Sayfalar

29 Haziran 2024 Cumartesi

11

 

GĐRĐŞ

1.  PROBLEM

Osmanlı coğrafyasına Protestanlığı tebliğ için gelen American Board misyonerlik teşkilatı mensuplarının, yüzyılı aşan bir dönemde (1820-1924) çeşitli metotlarla ve açtıkları kurumlarla bu amaçlarını gerçekleştirmek için çaba sarf ettikleri bilinmektedir. Ancak ülkemizde çeşitli araştırmalara konu olmuş bu uzun soluklu çabalar, daha çok ikincil kaynaklara ve yorumlara dayanılarak ve alıntı tekrarları yapılarak ele alınmış gibi gözükmektedir.1 Söz konusu araştırmalarda misyonerlerin “Osmanlı toplumundaki Rum ve Ermenilere yönelik çalıştıkları” sık sık vurgulandığından, Arnavutları, Bulgarları, Arapları, Nasturileri, Alevileri, Kürtleri ve nihayet Türkleri de içine alan Evangelizasyon projesi ister istemez, Ortodoks, Gregoryen ve Katolik cemaatlerinin Protestanlaştırılması çalışması şeklinde daraltılmaktadır. Bu durumda bahsedilen cemaat mensuplarından Protestanlığa geçenlerin, cemaat liderlerinden veya toplumdan fazla bir tepki görmediklerini düşündürmektedir. Çünkü bu geçiş, aynı din içerisindeki iki mezhep arasında gerçekleşmiştir. Özellikle okulların tanıtımı, sondaj usulüyle derinlemesine bir yaklaşımla değil, ekseriyetle kısa bir tarihçe verilmek suretiyle toplu bir bakışla verilmektedir.

 

Halbuki Amerikalı misyonerler, Rum ve Ermeni cemaatlerinin bütün inanç dünyalarını sarsacak, hayat tarzlarını değiştirecek mesajlarla gelmişlerdi. Bu mesajlarını din adamlarıyla, cemaat ileri gelenleriyle ve halktan kimselerle tartışmışlar, gittikleri yolun ve yaşadıkları hayatın yanlışlarını göstermişler, onlara her fırsatta ve değişik metotlarla yeni dini telkin etmişlerdi. Tanzimat ve Islahat fermanlarının gayrı müslimlere getirdikleri rahat ortamla birlikte hız kazanan bu hareket, Osmanlı Devleti’nin hemen hemen bütün şehirlerine, köy ve kasabalarına yayılmış, yüzyılın sonuna kadar da halkı Protestanlaştırma faaliyetleri nihayet bulmamıştır. Buna mukabil Rum ve Ermeni ruhbanının, cemaat


1 Ülkemizdeki yabancı okullar, hususen Amerikan okulları üzerine yapılmış çalışmaların tümünü bir araya getiren ve haklarında değerlendirmeler yapılan bir makale için bkz. Ayşe Aksu, “Türkiye’deki Yabancı Okullar Üzerine Yapılan Çalışmalar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2008, S. 12, C. 6, s. 207-241.


 

 

liderlerinin ve değişik kesimlerinin Amerikalılara tepkileri son derece şiddetli olmuş, bu tepki, adeta devlet yetkililerinden daha kapsamlı bir boyutta yüzyılın sonuna kadar mütemadiyen, aynı kararlılıkla devam etmiştir. Bazı araştırmalarda misyonerlerin ve Protestanlığı kabul edenlerin kendi dindaşlarından tepki gördükleri dile getirilmiş olsa da bu bahis fazla detaylandırılmış değildir. O nedenle misyonerlerin Rum ve Ermeni cemaatlerinden gördükleri çeşitli tepkilerin tarihi seyir içerisinde araştırılması, paralelinde Türklerin tepkilerinin de ele alınması gerekmektedir.

 

Okullaşma çalışmalarının 1870’lerden sonra yaygınlaşmaya başladığı, 1890’lardan sonra yoğunlaştığı görülmektedir. Bugünkü anlamda ilkokuldan teoloji okullarına kadar değişik türlerde açılan okullardan, daha ziyade “misyoner kolejleri” öne çıkartılma eğilimi belirgin şekilde araştırmalarda öne çıkmaktadır. Bir anlamda kolejlerin, gayrı müslim azınlık çocuklarının yanı sıra Müslüman çocuklarını da Protestanlaştırdıkları, dolayısıyla çok zararlı olduklarının altı kalın hatlarla çizilmeye çalışılmaktadır. Oysa Amerikan kolejleri, aşağıda da kısmen değinileceği üzere, kişileri doğrudan Protestanlaştıran kurumlar değillerdi. Ondan çok daha etkili olan kurumların başında kız ve erkekler için açılan “yatılı yüksek okullar”, ikinci olarak da yerli din adamlarının ve hanım tebliğci ve öğretmenlerin yetiştirildiği ilahiyat okulları geliyordu. Kolejlerin öğrenci profiline bakıldığında bunların büyük bölümünün, “evlatlarının dininin değiştirilmesini istemeyen” Rum, Gregoryen ve ileride Müslüman ebeveynlerin çocukları oldukları görülür. Kaldı ki misyoner raporlarında yüksek okullardan mezun öğrenci modelleri sunulurken, onların nasıl Protestanlaştıkları ve kiliseye üye oldukları detaylı bir şekilde aktarılırken; kolejli öğrenci modellerinde bu yöne vurgu yapılmaz, yurtdışında nerelerde eğitim aldıkları anlatılır ya da zaten Protestan aile çocuklarının teoloji okullarına girdikleri zikredilir.

 

Mevcut çalışmalarda öne çıkan bir diğer bakış açısı, Amerikan faaliyetlerinin ve eğitim çalışmalarının Ermeni olaylarıyla bir bağlantı kurularak aktarılması, söz konusu olayları nasıl etkilediği üzerinde durulmasıdır. Oysa “Ermeni olaylarından” çok önceleri çalışmalarına başlamış olan misyoner eğitimciler, Ermeni ve Rumlar arasında ortalama üç


 

 

nesil (1820-1895) yeni bir Hıristiyan erkek ve kadın kimliği yetiştirmiş, birbirinden farklı dünya görüşüne sahip bu üç nesil Osmanlı topraklarında değişik nüfus hareketleri oluşturmuş, basın, yayın ve edebiyat birikimi vücuda getirmiş, anadilleri üzerine çalışmalar yapmışlardır. Bütün bunlar yalnızca Ermeni olaylarının saikleri bağlamında değerlendirildikleri takdirde bahsedilen gelişim ve oluşumlar, bilerek veya bilmeyerek, gündem dışı bırakılmış olmayacak mıdır? Öte yandan Osmanlı tebeası olan ve geleneksel Şark hayatı yaşayan Rum ve Ermeni kadınların modern yaşamı benimsemeleri, okullaşma olgusunu benimsemeleri süreci, Müslüman kesimin Batılı okul modeliyle tanışması ve onu benimsemesi, Ermeni olaylarından çok önceki aşamalar olduğu halde, bunların geniş ölçekli araştırmalarla ortaya konmaması akademik bir ihmal olmaz mı?

 

Dolayısıyla Amerikalıların yetiştirdiği bu yeni modeli tanımlamadan, Amerikalı okullarda hangi müfredatlardan geçtiklerini, oralarda hangi ders kitaplarını okuduklarını ortaya çıkarmadan, “Amerikan faaliyetleri-Ermeni olayları” ilişkisinin kurulması ve tartışılması sağlıklı bir zeminden yoksun kalmaktadır. Bir de buna Batıda gelişen fikri akımlar (Helenleşme, milliyetçilik, ulus-devlet, Pozitivizm) çerçevesinde o dönemdeki Protestan Rum ve Ermeni yazarların (ya da değişik hareket önderlerinin) gazete, dergi veya müstakil kitaplardaki yazılarının yeterince incelenmediği, o yazılarda devlete, milliyetçiliğe, Batı dünyasına ve modern hayata nasıl bir yaklaşım sergilediklerinin gün yüzüne çıkarılmadığı eklenirse Osmanlı’nın azınlıklar probleminin tam manasıyla vuzuha kavuşturulduğunu söylemek zor görünmektedir.

 

Bugüne kadar hemen her araştırmada Amerikalı misyonerler-Ermeniler ilişkisi üzerinde durulmuş, onların Rumlarla ilgili projeleri gündeme gelmemiştir. Çünkü yaygın kanaat, American Board’ın Rumlarla çalışmayı daha ilk başlarda bırakmış olduğu yönündedir. Halbuki bu teşkilat yüzyılın sonuna kadar Rumlarla ilgili çalışmalarını sürdürmüş, Ermeniler kadar başarılı olmamakla birlikte, onlardan da emeğinin karşılığını almıştır. Bir başka deyişle Amerikalı misyonerlerin Ermenilerde oluşturdukları milliyetçilik ve bağımsızlık şuurunun, aynı şekilde Rumlarda da görülme ihtimali yüksektir. Ancak bu


 

 

konuda da ciddi bir araştırma yapıldığı söylenemez. Bu durumda Amerikan faaliyetlerinin, kendi ifadeleriyle, halkı eğitme/aydınlatma/uyandırma faaliyetleri ile kurumsal eğitim/tebliğ faaliyetleri, istenilen düzeyde ve ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmamış olması bir problem teşkil etmektedir.

 

2.  ÖNEM

Ülkemizin eğitim tarihinde yabancı okullar, bunun içerisinde de Amerikan okulları, günümüz eğitim kurumlarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemesi bakımından önemli bir yere sahiptir. Klasik eğitim anlayışımızı terkederek Batılı tarzdaki modern eğitim kurumlarını kabul ettiğimiz XIX. yüzyılda, bilhassa Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yaygınlık kazanan ve buradaki insanları Batı dünyasının değerleriyle, bilimiyle, günlük yaşantısıyla tanıştıran Amerikan okullarının bu kabulde etkisi olduğu düşünülebilir. Kaldı ki Sultan II. Abdülhamid yönetiminin bu okullara engel olmak maksadıyla modern eğitim kurumları açtığı ileri sürülmektedir. 2 Bu bağlamda söz konusu okulların iç yapısının (yönetim anlayışı, müfredatı, geçirdiği değişiklikler, din eğitimi, öğretmen kadrosu, ders dışı etkinlikler, ders kitapları vb) incelenmesi, yetiştirdiği insan modelinin tasvir edilmesi, bu modelin değişen dünya görüşünün fert ve toplum nezdinde ne gibi değişimlere, dönüşümlere ya da hareketlere öncülük etmiş olabileceğinin ortaya konulması önemli bir hal almaktadır. Böylece Osmanlı’nın son dönemini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş devresini kapsayan modern eğitim kurumlarımızın inşa sürecinin daha anlaşılır hale geleceği düşünülmektedir.

 

3.  AMAÇ

Amerikalı misyonerlerin Osmanlı halklarını Protestanlaştırma projesi, çok katmanlı ve birbirinden tamamen farklı yönleri bulunan bir süreçtir. Bu araştırmanın ilk amacı misyonerlerin gerek halka yönelik tebliğ/eğitim çalışmaları, gerekse kurumsal eğitim anlamında ne gibi çalışmalar yaptıklarını, nasıl bir seyir takip ettiklerini tarihsel akışı


2 Bu konuda bkz. Betül Başaran, “Reinterpreting American Missionary Presence in The Ottoman Empire: American Schools and The Evolution of Ottoman Educational Policies (1820-1908)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, 1997.


 

 

dikkate alarak ortaya koymaktır. Đkinci olarak bu eğitim çalışmaları sonucunda ortaya çıkan yeni Protestan kimliğini incelemek, bu kimliğin niteliklerini belirlemek de eğitim-öğretim faaliyetlerinin sonuç unsuru olarak incelemektir. Üçüncüsü de topluma tamamen yabancı olan Protestan fikirlerinin ve bu bağlamda yetişmiş insan modelinin toplum içerisinde ne tür tepkilerle karşılaştığını –sadece eğitim alanıyla sınırlı kalarak- tespit etmeye çalışmaktır.

 

4.  YÖNTEM

4. 1. Verilerin Toplanması

Eğitim tarihimizin önemli bir vadisini teşkil eden Amerikan okulları konusunun henüz belgeleme aşamasının tamamlanmadığı göz önüne alınarak, ulaşabildiğimiz misyoner belgeleri ve kaynakları, tarama modeli 3 yöntemiyle incelenmiştir. Böylece metodun tanımına uygun olarak, geçmişteki bir olgu, var olduğu şekliyle tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu aşamada başta Đstanbul Bible House Kütüphanesi olmak üzere, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi, Amerikan Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi (ARIT) ve ĐSAM Kütüphanesi’nde araştırmalar yapılarak ilgili verilere ulaşılmıştır.

 

4. 2. Verilerin Değerlendirilmesi

Elde edilen veriler tarihi bir seyir içerisinde okunarak, bir olayın nasıl ve hangi sebeplerle vuku bulduğu, nasıl karşılandığı; bir kurumun ne amaçlarla tesis edildiği, nasıl yürütüldüğü, akabinde nasıl bir netice alındığı; toplumun bir olguya önce ne şekilde yaklaştığı, daha sonra bu yaklaşımında nasıl bir dönüşüme gittiği/veya gitmediği birebir takip edilmeye çalışılmıştır. Bir başka ifadeyle teze kaynaklık eden belge ve eserler, tarihi bir olguyu, bir düşünceyi, bir yaklaşımı delillendirmek amacıyla kullanılmış değildir. Aksine, belgelerin söyledikleri muvacehesinde gerek sosyal ortamın tepkisi, gerekse eğitim kurumları çerçevesinde yapılanlar, baştan sona olduğu gibi ve ayrıntılardan kaçınmayarak ortaya konulmaya çaba gösterilmiştir. Bu çabanın bir gereği olarak, konuyla ilgili ikincil kaynaklardaki yorumlar mümkün mertebe teze dahil edilmemiştir. Çünkü asıl amaç,

 


3 Niyazi Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Ankara: Bilim, Kitap, Kırtasiye Ltd. Şti, 1995, s. 77.


 

 

misyonerlerin kendi faaliyetleri hakkında, yine kendilerinin neler söylediklerinin tespit edilmesidir.

 

Okullarla ilgili bilgi verilirken, istatistiklere boğularak ansiklopedik bilgiler verilmek yerine, çeşitli alt başlıklarla o kurumun hayatiyetinin devam ettiğine yönelik hususlar vurgulanmıştır. Bu doğrultuda her bir eğitim kurumundaki öğrenci mevcutlarının ve mezunlarının yıllara göre sıralanması, mezunların ileriki hayatlarında ne gibi etkinliklerde bulundukları, yetiştirilmeye çalışılan öğrenci modeli hakkında misyonerlerin yazdıkları; okulların ciddiyetini, sürekliliğini ve nesilden nesile birtakım oluşumlara rehberlik ettiklerini göstermesi adına önemsenmiştir.

 

5. SINIRLILIKLAR

Amerikan misyoner faaliyetlerinin kişisel tebliğden başlayarak, kilise kurmak, sağlık kurumları inşa etmek, okullar açmak gibi birçok alanda ilerlediği bilinmektedir. Her başlığın ayrı bir araştırmaya konu olacak kadar geniş olduğu da muhakkaktır. Bu çalışmada sadece misyonerlerin halka yönelik din eğitimi ve kurumsal din eğitimiyle sınırlamak durumu ortaya çıkmıştır.

 

5. 1. Konunun Zaman Açısından Sınırlandırılması

Bu çalışma Amerikalı misyonerlerin Osmanlı topraklarına geliş tarihi 1820’den başlayarak 1900’e kadarki zaman diliminde gerçekleştirdikleri faaliyetleri içermektedir. 1900’de kalış sebebini ise şöyle izah edebilirim: Misyonerler, 1895 ve sonrasındaki Ermeni olaylarını bir “katliam” olarak değerlendirmekte ve bunu ilgili raporlarında sık sık dile getirmektedirler. Dolayısıyla ilk iki nesil misyonerlik çalışmalarının bu tarihten sonra daha siyasi bir hüviyet kazandığı görülür. Çok tartışmalı olan bu dönemdeki faaliyetleri teze dahil etmek tartışmada taraf olmayı getireceği gibi, çalışmanın konusunu da olması gerektiğinden daha fazla genişletecekti. Çünkü 1890’lardan sonra misyonerlerin din eğitimi çalışmaları, eskiden açılan yüksek okul ve kolejlerin bünyesinde kurulan yetimhanelere, anaokullarına ve endüstri okullarına, ilaveten müstakil olarak açılan kör ve sağırlar


 

 

okullarına, hemşirelik kurslarına, yardım cemiyetlerine kaydırılmıştır. Dolayısıyla Yakındoğu’ya Yardım Cemiyeti gibi cemiyetlerin faaliyetlerine kız ve erkek öğrencilerin değişik şekillerde katılması ve bunların raporlarda çok geniş yer tutması, mutat eğitim faaliyetlerinin raporlara eskisi kadar detaylı yansımasını engellemiştir. Bir başka sebep ise yüzyılın sonuna doğru herhangi bir şehirdeki kız ve erkek yüksek okullarının, kolejlerin artmasıdır. Söz gelimi Harput Đlahiyat’ı besleyen yüksek okul sayısı 1900 öncesi bir iken, daha sonra dörde çıktığı görülür. Ancak savaşlar ortamında bu kurumların istikrarı ve takibi de güçleşmiştir. Dolayısıyla yalnızca 1900’e kadarki dönemde açılan eğitim kurumlarının incelenmesi tercih edilmiştir. Fakat bu kurumların ne zaman kapandığı veya ülke dışına taşındığı, günümüzdeki durumu ihmal edilmeyerek teze kısaca dahil edilmiştir.

 

5. 2. Konunun Mekan Açısından Sınırlandırılması

Çalışmamızda bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları kapsamında yer almış olan Amerikan okulları ve buralardaki din eğitimi incelenmiştir. Osmanlı coğrafyasında kalan Suriye, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs, Filistin bölgesi gibi yörelerde açılan okullar bu incelemenin dışında bırakılmıştır. Doğal olarak sadece Rum, Ermeni ve Türklere yönelik eğitim çalışmaları dikkate alınmıştır.

 

5. 3. Çalışmadaki Konu Sınırlamaları

Çalışma çerçevesinde bazı konularda sınırlamaya gidilmiştir. Bunlardan biri Robert Kolej’dir. Bu kuruma, üç nedenden ötürü bu araştırmanın dışında bırakılmıştır. Öncelikle bu kolej, American Board teşkilatının bilfiil kurduğu, desteklediği ve birinci dereceden ilgilendiği bir kurum değildir. Đkinci olarak Robert Kolej, müstakil tezlere konu olacak kadar geniş bir faaliyet alanına sahiptir. Üçüncüsü ise, Amerikan okulları denildiğinde pek çok kimsenin aklına sadece Robert Kolej gelmekte, bunun dışındaki okul ve kolejler gölgede kalmaktadır. Bu yerleşik anlayışı biraz değiştirmek adına bu kurumun konu dışında kalması uygun görülmüştür.


 

 

Anadolu coğrafyasında Rum ve Ermenilerin dışında yaşayan Süryani, Çerkez, Kürt ve Nasturi kimliklerine yönelik misyonerlik faaliyetleri konu dışı bırakılmıştır. Sadece Rumlar, Ermeniler ve Türklerle sınırlı bulunmaktadır. Misyoner faaliyetlerinin kilise, matbaa, sağlık, anaokulu gibi kısımları bu tezde ele alınmayan konulardandır.

 

5. 4. Kaynak Açısından Sınırlamalar

Amerikalı misyonerlerin tebliğ ve din eğitimi faaliyetlerini konu alan bu çalışmanın kaynakları dört kısımdan oluşmaktadır. Tezin ana kaynağını The Missionary Herald adlı misyoner raporları serisi teşkil etmektedir. American Board’ın faaliyet bülteni olan bu seri, 1810 yılında yayına başlayıp 1839 tarihine kadar aralıksız devam etmiştir. Dünyanın dört bucağına giden Amerikalı misyonerlerin aylık raporlarından elde edilen her türlü bilgi, istatistikler, problemler, yeni projeler, ülke yönetimiyle ilişkiler, sosyolojik yapılanmalar, siyasi durum ve değişiklikler, eğitim çalışmalarının detayları gibi çok değişik ve renkli konulara yer verilmiştir. Birinci elden hazırlandıkları için misyoner faaliyetlerine doğrudan ulaşma imkanı vermektedir. Bu tez için 1810 yılından 1839’a kadar Anadolu coğrafyasına dair bütün raporlar tamamıyla incelenmiştir. Bir başka deyişle tez, büyük oranda, The Missionary Herald serisinde yer alan veriler doğrultusunda ve çerçevesinde hazırlanmıştır.

 

Bu kaynağın yanı sıra American Board teşkilatının Reports of The American Board of Commissioners for Foreign Missions adıyla yayınladığı, 1840-1927 yılları arasını kapsayan yıllık raporlarından da yararlanılmıştır. Söz konusu rapor serisi daha rakamsal bilgiler vermesi ve tek bir kalemden çıkması hasebiyle daha kesin bilgileri barındırmaktadır. Bu yönüyle The Missionary Herald’ta yer alan fazla ayrıntılı ve bir konuda birkaç misyonerin kaleminden çıkan dağınık bilgileri toparlaması bakımından önemlidir. Tezde bu raporlar da baştan sona taranarak eğitimle ilgili veriler netleştirilmiştir.

 

Tezin üçüncü kaynak grubunu misyoner hatıraları oluşturmaktadır. Bu hatıralarda misyonerlerin tebliğ ve eğitim faaliyetleri, yöneticilerle ilişkileri, yaşadıkları zorluklar ve tüm tecrübeleri gözler önüne serilmiştir. Özellikle görevi eğitimcilik olan misyonerler


 

 

okullarla ilgili önemli bilgiler aktarmışlardır. Elden geldiğince bu tezde, misyonerlerin eğitim çalışmalarının hatıralara yansıyan yönü de dikkate alınmıştır. Bu üç kategorinin dışında kalan kitap, tez ve makalelerin, çalışmanın başlıklarına uygun düşen yerlerinden alıntı yapılmakla birlikte, mümkün mertebe bu alıntıların yine bir misyoner belgesine dayanan veriler olmasına özen gösterilmeye çalışılmıştır. Belge dışı aktarımlar, kişisel yorumlar bir başka çalışmada değerlendirilmeye bırakılmıştır. Lyman Bartlett, Historical Sketch of Mission Work in The Smyrna Field (1820-1904); John Freely, A History of Robert College, The American College for Girls and Boğaziçi University; Gülbadi Alan, “Merzifon Amerikan Koleji ve Türkiye’deki Etkileri” (doktora tezi), Dilşen Đnce Erdoğan, “Osmanlı Devleti’nde Amerikalı Misyonerler ve Van Ermeni Đsyanı (1896)” (doktora tezi); May N. Fincancı, The History of Robert College Old and New, bu çalışmaya verileriyle önemli katkılarda bulunmuş eserlerden bazılarıdır.

 

6. Tanımlar

6. 1. Misyonerlik Kurumu (Fr. missionnariat, Đng. missionary work)

 

Bir kimseye verilen özel yükümlülük; özel görev, yetki,4 çok yüksek bir makamdan buyrulan ve az çok kutsal mana taşıyan, başarılması zor görev,5 anlamlarına gelen misyon kelimesi Hıristiyan literatüründe, “Hıristiyanlığın kendi iç dinamiklerinin doğal bir sonucu olarak, bu dini ya da belirli bir mezhebini Hıristiyan olmayan bir ülke ve çevrede yayma faaliyeti”6 olarak tanımlanmaktadır. Kurumsal anlamdaki misyonerlik ise “kafir insanlar arasında dini çalışmalar yapmak veya herhangi bir bölgeye dini tebliğ için gönderilen grup,7 Hıristiyanlığı yaymak için kurulmuş teşkilat”8 şeklinde tanımlanır. Dolayısıyla asli görevi Hıristiyanlığı yaymak olan ve bu amaçla değişik bölgelere gönderilen özel

 

 

 


4 Meydan Larousse, “Misyon”, Đstanbul: Meydan Yayınevi, 1969, C.13, s. 8226.

5 Yeni Türk Ansiklopedisi, “Misyon”, Đstanbul: Ötüken Neşriyat, 1985, C.7, s. 2431.

6 Yeni Türk Ans., s. 2431.

7 Encyclopedic World Dictionary, “Mission”, Beyrut: Mektebetu Lübnan, 1974, s.1012.

8 Maydan Larousse, s. 8226.


 

 

yetiştirilmiş rahip, papaz gibi kilise mensubu kişilere misyoner (Fr. missionnaire, Đng. missionary) adı verilmektedir.9

Misyonerlik dinî bağlamda Hz. Đsa’nın Havarilerine “Đmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt (öğrenci) edin, onları Baba, Oğul ve Ruhülkudüs ismiyle vaftiz eyleyin; size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin; ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim” (Matta Đncili, 28/18-20), “...ve bu ağıldan olmayan başka koyunlarım var ki, onları da getirmeliyim, benim sesimi işitecekler; tek bir sürü, tek bir çoban olacaklar” (Yuhanna Đncili, 10/16) gibi hitaplarına dayandırılmaktadır. 10 Nitekim misyoner sözcüğü Latince “mittere (göndermek)” fiilinden türemiştir. Misyonerlik hareketinin başlangıcını Havariler, hususen Aziz Pavlos temsil etmektedir. Bu nedenle misyonerlik kurumunun öncüsü ve ilk uygulayıcısı kabul edilmektedir.

 

Literatürde bu şekilde tanımlanan misyonerlik kurumunun metot ve hedefler açısından temelde iki farklı çizgide sürdürüldüğü görülür. Birincisi klasik misyonerlik diye tanımlayabileceğimiz, daha ziyade Katolik ve Ortodoksların uyguladıkları misyonerlik türüdür. Kilise ve manastır kurmak, kilise içinde ve dışında vaaz etmek, dini tebliğ ve telkinde bulunmak, konferanslar vermek, yetim çocuklara yuva ve yurtlar açmak, onları iş sahibi yapabilmek için terzilik ve kunduracılık okulları açmak, fakir ailelere ve öğrencilere yardım etmek, yaşlılar evi ve hastaneler kurmak, hasta bakıcılık yapmak, hastaları, fakirleri ve felakete uğramış aileleri evlerine giderek hatta kendi evlerine davet edip barındırarak tedavi etmek, pansiyonlar açmak, onlara ilaç yardımında bulunmak, hastaları parasız

 

 

 

 

 

 


9 Misyoner ve misyoner kurumu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Pars Tuğlacı, “Misyon”, Okyanus Türkçe Sözlük. Đstanbul: Pars Yayınevi, 1974, C.3, s. 1986; Şemseddin Sami, “Misyoner”, Kâmus-ı Türkî, Đstanbul: Đkdam Matbaası, 1317, s. 886; Britannica Micropedia, “Mission”, Washington: Library of Congress, C.8, s. 187.

10 Konuyla ilgili diğer ayetlere bkz. Luka Đncili, 24/50, Markos Đncili, 6/34 ve 10/52, Matta Đncili, 8/11.


 

 

muayene etmek, kendi dillerini yaymak için okullar açmak, öğretmenlik yapmak 11 bu misyonerlik tarzının etkinlikleri arasındadır.

Đkinci çizgide modern misyonerlik adıyla anılan Protestan misyonerliği bulunmaktadır. Protestanlık anlayışı kişinin Tanrı’yla doğrudan, hiçbir aracıya gerek kalmadan yönelmesini ve dua etmesini, kilise ayinleriyle ve sakramentlerle değil, yalnızca iman ile bağışlanabileceğini, Đncil her durumda insana yeteceğinden bir Hıristiyanın Đncil’i bizzat kendisinin okuması ve anlaması gerektiğini, hurafelerden ve bidatlerden arınmış, sade bir dinî hayat sürmesini telkin eder.12 Dolayısıyla Protestan misyonerliğinin hedefi de kişiyi öncelikle Đncil’le buluşturmak, eski anlayışlardan arındırmak olmuştur. Bunun neticesinde Đncil’in yerel dillere çevrilmesi, herkese okuma yazma öğretilmesi, okullaşma, kitap ve risale dağıtımı ön plana çıkmış, klasik misyonerlik faaliyetleri asgari seviyede seyretmiştir. Nitekim çağdaş yazarlardan Harold Lindsell, Protestan misyonlarının felsefesini beş temel esas üzerine kurulduğunu söylerken bu noktalara vurgu yapmaktadır:

1. Tanrı Kelamı’nın yanılmazlığını işlenmelidir. 2. Đncil, Đsa Mesih’in insanların gözü önünde belirmesi için yazılmıştır. Dolayısıyla insanların Đncil’i doğrudan okumaları gerekir. Bunun için misyonerlik çalışması, esasında, muhatap dillerini öğrenmeyi, şayet bu dil şifahi ise ona bir alfabe ihdas etmeyi, dört Đncil’i tercüme etmeyi ve sonra insanlara anadillerinde okuma öğretmeyi kapsamaktadır. 3. Đnsanoğlunun durumu, ihtiyacı ve alın yazısı, insanoğlunun doğuştan günahkar olduğu, bu günahtan ancak kişisel iman ikrarı vasıtasıyla kurtulabileceği gibi konular işlenmelidir. 4. Hıristiyanlığın dışındaki dinler yetersizdir. 5. Tanrı’nın planı dahilinde kurulacak kiliselere binadan müteşekkil olmayıp Hıristiyanlığı

 

 


11 Nahit Dinçer, Yabancı Özel Okullar, Đstanbul: ER-TU Matbaası, 1978, s. 39-44. Klasik misyonerlik ve tarihçesi hakkında bkz. Salahi R. Sonyel, Minorities and The Destruction of The Ottoman Empire, Ankara: Turkish Historical Society Printing House, 1993, s. 107.

12 Roger Mehl, “Protestanlık Mezhebi”, Din Fenomeni. Mehmet S. Aydın (drl.). Konya: Selçuk Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi Din Bilimleri Yayınları, 1995, s. 245-279; Hakan Olgun, Luther ve Reformu, Katolisizmi Protesto, Ankara: Fecir Yayınları, 2001, s. 82; Robert McafeeBrown, The Sprit of Protestantism, New York: Oxford University Press, 1965, s. 202; Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, Đzmir: Işık Yayınları, 1996, s. 261-263; Louis Berkhof, Hıristiyanlık Doktrini, Đstanbul: Đstanbul Presbiteryen Kilisesi Yayını, 2001, 6-7 ve 9. Bölüm.


 

 

tam anlamıyla yaşayan insanlar topluluğudur. 13 Bu tezin konusu olan Amerikan misyonerliği, modern misyonerliktir ve tez boyunca ele alınacak misyonerlik kavramının çerçevesini bu tanımlama teşkil edecektir.

XVIII. yüzyılda Đngiltere’de filizlenmeye başlayan ve çeşitli cemiyetlerin kurulmasıyla 14 hem ülke içinde hem de dünya çapında girişilen Protestanlaştırma (Evangelizasyon) hareketi, yüzyılın sonuna doğru Amerika kıtasında da önemli bir karşılık bulmuştur. Çok geçmeden Amerika kıtasında yaşayan çeşitli din mensuplarını Protestanlaştırmak maksadıyla kurulan cemiyetlerin 15 yanı sıra yurtdışındaki “kafirlere Đncil’i götürmek” için 1810’da American Board adlı misyonerlik teşkilatı faaliyete geçirilmiştir. Đngiltere ile Amerika arasında paralel seyreden Protestan misyonerliği nitekim dünyanın kendi aralarında bölünmesiyle sonuçlanmıştır. Bu paylaşımda American Board’a düşen coğrafya Osmanlı topraklarıdır.16

 

 

 

 

 

 

 


13 Harold Lindsell, “Fundamentals for a Philosophy of the Christian Mission”, The Theology of the Christian Missions, Gerald H. Anderson (drl.). New York 1961, s. 239-249.

14 Bu çerçevede kurulan cemiyetlerden bazıları ve kuruluş tarihleri şunlardır: Yabancı Ülkelerde Đncil Propagandası Cemiyeti (Society for the Propagation of the Gospel in Foreign Parts, 1702), Kilise Misyonerlik Cemiyeti (The Church Missionary Society, 1779), Londra Misyonerlik Cemiyeti (The London Missionary Society, 1795), Đskoçya Kilise Cemiyeti (The Scottish Church Society, 1795), Dinî Yayınlar Cemiyeti (Religious Tract Society, 1799), Đngilizlere ve Yabancılara Đncil Cemiyeti (British and Foreign Bible Society, 1804), Londra Yahudilere Tebliğ Cemiyeti (The London Jews’ Society, 1808) ve Vaftizci Genel Misyonerlik Cemiyeti (General Baptist Missionary Society, 1813). Bu konuda geniş bilgi için bkz. Harvey Newcomb, Cyclopedia of Missions, New York: C. Scribner Press, 1854, s. 677; John Dillenberger, Claude Welch. Protestant Christianity, New York: Charles Scribner’s Sons, 1954, s. 166-167; J. Leslie Dunstan, Protestantism, New York: Gerorge Breziller Press, 1962, s. 175.

15 Amerika’da kurulan ve ülke içinde faaliyet gösteren cemiyetlerden bazıları şunlardı: New York Misyonerlik Cemiyeti (1796), Connecticut Misyonerlik Cemiyeti (1800), Massachusetts Misyonerlik Cemiyeti (1803). I. R. Worcester, “American Board”, Cyclopedia of Missions, s. 107-112.

16 American Board’ın dışındaki teşkilatların çalışma sahaları: The United Presbyterian Board of Foreign Missions: Suriye; The Board of Missions of the Methodist Episcopal Church of New York: Bulgaristan; The Foreign Mission Board of the Reformed Presbyterian Church of New York: Kuzey Suriye ve Nusayriler şeklinde paylaşılmıştı. Samuel S. Cox, Diversions of a Diplomat in Turkey, New York: Charles L. Webster, 1887, s. 296.


 

 

6. 2. American Board Misyonerlik Teşkilatı (American Board Commissioners for Foreign Missions, ABCFM)

Literatürde kısaca ABCFM diye bilinen bu teşkilat, “XVI. yüzyıl sonları ile XVII. yüzyıl boyunca Đngiltere ve Amerika’nın doğusunda ortaya çıkan Puriten akımının belli başlı üç temsilcisinden biri olan Cemaatçi Kilise tarafından Đncil Toprakları’nda (Bible Lands) görev yapmak amacıyla 1810 yılında Boston kentinde kurulmuş bir yabancı ülke misyonerlik teşkilatıdır.”17 Dönemin büyük dinî çalkantılarının ve iki büyük “uyanışın”18 beşiği olan New England bölgesi,19 aynı zamanda bu teşkilatın üyelerinin de memleketiydi.

 


17 David Brewer Eddy, What Next in Turkey. Boston: Taylor Press, 1913, s. 57. ABCFM hakkında geniş bilgi için bkz. Rufus Anderson, History of the ABCFM to the Oriental Churches, Boston 1872, C.1-2; E. William Strong The Story of the American Board, Boston: The Pilgrim Press, 1910.

18 Büyük Uyanış (The Great Awakening): Alman asıllı Theodore J. Frelinghuysen’in kendi ülkesinden sonra Amerika’da gerçekleştirdiği vaaz turu (1720), 1726’da Gilbert Tennent’in (1703-1764) kendi mezhebi içinde başlattığı hareketler, Uyanışın diğer önemli bir ismi George Whitefield’ın (1714-1770) Đngiltere’nin uyanışını gerçekleştirdikten sonra 1736’da Amerika’da başlattığı faaliyetler neticesinde oluşan bir dindarlaşma hareketidir. Whitefield yedi farklı zamanlarda ziyaret ettiği bu ülkede Püriten temaların (gerçek günah, imanla kurtuluş, yeniden doğuş, sevgi...) yoğun olduğu vaazların yanı sıra yetimhaneler açtı. Kaynaklara göre uyanışın sonuçları, dolaysız ve kişiye ait tecrübeye önem vermek, vaazların kilise binalarının dışına çıkması, insanların evlerinde Đncil öğrenmeye başlaması, dinden uzaklaşmamak kaydıyla ahlaka vurgu yapılması, akademilerin ve tebliğ cemiyetlerinin mantar gibi çoğalmasıdır. Uyanış hareketi Amerika kıtasında yaşayan birçok din adamını derinden etkilemişti. New England bölgesindeki Büyük Uyanış’ın mimarı Jonathan Edwards (1703-1758) bunlardan biriydi. Ateşli vaazları sayesinde insanlar kalabalıklar halinde Đsa Mesih’e yöneltmeyi başardı ve kilise binalarına sığmayacak kitleleri dindarlaşmaya yöneltti. Wood, A. Skevington, “Uyanış” Hıristiyanlık Tarihi, Đstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2004, s. 438-439; Sellers, Ian, “George Whitefield”, Hıristiyanlık Tarihi, s. 444; “Great Awakening”, wikipedia.org/wiki/Great_Awakening - 19k. (26.11.2006).

18 Đkinci Büyük Uyanış (Second Great Awakening): 1790-1830 arasını kapsayan bu hareketin, Amerikan kamuoyunun dindarlaşmasını kuvvetlendirici bir etkiye sahip olduğu kaydedilmektedir. Daha çok sosyal içerikli olan bir hareket din adamı Lymen Beecher, Charles G. Finney, Yale’in başkanı Timoty Dwight gibi şahıslar tarafından 1800’lerde başlatılmıştır. Birinci Uyanış’ın devamı niteliğinde kabul edilir. Binlerce kişinin bir araya geldiği “kamp toplantılarıyla” simgelenmiştir. Dindarların, dinden uzaklaşmış kişilere hiçbir şey söylemeden sessiz bir şekilde gerçekleştirdikleri bir nevi protestodur. Sosyal planda ise demokratikleşme, eşitlik, Hıristiyanlığın denizaşırı ülkelere yayılması, göçe ve köleliğe karşı çıkma gibi hususlar dile getirilmiştir. Din alanında Sebt gününün ihyası, tiyatrolara, düelloya, fuhşa, alkole, Roma Katolikliğine karşı olma öne çıkarılmıştır. Janette Bohi, “Eşitler Arasındaki Atılım”, Hıristiyanlık Tarihi, s. 546-549.

19 New England Bölgesi: Kanada ve Atlas Okyanusu’na komşu olan Connecticut, Maine, Massachusetts, New Hampshire, Rhode Island ve Vermont eyaletlerinden meydana gelen bölgenin ismidir. XVII. yüzyıl ortalarında bölge insanlarının büyük bölümü bağımsız deniz ticaretine sahipti. New England romu, Afrika’da kölelerle, onlar da ardından Hindistan’da şeker vb. ile değiştirilirdi. 1733’de Đngiliz Parlamentosu, Hindistan’daki büyük çiftlik sahiplerini korumak amacıyla Fransız yapımı şeker ve şeker ürünlerine vergi getirdi. Bunun üzerine New England gemicileri diğer sınırlandırmalardan sakınmak ve


 

 

Resmi kuruluş işlemlerinin ve teşkilat yapılanmasının hemen ardından American Board ilk faaliyetlerine, o sıralarda Hindistan’da çalışmalarını sürdüren Đngiliz misyoner William Carey’in20 rehberliğinde o ülkede başladı. Hindistan’ın Bombay, Mahim, Tenna, Tilliapalli ve Seylan yörelerinde adeta bir staj devresi geçirdikten sonra21 aldığı bir kararla yönünü Filistin’e çevirdi.

 

 

 

 

 


ucuz ürünler elde edebilmek için kanundışı ticarete başladılar. New England’a has bağımsızlık ve oradaki farklı zihniyet, Amerikan kolonileri ve Đngiltere arasında bir yarık oluşturmakla birlikte bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına da katkı sağladı. Neticede bölge 1776 sonrasındaki Bağımsızlık Savaşı’nda savaşarak dokunulmazlık elde etti, “New England”, The American Peoples Encyclopedia, New York: Grolier Press, C.13, s. 387-388. New England’ın kendine has bir dindarlık anlayışı ve bu doğrultuda eğitim kurumları mevcuttu. Bugünkü birçok kolej ve üniversitenin kökeni bu bölgeye dayanmaktadır ve orada meydana getirilen din anlayışından beslenmiştir. Bu konuda bkz. Marsden, s. 1- 90; Stone, s. 3-27.

20 William Carey (1761-1834): Sıradan bir kunduracı iken tanıştığı bir arkadaşı sayesinde papazlığa kadar ilerleyecek bir eğitim sürecine girdi. Amerikalı ilahiyatçı Jonathan Edwards’tan etkilendi. Hıristiyanlığı tüm insanlara yayma görevinin hâlâ bütün Hıristiyanlar için geçerli olduğunu savunan Đmanlı Olmayanları Đsa Mesih’e Döndürme Sorumluluğunun Araştırılması (William. An Enquiry into the Obligations of Christians to Use Means for the Conversion of the Heathens) adlı eserini 1792’de yayınladı. Bunun etkisiyle Vaftizci Misyonerlik Cemiyeti kuruldu (1792). Ertesi yıl ailesiyle birlikte Hindistan’a gitti ve Bengal’deki bir çivit fabrikasında ustabaşı oldu. Uzakdoğu dillerini öğrenmesini sağlayan bu üç yıllık dönemden sonra kendisine katılan Joshua Marshman ve William Ward adlı kişilerle birlikte Kalküta, Bengal ve Serempore’u içine alan bir misyonerlik ağı kurdu. Carey Đncil’i Bengal diline çevirdi. 1801’de Fort William Enstitüsü’nde dil öğretmenliğine getirildi. Misyonerlik okullarını başlatan Carey, Serampore Enstitüsü’nün de fikir babasıdır. Tarımı geliştirmek için Hindistan Ziraat Cemiyeti’ni kurdu (1820) ve botanik çalıştı. Hintli dul kadınların kocalarının arkalarından yakılması geleneğinin kalkması için büyük mücadele verdi. D. W. Bebbington, “William Carey”, Hıristiyanlık Tarihi, s. 574. William Carey ve arkadaşlarının hayatı ve misyonerlik anlayışı hakkında daha geniş bilgi için bkz. Dorothy Carey, The Tragic and Untold Story of Mrs. William Carey, Grand Rapids: Baker Book House, 1992; Joshua C. Marshman, Life and Times of Carey, Londra: Longman Press, 1859; F. Deaville Walker, William Carey, Missionary Pioneer and Statesman, Chicago: Moody Press, 1925.

21 Amerikalı misyonerlerin Hindistan’daki mücadeleleri ve faaliyetleri için bkz. The Missionary Herald, “American Missionaries”, December 1812, Vol. 4, s. 334; “American Missionaries”, The Missionary Herald, January 1813, Vol. 5, s. 372-377; The Missionary Herald, “Extracts From Mrs. Newell’s Journal”, April 1812, Vol. 4, s. 519; The Missionary Herald, “Survey of Protestant Missionary Stations”, August 1819, Vol. 15, s. 363-364; The Missionary Herald, “Survey of Protestant Missionary Stations”, September 1819, Vol. XV, s. 413-414; Samuel Colcord Barttlet, Historical Sketches of Missions of American Board, (India and Ceylon bölümü), Boston 1876; Sumantrao V. Karmarkar, “What has the American Board Done for Western India”, The Missionary Herald, October 1893, Vol. 89, s. 401-404.


 

 

Amerikalı öncü misyonerler Pliny Fisk (1792-1825) ve Levi Parsons’ın (1792-1822) ilk görev yeri Malta Adasıydı.22 Bu istasyon, Osmanlı Müslümanlarını Protestanlaştırmak amacıyla çalışmalara başlayan Đngiliz misyonerler tarafından kurulmuş, 1819 tarihine kadar Ege bölgesi ve Kuzey Afrika için ciddi adımlar atılmıştı.23 Bu tarihte oraya gelen Parsons ve Fisk Đngiliz misyonerlerin himayesinde keşif gezileri düzenlediler, yerel dilleri öğrendiler.24 Daha sonra onlara katılanlarla birlikte (Daniel Temple, Jonas King (Kasım 1822), William Goodell (23 Ocak 1823), Isaac Bird (16 Ekim 1823) bu görevi Đngilizlerden devralacak, misyonerlik ağını Filistin’e ve Anadolu içlerine kadar genişleteceklerdi.

Ancak bazı olaylar 25 ve kendi gözlemleri neticesinde planlarında birtakım değişiklikler yapmak zorunda kaldılar. Öncelikli olarak Yahudilere, Müslümanlara ve


22 Parsons ve Fisk’in Malta Đstasyonu’nda görevlendirme talimatları için bkz. The Missionary Herald, “Report of the Prudental Committee”, 10. Annual Meeting of The ABCFM (15-17 September 1819), December 1819, Vol. 15, s. 546; The Missionary Herald, “Survey of The Protestant Missionary Stations I”, June 1819, Vol. 15, s. 271; The Missionary Herald, “Mission to Palestine”, December 1820, Vol. 16, s. 266.

22 The Missionary Herald, “Survey of The Protestant Missionary Stations, Mediterranean”, June 1819, Vol. 15, s. 271.

23 Đngiliz misyonerler ve Malta Adası’ndaki çalışmaları için bkz. Tufan Buzpınar, “Suriye ve Filistin’de Avrupa Nüfuz Mücadelesinde Yeni Bir Unsur: Đngiliz Misyonerleri (19. Yüzyıl)”, Đslam Araştırmaları, 2003, S.10, s. 107-120.

24 Ayşe Aksu, “Buzdağının Ötesi: American Board’ın Kuruluşunda ve Đlk Faaliyetlerinde (1810-1825) Đngiliz Misyonerlerin Katkıları”, Kutadgubilig, 2008, S.13, s. 294-316. Parsons ve Fisk’in Malta’daki faaliyetleri için bkz. The Missionary Herald, “Letter From the Rev. Messrs. Fisk And Parsons to the Corresponding Secretary of the ABCFM (Off Gazo, 23 December 1819)”, May 1820, Vol. 16, s. 111; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Fisk to the Rev. William Jenks (Malta Limanı, 8 January 1820)”, May 1820, Vol. 16, s. 109; The Missionary Herald, “Letter of the Rev. Mr. Fisk and Mr. Parsons to the Corresponding Secretary of the ABCFM (Đzmir, 8 February 1820)”, June 1820, Vol. 16, s. 121; The Missionary Herald, “Mission to Palestine”, December 1820, Vol. 16, s. 265; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Fisk and Mr. Parsons to the Corresponding Secretary (12 September 1820)”, March 1821, Vol. 17, s. 78; The Missionary Herald, “Journal of The Missionaries”, July 1821, Vol. 17,

s. 201-202; The Missionary Herald, “Journal of Mr. Parsons and Mr. Fisk”, March 1821, Vol. 17, s. 78-80. Filistin’deki çalışmaları için bkz. The Missionary Herald, “Meeting of the Board of Foreign Missions (19-20 September 1821) Palestine Mission”, March 1821, Vol. 17, s. 67; The Missionary Herald, “Journal of the Mr. Parsons, from the Time when He Left Jerusalem”, June 1822, Vol. 18, s. 215-218; The Missionary Herald, “Extracts of a Letter from Mr. Fisk to the Treasurer (Đzmir, 2 October 1821)”, February 1822, Vol. 18, s. 44-45; The Missionary Herald, “Extracts from the Rev. Mr. Parsons’s Journal”, October 1822, Vol. 18, s. 318.

25 Rufus Anderson’a göre Yunan Đsyanı (1823-1826) neticesinde gelişen olumsuz siyasi atmosfere Navarin Deniz Savaşı’nın (1827) etkisi de eklenince bu yörede Avrupalılara karşı bir tepki belirmişti. Anderson, C.1, s. 1-60.


 

 

putperestlere tebliğ için gelmiş olmakla birlikte öncü misyonerler, yerli Hıristiyanların “perişan hallerini” görünce bu ilk amaçlarını daha sonraya erteleyerek önce kendi dindaşlarını yükseltmenin ve aydınlatmanın gayreti içerisine girdiler. Bu durumda 1830’a kadar sürecek bu keşif ve yerleşme aşamasını, aynı zamanda Rum ve Ermeni cemaatlerini yakından tanıma ve onlar için ilk tebliğ ve eğitim faaliyetlerini başlatma fikrini olgunlaştırdıkları dönem olarak da algılayabiliriz. 1828 sonlarında American Board sekreter yardımcısının başkanlığında Malta’da yapılan bir misyoner konferansında alınan kararlar doğrultusunda William Goodell 1831 yılında Đstanbul Ermeni Misyonu’nu kurdu.26 Amerikan misyonerliğine yeni bir ivme kazandıran bu adımdan sonra Đstanbul’da hem Protestanlığın tebliği hem de buna bağlı olarak eğitim faaliyetleri başlatıldı.

6. 3. American Board’ın Yerleşim Literatürü: Misyon, Đstasyon, Uç Đstasyon, Tarla Açmak, Đşgal Etmek

Misyon: Amerikalı misyonerlerin, bir coğrafyadaki çalışmalarından en iyi şekilde verim alabilmeleri maksadıyla o bölgeyi iç içe geçmiş üç katmana böldükleri, merkezden dışa doğru bir yapılanmayla o yöredeki çalışmaları disiplin içerisinde yürütmeyi, ayrıca iletişimi kolaylaştırdıkları görülmektedir. Misyon, öncü bir misyonerin ilk faaliyetleri başlattığı bölgedir. O burada bölge dilini öğrenir, basit tarzda bir okul açar (ileride yüksek okul, ilahiyat okulu ve kolej de açacaktır), kilise kurmanın yolunu arar. Kendisinden sonraki acemi misyonerlere rehberlik eder. American Board teşkilatına rapor yazar, bunları takip eder, talimatları uygular. Siyasi birimlerle problemleri halleder. Gerektiği vakit onları ziyaret eder. Misyon işlerinde görev dağılımını gerçekleştirir. Matbuat işlerine nezaret eder. Asıl işinden fırsat buldukça misyonu genişletmek amacıyla keşif gezilerine çıkar. Yanında başka misyonerleri ve yerli yardımcıları da götürebilir. Keşif gezileri yeni tarlaların

 

 


26 Bu konferansta alınan kararlardan ikisi önemliydi: 1. Isaac Bird Trablus ve Tunus gezisine çıkacak; 2. Misyon güçleri belli bölgelere dağıtılacaktı. Buna göre Isaac Bird Suriye’ye; Goodell Đstanbul’a gidecek, Smith de meslektaşı Henry O. Dwight’la birlikte Ermenileri araştırmak üzere bir keşif gezisine çıkacaktı. Anderson, C.1, s. 1-60. Nisan 1830’da Đstanbul’dan başlayıp 2 July 1831’de sona eren bu 15.5 aylık gezi iki misyonerin kaleminden Researches of The Rev. Eli Smith and H. G. O. Dwight in Armenia (1833) adıyla iki cilt halinde yayınlamıştır.


 

 

açılması içindir. 27 Bir yerin tarla olarak açılmasına karar verdiğinde, yine American Board’ın izniyle, orayı istasyon ilan eder. Çalışmalara bizzat refakat eder.28 Đstasyonlara ve dış istasyonlara teftiş gezileri düzenler.29

Đstasyon: Misyona bağlı yeni ve daha ufak birimlerde çalışma yapmak için öncü misyonerin yanına yeni bir meslektaşı gönderilir. Staj dönemi biten ve yerel dili öğrenen yeni misyoner, misyon bölgesine bağlı daha az nüfuslu bir şehre ya da kasabaya görevlendirilir. Burası istasyon olarak isimlendirilir. Đstasyondaki misyoner bölgeyi daha ayrıntılı şekilde keşfeder. Bir mahalle okulu açar. Misyondayken öğrendiği dilin pratiğini yapar. Bölge içinde keşif ve tebliğ gezilerine çıkar. Gerek kendi mahalle okulunda, gerekse birebir verdiği eğitimler sonucunda başarılı gördüğü ve ileriye dönük ümit vadeden çocuk ve gençleri misyondaki okullara yönlendirir, bunun için aileleri ikna eder. Dinî kitap ve risale satar ve dağıtır. Faaliyetleri daha küçük birimlere ulaştırmak maksadıyla istasyon sınırları içinde yeni yerler tespit eder. Bundan sonra daha ufak çaplı bir yerleşim yerinin misyonerliğe uygun olma vasıflarını keşfeden istasyon misyoneri, baş misyonerin teklifi, American Board’ın onayıyla burasını dış-istasyon olarak yapılandırmaya başlar.30 Bir yerin misyon ya da istasyon olarak seçilmesinde o yerin güvenliği, şehir merkezine yakınlığı, haberleşme ve ulaşım kolaylığı, ikliminin sağlıklı yaşamaya elverişli olması, Đngiliz konsolosluklarına yakınlığı, halkın Protestanlığa ılımlı yaklaşımı, yerel kiliselerin orada yoğun olmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulur.

 

 


27 Bu konuya örnek olarak bkz. The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 275.

28 Öncü misyonerin, dış istasyonların kurulması ve sürdürülmesi sırasındaki rolüne bir örnek için bkz.

Life and Light, “Letter from Miss Spencer (25 September 1879)”, March 1880, Vol. 10, s. 105-106.

29 Msy.bn. Caroline E. Bush’un Harput’un dış-istasyonlarına yaptığı bir teftiş gezisinin notları için bkz. The Missionary Herald, “A Happy Tour-Hooeli, Hoh”, July 1886, Vol. 82, s. 270. Bir başka yerli din adamının on beş yıl aralıksız çalışarak bir kasabada neler başardığına dair kayıtlar için bkz Mr. Browne, “How they Built their Meeting-House at Haine”, The Missionary Herald, May 1888, Vol. 84, s. 212.

30 Anlatılan yerleşme sistemi bir misyoner raporuna şöyle yansımıştır: “American Board misyonlarıyla bağlantılı dış istasyonların sayısı 79’dan 482’ye yükseldi. Bir misyonerin oturduğu yer istasyon olarak adlandırılıyor. Sorgulama ruhunun uyandığı, Evangelizasyon çalışmasının yerli vaiz veya yardımcı tarafından yürütüldüğü komşu köy veya şehre ise dış istasyon deniyor. Bu bakımdan dış istasyonların artışı, çevre bölgelerde Đncil’in ilerlemesini işaret etmektedir.” Bkz. The Missionary Herald, “Progress of the Last Ten Years”, February 1868, Vol. 64, s. 47.


 

 

Dış (Uç) Đstasyon: Buranın sorumlusu ve çalışanı, öncü misyonerin ya da istasyon misyonerinin bir okulda veya yanlarında istihdam ederek yetiştirdikleri bir yerlidir. Bu kişiye yerli yardımcı (native helper) adı verilir. Bunlar kabiliyetleri ve sadakati yönüyle misyonerlerin tasdikini almış, insanları ikna gücüne sahip, temsil vasfı kuvvetli şahıslardan seçilir. Görevleri arasında, bölge halkına vaaz etmek, bir mahalle okulu açmak, bu okulda yahut yanında yetiştirdiği başarılı gençleri istasyondaki daha seviyeli okullara yönlendirmek,31 kitap satmak, açtığı şapelde görev yapmak, Pazar okullarını idare etmek sayılabilir.32

Tarla (field) Açmak: Misyonerlerin henüz gitmedikleri bir yere gitmeleri ya da herhangi bir faaliyet başlatmadıkları yerleşim yerlerinde çalışmalara başlamaları, bu tabirle ifade edilmektedir.

Đşgal Etmek (occupy): Yapılan çalışmalar neticesinde bir yörede misyonerlik faaliyetleri tutunabiliyor ve çalışma sistematiği kurulabiliyorsa, o yörenin işgal edildiği veya işgalinin tamamlandığı belirtilmektedir.

 


 

Yeri


6.    4. American Board’ın Çalışma Sistematiğinde Eğitim Öğretim Faaliyetlerinin

 

 

Bir Protestan misyonerinin bir bölgedeki çalışmaları, elbette yalnızca eğitim


öğretim faaliyetleriyle sınırlı değildi. Bu kısımla beraber değişik yönlerde şu etkinlikler yürütülüyordu:

(a)   Kültürü Tanıma ve Keşif Gezileri: Misyoner, görevli gittiği yörenin öncelikle kültürünü detaylı bir biçimde tanımakla yükümlüdür. Kültürel keşif, yörenin demografik ve


31 Bitlis tarlasının bir fideliği konumundaki Van’da bir mahalle okulunun bu yöndeki fonksiyonu için bkz. The Missionary Herald, “Boys’ School at Van”, November 1883, Vol. 79, s. 451. Dış istasyonlardan öğrenci toplamanın bir diğer örneği Yozgat’tadır. The Missionary Herald, “Yozgat”, March 1889, Vol. 85, s. 112.

32 Dış-istasyonlara yerli temsilcilerin dağıtımını şu raporda görebiliriz: “Harput Teoloji Fakültesi’nden mezun olan 18 kişinin 9’u evli. Bunlar aşağıdaki gibi dağıldılar: Arapkir’e bir vaiz, bir öğretici; Maşkir, Eğin, Van, Keban Maden ve Malatya’ya birer öğretmen; Çemişgezek, Đçme, Hoghi, Palu ve Geghi’ye birer kişi. Diğer dış-istasyonları ikinci sınıftakiler kış dönemi için işgal ettiler. Diyarbakır istasyonuna bağlı bir adam Muş’a gitti. Erzurum bölgesinden bir kişi Heramik’e, Arapkir’den bir kişi Çevirme’ye gitti.” The Missionary Herald, “Letter from Mr. Allen (12 December 1863)”, March 1864, Vol. 60, s. 83.


 

 

coğrafi yapısını, siyasi durumunu, iklim şartlarını, insanların karakterini, ırki özelliklerini, inançlarını, hurafelerini, aile yapısını, geleneklerini incelemeyi ve rapor etmeyi kapsar. Bu raporları Amerika’daki merkeze yollar, bir nüshası da, kendinden sonrakilere yol göstermesi için yanında alıkoyar. Keşif gezilerinin amaçları, öğrenmekte olduğu dilin pratiğini yapma fırsatı yakalamak,33 halkın ahlakî vaziyetlerini bizzat müşahede etmek, gelecekte neler yapılabileceğini araştırmak, kitap satışı ve dağıtımı için mevcut şartları öğrenmek şeklinde sıralanabilir.34 Bu gezilere yerli ahbaplarından bir iki kişiyle veya bir kervanla, ticaret grubuyla çıkar. Ancak genelde baş misyoner bölgeye yeni gelmiş stajyer konumundaki misyonerle ve yeni yetişen yerli misyoner ve yerli temsilcilerle gider, onlara teknik manada rehberlik eder. 35 Keşif gezilerinin misyonerlik faaliyetlerinin haritasını çıkartılmasında önemi ve değeri büyüktür.36


33 Kayseri misyonuna görevli gelen misyoner Julius Y. Leonard, iç bölgelere yaptığı bir keşif gezisi raporunda “katırcılarla konuşarak ve yanımda taşıdığım bir gramer kitabına bakarak bu dili [Türkçe] öğrenmeye başladım” diye yazmıştır. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Leonard (17 November 1857)”, March 1858, Vol. 54, s. 77.

34 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, June 1839, Vol. 35, s. 204.

35 Örneğin, Mr. Adger’in Anadolu’ya yaptığı geniş çaplı bir keşif gezisi sırasında yanında Amerikan Đncil Cemiyeti temsilcisi Peder S. H. Calhoun, Ermeni tercüman Mr. Arisdages Efremyan, yerli yardımcı Rum Demetrius ve bir Türk sürücü bulunuyordu. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, June 1839, Vol. 35, s. 204.

36 Eli Smith ve Henry O. Dwight’ın 1831’de gerçekleştirdikleri bir yıllık Ermenistan keşif gezisinde araştırmaları gereken konular Karar Komitesi’nce şöyle belirlenmişti: 1. Halkın entelektüel durumu tasvir edilecektir. Kaç kişi okuyabiliyor? Kadın eğitimine ne kadar dikkat edilmektedir? Okul sayıları nedir? Öğretmenlerinin ve kitaplarının nitelikleri nasıldır? Ebeveynlerin çocuklarının eğitimine, okulların ve okul kitaplarının ıslah edilmesine dair yaklaşımları nelerdir? Bu ıslahat başlamış mı, başlayacak mı, başlıca bilgi kaynakları, matbaalarının ve özel kütüphanelerinin olup olmadığı, bir yabancının onlar için okullar açması ve matbaa kurması durumunda muhalefetle karşılaşıp karşılaşmayacağı, okulların maliyeti, Đncil ve diğer bölümlerin okul kitabı olarak kullanılıp kullanılmayacağı araştırılmalıdır. Şu soru da ihmal edilmemelidir: Bizim matbaamız nasıl en kullanışlı hale gelir? Sadece şu anki kalıplarla mı devam edelim, yoksa Batı Asya’daki bütün dillerle mi matbaayı donatalım? Ayrıca manastırlarda kimi zaman çok değerli kitaplar ve el yazmaları keşfedeceksiniz, bunların sahibinin kim olduğu önemlidir. Basiretiniz bu türden kitapları satın almaya yönelsin.

2.    Halkın ahlaki karakteri şu araştırmalarla belirlenecektir: Çok eşlilik geleneği var mı? Kadın cinsiyetiyle ilgili halkın hissiyatı nedir? Kadınlara nasıl muamele ediyorlar? Aile hakimiyeti yaygın mı? Cemiyetin yaygın inançları bakımından çapkınlık, içkiye düşkünlük, küfretme ve yalan söylemeye hiddetle ve reddetmekle mi karşılanıyor? Đnsanlar birbirlerine güvenmek konusunda bir rahatlık sergiliyorlar mı? Tüccarlar arasında ahlaki bir uyum söz konusu mu? Yöneticiler arasında siyasi bir uyum söz konusu mu? Yöneticilerin rüşvetle arası nasıl?

3.  Bir halkın dinî durumuna karar vermek için ilk önce din adamlığı kurumuna bakılır. Din adamlarının sayıları, eğitimi, kıyafeti, alışkanlıkları, karakteri ve nüfuzları araştırılsın. Farklı nizamları nelerdir, nasıl atanıyor ve maddi açıdan nasıl destekleniyorlar? Genelde evlenirler mi, halkı eğitmeye istekli midirler?


 

 

 

 

(b)   Yerel Dili Öğrenme: Misyoner gittiği yörede hangi dil konuşuluyorsa bunu o sahada öğrenmek durumundadır. Hatta bu dil, basit bir kabile dili bile olsa onu öğrenir ve Đncil’i bu dille anlatır. Çünkü Đsa’nın mesajını, muhatabın konuştuğu ve anladığı dilde sunmak Đncil’in özünde yer almaktadır: “ve nasıl biz her birimiz kendi anadilimizi işitiyoruz? Biz Partlar, Medler, Elâmlılar ve Mezopotamya’da, Yahudiye’de hem de Kapadokya’da, Pontus ve Asya’da, Frikya hem de Pamfilya’da, Mısır’da ve Libya semtlerinde, Kirine çevresinde oturanlar, gerek Yahudi gerek mühtedi Romalı misafirler, Giritliler ve Araplar, kendi dillerimizde Tanrı’nın büyük işlerini söylediklerini işitiyoruz” (Resullerin Đşleri, 2/8- 11). Teşkilatın ilk genel sekreteri Samuel Worcester’ın dediği gibi “misyonerler dili hazmederlerse, yerliler beyaz komşularının alışkanlıklarını ve tavırlarını hazmetmeye daha hazır hale geleceklerdir. Böylece onlarla görüşüp konuşmak kolay olacak, bu sayede misyonerler sayılamayacak kadar çok avantaj elde edecektir. Dolayısıyla misyonerler kabilenin diliyle bizzat haşir neşir olmalı, gençlere olduğu kadar yaşlılara da vaaz etmelidirler.”37

 

 

 

 


Bizim yayınlarımızın dolaşımına sıcak bakıyorlar mı? Ruhbandan olmayanların din konusuna yaklaşımları nelerdir? Görüşleri, uygulamalarını ne derece etkiliyor? Kiliseye düzenli gidiyorlar mı? Sebt gününe nasıl bakıyorlar? Diğer dinî mezhep üyelerine karşı neler hissediyorlar?

4.   Halkın kırsal hayata, tarıma, ticarete düşkünlüğü nedir? Yaygın ticaret metaları nelerdir? Büyük kervan rotaları nelerdir? Đşte bunlara göre gezdiğiniz ülkeleri tasvir ediniz. Neticede sizler bir misyonun öncüleri olarak gidiyorsunuz. Sizi takip edenlerin çalışmalarını sıkıntıya sokacak hiçbir şey söylemeyin ve yapmayın. Şayet sonuçlarını bizzat tecrübe etmediyseniz ihtiyatı elden bıraktıracak hiçbir şey yapmayınız, Bütün bunları gerçekleştirirken Tanrı’dan yeterli rehberliğin geleceğini unutmayınız.” The Missionary Herald, “Extracts from Instructions to Mr. Smith and Mr. Dwight, Concerning the Exploring Tour in Armenia”, March 1830, Vol. 26, s. 76. Đki yıl sonra Msy. Schneider’a buna benzer talimatlar verilmişti: “Nereye giderseniz gidiniz, yanınıza izan sahibi ve sadık eşlerinizi de alınız. Gittiğiniz yerlerde durumunuzu istatistiki olarak araştırın. Okullarda toplayacağımız kaç genç var? Đncil’e muhtaç aile sayısı nedir? Đncil’in vaazını vereceğimiz köy ve kasaba sayısı kaç tanedir? Kurtarıcımız Đsa’nın sevgisini açığa vuracak kaç tane ruh vardır? Bunların ötesinde kendinizi insanların dinî durumlarını öğrenmeye hazır tutun. Zira şeytanın nüfuz yolu dinî yanılgılarda bulunur. Bilgi, bir misyoner için bir güçtür; hem de fiziki güç kadar hakiki bir güç.” The Missionary Herald, “Asia Minor as a Field for Christion Missions”, January 1834, Vol. 30, s. 16.

37 Samuel Worcester, “Meeting of the ABCFM”, The Missionary Herald, October 1816, Vol. 12, s. 453.


 

 

Misyoner, yerli birini yanlarında istihdam ederek ve halk arasında pratik yaparak yerel dili öğrenir. Bunu belki sahaya inmeden önce pekala Amerika’da öğrenebileceği akla gelmektedir. Ancak bu durumda halkla istediği gibi anlaşamaz. Zira iletişim için dilin gramer yapısından ziyade halkın kullandığı ağızlar önemlidir. Bu da sadece o yörede öğrenilir.38 Dili öğrendikten sonra o dilin gramerinin yazılması söz konusudur. Alfabesi olmayan ve sadece şifahi olarak kullanılan lisanlar için misyonerler bir alfabe ihdas ederler. Çünkü “misyonerlik faaliyetinin ilk basamaklarından biri, mutlaka insanlara Đncil’i kendi dillerinde sunmak ve ardından onu okumayı öğretmektir.”39

 

(c)   Vaaz Etme: Vaaz etmenin amacı, doğrudan telkinde bulunmak değil, modern misyonerliğin ilkelerinden biri olan “muhatapta sorgulama ruhunun (spirit of inquary) uyandırılması” aşamasını hazırlamaktır. Sokrates’in doğurtma metodunu çağrıştıran bu yolla kişiye eski inancı ve gelenekleri sorgulatılır. Sorgulamanın sonucunda ise o kişinin tereddüde düşmesi ve eski şartlanmışlıklarını kırması beklenir. “Tanrı Kelamı’na itaat ve hakikati arama arzusu” oluştuğu an, muhatapta bir iç kırılması meydana gelir. Msy. Cyrus Hamlin’e verilen talimatlarda vaaz etmenin ön plana alınması istenmektedir:

“Yerli zihniyetindeki yararlı gelişmeleri gözlemleyiniz, özellikle ümit vadeden ve yetenekli gençleri gözlemleyiniz, dahası ruhban sınıfını gözlemleyiniz. Hakikate ve etkilenmeye kolayca açılan zihniyetler bulduğunuzda asla onları kaybetmeyiniz. Đncil’i vaaz etmek için bir kişiden fazlasını bulmanız gerekmez. Nerede olduğunuz da önemli değildir. Böylece siz, hakikati kabul için Ruh tarafından açıldığı vakit tek bir zihniyete bile tebliğde bulunabilirsiniz. Bu, Đncil’i capcanlı bir sesle yayacaktır. Misyonerliğin talep ettiği vaaz için yer, zaman ya da dinleyici sayısı önemli değildir.”40

 

 


38 The Missionary Herald, “Letter of Rev. Lewis Way”, May 1824, Vol. 20, s. 157. Bombay Misyonu’nda çalışan Amerikalı misyonerler, “kafirlere Đncil’i vaaz etmek gibi muazzam bir faaliyete girişmek için Maharatta dilinde ustalık kazandık. Etrafımızdaki insanlara her gün dinî tebliğde bulunuyoruz” derken yerli dili mekanında öğrenmeye vurgu yapıyorlardı. Worcester, s. 448.

39 Herman N. Barnum, “The Kuzzel-bash Koords”, The Missionary Herald, August 1890, Vol. 86, s. 346.

40 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 42.


 

 

Nitekim Msy. Hamlin, buradaki talimatlar doğrultusunda evine gelen herkese vaaz ediyordu. Bir grup Ermeninin ziyareti esnasında, işini gücünü bırakmış ve onların anlayacağı basit bir dilde “günah, Đsa’ya iman, mahkumiyet ve tevbe vasıtasıyla kurtuluş” gibi konularda vaaz etmiş, gelen soruları cevaplamıştı. Kendi ifadesiyle “bu son derece güzel bir vaaz türüydü. Kişiye yanlış anlaşılan noktaları izah etme ve sırayla soru sorma ve şüpheleri izale etme fırsatı veriyordu.”41

 

(d)  Đncil’in Yerel Dile Çevrilmesi, Yerel Dilde Dinî Risaleler ve Okul Kitaplarının Hazırlanması: Protestanlığın temel esaslarından biri olan “kişiye anadilinde Đncil sunmak, doğrudan ondan beslenmesini, dine giren yanlışları, hurafeleri bu yolla ayıklamasını sağlamak” düşüncesi, misyonerleri her şeyden önce Đncil’i yerel dillere tercüme etmeye sevk eder. Misyonlar Ansiklopedisi’nde belirtildiğine göre Protestan misyonerinin o yörede bir Hıristiyan literatürü hazırlanması, onun asli görevlerinden biridir. Risaleler ve el ilanları, Kitab-ı Mukaddes’in okunması ve incelenmesinde yardımcı olur. Din adamı yetiştirilmesi ve kilisede kullanmaya yönelik yayınlar ise teoloji ve diğer konulardaki okuma kitaplarını ihtiva eder.42

 

Yerel dilde hazırlanan eser sadece Đncil değildir. Dinî muhtevalı risaleler, Đncil bölümleri, Đncil tefsirleri, hikayeler, gramer ve okul kitapları da yazılır. Bunlar binlerce sayfayı tutan yorucu basımlardır. Kaldı ki, hiçbiri daha evvel bulunmadığından, hazırlanmaları esnasında misyonerin yahut bir misyoner ekibinin günlerce, aylarca, hatta yıllar süren mesaisini alır. Muhtemelen en zor olanı, okul kitaplarının hazırlanmasıdır. Zira Đncil metni zaten vardır ve çeviri işi yıllara da yayılsa, yeniden inşa edilen kitaplar kadar zor değildir. Oysa okul kitaplarını, özellikle de yerel dile ait gramer ve pratik kitaplarını hazırlamak, bunları yaş ve sınıf seviyelerine göre düzenlemek, Bombay’daki bir misyonerin Doğu Tercümeleri başlıklı mektubunda dile getirdiği gibi, uzun soluklu bir emek ister: “Bizzat şahit olduğum bir gerçektir ki, hiçbir kimse iyice ya da iyiye yakın veya anadili gibi iyice anlamadığı bir dile, herhangi bir şeyi dosdoğru bir şekilde tercüme


41 Hamlin, My Life and Times, Boston: Pilgrim Press, 1924, s. 228.

42 The Encyclopedia of Missions, “Methods of Missionary Work”, New York: Wagnals 1904, s. 468.


 

 

edemez. Hiç kimse yabancı bir dili, o ülkede senelerce kalmadıkça iyice veya iyiye yakın veyahut anadili gibi anlayamaz.”43 Bu durumda misyonerlerden bir grubun müstakil olarak çeviri ve matbuat işleriyle ilgilenmesi gerekmektedir ve nitekim öyle de olmuştur.

(e)    Matbaa Kurma: American Board’ın nezdinde matbaa, “cehaletin ve manevi ölümün yayıldığı bölgeye, ilahi hakikatin dağıtılması için vakfedilen bir araçtır.”44 Etkin ve ciddi bir vaizin canlı sesinden sonra Đncil bilgisinin yayılmasında, ölü dünyanın manevi bir hayata uyanmasında ve emirlerinin açıklanması suretiyle Tanrı’nın yüceltilmesinde matbaa en kuvvetli imkandır.45 Matbaa rastgele her yöreye değil, merkezî ve belli imkanları sunan yerlere kurulmalıdır. Bu anlamda misyonerler, faaliyet sahalarını “konuşulan dillere göre” belirler. Bir başka deyişle, muhatap kitlenin konuştuğu dil, matbaanın kurulacağı yeri belirleyen başlıca sebeptir. Örneğin, Rumca ve Đtalyancanın (kısmen de Yahudi Đspanyolcasının) hakim olduğu bugünkü Yunanistan havalisi için Malta’da, Arapçanın yoğun konuşulduğu bugünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika için Beyrut’ta, Türkçenin yoğun konuşulduğu Anadolu için Đzmir’de ve Đstanbul’da matbaalar kurulmuştu. Bunların hurufat takımları Fransa ve Đngiltere’den sağlanıyordu. Matbaa mahallini belirleyen diğer bir sebep de, ulaşım ve malzeme naklinin kolaylığıydı.

(f)  Đncil ve Dinî Risale Dağıtımı: Misyoner her gittiği yere çantasındaki çeşit çeşit risaleleri götürür. Bunlar bazen hediyedir, bazen satılır, bazen de bir bağışın, hediyenin karşılığıdır. Ancak her ne niyetle verilirse verilsinler misyonerin gözünde risaleler birer mermidir:

“Bir süre önce gençleri Hıristiyanlık faaliyetine sokabilmek için risale kullanmayı tecrübe etmiştim. Aşağıdaki kuralları uygulayan cemiyetin her üyesinin eline iki risale vermeyi teklif ettim: 1. Önce bu risaleyi kendisi okumalı; 2. Bunları Protestan olmayan iki kişiye vermeli; 3. Risaleyi verdiği iki kişiyi kendine özel dua konusu yapmalı ki,


43 Worcester, a.g.m., s. 449. Bu mektubu alan genel sekreter Samuel Worcester da şu yorumu yapmıştı: “Bu mektuptan ve onların tercümelerle ilgili diğer haberlerinden tamamıyla [şunu anlıyoruz ki], Kitab-ı Mukaddes’in tercümeleri, acil hedeflere cevap vermek için birkaç ayda yapılabilecek olmasına rağmen; yine de sürekli kullanım için niyetlenilen bir tercüme ve bir milletin bütün bütüne Hayat Kelamı’na (Word of Life) kavuşması adına doğru biçimde, kamilen ve anlaşılır bir şekilde bir tercüme ortaya koymak için zaman, emek ve dikkat sarf etmek şarttır.” Aynı yer, s. 449.

44 The Missionary Herald, “Instructions to Mr. Temple”, October 1822, Vol. 18, s. 335.

45 Aynı yer, s. 336.


 

 

 

Tanrı bu risaleleri bu iki kişinin hidayeti için kullansın. Onlara, risalenin bir mermi olduğunu, fakat duanın da, bu merminin günahkarların kalplerindeki yerine itmek için bir barut olduğunu söylüyorum.”46

 

Anlaşılıyor ki, risaleler insanları uyandırma malzemesidir. Đnançlarda şüphe ve soru işaretleri oluşturur, tartışma başlatırlar. Đnsanları misyoneri dinlemeye hazırlarlar. Muhatap misyoneri reddetse, kovsa bile elinde mutlaka bir risale kalacaktır. Bu dağıtım işi o kadar önemlidir ki, Anadolu’da ve Đncil Toprakları’nda görevlendirilen ilk misyonerler bilhassa Kudüs’e giderek, dünyanın dört bir yanından hac için oraya gelen Hıristiyanlara risale dağıtmayı, böylece mesajlarını dünyaya yaymayı düşünmüşlerdi.47 Risale dağıtımı, diğer tebliğ metotlarıyla paralel gider. Hiçbir zaman başka bir metotla yer değiştirmemiş, hiçbir dönem önemi azalmamıştır. Bu anlamda risale dağıtımı, okuma öğretme konusunun asıl muharrikidir diyebiliriz.

 

(g)   Okullar Açılması: American Board’ın 1850’lere kadar açmış olduğu okulların temel hedefi, büyük ölçüde, halka okuma öğretmekle ve yerli Protestan din adamları yetiştirmekle sınırlıydı. Yerel dilde basılan Đncil’lerin ve diğer kitapların okunması bu sayede sağlanacaktı. Msy. Herman Barnum’un vurguladığı üzere ilk faaliyet dönemlerinde misyonerler, eğitime değil Protestanlaştırmaya yöneldiler. Her ailenin ulaşabileceği bir yere bir adet Đncil koymayı hedeflediler. Yerli papaz, yerli vaiz ve diğer kilise görevlilerini yetiştirmek en ön planda tuttukları konuydu. 48 Msy. Hamlin’e göre Protestan olmayan memleketlerde eğitim metotları noktasında Board yönetiminin 1878’e kadarki görüşleri ve dünyanın dört bucağındaki eğitim aşamaları şu şekilde ortaya çıkmıştı:

(a)    Yerlilerin konuştuğu dilde eğitim vermek: Buna göre çocuklara hiçbir yabancı dil öğretilmeyecektir. Öğretmenler ve yerli papazlar öğrencilerin kendi dillerinden başkasını talep etmez. Zira yabancı diller öğretilirse öğrenciler diğer mesleklere [tercümanlık,


46 Caleb F. Gates, “Mardin-the Boys’ High School”, The Missionary Herald, October 1888, Vol. 84, s. 437.

47 Bir örnek olarak, Parsons ve Fisk’in Paskalya dönemini risale dağıtmanın en iyi dönem olduğunu kaydettikleri mektup için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons and Mr. Fisk to the Corresponding Secretary (Đzmir, 4 December 1820)”, July 1821, Vol. 17, s. 207.

48 Herman N. Barnum, “Missions in Turkey”, The Missionary Herald, October 1893, Vol. 4, s. 734.


 

 

 

konsolosluk hizmetleri, simsarlık, denizcilik vb] yönelirler. Yahut bir üstünlük anlayışı kazanarak tevazularını kaybederler. Bu durumda manevi yönleri yara alır.

(b)    Önce Evangelizasyon, sonra eğitim: Sadece Đncil vaaz edilecek ve eğitim, Đncil’in paralelinde gidecekti.49

(c)   Kız ve erkek bütün gençlere, din ayırımı yapmaksızın en nitelikli Hıristiyan eğitimini vermek: Bu sistem, Türkiye’deki misyonlarda uygulanmaktadır.50

 

Bir misyonun yerleşme aşamasında misyonerler, yanlarına gelen gençlere vaaz ediyor, Đncil okuyor, Şark kiliselerinin yanlışlarını anlatıyorlardı. Bu esnada, o gence konuştuğu dilde okuma öğretiliyor, duruma göre Đngilizce dersi veriliyordu. Bu şekilde yetişen gençlerden uygun görülenler Amerika’ya gönderiliyor, oranın bir ilahiyat okulunda daha ileri bir eğitim alması sağlanıyordu.51

 

Osmanlı coğrafyasındaki okullaşma uygulamasına baktığımızda öncelikli olarak açılan eğitim kurumları, kız ve erkek ilahiyat okullarıdır. Orta okul seviyesindekiler,


49 Bu fikir, Hamlin’e göre, 1854’de Türkiye’ye gönderilen Dr. Anderson’un düşüncesinin bir adım ilerisindeydi. Amherst Kolej başkanı Mr. Seelye, Misyon Hakkında Konuşma adlı eserinde bu muhafazakar duruşu şöyle savunmaktaydı: “Havarilerin metodu doğrudan Evangelizasyondu. Havariler okul kurmadılar. Đncil’i vaaz ettiler ve kiliseler kurdular. Öğrendiklerimize göre onlar tüm eğitim meselelerini muhatapların çözümüne bıraktılar. Zira yeni ruh onları yönlendirecekti. Eğer biz Aziz Pavlus’un yaptığı gibi kafir topraklara gideceksek, Đsa Mesih’i ve onun çarmıha gerilmesinden başka hiçbir şey öğretmemeye kararlı olmalıyız. Đhtida etmemişlere değil, bilakis Đsa’nın müritleri haline gelenleri eğitmek için okul açılır.” Aynı yer, s. 275. Bu muhafazakar bakış açısı uzun yıllar kolej eğitimine direnecekti.

50 Cyrus Hamlin, Among the Turks. New York: Robert Carter Press, 1878, s. 275-277.

51 Bu konuda Hindistan dönemine ait şu haber fikir verici olabilir: “Board’ın hamiliğinde Sandwich Adaları’ndan çok sayıda genç Amerika’ya getirildi. Bunlar vaiz ya da öğretmen olarak yetiştirilecekler; ardından kendi kafir hemşehrilerine dönecekler. Bunlardan dördü Protestan oldu ve Đsa’nın bilgisini kazandı. Etraflarındaki Hıristiyanlarla ilişki kurmaları, onları örnek almaları, putperest ebeveynleriyle, arkadaşlarıyla ve halklarıyla yakından ilgilenmeleri tavsiye edildi. Ayrıca American Board, sadece gözetimi altındaki gençlere değil, kafir topraklardaki gençlere de eğitim götürmeyi benimseyen bir plana karar verdi.” Samuel Worcester, a.g.m., s. 453. American Board’ın faaliyetleri henüz Hindistan ile sınırlıyken (1810-1819) oradan Amerika’ya yollanan gençlerin barınması ve okul masrafları için genel bütçe dışında yan fonlar oluşturulmasına dair bkz. The Missionary Herald, “Report of the Prudental Committe (1815)”, October 1816, Vol. 11, s. 450. Amerika’ya yollanan yerli gençlerin, buraya daha kolay uyum sağlaması adına, gelmeden evvel bir misyoner ailesinin yanında kalmalarının ve zihinlerinin hazırlanmasının daha iyi olacağını bildiren Board teklifi için bkz. The Missionary Herald, “Palestine Mission”, March 1821, Vol. 17, s. 69. Đlk dönemde Osmanlı ülkesinden eğitim için Amerika’ya gönderilen Rum ve Ermeni gençlerden, tezin ilerleyen bölümlerinde bahsedilecektir.


 

 

ilahiyatlara hazırlık maksadıyla daha sonradan ihdas edilmişlerdir. Kolejlerin vücuda gelmesi ise 1875’lerden sonradır. Çünkü American Board, Osmanlı topraklarındaki sözde Hıristiyanlara gönderdiği ilk misyonerlerine, “size ait olan okulları kurmaktan ziyade yerliler tarafından halihazırda mevcut olan okulların iyileştirilmesi yolunu arayınız” 52 derken hedeflerinin okul açmak olmadığını, mevcudun ıslahıyla daha hızlı yol alınabileceğini açıkça vurgulamıştı. Nitekim Đstanbul misyonerleri mevcut Rum ve Ermenilerin okullarında öğretmenlik yapmış, gerekli okul kitaplarını hazırlamış, Protestanlığı kabul eden gençleri mevcut okullara eğitimci olarak göndermişlerdi.53

 

Fakat faaliyetler yaygınlaştıkça American Board’ın bu taşımalı eğitimi zorlaşmaya başladı. Çünkü herkesi okyanuslar ötesindeki eğitim kurumlarına nasıl taşıyacaklardı? Hem masrafı çoktu, hem de gidenler ülkelerine geri döndüklerinde uyum problemi yaşıyorlardı. Yapılması gereken şey, Protestan olmayan memleketlerde eğitim kurumları açmak, Amerika’ya gönderilen öğrencilerin masraflarıyla yerli öğretmenler yetiştirmekti. Böylece okullaşmanın kaçınılmaz ve vazgeçilmez olduğu görüldü. Bu konuda Amerikalı misyonerler Đngilizlere nazaran daha ileri görüşlüydüler. Msy. Chambers’ın tesbitiyle Đngilizler, Đncil satmak için köylere seyahat etmeyi faydasız bulmuşlardı. Çünkü oralarda çok az insan okuyabiliyordu. Neticede faaliyetlerini büyük şehir ve kasabalarda yoğunlaştırdılar. Bu ise Đncil hakikatinin yayılmasında büyük bir engel teşkil ediyordu.54 Amerikalılar bu çıkmazı görerek en küçük yerleşim birimine dahi Đncil götürdüler, oralarda okullar açtılar.

 

 


52 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 40.

53 Đstanbul’da Boghos Fizika adlı bir eğitimcinin okuluna misyonerlerin maddi yardımları ve Sivas’tan gelen sekiz gencin okul masraflarını ödemeleri için bkz. The Missionary Herald, “Joint Letter from Missionaries at Constantinople (7 January 1839)”, July 1839, Vol. 35, s. 240. Henüz 1830’lardayken Yunanistan’daki pek çok yerli okulda okutulan kitapların misyoner matbaalarından çıktığı da burada hatırlanmalıdır. The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 42.

54 W. N. Chambers, “The New Village Constitution”, The Missionary Herald, April 1884, Vol. 80, s. 151.


 

 

Okulun öne çıkması, teşkilat içindeki muhafazakar kanat ile okullaşmayı savunan liberal grup arasında ciddi tartışmalara ve görüş ayrılıklarına sebep oldu. Msy. Hamlin gelinen aşamada okulun artık kilise ve vaazın önüne geçmesi gerektiğini açıkça şöyle dile getirmekteydi: “Okullar, Đncil vaazı ve gençlerin ihtidası için kullanılmalıdır. Misyoner, okulu sadece çalışmaları başarıyla taçlandığı zaman terk edebilir. Bu başarı, Đncil kurumları ve Đncil eğitimi organize edilmesi ve halk arasında farklı bir yere sahip olması, onlar tarafından desteklenmesi kıvamıdır.”55 Fark edildiği üzere ABCFM’nin faaliyet alanlarında okul açmak bahsi, çok dar bir alanı kapsamaktadır.

 

6.  5. Eğitim Literatürü: Mahalle Okulu, Pazar (Sebt) Okulu, Yüksek Okul, Đlahiyat Okulu, Teoloji Okulu

American Board’ın XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti dahilinde açtığı okul türleri, elbette o dönemin Amerikasındaki okullarla benzerlik arz etmektedir. Günümüz insanının tasavvurundan biraz farklı içeriklere sahip olan bu okul türlerinin o zamanlar ne anlama geldikleri şu şekilde özetlenebilir:

 

a.  Mahalle Okulları (Common Schools): Kelimenin Türkçeye çevrilmiş halinden, bu okulların her yaştan kişinin, düzenli ya da düzensiz olarak gittikleri kurslar mahiyetinde oldukları akla gelmektedir. Nitekim bazı çalışmalarda “halk okulları” diye tercüme edilerek bu yönde bir anlam yüklenmiştir. Oysa Amerikan eğitim tarihinde common school, okuma- yazma, basit tarzda aritmetik, tarih, coğrafya ve matematik derslerinin verildiği, öğrencilerin bir sınıflamaya tâbi tutulmadıkları bir eğitim kurumudur. Amerika ve Avrupa’da devlete ait ilkokullar kurulmadan evvelki ihtiyaca binaen açılmışlardır. Ücretsiz


55 Cyrus Hamlin, “The Seminary at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849, Vol. 45, s. 399. Hamlin’in bu kadar güçlü ve net bir şekilde okullaşma taraftarı olmasının altında, American Board’ın muhafazakar kanadının ısrar ettiği “din adamlarıyla ve halktan kimselerle bire bir iletişime geçip onlara Protestanlığı anlatma” metodunun, Osmanlı topraklarında baştan başa şiddetli anatema ve aforozlara sebep olması da yatmaktadır. Halbuki Hamlin’e göre bu şekilde kapatılan yollar, okullarla yeniden açılabilirdi. Nitekim bu zorlu dönemde kilise kurmak yerine okullarda yahut evlerde küçük gruplar oluşturuldu. Böylece devlet yetkilileri, Rum ve Ermeni cemaatlerinin şikayetleri karşısında, Protestanların bu gibi toplantılara hakkı olduğunu söylediler. Bu ise Protestanların rahat bir nefes almalarını sağladı. Yazının tamamı için bkz. Cyrus Hamlin, “Turkey Fifty Years ago and Now”, The Missionary Herald, January 1889, Vol. 85, s. 18.


 

 

oldukları ve her kesime (işçi, fakir, zengin, değişik ırklar vs.) hitap ettikleri için bu ismi almışlardır. Burası koleje ya da ortaokula bir hazırlık değildir. Mezheplere bağlı olanların yanı sıra karma olanlara da rastlanır.56

 

Osmanlı topraklarındaki misyonerler common school terimine farklı anlamlar yüklediklerinden dolayı araştırmacılara net bir fikir vermediği görülür. Örneğin 1830’da gezip inceledikleri Ermeni kiliselerine ait bir okuldan bahsederken bu terimi kullanmışlar, hatta buralarda küçük çocuklara coğrafya, tarih ve gramer dersleri verilmediğine şaşırmışlar, ders kitaplarının çocukların anlayamadığı bir dilde olduğunu belirtmişlerdi. 57 Đleriki yıllarda common school tanımı her kesimden çocuğu kabul eden ilkokul düzeyindeki okullar için sıfat olarak kullanılacaktı.58

 

Misyonerlerin ülkemizde açtığı ve bir tür Sebt okulu diye de tanıtılan bu okullarda çocuklara okuma yazma, aritmetik, coğrafya ve benzeri dersler verilir, ilahi öğretilirdi. Bunun sonrasında Đncil ve dinî kitaplardaki metinler üzerine dersler yapılır, ayin ve ibadetler uygulamalı olarak gösterilirdi. 59 Yeni açılan bir misyonerlik tarlasının ilk ve vazgeçilmez okul türü olan common school’ların üç amacı vardı. Đlki, insanları Đncil’i okuyabilir hale getirmekti.60 Đkincisi yöredeki her çocuğa ulaşmak ve onları kendi hallerine bırakmayıp en azından yeni fikirlerden haberdar etmekti. Sonuncusu da buraya gelen


56 Genel okullar ve tarihçesiyle ilgili daha geniş bilgi için bkz. John Martin Rich, Foundations of Education Perspectives on American Education, New York 1992, s. 148-160; Harlan L. Hagman, “History of Education in the United States”, The American People Encyclopedia, C.7, s. 63-64.

57 Eli Smith, “Deficiency of School-books in the Levant (October 1829)”, The Missionary Herald,

March 1830, Vol. 26, s. 80.

58 Bu kullanımı gördüğümüz metin şu şekildedir: “Common schools: Beyrut Đstasyonu’nun idaresindeki ilkokullar (primary schools) iki tane. Biri misyon arazisine yakın, biri Kefr Shima’da. Đkincisinin ortalama 40 öğrencisi mevcut. Orada başlangıç bölümlerini öğrenen iki öğrenci sonbaharda Abeih Đlahiyat Okulu’na girdi. Okuma yazmayı öğrenen üç kız da, Beyrut Yatılı Kız Okulu’na aday gösterildi. Misyon arazisinin yakınındaki okulda da yaklaşık 40 öğrenci okuyor.” The Missionary Herald, “Letter from Mr. Whiting (4 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 258.

59 The Missionary Herald, “Mission Schools”, May 1870, Vol. 66, s. 145. Arapkir misyoneri Clark, basit ölçekli misyon okullarının Amerika’daki common school’lardan ziyade oradaki Sebt okulları mantığından doğduğunu açıkça belirtmektedir. Okuma kitapları Yeni Ahit, risale, Primer, Mezmurlar ve ilmihaldir. Bu okulların temel hedefi, çocuklara Đsa’nın hakikatinin unsurlarını öğretmektir. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Clark (10 January 1856)”, April 1856, Vol. 52, s. 118.

60 Anderson, C.2, s. 308.


 

 

öğrencilerin en iyilerini, en kabiliyetlilerini seçerek üst basamak eğitime yönlendirmekti.61 Özellikle dış istasyonlarda bulunan common school’lardaki çocuk ve gençlerden bir üst okula gidebilecek kabiliyette olanlar istasyondaki yüksek okula gönderilirdi. Bitlis Đstasyonu’na ait bir raporda, “On sekiz dış istasyonumuz, Đncil tohumunun kök saldığı önemli merkezlerdir. Amacımız buralardaki okulları, istasyonumuzdaki yüksek okulu besleyen şubeler haline getirmektir”62 denilmekteydi.

 

Bu yüzden bir istasyonda ileri düzeydeki okullar yer alsa bile, aynı zamanda çok sayıda common school faaliyetini sürdürüyordu. 63 Okuma, yazma, ilmihal ve diğer başlangıç derslerinin verildiği bu okul türü, her istasyon ve dış-istasyonda ilk dönemlerden itibaren kurulmuşlardı.64 Yörede yaşayanların konuştukları dillerde eğitim verilmesi esas olmakla birlikte, 1870’lerden sonraki common school’larda, toplumun tüm kesimlerinin iletişim dili olan Türkçenin, anadil Ermenice ve Rumcanın, bunlara ilaveten Đngilizcenin öğretildiği görülmektedir. 65 Yerli elemanlar yetiştirilmeden evvel misyonerlerin bizzat öğretmenlik yaptığı bu basit seviyeli kurumlar, daha sonra yerli öğretmenlere ya da ilahiyat öğrencilerine devredilmiştir.66 Bu terimin çalışmadaki karşılığı ise, Türkçedeki en uygun çağrışım olarak düşündüğümüz “mahalle okulu” olacaktır.


61 Mr. Pond, “Theological School at Mardin”, The Missionary Herald, April 1872, Vol. 68, s. 116. Msy. Pond bu okullar için bizzat “fidelik” tabirini kullanmaktadır.

62 The Missionary Herald, “Story of Bitlis Station”, September 1892, Vol. 88, s. 359-360. Bursa Đstasyonu görevlilerinin 1851 yılında Demirtaş’tan iki öğrenciyi Bebek Đlahiyat’a göndermesi, yine Bursa’dan iki kişinin daha oraya gitmeye hazırlanması sadece bir örnektir. Daniel Ladd, “Annual Meeting”, The Missionary Herald, September 1851, Vol. 47, s. 288.

63 Örneğin, 1870 yılı misyon raporunda Osmanlı topraklarındaki mahalle okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 13 binden fazla olarak kaydedilmiştir. The Missionary Herald, “Mission Schools”, May 1870, Vol. 66, s. 145. Raporlarda 1878 itibariyle Osmanlı topraklarındaki common school sayısının 290 olduğunu, buralarda kız ve erkek 11.268 öğrencinin okuduğunu bildirilmektedir. Ayrıca bunların detaylı bir dökümünün U. S. Commissioner of Education adlı dergideki “Amerikalılar ve Türkiye’deki Eğitim” başlığıyla verildiği bilgisi de aynı yazıda yer almaktadır. The Missionary Herald, “British Quarterly Rewiev on ‘the Americans in Turkey’”, May 1878, Vol. 74, s. 142.

64 Edwin E. Bliss, “The Missions of the American Board in Asiatic Turkey (1831-1887)”, The Missionary Herald, July 1888, Vol. 84, s. 297.

65 Dr. Pierce, “Good News from Erzroom (18 October 1876)”, The Missionary Herald, January 1877, Vol. 73, s. 22.

66 The Missionary Herald, “Mission Schools”, May 1870, Vol. 66, s. 145; The Missionary Herald, “An Out-Station in Turkey, Rodosto [Tekirdağ]”, February 1887, Vol. 83, s. 53.


 

 

b.  Pazar Okulları (Sebt Schools): Amerika eğitim sisteminde okula gidecek kudreti olmayan çocuklara okuma yazma ve dinî bilgiler öğretilmesini amaçlayan ve 1803’de kurulan bir okul türüdür. Kiliseden bağımsızdır ve ücretli öğretmenler görev yapar. Çocukların devamını sağlamak için onlara çeşitli hediyeler verilir.67 Osmanlı topraklarında açılan Sebt okulları ise kilisede yahut kilise yanındaki bir mekandadır. Okuldan ziyade bir kurs havasındadır. Her yaştaki insan gelip Đncil öğrenir, vaaz dinler. Burada daha ziyade halkın dinleyip anlayabileceği bir metin ya da konu (örneğin Dağdaki Vaaz, Mezmurlar) seçilir. Đncil’den hikayeler okunur; On Emir açıklanır. Öğretmene sorular yöneltilebilir. Genellikle bir dua ile kapanır. 68 Sebt okullarının bir başka işlevi de oralarda bağış toplanması ve bununla Protestan kurumlarının desteklenmesiydi. Örneğin bazıları papazlığa ve öğretmenliğe hazırlanan ilahiyat öğrencilerine maddi katkıda bulunuyor, bazıları ise Đncil kadınlarının yahut yerli yardımcıların maaşlarını ödüyordu.69 Msy. Coffing’e göre Antep’teki Sebt okuluna Đncil’i okuyabilen gençler, okuma bilmeyen yetişkinler, okuma bilmeyen küçük çocuklar ve okula devam edemeyen gelin hanımlar geliyor ve öğrenim görüyorlardı.70

c.    Yüksek Okullar (High Schools): Yüksek okul terimi günümüz insanına lise sonrası iki yıllık akademi ya da enstitüleri çağrıştırmaktadır. Halbuki misyoner literatüründeki yüksek okul, günümüzdeki ortaokula denk bir eğitim kurumudur. Amerika’da, kolej ile mahalle okulu arasını örmek maksadıyla ihdas edilmiştir. Misyonerlerin Osmanlı ülkesinde kurdukları yüksek okullar, mahalle okulundan sonra ilahiyata hazırlık için kullanılmıştır. Buralarda daha ziyade pozitif bilim dersleri okutulur, başarılı olanlar ilahiyat derslerine alınırdı. Yatılı bölümü de olan bu okul türü kimi zaman, ayrı bir binası ve öğretmenleri olan müstakil bir eğitim kurumu olarak, kimi zaman da bir ilahiyat okulunun ilk iki senesini kapsayan müfredat için genel bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Buralardaki yetenekli öğrenciler seçilerek kolejlere veya ilahiyat okuluna


67 R. G. Pardee, “Sunday School”, Cyclopedia of Missions, New York: Harvey Newcomb, 1854, s. 730.

68 The Missionary Herald, “Report of the Station at Jarusalem for 1838”, November 1838, Vol. 34, s. 423.

69 The Missionary Herald, “Something New for Sabbath School”, March 1869, Vol. 65, s. 84.

70 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Coffing (20 October 1859)”, February 1860, Vol. 61, s. 51.


 

 

yönlendirilmekteydi. Bu anlamda yüksek okullar, kolejleri ve ilahiyatları besleyen fideliklerdi. Hem kızlar hem de erkekler için ayrı ayrı açılırdı.

d.  Đlahiyat Okulları ve Teoloji Okulları: Din adamı yetiştiren ve teoloji ile uğraşan kurumlar, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren değişik isimler altında günümüze kadar gelmiştir. Zamana, mezhebe ve coğrafyaya göre değişiklik arzeden bu kurumlar, Amerikalı misyonerlerin uyguladığı biçimiyle ilahiyat veya teoloji okulu şeklinde iki ayrı isimle öne çıkmaktadır.

Đlahiyat Okulu (Seminary): Misyonerlik çalışmalarının ilk devrelerinde bir misyonerin yanında çıraklık yoluyla yetiştirilen yerli gençlerin pastör veya vaiz olmaları yeterli geliyorken, cemaatin bilgi ve okuma yazma seviyesi yükseldikçe, ilaveten kilise sayısının artması ile beraber daha eğitimli kilise görevlilerine ihtiyaç doğdu. 71 Bunun üzerine kız ve erkek öğrenciler için ayrı ayrı ilahiyat okulları kuruldu. Öğrencileri yüksek okul mezunlarından imtihanla seçiliyordu. Buraya girmek ve buradan mezun olmak için temel şartların başında, öğrencinin Protestanlığı takva boyutunda yaşaması ve iyi ahlak sahibi olması geliyordu. Aksi takdirde derslerinin başarısına bakılmaksızın öğrenci okuldan uzaklaştırılıyordu. Yetişen gençlerin ileride hangi dil mensuplarına hitap etmesi öngörüldüyse ilahiyattaki öğretim dili de buna göre şekilleniyordu. Örneğin Arapça konuşanlara Beyrut Đlahiyat Okulu ve Mardin Đlahiyat Okulu, Türkçe konuşanlara Bebek Đlahiyat Okulu, Ermenice konuşanlara Merzifon Đlahiyat Okulu ve Harput Đlahiyat Okulu kurulmuştu. Bilimsel derslere de sıklıkla yer verilen müfredatında Grekçe ve Latince, Đbranice, hitabet, vaaz metinleri, tefsir, Đncil coğrafyası, Đncil tarihi, zihin felsefesi, ahlak felsefesi, ilahi okuma gibi din eğitimi merkezli dersler yoğunluktaydı. Mezunları Protestan kiliselerinde çeşitli görevlere (pastör, vaiz, diyakoz) getiriliyordu. Đlahiyat okulları, eğitim seviyesi hayli yükselen ikinci nesil yerli Protestan cemaat için yeterli olmayacaktı. Bu durumda teoloji okulları devreye girdi.72

 

 

 


71 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wheeler (5 December 1862)”, March 1863, Vol. 59, s. 81; Mrs. Crosby Wheeler, Missions in Eden, New York: Fleming H. Revell Company, 1899, s. 109.

72 Herman N. Barnum, “Missions in Turkey”, The Missionary Herald, October 1893, Vol. 4, s. 734.


 

 

Teoloji Okulu (Theological Seminary): Misyonerlerin düzenlemesine göre bu kurumlar, ilahiyat okulundan daha üst bir eğitimi tanımlıyordu. Đlahiyata kıyasla daha yoğun teoloji bilgilerinin öğretildiği ve üretildiği, bunların yerel dilde yazılı hale getirildiği ve yalnızca yüksek eğitimli din adamları yetiştiren bir kurumdu. Bu nedenle olacak ki, misyonerler Harput’ta gördükleri bir medreseyi teoloji okulu olarak tanımlamışlardı.73

 

Misyonerlerin Amerika’dan gelirken zihinlerinde getirdikleri teoloji okulu örneklerinden en önde geleni hiç şüphesiz Andover Teoloji Okulu (ileride Andover Kolej) idi. Çünkü adı geçen kurum ABCFM ile aynı dönemlerde kurulmuş, kurucuları aynı zamanda ABCFM’nin kurucuları arasında da yer almış, misyonerlerin büyük çoğunluğu bu okulda yetiştirilmişti. Andover Teoloji’de “yetenekli öğrenciler kabul edilir, adaylarda iyi bir tabiat, dinî muhtevalı olmayan dersleri yüksek dereceyle tamamlayacağına dair tatmin edici bir kabiliyet aranır, iyi ahlak sahibi olması ve bu karakterini sürdürebilmesi önemsenir, Hıristiyanca yaşantısının mükemmel olduğuna dair ikna edici bir referans istenir, ilahiyatçı olmayı hiçbir dünyevi çıkar için isteyip istemediği takip edilirdi.”74

 

Müfredat bağlamında ise Đncil metninin ne kastettiğini anlamak amacıyla gramer, mantık, retorik ve metafizik dersleri konulmuştu. Đncil’in bugüne nasıl geldiği ve çeşitlerinin işlendiği Đncil Tarihi dersi; el yazısı metinlerin karakterinin anlaşılmasını sağlayan Antik Tercüme dersi önemliydi. Ayrıca kilise yapısının tarihi, ilk mezhepler, Kilise Babaları’nın metinleri, Reformason’un doktrinleri, ilerlemesi ve ilkeleri, Hıristiyan kilisesindeki mevcut ibadet ve disiplin öğeleri de müfredatta yer alıyordu. 75 Ancak ne olursa olsun sayılan bu konular ikinci derecede önem taşıyan bilgilerdi. “Tanrı’yı konu alan teoloji, Tanrı’nın Kitabı Đncil’den devşirilmek zorundaydı. Öğrencilerin bütün dikkati Kitab-ı  Mukaddes  üzerinde  olmalı,  gece  gündüz  bu  kitap  incelenmeli,  tefekkür

 

 


73 Crosby H. Wheeler, “Progress in Turkey”, The Missionary Herald, September 1876, Vol. 72, s. 277.

74 The Missionary Herald, Outlines of a Theological Institution”, January 1808, Vol. 3, s. 345.

75 N. B, “Importance of a Theological Institution”, The Ponoplist, December 1807, Vol. 3, s. 307.


 

 

edilmeliydi.” 76 Ayrıca Kutsal Literatür, Kilise Tarihi, Hıristiyan Teolojisi ve Hitabet başlıklı umumi dersler verilmeliydi.77

 

Andover Teoloji Okulu modelinin ABCFM misyonerlerine diğer yörelerde olduğu gibi78 Osmanlı ülkesinde de rehberlik ettiği görülür. Bazen bir ilahiyat okulunun çatısı

 


76 Aynı yer, s. 307.

77 Andover Teoloji Okulu’nda bu başlıklar altındaki ders konuları şunlardı: A. Kutsal Literatür: (a) Đncil bölümlerinin teşekkülü, muhafazası ve [sonraki nesillere] nakli; (b) Kitab-ı Mukaddes’in orjinal yazımındaki diller; (c) Eski Ahit’in Septuagint versiyonu ve Yeni Ahit’in bu versiyonundan veya diğer sebeplerden mülhem biçim ve lisanındaki farklılıklar; (d) Tarih, ahlak, adet ve alışkanlık; (e) Eski ve Yeni Ahit’in antik versiyonları ve el yazması metinlerinin otoritesi; (f) Kitab-ı Mukaddes kritiklerinin kanunu ve çok sayıdaki kutsal kanun kitaplarının güvenilirliği; (g) Eski ve Yeni Ahit’in sonradan uydurulmuş kitapları; (h) Kitab-ı Mukaddes’in modern tercümeleri; (i) Đngilizce versiyonunun karakteri ve tarihi; (j) Kutsal yazmalardaki zor pasajlar ve çeşitli okunuşları.

B. Kilise Tarihi: (a) Eski zaman Yahudi gelenek ve görenekleri; (b) Đlk üç yüz yılda Hıristiyan kilisesinin ortaya çıkışı ve yayılışı; (c) Hıristiyanlığın ilk çağlarında sayısız sapkın görüş ve fırkalar; (d) Konstantin’in Hıristiyanlığı tesisi ve sonraki etkileri; (e) Katolik Kilisesi usul ve ayinleri; (f) Müslümanlığın doğuşu ve ilerlemesi; (g) Roma Kilisesi’nin yozlaşması; (h) Reformasyonun yayıldığı ülkeler; (i) Reformasyon’un ilerlemesi ve doktrinleri; (j) Protestanlar arasındaki farklı mezhepler; (k) Đbadet alanında Hıristiyan kilisesini bölmüş veya halihazırda bölmeye devam eden ayinler, yasalar ve disiplin; (l) Dünyamızdaki putperestliğin durumu ve hakimiyeti; (m) Milli ve kişisel karakter üzerinde putperestlik, Müslümanlık ve Hıristiyanlığın meydana getirdiği çeşitli etkiler.

C. Hıristiyan Teolojisi: (a) Đlahi vahiy; (b) Eski ve Yeni Ahit’in gerçekliği ve vahiy kaynağı; (c) Hıristiyanlığın doktrin ve vazifeleri; (d) Đnanmayanlar tarafından Hıristiyanlara yapılan itirazlar ve bu türden itirazların çürütülmesi, bilhassa Baba, Oğul ve Ruhülkudüs olması bakımından Tanrı’nın karakterinin ifşası; (e) Đnsanoğlunun dünyaya düşüşü ve insan tabiatının ahlakının bozuluşu; (f) Đnayet sözleşmesi (covenant of grace); (g) Dinî törenler, kefaret ve Đsa Mesih’in meditasyonu; (h) Kutsal Ruhun karakteri; (i) Ayinler; (j) Yeniden doğuş, temize çıkma ve takdis doktrinleri; (k) Evanjelik pişmanlık (tevbe), iman ve itaat; (l) Đncil’in kutsallığı veya hakiki faziletin gerekliliği ve tabiatı; (m) Ahiretteki durum; (n) Ruhun ve bedenin ölümsüzlüğü; (o) Đncil’de ortaya konduğu üzere ahiretteki mükafat ve cezaların sonsuzluğu; (p) Hıristiyanlığın belirli müesseseleri; (r) Tabiat, tefsir ve kehanetin yararı ve kullanımı; (s) Đncil vaizi için bir vasıf olarak kişisel din.

D. Hatiplik: (a) Belagat, kompozisyon, vakar, telaffuz veya sesin ve doğru mimiklerin uygun usulü; (b) Tabii bir tavrın akıl almaz önemi; (c) Bir ayinin düzenlenmesinde yerine getirilmesi gereken kurallar; (d) Antik çağdaki retorik talimatlarının ve prensiplerinin, hitabetin modern türlerine uyarlanması; (e) Mükemmel bir hatibin ihtiyacı olan stil ve konuşma biçimi noktasında konuşmacının nitelikleri; (f) Kutsal hitabeti iyileştirme ve hafızayı kuvvetlendirme metotları; (g) Örnek almak için en iyi modellerin ve en önde gelen, meşhur ilahiyatçı ve papazların stil ve karakterleri; (h) Onların kendilerine has düşünme ve ifade edişlerindeki mükemmellik ve güzellikler; (i) Kutsal metinlerin yüceliği ve aşkın olanın sadeliği, güzelliği.” The Ponoplist, “Outlines of a Theological Institution”, January 1808, Vol. 3,

s. 347.

78 Örneğin, 1878’de Hindistan’da Amerikalı misyonerler tarafından kurulan Ahmednagar Teoloji Okulu’nun birinci sınıfında Mezmurlar Kitabı, Doktrinal Teoloji, Misyonların Đdaresi, Kehanet, Papazlık Faaliyeti, Ayinlerin Đnşası ve Hitabesi okutulurken, ikinci sınıfta Yeni Ahit’e Giriş, Matta, Doğal Teoloji, Kilise Tarihi


 

 

altındaki bir sınıf şeklinde (theological class) yürütüldüğü gibi, çoğu zaman müstakil kurumlar olarak tesis edilen bu kurumlara, ilahiyat okulundaki derslerinde üstün başarı göstermiş, takvası ve ahlaki durumu konusunda misyoner grubunun ve öğretmenlerinin takdirini kazanmış ve ileride Protestan kiliselerinde görev almayı taahhüt etmiş kimseler alınırdı. Mezun olduktan sonra değişik görevlerde istihdam edilerek pratik kazanması sağlandıktan sonra bu kişi, yine misyonerlerden ve yerli kilise görevlilerinden oluşan bir heyet huzurunda imtihan edilirdi. Başarılı olduğu takdirde törenle pastörlük ataması yapılır veya vaizlik ruhsatı verilirdi.

 

e.   Kolejler (Colleges): Protestanlığı kabul etmemiş, yahut Protestan olup da din adamı olmak istemeyen veya bu görev için gerekli yetenekleri taşımayan gençleri değişik meslek dallarına yönelik yetiştirmek amacıyla açılan kurumlardı. Günümüzde, eğitim dilinin kesinlikle Đngilizce olmasıyla öne çıkan bu kurumlar, Osmanlı’daki haliyle çoğunlukla yerel dili (Rumca, Ermenice, Bulgarca, Arnavutça) temel almak zorunda kalmışlardır. Amaç, onları Türkçenin boyunduruğundan kurtarmaktır. Yine günümüzde tamamıyla seküler bir görünüm sunarken, misyonerler nezdinde gençleri dinî bir anlayışa kavuşturmak için altyapı derslerinin verildiği bir işleve sahiptiler. Öyle ki, 1870’lerden sonra bir ilahiyata kabul edilmek için kolej mezunu olma şartı aranmaya başlanmıştır.79 1824’te Seylan’da kurulması planlanan bir kolej hakkında yazılanlar, misyonerlerin kolej kurmakla neyi amaçladıklarını ortaya koymaktadır:

“Bu kolejin kurulmasındaki en temel amaç, Đngiliz dilinin bilgisini aktarmak suretiyle ümit vadeden yerli gençleri yetiştirmektir. Bunun için en büyük sebep, onlara Avrupa


dersleri veriliyordu. Her iki sınıf ortak olarak Đngilizce Gramer ve Kompozisyon derslerini de alıyordu. The Missionary Herald, “Ahmednagar Theological Seminary”, September 1882, Vol. 78, s. 355.

79 Misyonerlerin kendi ülkelerinde tecrübe ettikleri kolej modelinden etkilendikleri için bu kurumları yine misyonerliğin bir unsuru olarak kullanmaya çekinmemeleri doğaldı. Zira Amerika’daki bazı önemli kolejler Uyanış Hareketleri’nin adeta bir muharriki olmuştu. Yazar Marsden’e göre, “Yeni Işık [Amerikan Protestanlığı] geleneğinin kolejleri, aynı zamanda geniş misyonerlik ve Evangelist girişimlerin de bir parçasıydı. Bu yüzden öğrenciler arasında manevi bir canlanma aramaları ve Amerikan Devrimi ile Đç Savaş arasındaki dönemde pek çok kolejin vücut bulması bu kolejlerdeki Evanjelik din adamları için doğaldı. Hatta kurumların daha sık olduğu yerlerde, öğrencinin bir kariyer edinmesinden ziyade dinî uyanışlar meydana gelmekteydi. Çünkü günler boyu dua ve devam eden manevi yenileştirme için asıl derslerin iptal edildiği olurdu. George M. Marsden, The Soul of The American University, Oxford: Oxford University Press, 1994, s. 82.


 

 

 

biliminin ve edebiyatının hazinelerini açmak ve zihinlerine bütün bütüne Hıristiyanlığın delillerini koymaktır. Batı dünyasının bilimini, Doğu dillerine transfer etmek amacıyla büyük gayretler sarf edilmesi, en önemli meseledir. Đkinci amacımız, yerli edebiyatın işlenmesidir. Bunun hatırı sayılır bir seviyeye gelene kadar devam etmesi için de onların literatürünü bizler iyi anlamak zorundayız.”80

 

Kolejdeki eğitim anlayışının daha çok seküler bir alana kaydığı, ancak daha da önemlisi Đngilizce vasıtasıyla Batı biliminin, kültürünün, değerlerinin Osmanlı insanlarına sunulduğu, bu çalışmanın ilgili bölümünde görülebilecektir. Din eğitimi boyutunun geri plana çekilmesi, doğrudan din derslerine hemen hiç yer verilmemesi sayesinde Türk öğrencilerin rağbet etmeye başladığı da koleje mahsus bir hedef olarak karışımıza çıkacaktır.

 

Buraya kadar edindiğimiz bilgiler muvacehesinde American Board’ın birçok başlık altındaki faaliyetlerinden eğitim sahasıyla ilgili kısmında tek tip bir uygulama olmadığı, zaman ve ihtiyaçlara göre şekillenen bir eğitim panoramasıyla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Misyonerlerin zihinlerindeki eğitim modelini ve eğitim hedeflerini besleyen unsurlar ise, şüphesiz, muhatap oldukları toplumun ihtiyaç ve eksiklilikleriyle paraleldir. Bu durumda gezip gördükleri ve en ince ayrıntılara kadar inceledikleri gayrı müslim kitlelerin, içinde bulundukları –kendilerine göre- medenilik, yetişmişlik ve gelişmişlik seviyelerinin, misyonerlerin hareket noktasını teşkil ettiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Bu seviye, Protestan eğitiminden geçenlerin nasıl bir noktaya geldiklerini tahlil etmemiz için de kullanılabilecek sağlam bir kıstas oluşturacaktır.

 

 

 

 


80 The Missionary Herald, “The Plan of a College to be Established in Ceylon”, May 1825, Vol. 21, s. 130-131. Adı geçen kolejin ders müfredatına bakıldığında amaç ile pratiğin uyumlu olduğu görülür: Birinci Yıl: Tamul şiiri, Tamulcadan Đngilizceye, Đngilizceden Tamul diline çevrilmiş Đngiliz yazarlarından seçmeler; Đkinci Yıl: Aritmetik, coğrafya, kronoloji, muhtasar tarih; Üçüncü Yıl: Retorik, matematik, geometri, doğal tarih; Dördüncü Yıl: Doğa felsefesi, kimya, mineraloji: Beşinci Yıl: Astronomi, genel tarih, mantık; Altıncı Yıl: Zihin felsefesi, Hıristiyanlığın delilleri, doğal ve vahyedilmiş tarih. Aynı yer, s. 131.


 

 

 

 

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

MĐSYONERLERĐN KARŞILAŞTIKLARI OSMANLI TOPLUMU

1.       MĐSYONERLERĐN  OSMANLI    HIRĐSTĐYANLARININ  (RUM    VE ERMENĐLERĐN) YAŞANTILARINA YÖNELĐK TENKĐTLERĐ

Müslümanları Protestanlaştırma projesini belli bir müddet ertelemek zorunda kalan misyonerleri bu karara iten birkaç sebep saymak mümkündür. Ancak başlıca sebep, “sözde- Hıristiyan” adını verdikleri Rum ve Ermeni cemaatlerinin, aslından uzaklaşmış bir din ihdas etmiş oldukları ve bu şekilde Đsa’nın yolunu yanlış tanıttıkları teziydi. Anadolu’da keşif gezileri yaparken gördükleri Doğu Hıristiyanlığı fotoğrafı sönük, donuk, cansız, hurafelerle kaplı, ruhban sınıfının elinde adeta oyuncak olmuş bir haldeydi. Merkezî konumunu kaybeden Đncil, sadece ayinler sırasında, o da anlaşılamayan eski bir dilde okunuyor, halkın ona ulaşması engelleniyordu. Bu olumsuz manzara karşısında, bu durumu gören Müslümanlara Hıristiyanlığı anlatamayacaklarını düşünerek, ilk önce sözde- Hıristiyan diye isimlendirdikleri kitleyi “eğitmeye, aydınlatmaya ve kalkındırmaya”, tespit ettikleri yanlışları ve hurafeleri Đncil ışığında arındırmaya yöneldiler. Misyonerlerin dindaşlarına yönelik tenkitleri üç başlık altında toplanabilir: 1. Kiliseye ve din adamlarına yönelik tenkitler; 2. Halkın düşünce yapısına yönelik tenkitler; 3. Halkın yaşantısında görülen yanlışlar.

 

1.1.  MĐSYONER GÖZÜYLE DOĞU KĐLĐSELERĐ VE DĐN ADAMLARI

1.1.1.  Kiliselerde Đncil’in ve Đsa’nın Yanlış Konumlandırılması

Misyonerleri en fazla çileden çıkartan husus, Kitab-ı Mukaddes’in kiliselerde ya hiç bulunmaması, ya da bir bütün halinde değil eksik halde olmasıydı. Ancak satış için hazırlanmış ve okullarda okuma kitabı olarak kullanılan Mezmurlar Kitabı yaygındı.1 Buna

 

 


1 The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Fisk and Mr. Parsons (12 September 1820)”, April 1821, Vol. 27, s. 104.


 

 

ilaveten Resullerin Đşleri kitabı ve küçük bir heceleme kitabı da kullanımdaydı.2 Ermeni ve Rum kiliselerinde Kitab-ı Mukaddes’in okunması, yerliş Ermeni ve Rumlar nezdinde de aslında dinin özünde kesinlikle yasak değildi ve yegane otorite kabul ediliyordu. Ancak klasik dilde yazılmış olması problem teşkil ediyordu. Yaklaşık M.S. 400’de Ermeniceye tercüme edilen Kitab-ı Mukaddes’in bazı bölümleri, kilisedeki günlük ayinlerde okunuyor ve teganni ile söyleniyordu. Fakat eski dili halk çok az anlayabiliyordu. Okuyanların tarzı da bunu iyice anlaşılmaz kılıyordu.3 Kiliselerdeki Đnciller, gümüş veya altın ciltlerle kaplıydı. Đncil’i ellerine alırken onu parmaklarıyla lekelememek için işlemeli bir mendil veya örtü kullanıyorlardı.4 Papazlar, işlemeli bir örtü olmadan Đncil’i [Protestanlar gibi] her yerde ve her ortamda ellerine almayı yanlış görüyorlardı.5Herkesin Đncil’i eline alıp okuması sakıncalıydı. Papazların bu konudaki savunması genellikle şöyleydi: “Kitab-ı Mukaddes Büyük Perhiz, Ekmek-Şarap ayini ve papaza günah itirafı konusunda hiçbir şey söylemiyor ki...”6 Msy. Dwight, kiliselerde Đsa’nın yanlış tanıtıldığına dair şunları kaydetmişti:

“On altı senedir Osmanlı topraklarının değişik bölgelerini tanıdım. Ermeni kilisesinin dinî sistemi temelinden bozuk. Đsa’yı, şefaatçi karakteriyle tanımıyorlar. Bizim ‘ancak ve ancak Đsa Mesih’e iman vesilesiyle kurtuluş doktrini temeldir’ anlayışımız da bilinmiyor. Vaktiyle, Đsa’dan şefaatçi diye bahseden bir örnek, bir dua bulurum umuduyla kilise kitaplarını didik didik etmiştim. Fakat bu araştırmam boşunaydı. Şefaatçi olarak her yerde Meryem ve azizleri gördüm. Đsa hiçbir yerde bu kimliğiyle anlatılmış değildi. Tüm Ermenilerin Đsa’yı yeniden hak ettiği yere koyduğu, günahkarların yegane şefaatçısı ve kurtarıcısı olarak O’nu selamladığı dönemin kısa zamanda gelmesi için Tanrı’ya duacıyım.”7

 


2 Eli Smith, “Deficiency of School-books in the Levant (October 1829)”, The Missionary Herald, March 1830, Vol. 26, s. 80.

3 The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian Church”, February 1889, Vol. 85, s. 86.

4 Eliza A. Schneider, s. 100.

5 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 196.

6 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Fisk and Mr. Parsons at Scio”, April 1821, Vol. 17, s. 100. Aynı konudaki bir başka konuşma için bkz. The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian Church”, February 1889, Vol. 85, s. 85.

7 Harrison G. O. Dwight, “Conversion and Happy Death of an Armenian”, The Missionary Herald, February 1847, Vol. 43, s. 38.


 

 

Hz. Đsa’nın adını zikrederek Tanrı’ya niyaz etmek tamamıyla unutulmuştu. Bazı yortularda Hz. Đsa’nın adıyla niyaz etmektense şöyle dualar ediliyordu: “Vaftizci Yahya ve Aziz Lusavoriç ve diğer tüm azizlerin ve kutsal haçın şefaati adına ulu Tanrım dualarımızı kabul et ve bizi unutma.” Bu durumda kaç tane aziz ya da daha doğrusu gerçekten aziz mertebesine yükselmiş kaç kişi olduğu sorusu olduğu ise belirsizdi. Ancak 3.200 aziz olduğu ve bu azizlerin şefaatçi olarak kabul edildiği söyleniyordu.8

 

1.1.2.   Dinî Bayramların, Oruç Günlerinin Çokluğu ve Bunlara Gereğinden Fazla Kutsiyet Atfedilmesi

Ortodoks Rum Kilisesi’nin kutsal Sebt günlerinin yanı sıra yaklaşık yüz adet dinî bayramları vardı. Bu günlerde insanlar, dinî ayin için sabah ve akşam kiliselerde toplanıyorlardı. Hem yazın hem de kışın sabah ayini mum ışığında icra edilir; dualar okunur veya iki ya da üç kişi tarafından terennüm edilirdi.9 Üstelik bu bayram ve yortu günleri din dışı eğlencelere sahne oluyordu ve kilise yetkilileri de buna ses çıkarmıyordu.10 Misyonerler bunun üzerine kilisenin yanlışlarını ortaya koyan Ermenice harfli Türkçe bir risale yayınladılar.11

 

 


8 Eliza A. Schneider, s. 110.

9 The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Fisk and Mr. Parsons (12 September 1820)”, April 1821, Vol. 17, s. 104.

10 Örneğin, Ermenilerin Kutsal Haç (Holy Cross) bayramını kutlamaları çerçevesinde Üsküdar’daki meyhanelerde çok sert içkiler içilmiş, külhanbeyleri kargaşa çıkarmıştı. Aynı bayram Adapazarı yakınlarındaki Armaş’ta kutlanırken muazzam bir şölen düzenlenmişti. Manastırı binlerce kişi ziyaret etmiş, bazıları hastalarını iyileşmeleri için getirmişti. Güvenliği sağlamak için 200 tane silahlı Türk askeri görev yapmıştı. Harrison G. O. Dwight, “Gregorian Festivals”, The Missionary Herald, December 1891, Vol. 87, s. 526.

11 Bu risalede, kilisedeki oruç ve bayramların kökeni, Şark kiliselerinin tören ve adetlerinin, aslında Đsa’dan asırlar sonra insanlar tarafından uydurulduğu konu ediliyordu. Okuyucuya konsiller (kilise meclisi, sinod) hakkında tarihsel bilgiler verilmekte, hurafe ve yanlışlıklar da tarihsel delillerle çürütülüyordu. Risale Ermenilerin büyük ilgi ve kabulüne mazhar oldu. Çünkü onlar yıllardır bu “yanlışların” kökenlerinin Havarilere dayandığını zannediyorlardı. Msy. Schneider’a göre “yaşlı Ermeniler, kiliselerinin din diye telkin ettiği şeylerin Havarilerden asırlar sonra, külliyen insanlar tarafından icat edilen gelenek ve zahiri şekiller serisi olduğunu gördüklerinde hayret ve şaşkınlığa düşmüşlerdi.” The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, May 1850, Vol. 46, s. 154. Đleride açılacak olan Amerikan ilahiyat okullarının vazgeçilmez derslerinden olan Hıristiyanlığın Delilleri ve Kilise Tarihi, bu hurafeleri düzeltme çabasından kaynaklanan bir sâikle ısrarla müfredatta yer almıştır.


 

 

Kiliselerdeki oruç ibadeti de asırlardır yanlış biliniyordu. Din adamları kendilerine göre oruç günleri tahsis etmişlerdi. Oysa Đncil’deki oruç günleri belliydi. Msy. Dwight’ın ifadesiyle, “bir Hıristiyanın vazifesi olduğuna inanarak Protestanlar da kiliselerinde oruç tutuyordu. Fakat belli günlerin oruca tahsisine dair Đncil’de hiçbir kural yoktu. Oruç tamamıyla ferdin kendi vicdanına bırakılmıştı.”12

 

1.1.3.  Kilisedeki Resim ve Tasvirler

Kiliselerde Tanrı Baba’yı temsil eden resimlerin asılması yaygındı.13 Ayrıca çoğu kilisenin giriş kısmında ak sakallı yaşlı bir adamın resmi bulunurdu. Bu, Tanrı Baba’nın resmiydi ve içeri giren kişi ilk önce buna yaklaşıp öpmek zorundaydı.14 Kütahya’daki bir Rum kilisesini gezen Msy. Powers şu bilgileri not düşmüştü:

“Bir ressam kilise için resimler hazırlıyordu. Elindeki tablolardan birinde bir masa bulunuyordu. Đsa burada asma olarak, havariler dal olarak, Tanrı Baba da çiftçi olarak tasvir edilmişti. Đsa tuvalin merkezini oluşturuyordu, Havariler de asma dalı olarak sağında ve solunda sıralanmışlardı. Üst tarafında Kutsal Ruh, resmin baş kısmında da Tanrı Baba’ya ‘benzeyen’ biri yer alıyordu. Lakin Tanrı Baba’nın resmini görünce şoka uğradık. Kır saçları, bembeyaz teni ve taranmış, uzun sakalıyla yaşlı ve heybetli bir adam olarak resmedilmişti. Hey gidi! Bu bir Hıristiyan kilisesi miydi?”15

 

Kiliselerin duvarları azizlerin tasvirleriyle doluydu. Rum evlerinde çok yaygındı ama Ermenilerde daha az ve sadece özel mekanlarda kullanılıyordu. Rum evlerindeki Azizlerin, Meryem Ana’nın, on iki Havarinin ve Tanrı’nın tasvirlerinin önlerinde sabaha kadar mum yakılırdı. Ak sakallı ihtiyar bir adam şeklindeki Tanrı tasviri Rumlar arasında bir hayli yaygındı. Hatta bu tarz bir tasvirin bulunmadığı tek bir Rum kilisesi yoktu. Evlere herhangi bir hastalık girmesi durumunda azizlerden birinin (genellikle Meryem Ana)


12 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission, Mr. Dwight”, May 1837, Vol. 33,

s. 199.

13 Bunlardan birine Msy. Adger Akhisar’da rastlamıştı. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, July 1839, Vol. 35, s. 227.

14 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider (18 October 1847)”, February 1848, Vol. 44, s.

52.

15 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider and Powers, During an Excursion to Kütahya”, June 1837, Vol. 33, s. 254.


 

 

tasvirini olduğu yerden çıkarıp hasta kişinin odasına, hatta başucuna asıyorlar, bazen de hastanın yanına, yatağın üzerine yatırıyorlardı. Bu tür durumlarda Meryem Ana’nın hasta kişi adına şefaat edeceğine inanılıyordu. Bazı Rum evlerinde (özellikle de üst tabakadan olanlarda) azizlerin tasvirleriyle dolu küçük bir oda ya da dolap bulunurdu. Ailenin en dindar kişisi bu odaya girerek dinî vecibelerini yerine getirirdi. Herhangi bir acıları, üzüntüleri ya da sorunları olduğunda bu odaya girip dualarını okur ve tasvirlerin önünde istavroz çıkarırlardı.16

 

Msy. Benjamin Schneider 18 Ekim 1847’de Manisa’dan Akhisar’a bir gezi düzenledi. Ona göre Hıristiyanlık buralarda sadece ismen kalmıştı. Rumların kiliseleri resim ve heykellerle doluydu. Bunlar Hıristiyanlığı küçük düşürüyordu. Geceleri mezarlıkta, mezar taşlarının başlarında mum yakıyorlardı. Sonunda kemikler mühürlü bir yer altı mezarına atılıyordu.17

 

1.1.4.  Papazların Cahilliği

Misyonerlerin ifadesiyle papazlar ve yüksek kilise mensupları okuma yazma konusunda acınacak haldeydiler.18 Genelde mesleki açıdan zaten cahildiler. Ancak bu cehaletleri papazlık görevi için bir engel teşkil etmiyordu. Zira onlardan hiç kimse vaaz etmelerini istemiyordu. Şayet sabah ve akşam ayinlerini, cenaze ve nikah törenlerinde ilgili metin  ve  duaları  okuyabiliyorlarsa  başka  bir  vasıf  aranmıyordu.19  Alfabeyi  bilen,

 

 


16 Eliza A. Schneider, s. 113. Yazar ayrıca uzun uzun resim ve tasvirlerin nasıl olduklarını kitabında anlatmaktadır. Bkz. Aynı eser, s. 118-119. Msy. Hamlin hakkında bir araştırma yaptıran dönemin patriği, onun hakkında şu bilgilere ulaşmıştı: 1. Paskalya öncesi büyük perhiz gününde ve oruç günlerinde et, yumurta ve tereyağı yiyor; 2. Đstavroz çıkarmıyor; 3. Meryem’e ve Azizlere saygı göstermiyor. Bkz. Harrison G. O. Dwight, Christianity in Turkey, Londra: James Nisbet and Company, 1854, s. 96-97.

17 James I. Good, Life of Benjamin Schneider at Broosa and Aintab, Turkey (1834-1877), Philadelphia, s. 23.

18 James L. Barton, “Movements toward Reform in the Old Gregorien Church”, The Missionary Review, November 1893, Vol. 89, s. 843.

19 The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian Church”, February 1889, Vol. 85, s. 85.


 

 

heceleyerek okuyabilen papazların okuma alışkanlıkları yoktu. Đncil’e özel bir değer atfetmiyorlardı. Cehalet karanlığı üzerlerine çökmüştü.20

1.1.5.     Papazların ve Diğer Kilise Mensuplarının Ahlak ve Maneviyat Eksikliği

Msy. James L. Barton’a göre “kilisenin resmi görevlileri arasında ahlaklı olanlara çok az rastlanırdı. Kötülük, hilekarlık ve Đncil’in istemediği her ne varsa yaygınlaşmış, maneviyat kaybolmuştu. Din adamları makamlarını kişisel çıkarları için kullanıyorlardı.”21 Msy. Adger, kendisine Akhisar Kilisesi’ni gezdiren Rum papazlara bahşiş vermişti. Aslında bu parayı onlar kiliseye vermiyor, ceplerine atıyorlardı.22 Bir keresinde Ermeni kiliselerinden birinde zeytinyağı ihtiyacı vardı. Bunun üzerine piskopos bir vaaz vererek bu ihtiyacın cemaat tarafından karşılanması gerektiğini söyleyerek, bağış yapanların her neviden günahlarının, hatta Ruhulkudüs’e karşı işlenmiş günahların bile affedileceğini ilan etti.23

Vaktiyle bir kişi, kilisenin Vartabetiyle [Doğu kiliselerinde öğretmenlik ya da hekimlik yapan görevli] birlikte bir seyahate çıkmıştı. Bu seyahat sırasında yanlarına bir parça toz toprak alıp, bunun azizlerden birinin külleri olduğunu ve mucizeler yaratabildiğini gittikleri yerlerde söylemişlerdi. Hasta biriyle karşılaştıklarında bu tozun bir kısmını suya atıp hastaya içiriyorlardı. Vartabet ve yoldaşı, deri bir çantanın içinde taşıdıkları tozun azaldığını görünce yol kenarından biraz toz toprak alıyor ve batıl inançlı, saf ve zavallı köylülere bir azizin külleri diye yutturuyorlardı. Bu zavallı insanlar da küllerin şifalı olduğuna gönülden inandıkları için bu bulanık su karşılığında en kıymetli giysilerini ya da mallarını onlara veriyorlardı. Günler boyunca o kasabadan bu kasabaya gittiler. Đnsanlar,

 

 

 


20 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 196. Đncil’de geçen bir ayeti “ben bunu daha evvel hiç görmemiştim” diyen papaz için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (18 January 1855)”, May 1855, Vol. 51, s. 152.

21 James L. Barton, “Movements toward Reform in the Old Gregorien Church”, The Missionary Review, November 1893, Vol. 89, s. 843.

22 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, July 1839, Vol. 35, s. 227.

23 Eliza A. Schneider, s. 88.


 

 

küllerini yuttukları bu azizin cennette olduğuna ve onlar için Tanrı’ya, Đsa’ya ya da Meryem Ana’ya yakardığına ve böylece şifa bulacaklarına inanıyorlardı.24

 

Tanrı’dan verasetle cezadan muaf oldukları kabul edilen25 patrik ve papazlar arasındaki ayyaşlık had safhadaydı. Örneğin, Erzurum piskoposunun “içmekten şişmiş bir yüzle ve donuk gözlerle” etrafta dolaşması sıradan bir hadiseydi. Bu kişi “bir kupa rakı götüren” herkesin istediğini yapacak kadar içki düşkünlüğünü göstermekten kaçınmıyordu.26 Sofya’daki Bulgar nüfus seviye bakımından o derece düşmüştü ki, insanlar Sebt günlerinde eşleriyle birlikte, yanlarında sarhoş papazlar da olduğu halde meyhaneye gidiyorlardı. Gerçekten de bazı papazların kiliseden daha çok meyhaneye gittiği görülüyordu. Bir bardak şarap içmeden evvel üç defa istavroz çıkarmaları ise adettendi.27

Đçki içmek hem kilise, hem de halk nezdinde dinî bir vecibe olarak telakki ediliyordu. Papazlar, “Đsa şarabı kutsamıştır; bu yüzden içmelisiniz. Đsa demiştir ki, ‘bu benim kanımdır’; o halde ne kadar çok içerseniz o kadar iyidir. Đçmeyen kişi ne Hıristiyandır, ne de Müslüman”28 diyerek halkı bizzat buna teşvik ediyorlardı. Hepsi olmasa da bazıları haddinden fazla şarap içiyordu. Ülkenin bazı bölgelerinde obur ve ayyaş papazlar vardı. Ülkenin iç kesimlerinde yaşayan bir papazın 24 saatte sekiz şişe şarap içtiği, bir diğerinin ise aynı sürede 20 şişe bitirdiği söyleniyordu.29 Đçki içmek Doğu kiliselerinde o kadar dinin özünden kabul edilmiştir ki, Ortodoks ve Katolikler, Protestanlığa geçenleri test etmek için bunu kullanılacaktı. Şöyle ki, bir kişinin Protestan olduğundan şüphe ediliyorsa bir kadeh içki sunuluyor, içmiyorsa Protestan olduğuna hükmediliyordu.30

 


24 Eliza A. Schneider, s. 89.

25 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, March 1842, Vol. 38, s. 89.

26 The Missionary Herald, “Journal and Letter of Mr. Jackson”, April 1841, Vol. 37, s. 165. Msy. Benjamin. bir Anadolu gezisinde Đzmir piskoposunun bir vesileyle kendisine bir şişe rakı gönderdiğini kaydetmektedir. The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”, September 1848, Vol. 44, s. 312.

27 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Homes (Đstanbul, 26 March 1845)”, July 1845, Vol. 41, s. 226.

28 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Bliss”, September 1845, Vol. 41, s. 295.

29 Eliza A. Schneider, s. 94.

30 The Missionary Herald, “Annual Meeting”, September 1851, Vol. 47, s. 289.


 

 

Signor Garabet adlı bir Ermeni bir gün Msy. Goodell’a, “papazlar sadece kalplerinde değil, hayatlarında da günahkardırlar. Çoğunun hayatı tiksinti verir” 31 demişti. Yine yerli Protestanlardan Simone adlı bir genç, bir zamanlar öğrenim gördüğü bir manastırı anlatırken, oradaki keşişlerin kendisine hoş olmayan muamelelerde bulunduklarını, iki keşişe özel hizmette bulunduğu sırada yaptığı hizmetleri beğenirlerse övüyor, aksi bir durumda ise ‘domuz, eşek, köpek ve ağza almaktan utanılacak başka kelimelerle’ bağırıyorlardı”32 demişti.

Özellikle Katolik papazlar halkın eğitimine, kilisedeki ayinlere değil, daha ziyade debdebe ve şaşaaya önem veriyorlar, bu yolla halk üzerindeki etkilerini pekiştirmek istiyorlardı.33 Bir ayine gözlem maksadıyla katılan Msy.bn. Schneider papazların şatafatı konusunda önemli tesbitlerde bulunmaktadır:

“Piskopos ayin esnasında iki kez cübbesini değiştirdi ve üç farklı kıyafet giydi. En son giydiği cübbe hakikaten muhteşemdi. Başlığından terliklerine kadar üzerindeki her şey altınla işlenmişti. Bu muhteşem kıyafetin değeri ne kadar olabilir sizce? Yaklaşık 2.500 dolar olduğunu duyduk. Tanrı’nın evinde, Tanrı’ya hizmet eden bir kişinin böyle bir kıyafet giymesi gerçekten gerekli mi? Göklerin Đlahı sadece altın ve kıymetli taşlarla süslü giysiler içinde mi yaşamak ister? Hayır! Đşaya’nın kitabında, ‘Ancak ben alçakgönüllüye, ruhu ezik olana, sözümden titreyen kişiye değer veririm’ denilmektedir.”34

 

Papazların yüzünden cemaatler arasındaki kargaşa ve anlaşmazlıklar artmış, halk tabakaları birbirine düşmüştü. Bazı yörelerde bu durum öylesine şiddetli hale gelmişti ki, sırf bu yüzden başka bir mezhebe geçmeyi isteyenler bile vardı. Đznik Kilisesi cemaatinden

 


31 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell to the Corresponding Secretary (October 1825)”, January 1826, Vol. 22, s. 12.

32 Cyrus Hamlin, “The History of Two Armenian Boys”, The Missionary Herald, October 1896, Vol. 92, s. 434.

33 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin at Constantinople”, December 1841, Vol. 32, s. 487. Hamlin’i bu kanaate sevk eden olay, Bebek’te bulunan bir Katolik kolejinin açılışında iki din adamının büyük bir tantanayla orayı ziyaret etmeleriydi. Göz kamaştırıcı atların üzerine binmişlerdi ve arkalarından uşaklar geliyordu.

34 Eliza A. Schneider, s. 122.


 

 

bir grup, Ortodoksluktan ayrılıp Katolikliğe geçmek istediklerini patriğe bildirmişlerdi. Gerekçeleri, kendi patriklerinden adalet görmemeleriydi.35

Papazlar, o makama gelebilmek için aşağı yukarı on dolar ödeme yaparlardı. Bazı papazlar daha doğru dürüst okumayı sökmeden bu kutsal göreve gelebilirdi. Papaz olmadan önceki dönemlerinde uşak olarak çalışanlar bile vardı. Büsbütün cehalet içerisinde oldukları halde bu mevkiye geldikten sonra birden bire insanlara doğru yolu gösterme mesuliyetini üstlenirlerdi. Göreve getirilmeleri için sadece kırk günlük bir hazırlık dönemi yeterliydi. Bu durumda kilise mensupları elbette toplum tarafından ekseriyetle küçümseniyor ve hor görülüyordu. “Bunun sebebi papaz olmayı seçenlerin bunu sadece çıkarcı bir yaklaşımla yaptıklarına inanılmasıydı. Bu yüzden de ruhban sınıfı misyonerlere ve misyonerlik faaliyetlerine düşman kesiliyorlardı. Çünkü insanların aydınlanması durumunda gelir kaynaklarının pek çoğunu kaybedeceklerinin farkındaydılar.”36

 

1.1.6.  Papaza Günah Đtirafı ve Vaftiz

Doğu kiliselerinde papaza günah itirafında bulunulur ve tevbe yoluyla kurtuluşa inanılırdı.37 Rum papazlardan birinin söylediğine göre, “şayet birisi büyük günah işlerse, o kişi papaza gitmek ve günahını ona söylemek zorundaydı. Ardından kiliseye mum ve gazyağı getirmeli, cebindeki parasıyla fakirleri doyurmalıydı.”38

 

Kilisedeki vaftiz, küçük çocukları üç kere suya daldırmak şeklinde uygulanıyordu. Bu, Đsa’nın mezarda üç gün kalışını temsil ediyordu. Onlara göre bunun anlamı, kişilerin

 


35 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, March 1842, Vol. 38, s. 82.

36 Eliza A. Schneider, s. 91 ve 93. Papazların maddi imkansızlık içerisinde olmaları da bu küçümsenmeyi destekliyor olabilirdi. Örneğin, bir papazın yılık kazancı çok azdı. Evleri ise ufacık, tek bir odadan ibaretti. O kadar ki papaz geceleri yer yatağına uzandığında ayaklarını uzatabilmek için kapısını açık bırakmak zorunda kalıyordu. E. A. Schneider, s. 94.

37 The Missionary Herald, “Ancient Armenia and the Armenian Church”, February 1889, Vol. 85, s. 85.

38 The Missionary Herald, “Journal of the Mr. Parsons, from the Time when he Left Jerusalem”, June 1822, Vol. 18, s. 215. Msy. Fisk ile Đzmir piskoposunun bu konudaki bir tartışması için bkz. The Missionary Herald, “Extracts of a Letter from Mr. Fisk to the Corresponding Secretary (Đzmir, 22 November 1821)”, April 1822, Vol. 18, s. 110.


 

 

maneviyatlarını yükseltmekti.39 Msy. Riggs, teftiş göreviyle gittiği Kastamonu’da, bir oğlan çocuğunu vaftiz eder. Oğlanı üç kere suya daldırmadığını, yağ kullanmadığını görenler şaşkına döndüler. Bunlar yetmezmiş gibi, çocuğu vaftiz annesi ve vaftiz babası değil, öz anne ve babası takdim etmişti.40

 

1.1.7.  Ayinlerdeki Başıbozukluk

Ayinlerde insanın özünü etkilemekten ziyade kabukta kalan bir merasim anlayışı hakimdi. Cemaat şuursuz olduğundan ve ayin dilini anlamadığından, ayinin icaplarını haricen yerine getiriyordu ama ondan bir ders ve hisse almıyordu. Dwight, inceleme amaçlı katıldığı bir ayini şöyle anlatmaktadır:

“Ermeni kadınlar komünyon için kilisede toplandılar. Patrik muazzam bir debdebe ile ayini icra etti. Đçeri girdiğimizde kürsüde vaaz ediyordu. Kiliseyi tıklım tıklım doldurmuş kadınlar, yan yana serilmiş hasırların üstüne oturmuşlardı. Kilisenin arka tarafındaki bir kapıya doğru götürüldük. Kurban taşını (sunak) kapatan bir duvardı bu. O anda içeri hanımefendiler girdi. Cemaat onları biraz da olsa görebilmek için hep birlikte ayağa kalktı. Ortalığı bir anda bir uğultu sardı ve zavallı Patrik, önceki gibi iyice duyulmayan ve iyice kulak verilmeyen vaazını sürdürdü. Hanımefendileri mümkün olduğunca çabuk bir şekilde görünmeyecekleri bir yere oturttular. Ayinden sonra Katolik Kilisesi ayini sahneye kondu. Bu ayini tanımlamak için bundan [‘sahneye kondu’ tabirinden] daha iyi bir ifade düşünemiyorum. Ayinin tamamı tiyatrodan başka bir şeye benzemiyordu. Sonra kadınların büyük kısmı sakramente iştirak etti.”41

 

Eliza A. Schneider’ın kayıtlarına göre kilisede ayine katılanlardan bazıları , sessizce oturup vaazı dinlemek yerine kendi aralarında konuşup gülüşüyordu. Birileri içeri giriyor, birileri dışarı çıkıyordu. Vaaz dinlemek yerine komşularıyla sohbet ediyorlardı.42 Yarım asır geçtikten sonra bile misyonerler, hâlâ eski kilise adetlerine şaşırıyorlardı: “Cemaatten hiç  kimsenin  anlamadığı  klasik  Ermenice  dualar  okunuyordu.  Đnsanlar  ne  zaman


39 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Temple to the Corresponding Secretary Malta, (7 March 1822)”, August 1822, Vol. 18, s. 254.

40 The Missionary Herald, “An Unfrequented Region”, November 1891, Vol. 87, s. 484.

41 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Dwight”, February 1836, Vol. 32, s. 47.

42 Eliza A. Schneider, s. 48 ve 119.


 

 

eğileceklerini, çömeleceklerini ve haç çıkaracaklarını biliyordu. Ayinin sonunda gelip kocaman bir Đncil’in üzerindeki haçları öpüyorlardı. Resimlerin ve duvarda asılı azizlerin önünde istavroz çıkarıyorlardı.”43

 

Zaten istavroz çıkarmaya başlı başına büyük önem atfediliyordu. Kilise ayinleri sırasında hem kilise yetkilileri hem de cemaat tarafından yapılan bu işlemi, insanlar tehlikeli yerlere girdiklerinde korunmak için de tekrarlıyorlardı. Örneğin, veba salgını sırasında sokağa çıktıklarında istavroz çıkarmayı asla ihmal etmezler ve bunun kendilerini tehlikeden koruyacağına inanırlardı. Misyoner evlerine misafir gidenler de içeri girmeden önce, tehlikeden korunma amacıyla istavroz çıkarıyordu. Bebekler doğar doğmaz, onları nazardan ve tüm kötülüklerden korusun diye başlıklarının üzerine veya boyunlarına haç asılıyordu. Genellikle evlerin duvarlarına haç resimleri çiziliyordu. Kiliselerde, bazıları altından bazıları gümüşten yapılmış ve hatta bazıları elmaslarla ve birkaç yüz dolarlık kıymetli taşlarla bezenmiş çok sayıda haç bulunuyordu. Her yıl kutsal haç için bir gün oruç tutuluyordu. Haça o kadar saygı duyuyor ve onu o kadar yüceltiyorlardı ki günlük dualarında onu anmadan geçemiyorlardı.44 Bunlara ilaveten Eçmiyazin’deki Ermeni patriğinin göreve tayin töreninde Aydınlanmacı Gregory’nin cansız eli “intikal vasıtası” olarak kullanılıyordu.45

 

 


43 Henry Marden, “Central Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 47. Buna benzer bir başka gözlem daha vardır: “Şehirdeki bir Rum kilisesini ziyaret ettik. Đçeri girer girmez ayin başladı. Kilise küçüktü fakat epeyce cemaati vardı. Đnsanlar hiç durmaksızın haç çıkarıyor ve başlarını eğerek birbirlerini selamlıyorlardı. Çoğu da yerlere kadar eğiliyordu. Üst düzey din adamları özel kıyafetleriyle orada hazırdılar ve dinî törenleri icra ediyorlardı. Her tarafta mumlar yakılmıştı. Çok sayıda resim vardı ama tasvir bulunmuyordu. Kilise yüksek bir duvarla çevrilmişti ve bu duvar kiliseyi, şehrin gürültüsünden azade kılıyor ve rahat bir ortam sağlıyordu.”, The Missionary Herald, “Journal of Mr. Parsons and Mr. Fisk”, June 1821, Vol. 17, s. 185.

44 Eliza A. Schneider, s. 110-111.

45 James L. Barton, “The Armenian Church: Its Organization and Doctrines”, The Missionary Herald, June 1891, Vol. 87, s. 236. Aziz Gregory (257-231) Aydınlatmacı lakabıyla tanınır. Kafkasya’da bulunan Vagarşabat’a (sonradan Eçmiyazin) giderek Hıristiyanlığı tebliğ etti ve Đsa’nın kilisesini oraya kurdu. Bu nedenle Ermenilerin en önemli azizleri arasına girdi. Öldükten sonra cesedi Erzincan yakınlarındaki Tordan’a (günümüzde Doğanköy) götürüldü. Kral Zeno (ö. 491) tarafından bazı uzuvları uzak yakın yerlere gönderildi. Buna göre kutsal sayılan sağ eli Eçmiyazin’e, sol eli Lübnan’a gönderildi. Başının   da   Đtalya’da   olduğuna   inanılmaktadır.   “Gregory   the   Illuminator”,


 

 

1.1.8.  Sebt (Pazar) Gününe Riayetsizlik

Belli yerlere, belli günlerde halkın alışveriş yapması için kurulan pazarlar, Hıristiyanların kutsal günü olan Sebt günlerinde kurulmaktaydı. Dindaşlarını aydınlatmaya uğraşan misyonerlerin önündeki ciddi engellerden birisi de “Đsa’nın Günü” olan Pazar günlerinde pazar kurulmasıydı. Çünkü Anadolu kasabalarında haftalık kurulan bu pazar yerleri, Sebt günlerinde civar köylerden çok sayıda Hıristiyanı çekmekteydi. Dolayısıyla misyonerler o gün toplu halde ibadet için neredeyse hiç kimseyi bulamıyorlardı ve bu yüzden faaliyetleri aksıyordu. Msy. Elias Riggs’in Nazilli, Denizli, Ladik, Aydın, Pamukkale ve Alaşehir’i kapsayan bir gezisinde tanıştığı Protestan bir Rum, ona, “Sebt gününe gösterilen bu hürmetsizliği eskiden işlerinde başarıya hamlettiklerini, şimdi ise genellikle şikayet ettiklerini” söylemiş ve eklemişti: “Bizim bütün işlerimiz Đsa’nın Günü’nde görülmektedir. Bu nedenle paramızın bereketi yok.”46

 

Yerleşik bir adet haline gelen bu uygulamayı misyonerler, “halkın gönlünde Hıristiyanlığın gücünü kırmak maksadıyla bunu Müslümanlar bile bile yapıyorlar. Bu nedenle Sebt gününe, Türkiye’de ‘pazar kurulan gün’ manası verilmiştir” diye yorumluyorlardı.47 Msy. Pierce da bu konuda şunları yazmaktadır: “Ermeniler arasında Sebt günü sıradan bir tatildir. Bu günde oruç tutulur ve şarap içilir; ziyaretler gerçekleşir ve at yarışı yapılır. Müslümanların kutsal günü Cuma olduğundan, elbette onlar bizim Sebt günümüzü önemsemezler. Çarşılarda dükkanlar açıktır, yollar kervanlarla doludur. Sebt ayinleri sokaktaki çocukların ve köpeklerin rahatsız edici gürültüsüyle geçer.”48


http://en.wikipedia.org/wiki/Gregory_the_Illuminator (22 Ekim 2010). Dolayısıyla yukarıda da belirtildiği üzere patrik devir teslim törenlerinde kutsal el çıkartılıp temsilen bu devri takdis için kullanılıyordu.

46 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1842, Vol. 39, s. 100.

47 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (Đstanbul, 26 March 1845)”, July 1845, Vol. 41, s. 226.

48 Mr. Pierce, “The Sabbath in Turkey (1 September 1869)”, The Missionary Herald, January 1870, Vol. 66, s. 23. Misyonerler bu probleme çareler üretmeye çalıştılar. Mesela, Aydın’daki Hıristiyanların Sebt gününü hakkıyla kutlamalarını sağlamak için haftalık alışveriş gününü Pazardan Salıya alan bir ferman çıkarttılar. Ancak bu adım, yörenin Müslümanlarından sert bir tepki gördü ve geri adım atılarak tekrardan Pazar alışverişi uygulanmaya başlandı. A.B.C.F.M. 16.9.3, c. I, #59, (13 July 1865)’ten aktaran Gerasimus Augustinos, Küçük Asya Rumları, Devrim Evci (çev.). Ankara: Ayraç Yayınları, 1997, s. 197.


 

 

1.1.9.  Kilisenin Halkı Cahil Bırakma Politikası

Kilisede ve okullarında kullanılan mevcut yayınlar genelde eski dilde yazılmıştı. Şayet ruhbandan olmayan birisi aritmetik öğrenmeye kalksa sözlü birkaç kural öğrenirdi, o kadar. Aritmetik kitaplarını ancak eski lehçeyi bilen birkaç kişi çözebilmekteydi. Eğitime devam etmeyi arzulayan ve künhüne vakıf olabilen de yine o birkaç kişiydi. Coğrafya, tarih ve gramer kesinlikle halk okullarında verilmiyordu. Hatta Ermenice ve Rumca gramer hiçbir okulda öğretilmezdi. 49 Msy. Fisk ile Parsons’ın gezdikleri bütün okullardaki Rum ve Ermeni çocukları, kitap okuma dışında hiçbir şey öğrenmiyorlardı. Okudukları kitaplar da kiliselerde kullanılan kitaplardı. Hepsi klasik Rumca ve Ermenice yazıldığından şüphesiz çocuklar için anlaşılır değildi. Onların ne öneme sahip olduğuna dair bir fikirleri olmadan sadece ve sadece kelimelerin telaffuzunu öğreniyorlardı.50

 

Öğrencilere “birbirini sevmeleri, anne babalarına itaat etmeleri, hiç yalan söylememeleri, hiç kimseyi kötü isimle çağırmamaları, Sebt gününün kurallarına uymaları, Đsa’nın bütün emirlerine muti olmaları”51 gibi temel konular dahi öğretilmiyordu. Günlük dilde yapılan dualar, ya da Đncil’den günlük dile çevrilen bir metin, ruhban sınıfı tarafından derhal ve şiddetle yasaklanıyordu.52 Halktan insanlar okul açamıyordu. “Çünkü bu duruma papazlar karşı çıkıyordu. Onlar insanların cehalette ve karanlıkta kalmasını istiyorlardı.”53

 

Papazlar halka nadiren vaaz ediyor,54 bu vaazlar da halk tarafından anlaşılamıyordu.55 Neredeyse hiçbiri bu konuda yetkin değildi. Đçlerinden biri vaaz


49 Smith, Eli. “Deficiency of School-books in the Levant (October 1829)”, The Missionary Herald, March 1830, Vol. 26, s. 80.

50 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Fisk and Mr. Parsons at Scio”, April 1821, Vol. 17, s. 98.

51 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mr. Goodell”, June 1838, Vol. 34, s. 225.

52 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (27 November 1848)”, May 1848, Vol. 45, s. 151. Msy. Nutting’e göre aslında pek çok kişi “papaz ve piskoposların yanlışlarını biliyorlardı. Onlara göre din adamları cemaatin ruhuna önem vermiyordu. Đnsanları hakikat bilgisinden ve kurtuluş yolundan uzak tutuyorlar, üstüne üstlük bu yolla onlardan gelir elde ediyorlardı.” The Missionary Herald, “Letter from Dr. Nutting (19 November 1959)”, March 1860, Vol. 56, s. 71.

53 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, April 1837, Vol. 33, s. 158.

54 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Temple to the Corresponding Secretary Malta, (7 March 1822)”, August 1822, Vol. 18, s. 254.

55 The Missionary Herald, “Letter from Baghchejuk (22 December 1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 74.


 

 

vermeye kalkışırsa oldukça yadırganabilirdi. Piskopos ve vartabetler senede birkaç defa vaaz verirlerdi, ancak onlar bile son derece kısa tutulurdu. Vaaz verdiklerinde konuşmaları umumiyetle hatalarla, batıl itikatlarla ve kutsal kitaptan alıntılarla dolu olurdu. Bu da yeterince faydalı olamazdı.56

 

Kısacası, Msy. Marden’in deyimiyle, “papazlar yüzyıllardır bütün eğitimsel ve dinî çıkarları ellerine almışlardı. Netice, manevi ve zihni bir karanlıktı. Nadiren birkaç adam okuyabiliyordu. Đnsanların çoğunun, hatta papazların bile Kitab-ı Mukaddes’i Kur’an’dan ayırıp ayıramadıkları şüpheliydi!”57

 

1.1.10. Evlilikle Đlgili Din şı Yaptırımlar

Kilise anlayışına göre evlilik mutlaka Pazar gecesi yapılmalıydı. Evlilik ayini, dolayısıyla eğlenceler olması gerekenden daha uzun sürüyordu. Düğünler için astronomik denecek masraflar ediliyordu. Bunda papazların payı hiç de azımsanacak miktarda değildi. Bu parayı tedarik etmek için gençler yıllar boyu nişanlı kalıyordu.58 Farklı mezheplerden kimselerin birbiriyle evlenmeleri de yasaktı ve aforoz sebebiydi.59

Doğu kiliseleri ile ilgili bu eleştiriler60 doğal olarak halkın yaşantısında da kendisini gösteriyordu. Misyonerlerin, ileride açacakları okulların eğitim felsefesini ve


56 Eliza A. Schneider, s. 92.

57 Henry Marden, “Christian Villages”, The Missionary Herald, August 1882, Vol. 78, s. 310. Buna benzer düşünceleri Miss Shattuck da dile getirmektedir. Life and Light, “Incidents of a Tour”, August 1878, Vol. 8, s. 245. Halkın cahil bırakılması iddiasına dair örnekler için ayrıca bkz. The Missionary Herald, “Missionary Tour of Mr. Peabody”, May 1851, Vol. 47, s. 160; The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, May 1837, Vol. 33, s. 197; The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Constantinople”, March 1843, Vol. 39, s. 107.

58 Mesela, üç yıldır nişanlı olan Đstanbullu bir genç, kilise erkânının istediği 2.000 kuruşu toparlayamadığı için üç yıl daha beklemek mecburiyetinde kalmıştı. Zira papazlar, bu parayı ödediği takdirde evlilik izni vereceklerini söylemişlerdi. The Missionary Herald, “Constantinople-Extracts from the Journal of the Mission”, November 1837, Vol. 33, s. 451.

59 Sözgelimi Yakup Ağa adlı bir kişi, Maruni Kilisesine bağlı Eva adlı bir kadınla evlenmişti. Bu yüzden Eva ve ailesi Maruni Patrikliği’nden aforoz edilmişti. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Goodell”, June 1825, Vol. 21, s. 171. Adı geçen kişiden ve evliliği dolayısıyla ruhban sınıfından gördüğü eziyetlerden ilk bahseden kişi, William Jowett (1787-1855) adlı bir Đngiliz misyonerdi. William Jowett, Christian Researches in Syria and the Holy Land, Boston: Crocker and Brewster, 1826, s. 126. Muhtemelen Goodell, Yakup Ağa ile Jowett vasıtasıyla tanışmıştı.

60 Ermeni Kilisesi’nin Hıristiyanlığın özüne aykırı uygulamalarına dair geniş yorumlar için bkz. Harrison

G. O. Dwight, Christianity…, s. 1-15. Đlk misyonerlerin, karşılaştıkları üst düzey din adamlarıyla


 

 

müfredatlarını, misyoner tabiriyle, gerçek Hıristiyanlığı yeniden onların hayatın ahakim kılmak anlayışı şekillendirecekti.

 

1.2.      MĐSYONERLERĐN HALKIN YAŞAM     VE    ŞÜNCE    TARZINA GETĐRDĐKLERĐ ELEŞTĐRĐLER

Msy.bn. Schneider’ın tesbitlerine göre yerli Hıristiyanlar nezdinde Hıristiyan olmak, kiliselerinin ayinlerine ve merasimlerine sektirmeden katılmak, oruç ve bayramları takip etmek, azizleri ve en önemlisi de Meryem Ana’yı kutsamak, onlara dua etmek, istavroz çıkarmak ve buna benzer pek çok şeyden ibaretti. Sık sık kiliseye gidiyorlardı. Bazıları neredeyse her gün gidiyordu. Orada oturup uzun ve anlaşılmaz duaları dinliyorlar; sık sık istavroz çıkarıyorlardı. Pek memnun olarak evlerine dönüyorlardı.61 Dinlerine bu şekilde yaklaşan Rum ve Ermeniler, yaşantılarının tüm alanlarında çeşitli tenkitlere uğruyorlardı.

 

1.2.1.  Halkın Eğitimsizliği

Misyonerlerin gözlemleri çerçevesinde Rum ve Ermeniler halk olarak çok fakir, son derece cahillerdi. Kendilerine doğru düzgün eğitim verilmiyordu. Doğru yolu görmeye, öğrenmeye ve kardeşliğe hasret çeken birçok kişi denizaşırı memleketlerden [Avrupa’dan] gelen din adamları tarafından eğitiliyordu. Đlk Amerikalı misyonerlerin geldiği dönemde Đmparatorlukta konuşulan herhangi bir dilin öğretildiği iki üç okul vardı sadece. Hıristiyan cemaatlerin okulları, devlet vergilerinden artakalanlarla verilmeye çalışılan bağışlarla ayakta duruyordu. Bu okullarda klasik diller ve eski çağların literatürü üzerine eğitim veriliyordu. Mevcut kitaplar sıradan kişiler için muammaydı. Herhangi bir dergi basılmıyor, yayınlanmıyor ve okunmuyordu.62

 

 

 


kilisenin iç meselelerine dair yaptıkları tartışmaların tam metinleri için bkz. The Missionary Herald, “Letter of the Rev. Mr. Fisk (Đzmir, 2 January 1822)”, October 1822, Vol. 18, s. 315; The Missionary Herald, “Extracts from Mr. Fisk’s Communications”, June 1823, Vol. 19, s. 176-178.

61 Eliza A. Schneider, s. 58.

62 George E. White, Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hatıraları, Cem Tarık Yüksel (çev.). Đstanbul: Enderun Yayınevi, 1995, s. 120.


 

 

Msy. Marden’e göre Türkiye’ye gelen misyonerlerden önce tüm Đmparatorlukta, günlük konuşulan dilin kullanıldığı hiçbir Ermeni okulu yoktu. Coğrafya ve aritmetik neredeyse bilinmiyordu. Ermenilerin evinde Đncil yoktu.63 Harput’u inceleyen Msy.bn. Wheeler, gördükleri karşısında “Ermenilerin sefaleti ve fakirliği had safhada; ama yine de Hıristiyanlık aralarında sönmemiş. Müthiş bir cehalet hüküm sürüyor”64 demekten kendini alamamıştı.

 

1.2.2.  Alkollü Đçki Tüketiminin Yaygınlığı

Yukarıda bahsedildiği gibi din adamlarının sarhoş gezdiği, sürekli içki içilmesini tavsiye ettiği bir memlekette halkın bundan uzak durması imkansızdı. Üstelik toplumda kadınların içki kullanımı da yaygındı. Erzurum’da görevli Msy. Jackson’ın gözlemleri bu yöndeydi:

“Ayyaşlık burada haddinden fazla görülür. Damıtma evleri çok büyük değil. Bazı alkollü likörler yurtdışından getiriliyor. Fakat kendi evlerinde duttan yapılan bir tür rakı üretilir, bunu su gibi içerler. Hatta saygın erkekler için dahi haftanın her akşamı içmek, eve sarhoş gelmek o kadar şaşırtıcı ya da dile getirilmeye değer bir şey değildir. Sokaklarda, yanlarındaki alkollerle yanakları kıpkırmızı olmuş kadın ve çocuklar görüyoruz.”65

 

Merzifon’da da şarap üretimi çok fazlaydı. Her ailenin çok sayıda şarap fıçısı bulunuyordu. Đçkileri satın almış değillerdi, bilakis kendi üzüm bağlarında imal ediyorlardı. Hatta buralı kadınlar bile erkekler kadar serbestçe içiyordu. Bu sebeple misyonerler, ayinlerinden sonra sık sık “içkiden kaçınma ilahisini” okuyarak onları içkiden uzak tutmaya çabalıyorlardı.66 Amerika’dan ithal edilen The Best Boston Rom markalı içkilerin kullanımı,67 Akdeniz bölgesinde “Saf Boston Romu”nun çok iyi bilinmesi misyonerleri son derece üzmüştü. Bazı yerlerde açılacak Protestan ibadethanelerden, civarda sarhoşların


63 Henry Marden, “Central Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 49.

64 Mrs. Crosby H. Wheeler, Missions in Eden: Glimpses of Life in the Valley of Euphrates, New York: Fleming H. Revell Company, 1899, s. 24.

65 The Missionary Herald, “Journal and Letter of Mr. Jackson”, April 1841, Vol. 37, s. 166.

66 The Missionary Herald, “Visit of Mr. Simon to Marsovan”, February 1852, Vol. 48, s. 44.

67 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1841, Vol. 37, s. 292.


 

 

çokluğu yüzünden vazgeçiliyordu. Çünkü kadınların çoğu, sarhoş korkusundan ayinlere gelemeyecekti.68 Bursa misyoneri Eliza A. Schneider’ın izlenimlerine göre “Ermeni ve Rumların bir oturuşta tükettikleri şarap miktarı insanı şaşkına çeviriyordu. Hem erkekler hem de kadınlar, normal insanlar nasıl su içiyorsa o kadar rahat bir şekilde bardak bardak şarap içiyordu. Yine de ikram sahibi kişi ‘bir tane daha için, daha hiç içmediniz, haydi bir tane daha’ diye ısrar ediyordu. Bu durum sürekli tekrarlanıyordu. Damıtılmış sert bir içki türü olan rakı daha çok içiliyordu.”69 Hatta kimi zaman katı bir perhiz uyguladıklarını söyleyenlerin kör kütük sarhoş olana kadar şarap ve rakı içtikleri bile görülebiliyordu.70

70.000 nüfusu bulunan Sivas’ta sert içki ve sigara için ödenen yıllık para 150 bin dolardan az değildi.71

 

1.2.3.  Ölüm Karşısındaki Din şı Tutumları

Rumlar hastalık ve ölüm vakalarını, o kişiye saygılarını gösterme vesilesi gibi algılar ve kendilerini yerden yere atarak bağırır çağırırlardı. Ayrıca üstü açık bir tabutta, göğe bakar vaziyette yatırılmış ceset, sokaklarda dolaştırılırdı. Hatta mezarlık yolunda, ölü bir kızın sandalye üzerinde dimdik oturtulmuş, tüyler ürpertici haliyle karşılaşmak sıradan bir olaydı. Cenaze töreninden kırk gün sonra da cenazeyi hatırlama adına, mezar ziyareti ile birlikte ikinci bir yâd etme töreni gerçekleştirilirdi. Bütün aile efradı ve dostlar, hâlâ tazeliğini koruyan acılarıyla ağlaşır, bağırıp dururlardı.72 Ermenilerin cenaze karşısındaki tutumları onlardan farklı değildi:

“Kadınlar cenazelerde bulunmazlar. Erkekler cenazenin ardı sıra giderlerken hızlıca yürürler ve yüksek sesle konuşurlar. Sanki korkunç yaratıkları uzaklaştırmak istermiş gibidirler. Bir gün bir kadın evden kocasının cenazesi çıkarılırken kalabalığa doğru bir gidip bir geliyor, saçını başını yoluyordu. Beti benzi sararıp solmuştu. Gözleri yerinden fırlayacak gibiydi. Cenaze kapının önünden geçerken ‘kocamı götürmeyin!’ diye çığlık


68 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1853, Vol. 49, s. 260.

69 Eliza Abbott Schneider, Bursa Mektupları [1846], Neşe Akın (çev.). Đstanbul: Dergâh Yayınları, 2009, s. 26.

70 Eliza A. Schneider, s. 116.

71 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 197.

72 Hester D. Jenkins, Robert Kolej’in Kızları, Ayşe Aksu (çev.). Đstanbul: Dergâh Yayınları, 2008, s. 71.


 

 

 

çığlığa bağırdı. Sonra cenaze alayının ardından gitmeye başladı. Tutup kapıdan içeri soktular. Bu sefer camdan atlamaya kalkıştı.”73

 

Ölüm gerçekleştiğinde kişi son nefesini verir vermez onu bir an önce gömüp ortadan kaldırmak için hazırlıklara başlanıyordu. Müteveffaya sağlığında giydiği en güzel elbiseleri giydiriliyordu. Ağzı açık bir sandığa veya tabuta (sadece naşı mezarlığa kadar taşımak için) konduktan sonra dört erkek tarafından omuzlanıp mezarlığa götürülüyordu. Ölen kişi itibarlı biri ise cenaze alayına cüppelerini giymiş papazlar önderlik eder ve cenaze ilahisi söylenirdi. Güneş tam tepede olsa bile mumlar ve tütsüler yakılırdı. Ölen kişi kadınsa ve varlıklıysa elleri kolları mücevherlerle süslenir, üzerine muhteşem bir kaşmirden Acem şalı örtülürdü. Mezarlığa varıldığında, cenazenin üstünden tüm değerli eşyalar alınır ve cenaze tabuttan çıkarılarak toprağa gömülürdü.74 Cenaze sahiplerinin ölüm karşısındaki tavır ve davranışları misyonerlerin gözünde dinin dışındaydı. Msy.bn. Schneider’ın Bursa’da şahit olduğu bir cenazede bu yanlışlar açıkça görülüyordu:

“Komşumuz olan bir kadın ölmüştü. O gece damadı evimize gelip bizi uyandırmış ve annelerinin öldüğünü söyleyerek evlerine gelmemizi rica etmişti. Kocam Schneider ‘evlatları çılgına dönmüş’ dedi. Daha önce hiç böylesine acı içinde kıvranan bir aile görmemiştik. Kadının kızı adeta sinir krizi geçiriyordu. Yaklaşık 22 yaşlarındaki oğlu aklını yitirmiş gibiydi ve sanki mutlu bir olay olmuş gibi evin etrafında gülümseyerek dolanıp duruyordu. Küçük oğlu ise hem gücünü hem de aklını kaybetmişçesine boylu boyunca yere uzanmıştı. Ortalıkta büyük bir kargaşa vardı ve yukarıda bahsettiğim oğlu dışında herkes ıstırap içindeydi. Ancak cenaze kaldırıldıktan sonra ıstırap azalmaya ve ailenin davranışları normale dönmeye başladı.”75


73 Moses P. Parmelee, Life Scenes among the Mountains of Ararat, Massachusetts: Sabbath School Society Press, 1868, s. 164-165.

74 Eliza A. Schneider, s. 81. Cenazenin üstü açık bir tabutta götürülmesi adeti bir seyyahın gözlemlerinde de yer almaktadır. Bkz. F. H. A. Ubucini, 1855’te Türkiye, Tercüman 1001 Temel Eser, Đstanbul 1977,

s. 88.

75 Eliza A. Schneider, s. 82. Aynı yazarın bir diğer hatırası da aynı yöndeydi: “Bir kadın ölmüştü. Naaş açık bir tabuta konmuştu. Karanlık, sessiz bir mezara gömülecek gibi değil baloya gider gibi giydirilmişti. Parlak renkli çiçekli giysiler, mücevherler, sırmalar, nakışlar… Tabutun iki yanında dört Rum hanım elleri tabutun üzerinde yürüyordu. Kadınlar göğüslerini döve döve ağlıyorlardı. Uzun cüppeleri içinde cenaze alayına katılan birkaç papaz cenaze ilahileri söylüyordu. Tütsü ve mumlar yakılmıştı. Müteveffanın kocası ve aile dostları, bu cenaze alayına katılmamıştı. Ancak kayınvalidesi cenaze alayına katılmıştı. Đki kişi koluna girip ona destek oluyor, bayılmaması için sık sık yüzüne su


 

 

 

Bir başka gözlem de Msy. Chambers’ın Erzurum doğumlu oğlu Robert’e aittir. On iki yaşlarındayken evlerinin balkonundan izlediği iki cenaze alayını ayrıntılarıyla aktarır. Buna göre bir adamın cesedi bahçesinde ölü bulunmuştur. Sadece omuzları ve kafasının kalıntıları kalan ceset üstü açık bir tabutta, kafası bir yastığa yatırılmış, göğe bakar vaziyette, bir papaz ve kalabalık eşliğinde mezarlığa götürülmüş, tütsü ve ilahilerle gömülmüştür. Sonra köydeki yarı deli bir kadın ölür. Kilise bu kadını tanımaz ve gömmez. Ceset evde günlerce bekler ve çürür. Nihayet köyün ipsiz sapsız gençleri bunu eğlence vesilesi yaparlar. Akabinde uydurma bir cenaze töreniyle mezarlığın bir köşesindeki kuyuya atarlar.76 Mezarlıklardaki perişanlık Msy.bn. Schneider’ın hatıra ve gözlemlerine de yansımıştır:

“Doğuda defin işleri konusunda büyük bir düzensizlik yaşanıyor. Mezar yerleri umumiyetle çok sığ. Frenkler dışındaki herkes tabutsuz gömülüyor. Yeni bir mezar kazılırken daha evvel gömülmüş birinin kemiklerinin çıkartılıp atılması gibi vakalar sıkça yaşanıyor. Kimi zaman bu kemikleri geri koyuyorlar; kimi zaman öylece bırakıyorlar. Mezarlıklardan geçerken insanların gözleri önüne ve hayvanların tehdidine açık şekilde bırakılmış insan kafatasları gördüğümüz olmuştur. Diğer kemik parçaları da sağa sola yayılmış olabilir.”77

 

Rum ve Ermeni mezarlıkları “umumi park ve sosyetenin güzel havalarda buluşma yeridir. Orada gezilir; sohbet edilir; içki, sigara, kahve içilir; dondurma yenir. Ufkî olarak

 


çarpıyorlardı. Diğer akraba ve tanıdıklar da gözyaşları ve feryatlarla ıstıraplarını gösteriyorlardı.” Aynı yer, s. 83.

76 Chambers, Robert. “Another Funeral Procession”, http://www.landowne.org/rc/afp.html, (02.12.2009). Robert’in bu hatıralarının geçtiği yer, babasının görevi dolayısıyla geldikleri Adapazarı/Bahçecik’tir.

77 Eliza A. Schneider, s. 80-81. Aynı misyoner hanım bir diğer hadiseyi de şöyle nakletmektedir: “Kocam Schneider bir seyahati sırasında bir Rum mezarlığının yanından geçerken birkaç köylünün bir cenazeyi gömdüklerini görmüş. Mezar kazılırken dışarı bir kafatası atılmış. Oradaki kadınlardan biri bu kafatasının ölmüş kocasına ait olduğunu tahmin etmiş ya da öyle olduğunu biliyormuş. Koşarak gidip kafatasını almış ve ona sarılıp Rumca ‘ah canım Paniotis! Ah sevgili Paniotis!’ diye ağlamaya başlamış. Sonra kafatasının taşlarla, kemiklerle ve toz toprakla birlikte gelişigüzel atılmasına izin vermiş.” (s. 81) Aynı kaynakta din adamları için mezarlığa gitmenin bir gelir kaynağı olduğu, papazların ölünün başında dua okuduktan sonra cenaze yakınlarından para aldıkları” da bildirilmektedir. E. A. Schneider, s. 108.


 

 

yerleştirilen mezar taşları Pazar günleri karpuz yiyip rakı içenler için sandalye görevi yapmaktadır.”78

 

1.2.4.  Sebt Günlerinin Đdrak Edilmeyişi

Rumlar Sebt günlerinde kart oyunları oynuyorlardı.79 Ayrıca o günün gürültülü, şamatalı alış veriş işlemleri sırasında bir şeyler almaya veya satmaya Müslümanlarla meşgul oluyorlardı.80 Bu karmaşayı Msy.bn. Schneider şu sözleriyle resmetmektedir:

“Kimi zaman bu kutsal günlere hürmet edilmemesinden duyduğumuz üzüntüyü dile getirdiğimizde aldığımız tepkilerden anladık ki insanlar bu günleri gezmek, ziyaretlerde bulunmak ve ziyafetler vermektense çalışarak geçirmeyi tercih edebilir. Herhangi bir özel alışveriş veya iş yapılacaksa yerleşik alışkanlığın etkisiyle o işi Sebt gününe bırakıyorlar. ‘O işi kutsal günde yaparız’ lafı çok sık duyulan bir cümle. Ev temizliği ve çamaşır yıkama türünden ev işleri tüm zümreler tarafından hiç tereddütsüz Sebt günlerinde gerçekleştiriliyor. Hasat zamanında, şarap, rakı ve şekerlemelerin yapımına Sebt günlerinde asla ara verilmiyor. Bu dönemde sürekli sokaklardan geçen üzüm yüklü eşek, at, deve gibi hayvanların boyunlarına asılı çanların sesleri kulaklarımızdan gitmek bilmez. Bize çok uzak olmayan bir köyde Sebt günü haftanın alışveriş günü olarak kabul ediliyor. Kutsal günde sığır mezadı yapılır mesela. Kutsal günü geçirmenin bir yolu da iskambil oynamaktır.”81

 

Msy. Raynolds’ın satırlarına göz attığımızda Ortodoks Ermenilerin de Sebt gününü

şaşılacak derecede günahlarla kutladıklarını görürüz:

“Dün Sebt günüydü. Đçki alemindeki ayyaşların bütün davranışları serbest bırakıldı. Bu günün kutsal sükuneti, etrafımızdaki evlerden gelen davul sesleriyle, danslarla ve şarkılarla bozuldu. Akşama doğru azıcık sokağa çıktım. Neredeyse bütün komşular kapı önlerine toplanmıştı. Karşıki evde toplantı yapacaklardı. Davul eşliğinde o eve geçiyorlardı. Yaşlı ve orta yaşlı adamlar -ki bunlar en zengin ve en itibarlı kişilerdir- gençlerin arasına karışmıştı. Yüzleri şaraptan kıpkırmızıydı. Çoğu deli gibi dans ediyor,


78 Ubucini, s. 88.

79 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1842, Vol. 39, s. 98.

80 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”, September 1848, Vol. 44, s. 313. Daha detaylı bilgi için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Jackson”, March 1838, Vol. 34, s. 82.

81 Eliza A. Schneider, s. 98.


 

 

 

nara atıyordu. Kapıyı açtığımda kalabalığın en itibarlılarından, yaşlı biri utanarak öne çıktı ve ‘bağışlayın beyim, bu sadece bu günlük böyle’ dedi.”82

 

Görüldüğü üzere kilisenin önem vermediği bir kutsal gün, halk arasında olumsuz eğlencelerle idrak ediliyordu. Misyonerler ise bu durumu düzeltmek zorundaydılar. Nitekim Msy. Schneider, Sebt günlerinin önemi ve nasıl geçirilmesi gerektiği konusunda herkese dağıtılmak üzere bir kitapçık hazırladı.83

 

1.2.5.  Hurafeler

Bazı çeşme ve pınarlar kutsal sayılıyordu. Sözgelimi Sediköy’ün dışında “Aziz Yuhanna Çeşmesi” isimli bir pınar vardı. Burası Rumlar için mucizevi türden bir güç sembolüydü. Misyonerlere göre aslında suya hafiften demir nüfuz etmişti. Hastalar buraya getirilir, su içirilirdi. Đstavroz çıkarıldıktan sonra kısa bir dua edilirdi. Ardından küçük bir bez parçası pınarın etrafındaki çalılara düğümlenirdi. Halk inanışına göre hasta buradan şifa bularak ayrılırdı. Şifa için gelen yatalaklar, çalılara yüzlerce çaput asmışlardı.84 Halkın hurafeleri gündelik hayatlarının her safhasını sarmıştı:

“Burada hastalanan çocuklar kiliseye götürülüyor, şifa bulmaları için dudakları Meryem Ana ve Đsa tasvirine değdiriliyor ve kutsal suyla ıslatılıyor. Yetişkin biri hastalandığında ise aileden ya da ahbaplardan biri kiliseye gidip papazdan, rahatsızlanan kişi için dua okumasını istiyor. Mum yakıp Meryem Ana tasvirinin veya azizlerin tasvirlerinin önüne konuyor. (…) Kısa süre önce Protestan kardeşlerimizden biri bize bir hikaye anlattı. Gezintiye çıktığı sırada dört adamın hasta bir kadını mezarlığa doğru götürdüklerini görmüş. Dikkatinizi çekerim, kadın ölü değil. Bir süre sonra yolda papazla karşılaşmış ve nereye gittiğini sorduğunda mezarlığa gittiğini itiraf etmiş. Önden giden kadının hasta olduğunu ve öldükten sonra aziz olduğuna inanılan bir şahsın mezarı başına gelmesini rica ettiğini söylemiş. Bu yüzden azizin başında kadın için dua etmeye gidiyormuş.”85


82 George C. Raynolds, “Formalism-Revelry and Fasting (23 February 1874)”, The Missionary Herald, July 1874, Vol. 70, s. 210-211.

83 Eliza A. Schneider, s. 99.

84 The Missionary Herald, “Extracts of a Letter from Mr. Fisk to the Corresponding Secretary (Đzmir, 22 November 1821)”, April 1822, Vol. 18, s. 110. Bir Ermeninin bir manastıra şifa için kurban adaması ve adağını yerine getirmesi için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Schneider”, February 1843, Vol. 39, s. 69.

85 Eliza A. Schneider, s. 85-86.


 

 

 

1874’te hüküm süren kıtlık nedeniyle bütün milletler gibi Ermeniler de hurafe tarzından işler yapmaya başladı. Ermeni Kilisesi kurbanlar adadı; yağmur duasına çıkıldı. Şehrin yakınındaki iki Hıristiyan şehidinin mezarının üzerine bir çadır kuruldu. Günlerce kadın, erkek, çoluk çocuk çadırın kapısında dikildiler, kıraç toprağa diz çöktüler, tekrar tekrar istavroz çıkardılar. Papazlar da bu arada putperest ayinlerini yaptılar.86 Batıl inançların hüküm sürdüğü bir yer de Merzifon’du. Burada yaşayan Ermeniler göz değmesinden korkuyorlardı ve onun gücünü kırmak için muskalar ve nazarlıklar takıyorlardı. Büyücü kadınların evlere girmelerini ve çocukları boğarak öldürmelerini engellemek için bacalarına dikenli bir ağacın dallarını Haç şeklinde koyuyorlardı. Sıtmaya tutulan bir kimse çareyi kutsal bir mezarı ziyarette ve orada gömülü olan azizin aracılığıyla dua etmekte arardı. Ayrıca hastalığını bu kutsal yerde zincire vurup öylece evine dönme ümidiyle mezarın yakınındaki çalılara çaput bağlardı. Etrafta yüzlerce hatta binlerce çaput bağlanmış funda ağaçları vardı. Ağacın dibine doğru fırlatılmış taşların, yolcuların talihlerini emniyet altına aldığına inanılırdı.87

 

1.2.6.  Halkın Yaşadığı Fizik Ortamın Perişanlığı ve Temizlikten Uzak Oluşu

Adapazarı’nı gezen Msy. Goodell, köylerin ve yolların perişanlığını da kaydetmişti. Geçtikleri kırsal alandaki birkaç köy perişan vaziyetteydi. Pek çok yörenin yolundan gitmek imkansızdı.88 Msy. Bliss’e göre Sivas’taki Hıristiyanların hayatı yaşanılır gibi değildi. Şehir merkezinin yüz mil çapındaki civarını incelediğinde marangoz, dülger, tornacı, kunduracı, terzi, nalbant ve diğer zanaatkarların sadece Sivas’ta bulunduğunu görür. Bir kapı, anahtar, tırnak makası, bir çift ayakkabı, elbise, saplı tava, su kabı isteyen biri bunun için ta Sivas’a gelmek zorundaydı. Herhangi bir yerde ne bir eşya stoku ne de


86 The Missionary Herald, “Armenian Superstition Revived”, September 1874, Vol. 70, s. 279.

87 George E. White, “A Hill Town in Turkey”, The Missionary Herald, July 1906, Vol. 102, s. 329.

88 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (25 May 1849)”, September 1848, Vol. 45, s. 314. Goodell gördükleri karşısında zihninden şunları geçirdiğini kaydetmektedir: “Fakat Đsa gelip krallığını kurduğunda, bu tarlalar nasıl da şad olacak; tepeler hep birlikte neşelenecek. Dağlardan akan nehirlerin sesleri şarkı gibi yükselecek. Sık ormanlar kıvançla dolacak. Kayalar ve yollar sevinçten el çırpacak! Đsa geldiğinde, bütün inayetler de O’nunla birlikte gelecek. Dokuz saati bulan yorucu ve sıkıntılı yolculuklar bir saatte aşılacak, hem de rahatça. ‘Gel Efendimiz Đsa, çabuk gel! Ve bu ülkenin sahibi ol!’ duası çok kişinin duası olacak.”


 

 

aile depoları bulunmaktadır. Ne de uzun seyahatler için yapılanlar hariç bir yol vardı. Bu bölgede şehir dışındaki tüm evler, çamurdan ve taş duvarlardan yapılmıştı. Bu evlerin bir aileyi ve ilaveten büyük baş hayvan sürüsünü içine alacak kadar bölmeleri vardı. Duvarların üstüne ağır keresteler yerleştirilmiş, hepsinin üzeri dövülmüş toprakla kaplanmıştı. Burası, insanlara ve hayvanlara ait olmak üzere, karşılıklı konforlarına uygun olarak iki bölüme ayrılmıştı. Evlerde nadiren tahta zemine rastlanırdı ve asla cam pencere yoktu. Đstisnalar elbette vardı ama genelde cehalet, perişanlık ve tavır-davranışlarında ahlaksızlık diz boyuydu.89

 

Elbistan’ı ziyaret eden Msy. Powers’in yazdıklarına göre yollar çamurdan geçilmiyordu. “O kadar ki, bir akşam bir yerli Protestanın evine giderken rehberi onu çamurdan korumak için evlerin düz çatılarından götürmüştü. Yarpuz köyü bu açıdan nispeten daha iyiydi. Her iki yerdeki evler kasvetli ve rahatsız ediciydi. Hayatî gözüyle baktığımız şeylerin (süs eşyası veya konfor değil, yaşamak ve sağlıkla ilgili olanların) hemen hepsi perişan vaziyetteydi. Varlıklı ailelerin azlığına mukabil çoğu aile sefil bir hayat sürüyordu. Bu şartlarda onlardan zeka, kültür, irade, zarafet beklenebilir miydi?”90

 

Yerli bir Protestanın refakatinde Antep’teki bir Ermeni evini gezen Msy. Perry gördükleri karşısında şaşkındı: “Ev fakir bir adama aitti. Kalabalık olan bu ailenin reisi günde birkaç kuruş kazanabiliyordu ve bunun da çoğu kiraya ve vergiye gitmek zorundaydı. Ekmek ve giysi ihtiyacı nereden karşılanacaktı? Alçak tavanlı ve karanlık bir oda, ufacık bir teneke kabın içerisindeki yağ ve fitille aydınlatılıyordu. Odanın ortasında

1.5 ayak yüksekliğinde ve 2 ayak ebadında kare bir sandık bulunuyordu. Üzeri keçi kıllarından yapılmış bir battaniyeyle kaplanmıştı. Yerde oturan yarı çıplak sekiz çocuk

 

 

 

 

 


89 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 196.

90 Philander O. Powers, “Letter from Mr. Powers (4 December 1866)”, The Missionary Herald, April 1867, Vol. 63, s. 106.


 

 

bacaklarını bu battaniyenin altına sokmuştu. Niyetleri sandığın içindeki kömür kabından gelen sıcaklıkla ısınmaktı. Odadaki her şey fakirliğe işaret ediyordu.”91

 

Genelde evlerin kapıları adeta büyük mağara ağzı gibiydi. Oradan girdiğinizde büyük bir avlu, ilerideki iki kapıdan biri ahıra, diğeri ailenin yaşadığı büyük bir odaya açılırdı. Her ikisi de, bacadaki büyükçe bir delikten aydınlanırdı. Yaz geceleri yatmak için çatıya veya kapı civarındaki zemine bir çarşaf serilirdi. Kışın uyumak için ahırdaki taraça en gözde yerdi. Keskin bir kokusu olmakla birlikte hayvanların ısısı burayı sıcak tutardı. Gazyağı kıtlığında ahır, mekanın yegane sıcak yeriydi. Evlerde sandalye, masa, karyola ve diğer mobilyalar yoktu. Bir köşeye döşekler yığılırdı. Birkaç kap kacak, bir el çıkrığı ve dokuma tezgahı, çiftçilik aletleri, buğday toplama kapları, bir iki tane de giyim sandığı bulunurdu.”92

 

Harput’un bir köyünü ziyaret eden bir misyoner eşi, misafir olduğu evde akşamleyin bir ahırda geçirdiklerini, mutfakta ve kilerde uyuduklarını yazmaktadır.93 Haboosi köyünde de bir ahırda misafir edilmişlerdi: “Haboosi’ye gittiğimizde bir ahırda misafir edildik. Ancak öncekinden daha fazla işkence çektim. Çünkü hava soğuk değildi. Atlar, eşekler, sığırlar, öküzler, inekler ve buzağılar vardı ahırda. Pirelere ve ağır bir kokunun bizi ayık tutmasına rağmen uyuduk. Sabahleyin tepemize dikilen horozun ötüşüyle uyandık. Yatağımız yüksek değildi, bilakis ahırın seviyesindeydi. Belki birazcık daha yüksekti...”94 Aynı yöreye yaptığı geziyi Msy. Parmelee şöyle anlatmaktadır:

“Geceleyin kendimizi tarif edilmez bir pisliğin ve bakımsızlığın içinde bulduk. Yattığımız oda incecik bir hasırla ahırdan ayrılmıştı. Üzeride hayvan gübresi ve çamurla sıvanmıştı. Bir köşede bir dokuma tezgahı duruyordu, onun yanında mandıra bölümü yer alıyordu. Onun yanında ise kümes bulunuyordu. Bereket versin bir köşe, benim kamp yatağım için boş kalmıştı. Aile üyeleri ve benim yol arkadaşım gece için


91 Henry T. Perry, “Letter from Mr. Perry (9 January 1868)”, The Missionary Herald, May 1868, Vol. 64, s. 150.

92 Herman N. Barnum, “Scenes in Armenia and Mesopotamia”, The Missionary Herald, October 1888, Vol. 84, s. 460.

93 The Missionary Herald, “Letter from a Missionary’s Wife (1 February 1868)”, June 1868, Vol. 66, s. 189.

94 Aynı yer, s. 191.


 

 

 

kendilerine çamurlu zeminde, oyuksuz bulabildikleri kısımlara yer hazırladılar. Arkadaşım bağırıyordu: ‘Bunlar beni yiyip bitirecekler!’, ‘seni ne yiyip bitirecek?’, ‘ne olacak, pireler tabii...’ Şükür ki pireler, içine gömüldüğüm yatağımın yüksekliğine zıplayamıyorlardı.”95

 

1878’de Sivas’a tayin edilen Msy. Albert Hubbard, kaldığı ortamda pirelerden şikayet etmektedir. Tanıştığı kimseler ona “bütün pirelerin kralı, sarayını bu köye kurmuştur” demişlerdi.96 Msy. Trowbridge’in tabiriyle “Maraş’taki gayrı müslim nüfusun ekseriyetinin içinde yaşadığı perişanlığı tasvire kelimeler kifayet etmiyordu.”97 Misyonerlerin gezip gördükleri ev modelleri hemen hemen bu şekildeydi.98 Bir Ermeni köyünü ziyaret eden Msy. Parmelee ile Protestan milletinin sivil başkanı Hagop Efendi, “içinde 25 kişinin yaşadığı bir eve girdiler. Yarı çıplak çocukları gören Hagop Efendi Hıristiyan babayı azarladı ve bunun Protestanlık için bir yüz karası ve rezalet olduğunu söyledi. Baba ise utanacak biri değildi.”99

 

Temizliğe ve tertibe karşı bu mesafeli duruş, Protestan olduktan sonra bile yetişkinlerde devam ediyordu. Msy.bn. Emma Hubbard, 13 Nisan 1889’da bir destek ziyareti için gittiği Tokat’taki şapele uğradığında bu gerçeği fark eder. Cemaati, Katolik kilisesine nazaran çok az olan bu Protestan şapeli hakkında şunları yazmaktan kendini


95 Moses P. Parmelee, “Traveling in Turkey [Harput]”, The Missionary Herald, October 1869, Vol. 65,

s. 324.

96 Edwin W. Martin, The Hubbards od Sivas, A Chronicle of Love and Faith, California: Fithian Press, 1991, s. 116. Karısı Emma Hubbard ise, Enderes adlı bir Ermeni köyünde geçirdiği üç gece boyunca pirelerle, Amerika’dan getirdiği pire tozu ile nasıl canla başla mücadele ettiğini aynı kitabın

179. Sayfasında anlatmaktadır.

97 Tillman T. Trowbridge, “How it Strikes a New Comer”, The Missionary Herald, April 1869, Vol. 65, s. 124.

98 Sivas’ın Manjuluk Köyü’nde yaşayan Onan Emmi’nin evinin nasıl da ilkel bir halde olduğunu görmek ve ev halkının ilkel tarzdaki yemek yiyişleri için bkz. Edward Riggs, “Interest at Manjuluk, the People (19 October 1870)”, The Missionary Herald, February 1871, Vol. 67, s. 38. Miss Bush’un Harput civarında ziyaret ettiği çamurdan yapılmış, kasvetli bir evin tasviri için bkz. Miss Bush, “Letter from Miss Bush”, Life and Light, September 1880, Vol. 10, s. 327. Đstanbul yakınlarındaki Güldağ adlı fakir bir Hıristiyan köyünün ve sokaklarının olumsuz tasviri için bkz. J. C. Barrows, “Work among the Villages”, Life and Light, October 1880, Vol. 10, s. 387-387.

99 Moses P. Parmelee, “A Government Bankrupt; A People Impoverished (15 November 1875)”, The Missionary Herald, February 1876, Vol. 72, s. 60.


 

 

alamaz: “Şapeli o kadar kirli buldum ki oturamadım bile. Sonra oradaki yerli Protestan hanımları çağırdım ve burayı temizleyeceğimizi söyledim. Perşembe günü geldiler. Camlar, sekiz yıl önce Msy.bn. Perry’nin temizlediğinden bu yana silinmemişti. Uzun süre camların üzerinden geçtim; lakin sonunda camların yüzeyini külle ovalamak zorunda kaldım. Neyse ki, onları eski haline getirdiğimi düşünüyorum.”100

 

1899’daki bir yazısında Msy. Barnum, Harput’ta 40 yıl evvel tarım ve zanaatların ilkel olduğunu, işgücünü azaltan makinelerin bulunmadığını, işi bitirme kolaylığı diye bir şey olmadığını, yolların tamamen atlı yolu olduğunu ve halkın evlerinin “aklınıza gelebilecek kadar karanlık” olduğunu belirtmektedir.101

 

Kısacası Ermenilerin bu perişanlıkları, Hıristiyanlığı ve Đsa’yı iyi temsil etmiyordu. Nitekim misyonerler açtıkları eğitim kurumlarında bu hususlara öncelik verdiler, Rum ve Ermenilerin zihinlerini birtakım bilgilerle tanıştırmakla kalmayıp müfredata bizzat evsel bilgiler dersleri koydular. O kadar ki, Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin müdiresi Mary M. Patrick, bu derslerden birinde, eline süpürge alarak genç kızlara bir evin daha iyi nasıl süpürüleceğini gösteriyordu.102 Yine aynı okuldan mezun olan Mianzare Gabrielyan adlı bir genç kız, öğretmenlik için gittiği Çalgara köyünde barakalarda yaşayan hanımlara ev düzeni, yer fırçalama, evin duvarına pencere açma, saç tarama, giyim kuşam gibi dersler vermişti.103 Ancak bu dersler halktan bazılarını memnun etmiyordu. Örneğin Talas Kız Yüksek Okulu’ndaki derslerden biri saç tarama ve yüz yıkama dersiydi. Öğrenci velilerinden biri “niçin bu okul hep saç taramaya ve yüz

 

 


100 Edwin E. Martin, s. 171. Emma Hubbard’ın bu tesbitleri, misyonerlerin neden kız okullarına temizlik ve evsel bilgiler dersi koyduklarını, onlara temizlik ve tertip öğretmekte neden ısrarcı olduklarını izah etmiş olmaktadır.

101 Herman N. Barnum, “Forty Years in Harpoot, Eastern Turkey”, The Missionary Herald, October 1899, Vol. 95, s. 403. Barnum aynı yazısında, yüzyılın sonlarında bu durumun değiştiğini, Protestanların ilerlediğini ve hatta “1895’teki korkunç olayların gerçek sırrının, Ermenilerin ekonomisi, insanlıklarının ve bağımsızlıklarının artması olduğunu” iddia etmektedir.

102 Hester D. Jenkins, s. 192.

103 Hester D. Jenkins, s. 58-60.


 

 

yıkamaya bu kadar çok ilgi gösteriyor. Bu çocuklar için çok zor”104 diyerek karşı çıkmıştı. Van Kız Đlahiyat Okulu’nda da benzer durum söz konusu oldu. “Kadınlar kendi saçlarının bakımını kendileri yapabilirler düşüncesi o kadar yabancıydı ki, okul yönetimi, kendi saç bakımını yaparak kurdele ile bağlayacak kızlara ödül koymak zorunda kalmıştı.”105

 

1.2.7.  Ahlaki Açıdan Eleştiriler

12.000 hanenin yaşadığı Đzmir, ahlaken düşüklüğüyle temayüz etmişti. Hatta bu yönünden dolayı “gavur Đzmir” diye isimlendirildiği söyleniyordu.106 Đzmirliler, “hayırseverlikleriyle gurur duysalar da, ahlaki ve dinî durumları o kadar berbattı. Hem Müslümanlar hem de sözde-Hıristiyan cemaatler, din ruhundan ziyade milliyet ruhuyla bir arada yaşıyorlardı. Her cemaat kendi sisteminin devamına adanmış vaziyetteydi. Topu topu birkaç kişi dinine yeteri derecede dikkat sarf ediyor ve hatta kilise ayinlerine katılıyordu. Dürüstlük, doğruluk ve sadelik gibi ahlaki niteliklere epeyce ihtiyaç vardı. Rum unsurunun baskın oluşu, sadece dil unsuruyla değil, aynı zamanda dünyaperestlik ve içki düşkünlüğüyle temayüz etmişti. Herkesin en yüce gayesi para kazanmak, yemek, içmek ve giyinmekti. Ülkenin hiçbir yerinde olmadığı kadar buranın kadınları, öğleden sonra giyinip kuşanıp etrafa bakmak ve bakılmak için kapılarının önünde oturmayı adet edinmişlerdi.”107 Rum ve Ermeniler yalancılıklarıyla tanınır olmuşlardı:

“Bir keresinde bir Rum, eşim Mr. Schneider’a Bursa halkı arasında kendi çıkarları için yalan söylemekten çekinecek tek bir kişi bile olmadığına inanmadığını söylemişti. Ticaret adamları arasında yalan söylemek neredeyse haklı kabul ediliyor. Yalana başvurmadan ticaret yapamadıklarını ve dolayısıyla geçimlerini sağlayamadıklarını söylüyorlar. Yalan söylemek tüm zümreler için ‘nefes almak’ gibi bir şey. Çocuklar neredeyse doğar doğmaz yalana başvurarak doğru yoldan sapıyor. Özellikle Rumlar yalanla ilgili kutsal emirleri ihlal ediyor. Kimi zaman kabahatli kişiler, ‘size doğruyu


104 Florence A. Fensham, Mary I. Lyman, H. B. Bumphrey, A Modern Crusade in the Turkish Empire, Chicago 1908, s. 50.

105 Frank A. Stone, s. 127.

106 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”, September 1848, Vol. 44, s. 313.

107 Joseph K. Greene, “Smyrna”, The Missionary Herald, July 1872, Vol. 68, s. 202.


 

 

 

söyleyeceğim, çünkü siz yalan söylemeye karşısınız’ diyerek bize hatalarını itiraf ediyorlar. Bu kadar rahatça günah işlemelerinden ne kadar tiksindiğimizi çok iyi bildikleri için tamamen tevbe etmeseler de, hatalarını itiraf ettikleri takdirde affedileceklerine inanıyorlar.”108

 

“Sivas Ermenileri arasında zina çok fazla yaygındı. Bir komşunun evine girene şüpheyle ve kötü gözle bakılırdı. Karı koca arasındaki bir münakaşa, iki taraftan biri ölmeden bitmezdi. Katil, bir süreliğine hapse atılır, ancak dostun araya girmesiyle serbest bırakılırdı.”109 Vaktiyle hapse atılan Ermeni bir kitapçı hapishanedeki Türkler, Rumlar ve Ermeniler arasındaki farklılığı şu şekilde anlatmıştı:

“Akşamları Türkler ihlas içerisinde ibadetlerini yapar, sonra sakince akşam yemeklerini yer, dinlenmeye çekilirlerdi. Rumlarda ise tam aksine Tanrı düşüncesi ve Tanrı’ya karşı vazifeleri olduğu düşüncesi asla görülmezdi. Çakırkeyif oluncaya kadar şarap ya da daha güçlü şeyler içer, şarkılar söyler, ileri geri konuşur, gürültü patırtı çıkarır, geç saatlere kadar odadakileri rahatsız ederlerdi. Tanrı’ya hiçbir itirafta bulunmadan yatağa girerlerdi. Türkler sabah erkenden kalkar, herhangi bir şey yapmadan evvel, ciddi ve sakin tavırlarla ibadet ederdi. Öte tarafta ise Rumlar yine sadece kendi rahatlıklarını düşünerek derhal cümbüşe başlardı. Yaratıcıları ve muhafızları olan ve ebedi hayır sahibi olan Tanrı, zihinlerinden tamamen çıkmış görünüyordu. Böylece Müslümanlar, en halisane tavırlarıyla, bu nursuz ve kayıtsız Rumları ayıplardı. Onların yüzünden herkes Đsa’nın ismine lanet okurdu.”110

 

Nitekim Protestan olduktan ve kendilerine çeki düzen verdikten sonra bazı kimseler, eski yaşantılarındaki ahlaksızlığı teyit etmekteydi. Đzmirli bir Protestan “tam kırk yıldır ötekilerden daha iyiyim diye kendimi kandırmışım. Lakin şimdi günahlarımdan tiksiniyorum” diyordu. Bir diğeri, “beş yıl evvel vahşi bir yaban keçisiydim. Ancak Tanrı’nın Kutsal Ruhu kalbimi ehlileştirdi” diye şükrediyordu. Bir başkası ise, “dua edin

 

 


108 Eliza A. Schneider, s. 57.

109 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 March 1851)”, June 1851, Vol. 47, s. 197; Henry T. Perry, “Kara Hissar Re-Occupy”, The Missionary Herald, January 1883, Vol. 79, s. 25.

110 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1841, Vol. 37, s. 294.


 

 

de, Đsa’ya itiraf ederek bu utancımın üstesinde geleyim” diyordu.111 Bu ifadeler, Protestan eğitiminin kişilerde içe dönük bir muhasebeyi de beraberinde getirdiğine delil olarak nitelendirilebilir.

 

1.2.8.  Doğudaki Hıristiyan Kadının Olumsuz Konumu

Misyonerlerin eleştirilerinden kadınlar da nasibini almıştı. Öncelikle onlar papazlara körü körüne inanıyorlardı. Papazlar ne derse onu sorgulamadan kabulleniyor ve uyguluyorlardı. Msy. Clark Anadolu’daki Hıristiyan kadın modelini belirgin çizgilerle şöyle tasvir etmişti:

“Cahil ve onuru beş paraya düşürülmüş bu kadınlar, papazların elinde sırf birer alettir. Bize muhalefet için kolayca harekete geçirilebiliyorlar. Şayet kocaları, babaları, oğulları ve erkek kardeşleri bizi ziyaret etmeye veya Đncil dinlemeye meylediyorlarsa onlara direniyorlar. Kendilerini tamamıyla papazların ellerine bırakmışlar. Onlara kocalarından daha fazla inanıyor, sözlerine Tanrı Kelamı’ndan daha fazla itaat ediyorlar. Kendi ruhlarını, papazların şu sözleri kadar bile dikkate almıyorlar: ‘Đtiraf için bize gelin, oruç tutun, Protestanlardan nefret edin, biz sizi kurtaracağız.’ Bu sözlere harfiyen inanıyorlar. Papazın tacı; kadının cehaleti ve düşürülmüş şerefi üzerinde yükseliyor. Ne var ki böylesine değeri düşmüş bir kadın aileyi yönetir. Nasıl mı yönetir? Çoğu zaman, tıpkı cadaloz bir kadın gibi bağırır çağırır, küfreder, vurur, ısırır, çığlık atar, tırmalar; sonra kendi yolunu buluncaya kadar dişi bir kaplan gibi kudurur. Bu, sakin ve barış içindeki bir yuvanın, aşkın ve huzurun cazibeli resmi olamaz! Lakin bu manzara, bu memlekette nadirattan değildir.”112

 

Ermeni geleneklerine göre bir erkeğin eşini annesi ya da annesinin kadın akrabaları seçerdi. Bu konularda erkek pasifti.113Zaten Rum ve Ermeni kadınları “kocalarının hayat arkadaşı değil, hizmetkarlarıydılar. Kocaları onlara bir köleye emreder gibi emrediyordu. Kırbaçla adamakıllı dövmediklerine inanmamak için hiçbir sebep de yoktu. Sokaklarda ağır yükleri taşıyanlar hep kadınlardı. Çeşmelerden, bazen çok


111 The Missionary Herald, “Religious Interest at Smyrna”, April 1883, Vol. 79, s. 142.

112 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Clark (10 January 1856)”, April 1856, Vol. 52, s. 118.

113 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, November 1837, Vol. 83, s. 451.


 

 

uzaklardaki çeşmelerden su getiren büyük ölçüde kadınlardı. Kavurucu güneşin altında tarlada zahmet çekerek işçilik yapan, kocasıyla aynı zahmeti çeken ve angaryanın büyük kısmını yüklenen yine onlardı.”114 Bir eve herhangi bir kimse gelse ve kocasından önce evin hanımıyla konuşsa, kocası buna fena halde öfkelenirdi. Bir kadının kocasıyla birlikte yemek yediği veya yürüdüğü görülmüş şey değildi. Dışarıya çıktığında kendisini beyaz bir çarşafla sarmak ve bir hayalet gibi görünmek mecburiyetindeydi. Evinde ise bir eşten çok, bir köle muamelesi görüyordu. Bir erkeğe, karısının halini hatırını sormak bu ülkenin sosyal münasebetlerinde yer almayan bir soruydu.115 Her nerede olursa olsun önce erkeklere ikram yapılıyordu.116 Kadın “lütfen”, “teşekkür ederim” gibi nezaket cümleleri duymaksızın bir köle gibi çalışmak zorundaydı.117

 

Evlilik konusunda Hıristiyan aileler için en önemli konu, “acaba kızımızı kime versek? Kimin çok parası var? Kim daha itibarlı? Kim yakışıklı?” idi. Ne var ki “kim kızımıza layık? Kim herkes tarafından iyi biri olarak bilinir?” gibi sorular sorulmuyordu. Evlilik anlaşması tam bir pazarlık şeklinde yapılıyordu. Evlenecek kişilerin konu hakkında söz söyleme hakkı bile bulunmuyordu. Bunun sebebi ise gençlerin henüz iyi ile kötüyü ayırt edebilecek yaşa gelmemiş olmalarıydı.118

 

Msy. Jowett’in gözlemlerine göre Doğuda kadına kesinlikle bir hayat arkadaşı ve eşit bir kişi gibi muamele edilmiyordu. Hiçbir şey öğretilmez, hatta düşünmesine ve kendisi için çalışmasına izin verilmezdi. Çocukken anne babası onun adına düşünür ve faaliyette bulunurdu. 12-14 yaşlarına geldiğinde ailesi onu evlendirirdi. Kızını hiç görmediği birine verir, aslında satardı. Gelin kıza evlenir evlenmez kocasının kölesi olduğu hissettirilirdi. Halini kavrasın diye çok geçmeden kocası onu dövmeye başlardı. Kocasının, kayınpederinin veya kaynanasının huzurunda yüksek sesle konuşmasına aylarca, bazen


114 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Jackson”, March 1838, Vol. 34, s. 83.

115 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell and Mr. Bird”, August 1824, Vol. 20, s. 242.

116 Eliza A. Schneider, s. 53. Aynı yerde Msy.bn. Schneider, kadınların erkeklerin birkaç adım gerisinden yürüdüklerini de söylemektedir.

117 The Missionary Herald, “The Empire of the Sultan”, January 1881, Vol. 77, s. 33.

118 Eliza A. Schneider, s. 71.


 

 

yıllarca izin verilmezdi.119 Yeni evlerine yerleştiklerinde kayınvalideleri onlara izin verene kadar kimseyle konuşamayan gelinlere bir soru sorulduğunda ya ağızlarını açmadan öylece oturuyorlar veya soru sahibinin kulağıma eğilip fısıldayarak konuşuyorlardı.120

 

Karanlık ve cahilane hurafeler içerisinde kalmış Hıristiyan kadınlarının bu alçaltılmış durumunun, Msy. Richardson’a göre dört sebebi vardı. Birincisi, Ermeni okullarında okuma öğrenenler genellikle erkek çocuklardı. Bir tane bile kız okulu olmadığı için kızlar okuma öğrenemiyordu. Đkincisi, genelde kızlar 11-14 yaş arasındayken evleniyorlardı. Çocuk yaştaki bu kız, kayınpederinin evine yollanıyordu. Orada ağzını açıp konuşmasına dahi izin verilmezdi. Ailedeki bekar biriyle yıllarca konuşamazdı. Üçüncüsü, ailedeki erkek ve kadınlar ayrı yerlerde yemek yiyordu. Hep beraber oturup Đncil okumaları bir utançtı. Dördüncüsü, çoğu erkek, delikanlılık döneminden itibaren evinde durmazdı. Erzurum, Halep ve Đstanbul gibi ticaret şehirlerine giderek zanaat ve ticaretle meşgul olurdu. Böylece kadın evde otururken erkeklere aydınlanma ve bilgilenme fırsatı doğardı.121

 

Yaygın kanaat kadın cinsinin zihni bir kapasitesinin olmadığı şeklinde tezahür etmişti.122 Misyoner hanımların toplantılarına katılan kadınlardan birinin verdiği cevap ilginçti: “Bize hiç kimse aklımızın yahut ruhumuzun olduğunu söylememişti. Tıpkı eşekler gibi olduğumuz, erkeklerle hiçbir denkliğimizin bulunmadığı ve mesleğimiz sadece çalışmaktır diye anlatılmıştı.”123

 

Hıristiyan kadını baştan ayağa çarşaflara bürünmeden evinden çıkamazdı. Kiliseye geldiklerinde de karanlık, taş merdivenden bir galeriye çıkar, yüksekçe bir tentenin arkasına otururlardı. Buradan hiçbir şey göremez ve işitemezlerdi. Sadece kendi aralarında


119 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (18 December 1856)”, May 1857, Vol. 53, s. 141.

120 Eliza A. Schneider, s. 47.

121 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Richardson (30 January 1857)”, July 1857, Vol. 53, s.

216.

122 The Missionary Herald, “British Quarterly Review on ‘The Americans in Turkey’”, May 1878, Vol. 74, s. 145.

123 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Barnum (24 February 1865)”, August 1865, Vol. 61, s.

242.


 

 

görüşebilirlerdi.124 Hatta güneşin altında, tarlalarda çalışırken veya ateşin karşısında yemek pişirirken bile yüzünü örtmek mecburiyetindeydi. Bir inziva hayatı yaşamaya zorlanırdı. Cemiyet ortamlarındaki kültürü alamaz, gelişmesine fırsat verilmezdi.125

Msy. Homes’in konuştuğu bir papaz “kadınların okuma bilmesinin, kendisine arzu edilebilir bir şey gibi gelmediğini, onların zaten kilisedeki duaları ve okunan Đncil’i dinlediklerini ve sonra ezberlerine aldıklarını” söylemişti. Babalar, kızlarının eğitimi gündeme gelince “onların ticaretle meşgul olmaya ya da yabancılara mektup yazmaya ihtiyaçları yoktur” karşılığını veriyorlardı. Kaldı ki hanımlar da aynı kanaatte olup, “bizim işimiz yemek pişirmek, dikiş dikmek ve kocalarımıza bakmaktır. Okuma bilmemizi gerektirecek bir halimiz yok” diyorlardı.126

Kızların okuma öğrenmesine, hele okula gönderilmesine asla izin verilmiyordu. Çoğu yerde okuma öğrenen kızlara değersiz, aşağılık gözüyle bakılıyordu. Herkes “bunun ne faydası var. Kızlar papaz ya da öğretmen olamaz. Eğer okuma öğrenirlerse ev işleriyle çok fazla ilgilenemezler”127diyordu. Doğu Hıristiyanlarına göre “cehalet, sadakatin anasıydı (ignorance is mother of devotion)”128 Hıristiyan kadınlara köle gibi davranılmasının adetten olduğu Erzincan’da Protestanlar bile, bir kızın Yeni Ahit okumasını yeterli görüyor, ötesini istemiyorlardı. Kızların elişi yapmaları diğer bir aranan şeydi.129 Okumanın yararları konusunda konuşan misyonerlere halk, “bunun kadına ne faydası olacak? Kadın bilip de ne yapacak?” gibi sorularla karşılık veriyorlardı.130 Genel kanaat, kadınların öğrenme kabiliyetinin olmadığı yönündeydi.131

 


124 Henry Marden, “Central Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 47.

125 The Missionary Herald, “The Empire of The Sultan”, January 1881, Vol. 77, s. 33.

126 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Homes”, January 1839, Vol. 35, s. 29.

127 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (18 December 1856)”, May 1857, Vol. 53, s. 141.

128 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (18 December 1856)”, May 1857, Vol. 53, s. 141.

129 The Missionary Herald, “Awakening at Erzingan”, April 1890, Vol. 86, s. 155. Bu bulgulardan sonra misyonerlerin açtıkları her kademeden kız okulun müfredatına el işi, yemek gibi dersler koymaları; mezuniyet törenlerinde velilere ve misafirlere kızların kabiliyetlerini fevkalade ciddiyette hazırlanmış programlarla göstermeleri daha bir anlamlı olmaktadır.

130 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Livingstone (19 March 1864)”, July 1864, Vol. 60, s. 215.

131 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell and Mr. Bird”, August 1824, Vol. 20, s. 242.


 

 

Bu durumda misyonerlerin önce toplumu kadın eğitimi konusunda ikna etmeleri gerekiyordu. Daha sonra kadınların mevcut gelenekleri yıkarak kiliselere üye olmaları, kadın toplantılarına katılmaları, kız okullarına gitmeleri sağlanmalıydı. Bu nedenle misyoner hanımların ev ev, köy köy dolaşarak kızları toplayıp okullara getirmeleri, kız okulları açmaları böyle bir toplumda kolay olmadı. Dolayısıyla tezimizin eğitim bölümlerinde yer alan kız eğitimi faaliyetleri bu bağlamda değerlendirilmelidir.

 

1.2.9.  Kimliklerini Unutmaları ve Türkler Tarafından Ezilmeleri

Misyonerler ilk dönemlerden itibaren Ermenilerin tarihini yazmaya başlamışlardı. Bunu, onlara eski zamanlardaki şaşaalı günlerini hatırlatmak adına yapıyorlardı. Ermenilerin üstün bir millet olduklarına dair benzer düşüncelerini, Kars’ı ziyaret eden Msy. Parmelee şöyle anlatmaktadır:

“Gördüğümüz antik yapılar, tarihi araştırmalar için çok fazla malzeme sağlamaktadır. Her şey ‘biz Antik Ermenistan’ın kalbindeyiz; bu ırk bir zamanlar özgürdü, savaşseverdi ve güçlüydü’ diye tarihi anlatmaya can atıyor. Bardez adlı büyük bir köyü geçtik. Bu isim Ermenicede ‘bahçe’ demek. Yakınımızdaki bir kayanın üzerinde kısmen yıkılmış muhteşem bir bina vardı. Burasının bir zamanlar bir Ermeni kilisesi olduğunu tahmin ettim. Daha yüksek bir kayanın üzerinde ise bir kale bulunuyordu. Hâlâ güzelce muhafaza ediliyordu. Etrafındaki geniş bağlar burasının çok eskiye uzandığını, bir önceki şehirden daha kalabalık bir nüfusu bulunduğunu ima ediyordu.”132

 

Misyonerlerin incelemelerine göre “M.S. IV. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul eden Ermeniler, her daim öteki Hıristiyan milletlerle müşterek bir şekilde Hıristiyanlık ikrarını sürdürdülerse de, Müslüman idarecilerin ellerinde ziyadesiyle onur kırıcı muamelelere maruz kalmışlardı. Arapların, Rumların, Arnavutların ve Kürtlerin atalarının, doğrudan ya da dolaylı olarak Ermeni ırklardan gelmiş olmaları kuvvetle muhtemeldi. Zira onların şimdi yaşadıkları toprakları eskiden Ermeniler işgal ediyorlardı.”133 Ermenilerin bir ülkesi yoktu ve Amerika’da bile bu millet hakkında bir şey bilinmiyordu:


132 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parmelee, Visit to Kars (7 April 1870)”, Vol. 66, s. 254.

133 Edwin E. Bliss, “The Missions of the American Board in Asiatic Turkey (1831-1887)”, The Missionary Herald, June 1888, Vol. 84, s. 253.


 

 

 

“Tarihte Ermenistan’ın, New England ve New York’un toplamından daha geniş bir bölge olduğu hakkında ne biliniyor? Yine okullarımızdaki öğrencilerimiz de, okudukları en iyi coğrafya kitaplarında Ermenistan ismi hakkında çok fazla bir şey bulamıyorlar. Bunun sebebi şudur: Ermenistan, tarihi olarak önemli olmasına rağmen artık kendisi bir millet (nation) değildir. Şu an sadece Türkiye’nin bir bölümüdür ve tamamıyla Đstanbul’daki Türk Sultanının otoritesi altında bulunmaktadır ve onu Türkiye’nin kalan bölümlerinden ayıracak olan mutlak sınırları vermek de zordur.”134

 

Rum ve Ermenilerden bazıları değişik sebeplerle Müslümanlığı kabul ediyorlardı. Misyonerlere göre kimisi kendi dindaşlarına kızgınlıkla, 135 kimisi evlenme vadiyle136 Müslüman oluyorlardı. Bir başka yorumda ise “Hıristiyanların Müslümanlığa geçmelerinin sebebinin, umumiyetle cemiyetteki itibarlarını yükseltmek ya da çevresindekilerin kışkırtması nedeniyle olduğu, bazı ebeveynlerin çocuklarını terbiye edememekten korktukları için sonunda mutsuz olmamak amacıyla Müslümanlığı kabul ettikleri” belirtilmektedir.137 Msy. Marden’e göre Ermeniler, “eski milletlerine ve onların eski inançlarına körü körüne bir hayranlık besliyorlardı. Bazı durumlarda Hıristiyan isimlerini unutmuşlar, Müslümanların kendilerine verdikleri aşağılayıcı isim olan ‘gavur’ ile çağrılıyorlardı.”138

 

Misyonerler şahit oldukları pek çok olayı, Hıristiyanların Türklerin boyunduruğu altında kalmışlar şeklinde yorumluyorlar ve Amerikan kamuoyuna rapor ediyorlardı. Rumların yaşadığı Sediköy’e giden Msy. Fisk, oradaki ağalık sisteminin halkı nasıl ezdiğini, halkı gasp ettiğini, bu zulüm neticesinde insanların fakirleştiğini, işletmeciliğin engellendiğini ve memlekette nüfusun azaldığını gözlemlemişti.139

 

 


134 The Missionary Herald, “The Armenians”, August 1880, Vol. 76, s. 325.

135 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”, September 1848, Vol. 44, s. 312.

136 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Johnston (Trabzon, 18 September 1838)”, February 1839, Vol. 35, s. 58.

137 Eliza A. Schneider, s. 130.

138 Henry Marden, “Christian Villages”, The Missionary Herald, August 1882, Vol. 78, s. 309.

139 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Fisk”, September 1821, Vol. 17, s. 276.


 

 

Dr. Barnum’un bir raporunda geçen şu hadise, Ermenilerin Türkler tarafından ezildiklerine bir başka örnekti: Harput’a bağlı Pashanuk Köyü’nde Đshak Bey adlı kişi 20’den fazla köye sahipti. Buralarda çoğunlukla Ermeniler ikamet ediyordu. Onların kendi inşa ettikleri evler, kendilerinin ekip biçtikleri bahçeler dahi Đshak Bey tarafından idare ediliyordu. Herhangi bir hoşnutsuzluk durumunda onları döver, bahçe ve bağlarından kovabilirdi. Oğlu bir gün fakir bir Ermeni papazı suçsuz yere o kadar feci dövmüştü ki, papaz günlerce yataktan kalkamamıştı.140

 

Yahudi ve Hıristiyanlardan alınan baş vergisinin anlamı, Đslam dinine bir katkı, ona boyun eğmenin bir itirafı ve vicdani haklar için bir ödemeydi. Yıllık ödeme olarak alınan bu vergiyi ödeyen kimseye makbuz denkliğinde bir belge verilirdi. O kişi bunu her daim yanında taşımaya mecburdu. Çünkü sokaklarda dolaşan vergi toplayıcılarına yalancı düşmemesi, bu kağıdı göstermesi lazımdı. Göstermezse derhal hapse atılır veya başka bir ceza uygulanırdı.141 Patrikler kendi sürüleri adına dinî ve eğitim meselelerinde en yüksek güce sahipti. Çok ağır cezalar verebiliyorlardı. Ancak hükümetin onayı olmaksızın sürgüne gönderemiyorlardı. Bu durumda gönüllü olarak bahşiş veriliyordu. Böylece bir Ermeni ister tüccar, ister şehirli, ister çiftçi olsun iki kat despotizm altındaydı; iki kat karanlık ve tabiiyet durumundaydılar.”142 Hıristiyanların mabetlerini genişletmelerine ve yenisini yapmalarına izin verilmiyordu.143 Gündelik hayatlarında sıkı bir yasaklar silsilesine uymak zorundaydılar. Msy. W. A. Farnsworth’un Kayseri’deki gözlemleri şöyleydi:

“Kayseri’deki eski evlerin kapısının eşiği sokak seviyesinden aşağıda ve küçüktü. Bunlar, Türkler atlarını evlerin içerisine sokamasınlar diye böyle inşa edilmişlerdi. Odaları son derece kötü aydınlatılıyordu. Hiçbir gayrı müslim şehirde ata binemezdi. Kasabanın sınırlarına kadar yürümek zorundaydı. Böyle olmasına rağmen, kırsal alanda atına bindiğinde şayet bir Müslümanla karşılaşırsa, atından inmek ve onu yürüyerek geçmek onun için en iyisiydi. Ben ikametimi bu şehre almadan kısa bir süre önce burada bir Đngiliz konsolosu görevliydi. Đngiliz gençlerinden biri atından çekilip


140 Herman N. Barnum, “A Turkish Tyrant”, The Missionary Herald, April 1882, Vol. 78, s. 148.

141 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, April 1841, Vol. 37, s. 154.

142 Cyrus Hamlin, “Turkey Fifty Years ago and Now”, The Missionary Herald, January 1889, Vol. 75,

s. 17.

143 The Missionary Herald, “Touring by Mrs. Allen of Harpoot”, May 1872, Vol. 68, s. 159.


 

 

 

sürüklendi. Çünkü bu Đngiliz genci, yani kafir köpeği, şehirde atla gezmeye cüret etmişti. Herhangi bir gayrı müslime yaklaşılıp şu soru sorulabilirdi: ‘Sen hangi kafirsin?’ Şayet o bazı nüfuzlu Türklerin himayesini talep edebilirse geçip giderdi. Edemezse, kölelere yaraşır bazı işleri yapması emredilebilirdi.”144

 

Msy. Goodell’ın Đzmitli iki papaza şunları söylemişti: “Kilise hurafelerden arınırsa, bundan böyle Müslümanlık belasına duçar olmazsınız.”145 Sivas misyoneri B. Parsons Ermeni milletinin ne kadar üstün bir millet olduğunu, bir gün bu zilletten kurtulacaklarına olan inancını, 1850’ler gibi erken bir dönemde dile getirmişti:

“Türk esareti altındaki Yahudi ve Rumlar gibi Ermeniler de, baskı altında ve ezilmiş bir halktır. Zihni melekeleri kendilerine zulmedenlerin [Türklerin] fevkinde olsa da; şu an bulundukları seviyeden daha yükseklere çıkmak için önüne geçilmez bir arzu duysalar da; yeryüzündeki milletler arasında onurlu bir yer alsalar da esaret altında inim inim inliyorlar. Kurtuluş günlerinin pek yakın olmasını umuyorlar. Fakat heyhat! Çektikleri eziyetler için onlar Rusya’daki mezheplerin hakimiyetine, her derde deva gözüyle bakıyorlar. Buna binaen Rus ordularının [Kırım Savaşı’nda] başarılı olması için hasret çekiyor, dua ediyorlar.”146

 

Harput’taki Patrik vekili Hohannes Vartabet adlı kişi, Msy. Dunmore’a, “Ermenilerin, Türklerin elinde çok zayıf ve savunmasız bir millet olduğunu, artık yöneticilere etki edemediklerini” söylemiş ve “onları himaye için kendilerine yardımcı olmasını”147 rica etmişti.

 

Burada birkaç hususa işaret edilmesi yararlı olacaktır. Misyonerlerin, dindaşlarıyla Türkler arasındaki yöneten-yönetilen ilişkisini ve toplumsal konumunu gözlemledikleri bu satırlar, 1820-1937 arasını kapsayan The Missionary Herald bültenleri ve hatıra kitaplarının titizlikle taranması neticesi elde edilmiştir. Bu da göstermektedir ki, gayrı müslim unsurlar


144 William A. Farnsworth, “The Armenians”, The Missionary Herald, February 1897, Vol. 93, s. 57.

145 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell at Constantinople”, March 1839, Vol. 35, s. 97.

146 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Benjamin Parsons (17 January 1856)”, April 1856, Vol. 52, s. 116.

147 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dunmore (20 July 1856)”, November 1856, Vol. 52, s.

335.


 

 

büyük ölçüde ve ülkede güvenliği alt üst eden bir çok savaşa rağmen can ve mal güvenliği içerisinde yaşamaktadır. Ancak millet sistemi içerisindeki bazı kısıtlamalar, misyonerlerin, onların boyunduruk altında yaşadıklarını iddia etmelerine yol açmıştır. Ancak bununla birlikte özellikle Ermenilerin rahatsız oldukları bazı hususları dillendirmeye başladıkları da tarihi gerçekler arasında olabilir. Diğer bir çıkarım ise, millet sisteminin, günümüzde ısrarla belirtildiğinin aksine, gayrı müslimleri alabildiğine rahat bırakan bir sistem olmadığıdır. Nitekim bu durum, bazı çalışmalarla da desteklenmiştir.148 Son olarak misyonerlerin kendi ülkeleri ile aynı dönemdeki Osmanlı Devleti’ni kıyaslarken, oradaki Đngiliz boyunduruğunu, kölelik/köleleştirme sistemini, savaşları, eğitimin yaygınlığının tartışmalı oluşu gibi konuları dile getirmemeleridir.

 

1.2.10. Hakim Türk Kültürünün Tesirinde Kalmış Olmaları

Asırlardır Đslam’ın hakimiyeti altında yaşayan Hıristiyanlık, her ne kadar son bulmamışsa da, Đslam’ın rengine bürünmüştü:

“Manisa’dan Akhisar’a geçtik. 700 Müslüman, 250 Rum ve 500 Ermeni hanesinin bulunduğu bu yörede bir Hıristiyan seyyah ya da misyoner doğal olarak, bir zamanlar Đsa’nın gerçek kiliselerinden birinin bulunduğu bu yerde dikkate değer bir şey bekliyor. Fakat heyhat! Đnsan nasıl da sukutu hayale uğruyor. Görünürde diğer Türk şehirlerinden farklı hiçbir şey yok. Her şey Müslüman çehresine bürünmüş. Evler, sokaklar, kıyafetler, meslek ve lisanların hepsinde Türk nüfuzu galip gelmiş. Hıristiyanlığın adı kalmış sadece, lakin o da dümdüz bir isim işte. Ruhu ise uzunca bir zamandan beri kanatlanıp gitmiş.”149

 

Kılık kıyafetler de Hıristiyanca değil, hakim kültürün etkisi altındaydı. Tamamen Şarklı tarzda giyinen erkekler koyu renk giymekteydi. Msy. Anderson’a göre, kadınlar ise “tüm başları ve yüzlerinin bir bölümü de dahil vücutlarını, bir çarşaf kadar büyük, güzelce biçim verilmiş beyaz bir muslin [kumaşıyla] örtüyorlardı.” Bunu o kadar dikkatli ve doğal

 


148 Bu konuda bkz. M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi, Mit ve Gerçek, Đstanbul: Klasik Yayınları, 2004.

149 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider (18 October 1847)”, February 1848, Vol. 44, s.

52.


 

 

yapıyorlardı ki, “yüzlerindeki peçeyi, Rebeka, Ruth ve diğer antik çağ kadınları dünyanın bu yöresinde giymişlerdi zannederdiniz.”150

 

Misyonerlerin bu başlık altındaki yakınmalarından biri de, Rum ve Ermenilerin anadillerini kaybederek hemen her yerde Türkçe konuşmalarıydı. 1820’lerden başlayan misyoner araştırmalarında, özellikle Anadolu’nun içleri, Balkanlar ve kısmen Suriye’de günlük işlerde, alış verişlerde ve kilise vaazlarında (ayinler çoğunlukla klasik dillerdeydi) Türkçe kullanılıyordu.151 Ancak alfabelerini terk etmemişlerdi. Ermeniler, Ermenice harfli Türkçe, Rumlar da Rumca harfli Türkçe kullanıyorlardı. Okullardaki eğitim dili de Türkçeydi.152 Bir Rumun, bir Ermeninin kendi dilini bırakarak kendilerini yönetenlerin dilini konuşmaları, dahası bundan da zerre kadar rahatsızlık duymuyorlardı. Bir misal olması bakımından şu alıntı yeterlidir:

 

Susurluk: Müslümanların bir camisi ve Rumların da bir kilisesi bulunmaktadır. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi burada da Rumlar kendi anadillerini tamamıyla kaybetmişler ve yalnızca Türkçe konuşmaktadırlar. Görüştüğümüz ailelerden sadece birinde Rumca konuşuluyordu. Bilecik: Hepsi Ermenice olsa da, onlara birkaç kitap bıraktım. Buradaki Ermenilerin tamamı sadece Türkçe bildiklerinden, bu gibi kitapları okuyamıyorlar. Kuplu: Çok az sayıdaki Türkü saymazsak, sakinlerin tamamı Rum. Lakin Bilecik’teki Ermeniler gibi buradaki Rumlar  da  anadillerini  kaybetmişler,  yalnızca  Türkçe  konuşuyorlar.  Ancak

 

 

 


150 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Anderson (Aintab, Syria, 27 October 1855)”, February 1856, Vol. 42, s. 38.

151 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider, on a Tour among the Villages near Broosa”, May 1839, Vol. 35, s. 175-178.

152 Pek çok yerde bu konuyla ilgili notlar yer almaktadır. Sadece birkaçını vermekle yetiniyoruz: Bkz. The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Dwight (17 July 1834)”, February 1835, Vol. 31, s. 53; The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider and Powers, during an Excursion to Kütahya”, June 1837, Vol. 33, s. 254; The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s. 167; The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Schneider”, July 1841, Vol. 37, s. 299; The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 275.


 

 

anadillerinin geri kazanıldığı gözlemleniyor. Đki üç yıl evvel orada kurulan bir okul, kendi dillerinin yeniden canlanması için güçlü bir eğilim gösteriyor.153

 

Bu durumda misyonerlerin, dindaşlarına öncelikle anadillerini öğretmeleri, onları Türkçenin boyunduruğundan kurtarmaya giriştiler. Bu nedenle, ileride görüleceği üzere, müfredata Ermenice, Bulgarca, Rumca dil dersleri koydular.

 

2.  MĐSYONERLERĐN TÜRKLERLE ĐLGĐLĐ ĐZLENĐMLERĐ

 

Amerikalı misyonerler öncelikli olarak Rum ve Ermeni köylerini ziyaret ediyor, inceliyor ve oradaki halka Protestanlığı tebliğ ediyorlardı ama zaman zaman Müslümanlarla karşılaştıklarında onların hayat tarzı hakkında da bilgiler ediniyorlardı. Raporlarda ana başlık olarak onların kendi dinleri ve değerleri karşısındaki tutumları, Batılı hayat tarzına yaklaşımları, aralarındaki ihtilaf ve husumetlerin hangi noktalarda yoğunlaştığı resmedilmektedir.

 

2.1.  Türklerin Kendi Dinleri ile Đlgili Tutumları

Đzmir’den Đstanbul’a gidiş yolundayken Msy. Dwight, Türklerin ibadet tarzlarını tuhaf bulmuştu:

“Buraya yolculuğumuz sırasında sık sık Türklerin ibadetlerine şahit olduk. Onlar açık alanlarda ibadet etmekte tereddüt etmiyordu. Grubumuzla bir kahvehanede bir iki saat mola verdiğimizde biraz uzağa gidince ya da bir ağaç gölgesinde, yüzleri peygamberlerinin şehrine dönük olarak En Yüce’nin huzurunda huşu ile eğiliyorlardı.


153 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider, on a Tour among the Villages near Broosa”, May 1839, Vol. 35, s. 175-178. Raporun geri kalan kısmı şöyle devam etmektedir: “Vezirhan: Burada kırk Rum, seksen de Müslüman hane mevcut. Rumlar en çok Türkçe konuşuyor. Ancak epeyce bir bölümü kendi dillerini konuşmaya başlamış. Onlara kitaplar verdim. Nice: Bu yörenin Rumları arasında, anadillerini yeniden canlandırma konusunda kuvvetli bir istek var. Geçtiğim civar yerlerde de anadillerini konuşmaya yeniden başlanmış. Bu gerçek, muhtemelen Osmanlı Đmparatorluğu’nun büyük bölümü için geçerli. Genelde Türkçe konuşmaya bayılmıyorlar. Sevdiklerinden ziyade, mecbur kaldıkları için kullanıyorlar. Fakat Türklerin ortasında yaşadıklarından dolayı Rumcayı kesbetmeleri uzun zaman alacak. Ermenilerin, kendi dillerine karşı aynı rağbeti gösterdiklerini gözlemlemedim. [Kendi dilleri] zengin ve bereketli olmakla beraber Türkçeyi kullanmaya razılar. Halbuki Türkçe, bir Hıristiyan halkın düşünce ve duygularını ifade etmelerine hakkıyla uyarlanamıyor.”


 

 

 

Lakin heyhat! Onların akılları çelinmiş. Tanrı ile insan arasındaki yegane şefaatçiyi [Đsa’yı] küçümserlerken ibadetleri nasıl kabul olacak? Lakin onları zifiri karanlığın ortasında görünce derinden etkilenmiyor değilim. Kendi kendime serzenişte bulunmadan edemiyorum. Etraflarını sarmış olan Nurun parlak ışığını istismar eden Hıristiyan çoğunluk adına bu vaziyetten utanç duyuyorum.”154

 

Müslümanlarla misyonerlerin dua anlayışları da farklıydı. Msy. Homes bir Müslümanla sohbet ederken ona “hayatında hiç kendi diliyle dua edip etmediğini, hiç günahlarını Tanrı’ya itiraf edip af dileyip dilemediğini” sordu. Müslüman da “bir zamanlar bir imam bana her gece Allah’a günahlarımı söyleyip af dilememi söylemişti, ben de o günden beri bunu yapıyorum ve rahatlıyorum.155 Görüldüğü üzere Homes’in zihnindeki dua anlayışı, adeta namaz ile sınırlıdır; bunun dışında kişinin kendi lisanıyla Allah’a dua etmesi gibi bir durum Müslümanlar için vaki değilmiş gibidir.

Msy. Tracy, Doğu Karadeniz bölgesinde şahit olduğu bir ay tutulması vesilesiyle Türklerin hurafelere inandıklarını ortaya koyduğunu düşünüyordu:

“Ay tutulması başladığından dikkatimi başka bir şey çekti. Ay kararmaya devam ederken insanların zihinlerinde derin bir dikkat oluşuyordu. Müezzinler minarelerden, gökteki ayın kurtuluşu için bağırmaya başladılar. Tamamen kaybolunca top atışına ve etrafımızda davul çalmaya başladılar. Şu an iki ya da üç kişi, dualara ilave vurgular yapmak için minareye tırmandı. Seslerini iki misli yükselttiler, niyazda bulundular, Arapça olarak feryat ettiler. Şehri dinî anlamda bir ciddiyet ve korku kaplamıştı. Köpekler havlamaya başladı, küçük çocuklar ağlıyordu. Feryat ve dualar sürüyordu. Öteki sesler kesilmişti. Gülemiyordum; zavallı insanların bir hurafesiydi bu. Zira her şeyden gözlerinin korkması için sebep buluyorlardı. Tanrı’ya karşı günahkar olduklarını düşünüyorlardı; kalplerinin derinliklerinde böyle hissediyorlardı. Yukarıda anlattıklarımdan, Müslüman zihniyetinin ay tutulması konusunda hangi seviyede olduğunu görmüşsünüzdür. Ayı, Şeytandan kurtarmak için bu türden vasıtalar kullanıyorlar.”156

 

 


154 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Dwight (Đstanbul, 25 April 1830)”, October 1830, Vol. 26, s. 310.

155 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Constantinople”, March 1843, Vol. 39, s. 109.

156 Charles C. Tracy, “The Evening of the Eclipse in Pontus (4 November 1873)”, The Missionary Herald, March 1873, Vol. 70, s. 91.


 

 

Hıristiyanlığın eski merkezlerinden biri olan Akhisar’ı ziyaret eden Msy. Adger, gördüğü Müslüman mezarlığını ve on adet camiyi seyrederken birden duyduğu ezan sesi hakkında şunları not etti: “Müezzinin namaza çağrısını dinledik. Özellikle biz, Hıristiyanlığın bir zamanlar bu kadar geliştiği bu yerden etkilenmişken bu ses bana kasvet getirdi. Hiçbir Hıristiyan bu manzaradan ve bu sesten olumsuz yönde etkilenmeden kalamaz.”157 Tokat’ı keşfe çıkan Msy. Powers buradaki Müslümanların dinleri konusunda şüphe taşıdıklarını gördü:

“Tokat’taki farklı mezheplerin hepsi arasında, şüpheciliğe bir temayül bulunuyor. Hıristiyanlığın farklı mezheplerindeki gibi Müslümanlar arasında da gözle görülür bir gevşeklik anlayışı bulunmaktadır. Akıcı bir şekilde Türkçe, Arapça, Ermenice, Rumca okuyup konuşan, zannedersem başka diller de bilen, üstün zekalı, kütüphanesini gayet güzel kitaplarla tefriş etmiş bir Müslüman alim her zaman ve her yerde Kur’an’ı reddetmektedir. Tokat’tan ayrılırken Türk sürücümüz Peygamber hakkında küfürlü sözler sarf etti ve Müslümanlığa en saygısız ifadeler kullandı. Dahası, Tokat’ta kendisi gibi [Đslam’a] inanmayan yarım düzine kişi bulunduğunu da söyledi.”158

 

Anlaşılıyor ki, Türklerin yaşantısı, her ne kadar çok fazla içlerine girilemese de, misyonerlerin ilgisini çekiyordu. Ancak verdikleri hükümlerin, tekil örneklere dayandığı görülmektedir.

 

2.2.  Cami, Đbadet, Đlim ve Ahlak Anlayışları

 

Misyonerler uzaktan da olsa Müslümanların ibadet şekillerini, ibadetlerine karşı tutumlarını ilgiyle gözlemliyorlardı. Msy. Temple bir camide gördükleriyle ilgili şunları kaleme almıştı:

“Camide dikkatimizi çeken bir başka şey de, görünürde kadınların olmamaları, cemaate katılmamalarıydı. Bizde ise genelde erkekten çok kadın vardır kilisede. Sade Hıristiyanlık diğer sistemlerden ne kadar da üstün; ne kadın vardır, ne erkek; herkes Đsa’nın huzurunda birdir! Yine Türkler arasında büyük bir değişim var. Bundan yirmi, bilemedin on sene evvel


157 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor II (April 1838 günü)”, July 1839, Vol. 35, s. 226.

158 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Powers (9 May 1847)”, October 1847, Vol. 43, s. 339.


 

 

 

gayrı müslimler bu gibi kutsal yerlere kabul edilmezdi. Demek ki önyargılar gitti, karanlık geceleri ve evhamları sona erdi.”159

 

Müslümanların nasıl eğitildikleri, ilim merkezleri misyonerlerin dikkatini çekiyordu. Çoğu zaman küçümseyerek izledikleri öğrenim/öğretim ortamlarını bazen ilginç bulduklarını kaydediyorlardı. Msy. Homes’in bir cami dersini tasvir edişi buna bir örnek oluşturmaktadır:

“Bursa’da selâtin bir camiye girdim. Yaşları 16 ile 60 arasında değişen 30 kadar adam özel bir zeminde, halıların üzerine oturmuş, Kur’an üzerine ders veren hocanın etrafını çevirmişlerdi. Bu Türkiye’ye mahsus durum, Amerika’da olmayan bir manzara. Belki bir kolejde, hocanın, zor bir metin üzerine açıklamasına benzetebilirim. Önlerinde kitabı olan dinleyiciler, dikkatlice hocayı dinliyorlardı. Ben aralarına yere oturduğumda, onlarda hiçbir hoşnutsuzluk ya da bir beğenmeme hareketi olmadı. Bir fem-i muhsinden damıtılan yumuşak ve zengin belagatten, dikkatlerini dağıtabilecek hiçbir şey görünmüyordu. Üstat, temizlenmek için yüzü, kolları ve ayakları yıkamanın faziletinden bahsediyordu. Dersten sonra saygıdeğer bir hoca sevimli bir üslupla caminin farklı bölümlerini, kutsal kitaplarını ve hatta Kur’an’ın tilavet edilen bazı bölümlerini bize gösterdi. Bahsettiğim hadiseler halkın, dinî savaş [cihat] ruhu tarafından çileden çıkarılmadıkları zamanlardaki müsamahasını ve itidalini tasvir etmektedir.”160

 

Aynı misyonerin bir başka yorumu ise, eski devirlerde son derece faal olan eğitim kurumlarıyla ilgiliydi:

“Müslümanların Bursa’da, bir asır evvelkilerden daha iyi bir seviyede olan hiçbir okulu mevcut değil. Aslında Bursa’daki meşhur kolejlerin [medreselerin] benzerleri bir zamanlar binlerce öğrenci tarafından bir uğrak yeriymiş. Şimdi ise tamamı harabe halinde, bir zamanlar bir camiin yer aldığı bir arazi ya da bahçelerden tecrit edilmiş asil minareler ve harap durumdaki pek çok cami, Müslümanların dinî coşkularındaki genel azalmaya şehadet etmektedir. Frenkler sayıca az olmalarına rağmen daha fazla saygı görüyorlar ve Đstanbul’dakinden daha fazla özgürler. Bunun sebebi şu olabilir: Bursa


159 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Temple (20 January 1835)”, June 1835, Vol. 31, s. 222.

160 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Homes (29 December 1836)”, July 1837, Vol. 33, s. 307.


 

 

 

Müslümanları, Frenklerin haklarının ve imtiyazlarının ne olduğunu tam olarak bilmiyorlar. Yine onların bağnazlığı onları, Frenk grubu hakkında daha fazla harekete geçirmiyor, çileden çıkarmıyor.”161

 

Ona göre medrese öğrencileri çok cahil ve acınacak bir haldeydi. Gözlemlerine göre “Öğrencilerin çoğu iç bölgelerden gelip yıllarca medresede kalarak eğitimlerini tamamlıyordu. Bütün camilerin banileri, caminin ana binasına bitişik kolej [medrese] binalarında ücretsiz odalar teçhiz etmişlerdi. Söz gelimi bir talebe, bütün hayatını ders çalışmaya vermişti ve diplomasını yeni almıştı. Diğerleri gibi fakirdi. Odasında bir iki kilim, minder, cami kütüphanesinden ödünç alınmış birkaç kitap ve yemeğini pişirdiği ocak dışında hiçbir eşya yoktu. Burada dört yıl boyunca kalmasına rağmen elde ettiği dünyalık o kadar azdı ki, memleketine yaya olarak gidecekti. Kendisine bu müesseseden her gün iki somun ekmek, haftada bir kere biraz pirinç veriliyordu. Komşular kimi zaman fakir öğrencilerin hayrına koyun kesiyordu. Bu fakir teoloji öğrencisi, inancında dik duruyor ve mutaassıp biri gibi görünüyordu ama Kur’an ve onun Arapça tefsiri dışında dünyadaki her şeyin cahiliydi. Bu fakir adamlardan bu memlekette kanun yorumlayıcısı ve hakimler istihdam edilmekteydi.”162 Aynı kişi bir başka raporunda, bir camide kadın cemaat olduğunu, bunların imamdan ders aldıklarını gördükten sonra ister istemez bazı itiraflarda bulunmaktadır. Çünkü Müslüman kadınlar kendisine söylendiği kadar cahil değillerdir:

“Eve dönerken bir caminin penceresi önünde dikildim. Müslüman din adamı [imam], tamamı kadınlardan oluşmuş cemaate vaaz ediyordu. Hepsi imamın huzurunda sıra halinde oturmuşlardı. Gözleri hariç yüzleri tamamıyla peçeliydi. Müslümanların dinî gelenek ve akideleri hakkında ne kadar cahiliz ki, çoğumuz, Müslüman kadınların bu türden dinî eğitim aldıklarına inanmıyor. Bir aylık orucun başlaması öncesinde üç ay boyunca her yöreden kadınlar vaaz dinlemek için her Perşembe toplanıyor. Đstanbul’daki kızlar, Kur’an okumayı öğrenmek için 12 yaşlarına gelinceye kadar erkek çocuklarla birlikte mahalle mektebine gidiyor. Von Hammer 300-400 kadın şairin ismini ve bazı basılan şiirlerini vermektedir. Bu esnada

 

 


161 Aynı rapor, s. 307.

162 The Missionary Herald, “Joint Letter from Missionaries at Constantinople (7 January 1839)”, July 1839, Vol. 35, s. 244.


 

 

 

dinlediğim vaaz, velilerin ahvalinden kısa menkıbeler anlatarak Müslüman dindarlığının vazifelerini kuvvetlendirmeye yönelikti. Herkes dikkatle dinliyordu.”163

Demek ki, misyonerler, önyargılarla yetiştiriliyorlardı ve her dine ve yaşantıya kendi kıstaslarıyla değerlendirmek gibi bir dar görüşlülüğe sahiplerdi. Bunu bazen itiraf da ediyorlardı. Mesela, Msy.bn. Schneider bu dar görüşlülükten sıyrılamasa da camiler konusunda söyleyecek söz bulamamıştı:

“Ancak camilerin hakkını yememek lazım, zira bu camilerin şehirdeki tüm Hıristiyan kiliselerine kıyasla insanı daha çok ibadete davet eden bir havası var. Camilerin içinde kurtarıcımız olan Tanrı’ya olan bağlılıklarını sunabilecekleri tasvirler yok. Đbadet edenler imanla dolu görünüyor. Bir Hıristiyan kilisesinde görülebilecek düzensiz ve saygısız hareketler burada asla görülmüyor. Camiye girerken mutlaka ayakkabılarını çıkarıyorlar ve bu da bize şu sözleri hatırlatıyor: “Đçeri girerken ayakkabılarınızı çıkartın, zira bastığınız yer mübarektir.” Camiye girdiklerinde birbirleriyle yüksek sesle konuşmuyorlar; sadece hürmet göstermek için ellerini alınlarına veya kalplerinin üzerine koyarak ve başlarını hafifçe eğerek birbirlerini selamladıktan sonra halının üzerine oturuyorlar. Đbadet başladıktan sonra içeri girmeleri uygun olmazsa içeri girmemeye dikkat ediyorlar. Dışarıda, yolun kenarında yere çöküp sanki caminin içindeymiş gibi ibadet eden adamlar gördüğüm oldu.”164

 

Msy. Tracy Sahte Bir Dinin Tesiri başlıklı yazısında Müslümanların dinlerini yaşama konusunda son derece gevşek davrandıklarını dile getirmekteydi:

“Günde beş defa Müezzinin ‘Tanrı’dan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisidir’ diyerek namaza çağıran sesini dinliyorum. Bu onlara soğuk, nazari bir Tanrı fikri ve şehvetlerini kullanma ruhsatı vermektedir. Müslüman hile yapar, yalan söyler, iffetsizlikte bulunur, abdest alır, dua eder, sonra dinlenmeye çekilir; bütün bunların da en iyi şeyler olduğunu hisseder. Müslümanların yanlışlıkları, böylesi bir dinin, Đmparatorluk sathındaki sonuçlarıdır. Batıl bir dinin, bir halk için yeterli olduğunu zanneden ve bunun hükmünde mutlu yaşayan kişi gelsin ve görsün. Ermeniler bile ahlakları bakımından onlar kadar aşağılara batmış değiller; fakat Hıristiyanlığı bozuk ifade ediyorlar. Müslümanların günlük hayatları üzerinde [Đslam’ın] çok az etkisi var. Kalbin değişimine


163 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Constantinople”, March 1843, Vol. 39, s. 108.

164 Eliza A. Schneider, s. 35. Aynı misyoner hanım Ulu Cami’yi gezdiği bir gün şu sözleri söylemekten kendini alamamıştı: “Oradan her geçişimizde, bir gün o duvarların arasında Tanrı Oğlu Đsa’nın Đncil-i Şerifi’nin okunup okunmayacağını soruyoruz kendi kendimize.” Aynı eser, s. 33.


 

 

 

yahut hayatın çok fazla değişeceğine dair hiçbir fikirleri yok. Diğer dinlerin şiddetli etkisini gözlerimle gördüğümde, bu bana hakiki Hıristiyanlığın bir ispatı gibi gelmiş, iki kat daha cesaret ve güven sağlamıştı.”165

 

Misyonerlerin, Müslüman yaşantısına getirdikleri eleştirilerden biri de içki kullanımıydı. Msy. Homes Şam Müslümanlarının içkiye yöneldiklerini görünce hayli şaşırmıştı.166 Yine Msy. Dwight ise çıktığı bir gemi yolculuğunda bir valinin içki içtiğine şahit olmuştu.167 Nitekim Erzurum görevlisi Msy. Peabody de, yöredeki Ermeniler ve Türkler arasında içki müptelalığının artmakta olduğunu düşünüyordu. Türkler de her Pazar günü meyhaneye şarap içmeye gidiyordu. Söylentilere göre Paşa’nın hekimi olan bir Hıristiyan, dükkanında Türklere ilaç olarak sarhoş edici şeyler satarak bir servet kazanmıştı.168 Msy. Homes’in Bursa izlenimleri de bu yöndeydi ve eski ile yeni dönemin bir kıyaslamasını yapıyordu:

“Bursa’da bir gün beni bir Türk beyefendi ziyaret etti. Frenklerin hayat tarzına benzemek eğilimindeydi. [Hz] Muhammed’in mucizelerine inanmıyordu. Benimle saatler boyu oturdu ve ziyareti boyunca Müslüman olduğuna dair bir işarette bulunmadı. Bir flüt istedi ve diğer Hıristiyanların huzurunda moda olan pek çok eseri seslendirdi. Eskiden bu alet sadece Hıristiyanlara ait addedilirdi. Müslümanların, Hıristiyan onuruna (onlardan gelen bir aferine) tenezzül etmesi görülmedik bir şeydir. Geçmiş devirlerde Osmanlı Müslümanlarında içki müptelalığı gibi kötü alışkanlıklar görülmezdi. Örf- adetleri ve dinleri bu türden günahları yasaklardı. Lakin Bursa’da on yıldır alkollü


165 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Tracy (16 November 1867)”, March 1868, Vol. 64, s. 86.

166 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes at Damascus (9 December 1837 günü)”, December 1838, Vol. 34, s. 467. Söz konusu metin şöyledir: “Ayyaşlığın artışı, halk tarafından bana sıkça bahsedilen bir konu. Altı yıl evvel şehirde bir iki meyhaneden başkasını bulmak mümkün değilmiş. Halbuki şimdi paşanın verdiği serbestlikten bu yana 18 meyhane çalışıyormuş. Her daim içki satıcıları Hıristiyanlar olsa da müdavimleri Müslümanların ileri gelenleriymiş. Devlet, Şam’daki şarap ve alkollü içki üretiminden 6.000 dolar vergi geliri tahsil ediyor. Đçki içmenin yaygınlaşmasından korkmak için sebep varsa da, baskın bir ahlak bozukluğundan söz edemeyiz. Müslümanlar arasında sarhoş gezen kimse çok nadirdir.”

167 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, April 1841, Vol. 37, s. 157. Msy. Dwight’ın yazdıkları şu şekildedir: “(1 Nisan 1840) Đzmir’e giderken gemide bir Türk vali de vardı. Sürekli şarap ve alkol içiyordu. Kendisiyle bu konu hakkında konuşmak için uygun bir fırsat yakaladım. Ona alkol kullanmanın ne kadar tehlikeli olduğunu söyledim. ‘Bir adam kendisinin bir hayvan mesabesine inmesini istemez’ dedim. Makul ölçüde alkol kullanmanın haklılığını iddia etti. Sade bir suyu içmenin, sarhoş edici herhangi bir şeyi makul ölçüde içmekten daha uygun olduğunu göstermeye gayret ettim. Bundan incinmiş görünüyordu ve hiçbir şey söylemedi.”

168 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Peabody”, August 1843, Vol. 39, s. 323.


 

 

 

içecekler neredeyse her dükkanda bulunabiliyor. Likör satış yeri çok gizli tutulurdu, şimdi Hıristiyanlar tarafından pek çok dükkanda gün ortasında bulunduruluyor. Müşterilerin çoğu sadece Hıristiyanlar değil, Müslümanlar da. Ailelerin kullanımı için tüm ailelerin şarap üretmesi çok çok eskilere dayanır. Kamuya açık meyhaneler, Müslümanlar arasında yaygın olan disiplin eksikliğinin bir sonucu. Buranın eski sakinlerinden yaşlı bir Fransız bana, ‘alkollü içkilerden kaçınan, sebatlı ve sıkı bir tek Müslüman bulmak çok zor’ demişti. Söylemek benim için utanç verici ama, Amerika kelimesini bilmeyen binlerce kişi, Amerikan sözü olan ‘Rom’ kelimesini öğrenmiş. Bizim oraların Rom’u, Boston’daki kadar ucuz bir şekilde perakende satılıyor.”169

 

Msy.bn. Schneider’a göre Müslümanlar “kesinlikle yanlış bir dinin peşinden gittikleri için şu anki devletleri bir türlü Tanrı’nın inayetine nail olamıyordu. Ancak Bursa’da yaşayan binlerce, on binlerce Müslüman arasında Tanrı’nın kutsadığı kimse yoktu. Onların hepsi Tanrı’nın düşmanlarıydı. Sadece ve sadece Tanrı’nın Oğlu Đsa’ya duyulması gereken sevgi ve bağlılığı bir sahtekara duyuyorlardı. Hıristiyanlıktan ve öğretilerinden nefret ediyorlardı. Kibirlilerdi. Hıristiyanlığa inananları küçümsüyorlardı. Hıristiyan adı taşıyanlara köpek diyerek onları aşağılıyorlardı.170

 

Msy. Dwight, bu raporlardan yıllar sonra bir gün Fatih’te sokakta rastladığı Ahmet adlı çocuktan ve arkadaşlarından, onun gittiği sıbyan mektebinden bahsederken, bu eğitimi eleştirir ve “Ahmet ve arkadaşlarının sade, merhametli ve sevgili Đsa’yı öğrenecekleri özgür zamanlar gelsin de hayatları, yüzlerinden görebildiğiniz asalet kadar asil olsun” diye kendince dua eder.171 31 Ağustos 1889’da Divriği’yi ve oradaki Ulu Cami’yi gezen Msy.bn. Emma Hubbard, çok beğendiği bu caminin içerisindeki türbe odasında, oraya öylece atılmış dağınık kağıtlar ve basılı malzemeler gördü. Bunların ne olduğunu sorunca şu cevabı aldı: “Türklerin matbu malzemeye olan hürmeti çok büyüktür. Yere bir parça kağıdın düşmesine izin vermezler. Olur ya Allah’ın ismi o kağıtta yazılı olabilir. Bu nedenle kullanılmış kağıt


169 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Homes (29 December 1836)”, July 1837, Vol. 83, s. 306.

170 Eliza A. Schneider, s. 34-35.

171 Harrison G. O. Dwight, “Children of the Conquerrors”, The Missionary Herald, February 1895, Vol. 91, s. 83-84.


 

 

ya da kitapları, ayaklar altında çiğnenmesin diye buraya atarlar.”172 Yayınladıkları kadarıyla misyonerlerin bu yorumları, Türklerin Hıristiyanlığa yatkın olup olmadıklarının bir sorgulanmasının neticesi gibi görünmektedir. Toplumsal bir çözülme olduğu kabul edilse bile bunun, o dönemdeki savaşlar, göçler ve ekonomik sıkıntının bir sonucu olarak görmek, medreselerin etkinliğini kaybetmesinin bir tezahürü olarak değerlendirmek gerekir.

 

2.3.  Modern Hayata Yaklaşımları

Misyonerlerin, Osmanlı’daki teknoloji kullanımı konusundaki gözlemlerini, onların inançlarıyla ilişkilendiriyorlardı. Msy. Goodell’ın Đstanbul’a ilk geldiği sırada tuttuğu kayıtlar, zihninde “Türkler kadercidir” şeklindeki bir önyargı bulunduğunu ama gördükleri sayesinde bu fikri değiştirdiğini dile getiriyordu:

“Demir atmadan evvel bir Türk hekim bizi ziyaret etti. Bu durum bizi derhal şöyle düşünmeye sevk etti: Türkler milletlerinin kaderini artık yüzüstü bırakmıyorlar. Daha medenileşmiş bir haldeler. Bizi günlerce karantinaya tabi tutarak Hıristiyan milletlerin adetlerini sunuyorlar.”173

 

Bir başka gün Goodell bir Ermeniyle birlikte Đstanbul’da Hünkar Đskelesi’ni gezerken oradaki kağıt fabrikasını ve taraklama makinesini gördü. Ardından su şebekelerini inceledi ve yine küçümser ifadelerle dolu düşüncelerini raporuna yazdı: “Bu da gösteriyor ki, genelde barbar diye bilinseler de, Türkler en azından hidrolik bilgisine sahipler. Fakat uyuşuk tavırları ve yerleşik alışkanlıklarını değiştirmekten hoşlanmamaları yüzünden bilimde çok sınırlı bir bilgiye sahip olmuşlar.”174 Görüldüğü üzere Goodell, modern hayattan teknolojiyi kastetmektedir, Osmanlı toplumunu şarkiyatçıların daha evvelce belirlediği kalıplara oturtmaktadır. Veba salgınına karşı devletin aldığı karantina tedbirleri de aynı kalıplarla algılanmış ve yazıya geçirilmişti:

“Vebaya karşı tedbirler gittikçe daha da yaygınlaşıyor. Genel bir karantina sistemi hedefleniyor. Divan-ı Hümayun toplandı ve Sultan bu içtimada ‘niçin veba Müslümanlar arasında artıyor da Avrupalılar arasında yayılmıyor?’ meselesini ele aldı. Oradakilerin


172 Edwin E. Martin, s. 181.

173 The Missionary Herald, “Extracts a Letter from Mr. Goodell (11 June 1831)” October 1831, Vol. 37, s. 320.

174 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Goodell”, June 1832, Vol. 27, s. 184.


 

 

 

hepsi bunun sebebinin Hıristiyanların karantina uygulaması olduğu konusunda hemfikir oldular. Türklerin çoğu vebanın, Tanrı’nın bir gazabı olduğunu düşünüyor. Onlara göre Müslümanlar çok az namaz kılan, çok fazla şehvet düşkünü ve çok içki içer bir hale gelmiş durumdalar. Dolayısıyla vebadan kurtulmanın yegane yolu, dua ve tevbedir.”175

 

Müslüman Türkleri Protestanlaştırmakla görevli Msy. Herrick, Türkiye Müslümanlarının ikiye bölünmüş durumda olduğunu keşfetti. Birinci grup, bilimi, faydalı sanatları ve maddi refahıyla Batılı ve Hıristiyan medeniyeti taraftarıydı. Dinî hurafe zincirlerinden ve hatta dinî yükümlülüklerden azat olma, devlete bağlı bir dinî formu sürdürme eğilimindeydiler. Diğer grup ise dinlerine bütün yönleriyle sadık kalanlardan oluşuyordu. Bunlar, liberal kanadın yükselen etkisine kıskançlık duymaktaydılar. Ellerinden gelse, bütün bağnazlığı, seçkin[ci]liği, zafere duyduğu şiddetli arzu ve mağrur iktidar sevgisi ile birlikte Đslam’ın eski prestijini seve seve kuracaklardı. Sultan’ın ikinci gruba dahil olduğu zannediliyordu. Herrick’e göre bu böyle olabilirdi. Ancak devlete ait bazı sebeplerden ötürü, devletin yüksek kademelerine ekseriyetle liberal kesimden kişileri yerleştirdiği bir gerçekti.176

 

2.4.  Günlük Yaşama Biçimleri

Msy. Adger, Mihalıççık sokaklarının, “Türkiye’de daha evvel gördüğünden daha geniş, temiz, kaldırımlı ve taş döşeli olduğunu” yazıyordu.177 Msy. Wheeler’ın Harput’ta tespit ettiğine göre Türkler bir yörenin en güzel kesimlerinde yaşamaktaydı: “Uzaklarda sarp kayalıklarda görünen evlerde Türkler ikamet ediyor. Onlar daima en seçkin mahallerin

 

 

 


175 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, June 1837, Vol. 33, s. 399. Nitekim Msy. Schneider Antep’e geldiğinde (1849) kolera salgını dehşet saçıyordu. “Pek çok kişi dükkanını kapatmış, evlere çekilmişti. Bir çığırtkan da sokaklarda dolaşarak Müslümanları özel duaya, Ermenileri kiliselerde günlük dua okumalarına davet ediyordu. Halk bir boğa ile çok sayıda koyunu bu uğurda kurban etti. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider at Aintab (5 June 1848 günü)”, November 1848, Vol. 44, s. 391.

176 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Herrick (6 August 1864)”, October 1864, Vol. 60, s. 306.

177 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, July 1839, Vol. 35, s. 232.


 

 

kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar.”178 Misyonerlerin gelgitli halleri, çelişkilerle dolu kayıtlarına şöyle yansımaktaydır:

Zaten ne de olsa burası [Đstanbul] bir Avrupa şehri olmaktan ziyade Asya şehridir. Türk insanı ise hiç değişmemiştir. Sultan, aynı ataları gibi sorumsuz, müstebit birisidir. Türkler genelde XIII. asırda Orta Asya’dan geldiklerinde olduğu gibi cahil ve gayrı medenidirler. Din okullarından başka bir eğitim yerleri yoktur. En yüksek rütbeli devlet memurları dahi kendi dillerini okuyup yazamıyorlar. Buna rağmen aralarından büyük insanlar çıkmıştır. Türklerin en alçak gönüllüsüyle karşılaşmış olsanız dahi, onun hükmeden bir ırka dahil olduğunu anlamakta gecikmezsiniz. Her Türk, hakim sınıfa mensuptur ve devlette en yüksek makamlara talip olabilir. Đnançlarının gereğini yerine getirebildikleri sürece onlar için kişisel özgürlüklerine engel olacak herhangi bir durum bulunmaz.”179

 

Türklerin cahil oluşları, buna karşılık aralarından büyük adamların çıkmış olması aşık bir çelişkidir. Ayrıca ob-nların mağrur duruşları, kimliklerinin belirgin özelliği olduğundan, Türkleri Protestanlaştırmak için misyonerler evvel emirde onların bu duruşunu kırmak, dinleri ve değerleriyle aralarını açamk gerektiğini düşünmüş olmalılardır. Yine Msy. Barrows’un Kayseri’den Merzifon’a giderken yazdıkları, öleceğini yardımseverliğinden vazgeçmemesiyle nam salmış Türklerin tam aksi bir manzarasını gözler önüne seriyordu:

“Kıtlığın vurduğu bölgelerdeki Müslümanlar fakirlere, hatta kendi dindaşlarına yönelik çok az şey yapıyorlardı. Bazı yerlerde ise hiçbir şey yapmıyorlardı. Zengin Türkler evlerinde buğday stokluyor, kapısını kapatıyor ve fakirlerin sokakta ölmesine göz yumuyorlardı. Buğdayları stoklayanların çoğu mahalli idarelerle ittifak halindeydi. Böylece ellerindeki yiyecek maddelerini satmaya mecbur edilemiyorlardı.”180

 

Müslüman kadınların toplumsal konumları son derece kötü bir seviyedeydi. Oysa misyonerlere göre “eski zaman Türklerine göre kadın, hayatın devamını sağlayan, nesli


178 Crosby H. Wheeler, Ten Years on the Euphrates, New York: American Tract Society, 1868, s. 67.

179 George Washburn, Cennetin Sonbaharı, Kolej Anıları (1863-1903), Đstanbul: Atlantis Yayıncılık, 2002, s. 2-3.

180 J. C. Barrows, “The Famine in Asia Minor (22 May 1874)”, The Missionary Herald, August 1874, Vol. 70, s. 241.


 

 

koruyan, ayrı bir mekanda yaşayan, erkeklerden korunan, sadece bir eş ve anne muamelesi gören, şefkatle himaye edilen birisiydi. Bir Türk hanımı çalışmazdı, sorumlulukları yoktu, herhangi bir zorluk görmezdi. Sadece beyini hoşnut etmek ve çocuk yetiştirmekle yükümlüydü. Böylesi bir hayat kolay ve rahattı. Hiçbir şeyin daha iyisini bilmeyen ya da duyulara hitap eden ve tembel kadınlardan oluşan geniş bir kadınlar sınıfını tatmin ediyordu. Meraklı ve arzulu gözlerden kadınları muhafaza etme fikrini takiben Türk kadını çarşafa ve kalın peçeye büründü. Evde ise kafes ardında ya da yüksek duvarların ötesinde tutulmakta, dışarıda kendisine haremağaları eşlik etmekteydi. Bir duvarla ayrılmış kadınlar bölümü dışında lokantada yemek yiyemiyor, otelde geceleyemiyor, tiyatroya gidemiyordu. Hatta erkeklerle beraber camilerdeki ibadetlere de katılamıyordu. Bir Müslüman kadın babası, kocası ve oğullarının dışında bir erkek tanımıyordu.”181 Burada vurgulanmak istenen husus, Đslamiyet’i kabul ettikten sonra Türk kadınlarının sosyal hayattan koptuklarıydı. Halbuki dıştan bakan gözlere kapalı bir dünya izlenimi veren Türk kadınlarının durumu, daha evvel bahsettiğimiz Rum ve Ermeni kadınlarının hayat tarzı ve kişilikleriyle, sosyal hayattaki yeriyle kıyaslanamayacak kadar üst düzeydeydi. Nitekim onların zahiri bakışlarına göre Türk kızları belli bir yaşa gelince çarşaf giyiyor, evlerine kapanmak zorunda kalıyorlardı. Bu ise onların hayatını karartan bir uygulamadır ve acı bir tablo gibi resmedilmiştir:

“Küçük Türk kızı çarşafa girmeden önce erkek kardeşleri kadar serbestti; sevgi ve şefkat görür, küçük biri gibi eğlendirilirdi. Diğer çocuklarla birlikte başında beyaz bir örtüyle cami okuluna giderdi. Bayramlarda babasıyla açık alanlarda Karagöz kuklası seyrederek, salıncakta sallanarak ve atlıkarıncaya binerek hoşça vakit geçirirdi. Sonra hayatında aniden bir değişim gerçekleşir. Kız on iki veya on dört yaşına geldiğinde, delikanlıların ve erkek hocaların dünyası, babasıyla dışarıda rahatça gezip tozmalar sona erer; kendisine dış dünya kapanıverir. Đpek harmanisini giymeden ve ışığı, havayı engelleyen kalın bir peçeyle birlikte başına pelerinini almadan sokağa çıkmasına izin verilmez. Evin harem bölümünde kadınlarla beraber oturmak mecburiyetindedir artık. Haremağası ya da

 

 

 


181 Hester D. Jenkins, s. 138.


 

 

 

öteki hizmetkarlardan birini yanına almadan dışarı çıkması çok ender bir durumdur. Bundan başka onun hayatı sınırlı ve bomboştur.”182

 

1870’lerden sonra ülkenin hemen her köşesinde bir değişim rüzgarı esmeye başlamıştı. Müslümanlar cephesinde geleneksel anlayışlar yerini Avrupai tarzlara bırakıyordu. Bunu, savaşlardan yenik çıkmanın ve galip tarafa duyulan hayranlığın, yüzyıldır saray yaşamında kendisini gösterdikten sonra toplum tabakalarına inmesi şeklinde yorumlayabiliriz. Bu görüşü Msy. Dwight’ın Diyarbakır’daki izlenimleri desteklemektedir:

“Türk Irkının Sönüşü: Türk ırkının yok oluşu konusunda Diyarbakır’ı temel alarak konuşacağım. Şehrin pek çok bölgesi eskiden Türktü. Şimdi buralar Hıristiyanların eline geçti ve ilerleme devam ediyor. Hıristiyanlar (Katolikler, Protestanlar ve Yakubiler) sürekli olarak Türk evlerini satın alıyorlar. Buna mukabil bir Türkün, bir Hıristiyanın evini satın alması henüz görülmedi. Şehrin etekleri civarında yer alan geniş Türk mahalleleri harabe halinde. Evler dökülüyor, ama hiç kimse onları tamir etmeyi düşünmüyor. Eskiden Türk çocuklarının kapladığı sokaklar şimdi neredeyse Ermeni yahut Süryani çocuklarıyla dolu. Bu yöredeki bütün hayat ve bütün girişimler Hıristiyanlar arasında. Müslümanlar ise beklemede görünüyor, çünkü onların sonu gelmiştir.”183

 

Muhtemelen Kırım Savaşı’nın ve diğer savaşların getirdiği bunaltıcı atmosferde hem Müslüman kesimde hem de Ermeniler kanadında değişimler söz konusuydu. Ancak onlardaki değişimin sâikleri daha farklıydı:

“[Đstanbul] Kıyafetler değişiyor, onlarla beraber âdetler ve fikirler de değişiyor. Hatta dıştan bakıldığında hayalet gibi sarınıp bürünen Türk kadınlarının, dış kıyafetlerinin altında Frenk elbiselerini benimsedikleri, en son çıkan Paris stili topuklu ayakkabıların salgın haline geldiği söyleniyor. Ermeni kadınlar uzun süredir yaşmaklarını çıkardılar. Halkın önünde peçesiz yüzleriyle görünüyorlar ve Avrupalı hanımefendiler gibi giyiniyorlar. Başkentte üçü günlük, üçü üç haftalık ve yedisi haftalık olmak üzere sadece


182 Aynı yer, s. 138. Yazar Jenkins ayrıca Đslamiyet’teki dört eşliliğe, evliliklere aile büyüklerinin karar verdiğine, kadın için kocasının rızasını kazanmaktan başka bir görev olmadığına geniş yer vermiştir. Bkz. Aynı eser, s. 139-142.

183 Harrison G. O. Dwight, “Diminution of the Turkish Race (22 May 1861)”, The Missionary Herald,

October 1861, Vol. 57, s. 307.


 

 

 

Ermenilere yönelik yayınlanan on üç gazete yeni bir entelektüel hayata tanıklık ediyor. Bu sadece [o gazetelerin] varlığıyla değil, aynı zamanda tartışmalarındaki özgürlükle de kendini gösteriyor. Kız okulları çoğalıyor. Hatta Türk kızları için devletin kendi uhdesinde bir öğretmen okulu açıldı. Fakat hâlâ erkek çocukların eğitimine yönelik büyük bir coşku var. Halkın eğitimle ilgili tasavvurları gerçekten çok bozuk. Çoğunlukla zayıf bir eğitim veriliyor. Lakin gelecekte daha parlak bir günün müjdeleri de canlanıyor.”184

 

Đstanbul’da başlayan bu değişim ve dönüşüm yirmi yıl sonra Anadolu’da da gözlemlenmeye başlamıştı:

“[Size gönderdiğim] resimde eski bir yol manzarası var. Oradaki ev belki de neslinin son örneği ve yerini ‘daha modern’ binalara terk edecek. Sokaklar şimdi güzelce kaldırım döşeniyor. Yüklü eşekler, taşımacılık tarzının modası olduğuna dair güzel fikir veriyor. Lakin şehir değişik bir kıyafete bürünüyor, insanlar giyim tarzlarını değiştiriyorlar. Frenk kıyafetleri büyük çapta Türk şalvarlarının ve küçük, dar ceketlerin [cepken] yerini alıyor. Kadınların kıyafeti de çok değişti. Sokakta istisnasız her kadın ehram, yani geniş ve çok hoş yün çarşaf giyer. Bu kıyafet onu tamamen kaplar, başını örter. Kadın, eli ile bunu kavrayarak herkesin yanında yüzüne kapatır. Sadece gözleri açıkta kalır. Lakin bu ihramın altında bir Frenk elbisesi görülür. Bazen bu kıyafet, Đstanbul’dan getirtilen son moda bir kıyafetin kesimindedir. Đstisna olarak birkaç eski Türk tarzı fakir kimseler tarafından giyilmektedir.”185

 

Raporlara yansıdığı kadarıyla misyonerlerin Türkler hakkındaki izlenimleri olumlu değildi. Türklerin lehinde olan bilgilerin yok denecek kadar az oluşu veya misyonerlerin olumlu yönleri konuşma konusunda fazlasıyla ketum kalmayı tercih edişleri; ya onların Türklere fazla yaklaşamadıklarını –ki bir asırlık dönem için mantıklı ve eşyanın tabiatına uygun düşmüyor- ya da raporlarda sadece olumsuz yönlerini yayınlandıklarını, olumlu tarafların arşivlere kaldırıldığını akla getirmektedir.

 

 


184 George W. Wood, “Changes at Constantinople”, The Missionary Herald, January 1872, Vol. 68, s. 16.

185 The Missionary Herald, “Erzroom and its Surroundings”, November 1890, Vol. 86, s. 494.


 

 

Misyonerler, muhatap oldukları halk kitleleriyle ilgili bu izlenimlerden sonra önce kendi dindaşlarını bulundukları olumsuz vaziyetten kurtarıp Müslümanlara örnek olacak bir seviyeye getirme çabasına girişmeleri gerekiyordu. Bunun için iki yol takip edeceklerdi. Đlki, halktan insanlara, gittikleri yoldan ve yaşadıkları sağlıksız, seviyesiz ortamlardan kurtulmaları için değişik metotlarla “aydınlatma/uyandırma/medenileştirme” faaliyetine girişeceklerdi. Đkinci olarak, okullar açmak suretiyle genç Rum ve Ermeni nesillerini Amerikan-Protestan değerlerine göre yetiştireceklerdi. Böylece bu gençlerin kendi insanlarına yerli misyoner olarak dönmeleri sağlanacak, bütün bu gelişmelerle Müslümanları Protestanlığa özendireceklerdi.


 

 

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

 

MĐSYONERLERĐN HALKA YÖNELĐK DĐN EĞĐTĐMĐ FAALĐYETLERĐ

 

1. GAYRI MÜSLĐM HALKA YÖNELĐK DĐN EĞĐTĐMĐ

 

American Board teşkilatının öncelikli hedefi herkese Đsa’nın mesajını iletmek olduğundan, misyonerlerinden her fırsatta vaaz etmelerini talep ediyordu. 1837’de gerçekleştirilen bir misyoner konferansının bildirgesinde bu yöndeki tavsiyeler şöyle yer almıştı:

“Dünya var olmadan evvel Tanrı’nın inayetinin var olduğunu insanlara anlatmalıyız. Lütfunun ve sevgisinin, yanı başımızda durduğunu, Tanrı Oğlu olarak Đsa’nın gerçek kutsallığını, çektiği çileleri, ölümünü, göğe yükselişini, tekrar dirilişini, mucizelerini, O’na karşı insanların vazifelerini (tevbe ve iman), kelamını okumayı, yalnızca O’na dua etmeyi, kurtuluşun sadece O’na ait olduğuna inanmayı, O’nu sevmeyi ve O’nu tüm dünyanın sevmesini sağlamayı anlatmalıyız. Örnekler isterseniz, bakireliğin ebediliğinden, Bakire Meryem’e ibadetten, azizlerin ve meleklerin şefaatinden, Araf, itiraf gibi konulardan bahsedeceğiz. Đnsanların kalbindeki kaleyi geçmeye başlayarak, onlara karşı Đncil’i ve dinin emirlerini kullanarak, doğrudan kişisel günahlarını söyleyerek ve onlara Đsa’nın bizzat kurtarıcıları olduğuna işaret ederek içinde bulundukları bu berbat hurafeleri daha rahat geçeceğiz.”1

 

Bu talimat doğrultusunda misyonerler değişik tebliğ kanalları kullanarak, her zeminde ve fırsatta kendi deyimleriyle, hurafe ve cehaletle mücadeleye giriştiler.

 

1. 1. Han, Fuar, Çarşı, Kahvehane Merkezli Tebliğ

Filistin Misyonu döneminde (1830 öncesi) sürekli kiliseleri ve din adamlarını ziyaret ederek, onlarla birebir tartışarak, Đncil ve kitaplar dağıtarak görevlerini yerine getiren misyonerler, bunun çeşitli açılardan zararlarını görmüşlerdi. Bu nedenle Đstanbul Misyonu’nda halk ile daha fazla temas halinde olmayı tercih ettiler. Diğer yandan bunda, Đstanbul’da yaşayan veya Đstanbul’a ticaret vb. amaçlarla gelen Ermeni ve Rumların gelişmeye ve yeni düşüncelere daha açık kişilikler olduklarını da göz ardı etmediler. Bu


1 The Missionary Herald, “Resolution Adopted at a Missionary Conference (27 September 1837)”, April 1838, Vol. 34, s. 119-120.


metotla insanların toplu halde bulundukları han, çarşı gibi yerlerde hem dinî kitap dağıtmaya, hem de insanlara vaaz etmeye başladılar.

 

Ancak kitap dağıtma metodunu, sokaktaki insanlara Đncil veya diğer dinî kitap dağıtma şeklinde basit bir tarzda düşünmemek gerekir. Çünkü sokakta veya kapı kapı gezerek bir dinî yayını dağıtılır ve bir daha o yerde veya kişiler üzerinde bu yayınların ne gibi etkisinin olduğunu takip imkanı yoktur. Oysa Amerikalı misyonerlerin bu yayınları dağıtımı, bilinçli ve muntazamdı: Önce kitap ve risaleler kişilere veriliyor, köylere ve dükkanlara bırakılıyordu. Đkinci aşamada mutlaka kitap dağıtımı yapılan yerlere gidiliyor, o kişiler bu kitaplarda yer alan fikirlerle ilgili görüşleri soruluyor, düşünceleri kaydediliyordu. Şayet soruları olursa gerekli açıklamalar yapılıyordu. Okuma yazmanın yaygın olmadığı yerlerde ise yazılı kaynağı bizzat misyoner okuyor, konuyla ilgili konuşuyor ve ilgili soruları, itirazları cevaplıyordu. Üstelik aynı kişilerin bu geri bildirimleri birkaç defa tekrarlanıyordu. Kitap dağıtımını bu şekilde takip etmekle misyonerler, insanların eski adet ve alışkanlıklarından şüphe etmelerini, kitapta yazılanları sorgulamaya başlamalarını, yeni fikirlere itiraz etmelerini sağlıyorlar, getirdikleri yeni mesajın oradaki halkın gündemine girmesini istiyorlardı. Nitekim misyoner raporlarında rastladığımız, “dün bir adam geldi ve şu konuyu sordu”, “bir papaz uğradı, açıklama istedi”, “geçen gün görüştüğümüz kişiyle yine karşılaştım” türünden anlatımlar bu geri bildirimlerin delili sayılabilir.

 

Amerikalı misyonerler çarşı, han, kahvehane, gemi gibi insanların gruplar halinde bulunduğu yerlere uğramayı ve Protestan kitapları dağıtmayı önemli bir tebliğ yolu olarak gördüler ve her dönemde bu metodu kullandılar. Msy. Gridley, bir Rum gemisini ziyaret ederek oradakilere Rumca risaleler dağıttığında, “bunlar Amerika’daki Rum dostu insanların hediyesidir. Onlar sizin bu risaleleri dikkatlice okumanızı istiyorlar”2 diyerek onları bu risalelere gönülden bağlamayı, onları okuyup tartışmaya yöneltmeyi, meraklandırmayı ihmal etmemişti. Cyrus Hamlin de Bebek köyü sahiline demir atmış on beş kadar Đngiliz bayraklı gemiyi, bir bu kadar da diğer ülkelere ait gemileri ziyaret ettiğini, onlara Fransızca, Đtalyanca, Rumca ve Đngilizce yazılmış dinî risaleler bıraktığını rapor etmekte, bazı gemilerde soğuk karşılanırken, Đngiliz gemilerinden nezaket gördüğünü de eklemektedir.3

 

 


2 The Missionary Herald, “Extract from a Letter of Mr. Gridley (Đzmir, 18 March 1827)”, September 1827, Vol. 23, s. 265.

3 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin at Constantinople”, December 1841, Vol. 37, s. 486.


Görüldüğü üzere bu çalışma, klasik misyonerlerin ücretsiz kitap dağıtımları gibi ucu belirsiz bir çalışma değildir. Bu nedenle Amerikalı misyonerler özellikle tek tek şahıslara kitap dağıtmak yerine insan gruplarına Protestan Đncili ve dinî kitaplarını vermeyi tercih ediyorlardı. Çünkü aynı gruptaki kişiler aynı anda karşılaştıkları yeni konuları, yine aynı anda birbiriyle tartışacaktı ve böylece yazılı metnin, sonra okunmak üzere bir kenara bırakılması veya okunduktan sonra pek önemsenmeden geçiştirilmesi ihtimali ortadan kalkacaktı.

 

Hanlar: Đstanbul’un hanlarında tebliğ yapmak iki yönden yararlıydı. Birincisi, insanları buralarda toplamak ve onlarla rahatça konuşmak kolay oluyordu. Đkincisi, ticaret ya da çalışmak amacıyla Anadolu’nun değişik yörelerinden gelen Rum ve Ermenilerle görüşmeye elverişli bir ortam sunuyordu. Msy. Riggs, Đstanbul’a gelen meslektaşı Adger ile birlikte bir hana gittiklerini ve insanlarla bazı ilginç görüşmeler yaptıklarını kaydetmişti.4 Bu kişi bir başka raporunda “dikkati çeken diğer bir işaret de, Đncil’in ticaret yoluyla yayılmasıdır. Đç bölgelerin çoğu bu büyük başkente [Đstanbul] geliyor, aydınlanıyor, memleketlerine bu etkiyle dönüyorlar”5 ifadesiyle han çalışmalarının bu yönüne vurgu yapmaktaydı. Hanlarda toplanmış, ulaşılmayan kalabalıkları arayıp bulmaları için Bebek Đlahiyat Okulu öğrencileri adeta staj yapar gibi Đstanbul’daki hanlara gönderiliyorlardı.6

 

Yenikapı’daki yerli vaizin sadakatle çalıştığını belirten misyoner raporları, “şehirdeki hanlar, sadece faaliyetimizin yayılmasını değil, aynı zamanda başka yörelerde tarla açmayı da hazırlıyor”7diyerek han çalışmalarının bir başka yararına dikkat çekiyordu. Zira misyonerler, yeni bir misyonerlik tarlası açmak üzere başka bir şehre ya da kasabaya gittiklerinde ilk önce, Đstanbul’da han odalarında daha evvelden tanıştıkları oralı bir kişinin kapısını çalıyorlar, onun desteğini alıyorlardı.

 

Kimi zaman misyonerler hanlarda, anahtarı kendilerinde olan özel toplantı odaları tutuyorlardı. Kilisenin eziyetleri ve anatemalarının yoğun olduğu 1850 öncesinde Patrik ve diğer kilise görevlileri, bu han odalarının işlevlerini sona erdirmek için çok gayret sarf etmişlerdi. Đstanbul’da kiraladıkları han odalarının Müslüman bekçisinin iki üç defa Patrik

 

 


4 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1842, Vol. 39, s. 105.

5 Henry Riggs, “The Missions in Turkey”, The Missionary Herald, September 1863, Vol. 59, s. 292.

6 Cyrus Hamlin, “The Seminary at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849, Vol. 45, s. 399.

7 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1864, Vol. 60, s. 265.


tarafından çağrıldığını, Amerikalıları bu odalardan çıkarmasını istediklerini, hatta bunun için rüşvet bile teklif ettiklerini8 Msy. Homes yazmaktadır.

 

Đlk dönemlerde han odalarından şapel olarak da yararlanıldığı görülmektedir. Örneğin, Galata’da tutulan bir han odası şapel olarak tefriş edildi. Burasını Đstanbullu zengin bir banker tutmuştu. Çünkü kışın çoğu kişi Pera’dan kalkıp bu semtteki ayinlere gelemiyordu. Yerli Protestanlar her Sebt günü burada toplanacak, ayinleri kendi kendilerine icra edebileceklerdi.9

 

Msy. Dwight, her Çarşamba öğleden öncesini, kitabevi ile bağlantılı bir han odasında geçiriyordu. Çarşıya çok yakın olan bu yere bazıları iş için, bazıları dinî sorular için her sınıftan pek çok kişi uğruyordu.10 Msy. Dunmore’un Đstanbul’daki çalışmalarının bir ayağını han faaliyetleri oluşturuyordu. Bu bağlamda Vezirhanı’nda misyonerler tarafından kiralanan bir odada hafta boyunca çeşitli etkinlikler düzenleniyordu.11 Msy. Dwight, “hafta boyunca hanlarda çalışan bir kardeşimiz güzel gelişmeler olduğundan ve pek çok kişinin uyandığından bahsetti”12 dediğinde takvimler 1875’i gösteriyordu. Buradan anlaşılıyor ki han çalışmaları ileri dönemlerde de sürdürülmüştür.

 

Fuarlar: Şüphesiz kalabalıklara ulaşmanın en kısa yolu, bazı şehirlerde kurulan yıllık fuarlardı. Buralarda özellikle yerli misyonerler çalışırdı. Kitapların tanıtımı ve satışı için çok yararlı olan bu fuarlardan biri Tokat’ta kurulmuştu. 1850 öncesinde Rum ve Ermeni ruhban sınıfının şiddetli yaptırımları ve eziyetleri döneminde kitap satın alınmasını yasaklayan Katolik din adamlarından biri iki dolar vererek Türkçe bir Đncil’i bu fuarda satın almıştı.13 Balıkesir fuarındaki kitap satışlarıyla ilgili olarak Msy. Schneider şunları kaydetmektedir:

“Bu ayın başlarında Balıkesir’de büyük bir fuar (fair) var. Anadolu’nun ve Osmanlı’nın diğer bütün yörelerinden (Suriye, Đran) gelen tüccarlar ve esnaftan kişiler ticaret amacıyla burada toplanıyor. Fuar 15 gün sürüyor. Biz de buraya iki sandık dolusu klasik ve modern dillerdeki Rumca ve Ermenice, Türkçe, Rumca harfli Türkçe ve Ermenice harfli Türkçe kitabı satması için bir yerli yardımcımızı gönderdik. Tamamını elinden çıkaramasa da büyük bölümünü sattı. Rumca harfli Türkçe ve Ermenice harfli Türkçe kitaplar en fazla revaçta olanlar. Yöredeki Türkler de Mezmurlar ve Pentateuch’a [Tevrat’ın ilk beş kitabı]


8 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Homes (5 February 1846)”, May 1846, Vol. 42, s. 167.

9 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Goodell (17 November 1845)”, March 1846, Vol. 43, s. 76.

10 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (28 September 1854)”, February 1855, Vol. 51, s. 15.

11 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1861, Vol. 57, s. 268.

12 Harrison O. Dwight, “Work in the Khans at Constantinople”, (23 December 1875), The Missionary Herald, February 1876, Vol. 72, s. 58.

13 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Homes (3 April 1843 günü)”, January 1844, Vol. 40, s. 29.


hayli ilgi gösterdiler. Bu bölümlerin Türkçesinden sadece birkaç tane göndermiştik. Birkaçını çok iyi bir fiyata sattık. Daha fazla istendiği bildirildi. Bir Türk, Rumca harfli Türkçe yazılmış Pentateuch satın aldı. Bir başkası, aynı bölümün Ermenice harfli Türkçesini. Her ikisi de bu dilleri ağır aksak okuyabiliyormuş. Orada 120 Kitab-ı Mukaddes bölümü, 35 dinî ve okul kitabı, 87 risale sattık.”14

 

Çarşılar: Arapkir’li eski vartabetlerden Margos, Protestan olduktan sonra yerli misyonerlik yapmaya başladı. Şapelde olduğu gibi sokakta da vaaz ediyordu. Öyle ki dükkanlarda, hanlarda, çarşılarda herkes onu dinlemek zorunda kalıyorlardı.15 Tokat Đlahiyat Okulu öğrencileri “Đsa’nın yolunu tanıtmak” amacıyla düzenli olarak çarşılara ve hususi evlere gitmekteydiler.16 Zara’da açılan ilkokulun öğretmenleri, çarşılarda vaaz ediyor, evden eve gezerek Protestanlığı tebliğ ediyorlardı.17 Sivas Kilisesi’nde kurulan YMCA tarzı bir topluluğun üyeleri, kitap satmak amacıyla çarşıda bir dükkan kiraladılar.18 Harput’a bir mil mesafedeki Husenik’teki pastör, öteki çalışmalarına ilaveten çarşının yanında bir oda açtı. Günün belli saatlerinde, manevi konular üzerine soru sormak isteyen kişiler onu ziyaret ediyor, anlattıklarını dinliyorlardı.19 Mardin’de de sırf ev ve dükkanları ziyaret eden iki Đncil- okuyucusu istihdam edilmişti.20

 

Kahvehaneler: Tartışma ortamlarının yaratıldığı merkezlerin bir başkası da kahvehanelerdi:

“Đnsanlarda kitap okumaya ve içindekileri kabule olan eğilim kendisine yeni bir kanal buldu. Đncil hususi evlerde, kahvehanelerde ve benzeri yerlerde özgürce münakaşa ediliyor. Bundan evvel kesinlikle dinî hakikate dair bu kadar itidalli, tarafsız münakaşalara rastlamamıştık. Üç yıl önce insanlar arasındaki tartışmalar, kiliselerinin ritüel ve ayinlerini savunmaktan, Protestanların suiistimallerinden müteşekkildi. Şimdi ise kahvehanelerde farklı mezheplerden kimselerin seviyeli tartışmalarını işitiyoruz. Bunlar da Protestanların lehine sonuçlanıyor.21

 


14 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, June 1842, Vol. 38, s. 222.

15 James F. Clarke, “Sketches of Native Assistants”, The Missionary Herald, December 1854, Vol. 50, s. 378.

16 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (18 January 1855)”, May 1855, Vol. 51, s. 151; The

Missionary Herald, “Letter from Mr. Van Lennep (22 May 1856)”, August 1856, Vol. 52, s. 232.

17 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons (7 December 1858)”, April 1859, Vol. 55, s. 117.

18 Henry Riggs, “From Sivas”, The Missionary Herald, June 1875, Vol. 71, s. 170.

19 Herman N. Barnum, “The Thanksgiving of the Protestants (29 December 1876)”, The Missionary Herald, May 1877, Vol. 73, s. 154.

20 The Missionary Herald, “The Mardin Station Work”, August 1885, Vol. 80, s. 318. Đncil okuyucusu

(Bible reader), evden eve dolaşarak Đncil öğreten ya da okuyan görevlilerdir. Đleride bahsedilecektir.

21 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Powers (31 December 1849)”, April 1850, Vol. 46, s. 125.


1850 sonrasının rahat ortamında artık kahvehaneler açık hava okulları gibi işlev görüyordu. Herkes elindeki heceleme kitabını orada okuyor, Protestanlıkla ilgili sohbet ediyordu.22 Adapazarı/Bahçecik’te bunlara şahit olan Dwight çok şaşırmıştı:

“Kısa sürede Bahçecik’te bu ne değişim! Tek bir muhalif nefes duyulmuyor. Bir Ermeniye ait umuma açık bir yerdeki kahvehaneye Protestanlar sık sık uğruyorlar. Bu sayede burası Đncil’in halka tebliğinde önemli bir merkez olmuş. Ermeniler her gün orada okunan Tanrı Kelamı’nı dinliyor ve anlamıyla alakalı sorular soruyorlar. Birisi bu okumayı bölmeye kalksa dükkan sahibi, o kişiyi bir Ermeni olmasına rağmen dışarı çıkartıyor.”23

 

Misyonerlerin yetişkinlere ulaşmak için sokakta kullandıkları metotlar, insanlara doğrudan ulaşmayı sağlayacak niteliktedir. Bir de kadınlara ulaşabilecekleri ev içi tebliğ metotları kullanılmıştır.

 

1. 2. Ev Merkezli Din Eğitimi

Evlerde yapılan tebliğ çalışmaları ev toplantıları, ev okulu, ev ziyaretleri ve ev dersleri olarak gruplandırılabilir.

Ev toplantıları: Misyonerlerin tebliğ mekanlarından biri düzenli ev toplantılarıydı. Đstanbul’daki ilk Protestanlardan Hohannes, Senekerim ve Paniyotes haftada bir gün, Đstanbul’un seçkin bir genç topluluğuna Kitab-ı Mukaddes’i okuyor ve izahını yapıyorlardı. Kendi çocukları da Đncil’den günde bir ayet ezberliyorlar ve bunları haftalık toplantılarda ezbere okuyorlardı. Patrikhane okulunun başöğretmeni Peştemalciyan da aynı çalışmayı, kendi okulundaki öğrencilerle her akşam gerçekleştirmeye başladı.24 Öğretmen Hohannes evinde aile içi bir dua meclisi ihdas etti. Orada günlük olarak Đncil okuyor; annesi ve kardeşiyle birlikte dua ediyorlardı. Ayrıca haftada bir akşam evinde birkaç öğrencisiyle dua meclisi düzenliyordu.25 Msy. Goodell’a göre zamanla yeterli elemanlar yetiştikçe ev toplantılarının sayısı artıyor, böylece kilise ve şapellerdeki işler hafifliyordu.26

 

Msy. Schneider ve ailesi Antep’te evlere yönelik iki organizasyon gerçekleştirdi (1849). Birincisi, fertleri kişisel olarak Protestanlaştırmak adına, en iyi eğitimi almış ve kendini bu yola tamamıyla adamış kişilerden sekizini seçtiler. Bunlar, kendilerini davet


22 The Missionary Herald, “Letter from Baghchejuk (22 December 1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 74.

23 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (Bahçecik, 23 February 1854)”, May 1854, Vol. 50,

s. 140. Bu bölümdeki açık havada yapılan tebliğ metotları ileride bu defa yerli misyonerler tarafından uygulanacaktır. Onun örnekleri ise son bölümde zikredilecektir.

24 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (1 February 1834)”, October 1834, Vol. 30, s. 366.

25 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (22 September 1835)”, April 1836, Vol. 32, s. 133.

26 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (25 October 1848)”, February 1849, Vol. 45, s. 37.


edenlerin evlerine ikişer ikişer giderek akşam toplantıları düzenlediler. Đkincisi de şehrin beş ayrı mahallesinde eş zamanlı olarak düzenlenen haftalık kadın toplantılarıydı. Msy.bn. Schneider genç kızları ve hanımları bu toplantılarda öğretmenlik yapmaları için hazırlıyor, yönlendiriyordu.27

 

Teftiş veya destek gezisi düzenleyen misyonerler, o yörede kaldıkları süre zarfında ev sohbetleri düzenliyordu. Arapkir’e giden Erzurum misyoneri Dr. Smith, “sabah dokuzdan akşam ona kadar evinin dinî sohbetlerle dolup taştığını”28 yazıyordu. Aynı misyoner, o yöredeki ev merkezli faaliyetleri hakkında şunları kaleme almıştı:

“Yerli kardeşlerimiz Đncil nurunun, hemşehrileri arasında yayılması için 1849’da iki farklı organizasyon gerçekleştirdiler. Bunlardan biri, bireyler tarafından kişisel ihtidalar; ikincisi ise şehrin değişik bölgelerinde halka açık haftalık ev toplantıları düzenlemek. Bunlar iyi eğitilmiş ve en sadık kişilerden seçilen sekiz kişinin atanmasıyla Mart ayında başladı. Bu kişiler akşamları ikişer ikişer, davet edildikleri evlere gidiyorlar. Orada hakikati kabullenmeye hazır komşuları da oluyor. Ama kimi zaman hanımının, babasının yahut bir akrabasının muhalefeti yüzünden onu ikna etmek zorlaşıyor. Sistem aylarca devam etti. Fakat yaz döneminde azaldı ve neredeyse terk edildi. Kasımda yeniden canlandı. Ziyaret edilen ev sayısı 30’a yükseldi.”29

 

Diyarbakır’daki yaşlı Ermeni erkekler Đncil okumak ve Hıristiyanlık konusunda müzakerelerde bulunmak üzere toplantılar yapıyorlardı. Bu toplantılar dört farklı yerde oluyordu ve iki evde de Pazar günleri toplanıyorlardı. Söylendiğine göre bu sayede 200 kişi biraraya geliyor, cemaatin günlük konuştuğu dilde yazılmış Kitab-ı Mukaddes ile Amerikan matbaalarında basılmış kitap ve risaleler okunuyordu.30 Hasköy Yatılı Kız Okulu’na kızlarını gönderen Đstanbullu aileler, aynı zamanda “güçleri yettiğince evlerini de misyonerlere açıyorlardı. Böylece misyonerlerin onlara Đncil hakikatini anlatma fırsatı doğuyordu.”31

 

Merzifon’daki faaliyetlerin önemli bölümünü bu türden toplantılar teşkil ediyordu. Msy. Farnsworth’un yetişkinlere bir Đncil dersi vardı. Salı ve Cumartesi akşamları erkekler için toplantı yapılıyordu. Sebt günleri de kadınlar Msy.bn. Farnsworth’un başkanlığında

 


27 James I. Good, s. 31

28 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (9 November 1847)”, May 1848, Vol. 44, s. 168.

29 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (18 February 1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 206.

30 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider (23 April 1851 günü)”, August 1851, Vol. 47, s. 267.

31 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.


toplanıyorlardı.32 Merzifon’da evden eve yapılan haftalık dua toplantılarına ortalama 70-80 kadın katılıyordu.33 Harput civarındaki Haboosi köyündeki kadınlar için haftada üç kez toplantılar düzenleniyordu. Her birine 100’den fazla kadın katılıyor; neredeyse tamamı okuma öğreniyordu. Halbuki on sene evvel bu yörede tek bir kadın dahi okuma bilmiyordu.34 Đzmir misyoneri Constantine, Pazar akşamları kendi evinde toplantı düzenleyenlerdendi. Buraya katılanlar, din ve Protestanlık konularında hayli mesafe katetmiş kimselerdi. Ayrıca Cumartesi akşamları gençlerle bir toplantı yapıyordu.35 Bitlis misyoneri Knapp evinde 30-40 kişilik gruplara akşamları sohbet toplantıları düzenliyordu. Gençler yoğun olarak katılıyorlardı.36

 

Ev toplantılarının farklı bir türünü Gedikpaşa’nın, misyonerlerin deyimiyle, yılmaz hanımları gerçekleştirdi. 19 Ocak 1889 Cumartesi günü mahallelerindeki Pazar okulu çocuklarına, Yılbaşı Ağacı festivalini kutlasınlar diye evlerini açtılar. Msy. Greene’in ifadesiyle, “bu kadar hevesli simalar, bu derece mükemmel ilahiler, Đsa’nın doğum hikayesine bu denli vecde gelmiş dikkat, bu okulun güçlü etkisinin en muhteşem delilleriydi.” Kutlama, öğrencilerin yıl boyunca okula devamlarına göre hediyeler verilmesiyle sona erdi.37 Ayrıca bununla yetinmeyip Gedikpaşa’nın güzel bir yerinde bir toplantı evi satın aldılar. Đstanbul Protestan Kilisesi’ne çok yakın olan bu mekanda toplantılar yapılıyordu. Ayrıca Msy.bn. Newell, Miss Twitchell, sonra Mrs. Schnedier ve Miss Gleason adlı orada görevli hanım misyonerler evlerinde geniş çaplı toplantılar yapılıyordu. Neredeyse her toplantıya 150 kişi katılıyordu.38 Đzmir misyonerlerinin komşu toplantıları adını verdikleri faaliyet de bu bağlamda düşünülebilir.39

 

Ev Okulları: Özellikle kurumsal anlamda okulların açılmasından önceki dönemde revaçta olan veya sonrasında henüz yeni el atılmış bir yerleşim yerindeki ilk faaliyetlerden biriydi. Msy.bn. Temple, Rum kızları için kendi evinde dört beş kadar öğrencinin devam ettiği

 

 

 

 


32 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (12 January 1854)”, May 1854, Vol. L, s. 141.

33 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Tracy (3 April 1868)”, July 1868, Vol. 66, s. 227.

34 Herman N. Barnum, “Working Churches”, The Missionary Herald, August 1870, Vol. 66, s. 249.

35 Mr. Constantine. “Progress at Smyrna”, The Missionary Herald, February 1882, Vol. 78, s. 62.

36 The Missionary Herald, “Some Out-Stations of Bitlis”, March 1883, Vol. 79, s. 106.

37 Joseph K. Greene, “Costantinople”, The Missionary Herald, April 1889, Vol. 85, s. 139.

38 Joseph K. Greene, “Costantinople”, The Missionary Herald, April 1889, Vol. 85, s. 138.

39 Moses P. Parmelee, “Awakening at Cesarea”, The Missionary Herald, May 1889, Vol. 85, s. 195.


bir okul açtı.40 Misyonerler, okuma öğretmek ve akabinde öğrencilerin eline Đncil verilmesini sağlamak amacıyla yerli Ermenilerin açtığı ev okullarını da maddi açıdan destekliyorlardı:

“1 Ağustos 1840. Bugün Đstanbul’daki Ermeni kız okulunu ziyaret ettim. Bu okul bizden bir miktar maddi destek alıyor. Öğrenci sayısı şu an yirmi civarında. Yazın, kışa nazaran daha az öğrencisi var. Çünkü yaz aylarında pek çok aile şehir dışına çıkıyor. Okul, bir anne ile iki kızının idaresindeki özel bir evde devam etmekte. Bugün onlara sağladığımız desteği çekmek istediğimizi söyleme kararıyla gitmiştim. Zira şu sıralar fonlarımız çok düşük. Fakat kızların parlak ve ümit vadeden hallerini görünce, okudukları Đncil’i dinleyince, okuyabilen yirmi-otuz annenin, kendi çocukları üzerindeki ve diğer yerlerdeki etkisini düşününce, onlara sağladığımız katkıları geri çekeceğimizi söylemeye yüreğim el vermedi. Hayır, bu çocukları cehalet ve günah içerisinde büyütecek olan evlerine geri göndermek olmazdı. Eğer Amerika’daki Hıristiyanlar, bu değerli ruhların kurtuluşu için feragat ederlerse biz bu yardımları sürdürürüz.”41

 

Kilis’in Farkin yöresindeki yerli vaiz Tomas’ın karısı evinde yörenin kızlarını bir araya getirerek küçük bir sınıf oluşturdu. Onlara okumayı öğretiyor, Kürtçe pratik dersler veriyordu.42

 

Ev dersleri: Gençlere ve hanımlara yönelik evlerde verilen derslerdi. Genellikle halktan kimselerin ya da misyonerlerin evleri belirli günlerde böylesi toplantılara ve derslere açılıyordu.43 Msy. Hamlin evinde gençlere Đngilizce dersleri veriyordu.44 Msy. Riggs 1842 yılı kış döneminde kutsal metinleri çalışmaya hevesli 6-8 Rum genciyle kendi evinde bir Đncil sınıfı açtı.45 Msy. Homes, Đznik’teki yerli Protestan pastörün evinin nasıl da bir okul gibi kullanıldığını şöyle tasvir ediyordu:

“Đznik’e vardığımda Evanjelik Ermeni kilisesi pastörünün evinde kaldım. Sebt günü saat dokuzda Đncil dersi veren öğretmenler pastörün evine geldi. Gün boyu verilen Đncil dersinin bir saatlik dilimine katılmak için bütün Protestan cemaati gelmişti. Burası, biri kadınlara, biri erkeklere ve biri de çocuklara olmak üzere birbirine açılan üç odadan


40 The Missionary Herald, “Joint Letter From the Missionaries (24 January 1838)”, September 1838, Vol. 34, s. 330.

41 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1841, Vol. 37, s. 290.

42 James L. Barton, “Work in Koordistan”, The Missionary Herald, March 1891, Vol. 87, s. 112.

43 Toplantı için açılan ev örnekleri için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dunmore (7 May 1852)”, August 1852, Vol. 48, s. 235; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (21 June 1852)”,

September 1852, Vol. 48, s. 265; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (23 February 1854)”, May 1854, Vol. 50, s. 141; The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 267; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (22 September 1835)”, April 1836, Vol. 32,

s. 133.

44 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission”, April 1841, Vol. 37, s. 160.

45 The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 274.


müteşekkildi. Zemin, halı parçalarıyla kaplanmıştı. Oturmak için herkesin minderi vardı. Özel öğretmenlerinin etrafında sekiz veya on iki kişilik gruplar oluşturdular. Her birinin elinde kendi Đncil’i bulunuyordu. Uzun, beyaz saçlı adamların, 25 yaşlarındaki gençleri coşkuyla ve dikkatle dinlediklerini gördüm. Eski papaz Harutun da oradaydı. O şimdi kadınlara öğretmenlik yapıyor.”46

 

Birkaç yıl sonra Đznik’te ayrı bir toplantı evi inşa edildi. Bu ev iki amaç için yapılmıştı: Okul ve toplantı salonu. Üstelik bina ahşaptı ve denize nazır bir tepenin üzerindeydi. Şehre gemiyle gelenlerin hemen gözüne çarpıyordu.”47 Msy.bn. Powers de kadınlar için haftada iki defa Đncil okuma ve dua için bir toplantı düzenliyordu.48 Sivas misyoneri Parsons her Pazartesi akşamı kendi evinde bir ilahi söyleme dersi veriyordu. Burada “Amerika’da gözde olan ilahilerin temel ve güzel tonlarını öğrenmeye bir buçuk saat gayret ediyorlardı.”49 Đstanbul Misyonu’nda, yetişkin kadınlara misyonerlik yapması için bir hanım öğretmen istihdam edildi. Bu öğretmen ev ev dolaşarak okuma öğretiyordu. Başlıca gayesi, kadınların Tanrı Kelamı’nı kendi kendilerine okuyabilmelerini sağlamaktı.50 Harputlu yerli yardımcı Bedros’un karısı evlere giderek kadınlara Đncil okuyor ve anlamını açıklıyordu.51 Merzifon’da 56 kadın evlerinde eğitim alarak Đncil okumayı öğrendi.52 Bitlis’li pastör Baron Simon’un yazdığına göre, karısı ve oradaki kız okulunun öğretmeni evden eve ziyaretlerde bulunarak din eğitimi veriyorlardı. Đlaveten haftalık kadın toplantıları da düzenliyorlardı.53 Çoğu yerde ev dersleri herkesin çok hoşuna gidiyordu:

“Erzurum’un Elpis yöresindeki halk baştan ayağa dinî hakikate ilgi duyuyor. Köy çocuklarının büyük bölümü yerli yardımcımızın okuluna devam ediyor. Bütün evler onlara açık. Öyle ki, çok sayıda kişi sadece Pazar günleri değil, her akşam toplanarak Tanrı

 

 


46 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (23 March 1849)”, June 1849, Vol. 45, s. 194.

47 The Missionary Herald, “Mr. Dwight’s Visit to Nicomedia and Adabazar”, February 1852, Vol. 48, s.

47. Evini okul haline getirenlerden biri de Hınıs pastörüydü: “Pastörün yaşadığı evde iki pencere var. Biri, cam yerine kağıtlı, fakat demir parmaklıklarla korunuyor. Yemek pişirme, yeme, uyuma, ders çalışma, misafir ağırlama gibi görevlerin hepsi burada gerçekleşiyor. Burası pastörün ve ailesinin hastalıkta ve sağlıkta tek barınakları. Diğer oda ise okul ve şapel olarak kullanılıyor, halbuki burası ailenin rahatlığı için kullanılabilirdi. Ancak burası da Sebt günü katılımcıları için dar gelmeye başlamış. En az 200 kişiyi alacak bir şapel binası mübrem ihtiyaç.” The Missionary Herald, “Mr. Richardson’s Visit to Khanoos”, March 1856, Vol. 52, s. 79.

48 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 268.

49 The Missionary Herald, “Letter from Mr. B. Parsons (15 November 1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 76.

50 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.

51 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wheeler (13 November 1858)”, March 1858, Vol. 55, s. 85.

52 Reports of the A.B.C.F.M. (1866) “Eastern Turkey, The Armenians”, Boston 1866, s. 77.

53 George, C. Knapp, “Letters from the Native Helpers”, The Missionary Herald, October 1867, Vol. 63,

s. 304.


Kelamı’nı okuyup dinlemek için yerli yardımcımıza baskı yapıyorlar. Yerli yardımcının eşi de kızlarla ve kadınlarla sürekli meşgul oluyor.”54

 

Haçin’deki Đncil-okuyucusu bir hanım günde en az 20 evi ziyaret ederek 25 kadına ders veriyordu.55 Zeytun’daki Đncil-okuyucusunun ise 17 düzenli talebesi vardı. Kadın bunları evlerinde haftada dört gün ziyaret ediyordu. Çarşamba günleri ise hepsi ona derslerini dinletmek için geliyorlardı. Bu derslerde Đncil’in yanı sıra okuma, sayı sayma ve ilahi öğretiliyordu. Sonunda dua toplantısı yapılıyordu.56

 

Geyve civarındaki Kurtbelen Köyü’nün çocukları her Cumartesi yerli vaizin evinde toplanıyor, ders yapıyorlardı.57 Haçin ve civarında görevli sekiz kadın 1885’te günde ortalama

43 ev dersi düzenlemişlerdi.58 Sivas’taki iki Đncil-kadını 1889’da evden eve gezerek 90 öğrenciye okuma öğrettiler.59 Harput’taki Đncil-kadınları ise 1890 yılı boyunca toplam 700 çocuğa eğitim verdi.60 Đki yıl sonra aynı yörede görevli 16 Đncil-kadını 500 çocuğa öğretmenlik yapıyordu. Üstelik bunların çoğu Gregoryen aile çocuklarıydı.61 1893’te ise Đncil- kadını sayısı 22’ye çıkartıldı.62 Merzifon Đlahiyat’ta okuyan ve şehirde ikamet eden on bir kız kendi evlerinde Pazar dersleri düzenlediler. Böylece bu küçük gruplarda haftada 100’den fazla kişi toplanıyor ve Tanrı Kelamı Đncil’in öğretilerini dinliyorlardı. Msy.bn. Gage bu on bir genç kıza yardım ve teşvik için sırayla ziyaret ediyordu.63 Mardin’deki 7 Đncil-kadını 1898 itibariyle toplam 288 çocuğa Đncil dersi verirken,64 bu sayı 1909’da 237’e yükseldi.65 1902’de Antep’te yedi Đncil-kadını istihdam edilmişti.66

 

 

 

 


54 Moses P. Parmelee, “Some Out-Stations of Erzroom (8 February 1872)”, The Missionary Herald, June 1872, Vol. 68, s. 180.

55 Coffing, Josephine L. “Women’s Work in the Marash Field”, The Missionary Herald, August 1873, Vol. 69, s. 248.

56 Josephine L. Coffing, “Women’s Work in the Marash Field”, The Missionary Herald, August 1873, Vol. 69, s. 248.

57 The Missionary Herald, “Annual Report, Organized Christian Work at an Out-station”, August 1877, Vol. 73, s. 247.

58 Reports of The A.B.C.F.M. (1885). “Central Turkey Mission, Marsovan”, Boston 1885, s. 44.

59 Reports of The A.B.C.F.M. (1899). “Western Turkey Mission, the Stations”, Boston 1889, s. 45.

60 Reports of The A.B.C.F.M. (1890). “Central Turkey Mission”, Boston 1890, s. 46.

61 Reports of The A.B.C.F.M. (1892). “Eastern Turkey Mission, the Stations”, Boston 1892, s. 46.

62 Reports of The A.B.C.F.M. (1893). “Eastern Turkey Mission, the Stations”, Boston 1893, s. 46.

63 Charles C. Tracy, “Reaching the Masses”, The Missionary Herald, August 1895, Vol. 91, s. 323.

64 Reports of The A.B.C.F.M. (1898). “Eastern Turkey Mission”, Boston 1898, s. 65.

65 Reports of The A.B.C.F.M. (1905). “Eastern Turkey Mission, The Stations”, Boston 1905, s. 78.

66 Reports of The A.B.C.F.M. (1902). “Central Turkey Mission, Aintab”, Boston 1902, s. 63.


Ev vaazları: Msy. Dwight, meslektaşı Goodell’ın evinde vaaz için düzenlenen bir odada haftada iki defa Ermenice vaaz ediyordu.67 Riggs de kendi evinde 10-20 kişiye 1842 yılının üçte ikisinde Rumca vaazlar verdi.68 Harput’un Haboosi köyündeki yerli yardımcının karısı evden eve dolaşarak Protestanlığı vaaz ediyordu. Köyün Ermeni papazı, onun, köydeki bütün kadınları inancından döndüreceğinden korkuyordu.69 Harput’ta görevli Msy.bn. Wheeler evlerdeki faaliyetlerini şöyle rapor etmişti:

“Her Perşembe Msy.bn. Raynolds ile birlikte şehrin yeni bir mahallesine gidiyor ve dua toplantısı düzenliyoruz. Böylece kilisemize hiç gelmemiş kimselerin bizi dinlemesini sağlıyoruz. Bu kişiler Protest diye isimlendirilmekten korkuyorlar. Fakat komşularının evine Đncil okumaya ve dinlemeye, söylediğimiz hoş ilahileri dinlemek için geliyorlar. Kimi zaman ben konuşurken, yahut Đsa’nın tatlı kelamını okurken pür dikkat kesiliyorlar. Bir keresinde toplantı için yaşlı bir papazın evine davet edilmiştik. Bizi davet eden, bu papazın geliniydi. Papazın karısı bu toplantı boyunca evde yoktu, komşusuna gitmişti. Oradakiler bizim bulunduğumuz evden bir duman çıktığını, sonra da büyük bir alevin yükseldiğini görmüşler! Demişler ki, Şeytan evi terkediyor! Birçok kadın bunu gördüğünü söyledi. Onlara, ‘ben Đncil okurken Şeytan çıkıp gittiyse ne güzel ve umarım tekrar girmez’ dedim. Şehirde şimdi dua toplantısı yaptığımız üç ev var.”70

 

Ev vaazlarının faydası, kilise ve şapellerdekilerden çok daha fazlaydı. Đnsanlar evlere bilhassa çevre baskısının yoğun olduğu dönemlerde daha rahat gelebiliyorlardı. Erzurum’daki bir yerli yardımcının, Msy. Chambers’a gönderdiği bir rapor bu gerçeği gözler önüne sermektedir:

“Bu kış Manory’nin evinde günlük düzenli vaazlarıma başladım. Đlk önceleri bir tane kardeşimiz katılıyordu. Bir süre sonra Gregoryenler de uğramaya başladı. Etrafındakilere Đncil üzerine vaaz edildiğini duyurdular. Bir gün bize muhalif olan zalim reisleri Hazar, Manory’nin evine geldi. Toplantıdaki biriyle işi vardı. O da beklemesini söyledi. Bu vesileyle birkaç defa uğradı. Bir gün fesini çıkardı ve dikkatle vaazı dinledi. Vaazdan sonra Hazar bana gelerek gözyaşları içerisinde hakikate ilgi duyduğunu söyledi. Köyün reisiydi ve halk, ‘Hazar Protestan olduysa geriye kim kaldı?’ diyordu. Diğer üç aile de bize katıldı. Başlangıçta hiçbiri Protestan adını almak istemedi ve kesinlikle şapele

 

 

 


67 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (18 January 1842)”, May 1842, Vol. 38, s. 202.

68 The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 274.

69 Crosby H. Wheeler, “Letter from Mr. Wheeler (21 November 1857)”, The Missionary Herald, March 1858, Vol. 54, s. 79.

70 Mrs. Wheeler. “Prayer Meetings at Harpoot (15 September 1870)”, The Missionary Herald, January 1871, Vol. 67, s. 24.


girmeyeceklerdi. Lakin kilise dışında vaaz ve ayinler yapıldığında oraya hepsi geldi. Ama artık bütün engellemeler kaldırıldı ve yeni şapelimiz dinleyicilerle dolu.”71

 

Ev Ziyaretleri: Özellikle misyoner hanımlar evden eve ziyaretler gerçekleştirir, ev sahipleriyle tanışır ve ihtiyaçlarını sorarlardı. Bursa misyoneri Eliza Schneider, istasyonun tüm fertlerinin bölge halkını evlerinde ziyaret etmeye ve kendi evlerinde iade-i ziyaretleri kabule büyük önem verdiklerini kaydetmektedir. Bu tür ziyaretleri mümkün olduğunca faydalı kılmayı amaçlıyor ve böylelikle dinî hakikatler konusunda insanları daha çok telkin etmeye çalışıyorlardı. Uzun kış akşamları bu tür görüşmeler için oldukça müsaitti.72 Miss Parmelee Mardin’de açtığı ufak çaplı okulunda Đncil öğrettiği bir grup kadınla birlikte haftada bir gün öğleden sonra ev ziyaretlerinde bulunuyor, orada toplanan kadınlara Đncil okuyor, sohbet ediyor ve hep birlikte dua ediyorlardı.73 Miss Powers yanına aldığı beş kadın ve iki genç kızla ikişer ikişer ayrılarak Kessab Köyü’nün değişik yerlerindeki Katolik, Ermeni ve Protestan aileleri ziyaret ediyorlardı. Bu suretle her hafta 8- 25 arasında ev geziyorlardı. Bazen orada Đncil’den bir bölüm okunuyor, bazen de bir risale. Toplu dua yapılmadan kalkılmıyordu.74 Msy.bn. Allen de “Pazartesi günü Harput’un Đçme köyünde öğlene kadar evden eve ziyaretlerde bulundum”75 diye yazıyordu. Protestan cemaatlerinin çocuklar grubu da boş durmuyordu:

“Bu çocuklar kendi akranları arasında evlerinde de çalışıyor. Kadınlar, yahut kendilerine verilen isimle müjde hamalları, bağış toplamak için haftalık dua toplantısı düzenliyorlar. Dua ve karşılıklı teşvik için faaliyetleri ve olanları bildiriyorlar. Amaçları, yöredeki 800 hanedeki her kişiye müjdeyi yaymaktan başka bir şey değil. Okuma öğrenmek isteyenlere öğretmesi için bütün zamanını evden eve dolaşmaya adayan birini istihdam ettiler.”76

 

Urfa Protestan Kilisesi’ne bağlı kadınlar, çok sevdikleri Miss Shattuck’un gitmemesi için American Board’a bir mektup yazdılar. Orada Miss Shattuck’un ev ziyaretlerinden bahis de vardı:

“Miss Shattuck’un kadınlar arasındaki faaliyetleri de övgüye değer mahiyette. Onun evlerimize gelişi, zayıf ve hasta kız kardeşlerimizi ziyareti, 15-16 yaşları arası kızlarımızı


71 Robert Chambers, “Pakarich and Hazark”, The Missionary Herald, June 1886, Vol. 82, s. 222.

72 Eliza Abbott Schneider, Bursa Mektupları [1846], çev. Neşe Akın, Đstanbul: Dergâh Yayınları, 2009, s. 138.

73 Olive Parmelee, “Letter from Miss Parmelee (5 November 1870)”, The Missionary Herald, April 1871, Vol. 67, s. 117.

74 Miss Powers. “Darkness and Light”, The Missionary Herald, July 1871, Vol. 67, s. 218.

75 The Missionary Herald, “Touring by Mrs. Allen of Harpoot”, May 1872, Vol. 68, s. 159.

76 The Missionary Herald, “Annual Report, Organized Christian Work at an Out-station”, August 1877, Vol. 73, s. 247.


okula gelmeye ikna edişi aramızda olağanüstü bir sevince neden oluyor. Yine onun çabalarıyla gayret ve çalışma ruhuna sahip oluyoruz. Đkişer ikişer evden eve gidip, özellikle Ermeniler arasında Đncil okumak ve onlarla manevi konuları konuşmak için kadınların tayin edilmesiyle, aramızda gelişme sağlıyor. Bizim gelişeceğimize ve aramızda güzel şeylere ilgimizin artacağına inanarak, onun burada kalması Efendimiz Đsa’nın davasının yayılmasının bir vasıtası olacaktır. Miss Schattuck’un burada bırakılmasını rica ediyoruz.”77

 

Sivas Yüksek Okulu öğretmenlerinden Miss Blake ve öğrencileri haftada 22 ev geziyorlardı.78 Talas’ta evden eve giden öğretmenler herkese okuma öğrettiler.79 Van misyoneri Dr. Raynolds da ev ziyaretleri yapanlardandı. “Elinden geldiğince kış aylarında dışarıdaki insanlara ulaşmaya çabalıyordu. Akşamlarının büyük bölümünü, öğrencilerinin ve diğerlerinin evlerine uğramaya ayırmıştı. Tatillerde de üç gününü bu uğramalarla geçiriyordu. 60’dan fazla eve gidiyor, yaklaşık 40’ında insanları evde buluyordu. Bir süre onlarla oturup sohbet ediyordu.”80

 

Ev ziyaretlerini misyoner kadınlardan başka yerli Protestan kadınlar da gerçekleştiriyordu. Ancak bu kadınları misyonerler özel olarak seçip yetiştiriyor, onlara maaş tahsis ederek ev ziyaretlerine gönderiyorlardı. Bunlara Đncil- kadınları (Bible Women) adı veriliyordu. Đstanbul’da 1866’ların başlarında bu isim altında beş kadın istihdam edildi. Ücretleri Amerika Đncil Cemiyeti’nden ve Ermeni ailelerden karşılanıyordu.81 Merzifon’daki 140 kadın ve kız, dört Đncil-kadınının eğitimi altında bulunuyordu. Bunlara okuma yazma öğretirken aynı zamanda iyi eşler ve iyi anneler olmayı da öğretiyorlardı.82 Kayseri’deki yedi Đncil-kadını kendilerine gelen taleplere yetişemediklerini yazmışlardı.83 1879’da Adanalı kadınlar arasında “iki kadın işçi çalışıyordu. Biri evden eve ziyaretlerde bulunuyor ve Đncil okuyor; diğeri kadınlara okuma ya da yazma öğretiyordu. Derslere ortalama katılım 16’ydı.84 Tarsus’ta evden eve gezerek öğretim yapan bir Đncil-kadını istihdam edilmişti.85

 

 


77 The Missionary Herald, “Letter from the Women (10 April 1877)”, August 1877, Vol. 73, s. 249.

78 Reports of The A.B.C.F.M. (1882). “Evangelical Work”, Boston 1882, s. 39.

79 Reports of The A.B.C.F.M. (1878). “Eastern Turkey Mission”, Boston 1878, s. 39.

80 George C. Raynolds, “Boys’ School at Van”, The Missionary Herald, May 1886, Vol. 82, s. 185.

81 Rufus Anderson, C.2, s. 345.

82 Reports of The A.B.C.F.M. (1878). “Eestern Turkey Mission”, Boston 1878, s. 36.

83 Reports of The A.B.C.F.M. (1878). “Eastern Turkey Mission”, Boston 1878, s. 39.

84 Life and Light. “Letter From Miss Spencer (25 January 1879, Adana)”, March 1880, Vol. 10, s. 105.

85 Giles F. Montgomery, “The Revival at Adana”, The Missionary Herald, August 1884, Vol. 80, s. 317.


Msy.bn. Newell, Kumkapı’daki Đncil-kadınlarının yararlı faaliyetlerinden bahsederken, orada açılan bir okuma odasında hafta içi dua toplantıları yapıldığını, Pazar günleri de vaazlar verildiğini eklemekteydi. Buraların sorumluluğu elbette kendisine ve meslektaşı Twichell’a aitti.86 Msy. Mead, Adana civarındaki Engerli’yi ziyaret ettiğinde bir hafta sonunu, oradaki Đncil-kadınlarıyla beraber evden eve ziyaretlerle geçirdi. Đki yerde kısa vaaz verdi. Ortalama her evde 20 kadın oluyordu. Protestan ayinlerine katılmayan tek bir kadın yoktu. Bunlar evlerinin ziyaret edilmesinden ve Đncil dinlemekten memnun kalıyorlardı.87 Urfa’da sekiz farklı mahallede kadın dua toplantıları 1890 yılı boyunca devam etti.88 Erzurum’daki Đncil-kadınları 1904 yılında bir ayda 185 evi ziyaret ettiler.89 Burdur’da görevli Đncil-kadınının hizmetleri cemaat kadınları arasında son derece etkiliydi. Onun evden eve ziyaretleri çok sayıda ailede konuşuluyordu. Isparta’ya gönderilen bir Đncil-kadını o yörede çalışan yerli misyonerleri hayli cesaretlendirmişti. Ev ziyaretleriyle çok önemli çalışmalar yapıyordu.90 Mardin Đstasyonu’na bağlı üç Đncil-kadını 52 kadına okuma öğretiyordu. Bu kadınlardan ikisi hariç diğerleri Katolikti.91 Erzurumlu Đncil-kadını Digin Mariam 10 ayda 178 ev ziyareti gerçekleştirdi. Ayrıca her hafta iki gün Dr. Underwood’un kliniğini ziyaret ediyor, bunlarla kalmayıp Türk kadınlarına da Protestanlığı anlatıyordu. Onlar özellikle Đsa’nın hayat hikayesini ilgiyle dinliyorlardı.92 Đncil-kadınları kaç eve gittiklerini, orada neler yaptıklarını ayrıntılarıyla hanım misyonerlere rapor ediyorlardı. Haçin’e ait bir misyoner raporunda konuyla ilgili şunlar yazılmıştı:

“Hıristiyan kadınları motive etmek için yapılan çalışmalar sadedinde Haçin’deki metotlar şöyledir: Yerli dört liderin nezaretinde 44 üye seçildi. Dikkatli bir eğitimden sonra bunlar şehirdeki ev ziyaretlerine gönderildi. Đlk toplantıda, 144 evin ziyaret edildiği, manevi konularda 407 sohbet gerçekleştirildiği ve 162 kişiyle birlikte dua edildiği rapor edilmiştir. Pek çok ailenin evinde Kitab-ı Mukaddes’in ya da herhangi bir Hıristiyan kitabının bulunmadığı görülmüştür. Đkinci toplantıda ise 300 ev ziyareti, 500 sohbet ve 259 kişilik dua gerçekleştirilmiştir.”93

 


86 The Missionary Herald, “Constantinople-Gedikpasha Work”, June 1889, Vol. 85, s. 245.

87 The Missionary Herald, “Adana and Out-Stations”, August 1890, Vol. 86, s. 324. Đncil kadınları bu faaliyetlere ilaveten küçük çapta okullar da açtıkları vaki idi. Örneğin, bir Rum köyü olan Dereköy’de ve Gümüş Köyü’nde bir Đncil kadını 25-30 kadar Ermeni oğlan ve kızın devam ettiği bir okul yönetiyordu. Aynı sayıda küçük öğrenci de vardı. The Missionary Herald, “From Various Out-Stations”, May 1889, Vol. 85, s. 195.

88 Reports of The A.B.C.F.M. (1890). “Central Turkey Mission, Marash”, Boston 1890, s. 43.

89 Reports of The A.B.C.F.M. (1904). “Eastern Turkey Mission, Erzroom”, Boston 1904, s. 66.

90 Mr. McNaughton, “Bourdour and Sparta”, The Missionary Herald, January 1906, Vol. 102, s. 36.

91 Mrs. Thom. “The Mardin Station”, The Missionary Herald, June 1906, Vol. 102, s. 286.

92 Reports of The A.B.C.F.M. (1907). “Eastern Turkey Mission, Erzroom”, Boston 1907, s. 75.

93 Josephine L. Coffing, “Activity at Hadjin”, The Missionary Herald, July 1885, Vol. 81, s. 281.


Ev ziyaretlerini vazgeçilmez kılan sebeplerden biri, oradaki samimi atmosferin, birebir fiziksel temasın insanları Protestan mesajına daha açık hale getirmesiydi. Nitekim Msy.bn. Mellinger’in gittiği bir evde, bu sıcak ortamın kadınları nasıl sardığı görülüyordu:

“Ev sahibi kadın ‘bizler Gregoryeniz. Ama siz evimize hoş geldiniz’ diyerek geliniyle birlikte yere minderler döşemeye başladı. Birkaç dakika içinde oda kadın ve çocuklarla doldu. Sonra o da yanıma oturdu ve ‘görüyorsun, komşularım da Tanrı Kelamı’nı seviyor, onu dinlemek için geldiler’ dedi. Konuşmamı büyük bir ilgiyle dinlediler. Benden bir daha gelmemi istediler, dinlemek için yine toplanacaklarını söylediler.”94

 

Bir başka sebep ise okula gelemeyen kadınlara ulaşmaktı. Örneğin Urfa’da altı yerli Protestan hanım haftada 150’den fazla evi ziyaret ediyor, hane halkına öğretmenlik yapıyordu. Gidilen yerlerdekilerin hepsi okula gidemeyecek yaşta kadın ve kızlardı. Antep’li yaşlı pastör Krikore ile bir pastör yardımcısı beraberce evlerde çalışıyordu.”95 Türkiye’deki kadınlara yönelik çalışmaları konu alan bir yazıda kadınlara ulaşmanın önemi ve metoduna da değinilmişti:

“Đlahiyat okullarımızdaki bayan öğretmenlerden Proctor, Parmelee ve Seymour, tatillerinin büyük bölümünü eski öğrencileri evlerinde ziyaret etmekle geçiriyorlar; yahut yerli vaiz ve pastörleri köylerinde ziyaret ediyorlar. Bu türden ziyaretler diğer günlerdeki Hıristiyanlık etkisinden daha geniş ve kalıcı olmaktadır. Bu büyük imparatorluk sathında Hıristiyan yuvalarının kurulmasında, kendi güzel vatanımızdan gelmiş 30 adanmış Hıristiyan kadının etkisini kim tahmin edebilir ki! Bu faaliyetin en ilginç özelliği şudur: Amerika’daki Kadın Misyonerler Birliği vasıtasıyla gönderilen bu misyoner kadınlar evlerdeki kız kardeşleriyle yakın ilişki içerisindedir. Böylece ev kiliseleri (home churches) arasında daha canlı bir uyanışa muktedir olabilmektedirler.”96

 

1. 3. Kitap Dağıtıcılarının ve Kitap Çerçilerinin Din Eğitimine Katkıları

Yukarıda da işaret edildiği üzere misyonerlerin insanlara doğrudan ulaşmasının ve onlarda dinleri konusunda bir merak, şüphe ve sorgulama ruhu oluşturmanın yolu halkın konuştuğu dilde hazırlanmış Đncil ve risaleler dağıtmaktı. Özellikle okullara toplayamadıkları yetişkinleri yahut kendi dinlerinden başkasına asla yaklaşmayan, kilisesine sıkı sıkıya bağlı,

 

 

 

 

 


94 Miss Mellinger, “Women’s Work at Oorfa”, The Missionary Herald, April 1893, Vol. 89, s. 148.

95 The Missionary Herald, “From Oorfa”, November 1896, Vol. 92, s. 488.

96 The Missionary Herald, “Work for Women in Turkey”, October 1872, Vol. 68, s. 300.


kimi zaman da kuş uçmaz kervan geçmez yörelerde yaşayan Rum ve Ermenileri yeni mesajlarıyla tanıştırmak için bu yolu fazlasıyla kullandılar.97

 

Yerli yardımcıların henüz yetiştirilmediği dönemde Đncil ve kitap dağıtımından bizzat misyonerler sorumluydular. Fisk ve Parsons, Issaverdens adında, defalarca Amerika’da bulunmuş Đzmirli bir Rum genciyle beraber bir Roma Katolik papazı olan Mr. Davier’i görmeye gittiklerini ve ona çeşitli kitaplar verdiklerini anlatırken kitap dağıtım görevini de belirtmiş oluyordu:

“Issaverdens beni, Đncil Cemiyeti’ne bağlı biri olarak takdim etti. Davier bunun üzerine Cemiyet’e ve elden ele dolaşan tercümelere muhalif konuştu. O kadar hızlı ve dur durak bilmeden konuştu ki, kendisine verilecek herhangi bir karşılığa fırsat bırakmadı. Ona Martini’den, Napoli basımı Đtalyanca bir Ahit ile [meşhur oryantalist] De Sacy tarafından yazılmış Fransızca bir Đncil takdim ettim. Đkincisine itirazları oldu. Ona bunun, bir Katolik başpiskoposun onayıyla basıldığını gösterdim. ‘Ah, Fransa’da basım işlerinin serbest bırakılmasından beri başpiskoposlar, insanların basılmasını arzuladıkları her şeyi onaylamak mecburiyetinde kalıyorlar’ dedi.”98

 

Misyonerler çoğu zaman kitaplarını satmaları ya da dağıtmaları için manastırlara, konsoloslara yahut o yörede ikamet eden yabancılara bırakıyorlardı. Msy. Goodell ve Bird Đngiltere’nin Kıbrıs konsolosunu ziyaret ettiklerinde ona dağıtması için bir çok risale ve Đncil bırakmışlar, ilaveten Dr. Payson’un Denizcilere Hitap adlı kitabını da hediye etmişlerdi.99 Yerli yardımcılar yetiştikten sonra kitap satıcılığı büyük oranda bu kişilerin sorumluluğuna verildi. Kitap satıcısı olacak yerli yardımcılar, keşif ya da vaaz etmek maksadıyla belirlenen yörelere gidenlerden ayrıydılar ve farklı yetiştiriliyordu. Onlar kitapların muhtevası hakkında bilgi sahibi, en azından kitabın iddialarını savunacak kadar konuya vâkıf, karşısındaki kişiyi ikna etme kabiliyeti olan kimselerdi. Yerli kitap satıcıları bu görevi üç şekilde yerine getirirlerdi:

 

 

 


97 Bu nedenle misyoner raporlarında, az çok okuma yazma bilen, işi gereği seyahat eden ve zengin tabakadan kimselerin, misyoner kitaplarını okuyarak Protestan olduklarına dair pek çok haber bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Urfa’lı Giraghos, Ağrı yöresinden Atom, Karahisar’lı bir genç gösterilebilir. Sırasıyla bkz. The Missionary Herald, “Dr. Pratt’s Visit to Oorfa”, April 1856, Vol. 52, s. 113; George C. Raynolds, “A Gospel Triumph in the Land of Ararat”, The Missionary Herald, May 1895, Vol. 91, s. 213; The Missionary Herald, “Fruit from a Small Seed”, Sivas Đstasyon Raporu, September 1879, Vol. 75, s. 344.

98 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Parsons and Mr. Fisk”, September 1821, Vol. 17, s. 275.

99 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell and Mr. Bird”, August 1824, Vol. 20, s. 238.


(a)    Fuar ve Pazar kitapçılığı: Daha çok halkın toplu halde bulundukları yerlerde satış ve tanıtıma giderlerdi:

“Balıkesir’deki fuara kitaplarla gönderdiğim adam geri döndü. Đzmir’den oraya gönderilen ve iyi miktarda da satış yapmış bir başka kitap satıcısı olmasına rağmen, benim adamım geçen senekinden daha fazla satmış. 139 adet Kutsal Kitap bölümü, 31 dinî okul kitabı ve 121 risale, toplam 291 nüsha da dağıtmış. Her ikisinin satışı geçen yıldan hayli fazla.”100

 

Msy. Greene’in “kitapçım Baron Giragos, Balıkesir’de Ekim ve Kasım ayları boyunca yapılan fuardan başarıyla geri döndü”101 cümlesinden, aynı fuara yıllar sonra da katıldıklarını anlayabiliriz. Nitekim Msy. Hubbard Sivaslı Krikore’un pazarda 57 kuruşluk kitap sattığını (8 Temmuz 1882) kaydetmişti.102

 

(b)       Kitap çerçileri (colporters): Kitap çerçileri yeni açılacak tarlalara seyahate çıkıyorlar ve günlerce, aylarca o yörede kalıyorlardı. Đzmir misyoneri John B. Adger’in kitap çerçisi Alaşehir’e, Kassaba’ya ve Kula’ya iki haftalık bir ziyarette bulunmuş ve aynı rotadan geri dönmüştü (Aralık 1842).103 1843 yılında Harput Đstasyonu’na bağlı, sürekli köyden köye gezen dört kitap satıcısı vardı. Biri Aleviler arasında, ikisi Kürtler arasında çalışıyordu.104 Yerli yardımcılardan biri Marmara kıyılarındaki pek çok Ermeni köyünü ziyaret etti. Diğeri, Karadeniz kıyısındaki Varna şehrine gitti. Her ikisi de yanlarında getirdikleri pek çok kitabı sattı veya satılması için oraya bıraktı.105 1853 yılında Protestan kilisesi mensubu 10 kişi kitap satıcısı olarak istihdam edildi.106 Bir başkası da Đznik civarında görev yapıyordu:

“Son yazdığımdan bu yana tarlamızın doğu kesimine bir kitap çerçisi gönderdik. Diğerini de Đznik Körfezi’nin kuzeyindeki batı bölgelere gitmesi için ayarladık. Đznik’in kuzeyi ve doğusunda tamamen Türkler yaşıyor. Birkaç yıl önce oraya bir kitap çerçisi göndermiştim. Aynı kişi yeniden gitti, yaya olarak köyden köye kitap ve risale sattı. Türkçe Đncil satışına yeniden başlayacak.”107

 

Kitap dağıtıcılarının ve çerçilerinin bu faaliyetlerinin misyonerler nezdinde değişik anlamları ve rolleri vardı:


100 The Missionary Herald, “Extracts from The Journal of Mr. Schneider” February 1843, Vol. 39, s. 71.

101 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Greene (3 ve 31 Ocak)”, April 1865, Vol. 61, s. 111.

102 Edwin W. Martin, s. 173.

103 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger”, September 1843, Vol. 39, s. 350.

104 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dunmore (15 October 1856)”, March 1857, Vol. 53, s. 81.

105 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (Đstanbul, 18 November 1844)”, April 1845, Vol. 41,

s. 111.

106 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1853, Vol. 49, s. 262.

107 Edwin E. Bliss, “Muhammedan Persecution”, The Missionary Herald, January 1880, Vol. 56, s. 24.


1.    Gittikleri yerde ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan, bir şiddete maruz kalmadan sağ salim dönerlerse bunun anlamı, o beldenin tebliğe açık olduğudur. Sözgelimi bir misyonerin, “kitapçı kardeşlerimiz Selanik’te yüzlerce kutsal metin sattı. Bir Rum piskoposu tüm Bulgarca ve Rumca Ahit’leri ve diğer dinî metinleri satın aldı”108 demesi Selanik’teki ilgiye ve orada rahat çalışılabileceğine bir delil sayılıyordu. Baron N. adlı yerli kitapçı iki yıl Kula’da çalıştı. Ancak Katolik piskopos ona engel olmaya çalışıyordu.109 Bu habere bakıldığında misyonerlerin gözünde Kula’nın işgali için vakit gelmemişti. Oysa Sivas’ın Karahisar yöresinden umutluydular:

“Kitap çerçilerimden biri başarılı bir ziyaretten henüz döndü. [Sivas] Karahisar şehrine altı haftalık bir geziye çıkmıştı. Şehirdeki Türkler cahil ve bağnazlarmış. Sayıları 4.000 olan Ermeniler ise açıkça önyargıdan uzak ve aydınlanma arzusundalarmış. Hiçbir düşmanlık göstermedikleri gibi, birkaçı da davamıza dostça yaklaştılar. Ermeni okulunun öğretmeni ve karısı, bir Ermeni tüccardan aydınlanmış kişiler diye bahsetti. Đlki, yıllardır kitaplarımızı okuyormuş ve okulunda çoğu kişiye bu kitaplardan veriyormuş. Yardımcımız çok sayıda Ermeniyle, birkaç da Rum ve Türkle görüşme imkanı buldu. 50 dolar değerinde Đncil ve dinî kitaplar satmayı başardı.”110

 

Bahçecik ziyareti sırasında oradaki kitap satıcısı Amooga’nın gayretli çalışmalarını, “Kutsal Kitap!” diye, rahatça ve hiç korkmadan sokak sokak bağırdığını111 gözlemleyen Msy. Everett, onun bir Türk kadısına Đncil sattığını da raporuna eklemişti.112 Amooga’nın aldığı bu olumlu sonuçlara bakarak Everett meslektaşlarını buraya davet etti:

“Bahçecik Köyü, kardeşlerimizin ve kitapçılarımızın her bakımdan girebilecekleri bir yer. Kitapçı, kitap çuvalını arkasına alıyor ve gece yarısına kadar kahve kahve, ev ev geziyor. Birkaç hafta evvel ona gönderdiğim 40 Kitab-ı Mukaddes ile 60 Yeni Ahit’i satmış; şimdi 60 K. Mukaddes ve 100 Ahit daha istedi. Papazlar saldırmaya ve yıldırmaya devam ediyor. Bu güzel işe muhalif vaazlar ediyorlar ama sözleri boşa gidiyor.”113

 

 

 


108 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (Đstanbul, 26 March 1845)”, July 1845, Vol. 41, s. 227.

109 The Missionary Herald, “Mr. Benjamin’s Tour in Asia Minor (27 April 1848)”, September 1848, Vol. 44, s. 311.

110 George F. Herrick, “Kara Hissar”, The Missionary Herald, March 1866, Vol. 62, s. 70. 1882 yılındaki kitap satıcısı ise Bedros adlı bir yerliydi. Henry T. Perry, “Kara Hissar Re-Occupy”, The Missionary Herald, January 1883, Vol. 79, s. 25. Aynı kişinin yakınlardaki kasabalarda ve köylerde canla başla çalışması için bkz. The Missionary Herald, “Kara Hissar”, March 1883, Vol. 79, s. 104.

111 The Missionary Herald, “Letter from Baghchejuk (22 December 1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 74.

112 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (25 January 1856)”, May 1856, Vol. 52, s. 136.

113 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (19 December 1855)”, March 1856, Vol. 52, s. 73.


1851’de Merzifon’un, 1854’te Tokat’ın işgal edilmesinde Hohannes adlı kitap çerçisinin başarılı çalışmaları,114 Bayburt’un işgaline karar verilmesinde ise, Amerika Đncil Cemiyeti’ne bağlı bir kitap çerçisinin “yörede açık bir kapı olduğu” yönündeki raporu115 etkili olmuştu. Adana’daki kitap çerçisine gelerek bir kitap çerçisi isteyen Tarsuslu Protestanlarının bu isteği yerine getirildi. “Derhal bir kişi ayarlandı. Böylece Tarsus bir dış istasyon olarak işgal edilmiş oldu ve Aziz Pavlus’un doğduğu şehir yeniden doğdu.”116

 

2.   Yeni açılacak tarlalara ilk olarak kitap satıcıları istihdam ediliyordu. Nitekim Maraş bu yörelerden biriydi:

“Yerli kardeşlerimizden birini Maraş’a gönderdim. Amacı kısmen keşif, kısmen Dr. Smith’in gelip gelmediğini öğrenmekti. Bu kişiyi Antep ve civarında kitap satıcısı olarak istihdam etmeyi istiyorum. Lakin anladığımıza göre Maraş Ermenileri, orada kitaplarımızın satışını engellemek için enikonu tetikteymiş. En iyisi beraberinde bir kitap yığınıyla değil, göğsünde bir Yeni Ahit’le beraber gitmesini düşündük. Orada iyi bir fırsat yakalarsa iyi şeyler yapabilir. Birkaç ay önce Halep’ten birisi kitaplarımızdan birkaçını satmak için almıştı.”117

 

Adıyaman’a da ilk önce bir kitap satıcısı gönderilmişti. Ermeniler onu durdurmak için öldürmeyi bile planlamışlardı.118 Dolayısıyla buranın vakti gelmemişti. Vezirköprü’de119 ve Çanakkale’de120 isee misyonerlik çalışmalarının ilk adımı, oralara gönderilen kitap çerçileri ile atılmıştı.

 

3.     Đlahiyat okulu mezunları çoğunlukla kitap çerçiliği ile misyonerliğe başlıyordu. Bebek Đlahiyat Okulu öğrencileri 1853 yılı tatillerini çerçilik yaparak geçirdiler: “Đkisi Đznik Gölü civarında kitap ve risale dağıttı. Neredeyse her yerde büyük bir samimiyetle karşılandılar. Diğeri Kütahya’ya gitti; ayrıca Mihalıççık ve Bandırma’da da etraflarına bir sürü insan toplandı. Öyle ki, kahvehane sahipleri, kalabalık kendi dükkanlarında otursun diye

 

 

 

 


114 The Missionary Herald, “Mr. Johnston’s Visit to Tokat”, July 1849, Vol. 45, s. 236.

115 The Missionary Herald, “Baiboort”, December 1891, Vol. 87, s. 527.

116 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schnedier (8 March 1856)”, July 1856, Vol. 52, s. 209.

117 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Johnston, Aintab”, April 1848, Vol. 44, s. 131.

118 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schnedier (8 March 1856)”, July 1856, Vol. 52, s. 208.

119 Julius Y. Leonard, “A Gratifying Visit to Vezir Keopreu (17 July 1873)”, The Missionary Herald, November 1873, Vol. 69, s. 366.

120 The Missionary Herald, “The Dardanelles”, January 1888, Vol. 84, s. 21.


birbiriyle rekabet ettiler.”121 Aynı okulun üç yıl sonraki öğrencilerinden iki genç, Bahçecik civarındaki üç köyde kitap çerçisi olarak çalıştılar ve mükemmel bir başarı gösterdiler.122

 

1860 yılında Harput Đstasyonu’na bağlı 18 yerli yardımcı vardı. Bunların beşi Harput Teoloji Okulu’nun öğrencileriydi. Kış tatillerini öğretmenlik ve kitap çerçiliği yaparak geçiriyorlardı.123 Merzifon Teoloji Okulu’ndan mezun 25 yaşlarındaki bir genç, hem kilise üyesiydi, hem de Çarşamba yakınlarındaki vahşi bir bölgede kitap çerçiliği yapıyordu.124

 

Kitap çerçiliği görevi hiçbir dönemde önemini yitirmedi. 1855 yılında Yozgat’a bir kitap satıcısı gönderildi. Oradakiler, belli bir süreliğine kendileriyle ikamet eden bir kitap satıcısını daha evvel görmemişlerdi.125 1857’de Bandırma’ya bir kitap satıcısı gönderildi.126 1879’da Đzmir’de görevli Msy.Bn. West’e yardım eden Đskoçyalı bayan Jaffray, değişik dillerde kaleme alınmış binlerce risaleyi ve küçük kitabı Rumlara, Fransızlara, Đngilizlere, Almanlara, Ermenilere, Yahudilere ve Türklere dağıttı.127 1887’de Bursa ve civarındaki kitap satıcısı Keria Petri idi. Bu kişi Bursa köylerinin hepsinden adından bahsettirecek hizmetlerde bulundu.128 1888’de Boghos adlı bir Ermeni genci, YMCA’nın Ermeni şubesi tarafından, sırtında kitap dengiyle Đncil dağıtması amacıyla Kayseri civarındaki köylere gönderildi.129

 

Kitap satıcıları, 1856 Islahat Fermanı’nından yararlanarak, devletten elde ettikleri fermanlarla daha rahat çalışıyorlardı. Şöyle ki, Edirne’deki kitap satıcısı, elindeki Türk fermanı sayesinde kitap dükkanının raflarında açıkça Türkçe Eski Ahit ve Yeni Ahit bulundurabiliyordu. Bu çok önemli bir konuydu. Hele bir tanesini pencerenin önüne açık olarak yerleştirmişti. Sokaktan geçenler rahatça okuyabiliyordu. Türkçe Ahitlerden 15, Mezmurlardan ise 30 tane satmıştı.130 Aynı yıl Türklere Đncil satmak için Đstanbul’da bir kişi istihdam edildi:

 


121 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1853, Vol. 49, s. 262.

122 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons (27 October 1856)”, January 1857, Vol. 53, s. 16.

123 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Richardson (31 December 1859)”, April 1860, Vol. 56, s.

104.

124 The Missionary Herald, “Troubled on Every Side”, Mr. Leonard, June 1879, Vol. 75, s. 223-224.

Đlahiyat mezunlarının, kitap çerçisi olanlarından, tezin Kurumsal Eğitim bölümünde de bahsedilecektir.

125 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Farnsworth (11 May 1855)”, August 1855, Vol. 51, s. 237.

126 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 283.

127 Maria A. West, “Smyrna-the Call for Books”, The Missionary Herald, April 1879, Vol. 75, s. 147.

128 The Missionary Herald, “Among the Greeks”, August 1887, Vol. 83, s. 315.

129 The Missionary Herald, “Awakening at Cesarea”, May 1889, Vol. 85, s. 194.

130 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Morse, (23 April 1858)”, August 1858, Vol. 54, s. 252.


“Kutsal Kitap satışı açısından Đstanbul’daki Türklere geniş bir kapı açılıyor. Birkaç ay evvel Türklerle ilgili sıra dışı bir olayla ilgilenmiştim. Bazı Türkler kitap depomuza Türkçe Kitab-ı Mukaddes satın almak için başvurmuşlardı. Herkesin gelip geçtiği Galata Köprüsü’nde Türkçe Kitab-ı Mukaddes satmak için bir adam istihdam edilmişti. Adamın başarısı beklenenin çok üzerindeydi.”131

 

(c)      Kitabevi Đşletenler: Misyonerler Đzmit’te bir kitabevi açtılar. Daha sonra Msy. Everett orayı genişletti ve yeni bir kitap satıcısı daha buldu.132 Sivas misyoneri Parsons’un verdiği bilgiye göre doktor ve kitap çerçisi olarak çalışan kilise görevlisi iyi işler yapıyordu. Kitapların ve ilaçların satıldığı dükkanında her gün Ermenilerle dinî konularda tartışmaya giriyordu. Evanjelik doktrinlerin ilerlemesini işiten ve gören Ermenilerin verdikleri cesaret hiç de az değildi.133 Erzurum’da 1882’de yeni bir kitap satış evi açıldı. Đçinde 10 dilde yazılmış Kitab-ı Mukaddes bulunuyordu. Tecrübeli ve güvenilir bir yerli Protestanın idaresinde satışlar gerçekten çok iyiydi.134

 

1. 4. “Cer Usulü” Din Eğitimi

Misyonerler, yanlarına yerli misyonerleri yahut staj dönemindeki ilahiyat öğrencilerini alarak, çeşitli köy ve kasabalara en az bir hafta olmak üzere belli bir zaman dilimini orada geçirerek insanlara vaaz ederler, kilise ayinleri düzenlerlerdi. Bilgili insanların halktan insanlarla birebir temas etmesi, aynı ortamları paylaşması, görüş alışverişinde bulunması ve sıkıntıların paylaşımı ve çözümü gibi pek çok yararları olan bu metot, medrese sistemindeki “cer usulünü” çağrıştırmaktadır.135 Şüphesiz misyonerlerin amacı yalnızca Protestanlığı anlatmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda evlatlarını misyoner okullarına göndermeleri için aileleri ikna etmek, onlarla yüz yüze tanışarak bir güven tesis etmek, hanım misyonerlerin kendi yaşantılarını yerli kadınlara göstermeleri suretiyle ailelerde bir özenti oluşturarak o yörede okul açılmasını kolaylaştırmaktı. Ayrıca kız ve erkek çocukların bu sayede daha kolay bir şekilde okullara gönderilmesini sağlıyorlar, hatta ailelerinden çocuklarını alarak merkezdeki misyoner okuluna yanlarında götürüyorlardı.


131 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (19 October 1855)”, January 1856, Vol. 52, s. 15.

132 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Everett (25 July 1851)”, November 1850, Vol. 47, s. 373.

133 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Benjamin Parsons (6 January 1857)”, May 1857, Vol. 53, s. 144.

134 The Missionary Herald, “Progress in Erzroom”, November 1882, Vol. 78, s. 492.

135 Bilindiği üzere medrese sisteminde, bir hocanın ve öğrencilerinin birlikte belli bir yöreye, belli bir dönem için giderek orada kalması ve bu sırada halkı irşad etmesi faaliyetine “cerre çıkmak” adı verilirdi. Daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Đpşirli, “Cer”, DĐA, c. 7, s. 388-389. Bu nedenle misyonerlerin bu tür faaliyetlerinin daha iyi anlaşılması adına bu tabirin kullanılması uygun görülmüştür.


Bazı örneklerle bu metodun nasıl uygulandığını görebiliriz. Muş’a giden Msy. Peabody ve ekibi rahatsız edilmeden orada dört gün kaldıklarını, insanların kendilerini ziyaret ettiğini, onlara, Đsa Mesih’e iman ve Tanrı vasıtasıyla tevbe konusunu anlatmaya çabaladıklarını, pek azının buna ilgi gösterdiğini, çoğunun babalarının gittiği eski yolda kararlı olduğunu yazmıştı.136 Ayrıca yerli öğretmenlerden birini de başka bir yere gönderdi:

“Dün yerli kardeşlerimizden birisini, 2500 Ermeninin yaşadığı bir köye öğretmen olarak gönderdik. Bu gence, Tanrı tarafından seçilmiş gözüyle bakıyorduk. Orada elverişli bir tarlaya sahip olacaktı. Sadece okul için gitmeyecek, aynı zamanda papazlara ve fırsat buldukça da köylülere Tanrı Kelamı’nın değişik şekillerde eğitimini verecekti. Böylece Tanrı’nın Krallığı’nın o civara gelmesi için Efendimiz Đsa’nın yolunu hazırlayacaktı.”137

 

Msy. Peabody’nin Muş, Bitlis, Van ve civarına gönderdiği bu Ermeni yardımcı iyi haberlerle geri dönmüştü.138 Đki yerli Ermeni temsilci de dört aylık bir gezi için Fırat nehri civarındaki Ermeni bölgesine gönderildi. Kaldıkları süre zarfında Ordu’da bir dükkan açtılar. Đnsanlar daha evvel hiç duymadıkları Đncil vaazını dinlemek için buraya adeta “üşüştüler”. Sonra bu iki kişi Karahisar’a ve Eğin’e gittiler.139 Maraş ve Kilis bölgesinden Protestanlığa ılımlı yaklaşanlar olduğu haberleri alınca bu yöreye yerli misyonerlerden birisi gönderildi. O da Kilis’te yaklaşık 200 kişiyle görüşerek vaziyet hakkında detaylı bilgiler edindi ve bunları misyonerlere gönderdi.140

 

1850 yılı boyunca Antep civarında bulunan ve daha evvel kitap çerçilerinin gittiği farklı misyonerlik noktalarını sekiz kişi ziyaret etti. Bu kişiler orada on beş gün ile beş ay arasında bir süre kaldılar. Altı tanesi evliydi, ailelerini Antep’te bırakmışlardı. Evlerinden uzun süre ayrı kalmaları aslında misyonerlerin arzu ettiği bir şey değildi. Bu gruptan biri Kilis çalışma sahasına o kadar ilgi duydu ki, birkaç ay sonra karısını almak üzere köyüne geri döndü. Kendisini gerçekten Hıristiyanlığa adamış olan karısı da, akrabalarını terkederek kocasıyla çalışmaya gitti; Kilisli kadınlar arasında misyonerlik yapmaya başladı. Kız ve

 

 

 


136 The Missionary Herald, “Mr. Peabody’s Tour to Diarbekir” April 1850, Vol. 46, s. 127.

137 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, June 1845, Vol. 41, s. 224.

138 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Peabody”, April 1846, Vol. 42, s. 117.

139 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Homes (10 September 1845)”, December 1845, Vol. 41, s.

405-406.

140 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, May 1850, Vol. 46, s. 152.


erkekler için bir okul açtılar. Yerli misyoner bununla da yetinmedi, Diyarbakır ve Antakya’ya toplam dört aylık iki ziyarette bulundu.141

 

Polat Avedis adlı Đstanbullu bir yerli pastör Urfa’da dört ay kaldı, çeşitli çalışmalara iştirak etti, ayrıca vaaz metinleri hazırladı.142 Ertesi yıl yine tek başına Antep’te çalışmaya gitti. O dönünce aynı yöreye bu defa Pastör Simon’un altı aylığına gitmesi planlandı.143 “Kilis, Kessab, Halep ve Urfa Ermenileri için ehliyetli bir kilise üyesi, Fırat’a doğru yayılan iki köye misyonerlik gezisine gönderildi. Ondan kısa ve cesaretlendirici bir rapor geldi.”144 Ertesi yıl yeni bir cer kafilesi daha yola çıktı:

“Kardeşlerimizden yedisi, hakikatin bilinmesi adına bu yöredeki belli yerlere nokta ziyaretler gerçekleştirdiler. Çoğusuyla bu sabah bir toplantı yaptım. Onlara bazı tavsiyelerde bulundum ve birlikte dua ettik. Bütün kalpleriyle bu çalışmanın içine girmek ister görünüyorlardı. Hepsi de aile reisi. Beşi, karısını ve çocuklarını geride bırakmış; ikisi, uzun süredir aileleriyle birlikte olmadıklarından onları yanlarında götürüyor. Đkisi Maraş’a, ikisi Besni ve Adıyaman’a, biri Diyarbakır’a ve biri Kilis’e gidiyor.145

 

Bu grubun gidişinden altı ay sonra Kessab’dan gelen haberler sevindiriciydi. Büyük küçük, kadın erkek 120-130 kişiden müteşekkil bir Protestan cemaati oluşturuldu. Açılan okulda 20 öğrenci okuyordu; 8-10 yetişkin kadın da okuma öğreniyordu. Müstakil bir ibadet yerleri mevcuttu. Dinî ayinler için hafta boyunca ve Sebt günleri üçer defa toplanıyorlardı.146 Divrik’e gönderilen bir yerli yardımcı daha sonra Sivas, Tokat, Amasya ve Merzifon’da da bir süre kaldı. Merzifon’da geçirdiği iki ay boyunca her akşam evinde toplanan çok sayıdaki insana Đncil’i vaaz etti. Sebt günleri 25-30 kişilik ayini yönetti. Đncil doktrinleri lehine halkın geneli üzerinde iyi bir etki bıraktı. Ardından o bölgede bir istasyon kuruldu.147 Đznikli yerli misyonerlerden bazıları her Cumartesi akşamı Bahçecik’e gidip Pazartesi dönmeyi adet edinmişlerdi. Kaldıkları sürece orada vaaz ediyorlardı.148 Arapkir’den de yerli yardımcılar cerre çıkarılmıştı:

“Geçen hafta iki yerli yardımcımız Malatya’ya gitti. Diğer ikisi Alevi köylerine bir başka geziye çıktı. Bu ikisi Eğin’deki seyahatlerinden yeni dönmüştü. Eğin’deki yardımcı


141 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (18 February 1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 208.

142 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith (18 February 1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 208.

143 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (6 August 1851), November 1851, Vol. 47, s. 374.

144 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider (20 January 1851)”, May 1851, Vol. 48, s. 160.

145 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, February 1852, Vol. 48, s. 40.

146 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schneider (17 June 1852)”, November 1852, Vol. 48, s. 332.

147 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Powers (15 October 1851)”, January 1852, Vol. 48, s. 21.

148 The Missionary Herald, “Mr. Van Lennep’s Visit to Baghchejuk”, February 1854, Vol. 50, s. 34.


misyon için bir ev bulmayı başarmışlar. Ayrıca kitaplarımızın satışı için bir tezgah açılmış. Eğinli iki kardeşimiz birkaç günlüğüne Malatya’ya gidecek.”149

 

Akşehir kilisesi, bir süredir “manevi bir rehber ve yönetici isteğiyle sıkıntıdaydı.” Bu yüzden Msy. Ladd, Đsa’nın müritlerini yüreklendirmek ve desteklemek üzere iki ay boyunca orada çalıştı.150 Kalabalık nüfuslu Zara’da çalışan yerli yardımcı da ilerleme kaydettiğini, iyi yönde işaretlerin olduğunu, Evanjelik hakikat dostlarının sayıca arttığını rapor etmişti.151 Harput gençlerinin çoğu, öteki gençler için çalışmak maksadıyla her Pazar günü komşu köylere gidiyordu.152

 

Msy. Tracy, Amasya ziyareti sırasında, geçici olarak buraya hizmet için yerleşen Merzifon Đlahiyat Okulu öğretmenlerinden Avedis’in çok faydalı işler yaptığını görmüştü. Protestanların sayısının 160’a yükselmesinde hayli emeği vardı.153 Merzifon Teoloji Okulu’nda görevli Msy. Riggs, yoğunluğu sebebiyle 1883 kışında yapacağı seyahatte zorlanmıştı. Ancak sonradan Karadeniz kıyılarında bir gezi yaptı. Diğer yerlerdeki vaaz ve ziyaretlerinden sonra nihayet bir Cuma günü Samsun ve Çarşamba vaizleri eşliğinde Kapıkaya dağına tırmandı.154

 

Erzurum’a bağlı Pasin Yaylası’na giden Msy.bn. Powers, Msy. Chambers ve karısı, orada bir haftadan fazla kalarak gerek oradaki okullarda, gerekse halkın arasında çalıştılar.155 Rumların büyük hafta adını verdikleri Rumların yılbaşını, Msy. Crawford, yanlarında özel bir eğitimle Merzifon Teoloji Okulu’na hazırladıkları Rum genci Keria Joannie ile birlikte yaya olarak birkaç Rum köyüne giderek geçirdiler. Yataklarını ve iki valiz Kitab-ı Mukaddes ve risaleyi bir eşeğe yükleyerek yola koyuldular. Ziyaret edecekleri ilk yer, Bursa yakınlarındaki bir köydü.156 Harput’ta görevli Miss Seymour ile Miss Barnum, Arapkir ve köylerindeki Evanjelik çalışmalarla meşgul oldular. Beraberlerinde giden bir misyoner yoktu. Eskiden Redvan’da olan, ama o sırada Diyarbakır’da görev yapan Pastör Kavmé onlara yardım etti.


149 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Richardson (22 August 1856)”, December 1856, Vol. 52, s.

376.

150 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (26 May 1856)”, August 1856, Vol. 52, s. 228.

151 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons (7 December 1858)”, April 1859, Vol. 55, s. 117.

152 Herman N. Barnum, “The Thanksgiving of the Protestants (29 December 1876)”, The Missionary Herald, May 1877, Vol. 73, s. 154.

153 Charles C. Tracy, “Marsovan, the Evangelical Work”, The Missionary Herald, March 1879, Vol. 75, s. 103.

154 Edward Riggs. “Ordination at Kapoo Kaya”, The Missionary Herald, May 1884, Vol. 80, s. 185.

155 Robert Chambers, “Erzroom-Self-Help”. The Missionary Herald. July 1883, Vol. 79, s. 263.

156 Mr. Crawford. “Among the Greeks”, The Missionary Herald, August 1887, Vol. 83, s. 314.


Altı dış istasyonu ziyaret ettiler. Her Protestan aile onları evine davet etti. Ayrıca kadınlara toplantı düzenlediler.157 Msy. Caleb F. Gates 20 Ocak 1895 Pazar sabahı Miss Seymour’la birlikte Harput’tan Hulakegh Köyü’ne gitmek üzere yola koyuldular. Termometre sıfırın altında 10 dereceyi gösteriyordu. Ağır bir sis vardı. Köy iki saatlik uzaklıktaydı. Yaklaşık 150 haneden 40’ı Protestandı. Ancak “bütün köy Đncil’in mayasıyla mayalanıyordu.”158 Bu başarı, soğuğu ve çektikleri sıkıntıları unutturmuş olmalıydı.

 

Đlahiyat Öğrencilerinin Cerre Çıkmaları: Đlahiyat öğrencileri pratiklerini artırmak ve daha fazla sosyalleşmek adına cerre çıkarlardı. Nitekim Bebek Đlahiyat Okulu öğrencilerinden biri, 1847 tatili boyunca misyonerlik turu yapmak için Đznik ve Adapazarı’na gitti.159 1849 yılında da aynı okuldan bir öğrenci tatilde Marmara civarında bir gezi yaptı. Diğerleri ise iç bölgelerdeki değişik yerlerle sürekli bağlantı kurdular.160 Msy. Dunmore ile karısı Erzurum’a bir gezi düzenlediler. 24 Mayısta Diyarbakır’dan yola çıktıklarında yanlarında Bebek Đlahiyat Okulu’ndan altı genç onlara eşlik ediyordu.161 Bir başkası da Simon’du:

“Eski öğrencilerimizden biri olan Simon Vartabet, öğretmen olarak Đznik’te başarıyla çalışmış, pastör Hohannes’e de uzun yolculuğunda refakat etmişti. Şimdi ise iç bölgelerde daha uzağa gidecek bir Evangelist olarak atanmaya hazırlanıyor. Bunun için bizimle teoloji derslerini takip ediyor. Đznik’te bir öğretmen ve diyakoz olarak iyi bir derece elde eden ve inancında ataklık gösteren Simon, Hınıs bölgesine gidecek. Genelde dindar öğrencilerimiz arasında güzel bir misyonerlik ruhu var. Onlardan bir kısmı yaz tatillerini kitap satıcısı olarak geçirmeyi istiyor. Dördünü gönderecek vasıtaları bulduk. Đkisi Kartal, Bahçecik, Havacık gibi yerlere; ikisi Silivri, Tekirdağ, Malkara taraflarına gittiler. Öğrencilerin, kendileri tarafından ihdas edilen bu hareketten memnun kalacaksınız.”162

 

Tokat Đlahiyat Okulu da aynı metodu uygulayarak öğrencilerini sahada yetiştiriyordu. Türkiye’deki misyonlara yardım için Đngiltere’de kurulan Türkiye’ye Yardım Cemiyeti (Turkish Aid Society)’nin cömertliği sayesinde bu öğrencilere kıyafet sağlandı. Đkisi, Sivas’ta

 

 

 


157 Barnum, Herman N. “The Pathetic Story of Persecution”, The Missionary Herald, January 1893, Vol. 89, s. 28.

158 The Missionary Herald, “Yesterday’s Work in a Village”, April 1895, Vol. 101, s. 149.

159 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (16 January 1847)”, May 1847, Vol. 43, s. 151.

160 Cyrus Hamlin, “The Seminary at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849, Vol. 45, s. 399.

161 The Missionary Herald, “Mr. Dunmore’s Journey to Erzrum”, November 1852, Vol. 48, s. 333.

162 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (1 May 1853)”, August 1853, Vol. 49, s. 233.


vaizlik yapan biriyle Niksar’da, diğer ikisi bir öğretmen eşliğinde Zile’de turlara başladı.163 Maraş misyoneri Goodale, zorlu geçen bir cer yolculuğunu şöyle anlatmaktadır:

“Maraş’a gitmek üzere yola koyulduk. Grubumuz Miss Proctor, okullarımızda okuyan ve tatil için memleketlerinden gelen üç genç kız, misyonda istihdam ettiğimiz iki delikanlı, Paşanın verdiği iki süvari, iki uşak bir de katırcıdan oluşuyordu. Saat 11’de gecenin sessizliğinde atlarımızı sürerken haydutların baskınına uğradık.”164

 

Mardin Teoloji Okulu’nda, Sebt günlerinde öğrencilerle birlikte civar köylere gerçekleştirilen seyahat uygulamaları boşa gitmemişti.165 Merzifon Teoloji Okulu’ndan Bursa’ya gelen altı öğrenci, 1872 kışı boyunca Bursa Đstasyonu sınırları dahilinde çalıştılar. Üçü, daha evvel işgal edilmemiş yerlerde görev yaptı.166 Aynı okulun bir sonraki cer faaliyeti de göz kamaştırıcıydı:

“Merzifon Teoloji Okulu mezunlarından biri, hiç kimsenin gitmeye istekli olmadığı bir yere gitme niyetini bize açıkladı. Tıpkı vaiz olmaya niyetli Amerikalı gençlerin yaptıkları gibi hemen hepsi kış tatillerini bu gibi yerlere gidip vaaz ederek geçirdiler. Ayda yaklaşık 6 dolar kadar maaş aldılar. Bu miktarın yarısından azı, yeme içmeye, kalanı da kıyafet ve kitaplara harcanıyor.”167

 

Maraş Teoloji Okulu öğrencileri 1873 yılı tatillerini Şar adlı bir köyde geçirdiler.168 “Teoloji Okulu’nun imtihanları Cuma günü yapıldı. Pazar günü kilisenin pastörü Mardiros, yeni vaizlere ve bu kış çalışmak için köylere gidecek olanlara özel bir vaaz verdi”169 diyen Msy. Barnum, yeni cer adaylarına özel yetiştirildiklerini belirtmiş oluyordu. Erzurum Yüksek Okulu’nda okuyan Hınıslı gençlerden dördü, kış öğretmeni olarak köylerde altı ay boyunca

 


163 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Van Lennep (31 July 1855)”, November 1855, Vol. 51, s.

333. Planlanan bu gezilerin sonuçları, yıl sonu raporunda şöyle yer bulmuştu: “Geçen yıl Niksar’ı bir, Zile’yi iki kere ziyaret ettiler. Mr. Van Lennep Zile’de 10 gün geçirdi. Para ihtiyacı bu türden misyonerlik çalışmalarımızı engelliyor. Niksar’da ilgi çok azdı ama Zile’de sorgulama durumunda ve Protestanlığa açılmaya hazır çok kişi vardı. Bazı öğrencilerimiz Sivas’a gitti. Geri dönenler bu şehirde çalışıyor. Sivas’la Tokat arasındaki köylere bir gezi düzenlenmesini bekliyoruz.” The Missionary Herald, “Armenians, Annual Reports”, September 1856, Vol. 52, s. 264.

164 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Goodale (30 September 1862)”, January 1863, Vol. 59, s. 18.

165 Mr. Pond. “Theological School at Mardin 15 November 1871)”, The Missionary Herald, April 1872, Vol. 68, s. 116.

166 Richardson, Sanford. “Broosa, Native Preachers (30 December 1871)”, The Missionary Herald, June 1872, Vol. 68, s. 175.

167 Judson Smith, “Marsovan Seminary”, (12 February 1873), The Missionary Herald, June 1873, Vol. 69,

s. 201.

168 Henry Marden, “Haçin-A Muhammedan Convert”, The Missionary Herald, September 1875, Vol. 61,

s. 272.

169 Herman N. Barnum, “The Schools at Harpoot (21 November 1877)”, The Missionary Herald, March 1878, Vol. 74, s. 77.


hizmet verdiler ve bu yolla eğitim masraflarını karşıladılar.170 Aynı şehirdeki kız ilahiyat okulu öğrencileri de Ekimden Nisana kadar cerre çıkıyorlardı. Evli hanımlar kocalarıyla beraber gidiyordu.171 Msy. Riggs Kastamonu’ya giderken yanında Antep Koleji’nden bir genci de yanlarında götürdüler.172

 

Merzifon’daki okul tatillerinde ikişerli gruplar halinde turlar yapılırdı. Bu turlara Amerikalı misyonerler, Merzifon Kız Okulu’nun bayan hocaları, kolej profesörleri, ilahiyat eğitimi görmüş talebeler, şehir kilisesinin temsilcileri katılırdı.173 Harput Đlahiyat Okulu’ndan on öğrencinin misyonerlik coşkusu Dr. Barnum’un kaleminden şöyle yansımaktadır:

“On öğrencimiz okul kapanır kapanmaz kendilerini bekleyen köylere gittiler. Bu çalışma için büyük bir coşkuyla yola çıktılar. Hepsini bu kış tek tek ziyaret etmeyi ve pratik tavsiyelerde bulunmayı umuyoruz. Geçen Pazar günü onlardan birinin yanına gittim. Sergilediği enerji ve itidalli davranışından dolayı memnun oldum. Papazı ve kilisesi olmayan bu köyde birkaç gün içerisinde ilgi uyandırmayı başarmıştı.”174

 

Buraya kadar okuduğumuz verilerden şu sonuçları çıkarmamız mümkündür: Misyonerler, yanlarına yerli yardımcıları ve ilahiyat öğrencilerini alarak, onlar sayesinde halktan kimselerle daha kolay temas kurma ve onları yakından inceleme fırsatı yakalamışlardır. Kendileri, sayıca ve imkan bakımından ülkenin en ücra köşelerine kadar gidemeyeceklerdi. Oysa gönderdikleri kişiler kanalıyla eş zamanlı olarak her yerleşim biriminden haberdar olabiliyorlardı. Yöre halkının bir yabancıdan ziyade, kendi milletlerinden olan kimseleri daha çabuk kabullenecekleri gerçeği de cer usulünü sürekli ve değerli kılmıştır. Öğrencilerin cerre çıkmaları ise, onların yetişmesinde sayılamayacak yararlar sağlamıştır. Bu durumda günümüzün modern din adamları yetiştirme metot ve anlayışının yeniden yapılandırılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

 

1. 5. Okuma Yazma Seferberliği

Halk için yapılan misyonerlik faaliyetlerinin bir başka cephesi, özellikle kadınlar yönelik başlatılan, ancak okuma öğrenmek için herhangi bir kuruma gidemeyecek durumdaki

 

 


170 The Missionary Herald, “The Erzroom Church”, November 1883, Vol. 79, s. 450.

171 C. O. Van Duzee, “Erzroom Female Seminary”, The Missionary Herald, January 1875, s. 34.

172 The Missionary Herald, “An Unfrequented Region”, November 1891, Vol. 87, s. 484.

173 White, s. 136.

174 Herman N. Barnum, “The Theological Students- A New Out-Station”, The Missionary Herald, April 1892, Vol. 88, s. 161.


yetişkin erkekleri de kapsayan okuma seferberliği idi. Misyonerlere göre okumayı öğrenmek “doğru dinin” nimetlerinden biriydi:

Doğru din [Protestanlık] gerçekten mükemmel bir şey. Đnsanın içini olduğu kadar dışını da değiştiriyor. Bu sadece onun ahlaki cihetiyle alakalı değil, bütün görüntüsünü değiştirmek suretiyle tavırlarıyla da alakalıdır. Yine doğru din, zekayı ve düşünceyi harekete geçirir. Bizim küçücük cemaatimizdeki kadın zihninin uyanışını hayal dahi edemezdik. Kilisenin her kadın üyesi okuyabiliyor. Bu marifet pek çok örneklerle, kalpteki takva dürtüsünden zihne veriliyor. Bu ruh şimdi kiliseden bütün cemaate yayılıyor. Hatta anne ve büyükanneler dahi, Kutsal Kitab’ı kendileri tetkik edebilmek için okumayı öğreniyorlar.”175

 

Antep’teki cemaatten pek çok kişi, hakikate ilgi duyduklarından itibaren okumayı öğrendi. Oysa daha önce ancak bir iki kadın okuyabiliyordu. Đstasyon açıldıktan bir yıl sonra 10’dan fazla erkek, 28 kadın okuma öğrendi. 10-15 kişi de okumayı söküyordu. Misyonerler bütün bu çalışmalarla “Hayat Kelamının (Word of Life), sadece niyette kalmasını değil esas olmasını”176 istiyorlardı. Erzurum’da sabah akşam Đncil okuyan fertler ve aileler vardı. Arapkir ve diğer beldelerden kimseler, Kutsal Kitab'ın manasını öğrenmek için toplantılar yapıyordu.177 Antep’te bir Ermeninin, kendi dükkanında okuma öğrenmeye çalışması, yoldan geçmekte olan bir papazın dikkatini çekti. Papaz sinirli bir şekilde şöyle bağırdı: “Şuraya bakın! On bir yaşındaki Protestan bir kız, ak saçlı dedelere ders veriyor. Bunu ne siz ne de Piskoposunuz yaptı kilisede!”178 Diyarbakır’da 20 yetişkine ya evlerinde yahut okullarda okuma öğretiliyordu. Üstelik bu gençlerin büyük kısmı, Protestan ibadetlerine ya nadiren katılan, ya da hiç katılmayan ebeveynlerin çocuklarıydı. Ermeni, Yakubi ve Katolik ailelerden geliyorlardı.179

 

Okuma seferberliği evleri dolaşarak kadınlara okuma öğretimini de içeriyordu. Bu metoda erken dönemlerde başlanmıştı. Msy. Goodell’dan özel dersler alarak kendini Protestanca yetiştirmeye gayret eden bir papaz, çok sayıda Ermeni kadına kendi evlerinde okuma da öğretiyordu.180 Okuma seferberliğinde çocuklar istihdam ediliyordu ve bunlara minik öğretmenler (little teachers) adı verilmişti:


175 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Van Lennep (19 May 1847)”, August 1847, Vol. 43, s. 272.

176 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, May 1850, Vol. 46, s. 158.

177 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (2 March 1850)”, June 1850, Vol. 46, s. 203.

178 The Missionary Herald, “Letter from Doct. Smith, Aintab (18 February 1850)”, June 1850, Vol. 56, s. 207.

179 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Walker (14 April 1854)”, July 1854, Vol. 50, s. 209.

180 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1842, Vol. 38, s. 272.


“Okuma öğrenmiş olan kırk çocuğun, evli barklı hanımlara öğretmenlik yapmaları için istihdam edilmesi çoğu kimseye ilginç gelecektir. Bu çocuklar okuma öğretmek maksadıyla evlere gidiyor ve kadınlara verdikleri ders başına bir para (sentin onda biri) alıyorlar. Bir ders yarım saat sürüyor. Bazı çocuklar bu şekilde günde dört beş para kazanıyor.”181

 

Antep’te kadınlara okuma öğretmek maksadıyla çocuklar, okul saatlerinden sonra evden eve gidiyorlardı.182 Kayseri’de 30 kadın on dört yaşlarındaki bir gençten okuma öğreniyordu. Bu gence, bu hizmeti karşılığında bir çift kışlık ayakkabı alınacaktı. Ancak heceleme kitabına büyük ihtiyaç vardı. Üç kadın daha okuma öğrenmek istiyordu. Fakat 100 para tutarındaki heceleme kitabını alamayacak kadar fakirlerdi. Kadınlar aralarında 95 para topladılar. Bu parayla onlara heceleme kitabı aldılar.183 Güney Ermeni Misyonu’nda 1860 yılı itibariyle 300’den fazla kadın “minik öğretmenlerden” ders alıyordu. Okuma bilmeyen erkekler için de akşam kursları açılmıştı. Birçoğu da Pazar okullarında okuma öğreniyordu.184

 

Harput’ta kadın erkek yetişkinlerden birkaç yüz kişi, evden eve dolaşan çocuklar tarafından eğitiliyorlardı. Şehirde daha ileri yaşlardaki yetişkinler ise, Harput Đlahiyat Okulu öğrencilerinden aynı usulle ders alıyordu. Söz konusu öğrenciler, bu hizmetleri karşılığında ufak bir miktar para alıyorlardı. Şehirde 1861 yılında, her biri yirmişer dakikalık bu tür derslerden yaklaşık 6.500 ders verildi. Yanı sıra minik öğretmenler tarafından epeyce kişiye de dış istasyonlarda ders verildi.185

 

Maraş’ta okuma öğrenen kadın sayısı 200’dü (1861). Đki erkek yerli yardımcı tüm vakitlerini, evden eve gidip okuma öğreterek geçiriyordu. Okullardaki 40 civarında çocuk da, günlerinin bir bölümünü bu işe ayırıyordu. Maraş cemaatindeki neredeyse her kadın okuma öğrenmekle uğraşıyordu. Bu gayretler, Gregoryen ve Katolikler arasında da öğrenme arzusunu harekete geçirdi. Onlardan da 50’den fazla kadın okuma öğrenmek maksadıyla Protestan okullarındaki bazı kızlardan ders alıyorlardı.186 Ertesi sene sonunda minik

 

 


181 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Anderson (Aintab, Syria, 27 October 1855)”, February 1856, Vol. 42, s. 40.

182 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 266.

183 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (25 January 1856)”, May 1856, Vol. 52, s. 135.

184 The Missionary Herald, “Southern Armenians, Station Reports”, September 1860, Vol. 56, s. 264.

185 The Missionary Herald, “Station Reports 1861”, October 1861, Vol. 57, s. 302.

186 The Missionary Herald, “Station Reports 1861”, September 1861, Vol. 57, s. 278.


öğretmenlerin bugüne kadar eğitim verdiği yetişkin kadın sayısı 180’e çıkmıştı. Maraş’ta bu yolla okuma öğrenen kadın sayısı yaklaşık 200’dü.187

 

Erzurum’un Pakariç Köyü’nde Amerikalılar gelmeden evvel sadece bir iki kişi okuma biliyordu. 1886 yılında ise on beş yıllık hummalı bir çalışmanın sonunda 90 Ermeni hanesinin 88’inde günlük dilde yazılmış Kitab-ı Mukaddes bulunmaktaydı. Bütün köy “aydınlanmıştı.” Hatta oradaki eski kilisede de Đncil her Pazar günü günlük konuşulan dille okunuyordu. Rapor yazarına göre “uyanmış vicdanlar, ihtiyaçları olan şeyleri eski kiliseden ziyade yeni şapelde buluyorlardı.”188 Ordulu kadınların okumaya ilgisi o kadar büyüktü ki, aileleriyle ilgilenmek yerine okuma öğrenmeye başlamışlardı.189 Özel maaşlarla evlere giderek çeşitli faaliyetlerde bulunan Đncil-kadınları aynı zamanda okuma da öğretiyorlardı:

“Harput’taki çalışmalarımızın önemli bir kısmını kadınlara yönelik çalışmalar oluşturuyor. Baştan beri, sözde Hıristiyanların evlerine Đncil’i sokmak için özel gayretler sarf edildi. Yaşlı genç bütün insanlar onu okumaya hazırlandı. Şu an yaklaşık 20 Đncil-kadını istihdam ettik. Masraflarını, 600 öğrenciden alınan ücretin bir bölümü karşılıyor. Bu kadar az masrafla bu kadar verimli bir faaliyet kesinlikle yoktur. Zira bu kadınlar, Protestanlığı kabul etmemiş ama Đncil-kadınlarına öğrenci olmuş kimselerin yaşadığı evlerde nezaketle karşılanıyor.”190

 

Hummalı bir şekilde okuma öğretilmesinin temel amaçlarından biri, hiç şüphesiz, insanların eski kiliselerini Đncil ışığında sorgulamalarını ve yeni görüşlerden haberdar olmalarını sağlamaktı.

 

1. 6. Amerikan Teknolojisinin Din Eğitimi Yolunda Kullanılması

Misyonerler ülkelerinden getirdikleri bazı alet ve makinaları, insanların ilgisini çekmek ve onlara bu vesileyle yaklaşmak için kullanmayı ihmal etmemişlerdi. Zaten ilk geldikleri dönemde kamuoyu, yeni bir ülke olan Amerika ile ilgileniyor, vatandaşlarına hürmet ediyordu. Bunda Osmanlı Devleti’nin Amerika ile başlattığı siyasi ve diplomatik ilişkilerin etkisi büyüktü. Msy. Schneider ilk izlenimlerini kaydettiği raporunda insanların, Amerikalılara gösterdikleri hayranlık karışımı iltifatları yadırgamış gibiydi:

 


187 The Missionary Herald, “Central Turkey, Station Reports”, August 1862, Vol. 58, s. 247.

188 The Missionary Herald, “Pakarich and Hazark”, June 1886, Vol. 82, s. 222.

189 The Missionary Herald, “Ordoo-A Religious Quickening”, August 1888, Vol. 84, s. 354.

190 The Missionary Herald, “Sketch of Harpoot Station”, April 1892, Vol. 88, s. 146. Đncil-kadınlarının

faaliyetlerine Ev Merkezli Din Eğitimi başlığında değinilmişti.


“Ülkemiz, Yeni Dünyada olması hasebiyle Türkiye’den bu kadar uzak olmasına ve onun hakkında bilgisizlik hüküm sürmesine rağmen; nasıl oluyor da ismi bir şeye onur veriyor, ya da merak uyandırıyor; doğrusu bu bana gülünç geliyor. Geçen bayramlar süresince sakalar, halkın arasında ‘Amerikan suyu!’ diye bağırarak satış yaptılar. Bununla suyun taze olduğunu kastediyorlardı. Çörekçiler, mamullerini satarken, ‘Amerikan tereyağından yapılmıştır!’ diyorlar. Devekuşuna ‘Amerikan kuşu’ adını takmışlar. Ne garip bir tesadüftür, Amerikan yapımı bir fırkateyn şimdi kaptan paşanın sancak gemisi.”191

 

Nitekim Msy. Henry H. Jessup’a göre matbaayı, petrol gazını, dikiş makinesini, fotoğrafı, pirinç saatleri ve yel değirmenlerini Suriye havalisine ve Osmanlı topraklarına ilk defa onlar sundular. Köylüleri Amerikan tarım aletleriyle tanıştırdılar.192 Bu yolla hem insanlara daha kolay yaklaşıyor, bu sayede onlara daha sempatik görünüyor, hem de ülkelerinin ürünlerini buralarda tanıtıp pazarlıyorlardı.

 

1870’lere gelindiğinde teknolojik alet ve makinelerin Osmanlı’ya girişi hızlanmış ve çeşitlenmişti. Msy. O. P. Allen bir raporunda, kendisine Amerika’dan gönderilen alet ve makineleri listelemişti: 102 adet tınaz makinesi, yün için kullanılan 53 adet keten ipliği çarkı, 2 adet elde eğirme çıkrığı, 6 adet dingil (masura), 1 adet el tezgahı, 2 adet harman makinesi, 2 adet yuvarlak dikiş makinesi, 2 adet örme makinesi, 1 adet buğday değirmeni, 1 adet çırçır makinesi, 1 adet saban.193 Halkın bunlara teveccühü ise satırlarına şöyle yansımıştı:

“Tınaz makineleri hayli pahalı ve çok zor bulunuyor. Öyle ki ağaç işiyle uğraşanlar özellikle harman zamanı neredeyse talep bile edemiyorlar. Bir tane bulmak için yirmi mil uzaktan bir adam gelmişti. Bulamayınca hayal kırıklığından ağlamıştı. Birisi de Muş yaylasına doğru 200 mil doğuya gitmişti. Çünkü rüzgar, bulundukları yerde çok yavaş esiyordu. Bu yüzden buğday sonbahar yağmurlarına kadar kalıyor, çoğu ziyan oluyordu. Đyi bir harman makinesi bu memlekette müthiş bir şekilde aranıyor. Lakin Amerika’daki en iyi makinelerimizi buraya getiremedik. Buranın insanları samanı hayvanlara yedirmeye alışkınlar. Bu şekilde kırılınca hayvanların yemediğini söylüyorlar. 3.000 yıllık gelenekleri değiştirmek kolay değil. Ancak yine de Batı medeniyetinin gelişmiş metotlarına yol vermek zorundalar. Đncil ve Hıristiyan medeniyeti Ermeni milletinden sınırları kaldırdı. Onlar da yeni bir manevi hayata olduğu kadar, yeni bir fizik hayata da gözlerini açtılar. Bu topraklarda ilerlemeye, yeni girişimlere, yeni metotlara, yeni makinelere, faydalı olan her


191 The Missionary Herald, “Extracts from The Journal and Letter of Mr. Schneider”, April 1837, Vol. 33,

s. 156.

192 Henry H. Jessup, “American Missions in the Turkish Empire”, The Missionary Herald, November 1894, Vol. 90, s. 482.

193 Orson P. Allen, “Missions and Progress (6 January 1871)”, The Missionary Herald, May 1872, Vol. 68, s. 162.


şeye açıktan bir istek var. Şayet bu duygusuz ‘hasta adam’ sağlığa kavuşma alametleri gösteriyorsa, bunu başaran şey, ülkedeki ilerlemeler ve yönetimle ilgili reformlardır.”194

 

Araştırmacı Robert Daniel’a göre, Osmanlı coğrafyasındaki Hıristiyan toplulukların kültürel ve ekonomik gelişmeleri olmasaydı, Protestanlık çok az gelişirdi. Hatta bu konuyu misyonerler o kadar önemsediler ki, zirai aletleri, elbise dikmeyi, değişik zanaatları ve icatları yaymak için bilimsel konuları ve edebiyatı yerlilere öğretmeyi bir görev saydılar.195 Halka açık bilimsel deneyler ve konferanslar düzenleyerek muhatap kitlelerini genişletmeyi hedeflediler. Örneğin, Msy. Dwight’ın evine gelen deney meraklıları arasında Protestanlar ya da kalbi ısınmaya başlayanlar dışında yeni simalar da vardı:

“Bu akşam kadın ve erkek yirmi Ermeni beni ziyaret etti. Bazısı Katolikti, bazısı bize fena halde düşmandı. Öğrendiğime göre dünya işlerine dalmış zihniyetteydiler. Elektrik deneylerini, güneş sistemi modelini ve diğer araç gereçleri görmek için gelmişlerdi. Hepsini gösterdikten sonra onlara bir vaaz okudum. Sadece meraktan bana dikkat kesilseler de, daha önceden görmediğim bu kişilere hitap etme fırsatı bulmuştum.”196

 

Bilimsel deney merkezli Protestanlık tebliği Msy. Hamlin’in seyir defterine tarihleriyle birlikte şöyle kaydedilmişti:

17 Mart 1844. Komşularımızdan 17 kişi bu akşam uğradı. Rum, Ermeni, Katolik Ermeni ve Türkler olmak üzere dört farklı milletten ve dört farklı dindendi bu kişiler. Onlarla sohbet etmek için dört farklı dil konuşmak ihtiyacı hasıl oldu. Rumca, Ermenice, Fransızca ve Türkçe konuşuyorlardı. Onlara Colt’un bataryasını gösterdim. Basit bir deneyle bunun mümkün olduğunu onlara gösterinceye kadar oldukça kuşkuyla ilgilendiler. Ateşin bu kadar uzağa su vasıtasıyla geçmesi fikri onları adeta çarpmıştı ve bu yeniliğin detaylarıyla fazlaca ilgilendiler.197

28 Haziran 1844. Topkapı Sarayı taraflarından dört Türk genci, Ermeni arkadaşlarıyla fiziksel aletleri görmek için bize geldiler. Bir iki saat dostça sohbet ettik. Devlet hizmeti için bir eğitim sürecindeymişler. Nihayetinde paşalık makamına kadar yükselebileceklermiş. Sarayda ve bahçelerinde dolaşmak için beni davet ettiler.198

 

 

 


194 Orson P. Allen, “Missions and Progress (6 January 1871)”, The Missionary Herald, May 1872, Vol. 68, s. 162.

195 Robert Daniel, “American Influence in the Near East before 1861”, American Quarterly, Vol. 16, 1864, s. 83.

196 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Dwight”, July 1842, Vol. 38, s. 274.

197 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, March 1844, Vol. 40, s. 79.

198 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, March1844, Vol. 40, s. 81.


16 Kasım 1844. Galvanik elektrik cereyanı ile tedaviyi arzulayan komşu köyden bazı felçlilere, iki öğrencimle bu aygıtları gönderdim. Đyi haberlerle geri döndüler.”199

 

Kayserili yerli vaiz Baron Keropi’nin Salı akşamları verdiği bilimsel ve biyografik konferansları iyi bir dinleyici kitlesi takip ettiğinin200 bildirilmesi, 1865’lerde bile bu metodun kullanıldığını göstermesi bakımından anlamlıdır. Đnsanların dikkatini çekmede ve onların hayranlığını celbetmede misyoner evlerinin tefriş tarzı önemliydi:

“Kuzey Türkiye’nin değişik yörelerinde misyonerlerin ikametgahları, fiziki ortamı iyileştirmede ve maddi mülkiyeti kışkırtmada son derece etkilidir. Bir misyonerin evi, çoğunlukla, yöredeki beyaz badanalı, penceresinde camı olan ilk evdir. Bacası, içeriye tütmeyen bir bacadır. Amerikan arabası (vaggon) en kaba yapılmış at arabalarından daha nitelikli, ilk tekerlekli araçtır. Elbette karısının dikiş makinesi de türünün ilk örneğidir. Zanaatları ve yetiştirdiği toprak mahsulleri, emekten tasarruf ettiren makinelerin reklamını yapmaktadır. Bu da insanların daha büyük ve daha az yakıt tüketen makinelere sahip olma isteğini tahrik etmektedir.”201

 

Msy. Jewett Sivas’a ilk gidişinde “bıçak ve çatalla yemek yiyişim, yerde değil seyyar yatakta yatışım, çay ve soğuk su içmem, dahası sigara içmeyişim sürekli merak kaynağı oldu”202 derken, zımnen, muhataplarını modern hayat unsurlarıyla daha ilk karşılaşmada etki altına aldığını vurgulamış oluyordu. “Üç yıl önce hiç bilinmeyen vagonlar yollarda işliyor, Rumeli’den mülteci taşıyor. Bu da yol yapımına öncülük ediyor. Colt marka tabancalar çarşının her yerinde satılıyor, her katırcının, yolcunun ve Çerkez eşkıyanın elinde bulunuyor. Patates de pazarlarda şimdi bir meta”203 diyen Msy. Tracy, diğer meslektaşı Marden gibi, “Protestanlığı kabul etmenin, aynı zamanda teknolojiyle de tanışmak demek olduğunu” sıklıkla vurguluyordu:

“Şark insanını kendi haline bırakırsanız tamamen atalarının gelenekleriyle yetinir ve daha iyisini istemez. Batı medeniyetiyle bağlantı kurmaz. Ancak kalbi, Đncil hakikatinin etkisiyle hayata ısınınca zihni uyanır ve saat, kitap, cam pencere ve değirmen taşı ister.


199 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, July 1844, Vol. 40, s. 227. Hamlin, gelen misafirlerine bu ilginç deneyleri göstererek, teknolojiyi tebliğde kullanmayı, hep gündemde kalmayı sürdürüyordu. Kendisi de bunu dile getirmektedir: “Hafta içinde Đznik, Adapazarı, Suriye, Đskenderiye, Varna, Odessa, St. Petersburg, Merzifon, Eğin ve Muş’tan ziyaretçilerimiz oldu. Onlara bilimsel deneyler gösterdik. Kitaplarımızdan aldılar ve hakikatleri dinlediler. Bu deneyler ve kitaplar, saygın ailelerde sohbetlerin en baş konusu olacak ve hiç şüphesiz Ermeni zihninde genel bir uyanış gerçekleştirecektir.” Bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, March 1844, Vol. 40, s. 81.

200 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Giles (17 February 1865)”, June 1865, Vol. 61, s. 168.

201 Edwin E. Bliss, “Indirect Results of Missionary Labor in Northern Turkey”, The Missionary Herald, September 1876, Vol. 72, s. 281.

202 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (18 January 1855)”, May 1855, Vol. 51, s. 150.

203 Charles C. Tracy, “Turkey since the War”, The Missionary Herald, March 1879, Vol. 75, s. 90.


Aslında New York’tan Akdeniz’e gelmek üzere ayrılan her gemi dikiş makinesi, saat, marangoz aletleri ve Hıristiyan medeniyetinin bazı değişik araç gereçlerini de getiriyor. Şarklının bizzat elinde tuttuğu Kitab-ı Mukaddes’in dışında hiçbir yerde bulunmayan bu gibi şeyler, yerlilerin taleplerini karşılamaktadır. Yolunuzu Arapların, Türklerin, develerin, eşeklerin ve köpeklerin kalabalıklaştırdığı gürültülü dar bir sokağa çevirdiğinizde, Amerikan dikiş makinesinin tıkırtısı ya da bir Amerikan orgunun tatlı nağmeleri kulaklarınızı dolduracaktır. Çok uzaktaki vatanınızdan, çok eski bir dostunuzun sesi sizi karşılamış gibi olacaksınız.”204

 

Misyonerlerin teknolojiyi, din eğitiminin hizmetinde kullanarak, perişan bir hayat süren Ermeni ve Rumların, bırakınız estetiği, insanca yaşamaya bile elverişli olmayan ev ortamlarını bu şekilde düzeltmeye uğraşmışlardır. Böylece, çalışmamızın ileri bölümlerinde de görüleceği üzere, yenilenen dinî görüşlerin, nasıl da kaliteli bir hayat tarzına sebep olduğu hem diğer Hıristiyanlara hem de Müslümanlara gösterilmiş oluyordu.

 

3. PROTESTANLIK TELKĐNLERĐ KARŞISINDA TÜRKLER

American Board misyonerlik teşkilatının Osmanlı topraklarında faaliyete başlamasının ilk ve temel amacının, Yahudilere ve Müslümanlara Protestanlığı tebliğ etmek olduğu daha evvel dile getirilmişti. Ne var ki bu yolda ciddi engeller söz konusuydu. Msy. Jonas King Malta’ya geldiğinde, Đngiliz misyonerler William Jowett’in ve Joseph Wolff’ün de bulunduğu bir toplantıya katıldı (1822). “Aralarında misyonerlik meselelerini görüştüler. Ele aldıkları bir konu da Müslümanlara vaaz etmenin, hayatlarını tehlikeye atıp atmayacağı ile ilgiliydi. Jowett şunu tavsiye etti: ‘Onların yanlışlarıyla açıktan açığa mücadele etmeden önce dillerini, geleneklerini ve halkın önyargılarını öğrenmeye hayli fazla bir zaman (5 yıl, belki daha fazla) ayıralım. Bu süreden sonra cesaretle ve şevkle açık açık Müslümanlıkla mücadele mutlak vazifemizdir.’”205 Toplantıda bulunan Msy. Pliny Fisk de şunları söyledi:

“Đncil’de, ‘size bu şehirde eza ettikleri zaman ötekine kaçın’ [Matta, 10 / 23] denildiği gibi Müslümanlar bize eza ettiklerinde, onlara tebliği sürdürelim diye Tanrı’nın başka yollar açmasını beklemeliyiz. Hepimiz hayatta kalma ihtimallerimizi kaybedeceğiz yahut en azından bu memleketten sürgün edileceğiz. Belki misyon bile durdurulacak. Hıristiyanlığı yeniden canlandıralım, Türklere bunun ne olduğunu gösterelim. Onlara dinleri hakkında sorular sorun, ama onları dinlerinden döndürme konusunu açık dille söylemeyin. Bu, Araplar arasında daha az tehlikeli olurdu, lakin Türkler arasında tedbirli olmak


204 Henry Marden, “Central Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 49.

205 F.E.H.H. Jonas King: Misisionary to Syria, New York: American Tract Society, 1879, s. 90.


zorundayız. Müslümanlara yanlış yolda olduklarını söylemek mecburiyetinde değiliz. Ancak onlara Đncil’in nurunu göstereceğiz. Müslümanlar Henry Martyn’e dilini keseceklerini söylediklerinde Tanrı onu korumuştu. Birbirimizden ayrı hareket etmemeliyiz.”206

 

Đlk misyonerlerden Eli Smith de 1833’de kaleme aldığı Đncil’in Yayılması Bağlamında Müslümanlığın Şu Anki Tutumu başlıklı makalesinde “Müslümanları, dinleri konusunda tartışma yapmaya hoşgörülü hale getirmek bir şeydir, dinlerinden başka bir dine dönmeye hoşgörülü hale getirmek başka bir şeydir. Aciz Müslümanın ruhu, bir misyonerin Đslam dini konusunda soru sormasına katlanamıyor. Zaten bir misyoner bir Müslümanı vaftiz etse karşısında kanunu bulur”207 dedikten sonra şunları ilave etmekteydi: “Türkiye’deki hiçbir Hıristiyan, sahte peygambere kötü söz söylemeye cüret edemez. Misyonerler de [Hz] Muhammed’e kötü söz söylemeyi istemiyor; açıkça tartışarak onun sahte bir peygamber olduğunu ispatlamayı istiyorlar.”208 Đngiliz misyoner Leider, The Missionary Herald’ta (1832) yayınlanan bir makalesinde Müslümanlar arasında Hıristiyanlığı yaymanın bazı zorluklarından bahsediyordu:

“1. Đncil’i onlara açıktan tebliğ edemeyiz. Aksi takdirde ölüm cezası, en azından sürgün ve hapis yeriz.

2.     Bağnaz ve batıl inançlı Müslümanlar ile din üzerine sohbet etmek neredeyse imkansızdır. O kişi sohbet ederse, dini hakkında bir tür suç işlemiş, kendi gerçeğini sorgulamış olur.

3.    Lakin en büyük engel, birisi bir başkasının dinini değiştirmesi halinde, tebliğcinin mutlaka öldürülmesidir. Bu nedenle pek çok Müslüman, onu Hıristiyanlığa davet için gelmiş olan bir misyonere, hayatına kasteden biri gözüyle bakmaktadır.

4.    Đslam’ın kendi bünyesinde de büyük engeller var. Söz gelimi, [Hz] Muhammed kendisini Kur’an’da çok iyi övmektedir.

5.    Yerli Hıristiyanların kendileri Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasının önünde bir engeldir. Onlara çok kötü örnek oluyorlar. Dolayısıyla bir Müslümana tebliğde bulunduğunuzda ‘beni, sizin Hıristiyanlarınız kadar kötü biri mi yapmak istiyorsunuz? Şayet onlar gerçek Hıristiyan değillerse bu fikri nasıl taşıyorlar? O halde önce onları değiştirin’ diyorlar. Bu cevapta hakikat payı çok büyük.”209


206 Aynı yer, 90.

207 Eli Smith, “Present Attitude of Mohammedanism, in Referenca to the Spread of the Gospel”, American Quarterly Observer, Boston 1833, C.1, No. 8, s. 103.

208 Aynı yer, s. 104. Burada geçen sahte peygamber ifadesi misyonerlere aittir ve onların düşüncelerini bilfiil kendi metinlerinden ortaya koymak adına aynen bırakılmıştır.

209 Mr. Leider, “Hinderances to the Reception of the Gospel among Mohammedans in Egypt”, The Missionary Herald, November 1832, Vol. 28, s. 371-372.


Bunun üzerine Amerikalı editör de şunları eklemişti: “Üçüncü başlıkta belirtilen Müslüman kanunu, ancak siyasi inkılaplarla ve diğer gelişmelerle hükümsüz kılınabilir.”210 Leider’in en son şıkta bahsettiği, Doğu Hıristiyanlarının dinlerini başkalarına yanlış tanıtması sonucu oluşan önyargı konusu, aslında, Amerikalı misyonerlerin gündeminde ilk sırayı alacaktı. Zira Rum ve Ermenilerin, Hıristiyanlığı yanlış anlayarak ve yine onun aslına zıt bir şekilde uygulamalarını, yaşadıkları perişan hayat tarzını gören Müslümanlara, misyonerler nasıl tebliğde bulunacak, bu olumsuz yola onları nasıl davet edeceklerdi? Nitekim Msy. Henry Marden’in karşılaştığı ve kendisine Hıristiyanlıktan ilk defa bahsedilen bir Müslüman öfkeyle şöyle bağırmıştı: “Sen benim bu kafir köpekler gibi mi olmamı istiyorsun?” Bunun üzerine Marden raporuna şu cümleleri ekledi: “Maalesef bu doğruydu. Çünkü onun gördüğü Hıristiyanların yaşantısı böyleydi. Misyonerlerin vaaz ettiği ve anlattığı Hıristiyan hayatından daha çok, gördüğüne ikna olmuştu.”211 Bu fikrin doğuşuna dair ilk örneklerden biri de Dwight’ın sık sık şahit olduğu manzaralardı:

“Türkler, sade/saf bir Hıristiyan karakterini bir bütün olarak bugüne kadar hiç görmediler. Bu Cuma günü buradaki Katolikler için ulvi bir gün. Çünkü Paskalyadan önceki son Cuma. Şahit oldukları ayinlere gülmekte olan Türkleri gördüğümde şunu hissetmekten kendimi alamadım: Onlar haklılar ve böylesi bir dine önyargıyla yaklaşmak için makul bir zeminleri var. Hem de bu, bu ülkede Đncil’in yegane temsil ediliş şekli. Onlar bizzat hayatın içinde sergilenen sade bir Hıristiyanlığı, onun tüm gücünü ve basitliğini kuşanmış olarak görecekler midir? Bu türden bir temsil, ne zaman olursa olsun etkili olacaktır. Ne zaman ki Hıristiyanlığı doğru örnekleyen kişiler Müslüman ülkelerde çoğalır, işte o zaman biz de Đncil’in, Müslümanların kalplerini Tanrı’ya kazandığını görmeyi ümit edebiliriz”212

 


Ciddi gözlemlerine dayanarak bunları söyleyen Dwight, din eğitiminde rol alacak kişilerin temsil gücünün yüksek olması gerektiğini vurgulamış oluyordu. Msy. Temple, Đzmir’deki bir camide şahit olduğu teravih namazını uzun uzun tasvir ettikten sonra kendince,

210 Yıllar sonra The Missionary Herald’ın eski sayılarını karıştıran Goodell bu yazıyı ve editörün söylediklerini yeniden okudu. Aradan geçen bunca zaman zarfında siyasi anlamda pek çok gelişme olmuş, en önemlisi de Tanzimat, Islahat Fermanları bahsedilen ölüm cezasını bertaraf etmişti. Bütün bu safhaları bizzat yaşayan Goodell mektubuna şunları yazdı: “Tanrı’ya şükür bu devrimler gerçekleşti ve o korkunç kanuna artık hükümsüz gözüyle bakılabilir. Müslümanın bir misyonere, hayatına kastedici gözüyle bakmasına yahut dinini değiştirirse öleceği hissine gerek kalmadı. Eskiden ölmesi lazımdı; şimdi yaşayacağı neredeyse kesin. Eskiden kanun ona karşıydı; şimdi bütün kanunlar onun lehinde. Eskiden şiddetli bir ölümden kaçabilirdi ama bu sadece bir ihtimaldi; şimdi ise hayatını kaybedebilir, ancak o da bir ihtimal.” The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (10 August 1859)”, October 1859, Vol. 55, s. 315.

211 Henry Marden, “Central Turkey”, The Missionary Herald, February 1880, Vol. 76, s. 46.

212 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Dwight (Đzmir, 9 April 1830)”, August 1830, Vol. 26, s. 250.


onlardaki temsil gücünün kuvvetine dikkat çekerken, bir başka açıdan da Türklerin aslında “sade Hıristiyanlığa” ne kadar yakın olduğunu belirtmişti:

“Buradaki sessizlik, kendisini ibadete adamış kalabalık ve ortalıkta ibadet edilen hiçbir resim ve tasvirin olmayışı lisanı halleriyle şunları söylüyor: Zavallı, aldatılmış, kendilerini sahte peygamberin ateşli takipçileri olarak gören Türkleri, kerameti kendinden menkul Hıristiyan komşularıyla kıyaslarsak görürüz ki, Türkler, Tanrının Krallığı’ndan çok da uzak değillerdir. Doğudaki Hıristiyan kiliselerinin manzarası ise gürültü patırtı ve düzensizlikle dolu. Orada tasvirlere, amblemlere, hurafe ve putperestliğe yardımcı olan herşeye istavroz çıkarılıyor.”213

 

Temple hemen ardından, Türkleri Protestanlaştırmadan evvel yol üzerindeki en büyük engelin kaldırılması gerektiğine kanaat getirdi. Ona göre “Müslümanlık, Hıristiyanlığın sülbünden gelmekteydi ve onun bozulmuş bir haliydi. Şayet buradaki kiliselerde uzun süredir yurdundan kovulmuş bulunan hakiki takva anlayışı eski haline döndürülür; Đncil’in saflığı ve sadeliği geri getirilirse, Müslümanların Hıristiyan imanına dönüş yapmalarının en büyük engellerinden biri yoldan kaldırılacaktı. Çürümüş, hurafelere batmış kiliseye şu yüksek sesle söylenmeliydi: ‘Toprak yığın, toprak yığın, yol hazırlayın, kavmimin yolundan takozu kaldırın. [Đşaya, 57/14]’”214

 

Bu takozun ciddi bir engel olduğu, mutlaka kaldırılması gerektiği, ancak ve ancak bu sayede Müslümanların Đsa’nın yoluna dönecekleri, aksi takdirde bunca emeğin ve masrafın heba olacağı gerçeği nihayet ABCFM tarafından da kabul edilmişti. Msy. Hamlin’e verilen talimatlar metninde bu kabul açıkça ortaya konmuştu:

“Şark kiliselerine yönelik misyonlarımızın ilgi duyduğu konu, ilk önce, Đncil ruhunun ve bilgisinin onlar arasında yeniden canlanmasıdır. Đkinci olarak, bu vesileyle Müslümanlara tesir etmektir. Aynı zamanda bu, Müslümanlara doğrudan misyonlar kurma fikrini engel olacak değildir. Zaten şu an Türkler için çalışan ve Đstanbul’da ikamet eden bir misyonere sahibiz. Fakat yerli Hıristiyan kiliseleri oldukları gibi kaldıkları takdirde Müslüman zihniyeti üzerine daha fazla etkide bulunmayı düşünmek uzak bir ihtimaldir. Müslümanlar yerli Hıristiyanlara, Hıristiyanlığın ne olduğunu örnekleyen kişiler olarak bakmaktadırlar. Onlar, Şark Hıristiyanlarının kendilerinden daha iyi durumda olmadıklarını gözleriyle görüyorlar. Hatta onların daha kötü olduklarını düşünüyorlar. Bu düşünce, genellikle Türkiye’de ikamet eden Avrupalılar tarafından da doğrulanıyor. Malum ve şüphe götürmez olan bu netice karşısında Müslümanlar, Kur’an’ın, Kitab-ı Mukaddes’ten; kendi


213 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Temple (20 January 1835)”, June 1835, Vol. 31, s. 220.

214 Aynı rapor, s. 222.


dinlerinin Protestanlıktan daha mükemmel olduğunu emin bir şekilde iddia etmektedirler.”215

 

Gerçekten de tarih sayfalarına bakıldığında Türklerin Hıristiyanlığa geçmedikleri görülüyordu. Bunun nedeni Doğu Hıristiyanlarının onlarda bıraktığı olumsuz izlenimlerdi:

“Tarihleri boyunca Türkler, Protestan Hıristiyanlığı baş gösterinceye kadar, kendilerine endişe veren hiçbir inançla karşılaşmadılar. Dört asırdır elimizde hiçbir delil yoktur ki, tek bir Türk, gönüllü olarak Hıristiyanlığı kabul etmiş olsun. Halbuki büyük Hıristiyan kalabalıkları ya güç kullanılarak ya da zulüm yoluyla Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Buna mukabil geçen yirmi yılda Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçişler nadiren [de olsa] vuku buldu. Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçenler devlete rapor edildi. Bu da Devlet yetkililerinin Protestanlığa karşı son birkaç yıldır ortaya koydukları kararlı tavrın sebebidir.”216

 

Yıllar sonra kaleme alınan bir değerlendirme yazısında, öncelikle Hıristiyan vizyonunu yenileme projesinin başarısını gözler önüne seriyordu:

“Otuz beş yıl önce Türkiye’ye giden Amerikan misyonerlerinin esas amacı Đncil’i Türklere tebliğ etmekti. Bir Türke göre bir Hıristiyan bir gavurdu; yani bir kafir, bir köpekti. Bu bakımdan Şark kiliselerinin ifsat olmuş Hıristiyanlığı, Türkler arasında Đncil’in ilerlemesindeki en büyük engeldi. Bu yüzden ilk başta görüldü ki, Türklerin Hıristiyanlığa döndürülmesinde en doğrudan ve en münasip yol, Osmanlı Hıristiyanlarının ıslahıyla uğraşmaktı ve sade Hıristiyanlığın yaşayan bir örneğini sunmaktı. Zaman bu kanaatin doğruluğunu gösterdi. Zira gerçekleşen bu reformasyona, Đmparatorluk sathındaki Türklerin dikkati çekildi. Misyonerler ve yerli Protestanlarla görüşmeler vasıtasıyla birçok Türk, sade Hıristiyanlık hakkında doğru fikirler edindiler. Protestanlarla öteki Hıristiyanları birbirinden temyiz etmeyi öğrendiler. Aralarından pek çoğu Türkçe Kitab-ı Mukaddes satın aldı ve okudu.”217

 


Müslümanların gözü önündeki kötü, gerçek Đsa’nın dinini temsil etmeyen, hurafelere batmış bir Hıristiyanlık fotoğrafının silinmesi projesi, Müslümanların Evangelize edilmesi projesini yaklaşık yarım asır ertelemiştir. Bu süre zarfında misyonerlerin tek amaçları, Müslümanlara gerçek Hıristiyanlığın ne olduğunu göstermekten ibaret kalmıştı. Bir başka

215 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 40.

216 Joseph K. Greene, “Missionary Periodicals at Constantinople”, October 1874, Vol. 70, s. 301. Bu konudaki başka yazılar için bkz. The Missionary Herald, “Islam”, July 1881, Vol. 77, s. 290; The Missionary Herald, “The Strategic Import of Missions in the Levant”, June 1894, Vol. 90, s. 235.

217 Joseph K. Greene, “American Mission in Turkey”, The Missionary Herald, March 1868, Vol. 64, s. 76.


deyişle Ermeni ve Rumlar, kendilerine yönelik tebliğ ve eğitim öğretim çalışmalarını, bir anlamda Müslümanların Protestanlaştırılması projesine borçluydu. Bu durumun tahlilini, bir misyoner yazısında açıkça görebiliriz:

“1852 yılının sonunda ülke çapında toplam on dört kilise kuruldu. Halbuki yirmi sene evvel imparatorluk sathında tek bir Protestan yoktu. Herhangi bir yörenin Protestan cemaati, devlet ve ülkedeki Müslümanlar tarafından tanınmıyordu. Protestanlık mezhebi tanındıktan ve bir devlet beratıyla sivil haklarını elde ettikten sonra padişahtan çobana kadar Osmanlıdaki Müslüman nüfus, Hıristiyanlığın en sade şeklini görmeye, gerçek Hıristiyanlığın tesirlerine şahit olmaya başladı. Yeni Hıristiyanlar sakin, Tanrı’dan korkan, dürüst, vicdan sahibi kişilerdi. Bu farklılığı açıkça herkes itiraf ediyordu. Böylece Đncil de şerefleniyordu. Protestan tebeası arasında eğitim de tüm hızıyla devam ediyordu. Herkes bu eğitimin, ülkedeki hiçbir eğitime benzemediğine inanıyordu. Doğunun tamamında zihnî ve ahlakî bakımdan çok fazla ihmal edilmiş olan kadın cinsi de özgürlüğüne kavuşuyor ve eğitiliyordu. Genç erkekler sadece Đncil elçiliği için değil, aynı zamanda insan bilimi ve endüstrisinin yüksek elemanları olarak yararlılık göstersinler diye yetiştiriliyorlardı. Bab-ı Âli’nin Protestan tebealarına fayda için işletilen basımevi, eğitim bölümü için genel okul kitaplarından, doğal bilimlere, matematiğe, ahlak felsefesine, tarihe ve diğer branşlara kadar yayın yapıyordu. Dinî alanda basit bir risaleden, hacimli kilise tarihi eserlerine ve hatta Kitab-ı Mukaddes şerhine kadar pek çok kitap bu matbaalarda basılmıştı.”218

 

Hıristiyanlığı gerçek yüzüyle tanıtma hedefi o kadar önemli görülüyordu ki, yerli Protestanlar bunun için yaşadıkları yerleri terk edip Müslüman köylerine göç ediyorlardı. Bunun bir örneği Đzmir’de yaşanmıştı. Protestan Rumlardan biri, “bir Türk köyünde yaşamaya gitti. Amacı, pek çok yerdeki Müslüman zihninde, sade Hıristiyanlığın izlenimini tasvir etmekti. Mesleği çobanlıktı. Rum çobanları istihdam eden nüfuzlu bir Türkün çobanlığını yapacaktı. Diğer Rum çobanlar, bu kişiyle ilişki kurmaktan hoşlanmadılar. Kovsun diye onu Türke şikayet ettiler. Türk de, ‘şayet Protestan olmazsanız asıl sizi kovacağım’ dedi. Köydeki öteki Türkler, Protestanlığı daha iyi anlamak için pek çok soru soruyorlardı.”219 Ancak bu çalışmaların rahat bir nefes almasında Tanzimat Fermanı’nın ciddi bir etkisi söz konusuydu. Onun sayesinde Hıristiyanlık toplum nezdinde bir paye kazandığından dolayı, Hıristiyanlar da kendilerine çeki düzen vermişlerdi:

 


218 The Missionary Herald, “The British Ambassador and the American Missionaries”, September 1852, Vol. 48, s. 268.

219 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (Đzmir, 14 September 1855)”, December 1855, Vol. 51,

s. 366.


“Her ne kadar misyonerlerin gözünde Tanzimat-ı Hayriye’nin sağladığı haklar gayrı müslimlerin bütün meselelerini halletmemiş olsa da, onun sayesinde Bab-ı Âli’nin Hıristiyan ve Yahudi tebealarının vaziyeti geniş ölçüde düzeldi. Reaya arasındaki kıyafetler, bina tarzları gibi zahiri değişimler ve tavırlarındaki olumlu farklılıklar bu düzelmenin çok önemli ve derin göstergeleriydi. O kadar ki, Đstanbul’daki ve eyaletlerdeki idareciler, bu değişimlerin eskiden hissedilmeyen baskısı altındaydılar.”220

 

Bu düşüncelerle kilise merkezli tebliğden ziyade, okul merkezli tebliğ ve eğitime daha fazla önem verdiler. Zira okul, yukarıda bahsedilen zahiri değişikliklerin gerçekleştirilmesine imkan veren merkezlerdi. Henüz 1830’lu yıllardayken bile bunu farketmekte gecikmemişdi. Msy. Adger şunları yazmıştı: “On veya yirmi yıl sonra Yunanistan ve Anadolu’da bu okulların bereketli sonuçları görülecektir. Bırakın da Rumlar şimdiki ilerledikleri yola devam etsinler; bırakın da Türkler, çocuklarını eğitmeyi ihmal etsinler. Yirmi yıl içerisinde Türkler ve Rumların konumları birbiriyle yer değiştirecektir.”221 Bundan dolayı kendilerini ziyarete gelen Müslümanların, eski olumsuz izlenimlerinin silinmesi noktasında hayli önem taşıyordu:

“8 Mart 1841. Dün Türkçe ayinde otuz kişi vardı. Bunlar arasında iki de Müslüman bulunuyordu. Birisi, şu an sürgüne gönderilmiş olan M. Paşa’nın oğluydu. Gelmek için izin istedi ve bir arkadaşıyla geldi. Onu motive eden şey, nasıl ibadet ettiğimizi görme merakından öte bir şey değildi. Fakat öyle bile olsa, ümit ediyoruz ki en azından Hıristiyanlıkla alakalı, uzun süre önceden beri Müslümanların gözündeki yanlışlıklardan başka yararlı izlenimler edinir.”222

 

Bu olumlu izlenimler çok geçmeden meyvelerini vermeye başladı. American Board merkezinin Müslümanlarla birebir münakaşa etmek yerine onların zihinlerinde değişim ve hayranlık meydana getirme metodu işe yaramıştı:

“Yanan kilisenin yerine yenisi yapılıyor. Bursa pastörünün anlattığına göre iki Türk, camiye iki mil mesafedeki kilise inşaatının yanından geçiyormuş. Biri diğerine, ‘nasıl oluyor da bu Hıristiyanların camiye bu kadar yakın yere kilise yapmalarına izin veriliyor?’ demiş. Öteki, ‘bunun bir zararı yok ki. Onlar Protestan. Bizim ki de cami, onlarınki de’ demiş. Kastettiği şu: Burası bir puthane değil, ibadet için sade yapılmış bir yer, tıpkı camiler gibi. Gerçekten de bir Türkün diğeriyle böyle konuşması, zamanın geldiğinin işaretlerini veriyor.”223


220 The Missionary Herald, “The British Ambassador and the American Missionaries”, September 1852, Vol. 48, s. 269.

221 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s. 167.

222 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Schneider”, October 1841, Vol. 37, s. 424.

223 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1854)”, December 1854, Vol. 50, s.

375.


Müslümanların Protestan mezhebinden ve muhtevasından haberdar olmalarında, Ermeni ve Rum kiliseleri ruhban sınıfının ve ileri gelenlerinin, Türk işverenlere yahut idarecilere, bu yeni mezhebin mensuplarını şikayet etmeleri de atlanmaması gereken bir husustur. Nitekim Ermenilerden sözü geçen bir zat, iş yaptığı bir Türke, yerli Protestanlardan birini azarlamasını istemişti. Sebebi, o kişinin Protestanlığı kabul ederek yoldan çıkmasıydı. Türk de bunun üzerine onu azarlamak için konuşmayı denedi. Protestan genç sakince fakat kararlı bir şekilde şu karşılığı verdi: “Siz bana Ermeni Kilisesi’nde kalmamı söyleyerek ne tavsiye ettiğinizi biliyor musunuz? Orada mum yakmamı, azizlerin tasvirleri önünde istavroz çıkarmamı, Bakire Meryem’e dua etmemi, beni affetmesi için papaza günahlarımı itiraf etmeyi, kız kardeşimi veya annemi günah itirafı için kiliseye göndermemi istiyorsunuz” cevabını vermiş. Türk “bunlar yapılmaz, bunları tavsiye etmeyi düşünmemiştim” diyerek geri adım attı. Artık bu ikisi görüşüp konuşmaya başladılar. Hatta Türk, çarşıda herkesin ortasında o gençle birlikte oturup kahve içmeyi istemekte tereddüt göstermemeye başladı.224 Msy. Farnsworth, Türk kadınlarının vaazlara ilgisinden memnundu:

“Bu hafta, Đsa’nın müjdesine ilgi gösteren Türk kadınlarını görünce sevindik. Msy.bn. Farnsworth, çok sayıda Müslüman ailenin yaşadığı mıntıkada bir dua toplantısı gerçekleştirdi. Bazı kadınlar bütün uygulamalar boyunca orada kaldılar ve hürmetle ayrıldılar. Açıkçası çok derinden etkilenmişlerdi. Kısa tefsirlerle Matta 27. bölüm okundu. Muhtemelen bu kadınlar, Kurtarıcımız Đsa’nın mahkeme edilişini, infazını ve gömülmesini ilk defa duyuyorlardı. Geleneksel olarak Amin diyerek kalpten tasdik ettiler. Şimdilik Türkler arasında her hangi bir hareket beklemiyoruz. Yol hâlâ hazırlanıyor. Đslam’ın takipçileri için kurtuluş günü zannettiğimizden daha yakın olabilir.”225

 

Türklerin Protestanlaştırılması meselesi, Đngiltere’deki Türk Misyonlarına Yardım Cemiyeti’nin de en önemli gündem maddesiydi. 1855’te yapılan yıllık toplantısında konuşan başkan, bu hareketin Türkler açısından çok mühim olduğunu, yerli Osmanlı halkı arasında geçen iki yıl içerisinde çarpıcı bir değişim vuku bulduğunu belirtti. Ona göre beş yıl öncesinde Hıristiyan olmuş bir Türk bilinmezken şimdi çok sayıda ihtida etmiş Türk vardı. Đş burada da kalmıyordu, ilan edilen hakikati dinlemeye ve Kutsal Metinleri almaya meraklı, çokça ve artan sayıda Türk mevcuttu. Şayet Fransa ve Đngiltere hükümetleri, Hıristiyanlığı kabul eden bir Türkün ölüm cezasına çarptırılmasının kanunen kaldırılması konusunda var güçleriyle nüfuzlarını Osmanlı Sultanı üzerinde kullanmayı sürdürebilirlerse, Osmanlı halkı


224 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ladd (6 November 1855), February 1856, Vol. 52, s. 46.

225 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Farnsworth (11 May 1855)”, August 1855, Vol. 51, s. 236.


arasında çok dikkate değer bir değişiklik yaşanacaktı.226 Nitekim bu çağrının hemen akabinde yayınlanan Islahat Fermanı misyonerlerin daha rahat nefes almalarını sağladı:

“Dinî özgürlüklerin (religious freedom) hepsinde ilerleme kaydedildi. Vicdani haklar (rights of conscience) gittikçe daha fazla tanınıyor. Osmanlı tebeaları arasında dinî düşünce ve ibadetlere evrensel bir hoşgörü (universal toleration) sağlayan son Hatt-ı Şerif, ziyadesiyle hayırlı bir hadisedir. Bu önemli belgenin şartlarını ortaya koymaya muhalefet ne olursa olsun çoğusu hayata geçirildi. Bu, doğru yönde önemli bir adımdır. Özgürlük dostları (friends of freedom) ve paralelinde hoşgörüsüzlük kurbanları şimdi bu belge üzerinde ciddiyetle duruyorlar. Tüm toplumsal katmanların zihinleri uyanmış vaziyette. Dikkatleri dinî hakikate yönlendirildi. Tanrı Kelamı Đncil’i dinlemeye hazırlar. Hatta pek çok yerdeki Rumlar ilahi vahyi kabul ediyorlar. Sahte peygamberin takipçileri de ümitsiz bir sınıf değil. Uzun süreden beri Mesih’in dizi dibinde oturmaya başladılar.”227

 

ABCFM genel sekreteri Rufus Anderson “bu fermanla biz misyonerlere, Müslümanları Hıristiyan yapma kapısı açılıyordu. Protestanların lehine oldu diye bundan memnun kalmayan Ermeni ve Rumların sayısı hiç de az değildi. Fakat bu durum Müslümanların ferasetinden kaçmadı”228 sözleriyle Islahat Fermanı’nın işlerini kolaylaştırdığını açıkça ifade etmiş oluyordu. Artık bundan sonra Türklerin Türkçe Đncil’lerle ilgilenmeye başladıkları, misyoner toplantılarına katıldıkları görülüyordu. Misyonerler onlara rahatça, birebir tebliğde bulunabiliyorlardı. Söz gelimi bir gün Türklerden biri yerli bir Protestana Kur’an hakkında ne düşündüğünü sordu. O da dobra dobra Kur’an’ın düzmece bir kitap olduğunu söyledi. Üstelik bu sözleri asil görünümlü, uzun, beyaz sarıklı ve ak sakallı bir Türk’e söylemişti. Bunun üzerine bahsedilen Türk, misyonerlerin deposuna giderek, Đngiliz papazların Đstanbul’da sattıklarından bir Ahit istedi ve mutlaka okuyacağını söyleyerek ayrıldı.229 Bir başka gün de alim bir zat konuşmak üzere misyonerlerin yanına geldi. Elindeki Đncil’i açtı ve Matta, I. bölümden, Hz. Meryem’in gebelik süreci ve doğumuyla ilgili bölümü okudu. Bunları doğru kabul ediyordu. Fakat Hz. Meryem’in daha sonradan evlenmesine inanamıyordu. Konunun buradan silindiğini düşünüyordu. Bu kişi bu konuyu konuşmak üzere defalarca gelip gitti.230 Üstelik Türkler, onlara göre, Türkçe Đncil satın almaya ve satış yapanlara ses çıkarmamaya başladılar:


226 The Missionary Herald, “Turkish Missions Aid Society”, June 1855, Vol. 51, s. 183.

227 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Reports”, September 1856, Vol. 52, s. 258.

228 Anderson, c.2, s. 18.

229 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (19 October 1855)”, January 1856, Vol. 52, s. 15.

230 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (19 October 1855)”, January 1856, Vol. 52, s. 15. Bu ve benzeri pek çok görüşme, tartışma ve Müslümanların misyonerlerin ayinlerine ve toplantılarına katılma hadisesi yaşandı. Bu örnekler için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Walker (15 August


“Đncil satışı açısından Đstanbul’daki Türklere geniş bir kapı açılıyor. Birkaç ay evvel Türklerle ilgili sıra dışı bir olayla ilgilenmiştim. Bu kişiler kitap depomuza Türkçe Đncil satın almak için başvurdular. Herkesin gelip geçtiği Galata köprüsünde Türkçe Đncil satmak için bir adam istihdam edilmişti. Adamın başarısı beklenenin çok üzerindeydi. Görünürde Türkçe kitaptan başkasını bulundurmuyordu. Gelip geçen Müslümanlara da ‘Kutsal Kitap, alın!’ diye bağırıyordu. Onlar da geriye dönüp kitaba saygıyla bakıyorlardı. Diğer bir kitap satıcısıyla da cesaretlendim. Türkçe karakterde yazılmış Türkçe Ahitleri yanında taşıyordu. Diğer kitaplara nazaran daha fazla satmıştı. Dahası, bir Müslüman geldi ve şehrin büyük pazarında Türkçe Đncil’ler için bir tezgah açma izni istedi. Açtı ama pek başarılı olamadı.”231

 

Raporlara göre Sivas’ta Müslümanlardan 30 genç misyonerlere uğruyor, orada Đncil okuyorlardı. Ermeni Protestan Kilisesi’nde büyükçe bir Đncil Türkler okusun diye bulunduruluyordu. Đznik’te bir kitap satıcısı bu yıl boyunca 58 Türk köyünü ziyaret etmişti. Bir diğeri de 100’den fazla Türk köyünde tebliğde bulunmuştu. Hükümetin tavrı hâlâ dostça değildi; fakat iki yıl önceki düşmanlığı da yoktu.232 Ancak misyonerler bu kadar ümitvar olmalarına rağmen Müslümanları Protestanlaştırma projesinden istedikleri neticeyi elde edemediler. Yüzyılın sonuna kadar resmen din değiştiren Müslüman sayısı 30’u geçmedi.233 Bunda devletin aldığı caydırıcı, kanuni tedbirlerin de payı büyüktü.234


1856)”, November 1856, Vol. 52, s. 333; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Ball (16 November

1855)”, February 1856, Vol. 52, s. 47; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (27 December

1856)”, April 1857, Vol. 53, s. 121; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (20 February 1857)”, June 1857, Vol. 53, s. 193; Reports of The A.B.C.F.M. (1857) “Increasing Demands of the Field”, Boston 1857, s. 67; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Beebee (9 October 1857)”, February 1858,

Vol. 54, s. 49; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (20 May 1858)”, August 1858, Vol. 54, s.

248; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (20 May 1858)”, August 1858, Vol. 54, s. 248; The

Missionary Herald, “Letter from Mr. Wheeler (13 November 1858)”, March 1858, Vol. 55, s. 84; The Missionary Herald, “Annual Meeting, General Letter”, September 1859, Vol. 55, s. 267; The Missionary Herald, “Letter from Dr. Pratt (10 September 1859)”, December 1859, Vol. 55, s. 368; The Missionary Herald, “Letter from Dr. Pratt (16 November 1859)”, May 1860, Vol. 56, s. 152; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parsons (12 July 1856)”, October 1856, Vol. 52, s. 297.

231 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (19 October 1855)”, January 1856, Vol. 52, s. 15. Türklerin Đncil’le ilgilenmeleri konusunda diğer örnekler için bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (25 January 1856)”, May 1856, Vol. 52, s. 136; The Missionary Herald, “Station Reports”,

September 1857, Vol. 53, s. 283; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Peabody (10 May 1858)”, August 1858, Vol. 54, s. 248; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Morse (23 April 1858)”, August 1858, Vol. 54, s. 252. The Missionary Herald, “Organized Christian Work at an Out-station, Annual Report”, August 1877, Vol. 73, s. 247; The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 277; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Pollard (Arapkir, 20 August 1858)”, December 1858, Vol. 54, s. 375 ve 377; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (18 August 1858)”,

November 1858, Vol. 54, s. 351.

232 Reports of The A.B.C.F.M. (1867) “The Mohammedans”, Boston 1867, s. 63.

233 Raporlara yansıdığı ölçüde Protestan olduğunu açıklayanların isimleri ve tanassur tarihleri şu şeklide tesbit edilmektedir: Selim Ağa (yeni adıyla Mr. Williams (1852); Edirne’li bir kişi (1853); Filibe’li iki Müslüman (1856); Kayseri’li Ahmet Ağa (1856); Antep’li bir Müslüman Kürt (1857 öncesi); Ankara’lı


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hasan (1858); Diyarbakır’lı bir kişi (1859); Said Efendi (1859); Đmam Abdi Efendi (1860); Hamdi Efendi (1860); Ömer Efendi (1861); Đstanbul’lu 6 Kişi (1864); Mardin’li Farho (1864); Mardin’li Tamo (1864); Bir Türk Memur ve Karısı (1865); Maraş’lı Mustafa (1874); Haçin’li Vele (1874); Erzurum’lu bir kişi (1879); Erzurum’lu Molla Şükrü Efendi (1882); Feyzîzade Mehmed Efendi ve 15 Talebesi (1884); Erzurum’lu Hüseyin (1885); Maraş’lı bir kişi (?); Bitlis’li Murad (1883). Bu kişilerin din değiştirmeleri ile ilgili birden fazla kayıt bulunmaktadır. Ancak hepsiyle ilgili birer kaynak vermekle yetiniyoruz. Sırasıyla bkz. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (24 September 1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 15; Joseph K. Greene, “Adrianople [Edirne]”, The Missionary Herald, May 1887, Vol. 83, s. 178; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Leonard (27 November 1858)”, April 1859, Vol. 55, s. 115; The

Missionary Herald, “Letter from Mr. Leonard (27 November 1858)”, April 1859, Vol. 55, s. 115; The

Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (16 December 1857)”, April 1858, Vol. 54, s. 110; The Missionary Herald, “Persecution at Angora”, [Ankara’daki yerli yardımcı Abgar’ın 11 March 1862 tarihli mektubu], May 1862, Vol. 58, s. 163-164; Reports of The A.B.C.F.M. (1865) “Eastern Turkey”, Boston 1865, s. 84; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Morse (27 April 1859)”, August 1859, Vol. 55, s. 239-240; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Herrick (7 September 1864)”, December 1864, Vol. 60, s. 377; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schauffler (2 January 1861)”, March 1861, Vol. 57,

s. 76; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schauffler (2 January 1861)”, March 1861, Vol. 57, s. 76;

The Missionary Herald, “Letter from Mr. Herrick (7 September 1864)”, December 1864, Vol. 60, s. 377; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Williams (15 March 1865)”, July 1865, Vol. 61, s. 207; The Missionary Herald, “Letter from Mr. H. A. Schauffler (5 April 1865)”, Vol. 62, s. 207; Henry Marden, “Mustapha, the Converted Muslim”, The Missionary Herald, May 1880, Vol. 76, s. 182; Henry T. Perry, “A Kurdish Mohammedan Convert (25 August 1874)”, The Missionary Herald, December 1874, Vol. 70,

s. 390; Robert Chambers, “A Protestant Turk”, August 1881, Vol. 77, s. 318; The Missionary Herald, “Erzroom and Out-stations”, June 1882, Vol. 78, s. 231; The Missionary Herald, “Converts from Islam”, April 1885, Vol. 81, s. 155; The Missionary Herald, “Memorandum on Religious Liberty in Turkey”, February 1886, Vol. 82, s. 48; Henry Marden, “A Muslim Convert”, The Missionary Herald, December 1881, Vol. 77, s. 504; George Knapp, “Some Out-Stations of Bitlis”, The Missionary Herald, March 1883, Vol. 79, s. 104.

234 Herman N. Barnum, “Missions in Turkey”, The Missionary Herald, October 1893, Vol. 89, s. 736.

The Missionary Herald, “Letter from Mr. Schauffler (2 January 1861)”, March 1861, Vol. 57, s. 75.


 

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

KURUMSAL DĐN EĞĐTĐMĐ: MĐSYONERLERĐN AÇTIĞI EĞĐTĐM KURUMLARI

 

1.   YERLEŞME DÖNEMĐNDE AÇILAN BASĐT MÜFREDATLI OKULLAR

Misyonerlerin yerleşme dönemi diye adlandırabileceğimiz 1820-1840 yılları arasında kurumsal din eğitiminin ilk adımları hiç şüphesiz kendi evlerinin bir odasında veya bir binanın tek katında atılmıştı. Özellikle kızlar için misyoner eşleri Đncil, ilahi söyleme, dikiş, nakış gibi basit derslerden oluşan ev okulları (home schools) açtılar. Örneğin Msy. Dwight’ın karısı Büyükdere’deki evinde açtığı bir anaokulunda, civarda yaşayan Đngiliz ailelerin çocuklarının eğitti.1 Msy. Goodell’ın eşi de kendi evinde bir kız okulu açmış, burada kızlara çeşitli dersler vermişti. Bu okulun 1836’da faaliyetine bir yıl ara verdiği bildiriliyordu.2 Raporlara yansıdığı kadarıyla diğer basit müfredatlı okullar şunlardı:

 

Pera Rum Kızlar Okulu: Pera’da açılan bu okula Nisan 1834’te 50 kız öğrenci devam ediyordu. Bu, Đstanbul ve civarında bilinen tek kız okuluydu.3 Ancak Msy. Dwight’ın, 1836’da “başkentte henüz bir kız okulu açılmış değildi”4 dediğine bakılırsa Pera okulunun çok uzun ömürlü olmadığı düşünülebilir.

Đzmir Rum Kız Okulları: 1830 yılında açılan birinci okulun idareciliğine yerli Rumlardan Antonio Daleggi getirildi. Açıldığında Annetta, Evangelitza ve Charitza adlı üç kız gelmişti.5 Đngiliz Msy. Jetter burayı ziyaret ettiğinde (18 Mayıs 1831), burada yaklaşık 120 öğrencinin okuduğunu, onlara okuma, yazma ve aritmetik öğretildiğini birkaç sınıfın Dört Đncilleri okuduğunu, geri kalanların ise Kateşizm öğrendiklerini kaydetmişti. Jetter


1 The Missionary Herald, “Extracts from a Letter of Mr. Dwight (17 July 1834)”, February 1835, Vol. 31,

s. 54. Bir önceki bölümde kullanılan ev okulları ifadesi, daha ziyade yetişkin kadınlara yönelikti ve değişik evlerde gerçekleşiyordu. Burada ise ev tekti ve yeni Protestan gençlere eş olması düşünülen genç kızlara eğitim veriliyordu.

2 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell”, April 1836, Vol. 32, s. 133.

3 The Missionary Herald, “Annual Report: Greeks”, January 1835, Vol. 31, s. 7.

4 Harrison G. O. Dwight, Christianity Revived in the East, New York 1850, s. 46.

5 Josiah Brewer, John W. Barber, Patmos and the Seven Churches of Asia, Connecticut: Bradley and Peck Press, 1851, s. 147-149. Antonio Daleggi, meşhur Đngiliz misyoner Mr. Hartley’den ruhsat alan bir Rumdu. Hayatını Đstanbul’da geçirmişti. Ancak Đzmir’de de bulundu. onun bildirdiğine göre öğrencilerden Annetta 10 yaşlarında, Sakız Adası’ndan gelip Đzmir’e yerleşmiş fakir bir ailenin kızıydı. Üstü başı yırtık pırtık olan bu kızı misyonerler onu, Amerika’dan getirdikleri bağış elbiseleriyle donattılar. Diğerlerine de bu türden yardımlar yapıldı. Aynı yer, s. 148.


ayrıca Brewer’in açtığı ikinci bir okulu daha gezdi. 60 kadar kız öğrenci, yörenin seçkin ailelerine mensuptu. Eğitimleri için ayda 3-4 kuruş ödüyorlardı.6

Đzmir Rum Kız Okulu: Msy. Temple’ın karısı Rachel Temple’ın idaresindeki bu yatılı okulun mevcudu 1841 yılında 60’ı aşmıştı. Devamlı öğrenci sayısı ortalama 50 idi. Msy.bn. Rachel her gün üç beş saatini burada geçiriyordu. Öğrencilerden, hafta içi gerçekleştirilen dinî icraların yanında Pazar Okulu’na katılmaları da isteniyordu. Her gün Đncil’den ayetler öğretiliyor, Pazar günleri de tüm haftada öğrendikleri gözden geçiriliyordu. Yatılı talebelerden ikisi Msy.bn. Riggs’in gözetiminde hem Đngilizce hem de Rumca öğreniyorlardı. Öğrenciler arasında Rodos yakınlarındaki Lyme Adası’ndan gelmiş olan 15 yaşlarında bir kız da bulunuyordu.7

Đzmir Ermeni Kız Okulu: 1836’da 40’tan fazla kız öğrenciyle açıldı. Burası Ermeni Hastanesi’nin8 bitişiğindeki bir odadaydı. Oda, Ermeni cemaatinin idarecileri tarafından misyonerlere ücretsiz verildi. Yeterli sayıda masa ve diğer malzemeler mevcuttu. Kaliteli bir öğretmen görev yapıyordu.9

Bursa Okulu: Benjamin Schneider 1834 yılı başında Bursa’ya geldikten sonra karısının açtığı okuldur.10

Edirne Helen Okulu: Ortaokul seviyesinde bir eğitim kurumuydu. Yunanistan misyoneri Jonas King’in orada açtığı okullara çok benzediğinden bu adı almıştı. Mr. Andriades, klasik Rumca, mitoloji, tarih, coğrafya, aritmetik, Đncil ve Eski Ahit tarihi ve Đlmihal derslerine giriyordu. Dr. Galatti fizyoloji ve geometri konularında umumi dersler verdi. Din ve ahlak konularındaki dersler, genel eğitim konularının içine yediriliyordu. Her Cumartesi Mr. L. ile Msy. Houston okulun haftalık derslerini teftiş ediyordu.11

Trabzon Okulu: Msy. Powers tarafından 1837 itibariyle Trabzon’da bir okul açma girişiminde bulunuldu. Ancak sadece iki Ermeni öğrenci, bir iki tane de Rum öğrenci vardı.12

 

Daha çok kızlara yönelik olan bu okullar kısa vadeli olmakla birlikte hiç şüphesiz ilk adım  olarak önemliydiler. Kız  okullarının  açılmasının sebebi,  Đngiliz  ve Amerikalı


6 The Missionary Register, “Mediterranean, Chuch Missionary Society”, October 1831, Vol. 19, s. 451.

7 The Missionary Herald, “Report of The Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 275; Reports of The A.B.C.F.M. (1841) “Mission to Turkey”, Boston 1841, s. 103.

8 Hakkında bilgi için bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger”, August 1835, Vol. 31, s. 300.

9 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Temple and Mr. Adger (June 1836)”, December 1836, Vol. 32, s. 467; Dwight, Christianity Revived..., s. 58.

10 James I. Good, s. 7.

11 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Houston of The Station at Areopolis”, July 1839, Vol. 35, s. 253.

12 James I. Good, s. 58.


misyonerlerin, Malta ve Đzmir’deki bazı Rum ve Ermeni okullarını himayelerine aldıkları, onlara rehberlik etmeleridir. Oysa bu cemaatlerin kız eğitimi noktasında hiçbir faaliyetleri yoktu. Dolayısıyla kız okullarını onlar açtılar. Gelen talepleri ise yetişmiş öğretmen olmadığı için geri çeviriyorlardı.13

 

Bu tecrübelerden sonra muhatap kitlenin çocukları ve gençleri için, özellikle yerli din adamı, vaiz ve öğretmen yetiştirmenin ciddi bir problem teşkil ettiği ortaya çıktı. Bu nedenle yerleşme döneminde misyonerler, “mevcut eğitimin ıslahına önem vermeyi” planladılar. Ancak bu arada yerli din adamı ve öğretmen yetiştirme girişiminde bulunacaklardı. Hızlı öğrenmeyi sağlayan ve o dönemde Avrupa ve Amerika’da yeni yeni uygulanmaya başlanan Lancaster öğretim metodunu kullanmaya başladılar.

 

Lancaster Okulları: Ermenilerle ilgili bir misyon kurmakla görevlendirilen Msy. Goodell Pera’daki yangından sonra taşındığı Büyükdere’de14, Ermenileri bırakıp oranın Rum halkı için çalışmak zorunda kaldı. Onların okullarında öğretmenlik yaptı. Ancak zararlı görülen fikirleri yüzünden okuldan uzaklaştırılması üzerine Lancaster sistemini15 uygulayan okullar açmaya ve Rumları bu yönde teşvik etmeye yöneldi. Rumlar bu sisteme daha evvelden  aşinaydı;  gerekli  ders  malzemelerine  de  sahiptiler.16  Rumların  Lancaster


13 The Missionary Register, “Mediterranean, Chuch Missionary Society”, October 1831, Vol. 19, s. 453.

14 The Missionary Herald, “Mr. Goodell’s Account of The Fire at Pera” Ocak 1832, Vol. 28, s. 15-16.

15 Bu sistem Đskoç din adamı Andrew Bell (1753-1832) tarafından ihdas edilmiş, Đngiliz eğitimci Joseph Lancaster tarafından geliştirilmiştir. Đngiltere’de sanayi kesiminin artan işgücü ihtiyacını karşılamak için

XIX. yüzyılda bir dönem kullanılmıştır. Dört başı mamur bir eğitim programının olmadığı, yeterli sayıda öğretmenin bulunmadığı dönemlerde bir geçiş uygulaması olarak kullanılmaya müsait olan bu metodun amacı, başarılı öğrencilerden yararlanarak, az sayıda öğretmenle çok sayıda öğrencinin eğitilmesini sağlamaktır. Sistem için gerekli malzemeler taş kalemler, yazı tahtası ve okuma kartlarıdır. AnaBritannica, “Joseph Lancaster”, Đstanbul: Ana Yayıncılık, C.14, s. 267-268; The American People Encyclopedia, “Lancaster System”, C.11, s. 233; The Ponoplist, “Great Britain, Improvements in Education”, 1808, Vol. 1, s. 43; Paul Monroe, Brief Course in the Hisyory of Education. New York: Macmillan Press, 1910, s. 383. Sistemi şu şekilde tasvir etmek mümkündür: 450 kişilik bir sınıfta öğretmen, masanın başında ve yüksekçe bir platformda oturmaktadır. Ön tarafında, biraz daha alt kısımda monitör öğrencilerin sıraları vardır. Bu sıralar, onların ders anlatacağı küçük öğrencilerin masasının tam karşısına yerleştirilmiştir. Küçük öğrenci masaları üç bölüme ayrılmış, bunların herbiri iki kısma bölünmüştür. Her bölüm monitör masalarının hizasındadır. Bu durumda bir grup öğrenci, odanın ön tarafına birlikte yürüyecek ve monitör masalarının etrafında duracaktır. Küçük öğrenciler burada monitörden dersi talim edecek, ardından büyük bölümlere doğru yürüyeceklerdir. Orada başka bir monitörden, dersin daha ileri bir safhasını okuyacak ya da öğrendiklerini tekrar edeceklerdir. Bu grup büyük bölüme yürürken, diğer grup da monitörlerin etrafında yerlerini almak için yürüyor olacaklardır. Bu sırayla monitör masaları ziyaret edilir ve öğrenim tamamlanmış olur. Joel H. Spring, The American School (1642-1985), New York: Longman Press, 1986, s. 54.

16 Msy. Pliny Fisk’in Đzmir’de bir Lancaster okulu ziyaret ettiğine (1820) dair bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Parsons and Mr. Fisk”, 1821, Vol. 17, s. 274; Malta’nın Zeitoon adlı bir yöresinde Katolik papaz Don Luigi Cammilleri tarafından 1818 yılında açılan Lancaster okulu ve ayrıca Valetta’daki


sisteminden tamamıyla habersiz olmayışları, Rum papazları ve aileleri ziyaret ederek onlara bu sistemi anlatmaya çalışan Msy. Goodell’ın işini kolaylaştırmış ve 1831 yılı itibariyle Yeniköy’de, Suriçi’nde, Kurtuluş’ta, Büyükdere’de olmak üzere dört Lancaster okul kurdu.17 Bu çalışmaları esnasında en büyük yardımcısı Kyrios Paniyotes18 adlı bir Rumdu. 1832’nin sonunda Büyükdere civarında oturan Rumlar için kurulan Lancaster okulu sayısı 20’yi aşmıştı. Bu okullarda 100 tanesi kız olmak üzere 2000’e yakın çocuk okuyordu. Okullardan biri Goodell’ın evindeydi. 20 ila 30 kızın öğrenim gördüğü bu ev okulunda, ona göre, “mekan daha müsait olsaydı hiç kuşkusuz bu sayı iki katına çıkarılabilirdi.”19

 

Lancaster okulları için ehliyetli öğretmenler yetiştirmek maksadıyla Goodell, Galata Rumları arasında bir öğretmen okulu açmaya teşebbüs etti. Fakat Beyoğlu ve Đstanbul yangınlarından sonra bu iş için uygun bir bina bulmak çok zordu ve bulabildikleri de çok pahalıydı. Tüm zorluklara rağmen hiç beklemeden işe koyuldu.20 Öğretmen adaylarını, eksik kaldıkları geometri ve diğer bilim dallarında yetiştirmesi için aylık 200 kuruş maaşla

 


Joseph Naudi’nin okulu için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from Mr. Fisk’s Communications”, May 1823, Vol. 19, s. 138-139. Londra Misyonerlik Cemiyeti’nden Wilson’un karısı, Malta yöresindeki Lancaster okullarına devam eden fakir çocukları giydirmek üzere bir cemiyet kurmuştu. The Missionary Herald, “Palestine Mission”, April 1823, Vol. 19, s. 111. Msy. Dr. Korck’un verdiği istatistiğe göre 1826’da Yunanistan’daki Lancaster okulu sayısı 25’ti. 1830’a gelindiğinde bu okullarda eğitim görenlerin sayısı 5418’e ulaşmıştı. Andros, Siphantos, Paros Adası, Amorgos, Tsea’da birer, Naxos, Thermia ve Tenos’ta ikişer Lancaster okulu yer almaktaydı ve sınıflar hayli kalabalıktı. Osmanlı Devleti’ne bağlı adalardan Kıbrıs, Calymenro, Patmos, Leros, Samos, Skiatos, Astros ve Syra’da da birer Lancaster okulu bulunuyordu. The Missionary Herald, “Progress of Education in Greece”, February 1831, Vol. 27, s. 39-

41. Yunanstan havalisinde faaliyette bulunan Lancaster okulları için bkz. The Missionary Herald, “Deficiency of School-books in the Levant (October 1829)”, March 1830, Vol. 26, s. 79; John Hartley, Researches in Greece and the Levant, Londra: R. B. Seeley, 1831, s. 141. Nevşehir Rumlarının bu sistemi uyguladıklarına dair bkz. Foti Benlisoy ve Stefo Benlisoy, “Nevşehir Mektepleri”, Toplumsal Tarih, 2000, S. 74, s. 25.

17 The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Goodell at Büyükdere (21 November 1831)”, May 1832, Vol. 28, 152.

18 Kyrios Paniyotes (1796-1861): Amerikalı misyonerlerle tanışmadan evvel Đstanbul’un bir Müslüman mahallesinde yine Türkler tarafından istihdam edilen bir ciltçiydi. Evli ve üç çocuk babasıydı. Đngiliz misyoner John Hartley ile görüştükten sonra Protestan görüşlere sahip oldu. Anadili Rumcanın yanı sıra Türkçesi de kuvvetliydi ve Türk edebiyatına aşinaydı. Ayrıca Đngilizce, Ermenice ve Đbranice de biliyordu. Goodell, s. 160. 1845’ten sonra Atina’da yaşadı. 1949’da Amerikalı misyonerler tarafından Đstanbul’a davet edilerek, o sırada Rumlarla ilgili yeniden başlatılan faaliyetlerin başına getirildi. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Van Lennep”, June 1852, Vol. 68, s. 174. Ancak Atina’dan sonraki hayatında Paniyotes Constantinides ismini kullanmıştır. Muhtemelen bu değişikliğin temeli, 1850’lerde yoğun olan “Antik Yunan kökenli isimlerin kullanılması modası”ndan kaynaklanmaktaydı. Paniyotes 11 March 1861’de Đstanbul’da öldü. Goodell, s. 404; Rufus Anderson, s. 38. Mr. Goodell’ın bu kişinin ölümü üzerine yazdığı duygusal yazı için bkz. Prime, s. 404-406.

19 Edward D. Griffin Prime, Forty Years in the Turkish Empire; or Memoirs of Rev. William Goodell, New York: Robert Carter and Brothers, 1883, s. 129.

20 The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Goodell at Büyükdere (21 November 1831)”, May 1832, Vol. 28, s. 153.


Alexander G. Paspati21 tutuldu.22 Đstanbul’daki Lancaster okullarından başka, Rum cemaati, başka bölgelerde de bu sistem üzere okullar açmayı sürdürüyordu.23

 

Lancaster okulları çok geçmeden Rum cemaatinin ileri gelenlerinden tepki görmeye başladı. Çünkü başlangıçta özellikle Rum ruhban sınıfı tarafından desteklenen, mevcut Rum okullarının binalarında kendisine yer bulan bu okul sistemi, “okumayı herkese öğretmek” gibi bir çığır açmış, okunan kitaplar Protestanların elinden çıktığı ve okullarda çoğunlukla Protestan/Evanjelik fikirlere sahip öğretmenler görev yaptığı için, onların etkisiyle eski Şark kiliselerinin ibadet anlayışlarını terkedip Protestanlığı kabul eden kişiler çoğalmıştı. Bunun üzerine Lancaster okullarının hepsi 1836’da tatil edildi; herşey sıkı bir kontrole tabi tutuldu; kitaplar incelemeye alındı.24

 

Misyonerlerin Rum cemaatinde uyguladıkları bu sistem Ermenilerin de dikkatini çekti. Nitekim bu eğitim modelinden etkilenmeye başlayan Ermeni patrikler, papazlar ve halkın ileri gelenleri Rum okullarını ziyarete gelmeye, gördüklerinden pek memnun kaldıklarını ifade etmeye başladılar.25 Goodell, yerli yardımcıları Senekerim Der Minasyan ve Hohannes Der

 


21 Alexander G. Paspati: American Board’un masraflarını karşılamasıyla eğitimini Amerika’da tamamlamış (1828) Sakız Adası’ndan bir Rumdu. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (3 March 1835)”, November 1835, Vol. 31, s. 411. Đleride Ermeniler için açılacak orta okulun müdürlüğüne getirilecektir. Atandıktan bir yıl sonra tıp eğitimi için Paris’e gitmiştir. Rufus Anderson, C.1, s. 58 ve 77.

22 The Missionary Herald, “Joint Communication from Mr. Goodell and Mr. Dwight (Büyükdere, 2 June 1832)”, December 1832, Vol. 27, s. 399.

23 Bursa Lancaster Okulu için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from Mr. Goodell’s Journal of a Tour over Land to Broosa”, May 1833, Vol. 29, s. 156. Msy. Dwight’ın Selanik’te gezdiği iki okulun tanıtımı için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal Mr. Dwight in Roomelia”, May 1835, Vol. 31, s. 170. Đzmir misyoneri John B. Adger’in Đzmir Lancaster Okulu hakkında verdiği bilgiler için bkz. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s. 167. Akhisar Lancaster Okulu hakkında bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Adger, on a Tour in Asia Minor”, July 1839, Vol. 35, s. 227. Aeropolis (Yunanistan), Gemlik, Kuplu, Aydın, Nazilli yörelerindeki Lancaster okulları için bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider, on a Tour among the Villages near Broosa”, May 1839, Vol. 35, s. 175; The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1842)”, March 1843, Vol. 39, s. 98; The Missionary Herald, “Journal of Mr. Johnston and Mr. Powers”, June 1837, Vol. 33, s. 254.

24 The Missionary Herald, “Annual Report: Mission to Constantinople”, 1836, Vol. 32, s. 6.

25 The Missionary Herald, “Joint Communication from Mr. Goodell and Mr. Dwight, (Büyükdere, 2 June 1832)”, December 1832, Vol. 27, s. 398. Örneğin, kendisini ziyarete gelen iki Ermeni gencine, Katolik Ermeniler arasında bir okul açmasını rahatlıkla söyleyebildi. Bu iki genç çok iyi yetişmiş, Avrupa’da eğitim görmüşlerdi ve ellerinde okullarla ilgili bazı araç gereçler de mevcuttu. Goodell Lancaster metodunu Ermenilere uygulamalı olarak anlatmaları için Rum okulundaki birkaç öğretmeni gönderme sözü verdi. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Goodell (29 September 1831)”, July 1832, Vol. 27, s. 216. Ayrıca bunların biri, sistemi öğrenmek maksadıyla Büyükdere’deki Rum Lancaster okuluna devam etmeye başladı. Aynı zamanda Mr. Goodell’a Ermenice harfli Türkçe ders kitapları hazırlama konusunda yardımcı oluyordu. The Missionary Herald, “Extracts from the Letter of Mr. Goodell at Büyükdere (21 November 1831)”, May 1832, Vol. 28, s. 152.


Sahakyan adlı Ermeni gençlerle bu okul modeli çerçevesinde çalışmalara koyuldu.26 Ermenilerle ilgili çalışmalara ilk olarak, Senekerim’in başkanlığında Beyoğlu’nda açılan bir Lancaster okul ile başlandı.27 Hohannes ise Bursa görevlisi Msy. Benjamin Schneider’ın (1807-1877) yanına gönderildi. Orada hem ona Ermenice öğretecek hem de bir Lancaster okulu açacaktı. Okul beklenenin üstünde bir başarı sağladı.28

 

Daha sonra Hohannes, Hasköy Ermeni Mektebi’ne öğretmen olarak çağrıldı. Bu okul, Ermenilerin köklü eğitim kurumlarından biriydi. 1837 yılında mektebin idaresini üstlenen [Hohannes Amira] Cezayirliyan burayı genişletti ve Lancaster planında yeniden tanzim etti. Đkisinin gayretleri neticesinde okul büyük bir itibar kazanarak 600 öğrenciye ulaştı. Ancak Hohannes Sahakyan’ın orada uzun süre kalmasına ruhban sınıfı izin vermeyecek; Cezayirliyan da okul idaresini terk etmek mecburiyetinde bırakılacaktı.29 Kilise yetkilileri tarafından Hohannes’in okulu 1838’de kapatıldı.30 Böylece hızlı bir gelişme gösteren Lancaster metodu terk edildi. Ancak bazı Lancaster okullarının birkaç yıl daha kişisel gayretlerle devam ettirildiği, gerekli malzeme ve bilginin Goodell başta olmak üzere misyonerlerden tedarik edildiği görülmektedir.31 Lancaster okulları Türk askeri yetkililerinin de dikkatini çekmiş, Mekteb-i Harbiye’nin kuruluş aşamasında birkaç yıl uygulanmıştır.32

 


26 Bu iki genç, Amerikalı misyonerler Đstanbul’a gelmeden evvel Protestan fikirlerle tanışmışlardı. Eski kiliselerini reddediyorlardı. 1833’de misyonerlerin resmen rehberleri oldular (Goodell, 1883: 161). American Board’un maddi yardımıyla değişik dönemlerde Amerika’ya gittiler ve eğitim gördüler. Örneğin, Senekerim’in 1838’de Amerika’da olduğu bilinmektedir. The Missionary Herald, “Mission to Constantinople”, January 1838, Vol. 34, s. 5.

27 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (1 February 1834)”, October 1834, Vol. 30, s. 366. Ancak bahsedilen bu okulla, Amerikalıların Ermeni çocukları için yine Beyoğlu’nda açtıkları ortaokul birbirine karıştırılmamalıdır.

28 The Missionary Herald, “Religious Inquiry and the Reform among the Armenians”, February 1836, Vol. 32, s. 42.

29 Leon Arpee, A Century of Armenian Protestantism (1846-1946), New York: Princeton University Press, 1946, s. 9.

30 Edward G. Prime, s. 163.

31 Samatya’da ve Ortaköy’de bu tarihten sonra devam ettirilen Lancaster okulu için bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Goodell at Constantinople”, March 1839, Vol. 35, s. 96. Đzmir Ermeni Akademisi’nde açılan Lancaster bölümü için misyoner Adger’den yardım alınmasına dair bkz. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Adger”, May 1836, Vol. 32, s. 168. Misyoner raporlarına dayanarak 1840’a doğru Lancaster sistemine artık okullarda pek fazla yer verilmediğini söyleyebiliriz. Ancak yazar Augustinus’un verdiği bilgiye göre 1861’de –bu tarih belirlemesinde çeviri hatası yoksa- sadece Đstanbul’da Lancaster modeline göre eğitim veren okul sayısı 45’tir. Gerasimus Augustinos, s. 255. Buna paralel olarak yine bir Amerikalı misyonerin raporunda, Anadolu’daki diğer misyonerler tarafından uzun süre kullanılmaya devam ettiğini gösteren bir haber yer almaktaydı. Msy. Andrew T. Pratt, 1859’da Kilis’ten yazdığı raporunda şunları söylemekteydi: “Buradaki mahalle okulunda büyük bir verimlilik göze çarpıyor. 120 öğrencinin çoğunluğu Ermeni. Okul, Lancaster sistemi üzerine iyi organize edilmiş. Bütün zümrelerin, özellikle de Müslümanların dikkatini çekiyor ve yörenin ileri gelenleri tarafından ziyaret ediliyor.” The Missionary Herald, “Letter from Dr. Pratt (10 September 1859)”,


Bu çalkantılı dönemde misyonerlerin ilk olarak bir orta öğretim kurumu açmaya muvaffak oldukları görülmektedir. Pera Yüksek Okulu adıyla açılan bu kısa ömürlü kurum, Amerikalıların ülkemizde açtığı ilk ortaöğretim kurumu olarak değerlendirilebilir. Daha sonra ise Bebek’teki ilahiyat okulu gelmektedir. Ancak buradaki yol ayrımında, tarihsel seyir takip edilmeyecek, başlıklar halinde önce ilahiyat okulları, daha sonra ise yüksek okul ve kolejler incelenecektir. Ancak pek tabidir ki, bunlar kendi içlerinde açılış tarihlerine göre sıralanacaklardır.

 

2.   AMERĐKAN ĐLAHĐYAT OKULLARI VE TEOLOJĐ OKULLARI

 

2. 1. Bebek Đlahiyat Okulu (Bebek Seminary, 1841-1862)

Geleceğin Protestan yerli din adamlarını yetiştirecek ilahiyat okullarından birinin Đstanbul’da kurulmasına karar veren American Board, bu iş için Msy. Cyrus Hamlin’i görevlendirdi. Kendisine verilen talimatlarda bu ilahiyatın önemi şöyle vurgulanıyordu:

“Vazifenizin elzem bir başlığı da, dinî literatür ve teolojinin yüksek bölümlerinde seçkin papazlar grubunu yetiştirmektir. Irmak, pınarından daha fazla yükselemez. Kitab-ı Mukaddes öğretimi henüz Şark ruhbanı arasında bilinmemektedir. Bu nedenle bizim teoloji okullarımızda öğretildiği şekilde Đncil teolojisi ve edebiyatı, Şark kiliselerine yurtdışından sokulmak zorundadır. Bazı yerlerde bu, misyonun idaresi ve acil himayesi altındaki bir ilahiyat okulu vasıtasıyla en iyi şekilde gerçekleştirilecek ve kendi fonlarıyla desteklenecektir. Diğer yerlerde ise misyonerlerin, kabiliyetli öğrencilere vereceği özel öğretimle sağlanacaktır.”33

 

Görüldüğü üzere okulun gayesi, gençleri vaiz, gezgin din adamları ve eğiticiler olarak yetiştirip, kendi milletinden olan insanlarına tebliğde bulunmalarını sağlamaktı.34 Burası bir teoloji okulu değildi, ancak gençler her gün daimi ve güçlü bir dinî etki altındaydılar. Eğitimleri bittikten sonra Đncil’i hemşehrilerine vaaz edeceklerdi.35 Kurumu yönetenlerin hedefi, öğrencileri dengeli, Hıristiyan karakterini benimsemiş, çalışma alışkanlığı kazanmış, gayretli, fedakar, diğergam ve hemşehrileri arasında hakikat davasını yaymaya kendisini


December 1859, Vol. 55, s. 368. Dolayısıyla yazar Augustinus’un verdiği bilginin doğruya yakınlığı söz konusu olmaktadır.

32 Türklerin Lancaster metodunu Mekteb-i Harbiye’de kullanmaları hakkında bkz. Ayşe Aksu, “Đngiltere- Amerika-Osmanlı Hattında Lancaster Öğretim Sistemi”, Değerler Eğitimi Dergisi, Aralık 2008, S. 16, c. 6,

s. 29-67.

33 The Missionary Herald, “Objects of the Mission to the Oriental Churches, and the Means of Prosecuting them”, January 1839, Vol. 35, s. 42.

34 White, Bir Amerikan…, s. 119.

35 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (18 January 1842)”, May 1842, Vol. 38, s. 203.


adamış bir kişilikte yetiştirmekti.36 Okula, Đznik gibi civar yerleşim yerlerinden de öğrenci gelmesi bekleniyordu.37 Yatılı ilahiyat okulu 4 Kasım 1840’da, Avedis ve Toros adlı iki öğrenciyle açıldı. Kısa süre sonra bu sayı artarak 12’ye çıktı.38 Misyondaki görevliler Hamlin’e, hem oturması hem de böyle bir okul açmasına yarayacak Boğaziçi’nde güzel bir bina verdiler.39

 

Bebek Đlahiyat, yalnızca yatılı öğrencilere mahsustu. Dindar (takvalı) olmayı vadeden genç adaylar kabul ediliyordu. Öğrenciler kendi yataklarını, yatak takımlarını, elbiselerini ve Ermenice kitapları kendileri tedarik ediyorlardı.40 Fakat 1856’ya gelindiğinde takvalı gençleri alma prensibi, okul idarecilerini bir hayli zorlayacaktı:

“Misyonun uzun süredir arzusu, bu ilahiyatı tamamıyla bir teoloji okulu haline getirmekti. Birkaç yıldır prensibimiz, buraya sadece takvalı gençleri kabul etmekti. Fakat böylesi başvurular çok az oldu. Diğer başvuruları desteklemedik. Đngiliz ordusundaki yoğun tercüman ihtiyacı, geri kalan öğrencileri tüketti. Rufus Anderson’ın geçen ziyaretinde daha kesin başvuruların dikkate alınması kararlaştırıldı. Buna binaen Đlahiyat’ın yarısına yol verdik ve gelecek dönem için aralarında en fazla ümit vadeden 16 öğrenciyi seçtik.”41

 

Amerika’dan yeterli miktarda para gelmemesi sebebiyle olsa gerek, açılışından bir yıl sonra yatılı okulun ücretli olmasına karar verildi. Takvimler 18 Ocak 1842’yi gösterirken Hamlin’in yatılı okulunda 19 öğrencinin bulunması fevkalade bir başarıydı. Yukarıda vurgulandığı üzere, sırada çok kişi bekliyordu ama ücretsiz talebe almadıkları için onları evlerine göndermek zorundaydılar.42 Çoğu öğrenci bedava gelmeyi istiyordu. Ancak bundan sonra bedava öğrenci almamaya karar verildi ve uygulamaya kondu.43 American Board’un

 

 


36 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1842, s. 106-107.

37 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission (20 July 1840 günü)”, April 1841, Vol. 37, s. 161-162.

38 Hamlin, My Life…, s. 208; The Missionary Herald, “Station Reports, Bebek Seminary”, September 1853, Vol. 49, s. 261. Bir başka raporda ise okulun 24 Kasımda açıldığı kaydedilmiştir. Bkz. The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin at Constantinople”, December 1841, Vol. 37, s. 488.

39 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of the Mission (20 July 1840 günü)”, April 1841, Vol. 37, s. 161-162. Bebek Đlahiyat’ın o civarda kullandığı birden fazla ev olmuştu. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Cyrus Hamlin, My Life…, s. 205-243.

40 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1844, s. 106-107.

41 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Reports”, September 1856, Vol. 52, s. 260.

42 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (18 January 1842)”, May 1842, Vol. 38, s. 203. Hamlin’in okulu daha geniş bir mekana taşıyacağı haberi yayılır yayılmaz pek çok ebeveyn, oğullarının kabul edilmesi için başvurdular. Zaten halihazırda gelmeyi merakla bekleyen ve para yüzünden geri çevirmek zorunda kaldıkları 20-30 çocuk ve genç vardı. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (27 November 1841)”, April 1842, Vol. 38, s. 134.

43 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.


daha fazla para göndermesi gerekiyordu. Hatta Karar Komitesi, yaptığı bir durum değerlendirilmesinde para ihtiyacı öne çıkarılmıştı:

“Bizim tek ciddi sorunumuz para ihtiyacıdır. Aldığımızdan daha fazla sayıdaki öğrenciyi geri çevirdik. Bunlar da Katolik okuluna gitti. Acı olan şu ki, ilahiyat okulumuzun asıl etkisi, Roma Katoliklerinin okuluna öğrenci ilave ettiriyor. Đlahiyata devam eden öğrencinin aile çevresi, o aileyi örnek alıyorlar. Başvuruları ise genelde reddediyoruz. Ancak onlardaki mevcut eğitim arzusu bu defa onları Cizvitlerin okuluna yolluyor.”44

 

Bebek Đlahiyat’ın kurulduğu yıllarda, Gelişmelere paralel olarak artan masraflar okul idarecilerini ciddi anlamda düşündürüyordu:

“Đlahiyat Okulumuzun masrafları daha fazla zamanımı ve dikkatimi talep ediyor. Öneminde mübalağa etmesem de sıkı bir tasarrufu ilahi bir vazife olarak addediyorum. Bir büyük şehrin ruhu ve Avrupai hayat tarzının benimsenmesi yüzünden, harcama oranlarımızı sınırlamak çok zor. Fakat denkleştirici ekonomi planı olmadığı takdirde bir değişiklik yapmamaya gayret sarfediyorum. Süren kolera yüzünden geçen altı ayda öğrencilerin beslenmesine, özellikle et ve unlu mamullere daha bir dikkat edildi. Böylece bahçelerimizde yetiştirdiğimiz sebzeleri söküp attık. Tıbbi yardım ve ilaç faturaları eskisinden daha kabarık. Bu sebeple tüm masraflar arttı. Đaşe, yakıt, aydınlanma, çamaşır yıkama ve sağlık katkıları son altı aydır haftada 90 sent tutuyor.”45

 

Aslında ABCFM’nin maddi kaynakları pekala bir okulu idame ettirebilirdi. Ancak Bebek Đlahiyat’ın denli para sıkıntısına düçar olması, Ermeni kilisesinin Protestanlara uyguladığı ve anatema adı verilen ambargodan kaynaklanıyordu. Bu durumda Hamlin, okulun öğrenci kaybını önlemek ve Protestan ailelere yeni kaynaklar bulmak maksadıyla okulda birtakım atölyeler kurdu:


“Öğrencilerimizin çoğunun ailesi fakir olduğundan tedbir alma ihtiyacı duydum. Elbise dikmek konusunda bir yardımcı kişi edinmek lazım. Böyle yapmanın eskisinden daha fazla vazifemiz olduğunu düşündük. Dersleri bölmeyecek ve iş becerecek bir müstahdem arıyorum. Yardım şu anda neredeyse kesildi. Ben de bir atölye kurdum. Kısa süre sonra yardıma muhtaç olanlar eğitimlerine ara vermeden kendi elbiselerini dikecek ve harcayacakları parayı kazanacaklar. Gelecekte ne buradaki ne de Amerika’daki dostlarımızdan, fakir öğrencilerin elbiseleri için yardım istemeyeceğiz. Bu atölyeye ek olarak, kendi ekmeğimiz için bir fırın nasıl çalıştığını gösteriyorum. Gerekli kıyafetleri sağlamam karşılığında bu fırına iki öğrenci koyacağım. Bu suretle ayda genel harcamalarımızdan yaklaşık beş dolar kazanmış olacağız. Ayrıca öğrenciler ekmek yapma

44 Reports of The A.B.C.F.M. (1843) “Armenians”, Boston 1843, s. 93.

45 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 400.


mesleğini de öğrenecekler. Bu meslek bu ülkede hiç de kolay kazanılacak bir şey değildir. Bu sayede öğrencilerin kendine güvenleri, ümitleri ve inançları uyanacaktır.”46

 

Hamlin’in bu çözümleri, ileride bu okulun elinden alınmasına giden yolu da açmış oluyor, bir taraftan da, ileride kuracağı Robert Kolej’e çıkıyordu.

 

Öğretmen Kadrosu

Msy. Clark: 1857 yılı boyunca kurumun baş idarecisiydi.47

Baron Avedis: Bebek Đlahiyat’ın yerli başöğretmeniydi. Son derece kararlı, marifetli, takva sahibi bir kişi ve öğretmen olarak çok büyük umut vadediyordu. 1847’de Đstanbul Đstasyonu’na bağlı üyeler, yerli bir pastör ve kiliseden bir heyetin katıldığı bir imtihanda Baron Avedis’e vaizlik ruhsatı layık görüldü. Verdiği cevaplar heyeti ziyadesiyle tatmin etmişti. Bir yıllığına vaiz oldu. O yaz tatilini Đznik ya da Adapazarı’nda geçirecekti.48 Başarılarına binaen 19 Nisan 1849’da kilise görevine getirildi.49 Karısı da Beyoğlu Yatılı Kız Okulu’ndan mezundu.50

 

Öğretim Programı: Bu kurum, bir ilahiyat okulunda bulunması gereken ders ve etkinliklerin dışında şu dört hususta ileri çıkmıştı:

 

1.      Đlahiyat dersleri yanında bilimsel konferansların verilmesi ve fizik deneylerin yapılması söz konusuydu. Bu nedenle oraya “sadece pek çok genci eğiten kurum gözüyle değil, aynı zamanda yurtdışından gelen etkilerin Ermeni cemaatine sokulduğu bir merkez gözüyle de bakılıyordu.”51

 

2.     Bir yandan Ermenice derinlemesine öğretilirken, diğer yandan ağır bir Đngilizce öğretimi de yapılacaktı. Bu sayede değişik iş kollarının tercüman ihtiyacı da karşılanacaktı. Nitekim Đzmir’deki matbuat işleriyle uğraşan misyonerler, “Ermenice bölümündeki çevirmenler şu an üç tane. Çok değerli insanlar. Tanrı’dan diliyoruz ki, Ermeni cemaati içinde bu gibi kimselerin sayısı artsın. Bu bakış açısıyla Hamlin’in okuluna, bunlar gibi ve daha iyi


46 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 401.

47 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.

48 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Everett (3 May 1847)”, August 1847, Vol. 43, s. 265.

49 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (4 May 1849)”, August 1849, Vol. 45, s. 276.

50 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (27 October 1849)”, March 1850, Vol.46, s. 99.

51 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Hamlin”, March 1844, Vol. 40, s. 81.


yardımcıların yetiştirildiği fidanlık gözüyle bakıyoruz”52 diyerek kuruma bu yönde anlam yüklemişlerdi. Fakat Hamlin onlardan daha kapsamlı bir fikirle yola koyulmuştu:

“Her daim Ermeni dili ve edebiyatında yetenekli ve başarılı bir profesör istihdam ediyorduk. Bir kimsenin yerel dili (anadili), kendi tefekkür ve ifadesinin baş unsuru olmak zorundadır. Bizim müfredatımız, Ermeni dilinin işlenmesine muazzam bir hareket getirmişti. Biz onu bir çamur ve demir halinde bulduk; altın olarak bıraktık. Yalnızca şunu iddia ediyorum ki, bu dilin rönesansında Bebek Đlahiyat Okulu yer almıştır; hem de onurlu bir yer almıştır. Misyon’un bütün etkisi de bu yönde devam etti.”53

 

Ermenilerin Türkçe konuştukları ve Ermeni harfli Türkçe yazageldikleri hatırlanırsa, Ermenicenin bu denli önemsenmesi manidardır. Böylece onların, Türkçenin boyunduruğundan kurtarılması, yeni nesillerin anadilleriyle düşünüp, düşüncelerini yine anadilleriyle ifade etmeleri sağlanacaktı.

 

3.    Okulun bir başka önemli fonksiyonu Protestanlar arası iletişim merkezi olmasıydı. Bilhassa şiddetli baskıların olduğu, ruhban sınıfının göz açtırmadığı dönemde (1850 öncesi), “ürkek ve endişeli zihinler ısrarla hakikat tespitini arzuluyordu ama misyonerlerin Pera’daki evlerini yahut dinî sorgulama için düzenlenmiş mekanları ziyaret etmeye cesaret edemiyorlardı.”54 Đşte bu ortamda bu okul buluşma yeriydi. Msy. Wood’un bildirdiğine göre, baskı altındaki Protestanlar, okulda gerçekleştirilen çeşitli vaazlara da katılıyorlardı:

“Hamlin beni Đlahiyat’taki toplantıyı görmeye çağırdı. Gittiğimde dersinde 20 kişinin toplandığını gördüm. Bunlar, onun vaazını dinlemeye gelmiş şehirden insanlardı. Đki saat yanlarında oturdum; Kitab-ı Mukaddes’ten pasajlar okudum. Sorularına cevap verdim, Hıristiyan doktrininin önemli ve temel noktaları hakkında sohbet ettim. Nihayet Hamlin içeri geldi. Hıristiyanlığın delilleri hakkında verdiği konferansı dinlemek üzere okul odasına geçtik.”55

 

4.    Eğitimli bir papaz olmak için yeterli girişimde bulunmuş her genç, okul süresince mutlaka bir işle/zanaatla uğraşmalıydı. Bu uğraş öğrencileri, beceriksizliğin ve aylaklığın istila etmesini engellemek için zorunluydu.56

 

 

 


52 The Missionary Herald, “Report of the Smyrna Station 1841”, July 1842, Vol. 38, s. 275.

53 Cyrus Hamlin, My Life…, s. 250.

54 Cyrus Hamlin, “The Seminary at Bebek”, The Missionary Herald, November 1849, Vol. 45, s. 398.

55 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (13 July 1845)”, September 1845, Vol. 41, s. 293.

56 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1844, s. 106-107.


Öğretim Müfredatı: 1843 yılında ders işleyişi şöyleydi: Saat 7.00’deki kahvaltıdan sonra dokuzdan on ikiye kadar süren dersler geliyordu. Müfredat boyunca fizik, kimya, doğa ve ahlak felsefesi okutuluyordu. Öğle yemeği ve teneffüs ikiye kadar sürüyordu. Ardından beşe kadar ders saatleri geliyordu. Okulun akşam yemeği 17.30’daydı. 19.30’dan 21.00’e kadar yeniden ders başlıyordu. Kitab-ı Mukaddes öğretimi her gün icra ediliyordu. Tarih ve coğrafya ciddiyetle öğretiliyordu.57

 

1844 yılı: Gençler, imkan dahilinde Đngilizce öğreneceklerdi. Genel olarak Đngilizce “bilgi edinme vasıtası”, Ermenice ise “iletişim aracı” haline getirilecekti. Matematik, Amerikan kolejlerindeki gibi öğretilecekti. Öğrenciler, tabii bilimlerin en önemli dallarını tanıyacaklar ve onları pratikte kullanır ve yararlanır hale geleceklerdi. Aynı şekilde eski ve modern tarihle (özellikle kilise tarihiyle), zihin ve ahlak felsefesiyle, ileri teolojiyle –ki bu da Kitab-ı Mukaddes’in sürekli olarak öğretilmesiyle edinilir- ayinlerle, umumi derslerle ve metin kitaplarıyla da aşina kılınacaklardı. Müfredatın sonuna doğru Đncil hakikati, öğrencilerin vaktini ve dikkatini gittikçe daha fazla meşgul edecekti. Onlara yalnızca Kutsal Kitap’ın hakikatleri ve keyfiyeti öğretilmekle kalınmayacak, aynı zamanda bu ikisini nasıl kullanacakları da gösterilecekti.58

 

1846 yılı: Daha fazla kilise tarihi eğitimi verilmesi kararlaştırıldı. Bunun amacı, özellikle yerleşik Hıristiyanlık anlayışındaki doktrinel yanlışları ortaya koyabilmekti. Đncil’den daha fazla bölüm tefsir edilmeliydi.59 Bu yıl Đlahiyat’taki bir grup seçkin öğrencinin Latince, Grekçe ve Đbranice derslerine başlamasına karar verildi. Bunun için bir akşam sınıfı oluşturuldu. Böylece “reformasyona tabi tutulmuş kiliselerde, reformasyon için iyi yetiştirilmiş, korkusuz ve hür pastörler, iman adamları” yetiştirilebilecekti. Onlar, eski kiliselerin Hıristiyanlık dışı özelliklerini akıl yoluyla tartışarak ve değişmez hakikati ispatlayarak Kutsal Kitap’ı tefsir edeceklerdi.60

 

Bebek Đlahiyat Okulu, Hamlin’e göre, Amerika’daki bir orta öğretim kurumundan pek çok yönüyle farklılık arz ediyordu. Đstanbul’daki misyonerlerin kendi yasaları, ahlak anlayışları ve zihniyetleri, içinde yaşadıkları Osmanlı ortamına uyarlanmıştı. Kısacası


57 Cyrus Hamlin, My Life…, s. 246. Burada verilen saatlerin, bugün bizim de kullandığımız Avrupa saatleri ile aynı olduğu hatırlanmalıdır.

58 Reports of The A.B.C.F.M. (1844) “Armenians, Education, Bebek Seminary”, Boston 1844, s. 106-107.

59 Reports of The A.B.C.F.M. (1846) “Armenians”, Boston 1846, s. 99.

60 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (20 July 1846)”, September 1846, Vol. 42, s. 304.


gençlerin burada aldıkları eğitim, yurtdışında alacaklarından daha iyiydi. Bu düşünceler doğrultusunda 1849 yılı ders müfredatında yapılması planlanan değişiklikler hakkında Hamlin şunları yazdı:

“Yazar Silliman’ın ders kitabını müfredata sokarak ve umumi dersleri genişleterek bu sene kimya öğretiminde büyük bir ilerleme kaydedeceğiz. Matematik de daha ciddi takip edilecek. Coğrafya ve müzik daha başarıyla sürdürülecek. Hıristiyanlığın Delilleri dersi eskisinden daha ayrıntılı okutulacak. Okulun sınıflara ayrılması daha doyurucu oldu. Kısacası bütün dallar daha sistematik ve yeterli derecede öğretilecek. (...) Muhtemelen gelecek seneki son sınıftan dört kişiyi teoloji eğitimine alacağız. Bu müfredatı da eskisinden daha ayrıntılı işlemeyi istiyoruz. Çünkü yerli vaiz talebi çok fazla olduğundan şu kanaate vardık: Gelecek için kiliselerin isteklerini kusursuzca yerine getirmeliyiz. Bu da, zihinleri olgunlaşmış, eski hurafelerden ve anlayışlardan arıtılmış karakterli ve dengeli gençleri almak suretiyle nisbeten emniyetli bir yolla gerçekleştirilebilir.”61

 

Anlaşılıyor ki Hamlin, yalnızca teoloji eğitimi vermediklerini, komple bir insan yetiştirerek topluma daha farklı alanlarda örnek olmaları gerektiğini ısrarla belirtiyordu. Ancak bununla beraber American Board’ın beklediği kilise adamlarını yetiştirmeyi de ihmal etmeyeceklerdi. Çünkü Đstanbul’da açılması gündeme gelen ikinci kiliseye ilaveten Adapazarı, Erzurum, Bursa ve Antep’teki kiliselerde yerli pastörlere ihtiyaç vardı. Bunlara yenilerinin eklenecekti. Kilise, tebliğ ve eğitim çalışmaları yerli din adamları tarafından yerine getirilmeye başlanırsa, onlar bunu hakkıyla yapacaklardı. Üstelik böylesi bir kilise görevi anlayışının daha az masraflı ve daha verimli olacaktı. Yerli zihinlerin ve kalplerin, yerli kültürle ve ilahi lütufla yeniden bir kalıba dökülmesi gerekiyordu.62

 

O halde sadece kiliseyle bağlantılı elemanların yetiştirilmesi için ayrı bir sınıf oluşturulmalıydı. Bu sınıf 1849’da açıldı. Đkinci kısımda ise bilimsel dersler ağırlıktaydı. Zaten Hamlin’in belirttiğine göre Đlahiyat’tan mezun öğrencilerin hepsi kilise hizmetlerine girmiş değillerdi. Girenler hiç şüphe yok ki mükemmel yetişmişlerdi. Geri kalanlardan bazısı atölyelerdeki en iyi işçilerdi. Bazısı öğretmendi, bir kısmı da ticaret hayatını yahut tıp mesleğini seçmişti.63 Örneğin, bir öğrencisi Protestan cemaatinin devlet nezdindeki vekiliydi. Biri, soba işiyle uğraşan bir tüccar oldu. Bir başkası bıçakçılık yapıyor, kazancıyla annesine


61 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 400.

62 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 400.

63 Hamlin, Among ..., s. 214.


ve iki kız kardeşine bakıyordu.64 1857 yılına gelindiğinde Protestanların daha iyi yetişmiş din adamlarına olan ihtiyacına binaen, Bebek Đlahiyat’ı bitirenler için bir teoloji okulu açıldı. Müfredatının dört yılı skolastik, üç yılı teoloji bölümü olarak tertip edildi.65

 

Teoloji Bölümü

Msy. Wood’un bildirdiğine göre Ermenilerin en ısrarlı isteklerden biri, iyi yetişmiş yerli bir din adamıydı. 1846 yılı itibariyle mevcut dört Protestan kilisesinden sadece birinde pastör bulunuyordu. Diğerlerinde ise dinine sadık ve candan bağlı Đncil vaizleri görev yapıyordu. Durumu gözden kaçırmayan Đstanbul misyonerleri, Bebek Đlahiyat’ta bir teoloji bölümü açmayı planladılar.

 

Bugüne kadar bu kurumda böylesi bir şube açılmasına önem verilmemişti. Gerçi kurulurken niyetleri buranın ileride bir teoloji okuluna dönüştürülmesiydi. Ancak temel hedefi, Đncil’i yaymada misyonerlerle işbirliği yapacak yerli temsilcileri yetiştirmekti. Gerçekten de bütün eğitim müfredatında bu gaye göz önünde bulundurulmuştu. Açılacak teoloji bölümünün müfredatı üç yıl sürecekti. Dersler genelde Amerika’daki teoloji okullarında öğretilenlerle aynı olacaktı. Đstasyon’da görevli kişilerin oylamasına tâbi olmayan hiçbir aday buraya kabul edilmeyecekti. Ayrıca aday öğrenci takva konusunda ve kutsal elçilik (ministry) için bir adayda bulunması gereken şartlar bakımından da yeterliliğini ispatlayacaktı. Genel kural olarak önce dört yıllık akademik müfredatın tamamlanmış olması istenecekti.

 

Teoloji müfredatıyla dolu olan üç yıla ilaveten, ilahiyat kısmı da geliştirilecekti. Bu minvalde akademik bölümdeki öğretim payının daha da büyümesine gayret edilecekti ama bu sınırlı bir alanda yapılabilirdi. Çünkü Đngilizcenin ve onun vasıtasıyla bilimlerin öğretimi, bu dile yabancı olan Ermeni ve Rum gençleri için zordu. Bunun için onların Đngilizceyi birkaç sene kullanmaları lazım geliyordu.

 

Msy. Van Lennep’in, Kitab-ı Mukaddes’in orijinal dillerinin (Latince ve Grekçe) de dahil olduğu Đncil Edebiyatı Bölümü’ne atanması kabul edildi. Đlahiyat Okulu’nda tamamıyla bilimsel dallarla meşgul olan Msy. Hamlin, yalnızca Doğal Đlahiyat dersi (Tanrı’yı ve O’nun evrendeki ahenk ve uyumunun delillerini doğayla tanıma) verecekti. Hıristiyan doktrini tarihi


64 Hamlin, Among…, s. 216.

65 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.


de dahil Hıristiyan Teolojisi ile Din ve Kilise Tarihi derslerine Msy. Wood girecekti. Yaz dönemi boyunca Hıristiyanlığın Delilleri, Kutsal Kitap ve Đlhamın Kanunu üzerine verilecek umumi dersleri Msy. Homes yapacaktı. Piskoposluk Görevi ve Vazifeleri dersini Dwight, Kutsal Metinler’deki zor pasajlar hakkındaki dersleri ise Goodell verecekti.

 

Hazırlık dönemi için ayrılmış olan zaman dilimi Đngilizce öğretmek için kısa gelirse ve branşların öğreniminin sürdürülmesine tahsis edilirse, teoloji müfredatına girişten önce gerekli olan Rumca ve Đbraniceye başlangıç yapılamazdı. Bu iki dilin öğretimi, tüm müfredat süresince devam edecekti. Zira Yeni Ahit’in Grekçesi nispeten modern Grekçeden daha az farklı olduğundan her ikisi birlikte de öğretilecekti. Üç yıllık müfredatın içerisine dahil etmenin akıl kârı olmadığı, ancak her Hıristiyan ilahiyatçıya lazım olan Latinceye, en azından öğrencilerin bir bölümünün iyice hakim olması sağlanacaktı. Teoloji ve Kilise Teşkilatı Tarihi dersleri konferanslar şeklinde verilmek mecburiyetindeydi.

 

Bu düzenlemeyi yaptıkları sırada misyonerlerin elinde Ermenice ders kitapları mevcut değildi. Đngilizceyi anlayan öğrencilerin de Đngilizce ders kitaplarını rahatça okuyamayacakları belliydi. Teoloji konusunda ise ders kitabı Kitab-ı Mukaddes olacak, kendi tabirleriyle, Đncil hakikati doğrudan doğruya büyük pınardan içilecekti. Azizlerin ve Havarilerin yazdığı kompozisyonlar sadece bir rehber ve Tanrı Kelamı’nın öğretilerini anlamaya yardımcı metinler olarak kullanılacaklardı.66

 

Planlanan teoloji sınıfı 1849’da açıldı. Yeni teoloji sınıfını teşkil eden dört kişiden biri Đstanbullu, biri Đznikli, biri Ankaralı, biri de Muşluydu. Đstanbullu olan, Pastör Simon’un kardeşiydi. Teoloji sınıfını oluşturan bu gençler kararlı, aktif ve dindar oldukları gibi parlak zekalara sahiptiler. Haftanın iki gününü sistematik teolojiye, iki günü Đncil tarihine, bir günü de teoloji konuları üzerine yazı yazmaya, vaaz hazırlama planlarına ayırıyorlardı. Aynı zamanda Upham’ın Zihin Felsefesi’ni, Horne’nin Kitab-ı Mukaddes Öğrenimine Giriş’ini ve Butler’in Analoji’sini okuma derslerini de sürdürüyorlardı. Son iki derste normal tercüme ve şifahi yorumların yanı sıra, münakaşanın tüm özetini yazarak hazırlıyorlardı.67 Teoloji

 

 

 


66 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (13 November 1846)”, March 1847, Vol. 43, s. 75-76.

67 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (11 July 1849)”, November 1849, Vol. 45, s. 402-403. Upham’ın Zihin Felsefesi adlı kitabını Ermeniceye Cyrus Hamlin çevirmişti. Hamlin, My Life..., s. 254.


Bölümü’nün 4 Mayıs 1850’deki imtihanları Zihin Felsefesi, Ahlak Felsefesi, Kilise Tarihi, Hıristiyanlığın Doktrinleri ve Đncil’in Đlk Çağı gibi derslerden yapıldı.68

 

1855’te geçici olarak kapatıldı. O yıl 8 kişilik Teoloji Bölümü’nün ikinci yarıyılda öğretmeni yoktu. Çünkü Msy. Benjamin’in ölümü sebebiyle, onun yerini doldurmak adına meslektaşı Riggs’in Đlahiyattan buraya nakli gerekiyordu. Bu sebeple teoloji eğitimine son verildi.69 Ancak Hamlin’in başkanlığında 7 öğrenciyle yeniden açıldı (1857). Msy. Schauffler da Türkçe derslerinde yardım ediyordu.70 Aynı yılın sonunda bu bölümden 7 kişi mezun oldu.71 Bilimsel müfredatı bitiren 11 kişiden 9’unu içine alan yeni bir teoloji sınıfı Aralık 1860’ta organize edildiyse de72 okulun kapatılması gündeme geldiğinden etkili olamadı.

 

Rumca Bölümü

Sadece Ermeniler için kurulan Bebek Đlahiyat’a, gelişmeler paralelinde 1850 yılında Rumca bölümü eklendi. Öğrenci velileri masrafları ödemeyi teklif etseler dahi bu bölüme gelmek için yapılan pek çok başvuruyu, imkansızlıklar nedeniyle geri çevirmek zorunda kalıyorlardı. 1851 yılında Rum öğrenci sayısı 7 idi.73 Yıllık toplantıda Hamlin, “kapılarımızı, Rum öğrencilerin bedava başvurularına açmalıyız. Çünkü Rumlar Đncil hakikatini dört gözle arıyorlar. Bu iki cemaatten gelen öğrenciler arasında gelişen herhangi bir antipati yok. Öğretmenler, geçen yıl sergilenen gidişat ve yeterlilikten pek memnunlar” diyerek konu hakkında yorumda bulunuyordu.74

 

Đki yıl sonra Rumca bölümünün mevcudu 15’e çıktı. Açıldığı sıralarda Hamlin, iç bölge istasyonlarından buraya daha seviyeli öğrenci gönderilmemesinden şikayetçiydi. Ancak o günden beri Antep’ten 2, Erzurum’dan 2, Diyarbakır’dan 6, Demirtaş’tan 3, Bursa’dan bir, Đznik’ten bir ve Tekirdağ’dan 2 öğrenci kabul etmişlerdi. Hamlin’e göre, “tamamına yakını mükemmel karakterde, iyi derecede bilgi sahibi ve gelecekteki faydaları için yüksek ümitler vadeden” bu öğrencilerin çoğu şimdi Anadolu’nun iç bölgelerinde görev yapıyorlardı.75

 

 


68 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.

69 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

70 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.

71 Reports of The A.B.C.F.M. (1857) “Congregations, Churches, Schools, Printing”, Boston 1857, s. 61.

72 The Missionary Herald, “Station Reports 1861”, September 1861, Vol. 57, s. 269.

73 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Dwight (15 February 1851)”, May 1851, Vol. 47, s. 157.

74 The Missionary Herald, “Annual Meeting 1850”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

75 Cyrus Hamlin, “Station Reports”, The Missionary Herald, September 1853, Vol. 49, s. 261.


Bölümün kapanışı: Msy. Riggs’in Đlahiyattan ayrılması (1855) üzerine Rumca Bölümü kapatıldı. Rum öğrencilerden en fazla umut veren dördü, Atina’da görevli Msy. King’in idaresindeki okula gittiler. Bunların masrafını Đngiltere’deki Türk Misyonlarına Yardım Cemiyeti karşıladı. Diğer Rumlar ise Demirtaş’ta öğretmenlik yapıyordu. Kalanlardan biri tıp eğitimi için Amerika’ya gitti; geri kalanlar mütercim oldular.76

 

Özel Dinî Programlar

(a)       Sabah Ayini ve Duası: Sabahleyin 05.30’da gerçekleştirilen dua programında öğrenciler sırayla Đngilizce olarak uzun, ama yararlı bir ayin okuyorlardı. Yeri geldikçe Hamlin kısa açıklamalar ilave ediyor, ayinin sonunda Ermenice dua ediyordu. Bu uygulama 20-30 dakika sürüyordu. Sonra 07.00’ye kadar süren Đncil ezberleri geliyordu.77

(b)     Dua Halakaları: Ders dışında dua halakaları oluşturuluyordu. Söz gelimi 1851’de Ermenice dua halakası dokuz, Rumca yapılan ise beş kişiden müteşekkildi.78

(c)     Sebt Günü Programları: Đlahiyattaki Sebt günlerinde düzenlenen dinî çalışmalar üç bölümden ibaretti: Öğleden önce vaaz veriliyordu. Öğleden sonra yazar Bunyan’ın Hacıların Đlerlemesi adlı eseri yorumlanıyordu. Akşamları da Kitab-ı Mukaddes dersi veriliyordu.79 Aynı gün öğrencilere ve birkaç komşuya Đncil merkezli vaazları Hamlin gerçekleştiriyordu.80 Sabahları bir ayin, öğleden sonra tefsir, akşamleyin ise dua toplantısı oluyordu. Bir Ermeni öğretmen, küçük öğrencilere Đncil dersi veriyordu. Đlk başlarda Đlahiyattaki Sebt günü programlarında üç dört kişi bulunurken, 1853’te Đncil 100 kişiye Đngilizce, Ermenice ve Rumca olarak vaaz ediliyordu. Bu sayede Bebek’te 20 aile Protestan olmuştu. Halbuki okul açıldığı yıl orada bir tane Protestan aile yaşıyordu.81

(d)    Akşam toplantıları ve konferansları: 1853 yılındaki faaliyetlere dair Hamlin şunları kaydetmişti: “Çarşamba akşamı bütün okula bir teoloji konferansı verdik. Konusu Doktrinal Hakikatin Vazife ile Đlişkisi idi. Öğrenciler Çarşamba ve Cumartesi akşamları dua toplantısı yaptı. Ermenice öğretmenimiz sınırlı sayıdaki öğrenciyle özel bir toplantı gerçekleştirdi. Cuma akşamı, dinî konularda tartışma usullerini öğreten bir müzakere cemiyeti tertip ettik.”82


76 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

77 Hamlin, My Life... , s. 246.

78 The Missionary Herald, “Station Reports, 1851”, July 1852, Vol. 48, s. 194.

79 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 322.

80 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (18 January 1842)”, May 1842, Vol. 38, s. 202.

81 Cyrus Hamlin, “Station Reports”, The Missionary Herald, September 1853, Vol. 49, s. 261. Ertesi yıl da bu minvalde etkinlikler devam etti: Sebt günü öğleden önce Ermenice tefsir çalışması, öğleden sonra bir ayin, akşam ilmihal dersi, öğleden önce Rumca bir Đncil dersi. The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.

82 Cyrus Hamlin, “Station Reports”, The Missionary Herald, September 1853, Vol. 49, s. 261.


Öğrencilerin dinî hayatlarını düzeltmek ve kontrol altında tutmak üzere uygulanan metotlardan biri de, öğrencilerin birbirlerini gözetmeleri, Hıristiyanlık hayatına ters düşen bir şey varsa uyarmalarını sağlamaktı. Zira bu okulda “sağlam karakterli olma, aklı başındalık, dinî hakikate ilgi, derslere düzenli katılım konusuna eskisinden daha fazla önem veriliyordu.”83

 

Öğrencileri ve Mezunları: Hamlin’in çevresinde çeşitli kesimlerden gençler toplanmaya başlamıştı. Bu gençler, onun anlatımıyla, “hem dinî hem de seküler bilgiye susamışlardı. Đznik’teki yerli Protestanlar oğullarının, Cennete girmeleri ve işe yaramaları maksadıyla bu okulda eğitilmelerini dört gözle bekliyorlardı. Đstanbul’da iş hayatına yeni başlayan bazı tüccarlar da bu ilahiyata kabul edilmeyi istiyorlardı. Dükkanlarını kapatıp geleceklerdi ve bilginin en zengin hazinesinden istifade edeceklerdi. Zengin ailelerden birinin oğlu okumak için yurtdışına gitmek üzereydi. Lakin Amerikalıların bir yatılı okul projesi olduğunu duyunca tüm tepkileri göze alarak böyle bir okulda eğitim görmeyi tercih etti.”84

 

Görüldüğü gibi Bebek Đlahiyat’a ilgi had safhadaydı. Đki Ermeni banker kardeş Hamlin’i ziyaret ettikleri bir gün yanlarında dostlarıyla beraber üç oğullarını da getirmişlerdi (10 Ekim 1841). Ermeni cemaati içerisindeki banker ailelere mensup bu kişiler, okuldaki öğretim hakkında pek çok soru sorduktan sonra çocuklarını buraya göndermek istediklerini söylediler. Ayrıca Üsküdar’daki Ermeni Koleji kapanmış, işine son verilen öğretmenlerden biri, beraberinde bir grup öğrencisiyle gelmek üzere müracaat etmişti. Ancak misyonerler imkansızlıklar nedeniyle bütün başvuruları geri çevirmek mecburiyetindeydiler.85

1842: Yeni bir sınıf açıldı. 19 yatılı, 2 gündüzcü öğrenciyle eğitime devam edildi. Đki gündüzcü öğrenci Bebek’te yaşayan bir Yahudi ailenin çocuklarıydı.86 Hamlin’in yardımcısı Msy. Wood, “diğer öğrencilerin büyük bölümünün Merzifon, Musul, Trabzon gibi memleketin uzak diyarlarından geldiğini, onlar vasıtasıyla Tanrı’nın hakikat nurunun, bu toprakların en uç sınırlarını aydınlatacağını umduklarını”87 yazıyordu.

 


83 The Missionary Herald, “Station Reports, 1851”, July 1852, Vol. 48, s. 194.

84 Reports of The A.B.C.F.M. (1841) “Mission to Turkey”, Boston 1841, s. 101.

85 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.

86 The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.

87 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (13 July 1845)”, September 1845, Vol. 41, s. 293. 1842 yılı öğrencilerinin dördü zengin ailelerden gelmişlerdi, yüksek meblağlar ödüyorlardı. Birisinin masrafını bir Đngiliz tüccar, ikisininkini de civardan kimseler üstlenmişti. The Missionary Herald, “Extracts from the Journal of Mr. Hamlin”, August 1842, Vol. 38, s. 321.


1843: 20 öğrenci okudu.88

1845: Mevcudu 34’e çıktı.89 Đlk mezunlarını bu yıl verdi. Çok başarılı ve dindar olduğu kaydedilen üç mezundan biri, Đzmir Amerikan Matbaası’nda işe başladı. Diğer ikisi öğretmen oldu. Misyonerler onlara büyük ilgi gösteriyor, adeta oğulları gibi seviyorlardı. Çünkü onlar bu ilahiyatın ilk olgun meyveleriydi. Daima derin bir ilgiyle ve ateşli dualarla takip edeceklerdi. Diplomalarını verirken Hamlin ve Dwight, gelecek hayatlarının hedefleri ve kendilerini idare edecek prensipler üzerine birer konuşma yaptılar. Ayrıca üçüne birer tane yazar D’Aubigné’nin Reformasyon Tarihi adlı kitabı hediye edildi.90 Aynı törene katılan Episkopal din adamı ve Đngiltere’nin Đstanbul büyükelçiliğinin papazı Dr. Bennet takdirlerini bildirdi.91

1846: Öğrenci sayısı 32’ydi. Patrik ve hiyerarşisinin misyonerlere savaş ilan etmesinden sonra öğrenci mevcudunda dalgalanmalar oldu. Msy. Wood’a göre “öğrenciler misyonerlere daha sıkı bağlarla bağlıydılar. Eski öğrenciler daha fazla zorlanıyordu. Şimdikilerin zihnî durumları ve manevi yaşantıları eşit seviyedeydi. Bunlardan altısı, Đstanbul’daki yeni Evanjelik kilisesinin üyeleriydi. Biri, gelecek komünyonda kiliseye kabul edilmeye adaydı; biri Đznik Kilisesi üyesiydi. Diğer altısı, takvalı öğrencilerin haftada iki defa gerçekleştirdikleri dua toplantısına katılıyordu. Trabzon Kilisesi üyelerinden birinin, ayrıca Đznik Kilisesi’ne bağlı ailelerden üç kişinin de kısa süre sonra okula katılması bekleniyordu.92

1847: Toplam 35 öğrenci okudu.93

1848: Öğrenci mevcudu 42’ye yükseldi. Dönem sonunda beş kişi mezun olacak, dört öğrenci de okuldan ihraç edilecekti. Zira bunlar “tatminkar bir ilerleme kaydedememiş, istenen niteliğe kavuşamamış olduklarından bu kurumda öğrenci olmaya layık değillerdi.”94

1849: Mezun olan dört kişiden üçü Đstanbul ve Trabzon’daki kiliselerde başarıyla pastör olarak çalışıyorlardı. Dördüncüsü lisanslı öğretmen olarak Baron Avedis’in halefi oldu.95


88 Reports of The A.B.C.F.M. (1843) “Armenians”, Boston 1843, s. 93.

89 Reports of The A.B.C.F.M. (1845) “Armenians”, Boston 1845, s. 91.

90 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (29 March 1845)”, September 1845, Vol. 41, s. 292.

91 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (2 September 1845)”, February 1846, Vol. 42, s. 41. Bennet’in Hamlin’e verdiği notta şunlar yazıyordu: “Dün gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ediyor, ayrıca imtihanlarını dinlediğim sınıflardan fevkalade hoşnut olduğumu belirtiyorum. Ayrılmak zorunda kalmak beni ziyadesiyle üzdü. Ancak imtihanların beni ikna edecek kadarını dinledim. Siz ve mükemmel meslektaşlarınız büyük felaketlere ve ıztıraplara maruz kalsanız da Ermeni gençlerine, akrabalarına ve dostlarına eğitim takdim edilmişti. Bu faaliyetin, Tanrı’nın himayesinde daha da mükemmele doğru yürümesi samimi duamdır.”

92 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (13 November 1846)”, March 1847, Vol. 43, s. 76. Osmanlı idaresi tarafından Protestanlık mezhebi, 1846’da ayrı bir cemaat olarak tanındığında misyonerler, Đlahiyat’a öğrenci girişinin sınırlanacağını, Protestan olmayan ailelerden öğrenci alamayacaklarını düşündüler. Lakin beklediklerinin tam tersine bir gelişme görüldü. Arzuladıkları sayıda ve hem Protestan ailelerden hem de diğer ailelerden öğrenci geldi. Bu haliyle kurum, her iki muhalif kanat arasında bir halka meydana getirmiş oldu. Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 399.

93 The Missionary Herald, “Annual Report of the Mission”, February 1848, Vol. 44, s. 48.

94 Cyrus Hamlin, “Seminary at Bebek (4 August 1848)”, The Missionary Herald, November 1848, Vol. 44, s. 399.


1850: Toplam 28 öğrenciden 7’si Rumdu.96 Antep Đstasyonu bu yıl, evli gençleri Antep’te, bekar gençleri ise Bebek’e gönderme kararı aldı.97

1851: Öğrenci sayısı 39’a yükseldi. Bunların 25’i Ermeni, 14’ü Rumdu. Mezunlar kendi cemaatleri için çalışmaktaydı. Öğretmenlikle meşgul olanlar, Ermeni okullarında yeni bir çağ başlatıyor; kitap çerçisi ya da pastör olanlar genelde misyonun en değerli yardımcısı oluyorlardı. O sırada Amerika’da bulunan gençlerin dönüşü büyük bir sevinçle beklenmekteydi.98

1852: Öğrenci mevcudu 44’e yükseldi. Bu, o güne kadarki en yüksek rakamdı. Birkaç öğrenci de Diyarbakır yöresinden bekleniyordu. Fakat her hafta pek çok başvuruyu geri çevirdikleri unutulmamalıydı. Hamlin, “yeni öğrencilerin büyük bölümünün, bu imparatorluğun Protestanlaştırılması faaliyetlerinde sadık ve adanmış işçiler olacakları konusunda umutla coşuyordu. Aralarında çok kabiliyetli olanlar vardı. Bunlar hakikati bilme ve ona itaat etme noktasında ciddi ve ısrarlı bir arzu sergiliyorlardı.”99 Çoğu öğrencinin tam anlamıyla gerçek bir Protestan olduğunu söylemek zordu ama “misyonerleri cesaretlendiren ve memnun kılan çok şey vardı. Bazıları hakikati gönülden kabulleniyordu ve onu Ermenistan’ın karanlık yörelerinde bilinir kılmak için hazırlanıyordu.100

1854: Toplam mevcudun 10’u Rum, biri Yahudi (13 yaşındaydı ve babası dinî eğitim almasını istiyordu), geri kalanlar da Ermeniydi. Teoloji sınıfı 7 öğrenciden oluşuyordu.101 Erzurum’da açılan bir okulun öğrencilerinden biri bu yıl Bebek Đlahiyat’a gönderildi ve başarılı bir öğrenci oldu. Bir diğeri gönderilmek üzere hazırlanıyordu.102

1855: Toplam Ermeni öğrenci sayısı 40’tı.103

1856: 40 öğrencisi vardı.104

1857: Yıl boyunca toplam 46 öğrenci eğitim gördü. Biri Türk, biri Rum, biri de Ermeni olan üç öğrenci, müfredatın bir bölümünde Teoloji Bölümü’nün yedi öğrencisiyle bağlantılı eğitim aldılar.105 Müdür Clark 1857 yılı sonunda öğrenciler hakkında şunları söyledi: “Bu kurumun bütün eğilimi misyonerlik girişimidir. Bütün yıl boyunca dinî duygu ve faaliyetler konusunda memnun kalındı. Đsa’nın kilisesiyle kendilerini bağlantılı kılan 9 öğrencimiz Tanrı’nın


95 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wood (11 July 1849)”, November 1849, Vol. 45, s. 402.

96 The Missionary Herald, “Annual Meeting 1850”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

97 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Smith (20 June 1850)”, November 1850, Vol. 46, s. 373.

98 The Missionary Herald, “Station Reports 1851”, July 1852, Vol. 48, s. 194.

99 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Hamlin (25 June 1852)”, September 1852, Vol. 48, s. 266.

100 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (1 May 1853)”, August 1853, Vol. 49, s. 233.

101 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.

102 The Missionary Herald, “Station Report”, April 1854, Vol. 50, s. 110.

103 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

104 Reports of The A.B.C.F.M (1856) “Armenians, Schools, Churches, Native Helpers”, Boston 1856, s. 93.

105 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284; Reports of The

A.B.C.F.M (1857) “Congregations, Churches, Schools, Printing”, Boston 1857, s. 61. Muhtemelen Türk diye bahsedilen, ileride mezunlar listesinde bilgi vereceğimiz Kürt asıllı Müslüman Baron Krikore’dur. Misyonerlerin Türk kelimesini, Müslüman kelimesiyle eşdeğer kullandıklarını düşündüğümüzde bu ihtimal kuvvetlenmektedir.


çocukları olduklarına dair tatminkar deliller sundular. Fakat kiliseye üye değiller. Öğrencilerin derslerindeki ilerlemeler son derece teşvik edici. Coşku ve gayretli çalışmalarıyla kendini gösteren bu Ermeni gençlerden daha iyisini Amerika’da bile görmedim.”106

1858: 40 civarında öğrencisi vardı.107 Bu yılki 5 mezun Asur Misyonu’na, Kayseri’ye, Harput’a, Bilecik’e ve Edirne’ye görevlendirildiler.108

1859: 38 öğrenci okudu.109 Beş öğrenci kitap çerçiliği yapmak üzere Bahçecik’e gönderildi.110

1860: Öğrenci mevcudu 32’ydi. Bunlardan ikisi, Bebek’te oturan iki gündüzcü talebeydi. 11’i bilimsel müfredatı bitirdiler.111 Ermeni bölümünde 14-24 arasında değişen 43 öğrenci okudu.112 Bazı Ermeni öğrenciler Müslümanların Protestanlaştırılması projesi ile özel ilgilendiler.113

1861: 36 öğrencinin 15’i teoloji sınıfındaydı.114

1862: 14 öğrencinin okuduğu bu yıl 12 mezun verildi.115 Mezunlardan biri Kayseri Kilisesi’ne, diğeri Yozgat Kilisesi’ne pastör oldu.116

1857-1861 arasındaki beş yılda 45 öğrenci mezun edildi. Bunlardan 7’si 1862’nin başında vaiz oldular. 13’ü teoloji sınıfına geçti.117

Avedis: Protestanlığı benimseyen bu genç Đlahiyatın ilk öğrencilerindendi. Mezun olduktan sonra birkaç yıl Kumkapı’daki kilisede pastörlük yaptı. Daha sonra işadamı oldu. Erken yaşta öldü.118

Toros: Đlk öğrencilerdendi. Mezuniyetinin ardından Đngiliz mühendis John Hague’nin tercümanı oldu. Sonra Osmanlı Devleti’nin Tersane-i Amire adlı kuruluşunda deniz mühimmatı inşaatına baş mütercim olarak girdi. Đyi bir mevkide, nüfuzlu, başarılı bir kişi

 


106 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 284.

107 The Missionary Herald, “Nothern Armenians: Station Reports, Bebek Seminary”, September 1858, Vol. 54, s. 273.

108 Reports of The A.B.C.F.M (1858) “Nothern Armenians”, Boston 1858, s. 40.

109 Reports of The A.B.C.F.M (1859) “Nothern Armenians”, Boston 1859, s. 51.

110 Joseph K. Greene, “Letter From Mr. Greene”, The Missionary Herald, August 1859, Vol. 55, s. 244.

111 The Missionary Herald, “Station Reports 1861”, September 1861, Vol. 57, s. 269.

112 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (24 September 1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 14.

113 Reports of The A.B.C.F.M. (1860) “Nothern Armenians”, Boston 1860, s. 52. Bu raporda öğrenci mevcudu 44 olarak verilmektedir. 1860’ta American Board’un Müslümanlarla ilgilenmeye başlaması ve bunun için alt yapının hazır olduğunu düşünmesine paralel olarak, aşağıdaki rapor alıntısında da görüleceği üzere Bebek Đlahiyat öğrencilerinde derhal bu kararın etkisi görülmüştü: “Bebek Đlahiyat’taki eğitim düzenli, ciddi ve başarılı bir şekilde devam ediyor. Bazı öğrencilerimiz Müslümanların Hıristiyanlaştırılması işine özel ilgi gösterdi ve hayatlarını bu faaliyete adama niyetinde olduklarını açıkladılar.” Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey Mission, Education”, Boston 1862, s. 62.

114 Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey, Education”, Boston 1861, s. 41.

115 Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey Mission, Education”, Boston 1862, s. 77.

116 Reports of The A.B.C.F.M. (1862) “Western Turkey Mission, Education”, Boston 1862, s. 62.

117 Rufus Anderson, C.2, s. 57.

118 Hamlin, My Life…, s. 209; The Missionary Herald, “Station Reports, Bebek Seminary”, September 1853, Vol. 49, s. 261.


oldu. Her zaman eğitimin ve Bebek Đlahiyat Okulu’nun bir dostuydu. Kızlarının eğitimi için azami dikkat sarfetti. Orta yaşlarındayken öldü.119

Harutyun Minasyan: 1847’de mezun olan bu kişi Đznik Kilisesi’ne pastör oldu.120

Baron Alexan [Bezciyan]: Bebek Đlahiyat’tan mezun olduktan sonra Antep Yüksek Okulu’nun başkanlığına getirildi. Mesleğinde çok iyi yetiştiği yazılmıştı.121

Baron Simon: Mezuniyet sonrası Đzmit’teki bir okulda görev aldı.122 Çok başarılı bir öğretmen olması sayesinde öğrenci sayısı 60’ı aşmıştı. Bunların en az yarısı Protestan olmayan Ermeni ailelerden geliyordu. Kitab-ı Mukaddes’i titizlikle ve sadakatle öğretiyordu. Her Pazar okulunda çocuklardan altı ayet okumalarını istiyordu. Anne babalar onları dinliyor ve çocuklarının bilgi bakımından böyle bir gelişme sergilemesini görünce seviniyorlardı.123 Bir öğrenci: mezun olduktan sonra Đznik’teki 35 kişilik bir okulun başöğretmeni oldu (1849). Bu kişi aynı zamanda oradaki pastöre de pek çok konuda yardım ediyordu.124

Bir teoloji öğrencisi: Misyonerlerin, “o bölgedeki ekinler hasat ediliyor” diye bahsettikleri Diyarbakır’dan gelmişti. Mezuniyet sonrası misyonerlik hizmeti için oraya geri döndü.125

Bir teoloji öğrencisi: okulu bitirince Đznik pastörüne yardımcı olmak üzere o şehre gitti.126

Bir teoloji öğrencisi: Ermeni bir bayanın isteği ve maddi desteğiyle Flavel’in Keeping the Heart adlı kitabını tercüme etti. Öğretmenleri onun, “kalemi kadar sesiyle de hemşehrilerine Đsa’yı vaaz ederken görmeyi umuyorlardı.”127

Bir öğrenci: Manisa misyoneri Banjamin’in yardımcılığına tayin edildi. Oraya vardığında Protestan olmayan cemaatler ev kiralamasına bile izin vermediler. Ama o buna aldırmaksızın Đncil’i vaaz etmeyi sürdürdü.128

Đki öğrenci: 60 öğrencisi olan Đznik okulunda görev aldılar.129

Baron Baronig: Eğitimini Bebek’te tamamladıktan sonra Tokat Đlahiyat Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başladı. Oradaki misyonerler, “bu sorumluluk isteyen mesleğe yeterli ve iyi yetişmiş biri”130 diye övmüşlerdi.


119 Hamlin, My Life…, s. 209.

120 Harrison O. Dwight, Christianity.. , s. 288.

121 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (29 April 1861) [Antep ziyareti]”, Vol. 57, s. 236.

122 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (25 July 1851)”, November 1850, Vol. 47, s. 373.

123 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Everett (25 July 1851)”, November 1850, Vol. 47, s. 373.

124 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Goodell (25 May 1849) [Đznik ziyareti]”, September 1848, Vol. 44, s. 314.

125 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.

126 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.

127 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256.

128 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Benjamin (6 September 1850)”, February 1851, Vol. 47, s.

64.

129 The Missionary Herald, “Mr. Dwight’s Visit to Nicomedia and Adabazar”, February 1852, Vol. 48, s. 47.


Baron Krikore: Antepli olan bu kişi Bebek’te eğitim gördü. Muhtemelen Kürt asıllıydı. Hakkında şu bilgiler veriliyordu: “Đhtiyaç duyulan adam bulundu: Antepli bir yerli ve din değiştirmiş bir Müslüman olan Baron Krikore’u bulduk. Aylarca Bebek Đlahiyat’ta eğitim gördü. Eskiden Arapçada çok iyi ve Đslam inancının bütün hususiyetlerini biliyor. Gönüllü olarak Kürtler arasında çalışacağını ifade etti.”131

Baron Tomas Boyacıyan: Kabiliyetli bir genç olan Tomas, Bebek Đlahiyat mezunuydu. Memleketi Diyarbakır’daki faaliyetlere çok çabuk ayak uydurmuştu.132 Đncil’i her Sebt günü Diyarbakır’da vaaz ediyordu. 1862’de 84 üyeye ulaşan Diyarbakır Protestan Kilisesi’nin ilk Evanjelik pastörü olarak o yıl oraya tayin edildi.133

Baron Hagop: Mezuniyeti sonrası Tokat’ta görevlendirildi.134

Baron Daniel: Edirne’ye gönderildi.135

Bir öğrenci: Adapazarı Kilisesi’ne pastör tayin edildi. Đlaveten bir de okul açmıştı.136

Bir öğrenci: Kayseri’deki okulun yıllardır iyi bir öğretmeni yoktu. Bebek Đlahiyat mezunlarından ve öğretmenliğe istidatlı bu genç boşluğu doldurdu.137

Yedi Öğrenci: Destek ziyaretlerinden birinde Diyarbakır’a da uğrayan Msy. Dwight, Bebek Đlahiyat mezunu yedi kişinin gerçekleştirdikleri çalışmaları görünce çok sevindi. Biri çok kaliteli bir öğretmendi. Diğerleri Đncil vaizi olmuşlardı.138

Bir Öğrenci: Merzifon’da bir okul açmıştı. 90 öğrencili bu okulu Msy. Dwight bir destek ziyaretinde gezdi.139

Tekirdağ Kilisesi Pastörü (1887): Tekirdağ’da Protestan olan ilk üç kişiden biriydi. Sonra Bebek Đlahiyat’ı bitirdi. 6 yıl Bahçecik Kilisesi’nde, 13 yıl Bilecik’teki kilisesde pastörlük yaptı. 16 yıldır da memleketi Tekirdağ’da hizmet ediyordu. Tekirdağ’daki görevi sırasında 30

 

 


130 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Jewett (12 April 1855)”, August 1855, Vol. 51, s. 236.

131 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Jewett (16 December 1857)”, April 1858, Vol. 54, s. 110. Bir yıl sonraki raporda ise Toros dağlarındaki Alevi Kürtlere öğretmenlik yaptığı kaydedilmişti. The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 271. Aynı zamanda Mezere’de bir kitapçı dükkanı çalıştırıyordu. The Missionary Herald, “Letter from Mr. Wheeler (18 January 1858)”, June 1858, Vol. 54, s. 165.

132 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (22 May 1861)”, October 1861, Vol. 57, s. 308.

133 Rufus Anderson, c.2, s. 61.

134 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (24 September 1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 14.

135 The Missionary Herald, “Letter From Mr. Hamlin (24 September 1859)”, January 1860, Vol. 56, s. 14.

136 The Missionary Herald, “Letter from Dr. Hamlin (23 September 1862)”, December 1862, Vol. 58, s.

382.

137 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Farnsworth (12 January 1863)”, May 1863, Vol. 59, s. 142.

138 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (22 May 1861)”, October 1861, Vol. 57, s. 308. Bu yedi kişinin yukarıda adı geçen ve Diyarbakır’da görevlendirildikleri söylenen iki öğrenci de olabilir.

139 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Dwight (tarihsiz)”, January 1862, Vol. 58, s. 21.


kişi Protestan cemaatine katıldı. Liderlik vasfıyla öne çıkan bu kişi, ayrıca Protestan Ermenilerin kurduğu Bitinya Birliği başkanlığını da yürütüyordu.140

Bursalı bir genç: Ömrünün dört yılını bir Ermeni manastırında geçirmişti. Sonra Bebek

Đlahiyat’a geldi ve mezun oldu.141

Baron Mugırdiç: 1847’de mezun olduktan hemen sonra Trabzon Kilisesi’ne pastör oldu.142 Bir         öğrenci:    Okuldayken    takvalı    öğrenciler    listesindeydi.    Mezun    olduktan    sonra Diyarbakır’daki bir misyoner yardımcısının yanında çalışmaya başladı.143

Bir öğrenci: Takvalı öğrencilerden biriydi. Mezuniyet sonrası Erzurum Đstasyonu’nda görev aldı.144

Bir öğrenci: Đstanbul Protestan Kilisesi’ne pastör tayin edildi.145 Bir öğrenci: Trabzon Protestan Kilisesi’ne pastör tayin edildi.146 Bir öğrenci: Trabzon’daki bir Ermeni okuluna öğretmen oldu.147 Đki öğrenci: Ruhsatlı vaiz ve öğretmen olarak görev aldılar.148 Bir öğrenci: Bebek Đlahiyat’a öğretmen olarak alındı.149

Dört öğrenci: Biri, Đskoçya Özgür Kilise Yahudi Misyonu’nun kitap satış temsilcisi oldu. Biri, Amin Bey adlı ileri gelen bir zatın tercümanıydı. Paris’teki Ermeni Koleji’nde profesör oldu. Ardından Üsküdar Ermeni Koleji’nde profesörlüğe tayin edildi.150

Bir öğrenci: Devlet tarafından Mr. Davis’e kurdurulmuş olan ziraat okulunun yöneticiliğine getirildi.151

Đki öğrenci: Paris’te eğitim gördüler. Biri, kimya üzerine Ermenice bir kitap hazırladı. Kitap, bu dilde türünün ilk örneğiydi.152


140 The Missionary Herald, “An Out-Station in Turkey, Rodosto”, February 1887, Vol. 83, s. 54.

141 The Missionary Herald, “Journal of Mr. Schneider”, June 1845, Vol. 41, s. 224.

142 Harrison O. Dwight, Christianity.. , s. 287.

143 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

144 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

145 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287; Reports of The

A.B.C.F.M. (1847) “Western Asia, Progress of The Reformation”, Boston 1847, s. 91.

146 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

147 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February 1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139; The

Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (21 January 1847)”, May 1847, Vol. 43, s. 153.

148 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

149 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

150 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February 1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.

151 151 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287. Bu kişi Krikor Ağaton (1823-1868) olabilir. Çünkü bu kişinin, 1847’de Halkalı Ziraat Mektebi’nin kuruluşunu yönetti ve bu okulun baş öğretmeni oldu. Bkz. http//ansiklopedi.turkcebilgi.com. (9.3.2009) . Bahsedilen ziraat okuluyla ilgili Sevtap Kadıoğlu şu bilgileri vermektedir: “1847 yılında Yeşilköy’de Ziraat Talimhanesi adıyla bir ziraat okulu kuruldu. Okulda Davis adlı bir Amerikalı uzman da görevlendirildi. Tercümanlığına ise, Fransa’da ziraat eğitimi almış olan ilk Osmanlı gençlerinden Agaton Efendi verilmiştir. Bu kişi ileride hükümette ilk Hıristiyan nazır olarak da görev yapacaktır.” Sevtap Kadıoğlu, “Osmanlı Döneminde Türkiye’de Ziraat Okulları Üzerine Notlar”, Kutadgubilig. Ekim 2005, S. 8, s. 239-257.


Bir öğrenci: Tekirdağ’da misyoner yardımcısı oldu.153

Bir öğrenci: Đzmir Matbaası’nda çalışmaya başladı.154

Đki öğrenci: Bebek Đlahiyat’tan mezun olduktan sonra Đznik’te 70 öğrencili bir okul açtılar. Öğrencilerin yarısı Protestan olmayan Ermeni ailelere mensuptu. Okulun en iyi şekilde eğitim vermesi ve idaresi, kendi milli okulları ile Amerikalıların okulları arasındaki farkı görmeleri noktasında ebeveynlerin gözünü açmıştı.155

Dört öğrenci: Đstanbul ve Galata’daki gümrüklerde görevliydiler.156

“Yedi eğitimli genç”: Amerika’da çeşitli alanlarda eğitim gördüler.157

Bir grup Ermeni öğrenci: Ermeni okullarında öğretmenlik yapıyorlardı.158

Bir Rum öğrenci: Memleketi Demirtaş’a döndükten sonra orada bir okul açtı. American Board’un desteklediği bu okulda çocukları eğitmenin yanı sıra Pazar günleri de yetişkinlere toplantılar düzenliyordu. Msy. Riggs’e göre bu okul “planlanan reformasyon için bir çekirdek ihtiva ediyordu.159

Beş öğrenci: Đncil’i vaaz edebileceklerine dair misyoner heyeti tarafından ruhsat verildi. Bunlar Edirne, Kessab, Kayseri, Sivas ve Diyarbakır’a gönderildi.160

Bir öğrenci: Tokat Đlahiyat Okulu’nda öğretmenliğe başladı.161

Đki öğrenci: Đstanbul Hasköy’e ve Bursa Demirtaş’a öğretmen olarak tayin edildiler.162

Diğer mezunlar: Bunlar seküler işlerde çalışıyor, her türlü işte en yüksek maaşları alıyorlardı. Çoğu mezun, Đngiliz ordusuyla bağlantılı olarak tercümanlık yapıyordu. Bu tercüman öğrenciler kendi cemaatlerinden kişilere iş bularak Đstanbul’daki Protestan cemaatinin maddi durumunu da düzeltiyorlardı. Çalışabilen ve kabiliyetli her kimse, “rahat ve emin bir nafakayı nasıl kazanırım?” sorusunun peşindeydi.163

Beş öğrenci: Biri Asur Misyonu’nda görev aldı. Ötekiler ise Kayseri, Harput, Bilecik ve Bulgaristan’daki misyonerlik faaliyetlerinde istihdam edildiler.164

 


152 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

153 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February 1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.

154 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February 1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.

155 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February 1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.

156 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

157 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

158 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

159 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Riggs (20 September 1854)”, December 1854, Vol. 50, s.

374.

160 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

161 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

162 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

163 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 269.

164 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1858, Vol. 54, s. 271.


Hogopos: Bebek Đlahiyat’tan 1857’de mezun oldu. Edirne misyoneri Morse’un yardımcısı olarak görevlendirildi. Anadili Ermenice yanında Türkçe ve Rumca da konuşuyordu.165 Hohannes: Erzurum’da yerli misyoner yardımcısı oldu.166

Mardiros: Bebek’ten mezun olduktan sonra Harput’ta görevlendirildi. Oradaki yerli yardımcılara günlük eğitim veriyordu. Ayrıca bu yardımcılarla ve kilisenin erkek üyeleriyle haftada bir teoloji dersi yapıyordu.167 Onun bu derslerine, Mezereli Krikore da katılıyordu. Bir sınıfa da ahlak felsefesi dersi veriyordu. Şapele gelemeyenlere akşamları bir ders düzenliyordu.168 Diyarbakır’da bir kız okulu açmış olan bir hanım öğretmenle Ağustos 1858’de evlendi.169 Harput Kilisesi pastörlüğüne atama töreni Haziran 1860’ta yapıldı.170 Baron Garabed: Mezun olduktan sonra Kayseri’ye gitti ve orada bir okul açtı. Kız ve erkek toplam 103 öğrencinin okuduğu bu okulda ilahi öğretiyor, Đncil dersleri veriyordu.171 Ayrıca vaizlik görevi de vardı.172

Harutyun: Bebek Đlahiyat’tan mezun olduktan sonra yıllarca öğretmen ve yerli yardımcı olarak hizmet etti. 1866’da ise Ordu’ya vaiz olarak gönderildi.173

Rev. K. Yakupyan: Okulun son dönem mezunlarındandı. 1870-1905 yılları arasında toplam 25 yıl Kayseri kilisesinde pastörlük yaptı.174

Aslan Sahakyan: 2 Haziran 1836’da Diyarbakır’da bir ipek dokumacısının oğlu olarak dünyaya gelmişti. Memleketindeyken babasının ticaret işlerini devam ettiriyordu. Sonra Đstanbul’a giderek Bebek Đlahiyat Okulu’nda eğitim gördü. 1863’te Amerika’ya gitti. Fakirdi ama çalışkanlığı sayesinde halı ve kilim dokumacılığıyla uğraşarak 75.000 doları aşan bir servet edindi. 1904’te Amerika’da öldüğünde bu servetin 27.000 dolarını American Board’a bağışladı.175

Bir öğrenci: Bebek Đlahiyat’ta iken Dört Đncil’i Kürtçeye çevirdi. 1867’de pastör oldu.176

 

 

 

 


165 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Morse (11 January 1858)”, April 1858, Vol. 54, s. 102.

166 Reports of The A.B.C.F.M. (1858) “Nothern Armenians”, Boston 1858, s. 46.

167 Reports of The A.B.C.F.M. (1858) “Nothern Armenians”, Boston 1858, s. 46.

168 Crosby H. Wheeler, “Letter from Mr. Wheeler (18 January 1858)”, June 1858, Vol. 54, s. 165.

169 The Missionary Herald, “Diarbekir, Station Reports”, June 1859, Vol. 55, s. 175.

170 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Bliss (18 June 1860)”, September 1860, Vol. 56, s. 267.

171 The Missionary Herald, “Station Reports, Cesarea”, September 1859, Vol. 55, s. 273.

172 The Missionary Herald, “Station Reports: Cesarea”, September 1858, Vol. 54, s. 276.

173 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Parmelee (14 January 1867)”, May 1867, Vol. 63, s. 139.

174 Joseph K. Greene, “The Jubilee of the ‘Avedaper’”, The Missionary Herald, April 1905, Vol. 101, s. 171.

175 The Missionary Herald, “A Notable Bequest”, October 1905, Vol. 101, s. 489.

176 The Missionary Herald, “Translators of the Bible at Constantinople”, December 1867, Vol. 43, s. 380.


Öğrenci Modelleri

Baron Zenope: 1851’de Bebek Đlahiyat’tan mezun oldu. O yılki üç takvalı öğrenciden biriydi. Hamlin’in ifadesiyle insanın karşısına nadiren çıkacak dünyalık bir fırsatı terk ederek Antep Yüksek Okulu’nda çalışmayı tercih etti.177 Bu okulun “mükemmel öğretmeni” Zenope 1854’te hastalandı. Herkes onun için endişeliydi.178 Ancak o, hastalığına bakmadan Merzifon’da çalışmaya gitti. En zor şartlar altında müthiş bir coşku ve sadakatle çalışıyor, kilisenin ve halkın manevi iyiliği için uğraşıyordu.179 Kısa süre sonra öldü.180

Bir öğrenci: Hamlin’in, Đlahiyat’ta yetişip de başka meslekleri seçen, ancak kurumun tanıtımına yardımcı olan öğrencilerdendi:

“Marmara’nın karşı kıyısından bazı yolcuların dikkatini, büyük ve bakımlı bir patates tarlası çekmişti. Burayı ekenin kim olduğunu sormaya gittiler. Tarlayı eken bir Ermeni genciydi. ‘Bu muhteşem tarladan ortalama ne kadar ürün alıyorsunuz’ dediler. ‘On bir bin kuruş civarında’ dedi Ermeni genç. ‘Patates ekmeyi nereden öğrendiniz?’, ‘Hamlin’in okulunda’ diye cevap verdi. Yolcular derhal bizim ilahiyatı ziyarete geldiler. Bu hadiseden memnun olmuş ve ilgilenmişlerdi. Sonradan tesbit ettim ki bu genç, kendisine verdiğim emeklerin tamamen boşa gittiğini zannettiğim bir gençti.”181

 

Bir öğrenci: Okulundan memnuniyetini şu cümlelerle dile getirmişti: “Bugüne kadar Kutsal Ruh’un büyük gücünden hiçbir şey kavrayamamıştım. Bu memleketin değişik

 

 

 

 


177 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol. 47, s. 287.

178 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Nutting (14 December 1854)”, April 1854, Vol. 50, s. 107.

179 The Missionary Herald, “Armenians, Stations Reports”, September 1855, Vol. 51, s. 275.

180 Ermeni Zenope, anne ve babası olmayan bir gençti. Hamlin’in okulunda sistematik olarak çalıştı ve iyi bir Đncil öğrencisi oldu. Aynı zamanda kimya derslerinde de oldukça başarılıydı. Bir gün Hamlin’den Ramazan fişeğinin yapımını sordu. Hamlin formülü verdi ama buna neden ihtiyaç duyduğunu sormaktan da kendini alamadı. Zenope yoksul arkadaşı Garabet’in Fırat boylarındaki evine gideceğini, fakat parasının olmadığını, bunun için ona yardım edeceğini söyledi. Zenope fişekleri yaptı ve bir hayli de para kazandı. Hamlin onun Đngiltere’de büyük bir kimya kompleksinde çalıştırılmasını, Đngiliz dostu Sir Austen H. Layard’dan rica etti. O da “önemli bir kuruluşta Zenope’nin işi hazırdır, gelsin” dedi. Msy. Hamlin Zenope’ye teklifi götürünce şu cevabı aldı: “Siz benim babamsınız, ancak bunu kabul etmem mümkün değil. Mesih’in kurtarıcım olduğunu idrak ettiğimde ona ahdettim ki, bana yardım ettiği müddetçe kendimi fakir halkıma, Ermenilere öğretici olarak adayacağım.” Hamlin’in bütün ısrarlarına rağmen idealinden vazgeçmedi. Hamlin uzun uzun anlattığı bu öğrencisini şu cümlelerle değerlendirmektedir: “Fırsatın büyüklüğünü kabul etmekle birlikte, o Rabbe söz vermişti ve geri dönemezdi. Hıristiyan sadakati ve diğergamlığının nadir olmayan örneklerinden biri ile karşı karşıya idim. Çok az bir maaşla Antep’e öğretmen olarak gitti. Ancak 6-7 yıl kadar yaşadı. Kendisinin ismi ve tesiri hâlâ yörede canlıdır. Antep Koleji’nin yolunu o açtı. Tanrı, değerli kullarını topladığında Zenope dışarıda kalmayacak. Kendisi bizim okuldaki endüstriyel faaliyetten dolayı ne bozuldu ne de sekülerleşti. Yaptığı “atmosfer basınçlı cezve” ile kendisine çok yakışan paltosunu hâlâ emanet gibi saklıyorum. Hayat nehrinin kenarına çıkarsam, Zenope, benim gelişimi sen selamlayacaksın!” Hamlin, My Life.., s. 266-271.

181 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1851, Vol.47, s. 287.


yerlerinde Tanrı’nın işlerinden bir şeyler bildiğimizi düşünürdük. Daha önce görmediğim iki ders görüyorum. Đlki, Tanrı duaları işitir; ikincisi, onun Ruhunun gücü sınırsızdır.”182

Karahisar’daki öğretmen: Mezun olduktan sonra Karahisar’daki bir Protestan erkek okulunda görev yaptı. Đngilizce, Arapça ve pek çok başka dili biliyordu. Son derece aydınlanmış ve eğitimli biri olduğu belirtilmektedir. Kendisini öğrencilerine adamıştı. Onların zihin sağlığı olduğu kadar maneviyatları için de çalışıyordu. Bunun için Ermeni Kilisesi’nin yanlışlarına karşı bütün nüfuzunu kullanıyordu. Đncil merkezli eğitim anlayışını uyguluyordu. Kendisini ziyaret eden Dr. Wood’tan, Wayland’ın Ahlak Bilimi adlı kitabının Ermenice tercümesini ısmarladı. Okulunda ders kitabı olarak okutacaktı.183

Bir Öğrenci: Bebek Đlahiyat Okulu’nun bu genç öğrencisi, iki ailenin iç ilişkilerinde var olan problemleri Đncil hakikati ve kanunları doğrultusunda çözdü. Şöyle ki, genç öğrenci tatilini şehrin Boğaz taraflarında geçiriyordu. Bir akşam tesadüfen bir aileye misafir oldu. Karı kocanın arası bozuktu ve boşanma isteklerini dile getirdiler. Öğrenci bunu öğrenince bir Đncil istedi. Onlara Đsa’nın evlilik kurumuyla alakalı kanununu okudu. Sonra Đncil’i o kadar inançla vaaz etti ki, ev halkı kısmen bu genç vaize, kısmen de hakikatin gücüne hayran kaldılar. Kızgınlıkları dindi ve meselelerinde onun hüküm vermesini istediler. Olanları dinledikten sonra genç, “hayır, yol bu değildir. Size Đsa’nın yolunu söyleyeceğim: Affetmek. Bütün ıvır zıvırlarınızı bir bohçaya koyup Marmara’ya atın, unutun. Bu akşamdan itibaren Đncil’le birlikte yaşayın; siz de, çocuklarınız da mesut olun” dedi. Nihayet böyle yapacaklarına söz verdiler. Onların duasını alarak ve tekrar ziyaret sözü vererek bir saat sonra evden ayrıldı. Lakin gencin işi burada bitmedi. O ailenin akrabalardan biri bu mutlu değişimi gördü. Onun da karısıyla arası bozuktu. Arabulucu gence geldi ve evinde bir hafta kalması için davet etti. Beraberce sık sık sabaha kadar oturdular, konuştular, Đncil okudular ve dua ettiler. Bu iki aile de genç sayesinde huzura kavuştu. Yaşamaya yeni başladıklarını ve bu öğrencinin ziyaretinden beri ne şarabın ne de öfkeli kelimelerin dudaklarından geçmediğini söylüyorlardı. Bu netice, hadiseye şahit olan herkesi adeta büyülemişti.184

 

Etkinlikler

1847 Bahar Dönemi Đmtihanları: Đlk gün klasik Ermeniceden modern Ermeniceye yapılan çeviriler, denemeler ve kompozisyonlar okundu. Đkinci gün ise öğrencilerin bilimsel marifetleri imtihan edildi. Hepsi büyük ilgi gördü. Đlahiyat Okulu’nun bu başarısı,


182 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Clark (24 December 1858)”, April 1859, Vol. 55, s. 106.

183 The Missionary Herald, “Visit to Kara Hissar (20 December 1871)”, July 1872, Vol. 68, s. 217.

184 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (25 Haziran)”, September 1852, Vol. 48, s. 267.


misyonerlere göre, ancak New England’daki aynı branşın en iyi okullarıyla kıyaslanabilirdi.185

1850 Bahar Dönemi Đmtihanları: Đlahiyatın Bilimsel Bölümü’nün mezunları yılsonunda (4 Mayıs 1850) klasik Ermenice ve edebiyatı, Đngilizce, matematiğin değişik dalları, zihin felsefesi, ahlak felsefesi ve kimyadan imtihan edildiler. Sınıfça kimyada ilginç deneyler yaptılar. Kimyayı faydalı zanaatlarda kullanmayı gösterdi. Galvanizle yaldızlama ve sırlama yapmaları çok güzel neticeler doğurdu. Bu deneylerden bazıları Đlahiyatın özel labaratuvarında yapıldı.186

Kitap Çerçiliği (1854): 10 öğrenci tatil süresince kitap çerçisi olarak Marmara bölgesinin değişik yerlerine gitti. Gördükleri ümit verici izlenimlerden dolayı sevinçli döndüler. Bazı durumlarda Müslümanlarla ilginç sohbetler etmişlerdi. [Hz] Đsa’nın hak, [Hz] Muhammed’in ise sahte peygamber olduğuna dair dikkat çekici ifadelere rastlamışlardı.”187 Aynı faaliyet 1857’de de uygulandı. Yaz tatillerinde öğrencilerden kendi çabalarıyla ayakta kalmaları isteniyordu. Çoğu öğrencinin kitap çerçisi, dağıtıcısı, halk vaizi olarak gönderilmesi planlandı. Bu yıla dair bir başka faaliyet, bir grup öğrencinin, yeni açılan Üsküdar tarlasında Pazar günleri kilise çalışmalarını yürütmeleriydi.188

 

Okulun Merzifon’a Nakledilişi: 1850’lere gelindiğinde American Board teşkilatı mensuplarının çoğu kurumun asıl mecrasından uzaklaştığını düşünmeye başladılar. Bu düşüncelerinin nedeni Hamlin’in öğrencilere atölye çalışmaları yapması, onlara “dünyevi meslekler” öğretmesiydi. Cyrus Hamlin ise ısrarla, Bebek Đlahiyat’tan yetişen fakat din adamı olmak istemeyen (ya da bu kabiliyette olmayan) öğrencilerin de Protestan eğitiminden geçmelerini savunuyordu. Bununla kalmayarak değişik meslek dallarında çalışan öğrencilerinin ne kadar şuurlu ve dindar olduğunu örneklerle ortaya koyuyordu. Bunların birer Đsa elçisi olduğunu vurguluyor, “çalışmalarımdaki en zengin ödüllerden birisi, bu ilahiyattan mezun olup başka çalışma sahalarına [tercüman, öğretmen, matbaacı, fabrikatör vb] gidenlerin yararlılığıdır”189 şeklindeki görüşleriyle American Board’ın eleştirilerine cevap


185 The Missionary Herald, “Letters from Mr. Everett (3 May 1847)”, August 1847, Vol. 43, s. 265.

186 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (7 May 1850)”, August 1850, Vol. 46, s. 256. Kabiliyetli bir kimyager ve meşhur Đngiliz makinistlerinden olan Londralı Mr. Hague ve karısı da yılsonu etkinliklerinde katıldı. Đngiltere’deyken başbakan tarafından hükümetin bayındırlık işlerinin idareciliğine seçilmişti. Okuldaki labaratuvar ve imalathane için 42 dolar bağışlayan Hague ailesi, diğer misyonerlik hedefleri için de 58 dolar verdi. Mr. Hague ayrıca okulun acil ihtiyaç duyduğu kimya cihazları da hediye etti. Bkz. Aynı yer, s. 256.

187 The Missionary Herald, “Armenians, Annual Meeting”, September 1854, Vol. 50, s. 265.

188 The Missionary Herald, “Station Reports”, September 1857, Vol. 53, s. 283.

189 The Missionary Herald, “Letter from Mr. Hamlin (9 February 1852)”, May 1852, Vol. 48, s. 139.


veriyordu. Ne var ki teşkilat yetkilileri ikna edilemedi ve kurumun Merzifon’a taşınmasına karar verildi. Hamlin de bir kolej kurma düşüncesiyle American Board’tan istifa etti.190

 

Bebek Đlahiyat Okulu’nun bölgelere taşınması ve Đstanbul’da Hamlin ve dostlarının bir kolej açma fikri, nihayet, American Board sekreteri Rufus Anderson’ın bir mektubunda şöyle yorumlandı:

1.   Đstanbul’da bir Protestan koleji açılması, Bebek Đlahiyat’taki seküler eğitime ihtiyacı azaltacak ve okulun Bebek’ten [başka bir yere] taşınmasını arzu edilir hale getirecektir.

2.  Komite, Türk gençleri için ayrı ve şu an mevcut olan Bebek’ten uzak bir okul açılmasını amaca uygun bulmamaktadır. Ancak Đstanbul’daki yatılı öğrencilerimizi bir çatı altına toplamak ve onları aynı birliğe ve genel disipline tabi tutmak makul gelmektedir.

3.   Ermenice ve Türkçe bölümüne öğretmen ihtiyacı ikiden fazla olmasın. Hazırlık ve seküler eğitim kısmı için yerli öğretmenler kullanılsın.

4.    Komite, Bebek Đlahiyat’ın dindar gençlere, özellikle de Ermeni gençlere avantaj sağladığı konusunda kanaatini gittikçe kaybetmektedir.

5.   Komite, Türklerle ilgilenen misyonerlerle, Bulgar ve Ermenilerle ilgilenen misyonerlerinden daha az ilgileniyor değildir. Türkler için ayrı bir misyon kurma beklentisi bulunmuyor.

6.   Cyrus Hamlin’in başkanlığında, New York’lu bazı liberal dostların para yardımıyla başkentte açılacak seküler eğitim veren Protestan koleji, Bebek Đlahiyat’taki seküler eğitim ihtiyacını azaltmıştır. Kilise görevlerine eğilim gösteren gençler ile liberal eğitime arzu duyan gençler bunun için koleje gidecekler. Kimbilir belki orada kendi Protestan vatandaşlarından yardım alacaklar, sonra teoloji ve pastoral görev için bizim [ilahiyat okulumuza] gelecekler.

7.  Kolej, elde edilmesi zor bir binaya ihtiyaç duymaktadır. Bebek’teki bina ve müştemilatının söz konusu koleje satılması veya orada faaliyetine izin verilmesi, Đlahiyatın da büyük bir şehre veya taşraya taşınması önemli bir konu. Misyonun hükmü, birkaç yıl içinde taşınma şeklindeydi ama şimdi şartlar değişti. Komite konuyu tamamen misyonun muhakemesine bırakarak ya satmayı ya da izin vermeyi tercih edecek.

8.  Komite şu an Türkler için Bebek’tekinden ayrı bir ilahiyat okulu düşünemiyor. Şu anki bilgiye göre Komite, böyle bir okulun şartlarını hazırlamayacak. 18 Eylül tarihli mektubunuz, Komite’dekilerin zihinlerine, Ermeni ve Türk gençleri aynı okula devam edemezler diye bir izlenim bırakmadı. Anlaşılıyor ki Dr. Hamlin’in koleji, farklı milliyetler için açılacak.

9.   Kızların iç bölgelerden eğitim için başkente getirilmelerini zararlı olarak değerlendiriyoruz. Đstanbul’daki masrafları daha fazla olacak diye düşünüyoruz. Eğer hayatlarını Đstanbul’dan başka bir yerlerde sürdüreceklerse, söylendiğine göre, kıyafetlerdeki Frenkleşme ve şehir tasavvuru edinmemeleri daha iyi değil midir?”191

 

Sekreter Anderson bir başka yerde de Bebek Đlahiyat’ın taşınma sebebi olarak, Đstanbul gibi bir şehrin, “iç bölgelerdeki pastörlüklerin cüzi maaşlarını ve mahrumiyetlerini kabul edecek kişiler yetiştirmeye uygun olmadığını, öteki misyonların kendi yerli din görevlilerini kendi sınırları içerisinde yetiştirmek istediklerini”192 ileri sürüyordu. Bu


190 Hamlin, My Life…, s. 414-415. Hamlin bu kitabında, istifasından sonra Board ve R. Andorson ile daima dost kaldıklarını söylemektedir.

191 Rufus Anderson, “From Missionary House, Boston to the Northern Armenian Mission (30 January 1860)”, American Board Library, ABA Catalog, Kutu 3, No. 280, s. 3-4.

192 Rufus Anderson, c.2, s. 57. Nitekim Doğu Türkiye Misyonu’nun Erzurum’da yapılan 1864 yılı toplantısındaki misyonerler bu konuyu gündeme getirmişler, muhtemelen o sıralarda yeni kurulmuş olan Harput Teoloji Fakültesi’nin yararlı olduğu üzerine konuşurken, şunları söylemişlerdi: “Gençler eğitim için memleketlerinden ve halklarından ayrılarak gittiler. Kendi memleketlerinde çatal, bıçak, sandalye ve


tartışmalardan ve görüşmelerden sonra Bebek Đlahiyat Okulu 1862’de Merzifon’a nakledildi.193 Đdareciliğine Edwin E. Bliss getirildi.194 Msy. Judson Smith’e göre Bebek Đlahiyat Okulu, “Türkiye’deki Board misyonerlerinin kurduğu yüksek dereceli okulların öncüsüydü. 1840-1861 arasında 21 yıl boyunca paha biçilmez ve devamlı bir faaliyet gösterdi. Öğrencileri arasında sıra dışı kuvvet ve umut vadeden kişiler mevcuttu.”195

 

Cyrus Hamlin’in, bir ilahiyat okulunda atölye kurarak öğrencilerin maişetini kazanmayı öğretmesi ve buna bağlı olarak okul masraflarını asgariye indirmesi ABCFM teşkilatını ve misyonerleri ikiye bölmüştü. Ancak Hamlin yolmadı, istifa ettikten sonra Robert Kolej’i kurarak (1863) yoluna devam etti.

 

2. 2. Đstanbul Yatılı Kız Đlahiyat Okulu (1845-1862)

Ermeniler arasında bir reformasyon gerçekleşmesi bağlamında Bebek Đlahiyat Okulu, erkeklerin bilgilenmesinde ve genel konularda gelişmesinde hızlı bir ilerleme sağlıyordu. Ancak bu ilerleme, bilimsel konularda ve genel anlamdaki gelişmelerde kızların geri kalmasını da beraberinde getiriyordu. Bu eşitsizlik manzarasını ortadan kaldırmak, iki cinsi eşit bir zeminde buluşturmak adına Đstanbul misyonerleri bir kız ilahiyat okulu açmaya karar verdiler.196

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder