Sayfalar

3 Temmuz 2024 Çarşamba

48


ÖZET

Osmanlı-Fransız diplomatik ilişkileri, XVI. yüzyılda başlamış ve XVIII. yüzyıla kadar iki devlet arasında gerek Fransa’nın ticari çıkarları gerekse Osmanlı Devleti’nin Avrupa siyasetine dâhil olma eğilimi gibi sebeplerle genelde Fransa’nın İstanbul’a gönderdiği elçiler vasıtasıyla sürdürülmüştür. Fakat XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya karşısında Fransa’nın desteğine ihtiyaç duymuş, hem ittifak antlaşması imzalamak hem de Osmanlı-Fransız dostluk ilişkilerini pekiştirmek adına Paris’e elçiler göndermiştir. Özellikle Fransa sefaretnamelerinin ilk örneğini kaleme alan Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa elçiliği, Osmanlı Devleti’nde Fransız kültürünün yakından tanınmasına sebep olmuştur. Ardından XVIII. yüzyıl boyunca Avusturya ve Rusya ile imzaladığı antlaşmalarda Fransızların doğrudan arabuluculuğuna başvurmuş olan Osmanlı Devleti, Paris’e gönderdiği elçilerin görüşlerini dikkatle değerlendirmiş ve dış politikasını belirli ölçüde bu eksende şekillendirmeye çalışmıştır.

Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyıldaki Fransa politikası, Paris’e görevlendirilen elçiler temelinde değerlendirilmiştir. Ayrıca çalışmanın bir kısmını da aynı dönemde Avrupa’nın önemli başkentlerine gönderilip Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair bilgiler veren elçilerin izlenimleri oluşturmaktadır. XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkilerinin elçiler ve dönemin birinci el kaynakları vasıtasıyla genel bir çerçevede incelenmemiş olması, bu çalışmanın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Çalışmadan çıkan bulgular çerçevesinde XVI. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkilerinin Osmanlı Devleti’nin çizdiği sınırlar çerçevesinde geliştiği ifade edilebilir. Öyle ki XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Fransa, Osmanlı Devleti’ni dış politikada vazgeçilmez bir öge olarak görmüştür. Fakat dış politikasını ticari ve siyasi çıkarlar temelinde şekillendiren Fransa, XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ni Avusturya ve Rusya karşısında bir denge unsuru olarak görmüş, bölgedeki menfaatleri doğrultusunda hareket etmiştir. Osmanlı Devleti de hem İstanbul’daki Fransız elçileri hem de Paris’e görevlendirilen Osmanlı elçileri vasıtasıyla XVIII. yüzyıl boyunca Fransız diplomasisinin ağırlığını hissederek denge politikası uygulamıştır.

Anahtar Kelimeler: XVIII. Yüzyıl, Osmanlı Devleti, Fransa, Diplomasi, Elçi.

v

(BADEMCİ, Cihat, Ottoman-French Relations Throught the Eyes of Ottoman Ambassadors (1699-1812), Master Thesis, Isparta, 2023)

ABSTRACT

The diplomatic relations between the Ottoman Empire and France commenced in the 16th century and persisted until the 18th century, primarily facilitated through the dispatch of French ambassadors to Istanbul. These relations were driven by France's commercial interests as well as the Ottoman Empire's aspiration to engage in European politics. However, during the 18th century, the Ottoman Empire found itself in need of France's support against Austria and Russia. Consequently, ambassadors were sent to Paris in order to establish an alliance treaty and bolster the Ottoman-French friendship. In particular, the French embassy of Yirmisekiz Mehmed Çelebi, who wrote the first example of the French embassy chronicles, caused the French culture to be closely recognized in the Ottoman Empire. Throughout the 18th century, the Ottoman Empire sought direct French mediation in the treaties it concluded with Austria and Russia, meticulously considering the viewpoints of the envoys dispatched to Paris, and endeavored to shape its foreign policy to a certain extent based on this framework.

In this study, the Ottoman Empire policy towards the French in the 18th century has been meticulously examined, with a focus on the ambassadors sent to Paris. Additionally, the study incorporates valuable insights provided by ambassadors dispatched to other major European capitals during the same period, shedding light on the dynamics of Ottoman-French relations. The significance of this study lies in the fact that a comprehensive examination of 18th-century Ottoman-French relations through the perspective of ambassadors and primary sources has been lacking until now. According to the findings of this study, Ottoman-French relations in the 16th century were intricately influenced by the boundaries set by the Ottoman Empire. It is worth noting that France considered the Ottoman Empire an indispensable and integral part of its foreign policy until the latter half of the 18th century. However, as the tides of commercial and political interests surged, France gradually reassessed its strategic calculus during the second half of the 18th century. Viewing the Ottoman Empire as a potential counterweight against the ascendant powers of Austria and Russia in the region, France deftly maneuvered its actions in line with its own regional pursuits. Similarly, the Ottoman Empire implemented a policy of equilibrium throughout the 18th century, recognizing the significance of French diplomacy through both French ambassadors in Istanbul and Ottoman ambassadors dispatched to Paris.

Keywords: 18th Century, Ottoman Empire, France, Diplomacy, Envoy.

vi

ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren farklı milletlerle etkileşim halinde olmuş, bu sayede hem kültürünü hem de dış politikasını geliştirmiştir. Özellikle 1699 Karlofça Antlaşması’yla beraber bürokrasinin ve diplomasinin önemini daha fazla idrak eden Osmanlılar, XVIII. yüzyılda gerek askeri olarak eski gücünde olmamaları gerekse Avrupa’nın gelişen ve dönüşen sistemiyle karşı karşıya kalmaları sebebiyle geleneksel düşüncelerinden daha farklı bir tavır sergilemek zorunda kalmışlardır. Böylece XVIII. yüzyıl, Osmanlı Devleti açısından diplomatik faaliyetlerin yoğunlukta olduğu, önemli antlaşmaların imzalandığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. İmzalanan antlaşmalar sırasında bir Avrupa devleti olan Fransa’nın arabulucu olarak görülmesi ise XVIII. yüzyıl Osmanlı dış politikasında Fransızların doğrudan etkili olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar tarihlenen Osmanlı-Fransız dostluğu, Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile ilişkilerinde daima ön planda tutulmuştur. Böylece hem ticari hem de siyasi anlamda Fransa, diğer Avrupa devletleriyle aynı doğrultuda düşünülmemiştir. Öte yandan Marquis de Bonnac ve Marquis de Villeneuve gibi Fransa’nın İstanbul’a büyükelçi olarak tayin ettiği şahsiyetler, XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı-Fransız ilişkilerinin gelişmesinde etkili olmuşlar, Osmanlı Devleti’nin de Fransa’ya elçi göndermesini sağlamışlardır.

Uzun yıllar boyunca Fransa’nın İstanbul büyükelçileri vasıtasıyla gerçekleşen Osmanlı-Fransız diplomatik ilişkileri, XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin de Paris’e elçiler göndermesiyle farklı bir boyuta evrilmiştir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Osmanlı Devleti, 1699-1812 yılları arasında Fransa’ya Bahri Mehri Efendi, Ömer Ağa, Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Mehmed Said Efendi, İshak Bey, Moralı Seyyid Ali Efendi, Mehmed Said Galib Efendi, Mehmed Said Hâlet Efendi, Abdürrahim Muhib Efendi ve Mehmed Emin Vahid Efendi olmak üzere toplam on elçi göndermiştir.

Bu çalışma Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılda Fransa’ya gönderdiği elçilerin izlenimleri çerçevesinde inşa edilmiştir. Bahri Mehri Efendi ve Ömer Ağa ile ilgili detaylı bilgiler bulunmadığı için Yirmisekiz Mehmed Çelebi ile başlayan çalışma, Mehmed Emin Vahid Efendi ile son bulmaktadır. Ayrıca 1699-1812 yılları arasında Avrupa’nın çeşitli başkentlerine gönderilip Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair önemli tespitleri bulunan diğer elçilerin izlenimlerine de yer verilmiştir. Bir değişim ve dönüşüm yüzyılı olan XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Avrupa siyaseti, çeşitli çalışmalarda ele alınmıştır. Fakat şimdiye kadar XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkilerinin diplomasinin temel ögesi olan elçiler vasıtasıyla genel bir çerçevede incelenmemiş olması, bu çalışmanın ortaya çıkmasını sağlayan en büyük etkendir.

Öncelikle bu çalışmanın ortaya çıkmasında büyük fedakarlıklarda bulunarak maddi ve manevi desteğini üzerimden hiç esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Hakan KARAGÖZ’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca kıymetli vakitlerini ayırıp

vii

derin tecrübe ve bilgilerini aktararak farklı bakış açılarıyla meseleye yaklaşmama yardımcı olan değerli hocalarım Prof. Dr. Mehmet Alaaddin YALÇINKAYA, Prof. Dr. Behset KARACA, Doç. Dr. Muhsine Eda ARMAĞAN, Doç. Dr. Özgür TÜRKER ve Dr. Öğr. Üyesi Durmuş Volkan KARABOĞA’ya teşekkürü bir borç bilir ve şükranlarımı sunarım. Bu çalışma esnasında desteklerini benden esirgemeyen değerli arkadaşlarım Kerime YILDIZ ve Yaseen ALSHARİF’e de teşekkür ederim.


viii

İÇİNDEKİLER

TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI ..................................................................... i

YEMİN METNİ ......................................................................................................... ii

ÖZET.......................................................................................................................... iv

ABSTRACT ................................................................................................................ v

ÖNSÖZ ....................................................................................................................... vi

İÇİNDEKİLER ....................................................................................................... viii

KISALTMA DİZİNİ .................................................................................................. x

GİRİŞ .......................................................................................................................... 1

1. BÖLÜM

KARLOFÇA’DAN KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASI’NA OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ (1699-1774)

1. YİRMİSEKİZ MEHMED ÇELEBİ ............................................................... 20

1.1. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Elçiliğini Hazırlayan Ortam .................... 21

1.2. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa Elçiliği (1720-1721) .................... 23

2. MEHMED SAİD EFENDİ .............................................................................. 26

2.1. Mehmed Said Efendi’nin Elçiliğini Hazırlayan Ortam ve 1721 Sonrası Gelişmeler .................................................................................................. 29

2.2. Kültürel Etkileşim ve Lale Devri ................................................................ 31

2.3. 1736-1739 Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşı’nda Fransız Etkisi ............. 34

2.4. Mehmed Said Efendi’nin Fransa Elçiliği (1741-1742) ............................... 36

3. MEHMED SAİD EFENDİ’DEN İSHAK BEY’E OSMANLI FRANSIZ DİPLOMATİK İLİŞKİLERİ ......................................................................... 39

3.1. 1740-1768 Arası Osmanlı Fransız İlişkileri ................................................ 39

3.2. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı ve Fransız Etkisi ...................................... 41

4. DİĞER ÜLKELERE GÖNDERİLEN OSMANLI ELÇİLERİNİN İZLENİMLERİ VE FRANSIZ DİPLOMASİSİ .......................................... 43

2. BÖLÜM

KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASI’NDAN BÜKREŞ ANTLAŞMASI’NA OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ (1774-1812)

1. İSHAK BEY ...................................................................................................... 51

1.1. İshak Bey’in Elçiliğini Hazırlayan Ortam................................................... 52

1.2. İshak Bey’in Fransa Elçiliği (1786-1789) ................................................... 54

2. MORALI SEYYİD ALİ EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM............................................................................................................ 57

2.1. Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Fransa Elçiliği (1797-1802) ........................ 61

ix

3. MEHMED SAİD GALİB EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM............................................................................................................ 68

3.1. Mehmed Said Galib Efendi’nin Fransa Elçiliği (1802-1803) ..................... 70

4. MEHMED SAİD HÂLET EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM............................................................................................................ 78

4.1. Mehmed Said Hâlet Efendi’nin Elçiliği (1803-1806) ................................. 79

5. SEYYİD ABDÜRRAHİM MUHİB EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM ............................................................................... 85

5.1. Seyyid Abdürrahim Muhib Efendi’nin Fransa Elçiliği (1806-1811) .......... 88

6. SEYYİD MEHMED EMİN VAHİD EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM ............................................................................... 93

6.1. Seyyid Mehmed Emin Vahid Efendi’nin Fransa Elçiliği (1806) ................ 94

7. DİĞER ÜLKELERE GÖNDERİLEN OSMANLI ELÇİLERİNİN İZLENİMLERİ VE FRANSIZ DİPLOMASİSİ .......................................... 98

SONUÇ .................................................................................................................... 104

KAYNAKÇA .......................................................................................................... 112

EKLER .................................................................................................................... 131

ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 146

x

KISALTMA DİZİNİ

A. AMD : Amedî Kalemi Evrakı

A. DVNS. MHM. d. : Dîvân-ı Hümâyun Sicillâtı Mühimme Defterleri

A. DVNS. NHM. d. : Name-i Hümâyun Defterleri

age. : Adı geçen eser

agm. : Adı geçen makale

agt. : Adı geçen tez

bkz. : Bakınız

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. BH. : Cevdet Bahriye

C. HR. : Cevdet Hariciye

C. : Cilt

çev. : Çeviren

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi

ed. : Editör

elç. : Elçi

H. : Hicri

HAT. : Hatt-ı Hümâyun

haz. : Hazırlayan

İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi

M. : Miladi

OTAM : Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi

s. : Sayfa

Sa. : Sayı

sd. : Sadaret yılları

xi

SDÜ : Süleyman Demirel Üniversitesi

TS. MA. e. : Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrakı

1

GİRİŞ

Osmanlıların, kuruluşundan XIX. yüzyıla kadar modern anlamda diplomatik faaliyetlerini kalıcı elçilikler gibi kurumlarla sürdürmediği bilinmekteydi. Osmanlı Devleti, XIX. yüzyıla kadar diplomatik münasebetler içerisine girdiği ülkelere geçici elçiler göndererek “ad hoc” diplomasisi takip etmiştir. Ad hoc, Latince bir sözcük olup ‘amaca özel/niyete mahsus’ anlamlarına gelmektedir.1 Diplomatik münasebetlerde ise tek taraflı ve geçici bir diplomasi yöntemini ifade etmektedir. Söz konusu durumun 1793’te ilk ikamet elçiliği kurulana kadar devam ettiği düşünüldüğünde, Osmanlı Devleti’nin diplomatik anlamda değişim ve dönüşümünde XVIII. yüzyılın önemli bir yeri olduğu görülecektir. Gerek Avrupa’daki Dokuz Yıl Savaşları (1688-1697), İspanya Veraset Savaşları (1701-1714), Lehistan Veraset Savaşları (1733-1738), Avusturya Veraset Savaşları (1740-1748), Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) gerekse Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletler ile Karlofça, Pasarofça, Belgrad, Ziştovi gibi antlaşmaları imzalaması XVIII. yüzyılın bir değişim ve dönüşüm yüzyılı olduğunu ortaya koyan önemli ipuçlarıdır. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyıldan beri iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu Fransa’nın ise Osmanlılara karşı barışçıl bir politika temelinde yaklaştığı bilinmektedir. Söz konusu politika, Fransa’nın ticari ve askeri çıkarları ile beraber içerisinde bulunduğu coğrafyadaki rekabet ortamının bir sonucudur. Osmanlı Devleti de Fransa ile olan münasebetlerin dostluk temelinde ilerlemesinden çeşitli faydalar elde etmiştir. Fakat Osmanlı Devleti’nin gerek diplomatik gerekse askeri olarak zirvede olduğu Kanuni Sultan Süleyman zamanında Avrupa’nın “denge gücü” olarak kullanılan Fransa, Osmanlıların çeşitli sebeplerle beraber güç kaybetmesi karşısında devletin hamiliğine soyunarak XVIII. yüzyıl diplomasisinin en mühim bileşenlerinden biri olmuştur. Bu itibarla temasta bulunulan bu devletle olan münasebetlerin incelenmesi, Osmanlıların XVIII. yüzyılda içerisinde bulunduğu ittifaklar ve Avrupalı devletlerle olan mücadelelerinin anlaşılması bakımından önemlidir.

Niccolò Machiavelli XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde kaleme aldığı meşhur eseri Hükümdar’da Türklerin monarşi ile yönetildiklerini ve sultanın otoritesinin oldukça

1 Tahsin Saraç, Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, Can Yayınları, İstanbul 2009, s. 38.

2

güçlü olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Machiavelli, Osmanlı sultanının merkezi otorite bakımından Fransa kralına göre çok daha güçlü olduğunu ifade eder.2 Fakat 1784-1789 yılları arasında İstanbul’da ikamet eden Fransız elçi Choiseul Gouffier, Fransa’ya gönderdiği bir mektupta Osmanlı yönetim ve karar alma mekanizmasını farklı bir şekilde tarif etmektedir. Gouffier, Fransa’da kralın tek başına karar alabilecek güce sahipken Osmanlı sultanının tek başına karar alamadığını ve alınacak kararlar esnasında ulema, hukukçular vb. bileşenlerin de ikna edilmesi gerektiğini belirtmektedir.3 Bu itibarla Osmanlılar, XVI. yüzyılda sahip oldukları merkezi otoritelerini XVIII. yüzyıla kadar çeşitli sebeplerle kaybederken XVI. yüzyılda nispeten merkezi otorite anlamında daha zayıf bir görüntü çizen Fransızlar, aksi yönde bir dönüşüm yaşayarak XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne kıyasla siyasi iktidar bakımından daha güçlü bir izlenim vermiştir. XVIII. yüzyılda imparatorlukların karşılıklı diplomatik temasları, iki taraf arasındaki söz konusu farklılığın anlaşılması bakımından değerlidir.

Bu çalışmada da gerek Fransa’ya gerekse Avrupa’nın Avusturya, Rusya ve Lehistan gibi çeşitli ülkelerine gönderilen Osmanlı elçilerinin izlenimleri, XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkilerinde yaşanan diplomatik dönüşüm bağlamında ele alınacaktır. İstifade edilen Osmanlı arşiv belgeleri, XVIII. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinin kronikleri ve Osmanlı elçilerinin sefaretnamelerinin verileri yüzyıllar boyunca Osmanlı-Fransız ilişkilerindeki dönüşümün daha iyi anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Çalışmanın özgün yanını, Avrupa ve Osmanlı Devleti arasında diplomatik münasebetlerin daha önce hiç olmadığı kadar geliştiği XVIII. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nin başta Fransa olmak üzere Avusturya, Rusya ve Lehistan gibi çeşitli ülkelere gönderdiği gerek daimî gerekse geçici elçilerin sefaretname ve raporları oluşturmaktadır. Ayrıca hem Osmanlı arşiv belgelerinin kayıtları hem de XVIII. yüzyıl

2 “…Türklerin yönetim biçimi monarşidir ve başında bir sultan bulunmaktadır. Yönetimdeki diğer görevliler onun kullarıdır. İmparatorluğu sancaklara bölmüş ve oralara yöneticiler göndermiştir. İstediği kişiyi sancaklarda görevlendirmiş ve istediği zaman onları geri çağırıp yerlerine başkalarını görevlendirebilmiştir. Ama Fransa kalıtsal yolla unvan kazanmış bir yığın derebeyinin ortasında kendisini bulmuştur. Derebeyleri kendi kullarınca sevilen, sayılan kişilerdir ve saygıda öncelikleri vardır. Bu nedenle kral onlarla oyun oynayamaz, oynarsa kendini tehlikeye atar…” Niccolò Machiavelli, Hükümdar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2022, s. 16.

3 “Burası Kral’ın tek söz sahibi olduğu Fransa gibi değildir. Burada (sultanın karar alabilmesi için) kanun adamlarını, ulemayı, eski ve yeni bakanları ikna etmek gerekir.” Léonce Pingaud, Choiseul-Gouffier La France En Orient Sous Louis XVI, Librairie Alphonse Picard, Paris 1887, s. 82.

3

kronik yazarlarının Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair izlenimlerinin ifade edilmesi çalışmanın özgün değerini artırmaktadır. Konumuz bağlamında 1699-1812 yılları arasındaki dönem, kendi içerisinde de farklı kategorilerde ele alınarak söz konusu kayıtlar detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.

KAYNAK TAHLİLİ

a. Arşiv Vesikaları

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki birçok vesikadan çalışmanın farklı bölümlerinde istifade edilmiştir. Özellikle Cevdet, Amedi Kalemi Evrakı, Hatt-ı Hümâyun, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrakı, Mühimme Defterleri ve Name-i Hümâyun Defterleri tasniflerinde yer alan vesikalar en dikkat çekici olanlardır.

b. Yazma Eserler

Çalışmamızda kullandığımız Zübde-i Vekayiât,4 Defterdar Sarı Mehmed Paşa tarafından kaleme alınmıştır. 1656-1704 yılları arasındaki olayları ihtiva eden eserin devrine göre sade bir dille kaleme alınması ve Defterdar Sarı Mehmed Paşa’nın gözlemlediği olayları ihtiva etmesi sebebiyle tarihi değeri oldukça yüksektir.

İstifade edilen diğer bir eser, Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan Nusretnâme’dir.5 Müellifin Zeyl-i Fezleke adlı eserinin bir devamı olarak yazılmış ve II. Mustafa’nın isteği üzerine Nusretnâme olarak isimlendirilmiştir. Eserin bir kısmının müellif sarayda iken yazılması, özellikle ilk bölümünün detaylı bir şekilde ele alınmasına sebep olmuştur. Müellifin dönem olaylarına bizzat şahit olması sebebiyle Nusretnâme’den istifade ettiğimiz kısım, 1695-1703 yıllarını kapsamaktadır.

İlmiye sınıfında devlete yıllarca hizmet etmiş olan Mehmed Râşid Efendi’nin kaleme aldığı Tarih-i Râşid6 de çalışmamızda kullanılmıştır. 1660-1722 yılları arasındaki olayları ihtiva eden eser, Nâima Tarihi’nin devamı niteliğindedir. Eserin

4 Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, haz. Abdülkadir Özcan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995.

5 Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa, Nusretnâme: İnceleme-Metin (1106-1133/1695-1721), haz. Mehmet Topal, ed. Muzaffer Doğan, Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara 2018.

6 Râşid Mehmed Efendi, Çelebizâde İsmaîl Âsım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki İzgöer, çev. Halit Özkan, Asuman Erkan Emin, Hakkı Uygur, Turgay Şafak, Klasik Yayınları, İstanbul 2013, C. 2.

4

başlıca kaynakları müellifin izlenimleri ve resmi evraklar olması sebebiyle birinci el kaynak niteliği taşımaktadır.

İstifade edilen bir diğer önemli kaynak ise yazarı belli olmayan Anonim Osmanlı Tarihi’dir.7 1688-1704 yılları arasındaki olayları ihtiva eden eserin, yazarın ismini gizlemesi nedeniyle herhangi bir patronaj ilişkisi içerisinde yazılmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca eser, seferler, kuşatmalar, tayin ve azillerle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Özellikle gerek Zübde-i Vekayiât’ın gerekse Anonim Osmanlı Tarihi, Nusretnâme ve Tarih-i Râşid’in XVII. yüzyılın sonundan XVIII. yüzyılın başına kadar yaşanan hadiseleri konu alması, çalışmada sık sık üzerinde durulacak diplomatik ilişkilerde yüzyıllar arası değişim ve dönüşüm meselesinin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

Şemdanîzade Süleyman Efendi tarafından kaleme alınan Mür’i’t-Tevârih8 de çalışmada kullanılan kaynaklar arasındadır. Kâtip Çelebi’nin Takvimü’t-Tevârih isimli eserinin devamı niteliğinde yazılmış olan eser, 1733-1777 yılları arasındaki olayları ihtiva etmektedir. Özellikle son 50 yılı yazarın bizzat görerek yazdığı olayları ihtiva etmesi sebebiyle oldukça önemlidir. Eserden çalışmamızın birinci bölümünde gerek elçilerin tayin ve azilleri gerekse yaşanan siyasi gelişmeler konusunda istifade edilmiştir.

Üzerinde durulması gereken bir diğer eser de Mehmed Hâkim Efendi tarafından kaleme alınan Hâkim Efendi Tarihi’dir.9 Hâkim Efendi, 1752-1766 yılları arasındaki İstanbul yangınları, tayin, teşrifat, çeşme ve kütüphane inşası gibi olayları naklî tarihçilik geleneğine bağlı kalarak aktarmaktadır. Her ne kadar Hâkim Efendi Tarihi’nin dili zor anlaşılır olsa da, özellikle Yirmisekizçelebizâde Mehmed Said Efendi ile ilgili verdiği bilgiler değerlidir.

Zikredilmesi gereken bir diğer eser de İzzî Tarihi’dir.10 1744-1752 yılları arasındaki olayları ihtiva eden eser, iki cilt halinde kaleme alınmıştır. Hâkim Efendi

7 Anonim Osmanlı Tarihi, haz. Abdülkadir Özcan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2000.

8 Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür’i’t-Tevârih, haz. Münir Aktepe, İstanbul Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1976.

9 Mehmed Hâkim Efendi, Hâkim Efendi Tarihi, haz. Tahir Güngör, ed. Ziya Yılmazer, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019.

10 İzzi Süleyman Efendi, İzzî Tarihi, haz. Ziya Yılmazer, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019.

5

Tarihi’nden farklı olarak İzzî, eserinde “kıssadan hisse” bağlamında tarihten ders alma olgusunu işlemektedir. Bu bakımdan İzzî’nin eseri dönemine kıyasla açık bir dille yazılmasının yanında metodolojik açıdan da önem arz etmektedir. Eser, Avrupa’daki Veraset Savaşları ve genel ahvali içeren bilgiler ihtiva etmesi sebebiyle önemlidir.

Mehmed Subhî Efendi tarafından kaleme alınan Subhî Tarihi11 de aynı şekilde çalışmamızda kullanılmıştır. Hem kendi dönemini hem de kendi döneminden önceki olayları kaleme alan müellifin eseri, 1730-1744 yılları arasında tarihlendirilmiştir. Fakat 1739 yılından sonraki olaylar bizzat müellifin vekayinüvislik yaptığı döneme denk geldiği için daha güvenilir bilgiler içermektedir. Subhî Tarihi’nin özellikle 1739 Belgrad Antlaşması ve barış görüşmeleri ile ilgili bilgileri ihtiva ettiği kısmı çalışmaya önemli katkılar sağlamıştır.

Çalışmanın Lale Devri ve 1730 İsyanı ile ilgili bölümü için önem arz eden eserlerden birisi Destâr-ı Salih Tarihi’dir.12 Eser, Patrona Halil İsyanı olarak literatüre giren 1730 İsyanı ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Müellif hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Fakat eserin padişah ve saray erkanının isyan esnasındaki tavır, tutum ve davranışlarından bahsetmesi, müellifin saraya yakın bir kimse olduğunu göstermektedir. Destâr-ı Salih Tarihi, XVIII. yüzyılın önemli olaylarından olan Patrona Halil İsyanı ve Lale Devri ile ilgili en temel eserlerden birisi olması sebebiyle kaynaklarımız arasında yer almaktadır. Yine 1730 İsyanı ve sonrasını konu eden Abdî Tarihi’nden13 de çalışmamızda istifade edilmiştir. Müellif hakkında pek fazla bilgi bulunmamakla beraber Abdî’nin devletin önemli görevlerinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Abdî Tarihi, Destâr-ı Salih Tarihi’ni de tamamlayıcı özelliği ile Lale Devri ve Patrona Halil İsyanıyla ilgili önemli bilgiler ihtiva etmektedir.

Çalışmada III. Selim dönemi olaylarını aydınlatan Hadîka-i Vekâyiʿ14 adlı eser, 1803 yılında vefat eden Ahmed Câvid tarafından yazılmıştır. Müellif, III. Selim tarafından Mayıs 1791-Ocak 1792 arasındaki olayları kronolojik olarak yazmakla görevlendirilmiştir. Eserin yazılmasında hatt-ı hümâyunların ve resmî evrakların da

11 Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, Subhî Tarihi; Sâmive Şâkir Tarihleri ile Birlikte (İnceleme ve Karşılaştırmalı Metin), haz. Mesut Aydıner, Kitabevi, İstanbul 2007, s. 441-444.

12 Destârî Sâlih Tarihi, haz. Bekir Sıtkı Baykal, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1962.

13 1730 Patrona İhtilali Hakkında Bir Eser Abdî Tarihi, haz. Faik Reşit Unat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014.

14 Ahmed Câvid, Hadîka-i Vekâyi’, haz. Adnan Baycar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1998.

6

katkısı olduğu bilindiğinden özgün değeri yüksektir. III. Selim dönemini konu olan bir diğer eser de Ruznâme’dir.15 III. Selim’in Sır Kâtibi olan Ahmed Efendi tarafından yazılmış olan eser, 14 Mart 1791-Mayıs 1807 tarihleri arasını kapsamaktadır. Ahmed Efendi’nin III. Selim ile yakın ilişki içerisinde olması sebebiyle kaleme alınan eser, birinci el kaynak niteliği taşımaktadır. Eserden, çalışmamızın özellikle ikinci bölümünde istifade edilmeye çalışılmıştır.

XVIII. yüzyılın önemli bir bölümünü kapsaması sebebiyle ve genel bir izlenim oluşturması açısından istifade edilen Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, elçilik ve vekayinüvislik görevi yapan yine aynı zamanda Ruslara esir düşerek Osmanlı Devleti ile Rusya arasında mektup getirip götüren Ahmed Vâsıf Efendi’ye aittir. Eser, müellifin olayların içerisinde olması ve çeşitli görevlerde bulunması sebebiyle önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır. 1752-1774,16 1774-177917 ve 1783-178718 arasındaki olayları ihtiva eden üç kısımdan oluşmaktadır. Eser, içerisinde Ahmed Vâsıf Efendi’nin yer yer öznel ifadelerini barındırmaktadır. Ayrıca Vâsıf Efendi’nin 1787 senesinde başlayan Osmanlı-Rus-Avusturya savaşlarında bizzat cephede bulunmuş olması, özellikle de bu dönemde Osmanlı-Avrupa münasebetleri ile ilgili yazılanlar açısından eserinin kaynak değerini önemli ölçüde artırmaktadır.

Çalışmanın XIX. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan kısmında istifade edilen önemli kaynakların başında Şânî-zâde Mehmed Ataullah Efendi’nin Şânî-zâde Tarihi19 gelmektedir. Eser, II. Mahmud’un tahta cülus tarihi olan 28 Temmuz 1808’den Eylül 1821 tarihine kadar yaşanan olayları ihtiva etmektedir. Ataullah Efendi, eserini kaleme alırken bizzat görüp duyduğu olayları yazmakla yetinmemiş yerli ve yabancı birçok kaynaktan istifade ettiği için hem siyasi hem de sosyal anlamda XIX. yüzyılın ilk çeyreğine dair fikir edinilmesine katkıda bulunmuştur.20

15 Sırkâtibi Ahmed Efendi, III. Selim’in Sırkâtibi Ahmed Efendi Tarafından Tutulan Rûznâme, haz. V. Sema Arıkan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1993.

16 Ahmed Vâsıf Efendi, Ahmed Vâsıf Efendi ve Mehâsinü’l-Âsâr ve Hakâ’iku’l-Ahbâr’ı, haz. Nevzat Sağlam, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2020.

17 Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2014.

18 Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1994.

19 Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, Şânî-zâde Târîhi, haz. Ziya Yılmazer, Çamlıca Basım Yayın Kitapları, İstanbul 2008.

20 Osmanlı kronikleri ile ilgili verilen bilgilerde istifade edilen eserler için bkz. Erhan Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016; Necdet

7

XVIII. yüzyıl Osmanlı kroniklerini resmî tarih yazıcıları tarafından kaleme alınanlar ve resmî olarak kaleme alınmayanlar olarak ikiye ayırdığımızda, karşılaştırmalar da yapılabilir hale gelmektedir. Özellikle Suphi tarihi başta olmak üzere, resmi tarih yazıcıları tarafından kaleme alınan eserlerde, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’dan her daim güçlü olduğu fakat bir süredir devam eden gevşeklik halinden dolayı sürecin başarısızlıklar getirdiği beyan edilmektedir. Yani genel anlamıyla resmî olarak kaleme alınan eserlerde Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılda gerektiği ölçüde eleştiriye tabi tutulmamakla birlikte, sık sık övgülere mazhar olmaktadır. Resmî olarak kaleme alınmayan kroniklerde ise zaman zaman eleştiriler bulmak resmî olarak yazılanlara kıyasla daha mümkün görünmektedir.21 Eserlerin vermiş olduğu bilgiler ve tarihi değerleri söz konusu bağlamda düşünüldüğünde farklı perspektifler ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla kaleme alınan çalışmada her iki kategorideki kroniklerin verdiği rasyonel bilgilerden istifade edilecek; devrin müşahidi vakanüvislerin ilgili kayıtları, müşahid olmayanlara kıyasen tercih sebebi olacaktır. Bu bağlamda her ne kadar XVIII. yüzyıl Fransası ile ilgili gerek Osmanlı resmî tarih yazıcıları, gerekse resmî olamayan tarih yazıcılarının eserlerinde fazlaca bilgi bulmak mümkün olmasa da XVIII. yüzyılın genel seyrine ilişkin bilgilerin teyid edilmesi konusunda başvurulan temel eseler birinci elden kaleme alınan kronikler olacaktır.

c. Tetkik Eserler

XVIII. yüzyılda Osmanlı-Fransız diplomatik ilişkilerini çalışma düşüncesi, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri 1793-182122 ve Une Ambassade Française en Orient Sous Louis XV-La Mission du Marquis de Villeneuve 1728-174123 isimli eserlerden ilham alınarak ortaya çıkmıştır. Özellikle Vandal’ın eseri, 1736-1739 savaşları esnasında arabuluculuk yapan

Öztürk, İmparatorluk Tarihinin Kalemli Muhafızları Osmanlı Tarihçileri -Ahmedî’den Ahmed Refik’e-, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2018; Erhan Afyoncu, “Osmanlı Siyasi Tarihi’nin Ana Kaynakları Kronikler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, C. 1, Sa. 2, s. 101-172.

21 Kadir Pürde, “Savaşın Yazımı: XVI. Yüzyıl Osmanlı Kroniklerinde Savaş Olgusuna Bakış (Uzun Savaşlar Örneğinde), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2013, s. 58-68.

22 Ercüment Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri 1793-1821, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988.

23 Albert Vandal, Une Ambassade Française En Orient Sous Louis XV-La Mission du Marquis de Villeneuve 1728-1741, Librairie Plon, Paris 1887.

8

Villeneuve’ün24 diplomatik faaliyetleri ve Osmanlı-Fransız ilişkilerinin temelini anlayabilmek açısından önem arz etmektedir. Söz konusu eserlerle birlikte Osmanlı-Avrupa diplomasisi ön plana çıkarken XVIII. yüzyıldaki Osmanlı-Fransız diplomatik ilişkilerindeki değişim ve dönüşüme nispeten daha az yer verildiği anlaşılmıştır. Aynı zamanda 18. Yüzyıl ve Değişim25 ismiyle yayınlanmış olan makale, XVIII. yüzyıldaki var olan değişimin Osmanlı-Fransız ilişkileri yönüyle ele alınmasını elzem kılmıştır. Ortaya çıkan bu fikre en önemli katkı Unat’ın meşhur Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri26 isimli eserinden gelmiştir. Unat’ın çoğunlukla elçilerin kısa biyografisi ve sefaretnamelerini anlatması, değişim ve dönüşüm yüzyılı olan XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya gönderdiği elçilerin, dönemin siyasi koşulları bağlamında ele alınması gerektiğini ortaya çıkarmıştır.

Osmanlı elçilerinin sefaretnameleriyle ilgili kısımlarda her elçi özelinde hemen hemen konuyla ilgili tüm yayınlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Yirmisekiz Mehmed Çelebi bahsinde Beynun Akyavaş, Abdullah Uçman, Şevket Rado ve Gilles Veinstein’in ayrı ayrı yayınladığı Yirmisekiz Mehmed Çelebi Sefaretnamesi27 incelenmiştir. Ayrıca gerek Maurice Herbette’in Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Fransa elçiliğini anlattığı Une Ambassade Turque Sous Le Directoire28 isimli eseri gerekse Enver Ziya Karal’ın Hâlet Efendi’nin Paris Büyükelçiliğini konu alan eseri,29 hem daha önce yapılan diplomasi tarihi çalışmalarına hem de bu çalışmaya öncülük etmesi bakımından önemlidir. Mehmet Alaaddin Yalçınkaya’nın The First Permanent Ottoman Embassy in Europe the Embassy of Yusuf Agah Efendi to London (1793-1797)30 isimli eseri ise XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı dış politikasının

24 1728-1741 yılları arasında Fransa’nın İstanbul büyükelçisi olarak görev yapmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Vandal, age.

25 Edhem Eldem, “18. Yüzyıl ve Değişim”, Cogito, 1999, Sa. 19.

26 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992.

27 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Sefâretnamesi, haz. Beynun Akyavaş, Ankara Üniversitesi Basımevi, İstanbul 1993; Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Fransa Sefaretnamesi, haz. Abdullah Uçman, Dergah Yayınları, İstanbul 2017; Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Paris’te Bir Osmanlı Sefiri-Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa Seyahatnamesi, haz. Şevket Rado, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2018; Gilles Veinstein, İlk Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Anıları “Kafirlerin Cenneti”, çev. Murat Aykaç Eringöz, ARK Kitapları, İstanbul 2021.

28 Maurice Herbette, Une Ambassade Turque Sous Le Directoire, Librairie Académique Didier, Paris 1902.

29 Enver Ziya Karal, Halet Efendi’nin Paris Büyük Elçiliği (1802-1806), Kenan Basımevi, İstanbul 1940.

30 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, The First Permanent Ottoman Embassy in Europe, the Embassy of Yusuf Agah Efendi to London (1793-1797), The Isis Press, İstanbul 2010.

9

anlaşılmasına katkı sağlaması ile birlikte Osmanlı diplomasisinin yaşadığı değişime ışık tutması sebebiyle çalışmamız açısından önemli bir yere sahiptir. Konuyla ilgili kaleme alınan doktora tezleri de yukarıda zikredilen eserler gibi çalışmamıza yol göstermiş, hem XVIII. yüzyıl hem de elçilerle ilgili önemli meselelerin anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.

Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya gönderdiği elçiler kadar Fransa’nın da Osmanlı Devleti’nde görevlendirdiği elçilerin önemine binaen Villeneuve’den daha önce Osmanlı Devleti’ne gönderilmiş olan Bonnac’ın31 İstanbul’da Fransız Elçiliği-Marki de Bonnac’ın Tarihi Hatırat ve Belgeleri32 ismiyle Türkçeye çevrilmiş eseri de çalışmamız açısından özel bir yere sahiptir. Jean-Louis Bacqué-Grammont, Sinan Kuneralp ve Frédéric Hitzel’in beraber yayımladıkları Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991)33 isimli eser ise hem Fransa’nın İstanbul’a gönderdiği elçiler hem de Osmanlı Devleti’nin Paris’e görevlendirdiği elçilerle ilgili tafsilatlı bilgiler edinmemizi sağlamıştır. Son olarak dönemin siyasi tarihini inceleyebilmek için Hammer, Zinkeisen, Jorga, İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve İsmail Hami Danişmend gibi her bir Osmanlı Tarihi yazarının eseri, hem XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız diplomasisinin aydınlatılmasına hem de mukayese imkanının sağlanmasına zemin hazırlamıştır.

ELÇİ VE ELÇİLİK FAALİYETLERİ

Osmanlı-Fransız ilişkilerini incelemeye başlamadan önce elçi ve elçilik kavramlarının hangi anlamlarda kullanıldıkları ve söz konusu kavramların süreç içerisindeki değişim ve dönüşümü üzerinde durmak önemlidir. Bu nedenle öncelikle elçi kelimesinin kökenine bakmak meselenin daha iyi anlaşılmasına imkan sağlayacaktır. Türkçe’deki “el” (il-şehir) kelimesi “çi” yapım ekini aldığında şehirleri veya ülkeleri temsil eden kişi anlamında farklı bir kelime meydana gelmiştir. Bu şekilde söz konusu kelime, bir milleti temsil eden görevli şeklinde kullanılmıştır. Elçi

31 1716-1724 yılları arasında Fransa’nın İstanbul büyükelçisi olarak görev yapmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Marki de Bonnac, İstanbul’da Fransız Elçiliği-Marki de Bonnac’ın Tarihi Hatırat ve Belgeleri, çev. Ali Şevket Biçer, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2017.

32 Bonnac, age.

33 Jean-Louis Bacqué-Grammont, Sinan Kuneralp, Frédéric Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), Éditions Isis, İstanbul-Paris 1991.

10

kelimesinin ilk defa Uygur metinlerinde kullanıldığı görülmektedir.34 Diplomasi adına Türkçe olarak kullanılan nadir kavramlardan biri olan elçi, boyların kendi aralarında birbirlerini temsil edenleri için de kullanılmıştır.35 Kelimenin Arapça karşılığı ise sefîr olarak karşımıza çıkmaktadır.36 Görüldüğü üzere kelime, her ne kadar temel kullanımında bir farklılık olmasa da ifade ettiği anlam bakımından çeşitlilik ihtiva etmiş, günümüzde ise iki devlet arasında gerçekleştirilen diplomatik faaliyetleri yürüten kimse olarak kullanılmıştır. Kelimenin Türkçe olması, bu çalışmada diplomatik münasebetleri yürüten kimselerin “elçi” olarak ifade edilmesinde belirleyici olmuştur.

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren çeşitli devletlerle diplomatik faaliyetler yürütmüş ve bu faaliyetlerin sürdürülebilmesi elçilik hizmetleriyle gerçekleşmiştir. Elçi ve heyetinin ikamet ettiği yer elçilik kavramıyla ifade edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ilk ikamet elçiliği 1454 yılında Venedik tarafından açılmış, bu misyonu 1497 yılında Rusya ve 1535 yılında Fransa sürdürmüştür.37 Özellikle ilk girişimlerin Venedikliler tarafından gerçekleşmesi, zikredilen dönem için Osmanlı-Venedik ticaretinin de yoğun olduğunu göstermektedir. Bunlarla beraber Ceneviz’in 1451 yılında Fatih’e bir elçi gönderdiği de malumdur. Bu duruma karşın Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da ikamet elçilikleri kurması XVIII. yüzyıla tekabül etmektedir.38 Osmanlılar III. Selim dönemine kadar gerekli görüldüğünde yabancı devletlere geçici elçiler göndermiştir. Daimî bir elçilikten mahrum geçen döneme ise literatürde “ad hoc” yani tek-yanlı veya geçici bir diplomasi yöntemi denilmiştir.39 Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü tek taraflı diplomasi, imparatorluğun yabancı devletlerde XVIII. yüzyıla kadar ikamet elçiliği açmasını geciktirmiştir. Daimî elçiliklerin açılmasını

34 Mehmet İpşirli, “Elçi”, DİA, İstanbul 1995, C. 11, s. 3.

35 Onur Kınlı, Osmanlı’da Modernleşme ve Diplomasi, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara 2006, s. 100.

36 İpşirli, “Elçi”, DİA, s. 3.

37 Mehmed Alaaddin Yalçınkaya, “III. Selim Döneminde Dış Temsilciliklerin Kurulması”, Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e III. Selim ve Dönemi, ed. Seyfi Kenan, İSAM Yayınları, İstanbul 2010, s. 595; Hacer Topaktaş, “Polonya’nın Türkiye’deki İlk Daimi Elçiliğinin Kurulma Süreci: Tarihsel Dinamikler”, Uluslararası İlişkiler, C. 11, Sa. 43, 2014, s. 108.

38 İpşirli, “Elçi”, DİA, s. 8.

39 Ad hoc diplomasi, tek taraflı ve yanlı bir diplomasi olmasıyla birlikte geçici olma özelliği taşımaktadır. Tarihte uygulanan ilk diplomatik yöntemlerden birisidir. Görevli elçiler belirli konular üzerine diplomatik faaliyet gerçekleştirilecek ülkeye gönderilirler ve görevleri bittikten sonra geriye dönerler. Osmanlı Devleti bu tür geçici diplomatik faaliyetleri en geç bırakan ülkelerden birisi olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Hüner Tuncer, “Tarihte ve Günümüzde Ad Hoc Diplomasi”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 2011, C. 4, Sa. 1, ss. 50-57.

11

geciktiren bir diğer önemli sebep ise devletin üzerine kurulduğu temel dini yapı yani İslam olarak karşımıza çıkmaktadır.40 Müslüman devlet geleneğine göre başka dine mensup olan ülkelerde daimî temsil söz konusu olmamıştır. Bu durumda tabii ki Osmanlı Devleti’nin söz konusu geleneği aşması kolay olmamıştır. Fakat XVIII. yüzyıl itibarıyla Osmanlı Devleti için doğu ve batı politikasında diplomasi önemli bir hale gelecek ve ilerleyen süreç içerisinde bilindiği üzere temelini elçilik faaliyetlerinin oluşturduğu diplomasi, artık büyük savaşlardan bile daha etkili bir enstrüman olacaktır.

XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti, Avrupa karşısında tek taraflı bir diplomasi takip ederken, gelişen ve değişen şartlar karşısında 1699 Karlofça Antlaşması’ndan itibaren Muvazenet41 politikası izlemiştir. Öyle ki XVIII. yüzyıla kadar hiçbir Hristiyan devletle daimî barışı istemeyen ve eşit hakları hâiz muhatap kabul etmediğini iddia eden Osmanlılar,42 XVIII. yüzyılın sonlarında diplomaside karşılıklı eşit çıkarları ifade eden “mütekabiliyet” ilkesine oldukça vurgu yapmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyıla kadar tenezzül dahi etmediği Avrupa’daki temsil ve ticaret gibi ayrıcalıkları önemsemeye başlamış ve söz konusu durum çerçevesinde diplomasinin gücünden istifade etmek istemiştir.43 Bir itibarla Osmanlı Devleti 1699 Karlofça Barışı’yla birlikte Batı’nın üstünlüğünü tanımış ve siyaseten gücünü korumak için çözümü de Avrupa’da aramayı düşünmüştür.44 1699 öncesinde Avrupa’ya yalnızca kralın tahta çıkışını tebrik veya ticari sebeplerle fevkalade elçiler gönderilirken, XVIII. yüzyılda hem gönderilen elçilerin sayıları hem de gönderiliş amaçlarının çeşitlilik kazanmasıyla Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılda 40 Kemal Beydilli, “Diplomasi: Devletlerarası İlişkileri Yürütme Aracı”, Üç Kıta-Bir Tarihçi, ed. G. Kurmangalijyeva Ercilasun, M. Bilal Çelik, Bursa: Osmangazi Belediyesi, 2021, s. 54; Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Mahmud Raif Efendi as The Chief Secretary of Yusuf Agah Efendi, the First Permanent Ottoman-Turkish Ambassador to London (1793-1797)” OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi, 1994, C. 5, Sa. 5, s. 393-394.

41 Denge politikası. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 1993, s. 696.

42 Ali İbrahim Savaş, Osmanlı Diplomasisi, 3F Yayınevi, İstanbul 2007, s. 13.

43 Fatih Yeşil, “Pasarofça Antlaşması ve Osmanlı Diplomasisindeki Değişim”, Harp ve Sulh 300. Yılında Pasarofça Antlaşması Sempozyumu Bildirileri, ed. Gültekin Yıldız, Milli Savunma Üniversitesi Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı Merkez Basım ve Yayınevi, İstanbul 2019, s. 108-109.

44 Ekmeleddin İhsanoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bilim, Teknoloji ve Sanayide Modernleşme Gayretleri”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, 1998, C. 0, Sa. 2, s. 5.

12

Avrupa’ya bakışında ve yöneliminde bir değişim baş gösterecektir.45 Fakat Karlofça Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin diplomatik ilişkileri her ne kadar bürokrasiden gelen kişiler tarafından idare edilir hale gelse de XVIII. yüzyılın sonlarına kadar hiçbir yabancı devlet nezdinde “ikamet elçiliği” açılmamış ve gönderilen Osmanlı elçileri temel birkaç mesele üzerinden hareketle kısa süreli olarak “fevkalade elçi” sıfatıyla görevlendirilmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin dinamikleriyle özdeşleşen çözüm odaklı elçilik, 1793 yılında Yusuf Agâh Efendi’nin İngiltere’ye ilk ikamet elçisi olarak gönderilmesiyle değişmiştir.46 Osmanlı elçilerinin 1793 yılına kadar gönderildikleri ülkenin dışişleri bakanlığı tarafından yönlendirilip gözetim altında tutulduğu düşünüldüğünde,47 ikamet elçiliği sistemiyle beraber imparatorluğa daha bağımsız ve kalıcı bilgi akışı sağlanmak istendiği anlaşılmaktadır.

Bir elçinin hangi saiklerle başka bir ülkeye gönderildiğine bakıldığında ise sulh ve muahede akdi, devletlerarası münasebetleri güçlendirmek adına hediye verilmesi, herhangi bir zaferi tebrik veya tebliğ faaliyetleri karşımıza çıkmaktadır. Bu itibarla elçilik faaliyetlerine önem verilmiş ve özellikle elçinin beraberinde kaç kişi ile geldiği, nerede kalacağı, iaşesi gibi hususlar da dikkatle incelenegelmiş ve elçilerin sahip olduğu haklar önem kazanmıştır.48

Elçi olarak gönderilecek kişi de çeşitli fiziksel ve ruhsal özellikler aranmakla birlikte bu mesele diplomatik teamüller için oldukça önem arz etmektedir. Elçinin gözlem yeteneğinin iyi olması, nezaket sahibi olması, iyi bir dinleyici olması ve nefsine hâkim olabilecek şekilde sabırlı olması dikkat edilecek hususların başında gelmektedir. Gönderilecek olan elçinin yabancı dil alanındaki yetkinliği ile birlikte fiziksel olarak da sağlıklı ve iyi görünüşlü olması bir diğer önemli husus olarak

45 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Ottoman Ambassadorial Accounts on Ukraine in the Eighteenth Century: The Case of the Embassy of Abdülkerim Pasha to Russia (1775-1776)”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sa. 1, 2021, s. 28-29.

46 Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, The First Permanent Ottoman Embassy in Europe, the Embassy of Yusuf Agah Efendi to London (1793-1797), The Isis Press, İstanbul 2010.

47 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “18. Yüzyıl Osmanlı Sefaretnamelerine Göre Avrupa Bilimi ve Bilimsel Kurumları”, Uluslararası Katılımlı Osmanlı Bilim ve Düşünce Tarihi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Mehmet Fatih Gökçek, Gümüşhane Üniversitesi Yayınları, Ankara 2014, s. 703.

48 Ömer Düzbakar, “XV-XVII Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2009, C. 2, Sa. 9 s. 186.

13

karşımıza çıkmaktadır.49 Ayrıca ikamet elçilikleri açılmadan önce yabancı devletlere gönderilen Osmanlı elçilerinin görevlerinin önemine binaen “ortaelçi” ya da “büyükelçi” olarak nitelendirildikleri görülmektedir.50

Elçilik heyetlerinin gittikleri ülkelerde karşılanmaları ve kalacakları yerlere yerleştirilmeleri de diplomasinin önem kazanmasıyla birlikte önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçte gerek Osmanlı elçilerinin gerekse Osmanlı Devleti’ne gönderilen yabancı elçilerin karşılaştıkları farklı muameleler ve tavırlar olmuştur. Fakat elçilere karşı muameleler ve törenleri ortak bir bütünlük içerisinde anlatmak gerekirse şu şekilde özetlenebilir; öncelikle elçilik heyeti vardıkları ülkenin payitahtından bir alay ile karşılanırdı. Devamında heyet kalacakları yere yerleştirildikten sonra beraberindeki hediyelerle resmikabul törenine teşrif ederdi. Bu sırada ülkenin hükümdarı ile görüşmek de mümkündü. Son olarak ise elçilik heyeti kendi ülkesine dönmeden önce hükümdarına götürmesi gereken hediye ve mektupları teslim alır ve böylece son görüşme gerçekleşmiş olurdu.51 Söz konusu törenlerde, Osmanlı Devleti’nin siyasi ve askeri açıdan müşkül anlar yaşadığı süreçte dahi ciddi derecede gösterişli bir heyet tertip etmesi, böylelikle kendisini yabancı devletler nezdinde olduğundan daha güçlü göstermesi, XVIII. yüzyıl Osmanlı dış politikasının izahı açısından da önem arz etmektedir. Bu konu ile ilgili Osmanlı Devleti, ecnebi ülkelere gönderdiği elçilerin karşılanma törenlerine verdiği önemle birlikte elçi gönderilen ülkenin hem insanlarını hem de yöneticilerini önemli ölçüde etkilemeye çalışırken, yabancı elçilerin İstanbul’a girişlerinde bayrak açmaları ve bando çalmalarına kati surette izin vermemiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti, hiçbir devleti kendisiyle eşit haklara hâiz muhatap olarak kabul etmediği için gönderilen yabancı elçileri bir saygınlık unsuru olarak kabul etmiş ve elçilerin tüm masraflarını karşılamıştır.52 Bu doğrultuda zaman zaman Avrupalı elçiler resmikabulleri esnasında pek rahat olmayan ve Osmanlı sadrazamının oturduğu yerin aşağısında yer alan bir tabureye oturtulmuşlardır.53 Buna mukabil olarak Osmanlı elçileri, bulundukları

49 Beydilli, “Diplomasi: Devletlerarası İlişkileri Yürütme Aracı”, s. 65.

50 Savaş, age., s. 14.

51 Ali İbrahim Savaş, "Osmanlı Elçilerinin Resm-i Kabul Protokolleri", Tarih İncelemeleri Dergisi, 1996, C. 11, Sa. 1, s. 112.

52 Selim Hilmi Özkan, Osmanlı Devleti ve Diplomasi, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 133-134.

53 Savaş, age., s. 71-74.

14

ülkelerde daima protokollerde önde olma arzularını sürdürmüşlerdir.54 Dolayısıyla her ne kadar söz konusu durum ilerde değinileceği üzere XVIII. yüzyılda önemli bir değişim geçirse de Osmanlı Devleti uzun bir müddet yabancı devletleri ve temsilcilerini XVI. yüzyılda askeri anlamda güçlü olmalarının verdiği içgüdü ile birlikte muhatap olarak görmemiştir.

Osmanlı Devleti’nde dış politikadan söz edildiğinde değinilmesi gererken bir başka husus diplomatik faaliyetlerin nerede/hangi müessesede gerçekleştiğidir. Diplomatik faaliyetlerin yürütüldüğü yer Reisülküttaplık makamı idi. Söz konusu makamın ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle birlikte ilk bilgilerin Fatih Sultan Mehmed’in Teşkilât Kanunnâmesi’nde olduğu bilinmektedir.55 Dîvân-ı hümâyun teşkilatı içerisinde kâtiplerin başı olarak karşımıza çıkan Reisülküttaplık makamı, XVII. yüzyılın sonlarından itibaren diplomasinin önem kazanmasından sonra devletlerarası ilişkilerde muhatap olması sebebiyle bir hayli önem kazanmış ve nitekim vezirliğe kadar yükselebilen bir görev olarak karşımıza çıkmıştır.56 Netice itibarıyla söz edilen görevin değer kazanması, devlet teşkilatındaki dengeleri de değiştirmiş ve bürokrasinin imparatorluğun kalan yıllarında en önemli kurumlardan biri olarak karşımıza çıkmasına neden olmuştur.

XVI. YÜZYIL’DAN XVIII. YÜZYIL’A OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ

Her ne kadar ilk olarak Osmanlı-Fransız münasebetleri Haçlı Seferleri ve devamında Haçlı Seferlerinin bir parçası sayılabilecek Niğbolu Savaşı sırasında cereyan etmiş57 olsa da diplomatik açıdan ilk temasların 1535 yılı itibarıyla başladığı düşünülmektedir.58 İlk Fransız elçisi Jean de la Foret’nin59 Şubat 1535 itibarıyla

54 Özkan, age., s. 125.

55 Recep Ahıshalı, “Reîsülküttâb”, DİA, İstanbul 2007, C. 34, s. 546.

56 Kınlı, age., s. 103-104.

57 Mustafa Daş, “Saint-Denis Ruhbanının Kroniği Adlı Fransız Kaynağına Göre Niğbolu Savaşı”, Tarih İnceleme Dergisi, İzmir 2012, C. 27, s. 71-72.

58 Halil İnalcık, Devlet-i ’Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar Klasik dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, C. 1, s. 157.

59 Türklerle yapılmış olan ittifakı gözden geçirmek ve barışçıl bir politika temelinde uzun süre devam edecek bir antlaşmayı müzakere etmek için, 1535 yılında Fransa Kralı tarafından Kanuni Sultan Süleyman’a gönderilmiş olan elçidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. De Lamar Jensen, “The Ottoman Turks In Sixteenth Century French Diplomacy”, The Sixteenth Century Journal, Winter 1985, C. 16, Sa. 4, s. 455.

15

Osmanlı Devleti’ne gönderilmesi sonucu Osmanlı-Fransız diplomasisi resmî olarak başlamış ve bu tarihten itibaren Fransızlar, Osmanlı Devleti’ne sık sık büyükelçi göndermişlerdir.60

Özellikle XVI. yüzyılda Fransa’nın dostane yaklaşımı göze çarpmaktadır. Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne barışçıl ve dostane yaklaşımının en önemli sebebi Avrupa’daki Valoisler (Fransız) ile Habsburglar’ın (Alman) imparatorluk mücadelesi çerçevesinde ciddi bir rekabete girişmiş olmalarıdır. Söz konusu mücadelede Şarlken’in önemli bir mesafe kaydetmesiyle 1521 Pavia Muharebesi’nde Fransızlar yenilmişler ve esir düşen kralları I. François marifetiyle Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım talebinde bulunmuştur.61 Her ne kadar bu durum Fransa lehine bir hareket gibi görünse de ilerleyen süreç içerisinde Osmanlı Devleti söz konusu ittifak sebebiyle Avrupa’nın siyasetine dâhil olmuş ve önemli çıkarlar elde etmiştir.

Dönem içerisinde İslam’ın yeryüzündeki temsilcisi gibi görünen Osmanlı Devleti ile diplomatik faaliyetler gerçekleştirmesi ve özellikle bu faaliyetlerin dostane bir hava içerisinde şekillenmesi, Katolikliğin en koyu temsilcilerinden olan Fransa için çekimser olarak addedilebilecek bir tutumu beraberinde getirmiştir.62 I. François bu çerçevede 1521 yılında Frangipani63 ile padişaha gizli bir mektup göndermiştir.64 Mektubun gizli gönderilmesi Fransızların dindaşlarından önemli ölçüde çekindiğinin bir göstergesiydi.

V. Karl (Şarlken)’ın Pavia zaferi ile birlikte değişen Avrupa dengelerine bir bakımdan dâhil olma fırsatı yakalayan Osmanlı Devleti, Avrupa’ya Fransa’nın da kışkırtması ile Mohaç Meydan Muharebesi (1526) ve devamında Viyana Kuşatması (1529) gibi müdahaleler gerçekleştirmiştir.65 Bu sürecin devamında Jean de La

60 Halil İnalcık, Osmanlı ve Avrupa: Osmanlı Devleti’nin Avrupa Tarihindeki Yeri, Kronik Kitap, İstanbul 2021, s. 204.

61 İnalcık, Devlet-i ’Aliyye, s. 151.

62 Albet Vandal, Fransızların Hristiyan devletlerden çekindiği için Osmanlı Devleti’yle resmî bir ittifak yapamadığını ifade etmektedir. Vandal, age., s. 3-4; J. Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2019, C. 2, s. 555.

63 Aralık 1525’de Bâbıâli’ye gönderilen Fransız elçisidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Jensen, “agm.”, s. 452.

64 Jensen, “agm.”, s. 452. Ayrıca bkz. Hale Şıvgın, “Osmanlı-Fransız İlişkileri”, Geçmişten günümüze Türk-Fransız ilişkileri, ed. Haydar Çakmak, Efil Yayınevi, Ankara 2017, s. 11.

65 İnalcık, Devlet-i ’Aliyye, s. 153.

16

Foret’nin 1536 yılında Osmanlı Devleti ile imzaladığı antlaşma, artık bu iki devletin resmî olarak dostane bir siyaset devam ettireceğinin teminatı olmuştur.

Osmanlılar, Fransa’nın Katolik mezhebine mensup, oldukça muhafazakâr bir devlet olduğunun farkında olmalarıyla birlikte 1538 yılında gerçekleşen ve Kutsal İttifak arasında imzalanan “Treve de Nice”66 antlaşmasıyla kendilerine ihanet etmiş olan Fransızların girişimlerini görmezden gelmeyi tercih etmişlerdir.67 Söz konusu girişim iki devlet arasındaki dostluk sürecinde ilk gerilim olmayacaktır. Böylelikle Osmanlı Devleti, dönem göz önüne alındığında gücü temelinde bir siyaset ile birlikte diplomatik temaslarından ödün vermiştir. Osmanlı Devleti tarafından diplomatik reflekslerin sadece zorunlu hallerde gösterilmesi, XVIII. yüzyıla gelindiğinde söz konusu eğilimlerin akamete uğramasına neden olmuştur.

Devam eden süreçte Osmanlı Devleti, dostane münasebetler sebebiyle dönemin en önemli şahsiyetlerinden olan Barbaros Hayrettin Paşa’yı Fransa’nın yardımına göndermiştir.68 1543 yılında Osmanlı-Fransız müşterek donanması bu çerçevede Akdeniz’de faaliyet gösterecektir. Hatta süreç içerisinde Fransa’nın çekimser tavırlarına rağmen Şarlken’e karşı ortak bir Nice seferi dahi düzenlenmiştir. Barbaros Hayrettin Paşa’nın ardından 1553 yılında iki devlet arasında gerçekleşen himaye antlaşması ile birlikte Turgut Reis de Napoli ve Sicilya sahillerine seferlerde bulunmuştur. Özellikle Fransa Kralı’nın Korsika’nın işgali için Osmanlı’dan yardım isteğine padişah, Turgut Reis ve filosunu göndererek cevap vermiştir.69 Sözü edilen ortak girişimler Kanuni döneminde Fransız dostluğunu zirve noktasına getirmiş, Fransızları parçalanmaktan kurtarmıştır.70

Fransız-Osmanlı münasebetleri sadece Kanuni dönemiyle sınırlı kalmamış ve öncekinden daha kapsamlı olan 1569 kapitülasyonları ile II. Selim döneminde de devam etmiştir. Hatta İnebahtı bozgunu ile Türk donanmasının yakılmasına karşılık

66 Osmanlı Devleti’nin Korfu Adası’nı kuşatmasından sonra Akdeniz’de yer alan birçok ada Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Bunun üzerine Papa III. Paulus tarafından Venedik, İspanya, Papalık, Ceneviz ve Malta Şövalyelerinin asker ve gemilerinden oluşan bir ittifak kurulmuştur. I. Fransuva da 18 Haziran 1538 tarihinde Kutsal İttifak güçleri ile Nice’de 10 yıllık ateşkes antlaşması imzalayarak dostane ilişkiler geliştirmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Zinkeisen, age., C. 2, s. 555.

67 Zinkeisen, age., C. 2, s. 674-675.

68 İnalcık, Osmanlı ve Avrupa, s. 205.

69 İnalcık, Devlet-i ’Aliyye, s. 157-163.

70 Vandal, age., s. 2-3.

17

Fransız elçinin şu sözleri dikkat çekicidir: “Nasıl vaktiyle Süleyman Fransa’ya yardım ettiyse şimdi Osmanlılar Fransa’dan yardım bekliyor.”71 Sürecin devamında Fransız elçi, Venedik’i, Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti’ne bırakılması konusunda ikna etmiştir.

XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı ile Fransa’nın diplomatik münasebetlerinde belirleyici rolün Fransa’ya karşı verilmiş olan imtiyazlar olduğu görülmektedir. Devlet güçlüdür ve verilen imtiyazlar, süreci rahat atlatmaya dolayısıyla da Avrupa siyasetine dâhil olmaya yardımcı olmaktadır. Özellikle verilen kapitülasyonlarla birlikte Osmanlı Devleti nezdinde Fransız elçileri, diğer ülkelerin elçilerine kıyasla daha üstün muteber bir vasıf kazanmıştır.72 1699 Karlofça Antlaşması’nda Fransız ve İngiliz elçilerinin aracılığı da bu bağlamda dikkat çekmektedir.73

Kanuni Sultan Süleyman devrinden XVII. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı-Fransız münasebetlerinde her ne kadar çeşitli gerginlikler yaşansa da74 iki devlet arasındaki ilişkiler dostane ve karşılıklı çıkar temelinde devam etmiştir. Fakat XVII. yüzyılın sonu yani XIV. Louis dönemi Osmanlı-Fransız ilişkileri açısından dönüm noktası olarak sayılabilir. Özellikle Fransa, Saint Gotthard Muharebesi esnasında Avrupalı devletlere Osmanlı Devleti’ne karşı kullanılmak üzere 6.000’e yakın asker göndermiştir.75 Dolayısıyla söz konusu dönemde ilişkiler bozulmaya yüz tutmuş ve Fransa’nın yerini Avrupa’nın en önemli devletlerinden olan İngiltere almaya başlamıştır.76 Bu durum aynı zamanda Osmanlı Devleti için oldukça önemlidir. Zira Devlet-i Aliyye artık Avrupa siyasetinde Fransa’ya alternatif oluşturulabileceğinin farkına varmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti, XVII. yüzyılın sonlarında uyguladığı alternatif arama politikasını XVIII. yüzyılda da devam ettirerek XIX. yüzyılda sık sık başvurduğu “denge siyaseti”nin temellerini de atmış gibi görünmektedir.

Osmanlı Devleti, 1708 yılında Bahri Mehri Efendi’yi İstanbul’da ikamet eden Fransız elçi Ferriol’ün geri çağırılması için Fransa’ya elçi olarak göndermiştir. Ayrıca

71 İnalcık, Devlet-i ’Aliyye, s. 168.

72 İnalcık, Devlet-i ’Aliyye, s. 172.

73 Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, haz. Abdülkadir Özcan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995, s. 673.

74 Mehmet Alaeddin Yalçınkaya, “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası-Zitvatorok’tan Küçük Kaynarca’ya- (1606-1774)”, Türk Dış Politikası Osmanlı Dönemi, ed. Mustafa Bıyıklı, Gökkubbe, İstanbul 2010, s. 28.

75 Faruk Bilici, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Türk-Fransız İlişkileri: Gizli Harpten Objektif İttifaka”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Ankara 1999, C. 1, s. 486.

76 Şıvgın, “agm.”, s. 21.

18

1709’da da Ömer Ağa’yı Fransızlar tarafından kaçırılan Ortodoks piskoposunun iadesini talep etmek üzere Paris’e görevlendirmiştir.77 Fakat her iki elçiyle de ilgili detaylı bilgiler bulunmaması nedeniyle Osmanlı Devleti nezdinde ilk temaslar Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin elçilik süreciyle başlatılacak ve XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkileri iki temel başlık altında incelenecektir. Birinci bölümde 1699 Karlofça Antlaşması ile 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması arasındaki ilişkiler, ikinci bölümde ise 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1812 Bükreş Antlaşması arasındaki ilişkiler özellikle elçilerin izlenimleri çerçevesinde ele alınacaktır.

77 Bacqué-Grammont, Kuneralp, Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), s. 113.

19

1. BÖLÜM

KARLOFÇA’DAN KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASI’NA OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ (1699-1774)

Karlofça Antlaşması’nın imzalanmasıyla beraber ilk toprak parçasını kaybeden Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılda kaybettiği yerleri geri alabilme gayesiyle ilk mücadelesini 1711 Prut Seferi’nde vermiştir. Osmanlılar askeri anlamda her ne kadar Prut’ta Rusya karşısında üstünlük kurmuş görünseler de diplomatik bir hezimet yaşamışlardır. Sürecin devamında Venedik, Avusturya ve Rusya ile de karşı karşıya gelinmiş, 1718 yılında diplomatik açıdan da önemli olan Pasarofça Antlaşması imzalanmıştır. Avusturya-Rusya karşısında birçok cephede savaşan Osmanlı Devleti, savaşı bitirecek olan antlaşma için Fransa’nın arabuluculuğuna güvenmiş ve Osmanlı diplomasi tarihinde bir dönüm noktası teşkil edecek şekilde Fransızlarla işbirliği gerçekleştirmiştir. Böylece Osmanlılar, dış politikalarını Avrupa siyasetine göre şekillendirmeye başlayacaklardır.

Osmanlı Devleti, 1736 yılında Rusya ile bir mücadele içerisine girmiş ve 1737’de Avusturya’nın Rusya’nın yanında yer almasıyla birlikte yine birçok cephede savaşmak zorunda kalmıştır. Söz konusu savaşı bitiren 1739 Belgrad Antlaşması ise tıpkı Pasarofça Antlaşması’nda olduğu gibi Fransızların aracılığıyla imzalanmıştır. Belgrad Antlaşması’ndan sonra Avrupa’da Avusturya Veraset Savaşları (1740-1748) ve Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) gibi mücadelelerin yaşanıyor olması her ne kadar Osmanlı Devleti’ni uzun bir süre savaştan uzak tutmuş olsa da 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’yla birlikte yeni bir mücadeleye girilmiştir. Savaştan yenik ayrılan Osmanlı Devleti’nin şartları oldukça ağır olan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalaması, özellikle diplomasi açısından yeni bir dönemin daha başladığının işareti olmuştur. Böylece Osmanlı Devleti, bir yandan hem ordusunu hem de çeşitli kurumlarını teknik anlamda güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan diplomasinin önemini büyük ölçüde idrak etmeye başlamıştır.

Osmanlı Devleti, görüldüğü üzere 1774 yılına kadar Avusturya, Rusya ve Venedik karşısında birçok mücadeleye girişmiştir. Söz konusu mücadeleler öncesi ve sonrasında ise Fransızlarla irtibat kurulmuş, özellikle antlaşmaların imzalanması sürecinde doğrudan arabuluculuk yapılması istenmiştir. Fakat XVIII. yüzyılda Fransa,

20

hem söz konusu diplomatik temasları sürdürmek hem de bölgedeki çıkarlarını korumak adına İstanbul’a 1774 yılına kadar dokuz elçi görevlendirirken, Osmanlı Devleti Paris’e yalnızca iki elçi göndermiştir.

Bu bölümde Paris’e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi (elç. 1720-1721) ve oğlu Mehmed Said Efendi’nin (elç. 1741-1742) elçilikleri, Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair izlenimleri ve Osmanlı Devleti’nin Fransa eksenindeki dış politikası ele alınacaktır. Ayrıca 1774 yılına kadar diğer Avrupalı devletlere görevlendirilen Osmanlı elçilerinin de Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair izlenimleri incelenecek ve Osmanlı-Fransız ilişkileri, Osmanlı-Avrupa ilişkileri bağlamında değerlendirilecektir.

1. YİRMİSEKİZ MEHMED ÇELEBİ

Edirne civarında dünyaya geldiği bilinen Mehmed Çelebi’nin doğum tarihinin kesin olmamakla beraber 1670 yılına tekabül ettiği tahmin edilmektedir.78 Çelebi’nin babası yeniçeri teşkilatı içerisinde yetişmiş olan Süleyman Ağa’dır.79 Kendisi ise yeniçerinin yirmi sekizinci ortasına mensup olması münasebetiyle tarihte Yirmisekiz Mehmed Çelebi adıyla anılmaktadır.80 Çelebi, yeniçeri ocağında kendisini geliştirmiş ve süreç boyunca çorbacı, muhzirbaşı ve hâcegânlık gibi görevlerde bulunarak yeniçeri efendisi olmuştur. Aynı zamanda Darphane Nazırlığı, Pasarofça’da şıkkı-sâlis defterdarlığı ve baş muhasebeci gibi önemli devlet görevlerinde de bulunan Mehmed Çelebi’nin “Fâizi” mahlasıyla şiirler kaleme aldığı da bilinmektedir.81 1720 yılında “fevkalade elçi” sıfatıyla Fransa’ya gönderilmiş olan Mehmed Çelebi, Patrona Halil İsyanı sonucu sürülmüş olduğu Kıbrıs’ta 1732 yılında vefat etmiştir.

Osmanlı Devleti’nde diplomasi faaliyetleri ve elçilik görevinin gizliliği açısından elçilerin sır kâtipliği görevini genel itibarıyla aile fertlerinden birinin üstlendiği bilinmektedir. Bu sebeple Mehmed Çelebi de beraberinde ileride İbrahim

78 Zeki Arıkan, “Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi”, DİA, İstanbul, C. 43, s. 551.

79 Râşid Mehmed Efendi, Çelebizâde İsmaîl Âsım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, İstanbul 2013, C. 2, s. 1083.

80 Caroline Finkel, The History of the Ottoman Empire Osman’s Dream, Basic Books, New York 2006, s. 342.

81 Râşid Mehmed Efendi, age., C. 2-3, s. 1086, 1347.

21

Müteferrika82 ile birlikte Osmanlı Devleti’nde matbaanın kurucuları arasında sayılacak oğlu Mehmed Said Efendi’yi götürmüştür.83 Mehmed Said Efendi’nin ve dolayısıyla Mehmed Çelebi’nin gerek yazdıkları sefaretnameler gerekse gezip gördükleri yerlerden aktardıkları bilgiler sebebiyle Osmanlı kültürü ve yazın hayatına büyük katkıları olmuştur.

1.1. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Elçiliğini Hazırlayan Ortam

Osmanlı-Fransız ilişkileri, Fransa Elçisi Ferriol (elç. 1692-1711) sebebiyle Aralık 1699’da84 durma noktasına gelmiştir. Elçi, sultanın huzuruna alışılagelmişin dışında kılıcıyla girmek istemiş ve bu durum sarayda küçük çaplı bir huzursuzluk oluşturmakla kalmamış, elçinin padişah ile on yıla yakın bir süre görüştürülmemesiyle sonuçlanmıştır.85 Halihazırda 1699 Karlofça Antlaşması’yla Avrupalı devletlere tarihinin en geniş çaptaki toprağını kaybeden Osmanlı Devleti, Lale Devri’nin başlangıcı olarak adlandırılan Pasarofça Antlaşması’na kadar kaybettiği yerleri geri alma politikası gütmekteydi.86 Bu sebeple Fransız elçi Ferriol’ün Prut savaşından önce Osmanlı Devleti’ni kendi çıkarları doğrultusunda Rusya’ya karşı kışkırttığı da bilinmektedir.87 Dolayısıyla Ferriol’ün İstanbul’da geçirmiş olduğu yıllar Osmanlı-Fransız münasebetlerine olumlu bir etki bırakmamıştır. Ferriol’den sonra Osmanlı Devleti’ne elçi olarak gönderilen Alleurs’ün (elç. 1711-1716) de pasif ve isteksiz tavırları sonucu 1713 yılında Bonnac (elç. 1716-1724) bu göreve layık görülmüş fakat mali darlık ve Fransa’da tahtın değişimi gibi sebeplerle Bonnac’ın İstanbul’a gelişi 1716 senesini bulmuştur. Bonnac’ın özellikle dönemin en önemli şahsiyetlerinden olan Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (sd. 1718-1730) ile irtibatının güçlü

82 Ayrıntılı bilgi için bkz. Erhan Afyoncu, “İbrâhim Müteferrika”, DİA, İstanbul 2000, C. 21, s. 324-327.

83 Râşid Mehmed Efendi, age., C. 3, s. 1546; Ayrıca bkz. Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Sefâretnamesi, haz. Beynun Akyavaş, s. VI.

84 Anonim Osmanlı Tarihi, haz. Abdülkadir Özcan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2000, s. 143-144.

85 Elçinin daha sonra veziriazama özür mahiyetinde mücevher kabzalı hançer gönderdiğinden bahsedilmektedir. Defterdar Sarı Mehmed Paşa, age., s. 685-686; Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa, age., s. 562-563; Süleyman Kocabaş, Paris’in “Doğu Yolu”nda yaptıkları-Tarihte Türkler ve Fransızlar, Vatan Yayınları, İstanbul 1990, s. 80.

86 Mustafa Cezzar, Mufassal Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2021, C. IV, s. 2272.

87 Kocabaş, age., s. 81.

22

olması, taraflar arasındaki Ferriol sebebiyle gündeme gelmiş olan gerginliği düzeltmiştir.

Bonnac, dinin ve Kudüs’teki kutsal yerlerin himayesi, Fransa’nın Osmanlı topraklarındaki ticaretinin korunması ve Türklerle önemli temasların kurulması işiyle görevlendirilmiştir.88 Fakat Bonnac, Fransız elçisi olmasına rağmen Osmanlı-Rus diplomatik faaliyetleri için o kadar çok çaba sarf etmiştir ki, bu durum kendisine Fransa’dan ziyade Rusya’nın bir temsilcisi olduğu yakıştırmasının yapılmasına dahi sebep olmuştur.89

Bonnac’ın çabaları ile bir mesele teşkil eden Kudüs’teki Kamame Kilisesi’nin tamir ve onarımı Latinlerin lehine sonuçlanmış ve elçinin görev süresi içerisinde önemli başarılarından birisi olmuştur. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılın ilk yarısında en güvendiği Avrupa devletinin Fransa olması,90 bir nebze de olsa Bonnac’ın başarısı olarak zikredilebilir. Öyle ki tesis edilen bu ortamda sultan III. Ahmed (slt. 1703-1730) ilişkilerin iyiye gittiği Fransa’ya bir elçi göndermeye karar vermiştir. Öncelikle bu göreve kapucubaşılardan Kara İnci layık görülmüştür. Fakat dönemin Fransız elçisi Bonnac gönderilecek olan kişinin rütbesinden memnun olmadığını belirterek erbab-ı liyakatten kimselerin görevlendirilmesi konusunda İbrahim Paşa’ya öneride bulunmuştur.91 Buradan da anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti’nde kronikleşmiş bir probleme dikkat çekilmesi gerekmektedir. Devlet her ne kadar XVIII. yüzyılın zor şartları altında varlığını sürdürmeye devam etse de kendisini XVI. yüzyılın nispeten olumlu koşullarında hissetmiş ve dönemin en mühim devletlerinden olan Fransa’ya dahi elçi olarak kapucubaşı payesinde bir görevli göndermeyi planlama eğiliminde olmuştur. Diplomasi adına gönderilecek olan elçinin rütbesi, görünüşü ve donanımının önemi düşünüldüğünde söz konusu girişim Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılda dahi meselenin ehemmiyetini kavramaktan uzak kaldığını göstermektedir.

88 Bonnac, age., s. 108-166.

89 Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2005, C. 4, s. 324.

90 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 4, s. 321.

91 Unat, age., s. 54.

23

1.2. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa Elçiliği (1720-1721)

Fransa ile Osmanlı Devleti arasında XVI. yüzyıldan beri süregelen diplomatik münasebetler, XVIII. yüzyılda Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa sefaretine ortam hazırlamıştır. Sadrazam İbrahim Paşa, Bonnac’ın tavsiyeleri üzerine devlet ricali arasında önemli şahıslardan ve Pasarofça Antlaşması’nın delegasyonunda yer almış olan Mehmed Çelebi’nin fevkalade büyükelçi sıfatıyla Fransa’ya gönderilmesini uygun görmüştür.92 Mehmed Çelebi’nin elçilik vazifesine atanması 19 Ağustos 1719 tarihinde kamuoyu ile paylaşılmış ve devamında Bonnac’tan elçiye Fransa seyahati için bir gemi tedarik etmesi istenmiştir. Elçilik heyetine tercüman olarak refakat eden ise Lenoir’dır.93 Osmanlı diplomasisi adına yeni bir dönemin kıvılcımlarını ateşleyen söz konusu elçilik faaliyetinin amacı gizlenmiş ve Lenoir’ın veziriazam tarafından istenilenleri yerine getirmekle görevlendirildiği söylentileri yayılmıştır.94 Mehmed Çelebi tarafından gerçekleştirilen seyahatin amacı her ne kadar Kudüs’teki Kutsal Kamame Kilisesi’nin tamiratıyla ilgili kararı krala bildirmek gibi görünse de dikkatimizi cezbeden siyasi amaç; Osmanlı Devleti’nin Fransa ve İspanya ile tedafüi (savunma) ve tecavüzî (saldırı) bir antlaşma imzalayarak Avusturya’ya karşı birlikte hareket etme isteğidir.95

1718 Pasarofça Antlaşması ile birlikte devletin eskisinden daha farklı bir dış politika uyguladığı bilinmekteydi. Bu bakımdan Fransa’ya gönderilen Mehmed Çelebi de farklı görevler üstlenmiş, Osmanlı modernleşmesi ve diplomasi tarihi için dönüm noktası sayılacak olan sefaretnamesini kaleme almıştır. 80 kişi civarında olduğu düşünülen elçilik heyeti,96 7 Ekim 1720 tarihinde İstanbul’dan Bonnac’ın temin etmiş olduğu gemi ile hareket etmiş ve 21 Kasım 1720 tarihinde Fransa’nın güneyindeki Toulon’a97 varmıştır.98 Sefaretnamesinden anlaşıldığı üzere Mehmed Çelebi, bir

92 İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1964, s. 21; Hammer, age., C. 7, s. 257.

93 Lenoir, Fransa Sefareti tercümanıdır. Bonnac tarafından edebiyat ve bilime oldukça meraklı birisi olarak tarif edilmektedir. Bkz. Bonnac, age., s. 44.

94 Bonnac, age., s. 29-31.

95 Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, s. 56-57.

96 Râşid Mehmed Efendi, age., C. 2, s. 1187; Fatma Müge Göçek, East Encounters West: France and the Ottoman Empire in the Eighteenth Century, Oxford University Press, Washington 1987, s. 140

97 Toulon, Fransa’nın güneyinde bulunan bir liman kentidir.

98 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Şevket Rado, s. 13.

24

selamlama olarak 10 adet top atışı yaptıklarını, karşılığında ise 300 adet top atışı ile mukabelede bulunulduğunu ifade etmiştir.99

Modern ulaşım ve iletişim imkanlarından yoksun olarak addedebileceğimiz XVIII. yüzyıl Fransa’sında farklı milletten bir görevlinin heyecan ve merakla karşılanıyor olması kabul edilebilecek bir husustur. Öyle ki elçilik heyetinin dikkat çeken ve şaşalı gösterilerle karşılandığı100, Fransa’ya vardığında ise toplumun veba salgını nedeniyle önemli sorunlar yaşadığı bilinmekteydi. Bu sebeple farklı bir coğrafya ve kültürden gelen insanlar halk üzerinde derin merak uyandırmıştır. Yapılmış olan karşılamalar, her ne kadar elçiye duyulan sempatiyi ifade ediyor olsa da bir bakımdan halkın farklı bir uğraş çabasını ve dolayısıyla sıkıntılı geçirilmiş günlerin ardından şenlik havası oluşturma isteklerini göstermektedir. Salgın sebebiyle karaya çıkmadan önce bir süre gemide karantina için bekletilen elçilik heyetine karantina süresini geçirmeleri amacıyla Montpellier101 şehri yakınlarındaki bir ada tahsis edilmiştir. Mehmed Çelebi, sefaretnamesinde 40 gün boyunca burada eski bir kilisede kaldıklarını nakletmektedir.102 Ayrıca heyete yolculuk sırasında eşlik edenlerin geçmişten beri süregelen Osmanlı-Fransız dostluğundan bahsetmeleri ve Mehmed Çelebi’nin de kral karşısındaki konuşmasında aynı ifadeleri vurgulaması, Osmanlı Devleti’nin dönüştürmekte olduğu barışçıl dış politikasının bir ürünüdür. Burada dikkat çeken husus ise XVI. yüzyıldan beri süregelen önemli diplomatik faaliyetler içerisinde ilk defa Fransız toplumunun sosyal anlamda incelenmesidir. Dolayısıyla sefareti esnasında Fransız sosyal hayatına dair gözlemleriyle ön plana çıkan Mehmed Çelebi, Fransızların kadınlara fazlaca itibar ettiğini vurgulamaktadır.103 Her ne kadar Mehmed Çelebi, Râşid Tarihi’ndeki104 tanımıyla modern ve Batı’ya yakın bir izlenim verse de esasen Osmanlı dünyasının itikâdî ve amelî boyutlarıyla içerisinde bulunduğu dinî yapıda şekillenmiştir. Yani elçi, tipik Osmanlı kültürünün bir tezahürüdür. Bu sebeple elçinin genelde Batı özelde ise Fransız insanının alışılmadık davranış ve tavırlarını şaşırarak karşılayacak olması kabul edilebilir ölçüdedir.

99 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Beynun Akyavaş, s. 3.

100 Veinstein, age., s. 29-30. 101 Güney Fransa'da Occitanie bölgesindeki ikinci en büyük şehir olan Monpellier, Akdeniz kıyısında yer almaktadır.

102 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Şevket Rado, s. 14-18.

103 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Şevket Rado, s. 19.

104 Râşid Mehmed Efendi, age., s. 1186.

25

Elçinin Toulon’dan Marsilya’ya giderken geçmiş oldukları Le Canal des Deux Mers’i105 dikkatli bir şekilde incelemiş olması, temelde kendisine verilen Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren uzak kaldığı ve takip etmeye itibar etmediği Batı kültür ve medeniyetinin portresini çizme görevini üstlendiğini de göstermekteydi. Söz konusu durum XVIII. yüzyıla kadar yalnızca çeşitli meseleleri çözüme kavuşturmak için Avrupa’ya gönderilen Osmanlı elçilikleriyle Mehmed Çelebi’nin elçilik görevi arasında önemli farklar oluşturmuştur. Elçi, gidip gördüğü her yeri detaylı bir şekilde not ederek kendisine yüklenen kültürel etkileşim misyonunu yerine getirmiştir.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi, aynı zamanda Toulouse şehrinin oldukça büyük fakat bakımsız olduğundan bahsetmiştir. Elçiye göre oldukça mamur olan ve İstanbul limanına benzeyen Bordeaux şehrinin ise bir benzeri yoktur. Elçi, 16 Mart 1721 tarihinde görkemli bir tören eşliğinde Paris’e varmıştır.106 Elçilik heyetine düzenlenen alay için Çelebi’ye, kralın kendine ait olan hintovu107 göndermesi ise esasen elçiliğin temsil ettiği makam açısından önemlidir. Mehmed Çelebi ve dîvân kâtibi olduğu için oğlu Said Efendi at üzerinde kralla görüşmek için huzura çıkmışlardır. Heyet burada ilginç bir olayla karşılaşır; XV. Louis, heyet içeriye girdiğinde ayağa kalkmıştır.108 İlk olarak kralın bu yaklaşımı ya Devlet-i Aliye’ye ve dolayısıyla da heyete duyduğu sempati sebebiyle açıklanabilir ya da kralın henüz 12 yaşında bir çocuk olması göz önünde bulundurulursa söz konusu davranışın bilinçli olarak yapılmadığı söylenebilir.

Mehmed Çelebi, kralın huzuruna çıktığında “Şevketlû ve azamatlû ve heybetlû ve salâbetlû ve mehâbetlû İslam Padişahı velinimetim efendim Sultan Ahmed Han İbni Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin nâme-i hümâyun-ı şevketmakrûnlarıdır”109 şeklinde ifadelerde bulunarak name-i hümâyunu ve sonrasında Sadrazam İbrahim Paşa’nın mektubunu takdim etmiştir. Sürecin devamında ise Mehmed Çelebi, kral ile

105 Akdeniz ile Atlantik Okyanusu arasında Canal de Garonne ve Canal du Midi’nin birleşmesiyle oluşan kanaldır. Sefaretnamede bahsedilen kısım ise Canal du Midi olup Toulouse şehrinden Akdeniz yakınlarındaki Étang de Thau'ya kadar uzanmaktadır.

106 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Beynun Akyavaş, s. 17-18; Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Paris’e 8 Mart 1721 tarihinde ulaştığı da aktarılmaktadır. Bkz. Bacqué-Grammont, Kuneralp, Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), s. 114.

107 Hinto veya hintov. Elçilerin özellikle yolculuk esnasında kullandıkları at arabası. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993, C. 1, s. 843.

108 Veinstein, age., s. 30.

109 Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Şevket Rado, s. 38.

26

birlikte ava çıktıklarından ve operada bulunduğu anlarından heyecanla bahsetmiştir. Sırasıyla Versailles, Trianon, Marly gibi sarayları ziyaret eden Mehmed Çelebi, sarayların görünüş, yapı ve biçimlerini de detaylı bir şekilde incelemiştir. Paris’te çeşitli atölye, matbaa, hayvanat bahçesi ve rasathane gibi mekânları ziyaret eden Mehmed Çelebi, oldukça heyecanlı bir tavırla söz konusu mekanlardan bahsetmiş, sefaretnamesinin büyük bölümünü kültürel ögelere ayırmıştır. Son olarak veda ziyaretinde bulunan heyet, kralın padişah için hazırlattığı nâmesini alarak Paris’ten ayrılmış ve 6 Eylül 1721 tarihinde Set Kalesi’nden yola çıkarak 8 Ekim 1721 tarihinde İstanbul’a varmıştır.110

Mehmed Çelebi’nin Fransa’ya gönderilmesinin siyasi sebebi daha önce de belirttiğimiz üzere Kudüs’teki Kutsal Kilise ile ilgili kararı XV. Louis’ye bildirmekle beraber Fransa ve İspanya ile ittifak antlaşması imzalayarak Avusturya’ya karşı birleşmekti. Lakin ziyaretin asıl amacına ulaşmadığı ve Mehmed Çelebi’nin söz konusu antlaşmada etkisiz kaldığı söylenebilir.111 Aynı zamanda Fransa’nın da Osmanlı yakınlığından herhangi bir siyasi birliktelik amaçlamadığı ve yalnızca ticari beklentilerle süreci en iyi şekilde lehine kullanmaya çalıştığı görülmüştür. Dolayısıyla Mehmed Çelebi’nin Fransa elçiliği her ne kadar sonrasında yazdığı sefaretname ile birlikte Osmanlı Devleti’nin kültür ve diplomasi tarihini derinden etkileyerek modernleşme eğilimlerini güçlendirmişse de elçi asıl amacı olan ittifak antlaşmasını gerçekleştirememiştir.112 Bu sebeple Mehmed Çelebi’nin sefareti, farklı bir kültürün tanınması ile birlikte Osmanlı Devleti’ne olan sosyal ve kültürel etkileri bağlamında başarılı sayılsa da diplomatik ve siyasi anlamda önemli başarılar getirmemiştir.

2. MEHMED SAİD EFENDİ

Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin oğlu olan Mehmed Said Efendi İstanbul’da doğmuştur. Gençlik yıllarında babasının sır kâtibi olarak Fransa’ya gittiği, orada iyi derecede Fransızca ve Avrupa kültürünü öğrendiği bilinmektedir.113 Fransa yıllarında

110 H. 16 Zilhicce 1133. Râşid Mehmed Efendi, age., C. 2, s. 1237; ayrıca bkz. Yirmisekiz Mehmed Çelebi, age., haz. Beynun Akyavaş, s. 67.

111 Namık Sinan Turan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2004, C. 6, s. 65.

112 Nihat Karaer, “Paris’te İlk İkamet Elçiliğimiz Kuruluncaya Kadar (1797) Osmanlı-Fransız Diplomasi İlişkilerinin Genel Seyri”, OTAM, C. 28, Ankara 2010, s. 66.

113 Erhan Afyoncu, “Mehmed Said Paşa, Yirmisekizçelebizâde”, DİA, Ankara 2003, C. 28, s. 524.

27

babası ile birlikte çeşitli matbaaları gezerek edindiği izlenimler çerçevesinde, 1727 yılında İbrahim Müteferrika ile birlikte ilk Osmanlı matbaasının kurulmasına öncülük etmiştir.114 Bu itibarla kendisinin ileride bahsedeceğimiz Osmanlı diplomasi tarihine katkıları ile birlikte Osmanlı kültür ve medeniyetinin gelişmesinde de önemli bir rolü olduğu bilinmelidir.

Mehmed Said Efendi, ilk Fransa serüveninin ardından Osmanlı Devleti içerisinde kendisinde hâiz olan önemli özellikler115 sebebiyle çeşitli görevler ifa etmiştir. Mehmed Said Efendi’nin Osmanlı Devleti’ndeki görevlerini dört başlık altında toplamak mümkündür. Fransa’ya ilk defa babasıyla giden Osmanlı elçisi, daha sonra İsveç elçiliği yapmış ardından elçi olarak tekrar Fransa’ya gönderilmiştir. Fransa elçiliği sonrasında ise sadrazamlık makamına kadar yükselmiş olan Mehmed Said Efendi, yine devletin çeşitli kurumlarında farklı görevleri ifa etmiştir.116 Özellikle İsveç elçiliği kendisinin önemli görevlerinden birisidir. Gönderiliş amacı her ne kadar XII. Şarl’dan para tahsili gibi görünse de asıl ve bizi doğrudan ilgilendiren amacının İsveç ve Rusya arasındaki münasebetleri teftiş ve tespit etmek olduğu bilinmektedir. Mehmed Said Efendi, İsveç Kralı’ndan parayı tahsil edememişse de 1740 Osmanlı-İsveç ittifakının temellerinin atılmasında önemli bir rol oynamıştır.117 28 Eylül 1733 tarihinde Lehistan üzerinden payitahta gelen elçi, İsveç elçiliği dönüşünde de önemli

114 Sertoğlu, age., C. V, s. 2445; ayrıca bkz. Finkel, age., s. 36; Matbaa ve İbrahim Müteferrika ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Kemal Beydilli, “Matbaa”, DİA, C. 28, Ankara 2003, ss. 111-113; Beydilli, İki İbrahim (Müteferrika ve Halefi), Kronik, İstanbul 2022.

115 Mehmed Hâkim Efendi, Hâkim Efendi Tarihi, C. 1, s. 332-333.

116 Mehmed Said Efendi, ilk Fransa seyahati sonrasında 14 Mayıs 1729-1 Mayıs 1730 tarihleri arasında Bursa mukâtaacılığı görevinde bulunmuştur. Ardından 1 Ağustos 1730-3 Ekim 1730 tarihleri arasında Küçük Kale Tezkireciliği görevini yerine getirmiştir. Ekim 1730’da Rusya’ya Şıkkı Sâlis Defterdarı payesiyle sultan I. Mahmud’un tahta çıkışını bildirmek üzere elçi olarak tayin edilmiştir. Rusya’dan döndükten sonra ise Küçük Rûzmâmçeci olmuştur. Afyoncu, “agm.”, s. 524; Tüm bu görevlerinin ardından daha önce Avrupa’da bulunmuş ve Avrupa lisanına hakim olması gibi sebeplerle XII. Şarl’a borç olarak verilen parayı tahsil etmek amacıyla ‘fevkalade elçi’ sıfatıyla İsveç’e gönderilmiştir. BOA, TS. MA. e., 450/21, H. 21 R 1146/M. 7 Ekim 1733; ayrıca bkz. Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., C. 1, s. 107.

117 Beydilli, “İsveç”, DİA, İstanbul 2001, C. 23, s. 408.

28

görevler üstlenmiştir.118 1741 yılının Haziran ayında ise Fransa’ya Rumeli Beylerbeyi payesiyle elçi olarak gönderilmiştir.119

Fransa elçiliği dönüşünde Osmanlı diplomasisine olduğu gibi kültür hayatına da önemli katkılarda bulunan Mehmed Said Efendi, 26 Ekim 1755 tarihinde sadrazam olarak tayin edilmiş, söz konusu görevi yaklaşık beş ay sürdürmüştür.120 Ardından sadaretten azledilerek121 İslatanköy’e122 oğlu ile birlikte sürülmüş olan Said Efendi’nin

118 İsveç dönüşü 22 Mart 1734-14 Mart 1735 tarihleri arasında ve 25 Mayıs 1735-15 Ocak 1739 tarihleri arasında iki kez silahtar kâtipliği görevini üstlenen Mehmed Said Efendi, 1736-1739 savaşları öncesinde yapılan Niyemirov görüşmelerinde Osmanlı delegasyonunda görev almıştır. Hakan Karagöz, “1737-1739 Osmanlı-Avusturya Harbi ve Belgrad’ın Geri Alınması”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Isparta 2008, s. 29; Afyoncu, “agm.”, s. 525; 16 Ocak 1739-16 Ocak 1740 tarihleri arasında sipahi kâtipliği yapmış ve bu görevi esnasında 1739 yılında kış ayının çok sert geçmesi sebebiyle Nemçe hudutlarına Mevkufatçı Mehmed Efendi ile birlikte Belgrad Antlaşması’nın duyurulması işiyle görevlendirilmiştir. Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 95.

119 Mehmed Said Efendi’nin en fazla görev aldığı dönem Fransa elçiliği sonrasına denk gelmektedir. Mehmed Said Efendi, Şubat 1744’de Nişancılık görevi devam ederken çeşitli incelemelerde bulunmak üzere Mısır’a gönderilmiştir. Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 112; 7 Kasım 1745-9 Ağustos 1746 tarihleri arasında Defter Eminliği görevinde bulunduğu bilinen Said Efendi, vazifesi devam ederken 11 Ağustos 1746 tarihinde Veziriazam Tiryaki Mehmed Paşa’nın Sadaret Kethüdalığı görevini de yürütmüştür. İzzi Süleyman Efendi, age., s. 127; Ayrıca Mehmed Efendi’den övgü ile bahsedilmekle beraber kendisinin önemli elçilik faaliyetleri gerçekleştirdiği bilgisi verilmektedir. İzzi Süleyman Efendi, age., s. 233-234; Ayrıca bkz. Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 124; 16 Mart 1747-12 Ekim 1747 tarihleri arasında ikinci defa defter eminliği ve 3 Ekim 1748-2 Ocak 1750 tarihleri arasında da ikinci defa Nişancılık görevlerinde bulunan Mehmed Said Efendi, 4 Ocak 1750-10 Ocak 1750 tarihleri arasında da yine ikinci defa kısa bir süre Sadaret Kethüdalığı yapmıştır. Kethüdalıktan azli sonrası Gelibolu’da ikamet ettirilen Mehmed Said Efendi 3 Eylül 1750 de Asitane’ye çağırılmış ve üçüncü defa Nişancılık görevine atanmıştır. Hakim Efendi Tarihi’ne baktığımızda 1 Ağustos 1753’de Said Efendi’nin tekrar Defter Eminliğine tayin olduğu görülmektedir. 11 Temmuz-1 Ağustos 1755 tarihleri arasında Mehmed Efendi, Defter Emaneti ve Ruznemçe-i Evvel görevleri devam ederken aynı zamanda baş muhasebecilik görevini yerine getirmiştir. Daha önce iki defa Sadaret kethüdalığı yapmış olan Said Efendi, 15 Ağustos 1755-24 Ekim 1755 tarihleri arasında üçüncü defa aynı görevi yerine getirmiştir. Bilgiler içi bkz. İzzi Süleyman Efendi, age., s. 338, 726, 779; Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 133, 149-155; Mehmed Hâkim Efendi, age., C. 1, s. 58, 275, 295.

120 Mehmed Hâkim Efendi, age., s. 332-333. Burada Mehmed Said Efendi’nin her türlü iltifata layık olması, çok merhametli, nazik ve iyilik sever sıfatlarla süslenmiş olmasından bahsedilmektedir. Uzun zamandır çeşitli görevlerde Devlet-i Aliyye’ye sadık bir şekilde hizmet ettiği ifade edilmiştir.

121 Sadrazamlık görevinde 5 ay 10 gün kalan Mehmed Said Efendi, 1 Nisan 1756 tarihinde padişah tarafından Balıkhane’ye çağırılmıştır. Beraberindekileri Yeşilli-Zade Sarayına bırakan Said Paşa tebdil-i kıyafetle Balıkhane’ye varmış ve mühr-i hümâyunu teslim etmiştir. Paşa’nın döneminde her ne kadar kıtlık ve ardı arkasına gelen yangınlar gibi hadiseler meydana gelmemiş olsa da halk arasında israf olarak nitelendirilen durumlarla anılması, azline yol açan sebepler arasında gösterilmiştir. “…Müşârun ileyh Sa’îd Paşa ‘âkil ce ihtiyar ve üc kerre Devlet-i ‘Aliyye’de Sadrıa’zam Kethudâsı olup, menâsıb-ı Dîvâniyye’nin a’lâ ve eşraflarından müstahkem olmuş kimesne idi. Lâkin beş ay on gün müddet-i Vezâret’inde harîkler te’âkub ve bi-hamdillâhi Te’âlâ kaht u galâ yoğiken nân-ı ‘azîz kem-‘ayâr ve nâkısu’l-vezn işlenmesi ve ba’zı müstecedd ü müstahdes mâlikâneler zuhuru ve yine huliyy ve bunun emsâli mevâd ile zebân-ı halka düşüp muvaffak olmadı. Bi’z-zarûre ‘azli îcâb etmekle ‘azl oldu.” Mehmed Hâkim Efendi, Hâkim Efendi Tarihi, s. 371-379.

122 Ege Denizi’nde yer alan Kos Adası’nın diğer adıdır. Adanın Bodrum’a mesafesi yaklaşık 17 km’dir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Feridun M. Emecen, “İstanköy”, DİA, İstanbul 2001, C. 23, s. 308-310.

29

hanesinin mühürlenmemesi ve mallarının müsadere edilmemesi dikkat çekmektedir. Kendisinden önce azledilen çoğu devlet adamına uygulanmış müsadere ve hane mühürleme politikası muhtemelen önemli meziyetleri ve Devlet-i Aliyye’ye sadakati sebebiyle kendisine uygulanmamıştır.123 Böylece Mehmed Said Efendi, sadaretten azli sonrasında dahi önemli görevlerde bulunabilmiştir.124 Mehmed Said Efendi, Ekim-Kasım 1761’de Maraş valiliği görevini sürdürürken vefat etmiştir.

Görüldüğü üzere Mehmed Said Efendi, Fransa, İsveç, Rusya gibi ülkelerde Osmanlı Devleti’ni temsil etmekle beraber devlet içerisinde gerek gençlik yıllarında gerekse yaşlılık dönemlerinde sadrazamlık dâhil olmak üzere kritik görevlerde bulunmuştur. Üzerinde durulacak asıl konu ise ileride de ele alacağımız gibi kendisinin Fransa elçiliği ve XVIII. yüzyıl Avrupa izlenimleridir.

2.1. Mehmed Said Efendi’nin Elçiliğini Hazırlayan Ortam ve 1721 Sonrası Gelişmeler

Bilindiği üzere 1720 yılında Yirmisekiz Mehmed Çelebi Fransa’ya elçi olarak gönderilmişti. Mehmed Çelebi’nin 1721 yılında payitahta geri dönmesi üzerine Osmanlı-Fransız ilişkileri farklı bir boyut kazanmıştır. Özellikle XVI. yüzyıl ile birlikte Osmanlı Devleti, Fransa’nın hamisi rolünü üstlenmişken söz konusu durum Mehmed Çelebi’nin elçiliğinden de anlaşılacağı üzere XVIII. yüzyılda değişmiş ve neredeyse tam tersi bir hal almıştır. Bu dönemde kendisine verilen görev de esasen Fransa ile siyasi bir ittifak kurmak olmuştur. Fakat Fransa, uzun bir süre gölgesine sığınmış olduğu Osmanlı Devleti ile birlikteliği menfaatlerine uygun görmemiştir. Dolayısıyla XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin Fransa ile ittifak beklentisi içerisinde olduğu, Fransa’nın ise ticari çıkarlarını ön planda tutarak herhangi bir ittifaka meyletmediği söylenebilir. Osmanlı Devleti 1718 Pasarofça Antlaşması ile

123 Müsadere ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Ali Ünal, “Osmanlı İmparatorluğunda Müsâdere”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1987, Sa. 49, ss. 95-111.

124 Sadaretten azli sonrasında Mehmed Said Efendi üç ay kadar İstanköy’de ikamet etmiştir. Sonrasında 6 Temmuz 1756 tarihinde Hanya Muhafızlığına atanmış ve bu görevi 27 Haziran 1727 tarihine kadar sürdürmüştür. Afyoncu, “agm.”, s. 525; 11-27 Haziran 1757 tarihleri arasında Mehmed Said Efendi Mısır valisi olarak atanmış, Eylül 1758 tarihine kadar bu görevine devam etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmed Hâkim Efendi, age., s. 678; ayrıca bkz. Afyoncu, “agm.”, s. 525; 23 Ocak 1759-22 Mayıs 1760 tarihleri arasında Said Efendi Adana Valiliği görevinde, 22 Mayıs 1760-23 Ekim 1760 tarihleri arasında Karaman Valiliği ve 24 Ekim tarihinde de Maraş Valiliği görevlerinde bulunmuştur. Afyoncu, “agm.”, s. 525; Mehmed Hâkim Efendi, age., C. 2, s. 856, 954.

30

birlikte 1736-1739 savaşları istisna tutulursa artık ne 1699 Karlofça Antlaşması ile birlikte kaybettiği toprakları geriye alabilecek ne de eski ihtişamlı günlerine dönebilecektir. Bu sebeple devlet kuruluşundan itibaren ilk defa uzun süre savaşılmayacak olan Lale Devri’ne girmiştir. Gerek sultan III. Ahmed gerekse Nevşehirli Damat İbrahim Paşa yönetimindeki Osmanlı Devleti, söz konusu dönem içerisinde özellikle Fransa’dan esinlenerek olması gerekenden fazla ihtişamlı bir görüntü ve savurganlık eğilimleri göstermiştir.125 Lale Devri’nde devletin savurganlık sonucu içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan kurtulmasının yolu savaş olarak görülmüş ve bu doğrultuda Kafkaslar gibi İran’ın da Rusya’ya kalmasından endişe edilerek doğu sınırında önemli bir mücadeleye (1723-1727 Osmanlı-İran Savaşı) girişilmiştir.

Söz konusu mücadele öncesinde Osmanlı Devleti’nin Fransa’nın garantörlüğünü istemesi, Osmanlı-Fransız ilişkilerinin tarihi seyrini anlamak açısından önemlidir. Rusya ile Osmanlı Devleti arasında İran meselesi üzerine Fransız elçi Bonnac vasıtasıyla diplomatik temas ve müzakereler yapılmış,126 görüşmelerde Sadrazam İbrahim Paşa, sadece Fransa’nın kendilerine yardımcı olabileceği bu sebeple hem Tahmasb hem de çarın Fransa’nın arabuluculuğunu kabul edebileceğini ifade etmiştir.127 Bu bağlamda yukarıda bahsetmiş olduğumuz başlangıcından itibaren Osmanlı-Fransız ilişkileri XVIII. yüzyılın ilk yarısı itibariyle Fransa’nın garantörlüğüne evrilmiştir. 1724 yılında İran için Rusya ile yapılan antlaşma metninde de görüldüğü gibi Osmanlı Devleti doğu sınırı konusunda yalnızca Fransa’nın garantörlüğünü kabul etmiştir.128

Fransız elçisi Bonnac, gerek İbrahim Paşa ile iyi ilişkileri olması gerekse önemli diplomatik tavırları sebebiyle Osmanlı Devleti tarafından kendisinden önceki elçilere kıyasla daha çok önemsenmiştir. Özellikle Osmanlı Devleti ile Rusya

125 Bonnac, age., s. 183-188. Ayrıca bkz. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat-Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, haz. Neşet Çağatay, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1987, C. III-IV, s. 38-40.

126 Cezzar, Mufassal Osmanlı Tarihi, C. V, s. 2438-2448; Joseph von Hammer, Geschichte des Osmanischen Reiche (GOR), 1699-1739, A. Hartleben’s Verlage, Pest 1831, C. 7, s. 305, 306. Bahsedilen konu ile ilgili İbrahim Paşa’nın Marquis de Bonnac’a göndermiş olduğu mektup için bkz. Bonnac, age., s. 225.

127 Bonnac, age., s. 184.

128 Bonnac, age., s. 319; bkz. Râşid Mehmed Efendi, Çelebizâde İsmaîl Âsım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, C. 3, s. 1134-1141.

31

arasındaki diplomatik temasları yürütmüş olması, kendisinin Fransız elçileri içerisinde itibar kazanmasına sebep olmuştur. Bonnac’ın ardından 12 Kasım 1728 tarihinde129 payitahta Fransız elçisi olarak gelmiş olan Villeneuve de Bonnac gibi Osmanlı Devleti’nin dış ilişkilerindeki diplomatik faaliyetlerini yürütme işiyle görevlendirilmiştir.130 Villeneuve’ün Osmanlı dış politikasındaki etkisi ileride daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

2.2. Kültürel Etkileşim ve Lale Devri

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti, Pasarofça Antlaşması’yla beraber Lale Devri olarak adlandırılan ve devletin geleneksel/mücadeleci yapısıyla bağdaşmayan bir dönem içerisine girmişti. Lale Devri’nde devletin iç ve dış siyasetteki politikaları her geçen gün halk tarafından tepkiyle karşılanmakla birlikte önemli mevkilere yapılan atamaların da liyakat çerçevesinde gerçekleşmiyor olması iyice göze batar hale gelecektir. Benzer şekilde devletin uzun zamandır yaşadığı ve reayanın direnmekte zorlandığı ekonomik bunalıma rağmen III. Ahmed ve saray halkının mutedil bir yaşamı tercih etmiyor olması müsriflik olarak nitelendirilmekteydi.131 Özellikle bu süreçte istemeden girilmiş olsa da İran Savaşı’ndaki başarısızlık, 1730 İsyanı’nı tetikleyen hususlardan birisi olmuştur. 25 Eylül 1730 tarihinde başlayan isyan eğilimi devlet ricalinden ve avamdan birçok katılımcı ile güçlenmeye başlamıştır. Süreç, İbrahim Paşa, Kaymak Mustafa Paşa, Kethüda Mehmed Paşa’nın âsilere teslim edilmesi ve İspirîzâde’nin III. Ahmed’in huzuruna çıkarak saltanatının sona erdiğini söylemesi ile devam etmiştir.132 Sonunda âsilerin ortadan kaldırılmasına yönelik hem saray içinden hem de saray dışından çeşitli girişimlerde bulunularak isyanın bastırıldığı görülmektedir.133

Lale Devri söz konusu olduğunda akıllara gelen en önemli hususlardan birisi de Osmanlı-Fransız münasebetleriyle beraber önemli ölçüde etkilenilmiş olan Fransız kültürüdür. Osmanlı Devleti, her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman döneminden

129 Vandal, age., s. 79.

130 BOA, A. DVNS. NHM. d., 7/349, s. 96-99, hüküm 61, H. 30 Zilkade 1152/M. 28. 02. 1740; ayrıca bkz. Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 93; Vandal, age., s. 359-415.

131 Vandal, age., s. 83.

132 Destârî Sâlih Tarihi, s. 17.

133 Abdülkadir Özcan, “Patrona İsyanı”, DİA, İstanbul, C. 34, s. 189-190.

32

itibaren Fransız münasebetlerine dış siyasette oldukça önemli bir yer vermişse de ancak Mehmed Çelebi’nin sefareti sonrasında Fransız kültürünü tanımaya başlamıştır.134 Mehmed Çelebi’nin sefareti sonrasında kaleme almış olduğu sefaretnamesinde özellik Paris’teki bağ, bahçe dizaynları, farklı mimari ögeler gibi oldukça kültürel konulara temas etmesi ve bu alanda Avrupa kültürüne hayranlık oluşturması, Osmanlı-Fransız kültürel yakınlaşmasında önemli bir yer tutmaktadır.135 Osmanlı sarayının Fransız kültürü ve mimarisinden önemli ölçüde etkilenmiş olması, temelde XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız münasebetleri ile XVI. yüzyıl Osmanlı-Fransız münasebetleri arasındaki farkı da özetlemektedir. Öyle ki XVIII. yüzyıl öncesindeki ilişki ağında doğrudan kültürel bir etki söz konusu değildir. Bu bakımdan yalnızca Fransız kültürü değil İslam kültürü dışında hiçbir kültür Osmanlı Devleti’ni XVIII. yüzyıla kadar derin bir şekilde etkilememiştir. Fakat XVIII. yüzyıl ile beraber Osmanlıların Fransız kültüründen büyük oranda etkilendiği görülmektedir.

Yukarıda bahsedildiği üzere Fransız kültürünün Osmanlı Devleti’ne etkisi yalnızca lüks köşk ve yalı mimarisinde olmamıştır. Gerek Mehmed Çelebi gerekse Mehmed Said Efendi’nin matbaa başta olmak üzere çeşitli sosyal ve kültürel alt yapıları gözlemleyerek Osmanlı Devleti’nde uygulamaya geçirme istekleri, Osmanlıların yayın dünyasına da Fransız etkisiyle girmesine sebep olmuştur. Özellikle Mehmed Said Efendi aracılığıyla diplomatik faaliyetlerin ortaya çıkarmış olduğu Osmanlı tarihi adına en çarpıcı olaylardan birisi de 1727 yılında Osmanlı Devleti’ndeki ilk matbaanın kurulmasıdır.136 Bilindiği üzere Mehmed Said Efendi, babasının Fransa elçiliği döneminde matbaa açma fikrini bizzat Fransız matbaalarını ziyaretleri esnasında edinmiş,137 İbrahim Müteferrika da kurulacak olan matbaa için gerekli malzemeleri Fransa’dan getirtmiştir.138 İbrahim Müteferrika Efendi ile Mehmed Said Efendi’ye tefsir, fıkıh, hadis ve kelam kitapları dışında diğer kitapların

134 Yalçınkaya, “XVIII. Yüzyıl: Islahat, Değişim ve Diplomasi Dönemi (1703-1789)”, Türkler, Ankara 2002, C. 12, s. 486. 135 Hasan Korkut, Osmanlı Elçileri Gözü İle Avrupa, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2018, s. 175.

136 Osmanlı Devleti’ne matbaanın girişi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Ersoy, Türkiye’ye Matbaanın Girişi ve İlk Basılan Eserler, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1956; Niyazi Berkes, “İlk Türk Matbaası Kurucusunun Dinî ve Fikrî Kimliği”, Belleten, 1962, C. 26, Sa. 104, ss. 715-738; Erhan Afyoncu, “İlk Türk Matbaasının Kurucusu Hakkında Yeni Bilgiler”, Belleten, 2001, C. 65, Sa. 243, ss. 607-622.

137 Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. 132.

138 Nicolae Jorga, age., C. 4, s. 373.

33

basılabilmesi için izin verilmiş, böylelikle Fransa’nın kültürel etkisi matbaa ile birlikte oldukça somut bir hüviyet kazanmıştır.139 Neticede XVIII. yüzyılın ilk yarısı için Osmanlı-Fransız münasebetlerinin yalnızca diplomatik ve askeri değil aynı zamanda kültürel ve soyut boyutlarının da olduğu anlaşılmıştır.

Osmanlı Devleti, büyük oranda hem kültürel hem teknik anlamda Lale Devri boyunca Fransızların etkileşim ağı içerisinde yer almıştır.140 Mali problemler sebebiyle matbaa gibi olumlu etkileri göremeyen halk, sarayın lüks yaşantısını gözünde rahatlıkla büyütmüştür.141 Buna karşın özellikle Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı dönemine bakıldığında Osmanlı sarayının Sokollu Mehmed Paşa ve Makbul İbrahim Paşa (Pargalı) dönemlerine kıyasla daha fazla lüks içerisinde olduğu söylenemez.142 Ancak burada mezkur sadrazamların dönemlerindeki ekonomik şartlar da göz önüne alındığında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yla kıyaslanacak ölçüde lüks içerisinde yaşamaları, 1730 İsyanı gibi büyük bir ayaklanmaya neden olmamıştır. Zira dönemin ekonomik ve siyasi yapısı yaşanılan lüks hayatı dikkat çekici hale getirmemiştir. Böylelikle isyanın temel sebeplerinden olarak gösterilen lüks içerisindeki yaşam esasen Osmanlı Sarayı’nın daha önce tecrübe etmiş olduğu bir olgu olmakla birlikte ekonomik anlamda bunalımın yaşandığı dönemde dikkatleri üzerine toplayacaktır. Netice itibarıyla sarayın lüks yaşamından çok 1730 İsyanı’nı hazırlayan sebeplerin temelinde beklenmedik savaş ve yenilgiler sonucunda süren mali sıkıntılarla beraber Fransız kültürünün Osmanlı sarayına doğrudan müdahale etmesi zikredilebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere isyanla beraber ortaya çıkan tepkiler, Fransız kültürünün Devlet-i Aliyye’de etkin bir şekilde tezahür etmesiyle açıklanabilir hale gelmektedir.143 İsyancıların Lale Devri’nde inşa edilmiş, Fransız mimari özelliklerini barındıran Sâdâbâd’daki köşk ve yalıları pervasızca yakmaları144 da özellikle halkın mimari açıdan etkilenilen Avrupa

139 Ahmed Vâsıf Efendi, age., s. 132; ayrıca bkz. Cezzar, age., C. V, s. 2445.

140 Hammer, age., C. 7, s. 393.

141 Özcan, “agm.”, s. 189-191.

142 Selim Karahasanoğlu, “A Tulip Age Legend: Consumer Behavior and Material Culture in The Ottoman Empire (1718-1730)”, Binghamton University State University of New York (Yayımlanmamış Doktora Tezi), New York 2009, s. 91-92, 138.

143 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2004, s. 48.

144 Vandal, age., s. 157-158.

34

kültürüne duyduğu nefreti önemli ölçüde yansıtır niteliktedir.145 Meseleye bu açıdan bakıldığında XVIII. yüzyıl içerisinde tahta III. Ahmed’in yerine I. Mahmud’un geçmesine neden olan 1730 İsyanı, temelinde Mehmed Çelebi ile başlayan Osmanlı-Fransız kültürel ilişkilerini de barındırmaktadır.

2.3. 1736-1739 Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşı’nda Fransız Etkisi

1736 yılında Rusya’nın Azak Kalesi’ni işgal etmesiyle birlikte 1736-1739 savaşı fiili olarak başlamıştır. Savaşın başlamasından bir yıl sonra ise Avusturya ve Rusya’nın gizli antlaşmalar ile birlikte ittifak yaptıkları bilinmektedir. Dolayısıyla 1737 yılı itibarıyla Avusturya da Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmıştır.146 Bu durumda Karlofça Antlaşması ve Pasarofça Antlaşması ile istediğini elde edememiş olan Osmanlı Devleti’nin147 her iki cephede de döneminin önemli güçleriyle yeniden bir mücadele içerisine girdiği ifade edilebilir.

Osmanlı Devleti, gerek Avusturya gerekse Rusya ile girdiği mücadeleler sonrasında diplomatik faaliyetleri yürütme konusunda sorunlar yaşamış ve arabulucu olarak Fransa başta olmak üzere çeşitli yabancı devletlerden yardım istemiştir.148 Osmanlı-Fransız dostluğunun eski temeller üzerine dayanması ile birlikte Fransa’nın Avusturya ve Rusya genişlemesine engel olma düşüncesi, Fransızların söz konusu savaş esnasında gerçekleştirilecek diplomatik faaliyetlerde ve savaş sonrasında imzalanacak barış antlaşmasına arabulucu olarak müdahale etmelerinde etkili olmuştur.149

Sadrazam Yeğen Mehmed Paşa (sd. 1737-1739) Avusturya ile barış imzalanması için Fransa’nın tasavvutunu istemiştir. Dolayısıyla ilerleyen süreç

145 1730 Patrona İhtilali Hakkında Bir Eser Abdî Tarihi, s. 60; halkın Fransız kültürüne karşı olan tavrı, hiçbir zaman Fransa’ya ve Fransızlara zarar verecek ölçüde olmamıştır. Vandal, age., s. 158.

146 Hasret Gümüş, “1736-1739 Osmanlı Rus ve Avusturya Savaşında Arabuluculuk Yapan Devletler ve Bu Devlet Elçilerine Verilen Tayinatlar Hakkında Bir Değerlendirme”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021, C. 1, s. 16-17.

147 Karagöz, “Pasarofça Barışına Giden Süreçte Osmanlı Habsburg Rekabeti (1716-1717)”, Harp ve Sulh 300. Yılında Pasarofça Antlaşması Sempozyumu Bildirileri, ed. Gültekin Yıldız, Milli Savunma Üniversitesi Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı Merkez Basım ve Yayınevi, İstanbul 2019, s. 78.

148 Rusya’nın Azak’ı işgal etmesi ile birlikte Osmanlılar; Fransa, Avusturya, İngiltere, Hollanda ve Venedik gibi devletlerden arabuluculuk yapmalarını istemiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Gümüş, “agm.”, s. 21-22; Yalçınkaya, “XVIII. Yüzyıl: Islahat, Değişim ve Diplomasi Dönemi (1703-1789)”, s. 492. 149 BOA, C. BH., 221/10291; H. 29 Cemaziyelahir 1152/M. 03 Ekim 1739.

35

içerisinde isminden sıkça söz edilecek olan Fransız Elçi Marquis de Villeneuve, payitahtta ikamet etmesi sebebiyle bu iş için görevlendirilmiş,150 görüşmeleri Osmanlı Devleti adına gerçekleştirmiştir.151 Villeneuve, Osmanlı ordusu ile birlikte savaş alanında bulunmuş152 Fransızların Osmanlı-Avusturya arasındaki arabuluculuk görevini etkin bir şekilde ifa etmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti, her türlü diplomatik faaliyeti gerçekleştiren yabancı elçilere misafir gözüyle baktığı ve bu süreç içerisinde tüm masraflarını da karşıladığı gibi önemli bir barışa arabuluculuk eden Marquis de Villeneuve’ün de masraflarını karşılamıştır.153 Villeneuve ile birlikte Fransa, Osmanlı Devleti’nin yürütme konusundaki işlerine hiçbir zaman olmadığı kadar dâhil olmuştu.154 Osmanlı Devleti’ni bir savaşa teşvik edebilecek155 iletişim ağına sahipken aynı zamanda arabuluculuk faaliyetinde de etkin rol oynanması, XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlılar üzerindeki Fransız nüfuzunu gösterir niteliktedir. Özellikle Villeneuve, üstlendiği önemli misyonla beraber gerek devlet erkânı gerekse Osmanlı tebaası tarafından gittiği her yerde itibar görmüş, Osmanlı Devleti’ndeki Fransız algısını geliştirmiştir.156

Osmanlı Devleti, her iki cephede de verdiği mücadeleler sebebiyle barış müzakereleri sürecindeki misyonuyla Villeneuve’ün elini oldukça güçlendirmiştir.157 Villeneuve, hem Osmanlı-Avusturya münasebetlerinde belirgin rol oynamış hem de Osmanlı ve Rusya arasındaki iletişimin sağlanmasında etkili olmuştur. Dolayısıyla Fransız elçi, Osmanlı Devleti adına ilişkileri yürüten bir görevli izlenimi vermiş, Belgrad Antlaşması’nın imzalanmasında yoğun mesai harcayarak tıpkı bir Osmanlı diplomatı gibi çalışmıştır.158 Böylece Fransa’nın arabuluculuğu belirgin bir şekilde önem kazanmakla birlikte antlaşma sırasında garantör olması, dolayısıyla antlaşmanın ihlalinin kendisine de karşı gelmek olacağının vurgulanması anlamına gelmiştir.159

150 Hammer, age., C. 7, s. 490, 503-507.

151 Vandal, age., s. 360-367; Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 441-444.

152 Jorga, age., C. 4, s. 363. Vandal, age., s. 369-391.

153 Gümüş, “agm.”, s. 23-24.

154 Vandal, age., s. 172.

155 Hammer, C. 7, s. 469, 504.

156 Vandal, age., s. 360-361.

157 Karagöz, “agt.”, s. 49.

158 BOA, A. DVNS. NHM. d., 7/349, s. 96-99, hüküm 61; H. 30 Zilkade 1152/M. 28. 02. 1740; Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 480-481.

159 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011, C. IV, s. 291. Barış müzakereleri ve ön antlaşmanın imzalanması ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Karagöz, “Belgrad-ı

36

Söz konusu süreçte Osmanlı Devleti’nin dış politikası ile beraber diplomatik faaliyetlerine de önemli ölçüde etki eden Fransızlar, Villeneuve’ün İstanbul elçiliğiyle beraber genişletilmiş ticari ayrıcalıklar elde etmeyi başarmışlardır.160 Ayrıca Vandal’a göre Fransa, Osmanlı-Avusturya-Rusya arasında arabuluculuk faaliyetlerini gerçekleştirirken yalnızca Osmanlı Devleti’nin çıkarlarını düşünmemiş, aynı zamanda Avusturya ve Rusya’nın da Fransızlara karşı olumlu düşünceler içerisinde olmalarını sağlayarak önemli bir diplomatik zafer kazanmıştır.161

Villeneuve’ün Osmanlılar ile Avusturya-Rusya arasındaki arabuluculuk meselesinde etkili bir rol oynaması, beraberinde Fransa’nın çıkarlarını da tartışılır hale getirmiştir. Dolayısıyla Osmanlı Devleti, savaşı kazanmamış olsaydı aynı özveri ve iradeyle Villeneuve’ün arabuluculuk faaliyetlerini gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği, XVIII. yüzyılın önemli vakanüvislerinden olan Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi tarafından sorgulanmıştır.162

2.4. Mehmed Said Efendi’nin Fransa Elçiliği (1741-1742)

Belgrad Antlaşması’nın imzalanmasıyla beraber Osmanlı Devleti, Avusturya’dan stratejik anlamda oldukça önemli olan Belgrad’ı geri alırken Rusya’ya ise Azak Kalesi’ni yıkarak bölgenin tarafsız hale getirilmesini kabul ettirmiştir.163 Dolayısıyla Osmanlılar, Karlofça ve Pasarofça’da kaybettiği yerlerin bir kısmına Belgrad Antlaşması ile yeniden sahip olmuşlardır. Ayrıca hem savaş hem de barış döneminde Osmanlılar tarafında bulunan Fransa ile yukarıda zikredildiği gibi 1740 yılında önceden tanınan imtiyazların genişletilmesiyle birlikte yeni kapitülasyon antlaşması imzalanmıştır.164 Fransızlar, Villeneuve aracılığı ile Osmanlılarla uzun yıllar geçerliliğini sürdüren ve yirmi dört maddeden oluşan dostluk/ticaret antlaşmasını165 imzalayarak hem Osmanlı Devleti’nden önemli ticari imtiyazlar elde

Dârü’l-Cihâd’da Osmanlı Hâkimiyetinin Yeniden Tesisi (1739)” Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2018, Sa. 33, s. 183-205.

160 28 Mayıs 1740 Kapitülasyonları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Vandal, age., s. 116-117.

161 Vandal, age., s. 409-411.

162 Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür’i’t-Tevârih, s. 96.

163 Belgrad Antlaşması’nın sonuçları için bkz. Karagöz, “agt.”, s. 292-294.

164 Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 626.

165 Hammer, age., C. 8, s. 3.

37

etmiş hem de Avrupa’daki rakiplerinin menfaatlerine aykırı hareket ederek zayıflamalarına sebep olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin imzaladığı antlaşmalardan sonra XV. Louis’ye bir teşekkür maiyetinde tanınan ayrıcalıkların bildirilmesi166 ve antlaşma şartlarına uymayan Rusların Fransa’ya şikayet edilmesi amacıyla bir elçi gönderilmesine karar verilmiş, söz konusu göreve Mehmed Said Efendi layık görülmüştür. Belgrad Antlaşması’nın ardından özellikle iki yıl boyunca Rusya sınırı konusu ile ilgilendiği bilinen Mehmed Said Efendi, ilgili mesele özelinde payitahtta bulunan yetkililerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.167 Mehmed Said Efendi, gerek yabancı dil konusundaki yeterliliği gerekse öncesinde hem babasıyla Fransa’ya hem de müstakil olarak İsveç’e gitmiş olması gibi sebeplerle “Rumeli Beylerbeyi” payesiyle Fransa’ya elçi olarak gönderilmiştir.168 Bir önceki görevi sebebiyle iki yıl boyunca yukarıda da bahsedildiği gibi Osmanlı-Rus hududuyla ilgilenmiş olması ise kendisinin bu göreve seçilmiş olmasının bir gerekçesidir.

Mehmed Said Efendi, Fransa yolculuğuna çıkmadan önce kendisine Osmanlı Devleti’ni temsil etmesi sebebiyle değerli eşyalar tahsis edilmekle birlikte kral XV. Louis’ye sunulmak üzere çeşitli hediyeler de verilmiştir.169 Aynı zamanda Mehmed Said Efendi’nin Fransa’ya gönderilişi ile birlikte Türk-Fransız ilişkilerinde de yeni bir döneme girildiği söylenebilir. Öyle ki Osmanlı Devleti, Belgrad Antlaşması’nın imzalanmasında arabuluculuğu sebebiyle Fransa’ya diğer devletlere nazaran geniş imtiyazlar sağlayarak özellikle Doğu Akdeniz’de Fransızların daha rahat ticaret yapabilmelerine imkan vermiştir.170 Böylece Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki söz konusu yakınlaşma Mehmed Said Efendi’nin elçiliğiyle de pekiştirilerek diplomatik anlamda da kendisine yer bulmuştur. Burada dikkatimizi çeken bir başka husus ise

166 M. Le Compte de Saint-Priest, Mémoires Sur L’ambassade de France en Turquie et Sur Le Commerce Des Français Dans Le Levant, Libraire de la Société Asiatique, Paris 1877, s. 264.

167 Afyoncu, “Yirmisekizçelebizâde”, s. 525.

168 Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 107. Ayrıca bkz. Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 760.

169 BOA, TS. MA. e., 1158/74; H. 06 Cemâdelûlâ 1154/M. 20 Temmuz 1741; Mehmed Said Efendi’ye verilen eşyaların listesi için bkz. Tahir Sevinç, “Osmanlı-Fransız İlişkileri ve Mehmed Said Paşa’nın Paris Sefareti (1739-1742)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan 2013, Sa. 28, ss. 117-132.

170 Ertuğrul Acartürk, Ramazan Kılıç, “Osmanlı Devleti’nde Kapitülasyonların İktisadi ve Siyasi Perspektiften Analizi”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2021, C. 29, Sa. 2, s. 8.

38

Mehmed Said Efendi’nin Fransa’ya gönderilişinde Villeneuve’ün ne derecede etkili olduğu konusudur. Villeneuve’ün bir mesele için silahtar kâtibi iken Mehmed Said Efendi’ye ruhsat verdiği bilinmektedir.171 Buradan Said Efendi’nin henüz elçi olarak tayin edilmeden önce Villeneuve ile görüştüğü anlaşılmaktadır.172 Dolayısıyla Said Efendi’nin Fransa’ya görevlendirilmesinde Villeneuve’ün etkisi olduğu ifade edilmelidir. Fransız elçi Bonnac’ın da Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa’ya gönderilmesinde etkili olduğu düşülürse, XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki Osmanlı dış politikasında İstanbul’daki Fransız elçilerinin ne derece etkili olduğu anlaşılacaktır.

Fransa’daki görevini tamamlayan Mehmed Said Efendi 1 Ekim 1742 tarihinde payitahta dönmüştür.173 Mehmed Said Efendi’nin Belgrad Antlaşması’nın garantörü olan XV. Louis’ye174 Ruslarla ilgili serzenişte bulunduğu bilinmektedir.175 Said Efendi’nin elçiliği her ne kadar önemli diplomatik meselelerin halledilmesi bakımından sönük kalmışsa da iki ülke arasındaki münasebetlerin geliştirilmesinde etkili olmuştur.176 Fransa’dan gelirken yanında Humbaracı Ahmed Paşa’nın177 kurmuş olduğu ocak için 22 Fransız topçusunu da getirdiği bilinmektedir.178 Mehmed Said Efendi, Humbaracı Ahmed Paşa’ya Fransızca-Türkçe çeviriler konusunda da yardımcı olmuştur.179 Gerek Fransa’ya gönderilmeden önce Humbaracı Ahmed Paşa ile olan irtibatı180 gerekse Fransa elçiliği dönüşü beraberinde Fransız askeri destek personelinin bulunması, Mehmed Said Efendi’nin Osmanlı askeri modernleşme

171 Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 502.

172 Jorga, age., C. 4, s. 359.

173 Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 758.

174 Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., s. 78; Fransa padişahının tevassut ve kefaletiyle imzalanan Belgrad Antlaşması için bkz. İzzi Süleyman Efendi, age., s. 413.

175 Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 758; Karagöz, “agt.”, s. 48.

176 Bacqué-Grammont, Kuneralp, Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), s. 116.

177 Fransız asıllı Osmanlı Paşasıdır. 1729 tarihinde Osmanlı Devleti’ne iltica etmiş, Humbaracı Ocağı’nı ihya etmekle görevlendirilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Uğur Demir, Osmanlı Hizmetinde Bir Muhtedî: Humbaracı Ahmed Paşa, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2015; Abdülkadir Özcan, “Humbaracı Ahmed Paşa”, DİA, İstanbul 1998, C. 18, ss. 351-353.

178 Afyoncu, “agm.”, s. 525; Hammer, age., C. 8, s. 42-43; ayrıca Humbaracı Ahmed Paşa’nın emrinde çalışmak üzere 17 Ocak 1734’te Fransız Marquis de Mornai, İskoç Comte Ramsay ve İrlandalı L’Abbé Macarthy’nin de Fransa’dan geldiği ifade edilmektedir. Mustafa Kaçar, “Osmanlı İmparatorluğunda Askerî Sahada Yenileşme Döneminin Başlangıcı”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, C. 0, Sa. 1, s. 213; zikredilen askeri uzmanların Nisan 1734 tarihinde İstanbul’a geldikleri ve Müslüman olarak Osmanlı Devleti’ne hizmet ettikleri de öne sürülmüştür. Demir, age., s. 47.

179 Fatih Yeşil, “Bir Fransız Maceraperestin Savaş ve Diplomasiye Dair Görüşleri: Humbaracı Ahmed Paşa’nın (Kont Alexander Bonneval) Lâyihaları”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2011, Sa. 15, s. 213.

180 Vandal, age., s. 281.

39

çabalarına da bir şekilde dâhil olduğunu göstermektedir. Ayrıca Mehmed Said Efendi’ye İsveç elçiliği esnasında hem İsveç Kralı I. Friedrich hem de görüştüğü farklı kişiler, Humbaracı Ahmed Paşa ile ilgili olumlu görüşlerde bulunmuşlar, Osmanlı Devleti’nin kendisinden istifade edebileceğini ifade etmişlerdir.181 Buradan anlaşılacağı üzere XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki Osmanlı-Fransız ilişkilerinde yalnızca ticari değil aynı zamanda askeri saiklerin de etkili olduğu anlaşılmıştır. İlave olarak Fransa’da babasından daha çok temasta bulunmuş olan Mehmed Said Efendi, önemli kültürel etkileşimlerin gerçekleşmesinde de öncülük etmiştir. İsveç elçiliği dönüşünde uğradığı Lehistan hakkında önemli bir raporu182 bulunan elçinin Fransa’daki sefaretini anlatan bir rapor daha yazdığı bilinse de henüz bu konuya ilişkin kayda değer bir tespit yapılamamıştır.183

3. MEHMED SAİD EFENDİ’DEN İSHAK BEY’E OSMANLI FRANSIZ DİPLOMATİK İLİŞKİLERİ

3.1. 1740-1768 Arası Osmanlı Fransız İlişkileri

Belgrad Antlaşması ile birlikte Batı sınırlarını garanti altına alan Osmanlı Devleti, 1768 yılına kadar önemli ölçüde bir barış dönemi yaşamıştır. Bu süre içerisinde Fransa, her ne kadar Osmanlı Devleti’ni Avusturya’ya karşı defalarca kışkırtma girişiminde bulunmuş olsa da Osmanlılar Batı cephesinde herhangi bir askeri müdahale girişiminde bulunmamıştır. Fransızların Avusturya Veraset Savaşları’yla uğraştığı dönemde ise elçileri Castellane ile Osmanlı Devleti’ne bir ittifak teklifinde bulunduğu bilinmektedir.184 Öyle ki Osmanlı Devleti, özellikle 1768 yılına kadar Fransızların kışkırtmalarına rağmen Avusturya ve Rusya ile barış halinde kalmış ve Fransa’ya ne daimî ne de geçici elçi göndermiştir. Fakat Fransa, 1740-1768 yılları arasında Osmanlı Devleti’ne sırasıyla Castellane (1741-1747), Alleurs (1747-

181 Demir, age., s. 38. 182 BOA, TS. MA. e., 450/21; H. 27 Rabiulahir 1146/M. 7 Ekim 1733.

183 Afyoncu, “Yirmisekizçelebizâde”, s. 525.

184 Castallane ile sunulan ittifak teklifi için bkz. Hammer, age., C. 8, s. 84-85.

40

1755), Vergennes (1755-1768) isminde üç elçi göndererek185 diplomatik münasebetlerin devam etmesini sağlamıştır.

Castellane, 12 Nisan 1741 tarihinde İstanbul’a gelerek Osmanlılarla Habsburglar arasında bir savaş çıkması için çaba göstermiştir.186 Ayrıca Osmanlı-Fransız ittifakı için de bir taslak hazırlayan elçi, Osmanlı Devleti’nde yaklaşık altı yıl ikamet etmişse de amacına ulaşamamıştır.187 Castellane’nin dönüşünün ardından İstanbul’a 1747 tarihinde Alleurs gelmiştir. Fransızlar Castellane ile birlikte Avusturya’ya karşı Osmanlılarla ittifak kurmada başarılı olamadıkları için müttefikleri konumunda olan Prusya ile Osmanlı Devleti arasında bir ittifak oluşması gayreti içerisine girmişlerdir.188 Bu itibarla 1754’te İstanbul’da vefat eden Alleurs’un en mühim görevlerinden birisi, olası bir Osmanlı-Prusya ittifakına189 aracılık etmek olmuştur. Fakat Fransa’nın 1756 yılı itibarıyla Avusturya ve Rusya’ya karşı pragmatik bir dış politika takip ederek yakınlaşması, hem Osmanlı Devleti hem de Prusya tarafından tepkiyle karşılanmış ve yine istenilen ittifak gerçekleşmemiştir.190

Avrupa’da Avusturya Veraset Savaşları’nın (1740-1748) bir devamı ve sonucu olarak nitelendirilen Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) başlamak üzereyken Fransızlar yine İstanbul’a bir elçi göndererek Osmanlı Devleti’ni bu defa da Rusya’ya karşı kışkırtma girişiminde bulunmuşlardır. Vergennes, Alleurs’ün İstanbul’da vefat etmesi üzerine elçi olarak atanmış ve 9 Şubat 1756 tarihinde Osmanlı padişahıyla ilk görüşmesini gerçekleştirmiştir.191 Vergennes’in en önemli görevi, Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı kışkırtmak suretiyle bir savaşa sürüklemekti.192 Osmanlı Devlet adamları üzerinde yoğun bir etki bırakmış olan elçi, görev yaptığı yaklaşık on üç yıllık

185 Saint-Priest, Mémoires Sur L’ambassade de France en Turquie et Sur Le Commerce Des Français Dans Le Levant, s. 263-268.

186 Castellane, sadrazamın huzuruna beraberinde Villeneuve ile çıkmıştır. Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, age., s. 686.

187 Hammer, age., C. 8, s. 103.

188 Hammer, age., C. 8, s. 156.

189 II. Friedrich’in Yedi Yıl Savaşları öncesinde Osmanlı Devleti’yle resmi ilişkiler içerisine girmek istediğine dair bkz. Kemal Beydilli, 1790 Osmanlı-Prusya İttifâkı (Meydana Gelişi-Tahlili-Tatbiki), İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1984, s. 3-4.

190 Ayşin Şişman, “Osmanlı-Fransız İlişkileri 1740-1789 (Konsolos Arzlarına Göre)”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Afyonkarahisar 2011, s. 54-55.

191 Bacqué-Grammont, Kuneralp, Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), s. 33.

192 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, s. 361-362.

41

bir sürenin ardından 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlamasında rol oynamıştır.193 Böylelikle Fransa, 1740 sonrasında Osmanlı Devleti’ni gerek Habsburglar gerekse Ruslara karşı kışkırtarak kendi çıkarları adına barış sürecini bitirmek istemiştir. Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile barış halinde olması sebebiyle mücadele içerisinde olduğu devletlere karşı diplomatik üstünlük kuramayan Fransızlar, 1768-1774 savaşının başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti’ni bir denge unsuru olarak kullanmak istemişlerdir.

3.2. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı ve Fransız Etkisi

Belgrad Antlaşması’ndan beri barışçıl politikalar sergileyen Rusya, II. Katerina’nın (1762-1796) tahta geçmesiyle birlikte önemli kara devletlerinden biri olmak yolunda ilerlemeyi ve İstanbul’un yolunu açacak fetihler yapmayı temel amaç haline getirmiştir.194 Rusya’nın Lehistan üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye çalışması, Osmanlı hududunun ihlaline yol açmış ve III. Mustafa (1757-1774), Rusya’ya savaş ilan etmiştir. Savaşın başlamasında en önemli rollerden birisini oynayan Fransa ise sürekli savaşa teşvik ettiği195 Osmanlıları savaşın başlaması ile birlikte yalnız bırakarak tarafsızlık politikası gütmüştür. Her ne kadar Baron de Tott196 gibi bireysel anlamda Osmanlı Devleti’ne askeri yardımda bulunan temsilciler olsa da197 Fransızlar sistematik veya kitlesel anlamda Osmanlı Devleti’ni desteklemeyi

193 Şişman, “agt.”, s. 56.

194 Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006, s. 6.

195 Jorga, age., C. 4, s. 401.

196 Baron de Tot, Macar asıllı Fransız bir asker ve diplomattır. Fransa’nın İstanbul elçisi Vergennes ile birlikte 1755’te İstanbul’a gelen Tott, Fransa tarafından Kırım meselesi ile ilgilenmek için görevlendirilmiştir. Osmanlı topraklarına ilk gelişinde yaklaşık sekiz yıl İstanbul’da kalmış ve 1763’de Paris’e dönmüştür. 1767 yılında Kırım Konsolosu olarak görevlendirilen Baron de Tott bu süre içerisinde Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkmasında önemli bir faktör olmuştur. Ardından 1776 yılına kadar Osmanlı Devleti tarafından askeri yeniliklerle ilgili birçok meselede görevlendirilmiştir. Kurduğu sürat topçuları ocağı Osmanlı Devleti’nde bulunduğu süre içerisinde en önemli faaliyetleri arasındadır. Baron de Tott, Mémoire du Baron de Tott Sur Les Turcs et Les Tartares isminde yayımladığı hatıratlarında Osmanlı Devleti’ne askeri, diplomatik ve sosyal alanlar başta olmak üzere birçok eleştiri yöneltmektedir. Géza Dávid, “Baron de Tott, François”, DİA, İstanbul 1992, C. 5, s. 83-84. Ayrıca bkz. Ömer Gezer, Fatih Yeşil, “Osmanlı İmparatorluğu’nda “Sürat” Topçuluğu I (1773-1788): Top Döküm Teknolojisi, Bürokratik Yapı ve Konuşlanma”, Osmanlı Araştırmaları / The Journal of Ottoman Studies, 2018, Sa. LII, ss. 135-180.

197 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, s. 479-480.

42

tercih etmemişlerdir.198 Özellikle Saint Priest’in199 Fransa’nın İstanbul büyükelçisi olduğu dönemde gizli görevlerinden birisi de Rusya’yı zayıflatma politikası güderek Osmanlı Devleti’ndeki Fransızların ticaret hacmini korumaktır.200 Fakat Fransızlar bu hamle ile kendi çıkarlarını korumayı temel amaç haline getirmiş ve Osmanlı Devleti ile herhangi bir ittifak antlaşması imzalamamıştır.

Saint Priest’in Osmanlıların toprak bütünlüğünün özellikle Fransızların ticari çıkarlarına uygun olduğunu düşünmesi, beraberinde Rusya karşısında Osmanlı Devleti’nin desteklenmesi gerektiği fikrini gündeme getirmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nden çeşitli hediyelerle birlikte nakdî yardım201 da alan Fransız elçisi, Osmanlıların ancak kendilerini dış tehlikelere karşı koruyabilecek ölçüde geliştirilmesinin mantıklı olduğu düşüncesini taşımıştır.202 Buradan anlaşılmıştır ki Fransa, Osmanlı Devleti’nin varlığını yalnızca güçsüzken ve kendi çıkarları adına kullanılabilecek ölçüde kabul etmiştir. Bu sebeple Rusya’nın söz konusu mücadeleden galip ayrılması, Fransızların Osmanlı Devleti’ndeki ticari hinterlandına önemli bir darbe vuracağı düşüncesiyle hoş karşılanmamıştır. Sürecin sonunda ise Fransızlar, Osmanlı Devleti’nin Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamaması için çaba sarf etmişse de mücadeleler sırasında yalnız kalan Osmanlıları antlaşmanın imzalanmaması konusunda ikna edememiştir. Küçük Kaynarca Antlaşması, 21 Temmuz 1774 tarihinde yani Prut Antlaşması’nın yıldönümünde imzalanarak tarihî geçmiş yeniden canlandırılmıştır.203 XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlılar neredeyse Rusya gibi bir devleti tarihten dahi silebilme şansına ve gücüne sahipken 1774’te imzaladığı antlaşma ile Rusya karşısında resmî olarak zayıflığını ilan etmiştir. Yaklaşık atmış yıllık bir süre içerisinde Osmanlı Devleti’nin özellikle dış politikada yaşadığı dönüşüm, yalnızca Osmanlı-Rus ilişkilerinde değil yukarıda zikredildiği gibi Fransa başta olmak üzere diğer Avrupa devletleri ile olan ilişkilerde de kendisini göstermiştir.

198 Köse, age., s. 11.

199 Vergennes’den sonra 1768-1784 yılları arasında Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi olarak görev yapmıştır. Bacqué, Kuneralp, Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), s. 35; Saint-Priest, age., s. 267-268.

200 Ayşin Şişman, “agt.”, s. 58; Bacqué, Kuneralp, Hitzel, age., s. 35.

201 Fransız elçi Saint Priest’e verilen 4.000 kuruş değerinde enfiye kutusu ve nâkdî 10.000 kuruş için bkz. BOA, A. DVNS. NHM. d., 9/544, s. 517, hüküm 544, H. 29 Zilhicce 1992/M. 18 Ocak 1779.

202 Soysal, age., s. 43.

203 Köse, age., s. 112, 121-122.

43

4. DİĞER ÜLKELERE GÖNDERİLEN OSMANLI ELÇİLERİNİN İZLENİMLERİ VE FRANSIZ DİPLOMASİSİ

Prut Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti, Avusturya’ya Seyfullah Ağa’yı elçi olarak göndermiştir. Elçi, Ocak ayının ilk on günü içerisinde 1711 tarihinde204 İstanbul’dan beraberinde 16 kişilik bir maiyetle ayrılmıştır.205 Seyfullah Ağa’nın görevi Avusturya’ya Osmanlı Devleti’nin Lehistan tarafına bir seferinin olmayacağını bildirmekle206 beraber Karlofça Antlaşması’nın uzatılması ile ilgili kayzerin tavrını öğrenmekti.207 Söz konusu sefer için İsveç ve Fransa’nın Osmanlıları teşvik ettiği208 bilinmekle birlikte Fransızlar, İspanya Veraset Savaşları’nın devam etmesi sebebiyle Osmanlı Devleti’ni Avusturya’ya karşı da bir savaşa teşvik etmişlerdir. Fakat Osmanlı Devleti, Avusturya ve Fransa arasındaki gerginlikte Seyfullah Ağa’nın Viyana’ya gönderilmesiyle tarafsızlığını temin etmiş ve alışılagelenin dışında denge siyasetine yakın, farklı bir dış politika uygulamıştır.209 Böylece Osmanlılar, İspanya Veraset Savaşları çerçevesinde birbirleriyle gergin ilişkiler ağı kurmuş olan Avusturya ve Fransa karşısında tarafsızlığını resmî olarak da beyan etmiştir.

Seyfullah Ağa’nın Avusturya’ya götürdüğü Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa’nın mektubunda Rusya’ya karşı çıkılacak olan seferin sebepleri açıklanırken önemli bir detay gözden kaçmamıştır. Sadrazamın mektubu, Prens Eugen’in İspanya Veraset Savaşları’nda kazandığı zaferleri kutlamakla başlar. Mektubun devamında ise iki devlet arasındaki dostluğun sürmesi temenni edilerek bu dostluğu bozmaya çalışan düşmanın başarısız olacağından bahsedilir.210 Burada dikkat çeken husus ise Prens Eugen’in Veraset Savaşları’nda düşmanları olan Fransızlara karşı başarıları kutlanırken, aynı zamanda Osmanlıları Avusturya’ya karşı kışkırtan Fransızların başarısız olacaklarından bahsedilmesidir. Osmanlı-Fransız dostluğunun hem tarihi

204 Râşid Mehmed Efendi, age., C. 2, s. 847.

205 Kemal Beydilli, İsmail E. Erünsal, “Prut Savaşı Öncesi Diplomatik Bir Teşebbüs Seyfullah Ağa’nın Viyana Elçiliği”, Türk Tarih Kurumu Belgeler Degisi, 2001, C. 22, Sa. 26. s. 3.

206 Bahadır Kuyucu, “Osmanlı Sefirlerinin Gözünden 18. Yüzyıl Osmanlı-Avusturya Münasebetleri” Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2020, s. 30.

207 Beydilli, Erünsal, “agm.”, s. 13.

208 Jorga, age., C. 4, s. 252.

209 Beydilli, Erünsal, “agm.”, s. 3; XVIII. Yüzyıl Osmanlı-Rus Münasebetleri için ayrıca bkz. İlber Ortaylı, “XVIII. Yüzyıl Türk-Rus İlişkileri”, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, ss. 125-134.

210 Râşid Mehmed Efendi, age., C. 2, s. 847-866; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, s. 77.

44

temelleri hem de Fransa’nın Karlofça Antlaşması’na arabuluculuk yapmış olduğu düşünüldüğünde, Seyfullah Ağa’nın Viyana’ya götürdüğü mektubun denge politikasına dair önemli bilgiler verdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Seyfullah Ağa’nın Avusturya elçiliği yalnızca Osmanlı-Avusturya münasebetleri hakkında bilgiler vermekle kalmayıp, aynı zamanda XVIII. yüzyılın başlarındaki Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair önemli ipuçları da ihtiva etmektedir.

Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması’na aykırı hareketleri sebebiyle Venedik üzerine yürüme kararı almış, bu girişim öncesinde ise Müteferrika İbrahim Ağa ile birlikte Avusturya’ya Seyfullah Ağa ile gönderilen mektubun bir benzeri gönderilerek Avusturya’nın savaşa dâhil olması engellenmeye çalışılmıştır.211 Avusturya ise Prut seferi öncesinde Fransa ile olan mücadelesi sebebiyle Osmanlı Devleti karşısında barışçıl bir politika takip ederken yaklaşık beş yıl sonra Osmanlı-Venedik mücadelesine Karlofça Barışı’nın garantörü olarak ister istemez dâhil olacaktır.

Avusturya’nın 15 Nisan 1716 tarihinde212 Venedik ile İttifak Antlaşması imzalayarak Osmanlı Devleti’ne karşı bir mücadele içerisine girmesinin konumuz bağlamında iki temel sebebi ortaya çıkmaktadır. Öncelikle Avusturya, Karlofça sonrasında Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geriye almaya başladığını görünce sıranın kendisine geleceğini anlamış olmalıdır.213 İkinci husus ise Avusturya’nın Fransa ile meşgul olması, Seyfullah Ağa’nın sefaretini nispeten daha başarılı kılmıştır. Fakat İspanya Veraset Savaşları sonrasında Avusturya, her ne kadar yorgun olsa da yalnızca Osmanlı Devleti’ne karşı mücadele edecektir. Bu sebeple Osmanlı-Venedik mücadelesine doğrudan dâhil olmuş ve önemli ölçüde başarı kazanmıştır.214 Seyfullah Ağa’nın elçiliği sırasında hem Fransa tahtında Osmanlı Devleti’ne mesafeli davranan XIV. Louis’nin olması hem de Fransız elçi Ferriol ile devletin arasının açık olması, Osmanlı Devleti’ni Avusturya’ya yaklaştırmıştır. Aynı zamanda Avusturya da Avrupa’daki mücadeleleri sebebiyle yeni bir cephe açmak istemeyerek Seyfullah Ağa’nın elçiliği ile birlikte Prut Seferine göz yummuştur. Fakat Müteferrika İbrahim Ağa’nın elçiliği esnasında gerek Fransa’da yaşanan taht

211 Kuyucu, “agt.”, s. 34.

212 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, s. 111.

213 Sertoğlu, age., C. V, s. 2420; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, s. 111.

214 Abdulkadir Özcan, “Pasarofça Antlaşması”, DİA, İstanbul 2007, C. 34, s. 177-181.

45

değişikliği gerekse önceden atanmış olan Fransız elçisinin 1716’da payitahta gelmesi Osmanlı-Fransız dostluk ilişkilerinin tazelenmesinde etkili olmuştur. Böylece Veraset Savaşları’nın da bitmiş olması ile beraber 1711 yılının aksine diplomatik dengeler tekrar değişmiş ve Avusturya, Osmanlı Devleti’nin Venedik ile mücadelesine dâhil olmuştur. Bu bağlamda Avusturya’nın Venedik’le beraber hareket etmesini engellemek üzere Viyana’ya gönderilen Müteferrika İbrahim Ağa’nın elçiliği, dönemin siyasi yapısı sebebiyle net olarak bir başarı elde edememiştir.

Osmanlı-Fransız ilişkileri bağlamında ele alınabilecek bir diğer elçi, 1730 yılında Osmanlı tahtındaki değişikliği bildirmek üzere Avusturya’ya gönderilen Tavukçubaşı Damadı Mustafa Efendi’dir. Elçiliği sonrasında XVIII. yüzyılda yazılanlardan farklı bir tarzda kaleme aldığı sefaretnamesinde özellikle Fransa’nın da içerisinde bulunduğu İspanya Veraset Savaşları’na geniş bir alan ayıran Mustafa Efendi, Osmanlı Devleti’nin gücünden ve sefaretnamesini kaleme aldığı dönemde dengi bir devlet olmadığından bahsetmektedir.215 Mustafa Efendi’nin elçi olarak gönderildiği dönemin siyasi yapısı ve Osmanlı Devleti’nin iç meselelerinin etkisinde kalarak Fransızlara karşı dönemin Osmanlı-Fransız ilişkilerini yansıtmayan düşünceler içerisinde olduğu görülmektedir.216 Zira Osmanlı Devleti’nin, Lale Devri boyunca Avrupa’da en yakın temaslarını Fransızlarla gerçekleştirdiği bilinmektedir. Dolayısıyla elçinin gerek Osmanlı Devleti ile ilgili gerekse Osmanlı Devleti’nin dış politikası ve Fransız ilişkilerine dair tespitleri rasyonel bağlamdan uzak görünmektedir.

Uzun yıllar önemli mücadelelerin beşiği haline gelmiş olan Osmanlı Avusturya ilişkileri özellikle Belgrad Barışı sonrasında Maria Theresia’nın Avusturya İmparatoriçesi olmasıyla normalleşmiştir. Alman prenslikleri ve Fransızlar Maria Theresia’nın Avusturya hâkimiyetine karşı çıkarken Osmanlı Devleti tarafsızlığını koruyarak Avusturya Veraset Savaşları’nda Maria Theresia’nın karşısında yer almamıştır. Bu durumun bir neticesi olarak da Osmanlı-Avusturya ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı sayılabilecek adımlar atılarak 1748 yılında Avusturya’ya

215 İsmail Ödemiş, “Mustafa Efendi’nin Viyana Sefâreti ve Sefâretnâmesi (Islahat-ı Nemçe) (1730)”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çankırı 2013, s. 48-49.

216 Ödemiş, “agm.”, s. 37.

46

Mustafa Hattî Efendi gönderilmiştir. Mustafa Hattî Efendi’nin elçiliği iki devlet arasındaki ilişkilerin olumlu anlamda gelişmesine sebep olmuş ve XVIII. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı-Avusturya ilişkilerinin barış politikası temelinde devam etmesini sağlamıştır.217 Dolayısıyla XVIII. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti, Avusturya ile oldukça barışçıl bir siyaset izlemiş ve uzun yıllar herhangi bir askeri mücadele içerisine girmeyerek dostane münasebetler kurduğu Fransa’dan uzaklaşmıştır.

Belgrad Antlaşması ile Avusturya ve Rusya’ya karşı barışçıl siyasetini devam ettirmek isteyen Osmanlı Devleti, Fransa’nın kışkırtmalarına rağmen bu durumu korumak istemiştir. Özellikle yukarıda bahsedildiği üzere Fransa büyükelçisi Castallane’nin Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmeye çalıştığı altı maddeden oluşan ittifak planı, Osmanlıların Fransa’ya itimadının olmamasıyla birlikte dış politikada barışı devam ettirmek istemeleri sebebiyle kabul görmemiştir.218 Dolayısıyla XVIII. yüzyılın ilk yarısına kıyasla ikinci yarısına doğru Osmanlıların Fransız münasebetlerine alternatif olumlu ilişkiler geliştirdiği görülmektedir. Belgrad Barışı’ndan sonra 1787’e kadar Osmanlı-Avusturya ilişkilerinin oldukça dostane bir hal aldığı düşünüldüğünde, Osmanlı Devleti’nin Belgrad Antlaşması’ndan itibaren dış siyasetinde önemli değişiklikler yaptığı görülecektir.

Zikredilebilecek bir başka elçi, 1757’de Viyana’ya 1763 yılında da Berlin’e gönderilmiş olan Ahmed Resmî Efendi’dir. Elçi, 1700 yılında Girit’te doğmuş ve 1730’da Viyana’ya elçi olarak gönderilen Tavukçubaşı Damadı Mustafa Efendi’nin himayesinde yetişmiştir. Ahmed Resmî Efendi gerek diplomatik münasebetlere yakınlığı gerekse devlet erkânının uygun görmesi sebebiyle elçilik görevine tayin edilmiştir.219 Her iki elçiliği sonrasında da birer sefaretname kaleme alan Ahmed Resmî Efendi, Viyana sefaretnamesinde her ne kadar Avrupa ahvali ile birlikte Fransa’nın XVIII. yüzyıldaki durumuna değinmemiş olsa da Berlin sefaretnamesinde

217 Karagöz, Habsburg Gözüyle Bir Osmanlı Elçisi: Mustafa Hattî Efendi’nin Viyana Günleri (1748), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2014, s. 11-12, 25.

218 Savaş, Mustafa Hattî Efendi Viyana Sefaretnamesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, s. 9.

219 Bekir Kütükoğlu, “Ahmed Resmî”, DİA, İstanbul 1989, C. 2, s. 121; Unat, age., s. 102-105, 112-116; Hüseyin G. Yurdaydın, “Ahmed Resmî Efendi ve Bazı Düşünceleri”, Mustafa Reşit Paşa ve Dönemi Semineri (Bildiriler), Ankara 1987, s. 65-70.

47

açık bir şekilde dönem Avrupası ve Fransız ilişkilerine dair bilgiler vermiştir.220 Avrupa’da siyasi dengenin değişmekte olduğu bir dönemde iki farklı bölgeye sefaretle görevlendirilen elçinin özellikle II. Friedrich221 ve Prusya hakkında verdiği bilgiler, Avusturya-Fransa temelinde belirlenen Avrupa siyasetinin yavaş yavaş doğuya kayarak Prusya ve Rusya ekseninde şekillendiğini göstermektedir.222 Böylece Yedi Yıl Savaşları’nın başlamasıyla birlikte Avrupa’da dengelerin değiştiği bir dönemde Viyana ve Berlin’de elçi olarak bulunmuş Ahmed Resmî Efendi, XVIII. yüzyılın ilk yarısına kıyasen XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nin Avrupa karşısında daha farklı bir siyaset izleyeceğinin farkına varmıştır.

Fransa, Avusturya Veraset Savaşları esnasında müttefik olduğu Prusya’ya karşı Yedi Yıl Savaşları’nda Avusturya’nın yanında yer almış ve bu durum Ahmed Resmî Efendi tarafından Rusya ve Fransa’nın Avusturya’yı cân-ı gönülden destekledikleri şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca II. Friedrich’in Avrupa’yı ele geçirme hayalleri Fransa ve Rusya’yı, Prusya’nın kuvvetini yok etmek için Avusturya ile iş birliği yapmaya sevk etmiştir.

Lehistan’ın ahvalinden de bahseden elçi, Lehistan krallarının çevrede bulunan devletlerin oylarıyla seçildiğini fakat son durumda Fransa ve Avusturya’dan ziyade sınır komşusu olmaları sebebiyle Rusya ve Prusya’nın seçimlere doğrudan müdahale ettiğini ifade etmiştir.223 Böylece hem Fransa ve Avusturya’nın artık eskisi kadar kuvvetli olmadığı hem de Prusya ve Rusya’nın önemli ölçüde güçlendiği işaret edilmiştir. Bu bakımdan Osmanlı elçisi, iktisadi, siyasi ve askeri boyutlarıyla Avrupa’yı betimleyebilmiş, verdiği bilgiler Osmanlı aydınının Batı ile ilgili görüşlerine katkı sağlamıştır.224

Rusya’ya ise 1722 yılında Nişli Mehmed Ağa’nın elçi olarak gönderildiği bilinmektedir. Pasarofça Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkan ihtilaflı sınır meselelerini

220 Ahmed Vâsıf Efendi, age., s. 138-140.

221 Büyük Friedrich. 1740-1786 yılları arasında Prusya Kralıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Beydilli, Büyük Friedrich ve Osmanlılar, XVIII. Yüzyılda Osmanlı-Prusya Münasebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1985.

222 Virginia Aksan, Savaşta ve Barışta Osmanlı Devlet Adamı Ahmed Resmi Efendi (1700-1783), çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1997, s. 67.

223 Bedriye Atsız, Ahmed Resmî Efendi’nin Viyana ve Berlin Sefarernameleri, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1980, s. 39, 53, 61. 224 Bilge Ercilâsun, “Ahmed Resmî Efendi’nin Türk Yenileşme Tarihindeki Yeri”, Atsız Armağanı, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1976, s. 145-146.

48

görüşmek ve tıpkı dönemin diğer elçilerinde olduğu gibi olası Osmanlı-Rus ittifakının nabzını tutmak için görevlendirilen elçi, Mehmed Çelebi aracılığıyla gerçekleşememiş olan Osmanlı-Fransız ittifakına alternatif olarak Osmanlı-Rus ittifakı kurma görevini de üstlenmiştir.225 Böylece elçinin sefareti, 1724’te Osmanlı ve Rusya arasında imzalanan İran’ın taksimi meselesine zemin hazırlamıştır.226 Ayrıca elçinin sefaretnamesinde konumuz bağlamında önemli bir husus dikkat çekmektedir. Elçi, Fransa Kralı XV. Louis’nin artık 15 yaşına gelerek büyüdüğünden ve muhtemel bir Fransa-İspanya ittifakından bahsetmektedir. Bu bağlamda Avusturya’ya karşı Rusya’yı da yakından ilgilendiren başarılar elde edilebilecektir.227 Dolayısıyla Fransa, XVIII. yüzyılın ilk yarısında Avusturya karşısında mücadele edebilmek için ittifak arayışları içerisinde olmuştur. Ayrıca Mehmed Çelebi’nin elçiliğiyle birlikte Fransa ile askeri bir ittifak sağlayamamış olan Osmanlı Devleti de Nişli Mehmed Ağa’nın elçiliği sonucunda Rusya ile yakınlaşmış, çeşitli ittifak arayışları içerisinde olmuştur.

Rusya’ya gönderilen bir diğer elçi Mehmed Emnî Efendi’dir.228 1739 Belgrad Antlaşması maddelerinin tekrar gözden geçirilmesi adına 1740 yılında Rusya elçiliğiyle görevlendirilen229 Mehmed Emnî Efendi, Rusya’da bulunduğu sırada burada görevli Fransız elçiden Rusya’nın aleyhine elde ettiği gizli bilgileri sefaretnamesine aktarmıştır.230 Ayrıca burada Mehmed Emnî Efendi, Fransız elçinin Rusya aleyhinde bilgiler verme sebebini dönem içerisindeki Fransa-Rusya ilişkilerindeki soğukluğa bağlamıştır.231 Böylece Fransa’nın Avusturya Veraset Savaşları sırasında Osmanlı Devleti’ni yanına çekmeye çalıştığı görülür. Fransa’nın bu tavrı, ilerleyen süreç içerisinde belirginleşerek yukarıda da bahsedildiği üzere

225 Aydın Mertayak, “Nişli Mehmed Ağa’nın Rusya Sefâreti ve Sefâretnâmesi (1722-1723)”, Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Tokat 2005, s. 12-13. Elçinin Rus Çarına verdiği bilgiler Faik Reşit Unat’ın Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri adlı eserinde muhtemelen sefaretnamenin tamamen çevrilmemiş olması sebebiyle farklı anlatılmaktadır. Bkz. Unat, age., s. 64.

226 Unat, age., s. 62, 64.

227 Mertayak, “agt.”, s. 30-31.

228 Mehmed Emnî Efendi’nin ismi Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi’nin Mür’i’t-Tevârih adlı eserinde Mehmed Emîni olarak geçmektedir. Bkz. Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., C. 1, s. 96.

229 Tahir Sevinç, Emni Mehmed Paşa ve Canibi Ali Paşa’nın Rusya ve Avusturya’ya Sefaret Hazırlık ve Yolculukları (1739-1741), Gece Kitaplığı Yayınevi, Ankara 2019, s. 28.

230 Münir Aktepe, Mehmed Emnî Beyefendi (Paşa)’nin Rusya Sefâreti ve Sefâret-Nâmesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989, s. 68.

231 Aktepe, age., s. 70.

49

Castellane ile Avusturya ve Rusya’ya karşı bir Osmanlı-Fransız ittifakı kurma çabalarıyla daha anlaşılır hale gelecektir.

16 Mart 1731 tarihinde Lehistan’a I. Mahmud’un cülusunu bildirmek üzere gönderilen Mehmed Efendi,232 Rusya’nın Veraset Savaşları sırasında Avusturya’ya yardım etmek amacıyla Fransa’ya karşı savaşmak için 40 bin asker göndermek istediğini ifade etmektedir. Söz konusu sevkiyat Osmanlı Devleti’nin müdahalesi sonucunda engellenerek Avusturya’nın Fransa karşısında güçlenmesine izin verilmemiştir.233 Osmanlı Devleti, kendi çıkarları doğrultusunda da olsa Lehistan Veraset Savaşları (1733-1738) sırasında Avusturya-Rusya ittifakına karşı diplomatik anlamda Fransızları desteklemiştir. Belgrad Barışı öncesinde Osmanlı Devleti’nin Fransızlara yönelik stratejik bir yardımda bulunması, Belgrad Barışı sürecinde Fransızların Avusturya karşısında Osmanlı Devleti’ne olan diplomatik yardımını beraberinde getirmiştir. Mehmed Efendi’ye göre, XVIII. yüzyılın ilk yarısında tıpkı ortak düşman olan Avusturya’ya karşı Fransızların Osmanlı Devleti’ni destekledikleri gibi Osmanlılar da Avrupa’da meydana gelen mücadelelerde zaman zaman Fransa’yı desteklemişlerdir. Bu durum Osmanlı Devleti’nin dış politikada özellikle Mehmed Çelebi’nin elçiliğinden itibaren Belgrad Barışı’na kadar Fransa yanlısı adımlar attığını göstermektedir. Belgrad Barışı’ndan 1768’e kadar Avusturya ve Rusya’ya karşı da olumlu dış politikalar geliştirerek Fransa’ya hiç elçi gönderilmemiş olması ise, Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyıldaki pragmatik tavrı ve izlediği denge siyaseti ile anlaşılır hale gelecektir. Ayrıca Osmanlı Devleti, uzun süredir Fransa’ya dış politikada alternatif ararken bulduğu fırsatları değerlendirmiş ve gerekli diplomatik girişimlerde bulunmuştur.

232 Mehmed Efendi ile Yirmisekiz Çelebizâde Mehmed Said Efendi’nin aynı kişi olduklarına dair tartışmalar için bkz. Aktepe, “Mehmed Efendi’nin Lehistan Sefâreti ve Sefâret-Nâmesi (1730-1731)”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1971, Sa. 2, s. 131-145.

233 Aktepe, “agm.”, s. 138-139.

50

2. BÖLÜM

KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASI’NDAN BÜKREŞ ANTLAŞMASI’NA OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ (1774-1812)

Osmanlı Devleti, 1736-1739 Avusturya-Rusya Savaşları’ndan sonra uzun bir süre Avrupa ile barış içerisinde kalmıştır. Bu süre zarfında Avrupa, Avusturya Veraset Savaşları (1740-1748) ve Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) gibi mücadelelere sahne olmuştur. Osmanlıların söz konusu dönemde herhangi bir mücadeleye dâhil olmaması, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında müttefik problemi yaşamasına sebep olmuştur. 1774 yılında tarihinin en ağır antlaşmalarından birini imzalayan Osmanlılar, Avrupa’da müttefik arayışları içerisine girmiş ve özellikle III. Selim’le beraber yeni bir dış politika takip etmeye başlamışlardır. III. Selim’in daha şehzadeyken Fransa ile irtibat kurarak iki devlet arasındaki ilişkileri geliştirmeye yönelik hamleleri, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra ittifak arayışlarına dikkat çekmektedir. Osmanlı Devleti, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında yaşadığı tecrübelere binaen 1787-1792 yılları arasında Avusturya ve Rusya karşısında giriştiği mücadelelerde ittifak arayışları içerisinde olmuştur.234

İttifak arayışları içerisinde olan Osmanlı Devleti’nin özellikle 1789 Fransız İhtilali’ne kadar Fransa ile olan diplomatik temasları, iki devlet arasında askeri anlamda yardımlaşmayı da beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda Fransa, Osmanlı Devleti’ni XVIII. yüzyılın ilk yarısında235 olduğu gibi 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra da askeri uzmanlarla desteklemiştir.236 Fakat 11 Ocak 1787 tarihinde Fransa-Rusya arasında imzalanan dostluk antlaşması, Fransa’nın Osmanlı Devleti’ndeki uzmanlarını geri çağırmasıyla sonuçlanmıştır.237 Her ne kadar bu durum Osmanlı-Fransız ilişkilerinde doğrudan bir kırılmaya sebep olmasa da Fransız İhtilali

234 Yalçınkaya, “Türk Diplomasisinin Modernleşmesinde Reisülküttab Mehmed Râşid Efendi’nin Rolü”, Osmanlı Araştırmaları, 2001, C. 21, Sa. 21, s. 115.

235 Kaçar, “agm.”, s. 213.

236 İhsanoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bilim, Teknoloji ve Sanayide Modernleşme Gayretleri”, s. 14-15.

237 Mustafa Kaçar, “Osmanlı Devleti’nde Mühendishânelerin Kuruluşu ve Bilim ve Eğitim Anlayışındaki Değişmeler”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1994, s. 79.

51

ile beraber iki devlet arasındaki ilişkiler durgunlaşmıştır. Böylece Osmanlı Devleti, hem Fransız İhtilaliyle yeni bir rejime kavuşan Fransa’nın istikrarından şüphe etmiş hem de Avrupa devletlerini doğrudan karşısına almak istememiştir.

Osmanlı-Fransız ilişkilerindeki olumsuz durum, Osmanlı diplomasisinin modernleşme hareketi olarak karşımıza çıkan ilk ikamet elçiliğinin de 1793’de Londra’da açılmasına sebep olmuştur. Daha sonra Seyyid Ali Efendi’nin 1797 yılında Paris ikamet elçisi olarak görevlendirilmesi, Osmanlı-Fransız diplomatik ilişkilerinde olumlu bir hava estirse de Napoleon Bonaparte önderliğinde Fransızların Osmanlı toprağı olan Mısır’a sefer düzenlemeleri, iki devlet arasında diplomatik bir kriz meydana getirmiştir. Fransa’nın Mısır Seferi’ne tek başına karşı koyamayacağını anlayan Osmanlı Devleti, İngiltere ve Rusya’nın yardımlarıyla bölgenin Fransızların hâkimiyetine geçmesini engelleyebilmiştir.238 Mısır Savaşı sonrasında tekrar başlayan Osmanlı-Fransız diplomatik münasebetleri, Paris’e ikinci ikamet elçisinin de gönderilmesiyle yeniden olumlu bir hal almıştır. Özellikle Fransa’nın Avrupa’daki askeri başarıları, Bonaparte’ın imparator olarak tanınmasını da beraberinde getirmiş ve Osmanlı Devleti, yeniden Fransızlarla işbirliği arayışı içerisine girmiştir. Bu bölümde özellikle 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasındaki Osmanlı-Fransız ilişkileri, dönem içerisinde hem Fransa hem de Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gönderilen Osmanlı elçileri gözüyle incelenecektir.

1. İSHAK BEY

İshak Bey, II. Mustafa’nın kızı olan Safiye Sultan’ın torunudur. Dolayısıyla İshak Bey, Safiyesultanzâde olarak bilinmektedir.239 İshak Bey’in hayatını payitahtta esaret hayatından yeni kurtulmuş olan Rus Binbaşı Zorik ile tanışması değiştirecektir. İshak Bey, binbaşıya Müslüman kıyafetleri içerisinde Ayasofya’yı gezdirmiş ve bu durum iki sene hizmetinde kaldığı Cezayirli Hasan Paşa’nın240 tepkisini çekmiştir.241

238 Enver Ziya Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), Milli Mecmua Basımevi, İstanbul 1938, s. 146.

239 İshak Bey’in aile mensubiyeti hakkında detaylı bilgi için bkz. Kemal Beydilli, “Şehzade Elçisi Safiyesultanzâde İshâk Bey”, İslam Araştırmaları Dergisi, 1999, Sa. 3, ss. 73-76.

240 Osmanlı Devleti’nde özellikle Sultan I. Abdulhamid (1774-1789) döneminde tesiri oldukça yüksek bir kimsedir. 1770-1774/1774-1789 yılları arasında iki defa Kaptan-ı Derya, 1789-1790 yılları arasında da sadrazam olarak hizmet etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mahir Aydın, “Cezayirli Gazi Hasan Paşa”, DİA, İstanbul 1993, C. 7, ss. 501-503.

241 Salih Munir Pacha, Louis XVI et Le Sultan Sélim III, Typographie Plon-Nourrit, Paris 1912, s. 5.

52

Hasan Paşa’dan kaçmak isteyen İshak Bey’in ilk tercihi ise dostu Zorik’in memleketi olmuştur. Fakat 1773 yılında Baron de Tott’un yardım ve tavsiyeleri üzerine payitahtta tanıştığı Fransız elçi Saint-Priest (elç. 1768-1784) vasıtasıyla Fransa’ya ilk yolculuğunu gerçekleştirmiştir.242 Böylelikle Fransız elçiliği, Rus yandaşlığı yapan Rum tercümanlardan kurtularak Bâbıâli ile irtibatı sağlamak amacıyla yetiştirilmek üzere İshak Bey’i Fransa’ya göndermiştir. Paris’te bir süre Baron de Tott’un misafiri olarak kalan İshak Bey, orada Fransızca öğrenir.243 Fakat kendisinin fazlaca eğlence hayatına düşkünlüğü Fransa’da ancak on ay kalabilmesiyle sonuçlanmıştır.244 1778 yılında İstanbul’a geri dönen İshak Bey, Hasan Paşa’nın gazabından kurtulmak üzere önce Cenova’ya ardından ise Viyana ve Petersburg’a gitmiş, 1782 senesine kadar Petersburg’da Binbaşı Zorik’in misafiri olarak kalmıştır. 1783 yılında Çariçe Katharina’nın yardımı ile Londra’ya gitmiş ve ardından tekrar Paris’e geçmiştir. 1784 yılında ise Fransa’nın İstanbul’a elçi olarak atadığı ve Hasan Paşa ile İshak Bey’in arasını bulan Choiseul Gouffier ile birlikte İstanbul’a dönmüştür.245 Ayrıca dönüşünün hemen ardından yeni sadrazam olmuş Halil Hamid Paşa’nın246 hizmetine girerek devlet kademesinde çalışmıştır.247

1.1. İshak Bey’in Elçiliğini Hazırlayan Ortam

Mehmed Said Efendi’den sonra Osmanlı Devleti uzun bir süre Paris’e elçi göndermemiş ve iki devlet arasındaki diplomatik ilişkiler Fransız elçileri aracılığıyla sürdürülmüştür. Fransız elçisi olarak 1755-1768 yılları arasında İstanbul’da ikamet eden Vergennes, Fransa’ya döndüğünde Kral XV. Louis’ye verdiği raporda Türklerin

242 F. C. H. L. Pouqueville, Voyage en Morée, a Constantinople, en Albanie et dans plusieurs autres parties de L’Empire Ottoman, pendant les années 1789, 1799, 1800 et 1801, L’imprimerie de Marchant, Paris 1805, C. 2, s. 167-168.

243 Henry Dehérain, La Vie de Pierre Ruffin Orientaliste et Diplomate 1742-1824, Librairie Orientaliste Paul Geuthner, Paris 1929, C. 1, s. 57.

244 Dehérain, age., 59.

245 Pouqueville, age., C. 2, s. 169.

246 1782-1785 tarihleri arasında Osmanlı sadrazamı olarak görev yapmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Beydilli, “Halil Hamîd Paşa”, DİA, İstanbul 1997, C. 15, ss. 318-318.

247 İstanbul’daki yıllarında İshak Bey’in Fransız Elçiliği ile yakın temaslarda bulunduğu ve sık sık Fransız gezginlerin meclislerinde yer aldığı bilinmektedir. Beydilli, “Şehzade Elçisi Safiyesultanzâde İshâk Bey”, s. 76-77; Söz konusu ilişkileri sebebiyle kendisine “Fransız” lakabı dahi verilmiştir. Faik Reşit Unat, “Başhoca İshak Efendi”, Belleten, Ocak 1964, C. 28, Sa. 109, s. 96; İshak Bey ile bizzat tanışmış olan İngiliz general R. T. Wilson ise elçiyi İngiltere, Fransa ve Rusya’da uzun süre kalmış üstün yeteneklere sahip birisi olarak tanımlamaktadır. Robert Thomas Wilson, History of the British Expedition to Egypt; to Which is Subjoined A Sketch of the Present State of That Country And Its Means of Defence, T. Egerton, Londra 1803, s. 48.

53

diplomatik ve siyasi tavırlarının Hristiyanlarınkinden farklı olduğunu bildirmiştir. Ayrıca Avrupa’daki silahsız mücadele ve diplomatik denge sisteminin Türklere oldukça uzak olduğunu ifade eden Vergennes, Türklerin tâbi olduğu şeriat kanunlarının Hristiyanların iç meselelerine karışmayı yasakladığını da sözlerine eklemiştir.248 Fakat Osmanlı Devleti, gerek Avusturya Veraset Savaşları sırasında taraflara arabuluculuk teklif etmesi249 gerekse XVIII. yüzyılda çeşitli antlaşmalarla diplomatik temaslarını sürekli sıcak tutmasıyla esasen Vergennes’in açıkça belirtmiş olduğu özelliğinden uzaklaşmıştır. Aynı zamanda Osmanlılar, 1739 Belgrad Barışı’ndan sonra uzun bir süre Avrupalı devletlerle mücadele etmeyerek ikili ilişkilerini geliştirmiştir. Dolayısıyla XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki diplomatik temas ve girişimler yüzyılın ikinci yarısında artarak devam etmiştir.

Diplomatik krizler çerçevesinde XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’ni meşgul eden en önemli meselelerden birisi de 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşıdır. Rus Çariçesi II. Katerina’nın Lehistan’ın iç işlerine karışması ve Fransızların da kışkırtması üzerine III. Mustafa, 3 Eylül 1768 tarihinde Ruslara savaş ilan etmiştir.250 Burada İngiltere, Rusya’nın Osmanlı topraklarındaki zararlarını tazmin etmesi hususunda tasavvutta bulunacağını bildirmişse de III. Mustafa kararını değiştirmemiştir.251 Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin söz konusu savaşa girmesinin diplomatik ve siyasi sebebi her ne kadar sınır güvenliği olsa da Fransızların kendi ticari çıkarlarını gözeterek Rusların güneye inmelerini engellemek adına Osmanlıları teşvik ettikleri bilinmekteydi.252 Osmanlı Devleti, her ne kadar Fransa’nın desteğini alma düşüncesiyle Rusya’ya savaş açmış olsa da Fransızların doğrudan desteğini alamamıştır. Ancak süreç içerisinde Avusturya ile beraber Rusya’nın da düşman olarak karşısına çıkması, Osmanlılar için Fransızlara itimat etmeyi zorunlu kılmış ve işbirliği yapılmıştır.253 Söz konusu işbirliği, askeri anlamda Baron de Tott’un Osmanlı Devleti’ne gelmesiyle netlik kazanmıştır.

248 Zinkeisen, age., C. 5, s. 599-600.

249 Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, age., C. 1, s. 116. Ayrıca bkz. Zinkeisen, age., C. 5, s. 600.

250 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, s. 370.

251 Uzunçarşılı, age., C. IV, s. 370-372.

252 Mustafa Nuri Paşa, age., s. 163.

253 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lui XVI ile Muhabereleri”, Belleten, Ankara 1938, C. II, Sa. 5-6, s. 192.

54

1787-1792 Osmanlı-Rus savaşı başlamadan önce de Fransa’nın aracılık girişimleri, Osmanlı-Fransız işbirliğinin bir sonucu olarak yorumlanabilir.254 Özellikle Fransa’nın Petersburg’da mukim elçisi, Fransa’nın İstanbul’da mukim elçisine (Choiseul-Gouffier) Osmanlı-Rus savaşı esnasında Rusya ile ilgili bilgiler vererek Fransa’nın çıkarları doğrultusunda Rusya aleyhine hareket etmiştir.255 Ayrıca Fransızlar, doğrudan müttefik gibi davranmasalar da bir miktar256 bilgili ve yetkin askerini Osmanlı Devleti’ne göndererek askeri eğitim desteği vermiştir.257 Netice itibarıyla Osmanlı Devleti, Vâsıf’ın görüşleri doğrultusunda XVIII. yüzyılın son Rus savaşında diğer savaşlara nazaran önemli derecede Fransız desteği aldığı izlenimini vermiştir.258 Fakat gerek savaş sırasında gerekse savaş sonrası faaliyetleriyle birlikte Fransızların kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek Osmanlı Devleti’nin menfaatlerini düşünmek yerine Rusların güçlenmesini engellemeye çalıştıkları ortaya çıkmıştır.259 Süreç içerisinde dönemin siyasi yapısı gereği Fransızların diplomatik anlamda vazgeçilmez bir yeri olduğunu anlayan III. Selim de henüz veliaht iken Fransa kralı ve Hariciye Nazırı ile mektuplaşarak Osmanlı-Fransız ilişkilerini sıcak tutmak istemiştir. Bir anlamda da veliaht III. Selim, hükümdar olduğunda güveneceği müttefik arayışı içerisinde olmuştur. İshak Bey’i 1786 yılında Avrupa’nın genel ahvalini öğrenmek, askeri/sanayi ilimleri tahsil etmek ve destek arayışı için Fransa’ya göndermiş, böylelikle Fransa ile olan ilişkileri temellendirmiştir.260

1.2. İshak Bey’in Fransa Elçiliği (1786-1789)

İshak Bey’in ikinci Fransa seyahati,261 şehzadelik döneminde III. Selim’in Fransa kralı XVI. Louis ile mektuplaşmalarına aracılık etme amaçlıdır. Yani bir anlamda Fransa ile birlikte oldukça fazla temasta bulunmuş olan İshak Bey, gerek

254 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 5, s. 45, 53.

255 Ahmed Vâsıf Efendi, age., haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. 329-330.

256 Ayrıntılı bilgi için bkz. Kaçar, “agt.”; Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Osmanlı Devleti’nin Modernleşme Sürecinde Avrupalıların İstihdam Edilmesi (1774-1807)”, Erken Klasik Dönemden XVIII. Yüzyılın Sonuna Kadar Osmanlılar ve Avrupa Seyahat, Karşılaşma ve Etkileşim, ed. Seyfi Kenan, İSAM Yayınları, İstanbul 2010, ss. 421-448.

257 Ahmed Vâsıf Efendi, age., haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. 149.

258 Ayrıca Ahmed Vâsıf Efendi, önemli ölçüde Fransız hayranı olduğu izlenimi vermiştir. Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü’l-Âsâr ve Hakâikü’l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. XXXV-XXXVI.

259 Işık Eğrioğlu Ertekin, “Fransız Elçilik Raporlarına Göre Osmanlı-Fransız İlişkileri (1792-1809)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Edirne 2023, s. 43.

260 Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lui XVI ile Muhabereleri”, s. 195-196.

261 Pouqueville, age., C. 2, s. 170.

55

Fransızca eğitim almış olması gerekse yabancılarla olan münasebetleri sebebiyle bu göreve III. Selim tarafından seçilmiş ve 31 Temmuz 1786 tarihinde gizlice İstanbul’dan ayrılmıştır. Fransız Sarayı tarafından İshak Bey’in Ruffin262 ile beraber seyir halinde olması ve gerekli eğitimleri alarak Osmanlı Devleti’ne dönmesi planlanmıştır.263 Ayrıca elçinin Fransa’nın en iyi tersane, tophane vb. yerlerini görerek çeşitli ilimleri tahsil etmesi sağlanmak istenmiştir. Fakat kendisinin Osmanlı Devleti’ne dönüşünde yeniden düzenlenen eğitim sistemi ve kadroları içerisinde yer almamış olması, İshak Bey üzerine Türkiye’de en ciddi çalışmalardan birini kaleme alan Beydilli tarafından donanımının yeterli düzeyde olmayışıyla birlikte muhtemelen yalnızca lengüistik yeteneklere sahip olmasına bağlanmıştır.264 Dolayısıyla İshak Bey, Şehzade Selim ile XVI. Louis arasındaki mektuplaşmalara aracılık etmiş fakat Osmanlı Devleti’nin Fransa’dan bilim ve teknoloji bakımından faydalanması için gerekli donanımı edinememiştir.

İshak Bey İstanbul’dan Serigo isminde bir Fransız Beylik gemisiyle ayrılmış, fakat yolda biri ticaret gemisi diğeri ise donanma gemisi olmak üzere iki defa gemi değiştirmek zorunda kalmıştır.265 1786 Ekim ayının başlarında Fransa’nın Toulon şehrine girmiştir. Burada karantina altına alınan266 elçinin yol boyunca tüm ihtiyaçlarını planlamış olan Choiseul-Gouffier,267 İshak Bey’i tüccar Monsieur Dayan ve oğluna tavsiye ve emanet etmiştir. Elçinin bir müddet Monsieur Dayan’ın evinde misafir olarak kaldığı bilinmektedir. Karantina süresinin bitiminde ise Paris’e gitmiş ve Ruffin’in evine yerleşerek Fransa Hariciye Nazırı ve XVI. Louis ile görüşmüştür. Osmanlı elçisinin Fransız eğlence hayatına itibar etmesi, hocası Ruffin’in tepkisini çekmiştir. İshak Bey’in Osmanlı elbisesini çıkararak Fransız kültürüne ait bir elbise giymesine ve kendi kültürünü unutmuş tavrına rağmen XVI. Louis ve Hariciye Nazırı

262 Pierre Jean-Marie Ruffin, İshak Bey’in Fransa’da kendisinden Fransızca eğitim almak için bir süre evinde misafir olarak kaldığı kişidir. College de France’da hocalık yapmıştır. Ayrıca 1798-1801 tarihleri arasında Fransa tarafından İstanbul’da maslahatgüzar olarak görevlendirilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Dehérain, La Vie de Pierre Ruffin Orientaliste et Diplomate 1742-1824, Librairie Orientaliste Paul Geuthner, Paris 1929, C. 1-2.

263 Salih Münir Pacha, age., s. 7. Ayrıca bkz. Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lui XVI ile Muhabereleri”, s. 202.

264 Beydilli, “Şehzade Elçisi Safiyesultanzâde İshâk Bey”, s. 78.

265 Uzunçarşılı, “agm.”, s. 203.

266 Salih Münir Pacha, age., s. 9. 267 Marie-Gabriel-Florent-Auguste de Choiseul, 1784-1792 yılları arasında İstanbul’da Fransız Elçisi olarak bulunmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ertekin, “agt.”

56

ile yaptığı görüşmelerde ilgi çekerek kralın takdirini kazanmıştır. Burada dikkat çeken bir diğer mesele ise İshak Bey’in Fransızca öğrenimi konusunda oldukça ilgisiz davranmış olmasıdır. Böylece İshak Bey’in elçi olarak seçilme sebeplerinden birisini oluşturan Fransızca bilgisinin yeterli seviyede olmadığı anlaşılmaktadır.

Veliaht III. Selim ile Gouffier arasındaki mektuplaşmalardan anlaşıldığı üzere İshak Bey, Avrupa devletlerindeki askeri gelişmeleri takip ederek çeşitli ilimleri öğrenmek amacıyla Türk-Fransız ittifakını kuvvetlendirmek üzere Fransa’ya gönderilmiştir. Ayrıca İshak Bey aracılığıyla III. Selim, Fransa Kralı’na gönderdiği mektubuna geçmişten gelen Fransız dostluğu ile birlikte Osmanlıların Fransızlara karşı olan ilgisinden bahsederek başlamıştı. Ardından III. Selim, babası III. Mustafa’nın Osmanlı-Fransız dostluğuna itimat ederek İngiltere ve Prusya’nın baskılarına rağmen, Fransa’nın teşvikiyle Ruslara karşı savaş açtığını fakat Osmanlı Devleti’nin bu savaşta mağlup olduğunu ifade etmiştir. III. Selim, Fransız Hariciye Nazırı’na gönderdiği mektupta ise babası vefat ettikten sonra işlerin kötüye gittiğini ve 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan mağlup ayrıldıklarını beyan etmekle beraber eğer kendisi hükümdar olursa İshak Bey ile başlattığı girişimin olumlu neticelenmesi sonucunda kendilerine karşı sergilenen iyi tavrın karşılığını bulacağını belirtmiştir.268

XVI. Louis’in III. Selim’in mektubuna verdiği cevap ise dikkate şayandır. Zira kral mektubunda, Fransa’nın Osmanlı-Rus mücadelesinde Osmanlı Devleti’nin lehine gelişmeler olacağını zan ve tahmin ettiklerini fakat katiyen Osmanlıları bu muharebeye sevk ve teşvik etmediklerini ifade etmiştir. Kral ve Hariciye Nazırı’ndan gelen cevaplardan tam anlamıyla tatmin olmamış olan veliaht III. Selim ise Fransa kralına, Avusturya ve Rusya ile olacak muharebelerde (1787-1792) yardım istediğini açıkça ifade etmiştir.269

Muhataplar arasında ise tüm iletişimin İshak Bey aracılığıyla sağlanıyor olması önemlidir. Hatta elçi, Fransa’daki askeri uzmanların Osmanlı Devleti bünyesinde çalıştırılabileceği ve III. Selim hükümdar olursa iki devlet arasında yeni bir antlaşmanın dahi imzalanabileceğini ifade ederek çeşitli tavsiyelerde de bulunmuştur.270 Fakat elçinin, Paris’in cazibesi karşısında görevlerini yerine getirmeyi

268 Uzunçarşılı, “agm.”, s. 211-212.

269 Salih Münir Pacha, age., s. 17-25; Uzunçarşılı, “agm.”, s. 213-215.

270 Salih Münir Pacha, age., s. 9-10, 16; Uzunçarşılı, “agm.”, s. 204-205.

57

ihmal etmekle birlikte içerikleri kapalı ve sadece görüntü olarak gönderilen mektuplarla III. Selim’i idare ettiği düşünülmektedir. Uzunçarşılı, İshak Bey’in Osmanlı arşiv belgelerinin verilerine göre oldukça faal; Fransız arşiv vesikalarına göreyse zevk ve sefa ile meşgul olduğunu tespit etmiştir. Her iki yaklaşımın birbiriyle tezat halinde olduğu açıktır. Ayrıca Uzunçarşılı, İshak Bey’in veliaht III. Selim’e gönderdiği mektuplarda bazı gerçekle ilgisi olmayan ifadelere de yer verdiğini zikretmiştir. İshak Bey, zamanının büyük bir bölümünü sefahatle geçirmiş, İstanbul’a döndüğünde III. Selim’i Fransa aleyhine kışkırtmamak karşılığında bazı devlet erkânından para dahi almıştır.271 Fransa’nın eski Osmanlı sefiri Saint-Priest de İshak Bey’in gayri ahlaki bir duruma sebep olmadan payitahta iadesi konusunda Fransız Hariciye Nazırı’nı uyarmıştır.272 Bunun üzerine İshak Bey, ilkin Fransa’dan ayrılarak Malta, Girit ve İzmir’e, ardından Zorik’in yardımlarıyla Rusya’ya gitmiştir. Burada özellikle General Potemkin tarafından Osmanlı Devleti aleyhine çalışması teklif edilse de bunu kabul etmeyerek 7 Nisan 1789 tarihinde İstanbul’a dönme kararı vermiştir. Elçinin İstanbul’a döndükten sonrası ile ilgili bilgiler ise açık değildir.273

2. MORALI SEYYİD ALİ EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM

1757 yılında Mora’da doğduğu düşünülen Seyyid Ali Efendi, küçük yaşlarda İstanbul’a gelerek maliye kaleminde eğitim görmüştür. Sırasıyla dîvân kâtipliği, defterhâne-i âmire kesedarlığı ve haslar mukataacılığı gibi devletin çeşitli kurumlarında görevler almıştır.274 Seyyid Ali Efendi’nin Fransa’ya gönderilme süreci,

271 Stanford J. Shaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul 2008, s. 21.

272 Salih Münir Pacha, age., s. 20.

273 Kemal Beydilli, “İshak Bey”, DİA, İstanbul 2000, C. 22, s. 527. Safiyesultanzâde İshak Bey’in Muhendishane Başhocalarından İshak Efendi’yle aynı kişi olduğu belirtilerek Fransa’dan döndüğünde gemi yapım ve tekniği alanında kendisini geliştirmiş olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca İshak Bey’in memlekete döndüğünde III. Selim’in Osmanlı Donanmasını güçlendirme faaliyetleri içerisinde aktif rol oynadığı öne sürülmüştür. Unat, “Başhoca İshak Efendi”, s. 106; Mehmet Seyitdanlıoğlu ise Faik Reşit Unat’ın Şehzade Elçisi İshak Bey ile Başhoca İshak Efendi’yi karıştırdığını ve iki ismin aynı kişi olmadığını iddia etmiştir. Mehmet Seyitdanlıoğlu, “Sultanzâde İshak Bey ve Başhoca İshak Efendi Aynı Kişi Midirler?”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Aralık 1989, C. 6, Sa. 1-2, ss. 219-228. Beydilli de Seyitdanlıoğlu ile aynı görüştedir. Beydilli, “İshak Bey”, s. 525-526.

274 Fransa elçiliği sonrasında da Osmanlı Devleti’nde çeşitli görevlerde bulunan Seyyid Ali Efendi, 1807’de taraflar arasındaki siyasi ilişkileri sebebiyle Kabakçı Mustafa İsyanı’ndan kurtulabilmiştir. Ayrıca IV. Mustafa ve II. Mahmud dönemlerinde de önemli görevlere getirilmiştir. Özellikle 1808 Sened-i İttifak belgesinde dahi Umûr-ı Bahriye Nazırı olarak imzası bulunmaktadır. Fakat

58

Osmanlı Devleti’nin ikamet elçiliğine geçiş yaptığı dönemin bir parçası olması sebebiyle oldukça dikkat çekicidir.

Osmanlı Devleti, daha önce de zikredildiği üzere kuruluşundan itibaren XVIII. yüzyılın sonlarına kadar çeşitli devletlerle diplomatik ve siyasi ilişkilerini “fevkalade elçi” sıfatında geçici elçiler vasıtasıyla devam ettirmiştir. Özellikle Hristiyan devletlerin Osmanlı Devlet’inde neredeyse XV. yüzyıldan beri kalıcı elçilikler bulunduruyor olması, padişahlar ve sadrazamlar tarafından küçümsenecek bir tavır olarak algılanmış ve çeşitli devletlerin elçilerine hakaretler dahi edilmiştir.275 Süreç içerisinde bu durum III. Selim’in başlattığı yenileşme hareketleriyle birlikte gerek devletin artık dışarıdaki gelişmeleri doğrudan takip etmesinin zorunluluğu gerekse Avusturya ve Rusya’ya karşı güçlü ittifaklar oluşturabilmek amacıyla değişerek yerini ikamet elçiliklerine bırakmıştır. III. Selim, bir anlamda atalarının basit ve güçsüz bir hareket olarak gördüğü ikamet elçiliklerinin önemini idrak ederek, imparatorluk için geç de olsa bu uygulamayı başlatmıştır. Fakat söz konusu yıllarda her ne kadar III. Selim’in adımlarıyla birlikte Avrupa’daki gelişmelerin takip edilmesi kolaylaşsa da devletin ileri görüşlülüğünü kaybetmesi sebebiyle XVIII. yüzyılın en önemli meselelerinden olan Fransız İhtilali, Avrupa’nın iç meselesi olarak algılanmış ve söz konusu gelişmenin Osmanlı Devleti’nin lehine olacağı kanaatine varılmıştır.276 Reisülküttab Ahmed Âtıf Efendi gibi kimseler, Fransız İhtilali’nin Avrupa’yı etkilediği gibi Osmanlı Devleti’ni de tehdit eden bir olay olduğunu ileri sürse de basit ve temel tedbirler almak dışında devleti harekete geçirememişlerdir.277

Osmanlı Devleti’nin özellikle XVIII. yüzyıl boyunca sık sık gündeme getirdiği ittifak arayışları artık daha ciddi bir boyut kazanarak dış politikadaki yalnızlıktan

yeniçerilerin Alemdar Mustafa Paşa’ya karşı darbe girişimi sonrasında IV. Mustafa’nın öldürülmesi işine karıştığı gerekçesiyle suçlu bulunarak 6 Temmuz 1809 tarihinde de idam edilmiştir. Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Sefâretnâme ve Muhtasar Fransa Ahvâli adında da iki eseri bulunmaktadır. Kemal Beydilli, “Seyyid Ali Efendi”, DİA, İstanbul 2009, C. 37, s. 45-47.

275 Kuran, age., s. 11.

276 “…Cenâb-ı Kahhâr-ı müntakim mâ-fî’z-zamîrlari tedbirlerini ber aks eyleyüp Avrupa’da bu defʿa ez-ser-nev zuhûr eyliyen ihtilâl-i milel ve her tarafından baş kaldıran nizâ’ü cedel elbette nice germiyetlü gavgâları ve nice evc-gîr hangâmeleri muhtezî olup bir âz zemân miyân-ı düvelde ceng ü cidâl melhuz olmağla hemân hazret-i hak Frânçe ihtilâlini misâl maraz-ı Frengi hâin Devlet-i Aliyye olanlara dahi sirâyet itdirüp ve çok zemân birbirlerine düşürüp Devlet-i Aliyye’ye hayırlû netîceler müyesser eyliye Amin…”. Sırkâtibi Ahmed Efendi, age., s. 60. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Fransız İhtilali’ni bir tehdit olarak görmemesinin sebepleri için bkz. Ertekin “agt.”, s. 393-396.

277 Lewis, age., s. 68-69.

59

kurtulmak, imparatorluğun temel ilkelerinden birisi haline gelmiştir.278 Bu bağlamda III. Selim, önce İngiltere ile diplomatik faaliyetlerin gelişmesini amaçlayarak 1793’te Yusuf Agâh Efendi’yi279 ilk daimî elçi konumunda Londra’ya göndermiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti, 1789 Fransız İhtilali’nden sonra Napoleon Bonaparte’ın da etkili askeri gücünü fark ederek bu durumu Avusturya’ya karşı kullanmak istemiştir.280 Dolayısıyla İngiltere ile kurulan diplomatik temasların artık Fransa ile de kurulması gerektiği düşüncesiyle birlikte Yusuf Agâh Efendi’den sonra önemli Avrupa başkentlerine ikamet elçilikleri açıldığı sırada, İstanbul’daki Fransız elçisi Verninac de Saint-Maur’un281 ısrarları doğrultusunda Seyyid Ali Efendi, 1797’de Fransa’ya gönderilmiştir.

Avrupa’da XVIII. yüzyılda meydana gelen savaşlar süregelen siyasi yapıyı önemli ölçüde etkilemiştir. Bu itibarla XVI. Louis iktidara geldiğinde Osmanlıların müttefiki olmasına rağmen Fransa’nın Avusturya ve Rusya ile diplomatik temasları artmıştır. Aynı zamanda XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’yle yakın ilişkide olan Fransa, yüzyılın ikinci yarısında verdiği dolaylı desteği yavaş yavaş geri çekerek 1787 yılında Rusya’yla dostluk ve ticaret antlaşması imzalamıştır.282 Osmanlı Devleti ise bu atmosferde İngiltere ve Prusya’nın dostane yaklaşımlarına olumlu tepkiler vererek uzun yıllar devam eden Fransız birlikteliğine alternatif oluşturmaya çalışmıştır.283 Söz konusu durumun bir diğer sebebi de Fransız-Rus ticaret antlaşmasının bir anlamda artık Fransızları Osmanlı Devleti’nin paylaşılabileceği fikrine yaklaştırmış olmasıdır.284 Dolayısıyla her ne kadar ilk daimî elçiliğin esasen

278 Nihat Karaer, “Fransa’da ilk ikamet elçiliğinin kurulması çalışmaları ve ilk ikamet elçimiz Seyyid Ali Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1797-1802) sürecinde Osmanlı-Fransız Diplomasi ilişkileri", Tarih Araştırmaları Dergisi, 2012, C. 31, Sa. 51, s. 66.

279 23 Temmuz 1793’de Londra’ya ikâmet elçisi olarak görevlendirilmiştir. İngiltere’de üç yıl kadar kalan Yusuf Agâh Efendi’nin Babıali ile yaptığı yazışmalar ve gazete haberleri Havadisname-i İngiltere adlı eserde yer almaktadır. Bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Aladdin Yalçınkaya, “Yusuf Agâh Efendi”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, ed. Ekrem Çakıroğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008, C. 2, s. 680-681.

280 Karaer, “agm.”, s. 65. Ayrıca bkz. Osman Nihat Bişgin, “Seyyid Ali Efendi’nin Fransa Sefareti (1797-1802)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2016, s. 12. 281 Raymond de Verninac Saint-Maur, Fransa’nın 1795-1796 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ne gönderdiği orta elçidir. Fransa Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devleti tarafından tanınması ve askeri uzmanların İstanbul’a gelmesi için çalışmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ertekin “agt.”

282 Shaw, age., s. 30. 283 Ahmed Câvid, age., s. 74-78, 85; Kemal Beydilli, Büyük Friedrich ve Osmanlılar, XVIII. Yüzyılda Osmanlı-Prusya Münasebetleri, s. 54, 55, 104, 154.

284 Jorga, age., s. 57.

60

Fransa’ya açılacağı fakat Fransız İhtilali ile birlikte böyle bir girişimden vazgeçildiği söylense de Osmanlı Devleti’nin kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden müttefiki Fransa’dan yavaş yavaş uzaklaştığı görülmektedir.285 İngiliz Büyükelçi Sir Robert Ainslie’nin (elç. 1776-1794) de payitahttaki olumlu ilişkileri, 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı esnasında arası açılan Osmanlı Devleti ile İngiltere’yi birbirine yaklaştırmıştır.286 Bu bakımdan Yusuf Âgah Efendi’nin ilk daimî elçi olarak Londra’ya gönderilmesi tesadüfî bir faaliyet değildir.

1739 Belgrad Barışı itibariyle Osmanlı Devleti’nin özellikle Batı’daki dış politikasına bakıldığında yaklaşık otuz yıllık bir barış dönemi karşımıza çıkmaktadır. Böylece Osmanlı Devleti herhangi bir ittifak içerisinde yer almayarak yalnız kalma politikasını devam ettirmiştir. Fakat Avrupa Devletleri bu süre içerisinde Avusturya Veraset Savaşları ve Yedi Yıl Savaşları gibi çeşitli mücadelelere tanıklık ederek aktif ittifaklar oluşturmuşladır. Böylece Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya karşısında 1768 ve 1787 yıllarında girdiği iki mücadele esnasında da herhangi bir ittifaktan yoksun olmanın dezavantajlarını yaşayarak tecrübe etmiştir.287 Bu bağlamda yukarıda bahsedildiği üzere III. Selim’in henüz şehzadelik yıllarında İshak Bey’i Fransa’ya göndererek diplomatik girişimlerde bulunması, söz konusu tecrübelerle beraber tahta çıktığındaki kuracağı ittifakların nabzını tutmakta olduğunu ve ilerleyen süreç içerisinde Osmanlı Devleti’nin takip edeceği dış politikanın ana hatlarını göstermektedir. Bununla birlikte gerek Yusuf Agâh Efendi’nin İngiltere’ye gönderilmesi gerekse Seyyid Ali Efendi’nin Fransa elçiliği, XVIII. yüzyılın sonlarında Osmanlı dış politikasındaki değişime ışık tutmuştur.

Seyyid Ali Efendi, XVIII. yüzyılda kendisinden önce Fransa’ya gönderilen elçilere nazaran çok az sayılabilecek bir maiyetle sefaret görevi için yola çıkmıştır. Mehmed Said Efendi’nin 183 kişilik bir maiyete sahip olduğu düşünüldüğünde, Seyyid Ali Efendi’nin yaklaşık 20 kişilik bir heyetle Fransa’ya gidiyor olması dikkat çekicidir. Bu durumun sebebi ise Fransa’da yeni kurulan Cumhuriyet yöneticilerinin tasarruflu bir tavır takınarak oldukça basit bir tören ve merasim istemeleridir.288

285 Selim Hilmi Özkan, Osmanlı Devleti ve Diplomasi, s. 158-159.

286 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Sir Robert Ainslie’nin İstanbul Büyükelçiliği (1776-1794)”, Osmanlı Araştırmaları, 2008, C. 31, Sa. 31, s. 140-149.

287 Karaer, “agm.”, s. 72-73.

288 Bişgin, “agt.”, s. 13.

61

Dolayısıyla XVIII. yüzyılın ilk yarısında dahi nicelik ve gösteriş merakının üst düzeyde olduğu Osmanlı Devleti, yüzyılın sonlarına doğru Fransızların isteği üzerine de olsa yaklaşık 20 kişilik bir maiyetle sefaret görevini gerçekleştirmiştir.

2.1. Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Fransa Elçiliği (1797-1802)

1789 Fransız İhtilali sonrası Fransa’da yönetime gelen Directoire, diplomasiye ayrı bir önem vererek dış saygınlık ilkesi temelinde hareket etmiştir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya 1581, 1618, 1669, 1708, 1709, 1721 ve 1742 yıllarında gönderdiği elçilerin “olağanüstü elçi” statüsünde olması, Fransızların Osmanlı Devleti’ne İngiltere’de olduğu gibi Fransa’da da bir daimî elçilik açılması gerektiği konusundaki ısrarlarının temelini oluşturmuştur.289 Bu gelişmeler doğrultusunda Osmanlı Devleti, 1794’de esasen Berlin elçiliğine tayin edilmiş olan290 Moralı Seyyid Ali Efendi’yi Fransız elçiliğinin ısrarıyla birlikte Fransa’ya göndermeye karar vermiştir. Sultan III. Selim, söz konusu girişimiyle Osmanlı Devleti’nin diplomatik anlamda dönüşümüne öncülük ederek yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuştur. Maurice Herbette ise III. Selim’in Avrupa’ya daimî elçi atamaları yaparken zihninde siyasi çıkarların yanı sıra sanat ve bilim gibi faaliyetlerin ışığını yakacak olan nesiller yetiştirmek olduğu düşüncesindedir.291

Seyyid Ali Efendi, bir Türk kâtip, Codrika292 ile birlikte iki Rum tercüman, bir kâhya, bir oda uşağı, bir imam ve çeşitli görevlerdeki hizmet personeli de dâhil olmak üzere yaklaşık 20 kişinin bulunduğu bir gemiyle (Fiore del Levante) Fransa yolculuğuna başlamıştır (24 Mart 1797).293 Daha önce Fransa’ya gönderilen Osmanlı elçilerinin takip ettiği güzergâhtan ziyade, İtalya sahillerinden geçilerek Messina’da verilen otuz iki günlük mola ile birlikte yolculuk toplam elli iki gün sürmüştür.294 Bir

289 Herbette, age., s. 5.

290 Maurice Herbette, Fransa’da İlk Daimî Türk Elçisi Moralı Esseyit Ali Efendi 1797-1802, çev, Erol Üyepazarcı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2019, s. 28.

291 Herbette, age., s. 7.

292 Moralı Seyyid Ali Efendi’nin tercümanıdır. Osmanlı Devleti’nden gelen bilgi ve evrakı Fransa hükümetine gizlice sistematik bir şekilde aktarmıştır. Bilgin Aydın, “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”, Osmanlı Araştırmaları, İstanbul 2007, Sa. 29, s. 59.

293 Bernard Lewis, Seyyid Ali Efendi’nin Paris’e 1796’da gittiğini ifade etmektedir. Lewis, age., s. 62; 1329 yılında basılan Moralı Esseyyid Ali Efendi sefâretnâmesi’nde ise 15 Mart 1797 tarihinde yola çıkıldığı belirtilmektedir. bkz. Moralı Esseyyîd Ali Efendi, Moralı Essseyîd Ali Efendi Sefâretnâmesi, Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûʿası, İstanbul 1329, s. 1.

294 Soysal, age., s. 195; Herbette, age., s. 16-20.

62

Fransız kaynağı elçinin menzil noktalarından biri olan Messina’da karşılanması adına atılacak top sayısında küçük bir anlaşmazlık çıktığı ve bu durumun Seyyid Ali Efendi’nin aleyhine sonuçlandığı görüşündedir.295

Fransa topraklarına 15 Mayıs’ta ayak basan Seyyid Ali Efendi, veba salgınını küçümser bir tavırla karşılayarak 36 günlük296 karantina sürecine sürekli tepki ve hakaretler ile karşılık vermiştir. Kendisine, daha önceki elçilerin 40 gün karantinada bekledikleri, bu durumun zorunlu olduğu şeklinde beyanda bulunulmuşsa da elçi bu süre içerisinde hırçın ve uzlaşmaz tavrını devam ettirmiş hatta İstanbul’dan gelen eşyaların havalandırılmasında dahi zorluk çıkarmıştır.297 Osmanlı elçisi, esasında Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılın sonunda içerisinde bulunduğu durumu yansıtmakta idi. Osmanlı Devleti, bu dönemde hem elçiler göndererek Avrupa’nın askeri, siyasi ve fenni imkanlarından yararlanmak istemiş hem de Avrupa’ya XVI. yüzyıldan beri takındığı küçümser bir tavırla yaklaşmıştır. Elçi de aynı amaca yönelik olarak Fransa ile diplomatik bağın bir parçası konumunda gönderilmiş ve kendisinden gelecek nesillere düşünce, sanat ve bilim alanlarında yol gösterici olması beklenmiştir. Fakat elçi, karantina gibi önemli bir sağlık önlemini dahi küçümseyerek bu durumu kendisine yapılan bir saygısızlık olarak algılamış, Avrupalıların bu uygulamasını gereksiz bulmuştur.

Seyyid Ali Efendi daha İstanbul’dan hareket etmeden önce 12 Nisan’da Directoire yönetimi tarafından elçilik heyetinin nasıl karşılanacağına, yolculuğuna ve ikamet edilecek yere dair çeşitli planları içeren on altı maddelik bir kararname hazırlanmıştır.298 Bu kararname çerçevesinde karantina çıkışı elçi, Marsilya’daki Dışişleri Bakanlığı temsilcileri tarafından karşılanmış, bütçe kısıtlamalarına rağmen önemli ve şaşaalı bir törenle Hotel de l’Europe’a getirilmiştir. Ardından şehrin önemli şahsiyetlerini nezaket kuralları çerçevesinde kabul eden elçi, ertesi gün Dışişleri Bakanı Charles Delacroix’ya, sıkıcı karantina sürecinden biraz şikayetçi olarak kendisinin çok iyi karşılandığını ve yoluna Toulon limanı üzerinden Paris istikametine devam edeceğini bildiren ilk resmî mektubunu yazmıştır. Marsilya’da geçirdiği diğer

295 Herbette, age., s. 19-20.

296 Moralı Esseyyîd Ali Efendi, age., s. 9.

297 Herbette, age., s. 25-26.

298 Herbette, Une Ambassade Turque Sous Le Directoire, s. 295.

63

üç günde ise Seyyid Ali Efendi, sık sık tiyatro ve bale gösterilerine iştirak ederek eğlenceli vakitler geçirmiştir.299

Osmanlı elçisi, 24 Haziran’da Marsilya’dan ayrılarak Toulon şehrinde konaklamıştır. Elçi yoluna; Aix, Avignon, Valenca, Lyon, Macon, Chalon, Saulieu, Sens, Fontainebleau istikametinde devam ederek 14 Temmuz’da Paris şehrine intikal etmiştir. Yolculuğu esnasında Seyyid Ali Efendi’nin halat üretim fabrikasını detaylı bir şekilde incelemesi,300 elçinin yalnızca siyasi amaçlarla gönderilmemiş olduğunun önemli bir göstergesi niteliğindedir. Ayrıca elçinin yolculuğunda dikkatleri celb eden bir diğer mesele ise Lyon şehrinde Profesör Mollet’nin fizik laboratuvarını ziyaret ederek dikkatle incelemesidir. Herbette, burada Seyyid Ali Efendi’nin şimşek ve gök gürültüsüyle ilgili Profesör Mollet’nin bilimsel açıklamalarına itiraz ettiği, söz konusu doğa olaylarının bir meleğin üflemesi ve kanadını çırpması ile meydana geldiğini savunduğu düşüncesindedir.301 Herbette’in ifadelerine itibar edilecek olursa, Seyyid Ali Efendi’nin doğa bilimlerine karşı oldukça ilgisi kaldığı söylenebilir.

Seyyid Ali Efendi’ye Paris’te ikameti esnasında konaklaması için Directoire tarafından Saint-Dominique sokağındaki Monaco Konağı tahsis edilmiştir. Fransa yönetiminin almış olduğu tasarruf tedbirleri göz önünde bulundurulduğunda söz konusu konağın Seyyid Ali Efendi’nin hizmetine verilmesi oldukça cömert bir tavır olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca elçinin konağa yerleştiği günlerde ise Dışişleri Bakanlığı’nda bir değişiklik olmuş ve Delaxroix’nın yerine isminden çokça bahsedilecek olan Charles-Maurice de Talleyrand Périgord atanmıştır.302 Yeni atanan Talleyrand’ın gayretli ve titiz çalışması sonucunda Osmanlı elçisi için planlanan basit tören, yerini 28 Temmuz’da şaşaalı bir törene bırakmıştır. Nihayet Seyyid Ali Efendi, alkışlar eşliğinde Directoire yönetiminin bulunduğu Lüksemburg Sarayı’na ulaşmış, akabinde III. Selim’in fermanı ve itimat mektubunu Directoire yönetimine sunmuştur.303 Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Paris’te daimî bir elçi ile temsil edilmesi, Directoire yönetiminin diplomatik saygınlığa ulaştığını göstermiştir.

299 Herbette, age., s. 38-44.

300 Herbette, age., s. 54-55.

301 Herbette, age., s. 77-78.

302 Moralı Esseyyîd Ali Efendi, age., s. 23; Soysal, age.; Herbette, Une Ambassade Turque Sous Le Directoire, s. 97-105.

303 Herbette, Une Ambassade Turque Sous Le Directoire, s. 107-132.

64

Elçi, Paris halkı tarafından sempati ile karşılanmış ve bu durumu kendisiyle beraber ülkesine olan saygının bir tezahürü olarak yorumlamıştır. Maurice Herbette ise söz konusu durumu, Paris halkının gerek yaşadığı büyük siyasi sıkıntılar gerekse her zaman sahip olduğu heyecan verici duyguların bir tezahürü olarak yorumlamıştır. Yani Parisliler aslında Osmanlı elçisine ilgi çekici bir yabancı olduğu için yoğun ilgi göstermişlerdir. Dolayısıyla hem Parislilerin ilgisi hem de Talleyrand tarafından görünüşteki samimi yaklaşım sebebiyle Seyyid Ali Efendi, ilk haftalarını balolar, tiyatrolar ve şerefine verilen yemeklerden büyük keyif alarak geçirmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin sistematik olarak dâimî elçilerle iletişim faaliyetlerinin henüz bir rutin oluşturmamış olması sebebiyle Seyyid Ali Efendi ve maiyetinin çeşitli diplomatik prosedürler hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Elçinin Fransızca konusundaki yetersizliğinin yanı sıra Avrupa kültürüne hâkim olmayışı oldukça dikkat çekici bir husustur. Aynı zamanda iletişiminin yeterli düzeyde olmaması, Osmanlı yönetimi ile olan irtibatını oldukça sınırlamıştır. Bununla birlikte elçi, Osmanlı sınırları içerisinde Fransızlara tanınan ayrıcalıkların, diplomasinin karşılıklılık ilkesi kapsamında Fransa sınırları içerisinde de Osmanlı tebaasına tanınmasını isteyerek kendisinden beklenen görevi ancak 20 Ağustos’ta imzaladığı ticari bir nota ile başlatmış oldu.304 Fakat Talleyrand’ın görünüşte olumlu tavırları, sürecin yüzeysel bir şekilde geçiştirilmesiyle sonuçlanmış ve Osmanlı elçisinin ilk resmî girişimi başarısız olmuştur.305 Elçi Seyyid Ali Efendi, Mısır kuşatmasına kadar Fransız diplomasisinin büyüsünden kurtulamayarak herhangi bir siyasi başarı elde edememiştir.

Talleyrand’ın Dışişleri Bakanı olmasıyla beraber, Fransa’nın yeni sömürgeler edinmesi gündeme gelmiş ve bu durum Bonaparte’ın Akdeniz’de mücadele edilecekse Mısır’a hâkim olunması gerektiği düşüncesiyle birleşmiştir. Bununla birlikte Fransa, uzun yıllar boyunca dostluk bağlarını güçlendirdiği Osmanlılara karşı, kendi çıkarları uğruna bir mücadele içerisine girecektir. Fransa’nın söz konusu projesi hakkında şüphelerini delillendirmek için bazı ajanlar görevlendirmek isteyen Seyyid Ali Efendi’ye Fransa Hükümeti lehine çalışan Codrika mani olmuştur. Aynı zamanda Seyyid Ali Efendi, Bonaparte’ın İskenderiye’ye asker çıkardığı sırada İstanbul’a,

304 Soysal, age., s. 201.

305 Herbette, age., s. 146-198.

65

durumun farkında olmayarak Fransız deniz filosunun aslında Sicilya üzerine gideceğini ifade eden bir mektup göndermiş ve III. Selim’in oldukça ağır tepkisine muhatap olmuştur.306 Dolayısıyla elçi, Talleyrand’ın sinsice yürüttüğü politika ile beraber Osmanlı elçiliğinin bir personeli olan Codrika’nın ihaneti sonucunda Mısır Seferi’nin hazırlıklarından haberdar olamamıştır. Sürecin devamında Osmanlı Devleti’nin Fransızların saldırgan politikası sonucunda Fransız elçiliğini ve elçisini rehin alması307 ile birlikte Seyyid Ali Efendi de Directoire katında rehin olmuştur.308 Fakat Seyyid Ali Efendi’nin Mısır meselesinden sonra önemli maddi sıkıntılar çektiği ve bir an önce İstanbul’a dönmek istediği bilinse de kendisine Ruffin’e Osmanlı topraklarında davranıldığı kadar sert davranılmayarak309 Saint-Dominique sokağındaki aynı konakta ikametine devam etmesine izin verilmiştir.310 Dolayısıyla Seyyid Ali Efendi’nin Osmanlı Devleti ile olan irtibatı doğrudan kesilmemiş ve kendisinin herhangi bir tehlike oluşturmadığı kanaatine varılmıştır. Böylelikle Mısır savaşı sonrasında iki devlet arasındaki dostluk ilişkilerinin tekrar kurulması planlanmıştır.311

Mısır Savaşı’nın bitiminde ise Seyyid Ali Efendi, Fransa Dışişleri Bakanı Talleyrand ile karşılıklı bir barış antlaşması taslağı hazırlamıştır. Fakat elçinin bu çok tecrübeli diplomat karşısında yine pek şansı yaver gitmemiş, Talleyrand’ın Osmanlı Devleti’nin dostu olan İngiltere ve Rusya’nın aleyhinde antlaşmaya küçük maddeler eklemesi yeni bir krize neden olmuş ve antlaşma taslağı iptal edilmiştir.312 Bu durum Seyyid Ali Efendi’nin sefaretini bitiren son başarısız gelişme olmuştur. Bir başka talihsizlik ise Moralı Seyyid Ali Efendi’nin, yanında bulunan Rum tercüman

306 Moralı Seyyid Ali Efendi’nin İstanbul’a gönderdiği vesikanın derkenarında III. Selim’in “Ne eşek herif imiş” şeklindeki yazısı vardır. BOA, HAT., 142/5876, H. 24 Rabiulahir 1213/M. 5 Ekim 1798; Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri 1793-1821, s. 31; ayrıca bkz. Herbette, age., s. 225-226.

307 Fransızların Mısırı işgalinden sonra Osmanlı Devleti’nin de Fransa’ya harp ilanı ile birlikte Osmanlı’da mukim Fransızları hapsettiğine dair evrak için bkz. BOA, A. AMD, 42/14; H. 7 Şevval 1213/M. 14 Mart 1799; Jorga, age., C. 5, s. 120.

308 Herbette, age., s. 238-247. Ayrıca Boneparte’ın Mısır işgali esnasında Osmanlı sınırları içinde bulunan Fransızların durumu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Şenay Özdemir Gümüş, “Napolyon’un Mısır İşgali Sırasında Osmanlı Topraklarındaki Fransızlar”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2013, Sa. 9, ss. 249-278.

309 Sırkâtibi Ahmed Efendi, age., s. 286.

310 Beydilli, “Seyyid Ali Efendi”, s. 46; Osmanlılar tarafından Ruffin’in oldukça nazik bir şekilde tevkif edildiğine dair bkz. Jorga, age., s. 126.

311 Kuran, age., s. 34.

312 Herbette, Fransa’da İlk Daimî Türk Elçisi Moralı Esseyit Ali Efendi 1797-1802, s. 32.

66

Codrika’dan Bâbıâli’ye övgü ile bahsetmesidir. Öyle ki İstanbul’daki Rus elçisi Tamarra dahi Paris’te bulunan Rus elçisinden aldığı bilgiyle Codrika’nın bir Fransız casusu olduğunu Osmanlı Devleti’ne bildirmişti.313 Codrika, Seyyid Ali Efendi İstanbul’a döndükten sonra da Fransa Hariciye Nezareti’nde çalışmaya devam etmiş ve kaleme aldığı resmi raporlarında en başından beri casus olarak çalıştığını itiraf etmiştir.314 Bu durum, aynı zamanda Seyyid Ali Efendi’nin en yakınında bulunan adamını dahi tanımakta zafiyet gösterdiğinin bir delilidir.

Talleyrand’ın gerek Mısır seferi öncesi gerekse sonrasında Seyyid Ali Efendi’ye karşı sergilediği aldatıcı yaklaşımın elçi tarafından fark edilemeyişi, onun Fransa serüveni esnasında karşılaştığı en kötü tecrübe olarak kalmıştır. Burada Seyyid Ali Efendi’nin siyasi anlamda tecrübe sahibi olmayışı söz konusu durumun en önemli sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca karşısında Talleyrand gibi çok önemli bir diplomatın bulunması da elçinin başarısız faaliyetlerinin önemli sebeplerindendir.315 Yine burada dikkat çeken bir diğer mesele ise İstanbul’da mukim Rus elçisinin Osmanlı Devleti’ni henüz Mısır Savaşı başlamadan önce Bonaparte’ın balkanlardaki faaliyetlerine karşı uyararak Fransızlar aleyhinde tahriklerde bulunmasıdır.316 Görülüyor ki Rusya, Akdeniz’e inme politikası karşısında Fransa’nın önemli bir engel teşkil edeceğini düşünerek çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir.317 XVIII. yüzyılın ortalarında Fransızların, Osmanlı Devleti’ni Rusya ve Avusturya’ya karşı kışkırtmaları, yüzyılın sonlarında ilişkilerin boyut değiştirmesiyle beraber tam tersi bir durumu gözler önüne sermiştir. Fransa, Mısır Seferi’yle beraber XVIII. yüzyıl boyunca savunduğu Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü düşüncesine aykırı hareket etmiş ve Osmanlıların İngiltere ve Rusya ile yakınlaşmasına sebep olmuştur.318 Öte yandan 9 Temmuz 1802 tarihinde Osmanlı Devleti’ne Seyyid Ali Efendi tarafından gönderildiği düşünülen şifreli bir mektup ulaşmıştır.319 Seyyid Ali Efendi’nin Fransa’da yaşadıkları göz önünde bulundurulursa Mısır Savaşı’ndan sonra şifreli bir mektup göndermeyi tercih etmesi hiç de tesadüf değildir. Fransızların Mısır çıkartması

313 Kuran, age., s. 34.

314 Herbette, Fransa’da İlk Daimî Türk Elçisi Moralı Esseyit Ali Efendi 1797-1802, s. 30.

315 Kuran, age., s. 35.

316 Soysal, age., s. 173.

317 Sırkâtibi Ahmed Efendi, age., s. 287.

318 Yalçınkaya, “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası-Zitvatorok’tan Küçük Kaynarca’ya- (1606-1774)”, s. 78.

319 BOA, HAT., 1336/52150, H. 08 Rabiulevvel 1271/M. 9 Temmuz 1802.

67

sebebiyle Paris’te müşkül dönemler geçirmiş olan Seyyid Ali Efendi, 15 Temmuz 1802 tarihinde Paris’ten İstanbul’a doğru yola çıkmış ve 6 Eylül’de İstanbul’a ulaşmıştır.320 Elçinin dönüşte kara yolu güzergâhını kullandığı bilinmektedir.321

Fransızlar Mehmed Said Efendi’den beri özel bir amacı olan İshak Efendi hariç tutulursa resmî olarak Osmanlı elçisiyle muhatap olmadıkları için Seyyid Ali Efendi’ye karşı oldukça ilgili davranarak onu hemen hemen her gece eğlence ve etkinliklere davet etmişlerdir. Böylece elçinin Fransa günleri en azından Mısır meselesine kadar birkaç temel mesele haricinde zevk-ü safa içerisinde geçmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin ilk Paris ikamet elçisi olan Seyyid Ali Efendi, her ne kadar iyi niyetli bir kişiliğe sahip olsa da önemli bir diplomatta olması gereken özelliklere sahip değildi. Bu sebeple Talleyrand gibi Fransız Devlet adamları tarafından çeşitli aldatmalara muhatap olması kendisini oldukça zor duruma sokmuştur.322 Fakat elçi, Paris’te geçirdiği yoğun diplomatik münasebetler ve sık sık karşılaştığı aldatıcı tavırlar sebebiyle önemli tecrübeler edinmiştir. Bu bağlamda da Osmanlı Devleti’ne dönüşünden itibaren gerek iç siyasette gerekse III. Selim’in çeşitli reformlarında ortaya koyduğu aktif görüntü, yaşadıklarından dersler çıkararak önemli bir devlet adamı haline geldiğini göstermektedir.323 Bu doğrultuda Seyyid Ali Efendi’nin İstanbul’a döndükten sonra diplomatik kimliğini şekillendirmeye başladığı söylenebilir. Elçi, payitahta döndükten sonra Talleyrand’ın siyasetine sarılmış ve farklı kutuplar içerisinde yer almasına rağmen uzun bir süre devlet içerisinde bulunduğu konumu muhafaza edebilmiştir. Böylelikle Seyyid Ali Efendi’nin diplomatik kişiliği ve karakterini şekillendiren en önemli mesele Mısır Savaşı iken en önemli şahsiyetin ise Talleyrand olduğu ifade edilebilir.

320 Herbette, age., s. 287.

321 Moralı Esseyyîd Ali Efendi, age., s. 59.

322 Kuran, age., s. 28.

323 Beydilli, “Seyyid Ali Efendi”, s. 46.

68

3. MEHMED SAİD GALİB EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM

Mektûbî-i Sadâret-i Âlî Kalemi başhalifesi Ahmed Said Efendi’nin oğlu olan Mehmed Said Galib Efendi, 1763 yılında İstanbul’da doğmuştur.324 Devlet-i Aliyye’de ilk görevini ise 1791’de Mukâleme Meclisi kâtibi olarak icra etmiştir. Daha sonra bir süre babası gibi Mektûb-i Sadâret-i Âlî Kalemi başhalifesi olmuş ardından cebeciler kâtipliği ve âmedcilik görevlerini yerine getirmiştir.325 Galib Efendi’nin Fransa’ya elçi olarak gönderilmesi ise şüphesiz Osmanlı Devleti’ndeki başarılı görevleri sayesinde gerçekleşmiştir. Zira Osmanlı Devleti, ikamet elçiliği sistemine geçiş yaptığı bir süreçte diplomatik faaliyetlerini kesintisiz şekilde sürdürmek adına elçilik müessesesine ciddi bir anlam yüklemiştir.

Osmanlı Devleti, Fransız Devrimi ile birlikte Fransa’ya karşı tarafsız bir tutum takınarak yeni hükümeti tanımakta acele etmemiş, nihayet 1797 yılında Seyyid Ali Efendi’yle birlikte Berlin ve Viyana’nın yanında ikinci ikamet elçiliğini Paris’te ihdas ederek Cumhuriyet Fransa’sına karşı olumlu düşüncelerini somutlaştırmak istemişti.326 Fakat Osmanlı Devleti’nin dostane yaklaşımlarına karşı askeri ve siyasi anlamda gittikçe güçlenen Bonaparte’ın da etkisiyle Fransa, doğuya karşı emperyalist bir gözle bakmaktaydı. Bu minvalde Bonaparte önderliğindeki birliklerin 1 Temmuz 1798 tarihinde Mısır’ı işgal ettiği bilinmektedir. Osmanlı Devleti ise muhtemelen III. Selim’in tahta geçmesiyle birlikte geliştirdiği olumlu diplomatik temaslar neticesinde İngiltere ve Rusya ile ittifak sağlayarak Fransızların Mısır’ı almalarına mani olabilmiştir.327 Söz konusu gelişmeler sonunda ise Osmanlı Devleti’nin Paris Büyükelçisi Seyyid Ali Efendi, çeşitli girişimlerde bulunarak Fransa Dışişleri Bakanı Talleyrand ile 9 Ekim 1801 tarihinde dört maddelik bir barış antlaşması imzalamıştır. Antlaşma’nın birinci maddesine göre Mısır Osmanlı Devleti’ne bırakılacak, Fransızlar

324 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Karesi Meşârihi, Hüsn-i Tabiyat Matbaası, İstanbul 1341/1922, C. 2, s. 137.

325 Ahmed Resmî, Halîfetü’r-Rüesâ, Takvîmhâne-i Âmire, İstanbul 1269, s. 167.

326 Berlin’e Giridli Ali Aziz Efendi, Viyana’ya İbrahim Afif Efendi ve Londra’ya da İsmail Ferruh Efendi görevlendirilmiştir. Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “İsmail Feruh Efendi’nin Londra Büyükelçiliği ve Siyasî Faaliyetleri (1797-1800)”, Pax Ottomana Studies in Memoriam Prof. Dr. Nejat Göyünç, ed. Kemal Çiçek, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001, s. 384; Yalçınkaya, “III. Selim Döneminde Dış Temsilciliklerin Kurulması”, s. 609.

327 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2012, C. 5. s. 120-122; İsmail Soysal, “Fransa”, DİA, İstanbul 1996, C. 13, s. 183.

69

Mısır’ı boşalttıktan sonra dahi diğer devletlere söz konusu coğrafyada verilen izinler Fransa Cumhuriyeti’ne de verilecektir. Antlaşmanın ikinci maddesi ise Yedi Ada Cumhuriyeti ve Venedik’e ait yerlerin Fransızlara bırakılacağını garanti etmektedir. Antlaşmanın üç ve dördüncü maddelerinde ele geçirilen mal ve rehinelerin geri iadesi ve iki devlet arasındaki ilişkilerin eski haline dönmesi vurgulanmaktadır.328 Fransa, bu antlaşma sonrasında bir an evvel Osmanlı Devleti ile dostluk ilişkilerini geliştirerek ticari çıkarlarını korumak istemiştir.329 Fakat görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nin Mısır’da İngilizlere vereceği imtiyazlar söz konusu antlaşma gereği Fransızlara da verilmek zorunda kalacaktır. Antlaşma maddelerinde ismi zikredilmemesine rağmen Talleyrand’ın siyasi tecrübeleri sonucunda dolaylı yoldan Fransızların lehine ifadelerin yer alması İngiltere’yi rahatsız etmiştir.330 Bu sebeple İngiltere’nin onayı alınmadan imzalanan söz konusu Ön Barış Antlaşması geçerliliğini yitirecektir.

Fransa’nın Mısır Seferi’ne çıkmasıyla birlikte Osmanlı-Fransız ilişkileri diplomatik temasların başladığı zamanlardan beri en yoğun günlerini yaşamıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti ile Fransa arasında yapılacak olan barış görüşmeleri de süreç içerisinde oldukça yoğun diplomatik temasların kurulmasında etkili olmuştur. Diplomatik temasları sürdürmek üzere Osmanlı Devleti tarafından hâlihazırda Fransa’da ikamet elçisi olarak bulunan Seyyid Ali Efendi’nin Ön Barış Antlaşması girişimleriyle birlikte Fransa hükümeti nezdinde itibarının azaldığı gerekçe gösterilerek yapılacak olan yeni antlaşma için İstanbul’dan bir murahhas görevlendirilmesi ve Ali Efendi’nin geri çağırılması kararlaştırılmıştır.331 III. Selim her ne kadar bu görev için ilk başta sabık Reisülküttap Âtıf Efendi’yi332 düşünmüş olsa da sonradan Amedî Galib Efendi’yi görevlendirmenin daha münasip olduğuna karar vermiştir.333 Dolayısıyla Galib Efendi, Paris’te mukim Osmanlı elçisi Seyyid Ali

328 Karal, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), s. 135-136.

329 Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 6, s. 623; Soysal, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), s. 321.

330 Jorga, müzakereler sırasında Paris’te bulunan Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Fransızlara Mısır’da ticari imtiyazlar teklif ettiğini ifade etmektedir. Jorga, a.g.e., s. 130.

331 Soysal, age., s. 330.

332 Çankırılı Derviş Osman Dede’nin oğludur. 1787-1792 seferinde yer almıştır. Özellikle Fransa’nın Mısır Seferi’ne çıkacağı günlerde Avrupa ve Fransa’nın dış politikası ile ilgili padişaha arz edilen lâyihası önemlidir. Soysal, age., s. 339-340.

333 “Vakıa gitmeden gayri tedbir yoktur. Geçen gün Âtıf Efendi’nin gitmesini lisâna almıştım; sonra mülâhaza eyledim, münasip göremedim; uymaz. Amedi Efendi aslından mükâlemelerde bulundu ve hâla maslahat içindedir. Dirayetli adamdır, gayet münasiptir. Murahhas tâyin eyledim. Münasip paye ve harcırah verilüp üç günedek azimet eylesün. Hak tealâ tevfik virsün. Maddenin ne kadar

70

Efendi’nin yerine Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki barış antlaşmasını imzalamak üzere gönderilmiştir. Bu itibarla ilk daimî Fransa elçisi Seyyid Ali Efendi ile bir süre Paris’te beraber ikâmet eden Galib Efendi, daimî elçi değil antlaşma için murahhas olarak tayin edilmiş, “fevkalade elçi” vasfı taşımıştır.

3.1. Mehmed Said Galib Efendi’nin Fransa Elçiliği (1802-1803)

Osmanlı Devleti’ne çeşitli alanlarda hizmet etmiş olan Mehmed Said Galib Efendi’nin icra ettiği en önemli görevlerinden birisi hiç şüphesiz Fransa elçiliğidir. Osmanlı yönetimi, Galib Efendi’yi şimdiye kadar yapmış olduğu hizmetler sebebiyle taltif etmiş ve kendisine Türk-Fransız Barış Antlaşması’nın imzalanması için “tam yetki” vermiştir.334 1802 yılında murahhas olarak Paris’e gönderilen elçinin, Seyyid Ali Efendi’nin yerine Fransız Bakan Talleyrand ve Bonaparte ile görüşerek Mısır Seferi sebebiyle bozulan Osmanlı-Fransız ilişkilerini eski haline getirmesi amaçlanmıştır.335 Galib Efendi’nin asıl görevi her ne kadar dostluğun yeniden tesisi olsa da Osmanlı Devleti’nin yenileşmesinde önemli rol oynayacak olan teknik anlamda kalifiye elemanları da İstanbul’a getirmesi istenmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti ile Fransa arasında Mısır Seferi’nden beri devam eden savaş hali, elçi aracılığıyla 25 Haziran 1802 tarihinde imzalanacak olan antlaşma ile sona erdirilecektir.336

Galib Efendi, murahhas olarak “ruznamçe-i evvel” payesiyle göreve atanmıştır.337 Fakat gerek Rusya’nın Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki görüşmelere aracılık yapmak istemesi gerekse İngiltere’nin söz konusu görüşmeler esnasında kendi çıkarlarını gözeten tavırları, Galib Efendi’nin Fransızlarla irtibatının

cesim olduğunu ve nezaketini kendi bilür. Göreyim anı İngiltereli bu varınca müsalehalarını tekmil ederlerse mülâhazasiyle tasdiknâme ve ruhsatnâme misillü iktiza eder zannolunur senedat var ise hafiyyen Galibe (yani murahhas tayin olunan Galib Efendi'ye) verilirse iktiza eder ise ibraz eder idi” Uzunçarşılı, “On Dokuzuncu Asır Başlarına Kadar Türk-İngiliz Münesebâtına Dair Vesikalar”, Belleten, Temmuz 1949, C. XIII, Sa. 5, s. 601.

334 Galib Efendi’nin tam yetki ile Fransa’ya murahhas olarak tayin olunduğu hatt-ı hümâyun için bkz. BOA, A. DVNS. NHM. d., 9/457-458, s. 440-441, H. 29 Zilkade 1216/M. 2 Nisan 1802.

335 Ahmed Resmî, age., s. 167; Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 137.

336 Orhan F. Köprülü, “Galib Paşa, Mehmed Said”, DİA, İstanbul 1996, C. 13. s. 330.

337 Fransa ve Rusya arasında mütareke imzalandıktan sonra Osmanlı Devleti de İstanbul’daki Fransız elçisiyle görüşmüş, Osmanlı-Fransız Barış Antlaşması’nın imzalanması için Mehmed Said Galib Efendi görevlendirilmiştir. Ayrıca Paris’te ikamet elçisi olan Moralı Seyyid Ali Efendi’ye de söz konusu atamayla ilgili bilgilendirilmiştir. BOA, HAT., 158/6586, H. 29 Zilhicce 1216/M. 2 Mayıs 1802; BOA, HAT., 119/4802, H. 29 Zilhicce 1216/M. 2 Mayıs 1802.

71

yanı sıra Paris’te ikamet eden Rus ve İngiliz elçilerle de yoğun bir şekilde diplomatik temaslar gerçekleştirmek durumunda kalmasına sebep olacaktır. Bu bakımdan Osmanlı elçisi, henüz Fransa yolculuğuna başlamadan, son dönem Osmanlı-Fransız münasebetlerinde ortaya çıkan ve çıkması muhtemel olan problemlere ilişkin bir tahrirat kaleme almıştır.338 Galib Efendi, barış antlaşması şartları için İngiltere’nin onayını temin edecek, gerekirse İngiltere ile birlikte Rusya’nın da aracılığını kabul edebilecek, olabildiği ölçüde Rusya ve İngiltere’nin rızasını alacaktır.339 Böylece elçi, Seyyid Ali Efendi ve Talleyrand arasında imzalansa da özellikle İngiltere’nin tasavvutunu görmezden geldiği için geçerliliğini yitiren Ön Barış Antlaşması’nın onaylanmaması hususuna da dikkat edecektir. Osmanlıların XVIII. yüzyılın son çeyreğindeki diplomatik tavrı düşünüldüğünde Galib Efendi’nin murahhaslığıyla birlikte Osmanlı-Fransız ilişkilerine bir düzen verilmek istenirken aynı zamanda İngiltere ile birlikte Rusya’nın da Osmanlı Devleti’nden uzaklaşmaması için çaba gösterilmesi büyük anlam kazanacaktır. Osmanlı Devleti, Galib Efendi’nin elçiliğiyle birlikte pragmatik bir misyon üstlenerek hem Fransa’yı hem de Rusya ile İngiltere’yi kendisinden uzaklaştırmak istememiştir. Bu doğrultuda Galib Efendi’nin Paris’e murahhas olarak görevlendirilmesi hususu İngiltere Dışişleri Bakanı’na yazılan bir mektupla bildirilmiş ve İngiltere ile olan ittifaka layıkıyla riayet edileceği ifade edilmiştir.340

Galib Efendi, dîvân-ı hümâyun baş tercümanı Morruzi ve tercüman Frankini ile beraber 1 Nisan 1802 tarihinde İstanbul’dan ayrılmıştır. 3 Haziran’da yani 63 gün sonra Paris’e varan elçinin yolculuğuna ilişkin sefaretnamesinden edinilen bilgilere göre Galib Efendi, sırasıyla Şumnu, Rusçuk, Yergöğü istikametinde hareket etmiş, ardından Bükreş’te Eflak Voyvodası’nın maiyetinde bulunan asker ve sivillerden müteşekkil bir heyet tarafından karşılanmıştır.341 Elçi, burada bir gece kaldıktan sonra tek gecelik molalarla birlikte 28 Nisan’da hareket edeceği Avusturya hududuna varır. Beraberindekilerle elinde olan tavsiye mektubu sayesinde burada karantina uygulamasına tabi olmadan sınırdan geçmiştir. Heyet yoluna Tûr-i Rûji342

338 Ayşegül Tokmak, “Mehmed Said Galib Efendi’nin Diplomasi Kariyeri”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Edirne 2019, s. 14-16.

339 Soysal, age., s. 330-331.

340 BOA, HAT., 140/5818, H. 29 Cemaziyelevvel 1216/M. 7 Ekim 1801.

341 Soysal, age., s. 331.

342 Turnu Roşu. Günümüzde Romanya sınırlarında bulunan Oltu Nehri kıyısında bir yerleşim yeridir.

72

istikametinde devam etmiş, söz konusu bölgeye intikalinden sonra burada bir gün konaklamıştır. Ardından Sibin343 şehrinde iki gün istirahat edilmiştir. Burada emekli bir generalin evinde konaklayan elçi, evin büyüklüğünden ve evdeki çeşitli kültürel ögelerden detaylı bir şekilde bahsetmiştir. Sibin’den ayrılan heyet, Temeşvar üzerinden yoluna devam ederek Tisa Nehri’ni geçmiş, Budin ve Peşte şehirlerini de ziyaret etmiştir. Özellikle Budin’de Galib Efendi’nin protokolle birlikte basit fakat eğlendirici olarak adlandırdığı tiyatroya gitmesi, belirli meselelerin çözüme kavuşması için pragmatik amaçlarla görevlendirilen muvakkat bir elçinin yolculuğu esnasında kültürel ortamlara iştirak etmesi bakımından dikkat çekicidir.344 Galib Efendi’nin Paris’e yolculuğunu karayolu ile gerçekleştirmiş olması nedeniyle bu süre zarfında gördüğü yerlerin çeşitliliği, denizyolu ile seyahat eden elçilere nazaran oldukça fazladır. Dolayısıyla elçinin sefaretnamesinde yer yer köprü ve nehirlerden bahsederek kültürel ögelere oldukça fazla yer vermesi tesadüf değildir. Ayrıca Galib Efendi, yolculuğu sırasında sık sık bahşiş vererek cömert bir elçi profili çizmiş,345 sefaretnamesinde esasen Fransa ile imzalanacak olan barış antlaşması için özel olarak gönderilmesine rağmen tıpkı bir kültür elçisi gibi gördüğü yerlerden ve farklılıklardan bahsetmiştir.

Galib Efendi’nin elimizde tamamı bulunmayan sefaretnâmesinde verilen bilgiler, özetle İstanbul’dan ayrılışı ve yolculuğuna dair kayıtları ihtiva etmektedir. Fakat elçi ile İstanbul arasındaki mektuplaşmalar aracılığıyla edinilen bilgilerle beraber Galib Efendi’nin Viyana’da Fransız elçisi Champagny (elç. 1801-1804) ile temas kurduğu bilinmektedir. Ayrıca elçi, Viyana’da İngiliz elçisiyle de bir araya gelerek Amiens Antlaşması’nın (1802)346 şartlarını görüşmüştür. Galib Efendi’nin Viyana’da İngiliz ve Fransız elçileriyle görüşmesi, onun Osmanlı-Fransız barış antlaşmasının imzalanması işinin dışında Avrupa’nın ahvalini de takip etme gereği duyduğunu göstermektedir.

343 Sibiu veya Sibin, Romanya sınırları içerisinde Erdel bölgesinde bulunan bir şehirdir.

344 Belkıs Altuniş Gürsoy, “Amedî Galib Efendi Sefaretnamesi”, Atatürk Kültür Türk ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Erdem Dergisi Aydın Sayılı Özel Sayısı III, Ocak 1997, C. 9, Sa. 27, s. 929-941.

345 Gürsoy, “agm.”, s. 915.

346 27 Mart 1802 tarihli Amiens Barış Antlaşması, İngiltere ile Fransa arasında imzalanmıştır. Osmanlı Devleti ile ilgili maddeler bulunduran bir antlaşmadır. Fransız Devlerim savaşlarını sona erdirmiştir. Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 6, s. 622.

73

Elçilik heyeti, Viyana’dan ayrılışının sekizinci gününde Strasbourg’a varmıştır. Burada Strasbourg halkının daha önce hiç Osmanlı insanı görmemesinden kaynaklı olsa gerek önemli bir kalabalık oluşturduğu ve elçiye karşı nezakette kusur etmediği bilinmektedir. Strasbourg’dan 19 pare top atışıyla uğurlanan heyet, beş gün içerisinde Paris’e varmış ve Seyyid Ali Efendi’ye tahsis edilen konağa yerleşmiştir.347

Galib Efendi, Paris’teki ilk görüşmesini Seyyid Ali Efendi ve bir tercüman eşliğinde Talleyrand ile gerçekleştirmiştir. Yeni gelen elçi, iki devlet arasındaki Mısır Seferi öncesinde var olan dostluk ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi için gönderildiğini beyan ederken Seyyid Ali Efendi, kendisine gönderilen İstanbul’a dönüş izin belgesini Talleyrand’a sunmuştur. Ayrıca bu görüşme esnasında Galib Efendi, kendisinin ikâmet elçisi olmaması sebebiyle itimatnameye348 sahip olmadığını fakat ruhsatname349 ile birlikte Bonaparte’a verilmek üzere beraberinde bir name-i hümâyun getirdiğini bildirmiştir.350 Bu görüşmeden iki gün sonra ise “parade”351 olarak isimlendirilen asker talimi sırasında Galib Efendi, Bonarpart ile görüşmüş, üstelik diğer devletlerin sefirleri ve Fransızların önde gelenlerinden oluşan yaklaşık yüz elli kişilik bir sofrada yemek yemiştir. Burada dikkat çeken husus ise, Bonaparte’ın Galib Efendi ile sohbeti esnasında Rus elçisinin konuşulanlara kulak kabartmasıdır.352 Görüşmeler sırasında Bonaparte’ın Galib Efendi’ye diğer ülkelerin elçilerine kıyasen ilgiyle mukabelede bulunduğu düşünülürse Mısır Seferi’yle birlikte bozulan Osmanlı-Fransız ilişkilerinin yeniden düzelmesi, en az Osmanlılar kadar Fransızların da istediği bir gelişme olarak yorumlanabilir. Ayrıca Galib Efendi’nin Bonaparte tarafından takdir edilmesi, elçinin de Fransa ile iyi ilişkiler geliştirilmesinde önemli katkıları olduğunu ortaya çıkaracaktır.353

347 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Âmedî Galib Efendinin Murahhaslığı ve Paris’ten Gönderdiği Şifreli Mektuplar”, Belleten, 1937, C. 1, s. 364-372.

348 Elçilerin tayin edildikleri ülkelere beraberinde götürdükleri güven mektubudur. bkz. Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 2011, s. 356.

349 Bir iş veya mesele özelinde verilen izin belgesidir. bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 2010, s. 1049.

350 Uzunçarşılı, “agm.”, s. 373-374.

351 Askeri geçit töreni. Yaşar Önen, Cemil Ziya Şanbey, Almanca-Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1993, C. II, s. 762.

352 Gürsoy, “agm.”, s. 922.

353 “…Murahhas taʿyîn buyurulan amedî dîvân-ı hümâyun saâdetlü Seyyid Mehmed Saʿîd Galib Efendi bu defʿâ me’mûriyeti müstevcibetü’l mefhârini kemâl-i gayret ile te’diye ve ifâ etmek cihetiyle fî nefsü’l emr tarafıma dahî şâyân-ı iʿtibâr olmuşdur…” Mehmed Said Galib Efendi’nin görevini iyi bir şekilde yerine getirdiğine ve Fransa hükümetine itibar gösterdiğine dair Bonaparte’ın III. Selim’e

74

Galib Efendi, Paris’e varışından yaklaşık bir hafta sonra Seyyid Ali Efendi ile birlikte Avusturya, İspanya, Rusya, Sicilyateyn, İngiltere, Danimarka, İsveç ve Prusya’nın Paris’teki elçilerini ziyaret etmiştir. Osmanlı elçisi, 25 Temmuz 1802 tarihinde ise Bonarparte ile yeniden dikkat çekici bir görüşme gerçekleştirmiştir. Burada Galib Efendi, Osmanlı ve Fransa arasındaki dostluğun ve yardımlaşmanın eski haline dönmesi ve Bonaparte hakkında padişahın iyi niyetlerini dile getirmek adına gönderildiğini tekraren ifade etmiştir. Bonaparte, padişahın nâme-i hümâyununu getiren elçiye, sadece İngilizlere zarar vermek amacıyla çıkılan seferi Osmanlıların yanlış anlayarak savaş ilan ettiklerini, Rusya, Avusturya ve İngiltere’nin her ne kadar Osmanlı Devleti’ne yönelik dostane yaklaşımlarda bulunsalar da hasmane düşünceler içerisinde olduklarını ve Osmanlı-Fransız dostluğunun neredeyse üç yüz yıllık bir temele dayandığını belirtmiştir. Bunlara ek olarak Bonaparte’ın söz konusu görüşme esnasında Fransızların Karadeniz’de serbest hareket etmesi konusundaki ısrarı ile birlikte Osmanlılara asıl zararın Rusya’dan değil Avusturya’dan geleceğini söylemesi dikkat çekicidir.354 Dolayısıyla Fransız yönetimi, bu yaklaşımıyla Mısır Seferi sonrasında eski dostluk ilişkilerini geliştirmeye çalıştıkları Osmanlıları bir süreliğine de olsa İngiltere, Avusturya ve Rusya’ya karşı kışkırtmayı başarmış, kendilerine yöneltilen hedef oklarını savuşturabilmiştir. Bununla birlikte Bonaparte’ın esas sorunun Rusya’dan ziyade Avusturya olduğunu vurgulaması da Fransızların Avusturya’ya karşı Osmanlı Devleti’ni harekete geçirerek Avrupa’daki en önemli rakiplerinden birini ekarte etmeye çalıştıklarının bir göstergesidir.

Uzunçarşılı’nın çalışmasından anlaşıldığına göre Galib Efendi, Bonaparte ile son görüşmesinde Rumeli ile birlikte Osmanlı Devleti’nin iç işlerine dair birçok soruya muhatap olurken padişahın Fransız kralları gibi devamlı sarayında oturmaması ve ülkelerini ilgilendiren meselelerde ihmalkâr davranmaması gerektiğine dair tavsiyeler almıştır.355 Ayrıca Bonaparte’ın Galib Efendi ile konuşurken oldukça rahat bir şekilde Osmanlıların çeşitli iç mesele ve dinamiklerinden bahsederek sorular sorması, XIX. yüzyılın başlarında genel anlamda Avrupa özelde ise Fransa’nın Osmanlı Devleti’ni

gönderdiği mektubunun tercümesi için bkz. BOA, A. DVNS. NHM. d., 9/480, s. 460, hüküm.480, H. 16 Cemazeyilevvel 1217/M. 14 Eylül 1802, ilgili belge için bkz. belge-4; Bonaparte’ın Mehmed Said Galib Efendi’ye yönelik memnuniyet ifadesi için ayrıca bkz. BOA, HAT., 166/6969, H. 29 Zilhicce 1217/M. 22 Nisan 1803.

354 Gürsoy, “agm.”, s. 924.

355 Uzunçarşılı, “agm.”, s. 396-403.

75

önemli ölçüde takip ettiği izlenimini ortaya çıkarmıştır. Fakat XVIII. yüzyılın ilk yarısında yani Mehmed Çelebi’nin de Fransa’ya gönderildiği dönem itibarıyla Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da meydana gelen gelişmeleri takip etmeye henüz mütemayil olduğu anlaşılmaktadır.356 Böylece XVI. yüzyıldan beri Osmanlı Devleti’nde elçi bulunduran Fransa’nın, süregelen bir gelenek sayesinde Osmanlılara dair önemli bilgilere, Osmanlıların Fransa’daki gelişmelere dair edindiği bilgilere kıyasen daha hızlı ve güvenilir bir şekilde ulaşmasını kabullenmek hiç de zor olmayacaktır. Galib Efendi’nin Paris’ten İstanbul’a kısa süreli görevine rağmen oldukça fazla ve şifreli raporlar göndermesi, Osmanlı Devleti’nin de XIX. yüzyılın başlarında bilginin gizlilik ve güvenilirliğine önem verdiğini göstermiştir.357 Öte yandan Avrupa’ya gönderilen diğer elçiler358 gibi Galib Efendi de maddi sıkıntılar yaşamış ve bu sıkıntıları telafi etmek için Fransa hükümetinden borç almak zorunda kalmıştır.359

Galib Efendi’nin, Mısır Seferi gibi oldukça olumsuz bir sürecin sonrasında görevlendirilmesine rağmen elçiliği süresince sergilediği diplomatik tavır ve iki devlet arasındaki ilişkilere olumlu katkısı göz önüne alındığında kendisinin Türk diplomasi tarihinde önemli yer edinmesi hiç de şaşırtıcı değildir.360 Şüphesiz elçinin zikredilen özellikle anılmasındaki en büyük faktörlerden birisi 25 Haziran 1802 tarihinde Talleyrand ile imzaladığı Türk-Fransız Barış Antlaşması’dır. Söz konusu antlaşma, iki devlet arasında artık barış olması, Fransızlara eskiden sahip oldukları tüm kapitülasyon haklarının yanı sıra Karadeniz’de ticaret serbestisi verilmesi, Karadeniz’in Türklere ait olan bölgelerindeki Fransız tüccar ve görevlilerin daha önce Osmanlı Devleti’nde

356 Osmanlı Devleti, özellikle Pasarofça Antlaşması’ndan sonra Avrupa’daki gelişmeleri takip etmek zorunda olduğunu anlamıştır. Yalçınkaya, “Ottoman Ambassadorial Accounts on Ukraine in the Eighteenty Century: The Case of the Embassy of Abdülkerim Pasha to Russia (1774-1776), s. 28-29.

357 Bazı şifreli raporlar için bkz. BOA, HAT., 163/6791, H. 25 Şevval 1217/M. 18 Şubat 1803; BOA, HAT., 169/7217, H. 05 Recep 1217/M. 1 Kasım 1802; BOA, HAT., 163/6791, H. 25 Cemaziyelahir 1217/M. 23 Ekim 1802.

358 Örneğin ilk ikamet elçisi olarak İngiltere’ye gönderilen Yusuf Agâh Efendi ve maiyeti, maaşların yetersizliği sebebiyle üç yıl Londra’da kaldıktan sonra bir an önce İstanbul’a dönmek istemişlerdir. Ayrıca Yusuf Agâh Efendi’nin ardından Londra’ya ikinci ikamet elçisi olarak görevlendirilen İsmail Ferruh Efendi de aynı maddi sıkıntıları yaşamıştır. Yalçınkaya, “III. Selim Döneminde Dış Temsilciliklerin Kurulması”, s. 606, 618; Yalçınkaya, “İsmail Feruh Efendi’nin Londra Büyükelçiliği ve Siyasî Faaliyetleri (1797-1800)”, s. 407.

359 Galib Efendi, Paris’te masraflar için kendisine verilen paraların yetersiz olması sebebiyle sarraflar ve Fransa hükümetinden almak zorunda kaldığı 5 kalemde toplam 48.680 kuruşun ödenmesi için takrir kaleme almıştır. BOA, C. HR., 174/8661, H. 28 Rabiulevvel 1217/M. 29 Temmuz 1802.

360 Köprülü, “agm.”, s. 331.

76

sahip olduğu haklara tekrar sahip olmaları, Mısır’ın Osmanlılara iade edilmesi, Yedi Ada Cumhuriyeti’nin tanınması, harpte zarar gören veya malları müsadere edilenlerle ilgili İstanbul’da iki devlet arasında özel bir antlaşma yapılması, nihayet harp esirlerinin serbest bırakılması yönünde hususları kapsayan, Fransızların da çıkarlarını koruduğu başarıyla imzalanmış bir antlaşmadır.361 Zikredilen antlaşma maddeleri, İkinci Koalisyon Savaşları’nı362 sonlandıran ve İngiltere ile Fransa arasında imzalanan, yine Osmanlı Devleti’ne dair maddeleri de içeren Amiens Barış Antlaşması’nın tesis ettiği şartlar üzerine inşa edilmiştir.363 Fransa, Osmanlı Devleti’yle imzaladığı bu antlaşmayla, her ne kadar Mısır Savaşı’ndan mağlup olarak ayrılmış olsa da Osmanlı Devlet’inden elde etmiş olduğu ayrıcalıkları yeniden kazanabilmiş ve özellikle Karadeniz’de serbest bir şekilde seyr ü sefâin etme şansını elde ederek Rusya’ya karşı önemli bir üstünlük sağlamıştır. Ayrıca Fransa ile savaş halinin devam etmemesi sebebiyle Osmanlı Devleti, Rus harb gemilerinin boğazlardan geçişini engellemeye çalışmış, böylece Mısır Savaşı öncesinde önemli diplomatik münasebetler geliştirilerek ittifak içerisinde olduğu İngiltere ve Rusya’nın yerine tekrar Fransa’yı tercih etmeye başlamıştır.364 Osmanlı Devleti’nin yeni elçiler göndererek Fransa ile barışı tesis etmesi, yalnızca Osmanlı ve Fransa arasındaki münasebetler aracılığıyla ortaya çıkmış bir gelişme olmaktan ziyade çeşitli Avrupa devletlerinin de içerisinde bulunduğu yapısal sürecin bir sonucudur. Dolayısıyla gerek bir savaşın fiilen sona erdirilmesi gerekse ilişkilerin eski haline getirilmesi sebebiyle

361 İsmail Hâmi Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Basımevi, İstanbul 1972, C. 4, s. 80; Soysal, age., s. 334-337; Antlaşma görüşmeleri esnasında kaleme alınan sekiz maddelik antlaşma taslağı için bkz. BOA, HAT., 11/354, H. 10 Safer 1217/M. 12 Haziran 1802; Osmanlı Devleti ile Fransa arasında imzalanan antlaşmanın bir de gizli maddesi bulunduğu bilinmektedir. Fakat ilgili evrak arşivde görüntülenememektedir. Gizli maddenin kabul edildiğine dair belge için bkz. BOA, A. DVNS. NHM. d., 9/468, s. 450, hüküm 468, H. 24 Safer 1217/M. 26 Haziran 1802; Görüntülemeyen evrak için bkz. BOA, HAT., 1667/34, H. 24 Safer 1217/M. 26 Haziran 1802.

362 İkinci Koalisyon Savaşları, 1798-1802 yılları arasında Fransa’nın Rusya, İngiltere ve Prusya gibi devletlerle yaptığı savaşları kapsamaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Fahir Armaoğlu, 19 Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1997, s. 58-61.

363 Türk-Fransız Barış Antlaşması’nın ismi bazı yerlerde “1802 Paris Barış Antlaşması” olarak geçse de İsmail Soysal söz konusu antlaşmayı “Türk-Fransız Barış Antlaşması” şeklinde ifade etmektedir. Ayrıca Mücteba İlgürel, editörlüğünü yaptığı Ahmed Vâsıf Efendi’ye ait Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr isimli eserin giriş kısmında söz konusu antlaşmadan “Paris Muahedesi” olarak bahsetmektedir. Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. XXXIV; Jorga, age., C. 5, s. 130; Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s. 91; Talleyrand ile Galib Efendi’nin Paris’te görüşüp antlaşmanın tamamlandığına dair sadrazamın arzı için bkz. BOA, A. DVNS. NHM. d., 9/478, s. 459, H. 29 Zilhicce 1217/M. 22 Nisan 1803.

364 Ahmed Vâsıf Efendi, age., 1994, s. XXXV.

77

Galib Efendi’nin kısa süreli görevi, yalnız Paris değil İstanbul tarafından da başarılı bulunarak çeşitli mükâfatlarla ödüllendirilmiştir.365 Bu anlamda ikamet elçiliği görevi ile Fransa’ya gönderilen Seyyid Ali Efendi’nin aksine kısa süreli olarak belirli konular üzerine elçi tayin edilen Galib Efendi’nin nispeten başarılı bir süreç geçirmesi, imparatorluğun XVIII. yüzyılın sonuna kadar sürdürdüğü pragmatik tavrın bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Daimî elçilik gibi önemli bir sisteme yeni adapte olmaya çalışan Osmanlılar, Galib Efendi örneğinde olduğu gibi henüz yeni kurulan ikamet elçiliklerindeki diplomatik çıkmazlara geçici elçiler görevlendirerek çözümcü bir yaklaşım sergilemişlerdir.

Başarılı bir elçilik süreci geçiren Galib Efendi, İstanbul’a döndükten sonra da Osmanlı Devleti’ne hizmet etmiş, sadaret makamına kadar yükselmiştir. Ayrıca Galib Efendi’nin Fransa elçiliği sonrasında dahi Osmanlı dış politikasının şekillenmesinde önemli icraatlarının olması, dönemin önemli şahsiyetleri arasında zikredilmesine sebep olmuştur.366

365 Soysal, age., s. 334.

366 Galib Efendi, 1803 yılında Fransa elçiliğinden dönüşü sonrası ilkin büyük tezkirecilik, ardından da Vâsıf Efendi’nin görevi olan reisülküttaplığa getirilmiştir. Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, age., C. 1, s. 81; Ahmed Resmî, age., s. 167; Bu memuriyeti esnasında Osmanlı Devleti ile Fransa’nın arasını bozmak isteyen Rusya ile ilişkileri canlı tutmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştır. Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, age., C. 1, s. 163; Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 138; Bir süre sonra Osmanlı Devleti padişah değişikliğiyle sonuçlanan Kabakçı Mustafa İsyanı ile karşı karşıya kalmış ve III. Selim tahttan indirilmiştir. Galib Efendi, her ne kadar III. Selim’in tekrar tahta geçmesi için çaba göstermişse de bunda muvaffak olamamış, yeni sultan IV. Mustafa tarafından nişancı tayin edilerek Rusya ile Slabozia Mütarekesi’nin imzalanması işiyle görevlendirilmiştir. Rus Sercio, Fransız Gelmeno ve Mehmed Said Galib Efendi’nin aralarında kaleme aldıkları antlaşma mazbatası için bkz. BOA, HAT., 253/14395, H. 15 Cemaziyelevvel 1222/M. 21 Temmuz 1807. Fransa’nın Rusya ile mütareke imzalamasıyla beraber Osmanlı Devleti de Fransa’nın dostluğunu temenni ederek Rusya ile mütareke imzalamıştır. BOA, HAT., 836/37731, H. 29 Zilhicce 1222/M. 27 Şubat 1808; Ayrıca bkz. Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 139; Tokmak, “agt.”, s. 33-44; Galib Efendi, II. Mahmud’un tahta geçmesinden hemen önce yeniden Reisülküttap olmuş ve bu görevini 1811 yılına kadar üç buçuk sene devam ettirmiştir. Ahmed Resmî, age., s. 168; Köprülü, “agm.”, s. 330; Ayrıca Galib Efendi, II. Mahmud döneminde de aynı görevi ifa ederek diplomat olmanın vermiş olduğu beceriler sayesinde farklı hükümdarlar döneminde dahi Osmanlı Devleti’ne hizmet edebilmiştir. 1811 yılında Sadâret Kethüdâlığı makamına tayin edilen Galib Efendi, 1812 Bükreş Antlaşması’nın imzalanmasında önemli rol oynamış ardından da üçüncü defa Reisülküttab olarak tayin edilmiştir. Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, age., C. 1, s. 659; Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 5, s. 182; Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, age., C. 1, s. 547-549; Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 139, 140; 1802 yılında kendisi ile beraber Fransa’ya daimî elçi olarak gönderilen Halet Efendi’nin de İstanbul’da bulunuyor olması, İstanbul’dan uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmıştır. Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, s. 183; Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 140; Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, age., C. 1, s. 668; Fakat 1814 yılında vezâret makamına, 14 Aralık 1823 tarihinde ise Mora meselesini çözümlemek üzere dokuz ay görev yapacağı sadâret makamına getirilmiştir. Ahmed Resmî, age., s. 169; Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 141; Modern Türk diplomasisinin kurucusu olarak nitelendirilen Galib Efendi, sürgün için gönderildiği Balıkesir’de

78

4. MEHMED SAİD HÂLET EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM

İstanbul’da 1760 senesinde doğan Mehmed Said Hâlet Efendi’nin babası Kadı Kırîmî Hüseyin Efendi’dir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde sistematik bir medrese eğitimi almayan Hâlet Efendi, Hanegi usulü eğitim olarak bilinen konakta (hane) edindiği eğitim367 sonucunda önce kadı olmuş daha sonra ise rikâb-ı hümâyun reisinin yanında çalışmıştır.368 Ardından hayatının belki de kritik tercihlerinden birisini yaparak İstanbul Galata Mevlevîhânesi şeyhlerinden Galib Dede’nin hizmetine giren Hâlet Efendi, İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde dîvân-ı hümâyun tercümanı olan Fenerli Rumlarla önemli temaslar kurmuştur.369 1803 yılında ise linguistik yetenek ve perspektifinin Avrupa sefaretine uygun olmamasına rağmen başmuhasebecilik pâyesiyle ortaelçi olarak Paris’e gönderilecektir.370 Hâlet Efendi’nin Paris’e elçi olarak gönderilmesinde Seyyid Ali Efendi ve Galib Efendi’nin Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair diplomatik faaliyetleri önemli bir yer tutmaktadır.

Osmanlı-Fransız dostluk ilişkilerinin Bonaparte’ın Mısır Seferi sonrasında sekteye uğraması gerek Osmanlı İmparatorluğu’nu gerekse Fransızları önemli ölçüde etkilemiştir. Bu bağlamda Bonaparte, ileriye yönelik “Batı İmparatorluğunu” kurma yolunda371 Osmanlı Devleti’nin siyasi ve coğrafi özelliklerini kullanmak isterken Osmanlılar da yaklaşmakta olan Rus ve İngiliz tehlikesi sebebiyle eski dostuna güvenmek zorunda kalmıştır. Sürecin gerektirdiği karşılıklı çıkar ilişkileri bağlamında ise Osmanlı-Fransız diplomasisi savaş sonrasında çok uzun sürmeden iki tarafın da vermiş olduğu çeşitli tavizlerle birlikte olumlu bir noktaya evrilmiştir. Seyyid Ali

hayatını kaybetmiştir. Mezarı Balıkesir Ulu Camii olarak da bilinen Zağanos Paşa Camii’ndedir. Köprülü, “agm.”, s. 331; Uzunçarşılı, age., C. 2, s. 143.

367 Süheyla Yenidünya, “Mehmet Sait Hâlet Efendi Hayatı İdari ve Siyasi Faaliyetleri (1760-1822)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2008, s. 7.

368 Abdülkadir Özcan, “Hâlet Efendi”, DİA, İstanbul 1997, C. 15, s. 249.

369 Ahmed Resmî, Halîfetü’r-Rüesâ, s. 158.

370 Paris’ten İstanbul’a döndükten bir yıl sonra her ne kadar reisülküttap olsa da bu görevde fazla kalamamış ve Fransa’nın İstanbul elçisi Sebastiani’nin Hâlet Efendi’nin İngilizlerle gizli muhabere ettiğine dair ihbarı üzerine Kütahya’ya sürgün edilmiştir. II. Mahmud tarafından Bağdat’a gönderilen elçi, burada başarılı bir şekilde Süleyman Paşa’yı etkisiz hale getirerek padişahın gözüne girmiş ve Rikâb-ı Hümâyun kethüdalığı ile nişancılık görevlerini ifâ etmiştir. Özcan, “agm.”, s. 249; Küçük Süleyman Paşa, 1807-1810 yılları arasında Bağdat Valiliği yapmıştır. Osmanlı Devleti’nden bağımsız hareket etmiştir. Nilüfer Bayatlı, “Osmanlı Döneminde Bağdad Valileri (1534-1917)”, Türk Dünyası Araştırmaları, 2005, Sa. 158, s. 199.

371 Ayrıntılı bilgi için bkz. Édouard Driault, Napoléon et l’Europe, Le Grand Empire, 1809-1812, Librairie Félix Alcan, Paris 1924.

79

Efendi ile başlamış Galib Efendi’nin faaliyetleri sonucunda karara bağlanmış olan 26 Haziran 1802 tarihli Paris Antlaşması, Osmanlı-Fransız ilişkilerinin normale dönmesinin bir tezahürüdür.372 Söz konusu antlaşmanın vurgulanması ile birlikte ilişkilerin eski haline dönüşünün pekiştirilmesi için Osmanlı Devleti, yalnızca antlaşma yapmış olmayı yetersiz görmüş olsa gerek ki Hâlet Efendi’yi dostluğun bir göstergesi/nişanesi olarak Fransa sefareti ile görevlendirmiştir. Fakat burada üzerinde durulması gereken önemli bir diğer husus ise Osmanlı Devleti’nin Hâlet Efendi’ye gizli bir misyon olarak yüklediği Avrupa ahvalinin tetkik edilerek İstanbul’a bildirilmesidir. Dolayısıyla Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın sonlarında temellerini attığı denge siyasetini XIX. yüzyılın temel taşlarından birisi haline getireceğinin sinyallerini vermiştir. Ayrıca Hâlet Efendi’ye tavsiye edilen üslubun da kimseyi gücendirmemek adına hareket etmeyi gerektirdiği düşünüldüğünde373 Osmanlılar, hem İngiltere ve Rusya ile hem de Fransa ile doğrudan bağlarını koparmak istememişlerdir. Böylece XIX. yüzyılda Fransa sefareti ile görevlendirilen daimî elçi, herhangi bir diplomatik sorunun çözülmesinden ziyade Fransa ile kurulmak istenen dostluk bağlarının374 yanı sıra Avrupa ahvalini gözlemlemek ve İstanbul’a bildirmek adına görevlendirilmiştir.

4.1. Mehmed Said Hâlet Efendi’nin Elçiliği (1803-1806)

Mehmed Said Hâlet Efendi, 12 Temmuz 1803 tarihinde İstanbul’dan Paris’e doğru hareket etmiştir. Kendisinden önce Fransa’ya gönderilen elçilerin yolculuklarına dair edinilen bilgilerin aksine Hâlet Efendi’nin Fransa yolculuğu ile ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Yolculuğu esnasında evlatlığı Osman’ın vefat etmesi bunda etkilidir.375 Elçilik heyeti Paris’e varmadan önce Strassbourg şehrine girmiş ve burada şehrin önde gelenleri tarafından 11 pare top atışı ile selamlanmıştır. Strassbourg’da bir gece konaklayan heyet 22 Eylül 1803 tarihinde Paris’e varmıştır.376

372 Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 5, s. 135.

373 Yenidünya, “agt.”, s. 16-17.

374 BOA, A. DVNS. NHM. d., 9/ 482, s. 461, 462, H. 26 Safer 1218/M. 17 Haziran 1803.

375 Yenidünya, “agt.”, s. 21-22.

376 Halet Efendi, İstanbul’dan hareket edişinden 72 gün sonra Paris’e varmıştır. BOA, HAT., 137/5617, H. 29 Zilhicce 1219/M. 31 Mart 1805.

80

Osmanlı elçisinin Fransız yetkililer ile ilk temasları her ne kadar olumsuz bir hava estirmiş olsa da Talleyrand gibi önemli bir siyaset adamına karşı duruşu ile geri adım attıran Hâlet Efendi, resmi bir şekilde Dışişleri Bakanlığı’na davet edilmiştir. Hâlet Efendi, Seyyid Ali Efendi ve Galib Efendi’ye kıyasla kendisinin dik duruşu sayesinde daha fazla itibar gördüğü düşüncesindedir.377 Fakat zikredilen elçilerin gerek gönderiliş misyonları gerekse üstlendiği vazifeler birbirinden farklı olmakla birlikte dönemlerinin iki devlet arasındaki ilişkileri de göz önüne alındığında böyle bir sonuca varmanın yanlı bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Zira Seyyid Ali Efendi ile birlikte aynı dönemde Viyana, Berlin ve Londra’ya görevlendirilen elçilerin de dönemin siyasi ve ekonomik sorunları sebebiyle çok başarılı olamadıkları bilinmekteydi.378

Hâlet Efendi, Talleyrand ile görüşmesinin ardından Bonaparte ile de görüşme yapmak için ayrıca davet edilmiş ve III. Selim’in gönderdiği hediyeler379 ile beraber nâme-i hümâyunu ve sadrazamın380 mektubunu takdim etmiştir.381 Bonaparte ile görüşmek için huzura davet edilen Osmanlı elçisinin söz konusu daveti kendisinden önce hiçbir elçinin huzura girmemesi şartıyla kabul ettiği görülmektedir.382 Ayrıca elçi, Bonaparte ile ikinci görüşmesinde, Papalık ve Avusturya elçilerinden sonra huzura giriş yapmıştır. Zikredildiği üzere bu konuda hassas olduğunu belirten Osmanlı elçisi, söz konusu durumdan rahatsız olarak tepkisini ortaya koymuş fakat İstanbul’dan gelen haberle birlikte bu durumu bir sorun haline getirmemesi, benzer durumla karşılaşması halinde sorumluluk alarak Osmanlı Devleti’nden olabildiğince bağımsız bir şekilde meseleleri çözmesi söylenmiştir.383 Bu hususta Osmanlı Devleti’nin Fransa

377 Fakat Halet Efendi, kendisine yapılan iyi muamelenin gerçek sebebini bir türlü anlayamadığını da ifade etmiştir. BOA, HAT., 137/5617, H. 29 Zilhicce 1219/M. 31 Mart 1805.

378 Yalçınkaya, “III. Selim Döneminde Dış Temsilciliklerin Kurulması”, s. 618.

379 Hediyeler ile ilgili bkz. BOA, C. HR, 165/8246, H. 10 Rabiulevvel 1218/M. 30 Haziran 1803; BOA, HAT., 137, 5613, H. 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804; BOA, HAT., 139/5613, H. 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804; BOA, HAT., 139/5764, 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804; BOA, HAT., 139/5770, 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804.

380 Sadrazam Yûsuf Ziyâ Paşa, Eylül 1798-24 Nisan 1805 ve 1 Ocak 1809-26 Mart 1811 tarihleri arasında iki defa sadaret makamına getirilmiş ve toplamda yaklaşık dokuz sene görev yapmıştır. Özellikle Fransızların Mısır Seferi esnasında Serdâr-ı Ekrem olması, Paşa’nın Fransa ile diplomatik ilişkiler konusundaki tecrübesini göstermektedir. Bu sebeple Yûsuf Ziyâ Paşa, XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkileri açısından önemli bir şahsiyettir. 26 Ağustos 1817 tarihinde vefat etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Beydilli, “Yûsuf Ziyâ Paşa”, DİA, İstanbul 2013, C. 44, ss. 34-37.

381 Yenidünya, “agt.”, s. 27.

382 Yenidünya, “agt.”, s. 26.

383 Karal, age., s. 52-53.

81

ve Fransız elçilerine gerek protokollerde gerekse diğer diplomatik sahalarda tanıdığı ayrıcalıkların384 XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başlarında Fransızlar tarafından tanınmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Fransızlara karşı Osmanlı Devleti’nin XVI. ve XVII. yüzyıllardaki ilişkilerde üstünlüğü göz önüne alındığında XVIII. yüzyılda başlayan yoğun diplomatik faaliyetlerle birlikte Fransızların XIX. yüzyılda Osmanlı elçisine karşı davranışları ve Osmanlı elçisinin mütekabiliyet ilkesini hatırlatma ihtiyacı duyması, değişen ve dönüşen Osmanlı-Fransız ilişkilerinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.

Fransızların Mısır Seferi ile beraber Osmanlı topraklarına saldırması ve XVIII. yüzyılın sonlarında tüm Avrupa devletlerinin dış politikalarını kendi çıkarları temelinde inşa etmeleri, Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda hiçbir devlete tamamen güvenememesiyle sonuçlanmıştır. Avrupalı devletlere duyulan güvensizlikle beraber Hâlet Efendi, Paris’ten gönderdiği ilk takririnde Osmanlı Devleti’ni her ne kadar Paris Barış Antlaşması imzalanmış olsa da Fransa’nın saldırgan politikalarına karşı temkinli olunması gerektiği konusunda uyarmıştır.385 Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Hâlet Efendi’nin uyarıları doğrultusunda İnebahtı Kalesi ve civarında bazı önlemler almış,386 alınan önlemlerin Fransa tarafından fark edilmesi küçük çaplı bir krize neden olsa da Hâlet Efendi meseleyi olabildiğince bürokratik bir üslupla geçiştirmiştir. Ayrıca elçinin Bonaparte ile üçüncü görüşmesinde Fransa’ya duyulan güvensizlik gündeme getirilmişse de Fransız yönetimi, Osmanlı Devlet adamlarının meseleyi yanlış anladıklarını vurgulayarak Rusya’nın Osmanlı Devleti’nde karışıklık çıkarmaya çalıştığı iddiasında bulunmuştur.387 Bonaparte, III. Selim’e gönderdiği mektubunda söz konusu meselenin Avusturya ve Rusya’nın kışkırtmaları sonucu ortaya çıktığını da ifade etmiştir.388 Dolayısıyla XVIII. yüzyılda olduğu gibi XIX. yüzyılda da Fransa,

384 Fransa elçileri, diğer devletlerin elçilerine kıyasen protokol kısmında önde gelmekteydi. İbrahim Yıldırım, Osmanlı Devleti’nde Elçi Kabulleri, Kitap Yayınevi, İstanbul 2014, s. 42.

385 BOA, HAT., 138/5729-A, H. 17 Cemaziyelahir 1218/M. 4 Ekim 1803. Hâlet Efendi bu belgede 72 günde Paris’e vardığı bilgisi ile birlikte Fransa’nın Mora veya Arnavutluk civarına saldırabileceğini belirtmektedir.

386 BOA, HAT., 218/12027, H. 20 Recep 1218/M. 5 Kasım 1803; BOA, HAT., 218/12029, H. 18 Şevval 1218/M. 31 Ocak 1804; BOA, HAT., 140/5815, H. 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804.

387 Ayrıca burada Halet Efendi, Rum tercümanlara güvenmediği için Arapça-Fransızca tercüman temin etmiş ve Bonaparte ile görüşmesinde Arapça konuşmuştur. BOA, HAT., 139/5766-B, H. 15 Zilkade 1218/M. 15 Şubat 1805. Kuran, Bonaparte’ın Rum tercümanlara itimat etmediği için mülakat esnasında Rum tercüman bulundurmadığı bilgisini vermektedir. Kuran, age., s. 49.

388 Halet Efendi’nin söz konusu mesele ile ilgili takriri için bkz. BOA, HAT., 139/5766-B, H. 15 Zilkade 1218/M. 26 Şubat 1804.

82

Osmanlı Devleti’ni hem tarihi rakibi Avusturya’ya hem de çıkar çatışması sebebiyle Rusya’ya karşı kışkırtmaktan geri durmamıştır. Osmanlı Devleti XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ortaya koyduğu denge politikası sebebiyle XIX. yüzyılın başlarında Fransa, Avusturya ve Rusya üçgeni içerisinde kalmış ve bölgede devletlerin birbirine karşı kullandığı tehdit unsuru haline gelmiştir.

Napoleon Bonaparte, tıpkı Galib Efendi’ye izah ettiği gibi Hâlet Efendi’ye de Mısır’a girme sebebinin Osmanlı Devleti’ne karşı bir girişim olmadığını, asıl amacının Hindistan’a ulaşmak olduğunu, fakat bunu Osmanlı Devleti’ne açıklayamadığını ifade etmişti.389 Bu bakımdan Fransa, her ne kadar güçlü bir orduya sahip olsa da XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti ile ilişkilerini eski haline döndürmeye çalışarak bölgedeki varlığını koruma düşüncesindedir. Söz konusu çıkar temelindeki Fransız dostluğu ise gerek Osmanlı Devleti gerekse Hâlet Efendi tarafından fark edildiği için Bonaparte’a diplomasinin gerektirdiği bir üslupla karşılık verilerek herhangi bir münakaşanın ortaya çıkmasına izin verilmemiştir.

Hâlet Efendi, elçiliği sırasında özellikle Seyyid Ali Efendi’ye kıyasla Bâbıâli’yi sık sık uyararak önerilerde bulunmuştur. Söz konusu durumun en iyi örneklerinden birisi Fransa’nın Varna’ya konsolosluk açmak istemesi ile birlikte bu durumun kabul edilmemesi, zira kabul edildiği takdirde bunun yolunun açılacağı ve Fransa’nın başka yerlere de konsolos atamak isteyerek durumun farklı boyutlara evrileceği yönündeki tavsiyesidir. Ayrıca elçi, Osmanlı yönetimine Bonaparte’ın imparator olması halinde kendisine itimatnamenin derhal gönderilmesi gerektiği aksi halde diplomatik bir kriz yaşanacağı öngörüsünde bulunmuştur.390 Bonaparte’ın imparator ilan edilmesi (3 Mayıs 1804) Bâbıâli’ye Hâlet Efendi aracılığıyla 14 Ağustos 1804 tarihinde bildirilmiş fakat Osmanlı Devleti, Rusya ve İngiltere’nin de bu durumdaki tavırlarını dikkate alarak 24 Şubat 1806 tarihine kadar Bonaparte’ın imparatorluğunu resmen tasdik etmemiştir.391 Söz konusu süreç içerisinde Hâlet Efendi’nin bir an önce imparatorluğun tanınması yönündeki ısrarları ile birlikte

389 BOA, HAT., 741/35065, H. 21 Rabiulahir 1219/M. 30 Temmuz 1804; BOA, HAT., 139/5763-A, H. 21 Rabiulahir 1219/M. 30 Temmuz 1804.

390 Yenidünya, “agt.”, s. 35-45.

391 Osmanlı Devleti’nin Napoleon Bonaparte’ın imparatorluğunu tasdik ettiği hatt-ı hümâyun için bkz. BOA, HAT., 250/14198, H. 05 Zilhicce 1220/M. 24 Şubat 1806; Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, C. V, s. 2806.

83

müttefik olarak Rusya ve Fransa arasında kalınırsa tercihin Rusya’dan yana kullanılması gerektiği görüşü de oldukça dikkat çekicidir.392 Ayrıca Osmanlı elçisi, cumhuriyetin ilanından beri Fransızların olması gerekenden farklı davrandıklarını fark etmiş, onlara güvenilmemesi gerektiği yönünde bir yaklaşım sergilemiştir.393

Hâlet Efendi’nin görevlerinden birisi de bahsedildiği üzere yalnızca Osmanlı-Fransız diplomatik temasını sağlamak değil aynı zamanda gerek sosyal gerekse kültürel anlamda Fransa özelinde Avrupa ahvalini gözlemlenmekti. Söz konusu görev için ise Avrupa’da halihazırda gazetelerin basılıyor olması, bilgiye ulaşılabilirlik açısından önemlidir. Avrupa’da matbaanın oldukça sistematik hale gelmesiyle birlikte Osmanlı Devleti’nden yıllar önce gazetelerin basılmaya başlandığı bilinmekteydi.394 Bu süreçte Hâlet Efendi de Fransa’da çıkan gazetelerin Osmanlı Devleti ve Avrupa ahvali ile ilgili yazdıklarını takip etmiştir. Gazeteleri yalnızca takip etmekle kalmayan elçi, önemli gazete kupürlerini İstanbul’a göndererek Osmanlı Devleti’ni bilgilendirmiş ve yalan haber yaptığını iddia ettiği gazetelerin de uyarılması için Fransa dışişlerine takrirler yollamıştır. Ayrıca Hâlet Efendi, gazetelerin Fransa’nın aleyhinde olan devletlerle Osmanlı Devleti’nin müttefik olarak hareket ederek tarafsızlığını bozduğu yönündeki haberlerini İstanbul’a iletmiş, bu haberleri yalan haber olarak nitelendirerek söz konusu durumun Fransa Devleti’nin dahi hoşuna

392 Belgenin okunması ile ilgili Enver Ziya Karal, Hâlet Efendi’nin tercihinin Fransa’dan yana olduğu görüşündedir. Fakat Süheyla Yenidünya, Hâlet Efendi’nin olası bir Rusya-Fransa tercihinde Rusya’dan yana tavır alınması gerektiği görüşünde olduğunu ve belgenin Enver Ziya Karal tarafından yanlış okunduğunu ifade etmektedir. Belge için bkz. BOA, HAT., 137/5616-B, H. 29 Recep 1219/M. 3 Kasım 1804. Ayrıntılı bilgi için bkz. Enver Ziya Karal, age., s. 80; Süheyla Yenidünya, “agt.”, s. 50. Ayrıca başka bir belgede de Halet Efendi’nin Fransa’da bir kral olmaması sebebiyle yönetimsel işlerin sıradan insanların eline geçtiğine ve Fransa’dan dostluk beklenemeyeceğine dair ifadeleri bulunmaktadır. Böylece Halet Efendi’nin Fransızlarla bir ittifaka sıcak bakmadığı ortaya çıkmaktadır. İlgili belge için bkz. BOA, HAT., 139/5763, H. 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804.

393 Yenidünya, “agt.”, s. 50.

394 Fransa’da ilk gazete yarı resmî nitelikte Théophraste Renaudot tarafından “La Gazette” adıyla 1631 tarihinde yayınlanmıştır. Aynı gazete 1672 yılında “La Gazette de France” ismiyle resmî gazete haline gelmiştir. Fransa’da ilk günlük gazete ise Journal de Paris ismiyle 1777 yılının ilk günü yayın hayatına başlamıştır. Pierre Albert, Histoire de la Presse, Presses Universitaires de France, Paris, 2003; Güleda Yücedoğan, “Basın Kanunları ve Etik Değerler Açısından Türkiye ve Fransa’da Gazeteci Kimlik Sorunu”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1997, s. 12-15. Osmanlı Devleti’nde ise her ne kadar XVIII. yüzyılda Fransızlar tarafından çeşitli gazeteler çıkartılmış olsa da devletin ilk resmî gazetesi “Takvim-i Vekayi” adıyla 1 Kasım 1831 tarihinde yayınlanmıştır. Nesimi Yazıcı, “Takvîm-i Vekâyiʿ”, DİA, İstanbul 2010, C. 39, s. 490-492.

84

gitmeyecek bir hadise olduğunu vurgulamıştır.395 Dolayısıyla gazetelerin devletten bağımsız bir şekilde haberler yapmalarıyla birlikte diplomatik ve siyasi anlamda ne kadar etkin kullanılabileceğinin canlı örneklerine şahit olan Hâlet Efendi’nin söz konusu kitle iletişim araçlarının Osmanlı Devleti’nde inkişafı ve geliştirilmesi konusunda herhangi bir girişimde bulunmamış olması ise dikkate şayandır. Hâlet Efendi’nin bu tutumu, erken dönemlerde sistematik devlet eğitimi olan medrese yerine Şeyhülislâm Mehmed Şerif Efendi’nin hanesinde396 nispeten daha geleneksel bir eğitim397 almış olması ve Hristiyan bir ülkeye karşı önceki elçilere nazaran daha önyargılı tavırlar sergilemesiyle izah edilebilir. Hâlet Efendi, Fransız bürokrasisini ve diplomatik tavrını da ağır bir şekilde eleştirerek Osmanlı Devleti’ni yüceltmekten geri kalmamıştır. Bunlara ek olarak Fransa’ya gitmeden önce lehinde oldukça fazla duyum aldığı Avrupa’nın aslında göründüğü gibi bir yer olmadığını, özellikle Fransa’ya giderek Fransa’yı övenlerin casus, Fransa’ya gitmeden Fransızların yazdıklarını beğenip inananların da ahmak ve gayr-i Müslim olduğunu ifade ederek398 elçilik görevi dönüşünde muhafazakar kitlenin öncülüğünü üstlenmiştir. Hâlet Efendi’nin Fransa elçiliği her ne kadar sönük ve etkisiz olarak nitelendirilmişse de399 seleflerinin hatalarına düşmeyen, zeki, soğukkanlı ve ileri görüşlü bir devlet adamı olduğu konusunda önemli tespitler vardır.400 Bununla birlikte Hâlet Efendi’nin kendi ifadesiyle Paris’te sıkıldığı ve Fransızcayı uzun bir süre geçmesine rağmen öğrenememiş olması, her ne kadar seleflerine kıyasla başarılı bulunmuş olsa da önemli eksiklerinin olduğunu göstermektedir.401 Bu sebeple Hâlet Efendi’nin seleflerine kıyasla daha başarılı bir elçilik süreci geçirdiği söylenemese de dönemin siyasi konjonktürü sebebiyle nispeten Fransa ile olumlu temasların gelişmesinde etkili olmuştur. Nihayet Hâlet Efendi, görevi esnasında ısrarla Bonaparte’ın imparatorluğunun Osmanlı Devleti tarafından tanınması için çaba sarf ederek ileri görüşlü bir tavır sergilemiştir. Bonaparte’ın imparatorluğunun tanınması görevinin

395 BOA, HAT., 139/5764-B, H. 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804; Duba isminde bir gazetecinin Osmanlı Devleti’nin gücünün sona erdiğine dair yayınladığı neşriyatın İstanbul’a bildirilmesi için bkz. BOA, HAT., 139/5763, H. 29 Zilhicce 1218/M. 10 Nisan 1804.

396 Özcan, “agm.”, s. 249. 397 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Haluk Dursun, “19. Yüzyılda Adam Yetiştirmede Hânegî-Himâye Usûlü”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ekim 1996, C. 25, Sa. 4, ss. 71-83.

398 Özcan, “agm.”, s. 250.

399 Özcan, “agm.”, s. 249.

400 Yenidünya, “agt.”, s. 274-278.

401 BOA, HAT., 138/5715, H. 17 Recep 1219/M. 22 Ekim 1804.

85

Abdürrahim Muhip Efendi’ye verilmesi ile birlikte Hâlet Efendi, Ekim 1806’da İstanbul’a dönmek üzere Paris’ten ayrılmıştır.402

Hâlet Efendi, İstanbul’a döndükten sonra ıslahat ve yenilik çalışmalarının karşısında olması sebebiyle padişahın üzerinde olan baskısını statükoyu korumaya yönelik hamlelerle kullanmıştır. Bu itibarla Fransa sefaretinden sonra Avrupa’ya olan nefreti giderek artmış ve batılılaşma politikası güdenlerin karşısında muhafazakar zümreyi temsil etmiştir. Bunu yaparken de yeniçeri teşkilatını arkasına alan Hâlet Efendi, II. Mahmud’un ordu içerisindeki ıslahat girişimlerini engellemeye çalışmıştır. Ayrıca Paris’te bulunduğu dönemde İstanbul’a gönderdiği mektuplara bakıldığında elçi, Avrupa’nın gösterildiğinden farklı olduğunu belirtmektedir.403 Galib Efendi’nin etkisiyle Bursa’ya oradan da Konya’ya sürgün edilen Hâlet Efendi, padişahın emri ile birlikte 1822 yılında Koru Ağası Arif Ağa tarafından öldürülerek İstanbul’a getirilmiş ve malları müsadere edilmiştir.404

5. SEYYİD ABDÜRRAHİM MUHİB EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM

XIX. yüzyılın başlarında Osmanlı-Fransız ilişkileri bağlamında önemli şahsiyetlerinden olan Abdürrahim Muhib Efendi’nin tam olarak hangi yıl doğduğu bilinmemektedir. Osmanlı Devleti’nde ilk olarak beylikçi kesedarı ve 1790 yılında da mükâleme kâtibi yardımcılığı görevlerine getirilmiştir.405 Ardından beylikçi olan elçi, 1806-1811 yılları arasında Paris sefareti ile görevlendirilmiştir. Paris’ten dönüşünün

402 Ruffin, Ahmed Vasıf Efendi ile bir görüşmesinde Mehmed Said Hâlet Efendi’nin Paris’te gayr-i ahlaki tavırlarından bahsederek yeni gönderilecek olan elçinin bir an önce gönderilmesini talep etmiştir. BOA, HAT., 264/15264, H. 29 Zilhicce 1221/M. 9 Mart 1807. Ayrıca Ercüment Kuran, söz konusu iddianın Hâlet Efendi’nin gönderilmesi için bir bahane olabileceğini, çünkü kendisinin Seyyid Ali Efendi gibi Fransızların her isteğini kabul etmediğini ifade etmiştir. Bkz. Kuran, age., s. 51. Fakat vesikanın zaten tayin olunacak elçinin bir an evvel yola çıkması üzerine yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan her halükarda yeni bir elçinin Hâlet Efendi’nin yerine tayin edileceği düşünüldüğünde Ruffin’in Hâlet Efendi’nin gönderilmesi için söz konusu durumu bir bahane olarak ortaya atmış olması anlamsız görünmektedir. Dolayısıyla Ruffin’in Hâlet Efendi hakkında söyledikleri kabul edilmemekle birlikte kesin bir dille de reddedilemez durumdadır.

403 Enver Ziya Karal, Halet Efendi’nin Paris Büyük Elçiliği (1802-1806), s. 31-35.

404 BOA, HAT., 496/24326, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; BOA, HAT., 496/24333, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; BOA, HAT., 496/24336, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; BOA, HAT., 496/24327, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; BOA, HAT., 496/24325, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; BOA, HAT., 496/24328, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; BOA, HAT., 496/24335, H. 29 Zilhicce 1238/M. 6 Eylül 1823; Özcan, “agm.”, s. 250.

405 Ali İhsan Gencer, “Abdürrahim Muhib Efendi”, DİA, İstanbul 1988, C. 1, s. 292.

86

ardından defter emini olan Muhib Efendi, 1819’da Tabı’hâne-i Âmire Nazırı406 olmuştur. Kendisinden önce Fransa sefareti ile görevli olan Hâlet Efendi ile arasının pekiyi olmadığı bilinen Muhib Efendi, tıpkı Hâlet Efendi gibi övünmeyi seven bir kişiliğe sahip olarak tanınmıştır. Ayrıca kaleminin güçlü olduğu ve siyasi meselelerde bilgi ve birikim sahibi olduğu bilinmektedir. Muhib Efendi, Paris’te bulunduğu süre içerisinde iki adet sefaretname kaleme almıştır. Söz konusu sefaretnamelerden Fransa’da bulunduğu süre içerisinde resmi evrakları topladığı eseri Büyük Sefaretname, Fransa yolculuğu ile birlikte Fransa’nın genel ahvalini anlatan eseri ise Küçük Sefaretname olarak isimlendirilmiştir.407 Muhib Efendi, 1821 yılında vefat etmiş ve Eyüp Bahriye Kabristanı’na defnedilmiştir.408

Muhib Efendi’nin Fransa elçiliği, Batı’da Bonaparte’ın oldukça güçlendiği bir döneme denk gelmiştir. Bonaparte, Mısır Seferi dönüşünde bir askeri darbe ile Fransız Parlamentosunu kapatarak Birinci Konsül olmuştur. Bu süre içerisinde kısa zamanda Fransa’nın iç işlerine düzen vermiş ve Avrupa’da büyük yankı uyandırmıştır. Fakat 3 Mayıs 1804 tarihinde imparatorluk unvanını da alan Bonaparte, bu hamlesiyle Osmanlı Devleti’nde bir süre, özellikle de dış politikada belirsizlik yaşanmasına sebep olmuştur. III. Selim, Fransa ile imzalanan barış antlaşması sonrasında her ne kadar İngiltere-Rusya bloğuna karşı Fransa’nın yanında bir politika izlemiş olsa da Hâlet Efendi’nin tüm ısrarlarına rağmen Bonaparte’ın imparatorluğunu tanımakta acele etmemiş, denge politikası takip ederek Rusya ve Avusturya’nın söz konusu durumdaki tavrını beklemiştir. Ayrıca bu hususta İngiltere’nin Osmanlılar üzerinde baskı uyguladığı da bilinmekteydi. Fakat Bonaparte’ın Avrupa ordularına karşı giriştiği mücadelelerden galip bir şekilde ayrılması, Osmanlıları Fransa’ya yakınlaştırmış ve her ne kadar ittifak içerisinde olunsa da Rusya’nın büyük bir tehlike olduğu, bu tehlikeyle de ancak Fransa ile birlikte olunursa başa çıkılabileceği düşüncesine sevk etmiştir. Bu doğrultuda III. Selim, İngiltere ve Rusya’dan gelebilecek her türlü tehlikeye rağmen Bonaparte’ın imparatorluğunu tanıma409 kararı alarak Muhib 406 Tabı’hâne-i Âmire, matbaanın bir diğer ismidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Turgut Kut, “Dârüttıbâa”, DİA, İstanbul 1994, C. 9, s. 10-11.

407 Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, s. 184-185.

408 Gencer, “agm.”, s. 293.

409 Osmanlı Devleti’nin Bonaparte’ın imparatorluğunu tanıması meselesine dair ayrıntılı bilgi için bkz. Yahya Bağçeci, “Osmanlı Belgelerine Göre Napolyon Bonapart’ın imparator unvanının Osmanlı Devleti Tarafından Tanınması Meselesi”, Uluslararası Sosyal Araştırma Dergisi, C. 7, Sa. 29, ss. 70-83.

87

Efendi’yi nişancılık payesiyle “fevkalade elçi” olarak Fransa’ya göndermiştir. Bonaparte da buna karşılık olarak General Sebastiani’yi aynı tarihlerde İstanbul’a göndermiş ve iki ülke arasındaki diplomatik münasebetler tekrar normale dönmüştür.410 Böylece Osmanlı Devleti, Mısır meselesinin ardından barış antlaşması imzalamak üzere Fransa’ya görevlendirdiği Galib Efendi’yle beraber hem Fransa’ya hem de İngiltere’ye yakın durarak dönemin gerektirdiği diplomatik tavrı sergilemiş olsa da Fransa’yı elinden kaçırmak istememiş ve dış politikada diğer ülkelere nazaran tekrar Fransızların lehine hareket edebileceğini göstermiştir. Fransız elçinin getirdiği hediyeler arasında Bonaparte’ın resimlerinin bulunuyor olması da III. Selim tarafından dostluk göstergesi olarak algılanmış, padişah kendi resmini de Bonaparte’a göndererek mukabelede bulunmuştur.411

Osmanlı Devleti, 24 Eylül 1805 tarihinde Fransa’nın aleyhine olacak bir şekilde Rusya ile Mısır Savaşı sırasında imzaladığı ittifak antlaşmasını yenilemiş olsa da gerek Bonaparte’ın askeri gücüne güvenmesi gerekse Fransa’nın oluşturabileceği tehlikelerden çekinmesi sebebiyle Bonaparte’ın imparatorluğunu tanımış ve dış politika için yeni çizgiler belirlemiştir. Bu doğrultuda Muhib Efendi’nin en önemli görevlerinden biri de Osmanlıların geçmişten beri Fransızlar ile dost olduğu fakat Mısır meselesi sebebiyle devletin çaresizlikten farklı çıkış yollarına girdiğini izah ve ifade etmek olacaktır. Fakat Boanaparte, yakın çevresinden birisi olan Sebastiani’yi İstanbul’a göndererek Osmanlı Devleti’ni bölgede bir denge unsuru olarak görmüş ve İngiltere-Rusya ittifakından ayırmaya çalışmıştır.412

410 Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, C. V, s. 2796-2806.

411 III. Selim’in Napoleon’un resmini göndermesinden oldukça memnun olduğunu, bunun bir dostluk işaret ettiği ve özel yaptırdığı kendi resminin de Napoleon’a gönderilmesi gibi meseleleri ihtiva eden hatt-ı hümâyun için bkz. “Benim Vezirim, Françe İmparatorunun hediyelerinden mahzûz oldum. Husûsan tasvîrinden gayet haz eyledim. Bana tasvîrini irsâl eylemek pek büyük dostluk ve hulûs izhâr eylemekdir. Avrupa’da dost dosta tasvîrini hediye eylemek gayet mütenâ âdedir. Sen bilmezsinhele bu muamelesinden memnunum. Benim dahî mahsûs yapdırdığım kendi tasvîrim vardır. Büyük levhadır. Anı imparator dostuma irsâl eyleyeceğim. Acaba elçiye teslîm eylesek irsâl eyleyebilür mü? İstifsâr ve istişâre eylesün. Reis Efendi tercümânı çağırub söylesün. Elçi Sebastini dostumuz vâsıtasıyla gitse güzel olur” BOA, HAT., 257/14805, H. 29.12.1221/M. 9 Mart 1807.

412 Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s. 109-114.

88

5.1. Seyyid Abdürrahim Muhib Efendi’nin Fransa Elçiliği (1806-1811)

Osmanlı Devleti’nin Bonaparte’ın imparatorluğunu tanımak adına Fransa’ya göndereceği elçi, Fransa’nın İstanbul maslahatgüzârı Ruffin’in de isteği doğrultusunda belirlenmiş413 ve kendisine ikameti süresince Osmanlı Devleti’ni en iyi şekilde temsil etmesi, Fransa’nın ileri gelenleriyle görüşmeleri esnasında hal ve hareketlerine dikkat etmesi gerektiğinin yanında Avrupa’daki askeri gelişmeleri takip etmesinin önemini bildiren bir talimatname414 verilerek 30 Mart 1806 tarihinde İstanbul’dan hareket etmiştir.415 Sefaret yolculuğuna gemi ile başlayan heyet, hava muhalefetine rağmen Varna’ya ulaşmayı başarmıştır. Varna’dan sonra ise yolculuğuna kara yolu ile devam eden elçilik heyeti, Avusturya sınırlarında ikiye bölünmüş ve hediyeleri416 beraberinde bulunduran grup burada bırakılmış İstanbul’dan gelen talimatla beraber elçinin de içerisinde olduğu ikinci grup Peşte ve Budin güzergâhını takip ederek Beç’e ulaşabilmiştir. Burada üç gün konaklayan heyet, Bavyera istikametinden Strasbourg’a, ardından 20 Mayıs 1806 tarihinde de Paris’e ulaşmıştır.417 Böylece Muhib Efendi’nin yolculuğu yaklaşık iki ay sürmüştür.

Muhib Efendi, Paris’e varmadan önce yolculuğu esnasında Viyana’da Avusturya Başvekili ve Fransa Büyükelçisi ile görüşerek gerekli bilgileri bir rapor aracılığıyla İstanbul’a göndermiştir.418 Buradan anlaşıldığına göre Osmanlı elçisi yalnızca Fransızlarla sürdürülecek siyaseti değil aynı zamanda Avrupa ahvalini de iyi takip etmiş ve görevi olmamasına rağmen inisiyatif alarak görüşmeler gerçekleştirmekten uzak durmamıştır. Muhib Efendi’ye de seleflerine olduğu gibi gizli

413 Ayrıca Ruffin, Osmanlı Devleti’nin Fransa ve Prusya dışında dostu olmadığını da ifade etmektedir. BOA, HAT., 270/15776, H. 29 Zilhicce 1221/M. 9 Mart 1807.

414 Elçiye verilen talimatname-i hafiyye için bkz. BOA, HAT., 1182/46677, H. 29 Zilhicce 1221/M. 9 Mart 1807; Enver Ziya Karal, Selim III’ün Hat-tı Hümayunları -Nizam-ı Cedît- 1789-1807, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1942, s. 88-97.

415 Bekir Günay, “Seyyid Abdurrahim Muhib Efendi’nin Paris Sefirliği ve Büyük Sefaretnamesi (Metin ve Tahlil)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1998, s. 37.

416 Hediyeler ile ilgili belge için bkz. BOA, C. HR., 158/7892, H. 10 Muharrem 1221/M. 30 Mart 1806.

417 Abdürrahim Muhib Efendi’nin Paris’e giriş yaptığı tarih ile ilgili mesele için bkz. Günay, “agt.”, s. 39.

418 Abdürrahim Muhib Efendi, gönderdiği raporda Avusturya başvekili ve Avusturya’nın Fransa Büyükelçisiyle ikişer defa görüştüğünü ifade etmiştir. Yolculuğu esnasında Kara Yorgi önderliğinde ayaklanan Sırpların Avusturya sınırları içerisinde mühimmat ve zahire tedarik ettiğini duyan Muhib Efendi, söz konusu durumu iki defa sormuş fakat Avusturya başvekili güya bundan haberdar olmadıklarını ve hemen Osmanlı Devleti’nin lehine bir şekilde harekete geçeceklerini beyan etmiştir. İlgili rapor için bkz. BOA, HAT., 254/14464, H. 20 Safer 1221/M. 9 Mayıs 1806.

89

görevler verilmiş ve yazışmalarını kendisine verilen talimatlar çerçevesinde şifreleyerek İstanbul’a ulaştırması istenmiştir.419

Osmanlı Devleti, Muhib Efendi’ye verdiği talimatlarda İngiltere-Rusya ittifakına rağmen Osmanlıların Fransa’nın aleyhine tavır takınmadığı, süregelen dostluklarını gereken ölçüler çerçevesinde koruduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla Osmanlılar gerek dönemin gerektirdiği şartlar gerekse karşılıklı çıkar ilişkileri bağlamında İngiltere-Rusya ittifakına karşı Fransa’nın yanında yer almaya daha sıcak bakmışlardır. Bu doğrultuda Muhib Efendi’nin asıl görevi, olası bir Fransız-Rus antlaşmasında Osmanlı Devleti’nin çıkarlarını korumak olmuştur.420

Muhib Efendi’nin ilk görüşmesi Talleyrand ile gerçekleşmiştir. Muhib Efendi’nin hızlı gelişi sebebiyle memnuniyetini dile getiren Talleyrand, iki devlet arasındaki gerginliğin unutulacağına dem vurarak güzel temennilerde bulunmuştur. Bununla beraber Muhib Efendi de Osmanlıların Fransızlara olan dostane duygularını ifade etmiş ve bir an önce imparatora nâme-i hümâyunu vermek istediğini belirtmiştir. Ayrıca Muhib Efendi, İstanbul’a gönderilecek olan Sebastiani ile hem kendi hanesinde hem de Fransız elçinin hanesinde iki defa görüşme gerçekleştirmiştir.421

Fransa Hariciye Nazırı Talleyrand, Muhib Efendi’nin Napoleon’la görüşmesinde, İtalya kralı unvanının da zikredilmesi için ısrar etmiş, Muhib Efendi ise nâme-i hümâyunda yalnızca imparatorluk sıfatının olduğunu ifade ederek Bonaparte’ın İtalya kralı unvanını zikretmeyi reddetmiştir. Bununla beraber Osmanlı elçisi 5 Haziran 1806 tarihinde nâme-i hümâyunu resmi bir törenle Bonaparte’a arz etmiş ve yalnızca imparatorluk unvanını zikretmiştir. Fakat ertesi gün çıkan resmi gazetede422 Muhib Efendi’nin ifadeleri çarpıtılarak İtalya kralı da ifadelerine eklenmiştir.423 Meselenin duyulması üzerine III. Selim, elçinin itiraz etmesine anlam verememiş, tıpkı Seyyid Ali Efendi’nin bir raporuna kendi el yazısıyla olumsuz ifadeler yazdığı gibi Muhib Efendi’ye de hiddetlenerek kendisini dar görüşlü olarak nitelendirmiştir. Bu ifadelerinden padişahın Muhib Efendi’nin görevlendirilmesinden

419 Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1994, C. 6, s. 1991-1994.

420 Günay, “agt.”, s. 43.

421 Günay, “agt.”, s. 46-47.

422 Betrand Bareille, Un Turk a Paris 1806-1811 Relation de Voyage et de Mission de Mouhib Effendi Ambassadeur Extraordinaire du Sultan Selim III (D’après un manuscrit autographe), Éditions Bossard, Paris 1920, s. 17-19.

423 Kuran, age., s. 53.

90

pişmanlık duyduğu anlaşılmaktadır.424 Nitekim elçiye verilen talimatnamede her ne kadar tarafsız davranıldığı ifade edilmiş olsa da Osmanlı Devleti’nin olası bir Fransız ittifakı ile birlikte Rusya ve İngiltere’yi dahi karşısına almaya hazır olduğu bildirilmişti. Nihayet Bonaparte’ın İtalya Krallığı ise Mayıs 1806 tarihli bir hatt-ı hümâyunla tanınmıştır.425

Bonaparte’ın imparatorluk unvanının tanınması ile birlikte Osmanlı Devleti’nin Fransa nezdinde itibarı yükselmiş ve gerek Bonaparte’ın gerekse çevresinin Osmanlı elçilerine karşı tavırları olumlu anlamda değişiklik göstermiştir. Bu minvalde imparator ve erkânının av münasebetiyle 8 Temmuz 1806 tarihinde Lamuoette ormanına gidecekleri ve Muhib Efendi’nin de davet edildiği bilinmektedir. Ormanın içindeki köşkte Bonaparte ile sohbet etme imkanı bulan Muhib Efendi, konuyu her ne kadar Mısır Seferi’ne getirmiş olsa da Napoleon, kendisine o günlerin geçtiğini ifade ederek üstünkörü bir karşılık vermiştir.426 Ayrıca Muhib Efendi, burada Osmanlıları Rusya’nın tabiiyeti altına alan 23 Eylül 1805 tarihli antlaşmanın feshedilmesi ile birlikte Eflak ve Boğdan’ın Osmanlıların hakimiyetine alınması konularını ihtiva eden ve padişahın ricasının bulunduğu nâme-i hümâyunu gizlice Bonaparte’a vermiştir. Bonaparte ise padişahın ricasını Rusya ile görüşmelerinde göz önünde bulunduracağını belirtmiştir.427

Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki nispeten kendi kendini idare edebilen politikalar çerçevesinde genel siyasi durumu düşünüldüğünde Cumhuriyet Fransa’sından XIX. yüzyılın başlarında yardım talep etmesi, belki de artık ne Rusya ne de başka bir devletle tek başına mücadele edilemeyeceğinin geç de olsa farkına varıldığını göstermektedir. Bu bakımdan da Osmanlıların XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren gerek Fransa gerekse Rusya ve İngiltere gibi devletlerle diplomatik faaliyetlerini geçmiş dönemlere kıyasla artırarak devam ettirme isteği anlam kazanmaktadır. Rusya’nın murahhas olarak Paris’e gönderdiği D’oubril ile

424 “…Muhibin irsal eylediği evrakı görüp azîm infial eyledim böyle vakitte Parise gidecek elçi değilmiş. İtalya kırallığını nutka alma deyu bu herife tenbih mi olundu suphanallah ne acayip adam imiş, iptida memuriyetinde erbabı değildir deyu herkes imza eylemişti. Gaflet olunmuş bir doğru söz varki Pariste durmam devlete muzırdır diyor âmenna bu pek eşek herifin ikameti…” bkz. Enver Ziya Karal, Selim III’ün Hat-tı Hümayunları -Nizam-ı Cedît- 1789-1807, s. 92.

425 Nâme-i hümâyun Hicri 1221 tarihlidir. BOA, A. DVNS. NHM. d., 10/316, s. 41, hüküm. 60, H. 29 Cemaziyelahir 1234/M. 25 Nisan 1819.

426 Günay, “agt.”, s. 62.

427 Kuran, age., s. 54.

91

gerçekleştirilen müzakereler sonucunda her ne kadar Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü tanınmış olsa da Rus Çarı I. Alexandre’nin (1801-1825) yayılmacı politikası karşısında Napoleon, Rusya’ya karşı sefere çıkmak durumunda kalmıştır. Bununla beraber İstanbul’da mukim Fransız elçi Sebastiani’nin girişimleriyle Osmanlı Devleti de 1806 yılının sonlarında Rusya’ya harb ilanında bulunmuştur. Fakat Varşova’daki Osmanlı-Fransız ittifakına dair müzakereler henüz tamamlanmadan Rusya ile Fransa arasında 7 Temmuz 1807 tarihli Tilsit Antlaşması imzalanmıştır.428 Fransızların Rusya ile antlaşma imzalaması, Osmanlı Devleti’nin yalnız bırakıldığının bir göstergesi olmakla birlikte Bonaparte’ın da Rusya’ya karşı Osmanlılardan feragat edebileceğini göstermiştir.429

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Fransa’nın arabulucu görevi görmesi, alışık olduğumuz bir husus olsa da barış müzakerelerini gerçekleştirme görevi verilen Muhib Efendi’nin Fransa’nın arabuluculuğuna güvenilmemesi gerektiğini vurgulaması430, Fransızların İngiltere-Rusya bloğunu ayırmak için Osmanlı Devleti’ni feda edebileceğini göstermiştir. Ayrıca III. Selim’den sonra tahta geçen IV. Mustafa ve II. Mahmud’un da Bonaparte’a Osmanlı-Rus barış görüşmelerinde aracılık etmesi için ricada bulunması, Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı dayanabileceği tek kuvvetin Fransızlar olduğu düşüncesini doğrulamaktadır.431 Lakin Bonaparte, beklenilenin aksine Osmanlı-Rus Savaşına aracılık etmediği gibi Eflak ve Boğdan’ın Rus hâkimiyetine girmesine göz yummuştur. Sürecin devamında ise Osmanlı elçisi İstanbul’a dönmek istemişse de bir süre daha Fransa’da ikamet etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile Ocak 1809 tarihli barış antlaşmasını imzalaması, Bonaparte’ın Osmanlı elçisine karşı olumsuz bir izlenim edinmesine neden olmuş ve Muhib Efendi, bir süre hiçbir resmi toplantıya davet edilmemiştir.432 Bu itibarla Osmanlı Devleti’nin Rusya karşısında Fransa tarafından desteklenmemesi, bir kez daha Osmanlı-İngiliz yakınlaşmasına yol açmıştır. Diplomasinin bir zorunluluk

428 Kuran, age., s. 54. 429 M. de Clercq, Recueil Des Traités de La France, A. Durand et Pedone-Lauriel, Paris 1880, C. 2 s. 213.

430 Günay, “agt.”, s. 108.

431 Jorga, age., C. 5, s. 183-184; Zinkeisen, age., C. 7, s. 506; Barış görüşmelerinde Rusya, Fransa’nın arabulucu olması taraftarı değildir. Zinkeisen, age., C. 7, s. 474.

432 Kuran, age., s. 60-61; Günay, “agt.”, s. 110; Nihat Karaer, “Abdürrahim Muhib Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1806-1811) ve Döneminde Osmanlı-Fransız Diplomatik İlişkileri”, OTAM, Sa. 30, 2011, s. 16.

92

olduğu yüzyılda Osmanlı Devleti, özellikle Mısır Seferi sonrasında Fransız ilişkilerinde sistematik bir dış politika izleyememiş ve kendi çıkarlarının korunması adına farklı ittifak arayışları içerisine girmiştir.

Fransa’nın Erfurt Antlaşması (1808)433 ile yakın diplomatik temaslar içerisine girdiği Rusya ile arasının açılması, Bonaparte’ın tekrar Osmanlı Devleti’ne teveccühüyle sonuçlanmış ve Muhib Efendi, uzun bir aradan sonra itibar kazanarak çeşitli merasimlere davet edilmeye başlamıştır.434 Öyle ki XIX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya yakın olmak ve bir ittifak gerçekleştirmek için önemli çabaları olduğu bilinmektedir. Fakat iki devlet arasındaki ilişkilerin, dönemin askeri ve siyasi konjonktürü düşünüldüğünde daha etkili bir devlet olan Fransa tarafından belirlendiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla XVIII. yüzyılda iki devlet arasındaki ilişkilerin her ne kadar XVI. yüzyılda olduğu gibi doğrudan Osmanlı Devleti’nin çizdiği sınırlar çerçevesinde gerçekleşmediği bilinse de XIX. yüzyıla kıyasla XVIII. yüzyıl Osmanlı-Fransız ilişkilerinin nispeten daha karşılıklı olduğu ve Fransa’nın özellikle XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’ni en azından dış politikada vazgeçilmez bir öge olarak gördüğü anlaşılmaktadır.

Bonaparte’ın Rusya karşısında yeniden Osmanlı Devleti’ne meyletmesiyle birlikte Muhib Efendi, nihayet Fransız yönetimiyle ve davet edilmediği sırada konuşulanları öğrenmek için Avusturya elçisiyle görüşmelerde bulunmuştur. Ardından 21 Ağustos’ta yerine sır kâtibi Galib Efendi’yi bırakarak İstanbul’a dönüş yolculuğuna çıkan elçi, 24 Aralık 1811 tarihinde İstanbul’a ulaşmıştır.435 Fevkalade elçi olarak gönderildiği Paris’te ikamet elçisi olarak görevine devam etmiş olan Muhib Efendi, Hâlet Efendi’nin aksine Avrupa’ya daha yakın bir görüntü çizmiştir. Osmanlı Devleti’nin Fransa’da görevlendirdiği üçüncü ikamet elçisi olan Muhib Efendi, her ne kadar Rusya ile barış görüşmeleri esnasında olumlu bir sonuç elde edememiş olsa da Paris’te altı yıl ikamet ederek devletinin menfaatlerini elinden geldiği ölçüde korumaya çalışmıştır. Fakat gerek Osmanlı Devleti’nin iç meseleleri gerekse Avrupa’daki karışıklıklar Muhib Efendi’nin elçiliğinin istenen düzeyde icrasını

433 Ayrıntılı bilgi için bkz. Éduard Driault, Napoléon’un Şark Siyâseti, çev. Köprülüzâde M. Fuad, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2013, s. 326-330.

434 Günay, “agt.”, s. 101-108.

435 Günay, “agt.”, s. 133; Abdürrahim Muhib Efendi’nin Paris’ten ayrılışı ile ilgili farklı tarihler zikredilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Karaer, “agm.”, s. 22.

93

mümkün kılmamıştır. Ayrıca tıpkı seleflerinden Seyyid Ali Efendi ve Galib Efendi gibi Muhib Efendi de İstanbul’a döndükten sonra devletin önemli mevkilerinde görevler ifa ederek Osmanlıların modernleşmesinde mühim bir rol oynamıştır.436

6. SEYYİD MEHMED EMİN VAHİD EFENDİ VE ELÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ORTAM

Doğum tarihi belli olmamakla birlikte Kilis’te doğduğu kabul edilen Mehmed Emin Vahîd Efendi, babasının vefatı üzerine İstanbul’a gelerek gerekli eğitimleri almış ve maliye kaleminde görevine başlamıştır. Ardından zecriye başkâtibi ve muhassılı iken Aralık 1806’da Fransa’ya elçi olarak gönderilmiştir. Yaklaşık olarak bir yıl Fransa’da kalan Vahid Efendi, döndüğünde sırasıyla defter eminliği, reisülküttap vekilliği, tophane nazırlığı ve tersane eminliği görevlerinde bulunmuştur. 20 Eylül 1814 tarihinde ise vezirliğe tayin edilmiştir.437

Osmanlı Devleti’nde vezaret makamına kadar yükselecek olan Mehmed Emin Vahid Efendi’nin Fransa elçiliği süreci, Avrupa’da yoğun diplomatik münasebetlerin gerçekleştiği bir döneme denk gelmektedir. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı, Bonaparte’ın Avrupa’da giriştiği Koalisyon Savaşları doğrultusunda başlamıştı. III. Selim döneminde başlayan mücadeleler, IV. Mustafa ve II. Mahmud dönemlerinde de devam etmiştir. Savaşın ilk safhasında Rusya, Fransa ile Tilsit Antlaşması’nı imzalayarak nispeten üzerindeki Fransız baskısını azaltmış ve Osmanlı Devleti’ne karşı askeri harekâtlarını sürdürmüştür. Öyle ki Fransa, savaşın başlangıcında gerek Avrupa’daki mücadeleleri gerekse kendi çıkarları adına Osmanlıları destekleyememiştir.438 Ancak savaşın son aşamasında Fransa’nın Rusya üzerindeki tehdidi Osmanlı Devleti açısından olumlu bir hava estirmiş ve Rusya’nın barış

436 Kuran, “Türkiye’nin Batılılaşmasında Osmanlı Daimî Elçilerinin Rolü”, VI. Türk Tarih Kongresinde Sunulan Bildiri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1961, ss. 489-496; ayrıca bkz. Korkut, Osmanlı Elçileri Gözü İle Avrupa, s. 17.

437 Vezirliği sonrasında Vahid Efendi, Sakız, Alâiyye, Konya ve Bursa’ya farklı yıllarda sürgün edilmiş ve son olarak 1828’de Bosna valisi olarak tayin olmuştur. Görev yerine doğru giderken 14 Ağustos 1828 tarihinde Çanakkale’de vefat etmiştir. Elçilik süresince iki defa Bonaparte ile görüştüğü bilinen elçinin, geçimsiz ve cimri olduğu ayrıca Kütahya’da bir kütüphane açtığı bilinmektedir. Fransa elçiliği sürecini kapsayan bir sefaretnamesi bulunan elçi, okçuluk ve İngiliz-Türk barışını da konu edinen toplam altı eser kaleme almıştır. Atilla Çetin, “Mehmed Emin Vahîd Paşa”, DİA, Ankara 2003, C. 28, s. 468-469; Mustafa Eğilmez, “Tarihî Yönüyle Kütahya Mutasarrıfı Mehmed Emin Vahit Paşa”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2015, Sa. 5, ss. 1-10.

438 Armaoğlu, 19 Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 95.

94

antlaşması için masaya oturmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla 28 Mayıs 1812 tarihinde Rusya, tıpkı 1739 Belgrad barışında olduğu gibi439 Fransa’nın tehdidi sebebiyle önemli askeri başarılar elde etmiş olsa da başarılarına kıyasla çok daha az haklar elde ederek Bükreş Barış Antlaşması’nı imzalamıştır. Söz konusu antlaşmayla beraber Ruslar, Gürcistan dolaylarında hâkimiyetlerini genişletmekle birlikte Kafkasya üzerindeki baskılarını artırmışlardır. Fakat savaşın başladığı coğrafya olarak karşımıza çıkan Eflak ve Boğdan, Osmanlı Devleti’nde kalmıştır.440

Osmanlıların Rusya ile savaş hali devam ederken Napoleon Savaşları çerçevesinde Fransızların Prusya karşısında da askeri başarılar elde ettiği bilinmekteydi. Devamında ise Bonaparte’ın Rusya üzerine yürümek istemesi, doğudan ittifaklar aramasına sebep olmuştur. İran elçisinin441 Bonaparte’la görüşmesinden haberdar olan Osmanlı Devleti, Rusya karşısında üstünlük sağlamak amacıyla defter emini Mehmed Emin Vahid Efendi’yi murahhas olarak Fransa’ya göndermiştir. Vahid Efendi’nin asıl görevi, Rusya ile savaş içerisinde olan Osmanlı Devleti’nin Fransa ile ittifak antlaşması imzalaması ve dolayısıyla savaş sonrasında imzalanacak barış antlaşmasında Fransa’nın da yardımıyla Rusya’ya karşı taviz verilmemesi için uygun şartların hazırlanmasıdır.442

6.1. Seyyid Mehmed Emin Vahid Efendi’nin Fransa Elçiliği (1806)

Vahid Efendi, Bonaparte’la görüşmek üzere 17 Aralık 1806 tarihinde İstanbul’dan, 7 Ocak 1807 tarihinde ise Edirne’den yola çıkmıştır. İlginç bir şekilde elçinin Fransa’ya götüreceği hediyeler ve padişahın mektubu kendisine yolculuk esnasında ulaştırılmıştır. Bir anlamda elçinin hiçbir yerde beklememesi ve olabildiğince hızlı hareket ederek Bonaparte’a ulaşması hedeflenmiştir. Yolculuğu

439 1736-1739 Savaşları ve Belgrad Antlaşması için bkz. Karagöz, “agt.”.

440 Zinkeisen, age., C. 7, s. 506, 514-517.

441 İran, söz konusu görüşmeler için Mirza Rıza isminde bir elçi görevlendirmiştir. Sıtkı Uluerler, “1807 Yılında Napolyon Bonapart’ın Fransa-Osmanlı-İran Üçlü İttifak Planları ve Sonuçları”, Akademik MATBUAT Dergisi, C. 5, Sa. 1, 2021, s. 6.

442 Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, s. 201.

95

boyunca İstanbul, Edirne, Sofya, Vidin, Temeşvar, Peşte, Budin, Rab, Viyana, Varşova ve Danzig istikameti boyunca hareket ederek Paris’e ulaşmıştır.443

Vahid Efendi, Fransa elçiliğini anlattığı sefaretnamesine, Beni Katura hadisi444 olarak bilinen bir hadîs-i şerifle başlamıştır. Zikredilen hadis ile birlikte Osmanlı padişahlarının diğer hükümdarlara karşı üstünlüğüne vurgu yapan elçi, esasen padişahın Bonaparte’a diğer Avrupa devletleri karşısında destek verdiği görüşündedir. Rusya’nın ortak düşman olduğu ve bu münasebetle Fransa-Osmanlı askeri ittifakını gerçekleştirmek üzere nişancılık payesi ile beraber elçi tayin edildiğinden söz eden elçi, Vidin Kalesi’ni ziyaret etmiş, Temeşvar, Peşte, Budin, Rab ve Viyana ile ilgili teknik ve tarihi bilgiler vermiştir. Burada dikkat çeken en önemli hususlardan birisi ise şehir ve kaleler ile ilgili verilen enlem ve boylam bilgileridir. Özellikle Viyana’da ziyaret ettiği kütüphane, cephane ve otopsi salonuyla ilgili detaylı bilgiler veren Vahid Efendi, Kayzer II. Josef’in heykelini hayretle anlatmış, yine sefaretnamesinin bir yerinde Viyana hamamlarını Paris’teki hamamlara benzetmiştir.445 Bu itibarla Vahid Efendi’nin elçiliği önemli kültürel temasları da barındırmaktadır.

Viyana’da kaldığı süre boyunca Vahid Efendi, aynı amaçla Bonaparte’a gönderilen İran elçisiyle de tanışmış ve Viyana’da mukim Fransız elçisinin yemek davetine icabet etmiştir. Her hareketi Fransız elçisi tarafından takip edilen Vahid Efendi, dikkat çekmemesi için Avusturya devlet adamlarıyla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirmek yerine gizlice mektuplaşmayı tercih etmiştir. Krakov üzerinden Varşova’ya ulaşan elçi, burada Talleyrand ile görüşmüştür. Talleyrand, Bonaparte’ın Osmanlı Devleti için Polonya’ya geldiğini ve 200.000 bin askerle beraber düşman üzerine yürüdüğünü ifade etmiştir. Fransızların kendi çıkarları adına hareket ederken söz konusu durumun Talleyrand tarafından Osmanlı Devleti’ne yardım ve hizmet bağlamında açıklanması oldukça ilgi çekicidir. Fakat Vahid Efendi, özellikle Fransızların sözünden dönebileceklerini ifade etmiş ve Bonaparte’ın sefer için

443 Erol Çağlar, “Mehmed Emin Vahîd Efendi’nin Fransa Sefareti ve İngiltere İle Yapılan Görüşmelere Dair Takriri”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2002, s. 18-54.

444 Muhtemelen Vahid Efendi zikredilen hadiste, Türkler ve Osmanlı padişahlarının müjdelendiği görüşündedir. bkz. Ebû Dâvud, Süleyman b. el-Eş’as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî, es-Sünen, Mevsûatü’s-Sünne el-Kütübü’s-Sitte ve Şurûhuhâ içinde, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992, Melâhim, 10.

445 Yavuz Ercan, “Seyyid Mehmed Emin Vahîd Efendi’nin Fransa Sefaretnamesi”, OTAM, Ankara 1991, Sa. 2, s. 85-94.

96

Osmanlı Devleti’nin çıkarlarından ziyade Fransa’nın genişleme politikasına yönelik hareket ettiğini bildirmiştir. Ayrıca Osmanlı elçisi, sefaretnamesinde sık sık Avrupa tabirini kullanarak kendisinden önce gönderilen elçilere nazaran Avrupa’ya XIX. yüzyılın başlarında dahi bütüncül bakılabileceğini göstermiştir.446

Uzun bir yolculuk sonrasında Varşova’da Bonaparte ile görüşmek isteyen Osmanlı elçisine çeşitli bahanelerle engel olunmuş ve görüşme gerçekleşmemiştir. Bu süre zarfında Talleyrand’la görüşen elçi, Bakan’ın kendisinden Karadağ ve Sırbistan’ın yanında İstanbul ile Çanakkale Boğazlarına da Fransız askeri gönderilmesi için yazılı belge almaya çalıştığından bahsetmiştir.447 Bu minvalde Fransızlar, Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin arasını bozarak kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye çalışmışlardır. Ayrıca İran elçisiyle görüşmelerini tamamlayıp gizli antlaşma imzalayan Fransızlar, henüz Osmanlı elçisiyle ilgili herhangi bir girişimde bulunmamışlardır. Sürecin devamında Napoleon’la görüşmek üzere elçi, 1 Haziran 1807 tarihinde Frankenstein448 köyündeki kaleye gitmiştir.449 Bonaparte’la bir saat kadar müzakere etme imkanı bulan elçi, padişahın fermanını imparatora vermiştir. Vahid Efendi’nin Bonaparte’la ilk görüşmesinde olumlu bir izlenim bıraktığı anlaşılmaktadır. Ayrıca elçi, Fransızların düşmanının aynı zamanda kendi düşmanları olduğunu da zikrederek450 oldukça diplomatik bir tavır sergilemiştir.

Vahid Efendi, Varşova’da kaldığı süre boyunca Fransızların Prusya’ya karşı elde ettiği başarılardan sonra tıpkı bir Fransız gibi sevgi gösterisinde bulunarak kutlamalara katılmıştır. Elçinin bu yaklaşımından, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaş halindeyken Fransızlarla bir ittifak antlaşması yapma konusunda ne derece istekli olduğu anlaşılmaktaydı. Lakin her ne kadar Osmanlılar, Fransızlarla ittifak yapmak adına Rusya, İngiltere ve Prusya’yı karşılarına almaktan çekinmemişlerse de Osmanlı Devleti’nin ittifak yanlısı politikası karşısında Fransızlar, Rusya ile Tilsit Antlaşması’nı imzaladıktan sonra Osmanlı elçisinden yüz çevirip onu muhatap

446 Ercan, “agm.”, s. 95-106.

447 Ercan, “agm.”, s. 108.

448 Günümüzdeki adı Zabkowice Slaskie. Polonya’nın aşağı Silezya bölgesinde yer almaktadır. Buradaki kalenin ismi Frankenstein’dır. Bonaparte burayı bir süre üst bölgesi olarak kullanmıştır. Roman Czaja, The Historical Atlas of Polish Towns, Silesia, Zabkowice Slaskie, C. 4, Nicolaus Copernicus Universty, Torun, 2016, s. 41.

449 Driault, Napoléon’un Şark Siyâseti, s. 154.

450 Ercan, “agm.”, s. 109-114.

97

almamışlardır. Vahid Efendi de Varşova’da yapacağı bir iş kalmadığını düşünerek Viyana’ya dönmüş, ardından da İstanbul’a dönmeyi düşünürken henüz tahta yeni çıkmış padişahtan gelen ferman doğrultusunda Paris’e hareket etmek zorunda kalmıştır.451 Böylece Fransızlar, dışarıda Rusya ile savaş halinde iken içeride taht değişikliğine giden Osmanlı Devleti’ni yaptıkları antlaşma sonucunda yalnız bırakmışlardır. Fakat Osmanlı Devleti, her ne kadar yüz üstü bırakılsa da olası bir Osmanlı-Fransız ittifakından vazgeçmeyerek Vahid Efendi aracılığıyla yeni ittifak girişimlerinde bulunmuştur.

Vahid Efendi, 22 Eylül 1807 tarihinde Paris’e varmış ve Muhib Efendi’nin ikamet ettiği konakta misafir olmuştur. Osmanlı elçisi Paris’te her ne kadar yeni Dışişleri Bakanı Champagny452 ile mektuplaşabilme fırsatı elde etmiş olsa da Napoleon’la tekrar görüşebilme olasılığının çok düşük olduğunu anlamış ve her zamanki gibi Fransızların geçiştirme politikalarına maruz kalmıştır. Fakat en azından yeni padişahın fermanını Bonaparte’a verebilmeyi başaran Osmanlı elçisi, askeri ve siyasi herhangi bir soru ya da cevaba muhatap olmadan kendi ifadesiyle “içten olmayan” davranışlarla karşılanmıştır. Bununla birlikte Vahid Efendi, sefaretnamesinde Fransa’da yapılan konaklama vb. masraflarının Osmanlı Devleti tarafından karşılandığını ifade etmiştir. Napoleon’la son görüşmesinin ardından gelen resmî yazı ile birlikte 20 Ekim 1807 tarihinde İstanbul’a doğru yola çıkmış ve elçi olarak İstanbul’dan ayrılışından yaklaşık bir yıl sonra yine aynı güzergâh üzerinden dönüşünü gerçekleştirmiştir.453

Mehmed Emin Vahid Efendi, Varşova ve Paris’te olmak üzere iki defa Napoleon’la görüşmüş olsa da askeri ittifak anlamında herhangi bir başarı elde edememiş ve ne yazık ki elçi olarak gönderiliş amacını gerçekleştirememiştir. Bu dönemde İran ve Osmanlı Devleti ile siyasi bir ittifak imzalamak adına istekli görünen Fransızların asıl amacı, Rusya’yı uzlaşmacı davranması için korkutmak olmuştur.454 Dolayısıyla Fransa’nın kendi çıkarları adına Osmanlı Devleti’ni bir denge unsuru

451 Ercan, “agm.”, s. 115, 117-119.

452 Jean-Baptiste Nompère de Champagny, 1756’da Roanne’da doğmuştur. 1801-1805 yılları arasında Fransa’nın Viyana elçiliği görevini sürdürmüş, 1804-1807 yılları arasında İç İşleri Bakanlığı yapmış, 9 Ağustos 1807’de ise Talleyrand’ın yerine Dış İşleri Bakanı olarak atanmıştır.

453 Ercan, “agm.”, s. 122-124.

454 Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, s. 201-202.

98

olarak kullandığı ve esasen XIX. yüzyıl bağlamında menfaatlerinin gerektirdiği şekilde pragmatik tavırlar sergilediği anlaşılmıştır. Her ne kadar Osmanlı Devleti de kendi çıkarları adına Fransızlarla ittifak antlaşması imzalamak istemiş olsa da XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren değişen Osmanlı-Fransız ilişkilerindeki dengeler, iki devlet arasındaki ilişkilerde Fransızların daha baskın bir rol oynayarak ön plana çıkmalarına ve olası bir ittifak için karar mekanizmasının en etkili tarafında bulunmalarına neden olmuştur.

7. DİĞER ÜLKELERE GÖNDERİLEN OSMANLI ELÇİLERİNİN İZLENİMLERİ VE FRANSIZ DİPLOMASİSİ

Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya gönderdiği elçiler kadar Avrupa’nın çeşitli başkentlerine görevlendirdiği elçiler de Osmanlı-Fransız ilişkilerine dair önemli izlenimlerde bulunmuşlardır. Bu elçilerden biri olan Ahmed Vâsıf Efendi, Osmanlı Devleti’nin 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşından dersler çıkararak Akdeniz hâkimiyeti hususunda önemli konumda bulunan devletlerle diplomatik temas kurmak istemesiyle birlikte 1787 yılında İspanya’ya Anadolu muhasebeciliği payesiyle gönderilmiştir.455

Ahmed Vâsıf Efendi’nin Avrupa devletlerinin en büyüğünün Fransa olduğundan bahsettiği ve sık sık Fransız elçileriyle birlikte hareket ettiği görülmektedir. Bu itibarla Ahmed Vâsıf Efendi’nin koyu bir Fransız taraftarı olarak nitelendirilmesi,456 elçinin her ne kadar İspanya sefaretiyle görevlendirilse de457 hem Avrupa hem de Fransa ile ilgili verdiği bilgileri dikkat çekici hale getirmektedir.

455 Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, s. 144; Barbier de Meynard, “Ambassade de L'historien Turc Vaçif-Efendi en Espagne (1787-1788); Traduit Sur La Relation Originale” Journal Asiatique, 1862, 5/19, s. 506-507. Osmanlı Devleti Akdeniz’i daha iyi kontrol edebilmek adına Cebelitârık Boğazına hâkim olan İspanya ve Fas ile diplomatik temaslarını geliştirerek 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında yaşadığı olumsuz tecrübeleri 1787-1792 savaşlarında da yaşamak istememiştir. Bu doğrultuda Fas’a 1785 yılında Es-Seyyid İsmail Efendi ve 1787 yılında Ahmed Azmî Efendi elçi olarak tayin edilirken İspanya’ya da ilk defa Ahmed Vâsıf Efendi görevlendirilmiştir. Mücteba İlgürel, “Vâsıf Ahmed Efendi”, DİA, İstanbul 2012, C. 42, s. 535-537; Güler Bayraktar, “Tarihte Osmanlı-Fas İlişkileri, Seyyid İsmail Efendi’nin Sefâret Takrîri”, Türkler, Ankara 2002, C. 12, s. 594

456 Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. xxxvı, 169, 329-330, 387.

457 Ayrıntılı bilgi için bkz. Melek Öksüz, “Türk İspanyol İlişkileri Çerçevesinde Ahmed Vasıf Efendi’nin İspanya Elçiliği (1787-1788)”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Trabzon 1998.

99

Osmanlı elçisi, Fransız elçilerinin 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı öncesinde arabuluculuk girişimlerinde bulunduklarından ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne karşı dostane yaklaşımlar sergilerken aynı zamanda Avusturya’yla müttefik olmasından söz etmektedir. Ayrıca eğer arabuluculuk girişimleri başarısız olursa Osmanlı Devleti sonucu ne olursa olsun Rusya ile savaşa girecektir. Ahmed Vâsıf Efendi, aynı zamanda Fransızlara karşı güvenini de bir adım daha öteye taşıyarak Fransa’nın geçmişten beri Osmanlıların iyiliğini düşündüğünü ifade etmiştir.458 Böylece Ahmed Vâsıf Efendi başta Avusturya ve Rusya olmak üzere diğer Avrupa devletlerine karşı Fransızlar ile ittifak yapılması gerektiğini düşünmüştür.

1791 yılında Avusturya’ya elçi olarak gönderilen Ebûbekir Râtib Efendi, bu bölümde zikredilmesi gereken şahsiyetlerden birisidir. Yukarıda bahsedildiği üzere elçi, III. Selim’in şehzadeliği döneminde İshak Bey ile Fransa kralı XVI. Louis’ye gönderdiği mektupları yazan kişi olarak bilinmektedir.459 Hem diplomasi hakkındaki bilgisi hem de III. Selim’e yakınlığı aşikâr olan Ebûbekir Râtib Efendi,460 III. Selim’in tahta çıkışını haber vermekle beraber Avusturya ile imzalanan Ziştovi Antlaşması sebebiyle Viyana’ya gitmekle görevlendirilmiştir.461 Özellikle Râtib Efendi’nin Avrupa’yı birbirini tamamlayan parçalar bütünü olarak gördüğü kabul edilirse,462 XVIII. yüzyılın son çeyreği hakkında gerek Avusturya gerekse Fransa ile ilgili verdiği bilgiler birbirinden bağımsız düşünülemeyeceği için oldukça dikkat çekmektedir. Ayrıca Fransızca bilen ve Fransız İhtilali ile ilgili malumat sahibi bir kimse olarak nitelendirilen463 Ebûbekir Râtib Efendi’nin üzerinde durduğu meseleler, XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Fransa’nın özellikle Avrupa’daki ahvaline dair önemli ipuçları barındırmaktadır.

Elçi, Büyük Lâyiha ismiyle şöhret bulan eserinde Fransa’nın askeri düzen ve ahvali üzerinde durmaktadır. Ebûbekir Râtib Efendi, Fransa’nın askeri düzeni sayesinde Fransa krallarının Avrupa’da oldukça itibar gördüklerini fakat Fransız

458 Ahmed Vâsıf Efendi, age., haz. Mücteba İlgürel, 1994, s. 40, 59, 64, 329-330.

459 Sema Arıkan, “Ebûbekir Râtib Efendi”, DİA, İstanbul 1994, C. 10, s. 277-278.

460 Fatih Yeşil, “How to be (come) an Ottoman at the End of the Eighteenth Censtury”, Osmanlı Araştırmaları, 2014, C. 44, s. 129.

461 Hüner Tuncer, “Osmanlı Elçisi Ebubekir Ratip Efendi’nin Viyana Mektupları (1792)”, Belleten, 1979, C. 43, Sa. 169, s. 73-75, 81.

462 Korkut, Osmanlı Elçileri Gözü İle Avrupa, s. 46.

463 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Tosyalı Ebûbekir Ratib Efendi”, Belleten, 1975, C. 39, Sa. 153, s. 71.

100

İhtilali ile birlikte meydana gelen dönüşüm sonucunda eskiden beri yürürlükte olan kanunların çoğunun yürürlükten kaldırıldığını belirtmektedir. Fransız İhtilali’ni delilik olarak yorumlayan elçi, söz konusu delilik halinin Avrupa devletlerinin kargaşa içerisine düşmeleri için Osmanlı Devleti adına Tanrı’nın bir lütfu olarak gönderildiği düşüncesindedir. Ayrıca elçi, gerek önemli ordu mensuplarını evinde ağırlayarak gerekse Viyana’daki gazetelerden edindiği bilgileri kullanarak Fransız askeri sistemi hakkında da detaylı bilgiler vermektedir.464 Fransız ordusuyla ilgili önemli tespitlerde bulunan Ebûbekir Râtib Efendi, Osmanlı Devleti’nin özellikle askeri ve diplomatik sahada Avrupa karşısında güç kaybetmesini de Osmanlıların gerilemesinden ziyade Avrupalı devletlerin ilerlemesiyle açıklayarak söz konusu fikri ileri süren ilk kişilerden olmuştur.465

Ebûbekir Râtib Efendi ile XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Paris’e gönderilmiş olan Hâlet Efendi karşılaştırılırken aslında iki elçinin de Avrupa’nın ahlakî boyutunu eleştirdiklerini ifade edilmektedir. Fakat Ebûbekir Râtib Efendi’yi Hâlet Efendi’den ayıran en temel fark, Râtib Efendi’nin eleştirmekle birlikte Avrupa’yı anlama ve anlatma çabasıdır.466 Bu doğrultuda Viyana elçisi, Fransız İhtilalinin en önemli sebebini gelir-gider dengesindeki bozulma ile beraber gelen vergi yükü olarak ifade etmektedir. Ayrıca Avrupa’daki dengeleri değiştiren en mühim olay olarak vurguladığı Fransız İhtilalini “erâzil467 ve esâfil468”in ihtilali olarak kabul etmesi, Osmanlı elçisinin Fransız İhtilali’ni olumsuz bir olgu olarak değerlendirdiğini gösteren delillerden birisidir. Fakat Râtib Efendi, Fransızların her ne kadar bölünmüş ve parçalanmış olsalar da kısa süre içerisinde özellikle askeri olarak güçlü hale geleceklerini vurgulamıştır. Osmanlı elçisi, Fransız İhtilali sonrasında Fransa’ya karşı

464 Örneğin Fransa’da Generallik sırasıyla Marşal, Yudnan, Marşal Dikan ve Birgadir olmak üzere dört mertebeden oluşmaktadır. Fransa’nın savaş için ayrı bir dîvânı ve hazinesi olduğu gibi bu dîvânda da on bir Mareşal bulunmaktadır. Ebubekir Ratib Efendi, özellikle Mareşal rütbesinin yalnızca savaşlardaki marifet ve hünerler doğrultusunda verildiği, her ne kadar yaşları ilerlemiş olsa da savaş alanlarında önemli hizmetlerde bulunmamış olanların bu rütbeyi edinemedikleri gibi konulardan bahsetmektedir. Fatih Yeşil, Aydınlanma Çağında Bir Osmanlı Kâtibi Ebubekir Râtib Efendi (1750-1799), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011, s. 151; V.Sema Arıkan, “Nizâm-ı Cedit’in Kaynaklarından Ebubekir Ratib Efendi’nin “Büyük Lâyiha”sı”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1996, s. 339-345.

465 Bernard Lewis, The Muslim Discovery of Europe, W. W. Norton & Company, New York-London 2001, s. 117.

466 Yeşil, age., s. 110-111.

467 Rezil, bayağı, alçak kimseler. Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 77.

468 Soysuz, alçak kimseler. Şemsettin Sami, age., s. 93.

101

kurulan ittifakları da yorumlayarak Viyana’da Fransızlarla görüşmeler gerçekleştirmiş ve elçiliği süresinde Fransızların Osmanlılardan destek taleplerini İstanbul’a bildirmiştir. Bu doğrultuda Râtib Efendi’nin aktardıkları, XVIII. yüzyılın sonlarında Fransa’nın Osmanlı Devleti’yle siyasi ittifak gerçekleştirme çabalarını doğrulamaktadır. Siyasi bir ittifakı zorunlu kılan süreçte Râtib Efendi’nin düşüncesi, tıpkı Osmanlı Ahmed Vâsıf Efendi gibi Avusturya ve Rusya’nın karşısında Fransa saflarında İspanya, İsveç, Hollanda, Danimarka ve Prusya gibi devletlerle beraber yer alınması gerektiği yönündedir. Fakat diplomatik anlamda zorlu bir sürecin yaşandığı dönemde Râtib Efendi’nin Fransa ile imzaladığı ittifak taslağı (1795), meslek hayatının en önemli hatalarından birisi olarak yorumlanmış469 ve kendisini idama götüren meselelerden olmuştur.

XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Avusturya ve Rusya ile barış antlaşmaları yapıldıktan sonra Osmanlı Devleti, Avrupa’da olup bitenleri takip etmek amacıyla ikamet elçilikleri kurmaya karar vermiştir. Bu bağlamda ilk ikamet elçisi olarak Yusuf Agâh Efendi, 14 Eylül 1793’de Londra’ya gitmek üzere İstanbul’dan hareket etmiştir. Yaklaşık olarak üç yıl Londra’da Osmanlı Devleti’ni temsil eden elçi hakkında Babıali tarafından Havâdisnâme-i İngiltere adıyla kayıtlar tutulmuştur.470 Ayrıca Yusuf Agâh Efendi’nin elçiliği, Osmanlı Devleti’nin ikamet elçiliği sistemine geçerken dış politikasını yeniden yapılandırması bakımından örnek teşkil etmiştir.471

Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki olumlu diplomatik ilişkiler her ne kadar Kanuni döneminden itibaren 1750’lere kadar devam etmiş olsa da 1756’da Fransızların Avusturya ile ittifak antlaşması imzalaması, Osmanlı-Fransız ilişkilerinde bir dönüm noktası haline gelmiş ve Osmanlılar, kendilerine Avrupa’da başka müttefikler arama yoluna girmiştir. Özellikle 1770 yılında XVI. Louis’nin Avusturya prensesi ile evlenmesi, Osmanlılar tarafından şüpheyle karşılanmıştır. Sürecin devamında bir de Fransız İhtilali’nin ortaya çıkması, gönderilecek olan ilk ikamet elçisinin İngiltere’ye görevlendirilmesine sebep olmuştur. Bu durum tahmin edileceği üzere Fransa’nın pek de hoşuna gitmemiş ve İstanbul’daki Fransız elçisi tarafından Yusuf Agâh Efendi’nin İngiltere’ye gönderilmesi engellenmeye çalışılmıştır. Fakat

469 Yeşil, age., s. 167, 169-170, 182, 195, 398, 427.

470 Unat, age., s. 171.

471 Yalçınkaya, “III. Selim Döneminde Dış Temsilciliklerin Kurulması”, s. 623.

102

Osmanlı-Fransız ilişkilerinde esen olumsuz havaya rağmen Osmanlılar, İngiltere-Fransa arasındaki savaşlara (1793-1802) son verilmesine dair çaba sarf etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin her ne kadar ilk ikamet elçiliğini Londra’ya açtığı ve Koalisyon Savaşları’nda tarafsız kaldığı bilinse de Fransızlarla olan tarihi dostluk ve pragmatik tavrın gerektirdiği şekilde davranılmış, İngiltere, Fransa karşısında bir seçenek olarak düşünülmemiştir. Öyle ki Mehmed Râşid Efendi, Fransız elçisi Descorches’a sadece yeterince güçlü olmadıkları için Fransa’nın yanında yer alamadıklarını ve Yusuf Agâh Efendi’yi de İngiltere’yi Fransa karşısında oluşan ittifaktan ayırmak için Londra’ya gönderdiklerini ifade etmiştir.472 Dolayısıyla Osmanlı Devleti, her ne kadar XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa siyaseti için Fransa’ya alternatif arama girişimlerinde bulunmuş olsa da, Bonaparte’ın Mısır Seferi’ne kadar mutlak surette doğrudan Fransa karşısında yer almamış ve iki devlet arasındaki kadim dostluğa sadık kalmıştır.

Yusuf Agâh Efendi’nin ardından Londra’ya ikinci ikamet elçisi olarak 29 Ekim 1796 tarihinde İsmail Ferruh Efendi görevlendirilmiştir.473 İsmail Ferruh Efendi’nin Fransızların Mısır Seferi sırasında Londra’da bulunuyor olması dikkat çekmektedir. Özellikle Mısır Savaşı sırasında İngiltere ile Osmanlı Devleti arasındaki irtibatın sağlanmasında etkili olan elçi, İngiltere’den mühimmat tedariki için de çaba sarf etmiştir.474 Ayrıca Fransız kuvvetlerinin Mısır’ı işgal girişimlerine rağmen Osmanlıların, İngiltere desteğiyle birlikte Portekiz’in İsmail Ferruh Efendi aracılığıyla sunduğu ticari antlaşma teklifini cevapsız bırakmaları dikkat çekmektedir.475 İlaveten Osmanlı Devleti, Bonaparte’ın Mısır Seferi’nde İngiltere ile askeri bir ittifak imzalamış ve Avrupa’da devam eden Koalisyon Savaşları’na İngiltere cephesinde dâhil olmuştur. Fakat Osmanlı Devleti ile Fransa arasında 24 Ocak 1800 tarihinde imzalanan El-Ariş Barış Antlaşması, İngiltere tarafından tasdik edilmemiştir.476 İngiltere, Fransız kuvvetlerinin serbest bir şekilde Fransa’ya geri dönmelerini kabul etmediği için antlaşmanın tasdik edilmesi ile ilgili İsmail Ferruh Efendi’nin ısrarlarını

472 Yalçınkaya, The First Permanent Ottoman Embassy in Europe the Embassy of Yusuf Agah Efendi to London (1793-1797), s. 79-86.

473 Yalçınkaya “İsmail Ferruh Efendi’nin Londra Büyükelçiliği ve Siyasî Faaliyetleri (1797-1800)”, s. 383; Soysal, age., s. 107-108.

474 Yalçınkaya, “agm.”, s. 391.

475 Kuran, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri 1793-1821, s. 36.

476 Soysal, age., s. 293-304.

103

geri çevirebilmiştir.477 Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti hem El-Ariş Antlaşması’nı hem de 9 Ekim 1801 tarihli Ön Barış Antlaşması’nı İngiltere’ye kabul ettirememiştir. Ayrıca 25 Haziran 1802 Türk-Fransız Barış Antlaşması’nın imzalanması ile görevlendirilen Galib Efendi’nin de Osmanlı-İngiliz ittifakına layık hareket edeceğinin İngiltere’ye bildirilerek görevine tayin edilmesi,478 özellikle Mısır Seferi ile ortaya çıkan diplomatik kriz döneminde İngiltere’nin Osmanlı-Fransız diplomatik ilişkilerinde ne derece önemli olduğunu göstermektedir.

477 Yalçınkaya, “agm.”, s. 400.

478 Galib Efendi’nin Osmanlı-İngiliz ittifakına layıkıyla riayet edeceğini İngiltere’ye bildiren belge için bkz. BOA, HAT., 140/5818, H. 29 Cemaziyelevvel 1216/M. 7 Ekim 1801.

104

SONUÇ

Osmanlı Devleti modern anlamda diplomatik temsil anlayışını XVIII. yüzyılda benimsemiştir. Osmanlılar XVIII. yüzyıl öncesinde de farklı devletlerle diplomatik ilişkiler geliştirmiş olsa da ancak XVIII. yüzyılda geçmişine nazaran diplomasiyi vazgeçilmez bir olgu olarak kabul etmiştir. Özellikle XVIII. yüzyılın ilk yarısında diplomasinin devletlerarası ilişkilerdeki önemini net bir şekilde kavramakla birlikte XVIII. yüzyılın ikinci yarısında da söz konusu olgunun vazgeçilmezliğini idrak edebilmişlerdir. Bu doğrultuda da gerek III. Selim’in çabaları gerekse dönemin konjonktürel yapısı sebebiyle XVIII. yüzyılın sonları Osmanlı Devleti’nin modern anlamda diplomasiyle tanışmasının başlangıç noktası kabul edilebilir. Ayrıca Osmanlı Devleti, Fransa ile 1798’e kadar doğrudan bir mücadele içerisine girmemiştir. Zira Fransa, Avrupa’yla özellikle de Habsburglarla sürekli savaş halinde olmakla birlikte Osmanlı Devleti’yle yakın temas halinde olmayı amaçlamıştır. Osmanlı Devleti de Fransa’nın bu durumunu değerlendirmek isteyerek Avrupa siyasetine dâhil olmuş ve önemli bir dönem Avrupa’da ağırlığını hissettirmiştir. Bu bağlamda karşılıklı çıkarlar sonucunda Osmanlı-Fransız ilişkileri uzun süre dostluk içerisinde devam edebilmiştir. Fakat bu durum hem Fransa’nın Avrupa’daki pozisyonunu değiştirmesi hem de Osmanlı Devleti’nin artık XVI. yüzyılda olduğu gibi gücünü kullanamaması sebebiyle özellikle XVIII. yüzyılın başlarında Fransızların lehine bir şekilde değişmiştir. Gerek 1699 Karlofça gerekse 1718 Pasarofça Antlaşmaları’nda Osmanlı ve diğer devletler arasında arabuluculuğa soyunan Fransızlar, Osmanlılardan önemli ayrıcalıklar elde etmişlerdir. Böylece elde ettiği hem sosyal hem de ticari ayrıcalıklarla birlikte Fransa, Osmanlı Devleti’nin dış siyasetini görünmez bir ağ ile bloke ederek kendi ekseni etrafında şekillendirmeye çalışmıştır.

1718 Pasarofça Antlaşması’ndan sonra Fransa elçiliğiyle görevlendirilen Mehmed Çelebi’nin Fransa ile siyasi bir ittifak gerçekleştirmek adına Paris’e gönderilmesi, XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da ittifak arayışı içerisinde olduğunu göstermektedir. Osmanlı Devleti Fransa ile herhangi bir ittifak antlaşması imzalayamadığı için Nişli Mehmed Ağa’yı Rusya elçiliğiyle görevlendirmiştir. Böylece Osmanlılar, ittifak arayışları çerçevesinde Rusya ile 1724 İran Mukasemenamesi’ni imzalamışlardır. Pasarofça Antlaşması’ndan sonra dış

105

politikada ilk tercihin her ne kadar Fransa olduğu görülse de Fransa’yla herhangi bir antlaşma imzalanmamıştır. Fakat Mehmed Çelebi’nin siyasi anlamda başarısız kabul edilen elçiliğine rağmen Osmanlı Devleti’nde Fransız kültürü yoğun bir şekilde hissedilmiştir.

Sürecin devamında Osmanlı Devleti’nin Avusturya ve Rusya ile 1736-1739 tarihleri arasında girdiği mücadeleler Osmanlı-Fransız ilişkilerinin seyrini değiştirmiştir. Osmanlı Devleti, söz konusu mücadeleler sonrasında Fransızların arabuluculuğunu kabul etmiş ve Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Villeneuve, özellikle 1739 Belgrad Antlaşması’nın imzalanmasında belirgin bir rol oynamıştır. Böylece Osmanlı Devleti 1740 tarihli bir ticaret antlaşmasıyla Fransızların imtiyazlarını genişletmiştir. Ayrıca Fransızlar hem Osmanlı Devleti’ni Avusturya ile bir mücadeleye teşvik etmiş hem de imzalanan barış antlaşmasında arabulucu olarak çeşitli ayrıcalıklar elde edebilmiştir. Bu doğrultuda Avrupa’daki ezeli rakiplerinin Osmanlı Devleti ile meşgul olarak güç kaybetmesini sağlayan Fransızlar, ticari ayrıcalıklarını da genişleterek önemli bir başarı elde etmişlerdir. Mehmed Said Efendi de Fransızların Belgrad Barışı’ndan sonra elde ettiği ayrıcalıkları bildirmek ve antlaşma şartlarına aykırı hareket eden Rusları, antlaşmanın garantörü konumunda bulunan Fransa kralına şikayet etmek üzere 1741 tarihinde Fransa’ya elçi olarak gönderilmiştir. Mehmed Çelebi’nin Paris’e elçi olarak gönderilmesinde Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Bonnac etkili olduğu gibi oğlu Mehmed Said Efendi’nin Fransa elçiliği görevine tayin edilmesinde de Villeneuve önemli bir rol oynamıştır. Dolayısıyla XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı dış politikasının Fransız elçilerin müdahaleleriyle şekillendiği görülmektedir.

Mehmed Said Efendi’nin elçiliğinden sonra Osmanlı Devleti, uzun bir süre Fransa’ya elçi göndermemiştir. Bu süre zarfında Avrupa ile barış içerisinde bir dış politika takip eden Osmanlılar, Avusturya Veraset Savaşları ve Yedi Yıl Savaşları’na dâhil olmamıştır. Uzun süren barış dönemi içerisinde Fransa’ya herhangi bir elçinin gönderilmemesi ise Osmanlı Devleti’nin diplomasiyi kriz dönemlerinde kullanılan bir olgu olarak gördüğünü ortaya çıkarmıştır. 1748 yılında Mustafa Hattî Efendi’nin Viyana elçiliği ise Fransa ile diplomatik temasların sınırlı olduğu bir dönemde Osmanlı Devleti’nin Avusturya ile dostane münasebetler geliştirmesi açısından önemlidir. Osmanlılar Fransa’nın kışkırtmalarına rağmen Avusturya ve Rusya ile barış

106

politikasını devam ettirmiş, Fransa ile arasına mesafe koymuştur. Öyle ki Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Castallane ile Osmanlı Devleti’ne sunulan ittifak antlaşması kabul edilmemiştir. Böylece XVIII. yüzyılın ilk yarısına kıyasen ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nin dış politikada Fransa’ya alternatif olumlu temaslarda bulunduğu anlaşılmıştır.

İmzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile birlikte ağır bir mağlubiyet alan Osmanlı Devleti, Avrupa’da müttefik arayışlarını hızlandırmıştır. Bu minvalde III. Selim’in şehzadelik dönemlerinde XVI. Louis ile iletişim kurma çabaları önem kazanmaktadır. Fransa, her ne kadar Osmanlı Devleti’ni kendi çıkarları adına 1768-1774 savaşına teşvik etmiş olsa da III. Selim Avrupa’da güvenilebilecek devletlerin başında Fransa’nın geldiğine inanmıştır. Avusturya ve Rusya’yla uzun süren barış sürecinden sonra iki devletin de Osmanlıların karşısına düşman olarak çıkması, III. Selim’i Fransa’ya yaklaştıran en önemli sebep olarak ortaya çıkmıştır. Fransa da söz konusu süreç içerisinde doğrudan bir ittifak imzalama taraftarı olmasa da Osmanlı Devleti’ni dolaylı yoldan desteklemiştir.

Görüldüğü üzere Fransa, Avusturya Veraset Savaşları ve Yedi Yıl Savaşları gibi mücadeleler esnasında Osmanlı Devleti’ni kendi tarafına çekebilmek adına İstanbul’daki elçileri Castellane (1741-1747), Alleurs (1747-1755) ve Vergennes (1755-1768) aracılığıyla çeşitli dönemlerde Osmanlı Devleti’ne ittifak teklifinde bulunmuşken 1768-1774 savaşlarıyla birlikte hiçbir şekilde Osmanlı-Fransız ittifakı taraftarı olmamıştır. Dolayısıyla 1768 tarihi öncesinde Fransa, Osmanlı Devleti’yle bir ittifak imzalamaya ihtiyaç duyarken 1768 tarihinden itibaren Osmanlı Devleti, Fransa ile ittifak gerçekleştirme talebinde bulunmuştur. Fransızlar her ne kadar 1768 sonrasında Osmanlı Devleti’ni çeşitli askeri personellerle temas kurarak desteklemiş olsa da sistematik bir şekilde ittifak kurmak istememişlerdir. Osmanlı ilmiyesinin önde gelen temsilcilerinden Ahmed Vâsıf Efendi, Ebûbekir Râtib Efendi ve diğer hatırı sayılır mümessiller, Osmanlı dış politikasında Fransa’nın desteklenmesi gerektiğini kararlı bir şekilde savunmuşlardır. III. Selim’in daha şehzade iken şahsi olarak 1786 yılında görevlendirdiği İshak Bey’in elçiliği ise XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Fransa’nın, Osmanlı dış politikasında vazgeçilmez bir olgu olarak algılandığının bir göstergesidir.

107

III. Selim, İshak Bey aracılığıyla Osmanlı-Fransız ilişkilerini olabildiğince sıcak tutmaya çalışmış fakat tahta çıktığında 1789 Fransız İhtilali sebebiyle Avrupa’da yeniden farklı müttefik arayışları içerisine girmiştir. Özellikle XVIII. yüzyılın ikinci yarısında girişilen mücadeleler Osmanlı Devleti’ni dış politikada yalnızlıktan kurtulma siyasetine itmiştir. Böylece modern diplomasinin bir tezahürü olarak karşımıza çıkan ikamet elçiliği sistemi, ilk olarak 1793 yılında Londra’da ihdas edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin 1768 ve 1787 yıllarında giriştiği iki mücadelede de bir ittifaktan yoksun olmanın ortaya çıkardığı durum, Fransa’nın yanında alternatif müttefik arayışlarını anlamlı kılmıştır. Aynı zamanda XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin hamisi görünümde olan Fransa, yüzyılın ikinci yarısında verdiği dolaylı desteği yavaş yavaş geri çekerek 1787 yılında Rusya’yla dostluk ve ticaret antlaşması imzalamıştır. Osmanlı Devleti ise bu atmosferde İngiltere ve Prusya’nın dostane yaklaşımlarına olumlu tepkiler vererek uzun yıllardır devam eden Fransız birlikteliğine alternatif oluşturmaya çalışmıştır. Fakat Osmanlı Devleti, her ne kadar dış politikada yalnızlıktan kurtulmak için ittifak arayışları içerisine girdiyse de Mısır Seferi’ne kadar doğrudan Fransa’nın karşısında yer almayarak tarihî dostluğa sadık kalmıştır. İlaveten Bonaparte’ın askeri gücünü göz ardı edemeyen Osmanlılar, 1797 yılında da Seyyid Ali Efendi’yi ilk Paris ikamet elçisi olarak görevlendirmiş, Fransa ile bağlantısını koparmamıştır.

Fransa’nın Mısır Seferi ve Seyyid Ali Efendi’nin nispeten başarısız elçiliği Osmanlı-Fransız ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında giriştiği Fransa’ya alternatif müttefik arayışları sebebiyle Mısır’ın Fransızlar tarafından işgali sırasında İngiltere ve Rusya ile ittifak antlaşmaları imzalamış ve beraber hareket etmiştir. Gerek İngiltere’nin gerekse Rusya’nın söz konusu coğrafyadaki çıkarları ve Fransa’ya karşı olan tavırları da Fransızlar karşısında Osmanlı Devleti’ni desteklemelerini kolaylaştırmıştır. Öyle ki İngiltere Mısır Savaşı sonrasında özellikle müttefik olarak kabul ettiği Osmanlı Devleti’nin çıkarlarından ziyade bölgedeki kendi çıkarlarını ön planda tutmuş, pragmatik tavırları sebebiyle Osmanlı Devleti ile Fransa arasında imzalanan El-Ariş ve Ön Barış Antlaşmaları’na tepki göstererek onaylamamıştır.

Mısır Savaşı sonrasında yapılacak barış antlaşmaları için Paris’teki Osmanlı elçisi başarısız girişimlerde bulunmuş ardından Osmanlı Devleti, hem Fransa ile barış

108

antlaşması imzalamak hem de İngiltere ile ilişkilerini bozmamak adına Galib Efendi’yi murahhas elçi olarak Paris’e göndermiştir. Osmanlı Devleti’ni temsilen başarılı bir elçilik süreci geçiren Galib Efendi, Seyyid Ali Efendi’nin çözüme kavuşturamadığı problemler üzerinde durarak 1802 tarihli Türk-Fransız Barış Antlaşması’nın imzalanması için çaba sarf etmiş ve Hâlet Efendi’nin ikinci ikamet elçisi olarak Fransa’ya gönderilmesine zemin hazırlamıştır. Böylece Osmanlı Devleti’nin barış antlaşmasından sonra Fransa’ya daimî nitelikte bir elçi göndermesi, savaştan yeni çıkılmış olmasına rağmen diğer Avrupa devletleri karşısında yine de Fransa’nın tercih edilebileceğini göstermiştir. Fakat Osmanlı Devleti’nin Fransa ile ilişkilerini geliştirirken Rusya ve İngiltere’den uzaklaşmak istememesi, Mısır Seferi’nden sonra Fransızlara eskisi kadar güvenilmediğini de ortaya çıkarmaktadır. Zira XVIII. yüzyılın sonları itibarıyla her Avrupa devletinin doğrudan kendi çıkarları ekseninde hareket etmesi, Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda hiçbir devlete tamamen güvenmemesi gerektiğini göstermiştir. Fransa da Mısır Seferi sonrasında bölgedeki ticari çıkarlarını korumak adına Osmanlı Devleti’yle ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Fakat 1804 yılında Bonaparte’ın imparator unvanını Hâlet Efendi’nin ısrarlarına rağmen tanımayan Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın ilk yarısında sergilediği Fransız yanlısı politikasını XIX. yüzyılda doğrudan gösterememiş, diğer Avrupa devletlerinin düşüncelerini önemsemiştir. Ayrıca Hâlet Efendi’nin Fransa ve Rusya arasında kalınırsa tercihin Rusya’dan yana kullanılması gerektiği görüşü, Osmanlı elçisinin gözünden Fransızlara güvenilmemesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır.

Osmanlı Devleti, Osmanlı-Fransız Barış Antlaşması’ndan (1802) sonra her ne kadar İngiltere-Rusya bloğuna karşı Fransa’nın yanında bir politika izlemiş olsa da Hâlet Efendi’nin tüm ısrarlarına rağmen Bonaparte’ın imparatorluğunu tanımakta acele etmemiş, denge politikası takip ederek Rusya ve Avusturya’nın söz konusu durumdaki tavrını beklemiştir. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti’nin elçilere hiçbir devletin temsilcisini kırmama tavsiyesi, özellikle XVIII. yüzyılın ikinci yarısında denge siyaseti güdülmeye başlandığını göstermektedir. Fakat Fransızların Avrupa devletleri karşısında elde ettiği başarılar, Osmanlı Devleti’ni ne pahasına olursa olsun Bonaparte’ın imparatorluğunu tanımak gerektiği düşüncesine sevk etmiştir. Böylece güçlü tarafın yanında yer almak isteyen Osmanlı Devleti, 1806 yılında Muhib Efendi’yi fevkalade elçi olarak Bonaparte’ın imparatorluk unvanını tanımak üzere

109

Paris’e göndermiştir. Osmanlılar Galib Efendi’nin sefaretiyle birlikte İngiltere ve Rusya’dan vazgeçmeyen bir dış politika takip etmiş olsa da Fransızların Avrupa devletleri karşısındaki başarıları, Osmanlı Devleti’nin yeniden Fransa yanlısı bir diplomasi takip etmesini sağlamıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşı öncesinde Muhib Efendi aracılığıyla Fransızlardan destek talep etmiş olması, Avrupalı devletlere karşı tek başına mücadele edemeyeceğinin bir delili sayılabilir.

Muhib Efendi’nin de tıpkı Hâlet Efendi gibi Fransa’nın arabuluculuğuna güvenilmemesi gerektiğini ifade etmesi, Fransızların Avrupa siyasetinde İngiltere-Rusya bloğunu ayırabilmek için Osmanlı Devleti’nden vazgeçebileceklerini göstermektedir. Nitekim Fransa, 1806’da Osmanlı-Rus ilişkilerinde arabuluculuk için eskiden olduğu gibi doğrudan bir çaba sarf etmemiş, Eflak ve Boğdan’ın Rusya’nın hakimiyetinde olması gerektiği görüşüyle Rusya’ya sempatik görünmeye çalışmıştır. Böylece Osmanlı Devleti göz ardı edilmiş ve Paris’teki Osmanlı temsilcisi bir süre herhangi bir davete çağırılmamıştır.

Rusya’nın Fransa ile arasının açılması, 1808 yılından sonra Fransızları yeniden Osmanlı Devleti’ne teveccüh göstermeye sevk etmiştir. Bu minvalde XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı-Fransız ilişkilerinin düzeyi, dönemin siyasi ve askeri gücü bağlamında Fransa tarafından belirlenmiştir. Ek olarak Bonaparte’ın Rusya üzerine yürümek için ittifak arayışı içerisine girdiği, bu doğrultuda da İran ve Osmanlı Devleti’nden temsilcilerle görüştüğü bilinmektedir. Böylece Mehmed Emin Vahid Efendi, Osmanlı-Fransız ittifak antlaşması imzalanması ve Rusya karşısında Osmanlı Devleti’nin desteklenmesi adına Napoleon’la görüşmek üzere elçi olarak görevlendirilmiştir. Fakat Napoleon’la ancak iki defa görüşebilmiş olan elçi, herhangi bir ittifak antlaşması imzalayamamıştır. Öyle ki Osmanlı Devleti ve İran’la Rusya’ya karşı siyasi bir ittifak yapmak isteyen Fransızların asıl amacı, Rusya’yı korkutarak uzlaşmacı bir şekilde davranmasını sağmaktır. Fransızlar XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’ni kendi çıkarları adına bir denge unsuru olarak kullanmak istemiş ve pragmatik bir şekilde hareket etmiştir. XVI. yüzyılda başlayan Osmanlı-Fransız ilişkileri, XVIII. yüzyılda iki devletin de birbirini daha iyi tanımasıyla devam etmiş ve XIX. yüzyılda ise Fransızların askeri güçleri çerçevesinde baskın bir role bürünmelerini beraberinde getirmiştir.

110

Fransa’nın XVIII. yüzyılda tıpkı diğer Avrupa devletleri gibi kendi çıkarları adına hareket etmesi, siyasi koşulların beraberinde getirdiği bir durumdur. Zira Rusya 28 Mayıs 1812 tarihinde, tıpkı 1739 Belgrad Barışı öncesinde olduğu gibi cephede önemli askeri başarılar elde etmiş olsa da Fransa’nın tehdidi sebebiyle başarılarına kıyasla çok daha az haklar elde ederek Bükreş Barış Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu minvalde Fransa, Avusturya ve Rusya’ya karşı kendi çıkarları adına da olsa Osmanlı Devleti’ni gerek bürokratik gerekse askeri anlamda desteklemeye çalışmıştır. Böylece Fransa’nın XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’ni hem Avusturya ve Rusya’ya karşı kışkırtması hem de meydana gelen mücadeleler sonrasında arabuluculuk girişimlerinde bulunması anlaşılır hale gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılda Paris’e ikamet elçisi olarak görevlendirdiği elçiler, yeni daimî elçilik sisteminin tam anlaşılamamış olması ve dönemin siyasi şartları sebebiyle yeterince başarılı olamamışlardır. Bununla birlikte Galib Efendi’nin elçiliğinden anlaşıldığı üzere belirli meselelerin çözüme kavuşması için geçici süreliğine elçilikle görevlendirilenler, nispeten olumlu diplomatik ilişkilerin kurulmasında etkili olmuşlardır. Bu durum Osmanlı Devleti’nin 1699 Karlofça Antlaşması’yla birlikte XVIII. yüzyıl boyunca diplomatik anlamda bir dönüşüm içerisine girdiğini ve dönemin siyasi şartlarına uyum sağlamak için önemli bir çaba sarf ettiğini göstermektedir. Zira ikamet elçiliği sistemi ihdas edilmeye çalışılırken geçici elçiliklerle desteklenmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmeye çalışılmıştır.

Görüldüğü üzere Fransa, XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’ni Avrupa devletlerine karşı askeri bir dayanak olarak algılarken XVIII. yüzyılın ilk yarısında ticari hacmini geliştirmek ve kendi çıkarlarını korumak için desteklemiştir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ise Osmanlı Devleti’nin Fransa nezdinde Avrupa’da siyasi dengenin sağlanması için önemli bir vasıta olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Bazı dönemlerde Osmanlı Devleti’ne yönelik askeri bir misyon üstlenen Fransızlar, ticari çıkarları söz konusu olduğunda karşı blokta yer almaktan geri durmamışlar, Osmanlı coğrafyasında diğer devletlere karşı üstünlük kurmaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti ise özellikle Avusturya ve Rusya karşısında giriştiği mücadelelerde arabuluculuk yapması için Fransızlarla dostluk bağlarını koparmak istememiş, İstanbul’daki Fransız elçileri vasıtasıyla savaş esnasında dahi diğer devletlerle diplomatik münasebetlerini

111

sürdürmeye devam etmiştir. Netice itibarıyla XVI. yüzyılda başlayan Osmanlı-Fransız diplomatik münasebetlerinin, XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin belirlediği ölçüler temelinde geliştiği ifade edilebilir. XVIII. yüzyılda ise iki devlet arasındaki ilişkilerin XIX. yüzyıla kıyasla nispeten daha karşılıklı olduğu anlaşılmıştır. Fransa, özellikle XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’ni dış politikasının önemli unsurlarından birisi olarak kabul etmiş, Avrupa’daki rakiplerine karşı Osmanlı Devleti’ne ittifak teklifinde dahi bulunmuştur. Söz konusu durum XVIII. yüzyılın sonlarına doğru önemli ölçüde değişmiş ve iki devlet arasındaki ilişkilerin düzeyi, Fransa’nın çizdiği sınırlar çerçevesinde belirlenmiştir.

112

KAYNAKÇA

A. ARŞİV BELGELERİ

1. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrakı (TS. MA. e.)

450/21, 1158/74.

2. Dîvân-ı Hümâyun Sicillatı Mühimme Defterleri (A. DVNS. MHM. d.)

7/349.

3. Cevdet Bahriye (C. BH.)

221/10291.

4. Cevdet Hariciye (C. HR.)

158/7892, 165/8246, 174/8661.

5. Nâme-i Hümâyun Defterleri (A. DVNS. NHM. d.)

6, 9/ 482, 10/316, 9/544, 9/478.

6. Hatt-ı Hümâyun (HAT.)

141/5876, 1336/52150, 158/6586, 496/24326, 496/24333, 496/24336, 496/24325, 496/24328, 496/24335, 137, 5613, 137/5617, 137/5616-B, 139/5613, 139/5764, 139/5770, 138/5729-A, 218/12027, 218/12029, 140/5815, 139/5766-B, 741/35065, 250/14198, 139/5764-B, 139/5763, 138/5715, 264/15264, 270/15776, 1182/46677, 254/14464, 163/6791, 169/7217.

7. Amedi Kalemi Evrakı (A. AMD)

42/14.

B. YAZMA ESERLER

Ahmed Câvid, Hadîka-i Vekâyi’, haz. Adnan Baycar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1998.

Ahmed Resmî, Halîfetü’r-Rüesâ, Takvîmhâne-i Âmire, İstanbul 1269.

Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1994.

113

, Mehâsinü'l-Âsâr ve Hakâikü'l-Ahbâr, haz. Mücteba İlgürel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2014.

, Ahmed Vâsıf Efendi ve Mehâsinü’l-Âsâr ve Hakâ’iku’l-Ahbâr, haz. Nevzat Sağlam, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2020.

Anonim Osmanlı Tarihi, haz. Abdülkadir Özcan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2000.

Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, haz. Abdülkadir Özcan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995.

Destârî Sâlih Tarihi, haz. Bekir Sıtkı Baykal, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1962.

Ebû Dâvud, Süleyman b. el-Eş’as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî, es-Sünen, Mevsûatü’s-Sünne el-Kütübü’s-Sitte ve Şurûhuhâ içinde, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992.

İzzi Süleyman Efendi, İzzî Tarihi, haz. Ziya Yılmazer, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019.

Mehmed Hâkim Efendi, Hâkim Efendi Tarihi, haz. Tahir Güngör, ed. Ziya Yılmazer, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019, C. 1-2.

Moralı Esseyyîd Ali Efendi, Moralı Essseyîd Ali Efendi Sefâretnâmesi, Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûʿası, İstanbul 1329.

Râşid Mehmed Efendi, Çelebizâde İsmaîl Âsım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki İzgöer, çev. Halit Özkan, Asuman Erkan Emin, Hakkı Uygur, Turgay Şafak, Klasik Yayınları, İstanbul 2013, C. 2.

Sırkâtibi Ahmed Efendi, III. Selim’in Sırkâtibi Ahmed Efendi Tarafından Tutulan Rûznâme, ed. V. Sema Arıkan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1993.

Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa, Nusretnâme: İnceleme-Metin (1106-1133/1695-1721), haz. Mehmet Topal, ed. Muzaffer Doğan, Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara 2018.

114

Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür’i’t-Tevârih, haz. Münir Aktepe, İstanbul Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1976, C. 1.

Şânî-zâde Mehmed ʿAtâʿullah Efendi, Şânî-zâde Târîhi, haz. Ziya Yılmazer, Çamlıca Basım Yayın Kitapları, İstanbul 2008, C. 1-2.

Vak’anüvist Subhî Mehmed Efendi, Subhî Tarihi; Sâmive Şâkir Tarihleri ile Birlikte (İnceleme ve Karşılaştırmalı Metin), haz. Mesut Aydıner, Kitabevi, İstanbul 2007.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Sefâretnamesi, ed. Beynun Akyavaş, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1993.

, Fransa Sefaretnamesi, haz. Abdullah Uçman, Dergah Yayınları, İstanbul 2017.

, Paris’te Bir Osmanlı Sefiri-Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa Seyahatnamesi, haz. Şevket Rado, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2018.

1730 Patrona İhtilali Hakkında Bir Eser Abdî Tarihi, haz. Faik Reşit Unat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014.

C. ANSİKLOPEDİ MADDELERİ VE SÖZLÜKLER

AFYONCU, Erhan, “İbrâhim Müteferrika”, DİA, İstanbul 2000, C. 21, ss. 324-327.

, “Mehmed Said Paşa, Yirmisekizçelebizâde”, DİA, Ankara 2003, C. 28, ss. 524-526.

AHISHALI, Recep, “Reîsülküttâb”, DİA, İstanbul 2007, C. 34, ss. 546-549.

ARIKAN, Sema, “Ebûbekir Râtib Efendi”, DİA, İstanbul 1994, C. 10, ss. 277-278.

ARIKAN, Zeki, “Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi”, DİA, İstanbul 2013, C. 43, ss. 551-552.

AYDIN, Mahir “Cezayirli Gazi Hasan Paşa”, DİA, İstanbul 1993, C. 7, ss. 501-503.

115

BAYRAKTAR, Güler, “Tarihte Osmanlı-Fas İlişkileri, Seyyid İsmail Efendi’nin Sefâret Takrîri”, Türkler, Ankara 2002, C. 12, ss. 592-597.

BEYDİLLİ, Kemal, “Halil Hamîd Paşa”, DİA, İstanbul 1997, C. 15, ss. 318-318.

, “İshak Bey”, DİA, İstanbul 2000, C. 22, ss. 525-527.

, “İsveç”, DİA, İstanbul 2001, C. 23, ss. 407-414.

, “Matbaa”, DİA, Ankara 2003, C. 28, ss. 111-113.

, “Seyyid Ali Efendi”, DİA, İstanbul 2009, C. 37, ss. 45-47.

, “Yûsuf Ziyâ Paşa”, DİA, İstanbul 2013, C. 44, ss. 34-37.

BİLİCİ, Faruk, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Türk-Fransız ilişkileri: Gizli Harpten Objektif İttifaka”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Ankara 1999, C. 1, ss. 480-492.

ÇETİN, Atilla, “Mehmed Emin Vahîd Paşa”, DİA, Ankara 2003, C. 28, ss. 468-469.

DÁVİD, Géza, “Baron de Tott, François”, DİA, İstanbul 1992, C. 5, ss. 83-84.

DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 2010.

EMECEN, Feridun, “İstanköy”, DİA, İstanbul 2001, C. 23, ss. 308-310.

GENCER, Ali İhsan, “Abdürrahim Muhib Efendi”, DİA, İstanbul 1988, C. 1, ss. 292-293.

İLGÜREL, Mücteba, “Vâsıf Ahmed Efendi”, DİA, İstanbul 2012, C. 42, ss. 535-537.

İPŞİRLİ, Mehmet, “Elçi”, DİA, İstanbul 1995, C. 11, ss. 3-15.

KÖPRÜLÜ, Orhan F., “Galib Paşa, Mehmed Said”, DİA, İstanbul 1996, C. 13, ss. 329-331.

KUT, Turgut, “Dârüttıbâa”, DİA, İstanbul 1994, C. 9, ss. 10-11.

KÜTÜKOĞLU, Bekir, “Ahmed Resmî”, DİA, İstanbul 1989, C. 2, ss. 121-122.

116

ÖNEN, Yaşar; Şanbey, Cemil Ziya, Almanca-Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1993, C. II.

ÖZCAN, Abdülkadir, “Hâlet Efendi”, DİA, İstanbul 1997, C. 15, ss. 249-251.

, “Humbaracı Ahmed Paşa”, DİA, İstanbul 1998, C. 18, ss. 351-353.

, “Patrona İsyanı”, DİA, İstanbul 2007, C. 34, ss. 189-192.

, “Pasarofça Antlaşması”, DİA, İstanbul 2007, C. 34, ss. 177-181.

PAKALIN, Mehmet Zeki Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993, C. 1.

SARAÇ, Tahsin, Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, Can Yayınları, İstanbul 2009.

SOYSAL, İsmail, “Fransa”, DİA, İstanbul 1996, C. 13, ss. 181-184.

Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2018.

ÜNAL, Mehmet Ali, Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 2011.

YALÇINKAYA, Mehmet Alaaddin, “XVIII. Yüzyıl: Islahat, Değişim ve Diplomasi Dönemi (1703-1789)”, Türkler, Ankara 2002, C. 12, ss. 479-511. , “Yusuf Agâh Efendi”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, ed. Ekrem Çakıroğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008, C. 2, ss. 680-681.

YAZICI, Nesimi, “Takvîm-i Vekâyiʿ”, DİA, İstanbul 2010, C. 39, ss. 490-492.

D. TETKİK ESERLER

1. Kitaplar

AFYONCU, Erhan, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016.

Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1994.

117

AKÇURA, Yusuf, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988.

AKSAN, Virginia, Savaşta ve Barışta Osmanlı Devlet Adamı Ahmed Resmi Efendi (1700-1783), çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1997.

AKTEPE, Münir, Mehmed Emnî Beyefendi (Paşa)’nin Rusya Sefâreti ve Sefâret-Nâmesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989.

ALBERT, Pierre, Histoire de la Presse, Presses Universitaires de France, Paris 2003.

ARMAOĞLU, Fahir, 19 Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1997.

BACQUÉ-GRAMMONT, Jean-Louis; Kuneralp, Sinan; Hitzel, Frédéric, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), Éditions Isis, İstanbul-Paris 1991.

BAREİLLE, Betrand, Un Turk a Paris 1806-1811 Relation de Voyage et de Mission de Mouhib Effendi Ambassadeur Extraordinaire du Sultan Selim III (D’après un manuscrit autographe), Éditions Bossard, Paris 1920.

BEYDİLLİ, Kemal, 1790 Osmanlı-Prusya İttifâkı (Meydana Gelişi-Tatbiki-Tahlili), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1984.

, Büyük Friedrich ve Osmanlılar, XVIII. Yüzyılda Osmanlı-Prusya Münasebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1985.

, İki İbrahim (Müteferrika ve Halefi), Kronik, İstanbul 2022.

BONNAC, Marki de, İstanbul’da Fransız Elçiliği-Marki de Bonnac’ın Tarihi Hatırat ve Belgeleri, çev. Ali Şevket Biçer, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2017.

CEZZAR, Mustafa, Mufassal Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, C. IV, Ankara 2021.

118

CLERCQ, M. de, Recueil Des Traités de La France, A. Durand et Pedone-Lauriel, C. 2, Paris 1880.

CZAJA, Roman, The Historical Atlas of Polish Towns, Silesia, Zabkowice Slaskie, C. 4, Nicolaus Copernicus Universty, Torun 2016.

DANİŞMEND, İsmail Hâmi, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Basımevi, C. 4, İstanbul 1972.

DEHÉRAİN, Henry, La Vie de Pierre Ruffin Orientaliste et Diplomate 1742-1824, Librairie Orientaliste Paul Geuthner, Paris 1929, C. 1.

DEMİR, Uğur, Osmanlı Hizmetinde Bir Muhtedî: Humbaracı Ahmed Paşa, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2015.

DRİAULT, Édouard, Napoléon et l’Europe, Le Grand Empire, 1809-1812, Librairie Félix Alcan, Paris 1924.

, Napoléon’un Şark Siyâseti, çev. Köprülüzâde M. Fuad, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2013.

ERSOY, Osman, Türkiye’ye Matbaanın Girişi ve İlk Basılan Eserler, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1956.

FİNKEL, Caroline, The History of the Ottoman Empire Osman’s Dream, Basic Books, New York 2006.

GOUFFİER, Choiseul, Voyage Pittoresque Dans L’empire Ottoman, en Grèce, dans la Troade, Les Iles De L’archipel et Sur Les Cores De L’asie-Mineure 4re Partie, Librairie de J. P. Aillaud, Paris 1842.

GÖÇEK, Fatma Müge, East Encounters West: France and the Ottoman Empire in the Eighteenth Century, Oxford University Press, Washington 1987.

HERBETTE, Maurice, Une Ambassade Turque Sous Le Directoire, Librairie Académique Didier, Paris 1902.

119

, Fransa’da İlk Daimî Türk Elçisi; Moralı Esseyit Ali Efendi 1797-1802, çev. Erol Üyepazarcı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2019.

İNALCIK, Halil, Devlet-i ’Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar Klasik dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, C. 1.

, Osmanlı ve Avrupa: Osmanlı Devleti’nin Avrupa Tarihindeki Yeri, Kronik Kitap, İstanbul 2021.

JORGA, Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2005, C. 4-5.

JOSEPH VON HAMMER, Geschichte des Osmanischen Reiche (GOR), 1699-1739, A. Hartleben’s Verlage, Pest 1831, C. 7.

KARAGÖZ, Hakan, Habsburg Gözüyle Bir Osmanlı Elçisi: Mustafa Hattî Efendi’nin Viyana Günleri (1748), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2014.

KARAL, Enver Ziya, Fransa-Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu (1797-1802), Milli Mecmua Basımevi, İstanbul 1938.

, Halet Efendi’nin Paris Büyük Elçiliği (1802-1806), Kenan Basımevi, İstanbul 1940.

, Selim III’ün Hat-tı Hümayunları -Nizam-ı Cedît- 1789-1807, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1942.

KINLI, Onur, Osmanlı’da Modernleşme ve Diplomasi, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara 2006.

KOCABAŞ, Süleyman, Paris’in “Doğu Yolu”nda yaptıkları-Tarihte Türkler ve Fransızlar, Vatan Yayınları, İstanbul 1990.

KORKUT, Hasan, Osmanlı Elçileri Gözü İle Avrupa, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2018.

120

KÖSE, Osman, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006.

KURAN, Ercüment, Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faâliyetleri 1793-1821, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988.

LEWİS, Bernard, The Muslim Discovery of Europe, W. W. Norton & Company, New York-London 2001.

, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2004.

MACHİAVELLİ, Niccolò, Hükümdar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2022.

Mustafa Nuri Paşa, Netayicül-Vukuat-Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, haz. Neşet Çağatay, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1987, C. III-IV.

ÖZKAN, Selim Hilmi, Osmanlı Devleti ve Diplomasi, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2017.

ÖZTÜRK, Necdet, İmparatorluk Tarihinin Kalemli Muhafızları Osmanlı Tarihçileri -Ahmedî’den Ahmed Refik’e-, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2018.

PİNGAUD, Léonce, Choiseul-Gouffier La France En Orient Sous Louis XVI, Librairie Alphonse Picard, Paris 1887.

POUQUEVİLLE, F. C. H. L., Voyage en Morée, a Constantinople, en Albanie et dans plusieurs autres parties de L’Empire Ottoman, pendant les années 1789, 1799, 1800 et 1801, L’imprimerie de Marchant, Paris 1805.

SAINT-PRIEST, M. Le Compte de, Mémoires Sur L’ambassade de France en Turquie et Sur Le Commerce Des Français Dans Le Levant, Libraire de la Société Asiatique, Paris 1877.

Salıh Munır Pacha, Louis XVI et Le Sultan Sélim III, Typographie Plon-Nourrit, Paris 1912.

121

SAVAŞ, Ali İbrahim, Mustafa Hattî Efendi Viyana Sefaretnamesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999.

, Osmanlı Diplomasisi, 3F Yayınevi, İstanbul 2007.

SERTOĞLU, Midhat, Mufassal Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, C. V, Ankara 2021.

SEVİNÇ, Tahir, Emni Mehmed Paşa ve Canibi Ali Paşa’nın Rusya ve Avusturya’ya Sefaret Hazırlık ve Yolculukları (1739-1741), Gece Kitaplığı Yayınevi, Ankara 2019.

SHAW, Stanford J., Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul 2008.

SOYSAL, İsmail, Fransız İhtilali ve Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri (1789-1802), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1964.

UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995.

UNAT, Faik Reşit, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Karesi Meşârihi, Hüsn-i Tabiyat Matbaası, İstanbul 1341/1922, C. 2.

, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011, C. IV-1.

VANDAL, Albert, Une Ambassade Française En OrientSous Louis XV-La Mission du Marquis de Villeneuve 1728-1741, Librairie Plon, Paris 1887.

VEİNSTEİN, Gilles, İlk Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Anıları “Kafirlerin Cenneti”, çev. Murat Aykaç Eringöz, ARK Kitapları, İstanbul 2021.

122

WİLSON, Robert Thomas, History of the British Expedition to Egypt; to Which is Subjoined A Sketch of the Present State of That Country And Its Means of Defence, T. Egerton, Londra 1803.

YALÇINKAYA, Mehmet Alaaddin, The First Permanent Ottoman Embassy in Europe the Embassy of Yusuf Agah Efendı to London (1793-1797), The Isis Press, İstanbul 2010.

YEŞİL, Fatih, Aydınlanma Çağında Bir Osmanlı Kâtibi Ebubekir Râtib Efendi (1750-1799), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011.

YILDIRIM, İbrahim, Osmanlı Devleti’nde Elçi Kabulleri, Kitap Yayınevi, İstanbul 2014.

ZİNKEİSEN, J. Wilhelm, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, C. 2, 5, 6, İstanbul 2019.

2. Makaleler

ACARTÜRK, Ertuğrul, Kılıç, Ramazan, “Osmanlı Devleti’nde Kapitülasyonların İktisadi ve Siyasi Perspektiften Analizi”, Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2021, C. 29, S. 2, ss. 1-21.

AFYONCU, Erhan, “İlk Türk Matbaasının Kurucusu Hakkında Yeni Bilgiler”, Belleten, 2001, C. 65, Sa. 243, ss. 607-622.

, “Osmanlı Siyasi Tarihi’nin Ana Kaynakları Kronikler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2003, C. 1, Sa. 2, ss. 101-172.

AKTEPE, M. Münir, “Mehmed Efendi’nin Lehistan Sefâreti ve Sefâret-Nâmesi (1730-1731)”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1971, Sa. 2, ss. 131-145.

ALTUNİŞ GÜRSOY, Belkıs, “Amedî Galib Efendi Sefaretnamesi”, Atatürk Kültür Türk ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Erdem Dergisi Aydın Sayılı Özel Sayısı III, Ocak 1997, C. 9, Sa. 27, ss. 911-941.

123

AYDIN, Bilgin “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı Kültür ve Diplomasisindeki Yerleri”, Osmanlı Araştırmaları, İstanbul 2007, Sa. 29.

BAĞÇECİ, Yahya, “Osmanlı Belgelerine Göre Napolyon Bonapart’ın İmparator Unvanının Osmanlı Devleti Tarafından Tanınması Meselesi”, Uluslararası Sosyal Araştırma Dergisi, C. 7, Sa. 29, ss. 70-83.

BAYATLI, Nilüfer “Osmanlı Döneminde Bağdad Valileri (1534-1917)”, Türk Dünyası Araştırmaları, 2005, Sa. 158, ss. 189-202.

BERKES, Niyazi, “İlk Türk Matbaası Kurucusunun Dinî ve Fikrî Kimliği”, Belleten, 1962, C. 26, Sa. 104, ss. 715-738.

BEYDİLLİ, Kemal, “Şehzade Elçisi Safiyesultanzâde İshâk Bey”, İslam Araştırmaları Dergisi, 1999, Sa. 3, ss. 73-81.

, Erünsal, İsmail E., “Prut Savaşı Öncesi Diplomatik Bir Teşebbüs Seyfullah Ağa’nın Viyana Elçiliği”, Türk Tarih Kurumu Belgeler Degisi, 2001, C. 22, Sa. 26, ss. 1-173.

, “Diplomasi: Devletlerarası İlişkileri Yürütme Aracı”, Üç Kıta-Bir Tarihçi, ed. G. Kurmangalijyeva Ercilasun-M. Bilal Çelik, Bursa: Osmangazi Belediyesi, 2021, ss. 51-75.

DAŞ, Mustafa, “Saint-Denis Ruhbanının Kroniği Adlı Fransız Kaynağına Göre Niğbolu Savaşı”, Tarih İnceleme Dergisi, İzmir 2012, C. 27, ss. 69-77. DURSUN, Ahmet Haluk, “19. Yüzyılda Adam Yetiştirmede Hânegî-Himâye Usûlü”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ekim 1996, C. 25, Sa. 4, ss. 71-83.

DÜZBAKAR, Ömer, “XV-XVII Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2009, C. 2, Sa. 9, ss. 182-194.

EĞİLMEZ, Mustafa, “Tarihî Yönüyle Kütahya Mutasarrıfı Mehmed Emin Vahit Paşa”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2015, S. 5, ss. 1-10.

ELDEM, Edhem, “18. Yüzyıl ve Değişim”, Cogito, 1999, Sa. 19, s. 189-199.

124

ERCAN, Yavuz, “Seyyid Mehmed Emin Vahîd Efendi’nin Fransa Sefaretnamesi”, OTAM, Ankara 1991, S. 2, ss. 73-125. ERCİLÂSUN, Bilge, “Ahmed Resmî Efendi’nin Türk Yenileşme Tarihindeki Yeri”, Atsız Armağanı, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1976, ss. 127-146.

GEZER, Ömer; Yeşil, Fatih, “Osmanlı İmparatorluğu’nda “Sürat” Topçuluğu I (1773-1788): Top Döküm Teknolojisi, Bürokratik Yapı ve Konuşlanma”, Osmanlı Araştırmaları / The Journal of Ottoman Studies, 2018, S. LII, ss. 135-180.

GÜMÜŞ, Hasret, “1736-1739 Osmanlı Rus ve Avusturya Savaşında Arabuluculuk Yapan Devletler ve Bu Devlet Elçilerine Verilen Tayinatlar Hakkında Bir Değerlendirme”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021, C. 1, ss. 16-27.

İHSANOĞLU, Ekmeleddin: “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bilim, Teknoloji ve Sanayide Modernleşme Gayretleri”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, 1998, C. 0, Sa. 2, ss. 1-22.

JENSEN, De Lamar, “The Ottoman Turks In Sixteenth Century French Diplomacy”, The Sixteenth Century Journal, Winter 1985, C. 16, Sa. 4, ss. 451-470.

KAÇAR, Mustafa, “Osmanlı İmparatorluğunda Askerî Sahada Yenileşme Döneminin Başlangıcı”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, C. 0, Sa. 1, ss. 209-225.

KARAER, Nihat, “Paris’te İlk İkamet Elçiliğimiz Kuruluncaya Kadar (1797) Osmanlı-Fransız Diplomasi İlişkilerinin Genel Seyri”, OTAM, C. 28, Ankara 2010, ss. 65-85.

, “Abdürrahim Muhib Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1806-1811) ve Döneminde Osmanlı-Fransız Diplomatik İlişkileri”, OTAM, 2011, Sa. 30, ss. 1-26.

, “Fransa’da ilk ikamet elçiliğinin kurulması çalışmaları ve ilk ikamet elçimiz Seyyid Ali Efendi’nin Paris Büyükelçiliği (1797-1802) sürecinde Osmanlı–Fransız Diplomasi ilişkileri", Tarih Araştırmaları Dergisi, 2012, C. 31, Sa. 51, ss. 63-92.

125

KARAGÖZ, Hakan, “Belgrad-ı Dârü’l-Cihâd’da Osmanlı Hâkimiyetinin Yeniden Tesisi (1739)” Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2018, Sa. 33.

, “Pasarofça Barışına Giden Süreçte Osmanlı Habsburg Rekabeti (1716-1717)”, Harp ve Sulh 300. Yılında Pasarofça Antlaşması Sempozyumu Bildirileri, ed. Gültekin Yıldız, Milli Savunma Üniversitesi Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı Merkez Basım ve Yayınevi, İstanbul 2019, ss. 55-86.

KURAN, Ercüment, “Türkiye’nin Batılılaşmasında Osmanlı Daimî Elçilerinin Rolü”, VI. Türk Tarih Kongresinde Sunulan Bildiri, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1961, ss. 489-496.

MEYNARD, Barbier de, “Ambassade de L'historien Turc Vaçif-Efendi en Espagne (1787-1788); Traduit Sur La Relation Originale.” Journal Asiatique, 1862, 5/19, ss. 505-523.

ORTAYLI, İlber, “XVIII. Yüzyıl Türk-Rus İlişkileri”, Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, ss. 125-134.

ÖZDEMİR GÜMÜŞ, Şenay, “Napolyon’un Mısır İşgali Sırasında Osmanlı Topraklarındaki Fransızlar”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2013, Sa. 9, ss. 249-278.

SAVAŞ, Ali İbrahim, "Osmanlı Elçilerinin Resm-i Kabul Protokolleri". Tarih İncelemeleri Dergisi, 1996, C. 11, Sa. 1, ss. 111-124.

SEVİNÇ, Tahir, “Osmanlı-Fransız İlişkileri ve Mehmed Said Paşa’nın Paris Sefareti (1739-1742)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan 2013, Sa. 28.

SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet, “Sultanzâde İshak Bey ve Başhoca İshak Efendi Aynı Kişi Midirler?”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Aralık 1989, C. 6, Sa. 1-2, ss. 219-228.

ŞIVGIN, Hale, “Osmanlı-Fransız İlişkileri”, Geçmişten günümüze Türk-Fransız ilişkileri, ed. Haydar Çakmak, Efil Yayınevi , Ankara 2017, ss. 3-58.

126

TOPAKTAŞ, Hacer, “Polonya’nın Türkiye’deki İlk Daimi Elçiliğinin Kurulma Süreci: Tarihsel Dinamikler”, Uluslararası İlişkiler, 2014, C. 11, Sa. 43, ss. 105-125.

TUNCER, Hüner, “Osmanlı Elçisi Ebubekir Ratip Efendi’nin Viyana Mektupları (1792)”, Belleten, 1979, C. 43, Sa. 169, ss. 73-106.

, “Tarihte ve Günümüzde Ad Hoc Diplomasi”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 2011, C. 4, Sa. 1, ss. 50-57.

TURAN, Namık Sinan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. Yüzyıllar)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2004, C. 6, ss. 57-86.

ULUERLER, Sıtkı, “1807 Yılında Napolyon Bonapart’ın Fransa-Osmanlı-İran Üçlü İttifak Planları ve Sonuçları”, Akademik MATBUAT Dergisi, 2021, C. 5, Sa. 1, ss. 1-24.

UNAT, Faik Reşit, “Başhoca İshak Efendi”, Belleten, Ocak 1964, C. 28, Sa. 109, ss. 89-115.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Âmedî Galib Efendinin Murahhaslığı ve Paris’ten Gönderdiği Şifreli Mektuplar, Belleten, 1937, C. 1, ss. 357-410.

, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lui XVI ile Muhabereleri”, Belleten, Ankara 1938, C. II, Sa. 5-6.

, “On Dokuzuncu Asır Başlarına Kadar Türk-İngiliz Münesebâtına Dair Vesikalar”, Belleten, Temmuz 1949, C. XIII, Sa. 5, ss. 573-648.

, “Tosyalı Ebûbekir Ratib Efendi”, Belleten, 1975, C. 39, Sa. 153, ss. 49-76.

ÜNAL, Mehmet Ali, “Osmanlı İmparatorluğunda Müsâdere”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1987, Sa. 49, ss. 95-111.

127

YALÇINKAYA, Mehmet Alaaddin, “Mahmud Raif Efendi as the Chıef Secretary of Yusuf Agah Efendı, the Fırst Permanent Ottoman-Turkısh Ambassador to London (1793-1797)” OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi, 1994, C. 5, Sa. 5, ss. 385-434.

, “İsmail Ferruh Efendi’nin Londra Büyükelçiliği ve Siyasî Faaliyetleri (1797-1800)”, Pax Otomana Studies in Memoriam Prof. Dr. Nejat Göğünç, ed. Kemal Çiçek, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001, ss. 381-407.

, “Türk Diplomasisinin Modernleşmesinde Reisülküttab Mehmed Râşid Efendi’nin Rolü”, Osmanlı Araştırmaları, 2001, C. 21, Sa. 21, ss. 109-134.

, “Sir Robert Ainslie’nin İstanbul Büyükelçiliği (1776-1794)”, Osmanlı Araştırmaları, 2008, C. 31, Sa. 31, ss. 127-159.

, “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası-Zitvatorok’tan Küçük Kaynarca’ya- (1606-1774)”, Türk Dış Politikası Osmanlı Dönemi, ed. Mustafa Bıyıklı, Gökkubbe, İstanbul 2010, ss. 27-82.

, “III. Selim Döneminde Dış Temsilciliklerin Kurulması”, Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e III. Selim ve Dönemi, ed. Seyfi Kenan, İSAM Yayınları, İstanbul 2010, ss. 593-623.

, “Osmanlı Devleti’nin Modernleşme Sürecinde Avrupalıların İstihdam Edilmesi (1774-1807)”, Erken Klasik Dönemden XVIII. Yüzyılın Sonuna Kadar Osmanlılar ve Avrupa Seyahat, Karşılaşma ve Etkileşim, ed. Seyfi Kenan, İSAM Yayınları, İstanbul 2010, ss. 421-448.

, “18. Yüzyıl Osmanlı Sefaretnamelerine Göre Avrupa Bilimi ve Bilimsel Kurumları”, Uluslararası Katılımlı Osmanlı Bilim ve Düşünce Tarihi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Mehmet Fatih Gökçek, Gümüşhane Üniversitesi Yayınları, Ankara 2014, ss. 702-711.

128

, “Ottoman Ambassadorial Accounts on Ukraine in the Eighteenth Century: The Case of the Embassy of Abdülkerim Pasha to Russia (1775-1776)”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2021, Sa. 1, ss. 28-35.

YEŞİL, Fatih, “Bir Fransız Maceraperestin Savaş ve Diplomasiye Dair Görüşleri: Humbaracı Ahmed Paşa’nın (Kont Alexander Bonneval) Lâyihaları”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2011, Sa. 15, ss. 205-228.

, “How to be (come) an Ottoman at the End of the Eighteenth Censtury”, Osmanlı Araştırmaları, 2014, C. 44, ss. 123-139.

, “Pasarofça Antlaşması ve Osmanlı Diplomasisindeki Değişim”, Harp ve Sulh 300. Yılında Pasarofça Antlaşması Sempozyumu Bildirileri, ed. Gültekin Yıldız, Milli Savunma Üniversitesi Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı Merkez Basım ve Yayınevi, İstanbul 2019, ss. 103-110.

YURDAYDIN, Hüseyin G., “Ahmed Resmî Efendi ve Bazı Düşünceleri”, Mustafa Reşit Paşa ve Dönemi Semineri (Bildiriler), Ankara 1987, ss. 65-70.

E. YÜKSEKLİSANS VE DOKTORA TEZLERİ

ARIKAN, Sema, “Nizâm-ı Cedit’in Kaynaklarından Ebubekir Ratib Efendi’nin “Büyük Lâyiha”sı”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1996.

BİŞGİN, Osman Nihat, “Seyyid Ali Efendi’nin Fransa Sefareti (1797-1802)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2016.

ÇAĞLAR, Erol, “Mehmed Emin Vahîd Efendi’nin Fransa Sefareti ve İngiltere İle Yapılan Görüşmelere Dair Takriri”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2002.

129

EĞRİOĞLU ERTEKİN, Işık “Fransız Elçilik Raporlarına Göre Osmanlı-Fransız İlişkileri (1792-1809)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Edirne 2023.

GÜNAY, Bekir, “Seyyid Abdurrahim Muhib Efendi’nin Paris Sefirliği ve Büyük Sefaretnamesi (Metin ve Tahlil)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1998.

KAÇAR, Mustafa, “Osmanlı Devleti’nde Mühendishânelerin Kuruluşu ve Bilim ve Eğitim Anlayışındaki Değişmeler”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1994.

KARAHASANOĞLU, Selim, “A Tulip Age Legend: Consumer Behavior and Material Culture in The Ottoman Empire (1718-1730)”, Binghamton University State University of New York (Yayımlanmamış Doktora Tezi), New York 2009.

KARAGÖZ, Hakan, “1737-1739 Osmanlı-Avusturya Habri ve Belgrad’ın Geri Alınması”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Isparta 2008.

KUYUCU, Bahadır, “Osmanlı Sefirlerinin Gözünden 18. Yüzyıl Osmanlı-Avusturya Münasebetleri” Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2020.

MERTAYAK, Aydın, “Nişli Mehmed Ağa’nın Rusya Sefâreti ve Sefâretnâmesi (1722-1723)”, Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Tokat 2005.

ÖDEMİŞ, İsmail, “Mustafa Efendi’nin Viyana Sefâreti ve Sefâretnâmesi (Islahat-ı Nemçe) (1730)”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çankırı 2013.

ÖKSÜZ, Melek, “Türk İspanyol İlişkileri Çerçevesinde Ahmed Vasıf Efendi’nin İspanya Elçiliği (1787-1788)”, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Trabzon 1998.

130

PÜRDE, Kadir, “Savaşın Yazımı: XVI. Yüzyıl Osmanlı Kroniklerinde Savaş Olgusuna Bakış (Uzun Savaşlar Örneğinde), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2013.

ŞİŞMAN, Ayşin, “Osmanlı-Fransız İlişkileri 1740-1789 (Konsolos Arzlarına Göre)”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Afyonkarahisar 2011.

TOKMAK, Ayşegül, “Mehmed Said Galib Efendi’nin Diplomasi Kariyeri”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Edirne 2019.

YENİDÜNYA, Süheyla, “Mehmet Sait Hâlet Efendi Hayatı İdari ve Siyasi Faaliyetleri (1760-1822)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2008.

YÜCEDOĞAN, Güleda, “Basın Kanunları ve Etik Değerler Açısından Türkiye ve Fransa’da Gazeteci Kimlik Sorunu”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1997.

131

EKLER

EK-1. XVIII. yüzyılda Fransa’ya Giden Osmanlı Elçileri Listesi

Elçi

Sefaret Yılları

Diplomatik Görevi

Yirmisekiz Mehmed Çelebi

1720-1721

XV. Louis’ye Osmanlı Devleti’nin Fransa ve İspanya ile ittifak antlaşması imzalama teklifini iletmek.

Mehmed Said Efendi

1741-1742

1740 yılında imzalanan Kapitülasyon Antlaşması ile Fransızlara tanınan ayrıcalıkları XV. Louis’ye bildirmek ve Belgrad Antlaşması’nın şartlarına uymayan Rusları şikayet etmek.

İshak Bey

1777-1778/ 1786-1789

Fransız elçiliğinin Türk tercüman yetiştirme projesi ve Şehzade Selim’in XVI. Louis ile irtibatını sağlamak.

Moralı Seyyid Ali Efendi

1797-1802

Fransa’ya gönderilen ilk ikâmet elçisidir.

Mehmed Said Galib Efendi

1802-1803

Türk-Fransız Barış Antlaşmasını imzalamak.

Mehmed Said Hâlet Efendi

1803-1806

Fransa ile yeniden tesis edilen dostluk bağlarının güçlendirmek ve Avrupa ahvalini İstanbul’a

132

bildirmek. Fransa’ya gönderilen ikinci ikâmet elçisidir.

Seyyid Mehmed Emin Vahid Efendi

1806-1807

Rusya’ya karşı Osmanlı-Fransız askeri ittifakı kurmak.

Abdürrahim Muhib Efendi

1806-1811

Bonaparte’ın imparatorluğunu tanımak.

133

EK-2. XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne Gelen Fransız Elçileri Listesi479

Elçi

Sefaret Yılları

Önemli Faaliyetleri

Ferriol (Charles de, Kont, Argental Markizi)

1692-1711

Osmanlı Devleti’yle Avusturya’nın arasını açmaya çalışmıştır. İstanbul’da iyi bir izlenim bırakmamıştır.

Puchot (Pierre, Clinchamps Senyörü, Alleurs Kontu)

1711-1716

Elçiliği sönük geçmiştir.

Usson (Jean-Louis de, Bonnac Marquis)

1716-1724

Rusya ile 1724 tarihli İstanbul Antlaşması’nın imzalanmasında önemli rol oynadı. Fransızlar adına Kudüs’teki önemli kiliselerin tamiri konusunda imtiyazlar kazandı. Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin elçi olarak Fransa’ya gönderilmesinde rol oynadı.

479 Fransa’nın İstanbul elçileri için bkz. Jean-Louis Bacqué-Grammont, Sinan Kuneralp, Frédéric Hitzel, Représentants Permanents de la France en Turquie (1536-1991) et de la Turquie en France (1797-1991), Éditions Isis, İstanbul-Paris 1991; Özellikle 1792 sonrası Fransız elçilerle ilgili detaylı bilgiler için bkz. Işık Eğrioğlu Ertekin “Fransız Elçilik Raporlarına Göre Osmanlı-Fransız İlişkileri(1792-1809)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Edirne 2023.

134

Picon (Jean-Baptiste Louis, Andrezel Vikontu)

1724-1727

İstanbul’da vefat etmiştir.

Villeneuve (Louis-Sauveur, Marquis)

1728-1741

Belgrad Antlaşması’nın imzalanmasında önemli rol oynamıştır. Fransa’ya 1740 Kapitülasyonlarının verilmesi en büyük başarılarındandır.

Castellane (Michel-Ange, Marki)

1741-1747

Osmanlı Devleti’yle Avusturya arasında bir savaş çıkması için çaba göstermiştir. Osmanlı-Fransız İttifak Antlaşması taslağı hazırlamış fakat başarılı olamamıştır.

Puchot (Roland, Alleurs Kontu)

1747-1754

Osmanlı-Prusya ittifakı için girişimlerde bulunmuştur. İstanbul’da vefat etmiştir.

Gravier (Charles, Vergennes Kontu)

1756-1768

Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı kışkırtmıştır. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlamasında rol oynamıştır.

135

Guignard (François-Emmanuel, Saint-Priest Kontu)

1768-1784

Fransa’nın Rusya karşısında Osmanlı Devleti’ndeki ticari çıkarlarını korumaya çalışmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin yalnızca temel düzeyde desteklenmesi gerektiği düşüncesine sahiptir.

Choiseul-Gouffier (Marie-Gabriel-Florent-Auguste, Kont)

1784-1792

Fransa, Avrupa’da savaşlara girince Gouffier aracılığıyla Osmanlı Devleti’yle askeri ittifak yapmak teşebbüsünde bulunmuştur.

Charles-Louis Huguet de Sémonville

1792-1796

Büyükelçi olarak atanmasına rağmen İstanbul’a hiç gitmemiştir. Fakat 1796 yılına kadar büyükelçi unvanını taşımıştır.

Marie Louis Descorches

1793-1794

Orta elçidir. Yeni Fransız rejimini Osmanlı Devleti’nin tanımasını sağlamak ve Osmanlıları Fransa ile beraber Avrupa’da savaşa sürüklemek için çabalamıştır. Her iki

136

meselede de başarılı olamamıştır.

Raymond de Verninac Saint-Maur

1795-1797

Orta elçidir. Fransa Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devleti tarafından tanınması ve askeri uzmanların İstanbul’a gelmesi için çalışmıştır.

General Aubert-Dubayet (Jean-Baptiste-Hannibal)

1796-1797

Osmanlı-Fransız dostluğunu eski haline getirmek için görevlendirilmiş ve yeni bir ittifak talebinde bulunmuştur. İstanbul’da vefat etmiştir.

Pierre Ruffin

1798 / 1804 / 1814-1815

İstanbul’daki Fransız Maslahatgüzardır. Fransa Mısır Seferi’ne çıktığında Yedi Kule Zindanları’nda tutuklu kalmıştır. 1824 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.

Mareşal Brune (Guillaume-Marie-Anne, Kont)

1802-1804

Osmanlı İmparatorluğu’nda yeniden Fransız etkisini sağlamak ve İngiltere ile Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki

137

etkilerini kırmak için görevlendirilmiştir.

General Sebastiani (Horace-François)

1806-1808

Bonaparte’ın yakın çevresindendir. Abdürrahim Muhib Efendi’ni Fransa elçiliğine mukabele olarak İstanbul’a gönderilmiştir. 1806-1812 Osmanlı-Rus Harbi’nin başlamasında etkili olmuştur.

Andreossy (Antoine-François, Kont)

1812-1814

Daha önceki elçilerin yaptıklarından ziyade özellikle Fizik ve Coğrafya alanlarında bilimsel araştırmalar yapmıştır.

138

EK-3. Villeneuve’ün Osmanlı Devleti’nin Dış İlişkilerinde Diplomatik Faaliyetleri Yürütmesi İçin Yetkilendirildiğine Dair Belge.

139

EK-4. Mehmed Said Galib Efendi’nin Murahhas Olarak “Ruznamçe-i Evvel” Payesiyle Fransa’ya Elçi Tayin Edildiğine Dair Belge.

140

EK-5. Fransız Elçisi Ruffin’in Mehmed Said Hâlet Efendi ile İlgili Söylediklerine Dair Belge.

141

EK-6. III. Selim ve Napoleon’un Birbirlerine Resimlerini Gönderdiklerine Dair Belge.

142

EK-7. Abdürrahim Muhib Efendi, Avusturya’da Fransa’nın Avusturya Büyükelçisi ve Avusturya Başvekili İle Görüşmelerine Dair Hatt-ı Hümâyun.

143

EK-8. Napoleon Bonaparte’ın İtalya Krallığı’nın Tanındığına Dair Belge.

144

EK-9. RESİMLER480

Resim-1. Türk Düğünü

480 Choiseul Gouffier, Voyage Pittoresque Dans L’empire Ottoman, en Grèce, dans la Troade, Les Iles De L’archipel et Sur Les Cores De L’asie-Mineure 4re Partie, Librairie de J.P. Aillaud, Paris 1842.

145

Resim-2. Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa

146

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler:

Ad-Soyadı : Cihat BADEMCİ

Eğitim Durumu:

Lisans : Süleyman Demirel Üniversitesi-Fen Edebiyat Fakültesi/Tarih

: Süleyman Demirel Üniversitesi-İlahiyat Fakültesi

Yabancı Diller:

İngilizce: 88.75

Fransızca: B2

Arapça: B1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder