’ne ulaşan ekip, rüzgârın gemiyi harekete geçirecek kadar yeterli olmaması

üzerine 25 Ekim gecesine kadar yolculuklarına devam edememişlerdir. Güney

rüzgarının harekete kâfi olmasıyla Erikli için yola çıkılmış, Lady Hester da ekibiyle

burada beş gün boyunca Yunan Manastırı’nda kalmıştır. Lord Sligo ve Mr.Bruce,

Erikli’de kalmayıp İstanbul’a doğru yola çıkmış; 2 Kasım gününde yanlarında bir Türk

subayıyla geri dönmüşlerdir. İstanbul’a kadar kendilerine eşlik etmekle

119 Mora Valisi Tepedelenli Ali Paşa ile görüştükten kısa süre sonra Hester’in Zante’ye geldiğini duyan

Sligo Markizi Hester’in ekibine dahil olmak istemiş ancak kendilerine Korint güzergahı

üzerindeyken yetişebilmiştir. Meryon, a.g.e, s. 28.

120 Korint’ten 8 mil uzaklıktaki liman. Meryon, a.g.e., s. 34.

121 O tarihte Atina’nın tüm donanması Pire’de bulunmaktaydı. Meryon, a.e., s. 36.

122 Hester’in şiirlerinden ve kendisinden hoşlanmadığı ünlü şair. Stanhope, a.g.e., s.96, Lord Sligo ve

Mr.Bruce’nin de fakülteden arkadaşı. Bkz. Meryon, a.e., s. 42.

123 Osmanlı’da devlet tarafından askerlik yapmak ve asker çıkarmak için verilen orta büyüklükteki

toprak parçası. Detaylı bilgi için bkz. Selçuk Özçelik, “Avrupa Feodalitesi ile Türklerin Timar

Teşkilatının Mukayesesi”, Journal of Istanbul University Law Faculty, 2011, s. 847.

31

görevlendirilmiş bu subayın yanında getirdiği fermana göre Hester’in seyahati için

gerekli olan tüm olanaklar İstanbul’da gezdiği süre boyunca sağlanacaktı.

2.3. İstanbul

İngiliz seyyahın doğuyla ilk temas kurduğu ve üçüncü önemli durağı, yaklaşık

bir yıl boyunca ikamet ettikleri Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’dur. 3 Kasım

1810’da sabah saat 11:00’de124 Galata’dan karaya ayak basan leydi, kendisi için

ayarlanan tahtırevanı ve yanında yayan olarak kendisini takip eden gezi grubu ile

23:00 civarında Tophane’den Pera’daki kiralık evine geçer. İstanbul’daki ikameti

süresince kendilerine verilen izinler gereğince ziyaret edebileceği camilere gider,

tarihi açıdan birçok önemli yapıyı ziyaret eder. Burada dönemin Padişahı II.

Mahmud’un huzuruna çıkmak ister ancak İngiliz Elçiliği’nde kendisiyle görüşme

ayarlayacak kimseyi bulamadığı için mümkün olmaz.125 Bu durumdan memnun

olmayan Hester, ilerleyen günlerde Sultan’ı görebileceği tek yer olan cuma

selamlığına katılmaya karar verir. Yapılan bu törene peçesiz bir şekilde at üstünde gelir

ve büyüleyici bulduğu selamlık merasimini atının üstünden takip eder. Kendisini

gören kalabalık ne erkeğe ne de kadına benzeyen bu şahsın cesareti karşısında şaşırır.

Doktor Meryon yaşanan olay üzerine şunları yazar:

“İstanbul sokaklarında bu şekilde atla dolaşan başka Avrupalı bir kadın

muhtemelen yoktur. Herhangi bir şekilde hakaret etme ya da küçümseme

amacı taşımayan bu hareketi Hester’in aslında ne kadar cesur olduğunu

gösterir.”126

1810-1811 yıllarında Pera’yı etkileyen yangınlardan sonra Pera’da ev bulmanın

gittikçe zorlaşması sebebiyle seyyah ve maiyeti, buradaki küçük ve dar evlerinden

124 Doktor Meryon Galata’ya sabah 11:00’da girdiklerini söylerken, Lady Hester’in yeğeni Wilhemina

Stanhope kitabında giriş saatlerini 23:00 olarak verir. Karş. Meryon, Travels, c.I, s.48, Stanhope,

a.g.e., s. 97.

125 İngiltere’nin savaşta olduğu Fransa’ya gidebilmek için İstanbul’da gizlice Fransız

maslahatgüzarıyla görüşmesinin duyulması üzerine İngiliz Elçiliği’ndeki tüm kapılar Hester’in

yüzüne kapanmıştır; bkz. Watney, a.g.e., s. 134.

126 Meryon, Travels, c.I, s. 55.

32

ayrılarak 1811 kışını geçirdikleri ve 6 aylık süre için kiraladıkları Tarabya’daki eve

geçerler. Yaşadığı rahatsızlık yüzünden taşınma evresinde yatağa düşen Leydi Hester,

güçlükle yeni evine taşınabilir. Kendisini burada ziyaret eden çok sayıda misafirin

arasında İstanbul’da Birleşik Krallık Büyük Elçisi olarak tanınan Mr.Stratford

Canning127 ile Mr.Bruce’nin yakın arkadaşlarından ve daha sonradan İngiliz leydi ile

birlikte Suriye ve Mısır seyahatine katılacak olan Mr.Henry Pearce de yer alır.

İstanbul’da bulundukları vakit içerisinde Doktor Meryon’un tıp alanındaki

becerileri devlette üst görevlerde yer alan insanlarla tanışmaları için bir fırsat

oluşturur. Kaptan Hafız Ali Paşa’nın128 kardeşi ve kayınbiraderi de bu isimlerden

bazılarıdır. Gayrimüslim biri olarak Türklerle iletişim kurmasının zor olduğunu bilen

leydi, yakınlık oluşturmak için evinde verdiği yemekte Paşa’nın kayınbiraderini

ağırlar. Çatal-bıçak kullanma, sandalyede ve masada uzun süre oturma gibi batılı

aristokrat adet ve usullerine yabancı olmasına rağmen Hester, misafirinin ev sahibi

olarak kendisinin gösterdiği ilgiden son derece hoşnut bir şekilde ayrıldığını belirtir.129

İstanbul’un değişken ikliminden dolayı sağlık problemleri yaşayan seyyah,

buradan kısa süreliğine uzaklaşıp sağlığına iyi geleceği düşünülen sülfür banyolarının

bulunduğu Bursa’ya130 gitmeye karar verir. Doktor Meryon, Hester’in seyahat

boyunca yalnız sağlık durumuyla ilgilenmemiş; onun adına geziyle ilgili tüm

düzenlemeleri de ayarlayan isim olmuştur. Bu amaçla kendisi Hester’in maiyeti ile

gitmesinden önce yanında Yeniçeri Ali ve hizmetçisiyle 1 Mayıs 1811’da yola çıkar.

On iki saatlik yolculuğun sonunda Mudanya’ya varır. Ellerinde kendilerine tanınan

127 1808-1858 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde İngiltere hükümetini temsil etmiş Lord Canning

hakkında detaylı bilgi için bkz. Stanley Lane-Poole, Lord Strartford Canning’in Türkiye Anıları,

Çev. Can Yücel, Ankara, Tarih Vakfı Yurt Yay., 1990.; İstanbul’a ilk giriş yaptığında Canning

Hester’in peşine casuslarından birini takmıştır. Kısa sürede durumu fark eden seyyah, elçiyi tehdit

etmiş kendi anlatısına göre onu ağlatmıştır; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 290-291.

128 Ocak 1810 yılında vezir rütbesi ile kâptan-ı derya olan Hafız Ali Paşa, yaklaşık iki sene süren bu

vazifesinden sonra çeşitli bölgelerde valilik ve mutasarrıflık yapmıştır; bkz. Mehmed Süreyya,

Sicill-i Osmanî, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., c.I, İstanbul, 1996, s.287-288; Hafız Paşa

tarafından özel olarak ağırlanan Doktor Meryon, Hafız Ali Paşa ve doktoru Aziz Efendi ile özel

olarak Galata’daki cephanelikte görüşür. Doktor burada Paşa’nın kendisine ülkesi, anatomi ve ölü

bedenlerin incelemesi hakkında soru sorduğunu daha sonra ise konunun merak edilen İngiltere’deki

idam sayılarına getirildiğini anlatır. Buradaki görüşmeden sonra doktorun Paşa ile iletişimleri devam

eder. Hatta kendisini Büyükdere’deki evinde ziyaret eder; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 66-67.

129 Meryon, Travels, c. I, s. 64.

130 Bursa, o dönem Sultan’ın görevlerinden azlettikleri paşaların ve vezirlerin ikamet ettiği yerdir. Hatta

hamamdayken Hester, bu paşalardan birinin eşiyle tanışmış, ondan davet almış ancak kendisi kabul

etmemiştir; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 78,81.

33

imkân ve izinleri bildiren ferman olmasının avantajıyla kendisiyle ilgilenen herkesin

son derece nazik olduğundan bahseden doktor, burada seyyahımızın ve yanındakilerin

konaklayabilecekleri üç kulübe ayarlar. 4 Mayıs’ta Mr. Bruce ile Bursa’ya gelen leydi,

buraya hayranlığını bir arkadaşına yazdığı mektubunda şu cümlelerle ifade eder:

“Burada olup bu nefis iklimin ve şimdiye kadar bulunduğum en güzel şehrin

tadını çıkarmanı öyle çok isterdim ki! İtalya buranın ihtişamı karşısında hiçbir

şey kalır…...Evleri diğer Türk evleri gibi tek başlarına kötü olsa da ağaçların ve

camiilerin arasında bir bütün olarak çok güzel görünüyorlar. Bu zamana kadar

gördüğüm en güzel ve mümbit ağaçlarla, çiçeklerle, fundalarla kaplı olan

muazzam düzlüğün manzarası da oldukça hoş. At sürmenin büyüleyici olduğu

bu yerdeki atlar da İngiltere dışında gördüğüm diğer atlardan çok daha iyi.”131

20.yy’ın başlarına kadar Osmanlı’da toplumsal hayatta aleni bir şekilde

görülmeyen kadınlardan132 daha aktif ve sıra dışı hayata sahip olan İngiliz aristokrat

Leydi Hester, Bursa’ya geldiği ilk zamanlarda ata bindiğinin görülmesi ve

kıyafetlerinin saraydaki iç oğlanlarınkine benzetilmesi yüzünden yerli halk tarafından

erkek zannedilir. Hamama giderken karşılaştığı kadınların hangi sebeple yüzlerini

kapatarak kendisinden kaçtıklarını başta anlamayan seyyah, bu durumun nedenini

daha sonrasında kendilerine tercümanlık yapan Matmezel Arles’den133 öğrenir ve tüm

bu yanlış anlaşılmaları düzeltmeden yolculuğuna devam eder.

Bursa’da kaldıkları süreçte Tarabya’da kiraladıkları evlerinin kira kontratının

bitmesi üzerine Doktor Meryon, 1 Haziran’da İstanbul’a yeni bir ev bulmak için geri

döner ve burada Baron Stürmer’in134 Bebek’teki evini kiralar.135 İki aylık Bursa

seyahati sonrasında 1 Temmuz’da yola çıkan Hester ve maiyetindekiler ertesi gün

131 Meryon, Travels, c.I, s. 78.

132 Mustafa Karabulut, “Osmanlı İmparatorluğun’da 19.Yüzyılda Değişim Süreci, Sosyal, Kültürel

Durum”, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, Sayı:2, s. 58.

133 Bir Fransız tüccarının kızı olan ve Türkçe’yi çok iyi konuşan Matmazel Arles, Bursa’da Hester’in

önemli davetlerinde de tercümanlık yapmıştır.

134 İstanbul’da doğan ve Türkçe bilmesi sebebiyle Osmanlı’ya elçi olarak görevlendiren Avusturyalı

diplomat; kendisi hakkında detaylı bilgi için bkz, Antoine Gautier, Drogmans, Diplomates et

Ressortissants Europeens Aupres de la Porte Ottomane, İstanbul, 2013, s. 69-83.

135 İstanbul’da kaldıkları süre içinde Beyoğlu ve Fener civarında çıkan üç yangından bahseden Doktor,

1811 yılında yazmış olduğu notlarında ocağın lağvedilmesinden korkan yeniçerilerin infial

yaratmak için bu olaylara sebep olduğunu belirtmiştir; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 87.

34

İstanbul’a ulaşır. Bir müddet daha İstanbul’da kaldıktan sonra Leydi Montagu’nun136

övgüler düzdüğü Belgrad’daki köye gidip burada birkaç gün geçirirler.

İstanbul’un iklimine alışamayan ve sağlığını olumsuz yönde etkileyen soğuk

havalardan dolayı kışı burada geçirmek istemeyen Hester, 23 Ekim 1811’de Mr.

Bruce, Mr. Henry Pearce, Doktor Meryon, İngiliz hizmetçisi, Mrs. Fry ve diğer

yardımcılarıyla Mısır’a doğru, tüm yolculuk için 65 pounda anlaştıkları Yunan

gemisiyle yola çıkar.

2.4. Mısır

İstanbul’dan sonra bin bir zorluklar atlatarak geldikleri Mısır, seyahat grubunun

dördüncü durağıdır. Boğaz’ı geçtikten sonra karşılaştıkları sert rüzgâr yüzünden 5-6

gün boyunca Prens Adaları’nda mahsur kalan gemi ekibi, daha sonra kuzey rüzgarını

fırsat bilerek Çanakkale’den Sakız Adaları’na geçer fakat yeniden çıkan fırtına

sebebiyle on gün de burada konaklamak zorunda kalır. Rüzgârın sakinleyip yola

çıkmalarına imkân vermesinin akabinde Rodos’a geçip yemek ikmali yapar ve 23

Kasım 1811’de buradan ayrılırlar. Bir müddet ilerledikten sonra geminin batma

tehlikesi geçirmesi ekibin rotasını tekrar Rodos’a çevirmesine neden olur.137 Ada’ya

iki mil kala dümen kontrolü kaybedilen ve batmak üzere olan gemiden uzun bir sal

yardımıyla kurtulan Leydi Hester, devam eden fırtınanın şiddetinden sakınmak için

rüzgâr altı yönünde buldukları bir kayanın içinde otuz saat boyunca aç ve susuz halde

yardım bekler.138 Sonunda kıyıya ulaştıklarında buradaki küçük yel değirmeninin

sahibinin evinde misafir olurlar.

Paralarının çoğu dahil bütün eşyalarını gemide bırakmak zorunda kalan ekip,

Mr. Illarick ve bir Rum aile sayesinde kendilerine uzun vadede kalacak yer bulur.

Ancak buna rağmen Rodos’tan çıkıp seyahatlerine kaldıkları yerden devam etmek için

gerekli olan paraya ve yol malzemelerine de ihtiyaç duymaktadırlar. Bu amaçla Leydi

136 Eşiyle birlikte 1715 senesinde İstanbul’a gelen İngiliz seyyah. Detaylı bilgi için bkz. Lady

Montagu, Şark Mektupları (1716-1718), çev. Ahmed Refik, Timaş Yay., İstanbul, 1998.

137 Meryon, Travels, c. I, s. 97.

138 Doktor Meryon, Rodos’taki bu gemi kazasında içinde Leydi Hester’e dair anekdotların yer aldığı ve

seyyahın hayatının büyük bir bölümüne ışık tutacak günlüklerinin kaybolduğunu belirtir; bkz.

Meryon, Memoirs, c. II, s. 8

35

Hester tarafından İzmir’deki İngiliz Konsül Mr. Werry’nin139 yanına gitmesi ve gerekli

malzemeleri tedarik etmesi için görevlendirilen Doktor Meryon, 22 Aralık 1811’de

hizmetçileri Etienne ve Mustafa ile yola çıkar. Uzun bir yolculuktan sonra Konsülü

bulup kendisine Hester’in mektuplarını iletir ve buradan Mr. Werry’nin yardımları

sayesinde gerekli tüm malzemeleri temin eder.

Dönüş zamanı yaklaştığında birlikte yola çıktığı Mustafa’nın bir grup hırsızla

birlikte kendisini soyup öldürme planları yaptığını Mr. Pearce’nin hizmetçisi

Etienne’den öğrenen doktor, güvenliğini arttırmak için Yunan bir kaptanını da yanına

alarak 17 Ocak 1812’de yola çıkar. 10 gün sonra Rodos’a geri vardığında Hester’i

burada Hristiyanların yaz aylarını geçirdiği Tiranda Köyü’ne140 bir fersah uzaklıktaki

deniz kıyısına yakın bir kulübede bulur. İzmir’e gitmeden önce seyahat ekibi için

sipariş edilen Türk kıyafetlerini ekibe dağıtan Doktor Charles Meryon, o dönemde

kıyafetler arasındaki ayrımı bilmediği için herkesin kendi kıyafetini kendi zevkine

göre belirlediğini ve peçe ile dolaşmak istemeyen Hester’in de erkek kıyafetleri

giyerek İskenderiye seyahatine iştirak ettiğini belirtir.141

Salsette firkateyninin kaptanı Henry Hope, Rodos’ta yaşanan gemi kazasını

duyduktan sonra Rodos’tan İzmir’e gelir ve seyyah ile ekibini İskenderiye’ye

götürmeyi teklif eder. Teklifin kabul edilmesinin akabinde Georgaki142 hariç kalan

tüm hizmetliler kovulur ve eskisine kıyasla daha küçük bir grupla yolculuğa devam

edilir. İskenderiye’ye varıldığında Mr. Bruce, Doktor ve Mr.Pearce farklı ailelerin

evlerinde konaklarken Hester’e Frenk mahallesinden küçük bir ev tutulur. Fransızların

kısa hükümdarlığının etkisinin hala burada gözlemlenebildiğini ve Osmanlı

topraklarının diğer bölgelerinde yaşayan Frenklere göre daha fazla tolere edildiğini

139 İngiltere hükümeti tarafından 1793 yılında İzmir’de konsül olarak görevlendirilen Francis Peter

Werry, burada otuz yıldan fazla süre kalmıştır. Kızı tarafından kendisi hakkında kaleme alınan

biyografik eserde Leydi Hester tarafından gönderilen mektuplar da yer almaktadır; bkz. Eliza F.

Werry, Personal Memoirs and Letters of Francis Peter Werry, Charles J. Skeet, London, 1861,

s.6-10., Werry’nin aynı zamanda sonradan bölgeye gelen Amerikalı misyonerleri de himayesi altına

aldığı bilinmektedir; bkz. Frank Fokke Ferwerda, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1819-1919 Yıllarında

Misyoner Seyyahlar, Kebikeç Dergi, s. 347.

140 Rodos’ta nüfusu sadece Rum olan karyelerden biri; bkz. Uğur Ünen, XVIII. Yüzyılda Osmanlı

İdaresinde Rodos Adası, (basılmamış yüksek lisans tezi), Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın,

2013, s. 77.

141 Meryon, Travels, c. II, s. 110,130.

142 Siroz yerlisi, üç-dört dil bilen ve çalışkanlığıyla Hester’in dikkatini çeken hizmetçi.

36

belirten Doktor Meryon, yanındaki grupla birlikte 1801 yılında İngilizlerle Fransızlar

arasında İskenderiye’de gerçekleşen muharebenin bulunduğu alanı ziyaret eder. Uzun

süredir bölgede ikamet eden ve Türk kültürüne aşina olan Albay Misset ile sekreteri

Mr. Thurburn’un yardımları ile şehirdeki diğer tarihi yapıları ve mekanları keşfetme

imkânı bulurlar.

Hester’in korkunç bulduğu ve “Mısır’ın geri kalanı böyleyse en kısa sürede

buradan ayrılırım.” dediği İskenderiye’den sonraki durağı Reşid143 kentidir. Kahire ve

İskenderiye arasında ticaret için geçiş yolu olarak kullanılan bu yerde, Kahire

yolculuğu için gereken hazırlıklar tamamlanana kadar kalan seyyah, daha sonra

ekibiyle birlikte kiraladığı iki ayrı filikayla 9 Mart’ta Nil’den yola çıkar. Bulak144

üzerinden Kahire’ye geçer ve burada Özbekiye145 yakınlarında bulunan Mısır Paşası

Kavalalı Mehmed Ali’nin146 sarayına yakın Frenk mahallesine yerleşir. Hester’in

buradayken ilk işi paşa ile yapacağı görüşme için kendisine altın işlemeli bir elbise

almak olur. Notlarında bu mevkide bulunan hiçbir İngiliz leydi ile karşılaşmayan

Kavalalı için de durumun son derece ilginç olduğunu belirten Charles Meryon, paşanın

saraya gelmeleri için kendilerine Memlük usulüne uygun donatılmış beş at

gönderdiğini ve Hester’in girişinde kendisini ayakta karşıladığını belirtir. Küçük bir

köşkte, altın işlemeli bir divanda ağırlanan ve kendilerine nargile ile kahve ikram

edilen misafirler, Boğos Bey Yusufyan’ın147 tercümanlığı aracılığıyla 1 saat süren

143 Rosette olarak da bilinen bu yer 19.yy’da Garbiye vilayetine bağlı bir kazâdır; bkz. Tahir Sezen,

Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Ankara, Sistem Ofset, Bas., Yay., 2017, s. 640.

144 Memlük Sultanı I.Baybars döneminde kurulan ve matbaasıyla ünlü olan tarihi liman şehri; bkz.

Cengiz Kallek, “Bulak”, DİA, c.6, İstanbul, 1992, s. 387.

145 XVIII.yy’ın başlarına kadar halkı fellahlardan oluşan bir kır bölgesi iken daha sonra çevresinde

seçkinlerin mahallelerinin toplandığı yer haline gelmiştir; bkz. Hilal Görgün, “Kahire”, DİA, c.24,

İstanbul, 2001, s. 175-179.

146 Mısır valisi ve kendi adıyla anılan hanedanlığın kurucusu; bkz. Dr. Şinasi Altundağ, Kavalalı

Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988,

s.21-52., Khaled Fahmy, Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve Modern

Mısır, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Çev. Deniz Zarakolu, İstanbul, 2010, s. 1-17.

147 Mehmed Ali Paşa’nın tercümanı ve danışmanı olan Boğos Bey Yusufyan, 19.yy’da hükümette

önemli mevkiler elde eden Ermenilerden birisidir; bkz. Sevda Özkaya Özer, Osmanlı Devleti

İdaresinde Mısır, (doktora tezi), Fırat Üniversitesi, Elâzığ, 2007, s.65; Hester, Boğos Bey’in siyasi

alandaki yeteneklerini başarılı bulur hatta onu Avrupa’daki başarılı siyasetçilerden ayırmaz. Ancak

ona göre Boğos Bey her ne kadar kendisini Ermeni olarak tanıtsa da gerçek babasının bir Türk ağası

olduğunu söyler. Aynı zamanda Mehmed Ali Paşa ile meşru hükümete karşı başlattıkları isyanlara

katılmasından dolayı onu eleştirir ve hiçbir zaman başarılı olamayacaklarını söyler.; bkz. Meryon,

Memoirs, c. III, s. 65-66; Mehmed Ali’nin ilk olarak İskenderiye valisi olarak tayin ettiği,

sonrasında da dış ilişkiler danışmanı olarak seçtiği Ermeni kökenli devlet adamı; bkz. Khaled

37

görüşmeden sonra saraydan ayrılır. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Mehmed Ali

Paşa Hester’e tam donanımlı bir süvari atı hediye eder.148

Kahire’de kaldığı süre içinde Hester, Fransız Konsülü Mösyö Drovetti’nin

mumya incelemek için düzenlediği davete de katılır. Fransız bir cerrah tarafından

yapılan teşrih işlemini izlemeye leydi ve doktor haricinde bölgeyi ziyarete gelen diğer

İngiliz seyyahlar da katılır.149

Kahire’ye gelen yabancıların bölge halkı tarafından sürekli şüpheli gözlerle

izlenmeleri ve her an bir tehlikeyle karşılaşma ihtimalleri sıkı önlemler almalarına

neden olur. Burada kiraladıkları bir grup Fransız Kölemen150 ile Piramitleri ziyaret

etmek isterler. Kaldıkları yerden öğleden sonra ayrılıp Eski Kahire’ye, Nil’in doğu

kıyısına doğru yola koyulurlar. Kendileri için hazırlanan evde geceyi geçirdikten sonra

ertesi gün Nil üzerinden vapura binerek Çölün kıyısına, Piramitlerden yarım mil

uzaklığa varırlar. Seyyah, havanın sıcak olması yüzünden Piramitlere çıkamaz ve

çadırında ekibin burayı ziyaret etmesini bekler. Sonrasında ziyaretlerini tamamlayıp

geri dönen grupla birlikte günbatımında Nil’e doğru hareket eder.

Leydi Hester Stanhope, Mayıs 1812’de Kahire’den Mr. Bruce, Mr.Pearce ve

maiyetinin geri kalanıyla birlikte Dimyat’a gitme kararı alır. Dimyat’ta bulunan pirinç

bataklıklarından hasıl olan sineklerden ve pirelerden rahatsız olduğu için kalma

süresini ise en aza indirger. Buradan ayrılmak için ilk iş olarak Suriye’ye151 gitmek

üzere üç direkli, yelkenli bir gemi kiralar ve altısı erkek hizmetçi olmak üzere 13

Fahmy, Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır Hükümdarlığına, Vakıfbank Kültür

Yay., İstanbul, 2020, s.58.

148 Hester’in Mısır seyahatine dair ek bilgi için bkz. Ronald H. Fritze, Egpytomania: A History of

Fascination, Obsession and Fantasy, London, Reaktion Books, 2016, s. 189.

149 Meryon, Travels, c. I, s. 161.

150 Napolyon’un ordusunun çekilmesiyle Mısır’da kalan ve sonradan aynı anda hem dinlerini hem de

liderlerini değiştirerek Paşa’nın hizmetine katılan askerler; bkz. Watney, a.g.e., s. 152.

151 Günümüzde Filistin, İsrail, Lübnan, Ürdün, Suriye sınırları içinde kalan şehirler seyyahın buraları

ziyaret ettiği dönem olan 1800’lerde genel olarak Suriye toprağı olarak adlandırılıyordu; bkz. İlber

Ortaylı, “19.Yüzyılın Sonunda Suriye ve Lübnan Üzerine Bazı Notlar”, Osmanlı Araştırmaları,

Sayı:4, 1984, s. 90.; Biz de güzergâhın daha kolay takip edilmesi amacıyla tezimizde bu yerleri

bugünkü sınır ayrımlarını gözeterek ele aldık.

38

kişiden152 oluşan ekibiyle 11 Mayıs’ta yola çıkar. Nil Deltası üzerinden beş günde

Suriye’ye geçip öğleden sonra dört civarında Yafa’da demir atarlar.153

2.5. Filistin154

Üç kutsal dinin doğup gelişmesinde önemli rol oynayan ve birçok farklı kültürün

izlerini taşıyan Filistin, ekibin Mısır’dan sonraki ziyaret yeridir. Hacıların Kudüs’ü

ziyaret etmek için kullandıkları ana liman olan Yafa ilk durakları olur. Buraya

vardıklarında gruptaki kadınlar dahil hepsinin üzerlerinde Kahire’den ayrılmadan önce

Memlük modasına uygun olarak aldıkları erkek kıyafetleri vardır. Yerel halkın bu

kostüm içinde henüz bıyıkları çıkmamış genç bir erkek olarak düşünüp yadırgamadığı

Hester’in geleceği ise önceden bilinmektedir. Yafa’da Fransız asıllı İngiliz vekil

Antonio Damiani tarafından karşılanan ve evinde misafir edilen grubun bir sonraki

konaklama mekânı Fransisken manastırı olur. Kısa bir süre burada kaldıktan sonra

sıkıcı küçük bir balıkçı kasabası olarak nitelendirdikleri bu yerden ayrılmaya karar

verirler. Kiraladıkları on bir deve ve on üç at ile Yafa Valisi Muhammed Ebu

Nabbut155 tarafından gönderilen iki atlı eşliğinde Kudüs’e doğru yola çıkılır. Mısır’dan

Yafa’ya kadar gezi ekibinde yer alan Mr.Pearce, bu noktadan sonra kendilerine eşlik

etmeyeceğini belirterek manastırda kalmaya karar verir.156

152 Leydi Hester Stanhope, Mr. Bruce, Mr.Pearce, Doktor Meryon, Mrs.Fry, Hester’in hizmetçisi, bir

aşçı, iki uşak, Ragusalı Iachimo, çadırcı ve Kavalalı’dan ve Fransız Konsül’den alınan resmi izin ile

Leydi Hester’in güvenliği için atanan iki Fransız Kölemen Yusuf ve Selim; bkz. Meryon, Travels,

c. I, s. 185.

153 Meryon, Travels, c. I, s. 186.

154 Rodos’tan Suriye’ye kadar olan geziler hakkında tutmuş olduğu seyir defterlerinin ve ajandalarının

1813 yılında Malta’dan İngiltere’ye giden gemide kaybolduğunu belirten Doktor Meryon, Yafa’dan

önceki kısımdaki anlatılar için mektuplardan, dağınık notlardan ve hafızasından yararlandığını ve

bu nedenle bazı detaylarda hata olabilme ihtimalinin bulunduğundan bahseder. Ayrıca Filistin’e

kadar yazmış olduğu gezi notlarının da Hester’in Lübnan Dağı’nda kurmuş olduğu olağandışı hayat

düzenini anlatmadan önce bir giriş niteliğinde olduğunu belirtir.

155 Eskiden Cezzar Paşa’nın kölemeni olan Nabut orta yakışıklılıkta, dindar birisiydi. Yafa valisi

olduktan sonra katı bir yönetim anlayışı belirlemiş, hırsızlar ve soygunculara göz açtırmamıştır.

Meryon, Travels, s.197., Bölgedeki dönemin siyasi işleyişi hakkında detaylı bilgi için bkz. İlan

Pappe, The Rise and Fall of Palestinian Dynasty: The Husaynis (1700-1948), University of

California Press, California, 2010, s. 55-59.

156 Meryon, Travels, c. I, s. 200.

39

Dört saatlik yürüyüş neticesinde Yafa’dan Remle’ye ulaşan gezi grubu,

konaklama yeri olarak burada bulunan diğer bir manastırı seçer. Dinlenmek için

yalnızca iki gün konakladıkları bu yerden ayrılarak Kudüs güzergahına devam ederler.

Kudüs’e vardıklarında bölgede itibarlı bir kişi olan Bedevi şeyhi Ebu Goş157 tarafından

nezaketle ağırlanırlar. Şeyhin evinde bir gün kalan Hester, ertesi gün refakatindekilerle

Ebu Goş’un kardeşlerinden biriyle yola çıkarak kısa sürede Kudüs’ün güneyinde yer

alan ve Hz. İsa’nın doğum yeri olarak kabul edilen Beytüllahim’e varır. Burada Doktor

ve ekibin erkek üyeleri Fransisken manastırında kalırken manastırın kadınları kabul

etmemesi üzerine gruptaki kadınlar leydi ile manastıra bitişik olarak inşa edilmiş bir

evde konaklar.158

Gençlik dönemini geçirdiği İngiltere’deyken Samuel Brothers adındaki falcının

kendisine Kudüs’e hacca gideceğini ve çölde yedi sene geçirip Yahudilerin kraliçesi

olarak bu seçilmiş insanlara liderlik yapacağını söylediğini hatırlayan seyyahın

Kudüs’e gitme nedenlerinden biri de bu kehanetin gerçekleşeceğine karşı duyduğu

inançtır. Leydi Hester Stanhope, Kudüs’e varışıyla bu kehanetin ilk kısmının

tamamlandığını düşünür ve Yahudilerin kraliçesi olacağına dair inancı artar.159

Kudüs’te ilk günlerini dinlenerek ve konaklamaları için gereken düzenlemeleri

yaparak geçiren ekip, ikinci günde yirmi kişilik alayla Yafa valisi olan Ebu Nabbut’un

kayınpederinin sarayını ziyarete gider. Sarayda son derece resmi bir şekilde ağırlanan

Leydi Hester ve maiyetindekiler, burada fazla kalmazlar. Akabinde Kahire Kalesi’nde

Mehmet Ali Paşa’nın Memlüklü katliamından çölü geçerek kurtulan Memlüklü Emin

Bey ile görüşürler.160 Yine aynı gün içinde Hz. İsa’nın kabrinin gömülü olduğu ve

157 Kudüs-Remle arasındaki bölgede etkin olan Bedevi şeyhi, 1825 yılında merkezi yönetimin

zayıflığından yararlanıp Kudüs’ün civar köylerinde isyan çıkaranları destekleyerek şehrin ele

geçirilmesine yardımcı olmuştur; bkz. Kâmil Cemil el- Aseli, “Kudüs”, DİA, c.26, Ankara, 2002,

s.334-338; Doktor Meryon, üç erkek kardeşi bulunan Ebu Goş’u Kudüs’ün anahtarlarını elinde

bulunduran ve Yafa’dan Kudüs’e gitmek isteyen herkesin mutlaka izin alması gereken biri olarak

anlatır. Kudüs’e giden yolun onun köyünden geçmesi ve buraya çıkan yolların dar, tehlikeli ve

yalnız oluşu da onu tehdit eden paşalara karşı korku duymamasına neden olur. Çünkü dağlarda

bulunan adamlarıyla gönderilecek her birliğe karşı koyabilirdi diyor. Sahip olduğu maddi güç ise

Hristiyan hacılardan aldığı yüklü miktar paradan ve Kudüs’teki manastırlardan aldığı ianelerle

gerçekleşir. Goş, Hester’i ve ekibini son derece iyi karşılar ve onların gelişi için koyun kestirir; bkz.

Meryon, Travels, c. I, s. 205-206.

158 Meryon, Travels, c. I, s. 208.

159 Alba Amoia, Bettina L. Knapp, Great Women Traveller Writers: From 1750 to the Present, The

Continuum International Publishing, New York, 2006, s.46; Meryon, Travels, c. I, s. 210.

160 Meryon, Travels, c. I, s. 212.

40

yeniden burada dirileceğine inanılan Kutsal Kabir Kilisesi’ne161 ziyarette bulunurlar.

Kilisede akın eden halkın oluşturduğu muazzam bir kalabalık ve kapıda ellerinde

mumlarla bekleyen kilisenin rahipleri onları alayişli bir törenle karşılar. Hazırlıkların

kime yapıldığını merak eden halkın oluşturduğu tüm bu hengâme içinde ezilme

tehlikesi geçirerek Kilise ziyaretini gerçekleştirdikten sonra, Hz. İsa’nın çarmıha

gerildiğine inanılan Golgota Tepesi’ne doğru hareket ederler.

Yahudi ulusunun hürmet gösterdikleri Kudüs’te olduğu kadar başka hiçbir yerde

avantajlı konumda olamayacağına inanan Leydi Hester, Yahudi mahallesinde yer alan

önemli aileleri kendi evlerinde ziyaret eder.162 Ertesi gün buradan çıkarak Beyt-ül-

Lahim’de kaldığı manastıra geri döner. Burada birkaç gün dinlendikten sonra Hz.

İsa’nın doğduğu yere ziyarette bulunur ve ardından Aziz Nikodemus’un163 kabrine

uğrar. Kudüs’te görülecek tüm önemli yeri ziyaret ettiğine kani olduktan sonra burada

daha fazla kalmanın mantıklı olmayacağını düşünerek seyahatine kaldığı yerden

devam etmeye karar verir. 31 Mayıs 1812’te Remle’den kiralanan yük hayvanlarıyla

Akka için yola çıkılır.

2.6. İsrail

Günümüz İsrail sınırları içinde yer alan Akka’ya164 gitmek için Remle’den on

deve, sekiz eşek ve altı atla birlikte yola çıkan ekip, dinlenmek için ilk durak olarak

Muharrem Köyü’nü165 seçer ve bu noktada çadırlarını kurar. Ellerindeki izin

161 Kutsal Kabir Kilisesi hakkındaki detaylı bilgiler için bkz. George Jeffery, A Brief Description of

The Holy Sepulchre Jerusalem And Other Christian Churches in The Holy City, Cambridge

University Press, England, 1919., Tom Powers, The Church of the Holy Sepulchre: Some

Perspectives From History, Geography, Architecture, Archaelogy, And The New Testament,

Artifax, 2004-2005, Israel ,s.2., Ahmet Türkan, Anahtarını İki Müslüman Ailenin Koruduğu Kilise:

Kıyamet Kilisesi, Milel ve Nihal Dergisi, 2013, Cilt 10, Sayı:2, s.227., Doktor Meryon notlarında

Kilise’nin 1810 yılında tekrar inşa etmek için kiliseden para sızdırmak isteyen Türkler tarafından

yakıldığını iddia etmekte ve sonradan Rumlar tarafından yeniden inşa edildiğini belirtmektedir;

bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 212-215.

162 Meryon, Travels, c. I, s. 215-216.

163 Aziz Nikodemus ya da diğer bilinen adıyla Nikodim, kutsal kitaba göre Aramatyalı Yusuf ile Hz.

İsa’yı defneden kişidir; (Yuhanna:19)

164 1774 yılından 1832 yılına kadar Sayda Eyaleti’ne bağlı bu yer, 1832-1840 yılları arasında Mısırlı

İbrahim Paşa’nın yönetimi altına girmiştir. Bkz. Sezen, a.g.e., s. 20.

165 Kitapta Ali b. Alim adlı bir şeyhin idarecisi olduğu köy olarak Mharrem ismiyle geçen ve izinleri

olan seyyahlara barınma imkânı sunan bu yer, Yafa’dan sekiz, Remle’den on iki mil uzaklıktaki

deniz kıyısında bulunmaktadır. Bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 230.

41

belgesinin buradaki köy için geçerli olmaması hasebiyle köyün şeyhi tarafından

barınma ve yiyecek konusunda hiçbir yardım göremezler. Bu sebeple buradaki kalma

sürelerini kısa tutmak zorunda kalıp kısa süre içinde Akka’ya doğru yeniden hareket

ederler.

Muharrem’den sonra ikinci kamp alanı olarak Ümmü Halid Köyü seçilir.

Buradan ayrılıp Kaysâriyye Harabeleri’ni166 ekibiyle ziyaret eden Hester, Cisr ez-

Zerka üzerinden Tantur’a167 varır. Bir gün geceledikten sonra merakla beklendiği

Akka’ya doğru tekrardan yola koyulur. Çadırlarını Eilat’ta168 kuran ekip, ertesi gün

Hayfa’ya varmak için tekrardan yola çıkar. Hayfa valisinin yardımlarıyla çadırlarıyla

uygun bir yere yerleşir ve kısa bir çevre turu yaptıktan sonra çok fazla kalmadıkları bu

şehirden ayrılırlar.

Hester’in şehre gelmek üzere olduğunu önceden haber vermek ve Hester’e Mr.

Catafago’nun evinde uygun bir yer ayarlamak amacıyla ekipten daha erken yola çıkan

Doktor Meryon, öğleden önce vardığı Akka’da evlerinde kalacağı Mr. Catafago’nun

yeğeni tarafından karşılanır. Akşam saatlerinde şehre giriş yapan Leydi Hester, burada

ev sahibi tarafından nezaket kurallarına uygun bir biçimde ağırlanır.169

Dokuz günlük yolculuklarından sonra 15 Haziran 1813 yılında Akka’ya varan

seyahat grubu, ilk günü dinlenerek ve kalacakları evle ilgili düzenlemeleri

tamamlayarak geçirir. İkinci gün Leydi Hester, Dımaşk’ta birçok Paşa’nın yazıcılığını

yapmış bir Yahudi’nin oğlu olan Malem Haym Shaady’e170 akşam yemeğine gider.

166 Akka’ya bağlı nahiye olan bu tarihi yerin günümüzde kalıntıları bulunmaktadır; bkz. Sezen, ag.e, s.

442., Doktor’ Meryon’un notlarına göre Cezzar Paşa, Akka’daki kalesini yaptırırken buradaki

harabelerde bulunan granit ve mermer sütunları, süslemeleri alarak götürmüştür. Bkz. Meryon,

Travels, c. I, s. 235.

167 Dora olarak da bilinen bu yer İsrail’de Kayserya ile Karmel Dağı arasında kalmaktadır; bkz. Richard

Gottheil, “Diodatus”, The Jewish Encyclopedia, c. IV, New York, 1906, s. 607.

168 İsrail’in en güneyindeki şehir olan Eilat ülkenin Kızıl Deniz’e ve Hint Okyanusuna çıkış yeridir.

Kral Süleyman zamanından bir limanın yeri üzerinde kurulu olduğuna inanılan modern liman

İsrail’in Afrika ve Uzak Doğu ile ticaretini yürütmektedir; bkz. Ruth Ben Haim, İsrail Hakkında

Gerçekler, İsrail Enformasyon Merkezi, 2008, İsrail, s.121.

169 Bkz.Meryon, Travels., c. I, s. 250.

170 Cezzar Ahmed Paşa Akka’yı yönetirken Haym’i başkatibi olarak seçmiş ancak daha sonra aralarında

çıkan bir anlaşmazlık sonucu Haym’in bir kulağını, bir gözünü ve burnunu kestirmiş hatta kendisini

sonrasında sıcak fırına koydurmuştur; bkz. Meryon, Travels., c.I, s.256.

42

Haym, aynı zamanda hem bankacı hem de Süleyman Paşa’nın171 vekilidir. İlk olarak

burada Mr. Catafago’nun tercümanlığı aracılılığıyla başlayan vekilin Hester ile

dostukları Haym’in vefatına kadar devam eder.

Şehri gezmesi için gerekli tüm olanaklar sağlandıktan sonra leydi,

refakatindekilerle birlikte camileri ve etraftaki tarihi yapıları gezer. Burada Cezzar

Ahmed Paşa’nın172 şehri Fransız saldırılarından korumak için yaptırdığı surları ve

ıslah faaliyetlerini gözlemleme fırsatı bulur. Hester, şehir gezisini tamamladıktan

sonra Cezzar Ahmed Paşa’nın vefatının akabinde Akka valiliğine getirilen Süleyman

Paşa ile görüşür ve Paşa tarafından son derece nazik bir şekilde karşılanır. Ziyareti

sonrasında kendisine armağan olarak bir at hediye edilir.173

22 Haziran 1813’de Mr.Catafago’nun rekâketinde Akka’dan nüfusunu

Müslümanların ve Hristiyanların oluşturduğu Nasıra’ya geçen seyyah, burada yeniden

Mr.Catafago’nun evinde kalır. Ekibin diğer üyeleri ise yeterli oda olmadığı için bu

evin karşısındaki manastırda konaklar. Kaldıkları süre içinde Nasıra’da, Bakire

Meryem’in evinin yerine inşa edilen şapeli, Tabor Dağı’nı, Kafr Kanna’yı174 ve

çevredeki tarihi birçok önemli yeri ziyaret ederler.175 Görülmeye değer tüm yerleri

gezdikten sonra şehirden ayrılmak için hazırlıklara başlar ve 5 Temmuz 1812’de

yeniden Akka’ya geri dönmek için yola çıkarlar. Ancak yolda Hester’in attan düşüp

yaralanması üzerine tedavi için manastıra geri dönmek zorunda kalırlar. Bir hafta daha

burada kalındıktan sonra 12 Temmuz’da tekrar yola çıkılır.

171 1804 yılında vefat eden Cezzar Ahmed Paşa’dan sonra Akka’da yerine gelen ve on beş sene boyunca

güney Suriye’yi yöneten Cezzar’ın ordu kumandanı; bkz. Borisovic Lutskiy, Arap Ülkelerinin

Yakın Tarihi, Yordam Kitap, İstanbul, 2011, s.65., Süreyya, a.g.e., c.V, s. 1545.

172 Cezzar Ahmed Paşa hakkında detaylı bilgi için bkz; Mustafa Güler, Cezzar Ahmed Paşa ve Akka

Savunması, Çamlıca Basım Yay., İstanbul, 2013., tezimizin üçüncü bölümünde detaylıca ele

alınacaktır, bkz.Bölüm III, s. 61.

173 Osmanlıda büyük öneme sahip at, kıymetli ve değerli bir hediye olarak görülür ve herkese

verilmezdi; bkz. Fatih Murathan, v.d., Osmanlı Devleti’nde Binicilik, Adıyaman Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2019, sayı:3, s. 787.

174 İsrail’in kuzeyinde yer alan Arap kasabası. Yakınlarında yer alan kilise ve azizlerin mezarlarıyla

dini açıdan önemli bir konuma sahiptir; bkz. Lieut. Conder and Kitchener, The Survey of Western

Palestine, The Committee of The Palestine Exploration Fund, London, 1881, c. I, s. 367.

175 Nasıra ile ilgili bilgi verdiği kısımda Bonapart’ın manastırın içindeki şapele şapkasını dahi

çıkarmadan büyük bir kayıtsızlık içinde girmesi ve Müslümanların ve Greek Hristiyanların gözü

önünde mucizlere sahne olan yerin izleyicilere açması kutsal babalar için hala skandal olarak

değerlendirilmekte ve etkileri de devam etmektedir der Doktor Meryon; bkz. Meryon, Travels c. I,

s. 269.

43

2.7. Suriye

Akka’dan sonra seyahatlerine Suriye üzerinden devam etmeye karar veren Leydi

Hester ve maiyeti176 kiraladıkları atlar ve develerle 18 Temmuz 1812’de Sur’a177

gitmek üzere yola koyulur. Akka’nın kuzeyinde kalan düzlükten ilerleyerek

Resülayn’i geçen seyyah, hayatının sonuna kadar kalacağı Sayda’ya178 ilk girişini

yapar. Burada Fransız Konsül Mösyö Taitbout’un ayarladığı kervansarayda Fransız

ailelerle birlikte konaklar ve kaldığı süre boyunca Sidon antik şehrinin kalıntılarını ve

anıt mezarlarını ziyaret eder. Sayda’ya gelmelerinden kısa bir süre sonra Dürzilerin

lideri Emir Beşir179 tarafından Deyrülkamer’deki180 sarayına davet edilen Hester,

daveti kabul ederek 29 Temmuz’da Sayda’dan bir buçuk mil uzaklıkta bulunan bu yere

gitmek için iki tercümanıyla birlikte yola çıkar. 27 Ağustos’a kadar burada kalır ve bu

süre içinde Emir Beşir’in yanı sıra el-Mahsara’da oturan Şeyh Beşir’i181 de evinde

ziyaret eder.

Ağustos ayı geldiğinde uzun süre birlikte yolculuk yaptığı erkek arkadaşı

Mr.Bruce, Deyrülkamer’den Halep’e gitmek için ekipten ayrılırken grubun geri kalan

üyeleri Şam’a (Dımaşk) gitmek için 27 Ağustos’ta yola çıkar. Doktor Meryon’a göre

Leydi Hester’in Mr.Bruce ile Halep’e gitmek yerine Dımaşk’ı tercih etmesinin asıl

sebebi buradaki Bedevi Araplarla görüşmek ve uzun süredir planladığı Palmira

gezisini gerçekleştirmek istemesidir.182 Sayda’dan Avali Nehri’ni takip ederek el-

176 Giorgio, Mr. Catafago’nun aşçısı, bir Kıbrıslı, bir Akkalı hizmetçi, Hanah isimli berber ve Ragusalı.

Bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 280.

177 Sayda eyaletine bağlı kaza, Sezen, a.g.e, s. 701; Detaylı bilgi için bkz. Ebru Altan, “Sur”, DİA, c.37,

İstanbul, 2009, s. 535-537.

178 Hester’in vardığı tarih olan 1812 yılında doktorun notlarına göre Sayda nüfusu bazı yazarların

verdiği bilgilere bakılarak 15 bin olarak verilir. 150 Maruni, 300 Rum Katolik, 100-150 Yahudi ve

geri kalanı da Türk’tür. Ancak mekânın büyüklüğünü göz önünde buldurulduğunda bunun mümkün

olmadığını belirten doktor, Dubani adında yerli tüccara göre nüfusun 4.500-5000 arasında olduğunu

ve bunların arasında da 100 Hristiyan aile olduğunu, kendisinin de bunu daha doğru bulduğunu

belirtir; bkz. Meryon, Travels, c.I, s. 324-325.

179 Cezzar Ahmed Paşa’nın desteğiyle 1788 yılında Lübnan Emirliği’ne getirilen ve yarım asırdan fazla

süre boyunca bu görevde kalan Emir Şihab II; bkz. Nejla M. Abu-Izzeddin, The Druzes: A New

Study of Their History, Faith and Society, E.J Brill, Hollanda, 1993, s. 211-220.

180 1879 yılına kadar Suriye eyaletine bağlı kazâ olan Deyrül Kamer, 1879-1918 yılları arasında Cebeli

Lübnan müstakil sancağı olarak yer alır; bkz. Sezen, a.g.e., s. 217.

181 Şihab ailesinin rakibi olan Canbolat ailesinden Şeyh Beşir Canbolat 1825 yılında Akka’da idam

edilmiştir; bkz. Abu-Izzeddin, a.g.e., s. 211-215.

182 Meryon, Travels, c.I, s.352., Bruce, a.g.e., s. 183.

44

Baruk’a183 ve sonrasında Ayta’ya uğrayan ekip nihayetinde Dımaşk’a ulaşır. 30

Ağustos’ta Dımaşk yolu üzerindeyken ekipten önce ayrılarak yola çıkan Meryon,

valinin sarayına gider ve aldığı izinle seyyahın Hristiyan mahallesinde kalacağı bir ev

ayarlar. 1 Eylül 1812’de şehre giriş yapan Hester, doktorunun ifadesiyle Osmanlı

toprakları içindeki en mutaassıp şehir halkına sahip Şam’da tepki çekmemek için peçe

takarak dolaşması gerektiği ile ilgili yapılan tüm uyarıları göz ardı ederek bölgeyi

herkesin meraklı bakışları altında peçesiz olarak ziyaret eder.

Çağlar boyunca önemli bir konuma sahip olan ve birçok cami, han, kilise gibi

yapılara ev sahipliği yapan Şam’da kaldığı ilk evin kötü durumda olması Leydi

Hester’in buradan Türk mahallesindeki başka bir eve taşınmasına neden olur. Yeni

evine geçip iki üç gün dinlendikten sonra çevredeki tarihi yapıları at üstünde gezmeye

karar verir ve mukimler tarafından büyük bir ilgi ve merakla karşılanır. İngiliz olduğu

bilinmesine rağmen tavırlarından ve kıyafetlerinden dolayı kendisinin Osmanlı

soyundan geldiği düşünülür.184 Burada camiileri ziyaret etmek isteseler de başarılı

olamazlar. Onların yerine Abdülmelik’in oğlu Velid tarafından inşa edilen camiiyi

gezmesi için yanlarında bulunan Müslüman Ali Bey’i görevlendirirler. Camii

hakkında verdiği bilgiler neticesinde burası hakkında kitabına not düşen Doktor

Meryon, yapının yalnızca dışı hakkında kendi fikrini söyler. Ona göre bu camiinin

mimarisi diğer Saraken yapılarına benzemez. Ziyaret edebildikleri yerler arasında ise

siyah-beyaz taşlarla inşa edilmiş Han Harun ve Grek kilisesinin Antakya patrikliği yer

alır.185

Şam’a geldikten kısa süre sonra burada Vali Seyyid Süleyman Paşa ile görüşen

seyyah, büyük bir resmiyet içinde ağırlanır; Paşa’ya hediye ettiği enfiye kutusunu

karşılık olarak kendisine bir Arap atı hediye edilir. Süleyman Paşa haricinde burada

eski Dımaşk valisi Nazif Paşa186, Abdullah Paşa187 ve delibaşların lideri Molla

183 Avali Nehri’nin kaynağına 270 metre uzaklıkta bulunan ve Dürzilerin, Müslümanların ve

Hristiyanların yaşadığı yoğun nüfuslu bir köy; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 355.

184 Meryon, Travels, c.II, s.8; Lübnan’a yerleştikten sonra bu fikre kendini iyice kaptıran Hester, daha

sonraki dönemlerde tanıştığı kişilere Kureyş kabilesinden olduğunu söyler. Bkz. Meryon, Memoirs,

c. I, s. 9.

185 Meryon, Travels, c. II, s. 2-3.

186 Bab-ı Ali’nin korkusundan Avrupa’ya kaçan eski Dımaşk valisi. Meryon, Travels, c. II, s. 169.

187 Cezzar Ahmed Paşa’nın oğlu. Yükselerek 1815 yılında Sayda valisi olmuştur; bkz. Süreyya, a.g.e.,

c. V, s. 79.

45

İsmail188 gibi önemli isimlere görüşür ve onları konutunda ağırlar. Bölgeye dair

yapmış olduğu ziyaretlerden sonra uzun zamandan beri kafasında olan Palmira

gezisini gerçekleştirmek için Hama’ya geçer.

Suriye çölünün ortasındaki bir vahada bulunan Palmira (Tedmür) tarihi şehrine

gitme fikrini paşa ile paylaşan seyyahımız, paşadan kendisine eşlik etmesi için

görevlendirilecek 1000 kişilik koruma ekibi sözü alır. Ekim ayının ortasında

Hama’dan yola çıkmaya karar verir ancak Anezelerin189 lideri Mahannah el-Fadel’in

oğlu Nasar’ın Bedevilerin yoğunlukta olduğu bölgeye kendi izinleri olmadan paşanın

askerleriyle geçemeyeceğini söylemesi üzerine bu planından vazgeçer. Böyle bir

yolculuğun kendisi için birçok tehlike barındırdığını ve Avrupalı yalnız bir kadın

olarak çöle Paşanın askerleri ile gitmesi gerektiğine dair yapılan uyarıları dinlemez ve

Nasar ile anlaşma yaparak Bedevilerle birlikte çölü geçmeye karar verir.190

Kar yağışından dolayı mart ayına ertelenen ve hazırlıkları altı hafta süren bu

tehlikeli çöl yolculuğuna, yetmiş kişilik Bedevi grubu ile Hama’dan yirmi iki deve ve

yirmi beş at eşliğinde çıkılır. Ekipteki erkeklerle birlikte Hester ve yanındaki kadın

hizmetçiler de Bedevilere ait erkek kıyafetleri giyerek seyahate iştirak ederler. Doktor

Meryon’a göre uzun süredir Palmira’ya gitmek isteyen Hester’i asıl harekete geçiren

neden yalnızca antik kentin kalıntılarını müşahede etmek değil, bu kentin ihtişamını

kazanmasına yardım eden ve kendisiyle aynı kaderi paylaştığını düşündüğü hemcinsi

188 Molla İsmail’le Suriye’de yakın dostluk geliştiren Hester, kendisini Avrupa’daki dostlarına

tanıtırken son derece cömerttir. Kendisinin güçlü bir delibaş olduğunu, paşa’nın miri toplamaya

cesaret edemediği Filistin’e kendisini görevlendirdiğini ve hiçbir paşanın çok defa denese de

kafasını kesmeyi başaramadıklarını belirtir. Aynı zamanda Filistin’den geldikten sonra kendisini bir

Türk gibi karşılamaya gideceğini de belirtir. Bunlara ek molla, Hester’e göre çok güçlüdür ve

Arapların hepsi ona çok bağlıdır. İki kere onlara sığınmış karşılığında Hama’daki tüm Arapları

besleyerek onlara minnettarlığını göstermiştir; Meryon, Travels, c.II, s.89. Seyahatname kısmında

doktor, Molla İsmail’in o dönem Avrupa’da olmasa da orta çağda yaygın olan ve Türkiye’de ise

etkisini halen gösteren hizmetlerini en iyi ödeme yapan askeri birliklerin liderine sunan kişilerden

biri olarak tanımlar. 1812 yılında meşru yöneticilerden ve o dönem paşalıktan bağımsız olan bu

kişiler kendilerine ait yargı yetkisine sahiptir aynı zamanda. Yıllar içinde artan etkisi ve ağırlığıyla

Molla İsmail aynı zamanda eyalette çok fazla hüküm süren bir siyasi şefti. Bu adamların hepsi

isyanları bastırmak, vergileri toplamak ve gerekli valileri değiştirmek için kullanıldılar; bkz.

Meryon, Travels, c. II, s. 27-28.

189 Günümüzde de varlığını sürdüren çok eski bir Arap kabilesi Anezeliler hakkında detaylı bilgi için

bkz. Abdülkerim Özaydın, “Aneze”, DİA, c.III, İstanbul, 1991, s. 195.

190 Meryon, Travels, c. II, s. 70.

46

Palmira Kraliçesi Zenobia’ya191 duyduğu sempati ve onun hükmettiği yeri görme

isteğidir.

20 Mart 1813’te sabah 10:00’da kalabalık bir grubun uğurladığı seyyah ve ekibi,

yanlarına aldıkları tüm değerli eşyalarla yola çıkar. Fakat Bedevilerin eşyalarını

yağmalama ve kendilerini çölde terk etme ihtimallerini göz önünde bulundurarak sağ

salim dönmeleri üzerine ödenecek yol ücretlerinin yarısını Molla İsmail’e bırakarak

kendilerini garantiye almayı da unutmazlar.

Asi Nehri üzerinden iki buçuk saat sonra vardıkları Genan adlı küçük bir köy ilk

durakları olur. Geceyi geçirdikleri bu yerden ertesi sabah erkenden ayrılarak önce

Anezilerin reisi Mahannah el-Fadel’in daha sonra da küçük bir kabile olan Beni Hez’in

kamp alanında birer gün konaklarlar. Güzergahlarını Belaz dağ zinciri üzerinden

sahraya doğru çeviren ekiptekiler, Cebel el-Abyad’ı takip ederek kuzeyde Romalıların

anıt mezarlarının yer aldığı Mezarlıklar Vadisi’ne geçer. Buradan devam ederek sekiz

günün sonunda Palmira’ya ulaşırlar. Hester’in Avrupalı bir kadın seyyah olarak

ülkelerinin binlerce mil ötesinden bin bir zorlukla geldiğini haber alan ve kendisine

hayranlık besleyen halk, İngiliz seyyahı şehrin girişinde davullar, danslar ve at

gösterileri ile karşılar. Ancak doktora göre halkın onu bu kadar heyecanla

karşılamasının sebebi yalnız bunlar değildir. Hester, bölgeye gelmeden önce onun 40

kese altına bedel bir ata binen, atnının üzengilerinin ve örtüsünün sırf altından olan bir

İngiliz prensesi olduğu tüm çölde duyulur. Hatta elinde hazinelerin yerini gösteren bir

kitap olduğu aynı zamanda yanında bulundurduğu yapraklarla taşları altına çevirdiği

de anlatılan gerçeküstü hikayelerdendir.192Bu etkileyici girişin akabinde leydi,

Palmira’nın sembolü olan antik kaidelerine ve tarihi yapılarına götürülür. Kaidelerin

önünde ellerinde çelenkler ve beyaz kıyafetlerle kendisini bekleyen ve Hester’in

ifadesiyle bir tabloyu andıran Tedmürlü kızları görünce çok etkilenir.193

191 Antik dünyanın en güçlü kadınlarından biri sayılan Suriye Çölü’nün kraliçesi. Mısır’ı fethedip

Roma’nın vilayetlerini ele geçirerek ülkesinin sınırlarını genişletmiştir; bkz. Agnes Carr Vaughan,

Zenobia of Palmyra, Garden City, New York, 1967, s. 77-89., diğer kaynaklar için bkz. Nathanael

J. Andrade, Zenobia: Shooting Star of Palmyra, Oxford University Press, USA, 2018., Mr.

Bruce’nin General Oakes’e yazmış olduğu mektupta Hester’in Vahhabilerin lideri İbn Suud ile

evlenerek dini ve siyasi açıdan bir devrim yapabileceğini ve birlikte Sultan’ı tahtından ederek yeni

bir Zenobia olabileceğini belirtmiştir. Bkz. Meryon, Travels, c. II, s. 177.

192 Meryon, Travels, c. II, s. 74.

193 Meryon, Travels, c. II, s. 198.

47

Ertesi günü dinlenmek için ayıran Hester, 29 Mart’ta atına binerek harabeleri,

tapınakları ve antik yapıları incelemeye gider. Burada kaldığı süre içinde bölgeyi ve

bölge halkını gözlemleme fırsatı bulur. Ancak 4 Nisan’da ekibi Palmira’ya getiren

Aneze kabilesinin düşmanı olan Fedan kabilesinin bölgeye saldıracağı haberi gezisini

yarıda bırakmasına sebep olur. Hester’i riske atmak istemeyen Nasar, haberin

doğruluğunu teyit etmeyi beklemeden ekibi sabah erkenden şehirden çıkararak

Hama’ya geri götürür. Palmira’ya giderken takip ettikleri aynı güzergâh üzerinden

ilerleyen grup, Belaz Dağı’nın yakınlarına geldiğinde Şeyh Münif’in liderliğini yaptığı

Seba Bedevilerinin kamp alanında çadırlar kurar ve burada kabileden yüzleri dövmeli

bedevi kadınlarla tanışma fırsatı bulur.194 Bir sonraki dinlenme yerleri 9 Nisan’da

ulaştıkları Selâmiye195 olur. Şehirde yer alan harabeleri gezdikten sonra Hama’ya dört

mil uzaklıkta Mahannah el-Fadel’in çadırlarının bulunduğu kamp alanına geçerler. Bir

gün burada kalmalarının akabinde yeniden yollarına devam ederek 13 Nisan’da

Hama’ya varırlar.

Hester, diğer erkek seyyahların girmeye dahi cesaret edemediği çölü geçip196

Palmira’yı ziyaret etmesi hasebiyle ilk Avrupalı kadın seyyah unvanını alır.

Döndüğünde ise doktora göre Hama’da tam bir kadın kahraman olarak karşılanır ve

bu yolculuktan sonra “Çöl Kraliçesi”197 olarak anılmaya başlar.198

Tedmür yolculuğu sonrasında Hama’daki amacının çoğunu gerçekleştirdiğine

inanan ve şehirde görülecek yeni bir şey olmadığını düşünen seyyah, şehirden

ayrılmak için gereken hazırlıklara başlar. Belirlediği yeni rotayla Lazkiye’ye gitme

kararı alır ve 10 Mayıs 1813’te gezi grubuyla Hama’dan ayrılır.

194 Meryon, Travels, c. II, s. 208.

195 Trablusşam eyâletine bağlı sancak; bkz. Sezen, a.g.e., s. 671.

196 Kendisinden sonra gitmek isteyen erkek seyyah Bedevilerin öldürmesinden korkarak geri

dönmüştür;bkz. Meryon, Travels, c.II, s.258; Aynı şekilde Hester’i ziyarete gelen Mr. Bankes çölü

tek başına geçmeye çalışırken Bedevi lider Emir Nasar tarafından rehin alınır; bkz. Meryon,

Travels, c.III, s. 299-302.

197 Günümüzde Çöl Kraliçesi olarak bilinen İngiliz seyyah ve casus Gertrude Bell’den yaklaşık 85 sene

Leydi Hester Stanhope bu isimle adlandırılmaktaydı. Gertrude Bell hakkında detaylı bilgi için bkz.

Gertrude Lowthian Bell, The Letters of Gertrude Bell, Penguin Books, İngiltere, 1939.

198 Watney, a.g.e., s. 179.

48

Asi Nehri üzerinden ulaşılan Kal’at el-Madik’te199 kamp kurulur. Hester, burada

Epemiye antik şehrinden geriye kalan harabeleri ve tarihi yapıları gezer. Daha sonra

yeniden yola çıkararak ikinci durakları Cisr-i Şugûr’a 200 ulaşır. Doktor Meryon’un

notlarında fakir ve müşkül bir halde olmasına rağmen Hama-Halep arasındaki kervan

yolunu kontrol etmesi hasebiyle önemli bir konuma haiz olan bir yer olarak belirtilen

Şuğûr’da fazla kalmazlar. Bir sonraki dinlenme yerlerini Ayn el-Zerki olarak belirler

ve burada bir gün kaldıktan sonra Cebel el-Ekrad üzerinden ilerleyerek Hester’in

görünüşlerinden etkilendiği ve haklarında bilgi sahibi olmak istediği Nusayrilerin201

bulunduğu bölgenin yakınlarındaki kamp alanına yerleşirler. Burada bölge halkıyla

görüşüp tanışma fırsatı bulan Leydi Stanhope, ertesi gün uzun süre ikamet edeceği

Lazkiye’ye doğru yola koyulur.202

Latince Laodicea olan ve Arap diline Lazkiye olarak geçen şehrin yeşilliği,

iklimi, bölgede yetişen meyveleri, evleri hakkında sayfalarca malumat veren Doktor

Meryon, ekip olarak şehri çok beğendiklerini ve bu sebeple kalma sürelerini uzun

tuttuklarını belirtir. Yerleşme hazırlıkları bittikten sonra şehrin etrafını Hester ile

keşfetme fırsatı elde eder ve buradaki Seleksus Nikator203 döneminden kalan antik

kalıntıları, lahitleri ve mağaraları gezme fırsatı bulur. Lazkiye’de yaşadıkları yedi

aylık süre boyunca tüm önemli yapıları ziyaret ederek bölgeyi ve bölge halkının yaşam

koşullarını inceleme şansı elde ederler.

Ekim ayının başlarında Mr.Bruce’nin aldığı bir mektup üzerine İngiltere’ye

döneceğini öğrenen seyyah, ilk olarak Lazkiye’den ayrılarak Hindistan’a gitmeyi

düşünse de bu kararından vazgeçerek 15 Kasım 1813’te Lübnan’a doğru yola çıkma

kararı alır.204 Ancak tam bu sırada Doktor Meryon ile ağır bir hastalığa yakalanması

199 Epemiye olarak da bilinen ve Asi Nehri’nin sağ yakasında yer alan bu tarihi yer, günümüzde

Suriye’nin Hama kentinde bulunmaktadır; bkz. Sir William Smith, Dictionary of Greek and

Roman Geography, Boston, Little, Brown and co, Boston, 1854, s. 152.

200 19.yy’da Halep eyaletine bağlı kaza. Bkz. Tahir Sezen, a.g.e, s. 160.

201 Kitapta Lazkiye yakınlarındaki dağlık bölgede yaşadığı söylenen ve “Ansarys” olarak geçen bu

kişilerin Nusayriler olduğu ve yanlış tercüme sonucu bu şekilde telaffuz edildiği düşünülmektedir.

Meryon, Travels, c.II, s.248., Nusayriler hakkında detaylı bilgi için bkz. Gıyasettin Aytaş, Osmanlı

Arşiv Belgelerinde Nusayrîler ve Nusayrîlik (1745-1920), Ankara, Gazi Üniversitesi Türk

Kültürü ve Hacı Bektaşı Veli Araştırma Merkezi, 2010.

202 Meryon, Travels, c. II, s. 250.

203 İskender’in Makedon kumandanı olan Seleukos Nikator’un hayatı hakkında detaylı bilgi için bkz.

John D. Grainger, Seleukos Nikator: Constructing a Hellenistic Kingdom, Routledge, 1990.

204 Meryon, Travels., c. II, s. 292.

49

yolculuğun 6 Ocak tarihine kadar ertelenmesine sebep olur. Geçirdiği kırk sekiz

günlük hastalık döneminde odasından çıkamayan ve güçsüz kalan Hester, dönüş için

gitmesi gereken rıhtıma hizmetçilerinin desteğiyle ulaşır ve burada kendilerini

uğurlamaya gelen kalabalıkla vedalaşarak yolculuk için ayarlanan küçük yelkenli

gemiyle Sayda’ya doğru hareket eder. Trablus’ta bir gece kaldıktan sonra yolculuğuna

devam ederek 11 Ocak 1814’te Beyrut’un 45 km güneyinde kalan Sayda’ya205 varır.

Burada geçici süreliğine Sinyor Damiani’nin206 evine yerleşir, kısa bir süre sonra da

Mar Elias Manastırı’na207 taşınır.

2.8. Lübnan

Leydi Stanhope’nin hayatını Lübnan’da geçirmeye başladığı dönem, Avrupalı

adetlerini terk ederek tamamen doğulu yaşam tarzına uyum sağlaması ve seyyahlıktan

çıkıp yabancı olduğu topraklarda uzun vadeli olarak kalmaya başlaması bakımından

adeta bir dönüm noktasıdır. İngiltere’ye dönme konusunda isteksiz olan Hester, sessiz

ve kimsenin kendisini rahatsız edemeyeceği Cebel-i Lübnan’da bir süre daha vakit

geçirmek ister. Ancak burada kalmak istemesinin tek sebebi bu değildir. Doktor

Meryon’a göre leydi esas olarak Cezzar Ahmet Paşa’nın208 var olduğu düşünülen gizli

hazinelerini bulmak amacıyla Suriye’deki kalış sürecini uzatmak ister.209

Mar Elias’a yerleştikten sonra yaşanan yağışlardan dolayı manastırdaki odasının

zarar görmesi ve tadilat gerektirmesi nedeniyle İngiliz leydi, bir süreliğine Sinyor

Damiani’nin evinin yakınlarında bulunan Fransız kervansarayında kalmaya karar

205 Sayda hakkında detaylı bilgi için bkz. Cengiz Tomar, “Sayda”, DİA, c. 36, İstanbul, 2009, s. 207-

209.

206 Yafa’daki Sinyor Damiani’nin kuzenidir. Aynı zamanda Sir W. Sydyney’in eski tercümanlığını

yapmış bu isim Sayda ’da kendisini İngiliz temsilcisi olarak tanıtmaktaydı; bkz. Meryon, Travels,

c. I, s.3 13.

207 Rum Katolik Patriğinin zaman zaman kaldığı manastırı Hester, Lübnan’ı gezdiği sırada görmüş ve

burayı bir yıllığına 30 pounda kiralamıştır. Bkz. Stanhope, a.g.e., s. 169., Watney, a.g.e., s. 192.

208 Cezzar Ahmed Paşa’nın Akka ve Sayda’da yapmış olduğu valilik döneminde yüklü miktarda para

ve mal elde ettiği rakipleri tarafından ortaya atılmış ve bu konu hakkındaki olaylar vefatından elli

yıl sonra dahi devam etmiştir. Ancak iddia edildiği kadar malın ve paranın olmadığı sonradan ortaya

çıkmıştır. Detaylı bilgi için bkz; Mustafa Güler, a.g.e., s. 13-25., Cezzar’ın hazinesi hakkında

dedikoduları öğrenen Hester de bunu doğru kabul edip hazineleri bulmak için Lübnan’da kalmaya

karar verir.

209 Meryon, Travels., c. II, s. 307.

50

verir. Burada kaldığı süre boyunca ağır bir hastalık geçirir ve iyileşip dışarı çıkacak

duruma gelmesi ancak ocak ayının sonlarına doğru olur. Kalacağı manastırın

tadilatının tamamlanması ve tamamen toparlanması üzerine de 20 Şubat 1814’te

kervansaraydan ayrılır.210 Haziran ayına kadar Mar Elias’ta kalan seyyah, sıcaklığın

dayanılmaz boyutlara ulaşması hasebiyle 28 Haziran’da Emir Beşir’in Meşmuşi’deki

evinde kalmaya karar verir. Planladığı bir sonraki seyahat güzergahı dahilindeki

Ba’lebek’e gidene kadar da burada konaklar.211

18 Ekim 1814’te rehberi, doktoru, sekiz erkek uşağı, beş kadın hizmetçisinden

oluşan 15 kişilik ekibiyle Meşmuşi’den yola çıkan Hester, Osmanlı topraklarında

etkisini gösteren veba tehlikesinden korunmak için en sıkı önlemleri aldırarak

kiraladığı eşeklerle Ba’lebek’e212 doğru hareket eder. Doktora Meryon’a göre leydinin

böyle uzun ve zorlu yolculuğa fakir yolcular gibi eşeklerle gitmek istemesinin asıl

sebebi ailesi ve arkadaşları tarafından ihmal edilmesine karşı duyduğu öfkedir. Zira

planına göre kendisi gibi Aristokrat bir aileden gelen birisinin yalnızca en fakir

hacıların Suriye’den Kudüs’e geçerken kullandığı eşeklerle yola çıkması birçok tacirin

ve konsülün dikkatini çekecek ve bu haberi İngiltere’ye ulaştırarak aradığı ilgiyi,

desteği sağlamayan kişileri kınayacaklardı.213

20 Ekim’de Bikâ Vadisi’ne ulaşan ekip, buradan genellikle çiftçilerin yaşadığı

birkaç sefil kulübeden müteşekkil küçük bir köyü geçerek bir mil ilerisinde çadırlarını

kurar ve 22 Ekim’de buradan ayrılarak Bar Elias’a doğru yol alır. Harâbe denilen

bölgede iki gün konakladıktan sonra ayın 24’ünde ören yeri Ba’lebek’e 214 ulaşırlar.

Halktan veba kapma endişesiyle Baküs Tapınağı’na215 yakın bir alanda kamp kurulur

ancak sonradan Resülayn denilen bölgenin yakınlarına çadırlarını taşırlar.216

210 Meryon, Travels, c. II, s. 326.

211 Meryon, Travels, c. II, s. 390.

212 Antik şehir Heliopolis olarak bilinen bu yer Meşmuşi’ye 60 mil uzaklıktadır; bkz. Watney, a.g.e.,

s.198.

213 Meryon, Travels, c. III, s. 7.

214 Lübnan’ın Bîka vadisinde yer alan tarihi şehir. Bkz. İdris Bostan, “Ba’lebek”, DİA, c.V, İstanbul,

1992, s. 9-11.

215 Ba’lebek antik şehrinde Jüpiter, Venüs ile birlikte yer alan üç büyük tapınaktan biri; bkz.David

George Hogarth “Baalbek”, Encyclopaedia Britannica, Vol. III, Encyclopaedia Britannica, Inc.,

New York, 1911, s. 90.

216 Meryon, Travels, c.III, s. 15.

51

Yaptığı çöl gezisinden sonra tanınırlığı Suriye genelinde daha da artan İngiliz

leydi, veba tehdidinin bulunduğu Balebek’te insanların kendisine yaklaşmasını

önlemek için sokaklarda ata binmez, hiçbir kasabaya yaklaşmaz ve burada kimseyle

görüşmez. Yalnızca tarihi açıdan birçok kültüre ev sahipliği yapmış, benzersiz tapınak

şehir Balebek’in antik güzelliklerini temaşa etmek için dışarı çıkar. Yaklaşık bir

haftanın sonunda diğer seyyahlar tarafından keşfedilmeyen yeni yerlerin

bulunamayacağı ve daha fazla kalmanın usandırıcı olacağı düşüncesiyle de buradan

ayrılmaya karar verir. Ancak açık bir meydanda kalan bu yerin kışın aşırı soğuk olması

ve devam eden fırtına ve tipinin Lübnan Dağı’ndan Trablus’a geçişe imkân vermemesi

ihtimali gezinin daha ileri tarihe ertelenmesine sebep olur. Kalış sürelerini iki hafta

daha uzatan ekip, havanın düzelmesiyle 7-8 Kasım saat 11:00’da buradan ayrılarak

planladıkları Trablus seyahati için yola çıkar.217

9 Kasım’da Ayn el-Atî üzerinden Bişari Köyü’ne ulaşılır. Leydi Hester, burada

Şeyh Ragel’in evinde kalırken ekibin geri kalan üyeleri şeyhin seçtiği farklı evlerde

geceler. Ertesi gün Bişari’den yola çıkılır ve birçok seyyah tarafından antik Cennet

olarak adlandırılan dut ve ceviz ağaçlarıyla çevrili, birden çok çağlayanın yer aldığı

Eden’e ya da diğer yaygın ismiyle bilinen Ehden’e ulaşılır. Bir hafta boyunca burada

Cizvitlere ait bir manastırda konaklayan ekip, sonrasında güzergahın dışına çıkarak

mucizeler gösterdiklerine inanılan Maruni keşişlerin yer aldığı Mar Antaniûs

Manastırı’na doğru hareket eder. Manastıra kadınların girmesinin yasak olduğu

söylenerek ekibin kadın üyeleri içeri alınmaz ve başka yerde kalmaları için mecbur

bırakılır. Kendisine yapılan bu tavrı saygısızca bulan Hester, Sultan’ın kendisine

verdiği belge ile istediği her yeri ziyaret edebileceğini söyleyerek manastıra girer ve

manastırın tüm odalarını keşişlerin şaşkın bakışları altında sırasıyla dolaşır.218

Maruni keşişlere karşı kazandığı bu zaferinden sonra tatmin duygusuyla

manastırdan ayrılan seyyah, maiyetiyle birlikte eski güzergahlarına geri döner. Kefer

Zeyni köyü üzerinden bir mil ilerleyerek mahşeri bir fırtına ve yağmurun ortasında

kendisini bekleyen halkın arasından Trablus’a giriş yapar.219

217 Meryon, Travels, c. III, s. 27.

218 Stanhope, a.g.e., s. 172.

219 Meryon, Travels, c. III, s. 40.

52

Yunanca üç şehir anlamına gelen Tripoli/s isminden Arapça ’ya Tarabulus

olarak geçen ve Fenikeliler tarafından kurulduğuna inanılan tarihi liman şehri

Trablus’ta Leydi Hester, kendisi için Kapuçin manastırı kiralar. 16 Ocak 1815’e kadar

kaldığı 12 günlük süre boyunca Suriye kıyısının en temiz ve en iyi inşa edilmiş

kasabası olarak andığı Trablus’ta camileri, manastırları, kiliseleri ve burada bulunan

kaleyi gezme fırsatı bulur. Daha sonra buradan ayrılarak Mar Elias’taki manastırına

geri dönmek üzere yeniden yola çıkar. İki gün süren yolculuğun ardından 28 Ocak’ta

bölgedeki köylülerin samimi karşılamaları eşliğinde manastıra giriş yapar ve kısa bir

süre dinlendikten sonra tekrardan yol hazırlığına başlar. 14 Şubat 1815’te Lübnan’dan

refakatindekilerle birlikte ayrılarak Kudüs’e doğru ikinci kez yola çıkar.220

Hester’in Kudüs’e gitmek istemesinin sebebi Aşkalon’da var olduğunu

düşündüğü gizli hazineleri aramak maksadıyladır. Burada bulunan hazineyi gösteren

eski bir İtalyanca belgenin şans eseri eline geçmesi üzerine Bab-ı Ali’ye Kudüs’te

Osmanlı devleti adına kazı çalışmaları yapmak istediğini bildiren bir mektup yazar.

Sultan, izin vermesinin yanı sıra kendisine eşlik etmesi için kapıcıbaşı Zaim Mustafa

Ağa’yı da yanında görevlendirir. 1 Nisan’da başlayan ve on üç gün süren kazı

çalışmaları neticesinde Herod’a221 ait olduğu düşünülen heykel ve yeraltı mahzenleri

dışında hazineye dair hiçbir iz bulunamaz. Bu durum üzerine leydi, kazı çalışmalarını

sonlandırır ve bulduğu heykeli de parçalattırarak yok ettirir. Antika eser meraklıları

için paha biçilmez bir parça olabilecek oldukça değerli bu heykeli yok etmesindeki

amacın kendisi hakkında çıkacak söylemleri önlemek olduğunu belirtir. Şayet Osmanlı

hükümeti adına hazine bulmak için aldığı izin sonrasında Sultan’ın karşısına hazine

yerine antika eserlerle çıkması asıl amacının ülkesi adına kazı çalışmaları yürüttüğü

düşüncesini doğurabilirdi. Tüm bu olaylar ve endişeli düşünceler üzerine büyük bir

hayal kırıklığı içerisinde Aşkalon’dan Yafa’ya geri dönmeye karar verir. Hester burada

hazineyi bulamamış olsa da “Aşkalon’da modern kazı çalışmaları yapan ilk Avrupalı

kadın” olarak anılacaktır.

220 Meryon, Travels, c.III, s.116-117.

221 Hirodes olarak da bilinen Herod, Hirodes Hanedanlığı’nın kurucusu ve aynı zamanda Roma

İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kraldır; bkz. Joseph Jacobs, “Herod I”,

The Jewish Encyclopedia, c.6, New York, 1906, s.356.

53

Kazı çalışmalarında yaşadığı başarısızlıklar yüzünden İngiltere’ye geri dönme

düşüncesiyle Yafa’dan ayrılan Leydi Hester, Meşmuşi’ye ulaştığında bu fikrinden

vazgeçer ve geri kalan günlerini Doğu’da geçirmeye karar verir.222 Bu maksatla

Lübnan’ı seçer ve ilk olarak Sayda’dan bir saatlik sürüş mesafesi uzaklığında olan Mar

Elias Manastırı’na taşınır. Beş yıl kaldığı Mar Elias’tan 1822 yılında ayrılan leydi,

buradan sonra Dar Joun Köyü’ndeki eski bir manastıra yerleşir. Satın aldığında çatısı

bile olmayan bu metruk manastırı tamir ettirirken kendisi için labirentlerden oluşan

özel bir kaleye çevirir223 ve vefat ettiği 1839 yılına kadar da burada yaşar.224

222 Meryon, Travels, c.III, s.194.

223 Hester Lübnan Dağı’ndaki labirente benzeyen iki giriş kapılı bu evini ekstra odalarla ve etrafı çevrili

yüksek duvarlarla yeniden müstahkem bir kale şeklinde tamir ettirir. Böyle yaptırmasının sebebi

olarak da ileride gerçekleşecek ihtilallerden kaçıp saklanmak isteyen kişiler için sığınak olarak

kullanılabilecek olmasını öne sürer. Yine aynı maksatla civar köylerden beş ev kiralayan ve eski bir

evi de satın alır. Hester’in bu şüpheli tavrını Doktor Meryon, kendisinin olayların bizzat içinde onun

parmağının olmasıyla alakalı olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Meryon, Memoirs, c.I, s.86-90.

224 Stanhope, a.g.e., s.207.

54

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELERİ

Leydi Hester’in Osmanlı topraklarına geldiği 1810 yılından Lübnan’da vefat

ettiği 1839 yılına kadar Osmanlı tahtında bulunan isim II. Mahmud’dur. Batılaşmanın

hız kazandığı, Avrupalı devletlerin Osmanlı üzerindeki hakimiyetini güçlendirmeye

çalıştığı bu dönem; merkezi otoritenin zayıfladığı, birçok iç-dış çekişmelerin yaşandığı

ve sosyal, siyasıî ve kültürel açıdan birçok yeniliğin tezahür ettiği bir süreci kapsar.

Böyle bir ortamda seyyahın yirmi dokuz sene boyunca kaldığı, gözlemleme

fırsatı elde ettiği ve siyasi alanda aktif rol aldığı Osmanlı’ya dair izlenimlerine yer

vermeden önce daha iyi anlaşılması için dönemin arka planını burada incelemeyi

gerekli görmekteyiz. Bu sebeple bu bölümde genelde XIX. yy. siyasi olaylarını ele

alıp özelde ise seyyahın kendi ülkesinin hükümet politikalarını yansıtıp yansıtmadığını

müşahede etmek için Osmanlı-İngiliz ilişkilerini inceleyeceğiz. En son olarak da

seyyahın yerleştiği ve siyasi açıdan etkin bir role sahip olduğu günümüz Lübnan’ın da

dahil olduğu Suriye topraklarının durumu hakkında bilgi verecek ve bunları dönemin

önemli siyasi şahsiyetleri üzerinden ele almaya çalışacağız. Bu bölümde bölgenin

siyasî, sosyo-kültürel, dinî, ekonomik, hukukî ve askerî durumu yalnız seyyahın

gözlemlerine dayanarak değil aynı zamanda doktoru Meryon’un şahsi tecrübelerine ve

yorumlarına da değinilerek incelenecektir.

3.1. Siyasi Hayat

3.1.1. XIX.yy.’da Osmanlı’nın Siyasi Durumu ve İngilizlerle İlişkileri

28 Temmuz 1808 yılında II. Mahmud tahta çıktığı sırada Osmanlı bir kaosun

içindeydi. İçte baş gösteren isyanlarla ve parasızlıkla boğuşurken dışta Rusya ve

İngiltere ile savaşıyordu. Zorbalar, merkezi otorite boşluğundan yararlanarak

Anadolu’da kendi hakimiyetini kurarken Arnavutluk, Tepedelenli Ali Paşa ile Kara

55

Mahmud Paşa’nın, Hicaz Vahhabilerin225, Cezayir dayıların, Halep de kölemenlerin

nüfuzu altındaydı. Mısır ise Kavalalı Mehmed Paşa’nın eline geçmek üzereydi.226

Tüm bu şartlar altında var olan kaotik ortam içinde son hızla gerilemeye devam

eden Osmanlı’nın kötü gidişatını önlemek, topraklarında baş gösteren isyanları

bastırmak ve Mehmed Ali Paşa gibi devleti zor durumda bırakan valilerini yola

getirmek için Sultan Mahmud, yeni bir yol arayışına girmiştir. Napolyon tehdidinin

ortadan kalkmasıyla dış siyasette rahatlamış; bu aşamadan sonra devleti yeniden ayağa

kaldırmak için içte ıslahat çalışmaları yapmaya başlamıştır.227 Dış siyasette ise

Avrupalı devletlerle ilişkilerini denge politikası içinde yürütmek ve birtakım tavizler

vermek zorunda kalmıştır.228

Sultan II. Mahmud, dış politikada ilk önemli adımı, 1809 yılına gelindiğinde

Rusya ile aralarındaki savaş devam ederken İngiltere ile gizli bir ittifak yaparak atar.

Kendi çıkarları için Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikası güden İngiliz

hükümeti, Rusya ve Fransa’ya karşı Osmanlı’nın yanında yer alır. Rusların sıcak

denize inmesinin ve doğu sömürgeleriyle bağlantısını kesmeye çalışan Fransa’nın

engellenmesi gerektiğinin bilincindedir. Bu amaçla Osmanlı ile müttefik olup devletin

toprak bütünlüğünü sağlamayı hedefleyen ilk kişi Leydi Hester’in dayısı, İngiliz

başbakanı William Pitt olur.229

Her ne kadar dışarıdan Osmanlı ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmak ister gibi

gözükse de İngiltere, Akdeniz’in Fransa ya da Rusya’nın etkisi altında kalmasını

çıkarlarına aykırı olarak görmesi sebebiyle bölgeyi içten fethetmeye karar verir.

Gönderdiği misyonerlerle Protestanlığı yaymayı hedeflediği gibi casuslarıyla da

225 1812-1813 yılları arasında Suriye toplumunu etkisi altına alan Vahhabi baskınları bu dönemde

bölgede olan Hester’i de endişelendirmiş; durumla ilgili gözlemlerini General Oakes’e yazdığı

mektubunda paylaşmıştır; bkz. Meryon, Travels, c.II, s.87-88.

226 Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Güven Yayınevi, c.V, İstanbul, 1971, s.2832-3.; Yusuf

Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII ve XIX. Asırlarda), Ankara, 1988, s. 10-12.

227 Salahi R. Sonyel, Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasında Azınlıkaların Rolü, TTK, Ankara, 2014,

s.166; Niyazi Berkes’e göre bu reformlarla II. Mahmud, hayatın değişmeye açık olan yanıyla

gelenekler arasında bir ayrımın başlamasına neden olur; bkz. Niyazi Berkes, Türkiye’de

Çağdaşlaşma, YKY Yay., İstanbul, 2002, s. 203.

228 Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü: Osmanlı Diploması Tarihi Üzerine Bir Deneme,

İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2016, s.165.

229 Ali İhsan Bağış, III. George Dönemindeki İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki

Ekonomi Siyaseti 1760-1815, Türk-İngiliz İlişkileri 1583-1984, Ankara 1985, s. 47; Ayrıca bkz.

Philip P. Graves, İngilizler ve Türkler, 21.Yüzyıl Yay., Ankara, 1999, s.1-12; Stanford Shaw, Ezel

Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., 1983, c. II, s. 38-40.

56

bölgenin siyasi, sosyal ve idari yapısı hakkında bilgi toplar. İlerleyen yıllarda ise tüm

bunları bölgeyi işgal ederken kullanır.230

3.1.2. Önemli Devlet Adamları

Hester’in İngiltere siyasetinde aktif rol oynayan bir aileden gelmesi, Osmanlı

topraklarında diğer seyyahlardan daha özgür bir ortam bulmasına neden olmuştur.

Padişahtan aldığı özel izin sayesinde bu toprakları kendisi gibi ziyaret eden diğer

kişilerden farklı olarak camileri, haremleri gezdiği gibi Osmanlı devletinde önemli

görevlere haiz devlet adamlarıyla da direkt görüşme şansı elde etmiştir. Lübnan’a

yerleştikten sonra ise bölgede siyasi alanda söz sahibi olacağı statüye ulaşmak için o

dönemin idarecileriyle iyi ilişkiler geliştirmeye özen göstermiştir.

Hester’in birebir olarak iletişim kurduğu ya da görüşemese bile hakkında

duyduğu anlatılarla biyografik bir şablon çizdiği isimlerin arasında Sultan II. Mahmud,

Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve İbrahim Paşa, Şeyh Beşir, Emir Beşir, Abdullah Paşa,

Süleyman Paşa, Bedevi lider Mahannah el-Fadel yer almaktadır. Bu kısımda Osmanlı

tarihine iz bırakan bu isimlerin 19.yy. siyasetine etkileri şahıslar indinde incelenecek;

Hester’in onlar hakkındaki gözlemleri verilerek karşılaştırmalı olarak net bir portre

çizilmeye çalışılacaktır.

3.1.2.1. Sultan II. Mahmud

1808-1839 yılları arasında saltanatta bulunan isim Sultan II. Mahmud’dur.231

Hester, 1810 yılında İstanbul’a geldiği dönemde Sultanla kendilerine görüşme

230 Prof. Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005,

s.271-272; Misyonerlerin Osmanlı’daki çalışmalarını daha iyi anlayabilmek için bkz; Dr. Şamil

Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2005; Yunus Emre

Tekinsoy, Murat Hanilçe, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Misyonerler ve Faaliyetleri,

Kitabevi Yay., İstanbul, 2008.

231 II.Mahmud ve dönemi ile ilgili detaylı bilgi için bkz; Selim Deringil, II. Mahmud’un Dış Siyaseti

ve Osmanlı Diplomasisi, İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1990; Alaaddin Yalçınkaya,

III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış Poitikası, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002;

Ayrıca bkz. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Basımevi, Ankara, 1988, s.73-

106; Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., c.

II., 1983, s.25-80.

57

ayarlaması için İngiliz elçiliğine gider; ancak burada muhatap olarak kimseyi bulamaz.

Sultan Mahmud’u görmeden seyahatlerine devam da etmek istemeyen Hester, Doktor

Meryon ile sultanın her Cuma iştirak ettiği selamlığa katılır. Selamlığa dair gözlemler

ise kitapta seyyahın doktoru tarafından anlatılmaktadır.

Selamlık esnasında gördüğü manzarayı son derece büyüleyici ve çarpıcı bulan

Doktor Meryon, bu kısımda yalnızca törenle ilgili gözlemlerine yer vermez. Aynı

zamanda kendisine anlatılan birtakım bilgiler doğrultusunda selamlığın tarihi ve

sultanın bu törendeki rolüyle alakalı anlatıları da ele alır. Ancak kimden ve nasıl

öğrendiği belli olmayan bu bilgiler gerçeklikten uzaktır. Örneğin Cuma selamlığının

ilk olarak yeniçerilerin isyanlarından sonra selef padişahlardan birtakım hak elde

etmeleri sonucunda padişahın hareminden çıkarak haftada bir gün halkıyla buluşması

ile ilgili olduğunu ifade eder.232 Meryon’a göre başlatılan bu uygulama her Cuma

camiye gitmek olarak daha sonradan değişikliğe uğramıştır.233 Doktorun kitapta

verdiği bu notlarda hangi padişah döneminde, hangi süreyle olduğu gibi bilgiler yer

almaz. Anlattıkları son derece muğlaktır. Bilginin kaynağının kim olduğu da

belirsizdir. İslam tarihinde var olan bir uygulamayı bilmemesi ve tarihi olgu olarak bu

bilgilere yer vermesi ise bu alandaki bilgisinin yetersiz olduğuna, aynı zamanda da

bilgilerin kaynağını kontrol etmeden direkt paylaştığına işaret etmektedir.

Selamlıkla alakalı anlatılar bunlarla da sınırlı değildir. Bu esnada görülen ve

görülmeyen törenle ilgili detaylar kitapta yer alan en ilgi çekici kısımlardandır. O an

şahit olmamasına rağmen doktor notlarında, “bana söylendiğine göre” diyerek

padişahın hareminden çıkarken yeniçeri ağasının padişahın ata binmesi için atının

üzengilerini tuttuğunu ve ayağına yeni sarı çizmeler giydirdiğini ve bu törenin her

zaman tekrarlandığını bildirir. Daha sonrasında ise töreni izlemek için en uygun yere

geçerek gözlemlediği her şeyi sırasıyla ele alır. Selamlığa gelen ilk grup sırtlarında

kırba taşıyan sakalardır. Sokağın sağında ve solunda ise yeniçeriler yer alır. İzdihamı

azaltmak için kırbaçları ile bekleyen bostancılar ise düzeni sağlamaktan sorumludur.

Sakalardan sonra ise seyisler ve önemli kişilerin hizmetinde bulunan görevlileri de

232 Cuma selamlığının başlangıç tarihi ve Osmanlı’daki gelişim süreci için bkz. Mehmet İpşirli, “Cuma

Selamlığı”, DİA, İstanbul, 1993, c.VIII, s.90-92; Ayrıca bkz. “Çetin Aykurt, Padişah- Halk

Buluşmasını Temin Eden Törenlerden Birisi: Cuma Selamlığı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, sayı:

16, 2001, s.201-204.

233 Meryon, Travels, c.I, s.52

58

dalkavuklar takip eder. Daha sonra ise süslü atları, yanında yayan olarak kendilerini

takip eden uşaklarıyla padişahın kahvecisi, kılıç, iskemle ve nargile taşıyıcısı gibi

şahıslar gelir. Tören alayında bulunan herkes o kadar gösterişli ve şaşaalıdır ki

Meryon, ilk olarak kahveciyi padişah zanneder ve bu hatayı birkaç kez daha tekrarlar.

Ancak tören ilerledikçe şaşaa ve görkem şaşırtacak derecede artar. Kaptan paşa, reis

efendi, kâhya bey, sadrazam gibi yüksek sınıfa mensup isimlerin ise en az 200

poundluk kürkleri, elmaslarla süslü hançerleri, altınla kaplı at örtüleri, mahfazaları

karşısında düşünemez hale geldiklerini ifade eder. Üst kademede aleni şekilde var olan

süs ve gösterişin onları nasıl, ne derece etkilediği de kitapta şaşkınlık ifadeleriyle ele

alınır.234

Padişahın selamlığa giriş anı daha da büyüleyicidir. Tüm devlet erkanı geçtikten

sonra derin bir sessizlik olduğunu ve o sırada padişahın yaklaştığını anladığını belirten

doktor, kısa bir süre sonra sultanı zümrüt, yakut, altın ve diğer değerli taşlarla

süslenmiş süt beyazı atının üzerinde görür. Bu esnada Türklerin hepsi cübbelerini

göğüsleri üzerinde katlayarak ellerini onun önünde bağladıklarını ve başlarını

göğüslerine indirerek yalnızca Allah ve Resulünün sultanı ve soyunu koruması için

dua ettiklerini bildirir. Doktor da meraklarından padişahı görmek için iştiyakla

etraflarına bakındıklarını ancak kendisinin yalnızca anlık bir bakışla gördüğünü;

padişahın gözleri dikerek bakmak için çok kutsal olduğunu ve görünmemesi için

kendisini çevreleyen katılımcıların parlak zırhları ve sultanın tepeli miğferiyle

gizlendiğini söyler.235 Doktorun padişahın bakılamayacak kadar kutsal olduğu ile ilgili

anlatısına benzer bir ifade aynı dönemde Osmanlı’ya gelen İngiliz seyyah Julia

Pardoe’nin seyahatnamesinde de geçmektedir. Pardoe’ye göre kadınların Cuma

selamlığına katılmaları sultana nazar değdirme ihtimaline karşı yasaktır ve eğer

kadınlardan birisi kuralları çiğneyip sultana bakacak olursa ailenin erkeklerinden

babası, abisi ya da eşi falakaya yatırılmaktadır.236

Sultan geçtikten sonra ise arkasında kızlar ağası onu takip eder. Daha sonra bir

cüce ve beyaz örtüye bürünmüş 300 çuhadarın geçişi ile tören sona erer. Adet olduğu

234 Meryon, Travels, c.I, s.53.

235 Meryon, Travels, c.I, s.54.

236 Julia Pardoe, Şehirlerin Ecesi İstanbul: Bir Leydinin Gözüyle 19. Yüzyılda Osmanlı Yaşamı,

Çev. Banu Büyükal, Kitap Yayınevi, s. 169.

59

üzere geçitten sonra bir grup kalabalığa para atarken, diğer bir grup izdiham yaratanları

acımasızca dövmek için bekler. Alay camiye ulaşır, dualar edilir. Kafirlerin bakmaya

dahi cesaret edemediği bu kutsal duvarlara daha fazla yaklaşamadıklarını bildiren

doktor, gördüklerinden son derece keyif almış ancak dışlanmaktan dolayı da törenin

sonunu göremediği için üzülmüş bir şekilde selamlıktan ayrıldığını ifade

etmektedir.237

3.1.2.2. Kavalalı Mehmed Ali Paşa

Mısır valiliğinden hıdivliğine yükselen ve Osmanlı’yı uzun süre zor durumda

bırakan Mehmed Ali Paşa, Hester’in Osmanlı topraklarına geldikten sonra bizzat

görüştüğü önemli devlet adamlarının başında gelmektedir.

1770 yılında Kavala’da doğan ve gençlik yıllarında babasıyla birlikte tütün

ticaretiyle uğraşan Mehmed Ali, 1787 yılında askerliğe geçiş yapmış ve başarılarıyla

dikkatleri üzerine çeken biri haline gelmiş; kısa süre içinde yükselerek 1805 yılında

valiliğe kadar getirilmiştir.238 III. Selim’in askeri alanda yaptığı reformlardan

etkilenerek kendisine Mısır’da Avrupa usulüne uygun olarak ordu kurmuş ve Vehhabi,

Kıbrıs, Girit isyanlarını bastırmış; II. Mahmud tarafından Girit, Mora valilikleri

karşılığında Yunan isyancılarının üzerine gönderilmiştir.239

Kazandığı başarılardan sonra valilikle yetinmek istemeyen Mehmed Ali Paşa,

hakimiyet alanını genişletmek ve amaçlarına ulaşmak için Avrupalı devletlerle sıkı

ilişkiler geliştirmiş; desteklerini almak için onlara birçok alanda da imtiyaz

tanımıştır.240 Onun idaresi altındaki bölgelere ziyarette bulunan Avrupalı seyyah ve

237 Meryon, Travels, c.1, s. 55.

238 Khaled Fahmy, Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır Hükümdarlığına, Vakıfbank

Kültür Yay., İstanbul, 2020, s.80-88; Muhammed Hanefi Kurtoğlu, “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”,

DİA, c.25, 2002, Ankara, s. 62; Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmed Ali Paşa İsyanı: Mısır

Meselesi 1831-1841, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988, s. 21-52; Fahmy, Paşanın

Adamları., s.1-17; Kavalalı döneminde Mısır yönetimi için bkz. Borisoviç Lutsky, Arap

Ülkelerinin Yakın Tarihi (16.yy.’dan 20.yy’a), Yordam Kitap, İstanbul, 2011, s.47-59; Kavalalı

Mehmed Ali Paşa için ayrıca bkz. Eugene Rogan, Araplar: Bir Halkın Tarihi, Pegasus Yay.,

İstanbul, 2017, s. 73- 92.

239 Altundağ, a.g.e., s.28-29; Stanford Shaw, Ezel Shaw, a.g.e., s. 35-38.

240 Kavalalı’nın yönetiminde misyonerlik faaliyetleri zirve dönemini yaşar. Bu dönemde Suriye

bölgesine gelen İngiliz misyonerlerden Nicolayson, raporlarında misyonerlerin Filistin ve

Suriye’de, Malta ve İngiltere’dekinden daha rahat olduklarını belirtmiştir; bkz. Tufan Buzpınar,

Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir Unsur: İngiliz Misyonerleri (19.yy),

İslam Araştırmaları Dergisi, sayı: 10, 2003, s. 111.

60

devlet adamlarının paşanın bizzat kendisi tarafından en iyi şekilde ağırlandığını da

yazılan seyahatnamelerden takip etmekteyiz. Hatta 1838 yılında Hester’i ziyaret etmek

için Sayda’ya giden Prens Pückler Muskau da bunlardan biridir. Paşa tarafından

burada kaldığı süre boyunca tüm ihtiyaçları giderilmiş ve verdiği ferman sayesinde

seyahatleri boyunca kendisine eşlik etmesi için emrine birçok adam verilmiş, her türlü

sınırlamadan da muaf tutulmuştur.241

Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın, Hester’in İngiltere’deki siyasi konumunun

bilincinde olarak ona daha fazla hürmet göstermek istemesi muhtemeldir. Doktorun

notlarında ilk kez Hester gibi üst zümreden İngiliz bir kadını ağırlayacak olan paşa

için de durumun son derece ilginç olduğunu belirtmesi ve ekibi Özbekiye’deki

sarayına getirmek için Memlük modasına uygun olarak donattığı beş atı göndermesi

de bunu destekler niteliktedir. Maiyetiyle birlikte saraya davet edilen Hester, burada

büyük bir hürmet görür. Harem bahçesinin bitişiğinde yer alan küçük köşkte ağırlanan

misafirlere burada şerbet, kahve ve nargile ikram edilir. Doktor, altın işlemeli kadife

divan bulunan odanın ortasında bir süs havuz bulunduğunu ve yerin içiyle dışıyla

masallardaki gibi göründüğünü belirtir. Her alanda zenginlik göze çarpar. Kahve

porselen kaplarda, şerbet kristal bardaklarda servis edilir. Porselen bardakların altında

bulunan zerflerin hepsi değerli taşlarla işlidir. Paşa ise doktora göre şık giyimli küçük

bir adamdır. Bir saat kadar kaldıkları bu yerde tercümanlıklarını yapan isim Boğos

Bey’dir. 242 Tüm önemli görüşmelerde olduğu gibi konuşmanın içeriğine dair hiçbir

detay vermeyen Meryon, konuşmanın nasıl başladığını hatırlamadığını ifade eder.

Bunun yanı sıra Boğos Bey’i övmeyi de unutmaz. Konuşma bittikten sonra ise tadilat

aşamasında olan harem dairelerinin olduğu yerden geçerler. Meryon mekâna dair

herhangi bir yorum yapacak kadar tadilatın bitmediğini ancak yarısı tamamlanan

tavanların arabesk stilde tasarlandığını söyler.243

Hester’in saray gezisiyle iyi bir şekilde başlayan paşa ile ilişkileri böyle devam

etmez. İngiltere’nin çıkarlarına uygun olarak şekillenen şahıslarla münasebetleri

241 Meryon, Memoirs, c.III, s.37 Yalnız Prens Pückler değil, Baverya Dükü Maximilian, Lord Prudhoe

de paşa tarafından en özel şekilde ağırlanan batılı misafirlerdendir; bkz. a.e., s.38.

242 Bkz. Bölüm II, s. 33.

243 Burada nargile ikram edildiğinde Hester’in istemediğini çünkü halen nasıl içileceğini bilmediğini

söyler doktor; bkz. Meryon, Travels, c.I, s.157-159.

61

Kavalalı için de geçerlidir. Sultan Mahmud’a karşı isyan faaliyetleri içinde olmadığı

dönemde Hester kendisiyle yakınlık kursa da sonradan başlayacak hükümet karşıtı

tavırları ve hükümranlığını ileriye taşıma merakı seyyahın kendisinden uzaklaşmasına

neden olur. Hatta karakteri ve zekâsı dolayısıyla her zaman takdir ettiği Paşa’yı

Sultan’a karşı giriştiği işgal faaliyetleri konusunda eleştirir ve bu sebeple kendisine

saygı duymadığını belirtir. Hester’e göre göre Mehmed Ali’nin gücü güneş ortaya

çıktıktan sonra eriyen kar gibidir. Çünkü hiçbir asinin meşru hükümetin karşısında

başarı elde etmesi mümkün olamaz.244 Hester’in paşaya karşı aldığı tutum salt eleştiri

düzeyinde de kalmaz. Lübnan, Suriye işgalinde Akka’da Mehmed Ali’ye karşı direniş

gösteren Osmanlı devlet adamlarından Abdullah Paşa’ya borç vererek onu zor

durumda bırakır.245

3.1.2.3. Cezzar Ahmed Paşa

1804 yılında vefat etmesine ve Hester ile görüşmemesine rağmen doktorun

yazmış olduğu hatıratlarda ve seyahatnamede kendisine en çok yer verilen devlet

adamlarından biri Cezzar Ahmed Paşa’dır.

Mısır ve Şam valiliğinin yanı sıra hac emirliği yapan, uzun yıllar Sayda

vilayetinin idare görevini üstlenen Ahmed Paşa246, esas üne Akka müdafaası ile

kavuşmuştur. Bonapart önderliğindeki Fransız kuvvetlerine karşı Akka’da kazandığı

başarı, kendisine Türk tarihi içinde önemli bir konum hazırladığı gibi birçok düşman

kazanmasına da sebep olmuştur.247 Başta Fransızlar olmak üzere valilik yaptığı sırada

anlaşmazlık yaşadığı Araplar tarafından da devam ettirilen bu husumetin etkisi

hakkında kaleme alınan eserlerde görülmektedir.248 Genellikle doğruluk payı

244 Meryon, Memoirs, c.III, s.66; Hester’in bu söylemiyle alakalı alıntı diğer ciltte de aynı şekilde

geçmektedir. Tek fark, Boğos Bey gibi ona inanıp güvenen kişilerin de zarar göreceğine dair yaptığı

eklemedir. Bkz; Meryon, Memoirs, c.II, s.176.

245 Meryon, Memoirs, c.II, s.175.

246 Süreyya, a.g.e., c.I, s.205; Feridun Emecen, “Cezzar Ahmed Paşa”, DİA, 1993, İstanbul, C.VII,

s.516-518.

247 Cezzar Ahmed Paşa ve Akka Savunması sırasındaki kahramanlıkları ile ilgili bilgi için bkz; Mehmet

Ali Beyhan, Cabi Tarihi, Doktora Tezi, İstanbul, 1982, s.82-83, 94-101; Yusuf Akçura da Akka

savunması dahilinde Cezzar Ahmed Paşa’dan bahseder; bkz. Akçura, a.g.e., s. 74-76.

248 Bu yazarlardan biri G.A. Oliver’dir. Bkz. Voyage dans l’Empire Ottoman L’Egypte et La Perse,

Paris, 1804, s.257.

62

taşımayan ve efsanevi bilgiler içeren bu kaynaklar paşa hakkında elde edilecek doğru

bir biyografi elde etmeyi neredeyse imkânsız hale getirmiştir.249 Bu sebeple Cezzar

Ahmed Paşa hakkında yazılan eserleri karşılaştırarak okumak ve dönemin siyasi

şartları etrafında oluşan önyargılı tutumların da farkında olmak gerekmektedir.

Cezzar hakkında var olan vahşet ve tiranlık tanımlamalarının taşıdığı önyargı

Doktor Meryon yorumlarında ve anlatılarında da kendini gösterir. Öyle ki doktor, Türk

tarihinde kendisi kadar cani olanların sayısının çok az olduğunu ifade etmektedir.

Bunu kanıtlamak için de paşa hakkında birtakım anlatılan hikayelere yer verir. Ancak

kendisine bunları anlatan kişi eski Memlüklülerden olan Hacı Ali adında bir askerdir.

Cezzar’la aralarında husumet bulunan şahsın olayları ne kadar tarafsız olarak

anlatacağı ise şüphelidir. Anlattığı hikayelerden ilki Şam ve Akka valisi olduğu

dönemde hacılara eşlik ettiği sırada yaşanan olaylar neticesinde yapmış olduklarıyla

alakalıdır. Paşa, Mekke’deyken Kölemenlerden oluşan 400 kişilik ordusunun yarısını

Akka’da bırakarak Mekke’ye doğru yola çıkmış; bu süre zarfında kendisinin

yokluğunu fırsat bilerek güvendiği adamlarının ihanetine uğramıştır. Doktorun

anlatısına göre hareminde bulunan kadınların paşanın yakın adamlarıyla ilişki kurması

ve Cezzar’ın sonradan bunun farkına varması olaya karışan herkesi acımasız bir

şekilde cezalandırmasıyla sonuçlanmıştır. Haremindeki on beş kadını öldürdüğü gibi

işin içinde olduğundan şüphelendiği Memlüklü askerlerin üzerine yürümüş, toplu

katliam hazırlığına başlamış; ancak sonradan vazgeçmiştir. Kitapta anlatıyla ilgili

vahşet içeren detayların çok fazla yer alması ve Doktor Meryon’un şahit olmadığı bir

olay hakkında bu kadar tafsilatlı yorum yapması ise dikkat çekicidir.250

Cezzar Paşa’nın acımasızlığına dair diğer bir hikâye de kâtibi Haim Farhi251 ile

ilgilidir. Akka’da birçok Şam paşası için katiplik görevini üstlenen bu isim, Cezzar

Ahmed’in de baş kâtibidir. Doktor Meryon’un anlatısına göre Haim’in adı, Cezzar

249 Bu ön yargılı bakış açısını Maruni tarihçi yazar Philip Hitti’nin yazdıklarında da görmekteyiz.

Kendisi Cezzar’ın İstanbul’a gelme sebebini gençken karıştığı cinsel suçtan dolayı olduğunu ve

kaçarak geldiğini ifade eder. Devamında ise Paşa’nın bu sebeple İstanbul’a kendini Yahudi bir köle

tacirine sattığını böylece Kahire’deki Ali Bey’in yanına gidebildiğini belirtir; Philip K. Hitti,

History of Syria: Including Lebanon and Palestine, Macmillan and Co Ltd, London, 1951, s.689.

250 Hatta anlatısının devamında olaya yakinen tanık olmuş gibi paşanın haremindekilerin kafasını kendi

kesip kuyuya attırdığı ve yorulunca öldürmeye devam ettiği gibi olaya dair detaylara yer verir. Bkz.

Meryon, Travels, c.I, s.281-286.

251 Haim Farhi için bkz; Thomas Philip, The Farhi Family and the Changing Position of the Jews

in Syria, 1750-1860, Middle Eastern Studies, Taylor and Francis Ltd, Vol XX, no: 4, s.37-52.

63

Paşa’nın öldürmek ya da sakat bırakmak istediği kişilerin isimlerinin yer aldığı listede

bulunur. Başta idam emri verilse de daha Cezzar Ahmed Paşa, sonradan bundan

vazgeçerek Haim’in burnunu, bir gözünü ve bir kulağını kestirir. Bu haldeyken de

idam edileceği zamana kadar gündüzleri saraya kapatır; işlerini yaptırmaya devam

ettirir, akşamları ise evine geri göndererek orada kilitli tutar.252

Seyahatnamede Cezzar Paşa‘ya dair anlatıların sonuncusu Akka şehrine yapmış

olduğu katkılar hakkındadır. Doktor, Cezzar Ahmed Paşa’nın uzun yıllar bulunduğu

ve Fransızlara karşı savunduğu Akka’yı gezerken burada Paşa’nın yaptığı yenilikleri

anlatmadan geçmek istemez. Ona göre şehirde en fazla dikkat çeken yapı ise Cezzar’ın

yaptırdığı Cami-i el-Cedîd’dir. Kayserya ve Aşkalon’dan getirttiği mermer, granit ve

porfirlerle inşa ettiği bu camiinin bağışçılar tarafından desteklendiğini alimlerin de

katkıda bulunduğunu ifade eder. Bunun yanı sıra camiinin yakınlarında Paşa’nın

toplattığı kitaplardan oluşan bir de muhteşem bir kütüphane; Halep ve Dımaşk’takiler

gibi de muhteşem hamam vardır. Cami gibi mermer, granit ve porfirden oluşan bu

hamam doktora göre Avrupalıların görmeye alışkın olduğu şeylerin çok ötesindedir.253

Aynı zamanda Cezzar’ın Akka’nın şehri bombardımandan koruyamayacak eski olan

duvarlarını yeniden inşa ettirmek için Avrupalı mühendislerden destek alması ve bu

duvarları sağlam hale getirmek için emri altındakileri çok zor şartlar altında

çalıştırması; böylece Akka’nın İngiliz bombardımanına kadar Suriye’deki en güçlü

müstahkem mevki haline gelmesi doktorun eserinde paşa hakkında yer verdiği

malumatlardandır.

3.1.2.4. Emir Beşir

İngilizlerin Lübnan’da hakimiyetlerini güçlendirmek için bölgede desteklediği

Dürzi lideri Emir Beşir254, Leydi Hester’in Lübnan’da yaşamaya başladığı ilk yıllarda

yakın dostluk kurduğu ancak sonradan derin bir husumet yaşadığı siyaset adamıdır.

252 Meryon, Travels, c.I, s. 256.

253 Meryon, Travels, c.I, s. 262-263.

254 Ertuna, a.g.e., s. 55; Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, a.g.e., s.42.

64

1788-1840 yılları arasında yılları arasında ilk olarak Osmanlı, daha sonrasında

ise Mısır hakimiyeti altında Lübnan’ın idaresini tekelinde bulundurmuş bu isim255,

rakibi olan Dürzi Canbolat ailesinden Şeyh Beşir’i de ekarte ederek hüküm alanının

yetkilerini daha da genişletmiştir. Söz konusu tahtı olduğunda herhangi bir sınır

tanımayan Emir, bu amaç doğrultusunda tahtta hak iddia etmesinler diye üç yeğeninin

gözlerini oydurmuş;256 yakın adamlarından olan Girius Baz’ı da benzer hırslarından

dolayı idam ettirerek mallarını müsadere ettirmiştir.257

Kitapta Hester’in anlatımına göre Emir Beşir tam bir canidir.258 İnsanların

gözlerini çıkaran, dillerini kesen, kadınları saçlarından asan, üzerlerine koyduğu

kızgın demirlerle işkence yapan, babaları kaçtığı için küçük bebekleri hapseden Emir,

kötülükte sınır tanımayan bir canavar olarak tasvir edilir.259 Hester’e göre Emir Beşir

o kadar zalimdir ki evinin yakınlarında bulunan yavru köpeklerin gözlerini dahi kızgın

demirlerle yaktırmış, seyyahın kendisi de buna bizatihi şahit olmuştur.260

Ancak Hester’in Emir Beşir’e karşı düşünceleri her zaman böyle olumsuz

değildir. Sayda’ya ulaştıkları 1812 yılında gerçekleşen ilk karşılaşmaları muhabbetle

geçer. Hester’i Deyrül Kemer’deki sarayında ağırlamak için özel ulak gönderen Emir,

tanıştıkları andan itibaren büyük bir hürmet gösterdiği seyyah için on iki deve, yirmi

beş eşek, dört at, yedi de asker ayarlayarak onu evinden karşılatır. Saraya vardığında

kendisi için hazırlanan ziyafet eşliğinde tüm gün yemek yiyip, nargile içerek geçirirler.

Ayrıldıktan sonra seyyaha emir tarafından bir de at hediye edilir. Bu dönemde

Hester’in yazmış olduğu mektuplarda Beşir’i nasıl dostu olarak gördüğü müşahede

edilir. Öyle ki 30 Eylül 1812 tarihinde Dımaşk’tan General Oakes’e yazdığı mektupta

255 Cezzar Ahmed Paşa’nın desteğiyle Cebel-i Lübnan’da emir seçilen Beşir II, yaklaşık yarım asırlık

sürede emirlik yapmıştır; bkz. Tufan Buzpınar, “Lübnan”, DİA, 2003, Ankara, c.XXVII, s.248-254;

Philip Hitti’nin Suriye tarihi hakkında yazdığı kitapta İbrahim Paşa’ya karşı Osmanlılarla birlikte

hareket etmesi ile anılır; bkz. Hitti, a.g.e., s.694; Cezzar Paşa’nın sonradan rakibi olacak Beşir’i

Osmanlı devleti desteklemiş ve kısa sürede Bab-ı Ali’nin emri altına girmiştir; bkz. Lutsky, a.g.e.,

s. 64-65; İbrahim Paşa’nın Suriye işgalinde Paşa’nın yanında yer almıştır; bkz. Rogan, a.g.e., s.93.

256 Engin Deniz Akarlı, The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920, London-New York, 1993,

s. 18-19; Doktor Meryon, Dürzilerin liderliğini yapan Emir Beşir ve bulundukları yer hakkında o

kadar detaylı bilgi verir ki Dürzilerin ikamet ettikleri yerin koordinatları, yerin genişliği, halkı

arasında var olan inanç sistemi, kişilikleri, kıyafet düzenleri dahi bu ciltte yer alır; Meryon, Travels,

c. I, s. 332-333; Hitti, a.g.e., s. 690-692.

257 Hester de geride kalan dul eşi ve çocuklarıyla ilgilenmiştir; Meryon, Memoirs, c. I, s.110-112.

258 Şinasi Altundağ’ın Mehmed Ali Paşa hakkında kaleme aldığı kitabında paşanın Emir Beşir ile

ilişkisine değindiği gibi emiri dessas biri olarak tanımlar; bkz. Altundağ, a.g.e, s.28-30.

259 Meryon, Memoirs, c. I, s. 52.

260 Meryon, Memoirs, c. I, s. 113.

65

Emir Beşir’den ılımlı ve cana yakın biri olarak bahseder. Mektupta aynı zamanda

Emirle geçirdiği iki günün çok eğlenceli olduğunu, davet edildiği sarayında gördüğü

ilgiden de çok memnun olduğunu yazar.261 10 Ekim 1812 tarihinde bir arkadaşına

yazdığı diğer mektubunda ise Vahhabilerin şehre saldırma ihtimali olduğunu

belirttikten sonra en kötü ihtimalle dostu Emir Beşir’in yanına gideceğini belirtir.

Çünkü kendisine çok kibar olan bu emirin yanında güvende olacağına inanır.262

Seyyahın 1813 yılında Lübnan’a yerleşmeye karar verdiği dönemde, yine Emirin

buyruğuyla kendisine Mar Elias’taki manastır tahsis edilir. Burada 6 yıl kalan Hester,

daha sonra Dar Joon’a taşınarak buradan ayrılmaya karar verir.263

1814 yılına kadar iyi giden ilişkiler bu tarihten itibaren bozulmaya başlar. Tam

olarak nedeni belli olmasa da aralarında vuku bulan bazı anlaşmazlıklar bunları

tetikler. İlk tartışmaları Hester’in Emir Beşir’e mektup yazarak Meşmuşi’deki evinde

kalmak istediğini söylemesi üzerine yaşanır. Beşir yerin müsait olmadığını belirtse de

Hester bir kez daha ısrarla orada kalmak istediğini söyler. İkinciye verilen yanıt yine

muğlaktır. Ancak Hester kararlı bir şekilde yer vermese bile gerekirse çadırını oraya,

dağa kuracağını belirterek yola çıkar.264 Bu tarihten sonra artarak devam eden

münasebetleri birbirlerini öldürmeye teşebbüs edecek kadar ileri gider. 265 1814 yılında

bozulmaya başlayan ilişkilerinde anlaşmazlıkları 1824 yılında en üst seviyeye çıkar.

Düşmanlığın hasıl olduğu dönemde Emir hakkında yazılanlar da ilk tanışıklık

kurdukları dönemde aralarında vuku bulan olumlu havadan çok uzaktır.

3.1.2. 5. Şeyh Beşir

Emir Beşir’in rakibi olan Şeyh Beşir266, Cebel-i Lübnan’da etkin olan Dürzi

ailelerinden biri olan Canbolatlardandır. Şihab ailesine mensup Emir Beşir ile

aralarında olan düşmanlık ve Hester ile kurduğu dostluk kitapta kendisi hakkında yer

alan konuların başında gelmektedir.

261 Meryon, Travels, c. II, s. 14.

262 Meryon, Travels, c. II, s. 35.

263 Meryon, Memoirs,c .I, s. 260.

264 Meryon, Travels, c. II, s. 373-374.

265 Meryon, Memoirs, c. I, s.107-108; Meryon, Memoirs, c. III, s.120.

266 Şeyh Beşir’den bahsederken doktor, şeyhin, dağdaki ikinci olmasına rağmen Emir Beşir ile aynı

yetki seviyesinde olduğunu ve aynı dini paylaştığı Dürziler tarafından da çok sevildiğini, onların

yasal efendisi olduğunu belirtir; bkz. Meryon, Travels, c. II, s. 329-332.

66

Lübnan’daki emirlik Şihab ailesinden Emir Beşir’de olsa da ondan daha alt

seviyede olmayan Şeyh Beşir’in Lübnan’da etkisi ve kendisine tabi olanların sayısı az

değildir. Deyr el-Kemer’den 3-4 saat uzaklıkta Maksara’da kendine ait bir sarayda

ikamet eden Şeyhin sarayı Emirinki gibi yenidir. 267

Bab-ı Ali tarafından Cebel-i Lübnan’a emir olarak Şihaboğullarından Emir Beşir

seçilse de Canbolat ailesinden Şeyh Beşir’in dağdaki konumunu gün geçtikçe

arttırması tehdit olarak algılanmasına neden olur. Tahttaki hakkından hiçbir şekilde

feragat etmek istemeyen Emir Beşir, çeşitli entrikalarla Akka Paşası Abdullah Paşa’yı

Canbolat’ın aleyhine çevirir ve birlikte onu devirme planları yapar. Nihayetinde ise

Şeyh sarayından sürülür, tüm malları müsadere edilir. Şeyhe duydukları kıskançlık o

boğduruluncaya kadar devam eder.268

Tüm bu olaylar içerinde Hester’in Şeyh Beşir ile olan ilişkisi esas olarak

üzerinde durulması gereken konulardandır. İlk olarak 1812 yılında Emir Beşir’i

ziyaretinin akabinde Şeyh Beşir’in Maksara’daki evini de ziyaret eden seyyah, bu

tarihten itibaren Şeyhle yakın ilişkiler geliştirir. 269 Doktor Meryon 6 yıllık

yolculukları sonrasında ülkesine geri dönmek için Lübnan’dan ayrıldığında Hester’in,

Şeyh Beşir’in Maksara’daki evinde kaldığını ve burada kendisine saraydan bir kanadın

tahsis edildiğini yazar.

Şeyh Beşir Hester ile aralarındaki samimiyete binaen zor durumda kaldığında

ondan yardım ister. Emir Beşir ve Abdullah Paşa ile başı derde girdiğinde onlardan

kurtulmak için Hester’e hazinesinin üçte birini teklif eder.270 Kendisinden maddi

olarak hiçbir talebi olmayan seyyah, ona yardımcı olur. Şeyh Akka’ya kaçtığında

sonradan onu takip eden eşini dahi öldürmek isteyen Emir Beşir’den yine onu kurtaran

kişi de Hester’dir. Küçük çocuklarıyla Horan’da gizlenen şeyhin eşini buldurup onlara

yiyecek, kıyafet konusunda yardımcı olur. Babası öldürüldükten sonra şeyhin kızının

267 Meryon, Travels, c. I, s. 343-344.

268 Akarlı, a.g.e., s. 19-21; Şeyh Beşir 1825 yılında yakalanıp idam edildikten sonra Dürziler kendi

aralarında dini olarak bölünür; Yasin Atlıoğlu, Lübnan’da Din ve Siyaset: Dürzi Liderlik Örneği,

Akademik Orta Doğu Dergisi, c. IX, sayı: 2, 2015, s.7.

269 Meryon, Travels, c. II, s. 329-332.

270 Emir Beşir’i Lübnan’da rakipsiz bırakıncaya kadar destekleyen Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Şeyh

Beşir’i ekarte etmesi için Abdullah Paşa’yı da zorlamıştır; bkz. Altundağ, a.g.e., s. 34-35

67

da kendisine gelerek yardım istediğini ancak verecek parası olmadığı için bir şey

yapamadığını ekler.271

3.1.2.6. Süleyman Paşa

Cezzar Ahmed Paşa’nın vefatından sonra Akka valiliğine getirilen Süleyman

Paşa272 , kitapta ılımlı ve adil yönetim anlayışı ve düzgün karakteri ile her daim

övgüyle anılmaktadır.273 Leydi Hester’in Akka’ya geldiğinden Paşa tarafından son

derece şaşaalı ve hürmet içinde ağırlanması; öncesinde paşalığa gelene kadar

kendisine yolculuk için gerekli tüm hizmetin teklif edilip sonrasında da at hediye

edilmesi kitapta hakkında yazılan olumlu yorumların nedenlerinden olmalıdır.274

Eserde Paşa hakkında var olan tüm değerlendirmeler ve gözlemler Doktor

Meryon’un perspektifinden sunulur. Mesleği gereği Osmanlı’da tanışıklık kurduğu

kişilerin başında gelen Süleyman Paşa, 1838 yılında yedi yaşındaki kızının

rahatsızlanması üzerine doktoru Sayda’daki sarayına çağırır. Kendisi Horan’daki

kampta olduğu için yoktur, doktoru paşanın eşi de karşılamaz; yerlerine yardımcılarını

görevlendirirler. Burada bulunduğu süre boyunca evin üç odasını gezme şansı elde

eden Meryon,275 tedavi etmek için geldiği kızın hastalığının belli belirsiz olduğunu,

daha çok annesinin kendisini gözetlemek ve bu şekilde ona danışmak için çağırdığını

düşünür. Çünkü ona göre harem dışına çıkamayan kadınların kendisini görmek ve

iletişime geçmek için bu tür yöntemleri kullanması o dönemde çok yaygındı.276

3.1.2.7. İbrahim Paşa

Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa, Osmanlı tarihinde adını

daha çok 1834 yılında Suriye’yi işgal etmesi ve II. Mahmud döneminde sultanı zora

271 Meryon, Memoirs, c.II, s. 357-359; Hester, Emir Beşir’in kendisine Abdullah Paşa ile aralarını

yapması karşılığında açık çek verdiğini belirtir; Meryon, Memoirs, c. I, s. 102.

272 Güler, a.g.e., s.10,13; 1804-1819 yılları arasında 15 yıl süreyle güney Suriye’yi yönetmiştir; bkz.

Lutsky, a.g.e, s.65.

273 Meryon, Travels, c.I, s.257.

274 Meryon, Travels, c.I, s.264.

275 Meryon, Memoirs, c.III, s.241.

276 Meryon, Memoirs, c.III, s.242.

68

sokmasıyla duyurmuştur.277 Bu tarihten itibaren Suriye, Filistin ve Lübnan’ın tekelini

elinde bulunduran İbrahim Paşa, babası gibi Batı tipi reform yanlısı bir tutum

sergilemiştir. Yönetiminde aynı zamanda misyonerleri cesaretlendirip bölgede eğitim,

sağlık, yetimhane gibi hizmetler sağlamaları konusunda onları teşvik etmesiyle de

bilinir. Bu dönemde misyonerlerin sayısı arttığı gibi hükümetleri adına söz hakkına da

sahip olmuşlardır.278

İbrahim Paşa’nın 1831-1843 yılları arasında Suriye’de uyguladığı reformlardan

sonra bölgede birçok değişikliğe şahit olunmuştur. Reformların getirdiği özgürlük

ortamının toplum üzerindeki etkileri ve yaşanan sosyal, kültürel, dini ve ekonomik

değişim ise kitapta doktorun değerlendirmeleri üzerinden verilir.

Osmanlı döneminde bölgede var olan dini kuralları gözetmedeki hassasiyet bu

dönemde yoktur. Özellikle içki kullanımındaki artış ve bunların aleni şekilde tüketimi

ele alınan konuların başında gelir. Konuyla ilintili olarak Doktor Meryon’un, Hester’in

eski bir tanıdığı olan Halil Ağa’yla ilgili anlatısı dikkat çeker. Bu şahsa içki

götürdüğünü anlatan doktor, adamın Müslüman olmasına rağmen içkileri kendi

kullanımı için istediğini ancak İbrahim Paşa döneminden önce asla buna cesaret

edemeyeceğini; eski dönemde bir Müslümanın sarhoş olma durumunun ise asla

mümkün olmadığını ifade eder.279 Diğer bir anlatıda ise Avrupa’dan gelen iki

misafirine içki ikram etmek isteyen Hester, şarabın iyi olmadığını çünkü İbrahim Paşa

ve askerlerinin en iyilerini tükettiklerini ve artık kaliteli şarap bulmanın bu sebeple zor

olduğunu söyler.280 Ancak tanıdığı tüm bu serbestliğe rağmen İbrahim Paşa’nın kendi

yaptıklarından ziyade Sultan’a karşı halkı kışkırtmak için Sultan’ın insanları

Frenkleştirdiği ve onun yüzünden Frenk kıyafetleri giyen ve içki içen kişilerinin

sayısının arttığına dair dedikodu çıkardığını doktorun notlarından takip etmekteyiz.

Suriye işgalinden sonra bölgede hakimiyetini güçlendirmek ve halkı buyruğu altına

almak için Paşa’nın, Sultan Mahmud’un İslam’ın inanç ve dogmalarına mugayir

277 M. Hanefi Kutluoğlu, ‘İbrahim Paşa, Kavalalı’, DİA, İstanbul, 2020, c.XXI, s.330-333; Stanford

Shaw, Ezel Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., 2017, s. 62-64.

278 Celal Öney, Osmanlı Suriye’sinde Misyonerlik Faaliyetleri, Maarif Mektepleri, 2019, Ankara,

s.48; İbrahim Paşa’nın idaresindeki Suriye ve Mısır ile ilgili bkz; Yıtzhak Hofman, “Mısır Yönetimi

Altında Suriye ve Filistin’in İdaresi (1831-1840)”, İlmi Araştırmalar Dergisi, İstanbul, 2001, s.

183-204.

279 Meryon, Memoirs, c. III, s. 57.

280 Meryon, Memoirs, c. II, s. 155.

69

hareket ettiğini söylemesi esasen Sultan’ın kişisel etkisini Suriyeli Müslümanlar

gözünde düşürerek kendisini İslam’ın öncüsü olarak lanse etme isteğinden

kaynaklanmaktadır.281

Şehirde başlayan değişikliklerin akisleri sokaklarda da görülür. Doktor

Meryon’a göre Suriye’nin fethinden sonra sokaklardaki çarpıklık çok belirgin hale

gelmiştir. Bunu sokakların pisliğinden, kaldırımların, evlerin kırık ve perişan halde

olmasından ziyade, toplumun kazandığı yeni görünüşten yola çıkarak söylediğini ifade

eder. Ona göre eskiden çarşıda dolaşan Avrupalıların ve Levantenlerin sayısının çok

az olup Avrupalı kadınlar fanatik bir Türk tarafından hakarete uğrama endişesiyle

buralarda mütereddit dolaşırken, işgal sonrasında büyük özgürlük içinde pazarlarda

yer aldıklarını ve dahası içlerinden bazılarının yalnız Müslümanların kullanmasına

izin verilen yeşil rengi kullanarak Türklerin nefretini ve intikam duygularını

körüklediklerini belirtir. Yine aynı şekilde eskiden bir adam asla yanındaki kadına

kolunu uzatmaya dahi cesaret edemezken İbrahim Paşa döneminde bunu rahatlıkla

yapacak özgürlük bulduğunu da söyler.282

Siyasi açıdan bölgede yaşattığı değişim ise daha köklüdür. Kitapta İbrahim

Paşa’yı genellikle 1834 yılında başlattığı isyanla ve Dürzilerin ona karşı

ayaklanmasında nasıl bir role sahip olduğuyla alakalı anlatılarla okusak da siyasi

yetenekleri, nasıl bir karaktere sahip olduğu da Hester’in gözlemlerine dayandırılarak

verilmektedir.283

Hester her ne kadar İbrahim Paşa’nın askeri yetenekleri ve cesareti konusunda

kendisini takdir edip saygı gösterse de Sultan’ın karşısında bir asi olarak yer almasına

rıza göstermez ve onu tahtından edebilmek için Dürzilerin paşaya karşı başlattıkları

saldırgan tavırları destekler. İbrahim Paşa Batılı kaynaklarda olduğu gibi

incelediğimiz Hester’in hatıratlarında ve seyahatnamelerinde de kan dökücü ve zalim

biri olarak tanınır. Hester’e göre İbrahim Paşa eğer bir işin sulh yoluyla halledilme

ihtimali varsa bunu reddederek kan dökmek için çaba harcayacak biridir. Keza Kasım

281 Meryon, Memoirs, c. III, s. 69.

282 Meryon, Memoirs, c. I, s. 248.

283 Meryon, Memoirs, c.III, s.67-70; Hester bu dönemde vuku bulan Dürzi isyanlarıyla ilgili olayları

Kont Wilsenheim’e ve Charles baron de Busech’e yazdığı mektuplarda en ince ayrıntısına kadar

anlatması ilgi çekicidir; Meryon, Memoirs, c. III, s. 310-312; Khaled Fahmy de İbrahim Paşa’nın

bu süreçte nasıl acımasız olduğundan bahseder; Fahmy, Kavalalı Mehmed Ali…, s.137.

70

1837 yılında Mısır ve Hicaz’da kullanılmak üzere zorunlu asker alımı sırasında,

askerlik çağrısından kaçan ve gizlenen kişileri ortaya çıkarmak için uyguladığı metotta

da bu görülür. Oğullarının askere gitmek istemediği için saklanmasına göz yuman ve

bulundukları yerleri söylemeyen yaşlı babalarını falakaya yatırtmış, annelerini

saçlarından astırıp kırbaçlatmıştır.284 Doktor Meryon ise İbrahim Paşa’nın her ne kadar

halka medenilik getirme iddiasında olsa da onun gibi tiranların kendi doğalarından

gelen barbarlığı yatıştırmayı başaramadıklarını düşünür. Onun gibi kimselerin ise

medenilik adı altında sadece batılılardan karantinayı, zorunlu askerliği, gayretkeş

ruhu, şarap içmeyi, zinayı, yüksek vergiyi alarak toplum için esas önemli mevzuları

ahlaki açıdan gerekli meseleleri göz ardı ettiklerini ekler.285

3.1.2.8. Abdullah Paşa

Cezzar Ahmet Paşa’nın vefatından yaklaşık olarak yirmi yıl sonra Sayda Valiliği

yapan Abdullah Paşa,286 başta Hester olmak üzere Kavalılar ve Babıali ile de

arasındaki çekişmelerle anılmaktadır.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa gibi Suriye üzerinde emelleri olan Abdullah Paşa’nın

ilk olarak bu bölge için Babıali’ye isyan edip sürülmesi ve daha sonra aynı sebep

yüzünden Mehmed Ali ile aralarının açılması kitapta verilen Akka kuşatması için bir

sebep oluşturmuştur. Detaylarıyla yer alan bu kuşatmaya dair bilgiler ise Hester’in

kuşatmanın aşamalarını kendisine raporlaması için gönderdiği casuslar aracılığıyla

284 Meryon, Memoirs, c. II, s.113-124, 121-122; Hester birkaç ailenin oğlunu İbrahim Paşa’nın elinden

kurstarsa da diğerleri için bir şey yapamayacağını yoksa kısa sürede tüm Sayda halkının evine

geleceğini belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 122-124.; İbrahim Paşa kitapta yalnızca ailelere

değil askerlere de zulmeden biri olarak tasvir edilir. Meryon, yarı çıplak bir şekilde askerlerin nasıl

kırbaçlandığını ve nasıl şartlarda yaşadığını Avrupalı askerlerin mutlaka görmesi gerektiğini; tüm

bu ortama ve şartlara rağmen hiçbirinin intiharı düşünmediğini söyler. İbrahim Paşa’nın ilk olarak

askere gelmeyen erkek çocuklar için falaka cezası uygulatırken sonradan yerine para cezası

getirdiğini de ekler; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.129; 1836’da Doktor Meryon ikinci kez

Suriye’ye geldiğinde evine nizamdan kaçan bir asker sığınmaya çalışmıştır. Bu kişi üzerinden

İbrahim Paşa’nın alt sınıflar üzerinde nasıl baskı oluşturup onları ağır yük altına koyduğundan

bahseder; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s. 258.

285 Meryon, Memoirs, c. II, s. 124; İbrahim Paşa’nın acımasızlığı diğer tarih kitaplarında da geçer;

bkz. Rogan, a.g.e., s.93-95;

286 Güler, a.g.e., s. 25; Sicill-i Osmani’de 1815 yılında vezir rütbesiyle Sayda valisi olarak atandığı,

1820’de azledildiği ve 1822’de ise tekrar atandığına dair bilgiler yer almaktadır; bkz. Süreyya,

a.g.e., c. II, s. 79.

71

sağlanmaktadır.287 Öğrendiklerini İngiliz hükümetinden şahıslarla da paylaşan Hester,

Wellington Dükü’ne yazdığı mektupta durumu tüm ayrıntılarıyla anlatır. 7 ay süren

kuşatmada bazı günlerde kaç top mermisi atıldığı, kaç garnizon kaldığı ve tüm bunların

sonucunda zor durumda kalan halkla nasıl kendisinin ilgilenmek zorunda olduğu;

yaptığı bu yardım işinin sonucu olarak da Mehmed Ali, İbrahim ve Şerif Paşa’nın nasıl

üzerinde baskı kurmaya çalıştıkları ile ilgili konular mektubun esas

başlıklarındandır.288

Hester, ilk dönemlerde maddi, manevi ve şahsi birçok konuda Abdullah Paşa’ya

yardım etse de ilerleyen zamanlarda aralarında vuku bulan husumetten dolayı

kendisine son derece öfke duymaktadır. 289 Yine de tüm bunlara rağmen Akka

kuşatması sırasında Mehmed Ali Paşa’ya karşı onu hem maddi hem de manevi açıdan

destekleyerek iki yıl boyunca Abdullah Paşa için yaralı, hasta, yasaklı iki yüz kişiye

bakmış ve kendisine 25 kese borç para vererek yardımcı olmuştur.290 Ancak aldığı

borcu ödemeyen Abdullah Paşa, Hester’in finansal açıdan iflas etmesinin ve hayatının

son yıllarını fakir bir şekilde geçirmesinin müsebbibidir.

Kendisinden kalpsiz, sağduyusuz ve aptal olarak bahsettiği Abdullah Paşa 291 ,

Hester’e göre aynı zamanda korkağın da tekiydi. Öyle ki Akka kuşatması sırasında

İbrahim Paşa’nın gedik açmasının akabinde subayların paşayı çağırarak askerlere

cesaret vermesi için siperlere gelmesini söylemelerine rağmen Abdullah Paşa, kuşatma

boyunca paşa eşleri ve çocuklarıyla mahzende gizlenmiş ve çatışmanın yaşandığı

alana da gitmemiştir. Tüm bu anlatılanları paşanın yakın adamlarından duyduğunu

doktora nakleden Hester, en son aşamada paşanın bataryalardan birine yerleştirilip

üzerine pelerin örtülerek gizlendiğinden bahseder. Ona göre bu derece korkak olan

287 Bir zamanlar yanında çalışan hizmetçisi Giovanni’nin bu iş için dilenci kılığına girdiğini ve daha

sonra paşa’nın çadırlarına açtığı delik ile tüm haberleri aldığını söyler. Ancak siperlere götürülecek

mesajlar için Giovanni’nin yetersiz olduğunu bu sebeple onun yerine de başka birini tayin ettiğini

ifade eder; Meryon, Travels, c. II, s. 102.

288 Meryon, Memoirs, c. II, s. 294-5.

289 Hester’in ilk zamanlarda paşanın haremiyle ilgili olan konularda dahi yardımcı olduğunu ve çok sık

da paşaya hediye gönderdiğini notlardan takip etmekteyiz; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s. 91;

Abdullah Paşa ile Hester arasında farklı bir samimiyet vardır. Hester, Abdullah Paşa’nın kendisine

Akka’da Avrupa düzenine uygun bahçe yaptırmak istemesi üzerine ona yardımcı olur. Hatta kendi

uşağı Paolo Perini’yi paşanın hizmetine verir. Kanaatimize göre Hester’in bu iş için adamını

görevlendirmesi, casusluk amacıyladır; Meryon, Memoirs, c. I, s. 172,175.

290 Tüm bunları yalnızca bağlı olduğu sultan için yaptığını belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. II, s. 176.

291 Meryon, Memoirs, c. I, s. 245.

72

Paşa, bir de zehirlenmekten endişe duymaktadır. Bu sebeple tüm yemeklerinin asma

kilitle kapatıldıktan sonra ona getirildiğini ifade eder. Paşanın öldürülme korkusu o

derece fazladır ki Hester’e göre bir berbere tıraş olmaya gittiğinde adamları berberin

başına tetik çekmiş halde beklerken, kendisi de kılıcı elinde hazır bekleyerek olası

tehlikeleri önleyeceğini düşünmektedir.292

3.1.2.9. Mahanna el-Fadel

Bedevi Aneze kabilesinin293 lideri olan Mahanna, Hama’dan Şam’a oradan

Palmira’ya hatta daha ilerisine tekabül eden bir bölgenin idarecisiydi.294 Hester ile

tanışıklık kurması ekibin Palmira yolculuğuna çıktıkları tarih olan 1813 yılına

dayanmaktadır. O dönemde Palmira’nın içinde bulunduğu bölgenin Mahanna’nın

kontrolünde olması ve çölü kendi izni olmadan geçemeyeceklerini belirtmesi iki

tarafın yakınlaşmasına neden olur. 295 Yaklaşık altı hafta süren yolculuk sırasında

Hester ile doktorun gözlemleri bu tarihi kişiliği, detaylı bir şekilde çözümlememize

yardımcı olduğu gibi bedevilerin sosyo-kültürel ve dini yaşayışlarına dair de bilgi

edinmemizi sağlamaktadır. Yine bu kısımda Anezelerin296 lideri olan şefin, görünüşü,

tavrı gibi direkt gözleme dayalı detaylı bilgiler bize Doktor Meryon tarafından

292 Meryon, Memoirs, c. II, s. 177-178.

293 Günümüzde de halen varlığını sürdüren çok eski bir Arap kabilesidir; bkz. Abdülkerim Özaydın,

“Aneze”, DİA, 1991, İstanbul, c.III, s. 195-196; Anezeler, 1815 yılında Vahhabi baskı neticesinde

diğer Arap kabileleriyle birleşip tüm Suriye Çölü’nü kaplamış ve etki alanını genişletmiştir; bkz.

Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren Yay., İstanbul, 1987,

s.113; ; Anezelilerin elde ettiği gücün yıllar içindeki değişimi ve İngilizlerle yakın ilişkilerini

müşahede etmek için bkz; Dr. Ramazan Sonat, “El Aneze Aşireti Ekseninde Birinci Dünya

Savaşı’nın Gölgesinde Devlet-Aşiret İlişkisi ve Yansımaları Üzerine Bir Tarih Kritiği”, History

Studies: International Journal of History, 2018, c.10, sayı: 4, s.167-187; Aneze Bedevilerinin

19.yy’daki konumları ve yakın tarihteki durumları için bkz; “Dawn Chatty, The Bedouin in

Contemporary Syria: The Persistence of Tribal Authority and Control”, Middle East Journal, c:

64, sayı: 1, 2010, 29-49.

294 Melhem kabilesinin lideriyken daha sonra diğer kabileleri de bünyesine katarak Aneze adı verilen

bedevi topluluğuna liderlik yapmaya başlamıştır. Genel olarak Aneze Arapları olarak anılan bu

kişilerin otoritesinin doğasına dair genel bir yargı sahibi olamadığını, ancak babasından miras olarak

bu görevin kendisine kalmadığını, ailesinin diğer kabilelerin üzerindeki üstünlüğüyle bu göre

geldiğini açıklar. Bu üstünlüğü sağlayan sebepler ise: ailenin çok kalabalık olması ve önceki

emirlerin varlıklı olması ve diğer zengin kabilelerin şeyhleri ile evlilik bağı ile menfaat alanlarını

genişletmesidir. Bkz; Meryon, Travels, c. II, s. 112.

295 Meryon, Travels, c. II, s. 34-35.

296 Hester, 1813 Lazkiye’den Sligo markizine yazmış olduğu mektubunda Anezeler hakkında bilgi

veriyor; bkz. Meryon, Travels, c. II, s. 255-258.

73

verilirken Hester’den yalnızca arkadaşlarına yazmış olduğu mektuplarda şeyh ile ikili

ilişkilerinin boyutu hakkında bilgi alabilmekteyiz.

Hester’in Mahanna ile görüşmesi bu yolculuğa çıkmadan önce gerekli

düzenlemeleri ayarlamak için gittiği Şam’da gerçekleşir. İlk görüşme talebinde

bulunan taraf Hester olur. Mahannah’ı ziyareti esnasında yanında bir hafta kalan

seyyahımız, gözlemlerini General Oakes’e yazdığı mektupta şu şekilde ifade eder:

“Bir hafta kaldığım çölde 40.000 kişiye hükmeden bedevi lider Mahanna el-

Fadel’in kamp alanına gitmek için üç gün yürüdüm. Burada son derece hürmet içinde

karşılandım. Tüm bunların yanı sıra hayatımda gördüğüm en ilginç manzarayla

karşılaştım: atlar ve kısraklar dahi deve sütüyle beslenirken, Araplar bunlardan daha

azıyla yetiniyor. Birazcık pirinç ve bazen de farklı bir çeşit ekmekle…Bedeviler

liderlerine ise kral gibi büyük bir bağlılıkla itaat ediyor. Açlık ve gurur o kadar iç içe

ki daha önceden bunun hakkında hiçbir fikrim yoktu. Mahanna’nın oğlu, ona

sunduğum kıyafetleri taşımayıp onları alması için siyahi bir köleyi görevlendirdi.

Ancak yine de bana karşı davranışlarından memnun olmak için birçok sebebim var ve

biliyorum ki ben hepsinin kraliçesiyim.”297

Hester’in mektupta belirttikleri dışında bedeviler hakkındaki düşünceleri kitapta

yer almaz. Yapılan gözlemler doktorun bakış açısından verilir. Seyyahtan ayrı olarak

Şef Mahanna’yı tedavi etmek için yalnız başına bedevilerin kamp alanına giden

Meryon, burada emirin ve oğlunun fizyonomisini, kıyafetlerini gözlemlediği gibi

hükmettikleri çöl alanını da yakından müşahede ettiğini ifade eder. Doktora göre Emir

Mahanna, yaklaşık 55 yaşlarında delici bakışlı, işitme sorunu olan saçları, sakalları ve

kaşları birbirine girmiş biridir. Elleri ve yüzü ise su kullanımına aşina olmayan biri

gibi kirlidir. Kafasında ise özensiz bir şekilde yerleştirilmiş havlu kalınlığında bir şal

bulunur. Diğer yönden kıyafetleri kendi halkınınkilerle aynıdır. Tek farkı emir

ayakkabı, ya da bot giymez, ayağında yalnızca yünlü çorapları vardır. Cübbesi ise

doktora göre bir seyyahtan çalınmış olması muhtemel sarı kırmızı renkteki Şam

sateninden mamuldür.298

297 Meryon, Travels, c. II, s. 87-88.

298 Meryon, Travels, c. II, s. 108-109.

74

Son derece asabi, hareketli ve cesur olarak tanımladığı Mahanna’nın299 egemen

konumuyla ilgili olarak Doktor Meryon, onu bedevilerin lideri ve prensi olmasına

rağmen en kaba çobandan bile daha gösterişsiz ve sakil biri olarak tanımlar. Çünkü

ona göre medeniyet görmemiş bir toplum arasında kabalık dışında herhangi nazik bir

tavır, asil bir davranış zayıflık olarak görülüp yalnızca saygıyı azaltırdı. Bu nedenle

sıradan durumlarda o da sadece sürüdekilerden biriydi. Çadırı daha büyük olmasına

rağmen diğerlerinden daha gösterişli değildi, atı da donanımı bakımından

diğerlerinden ayırt edilemediği gibi kendisi de görünüş itibariyle diğer bedevilerden

farksızdı. Ancak yine de eşitlik böyle toplumlarda rağbet edilmeyen bir kavramdı.

Otoritenin bu tür toplumlarda ise ne kadar ileri gittiğiyle ilgili tam bir şey

söyleyemeyeceğini ancak zayıfı güçlüye karşı koruyan kanunun burada en azından

şehirlerde olduğu kadarıyla geçerli olmadığını belirtir. Sıradan meseleler dışında

hakları tam anlamıyla korunacak biri varsa o da Emirdir.300

Mahanna’nın idaresi altında yaşayan halkın gelenekleri ise İngiltere’de alışık

oldukları hayat tarzından çok farklıdır. İlk kampa gittiklerinde kendileri kahve, ekmek

ve üzüm suyu gibi ikramlarla meşgulken, bu süre zarfında emirin eşi, kızı ve siyahi

köleleri yemek için hazırlıklara başlar. Sadece yemekle ilgilenmeyen emirin 17

yaşındaki kızının odun aramak için gidip kısa süre sonra bir İngiliz hamalını yoracak

yükle geri döndüğünü de ifade eder. Yapılan yemek salt Emirin ailesi için değildir, bir

düzine insana kazanlarda yemek pişirilir. Yemek düzeni ise sırayla yapılır, insanlar

yemek için diğerlerinin doymalarını bekler. Doktora göre bedevilerin yeme tarzı diğer

insanlardan ziyade hayvanlara benzer. Yemek yiyenlerin çocukları babalarından bir

lokma yemek almak için başlarında köpekler gibi beklerler. Hijyen kurallarına da

riayet edilmez. Yemek yedikleri bir sırada yağmurda ıslanan bir atlının ilk iş olarak

ayaklarını ateşte ısıttığını ve ayaklarının arasını parmaklarıyla temizledikten sonra

ellerini yıkamadan yemeğe devam ettiğini anlatır. Bedevilerin geneli ellerini hiçbir

şekilde yıkamaz. Aynı şekilde üstlerini değiştirme gibi adetleri de yoktur. Kıyafetlerini

ancak yırtıldığında, yağma olduğunda ya da şefleri onlara hediye verdiğinde

299 Meryon, Travels, c. II, s. 116.

300 Meryon, Travels, c. II, s. 114-116.

75

değiştirirler. Yalnızca birkaçının koyun postu ve bir tişörtten fazla eşyası vardır. Onlar

için en önemli olan kıyafet koyun postlarıdır. 301

3.1.4.10. Diğerleri

Hester’in özellikle Palmira gezisi sırasında adını sıkça andığı ve mektuplarında

dahi bahsettiği Hama bölgesinde yaşayan bir delibaş olan Molla İsmail, bu kısımda

kendisine yer vermek istediğimiz ancak kapsamın dışında kalan isimlerin başında

gelmektedir. Hester ile kurduğu yakınlık ne kadar köklü olsa da siyasi hayat üzerinde

fazla etkin olmaması ismini bu başlık altında zikretmemize neden olmuştur.

Molla İsmail dışında Hester ve doktor, Suriye’deki konsüllerle de daimî bir

ileişim halindeydi. Beyrut’taki Fransız Konsül Mösyö Guys bunlardan biriydi. Kitapta

adını sıkça duysak da Mösyö Guys’dan da bu kısımda sadece bahsetmekle yetineceğiz.

İstanbul’a geldiği sırada Hester, Stratford Canning302 ile de görüşür ancak bu

görüşmeye dair içerik hakkında bilgi verilmez.

3.2. Dini Hayat

Osmanlı’nın yaklaşık altı yüz yıllık tarihine baktığımızda, devlet yönetim

şeklinin İslam dinini merkeze alan teokratik ilkeye bağlı bir yapıda olduğunu

müşahede etmekteyiz. Kendi tebaasını Kuranî bakış açısıyla kategorize eden Osmanlı,

kendisine bağlı olan halkı Müslümanlar ve gayrimüslimler olarak ayırmış; kişilerin

sahip oldukları hakları da İslam hukuku çerçevesinde oluşturmuştur.303

İlk olarak Peygamber Efendimiz’in döneminde Medine’deki gayrimüslimlerle

zimmet adı altında belirlenen ilişkiler, küçük nüanslarla Osmanlı kuruluş tarihinden

itibaren devam ettirilmiş ancak sistemli hale getirilmesi ve örfi kanunlarla da

301 Meryon, Travels, c. II, s. 110-112.

302 Bkz. Bölüm I, s.22.

303 M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, Klasik Yay., İstanbul, 2017, s.26-

27; İsmail Başaran, “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin (Hristiyan ve Yahudi) Statülerinin Din

Özgürlüğü Açısından Değerlendirmesi”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 18, Nisan

2019, s. 41-44; Belkıs Konan, “Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumuna İlişkin

Bir Değerlendirme”, AÜFHD, Sayı: 64, 2015, s.172-174.

76

şekillendirilmesi II. Mehmed döneminde gerçekleşmiştir.304 Bu tarihten itibaren millet

sistemi olarak adlandırılan bu hukuki yapılanmada gayrimüslimler etnik kökenlerine

bakılmaksızın yalnızca bağlı oldukları din ve mezheplere göre sınıflandırılmıştır.305

Osmanlı, kendi tebaasından olan tüm insanlara, dini açıdan mutlak özgürlük ve adil

bir ortam sağlasa da İslam hukukunun merkeze alındığı inanca dayalı idari sisteme

göre Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında siyasi ve sosyal alanda mutlak bir

eşitlikten bahsedemeyiz.306 Genel olarak giyilen kıyafetler, taşınan silahlar ve binek

olarak kullanılan hayvanlar Müslümanlarla gayrimüslimler arasında farklılık teşkil

eden meselelerin başında gelmektedir. 307 Biz de bahsedilen bu farklılıkların 19.yy.’da

Osmanlı’ya gelen ve toplumu yakından müşahede eden Hristiyan bir seyyahın

gözünden nasıl anlaşıldığını ve Osmanlı’nın çok dinli yapısının ne şekilde

yansıtıldığını bu kısımda inceleyeceğiz. Özellikle dini hayatla ilgili bölümlerde

gözlemler genellikle Doktor Meryon’un yorumlarına dayanarak verilmekteyken

seyyahımız Hester’in gözlemleri daha sınırlı bir şekilde yer almaktadır.

3.2.1. Müslümanlar

Osmanlı tarihi çalışan özellikle Batılı tarihçilerin devleti, sadece Müslümanları

kayıran ve gayrimüslim halkı ikinci sınıf vatandaş yerine koyan bir imaj çizmeleri o

dönem tarihini okurken daha tarafsız bir bakış açısına ihtiyaç duyulmasına neden

olmuştur. 308 Bu tarafsız bakış açısını gelen seyyahlardan bulmamız çok mümkün

olmasa da Doktor Meryon ve Lady Hester’in 19.yy’daki Müslümanlar hakkında

yazdıkları o dönemdeki Avrupalı bakış açısını yansıtması bakımından değerlidir.

Ancak göz önünde bulundurulmalıdır ki Hristiyan kültürüyle yetişmiş bir kişinin

304 Gülcan Avşin Güneş, “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslimlere Bakışı ve Klasik Dönem Millet

Sistemi”, SKAD, cilt:1, sayı: 2, 2015, s. 11.

305 Ödedikleri vergiler neticesinde Osmanlı’daki gayrimüslim tebaa millet sistemi içinde dinlerini

özgürce yaşayabiliyor; sosyal, siyasi, ekonomik alanda da özgür bir şekilde toplumda yer

edinebiliyorlardı; Şahin, a.g.e., s.249; Mehmet Güneş, “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim Tebaaya

Yaklaşımında Dönemsel Değişimler”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Aralık 2017, c. III., s. 3, s.16.

306 Belkıs Konan, “Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumuna İlişkin Bir

Değerlendirme”, AÜFHD, Sayı: 64, 2015, s.172-174.

307 Benjamın Braude, Bernard Lewis, “Osmanlı Devleti İçerisindeki Hristiyanlar ve Yahudiler”,

Akademik Araştırmalar Dergisi, 2000, Sayı: 4-5, s.175.

308 Braude, Lewis, a.g.m, s.190.

77

Osmanlı’daki Müslümanlara tarafsız bir gözle bakamayacağı da bir gerçektir. Bu

durum özellikle Doktor Meryon için söz konusuyken Hester, istisnai bir durum

oluşturmaktadır. Geldiği ilk zamanlarda Müslümanlara karşı olan önyargılı ve taraflı

tavrı ilerleyen dönemlerde değişmiş ve benzer ön yargıyı kendi dindaşları olan

Hristiyanlara yöneltmiştir.309

Müslümanların dini yaşamına dair ilk gözlemler Osmanlı’ya geldikleri 1810

yılının Ramazan ayına aittir. İstanbul’da kaldıkları sürenin Müslümanların oruç tutup

ibadet ettikleri aya denk gelmesi Doktor Meryon tarafından büyük bir merakla

müşahede edilir. Burada insanların rütbeleri ne olursa olsun sıcak havada aç-susuz

nasıl kaldıklarına inanamaz. Ona göre günde 12-14 saat kürek çeken kayıkçının,

İngiltere’nin en sıcak gününden 15 derece daha sıcak olan havada hamamda çalışan

birisinin bir damla su almadan oruç tutması yalnızca peygamberlerine duyduğu

bağlılıkla anlaşılacaktır.310 Ramazan’la ilgili olarak Müslümanların bu süre zarfında

çalışmayı bırakmamaları ve yıl içinde onlardan daha fazla çalışan kimseyi olmaması

kendisinde hayranlık uyandırır. Çünkü Müslümanlar dürüst bir şekilde çalışmanın

hiçbir şekilde kutsala zarar vermeyeceklerini söylerken onların aksine Hristiyanlar yıl

içinde birçok gün çalışmayarak endüstriye büyük zarar vermekteydi.311

Bir sonraki Ramazan ayına denk geldikleri yer ise Suriye’dir. Doktor Meryon,

bu kısımda Ramazan ayında başlayan eğlencelere ve şenliklere dair detaylı

açıklamalar yapar.312 Özellikle bayram günlerinde başlayan eğlence ve ziyafet

anlarında doktoru şaşırtan meselelerin başında alkol tüketilmemesi gelir. Normal

zamanda kullananlar dahi bu günlerde dikkat ederek halk arasında kullanmamaya özen

gösterir. Bu minvalde eğlence konusunda Doğuluların Batılılardan ayıran özellikleri

üzerinde duran Doktor Meryon, ilk olarak bayramda sarhoş olmadıklarını, kumar ve

309 Hester’in kendi dindaşlarına karşı tavrı o kadar değişir ki Suriye’de yaşayan Hristiyanları dünyadaki

ilerleyen dönemlerde en kötü insanlar olarak tanımlar; Meryon, Memoirs, c. I, s. 60-62.

310 Doktor Meryon’un kitaptaki notlarında Müslüman gruplar birden fazla isimle adlandırılmaktadır.

Muhammediler, Müslümanlar, Araplar, Türkler vs. gibi bazen etnik köken merkeze alınarak

bazılarında ise daha genel bir isimlendirme tercih edilerek İslam dinine mensup kişilerden

bahsedilmektedir. Ancak Muhammedi olarak adlandırılması dinin esas kurucusu olarak

Hz.Peygamber olduğu iddiasıdır; bkz. Meryon, Travels, c. I, s. 91.

311 Meryon, Travels, c.II, s.288-289.

312 Meryon, Travels, c.II, s.18-20; Meryon, Lazkiye’de olduğu sırada Ramazan ayıdır. Yine buradaki

sokak aydınlatmalarından ve kahvehanelerdeki şenliklerden bahseder; bkz. Meryon, Travels, c.II,

s.253-254.

78

gürültülü eğlenceler yerine tamburdan çıkan hafif müziğin eşliğinde dans ettiklerini

ve bu dansın ise yalnızca erkeklerle sınırlı kaldığını belirtir. Her eğlencede olduğu gibi

tüm erkeklerin nargile içtiğini ve öykü anlatıcısının geleneksel hikayeleri anlattığını

vurgular.313 Eğlence hayatına dair diğer bir gözlemi ise Lazkiye’de olduğu süre

zarfında denk geldiği Ramazan şenliklerinde olur. Burada minarelerin sıra ışıklarla

Ramazan’a özel aydınlatıldığını, Londra sokakları gibi olmasa da diğer aylara nazaran

daha ışıklı olduğunu ve neşe veren, canlılık katan bir etkisi bulunduğunu ifade eder.

Bu süre zarfında da sayısız kahvehaneye ve buradaki gösterilere gider. Gösterilerden

birinde ipte yürüyen bir adam görür.314 Şenliklerin önemli bir parçası olan hikâye

anlatıcıları ise Ramazan gecelerinde büyük ilgi çekmektedir. Bin bir gece masalları

başta olmak üzere diğer eğlenceli hikayeleri anlatırlar. Meryon, masalın ilgi uyandırıp

uyandırmamasına göre de dinlenen ya da dinlenmeyen anlatıcıların bazılarının çok

zeki olduğunu düşünür. Bu kişilerin hitabet noktasında da dünyanın geri kalanından

aşağı olmadığını ekler. Karagöz ise halkın en sevdiği gösterilerden biridir. Genel

olarak oynanan oyunun konusu ise hasta bir kadın ile Frenk doktor arasında geçer.

Tüm bu eğlencelerin yanı sıra yedi telli keman çalan kişiler de vardır. Ortama acıklı

bir hava verip herkesi ağlatmak için yeteneklerini sergilerler. Şenliklerde ilgi çeken

diğer başka konu ise genel olarak tatlıya aşırı düşkün olan Osmanlı halkının

Ramazan’da daha fazla tatlı tüketmesidir.315

Osmanlı’da Müslümanların içki içmelerinin yasak olduğu ve bu konularda çok

katı kuralların olduğu bilinse de birtakım kişilerden alkol tüketenlerin olduğu bir

gerçektir. Doktorun konuyla ilgili gözlemleri İstanbul’a dayanır. Seyyahın İstanbul’a

geldiği dönemde bölgedeki Müslümanları yakinen gözlemleme şansı bulan doktor m-

Meryon, İstanbul’daki Müslümanların alkol tüketişine dair yorumlarda da bulunur.

Dini kurallara çok fazla riayet etmeyen ve alkol tüketme konusunda daha rahat olan

Müslümanların Pera’daki Fransız kahve dükkanlarına giderek gizliden içki içtiklerini

ve bunların daha çok alt sınıftan kişilerle, askerler olduğunu belirtir. Ayrıca notlarında

diğer seyyahların çoğunun iddia ettiği gibi Müslümanların büyük kısmının alkollü

içecekler tüketmediğini hatta dünya üzerinde dinlerine bu kadar bağlı kişilerin

313 Meryon, Memoirs, c.II, s.334.

314 Meryon, Travels, c.II, s.18-19.

315 Meryon, Travels, c.II, s.19-20.

79

olmadığını ekler. Normalde sakin, soğukkanlı ve arkadaş canlısı olan Türklerin içki

aldıktan sonra ise deli gibi olduklarını hatta bu hallerini bilen Pera halkının ise

onlardan “deli boğadan kaçar gibi sakındıklarını” da ifade eder.316

Osmanlı’da gayrimüslimlerin yanlarında Müslüman birini çalıştırmaları

yasaktı.317 Ancak bu kurala istisna oluşturan Hester’in Suriye’de yaşadığı dönemde

yanında çalışan Müslüman hizmetçileri bulunmaktaydı. Genel olarak diğer seyyahlara

ve gayrimüslimlere nazaran birçok kuralın dışında tutulan ve daha özgür olan

Hester’in bile çiğneyemeyeceği kurallar da vardı. Öyle ki Doktor Meryon, Suriye’de

Müslümanların hizmetçilerini döverek disipline ettiklerini ve bunun Suriye’de çok

normal karşılandığını belirtse de kendilerinin yanlarında çalışan en kötü hizmetçiye

dahi bir Hristiyan’ın vuramayacağını; bunu yapmak için yine başka bir Müslümanı

görevlendirmek zorunda olduklarını belirtir.318 Hester de Müslümanlara bir Hristiyan

olarak son derece saygılı davranması gerektiğinin farkındadır. Bir gün sopayla

yanındaki Müslümana vuran doktora bunu bir daha tekrar etmemesi gerektiğini yoksa

kendisinin dahi ona yardım edemeyeceğini belirtir.319

Doktor Meryon’a göre Osmanlı’da Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında derin

bir ayrım vardır ve Türkler kendi dinlerinden olmayanlara karşı husumet

beslemektedir. Öyle ki Türklerin kendisiyle muhatap olup konuşmak istemeyişi ve

onlarla serbest, düzgün bir ilişki, iletişim geliştirememesi dillerini öğrenme konusunda

kendisine engel olmuştur. Bu olaydan hareketle Avrupa ülkelerinde seyahat etmenin

daha kolay olduğunu, Hristiyan ülkelerinde yabancı birinin yerli halkın arasında

kendisine her zaman yer bulabileceğini hatta buradaki ailelerin birinin yanında dahi

kalacağını belirtir. Ama Türkler Hristiyanları evinde ağırlamak istemezler hatta bir

Hristiyan yanından geçerken onun zehirli bakışlarından kaçınmak için kadınlar

kendilerini parmak uçlarına kadar örterler der. Burada doktorun kadınların

örtünmesinin kendisiyle ve onun Hristiyan oluşuyla alakalı olduğunu düşünmesi

kendisinin o dönemde Müslüman dini yaşayış tarzına uzak ve gereğinden hassas

316 Meryon, Travels, c.I, s.57-58.

317 Kenanoğlu, a.g.e, s.405-408.

318 Meryon, Memoirs, c.II, s.147.

319 Hristiyanlarla ilgili bu kısımda konu ile ilgili daha detaylı bilgiler verilmiştir. Kitapta bu tür konuların

yer aldığı kısımlar için bkz; Meryon, Memoirs, c.III, s.51; Meryon, Memoirs, c.III, s.217-218.

80

olmasıyla açıklayabiliriz. Yine ona göre alışveriş yaparken de bu ayrım çok

belirgindir, zanaatkarlar ve esnaf bir Hristiyan’a parasını ödeme karşılığında satış

yapar, malı tedarik eder ancak bu çok sevimsiz, nahoş bir havada gerçekleşir.

Hristiyanlarla ilişki kurmadaki isteksizlik ise oluşturduğu kısmi bariyerle onların

dillerini ve ev içindeki geleneklerini öğrenmenin önüne engel oluşturur.320

Doktor Meryon kitapta Müslümanlardan ve Müslümanlıktan bahsettikten sonra

onların ayrıcalıklı konumlarından ötürü din değiştirip Müslüman olan Hristiyanları da

ele alır. Bunlardan biri eskiden Hristiyan olan Eyüp Selami adındaki tahsildardır. Ciddi

bir kavga içinde olduğu bir Türk’ün gazabından kaçıp Müslüman olan bu adam, eski

eşine ve kızına gizlice yardım etmeye devam ettiği gibi Müslüman biriyle yeniden

evlenerek ondan da 2-3 çocuk sahibi olmuştur. Dünyalık menfaati devam ettiği sürece

asla inancından dönme konusunda pişmanlık duymayacağını söyleyen doktora göre

bu kişi çiftçilikten yükselerek kendini paşanın baş makamlarından birinde bulmuştur.

Ancak Müslümanlarda olduğu gibi kibirli tavra da sahip değildir.321

Müslümanlarla alakalı olarak üzerinde durulan diğer bir mesele ise çanlardır.

Doktor, Müslümanların dini sebeplerden dolayı çanlardan korktuklarını zikreder. Ona

göre kendi hakimiyetleri altındaki bölgelerde Hristiyanların kiliselerdeki çanlarına bile

izin vermezler. Avrupa gibi çanların merkezi olarak görülen yerden gelen biri olarak

bu çan fobisini son derece olağanüstü, inanılmaz bulur. Din kisvesi altında nefret

edilen bu durum, Türklerin evlerine ve özel yaşamlarına da entegredir. Öyle ki Türkler,

hizmetçilerini yanlarına çağırırken zil kullanmak yerine ellerine üç kez vuruyor ve

duyulması için de kapılarını sürekli açık bırakıyordu.322

Hester’in Osmanlı’ya geldikten sonra Müslümanlarla kurduğu ilişkiler,

Lübnan’a yerleştikten sonraki dönemde daha samimi ve sürekli hale gelmiştir.

Yanında çalışan hizmetçilerinin Müslüman olması da İslam’ı daha iyi tanımasını ve

dinin kurallarına hoşgörü içinde yaklaşmasını sağlar. Önde gelen kişilerin, durumu

320 Meryon, Travels, c.I, s.80-81; Benzer bir örnek Nusayrilerin şifa, çocuk vs dilemek için Hristiyan

bir azizin kabrini ziyarete geldikleriyle ilgili olarak verilir; bkz. Meryon, Travels, c.III, s.56.

321 Meryon, Travels, c.I, s.259; İslam’da “dinde zorlama yoktur” düsturunca gayrimüslimlerin zorla

İslamlaştırılması yasaklanmış ve dinlerini özgürce yaşamaları için çeşitli haklar tanınmıştır; Prof.

Dr. İhsan Karataş, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı (Bursa Örneği),

Gökkubbe Yay., İstanbul, 2020, s. 166.

322 Meryon, Memoirs, c.III, s.39.

81

olmayan Müslümanlara Ramazan ve Kurban bayramlarında hediye ve para verme

geleneğini Hester de uygular. Yanındaki hizmetçilerine en pahalı hediyelerden aldığı

gibi, iletişim içinde olduğu esnafa da para gönderir.323 Bu özel günlerden biri olan 5

Mart 1838’deki Kurban Bayramı zamanında seyyahın yanındakilerin memnuniyeti

için ne kadar emek harcadığını doktorunun notlarından takip ediyoruz. Pastacılık

alanında tanınan kişilerden baklava, tatlı ve envai çeşit yiyecek sipariş vererek her

türlü yemeğin en iyi şekilde ikram edildiğinden emin olmak için uğraşır.

Hizmetçilerine yeni kıyafet alarak bayrama yeni kıyafetleriyle katılmalarını sağlar ve

onlara 20 kuruş değerinde altın dağıtır.324

Yine bu dönemde diğer Müslümanlarla da iyi ilişkiler geliştirmeye özen gösteren

Hester, bölgedeki dini kurumlarla buradaki halka para yardımında bulunmayı hiçbir

zaman ihmal etmemiştir. Bölgede kabul görmek için neler yapmasını çok iyi bilen

seyyah, Nebi Yunus’un kabrinin bakımından sorumlu olan imama düzenli aralıklarla

para göndermeyi de unutmaz.325 Cebel-i Lübnan’da kaldığı dönemde sürekli olarak

ziyaretine gelen ve para isteyen Bektaşi dervişlere de ödenek sağlar. Ancak maddi

açıdan zayıfladığı dönemde gerekli yardımları yapamadığı için aynı dervişlerin

kendisine beddua ettiğini de doktorun notlarından öğrenmekteyiz.326

3.2.2.Hristiyanlar

Osmanlı’da millet sistemi içinde gayrimüslim kesimin büyük bir çoğunluğunu

Hristiyanlar oluşturmaktaydı.327 Ödedikleri vergiler neticesinde devlet tarafından

hakları korunma altına alınsa ve kendilerine dini açıdan mutlak bir özgürlük sağlansa

da Hristiyanlar için Batılı kaynaklarda salt kimliklerinden dolayı ikinci sınıf vatandaş

323 Doktor bunları Hester’in herkese karşı ne kadar cömert olduğuyla alakalı vermiş olduğu anlatıyla

destekler; bkz. Meryon, Memoirs, c.II, s.244-245; nasıl Hristiyanlar için Paskalya’da hediyeler

alıyorsa Müslümanlar için de aynısını bayramda yapar der doktor; bkz.Meryon, Memoirs, c.II,

s.144, ancak diğer bölümlerde Hester’in çevresindekilere pahalı hediyeler alarak kendisine itaat

etmesini sağlamaya çalıştığını ve insanları böyle manipüle ettiğini belirtir doktor.

324 Meryon, Memoirs, c.II, s.334.

325 Meryon, Memoirs, c.III, s.210.

326 Meryon, Memoirs, c.III, s.173-177.

327 Braude, Lewis, a.g.m., s.184; Osmanlı’daki gayrimüslimler için bkz; Prof. Dr. İhsan Karataş,

Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı (Bursa Örneği), Gökkubbe Yay.,

İstanbul, 2020.

82

muamelesi gördükleri iddia edilmektedir.328 Aynı görüşü paylaşan Doktor Meryon,

seyahat ettikleri tarihten itibaren sırf Hristiyan oldukları için nasıl kötü muameleyle

karşılaştıklarını ve halkın kendilerini küçümseyen tavırlarından çok yorulduklarını

yazmaktadır. Farklı iddialar altında derlediği düşüncelerini bu kısımda inceleyecek, en

sonunda da Hester’in kendi dindaşları olan Hristiyanlara karşı değişen tavırlarının

sebeplerini irdeleyeceğiz.

Doktorun ilk iddiası Hristiyanların ve Yahudilerin toplumun gelişmemiş ve en

kötü mahallelerinde yaşamaya zorlandığıdır. 329Ancak Osmanlı’da gayrimüslimler,

bazı istisnalar dışında istedikleri bölgelerde oturma, ticaret yapma, istedikleri iş

alanlarında çalışma haklarına sahiptiler.330 Şer’an baktığımızda da gayrimüslimlerle

Müslümanların farklı yerlerde oturması gerektiğine dair de herhangi bir hüküm

bulunmadığı gibi331 Bernard Lewis’in de belirttiği üzere ayrı meskenlerde ikamet etme

de bir baskı sonucunda değil, normal toplumsal süreç içinde gelişmiştir.332 Ayrım

amacı taşımayan bu uygulama dışında aynı yerlerde oturan gayrimüslimlerle

Müslümanların da olduğu bilinmektedir. Ancak Osmanlı’da aynı uygulama her

bölgesinde her dönemde geçerli olmamıştır. Macit Kenanoğlu’nun gayrimüslimlerle

alakalı kayıtları derlediği çalışmasında 18.yy.’da Müslümanların evlerinin daha

yüksek ve gayrimüslimlerin evlerinden daha farklı renkte ve şekilde olması

gerektiğiyle alakalalı fermanların da mevcut olduğu bilinmekteyse de333 Hristiyanların

her bölgede aynı muameleye tabi olmadığı ve doktorun iddia ettiği gibi belli bir

bölgede yaşamaya icbar edilmedikleri bilinmektedir.334

328 Moltke’nin gezi notlarından alıntı yapan Bernard Lewis, Avrupalıların üst düzey kişiler tarafından

en iyi şekilde ağırlandıklarını ancak nezdinde aynı karşılığı bulamadıklarını söyler.; Lewis, Modern

Türkiye’nin Doğuşu, s. 83-84.

329 Garnett de Hristiyan ve Yahudilerin mahallelerinin, Müslümanların yaşadığı alanlara göre daha kirli

olduğunu söyler. Ancak bunun sebebi, Müslümanların koruduğu ve onların çöplerinden karınlarını

doyuran köpeklerin varlığıyla alakalıdır. Ayrıca avlu ve bahçelerde çöpler için daha geniş alan

bırakılması da buna sebep oluşturur; bkz. Lucy, M. J. Garnett, Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik

Özellikleri, Oğlak Yay., İstanbul, 2009, s. 493.

330 Braude ve Lewis de bunu destekler; bkz. Lewis, a.g.m., s.177.

331 Kenanoğlu, a.g.e., s.381.

332 Bernard Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, Akılçelen Kitaplar Yay., Ankara, 2018, s.64.

333 Kenanoğlu, a.g.e., s. 392-394.

334 Osmanlı klasik döneminde farklı dinsel ve etnik gruplar ayrı cemaatler halinde yaşamıyordu; bkz.

Özer Ergenç, “Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, The Journal of

Ottoman Studies IV, İstanbul, 1984, s.71

83

Ancak şu da vardır ki Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki ayrım devlet

eliyle olmadığı gibi salt olarak Müslüman halk tarafından da körüklenmez. Doktor,

Osmanlı’da bulunduğu dönemde Hristiyanların kendilerini Müslümanlardan farklı

kılmak için Müslümanların yaptığının tam zıttı hareket ettiklerini belirtir.

Hristiyanların neden böyle yaptığını anlayamadığını ifade eden doktor, sırf bu sebeple

deve eti yemediklerini ve onu temiz kabul etmediklerini ekler.335 Aksine ona göre bu

konuda Müslümanlar daha katılımcıdır. Öyle ki Müslümanların Hristiyanların kutsal

bulduğu yerlere gidip dilek dilediklerini ve bunun şaşılacak bir durum olmadığını

söyler. 1814 yılının temmuz ayında St.Joan’ı anma festivali için onun tapınağına giden

Hristiyanların arasında iki tane de Müslüman vardır. Kronik hastalıklarından

kurtulmak veya başka konularda dilek dilemek için gelen bu Müslümanların durumu

doktora göre alışılmadık değildir ve hac ziyareti sırasında bir herhangi bir sorun teşkil

etmez.336

Doktor Meryon, gayrimüslimlerin her alanda çalışamayacağı ve bu konuda da

ayrımcılıkla karşılaştıklarıyla ilgili bilgi verse de bu konuyla çelişecek iki örnek

kitapta sunulmaktadır. Bunlardan ilki Nasıra’daki paşanın emri altında beş köyün miri

işletmesini yapan Hristiyan Mr.C’dir.337 Mr.C kendi yönetimi altında bulunan beş

köydeki kira, vergi ve miri işlerini hallederek tarımla meşgul olmakta ve yıllık olarak

Paşa’ya ödeme yapmaktaydı.338 Diğer bir örnek, Lazkiye’deki surları tamir ettiren ve

oraya vali olarak tayin eden Kuby adlı bir Hristiyanın doktora göre istisnai bir durum

teşkil eden durumudur. Doktor, kasaba yönetimi gibi Hristiyanlara bırakılmasının çok

mümkün olmadığı konumda bulunan Kuby’nin nasıl bu şekilde yükseldiğini kimsenin

bilmediğini, belki de bir Müslümanın ödeyeceğinden çok daha fazla kasabaların

vergisini vererek bunu başarmış olabileceğini iddia etmektedir. Ancak anlatım

yeniden olumsuz bir olayla devam eder. Devamında kendi adamlarından olan bir

Müslüman tarafından sonradan öldürüldüğü bilgisini veren doktorun ziyaret ettiği

zamanda aile ise son derece yoksul haldedir. Meryon ise Hristiyan bir ailenin uzun

335 Meryon, Travels, c. II, s. 381-382.

336 Meryon, Travels, c. II, s. 372-373.

337 Doktor Meryon bu örnekte olduğu gibi kitapta kimliğini ifşa etmek istemediği kişileri kodlayarak

vermektedir.

338 Meryon, Travels, c. I, s. 268.

84

süre Türkiye’de bulunmasının çok nadir olduğunu çünkü bu derece yükselmenin ancak

bireyin sonunu getireceğini belirtir.339

Osmanlı’da Hristiyan ve Yahudilerin ata binme konusundaki yasaklamalar

Doktor Meryon’un anlatılarında da kendine yer bulur. Konuyla ilgili ilk örnek

kendisine yolculuklarında eşlik eden Tatar Türkü Mustafa’nın yolda at üstünde

gördüğü Hristiyan bir seyyahı aşağı indirerek atına el koyma hadisesidir. Seyyah her

ne kadar başka aracı olmadığını ve eğer bu da olmazsa kaybolacağını söylese de

Mustafa ikna olmaz. Doktor ise Tatar Türklerinde yaygın olan bu uygulama yüzünden

bir şey yapamadığını adama az da olsa maddi olarak yardım ederek ayrıldıklarını

anlatır.340 Doktorun Hristiyanların ata binemeyeceği ile ilgili anlattığı birçok

hikâyeden bir diğeri Akka’da yola çıktıkları zamana tekabül eder. Önemli Frenk ve

Türk isimlerinin yanında çalışanlar hariç Hristiyanların ata binmediklerini tekrar eden

doktor, seyahat ekiplerinde bulunan birçok kişinin ata ilk kez bindiklerini bu sebeple

düşme tehlikesi geçirdiklerini ifade eder.341 Ancak her ne kadar Hristiyanların ata

binmesi yasak olsa da Meryon, buna istisna oluşturacak durumlarla da karşılaşır.

Beyrut’ta bulunduğu sırada biri Akka’daki hükümet sekreteri diğeri de şarkıcı olan üç

kişilik Hristiyan grubunun ata bindiğini görür.342 Buradan hareketle yasakların herkesi

kapsamadığını kişilerin sahip olduğu konum ve makamlara göre bazı yasak ve

cezalardan muaf tutulduğunu ve Meryon’un da esasen bunun farkında olduğunu

görmekteyiz.

Doktorun dini yaşamıyla ilgili olarak Hristiyan bir ailede doğup büyüdüğü ve

hayatını bu minval üzere yaşadığını bilsek de Hester için böyle bir kesinlik olduğunu

söyleyemeyiz. Lübnan yılları sonrasında dini hayatı hakkında muğlak bilgiler veren

seyyahın Lübnan’a yerleştikten sonra Hristiyanlar hakkında da düşünceleri

339 Meryon, Travels, c.II, s. 271; Osmanlı’da Kethüdalık, iskele ve gümrük eminliği, mültezimlik gibi

görevlerde yer alan Hristiyanlardan bazılarının orduda dahi görev yaptığı ve Müslüman

arkadaşlarından farksız bir muamele görmediği bilinmektedir; bkz. Kenanoğlu, a.g.e., s. 396-400.

340 Meryon, Travels, c.I, s. 120.

341 Meryon, Travels, c.I, s. 299; Gayrimüslimlerin Osmanlı’da ata binmeleri hususundaki sınırlama

fesat çıkarmamaları, isyana kalkışmamaları gibi sebeplerden kaynaklansa da Müslümanlardan daha

gösterişli bir tarzla çarşılarda gezmemeleri için de bu tür yasakların getirildiği bilinmektedir. Ancak

devlet adına iş gören, tabiplik yapan ya da ruhban taifesinden olan bazı zimmilerin istisna tutulduğu

da görülmektedir; bkz. Kenanoğlu, a.g.e., s.434-436.

342 Meryon, Memoirs, c.III, s. 206-207.

85

değişmiştir. 24 Haziran 1838 yılında kont Wilseheim’e yazdığı mektupta Hristiyanlar

hakkındaki düşüncelerini şöyle özetler:

“Buradaki Hristiyanlarla diğer insanlarla ilgilendiğim kadar hatta belki de

daha az ilgileniyorum. Onları dinlerine göre değil tavırlarına, karakterlerine göre

değerlendiriyorum ki ego ve sadakatsizlik en çok onlarla anılıyor. Din benim için bir

kulluk kıyafetinden başka bir şey değil. Bana göre bir ağaç parçasına ya da deniz

kabuğuna tapınanla, Mitvaliler gibi kalbini Allah’a adayanlar arasında hiçbir fark

yok, hepsi aynı.”343

Hester’in Hristiyanlar hakkındaki düşünceleri o kadar değişmiştir ki Suriye’de

yaşayan bu din mensuplarını dünyadaki en kötü insanlar olarak tanımlamaya başlar.

Ona göre tamamen yeteneksiz olmasalar da Hristiyanlar doğuştan ilkesiz ve tek bir iyi

nitelikten yoksundular. Tanıdığı tüm Hristiyan çocuklar serseridir. Hristiyanlar

arasındaki kötülük düşünülenden daha da yaygındır. Ona göre eğer fakir bir adam

hasta düşse ve bu süreçte eşine sorun çıkarsa sonu ancak zehirle biterdi. Ya da bir

kadın yeniden evlenirse eski eşi tüm çocukları evden kovar ve en ufak vicdan azabı

çekmeden hepsini ahırda ölmeleri için bırakır ya da geçimleri için bir ağacın dibinde

dilendirirdi. Hristiyan kadınların çocuklarını dövdüğünü hatta iki yaşında acımasızca

dövülen çocuğun bağırsaklarının dahi dışarıya çıktığını da anlatır. Şahit olduğu bir

başka olayda ise kucağında çocuğu olan eşine büyükçe bir taş atan adam hakkındadır.

Hester’e göre buradaki Hristiyanlar dünya üzerinden yok olmayı hak edecek kadar

korkunç bir topluluktur. Onları yalın ayak dolaşan vahşi Araplarla mukayese eder.

Hristiyanların yanında dünyadaki en cesur, kibar insanlar olarak addettiği bu insanlara

hayranlık duyduğunu de ekler.344

Doktora göre Hristiyanlara karşı bakış şehir ve bölgelere göre değişmekteydi.

İstanbul’daki insanlar daha fazla hoşgörülüyken buradan sonra uğradıkları Bursa’da

Türklerin özellikle Hristiyanlara karşı hoşnutsuz tavırları açık olarak görülmektedir.

Burada İstanbul’da olduğu gibi yabancılarla medenice ilişki kurulmadığı gibi bu

durumdan dolayı şehirde yaşayan Frenk ailelerin sayısı üçü geçmez. Gelen Avrupalı

seyyahlar da oldukça nadirdir. Sokaklarda ise Hristiyan köpeği lafları sık sık duyulur,

343 Meryon, Memoirs, c.III, s. 312.

344 Meryon, Memoirs, c.I, s. 60-62.

86

kendilerine olmasa da özellikle Hristiyan fakir reaya karşı kullanılır.345 Osmanlı’da

gezdikleri bölgeler içerisinde halkı gayrimüslimlere karşı en tahammülsüz ve dini

noktada en radikal olanlar ise Şamlılardır. Ayrımcı tavırlarıyla Mısır halkını bile geçen

Şamlılar Avrupalıların kendi kıyafetleriyle dolaşmalarına izin vermediği gibi

kasabalarında Hristiyanların bırakın atı eşeğe binmelerine bile izin vermezler. Şayet

biri böyle bir şey denerse bu kişinin kemiklerinin kırılması işten bile değildir der

Doktor Meryon. Aynı şekilde belli mahallelere hapsedilen Hristiyan ve Yahudilerin

kıyafetinde renkli bir kumaş kullanması da aynı sonucu doğurur. Ancak tüm bu

uygulamalar Hester söz konusu olduğunda göz ardı edildiğini gören doktor şaşırdığını

belli eder. Halkın seyyahı at üstündeyken gördüğünde saygı için önüne kahve

döktüğünü ya da o geldiğinde herkesin ayağa kalktığını anlatır. Hester, paşaların

müftülerin dahi kendisine aynı şekilde yaklaştığını söylese de doktor bunu bizatihi

görmediği için kesin bir yorum yapmak istemez. Ancak o geleceği zaman halkın evinin

önünde toplandığını özellikle kadınların ömrü uzun olsun diye dua ettiğini belirtir.

Hester, Osmanlı topraklarını gezdiği sıralarda hiçbir zaman hakarete ya da

küçümsemeye maruz kalmaz.346 En radikal şehirde dahi gayrimüslimlere yönelik

direkt ayrımcı tutumdan o muaf tutulur.

Şam’da olduğu gibi bedevilerin de Hristiyanlara karşı fazla önyargılı ve

Müslümanları kayırıcı bir davranış benimsediklerini ifade eden Meryon, bunu Palmira

gezisinde tanıştığı bedevi lider Ali Bussal örneği üzerinden anlatır. Bize karşı kibar

davransa da Bussal’ın da Hristiyanları köpeklerle eşit olarak gördüğünü kibarca, üstü

kapalı şekilde kendisine söylediğini; genel olarak Müslümanların Hristiyanları

aşağılamaya alışık oldukları için eşit olmadıklarını her fırsatta bu şekilde dile

getirdiğin ifade eder.347

345 Meryon, Travels, c.I, s.77.

346 Meryon, Travels, c.II, s.16-17.

347 Meryon, Travels,c .II, s.154.

87

3.2.3. Yahudiler

Tarihin çeşitli dönemlerinde çeşitli zorluklarla karşılaşan, yurtlarından sürülen,

baskı gören, öldürülen Yahudiler348 için Osmanlı devleti, kurulduğu tarihten itibaren

bir kurtarıcı rolü üstlenmiştir. Hristiyanların egemenliği altında yaşadıkları Avrupa’da

her zaman dışlanan ve ayrıştırılan grup olarak var olsalar da Osmanlı topraklarında

bekledikleri özgürlük ortamına kavuşacaklarının bilincinde olarak Osmanlı’nın

yanında yer almışlardır. Hristiyanların boyunduruğundan kurtulmak için Osmanlı’nın

fetihlerini fırsat bilen Yahudiler, ilk olarak Orhan Bey’in Bursa’daki şehri alması için

bilfiil yardımcı olmuşlardır. Orhan bey ise tüm bunlara karşılık onları başkente taşıdığı

gibi iş, yaşam koşullarında mutlak özgürlük sağlamış ancak karşılığında da İslami

kuralların belirlediği çerçevede vergi almıştır.349

Fatih dönemine baktığımızda ise kendilerine zulmeden Hristiyanlar karşısında

Yahudilerin konumlarının daha da sağlamlaştığını ve İstanbul’un fethiyle aradıkları

özgürlük ortamına kavuşarak kendi liderleri, gelenekleri, dini yaşayışları çerçevesinde

uzun yıllardır umdukları rahata eriştiklerini görmekteyiz. İstanbul’u yeniden kurmak

ve nüfusu arttırmak için Yahudilerin şehre gelmesini teşvik eden Fatih Sultan

Mehmed, ticareti canlandırmak için de onlardan yararlanmıştır. Hristiyanların,

Osmanlı’nın fethini halen sindiremediğini ve haçlılardan medet umduklarının farkında

olan Sultan, onlara güvenmiyor; Yahudileri ise onlara rakip olarak daha üst düzeydeki

konumlara getiriyordu.350

Devam eden fetihlerle Yahudi nüfusunun Osmanlı’da en üst seviyeye ulaştığı ve

Yahudiler için Altın Çağ’ın başladığı 16.yy’da ise entelektüel, siyasi, sosyal ve

kültürel alanlarda Yahudilerin çok ileride olduğu görülmektedir. Birtakım muafiyetler

neticesinde vergi vermekle yükümlü bu din mensupları, siyasi ve dini alanda ise

özgürdüler.351

Osmanlı’nın yükselme, gerileme ve çökme aşamalarıyla paralel bir şekilde

değişme gösteren Yahudilerin durumu, sahip oldukları hak ve özgürlükler bakımından

348 Shaw Yahudileri, farklı zamanlarda cemaat, taife, daha sonraları ise millet olarak adlandırılan çok

sayıdaki dini gruplardan biri olarak tanımlar; bkz Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve

Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, Kapı Yayınları, 2008, İstanbul, s.68.

349 Shaw, a.g.e., s.40-42.

350 Shaw, a.g.e., s.43-47.

351 Shaw, a.g.e., s.68-69.

88

statik bir konumda değildir. 16.yy’dan sonra devamlı düşüşe geçen konumları,

Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi 17.ve 18.yy.’da zayıflamaya başlamış; 19.yy’da da

çöküşün hızlandığı bir döneme girmiştir.

Lady Hester ve Doktor Meryon’un geldiği 19.yy.’da Yahudilerin durumları için

çizilen tablo içler açısıdır. Ancak Bernard Lewis ve Stanford Shaw’a göre her ne kadar

19.yy’da Yahudiler eski durumlarına göre daha kötü halde bulunsalar da o dönem

Avrupa’daki dindaşlarından yine de çok daha iyi konumdadırlar.352 Hester’in

Yahudilerin kraliçesi olduğunu iddia etmesi ve onlar üzerinde bir planının olması bu

tabloyu çizmesinin arkasında yatan sebeplerden biri olmalıdır. Çünkü Hester’in

Osmanlı’yı ziyaret etmesinin ardında yatan en önemli sebeplerden biri de Kudüs’te

yaşayan Yahudilerle görüşüp onlara liderlik etme düşüncesidir. İlk olarak İngiltere’de

bir falcının kendisinin Yahudilerin kraliçesi olarak hüküm süreceğini öngörmesi bu

fikri hayata geçirmek istemesine neden olur. Her ne kadar kitapta onu harekete

geçirenin bu kehanetin gerçekleşmesine olan inancı olarak verilse de bu konunun

İngiliz politikası gereği bölgeye gitme planına bir kılıf bulma düşüncesi olduğunu

düşünmekteyiz. Çünkü 19.yy.’da İngiltere, Kudüs’teki Yahudiler üzerinden bölgeyi

kontrol etme emelleri taşımakta ve bu hedef doğrultusunda içten fetih planları

yapmaktaydı.

Kudüs’e gittiğinde ilk iş olarak buradaki önde gelen Yahudi ailelerle görüşen

Hester, buluşmanın içeriğine ve amacına dair herhangi bir detay aktarmaz. Ancak

bahsedilen tek bir mesele vardır ki bu da Yahudilerin Kudüs dışında başka bir yerde

rahat edemeyeceğidir. İngiltere’nin Yahudileri Kudüs’te muhkem kılma planının

temelleri bu dönemde atılmaya başlanır.

Doktor Meryon ise Yahudilerin Osmanlı’da genel olarak şehrin duvarları

olmayan en fakir ve en bakımsız mahallelerde yaşadıklarını ve hem Türklerden hem

de Hristiyanlardan saygısız bir muamele gördüklerini belirtir. Ona göre ulusun

metropolü olarak bilinen Kudüs’te dahi durum böyledir. Yaşadıkları mahalleler ise dar

352 Bernard Lewis ve Stanford Shaw’a göre her ne kadar 19.yy’da Yahudiler eski durumlarına göre

daha kötü durumda olsa da o dönem Avrupa’daki dindaşlarından yine de çok daha iyi

konumdadırlar; bkz. Lewis, a.g.e., s. 2; Yahudiler, klasik dönemde diplomasi ve orduda görev

alsalar da Tanzimat’tan sonra devlette çalışanların sayısı daha da artmıştır. Konu hakkında çalışma

için; bkz. Sezai Balcı, Ahmet Yadi, Osmanlı Bürokrasisinde Yahudiler, Libra yay., İstanbul,

2018.

89

sokaklara sahip, bakımsız, harap evlerden müteşekkildir. Buranın ileri gelen

ailelerinden olan Venedikli bir Yahudi hanımın evi de benzer şekilde tasvir edilir.

Kadın onları en güzel şekilde ağırlasa da evi küçük ve harap durumdadır.353

Kitapta ağırlıklı olarak zor şartlarda yaşam mücadelesi veren, ikinci sınıf insan

muamelesi gören Yahudi imajı çizilse de liyakati önceleyen Osmanlı devletinde 19.yy.

önemli görevlerde bulunan üst sınıf Yahudiler de bulunmaktaydı. Dönem hakkında

yazılan eserlere baktığımızda özellikle katiplik ve hazinedarlık görevini üstlenen ve

devletin sırlarına vakıf olan bu kişiler, paşaların ve devlet adamlarının en güvendikleri

isimlerden olmuşlardır.354

Hükümette yer alan isimlerden biri de Hester’in Akka ziyareti sırasında

tanışıklık kurduğu ve uzun yıllar dostluklarını sürdürdüğü Haim Farhi’dir. Birçok Şam

paşasının katipliğini ve hazinedarlığını yapmış muallim olarak da bilinen Farhi’nin

kardeşleri de Suriye bölgesinde sarraflık, bankacılık görevinde bulunmakta; bölgede

son derece etkin bir role sahiptiler.355 Elde ettikleri bu güce rağmen Doktor Meryon,

Haim ve kardeşlerinin durumu hakkında yeniden bir trajik hayat hikayesi çıkarmaya

çalışır. Ona göre sahip oldukları tüm bu zenginliklere rağmen, Müslüman idarecilerin

dikkatini çekip mallarının müsadere olmasını engellemek ve Yahudilerden nefret eden

Müslümanların dikkatlerini çekmemek için ikircikli ve fakir bir hayat sürerler. Evlerin

herkesin görebileceği alanları son derece bakımsız ve diğer Dımaşk evleri gibi kil

üzerine kesilmiş samandan oluşmaktadır. Türklerin, yabancıların iş için girip

kalacakları yerler evin dış cephesi gibi kirli ve kaba bir görünüme sahipken,

yabancıların yaklaşamayacağı alan esas zenginliğin sergilendiği yerdi. Havuzu, İran

halıları, Şam satenleriyle kaplı yastıkları varlıklarının yalnızca görünen bir kısmıydı.

Hester ile ziyaret ettiği harem kısmını ise doktor, peri masallarından bir saray olarak

tanımlar. Amber nargile başlıkları, altın kaplama fincan altlıkları, işli peçeteler ise bu

zenginliği tamamlayıcı detaylar olarak yer almaktadır.356

353 Meryon, Travels, c.I, s.216.

354 Kenanoğlu, a.g.e., s.396-397; Kitapta bahsedilen ve münhasıran Şam bölgesinde yaşanan sürgün,

ölüm gibi nedenlerle gerçekleşen paşa değişimleri gibi sebeplerle güçlü bir konuma sahip olan

katiplerin de ne kadar faal isimler olduğunu görmekteyiz; bkz. Meryon, Travels, c.I, s.216.

355 Philipp, a.g.e., s.37-52; Meryon, Travels, c.I, s.365.

356 Peri saraylarının betimlemelerini andıran duvarların ve tavanın ışıltısı göze çarpıyordu. Sahte değerli

taşlar, aynalar, yaldızlar ve arabesk tablolar, her yeri kaplamış ve zemini zarif bir mozaikti der

doktor; bkz. Meryon, Travels, c.II, s.8-11.

90

Zımmiler arasında Yahudilerin, Hristiyanların üstünde bir sınıf olarak görüldüğü

ve birçok konuda ayrı tutulduğu tarihi belgelerle kanıtlanabileceği ve Yahudi asıllı

yazarlar tarafından destekleneceği gibi; 357 durumlarının da her dönemde aynı şekilde

olmadığının da bilincindeyiz. Ancak bölgede amaçları olan İngilizlerin Yahudiler

üzerinden propaganda yapıp Osmanlı’da en kötü şartlar altında yaşamak zorunda

bırakıldığı da tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır.

3.2.4. Dürziler

Osmanlı’nın çok dinli yapısı içinde kendilerine yer bulan azınlık gruplardan birisi

de İslam mezheplerinden biri sayılan Dürzilerdir.358 Şii karakteristik özellikleri

göstermesine rağmen Sünni fıkhını uyguladıkları, askerlik yaptıkları ve vergi

verdikleri için Bab-ı Ali ve Dürziler arasında her zaman iyi ilişkiler kurulmuş; Dürzi

liderlerin kendi hakimiyet alanı oluşturmalarına da izin verilmiştir. 359 11. y.y.’da

Fatımilerin altıncı halifesi olan Hâkim Biemrillah’ın uluhiyetini savunan ve Mısır’da

ihdas olan Dürzilik, burada tutunamayarak Lübnan, Suriye ve İsrail gibi bölgelere

intişar etmiştir.360 Genel olarak sırrilik prensibini benimsemeleri ve batıni özellik

göstermeleri ise haklarında sahih malumat edinilmesini zorlaştırmıştır. Dinleri

hakkındaki kaynaklara ilk kez İbrahim Paşa’nın 1838 yılında Suriye’ye düzenlediği

sefer sırasında ulaşılmış, mabetlerinde bulunan kitaplardan haklarında bilgi edinmek

mümkün hale gelmiştir.361 Bu tarihten yaklaşık yirmi yıl kadar önce Hester, Suriye

seyahatleri ve Lübnan’daki ikameti boyunca bölgedeki nüfuzunu kullanarak Dürzileri

tanıma, onların iç, gizli dünyasını kendisine göre yakından müşahede etme fırsatı

bulmuştur. Bunların akabinde yazmış olduğu mektuplar, yaptığı gözlemler ve Doktor

357 Shaw, a.g.e., s.46-47.

358 Dürzilik hak.; Philip K. Hitti, The Origins of the Druze People and Religion, Andesite Press,

2017.

359 İlber Ortaylı, Alevilik, Nusayrilik ve Bab-ı Ali, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi:28, Ensar

Neşriyat, İstanbul, 1999, s.39-40.

360 Dr. Ahmet Bağlıoğlu, Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürziler, Ankara Okulu Yayınları, 2018,

Ankara, s.9; Aytekin Şenzeybek, “Başlangıçtan Günümüze Dürzilik”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Sayı: 31, 2011, s.176-177.

361 Mustafa Öz, “Dürzilik”, DİA, 1994, İstanbul, c.X, s. 39-48; Bağlıoğlu, a.g.e., s. 132.

91

Meryon’un düşünceleri kitapta yer almış; uzun yıllar sır olarak kalan Dürzilerin

akidevi ve toplumsal hayatlarına küçük de olsa bir pencere açmıştır.

Bir İngiliz kadın seyyahın Osmanlı’ya geldikten kısa bir süre sonra, Lübnan’a

geçerek Dürzilerle iyi ilişkiler kurmaya çalışması ve onlar hakkındaki notlarını

İngiltere’deki arkadaşlarıyla paylaşması merak konusu olsa da dönemin siyasi arka

planını bilmek bu doğrultudaki amacı anlamamıza az da olsa yardımcı olacaktır.

Osmanlı’nın zayıfladığı 19.yy. boyunca Avrupalı devletlerin nihai hedefi, Levant

bölgesini kendi çıkarlarına uygun hale getirmek ve bu amaçla bölgede yaşayan azınlık

grupları kendi taraflarına çekerek yerin işgalini kolaylaştırmayı amaçlamak olmuştur.

Fransızların Katolikleri, Rusların Ortodoksları desteklemesi İngilizleri de harekete

geçirmiş ve faaliyet alanlarını Suriye ve Filistin üzerinde yoğunlaştırmışlardır.362 Bu

planın merkezinde yer alan gruplardan birini oluşturan Dürziler ise İngilizlerin hedef

alanı içinde kalmıştır. Bölgeyi tanıması için önceden gönderdiği Protestanlığı yayma

amacındaki misyonerler ve hükümet için bilgi toplama amacıyla seçilen casuslar vakit

kaybetmeden Dürzilerle iletişime geçmişlerdir.363 Kendisi de İngiliz hükümetiyle

daimî bilgi alışverişi içinde olan ve İngilizlerin politikasına uygun olarak Osmanlı’ya

geldiği andan itibaren Dürzilerle iletişimi sürdüren Hester’in bu zümreyle ilk yüz yüze

görüşmesi Dürzi lider Emir Beşir’i ziyaret etmek için gittiği Deyrül Kemer’de, 1812

yılında olur. Emirin sarayında kaldığı süre içinde kendi mezheplerinden olanlara dahi

dinin sırları tam olarak vermezlerken Hester ve Doktor Meryon, bölgedeki

konumlarını kullanarak Dürzilerden cemaat yapıları, kutsal kitapları, dini akideleri

gibi konular hakkında bilgi edinir. Ancak yine de Hester’in ve Doktor Meryon’un elde

ettiği bilgiler Dürzilerin cuhhal kesimine364 ait kimseler kadardır. Onların dışında

ayinlerinin, dini esas ve gayelerinin mahiyetine ulaşamazlar.

Hester’in de bilgi sahibi olduğu Dürziler hakkında sosyal, kültürel ve dini meseleler

de Doktor Meryon’un anlatımı aracılığıyla kitaptaki yerini alır. Hester’in

362 Buzpınar, a.g.m., s.119.

363 Değişik Hristiyan grupları arasında faaliyet gösteren misyonerlik faaliyetleri de 19.yy. sonu itibariyle

Dürziler hariç diğer gruplar üzerinde etki oluşturmamıştır; Buzpınar, a.g.m., s.117.

364 Ukkal ve Cuhhal olarak ikiye ayrılan grubun Dürzilere ait akidevi bilgilere ulaşması noktasında

farkları vardır; S. Dalgakıran, “Tarihi Cevdet’te İslam Mezhepleri II: Dürzilik ve Nusayrilik”,

Ankara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 21, Erzurum, 2003, s.209-

210.

92

bağlantılarının yanı sıra doktor da aynı zamanda bölgedeki dini liderlerden Dürziler

hakkında malumat alabilmiştir. Düşmanlıktan ileri gelen saptırmalar ya da seyyahların

ilgisini çekmek amacıyla uydurulan yalan bilgiler sebebiyle o dönemde ensest ilişki

kurma, buzağı resmine tapınma, çiğ et yeme gibi haklarında birçok doğruyla karışmış

yanlış bilgi yer almaktaydı. Genel olarak bu bilgilerin doğruluğunu teyit etme

amacında olan Hester, ilk olarak Dürzilerin çiğ et yedikleriyle alakalı rivayetlerin

arkasına düşer. Onların gerçekten eti çiğ yiyip yemediklerini öğrenmek için Hester bir

koyun satın alır ve ziyafeti akşam yemek yedikleri saate denk getirir. Koyunun kesilme

ve parçalanma işlemi bittikten sonra davete katılan insanların önüne konulur, doktora

göre açgözlü olarak görülmesinler diye birkaç yüz buruşturma hareketinden sonra

kendilerinden sonra Dürziler kızartacakları eti çiğ olarak yerler. Etli kısımlar haricinde

koyunun aynı zamanda sırf yağla kaplı olan kuyruğunu da aynı şekilde tüketirler.365

Osmanlı’ya gelen seyyahların ve tüccarların Dürzilik ve Dürzi kadınlar hakkında

bahsettiği ilk şey kadınlarının başlarına giydiği tantur adı verilen kukuleta şeklindeki

başlıktır. Doktor da Dürzilik hakkında bilgi verirken seyyahların boynuz olarak

adlandırdığı ve Araplar arasında kerin, tassy, tontura olarak bilinen bu başlığın

etimolojik kökenini ve bu adeti araştırırken tamamen kendi çıkarımlarına başvurur.

Farklı varyasyonlarda uygulanan tanturun uzun çeşidi çenenin altından ve alnın

hizasından olmak üzere mendille bağlanır; kadınlar bu başlıklarla yatıp kalkarlar ve

yalnızca yıkanırken ve saçlarını tararken çıkarırlar ki bu çok nadirdir. Köylere göre ise

boynuzların giyilme türleri farklılık gösterir, bazılarında dikey, bazılarında yatay,

bazılarında ise bu ikisi arasındadır. Kadınların bu boynuzlarını göstermesi, yüzünü

göstermesinden bile büyük bir ayıptır.366 Dürzi kadınların kıyafetleri ise belindeki

düğmeler hariç genellikle önü açık mavi elbiseden oluşur. Kadınların boyunları ve

göğüsleri ise Avrupalı kadınların özenle örtmelerinin tam zıttı olarak kayıtsızlıkla

sergilenir. Boynuz eğer gümüşse daha yaz oylumlu ve değerli taşlarla daha çok

bezelidir. Örtüler ise giyenin durumuna göre beyaz, siyah, ipek ya da keten olma

özelliği gösterir. Doktora göre örtüyü kaldırmak ise çok güzel durduğu gibi insan

çehresine de majestik bir hava vermekteydi. Arkadan düşen saçlara ise uzunluğu on

365 Meryon, Travels, c.I, s.348.

366 Meryon, Travels, cI, s.344-345.

93

inç- üç fut367 arasında değişen, mavi, siyah, yeşil renklerinde bölgenin geleneğine göre

değişen püsküllü ipek ip asılıyordu. Bu kıyafetin altına ise işlenmiş şalvar ve sarı

ayakkabı tercih ediliyordu. Üst zümreden olanlar ise mavi elbise yerine saten ve

üzerine kumaş yelek giymekteydi.368

Hester’e göre Dürziler; Nusayriler ve İsmaililer gibi yabancılara sır olarak kalacak

mezheplerden biriydi. Onları esas olarak anlayacak biri varsa Dürziler hakkında derin

çalışmalar yapan Sayda Konsülü Mösyö Reynaud’du. Ancak o dahi Dürzilerin

farmasonlar gibi sembolik bir dil kullanması sebebiyle hiçbir bilgi edinememiştir.

Onlar hakkında bilgi sahibi olunamamasının en önemli sebebi ise dinleriyle ilgili en

ufak bilgiyi ifşa ettikleri takdirde öldürülecek olmalarıydı. Bu kural dini liderleri için

bile geçerliydi. Bunların yanı sıra Hester’e göre Dürziler aynı zamanda bir insanı

parçalara ayırdıktan, ya da biri ayırırken izledikten sonra asla renk değiştirmeyecek

kadar gözü pek ve zalim bir topluluktu. Hatta anlatılardan birinde Dürzilerden biri

İbrahim Paşa’nın ordusu için asker toplamaya gelen kuvvetlere tek başına karşı çıkarak

elleriyle beş askeri öldürdüğü yer alır.369

Kitapta Dürzileri 1838 yılında İbrahim Paşa’ya karşı başlattıkları ayaklanma ile de

görmekteyiz. İbrahim Paşa’nın bölgede artan otoritesi ve zorunlu askerlik ve

silahsızlandırma ile kurduğu baskı sisteminin insanlar üzerinde dayanılmayacak

boyutlara gelmesi Dürzilerin önderliğinde bir ayaklanmaya sebebiyet verir. Kısa

sürede yanlarına topladıkları gruplarla İbrahim Paşa’yı zor duruma sokacak seviyeye

gelirler. Tüm bu karmaşanın ortasında, insanların can tehlikesi duyarak evlerini terk

etmelerine karşın Hester’in kendisine bir şey olamayacağından emin bir şekilde burada

kalması Dürzilerle ilişkilerinin ne derece sıkı olduğunu görmemiz açısından

önemlidir.370 Dürzilerin başlattığı isyan sırasında Hester’i son kez ziyaret etmek için

Lübnan’da ikamet eden doktor, olayların merkezinde yer alır. Burada onların

karakterleri hakkında notlar tutan Meryon’a göre Dürziler savaşçı, zorlu, silah

kullanmaya ve yorgunluğa alışkın, taştan inşa edilmiş zorlu köylerde yaşayan

367 Yaklaşık olarak bir metre.

368 Meryon, Travels, c.I, s.346.

369 Meryon, Memoirs, c.II, s.356.

370 Hester konuyla ilgili olarak doktora kapılarının hepsinin açık olacağını Dürziler geldiğinde kendisine

dokunmayacaklarını söylemiştir; Meryon, Memoirs, c.III, s.269-270.

94

insanlardı. Her ne kadar ağır silahlara erişme imkanları zor olsa da bulundukları

konumdan kolayca kendilerini savunabilirlerdi.371

3.2.5. Nusayriler372

Hester, Nusayrilerle ilk kez Hama’dan Lazkiye’ye geçerken çadırlarıyla

konakladıkları bir alanda karşılaşır. Zapt edilemez kalelerin bulunduğu ve dışarıdan

gelecek bir saldırıda buralara sığınan savaşçı Nusayrilerin bulunduğu yer, en sarp

dağlardan Cebel-i Sekun’dur. Hester, yanlarında bulunan muhafızların kendilerini

dikkatli olmaları konusunda uyarmalarına rağmen Nusayrileri çok barışçıl bulduğunu

söyler. Tavırlarında çekingenlik olmasa da kabalık da yoktur. Burada yeni gelenlere

karşı son derece nazik olan Nusayriler, Dürziler gibi gereksiz törenler ve iltifatlarda

bulunurlar. Bunların yanı sıra hepsi silahlıdır ve hepsinin bellerinde hançer bulunur.

Fazla militer bir hava içinde olduklarını düşünen seyyah, bu grup insanları incelemek

için onların yanında bir müddet daha kalmak ister ve Meryon ile ekibin geri kalanını

Lazkiye’ye göndererek burada onların arasında tek başına iki gün daha kalır.

Yanlarından ayrılıp kamp alanında arkadaşlarına katıldığında ise kaldığı süre içinde

hepsinin gönlünü kazandığını söyler.373

İyi bir şekilde başlayan Nusayrilerle ilişkiler böyle devam etmez. Seyyahın Fransız

arkadaşı Boutin’in Nusayrilerin bulunduğu bölgede öldürülmesi aralarındaki

husumetin başlangıç noktasını oluşturur. Boutin’in yolculuğu sırasında haksızca

öldürülmesi Hester’in intikam almak istemesine ve Abdullah Paşa öncülüğünde

başlayacak Nusayri avının gerçekleşmesine de neden olur. Öyle ki bu süreçte

371 Haçlılar zamanından kalma kalelere sahip olan ve taştan inşa edilmiş evlerinde savunmaya çok

müsaitlerdi, bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s.70.

372 Nusayriler hakkındaki eserler ve yazınlar için bkz; Ömer Uluçay, Arap Aleviliği: Nusayrilik, Gözde

Yay., Adana, 1996; Abdülhamid Sinanoğlu, Nusayrilerin İnanç Dünyası ve Kutsal Kitabı, Esra

Yay., 1997; M. Hanefi Palabıyık, “Dini İnançları ve Özellikleri Bakımından Nusayrilik”, Türk

Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2010, sayı: 54, s. 19-48; Hatice Arslan,

“Başlangıcından Günümüze Arap Aleviliği- Nusayrilik”, Mizanu’l Hak İslami İlimler Dergisi,

sayı:1, 2016, s. 101-111.

373 Meryon, Travels, c.II, s.248-251.

95

Nusayrilerin bulunduğu bölge Paşa tarafından bombalanarak birçok kişinin hayatını

kaybetmesine sebep olmuştur.374

3.2.6. Mitvaliler

Şiilerin Lübnan’da yaşayan kollarından olan Mitvaliler375, doktora göre

Müslümanların kafir olarak gördükleri gruplardandır. Onların yaşadığı 30-40 köyden

müteşekkil yeri de güzergahlarına devam ettikleri sırada görürler. Ancak burada

konaklamadan devam ederler.376

İlk olarak Sayda-Sur arasında kalan ve seyyahların sıkılıkla konakladıkları

Huder köyünde Mitvali bir çiftin evinde kaldıkları sırada bu dinin mensuplarıyla yakın

ilişkiler geliştirirler. Diğer Müslümanlara nazaran kadın-erkek ilişkilerinde çok daha

katı olduklarını belirten Meryon, bunun esasen ahlaksızlıklarını örtmek için bir

paravan olduğunu ifade eder. Konakladıkları yerde Mitvali olan han sahibi kadının

yüzünü örtmesine rağmen sürekli açmasını, nazlı bir edayla erkeklerle konuşmasını

baz alarak bu iddiasını destekleyecek bir anlatıya da yer verir. Doktorun paylaştığına

göre han sahibi kadın konaklamak için gelen bir katırcıyla kaçar. Eşi de o gittikten

sonra 18-20 yaşında biriyle evlenir ama ilk eşi para kazanma ve servis yapma

konusunda daha iyi olduğu için onu da geri alır. İkisiyle de aynı anda evlilik hayatını

sürdüren hancı için Meryon, ahlaksızlıklarının yalnızca görünen bir kısmıdır der ve

yolu geçtikleri beş sene boyunca da kadının cilveli halinin yolculara karşı devam

374 Meryon, Travels, c.III, s.

375 Mütavile, mitvali, mütevelli isimleriyle de adlandırılan bu grıp Lübnan’daki İmami İsnaaşeri

Şiilerinin mahalli adıdır; bkz. Mustafa Öz, “Metavile”, DİA, Ankara, 2004, c.XXIX, s.404-405;

Mitvaliler hakkında ayrıca bkz.; R. Norton, “Lebanon”, The Oxford Encyclopedia of the Modern

Islamic World, Oxford University Press, New York, 1995, c. II, s. 475; Mitvalilerin ikamet ettiği

yerlerin arasında ise harabelerden müteşekkil, denize bakan, birçok caminin ve kalabalık nüfusun

yer aldığı Guzzeah vardır. Kuzey sınırlarını oluşturan bu yer, batısından doğusuna yani Gezzin’den

Bussa’ya kadar 12 liglik bir alanı kapsamaktaydı. Mitvalilerin esas yaşadıkları kasabalar ise Gebaa

ve Tibenyn’dir. Bu bölgede ise Akka Paşası tarafından görevlendirilen, askerlerinin çoğu Kürt olan

müsellem İbrahim Ağa el-Kürdi ikamet etmekteydi. Doktor dipnotta Kürtlerin Mezopotamya’nın

bir kısmında yaşayan vahşi bir halk olarak tanımlar ve onların çoğunun Suriye birliklerine katılan,

genellikle de infazcılar olarak hareket eden bir grup olduğunu belirtir; bkz. Meryon, Travels, c. I, s.

318; Lübnan’daki durumları için bkz; Moojan Momen, Shi’i İslam: A Beginner’s Guide,

Oneworld Publications, London, 2016, s.81-84.

376 Meryon, Travels, c. I, s. 305.

96

ettiğini de ekler. Ama Mitvalileri ahlaksız olarak yaftalamak için sırf bu hikâyeyi de

yeterli bulmaz. Cebel-i Lübnan paralelinde bulunan Cebel el-Meşrefi’nin Sayda’ya

uzanan kıyısında ikamet eden Mitvalilerin çıplak yıkandıklarını ve buradan dahi

kendilerinin ne kadar iffetsiz olduklarını görmek için yeterli olduğunu ifade eder.377

Doktor, diğer Şii gruplar hakkında genellikle olumlu yorumlarda bulunurken

Mitvaliler’i istisna tutması dikkat çekicidir. Bu durumun sebebi olarak Balebek

ziyareti sırasında yaşadığı ayrımcı tutumu söylememiz yanlış olmayacaktır. Meryon,

Balebek’te bulunduğu sırada valinin kardeşinde yemeğe davet edilir. Burada herkese

gümüş kaplarda içecek verilirken kendisine toprak kapta su ikram edildiğini ve

sofradan kalktıktan sonra da hizmetçi tarafından herkesin gözü önünde yere

düşürülerek kabın bir daha kullanılamayacak hale getirildiğini anlatır. Ona göre

yapılan bu dışlayıcı tutum, Hristiyanların Mitvaliler gözünde pis olmasıyla alakalıdır.

Hatta bu sebeple ertesi sabah valinin et aldığı kasabı yanına çağırarak eti gözünün

önünde parçalattırdığını; bunda da esas sebebin kendi dindaşlarının dışında kimsenin

dokunmak istememesiyle ilgili olduğunu düşündüğünü ifade eder.378 Ancak tahminler

üzerinden çıkarımda bulunduğu durumlar, bize göre doktorun olayları şahsi ve hatalı

algılamasından kaynaklanan bir yanlış anlamadır. Çünkü düşünüldüğünde eğer

doktorun ifade ettiği gibi Mitvaliler, farklı dinden kişileri pis olarak kabul etselerdi

kendisini birlikte oturacağı yemek masasına dahi davet etmemeleri gerekirdi. Ancak

bakıldığında aynı yerde yemek yedikleri görülmektedir.

3.3. Sosyal ve Kültürel Yaşam

19.yy. da başlayan batılılaşma, değişen kültür dünyası seyyahların kaleme aldığı

seyahatnamelerde de görülmektedir. Ancak gözlemlenen konuların genişliği, detayları

seyyahın halkla kurduğu iletişime göre de değişmektedir. Uzun yıllar Osmanlı’da

ikamet etmiş Leydi Hester ve doktoru, bu konuda diğer seyyahlara göre daha avantajlı

377 Meryon, Travels, c. I, s. 313-315.

378 Meryon, Travels, c.III, s.17-18.

97

konumdadır. Birlikte vakit geçirdikleri halkın yaşayışını, adet, örf ve geleneklerini ilk

elden müşahede etme fırsatı bulmuşlardır.

Avrupalı seyyahların en merak ettiği konulardan olan Osmanlı halkının yaşamı,

kültürü, adetleri bize bu kısımda hem Hester hem de Doktor Meryon’un

perspektifinden sunulmaktadır. Yalnızca kadınların girebileceği alanlara doktorun

mesleği gereği erişebilmesi ve Avrupalı bir erkeğin bakış açısıyla buralara dair

yorumlarını belirtmesi bu kısmı daha da özel kılmaktadır.

3.3.1. Sokaklar, Evler ve Dükkanlar

Yaklaşık olarak otuz yıl kaldıkları Osmanlı topraklarında Hester ve doktoru,

Sur-Akka arasında kalan düzlüklerden, buranın yukarısında kalan en dik, tehlikeli ve

onlarca insanın ölümüne neden olan yokuşlardan379; İstanbul, Kahire, İskenderiye

Kudüs, Akka gibi birçok şehrin sokaklarına kadar Osmanlı’yı her alanda temaşa

etmişlerdir. Bulundukları bazı yerler hakkında fazla detay verirken bazıları hakkında

tek kelimeyle bahsedip geçmişlerdir.380 Yalnız sokaklara dair gözlemler değil,

kasabalara, evlerin iç ve dış yapılarına, dükkanlara dair izlenimler de kitapta yer alır.

Biz de bu kısımda detay verilerek anlatılan ve kendilerinin dikkat çekici buldukları

yerlere değineceğiz.

Anlatımına Osmanlı’daki ilk durakları İstanbul ile başlayan doktora göre

İstanbul sokakları başkasına anlatılamayacak kadar tuhaftır. Sokaklarda at arabaları ya

da benzer araçlar yoktur ve çok sessizdir.381 Öyle ki insanların sesleri odanın içinden

geliyor gibidir. Tüm dükkanlar ise açık havadadır, bu sebeple önlerinden geçen herkes

esnafın bakışlarına maruz kalır. Buradaki hissi her iki tarafında sıra oluşturan

hizmetçilerin bulunduğu koridordan geçmek olarak tanımlar.382 Devamında ise

379 Meryon, Travels, c.I, s.303.

380 Meryon, Travels, c.I, s.244; Osmanlı kentlerine ve yapılarına dair, bkz. Maurice Cerasi, Osmanlı

İmparatorluğu’nda 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, YKY yay., İstanbul,

1999.

381 Esasen Osmanlı’da sistemli bir sokak, cadde sistemi yoktur; Alpaslan Aliağaoğlu, Abdullah Uğur,

“Osmanlı Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sos. Bilimler Dergisi, 2016, Sayı: 38, s. 220;

Modernleşmeyle birlikte Eski İstanbul’un dar sokaklarının arabalar geçecek şekilde genişletildiğini

böylece özellikle kadınların gösterişli bir şekilde arabalarıyla geçerek statü kazandıklarını yazar

Faroqhi; bkz; Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Orta çağdan Yirminci

Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2010, s. 301-302.

382 Ayrıca bkz; Reinhold Schiffer, Oriental Panaroma: British Travellers in 19th Century Turkey,

Rodopi, Amsterdam, 1999, s. 151-157.

98

İstanbul’daki dükkanlara dair gözlemlerine yer verir. Burada aynı ticaret ürünleri satan

dükkanlarının aynı yerde bulunduğunu, kürkçülerin, terzilerin, ayakkabıcıların ayrı

birer sıra oluşturduğunu ve böylelikle ayakkabıcılar çarşısı, kürkçüler çarşısı şeklinde

adlandırıldığını ekler.383 İstanbul’dan sonra diğer şehirlerde de benzer yapılaşmayı

gören Meryon, Türkiye’nin bütün şehirlerinde aynı tür ticaret ürünleri satan grupların

aynı caddede bir küme halinde bulunduğunu saraçların, eczacıların, meyve-sebze

satıcılarının, ayakkabıcıların ise kendilerine ait sokakları olduğunu yineler. Buraların

aynı zamanda yol tarifi edilirken belirleyici bir özelliğe haiz olduğunu; yol tarifinde

bulunanların ise alışılmış olduğu üzere “kuyumcuların bulunduğu pazarın yanında,

mısır dükkanının ilerisinde” gibi kalıplarla insanları hedeflerine yönlendirdiklerini

ifade eder.384 Dükkanlar dışında bezestanlar da değinilen konulardandır. Eğer mallar

hassas ve değerli yapıya sahipse ve havadan ya da sudan zara görme ihtimali varsa

takıların, ilaçlar gibi bunlar bezestan adı verilen daha süslü ve örtülü alanlarda

kaldığını belirtir.385

Türk dükkanları ise 6-9 fit kareden büyük olmayan, zemini bel hizasında

yükseltilmiş girinti şeklindedir. Dükkân sahipleri ise sokakta durup beklerken, iş

tezgahının önünde müşterinin gösterdiği nesneye yalnızca elini uzatıp ulaşacak şekilde

bağdaş pozisyondadır. Dükkânda tek bir kepenk vardır ve kapattığında hepsini içerir.

Birkaç raf da o günün taleplerine uygun olarak yenilenir. Ancak genellikle küçük bir

kapı arkadaki kapı esas değerli ve hacimli eşyaların bulunduğu depoya açılır. İpek,

tütün, pirinç gibi malzemeler gibi daha büyük ölçekte ticaretle uğraşan tüccarlar ise bu

ürünlerin depolandığı deniz kenarlarında depolara sahiptir. Sattığı mallarla aynı oda

içinde birkaç fitlik hasırın üzerinde zeminden yüksek alanda kurduğu tahtalardan

oluşan alanda masa olmadan hokka ve ciltli defteriyle gerekli işlemleri burada

hallederler. Aynı tür ticari ürünleri satan tüccarlar ise aynı sıralardadırlar.

Ayakkabıcılar, gümüşçüler, terziler vs. aynı mevkilerde bulunup dükkanların içinde

383 Meryon, Travels, c. I, s. 51.

384 Meryon, Memoirs, c. III, s. 203.

385 Meryon, Travels, c. I, s. 52; 19.yy’da başlayan şehirleşmedeki değişim ve gelişim doktorun

notlarında yer almaz. Bu dönemdeki gelişmeler için bkz; Pınar Bayram, “19.Yüzyıl Osmanlı

Devleti’inde Kentleşme: Yönetsel Reformlar ile Osmanlı Aydınlarının Kent Üzerine İzlenimlerine

Dayalı Karşılaştırmalı Bir İnceleme”, LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi (VIII-II), s. 227-244; Ayrıca

bkz; Sevgi Aktüre, “17.yy’dan 19.yy Ortasına Kadarki Dönemde Anadolu Osmanlı Şehrinde

Şehirsel Yapının Değişme Süreci”, Journal of the Faculty of Architecture, 1975, c. I, sayı: I,

s.101-110.

99

çalışırlarken doktora göre yanlarından geçen yolcular adeta bir zanaat öğrensin diye

çalışırlarken görülebilir.386

İstanbul’dan sonraki durakları Bursa’ya gittiklerinde buradaki mahalleleri

doktor, diğer tüm Türk şehirlerinde olduğu gibi kötü, kirli sokaklardan oluşan ancak

birkaç olağanüstü evden müteşekkil yerler olarak tanımlar.387 Sokakları ise oluklar

olmadığı için çamurludur.388 Benzer kirli ve çamurlu sokaklara Hama’da da

rastlarlar.389 Hama’yı gezerken doktor buranın tarihi hakkında bilgi verdiği gibi

sokaklarının yaz ve kış fark etmeden ne kadar kirli ve kötü kokulu olduğunu da

özellikle belirtmeden geçemez. Kaldırım bulunmayan sokakları kış yağmurları

geçilmez hale getirmektedir. Bu sebeple hangi sınıftan olursa olsun buradaki

insanların hepsi İngiltere’deki biracıların giydiği tahta ayakkabıların biraz daha

yükseğini giymektedir. Şaşkınlıkla ayakkabıları inceleyen Meryon, bunu başka hiçbir

ülkede de görmediğini belirtir.390

Doktorun Osmanlı’ya geldiği süre itibariyle İstanbul’dan sonra en çok üzerinde

durduğu, şehrin yapısı, sokakları ve görünümü hakkında detaylıca bilgi verdiği yer

Yafa’dır.391 Cezzar Ahmed Paşa’nın valiliği döneminde şehirde yapılan değişiklik ise

ele alınan konuların başında gelmektedir. Kayalık alan üzerine inşa edilen şehrin sahil

kesimi hariç diğer üç yanının surlarla çevrili olduğunu gözlemleyen doktor, Cezzar’ın

zapt edilemez tahkimat alanını yeni ve iyi durumda tuttuğunu belirtir. Yafa’nın

sokakları ise evleri gibi düzensizdir. Evler iç içedir. Yerin ise karadan denize dik

inmesi sebebiyle sokakları çapraşıktır. Bu sebeple sokaklar arası ulaşım ya

dolambaçlıdır ya da aralarında 50-60 basamak fark vardır.392

386 Meryon, Travels, c.I, s.322-323.

387 Doktora göre evlerin dağdan görünüşü ve manzarası muhteşemdir; bkz. Meryon, Travels, c.I, s.76.

388 Meryon, Travels, c.I, s.78.

389 Osmanlı’ya gelen seyyahların geneline baktığımızda Osmanlı’daki sokakların geneli için çamurlu

ve kötü kokulu yorumlarında bulunduklarını müşahede etmekteyiz. Doç Dr. Gürsoy Şahin’in İngiliz

seyyahlarının seyahatnamelerini karşılaştırarak ele aldığı eserinde bu tablo daha net görülmektedir;

bkz. Şahin, a.g.e., s.89-95.

390 Meryon, Travels, c.II, s. 49.

391 Yafa’nın Suriye’nin herhangi bir köyü kadar büyüklükte olabileceğini söyleyen Meryon, buranın

yöneticisinin Yafa, Remle, Gazze ve Lod bölgesinin tamamının ve civardaki birkaç köyün idaresini

üstlendiğini ifade eder. Yafa eskiden Dımaşk bölgesine bağlıyken sonradan Cezzar Ahmet Paşa’ya

bağımlı olmuştur. Yafa’nın o sıralar nüfusu üç bindir, İngilizler hariç başka hiçbir milletten

temsilcisi de yoktur; bkz. Meryon, Travels, c.I, s. 194.

392 Meryon, Travels, c.I, s.195; bunlara ek olarak Cezzar’ın Kayserya harabelerinden kalanları alarak

Akka Kalesi’ni güzelleştirmek için kullandığını anlatır; bkz. Meryon, Travels, c.I, s. 235.

100

Cezzar’ın aynı zamanda şehri güzelleştirmek için birçok faaliyette bulunduğu,

şehre bir cami, kervansaray, pazar ve çok gösterişli bir şehir kapısı393 inşa ettirdiği de

belirtilir. Kapı hariç diğer tüm yapılar çok küçüktür ve fazla yer kaplamaz. Taştan

yapıların Cezzar tarafından Aşkalon ve Kayseriye harabelerinden toplayıp getirttiğini

ve bu sebeple granit, mermer gibi taşların çok sayıda bulunduğu belirtilir.394

Doktorun Lübnan’da ikamet ettiği süre boyunca sıklıkla arşınladığı yollar,

gözlemleriyle alakalı anlatıların önemli bir kısmını ihtiva eder. Özellikle leydinin

ikamet ettiği Sayda yolları, doktora göre bölgeye aşina olmayan kimsenin asla

geçmeye cesaret edemeyeceği yapıdadır. Çünkü bir atın, katırın zor sığdığı bu yolların

etrafında herhangi bir parapet duvarları da bulunmaz. Hatta Hester’i ziyarete giden iki

Fransız seyyah bu yollardan geçerken korkuya kapılıp geri dönmeyi bile

düşünmüştür.395 Ancak kendisine göre defalarca gittiği yolun burayı ziyaret eden

seyyahların şikayetçi olduğu kadar kötü ve korkunç olmadığını belirtir. Lamartine’ye

göre kayalık ve ıssız olan yollar ona göre aşinalık kurduğu ve her türlü özelliklerine

hâkim olup yadırgamadığı yerlerdir.396

Sidon’a ulaştıkları tarih olan 1812’ye kadar dolaştıkları kasabaları inceleyen ve

bu minvalde Türk kasabalarına dair genel bir fikir elde eden doktor Meryon görüşlerini

şu şekilde ifade eder:

“Türk kasabaları birbirinin aynısıdır. Açık bir alanda yer alan, önü açık büyük

bina genellikle yöneticinin, valinin sarayını belirtir. 8-20 fit genişliğinde olan ve

sıra dükkanlardan oluşan birkaç sokak sûk ya da Pazar olarak adlandırılır. Diğer

eşit olarak ayrılan dar sokaklarda ise gözden uzak sessizlik içinde Müslümanlar

yaşar. İkinci köşe, mahallede is Hristiyanlar yaşarken, pis sokaklardan ve kötü

kokan yollardan yalnızca mukimlerin erişebildiği kısımda ise Yahudiler

kalmaktadır.”397

İskenderiye’ye geldiklerinde burasının Levant bölgesindeki Türk kasabaları gibi

çok güzel binalara sahip olduğunu ancak diğerlerinin aksine yalnız dış görünüşleriyle

aldatmadığını aynı zamanda içlerinin de geniş ve bezeli yapılardan oluştuğunu ifade

393 Meryon, Travels, c. I, s. 195.

394 Meryon, Travels, c.I, s. 195-196.

395 Meryon, Memoirs, c.I, s. 209-210.

396 Meryon, Memoirs, c.III, s.205.

397 Meryon, Travels, c.I, s.322.

101

eder. Buradayken Türk kasabaları hakkında fikirleri de oluşmaya başlayan Meryon’a

göre, İngiltere’deki gibi buradaki evler de sıralıdır. İlk katta ise her aile kendisine

ayrılmış apartmanlarda kalır, bodrum ve çatı ise ağırlara ve depolara ayrılır.398

Osmanlı’da gezdikleri mahalleri baz aldıklarında evlerin genel olarak son derece

basit ve sade olduğunu belirtirler. 1838 yılında Sayda valisi Süleyman Paşa’da durum

bundan farksız değildir. Sayda’da paşalık görevine vazifelendirildiğinde kendisine

uygun bir ev bulamayan Paşa, kendisine mütevazı bir saray inşa ettirmiştir. Buraya

paşanın kızını tedavi ettirmek için giden Doktor Meryon’a göre eğer çayırların

ortasında olsaydı yılda bin sterline geçinen basit bir İngiliz’in evi olduğu

düşünülebilirdi. Ancak 19.yy’da batılılaşmanın etkisiyle ev içinde değişen

başkalaşma burada da görülür. O döneme kadar Türk evlerinde görülmeyen ayna gibi

objeler paşanın evinde de vardır. Tedavi için evin ancak üç odasını gören ancak burada

gördüğü Fransız yapımı büyük aynadan oldukça etkilenen doktor, tüm Suriye

genelinde böyle bir aynanın ancak bir Frenk evinde bulunabileceğini notlarında

belirtir.399

Suriye’nin evlerini anlatırken doktor, genel olarak düz çatıdan, asfalt yol gibi

görünen harç ve ince çakıldan yapıldıklarını belirtir. Sıcak aylarda çatlaklar görülür,

kış aylarında ve yağmurlu havalarda ise yağışın içeriye girmesi kaçınılmazdır. Evdeki

hizmetçiler dahil herkesin sağlığını kötü etkileyen bu durum Hester gibi hassas

durumu olan birini daha da hasta eder.400

Hama’nın evleri de insanların gelir durumlarına göre farklılık gösterir. Fakirlerin

evleri pişmemiş tuğla ve çamurdan yapıldığı gibi zenginlerin evleri taştan ve tonozlu

odalardan oluşur. Odaların çoğunun ise camları yoktur, tek ışık kaynakları kışın soğuk

sebebiyle çok seyrek kapalı durmak zorunda olan tek kapıdır. Yazın sıcağından ve

güneş ışığından bunalan kişilerin buraya gelerek zifiri karanlığın ortasında kaldıklarını

anlatan doktor, bu ani ışık soyutlanmasının kişilerde görme organının zayıflığına

neden olduğunu belirtir ve Hama’da insanların birçoğunun tek gözlü veya kör

398 Meryon, Travels, c.I, s.134-136.

399 Meryon, Memoirs, c.III, s.241; Osmanlı’daki evler nadiren ev, sahibinin zenginliğini ya da asaletini

gösteren bir araç olarak kullanılmakatadır; bkz. Alpaslan Aliağaoğlu, Abdullah Uğur, “Osmanlı

Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sos. Bilimler Dergisi, 2016, Sayı: 38, s. 219.

400 Meryon, Memoirs, c.II, s. 141-142.

102

olduğunu ifade eder.401 Doktorun hama evleri ile ilgili anlatıları bununla da sınırlı

değildir. Halep ve Şam arasında ana yol üzerinde kalan Hama’yı askeri birliklerin

konuşlanması için önemli bir konuma sokmaktaydı. Bu gibi durumlarda halk,

askerlerin gelip evlerine el koyacaklarını, salonlarını ahırlara çevireceklerini

bildiğinden buradaki evlerde- özellikle Hristiyan evlerinde kapılarının boyutunun

özellikle küçük ve kısa tutulduğunu, boyutlarının ise 1-2 metreyi geçmediğini

belirtir.402

3.3.2. Harem ve Hamam Kültürü

Doğu’da kadınlar için özel olarak tasarlanan mekânlardan haremler ve

kadınların uğrak yeri olan hamamlar, Osmanlı’yı ziyaret eden seyyahların en çok

merak ettikleri yerlerden olmuştur. Özellikle erkeklerin erişiminin yasak olduğu bu

yerler, erkek seyyahların merakını celp etmiş; giremedikleri haremler başta olmak

üzere kendi kurdukları hayallerle şekillendirerek gerçeklikten uzak yazınlar kaleme

almışlardır.403 Leydi Montagu’dan sonra Osmanlı’ya gelen Leydi Hester ve Pardoe

gibi kadın seyyahlar da bizatihi hamamları ve haremleri ziyaret ederek bu yerler

hakkında var olan yanlış algının düzeltilmesine yardımcı olmuşlardır.

Arapça’da mukaddes, korunan yer anlamına gelen harem, Osmanlı’da saray,

konak ve evlerde kadınlara ayrılan bölüm olarak kullanılmıştır.404 Genellikle haremlik

ve selamlık olmak üzere ikiye ayrılan Türk evlerinin iç kısımlarında erkekler ve

kadınlar ayrı olarak ağırlanmaktadır. Kadınların kaldığı harem kısmı, en geniş ve en

güzeli döşeli odalara sahipken, selamlık dahilinde kalan alanda genelde 2-3 oda

bulunmaktadır. Evin erkeği burada erkek misafirlerini ağırladığı gibi, işlerini de

401 Meryon, Travels, c.II, s. 50.

402 Meryon, Travels, c.II, s.51.

403 Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, İslam Hukukunda Kölelik- Cariyelik Müessesi ve Osmanlı’da

Harem, OSAV, İstanbul, 1995, s. 58-62; Prof. Dr. Akgündüz, Tüm Yönleriyle Osmanlı’da

Harem, Timaş Yay., İstanbul, 2011, s. 29-33; Yanlış olan harem algısı üzerinden hareketle

yayınlanan kitaplardan biri Alev Croutier tarafından kaleme alınır. O, haremi yalnızca evin

efendisinin cinsel arzularının tek başına egemen olduğu yer olarak tanımlar; bkz. Alev Lytle

Croutier, Harem: Peçeli Dünya, Yılmaz Yay., İstanbul, 1990, s.11-12.

404 Abdülkerim Özaydın, Nebi Bozkurt, “Harem”, DİA, İstanbul, 1997, c. XVI, s.132; Garnett

Osmanlı’da kadınların bulunduğu konaklardaki harem kısımlarına dair detaylı açıklamalar yapar;

bkz. Lucy, M. J. Garnett, Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri, Oğlak Yay., İstanbul,

2009, s. 496-498.

103

halleder. Kadınların kısmına ise, eşi, yakın akrabaları ve doktoru haricinde kimse

giremez.405 Türk evlerinin iç kısımlarında Doktor Meryon’un haremlik ve selamlıktan

sonra en çok ilgisini çeken diğer yerler pencerelerdir. Evlerin pencereleri demirli ve

kafesli olduğundan yalnızca dıştakilerin içeriyi görmesi değil içeridekilerin de dışarıyı

görmesi engellenir. Doktor, mahkûm olarak gördüğü Osmanlıdaki kadınların

eğlenmeleri için evlerin bu şekilde tasarlandığını ifade eder. Örnek olarak verdiği

Bebek’teki evde mermerden bir hamam, bahçe ve mahkumların eğlenmesi için diğer

konforlar vardır. Ona göre haremde ayarlanan tüm bu düzenekler tamamıyla kadınların

iffetini korumak içindir. Çocukluktan itibaren dayatılan yüzünü yabancılara

göstermelerinin suç olduğu fikri de bunların en başında gelir.406 Ancak yine de tüm

bunlara rağmen Doktor Meryon’a göre Doğu’da kadınlar her ne kadar baştan aşağı

örtünüp parmaklıkların ardına kapatılsalar da hekimleri, dervişleri ya da akrabalarını

bahane ederek kıskanç kocalarının onları hariç tutamayacağı bazı durumlarda

erkekleri görmeyi de ihmal etmezler.407

Hester, Şam’a geldiği vakitte birçok üst kademeden insanlarla tanıştığı gibi

onların haremlerini gezme fırsatı da bulur. Ona göre, toplumda saygıdeğer olarak

kabul edilen bu ailelerin eşleri ile ilişkileri hakkında bilgi verecek tek kişi kendisidir.

Haremlere dair gördüklerini arkadaşına yazdığı mektupta tafsilatlı bir şekilde tasvir

eden seyyah, Şam’da ziyaret ettiği ve yakın arkadaşı olarak andığı şahsın aile düzenini,

ev yapısını ve eşleriyle ilişkisini ele alır. Bu yakın arkadaşının dört eşi, üç de metresi

vardır.408 Eşlerinin hiçbiri eşleri evdeyken onun huzurunda asla oturmaz. Yanlarına ise

yalnızca kendisine nargile ve kahve ikramı yapmak için uğrarlar. 15-20 kişinin

bulunduğu akşam yemeğinde eşlerinin de onlara eşlik edeceğini düşünse de bu

gerçekleşmez. Eşleri yalnızca adam onlara soru sorduğunda konuşur bunun dışında tek

kelime etmezler. Hester ise tüm bu kadınların yaşadıklarını anlattıktan sonra tanıştığı

bu adamın bir de bildiği en kibar ve medeni olanlarından biri olduğunu da belirtir.

405 Garnett, a.g.e., s. 495; Schiffer, a.g.e., s.288.

406 Meryon, Travels, c. I, s. 86.

407 Doktor bunu hamam ziyareti sırasında Frenk görmek isteyen kadınların kafasını uzatıp ona bakması

akabinde söyler; Meryon, Travels, c. III, s. 20.

408 Hester’in metresten kastı cariye olmalıdır.; Osmanlı’da sanılan aksine çokeşlilik yaygın olmamakla

birlikte masraflı bir durum olması hasebiyle yalnız üst zümreden kişiler birden çok evlilik

yapabilmekteydi; bkz. Garnett, a.g.e., s. 502-503.

104

Harem ziyaretleriyle ilgili anlattığı diğer bir olay ise bir sonraki gün uğradığı

kendisinin çok zeki bulduğu büyük bir efendinin evi ve eşiyle ilgilidir. Burada elliden

daha fazla kadının haremden çıkıp kendisini ziyaret ettiğini adamın girişinde ise eşleri

ve kadınları haricinde diğerlerinin örtündüğünü daha sonra yaptığı bir işaretle hepsinin

odadan çıktıklarını belirtir. Tercüman aracılığıyla kurdukları sohbet ortamı, mermer

döşeli, fıskiyeli ve portakal ağaçlarıyla bezeli bir kameriyede, avluda yedikleri akşam

yemeğiyle taçlanır. Siyahi hizmetçiler tarafından servis edilen yemeklerin bulduğu

ortam da Hester’in dikkatini çekecek güzelliktedir. İki metrelik mumların ve yaldızlı

şamdanların her şeyi parlatarak aydınlattığını anlatır. Burada efendi onları dört saat

tutar. Hester’e birçok soru sorduğu gibi onunla astroloji hakkında dahi konuşur. Daha

sonra ise sokağa çıkma yasağından onu muaf tutarak konutuna götürürler.409

Batılı seyyahların ilgisini çeken diğer bir yer de hamamlardır. Genellikle

kadınlar için yalnızca temizlenme yeri olmayan hamamların birden çok fonksiyonu

vardı. Kadınların aileleri ve evleri dışında sosyalleşme mekanları olan bu yerler, aynı

zamanda düğün öncesinde hazırlıkların yapıldığı özel bir mekandır.410 Biz de bu

kısımda öncelikle hamamların ne amaçla kullanıldığını ve seyyahlarımızın hangi

süreyle ve nerede oraları gözlemlediğini ve haklarında neler yazdıklarına bakacağız.

Suriye’ye yerleştiği dönemden sonra her üç günde bir hamama, banyolara giden

Hester’in411 hamam kültürüne merakı Osmanlı’ya geldiği tarihten itibaren görülür.

Seyahatleri boyunca bir yere yerleşmeden önce ilk olarak bulunduğu bölgenin

hamamını ziyaret eder.412 Buralara dair gözlemlerini de arkadaşlarına yazdığı

mektuplarda paylaşır. Ancak bu gözlemleri üzerinden verdiği bilgiler doktorun

kitaptaki yorumlarına nazaran daha sınırlıdır.

409 Meryon, Travels, c. II, s.38-40.

410 Süheyl Ünver, hamamların İslam coğrafyasında nasıl bir anlam kazandığını ve Türk hamamların

hangi amaçlarla fonksiyon gösterdiğini yazar; bkz. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, “Türk Hamamı”,

Belleten Dergi, 1973, s.88-94; Burçak Evren, Dilek Girgin Can, Osmanlı Kadını ve Yabancı

Gezginler, Ray Insruance Co., İstanbul, 1996, s. 36-41.

411 Meryon, Memoirs, c.III, s.169.

412 Doktor hamamların Hester gelmeden önce temizlenip onun ziyaretine uygun hale getirildiğini ve

adet olduğu üzere kadınların öğle vaktinden gün batımına kadar hamamda kaldıklarını ifade eder;

Meryon Travels, c.III, s. 20; Bu şekilde ayrılan hamamlara “kuşluk hamamı” adı verilmektedir; bkz.

Ünver, a.g.m., s. 89.

105

Hester’in hamam ziyaretinden sonra kaleme aldığı mektubundaki bilgilere göre

Osmanlı’da kadınlar, genellikle 50 ile 500 arasında değişen sayılarla birlikte hamama

gidiyor; tüm takılarıyla yıkanan kadınlar işleri bittikten sonra saçlarına çiçekler

bağlayarak birlikte oturup saatlerce yemek yiyip konuşuyorlardı. Sadece temizlik

amacıyla tercih edilmeyen hamamlar, kadınların sosyalleşmeleri için de uygun

yerlerdi.413 Hatta bu ziyaretlerinden birinde Hester’in görevden alınan bir paşanın

eşiyle tanışma fırsatı bulduğunu da öğrenmekteyiz. 414

19. yüzyılda hamam kültürüne dair detaylı yorumlar Doktor Meryon tarafından

yapılır. Doktorun ilk tanışması ise Yunanistan, Patras’ta gerçekleşir. Burada

sıcaklıktan çok fazla etkilendiğini ve hamamı ilk kez deneyenlerde olduğu gibi

boğulma hissi yaşayarak kendisini ve hamamcıyı alarma geçirecek kadar panik

yaşadığını belirtir. Ancak ona göre ilk bu deneyimi atlatanlar ilerleyen seferlerde her

zaman daha iyi tecrübe edineceklerdir.415 İkinci kez banyoları inceleme fırsatı bulduğu

yer Bursa’dır. Hester, sağlığına iyi geleceği düşüncesiyle buradaki sülfür banyolarına

gelmek ister. Seyyahtan önce banyoları gören Meryon’un anlatısına göre burada

birden çok banyo vardır ancak en büyüğü üç geniş odadan müteşekkil yüksek tavanlı

bir yapıdır. Tavanlarında yer alan çan biçimindeki cam ise sıcaklığı korumak ve ışığı

yalıtmak içindir. İmparatorluğun diğer bölgelerindeki hamamlardan farkı olmadığını

ifade eden doktor, farklı sıcaklık derecelerine sahip sülfür kaynaklarından gelen sulara

dair gözlemlerini paylaştıktan sonra buraya asıl gelenlerin ise mukimler olduğunu

bildirir.416

Doğu’da uzun süre vakit geçiren doktorun, hamamları bizatihi ziyaret edemese

de mesleği gereği buradaki kadınların hamam ritüellerine dair derin bilgi sahibi olur.

Kendisi Türk kadınlarının doğumlarının kırkıncı gününden sonra bebekleriyle

hamama gittiklerini ve bunu haftada bir kere olmak üzere hayatlarının geri kalanında

413 Aynı yorumu Osmanlı’ya geldiği dönemde hamamları ziyaret etme şansı elde eden Lady Montagu

da yapar. Ona göre erkekler için kahvehane neyse kadınlar için de hamamlar aynı işlevi gören

yerlerdi; bkz. Lady Montagu, Türkiye Mektupları (1717-1718), çev. Aysel Kurutluoğlı, Tercüman

1001 Temel Eser, s.37.

414 Meryon, Travels, c.I, s.78; Garnett hamam kültürünün eğlenceyle nasıl iç içe olduğunu ele alır; bkz.

Garnett, a.g.e., s.520-521.

415 Meryon, Travels, c.1, s.27.

416 Meryon, Travels, c.I, s.75.

106

da devam ettiklerini belirtir.417 Var olan genel kanının aksine bunun kadınların

derilerini yıpratmadıklarını, kaslarını eritip erken yaşlandırmadığını

düşünenlerdendir.418 Ona göre Doğu’da 35 yaşında bir kadının İngiltere’deki

Fransa’daki yaşıtlarından hiçbir farkı yoktur. Antik Yunan ve romanların güzellik

algısına yenilen seyyahların ise Doğu’da çocuk doğurmanın yıpratıcı etkilerini ve

kadın vücudunun doğal bozulmasını göz ardı ederek ideal güzelliğin bundan uzak

olduğunu düşünerek yanıldıklarını vurgular.419 Yaptığı diğer bir gözlem ise yedi

çocuklu Şamlı bir kadın üzerindendir. Fransa’daki bir terzinin yardımıyla oradaki

herkesi kıskandıracak seviyeye geleceğini söyler. Doktora göre aynı zamanda Türk

kadınlar ten güzelliğinde rakip tanımayacak kadar yumuşak ve tatlı bir cilde sahiptir.

Sürekli yıkanmaları ve epilasyon yaptırmaları da buna yardımcı olur. Yine bu kadınlar

saçlarını eğer saçları çok koyu değilse kınayla boyayarak koyulaştırır. Bu da

İngiltere’deki beyaz pudra kullanmasından daha az doğal değildir. Gözlerine

sürdükleri siyah çerçeve ise doğal bir güzellik katar. Aynı zamanda Türkler, kemikli

hatlardan sakınırlar. Bu sebeple çok az yürüyüp, dik durmadan otururlar. Sofalar, ise

onların adeta tahtlarıdır. 420 Doktor, seyyahların Türk kadınlarına karşı beslediği

önyargılı tutumlardan hâlidir. Onları mahkûm olarak görmesinin yanı sıra

güzelliklerini takdir etmeyi ve onlardan övgüyle bahsetmeyi ihmal etmez.

3.3.3. Giyim ve Kuşam

Osmanlı’da kıyafet, insanların mensubu oldukları dinlerin ve aidiyet atfettikleri

kültürlerin birer sembolü olmuştur. 421 19.yy.’da başlayan batılılaşma ile insanların

417 Osmanlı’da kadınların kırklarını hamamdaki alemlerde kutladıklarına dair bilgi Süheyl Ünver’in

makalesinde de geçmektedir; bkz. Ünver, a.g.m., s. 90.

418 19.yy. kadın seyyahlarından biri olan Elizabeth Craven hamamların kadınları yaşlandırdığını

düşünenlerdendir; bkz. Lady Elizabeth Craven, A Journey Through the Crimea to

Constantinople, London, 1789, s.226.

419 Garnett’e göre Türk kadının güzelliği ten körpeliğiyle alakalıdır ve genellikle otuzunda, sıklıkla da

yirmi beşinde geçkinleşirler; bkz. Garnett, a.g.e., s. 498-499.

420 Meryon, Travels, c. I, s.32-34; 19.yy seyyahlarından Raczynski, C.Fellows, ve E.J.Davis’in de

hamamlara dair gözlemleri Gürsoy Şahin’in kitabında yer almaktadır; bkz. Şahin, a.g.e., s.113-120.

421 Her dinin mensubu kendine özel kıyafetleri tercih ederken, farklı seviyeden din ve devlet

adamlarının, esnafın, askerin de özel giyim tarzı bulunmaktaydı; bkz. Prof. Melek Sevüktekin Apak,

Osmanlı Dönemi Kadın Giyimleri, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara, 1997, s.97; Osmanlı’daki

107

kıyafetlerinde de değişme yaşanır.422 Ancak bu farklılaşma kadınlarda çok fazla

belirgin değilken erkeklerde fes, batı tarzı ceket, tunik, yelek, pantolon vs. gibi

kıyafetlerde daha net görülür.423 Özellikle İstanbul’u ziyaret eden seyyahlar bu

değişimin daha da farkındadır.424 Ancak Hester ve doktor, İstanbul’a geldiklerinde

sene 1810’dur. Reformların daha tam olarak başlamadığı ve halka inmediği bu

dönemde halkın üzerinde halen geleneksel kıyafetler görülür. Kendilerinden yaklaşık

20 sene sonra İstanbul’a gelen Pardoe ise buradaki değişimi daha net gözlemler ve

kitabında yer verir.425

Hester ve doktoru Osmanlı topraklarını ziyaret etmeye karar verdikleri tarihten

itibaren birçok farklı milletten insanla karşılaşmıştır. Bu sebeple kıyafetlere dair

gözlemleri yalnız bir millet ya da din mensubu üzerinden anlatılmamıştır. Farklı

coğrafyada yer alan insanların kıyafet tercihleri de buna göre değişiklik gösterir.

Ancak özellikle kıyafetlerini incelediği kesim arasında Mısır ve Suriye halkı gelir.

Genellikle kadınların kıyafetleri üzerinden gözlem sürdürülür.

İç çamaşırları hakkında bilgi veren az sayıdaki seyyahtan biri olan doktor,

Avrupa’daki kadınların merak edebileceği düşüncesiyle Doğu’da giyilen iç

kıyafetlerine kitabında yer verir. Kadınların burada yarı ipek yarı pamuk türevinden

kumaştan mamul ürünleri tercih ettiğini bildirir. Bazı kadınlar ise sadece ipek tercih

ederler. Teri çekme bakımından ikisinin de uygun olduğunu ve kışın soğuk havayı

geçirmediğini de belirtir.426

Mısır’daki kadınları ve onların kıyafet tercihlerini gözlemleme şansı elde eden

Meryon, buradaki kadınların değişen maddi gelirlerine göre kıyafetlerinin de

farklılaştığını söyler. Fakir olan kadınların iş gömleğine benzeyen mavi iç gömleği

kıyafeteler ve yıllar içindeki değişimi için bkz. Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve

Süslenme Sözlüğü, Sümerbank Kültür Yay., Ankara, 1967; Şahin, a.g.e., s.356-369.

422 Zofie Uçar’ın seyyahların notlarından derlediği 19.yy’da giyim- kuşamla ilgili makalesinde bu fark

daha net bir şekilde ortaya koyulur. Değerlendirmelerine yer verdiği seyyahlar ise genellikle

İstnabul’da vakit geçirme şansı bulmuş ya da 1800’lerin sonlarında gelmiş isimlerdir; Zofie Uçar,

“XIX. Yüzyıldaki Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Kıyafetleri Üzerine Bazı Tespitler”,

Journal of Modern Turkish Studies, c.X, sayı: 4, 2013, s.27-29.

423 Davis, a.g.e., s.207.

424 II. Mahmud dönemi reformlarının genel olarak başkentle sınırlı kalması bunun esas sebebidir; bkz.

Berkes, a.g.e., s.205; Esas reformlar 1826’dan sonra yeniçeriliğin kaldırılması akabinde olur; bkz.

Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 97.

425 Pardoe, a.g.e., s.17-19; Askeri alanda başlayan ilk kıyafet reformları, sivilleri ancak 1829 yılında

kapsamına alır; bkz. Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s.100-103.

426 Meryon, Memoirs, c.II, s. 269.

108

giydiklerini, bu gömleklerin üzerinde bulunan iki yırtmaçtan ise eğildiklerinde

tenlerinin göründüğünü bildirir. Yüzlerinin ise siyah pamuk ya da ipek benzeri bir

kumaşla örtülü olduğunu ve bununda şeritle kafalarına bağlandıklarını ifade eder.

Bazılarının omuzlarından itibaren kollarının görüldüğünü ve hepsinin vücut

simetrileriyle heykellere benzediklerini; tenlerinin koyu kahverengi, gözlerinin ise

genel olarak koyu renkli olduğunu ekler.427

Doktor Meryon’un kıyafetlerini incelediği kesimin arasında günümüz İsrail

Devleti’ne bağlı Celile halkı da vardır. Buradaki erkeklerin ve kadınların kıyafet

tercihine dair detaylara yer verir. Erkeklerin bellerinden deri kemerle bağlı pamuk

gömlek giydiklerini ve üzerlerine yün kolsuz bir maşlah attıklarını, kadınların da aynı

şekilde kalın iç gömleği üzerine maşlah giydiklerini ve bunlara ek kalın pamuklu

kumaş örtü tercih ettiklerini söyler. Kadınlar da erkekler de burada yalın ayaklıdır.

Yalnız köy yoları ve iç bahçelerini hayvan dışkısıyla örtülü olduğu için insanların

kıyafetleri de büyük oranda pislik içindedir.428

Doktorun detaylı kıyafet tanımı yaptığı diğer bir zümre de Mısırlı seyislerdir.

Türkiye’de onlardan daha aktif herhangi bir zümrenin olmadığını ifade eden doktor,

kıyafetlerinin genellikle göğüs kısımları işli yeleklerden, ipek bir iple omuzlardan

bağlanan, uzun kollu iş gömleklerinden, kırmızı türban ve ayakkabıdan ve keten

pantolondan oluştuğunu ifade eder.429

Gezilen yörelerde gözlemledikleri farklı kıyafetlerin başında Şam’da kadınların

giydiği beyaz çarşaflar gelir. Hester’in ve doktorun o dönemde en fanatik şehirlerden

biri olarak andıkları bu yerde kadınlar beyaz çarşaflarının üstüne beyaz muslinden örtü

takıyor ancak erkekler olmadığı vakitte yüzlerini az da olsa açıyorlardı. Cübbe, örtü,

çarşaf gibi kıyafetlerin ve yaşadıkları ayrı dairelerin, yanlarında bulunan

koruyucuların, dadıların kadınların kendilerini korumak için olduğunu ancak bunların

da kısıtlama için yeterli olmadığını buradayken öğrendiğini belirtir Meryon.430

427 Meryon, Travels, c.I, s.186-187; Aynı durum Osmanlı’nın diğer şehirlerinde de geçerlidir. Orta ve

alt sınıfa mensup kişiler genellikle basma kumaşı tercih ederken, daha varlıklı olanlar için genellikle

Avrupa modasından kıyafetler vardır; bkz. Garnett, a.g.e., s. 500-501.

428 Meryon, Travels, c.I, s.230.

429 Meryon, Travels, c.I, s.308.

430 Meryon, Travels, c. II, s. 16.

109

Palmira yolculukları sırasında kadınların kıyafetlerine dair detaylar çok ilgi

çekicidir. Burada bedevilerle aynı tarz kıyafetleri tercih ettikleri anlatılsa da

Palmiralılar ocak ayında iç gömleği üzerine nadiren bir cüppe giyerler. İç gömlekleri

ise kalın pamuklu kumaştan, Hint ipek mendilleri gibi beyaz noktalı desenlerden

oluşur. Kadınlar aynı zamanda boncuklara ve takılara son derece düşkündür. Sağ

burun kıkırdaklarından geçirdikleri devasa gümüş ve altın küpeleriyle de kıyafetlerini

tamamlarlar. Ancak doktorun anlatımına göre bu takıların ağırlıklarından dolayı

burunları yırtılmaktadır. Aynı zamanda parmaklarının beşine de yüzük takarlar.

Dudakları, yanakları, göğüsleri, karınları ise hep dövmelidir.431

Kıyafet tarzları, her dinin inananları için farklılık gösterse de bölgesel olarak da

farklılık göstermekteydi. Örneğin sarı renk her ne kadar Müslümanlarla özdeşleşse de

Meşmuşi’de saygı duyulan Hristiyanlar tarafından da sarı renkli şallar

kullanılmaktaydı. Dürziler ise mavi çizgili düz bir abaya, elbise giyer, bellerinde

hançer taşırlardı. Tarbış ise Suriye’de, Cebel-i Lübnan’da çok fazla görülmez ancak

belli kasaba ve şehirlerde kullanılırdı.432 Cebel-i Lübnan yakınlarında bulunan

Bişari’de de Müslüman kadınlar, Kıbrıslı Hristiyan kadınlardan ödünç aldıkları

kırmızı tabanlı ve yüksek topuklu terlikleri giymekteydiler.433

3.3.4. Yemek Kültürü

19.yy’da yemek kültürü 17.ve 18.yy.’a göre kullanılan malzeme ve yemek

çeşitliliği bakımından değişiklik gösterse de bariz bir farktan söz etmek mümkün

değildir.434 Bu noktada 19.yy.’da Osmanlı yemek kültürünü yakından tanıma fırsatı

bulan Doktor Meryon’un konu hakkındaki yorumlarını ele alıp İngiliz mutfağıyla

yaptığı kıyaslamaya değineceğiz.

431 Meryon, Travels, c.II, s. 144-145.

432 Meryon, Travels, c.II, s. 376-377.

433 Meryon, Travels, c. III, s. 32.

434 Bu dönemdeki saray mutfağı ve yemek kültürü için bkz; Özge Samancı, “19.yy’da Osmanlı Saray

Mutfağı”, Yemek ve Kültür, Çiya Yay., 2006, Sayı: 4, 2006, s. 36-60; Suraiya Faroqhi’nin

Osmanlı’daki yemek kültürü hakkındaki yorumları için bkz; Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve

Gündelik Yaşam: Orta çağdan Yirminci Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2010, s. 247-

267.

110

Alt tabaka ile üst tabaka arasında her zaman katı sınır çizen İngilizler için bu tür

ayrımcılıkları önemsemeyen Doğu kültürü çok farklı gelmiştir. 1838 yılında

Lübnan’daki bir hana yaptığı ziyarette efendisiyle hizmetçisinin aynı sofradan

yediklerini anlatan Doktor Meryon, olaya dair tüm detayları şaşkınlık içinde verir.435

Farklı gelir seviyelerinden insanlarla görüşmeleri de toplumun farklı kesiminde var

olan yemek kültürünü inceleme fırsatı bulmalarına neden olur.436

İstanbul’a geldiklerinde Kaptan Paşa’nın doktoru olan Aziz Efendi ile iki kez

akşam yemeği yiyen Doktor Meryon, dinle ilgili kısıtlamalardan dolayı Türk

yemeklerinin çok sade, basit olduğunu ve Avrupalı birinin ise bu durumdan çok

memnun olmayacağını ifade eder. Türkler arasında katıldığı ilk yemek öğlen 1’de

Kaptan Paşa’nın davetlisi olduğu cephanelikte servis edilir. Yemeğe Kaptan Paşa,

Aziz Efendi gibi deniz kuvvetlerinin yüksek rütbelileri katılır. Yemek, İngiliz çay

sehpasından daha büyük abanoz ve sedef kakmalı bir masada işlenmiş saten bir örtü

üzerinde ikram edilir. Masada çatal, bıçak, tabak gibi İngilizlerin alışık olduğu gereçler

bulunmaz yalnızca ucu mercanla kaplı maun kaşıklar vardır. Yemek başlamadan önce

siyah bir kölenin getirdiği leğen ve ibrikle herkes ellerini yıkar ve yerlerini alırlar.

Herkes dizlerine peşkir serdikten sonra daha süslü, ince, işlenmiş olanları da

omuzlarına atar. Diğerlerinin oturma şekillerini taklit ettiğini belirten doktor da

dizlerini altına katlayarak gelecek yemeğin servis edilmesini bekler. Ortaya gelen

pirinçten yapılan yemek ilk ikramdır, herkes önünde bulunan alandan kaşıklarıyla

yemeye başlar, beş altı kaşık sonrasında ise pilav kaldırılır ve yerine yahni getirilir.

Yahni ise elle yenilir. Herkesin sağ elini kullandığını özellikle belirten doktor,

yemeklerin sıvılık ve katılık derecelerine göre kaşık ya da el kullanıldığını ve biraz

yenildikten sonra yerlerine yeni yemekler getirildiğini belirtir. Aşçılığı çok

beğendiğini de ekler. Yemek sırasında ikram edilen tek içecek cam kupada verilen

sudur. Camın yalnızca kupalarda kullanıldığını belirten doktor, yemeğin Türk

sofralarında akşamları her zaman en son ikram edilen pilavla tamamlandığını ifade

eder.437 Sofradan kalkılır ve sonra ise yeniden eller yıkanır ve bu sefer kahve ve nargile

435 Meryon, Memoirs, c.III,s .208.

436 Ayrıca bkz., Reinhold Schiffer, Oriental Panaroma: British Travellers in 19th Century Turkey,

Rodopi, Amsterdam, 1999, s. 223-230.

437 Meryon, Travels, c.I, s.56.

111

ikramı devam eder. Doktora göre anlattıkları hem fakirlerin hem de zenginlerin

sofraları için geçerlidir. İki kesim arasında yemek ikramı bakımından genel olarak bir

fark bulunmaz. İmparatorluğun önce gelen isimlerinden İbrahim Bey’in oğluyla yediği

yemekte de masada sürekli olarak bulunan tatlı ve ordövr çeşitleri dışında büyük fark

görmez, yemek vakitleri bile aynıdır, gün batımına yakın olarak ayarlanır.438

İstanbul’a geldikleri zamanda doktor burada bulunan yiyeceklerden de bahseder.

Üzümlerin, incirlerin, kavunların çok uyguna satıldığını ve tatlıların neredeyse

bedavaya geldiğini ancak İngiliz zevkine uygun bir akşam yemeğinin ise nadiren

servis edileceğini masanın genel olarak yetersiz kaldığını söyler. Koyun eti güzel

değildi, dağlarda sayıca fazla boynuzlu sığır olsa da pazarda nadiren dana ve sığır eti

bulunurdu. Tereyağın tadı hoş değildir. Patates ve lahanalara ise nadiren rastlanır,

şalgama, turpa ise hiç rastlanmaz. Yakalanan balık türlerinden ise çok azı lezzetliydi.

Doktorun favorisi ise ağustos ayında yaygın görülen ve tadı sığır etine benzeyen kılıç

balığıdır.439

İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Osmanlı’da farklı bölgeleri gezmeye devam eden

ekibin katıldığı bir sonraki davet Yafa ve Kudüs arasında bulunan yolun güvenliğini

sağlayan Ebu Goş’un evinde gerçekleşir. İstanbul’da katıldığı yemek davetlerinden

farklı yemek çeşitlerini burada tadımlayan ekibin yemeklere dair notları bize Doktor

Meryon aracılığıyla ulaşır. Kendileri adına kesilen koyun kızartmasının yanı sıra

akşam yemeğinde sarma, kabak dolması, haşlanmış tavukla ikram edilen pirinç ve

ülkeye özel bir pilav da ikram edildiğini belirtir ve bunları Araplar arasında en iyi

yemeklerden biri olarak anar.440

Doktorun birlikte yemek yediği isimlerden biri de Kudüs müftüsü Ömer

Efendi’dir. Burada diğer Müslümanlarda olduğu gibi yemeğin kalaylı bakır bir sinide

ikram edildiğini ve herkesin etrafında toplandığını belirtir. Ona göre her ne kadar

yemekler iştah açıcı görünse de İngiliz birine sade ve basit gelir. Yemekten önce

kaynatılmış tavuğu bir hizmetçinin bıçak yerine eliyle parçaladıktan sonra yemeğin

üstüne eklediğini belirtmesi onu bu tavrın ne kadar tuhaf geldiğini gösterir. Doktora

438 Meryon, Travels, c.I, s.57; Tanzimata kadar Türklerin sabah 10:00-11:00 civarı yedikleri kahvaltı

ve günbatımında yedikleri akşam yemeği olmak üzere iki öğün tükettikleri bilinmektedir. Doktor

geldiğinde de aynı uygulama vardır; bkz. Garnett, a.g.e., s. 514-515.

439 Meryon, Travels, c.I, s.87-88.

440 Meryon, Travels, c.I, s.206.

112

göre yemek son derece şenlik içinde geçer ve yemekten sonra yanlarına kendilerinden

sadaka isteyen dilenciler ve dervişler gelir. Dilenciliklerini okudukları Kuran ve

yaptıkları methiyelerin ardına gizlediklerini belirten doktor, müftünün çok cömert biri

olduğunu ve sofrasını zengin fakir herkese açtığını belirtir.441

3.3.5. Kadınların Rolü

Kendilerine İslam’ı şiar edinen Osmanlı’da kadına verilen haklar genel olarak

İslam hukuk kurallarına göre belirlenmişse de sadece bu etkili olmamıştır. İslam’da

belirlenen kadının yeri ve konumuna ek olarak geleneklerden ileri gelen birtakım

yorumlamalar da eklenmiştir. Böylelikle kadının konumu ve rolü hakkında etkin olan

iki faktör din ve kültür bu algının oluşmasına zemin hazırlamıştır. 442

Osmanlı’da kadına biçilen birçok rol olsa da bunların başında eşlik ve annelik

görevi gelmektedir. Meryon, doktor olmasının verdiği avantajla haremleri ziyaret

edebildiğini ve yedi yıl aralarında bulunduğu Türk kadınlarını gözlemleme şansı elde

ettiğini söyler. Özel olarak Levant bölgesinde bir kadının 12 yaşında ergenliğe

girdiğini, genellikle de 12-13 hatta daha erken yaşlarında, çok nadiren 15 yaşından

sonra evlendiğini belirtir.443 Evliliğin Osmanlı hayatında doğal bir hal olduğunu dul

kalan kadınların da hemen evlendirildiğini bildiren Fanny Davis ise Osmanlı’da ilk

kez evlenecek kızların ise görücü usulüyle eşleriyle nasıl tanıştırıldıklarını ve nasıl bir

süreç takip ettiklerini anlatır.444 Doktora göre Osmanlı’da kadınlar, birer mahkûm gibi

dışarıda örtülerin, evlerde ise haremlerin ve parmaklıkların arkasına kapatılmaktadır.

Tüm bölgelerde de durum aynıdır. Üst sınıftan evlenmemiş kızlar, evlerinde

camlarının dahi kapalı olan bölümlerinde yaşarlar. Evleneceği kişilerle birbirlerini

görmeden nişanlanırlar. Alt ve orta sınıf ise hareketlerinde daha özgürdür.445

441 Meryon, Travels, c.I, s.219.

442 Müzeyyen Altunbay, “16. Ve 19. Yüzyılları Arasındaki Yabancı Seyahatnamelerde Osmanlı

Devleti’ndeki Kadın Algısı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 41, 2015,

s.59.

443 Meryon, Travels, c.I, s.32; Fanny Davis de yaş aralığını 12-14 olarak verir; bkz. Fanny Davis,

Osmanlı Hanımı, YKY yay., İstanbul, 2006, s. 75.

444 Davis, a.g.e, s. 75-81; Ayrıca bkz. Altunbay, a.g.m, s. 58-59.

445 Meryon, Travels, c. I, s. 25.

113

Evlilikten sonra ise Osmanlı kadının hayatından en önemli mesele olarak doğum

gelir. Doktora göre Doğu’da kadınlar o dönemde yalnızca doğurdukları çocuk

sayısınca değer görmektedir. Kısırlığın hem erkek hem de kadın için büyük bir ayıp

ve utanma vesilesi olduğunu söylese de en büyük baskı kadınların üzerinedir.446 Leydi

Montagu’ya göreyse toplumda evli bir kadının çocuk yapmaması ayıp olduğu gibi

tanıştığı tüm kadınların en az 12-13 çocuklu olduğunu yazar.447

Osmanlı’da kadınların örtülü olmaları, erkeklerle aralarında mesafe bulunması

ve çalışma hayatında aktif olmamaları gibi etmenler kendilerinin Doktor Meryon gibi

seyyahlar tarafından esir gibi muamele gördükleri iddiasının oluşmasına neden olsa da

hakikat böyle değildir. Kadınların ailesi dışında yalnız kadınlarla da olsa sosyal

hayatta bulunmaktadır.448 Önceki başlıkta belirttiğimiz hamamlar ise sosyalleşme

mekanlarının başında gelmekteydi. Bunun yanı sıra ev ziyaretleri, düğün şenlikleri,

mesire gezintisi, alışverişe gitme başlıca kadınların eğlence hayatının başında gelir.449

Ancak Doktor, hamam dışında Osmanlı’da kadınların toplulukta gerçekleşen

eğlencelere katılmasını da çok nadir olarak değerlendirir. Hatta yeğeni bu tür

eğlencelere katılan köylü bir adamın elinde asasıyla bağırarak onu aradığını ve bu

sebepten dolayı köyde kötü isimle anılacağını düşündüğünü söyler. Doktor buradan

köylülerin dahi eğlenceye katılamadığını ancak Fransa’da olsaydı tüm genç kız ve

erkeklerin bu tür eğlencelere katılabileceğini ifade eder.450

Osmanlı’daki kadınlar konusunda Leydi Hester, Doktor Meryon gibi düşünmez.

Ona göre Müslüman ülkelerdeki Türk kadınları her ne kadar örtünüp haremlere

kapatılsa da Avrupa’da salonları arşınlayan kadınlardan daha az aktif değildir. Aynı

zamanda inatçıdırlar. Alınıp satılan ve salt olarak efendisine boyun eğmek zorunda

kalan mekanik varlıklar olarak görülen köleler de dahi durum aynıdır. Hatta bunu

446 Meryon, Travels, c. II, s. 221; Müzeyyen Altunbay’ın seyyah Oliver’den yaptığı alıntıya göre

kadınların anne olarak elde ettikleri haklar, eş olarak elde edeceklerinden fazladır. Bu sebeple en

büyük hayalleri çocuk doğurmaktır; bkz. Altunbay, a.g.m., s. 58.

447 Montagu, a.g.e., s.53; D’ohsson, Fontmagne ve Olivier gibi diğer seyyahlar da benzer söylemlerde

bulunur; bkz. Evren, Can, a.g.e. s. 98-100.

448 Fanny Davis, Osmanlı Hanımı, YKY yay., İstanbul, 2006, s. 149-162.

449 Garnett’e göre eğer kadının eşi sofu ya da kıskanç değilse bu tür eğlencelere katılabiliyordu. Genele

bakıldığındaysa eşten izin almak sadece formaliteydi; Garnett, a.g.e., s. 518-519.

450 Meryon, Travels,c. II, s. 325-356; Benzer yorumları Fanny Davis de yapar; bkz. Davis, a.g.e., s.

149-154.

114

kanıtlamak için Sultan’ın hareminde bulunan ancak daha sonra Cezayir’deki

dayılardan birine satılan Çerkez bir kızın öyküsünü anlatır.451

3.3.6. Osmanlı’da Erkekler

Hester’in ve Doktor Meryon’un Osmanlı’da erkeklere dair gözlemleri yalnız

Türklerle sınırlı kalmaz. Yolculukları sırasında gezip gördüğü ülkelerdeki farklı

milletten kişilere dair izlenimlere de kitapta değinilir. Ancak seyyahın Lübnan’a

yerleştiği dönemde buradaki Arap erkeklerini de yakinen fırsatı inceleme bulması

onlara dair daha detaylı bilgi aktarımını mümkün kılar.

Hester’e göre gerçek bir Türk, karakter olarak her ne kadar erkeksi ve sert olsa

da iyi kalplidir. Güvendiği kimselere karşı da anlaşılması son derece kolaydır.

Türklerin sabırlı ve centilmen olduğunu düşünen seyyah, her zaman onların görgüsüz,

eğitimsiz Avrupalı konsüllere karşı nasıl tahammül gösterdiklerini anlamadığını

belirtir.452 Doktora göreyse Müslümanlar, dünyadaki en sakin, ihtiyatlı insanlardır ve

onları tecrübeli filozoflar olarak tanımlar.453 Ancak Meryon’un ve Hester’in Türk

erkekleriyle ilgili genel yorumları her zaman bu kadar olumlu değildir. Osmanlı’yı

çaprışık düzenin olduğu despotik ülkelerden biri olarak addeden Meryon, Osmanlı

halkını da bu tarz ülkelerde var olan hükümetin gereği kurallara uymayan insanlar

olarak tanımlar. Ona göre insanların esas bağlılığı kendilerinin üstünde yer alan

kişilere duyduğu korkuyla gelişir. Bu sebeple kendilerini güçlü hissetmek için

kendilerinden daha altta olanlara karşı kural tanımazlar.454 Bu konuyu pekiştirmek için

Hester’den örnek verir. Suriye’de yanında çalışan hizmetçilerden bahsederken Hester,

hepsinin ancak dayak ve tehditle işlerini yaptıklarını ve aradıkları muamelenin de bu

olduğunu çünkü hiçbirinin iyilik ve güzellikle işlerini yapmadıklarını anlatır. Ona göre

tiranlıkla yönetilen orta doğu topraklarında insanlar ancak boyun büktürecek kişilere

saygı duymaktaydılar.455

451 Çerkez kız kendisini satmaya çalışan paşayı tokatlar; Meryon, Memoirs, c. I, s. 208-209.

452 Meryon, Memoirs, c. I, s. 60; Esasen 19.yy’daki seyahatnamelerde Türklerin daha çok olumlu

yönleri üzerinde durulur; bkz. Şahin, a.g.e., s.389- 393.

453 Meryon, Travels, c. I, s. 55.

454 Meryon, Memoirs, c. III, s. 132-133

455 Meryon, Memoirs,c. II, s. 131-136 ; Hester Akka kuşatmasına katılan Mustafa Paşa’nın nasıl zeki

ve ne kadar acımasız olduğunu anlatır s.136-137’de.

115

Türklerin iş ahlakıyla ilgili olarak anlatılanlar da içler acısıdır. İş konusunda

Türklerin vahşi bir hayvandan yalnızca biraz daha iyi olduğunu, bir işi yaparken

uyuşuk bir şekilde hareket ettiğini ancak tehdit ve bağırmayla hızlanmaya, harekete

geçmeye başladıklarını belirtir. Kendi haline bırakıldığı zaman ise bir köpek gibi

çömelir. İngiltere’deki hizmet işinde bulunan kişilerle mukayese dahi

edilemeyeceğini, Suriyeli hizmetçilerin yalnızca onlara görev verildiği takdirde iş

yaptıklarını onu bitirdikten sonra ise pipolarına sarılıp dedikoduya başladıklarını ve

buldukları ilk yerde uzanmaya başladıklarını ifade eder. Ertesi gün ona öğretilen işi

yapacağını ümit etmenize rağmen yapmaz, aynı şeyleri tekrar tekrar söylemeniz

gerekir. Bu kişileri doğuştan hırsız ve yalancı kabul eden Meryon, utanmaları

olmadıklarını azarlandıkları zaman asla tepki vermeden yalnızca intikam için plan

yaptıklarını da ifade eder. İşlerinden ve kaldıkları yerlerinden mahrum

bırakılacaklarını hissettiklerinde ise işlerine daha sıkı sarılırlar ancak bu da geçici

süreliğinedir.456

3.3.7. Sağlıkla İlgili İzlenimler

19.yy’ın ilk yarısına gelindiğinde Osmanlı’nın her bölgesinde var olan

sistematik bir sağlık düzeninden bahsedilemez. Bu dönemde II. Mahmud tarafından

bizatihi başlatılan tıp okullarının açılması, karantina uygulaması, çiçek aşısı yapılması

gibi sağlıkla ilgili düzenlemeler bulunsa da bunlar daha çok İstanbul ile sınırlı kalmış;

diğer bölgelere tam olarak ulaşmamıştır.457 Suriye bölgesinde ikamet eden ve burayı

müşahede fırsatı bulan Meryon’a göre, doktor ve hastane sayıları ise son derece

yetersizdir. Sağlık sistemindeki bu yetersizlik de insanların tedavi olmak için alternatif

tıp arayışını zorunlu hale getirir. Doktora göre hiçbir işe yaramayan ancak Osmanlı

456 Meryon, Memoirs, c. II, s. 146-147.

457 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY Yay., İstanbul, 2002, s. 187-190; Gönül Güreşsever

Cantay, “XIX. Yüzyılda Kurumlaşma ve Hastahaneler 1”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve

Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı:1, 2013, s. 108-126; Prof. Erdem Aydın, “19.Yüzyılda Osmanlı

Sağlık Teşkilatlanması”, OTAM, Sayı: 15, 2004, s. 187-190; 19.yy’da sağlık alanındaki gelişmeler

için ayrıca bkz. Necati Çavdar, Erol Karcı, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Sağlık Teşkilatlanması’na Dair

Biyografik Bir Deneme”, Turkish Studies, c.9, 2014, s.258-260; Yıldırım Yavuz, Batılaşma

Dönemi Osmanlı Sağlık Kuruluşları, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, cilt:: 8, sayı:2, s.123-

142.

116

halkının şifa bulmak için tatbik ettiği birtakım uygulamalar vardır. Bu kısımda başta

bu uygulamaların hangileri olduğunu inceleyip sonrasında seyahatleri sırasında şahit

oldukları hastalıkların bölgesel olarak nasıl değiştiğine bakacağız.

Batı’da doktorların ve sağlık alandaki modern tekniklerin, kuruluşların yerini

Doğu’da bitkilerle ilgilenen birtakım kimseler ve bu kimselerin kullandıkları şifalı

otlar alır. Kimyon ve anason kaynatarak ya da hacamat yaptırarak birçok hastalığa şifa

buldukları gibi458 doktorun şaşkınlık içerisinde anlattığı bazı sıra dışı yöntemler de

tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Cebel-i Lübnan’da omzunda çıkık olan bebeği

bileğinden tutup döndürerek kolunun oturtulması, boğaz ağrısı olan birinin boğazına

bağladığı cep mendiliyle yüzü siyaha dönene kadar kendi boğazını sıkarak iyileşmeye

çalışması uyguladıkları yöntemlerden bazılarıdır.459

Hacamat, Suriye halkının tedavi amacıyla kullandığı diğer yöntemlerdendir.

Doğu’da hacamatın bizzat berberler tarafından icra edildiğini ifade eden doktor,460

bahar ayı geldiğinde kendilerine gelen insanlardan kol, bacak ve iki omzunun

arasından neşter ya da hacamat ile kan aldırdıklarını belirtir. Yılın ilk sıcaklarında

kanın kabarmasıyla artışa geçen iltihaplı hastalıkların önlenmesi sebebiyle yapıldığı

da bilinir diyen Meryon, işlemin uygulanışı hakkında da bilgi verir. Doktor işlemi

uygulayan kişilerin jiletle çizik attığını, daha sonra ucunda delik bulunan boynuza

benzer bir cisimle de kanı oradan emerek çıkardıklarını ifade eder.461

Hacamat dışında cerrahi müdahaleler gerektiren durumlarda ise yine berberler

ön plana çıkmaktadır. Kırık, çıkık, hacamat dışında ameliyat da yapabilen berberler,

Hester’e göre Avrupa’daki medikal doktorlardan çok daha iyidir. Hatta bununla ilgili

düşünceleri top mermisiyle kaval kemiği parçalanan bir Arnavut asker üzerinden

anlatılır. Askerin bacağını kaybetmesi üzerine orada bulunan bir Türk berber, askere

458 Meryon, Travels, c. I, s. 279.

459 Meryon, Memoirs, c. II, s. 338; mendil tedavisiyle bir adamın birkaç gün içinde nasıl öldüğüyle

ilgili anekdot ise diğer ciltte geçer; bkz. Meryon, Memoirs, c. I, s. 212-213.

460 İngiltere’deki sağlık imkanlarını yaşamaya karar verdiği Lübnan’da bulamayan Hester, Doktor

Meryon olmadığı sırada burada doktor gibi hareket eden berberlere kendini tedavi ettiriyordu. Hatta

1838 yılında Sayda’ya gelen ve vebaya yakalanma endişesi taşıyan hacı kafilesinin de Frenk

doktorlar yerine bu berberleri seçmeleri noktasında tavsiyede bulunmuştur; bkz. Meryon, Memoirs,

c. III, s. 222.

461 Meryon, Travels, c.II, s. 224-225.

117

köpekten alınan bir kaval kemiği takar ve adam küçük deformite dışında eskisi kadar

faal olur.462

Doktor, Osmanlı’nın 19.yy’daki sağlık kuruluşlarını, insanların sağlık

durumunu, tedavi yöntemlerini incelerken gezdiği bölgelerde yaygın olan hastalıklara

da değinmeyi unutmaz. Her bölgenin iklim koşulları, hava durumu, yer şekilleri,

kültürel gelenekleri vb. etmenlerden dolayı tecrübe ettikleri hastalıkları farklıdır.

Suriye’den Palmira’ya yaptığı yolculuk sırasında Levant’ta bağlarla, bahçelerle

çevrilmeyen yerdeki insanların sağlıklı olduklarını ancak Hama, Trablus, Şam gibi

bahçeleriyle meşhur olan bölgelerin halkının da ateşli hastalıklarla mücadele ettiğini

gözlemlediğini söyler. Hatta bazı durumlarda yanlış tedavi sonucu ateşin ölümcül

şekilde neticelendiğini belirtir. Palmira’da çok fazla kirlilik ve fakirlik olmadığından

insanlar ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmaz. Ancak çıplak toprak üzerinde

uyudukları için romatizma, tozlu yollardan, kirli mendil ve kumaşlardan dolayı

körlükle sonuçlanan göz iltihaplanması görünür.463

Bu dönemde Suriye bölgesinde görülen hastalıkların başında veba, kuduz gelse

de Doktor, Halep’te başlayan Bouton adı verilen bir temriye, uyuz ülseri hastalığından

da bahseder. Mr. Bruce gruptan ayrılıp Halep’e gitmeye karar verdiğinde Hester bu

hastalığın getirdiği endişeden dolayı yollarını ayırır. Bouton hastalığı uyuz gibi

özellikle yüzü etkileyen ve yara izi bırakan bir hastalıktır.464

462 Ancak Hester’in sevinç içinde anlattığı bu hikâyeye Doktor Meryon inanmaz, ona göre köpek

Müslümanlara göre necistir ve dokunmadıkları bir hayvanla ne olursa olsun temas etmek istemezler;

bkz. Meryon, Memoirs, c.III, s. 31-33.

463 Meryon, Travels, c. II, s.141-144; XIX.yy’da Osmanlı’ya gelen bir doktorun, W.Wittman’ın

hastalıklarla ilgili anlatıları için bkz; Şahin, a.g.e., s. 279-282.

464 Meryon, Travels, c. I, s. 351.

118

SONUÇ

Seyahat kavramı genel olarak yeni yerler görme, keşfetme, farklı kültürlerle

tanışma gibi naif emelleri barındırsa da tarihe baktığımızda farklı amaçlara da hizmet

etmiş olduğunu görmekteyiz. Özellikle 19.yy.’dan itibaren Osmanlı’nın zayıflamasını

fırsat bilen Avrupalı devletler, kendi hegemonyasını doğunun farklı bölgelerinde tesis

edip daha fazla güç elde etmek için, gelen seyyahları ve onların seyahatnamelerini bir

araç olarak kullanmışlardır.

1810 yılında Osmanlı’ya gelen ve daha sonra burada yerleşme kararı alan Leydi

Hester Stanhope de bu seyyahlardan biridir. Yaklaşık otuz yıl kadar kaldığı

Osmanlı’da İstanbul, Suriye, Filistin, Mısır, Lübnan gibi birçok ülke ve şehri gezmiş;

buraya dair değerlendirmelerini de arkadaşlarına ve İngiliz siyasetinde etkin olan

isimlere yazdığı mektuplarla iletmiştir. İlettiği bilgiler salt kendi gözlemlerine de

dayanmaz. Dedesi William Pitt gibi Osmanlı’da tesis ettiği casusluk sistemiyle ülkenin

her yerinde vuku bulan olaylar hakkında bilgi sahibi olur. Dük Wellington, General

Oakes edindiği bilgileri paylaştığı isimlerden bazılarıdır. Bu durum, vefatından birkaç

yıl öncesine, Kraliçe’nin kendisine bağlanan maaşı kestiği zamana kadar devam eder.

Bu tarihten sonra ise Hester’in söylemleri değişir; hatta kendisini İngiliz vatandaşı

olarak dahi görmediğini ifade edecek hale gelir.

Hester, hayattayken Osmanlı’ya dair yorumlarını ve mektuplarını

kitaplaştırmak istese de bunu vefatından sonra doktoru Charles Meryon gerçekleştirir.

Seyahatnamelerden ve hatıratlardan oluşan Memoirs of Lady Hester Stanhope ve

Travels of Lady Hester Stanhope adlı altı ciltlik eserde, seyyahın biyografisinden,

gözlemlerine; şahsi mektuplarından, bölgedeki olaylar hakkındaki yorumlarına kadar

birçok detaya yer verir. Eserde, seyyahın incelemelerine ek olarak Doktor Charles

Meryon’un olaylar hakkındaki yorumları, seyahat ettikleri yerlere dair

değerlendirmeleri de mevcuttur.

Kitabın yazılış amacı salt olarak İngiliz bir kadın seyyahın biyografisini sunma

iddiasında olsa da Osmanlı’ya dair içerdiği malumatlar açısından çok değerlidir.

Hayatının yaklaşık son 12 yılını Lübnan ve Suriye bölgesinde geçiren seyyahımız,

yalnızca bu bölgeye dair gözlemlerini değil; 1810-1839 yılları arasında Osmanlı

119

genelinde vuku bulan siyasi, sosyo-kültürel, dini olaylara da değinir. Osmanlı’da

gayrimüslimlerin zaman içinde değişen statüleri, II. Mahmud dönemi reformları ve

diğer ülkelerle ilişkileri; Lübnan’da vuku bulan siyasi değişimler, isyanlar, Dürzi

liderler arasındaki çekişmeler, önemli devlet adamları hakkındaki yorumlar eserde

bahsi geçen konuların bazılarındandır. II. Mahmud döneminde vuku bulan reformların

taşraya inmeyip yalnız başkentle sınırlı kalması ise seyyahın bu değişiklikleri bizatihi

müşahede etmesine fırsat sunmaz. Ancak kendisinin uzun yıllar ikamet ettiği Suriye

bölgesinde Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa eliyle yapılan değişimler,

kitapta daha detaylı bir şekilde yer almaktadır.

Her seyahatname onu kaleme alan kişinin görüşlerinden bağımsız olarak

değerlendirilmese de seyyahın müşahede ettiği halkın değerlerine ne kadar tarafsız

yaklaşacağı; içinde yetiştiği kültür, aldığı eğitim, mensup olduğu din gibi farklı

etmenlere bağlı olarak değişmektedir. Bunların yanı sıra yazarın mensubu olduğu

devletle, ziyaret ettiği millet arasındaki ilişkiler de bu tarafsızlığı etkileyen diğer

unsurlardandır. Bu minvalde tezimizde Osmanlı’ya dair yapılan değerlendirmelerin

müellifleri Lady Hester ve Doktor Meryon olduğu için ikisini ayrı olarak ele almamız

gerekmektedir.

Hester Stanhope, İngiliz siyasetinde aktif olan ve Hristiyan dinine mensup bir

ailede yetişse genel olarak yazdığı mektuplarda ve yapmış olduğu değerlendirmelerde

Osmanlı halkına karşı objektif bir tutum içinde olmuş; mutedil bir tavır sergilemiştir.

Dayısının İngiltere Başbakanlığı yaptığı dönemde Osmanlı ile geliştirilen olumlu

ilişkiler onun notlarına da yansır. Her zaman Sultan Mahmud’un yanında olduğunu

belirtir.465 Bu, Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa ile iyi başlayan ancak

devlete isyan etmelerinden sonra bozulan ilişkisinde de görülür. Bu dönemde diğer

seyyahlar arasında yaygın olan Müslümanların barbar, cahil olduğuna dair

yakıştırmalar onun söylemleri arasında yoktur. Osmanlı kadınlarına dair yargıları

olumludur. Esas olarak hayatının son yıllarında İngiltere hükümetine ve Hristiyanlara

465 1 Ağustos 1838 yılında Lord Palmerston’a yazmış olduğu mektupta da bunu açıkça

belirtir; bkz. Meryon, Memoirs, c. III, s. 278-281.

120

karşı tutumunda değişme yaşanır. Hristiyanlara karşı güttüğü husumet, yorumlarındaki

ön yargılı tutumlarında görülür.

Kitap ne kadar Hester Stanhope üzerinden şekillense de seyahatnamede yalnızca

onun yorumları yer almaz. Doktor Meryon’un Osmanlı’daki kadınlara, erkeklere ve

özellikle Müslümanlara dair değerlendirmeleri daha fazladır. Diğer Avrupalı

seyyahlar gibi kadınları mahkûm olarak gören doktor, onların örtünmelerini, haremde

yaşamalarını, erkeklerle mesafeli olmalarını vs. her şeyi baskı olarak görür. Bazı

konuları şahsi algılaması yaptığı değerlendirmelerdeki objektifliğini etkiler.

Kadınların örtünmelerini dahi sadece gayrimüslim erkeklerin bakışlarından kaçınmak

için olduğunu söyler. Mensubu olduğu dinin taraftarlarını koruma gayreti içinde

olduğu yazdıklarında sezilir, ona göre Müslümanlar Osmanlı’da Hristiyanları her

zaman hor görmektedir. Doktor, aynı zamanda kitabında yer verdiği anlatılarda

kullandığı kaynaklar açısından da eleştirilebilir. Bilginin kimden ve nasıl geldiği onun

için önemli değildir. Cezzar Ahmed Paşa hakkında yer verdiği anlatıları, Paşa’nın baş

düşmanlarından öğrendiği hikâyeler üzerinden şekillendirir. Ayrıca Doktor, verdiği bir

dipnotta, kitabında ele aldığı bilgilerin gün gün üzerinde bırakılan izlenimlerin

neticesinde yazıldığını ve zamanla ülkeyi ve insanlarını tanıdıkça düşüncelerinin

değiştiğini belirtir. Böylelikle kendisinin de ifade ettiği gibi verdiği bazı bilgilerde

hata payı olduğunu kabul etmemiz, doktorun anlattığı her meselenin mutlak doğru

olarak sunulmadığını bilmemiz açısından da önemlidir. Tüm bunların yanı sıra

doktorun gözlemleri neticesinde diğer seyyahlar tarafından yanlış algı oluşturularak

verilen bilgileri düzeltme gayreti içinde olduğunu da eklemeliyiz. İlki Diary of a Tour

Trough South India, Egypt and Palestine kitabında İngiliz seyyah Sir Digby

Mackworth’un, paşalardan birinin kadınlarını izlemek için havuz yaptırdığını ve

emrettiğinde kadınların birbirlerine su atarak eğlenirken onları izlediğine dair verdiği

malumatla ilgilidir. Doktor, verilen tüm bu bilgilerin hatalı olduğunu, Osmanlı’daki

kadınların soğuk suda asla banyo yapmayacaklarını, en fakir kişinin bile ya evindeki

banyoda ya da kamu hamamlarından birinde yıkanacağını söyler. 466

466 Meryon, Travels, c. II, s. 222-223.

121

Hester’in bölgeye geldiği tarihte seyyahlar arasında casus ve misyonerlerin

sayısı göz ardı edilmeyecek kadar çoktur. Hepsinin amacı inandıkları dini doğruları ya

da idealleri halkı empoze ederek mensup oldukları devlet adına çalışmaktır. Benzer

iddialar Hester üzerinden de değerlendirilebilir. Osmanlı’ya geldiği tarihten itibaren

edindiği bilgileri İngiltere’den tanıdıklarına yazması, tuttuğu casuslardan Osmanlı’nın

ileri gelenleri hakkında bilgi toplatması, devrin ileri gelen siyasileriyle iyi ilişkiler

geliştirmeye çalışması onun İngiliz devleti adına çalışan bir ajan olabileceği ihtimalini

barındırdığı gibi bölge halkı üzerinden Hristiyanlığı yayarak İngiliz hakimiyetini

kurmaya çalışan bir misyoner olduğunu da düşündürmektedir. Hester’in de bunlardan

biri olup olmadığını tespit etmek elimizde bulunan kaynak metinler çerçevesinde zor

görünmektedir. Kitabı yazarken seyyahın hoşlanmayacağı hiçbir şeyi kitaba

almadığını belirten Doktor Meryon’a göre Hester daha sağlığındayken tomarlarca

mektup yaktırmış ve kimsenin okumasını istemediği belgeleri imha etmiştir. Ancak

bulunduğu konum itibariyle kendisinin misyonerlik faaliyetleri içinde olmadığını ifade

etmemiz yanlış olmayacaktır. Lübnan’a yerleştiği dönemde yanında Müslüman

hizmetçileri çalıştırması ve onların neden hala Hristiyan olmadığına dair

arkadaşlarının sorularına “Buraya kimsenin dinini değiştirmeye gelmedim.” şeklinde

yanıt vermesi bunu destekler niteliktedir. Tüm bunların yanı sıra kendisinin Lübnan

siyaseti noktasındaki etkinliğini, üst düzey yetkililerle ilişkisini ve kurduğu casus

ağıyla bilgiye erişimini düşünürsek yalnızca Osmanlı’yı ziyarete gelen bir masum

seyyah olmadığını da söyleyebiliriz.

Askeri, siyasal, sosyal, kültürel birçok değişimin yaşandığı ve Osmanlı’nın

zayıflayarak Avrupalı devletlerin hedefi haline geldiği dönemde birçok seyyah bu

topraklara gelmiştir. Geliş amaçları, Osmanlı’yı gözlemleme ve gezi yazılarını kaleme

alma nedenleri farklı olsa da kendi devletlerinin yargılarını ya da ön yargılarını taşıyor

olmaları ve döneme dair kaynaklık ediyor olmaları açısından ortaktırlar. Tarih

çalışmaları konusunda son derece öneme haiz seyahatnamelerin Türk

Akademyası’nda kullanımı ise yeterli değildir. Çalışmamız sırasında belirttiğimiz gibi

seyyah hakkında hiçbir Türkçe esere, makaleye ya da yazına denk gelmedik. Dönem

hakkında yazılan diğer seyahatnamelere baktığımızda benzer sorun yine karşımıza

122

çıkmaktadır.467 Her ne kadar seyahatnamelerin tarih yazımında kaynak olarak

kullanılmasında artış olsa da Batı’da olduğu gibi incelenip değerlendirilmesi

konusunda halen eksik kaldığımızı göstermektedir.

467 Kitapta sıklıkla alıntısı yapılan Volney, Burkhardt, Wood and Dawkins, Prens Pückler Muskau, Sligo

Markizi, 18. Ve 19. yy ’da Osmanlı’yı ziyaret eden ve seyahat yazıları neşreden isimlerden yalnızca

bazılarıdır.

123

KAYNAKÇA

ABUİZZEDDİN, Nejla M. : “The Druzes: A New Study of Their History, Faith and

Society”, E.J Brill, Hollanda.

AKARLI, Engin Deniz : “The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920”,

London-New York, 1993”.

AKÇURA, Yusuf : “Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII ve XIX.

Asırlarda)”, Ankara, 1988.

AKGÜNDÜZ, Ahmed : “İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik Müessesi ve

Osmanlı’da Harem”, OSAV, İstanbul, 1995

AKGÜNDÜZ, Ahmed : “Tüm Yönleriyle Osmanlı’da Harem”, Timaş Yay.,

İstanbul, 2011.

ALİAOĞLU, Alpaslan : “Osmanlı Şehri”, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sos. Bilimler

Dergisi, 2016, Sayı: 38, s. 220.

ALTAN, Ebru : “Sur”, DİA, c.37, İstanbul, 2009.

ALTUNBAY, Müzeyyen : “16. Ve 19. Yüzyılları Arasındaki Yabancı

Seyahatnamelerde Osmanlı Devleti’ndeki Kadın Algısı”,

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 41,

2015, s.59.

ALTUNDAĞ, Şinasi : “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-

1841”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988.

AMOİA, Alba, Knapp,

L.Bettina

: Great Women Traveller Writers: From 1750 to the Present,

The Continuum International Publishing, New York, 2006

124

ANDRADE, Nathanael : “Zenobia: Shooting Star of Palmyra”, Oxford University

Press, USA, 2018

APAK SEVÜKTEKİN,

Melek

: “Osmanlı Dönemi Kadın Giyimleri”, Türkiye İş Bankası

Yay., Ankara, 1997.

ARSLAN, Hatice : “Başlangıcından Günümüze Arap Aleviliği- Nusayrilik”,

Mizanu’l Hak İslami İlimler Dergisi, sayı:1, 2016, s. 101-

111.

ASELİ, Kâmil Cemil : “Kudüs”, DİA, c.26, Ankara, 2002.

ATLIOĞLU, Yasin : Lübnan’da Din ve Siyaset: Dürzi Liderlik Örneği,

Akademik Orta Doğu Dergisi, c. IX, sayı: 2, 2015, s.7.

ATTERIDGE, A. Hilliard : Joachim Murat: Marshal of France and King of Naples,

London, Methuen & Co, 1911.

AYDIN, Erdem : “19.Yüzyılda Osmanlı Sağlık Teşkilatlanması”, OTAM,

Sayı: 15, 2004, s. 187-190.

AYKURT, Çetin : “Padişah- Halk Buluşmasını Temin Eden Törenlerden

Birisi: Cuma Selamlığı”, Tarih İncelemeleri Dergisi, sayı:

16, 2001, s.201-204.

AYTAŞ, Gıyasettin : “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Nusayrîler ve Nusayrîlik

(1745-1920)”, Ankara, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve

Hacı Bektaşı Veli Araştırma Merkezi, 2010.

BAĞIŞ, Ali İhsan : “III. George Dönemindeki İngiltere’nin Osmanlı

İmparatorluğu’ndaki Ekonomi Siyaseti”, 1760-1815, Türkİngiliz

İlişkileri 1583-1984, Ankara 1985.

BAĞLIOĞLU, Ahmet : “Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürziler”, Ankara Okulu

Yayınları, 2018, Ankara.

BAŞARAN, İsmail : “Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin (Hristiyan ve

Yahudi) Statülerinin Din Özgürlüğü Açısından

Değerlendirmesi”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Sayı: 18, Nisan 2019.

125

BELL, Gertrude Lowthian : The Letters of Gertrude Bell, Penguin Books, İngiltere,

1939.

BERKES, Niyazi : “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, YKY Yay., İstanbul, 2002.

BEYHAN, Mehmet Ali : Cabi Tarihi, Doktora Tezi, İstanbul, 1982.

BOSTAN, İdris : “Ba’lebek”, DİA, c.5, İstanbul, 1992.

BRAUDE, Benjamin, Lewis,

Bernard

: “Osmanlı Devleti İçerisindeki Hristiyanlar ve Yahudiler”,

Akademik Araştırmalar Dergisi, 2000, Sayı: 4-5.

BROOKE, John : “King George III,” Constable, London, 1985.

BRUCE, Ian : “The Nun of Lebanon”, Collins, London, 1951.

BUZPINAR, Tufan : “Lübnan”, DİA, 2003, Ankara, c.XXVII.

BUZPINAR, Tufan : Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir

Unsur: İngiliz Misyonerleri (19.yy), İslam Araştırmaları

Dergisi, sayı: 10, 2003.

CANTAY, Gönül Güreşsever : “XIX. Yüzyılda Kurumlaşma ve Hastahaneler 1”, FSM İlmî

Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı:1,

2013.

CERASİ, Maurice : Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent

Uygarlığı ve Mimarisi, YKY yay., İstanbul, 1999.

CEZAR, Mustafa : “Mufassal Osmanlı Tarihi”, Güven Yayınevi, c.V, İstanbul,

1971, s.2832-3.; Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma

Devri (XVIII ve XIX. Asırlarda), Ankara, 1988

126

CHATTY, Dawn : “Dawn Chatty, The Bedouin in Contemporary Syria: The

Persistence of Tribal Authority and Control”, Middle East

Journal, c: 64, sayı: 1, 2010, 29-49.

CHISHOLM, Hugh : “Charles Stanhope”, Encyclopaedia Britannica, Vol XXV,

Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911

CONDER, Lieut, Kİtchener : “The Survey of Western Palestine”, The Committee of The

Palestine Exploration Fund, London, 1881

COTTERMAN, William

Woods

: “Improbable Women: Five Who Explored The Middle

East”, Syracuse University Press, New York, 2013

COURTNEY, William

Prideaux

: “Charles Stanhope”, Dictionary of National Biography,

Elder Smith and CO., London, Vol 54, 1898

CRAVEN, Lady Elizabeth : A Journey Through the Crimea to Constantinople,, London,

1789.

CROUTIER, Alev Lytle : “Harem: Peçeli Dünya”, Yılmaz Yay., İstanbul, 1990

ÇAVDAR, Necati, KARCI

Erol

: “XIX. Yüzyıl Osmanlı Sağlık Teşkilatlanması’na Dair

Biyografik Bir Deneme”, Turkish Studies, c.9, 2014, s.255-

286.

DALGAKIRAN, Sayın : “Tarihi Cevdet’te İslam Mezhepleri II: Dürzilik ve

Nusayrilik”, Ankara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü Dergisi, sayı 21, Erzurum

DAVIS, Fanny : “Osmanlı Hanımı”, YKY yay., İstanbul, 2006

DERİNGİL, Selim : “II. Mahmud’un Dış Siyaseti ve Osmanlı Diplomasisi”,

İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1990

EMECEN, Feridun : “Cezzar Ahmed Paşa”, DİA, 1993, İstanbul, C.VII

127

EVREN, Burçak, Can, Dilek

Girgin

: “Osmanlı Kadını ve Yabancı Gezginler”, Ray Insruance

Co., İstanbul, 1996

FAHMY, Khaled : “Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır

Hükümdarlığına”, Vakıfbank Kültür Yay., İstanbul, 2020

FAHMY, Khaled : “Paşanın Adamları: Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Ordu ve

Modern Mısır”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Çev.

Deniz Zarakolu, İstanbul, 2010

FAROQHI, Suraiya : Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir? Tarih Vakfı Yurt Yay.,

İstanbul, 2003.

FAROQHI, Suraiya : Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Orta çağdan

Yirminci Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2010, s.

301-302.

FERWERDA, Frank Fokke : “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1819-1919 Yıllarında

Misyoner Seyyahlar”, Kebikeç Dergi

FRİTZE, Ronald H. : “Egpytomania: A History of Fascination, Obsession and

Fantasy”, London, Reaktion Books, 2016

GARDINER, Samuel

Rawson

: “Encyclopaedia Britannica”, Vol XI, Encyclopaedia

Britannica, Inc., New York, 1911

GARNETT, Lucy M. J : “Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri”, Oğlak

Yay., İstanbul, 2009,

GAUTIER, Antoine “Drogmans, Diplomates et Ressortissants Europeens Aupres

de la Porte Ottomane”, İstanbul, 2013

GOODRICH, Samuel

Griswol

: “Lives of Celebrated Women”, Rand and Mann, Boston,

1849

GOTTHEİL, Richard : “Diodatus”, The Jewish Encyclopedia, c.4, New York,

1906

128

GÖRGÜN, Hilal : “Kahire”, DİA, c.24, İstanbul, 2001

GRAVES, Philip P. : İngilizler ve Türkler, 21.Yüzyıl Yay., Ankara, 1999, s.1-

12.

GÜLER, Mustafa : “Cezzar Ahmed Paşa ve Akka Savunması”, Çamlıca Basım

Yay., İstanbul, 2013

GÜNEŞ, Gülcan Avşin : “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslimlere Bakışı ve Klasik

Dönem Millet Sistemi”, SKAD, cilt:1, sayı: 2, 2015

GÜNEŞ, Mehmet : “Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim Tebaaya Yaklaşımında

Dönemsel Değişimler”, Tarih ve Gelecek Dergisi, Aralık

2017, c. III.,

GRAINGER, John D. : “Seleukos Nikator: Constructing a Hellenistic Kingdom”,

Routledge, 1990

HAGUE, William : “William Pitt The Younger”, Alfred A. Knopf, New York,

2005

HAIM, Ruth Ben : İsrail Hakkında Gerçekler, İsrail Enformasyon Merkezi,

2008, İsrail

HALABI, Maha : “The Life and Travels of Lady Hester Stanhope", (basılmamış

yüksek lisans tezi), Beyrut Amerikan Üniversitesi, Lübnan

HAMEL, Frank : Lady Hester Stanhope: A New Light on Her Life and Love

Affairs, Cassell and Company, London, 1913

HARMAN, Ömer Faruk : “Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri”, Ensar Neşriyat,

İstanbul, 2005.

HENTCH, Thierry : “Hayali Doğu”, Metis Yay., İstanbul, 2016.

129

HİTTİ, Philip K. : “History of Syria: Including Lebanon and Palestine”,

Macmillan and Co Ltd, London, 1951.

HİTTİ, Philip K. : The Origins of the Druze People and Religion, Andesite

Press, 2017.

HOFMAN, Yıtzhak : “Mısır Yönetimi Altında Suriye ve Filistin’in İdaresi (1831-

1840)”, İlmi Araştırmalar Dergisi, İstanbul, 2001, s. 183-

204.

HOGARTH, David George : “Baalbek”, Encyclopaedia Britannica, Vol III,

Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911.

İPŞİRLİ, Mehmet : “Cuma Selamlığı”, DİA, İstanbul, 1993, c.VIII.

JACOBS, Joseph : “Herod I”, The Jewish Encyclopedia, c.6, New York, 1906.

JEFFERY, George : A Brief Description of The Holy Sepulchre Jerusalem And

Other Christian Churches in The Holy City, Cambridge

University Press, England, 1919

KALLEK, Cengiz : “Bulak”, DİA, c.6, İstanbul, 1992.

KARABULUT, Mustafa : “Osmanlı İmparatorluğun’da 19.Yüzyılda Değişim Süreci,

Sosyal, Kültürel Durum”, Uluslararası Sosyal Bilimler

Dergisi, 2016

KARATAŞ, Dr. İhsan : Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Toplum Hayatı

(Bursa Örneği), Gökkubbe Yay., İstanbul, 2020.

KEFELİ, Emel : “Alphonse de Lamartine”, DİA, c. XXVII, Ankara, 2003.

KENANOĞLU, Macit M. : Osmanlı Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, Klasik Yay., İstanbul,

2017.

130

KOÇU, Reşat Ekrem : “Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü”, Sümerbank

Kültür Yay., Ankara, 1967.

KONAN, Belkıs : “Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumuna

İlişkin Bir Değerlendirme”, AÜFHD, Sayı: 64, 2015.

KUTLUOĞLU, Muhammed

Hanefi

: “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, İstanbul, 2020, c.XXI.

KUTLUOĞLU, Muhammed

Hanefi

: “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, DİA, c.25, 2002, Ankara.

LAMARTINE, Alphonse de : “Voyage en Orient, Pagnerre-Hachette-Furne, Paris, 1845.

LAYBOURN, Keith : British Political Leaders: A Biographical Dictionary, ABCCLIO,

California, 2001.

LEWIS, Bernard : “İslam Dünyasında Yahudiler”, Akılçelen Kitaplar Yay.,

Ankara, 2018.

LEWIS, Bernard : “Doğu’ya Giden Bazı İngiliz Seyyahları”, Tarih

İncelemeleri Dergisi, Sayı:2, 1984, s.247-249.

LEWIS, Bernard : Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Basımevi, Ankara,

1988.

LÖSCHBURG, Winfred : Seyahatin Kültür Tarihi, Dost Kitabevi Yay., Ankara,

1998, s. 102-103.

LUTSKY, Borisoviç : Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi (16.yy.’dan 20.yy’a),

Yordam Kitap, İstanbul, 2011.

MOMEN, Moojan : Shi’i İslam: A Beginner’s Guide, Oneworld Publications,

London, 2016, s.81-84.

131

NORTON, R. : “Lebanon”, The Oxford Encyclopedia of the Modern

Islamic World, Oxford University Press, New York, 1995, c.

II, s. 475.

ORHONLU, Cengiz : Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskanı, Eren

Yay., İstanbul, 1987, s.113.

PALABIYIK, M. Hanefi : “M. Hanefi Palabıyık, Dini İnançları ve Özellikleri

Bakımından Nusayrilik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli

Araştırma Dergisi, 2010, sayı: 54.

PHILIP, Thomas : “The Farhi Family and the Changing Position of the Jews in

Syria, 1750-1860”, Middle Eastern Studies, Taylor and

Francis Ltd, Vol XX, no: 4.

POWERS, Tom : “The Church of the Holy Sepulchre: Some Perspectives

From History, Geography, Architecture, Archaelogy, And

The New Testament”, Artifax, 2004-2005, Israel.

PRICE, Thomas : “The Literary Remains of The Rev. Carnhuanawc”, Vol II,

London, Longman & Co, 1855.

ROGAN, Eugene : Araplar: Bir Halkın Tarihi, Pegasus Yay., İstanbul, 2017.

ROSEBERY, Lord : “Chatham: His Early Life and Connections”, Harper, New

York, 1910.

SAID, Edward : “Oryantalizm”, New York, Panteon, 1978.

SANDER, Oral : “Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü: Osmanlı Diploması Tarihi

Üzerine Bir Deneme”, İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2016.

SCHİFFER, Reinhold : Oriental Panaroma: British Travellers in 19th Century

Turkey, Rodopi, Amsterdam, 1999, s. 151-157.

SHAW, Stanford : “Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde

Yahudiler”, Kapı Yayınları, 2008, İstanbul.

132

SHAW, Stanford : Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., 2017, s.

62-64.

SİNANOĞLU, Abdülhamid : “Nusayrilerin İnanç Dünyası ve Kutsal Kitabı”, Esra Yay.,

1997.

SMITH, Dorothy J. : “Queen Hester”, University of Pennsylvania Press, Amerika,

1968.

SMITH, William : “Dictionary of Greek and Roman Geography”, Boston,

Little, Brown and co, Boston, 1854.

SONAT, Dr. Ramazan : “El Aneze Aşireti Ekseninde Birinci Dünya Savaşı’nın

Gölgesinde Devlet-Aşiret İlişkisi ve Yansımaları Üzerine Bir

Tarih Kritiği”, History Studies: International Journal of

History, 2018, c.10, sayı: 4, s.167-187.

SONYEL, Salahi R. : “Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasında Azınlıkaların Rolü”,

TTK, Ankara, 2014.

SPEAKE, Jennifer : Literature of Travel and Exploration: An Encylopedia,

Vol. II, Fitzroy Deaborn Publishing, New York, 2003.

STANHOPE, Ghita : The Life Of Charles Third Earl Stanhope, Longmans, Green

and CO., London, 1914.

STANHOPE, Wilhelmina

Powlett

: “The Life And Letters of Lady Hester Stanhope”, London,

John Murray, 1914.

SÜREYYA, Mehmed : “Sicill-i Osmanî”, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yay., c.V,

İstanbul, 1996.

ŞAHİN, Gürsoy : “İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk

İmajı”, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2017.

133

SEZEN, Tahir : “Osmanlı Yer Adları Sözlüğü”, Ankara, Sistem Ofset, Bas.,

Yay., 2017.

ŞENZEYBEK, Aytekin : “Başlangıçtan Günümüze Dürzilik”, Selçuk Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 31, 2011.

ŞENZEYBEK, Aytekin : “Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürziler”, Ankara Okulu

Yayınları, 2018, Ankara.

TEKİNSOY, Yunus Emre,

Hanilçe, Murat

: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Misyonerler ve

Faaliyetleri”, Kitabevi Yay., İstanbul, 2008.

THOMAS, Northcote

Whitbridge

: “Demonology”, Encyclopaedia Britannica, Vol XIII,

Encyclopaedia Britannica, Inc., New York, 1911, C. VIII.

TOMAR, Cengiz : “Sayda”, DİA, c.36, İstanbul, 2009.

TÜRKAN, Ahmet : Anahtarını İki Müslüman Ailenin Koruduğu Kilise: Kıyamet

Kilisesi, Milel ve Nihal Dergisi, 2013, Cilt 10, Sayı:2.

UÇAR, Zofie : XIX. Yüzyıldaki Avrupalı Seyyahların Gözüyle Osmanlı

Kıyafetleri Üzerine Bazı Tespitler, Journal of Modern

Turkish Studies, c.X, sayı: 4, 2013

ULUÇAY, Ömer : Ömer Uluçay, Arap Aleviliği: Nusayrilik, Gözde Yay.,

Adana, 1996.

ÜNEN, Uğur : XVIII. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Rodos Adası”,

(basılmamış yüksek lisans tezi), Adnan Menderes

Üniversitesi, Aydın, 2013

ÜNVER, A.Süheyl : “Türk Hamamı”, Belleten Dergi, 1973

VAUGHAN, Agnes Carr : Zenobia of Palmyra, Garden City, New York, 1967

134

YALÇINKAYA, Alaaddin : “III. Selim ve II. Mahmud Dönemleri Osmanlı Dış

Poitikası”, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002

YAVUZ, Yıldırım : Yıldırım Yavuz, Batılaşma Dönemi Osmanlı Sağlık

Kuruluşları, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, cilt:: 8,

sayı:2, s.123-142.

YILMAZ, Özgür : “Osmanlı Şehir Tarihleri Açısından Yabancı

Seyahatnamelerin Kaynak Değeri”, Tarih İncelemeleri

Dergisi, Sayı: XXVIII/2, 2013

WATNEY, John Basil : “Travels in Araby of Lady Hester Stanhope”, Gordon

Cremonesi, London, 1975

WERRY, Eliza F : “Personal Memoirs and Letters of Francis Peter Werry”,

Charles J. Skeet, London, 1861

: “Pückler-Muskau, Hermann Ludwig Heinreich”,

Encyclopaedia Britannica, Vol XXII, Encyclopaedia

Britannica, Inc., New York, 1911

135

EKLER

EK I: Lady Hester’in Cebel-i Lübnan’daki (Joun)Evi468

468 Meryon, Memoirs, c.I, s.87.

136

EK II: Lady Hester’in Borçlandığı Kişiler469

469 Meryon, Memoirs, c.I, s.354.

137

EK III : Lady Hester Stanhope Erkek Kıyafetleriyle Ata Binerken470

470 Meryon, Memoirs, c.I.

138

EK IV: Doktor Meryon’un çizimiyle 19.yy’da Dürzi kadınlar471

471 Meryon, Travels, c.I, s. 345.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder